valla senin yaptığın doğru. bende öyle yapıyordum. hiç kimse geri dönmedikçe sabır tükeniyor. 34958349058 adet işimle alakalı ama şehir ülke tutmayan yere başvurmuştum.

asker öncesi ve sonrası değişiyor bu soruya cevabım.

askerden önce 2. gruba dahil olup bayağı yere başvurdum.
askerden sonra sadece çalışmak istediğim alanda başvurular yaptım.

ama her türlü tecrübesiz biri için iş bulma zor. ayo.

sen her türlü işi yaparsın da o ilanı veren her işi yapanı almaz, "0" işi yapabilecek olanı alır.

kaç ilana başvurduğun önemli değil, kaç ilan için uygun kişi olduğun önemli.

www.eksiduyuru.com

iyi bir şey istiyorsanız paraya kıymanız gerekir. ben Braun pulse öneririm. Ama panasonic için de iyi diyenler var etrafımda.

www.kliksa.com

tahriş ediyor diyolar tüm makineler

braun pulsonicte tahriş vs. hiçbir şey yoktur, eğer maddi durumunuz uygunsa çekinmeden alın derim.

www.hizlial.com

kendim aylardır kullanıyorum ve çok memnunum.

250 mbta kadar çok iyi internet ama ondan sonra çok yavaşlıyor. sadece twittera mailine filan bakacaksan olur. videodur yüksek boyutlu resimdir filan çok kötü oluyor.

valla whatsapp facebook sorunsuz.. adres vb acil işleri de hallediyor. ama video izleyemezsin. hele de biraz da az çekiyorsa

ekşiye, duyuruya, maillere, birkaç blog siteye girsin yeter bana. video izlemek istemiyorum zaten. karsılıyorsa alabilirim.

doğuş iyidir.

f/p en iyisi berk çay

Aromalı filanlı falanlı:
Lipton/Doğuş earl grey
doğuş royal breakfast
lipton English Breakfast


edit: editledim işte

lipton doğu karadeniz baya demleme kıvamına yakın oluyor

champion.

Siyah çayda Lipton'a epey alışkınım, diğerleri tuhaf geliyor.
Bitki çayları için Doğadan.

Bonus olarak da poşet olmayan Chado çayları.

karıda ip don çayda lipton.

lipton>doğuş>doğadan(pek tavsiye etmem)

no çaykur no cry

doğuş çay royal breakfast <3

doğadan gizli bahçe. demlenmiş çaydan daha çok seviyorum.

çaykur'u seviyorum ben. 3-4 sallamalık demliğe atıp demlemeye yakın tat aldığım oluyor.

cogunu denedim. dogadan +1 diyorum.

valla rize çayı içerken bütün markaları denedim en güzeli bim in berk çayı geldi

Çaykurun 100 bardak poşetlğinden alıyorum.canım daha hafif çay çekerse doğuşun 20lik bardak posetlerindn alıyorum.lipton icecek para kalmıyor ay sonuna.ha bide doğadan çayları gece uyku kacırıyor.klasman olarak doğuş liptondan aldığın tadın aynısı veriyor

doğadan gizli bahçe bergamot.

knowyourmeme.com

"blatta hiberna" kullanıcısı bisikletin ters şeritte gitmesinin kendi can sağlığını tehlikeye düşürmesinin dışında yayalar için tehtid oluşturduğundan bahsetmiş. şöyle demiş.


"trafiğin tersine gitmek yayalar için de sorun oluşturuyor.
mesela tek yönlü bir yolda karşıdan karşıya geçerken arabanın geldiği yöne bakılır.

bisikleti görmediğin için kazalar olabiliyor.
anneannem bu şekilde kaza geçirip, kolunu kırdı mesela.
çünkü sen bisikleti görmüyorsun, ama o seni görse bile zamanında duramıyor.
mantıklı bir iş değil yani trafiğin akışına ters gitmek.

bunu da duyuruya eklerseniz sevinirim."

vfgerty isimli kullanıcı aksi düşüncede şunları iletti:
şunu da eklersen sevinirim. yine de bisikletle giderken sürekli arkayı kollamaktansa, önü ve yanı kollamak gerektiğinde durmak daha güvenlidir. çünkü arkadan gelen adam sizi görmediyse öldünüz. ama siz sol şeritte giderken önünüze bi araba soldan çıkacağı zaman iyice sola yanaşıp durabileceğiniz gibi, bu şekilde araba çıkabilecek yan yolları görünce de yavaşlayıp durabilirsiniz... güç sizinle olsun.

@vfgerty malesef araba ile giderken etrafını kollaman gerektiği gibi kimse "bisiklet kullanıcılarının x noktasına bakma yükümlülüğü olmasın" demiyor. kask ya da direksiyon aynası ile arka noktayı sürekli kollama işini kolaylaştırabilirsin. ama evet ne olursa olsun nerden gidersen git arkayı da sürekli kollamalısın.

ben her zaman ters şeritten giderim. çok şükür şu ana dek bi sorun yaşamadım. ancak düz şeritte gittiğim bir gün bir renault europa adeta dizimi sıyırarak geçti. onu görmemiştim. amına koyarım lan dedim, şimdi hep ters şerit gidiyorum, karşıdan gelen ibne katilim olacaksa da en azından katilimizi görür öyle ölürüz.

dediğiniz gibi bi araba çıkıp yan yoldan bizim tarafa dönse filan demişsiniz ama bisikletli hep dikkatli kullanmalı. önünü sağını solunu dikkatle tararsa kolay kolay sorun çıkmaz, ama arkandan gelen tırın altına girmek allah korusun. hele o kepçeler varya onlar yolun en kenarını kullanıyolar genelde. bu da demek ki düz şeritte gitsen arkandan vorvorvor gelecek yakınından geçecek.

olmaz gardaş, görmem lazım. siz düzde gidin bana tersimi verin. futbolda bile ters kanatta oynarım ben.

Bir de arkayı kontrol etmek için illa arkaya dönüp bakmak gerekmediğini, bisiklet için de aynaların bulunduğunu unutuyoruz sanırım, anlamadım ben o kısmı. Tersten gitmek her türlü risk. Çok fazla bir kanıt sunmaya gerek yok gerçekten.

vfgerty'ye ek olarak trafiğin yönünü takip edersen yayalara da arkadan yaklaşmış oluruz. Özellikle güzelim ülkemizde bisiklet yolu olmadığını düşünürsek. Bu durum hem sürmeyi çile haline getirir hem de yayaların bisikletliyi görmesini engeller. O yüzden ters yönde gitmenin onları tehlikeye atacağına inanmıyorum.
Bir de bisiklet yüksek manevra kabiliyeti olan bir araç, rahatlıkla ileride insanlara tehlike oluşturabileceği durumları farkedip ona göre manevra yapabilir. Hatta çok hızlı sürmediğini varsayarsak burun buruna gelmediği sürece rahatlıkla durabilir.

Bir iki ay önce benzinlikten çıkarken aynen şekildeki durumu yaşadım. Bisikletliye çarpmamak için direksiyonu sola kırıp durdum hemen ama ömrümden rahat bir 10 sene eksildi orada. Bisikletli dayı da beni fark etmedi bile, tın tın yoluna devam etti gitti. Bisiklet kullanmadığım için bilmiyorum belki de gerçekten ters yönde gitmek daha güvenlidir ama insan araç kullanırken ters yönden birinin gelebileceğini o an kestiremeyebiliyor.

ekran kartıyla işin hiç yok
işlemci1
ram2
hdd3

ekran kartının kendi işlemcisi olduğu ve grafiksel yanını oluşturduğu için kartla hiç işin yok demek yanlış.

ssd

atlara ve fillere dikkat etmek gerekir.

ameriikada müsabaka iptal olur. tr de cingar çıkar.

vezirin hareket kabiliyeti çok fazla, önünde durmamaya dikkat edilmesi lazım.

sosyal medyada haber olur

kardeşim sıkıntı olur yaa

Mat olursun.

amazon kindle.
biri demeden ben diyeyim.

kıyafet. yani orda kaliteli ama ucuz bi kıyafet cinsi bulursan

mesela orda 10 liralık tshirtü burda 50ye satamaz mısın? satarsın. 20 tane satsan al sana uçak parası

kıyafetle falan uçak parasını çıkaramazsın. çevrene duyur, ilan aç şu tarihte gidip şu tarihte geleceğim diye. kim ne istiyorsa sana yazsın. laptop, tablet, kindle, cep telefonu tarzı şeyler olması lazım. yükte hafif pahada ağır şeyler.
misal ben yeni bir mac alacağım. tarihlerin uyarsa kabul edersen sana sipariş verebilirim. ama paraları alıp kaçarsan seni bulurum oğlum haberin olsun.

apple'lar su anda birakmiyor ama haziranda yeni modeller cikacak. yeni cikan urunleri ne kadar cabuk getirirsen o kadar karli satabilirsin. iphone ilk ciktiginda iki ay sonra getirtebilmistim. tanesini 2500TL'den satmistim :).

muzik aletleri iyi kar birakiyor diye biliyorum(enstrumanlar ve anfiler vs). ama yukte de agir urunler.
protein tozlari vs orada ucuz, burada pahali. ama kutulari cok buyuk, kutusuz posetleri koyarak getirirsen yuklu miktarda getirebilirsin ama o sekilde satacak birilerini bulman daha zor olur. siparis uzerine calisirsan daha iyi edersin.
yari profesyonel SLR fotograf makinelerinde de iyi fiyat farki oluyor.
hafif luks saatlerde iyi olabilir(TISSOT, Seiko, Tag Heuer vs)

new balance ucuzmuş diyorlar 30-40 dolar falan. bi arkadaş kendine 3 çift almıştı amerikadan.

Amerika'ya giderken sipariş alman gerek yoksa çok uğraşırsın burada. Calvin Kleindan 100-120 dolar civarına çanta aldım millet 200 liraya pahalı diyor mesela kafayı yiyecek gibi oluyorsun. Yada 300 liradan beats studio 1200 liradan 5s almak isteyen falan çıkıyor.

Androidler amerikada türkiye fiyatıyla çok farklı değil o yüzden eğer çıktığı gibi alıp türkiyeye gelmeyeceksen boşuna zarara girme. Tamamen yeni çıkan apple ürünleri ve siparişlere odaklan.

PS: Giyim kuşamı satmak zor olur. NB,Merrell,Columbia belki birazda North Face falan hep cüzi fiyatlara ama elden çıkartması zor.

DSLR makineler kampanya olmadıkça Türkiye ile aynı fiyata hatta bazen daha pahalı oluyor. Saatler epey ucuz önceden sipariş aldığında epey kar edebilirsin.Özellikle fossil falan heryere yayılmış durumda 70-100 dolar arası çoğu modeli.

bence değil ben sekreter derim, almanyada sekreter olmak çok büyük saygın bir iştir mesela, birleşmiş milletlerin milli güvenlik kurulununki de genel "sekreter"
ama milletimizin algıları bi tuhaf tezgahtar demezler, kapıcı da demezler utanacak ne varsa?
hele kadınlar bazen seksist sebeplerle yapıyor bunu iyice ifrit oluyorum ben.

hostes kabin memuru oldu,
Artık daha yumuşatıldı ünvanlar

utaniyorlarsa bile bazi geri zekali vatandaslarimizin sekreter denince aklina gelen yuzunden utaniyorlardir. bizim beyinsizler sekreterim denince ne dusunuyor hic dusundunuz mu? yonetici asistaniyim, temizlik gorevlisiyim, zartim zurtum denmesinin nedeni bazi orospu cocuklarinin bu insanlari ezmesi, hor gormesi, hatta abartarak uzerine fantazi kurup daha da ileri gidip o fantazileri gercek zannedip ortalarda anlatmasi vs vs.

bence bunun sorumlusu şener şen'dir.

- yaz kızım:

30 ton kum, 10 ton çimento..

- tükür oğlum babanın suratına..

bence işveren politikası bu, sen çok önemli bir iş yapıyorsun aragazı sonucunda bu gazı alan çalışanın " yönetici asistanıyım" diye atılması. ya zavallılık işte. mesela adamla aynı yerde çalışıyoruz, benim mailimde imza olaraktan isim soyisim telefon ve faksım yazılı. adam holdingin ve çalıştığı bağlı şirketin adını yazmış, logolarını eklemiş. ünvanını birimini uzun uzun yazmış görsen bazen mail atıyo imzası yazdığının on katı :)

yönetici asistanı daha çok PA olarak geçiyor. sorumlulukları daha fazla. yetkileri de daha büyük. patronun özel hayatına kadar sorumlu olabiliyorsun.

sekreterlikte ise durum daha genel ve basit.

şahin k gibilerinin ve hostes,hemşire ve sekreterlere yüklenen erotik hava yüzünden.

bir diyalog
"ahmet bey'in sekreteriyim"

bir başka zaman
"bunu idari işlerdeki lavuk skiyo"

-----------------
"yönetici asistanıyım"

"olm kız biliyo işini yarın öbürgün evlenir kurarır kendini"

----
laf edilecek hiç yoktan onunda ılımlısı edilsin diye. ılımlı olarak söyleniyor.
yoksa diğerleri plaza çalışanlarının uydurmaları kibarlık yapıcam derken ağzı yamulan plaza insanlarının bazı söyledikleri halk tarafından kabul görmüş..

"ahmet bey kürek operatörüdür. peyzaj çalışmalarımızı check ederken bazı revizyonlar yapılması gerektiği kararını aldı kurulumuz. project kapsamında kürek öperatörü müdürü olarak çalışacak."

tamamen bizim kalitesizligimizdendir.
baska ulkelerde sekreter denince akla patronuyla yatan biri gelmiyor genelde. ama bizde durum boyle. mesela hostes denince akla jartiyerli, super mini etekli ve pilotla yatan biri geliyordur cogu kisinin aklina. yani bunu yok kapitalizm, yok eziklik falan diye yermek anlamsiz.

Daha havali.

yan derken :)

yanda fotoğraf göremedim ama

1-makine üst kapağını aç
2-tel filtrenin olduğu bir hazne göreceksin.
3-o hazneye şu kağıdın ağzını açıp yerleştir
media4.tchibo-content.de
4-2 nescafe kupası suya 3 kaşık filtre kahvenin kahvesini koy. nescafe filan değil. türk kahvesi gibi bi kahve var onu.
kaşık bu : media3.tchibo-content.de tepeleme 1 tatlı kaşığına denktir..
5-altta bi demlik var onu durula aynı yerine iyice oturt
6-2 kupa "soğuk" suyu al. kahvenin yan tarafında su koyma haznesine ekle.. 4,5 fincan filan gösterir heralde.
7- tek düğme var. ona bas. başında bekleme damla damla kahve gelecek. 3-4 dk sonra geri gel. iç

İlk olarak, internetten satın alarak getirtemezsin gümrükte takılır çok büyük ihtimalle, stokta yokmuş ayrıca. Ha tanıdıkla falan aldıracaksan özelliklerini yorumlayayım :D

Eğer 179$'a getirtebileceksen gayet iyi duruyor hatta çok iyi :) Ekran çözünürlüğü artık 1080p olabilirdi, ram 2gb olsa iyi olurdu, gpu mali400'den daha iyi olabilirdi ama fiyatıyla affettirmiş bunları ;)

Bir de, 1.3mp arka kamera, 5mp ön kamerası var. İlginçmiş, selfie modasına göre üretmişler :D
(edit: alttaki listede 13mp yazıyor, 13tür herhalde)

büyük ihtimalle değil kesin takılır. posta veya hızlı kargo ile cep telefonunu yurda sokmanız imkansız.

@rodriguez2 ön satış yapmışlar. bu ay veya haziran gibi piyasaya çıkacakmış. tanıdıkla aldırmayı planlıyorum. 13 yazacaklarına 1.3 yazmışlar kamerayı :d

e bu bildiğin huawei ascend p6 mı ne vardı onun çakması. onu alsanız yine yurt dışından? hiç yoktan markası iyi olur

Tarama ayarlarına gir ordan çözünürlüğü 600dpi yap.Asılından temiz çıkar

taratın. sonra paint yardımıyla izleri temizleyin. öyle basın. sorun çıkmaz.

Hayır

eksiklik değil.

kişinin kendi fikirlerine, ihtiyaçlarına bağlı bir şey. bence değil, facebook'da olmak da sıkıntı değil tabi. benim hesabım yok, ihtiyacım yok çünkü.

tabi ki hayır facebook'u olmayan insanlar genelde daha önemli şeylere vakit ayırıyor.

eksiklik değil. Ama çevrenizdekiler facebook üzerinden mesajlaşıyor, oradan planlar-etkinlikler düzenliyorsa bu tür şeylerin dışında kalabilirsiniz.(<-- benim facebook kullanma sebebim)

@toua tokuchi: facebook'u (ve tabii interneti) nasıl kullanıldığı kişiden kişiye değişir. facebook kullanınca insanlar vakitlerini boş şeylere ayırmış olmuyor.

ben şu anki işimi, katıldığım 2-3 uluslararası workshopu facebook üzerinden buldum. ve facebook kullanmayan bir arkadaşımın bu workshoplardan haberi bile olmadı. ki başvursaydı büyük ihtimalle benim yerime giderdi.

soruna cevap olarak bir başka facebookla ilgili duyuruya da verdiğim cevabı vereyim. facebook'un temel mantığı gerçek hayattaki sosyal hayatınızı sanal olarak simüle etmesi. tüm bağlantılarınızı tek bir platform üzerinde görüp, kim nerede ne yapıyor bilgisine kolayca erişmenizi sağlıyor.

bu şekilde düşünürseniz avantajlarının dezavantajlarından fazla olduğunu farkedersiniz.

oyun oynayıp oynamamak size kalmış. ama özellikle yurtdışı bağlantılarınız korumak açısından oldukça avantajlı.

Bence eksıklık. Gundemı kacırıyosunuz, populer seylerden bıhaber oluyosunuz.. Insanlar hep vıral vıdeolarla, capslerle fln gonderme yaparak konusuyo arkadas ortamınızda konusulanları kacırma, anlamama ıhtımalınız cok yuksek.. Ben fb hesabım olmamasıyla gurur duyyorum dıyen tıplerı de anlamıyorum ne alaka yanı aman buyuk basarı..

ben sadece arada twitter giriyorum, onda da takip ettiklerim haber ve komedi vs. hesapları. yani gerçek insan takip etmiyorum.
facebook kullanmamam ya da twitter'ı bu şekilde kullanmam türkiye gündeminden geri kalmamı gerektirmiyor, öyle de olmaz zaten istenmediği sürece.

ama facebook konusu biraz farklı, çünkü türkiye'de facebook sosyalleşmek için kullanıyor. facebook'un yoksa işte/okulda ya da başka yerde tanınma oranın azalıyor. çok sosyal bir insan olup olmamanın etkisi olmuyor bunda. çünkü öyle bir site haline gelmiş ki, kullanan insanlar artık kullanmayanlara bazen "eh aferin kullanmıyorsan iyi bok yiyorsun" ya da "canın sıkılmıyor mu ya kullanmadığın için" (bu ikincisi ağır işsiz) gibi tepkiler verebiliyorlar.

insanlara ne kadar ihtiyaç duyduğunla orantılı, bahsettiğin eksikliğin ölçüsü.

genel düşünerek yazdım ama, kişiden kişiye göre değişir. ben açıkçası son zamanlarda yeniden açmayı düşünüyorum.

yıllarca kullanmadım, yeni açtım ve diyebilirim ki büyük eksiklik. loserlar gibi eski sevgili stalklamak için kullanmıyor herkes bunu. haber alma, iletişimde kalma gibi çok ulvi bir görevi yerine getiriyor. network'ün ne kadar genişse bir yerlere gelme, fırsatlar yakalama şansın o kadar artıyor hayatta. ki zaten facebook o kadar mükemmel organize edilmiş ki, hazzetmediğin ama mecburen ekleştiğin arkadaşlarının paylaşımlarını görmeme gibi bir seçeneğin de var. gerçek hayatta bile aynı ortamda bulunduğun adamın saçmalıklarını dinlemek zorunda kalabiliyorsun ama facebook'ta değil.

en güzeli. bende hala bir adet mevcut ama günde 4 saatimi geçirirken, şimdi yüzüne bile bakmıyorum. yüzüme renk geldi yeminlen :) ne bilgisayar başında gereksiz zamanım gidiyor ne de saçma insanların saçma egolarını gösterişini çekmek zorunda kalıyorum.

hayır,hiç olmadım hiçte eksilmedim :)

evet.
ben facebook kullanıyorum. fotoğraf bile ekli değil.. 2008den bu yana 4-5 adet bir şey paylaşmışım. ama kullanıyorum. çünkü iletişim..

bazen iletişime geçmek gerekiyor.. adınız soyadınızdan başkası olmuyor. sonraaaa işe eleman alacağız mesela. mail adresine bakıp necidir it-kopuk mudur diye bir bakıyorum hakkında bölümüne.. aşırı olduğu noktaları olursa "ccc türkiye türklerindir" beğenmişse, "ateşli kızlar istanbul çift aranıyor" gibi yerleri beğenmişse filan atlıyorum.. düz adam seçmeye çalışıyorum çalışma arkadaşımı şu an..

ilk bisiklet 20 kilodur büyük ihtimal, ikinci 7-8.

markası, bisiklet üzerindeki aksamın kalitesi ve en büyük etken de bisikletin ağırlığı olabilir.
ucuz olan bisikletin kadrosu alüminyumken muhtemelen diğer bisiklet carbondur

3150tl olan: 11,9 kg diyor
269 tl : 14kg

edit: pahalı olanda bu özellikleri
Frame : PRO RACE ALLOY 7005 DB HYDRFORMED TAPERED
Fork : ROCKSHOX XC30TK QR COIL 100MM + POPLOC
Headset : FSA ORBIT N°57B 1 TAPERED
Bottom Bracket : SHIMANO PRESS FIT KSMBB7141A
Crankset : SHIMANO FCM552 24x32x42 HOLLOWTECH II 10S
Stem : EASTON EA50 8° 31,8 75MM (S), 90MM (M), 100MM (L,XL)
Seatpost : EASTON EA50 31.6x350
Handlebar : EASTON EA30 LO 31,8x20x635
Front derailleur : SHIMANO KFDM59110L6 DEORE 10S
Rear derailleur : SHIMANO RDM670 NEW SLX SHADOW 10S
Brakes : SHIMANO BRM395 160MM
Shifters : SHIMANO SLM591 DEORE 3x10S
Saddle : SELLE ITALIA X1 WHITE/RED
Wheel : MACH1 SUBZERO + SHIMANO RM66 32H
Sprocket : SHIMANO HG62 11-34 10S
Tires : SCHWALBE RACING RALF 26x2.1
Weight : 11,9 kg
Size : S,M,L,XL

ben o kadar da ayıramıyorum,
bu yaz bisiklet alıcam, iyi bisiklet* olsun istiyorum
duyuruyu takipteyim

iyi bisiklet:

1-hafif olacak.
2-gobek ve cant aksami iyi olacak
3-vites arka attrici vs gibi parcalarin ust duzey olmasina gerek yok. duzgun kullanirsan hepsi ayni. ama agirliklari da model arttikca hafifliyor
4-amacina uygun bisiklet alinmali

yazlikta sahilde duz yolda bineceksen bisanin vitessiz kontra fren agir bisikletleri bile isini gorur hem de agir olmasi daha fazla efor sarfetmeni ve ter atmani saglar.

ama yok ben asfaltta binecem ama km de yaparim 150 200 km binerim diyosan yol bisikletlerine ve yaris bisikletlerine bakman lazim.

yok ben ormanda arazide gidecem yollar cakil cukur diyosan kalin tekerli sehir bisikleti ya da dag bisikleti almalisin.

ayrica uzerinde amortisor olan bisikletleri tavsiye etmem. hele ortasinda da amortisor varsa kacin. hem ekstra enerji harcarsiniz hem de cok cabuk curuyor o parcalar.

bayağı bir soru sormuşsun. iki bisiklet arasındaki farktan başlayayım:

bir kere lapierre ithal, tunca yerli. fiyat ayrımının başlama noktası burası.

kadrolara gelirsek tunca hi-ten kadro kullanmış. hi-ten bisikletlerde kullanılan en ucuz çelik çeşidi. bisiklet kadrosu çelik olmaz mı? olur. ama çelik kadro kullanan firmalar inanılmaz kaliteli alaşımlar üretiyorlar ve o ürettikleri çelik kadrolar da efsane oluyor zaten. ama artık kalmadı sanırım pek. hi-ten bunlarla kıyaslanacak bir çelik değil. su borusu da derler, o şekilde anlayabilirsin hi-ten'in ne olduğunu. lapierre ise alüminyum kullanmış kadrosunda. alüminyum kadrolar çelik kadrolara göre daha hafif ve gelişen teknoloji sayesinde alüminyum kadrolar da çelikler kadar sağlam artık. hi-ten'i çelik kabul etmiyorum burada, alüminyumla hiç kıyaslama.

maşalara gelelim, tunca büyük ihtimalle yine hi-ten'den imal düz bir maşa kullanırken, lapierre amortisörlü, orta seviye diyebileceğim bir maşa kullanmış.

jantlara bakarsak tunca'nın jantları hakkında bilgi yok ancak onların da herhangi bir mahalle bisikletçisinde 20-30 liraya bulabileceğin jantlardan olduğunu tahmin ediyorum. lapierre'in jantları mach1 subzero çemberler ve shimano göbeklerden oluşmuş. şunu söylemem lazım ki lapierre'in jantları da iyi değil fakat her haliyle diğerlerinden iyi oluyor tabi. burada iyi kıstasımız tahmin edebileceğiniz gibi hafiflik ve sağlamlık.

gidon, gidon boğazı ve sele borusu tunca'da en ucuz şekilde imal edilmiş, muhtemelen yine çelik. lapierre'in bu parçalarının hepsi easton marka. itiraf etmem lazım ki lapierre'de kullanılan jantın da bu parçaların da markalarını daha önce hiç duymadım. ya o kadar kaliteli değiller ya da türkiye'de tercih edilmediğinden bilmiyoruz.

-edit: easton gayet ünlü ve iyi bir markaymış lan, ben ritcheylere bakmaktan başka bir şey görememişim.-

tunca'nın hiç bahsedilmemiş olan selesi ve lapierre'in selle italia marka selesini de geçtikten sonra lapierre'in en büyük farkı atacağı kısma geliyoruz.

tunca çin'den gelen sunrun marka bir vites seti kullanmış. aynı markayı zamanında kullanmış biri olarak vitesinizi istediğiniz dişliye atmanın pek kolay olmayacağını söyleyebilirim. atmadığı dişliler de olacaktır muhtemelen. öte yandan lapierre'deki shimano deore/slx kombinasyonu vites setiyle vites geçişlerini hissetmezsiniz bile. bunlar shimano için bile üst düzey sayılan parçalar iken sunrun dediğimiz marka shimano sis kadar bile iyi değil. ayrıca sunrun marka rublemi pedala asılarak kırmıştım ama henüz shimano ruble kıramadım, kırana da rastlamadım.

son olarak frenleri kıyaslayacaktım ama bir gülme aldı. tunca'da markası belirsiz bir v-fren var. aslında çok da fark etmez markası diye düşünüyorum, fren pabuçlarını değiştirince hepsi aynı olurmuş gibi geliyor. lakin lapierre'de hidrolik disk fren var, yine shimano marka. bunun rahatlığını ve performansını kullanmadan hayal etmeniz güç.

lastikleri unutmuşum. tunca'nın lastikleri yine muhtemelen markasız, bisikletçilerde 20-30 liraya bulunan lastikler iken lapierre schwalbe racing ralph kullanmış.

son söz olarak, üst düzey bir bisikleti bir seferliğine sürmeniz benim bu anlattıklarımdan çok daha güzel bir şekilde anlatacaktır bu ikisi arasındaki farkı.

daha genel konuşmamız gerekirse bisikletler hakkında, büyük oranda @ergenpezeveng'e katılıyorum. kullanım amacınıza göre bisiklet alın. sahilde sürmekten başka bir işiniz olmayacaksa bütün bisikletler size aynı tadı verecektir. tek derdiniz iki teker üzerinde olmaksa, keyif için sürüyorsanız ucuza kaçmanız bile iyi belki. paranız cebinizde kalır. specialized marka, 8.5 kilogram bir dağ bisikleti görmüştüm bir ikinci el ilanında. sadece sahilde kullanılmıştır yazıyordu. bu çok garip bir durum.

bir de bilmeyenlerde çok amortisör daha iyi algısı oluyor. çok amortisör öncelikle çok ağırlık demektir. ihtiyacınız olmayan amortisörü taşımayın boş yere. bu sebepten sadece asfalt yol için tasarlanmış bisikletlerde amortisör yoktur. ama şehir içinde kaldırıma inip çıkma, bozuk yola girme gibi durumlarınız olduğu için, ve bu bisikletler konfor bisikleti olduğu için şehir bisikletlerinde genelde amortisör olur.

bu duyuruyu açmış olmanızdan hareketle, orta amortisörle işiniz olacağını sanmam. dağ bisikletlerinin bile çoğu tek amortisörlüdür çünkü orta amortisör ön amortisörden bile fazla enerjiyi emer. bu da yokuş çıkarken daha fazla yorulmanıza, düz yolda son hızınızın düşmesine sebep olur. çift amortisörlü bisikletler yok mu peki? var. onlar da genelde şöyle işler için kullanılıyor: www.youtube.com

lumia 520

ön kamerası olsun, ilerde lazım olur..
htc chacha var arkadaşımda klavyeli ama bunun özelliğinde klavyesiz bulursan al. her şeyi çalıştırıyor 250tl civarı.

görüntülü görüşme ilerde ihtiyaç olabilir. ek maliyeti de yok. ön kameralı model seç. android olsun.

sağlam bir motorola atrix bulursan her işini görür valla

ne kadar az?
Nokia Lumia 525 al bence, bir arkadaşım teknosadan 499TL'ye aldı.

samsung galaxy pocket. temiz telefon ama ön kamerası yok. 2. el olanlara baktım en temizinin fiyatı 160 falan.
yalnız web'de gezerken çok bir şey beklemeyin, ekranı küçük, resim boyutları abartı seviyeye ulaşırsa tarayıcınız ne olursa olsun kapanıyor site. (tumblr'da falan tarayıcıyla gezemezsiniz yani) ama boat browser mini yüklerseniz minimum sıkıntıyla kullanabilirsiniz.

Nokia e72 mail falan da açıyor, internete de bağlanıyor zaten 3g'li, ön kameraya da sahip ve whatsapp da sorunsuz çalışıyor. Fiyatı 2. El olarak 100-200 bile değildir bence çünkü üretimden kalktı diye biliyorum, tek kötü yanı klavyeli.

popüler çünkü.

çalışırsan anlarsın. hasta ruhlu yöneticiler, amirler, sana verilen 10 m2 kapalı alan ve o alanda sabah 10 akşam 10 çalışman. kaprisli müşteriler, milyonlar kazanan markalar ama asgari ücret ödemeler vs..yeterli mi?

Gidip avmdeki bir magazada, cok degil bir gun calismani oneririm. Ya da zamanini ayirip masalardaki tepsileri toplayan temizlik gorevlilerini yarim saat izle. Avmlerin neden sevilmedigini anlayacaksin.

@mayeskuel ve @damdanakan @cesario

ben; insanların sevip, yerel olduğundan fanatikliğini yaptığı sikindirik bir markette çalıştım. görseniz sizde seversiniz. abi küçük esnaf diyip alışveriş yapardınız.. migrosta forkliftle taşıdığını biz elle taşıyorduk. tek fark buydu.

ben saçma sapan bi giyim mağazasında çalıştım. yine 10m2 kapalı alan. sabah 9 da gelir 10a kadar temizlik çay, cam temizlemesi eşya dizme vb.. akşam 10 kapanış ve eşyaları geri toplama kasa sayım teslim.. 10:30-11:00 di çıkışım.
türkiye şartları bu hani.

edit: 1 gün çalış diyenler, Okurken: LCW, D&R, Özsüt,TeknoSA da çalıştım.
küçük esnaftada çalıştım.

avmde değil çarşıda bir mağazada çalışınca al kardeşim sana 3x asgari ücret maaş mı diyorlar, ben mercedese biniyorum al sen de bin mi diyorlar, al 5 saat mesai mi yap diyorlar ne diyorlar onu soruyor soru sahibi zaten.

vasıfsız elemana 950 TL değil 2950 versinler keşke de mühendisi doktoru ne alacak ki adalet olsun o zaman.

avm yapmak için senin de dediğin gibi etrafını duvarlarla çevirip, ona uygun çevre düzenlemesi, otopark vb. şeyler yapman lazım eee dogal olarak bunun için de bir araziye ihtiyacın var demektir. avm de ki mağazaların kar etmesi için ise, yüksek sirkülasyon lazım bunun için de avm ler genellik bölge merkezlerine yapılır. istanbul'da da böyle bir arazi artık kalmadığı için hangi yollarla olduğunu artık hepimizin bildiği şekilde imara kapalı(gezi parkı), tarihi eser niteliği taşıyan(haydarpaşa garı) gibi alanlar veya da b2 arazileri avm yapıcak inşaat grublarına peşkeş çekiliyor. insanlar buna karşı avmye değil.
yoksa gebze de e-5'in kenarına yapılan gebze center'a kimse birşey demedi veya da beylikdüzünde yapılan boş arazilerde ki avmlere de kimse bir protesto yapmadı.
sanırım anlatabilmişimdir açık bi şekilde insanların avmlere değil avm yapmak ve para kazanmak için parkların, tarihi eserlerin yok edilmesine karşı olduğunu.

lokal dönercinin yanına avm, içine de mc donalds koyuyorsun. kendi dükkanı olan adam bi bakıyorsun mc donaldsta kasiyer olmuş.

büyük markalar daha çok büyürken, küçük markalar kapanmak zorunda kalıyor. tekelleşme, gelir adaletsizliği artıyor.

bir de her şeyden öte çirkin olmaları var tabi.

şu iki bina aynı yol üzerinde

i58.tinypic.com
i62.tinypic.com

@bana da bu yakisir

sanki çoğunluk(benim gözüme takılan) senin gibi düşünmüyor
örnek:
www.eksiduyuru.com

@tescilli marka: çarşıda çalışırsan prim stresini avmdeki kadar yoğun yaşamazsın, başında bin tane şef, müdür olmaz, müşteri profili avmdekinden çok da olmasa farklıdır. küçük esnafın cinliklerinin de farkındayız ama avmdeki çalışma şartlarıyla kıyaslandığında daha tercih edilir oluyo.

tadında bırakılmadığı için günah keçisi oldu. hükümetin avm den rant elde etmesi de antipati nedeni. fakat en önemlisi ülkenin gelişimine yönelik adımlar atılmayıp sadece avm yapılması esas neden.

gördünüz mü başbakanın hiç üniversitelerle bilimsel bir toplantı yaptığını. atıyorum kansere çare bulunması için doktorlarla temasa geçtiğini, otomobil üretimiyle ilgili odtü ve itüyle konuştuğunu... görmedik. daha çok tiyatrolar kâr getirmiyor ondan kapatıcaz falan gibi şeyler duyuyoruz.

türkiye şartlarıyla alakası yok. senin olayın bireysel tesadüf gereği olan birşey. yani yavşak bir patron yada yöneticiye denk gelme ihtimali. avm'lerde ise çark bu şekilde dönüyor. piramidin en üstünde para babaları, en altında sömürülen işciler. balını, kaymağını üsttekiler yiyor, ceremesini işciler çekiyor. küçük esnaf'ta işini sahiplenebilirsin veya aradaki uçurum o kadar olmaz.

genel olarak kapitalizmin neden kötü olduğu anlatılmış. avm'lerin normal dükkanlardan farkı üç noktada olabilir. birincisi her yere avm yapmayla şehre, doğaya zarar verme (Topçu Kışlası vs). İkincisiyse avm'lerin dükkanların toplamından fazlası olması. Mesela senin daha çok alışveriş yapman için saat bulundurmamaları, aydınlatmanın sana zamanı unutturacak şekilde yapılması, hazır oradayken normalde yemeyecek olsan bile yemeği de orada yemen, beklerken sinemaya gitmen vs. Şöyle güzel bir yazı var bunun hakkında: www.zaman.com.tr Bir de son olarak küçük esnafı, mahalle kültürünü öldürme goygoyu var.

@damdanakan işe girerken küçük esnaf sigorta yapmaz.. yapanı çok zor. görevin olmayan iş yapar. yalan at satış yap der. tuttuğunu siker. günündeyse yardım eder. değilse yaşlı başlı dinlemeden siker atar.. çok mu kurnazsınız? hadi bu gün yol üzeri tanımadığınız esnaftan alışveriş yapın. avm patronu sigara aldırmaya göndermez. akşam hanımı şuraya bırak demez. iş bellidir. para bellidir. beğenirsen çalışırsın der. çıkacaksan dur demez.

oo uzun hikaye. öyle bir soru sormuşsun ki nereden tutsan elinde kalıyor.
teşhir mekanizmaları, gösteri toplumu, pornografinin toplumsal alandaki tekabül ve tezahürleri, "protestan ahlakı ve kapitalizmin ruhu"...

90ların başında ya da öncesinde doğduysan illa ki bilirsin; o zamanlar yiyecek bir şey aldığımızda (özellikle herkesin alamayacağı şeyler) siyah poşetlere konur (ekmek bile) ki olmayanın canı çekmesin, göz hakkı üzerimize kalmasın.. diye, 90lar değil bbelki de biraz daha eskiye gidildiğinde pastane kafe vb. dışarıda yemek yenen yerler için de geçerli. yani teşhir edilmezdi hiçbişy. işte avmler bu kültürü yok ediyor. bu biir.

bu yok olunca rekabet ya da "serbest piyasa ekonomisi" insanlar arasına inmiş oluyor, kıskançlıklar çekememezilkler, bende yok onda niye varlar, sinsilikler... bu ikii. aslında küçük esnafa dair yapılan kötü söylenen şeylerin temelinde de bunun etkileri var, insanlar dönüştürüldüğü için "esnaf" karakteri de dönüşüyor.

üç. bir terzi var, zaman zaman gider söküğümü falan diktiririm. bazen para da istemez. bazen de giderim ona işim düşmese bile muhabbet ederim. yani onun dükkanına gittiğimde bir şeyler almam ya da tüketmeme şart değil. avmler bunu imkansız kılıyor.

daha var da neyse, bunlar esasları teşkil ediyor.

bence haklısın, avm olmuş olmamış pek farkı yok.

bahsedilen markalarım avm dışındaki mağazalarında durum farklı mı sanki?

@ibomiu: ya işte ülkemiz insanının, esnafının profili belli. hepsi elbette öyle değildir ama ben de "esnaf temizdir, yalnızca ekmeğinin peşindedir, kimseyi ezmez" kafasında değilim. ama avmde çalıştığın zaman (ki biçok yerde çalıştım ben de) yalnızca işverenle muhattap olmuyorsun ki. geliyor şefi bi şey diyo, müdürün oradan tafra yapıyor. hadi bunlara da eyvallah dedik, bir de senle aynı pozisyonda çalışan iş arkadaşlarının kaprislerini çekiyorsun. gözleri fır dönüyor aman ben daha çok satış yapayım, daha çok göze gireyim diye. sırf asgariden yatan bir sigorta için de bu kadar insanın kahrını çekmek insanı çileden çıkarıyor işte.

@mayesküel peki düşmanlığın sebebi patronun fazla para kazanması mı yani? farzedelim küçük esnafa girdin. işleri düzeldi. her gün 1231231 adet satmaya çok para kazanmaya başladı. küçük esnafta kardan hisse mi alıyorsun? içini rahatlatan patronunun o kadar da zengin olmaması mı? yine senin sırtından, yine senin sayende para kazanıyor.

çok para kazandığından mı kazan kaldırma hareketleri? "çok paran var biraz bize de versene" midir olay?

yani ben bir dükkan açıp işçi sömürdüğümde dükkanın lokasyonuna göre ya da mal varlığıma göre mi bana düşman kesileceksiniz?

çalışan için küçük esnafın bi farkının olduğuna ben de inanmıyorum.
AVMlerde çocuk işçi de çalıştırmıyorlar mesela, gidip mahalle kasabına bakkalına bi bakalım...sigorta, angarya meselesi vs. katılıyorum bunlara
ancak hakikaten bokunu çıkarttılar artık. dağ taş AVM oldu. orman kesip yol açmak AVM yapmak medeniyet değil. dünya standartlarına göre de bu kadar avm gereksiz. tüketim teşvik ediliyor oysa kişisel tasarrufta zaten sonlardayız. AVM'ler AKP tipi kalkınma (!) modelinin kaleleri oldu bu da ideolojik tepkiye sebep bence.
sabahtan çoluk çocuk o kapalı klimalı ortama girip tıkınıp vitrin bakıyor saatlerce e o kadar kalınca da gerekli-gereksiz alışverişe teşvik ediliyor insanlar. gelsin migren/obezite gitsin kredi kartı borçları...

sen, esnaf'ın sadece kötü olanına denk gelmişsin, yada sadece onları baz alıyorsun. esnaf olarak kendi lokmasını paylaşan bir çok insan tanıyorum. avm'de de iyi yöneticiler olabilir; ama o hiyerarşinin içinde işcinin sömürülmesine asla mani olamaz. merkezden, pazar çalışacağız, mesai verilmeyecek, gece sayım yapılacak, maaşlar asgari ücret kalacak dendiğinde müdür hiçbirşey yapamaz. öyle güzel yönlerini anlatmışsın; lütfen bir kaç aylığına gidip bir avm'de çalış. bakalım aynı şeyleri düşünecek misin? burada şu an tarif edemediğim onlarca faktör var. anlaman için şu soruyu sorayım, bu güne dek kaç tane yüzü gülen, kaliteli hizmet sunan, aralarında tartışmayan, şikayetçi olmayan avm çalışanı gördün?

bende avm düşmanlığı yok, aksine bir sürü kişiye iş sağlıyor, avm'lerde sinema oluyor böylece daha fazla insan sinemaya gidiyor diye seviniyorum bile de artık sayısı çok fazla oldu. belli noktalarda trafik kilit ve avm'lerin de bunda etkisi büyük.

@dafaiss o bahsettiğin kültürü bence bakın linç edilme pahasına seksist olacağım. anneler, kadınlar yaptı.. kızların psikolojisini bozdular.. o kızlar anne oldu.. üzgünüm ama evet.. abisinin/ablasının kıyafetini giyen çocuk yerine 3 yaşındaki çocuğa pembe, tüylü gocuk alıp prensesim diye insanlara teşhir eden annelerin eseri. çocuk "ay ne güzel olmuşsun, ay ne şirin olmuşsun, prenses mi oldun sen bakayım" kafasıyla, komşu cocuğundan daha güzel giydirilmeye çalışıldı. para yoksa daha güzel örgü ördü annesi..

ve bu anne avm den hiç alışveriş yapmadı. küçük esnaf kullandı.. kızlar büyüdü. "bak benim yakalığım seninkinden daha güzel" dedi biri.. yarış başladı. avm suçlu değil bana göre. avm iş imkanı hatta..

bu anlattığım nesillerden 3 kuşak sonra teknolojiyle babalar bozuldu. araba kültürü başladı. oğluna araba alan baba başlattı yarışı.. teknoloji gelişti. oğullar arasında yarış başladı. önce araba, sonra mp3, telefon, saç, en son saç ve kozmetik başladı erkekler arasında.

avm nin rolu burada sadece malın temin edildiği nokta oldu.

küçük esnaf rekabet şartları oluşmadığından malı fahiş fiyattan satar. çalışanına sigorta yapmaz, mesai ödemez. yıllık izin vermez. küçük esnafta patron velinimetindir. küçük esnaf feodal, avm medenidir.

eyvallah, bak uzun hikaye dediğim kısmın biraz eskisi de oralara da dayanıyor. kökeni de reform ve rönesans dönemi, en azından ideolojik olarak. kadın meselesi, seksist falan da değil söylediklerini biri öyle itham ediyorsa olsa olsa ergen bi feministin saçmalamaları olabilir, şayet bunu dediğin için sana seksist diyen olursa.

yani kadınlar toplumun ve dolayısıyla kültürün, geleneğin tarlası ya da toprağı gibiler, yetiştirdikleri ve doğurudkları, yarattıklarıyla toplumu onlar inşa ediyor.
önce onlar çeşitli şekillerde ve çeşitli söylemlerle dönüştürüldüler, bu dönüşüm çocuklarına yansıdı.
sonrası malum işte.

bahsettiklerin de topluma ve özellikle kadına yeşilçam ile ya da dönem filmleri ile, sonrasında tv ile empoze edildi. o dönem çoğunlukla "ev hanımı" olan kadınlar bunlara maruz kalınca bir sonraki nesili de böyle yetiştirdiler. yani avm meselesi ve onun öncesine psikolojik olarak hazırlanmış şekilde.

@mayeskuel avm içerisinde düzgün çalışan dükkan sayısıda çok fazla. sistemi oturmuş genelde saat, gözlük, biraz kuyumcu gibi az kalem malzeme ile lüks tüketim ile ucuzu değil pahalıyı seçkinlere satan yerler (kaldı ki kapitalizmin zirvesi oluyor) düzgün çalışıyor şu an için. zamanla diğerleri de çalışacak.

boş zaman kavramı yeni ortaya çıkmış bi kavram(sanayiyle) olduğu için henüz bizim kuşaklarımızda tüm dükkanların çalışma saatleri, düzenleri henüz oturmadı. küçük esnaf daha az çalışmıyor aksine küçük esnaf henüz boş zaman kavramının gelişmediği yerler. köydeki dedenizin çalışma saatleri var mıydı? yoksa çalışabildiği her saat çalışılır mıydı? işte hala aynı zihniyet sürüyor küçük esnafta.. kendi işi olduğundan hayatı onun üzerine kurulu oluyor tıpkı köydeki gibi. yanında çalışandan da aynı performans isteniyor.

neyse ikimizde farklı dünyaların insanıyız. sabaha kadar tartışsak ortak payda da buluşamayacağız. bazen kelime ve mantık her zaman haklı olmana yetmez. tecrübe etmek gerek.

@mayeskuel sanırım "lütfen bir kaç aylığına gidip bir avm'de çalış. bakalım aynı şeyleri düşünecek misin? " sözüne imada bulundun

"neyse ikimizde farklı dünyaların insanıyız. sabaha kadar tartışsak ortak payda da buluşamayacağız. bazen kelime ve mantık her zaman haklı olmana yetmez. tecrübe etmek gerek." derken.

yanlış anladıysam özür dilerim:
öyleyse belirtmiştim önceki cevabımda

"Okurken: LCW, D&R, Özsüt,TeknoSA da çalıştım. "

ve

"ben insanların sevip, yerel olduğundan fanatikliğini yaptığı sikindirik bir markette çalıştım. görseniz sizde seversiniz. abi küçük esnaf diyip alışveriş yapardınız.. migrosta forkliftle taşıdığını biz elle taşıyorduk. tek fark buydu. "

"ben saçma sapan bi giyim mağazasında çalıştım. yine 10m2 kapalı alan. sabah 9 da gelir 10a kadar temizlik çay, cam temizlemesi eşya dizme vb.. akşam 10 kapanış ve eşyaları geri toplama kasa sayım teslim.. 10:30-11:00 di çıkışım. "

avm'de dükkanı olanlar büyük sermayedarlar... avmlerde yaptığın alışveriş onların cebine gidiyor...orta ölçekteki marketlerde dükkan sahibine kalıyor... avm'nin dükkanları biraraaya getirmenin dışında bir cazibesi olduğuna inanmıyorum... aynı anda hem yiyorsun, hem içiyorsun hem de alışveriş yapabiliyorsun.

adim basi avmye karsiyim ben. cogu avm ölü avm, beylikdüzünde bolca örnegi görülebilir. avm sahiplerinin hayvanliklari cabasi, beylikdüzünde insaatta ölenleri kimse hatirlamiyor artik. fikir iyi, uygun alan alirsin altyapini kurarsin, torium gibi sallanan zemine kurup depremi beklemezsin. su an istanbulda biri digerinden hicbir farki olmayan avm bulman cok kolay. üstelik bunlari böyle dakika basi koyarak esnafi da öldürüyorsun. bir de bana arsa lokasyon bina ve bütce olarak bir avmden büyük üniversiteleri okullari sayin.

o kurduğun sokağın etrafını çevirdiğin zaman iş bitiyor zaten. sokak dediğine herkesin her zaman ulaşabilme imkanı olmalı.
sokağa güneş doğar, yağmur düşer, ot biter sokakta. avmdeyse mermerler vardır. suni iklimlendirme vardır. ve kafanı kaldırdığında güneşi göremediğin için günün hangi saatinde olduğunu anlamazsın. bu gibi ortamlarda insan psikolojisi bozulur ve bir süre bu duruma maruz kalan insanların davranışlarında problemlere neden olur.
bir diğer anormali ise turlamak için avmye gitmeniz. yani gezmek için avmye gitmeniz. parklar, açık hava, güneş ve oksijen dururken havalandırmanın üflediği tozlu kirli havayı içinize çekmek istemeniz.
avmde ölçü, ölçek kaybolur. insan yorulur.

devlet hastanesi yapıyor. emin değilim eliza testi idi sanırım. dahiliye bakıyor.

Bi dünya cinsel yolla bulaşan hastalık var.. Frengi, bel soğukluğu, hepatit b, aids, genital uçuk, genital siğil? Hangisi?

Aids, hepatit b hemen hemen bütün devlet hastanelerinde yapılıyor. Diğerleri için üniversite hastanelerine gitmen lazım. Genital uçuk orada yapılıyor.. Yanlış hatırlamıyorsam genital siğil'in testi yok?

Eliza ve hepatit yapılıyor devlette dahiliye yada enfeksiyonhastalıklarin git.

Üniversite hastanelerinin enfeksiyon hastalıkları bölümüne gidiyorsun, derdini anlatıyorsun onlar da bakabilecekleri her şeye bakıyorlar.

abi senden çıkan şey neticede yani ölüme kadar gitmez o iş zararı olsa bile..

bi şey olmaz. çoktan vücudunu terk etmişti bile o.

Neden boyle bi sey yaptin?

Olmezsin.

idrar yararlıdır, olmaz bir şey. peki neden içtiğini sorabilir miyim merak ettim?

bear grylls olmemisti

onu bunu boşver de niye içtin hakkaten?

Amac?

Olmek o kadar kolay mi allasen?
Turp gibisindir.

sebebi neydi ki? :/

hislerinin bir kısmı da psikolojiktir, ölmezsin merak etme.

Noktalı virgülü falan kullanabildiğine göre ölmezsin, relax.

pofff...

bear grylls içti ölmedi, dünya için kötü, senin için iyi haber.

bir şey olmaz da sebebi neydi ki.

neden içtiğimi sormuşsunuz; edit'le ekledim.

Israr içerek hayatta kalma diye bir şey duymuştum. Hiç unutmuyorum 3 yaş civarıydı herhalde yatakta çıplak yatıyordum (banyodan çıktım annem üstümü mü giydirecekti ne) bir anda ilene dürtüsü geldi bende serbest bıraktım. Nasıl olduysa direkt ağzıma denk gelmişti, yuttum sanırım. Kaç sene geçti yaşıyorum hala.

Bize, bunu niye yaptığını anlatmaya borçlusun.

keşke sebebini sormasaymışız.

ne pis adammışsın lan sen öyle.

mutfak lavabosuna da işiyon mu?

en.wikipedia.org tedaviymiş zaten, adı bile varmış, rahat ol şu andan itibaren en sağlıklımız bile sen olabilirsin esas itibariyle. %95'i su, %5'i de vitamin, mineral falan filanmış. öyle işe yaramaz atık değilmiş

çok güzel bir kafan varmış güle güle kullan canıms

o belirtiler "aman ölücem" diye fazla evham yapman bir de "sidik seni iğrendirebilir ama o kadar pis bir şey değil" demene kendinin de inanmanan. öyle olduğu için pis bir şey içtiğin ve sana zarar vereceği düşüncesine çok odaklandın, vücudun böyle tepki veriyor.

su iç bolca. bişy olmaz.

Ev arkadasin ben olmadigim icin su an ne kadar mesudum bilemezsin.

Evyeye isemek!?!

Planlayarak, canice ruhla, iskence ederek oldurebilirim seni.
Ev arkadasin ben degilim, cok sanslisin.

Sidik icilecek kadar da temiz bir sey degil. Faydali olsa vucut atmaz lan, oyle dusun!

yuh be hadi kendine saygın yok ev halkına saygın olsun. küvete işemek nedir amk. ben o evde olacaktım varya o küvete işer seni orda boğardım

cevap, hayır kardeşim ölmezsin neden ölesin? sidik vücudumuzdan çıkan su ve proteinli bir sıvıdır :)

iğrenç pislizk bi insna olamnı bir yana koyarsak;

çişini içmekten ölmezsin. ta ki bardak bardak doldurup kafaya dikmedikçe.

çok insan doğal afetler sonucu, özellikle deprem sonrası günlerce enkaz altında kalan insanlar, çişini içerek hayatta kalmıştır.

hiçbir şey olmaz.

lavaboya işerken birisi görüp ağız burun dalmazsa ölmezsin. pisuvardan akan suda ellerini yıkamak normal gelmiyorsa lavaboya işeme. normal geliyorsa da kendi kullandığın lavaboya işe.

abi bok da çok pis diyorum sana. yer miydin mesela ben bunu dedim diye. inanılmazsınız yemin ediyorum. mutlaka kontrol altında tutulman lazım.

yaptıktan ne kadar sonra içtin? kısa sürede içtiysen bir şey olmaz. fakat sonrasında çok hızlı şekilde bakteri ürettiği için riskli.

rehine ya da hapis vakalarında görülür bu olay. susuzluktan ölmemek için içinler.

@nawar
hemen sonrasında içtim.

@hemen hemen herkes
mal mısınız amnk, bana iğrenç falan demişsiniz de zaten sidik pis bir şey değil; benim inisiyal noktam. bi daha mı içeyim?

ayrıca size ne lan amnk? kendi evimdeki lavaboya ister işerim ister sıçarım. bi de ağızburun dalmaktan falan bahseden gerizekalılar olmuş.

hemen sonrasında içtiysen büyük bir sorun yaratacağını sanmam. yani ölmezsin. tabii sen sağlıklı bir insansan ve bol su içiyorsan. bu arada şimdi de bol su iç.

kusman, midenin bulanması, tükürmen, ağzındaki tat normal. çünkü sidiği içmek gibi bir geri dönüşüm sistemi yok. o yüzden vücut tepki veriyor.

tamam bu yaptığın da çok güzel bir şey değil ama, girip denize işeyenler, o deniz suyunu istemsizce yutanlar ve "işemeli" pornonun olduğu yerde... cümleyi bitiremeyeceğim :)

127 saat mahsur kalan dağcı da susuzluktan içti galiba bir şey olmamıştır.

Trollugun de midesi var be arkadas

uzakdogu mutfaginda yenilen seylere sahit olduktan sonra tepkisiz okudum. ilgincli adrenalinli yeme-icme faaliyeti istiyorsan bocuk kavurmasi ye citir citir. sidik dedigin ne zaten, tuzlu su. peh.

hayır kendi idrarı ile beslenmek zorunda kalan insanlar var..
benim lavaboma işemediğin sürece ölmezsin. hocam o lavaboya diş fırçası, yüz yıkama sabunu, traş makinesi kafası ne bileyim bazen bi elma düşüyor su tutup geçiştiriliyor. yapma lütfen. tanımıyoruz etmiyoruz birimizin arkadaşı çıkarsın filan yarın öbürgün evimize alıcaz..

abi ölmezsin de sidiğin temiz birşey olduğu konusunda pek de haklı sayılmazsın. zira idrar, ilk anda sıkıntılı bir sıvı olmasa da, içerisinde çok hızlı bir biçimde bakteri vb. ürer. bu kadar bakteri de çeşitli yerlerde (küvet, lavabo, evye, vb.) zararlı olabilir.

bir de hakkaten, adam kendi evinin lavabosuna ne yaparsa yapar abiler, size ne lan!?

evine kimseyi çağırmıyorsan veya çağırdıklarına ilk etapta bu denli pis bir insan olduğunu belirtiyorsan bi nebze anlaşılabilir. ama çok tehlikeli çok. inş arkadaşım veya bir gün tanışabileceğim biri çıkmazsın.

çocuk yapmazsan sevinirim. kib.

Adam, "ben bir lavaboya gidiyim" lafını baya bir ciddiye almış

@dreamsandcolours bu kadar saattir buradayız. kimsenin aklına gelmedi. elimden gelse ben basacaktım o tike :)

su iç bol bol.

Yahu kankiler, o kadar hıyar değilin. İşerken suyu açıyoruz heralde. Sidik lavaboya değmiyor bile. Suyla gidiyor işte.

nasil degmiyor lan. hadi ilk basinc varken nisan alirsin degmeden gider ee sonra? biterken sende tazzik azalmiyor mu cat diye kesiliyor mu cis?

bir bok yedin bari hatani kabullen ben igrenc bir insanim de bitsin. tuvalete isemeyi bilmeyen klozet kapagini gole ceviren bir ayi yuzunden 4 ay boyunca oturmadan isedim sictim klozete. hapis cezasi olmasa kurtlara atarim o herifi dunya'da bosuna oksijen harciyor. lutfen aileden gormediyseniz kendinizi gelistirin ve temiz anlayisli bir insan olun.

Bence emre aydın , mustafa ceceli kaliteli ,ben yabanci müzik sadece akustik dinliyorum, sakin müzikler falan.

şunu dinleyince oturduğum yerde oynayasım geliyor www.youtube.com

Ben yildiz tilbe dinliyorum arada.

ben dinlerim. hatta popüler müzik bile dinlerim 90'lar olunca.

%50 turkce, %50 yabanci dinlerim. Turkcede de aklina gelebilecek her seyi dinlerim. İlber Ortayli hassasiyetlerim yok.

dinliyorum hem de severek dinliyorum. çok farklı şeyleri dinlemeyi severim hatta birgün Edith Piaf dinlerken bir başka gün Müzeyyen Senar dinleyebiliyorum.

ben tam aksine hiç yabancı müzik dinlemiyorum.

Ben dinlerim. MFÖ ve Yeni Türkü'yü çok severim.

Bülent Ortaçgil'i, Barış Manço'yu severim.

Sezen Aksu'nun 80'lerdeki; Levent Yüksel, Mirkelam, Tarkan'ın 90'lardaki albümlerini severim.

Münir Nurettin Selçuk ve Müzeyyen Senar'a hayranlık duyarım.

galiba "turk muzigini zaten herkes biliyor, cok kisinin bilmedigi bisey tavsiye edeyim" diye dusunuyoruz. ben de 90lar turkce dinliyorum genelde ama tavsiye istendiginde soyle cok kisinin bilmedigini tahmin ettigim -genelde yabanci- bisey cikarir soylerim. bence durum bu.

Halk mizigi ile yogurulduk, ustune arabesk cilasi ile serpildik.

Esas itibari ile de baya arabesk.


Lay lay l8m galibaa hopasinanay... arabeak degil elbette.

barış manço, cem karaca, yavuz çetin, mfö, zeki müren gibi isimleri dinlerim. daha niceler var tabi. yenilerden de var.
yavuz çetin'in çoğu şarkısı favorilerimdendir. keza çocukluğumdan beri barış manço hayranıyım. şimdi aklıma gelmeyen ama lafı geçince "off be" diye içim giden çok şarkı ve sanatçı vardır.

eline elektro gitar alınca rock yaptığını sanan iki günlük pop yapanları sevmem. popçular daha dürüst en azından bu konuda.

oranlarsam yuzde 10-15 civaridir turkce dinledigim. ama timur selcuk, zulfu livaneli, eski yeni turku, bulent ortacgil yerli-yabanci ayrimi yapmadan favorilerim arasinda sayabilecegim sanatcilar.

dinliyorum.. doksanlar popdinliyorum, birsen tezer, jehan barbur seviyorum..
eski rockları da sinliyorum ama şebo, teoman, duman dinlemiyorum eskidendi onlar.. lise, üni birken en fazla..

"Birsen Tezer, Şebnem Ferah"
bu ikisini tanımıyorum. diğer saydıklarını dinliyorum. hatta ek olarak; manga, duman, rashit, athena, müzeyyen senar, cengiz kurtoğlu, emre aydın, yaşar, dario moreno, yeni türkü, zekia tunca, mfö vs. dinlerim.

mor ve ötesi, 110.

abi sadece piyasada gözünüze sokulan işlere bakıp nasıl bu kadar kolay ''doğru düzgün müzik yapan yok'' diyebiliyorsunuz insan üzülüyor gerçekten. en basitinden şöyle güzel adamlar var: www.youtube.com

Mor ve Ötesi, Sakin, Pilli Bebek, Büyük Ev Ablukada, Bulutsuzluk Özlemi, Flört, 123, Redd, Gece, Kesmeşeker, Multitap, Athena, Vega, Yavuz Çetin, Hayko Cepkin, Birsen Tezer, Jehan Barbur, Ceylan Ertem, Derin Esmer, Fikret Kızılok, Feridün Düzağaç

Şöyle ilk aklıma gelenleri yazdım, daha bir ton insan ve grup vardır. Yalnız pop bazında değerlendireceksek tahammül edebildiğim tek isim Göksel. Onun dışında Aşık Mahsuni Şerif'ten Tatyos Efendi'ye kadar her şeyi dinleyebilirim.

%80 türkçe dinlerim. dediğin gibi fikret kızılok, zeki müren, yavuz çetin, birsen tezer, bülent ortaçgil, hüsnü arkan.. bu böyle gider.
yabancı kültürüm yoktur benim de gerçi aksine çok fazla.

favorisi yabancı şarkı olan biri olarak. dinliyorum.

%30 yabancı, %30türk, %40soundtrack, enstrumantal,

türkçe:
zeki müren, jehan barbur, birsen tezer, bülent ortaçgil, erkan oğur, yavuz çetin favorilerim..

ama şöyle bir durum var. türkçe şarkılar daha bi depresif.. depresif olmasada depresif arkadaş. kültür böyle.. mesela bir bak deniz seki idi sanırım popçu(sevgilimi koluma takarım, yoluma bakarım) hareketli şarkı, pop.. sevgilisinden ayrılınca facebook'tan ima olarak bu şarkıyı gönderiyor. neden? türk şarkı kültürü "em beni bebeğim, ohş içimde gezdir" ya da "don't worry be happy" temalı olamıyor. kültür böyle değil. ya sözlerinde ya müziğinde depresiflik, siktir etmişlik var. yeni nesiller, kültürler depresif alanlarda kendilerine yakın hissetmezse yabancı şarkılarda bulabiliyor. normal yani.

Cem Karaca ve Barış Manço gibi ustalar unutulmaz elbet. Türkçe %10 ise dinlediklerim arasında bu ustalar haricinde son dönemlerden Replikas ve Kafabidünya gibi güzel müzik icra edenler de var benim için.

Güncel isimlerden sadece Sıla'yı tutuyorum. Geri kalan Türkçe Pop'u salla çöpe, gitsin. '98'den sonraki Türk Pop Müziği foseptik çukurundan beter. Demet Akalın'a albüm yaptırmayacaklardı.

Eski pop şarkılarını, Sezen Aksu, Ajda Pekkan, Nükhet Duru, Nilüfer gibi isimlerin eski albümlerini, Sertab Erener, Levent Yüksel gibi '90lar sanatçılarının ilk albümlerini tutarım. Rock müzik olarak da tuttuğum isim az. Şu Emre Aydın, Gece Yolcuları, Kolpa vs... gibi isimleri komple görmezden geliyorum. Şebo iyi. Teo da iyiydi. Duman da iyi. Son yıllarda çıkanlardan Model iyi işler yapıyor. Türkçe Rock'ta daha çok '70lerin '80lerin Anadolu Rock tarzını takip ederim. Erkin Koray, Barış Manço, Cem Karaca, Edip Akbayram gibileri, birçoğunun plaklarına sahibim.

Ama en çok dinlediğim Türkçe tarz Türk Halk Müziği. Hastasıyım. Neşet Ertaş, Ali Ekber Çiçek, Aşık Mahzuni Şerif, Arif Sağ, Musa Eroğlu, Sabahat Akkiraz, Erdal Erzincan, Muhlis Akarsu... çilekeş ettiler beni allasen. :p

Bir de Mustafa Ceceli çok overrated yaw. Fazla overrated.

Yobaz bir müzik dinleyicisinden aforizmalar dinlediniz. :D

sen burada kendini elit gösteren ekşicilere bakma çoğu türkçe müzik dinliyor.

dışardaki mekanlarda dinlediklerim aylarca götürüyor

hiç türkçe dinlemiyorum, bununla da övünmüyorum kesinlikle. arada candan erçetin dinlerim bir tek, çocukluğumdan beridir çok severim kendisini. hepsi bu kadar.

Her ne kadar kısıtlı olsa da Türkçe Heavy Metal denen bir yapı var eskilerden. Diken, Kramp, Kronik gibi.

Şimdilerde ise Rock ve Metal Müzik adına Pentagram, Demir Demirkan, Ogün Sanlısoy, Cem Köksal, Hayko Cepkin gibi isimler var. Eskilerden çok bilinmeyen Ayhan Yener ve grubu Haramiler var, Tolga Burkay var.

Var oğlu var.

ben müziğin dilinden ve sözlerinden ziyade, müziğin kendisiyle ilgilendiğim için -sözcükleri sadece şarkıyı söylemek için kullanıyorum ki zaten kendi kendime söylediğim için, uydurup kaydırsam bile olur :D - türkçe müzik yabancı müzik diye kavramlarım yok. zaten sözlü müzik de çok sevmem, yani mecburen dinliyorum gibi bir şey, genelde müziğe bakarım bir de söyleyenin sesine. o yüzden arşivimde 72 milletten insan var. -arşiv de deyince çok süper gibi durdu ama değil tabi, yıllar içinde dinlediklerim falan-

ha, sözlere dikkat edince gerçekten de çok güzel olan şarkılar var, ama bana çoğu şarkı sözü de saçma geliyor -aşkla meşkle ilgili be çoğu, ondan sanırım- ama o zaman sen şiir de mi okumuyorsun kardeşim? dersen o zaman farklı, şiirin kendi bir ezgisi var çünkü ve sadece sözcüklerle sağlanabiliyor. işte o zaman da sözlere dikkat ederim kendi melodilerini oluşturdukları için. böyleyken böyle. -nasıl da toparlayamadım ama? :D -

Aldulkadir Meragi... Türkçe sayılmaz gerçi ama kökeni bize ait diyelim.
Itri.

Teoman'ın da İstanbul rapsodi ya da rapsodi İstanbul isimli şarkısının hastasıyım.

Sakin, Pilli Bebek, Flört, Yeni Türkü, Ezginin Günlüğü gibi mükemmel gruplarımız var. Birsen Tezer, Jülide Özçelik, Ahmet Kaya, Zülfü Livaneli ve daha niceleri. Çok güzel müzik yapanlar çok güzel şarkılar var. Ayrıca 90lar pop şarkıları da çok hoş bence.

makine eğer iyiyse fotoğrafın exif bilgilerinde nerede çekildiği de çıkıyor olabilir.
fotoğrafların arasında, adamın evinde ya da işyerinde çekindiğini düşündüğün fotoğrafın konum olarak nerede olduğuna bakarsın. adamın nerede yaşadığını ya da çalıştığını bulabilirsin. bu bilgilerle yoluna devam edersin. gibi olabilir.

www.stolencamerafinder.com böyle dener misin bir fotoğrafları. belki bulunur.

exif bilgilerinde konum yok, web sitesi de detaylı arama için ücretli üyelik istiyor :/

twitter'da facebook'ta vs yazın, direkt fotoğraflarını paylaşmayın ama yeterli bilgi verip size dönüş yapılmasını isteyin. retweet, paylaş derken ulaşabilir belki kendilerine kadar.

hem kendi sehrin hem de diger ulkeler icin craigslistte ingilizce ilan verebilirsin veya imgura bir fotosunu yukleyip bu insanlari taniyorsaniz kameralari bende bana ulasmalarini saglayabilir misiniz diyebilirsin, ikisi de yurtdisinda cok kullanilan web siteleri, kendileri gormese bile yakinlarinda biri gorur. dogru sahibe ulasmak ve uyaniklardan kurtulmak icin ispat istemeyi unutma.

Benzer bir olay bizim de başımıza gelmişti ders olması açısından yazayım.

Bir fotoğraf makinası buldu arkadaşım. Çantasıyla hem de. Ben güvenlik görevlisine bırakalım adam gelir alır desem de arkadaşım saf olma lan güvenlik görevlisi onu satar dedi. Makine de tahminen 2000 dolar civarı bir body ve bir o kadarlık bir lensten oluşuyor. İyi de bir alet. Neyse sonra arkadaş aldı evine götürdü.

Makinenin içinde bir adamın kızıyla fotoğrafı falan vardı. Çantayı karıştırmış hayyam'daki bir dükkanın kartı varmış. Götürmüş oraya. Demiş bu tonton amca veya kızının fotoğraf makinası bu bunları tanıyor musunuz? Adam demiş ki bu fotoğrafı kimseye gösterdin mi? Yok demiş arkadaş. Satıcı demiş ki bu tonton amca ve yanındaki de metresi sakın kimseye verme bu fotoğrafı başına bela açarsın. Herifin kim olduğunu öğrenemedik ama mafya falandır diye düşünmüştüm ben. Arkadaşın da uzun süre uykuları kaçmıştı ya fotoğrafçı paylaşırsa fotoyu suçu bana atarsa diye. 2 yıl falan oldu bir bok olmadı gerçi. Belki fotoğrafçı arkadaşla kafa buldu bilmiyorum. Ama sizin elinizdeki foto da adamın gayri meşru kızı falan olur bir şey olur onun için çok fotoğraf paylaşmak doğru olmaz.

hocam seleyi bir değiştir bence. en çok ona para harca hatta.. ne marka aldın bilmiyorum ama genelde üstündeki seleler kötü oluyor.. ben alışmaya çalışmıştım bir süre, sonra baktım ben bisiklete değil bisiklet bana biniyor. değiştir abi.

hala uyluk kemiğim ağrıyor lan.

cinde almaya bak.

www.dx.com

bisikletforum,
aliexpress.com
dx.com
dhgate.com

1-) nerf tabanca
2-) yaz geliyor oyun çadırı
3-) şimşek mcquin otopark seti
4-) hot wheels yarış arenaları
5-) thomas tren seti
6-) playdoh oyun hamur makineleri
7-)
8-)
9-)
diye de devam edebilirim :)

not : oyuncakçıyım :)

nerf tabanca fiyat nedir bilmiyorum ama ben bile oynadım bi çocuğunkiyle.

nerf al kesinlikle. gerçi 3 yaşında demişsin ona gitmez ama 7 yaşındaki kardeşimle 1-2 saat aralıksız bahçede oynadığımızı bilirim

2 yeğenim var, 3'er yaşında ikisine de hep hot wheels arena alıyorum, ilk gün oynuyoruz sonra anneleri saklıyor :))

sözlük ne bilsin amk belki şizofrensin. yazarken tc fotokopisi istemiyolar ya

aynı anda farklı iplerden girersen çakozlanabilir.

yok bir sıkıntı.

valla yasak diye duydum ben. aynı anda iki farklı ip den girildiği tespit edilirse banlanıyormuş. hem ne bileyim kendine ait olması iyidir.

bir sıkıntı yok kimse anlamaz nerden girdiğini. nasıl anlayacaklar ki? iş yerinden giriyorsun, evden giriyorsun.. tablet yanında, iş yerindesin.. ikisinden de aynı anda açık farklı ipler. oluyor bunlar kim anlayacak ki?

yasaktı evet ama kalktı. rahatça çoklu hesap veya aynı hesabı iki farklı kişi olarak kullanabilirsiniz.

pain gain

Svartur á leik

www.imdb.com

Layer Cake

www.answers.yahoo.com

16ya geçtim

örnek:
Yangın tüpleri kolay ulaşılabilir alanda değildir ve yerlerini gösteren işaret levhası bulunmamaktadır.Olası bir yangın anında yangın söndürücünün fark edilememesi ve ulaşılamamasıYangın söndürücüler kolay ulaşılabilir alanlara asılıp askısı yerden 90cm yüksekte bulunmalıdır. Kolaylıkla fark edilebilmesi için işaret levhaları asılmalıdır.

BURASI HEP EDİTLENİYOR

EDİT: 42 deyim lan çok sağolun.
dayım

36

Adil makine üretimli frezede çapak sıçramasına karşı önlem alınmadan çalışılmaktadır. İşlem sırasında çapak sıçraması ve koruyucu olmaması sonucu yaralanma. Çapak sıçramasına karşı operatöre KKD verilmelidir ve bu KKDlerin kullanılması sağlanmalıdır.

37

Yangın hortumu açıktadır ve tezgah arkasındadır. Açıkta olan yangın hortumunun çalışma alanı tıkanması sonucu ihtiyaç anında kullanılamaması ve tezgah arkasında ulaşılması zor yerde olmasına bağlı olarak yangın anında ulaşılamaması ve kullanılamaması sonucu yangının büyümesi,can ve mal kayıplarının yaşanması. Yangın hortumu dış etkilerden etkilenmemesi için dolap içerisine alınmalıdır ve tezgah düzeni yangın dolabını etkilemeyecek şekilde ayarlanmalıdır.

38

Talaş çapak sıçramasının çok olduğu optima FR-200 Dx frezesinde çalışan operatör KKD kullanmamaktadır. KKD kullanmamasına bağlı olarak çapak sıçramasında yaralanma. Frezede çalışan operatör talaşların göze kaçmasına karşı gözlük,yerdeki talaşların ayağa batmasına karşı ise iş ayakkabısı kullanmalıdır. Tezgahtan çıkan talaşlar her gün temizlenmelidir.

39

Optima FR-200 Dx frezesinde kayış kasnak tertibatı açıktır. Kayışın kopması ve çalışanın dalgınlığına bağlı olarak sıkışma, yaralanma. Tezgahın kayış kasnak tertibatı koruyucu malzeme ile kapatılmalıdır.

40

Küçük manuel torna olarak bilinen tezgahın ayna koruyucusu yoktur. Aynada meydana gelebilecek arıza sonucu aynanın fırlaması ve yaralanma. Kullanılan tornaya ayna koruyucusu temin edilmelidir ve ayna koruyucusuz çalıştırılması engellenmelidir.

41

Manuel torna olarak bilinen büyük torna tezgahında ayna koruyucusu yoktur. Aynada meydana gelebilecek arıza sonucu aynanın fırlaması ve yaralanma. Kullanılan tornaya ayna koruyucusu temin edilmelidir ve ayna koruyucusuz çalıştırılması engellenmelidir.

42

Alevlenebilir özellikteki sprey kimyasallar çalışma alanı içerisinde duvarda bulunmaktadır. Kimyasal spreyin bulunduğu alandan düşmesi ve çevre koşullarıyla yanması sonucu yaralanma. Kullanılan kimyasallar çalışma alanında depolanmamalıdır. Bütün kimyasallar birbirleri ile reaksiyona girmeyecek şekilde havalandırması iyi olan depolarda depolanmalıdır. Günlük ihtiyaç fazlası kimyasal çalışma alanında bulundurulmamalıdır.

44

potansiyel tehlike: Makinelerin kullanımı sırasında kullanımı gereken KKD leri bildiren emredici işaretler bulunmamaktadır.

potansiyel risk: Çalışılan alanda uygun KKD kullanılmaması sonucu yaralanma.

alınacak önlemler: Makine ve ekipmanları kullanırken takılması veya giyilmesi gerekn KKD leri belirten emredici işaretler makine yakınına asılmalıdr ve bu KKDlerin kullanımı sağlanmalıdır.

45

potansiyel tehlike: İşletmede kullanılan köprülü vinçlerin periyodik kontrolleri yapılmamıştır.

potansiyel risk: Mühendislik kontrolü yapılmayan vinçte oluşacak hasar sonucu yükün düşmesi ve çalışanların yaralanması.

alınacak önlemler: Kullanılan vincin periyodik kontrolü yetkili kişiler tarafından iş ekipmanları kullanımında sağlık ve güvenlik şartları yönetmeliği uyarınca yapılmalıdır.

46

Tezgahların önüne malzeme bırakılmıştır. Olası bir acil durumunda geçiş imkanının olmaması sonucu güvenli alana çıkılamaması ve yaralanma. Çalışanların kaçış yollarına malzeme bırakılmamalıdır. Malzemeler geçişi engellemeyecek şekilde uygun alan bırakılarak istiflenmelidir.

47
potansiyel tehlike: Doosan Lynx 220L tezgahından çıkan parçaları temizlemek için kullanılan bor yağı plastik çekmece içerisinde ve yerde geçiş yolu üzerinde bulunmaktadır.

potansiyel risk: takılıp düşme sonucu yaralanma ve kimyasalların yutulması, solunması sonucu tahriş zehirlenme.

alınacak önlemler: çalışma alanında bulunan bor yağı uygun kaplarda muhafaza edilmelidir. geçiş yolları üzerinden kaldırılarak çalışanları etkilemeyecek bir alanda ve devrilemeyecek şekilde muhafaza edilmelidir.

47

Doosan Lynx 220L tezgahından çıkan parçaları temizlemek için kullanılan bor yağı plastik çekmece içerisinde ve yerde geçiş yolu üzerinde bulunmaktadır. Takılıp düşme sonucu yaralanma ve kimyasalın yutulması, solunması sonucu tahriş, zehirlenme. Çalışma alanında bulunan bor yağı uyun kaplarda muhafaza edilmelidir. Geçiş yolları üzerinden kaldırılarak çalışanları etkilemeyecek bir alanda ve devrilmeyecek şekilde muhafaza edilmelidir.

77.223.141.10

finereader ile okuttum. az düzenleme gerekse de belki kopyala yapıştır daha kolay olur.

Bir de döndüreydin şunları çok iyi olacaktı boynum tutuldu.:) Benden bu kadar kolay gelsin.

evet.

gözdeki hasarlar.

Evet! Bunun için doktora gitmiştim uzuuuun seneler önce. Adam, gözümüzün arkasındaki sıvının azalması sebebiyle ortaya çıkan bişey, geçer filan demişti. Ara ara yine geliyorlar, ara ara kayboluyorlar. Ölmeyeceğimiz kesin.

ben eskiden görüyordum, son zamanlarda görmüyorum hiç.

belki de gözüm bozuluyor.

sorunun cevabına gelince ölü göz hücreleri heralde, göz o kadar kusursuz bir organ değil.

Bizde gormedim ben. Ama belki biz de goruyoruzdur.

bizde de görünmüyor pek :p (goddless +1)

görüyorum sürekli.

(bkz: vitre)

evet hepimiz kafayı yemişiz :)

(Bkz: floater)

Doktora göründüm bunun için ben. Zararsızmış.

Saydam ve siyah olanları sürekli gözümün önünde. Gözün içindeki sıvının jelimsi özelliğini kaybetmesinden kaynaklanıyor. Lifler topaklanıyor ve görüntü ortaya çıkıyor. Doğuştan, yaşa veya miyop olmaya bağlı olabiliyor. Tedavisi yok. Alışınca verdiği rahatsızlık azalıyor.

eye floaters. çok zamandır görmüyordum yine başladı :D dikkat etmezsen görmezsin ya

valla bravo. ben de görüyorum. doktora da gittim "bi bokun yok dedi." zaten adımız çıkmış, "psikolojiktir o." hay sikeyim ben sizin "psikolojik"inizi.

tam olarak gördüğüm budur. nasıl anlatacağım millete deyip duruyordum. bende genellikle yaz aylarında, güneşte belirgin hale geliyor.

www.youtube.com
:)

bunun adını öğrendik iyi güzel bir de şeyi merak ediyorum ben hazır konusu açılmışken. gözleri sıkı bir şekilde kapatınca bir süre sonra böyle bir yuvarlak renkli kalın bir görüntü oluşuyor karanlığın içinde baya net bir şekilde görünüyor. bunun bir adı var mıdır bilen var mı?

geçende kaynak yapan adamın yanından geçince 15 dakika uçuştu tam olarak bunlar. eskiden gece yarısı kendimi ders çalışmaya zorladığımda da bazen görürdüm.

Cekinmiyorum ama sen biraz cekinsen iyi olacak abi, agir sacmaliyorsun cunku.

eskiden sözlükte de duyuruda da her yaptığımdan çekiniyordum. sonra baktım etrafta insanların giydiği gömlekle, iç çamaşırıyla bile alay eden dangalaklar var, daha az önemsemeye başladım. eminim sözlük-duyuru yüzünden güzellik-iyilik algısı kayan pek çok insan vardır zaman içinde.

duyuru açarken çok çekiniyorum, bazıları sanki birazdan ağzımı kıracakmış gibi asabi cevaplar veriyorlar.

Bazen çekinmek lazım :) (Aslında demin Metalci geldi hanımmm diye başlık açacaktım :)

@ fortisvita

napıcan mesela fortis? senden çekinmiyorum, senden senin gibigillerden? siz belirlemeyeceksiniz neyi seçeceğimi di mi?. laf söyledi balkabağı.

duyuru açarken çekiniyorum. duyurumda insanlar birbirine laf sokmaya başlarda tartışma olur tatsızlık çıkar diye.

asdfjkhadskdf osuruktan da nem kaparmis. ben kendi iyiligin icin soyluyorum yoksa bir bok yapacagim yok. ben sana baslik acma ya da yazmayacaksin filan demedim, sadece yazdiklarina otur bir bak diyorum. yani soyle seyler yaziyorsun sonucta:

eksisozluk.com

ben de ona gore degerlendiriyorum.

ben de "schrodingerin kedisi" nickini alamayınca kinyas ve kayra'dan dolayı bu nicki almıştım. şimdiki aklım olsa hiçbir koşulda kedili nick almam.

gibson en sevdiğim gitar markasıdır, ondan aldım. pişman değilim ama esp kullanıyorum şu anda

Ben kendi kendime diyorum ne alaka lan simdi yani ama yerine ne secerdim onu da bilmiyorum bak.

Aklima hic orijinal nik gelmez, boyle boktan bir sey almisim, kucuktuk tabii.

Forum donanımda nickim "Ergenekondom" ve bundan utanıyorum.

bir kis gunuydu
cisimi ne kadar tuttugumu dahi hatirliyamiyordum
soguktu kar kis
iu nun merkez kutuphanesinin wc sini anca atabilmistim

bir isedim pir isedim
boyle bir sey yok bildigin buhar cikiyordu...

sonar dedim ki bunu nick yapmaliyim:)

simdi olsa asla yapmam:))

:/

bu nick'i alırken çok üşengeç bir haldeydim sanırım, sadece salladım, bu denk geldi. göze hoş geliyor bence.

ahah bence tütün kolonyası çok güzel ve orijinal bi nick, niye sevmiyosun?

ben don değiştirir gibi nick değiştiririm imkanım varsa. sözlük nickimi, değiştirmek istemediğim için, beğeniyorum. marka oldum adeta kehkehkeh.

pescador'un da hikayesi şöyle: ispanyolcaya heves etmiştim bi ara, ispanyol dili edebiyatını kazanmıştım hatta. charazay mıydı neydi öyle bi basketbol menajerlik oyunu vardı. orda ispanya ligine girdim, galiçya bölgesinden bi takım açayım dedim vigo'ya olan sempatim yüzünden.

e vigolular ne yapar? balık tutar. taraftar grubunun ismini de Los Pescadores (balıkçılar) yapayım dedim. ondan sonra "hmm ne olsun nickim" derken duyuruda yapıştırıverdim pescador'u.

@pescador

vay nickin maceraya bak baya güzelmiş ama ha :) sikiyim tütün kolonyasını yauv

bu bi fake hesaptı aslında. fake olsun inandırıcı olsun dedim.. benle alakasız bir isimi çağrıştırsın dedim.. ibo geldi aklıma.. hem ibrahim sanılır hemde, haso, hüso, ibo, memo gibi kısaltmalar itici gelir bana. benim olma ihtimalimi sıfırlar dedim.

o halde "ibo" olsun dedim. devamını da şurdan rasgele birinin nickine baktım. ilk 3 harfi işte..

ibotut, ibokay, gibi birleşti oldu bitti.

1000 kere yazdım ama neyse. 14 yaşındayken kaydoldum sözlüğe. aklıma nick gelmedi açtım ingilizce-türkçe sözlüğü rastgele seçtim. çok malca bir nick. keşke değiştirebilsem.

nickimi seviyorum

yattığım yerde elimde tığ ile(o zamanlar, tığ işi yapıp pazarda satıp para kazanma hevesim var) bez örmeye çalışırken ananem dönüp bana

-seni alan ağlasın alsın sikini çalıya bağlasın.. dedi..

bendeki şaşkınlık kısa sürede geçti çünkü ananemin küfürlü sözlerine alışığım, sonra anlatmaya devam etti..

-bi gün adam nişanlısını görmeye gitmiş, bakmış yattığı yerden el işi yapıyor. dönmüş kıza "hastaysan sana yazık, sağsan bana" demiş. seninki de o hesap..

-seni alan adama yazık, alsın sikini çalıya bağlasın.. dedi..

işte arkadaşlar nickimin hikayesi de budur..

çok iyi nicklerin hikayeleri:D kayranin kedisi'nin nicki şu an daha sempatik geliyor bir de ^^

ben kıçımdan uydurdum, afedersin. nefret etmiyorum ama bir şey de ifade etmiyor benim için.

@ senialanaglasinalsinsikinicaliyabaglasin

nick bomba

Jamal bir sevgi faresi. Evet o esnada elimin altında uykusuz vardı. Evet ismim Cemal değil.

kızıl saçlı halim powerpuff girls'deki blossom'a benzerdi. bide ben onu çok severdim.

gecenin bir vakti (herhalde 4,5-5 sene önce falandı) böyle siyaset, tartışma, haber programlar arasında muhtemelen çok yoğun bir beyin teyakkuzu yaparken kendimce de siyasi yorumlamalar falan yapıyorum. hani her normal vatandaş gibi siyasetin durumunu analiz eden, etmeye çalışan falan durumu işte.
hani akp'nin her türlü kılıfı uydurması vs.vs.vs....
sonra gece lambası, oradan tak ampül akabinde de birleşik bir lampül türedi.
oldu sana gece lampülü. bu!

not: nickimi de gayet seviyorum ulan.:)

Bi gün ev arkadaşımla oturuyoruz. Olum ekşisözlük hesabı açsana la dedi. açarım da 1-2 sene bekleniyomuş ne o öyle dedim.
bu daha önce troll olmak için bi nick almış 10 entry girmiş beğenilmemiş. Sonra da bi arkadaşı buna yazarlığa kabul edilmiş bi nick vermiş. O da troll nicki kullanmaktan vazgeçmiş. bende böyle bi hesap var daha önce 10 entry girildiği için belki daha çabuk sıra geelir al yaz 10 entry bakarsın olur dedi. Ben de yazdım 10 entryimi 4 ayda kabul aldım. O gün bugündür zenciamacalismiyor kaldı bana..
Hayır işin kötüsü ne esmerim ne zenci bakkalım ben bakkal :(
(baya kumral sarışın arasıyım yahu)

Not: troll olsun diye açılmış nick normal hesap oldu ya bana :(

astronomi mezunuyum .

Mira bir yıldız ismi , önemli bir yıldız . Taurus da baglı oldugu takımyıldızın adı

Dünya bir yana nickim bir yana. Arada nickime aşık olup mesaj atanlar bile var.

nefret ediyorum.

fade to black sevdiğim bi şarkıydı. bu sözü de severdim şarkıdan. kayıt olduğum zamanda uzun süreli bi ilişkideydim, 3. yılı filandı, değiştirmişti hatun beni bu uzun süreçte, "öyle yap böyle yapma" vs diye. ben de işte "ben artık eski ben değilim" gibisinden bunu aldım.

ahahaha senin tütün kolonyası şişesi görmen gibi bende nick düşünürken masadaki boş şişeye bakmamla sonuçlandı nick seçimim.

o an manyak gibi dinlediğim şarkıydı. azıcık nick bulma özürlüsüyüm de. baya memnunum ama. şahsen nickini garipsemedim. benim nickim bug'lı öyle düşün. tıklayamıyosun. bu durumdan hoşlanmaya başlamadım değil.

benimki en sevdiğim romanlardan birinin adı/yazarının lakabı + en sevdiğim rakam.
roman için; (bkz: papillon)
yazar için; (bkz: henri charriere)

şimdi olsa papillon7'ye ek olarak şu ikisini de alabilirdim; "me voy" ve "desaparecido"

me voy, ispanyolca gidiyorum demek,
desaparecido, ispanyolca kaybolan/yitik demek.

bunların ikisi ise şarkı. (julieta venegas, manu chao)

Hahaha cok guldum durduk yere
Sefiller sizi :))

Bicogunuzun nickini dusunup tasinip aldigini sanirdim.

Kiskanin, cok asiri memnunum.

Nickimi seviyorum / seviliyor.. Yıllardır her yerde kullanıyorum. Resmi yerlerde biraz utanıyorum ama :))

vay be ne kadar derin adamlar/kadınlar varmış duyuruda.
benimki için ekstra bi açıklamaya gerek yok sanırım.
not: surekli soruyorlar semih olanla bi bağım yok.

nick'imi çok severim gurur da duyarım dövmesi de var hatta.

Nefret ediyorum, daha doğrusu ettirildim. Ben run lola run filminden esinlenerek almıştım fakat bol fantezili lola ablamızla bağlantılı olarak aldığımı düşünüp, rahatsız edenler, gevşek gevşek konuşanlar oldu.

meme

meme

meme

meme

absolutely tits

GÖDMFFFSSSS

Başarılı kalça bulma ihtimali, kolay deforme olan memelerden güzeline denk gelme ihtimalinden daha yüksek. Ondan meme daha kıymetli.

piyasadaki nadir götçülerdenim sanırım o.O

arnold +1

süper açıklama.

seçerken zorlandım ama göt diyesim var

www.commonsenseevaluation.com

tabii ki kalça.

dat ass diyorum.

kadını kadın yapan yegane özellik meme :D

meme tabii

hayır. ama her yerde olduğu gibi adamı kafalarsan olabilir.
www.youtube.com

edit: yoğun olmayan saatlerde alınıyormuş. ben denk gelmemişim o saatlere demek.

dumbell, lastik var sadece. onun harici şnav çekme aparatı tavsiyemdir. hepsiburda.com da 8-10 liraya denk geliyor arada.

kentpark decathlon. bir alt katta inter sport da var.

kızılay ülkealan pasajı

Sabit bir oranı yok.
Böbrekten süzülen solubl madde miktarını atabilmek için günde minimum 500 ml idrar gerekli. Ama bu miktar günlük sıvı tüketimi, terleme vs ile kaybedilen su miktarına göre sentezlenen adh hormonu gibi faktorlerle değişir.

öyle bir oran yok. kış ayında. ofiste. soğuk zemine basarken içtiğiniz suyun %99unu idrar olarak atarken

arabistanda yaz ayı güneş altında çalışırken %0,5 miktarını belki idrar olarak atarsınız. terleme önemli

alibaba express benzeri sitelerden fiyatlarina bakabilirsin. ortalama adedi 200 ile 500 dolar arasi

maliyet konusunda tek söyleyeceğim işçiliğe bakar. hazır satın alamayacaksınız. yani yaptıracağınız kişi bulunduğunuz mevkide tekse başka yere göre 2 katı masraf çıkabilir. siz yaparsanız %50 düşebilir. asıl mebla işçilik yani.

dergi çıkaracağımızda para vermeyen sks buna para verirse sana şapka çıkarırım üstad bellerim :)

idrar rengin sarı olamayana kadar net rakam bu.

günde en az sekiz bardak veya iki litre deniyor.

günde 2 lt diyorlar.

En az 1,5 litre ic ya da bir litre - su cok cok onemli.

Bir de nasil susamiyorsunuz cok merak ettim, ben gunde 3 litre icmezsem basim agriyor - kendinizi oyle alistirmissiniz demek ki, bunu bozun.

sağlık örgütünün kabul ettiği minimum sınır 1,5 litre. bunun yanında ağırlığınızın 1/36'sı kadar su tüketimi de normal karşılanıyor.

litreyle ölçekle uğraşamam diyorsanız; idrar renginiz sarı renk olmadığı tüketim idealdir. hele koyu sarı renk hiç istenmez.

2-2.5 lt

Ben çay kahve filan içmesem de susamıyorum. Oruçluyken bile susamıyorum. Kendimi alıştırdığım filan yok yani.
1,5-2 litre susayan insanların normali bence.
Bakın yaz orucundan bahsediyorum

ben de hiç susamam. ama susamasak da içmek gerekiyormuş. 1.5 ltlik su alıyorum. sabahtan başlıyorum içmeye, akşama bitiyor.

Yahu şuradaki cevapları okuyuncaya kadar 8 kere susadım, nasıl susamıyorsunuz arkadaş? :/ 3 litreden az su içemiyorum bir gün içinde. 4'e kadar çıktığım oluyor. Hiçbi şeyin bokunu çıkarmamak da lazım ama 2 litrenin altına düşmeyin. Su, hakkaten hayattır.

böbrekler elinde gezmemek için en az 2 litre su iç. ben kola, gazoz ne kadar asitli içecek varsa bıraktım. en güzeli su. su gibisi yok vallahi.

8 bardak

Ortalama bir insansanız, yani spor yapmayan ağır bir fiziksel işi olmayan bir insansanız eğer 2 litre yeter. Ama onu da "Gideyim de şimdi 1 litre su içeyim, akşam da 1 litre içerim 2 litre olur" değil de gün içine yayarak içmeniz gerekir. Bunun için yapabileceğiniz en ideal şey, yanınızda içi su dolu bir su şişesi bulunması ve onu gördüğünüzde kendinizi su içmeye mecbur hissetmeniz yöntemidir. Baya işe yarıyor. Afiyet olsun.

Dün bir doktor abi özellikle orta yaş üstü şahıslar için min. günde 1,5 lt içilmesi gerektiğini, belli başlı hastalıkları büyük ölçüde önlediğini anlattı. Havalar ısınıyor günde 1,5 - 2 lt tüketmek ideal yalım.

çiş rengi +1

her bünyenin su ihtiyacı farklıdır, onun için kendinizi 2 litre içmeye zorlamaya gerek yok. çişinizin rengi açık sarı ise sorun yok,

Afganistan'da güneş altında çalışırken 10 litre su içip akşam güneş batana kadar doğru düzgün işemiyordum bile. O yüzden ben de çiş rengi +1 diyorum

@jamal ben de bir bardak içtim, bir saat sonra soluğu tuvalette aldım. çiş rengi de gayet sağlıklı bir tondaydı
aro

susadıkça su içmek ya da ağzı kuruduktan sonra su içmek gibi bir şey yok..

sık sık az da olsa su için, illa bir bardağı bitirmek zorunda değilsiniz, yarım koyun için, bi saat sonra gene için, ama özellikle sabahları kalkar kalmaz bir bardak su içmeye çalışın..

minoset plus.
kafein var içinde.

-kullanıcıyım-

theraflu içme.. ilk kez içtim. dün böyleydim iş yerinde.
www.youtube.com

2 tane içtim birde.. sabah 8de ve öğlen 1de.. halime acıyıp iş yerinden izin verdiler eve gittim akşam 7 de yatağa oturdum.. alarm kuracaktım. uzanamadı elim uzun süre bakıştık alarmla.. ocaktaki makarna suyunu bari kapatayım diye çok uğraştım.. olmadı.. gece 4 te kalkıp kapatabildim.. sabah 7de uyandım

Nurofen hem uyku getirir hem insanın kafasını salak gibi yapar hem de öküz gibi terletir. Sakın içme.

(bkz: umca)

bernardo (züccaciyeci)

metro turizm

kvk

Metronet.

(bkz: teleservice)

McDonalds, Burger King, Digiturk ilk aklıma gelen bunlar.

www.sikayetvar.com

yurtiçi kargo

www.sikayetvar.com

buradan en çok hangi markalar şikayet almış bakabilirsin.

cevabım garanti bankası.

(cevapları kontrol etmeden yazarsan böyle olur. m e l t e m daha önce yazmış.)

Pegasus

metro turizm, yurtiçi kargo, bütün bankalar, sony

arzum, istanbul bilişim, atasun optik, burulaş, aras kargo.

mng kargo, digiturk

finansbank - garantibankası

aral game - digitürk

(bkz: dominos pizza)

hiç yıldızımız barışmadı kendisiyle ve yalnız da değilim.

garanti bankası

karaca home

metro turizm

digiturk

kuryenet.harbi cok kotuler.

aktif ileti

MADO
Metro Turizm
Pamukkale Turizm
Yurtiçi Kargo
Garanti

Benim top5'im de bu şekilde

Digiturk net.

şirket bilgilerine ulaşabiliyosan savcılığa dilekçe ver veya avukat yoluyla ihtar çek?
daha etkili bi uğraşma yöntemi olur.

lily briscoe + 1

hayır. kapıdan satış olduğu için alıp iade edebilirsiniz. ürün vaad edilen şekilde gelmedi yeterli bir sebep

farklı hat almana gerek yok.
bana söyle vereyim sipariş, geline de vazgeçtim almıyorum derim ahaha.
zaten yalan söylüyorlar, insanları dolandırıyorlar.

hat sahibinden. kira sözleşmesi ve başka bir fatura ile gidin. kapatmaları gerek

kalori hesabı çok saçma bir şey evet. kalorinin önemi çok düşük. hatta bana göre hiç önemi yok. ben de bir ara epey kilo vermiştim ve bir gün bile kalori saymamıştım, zerre önemsememiştim. sadece yediğim şeylerin içeriğine ve glisemik indekslerine dikkat etmiştim. ki önemli olanlar da bunlar zaten.

coca cola zero'nun içinde şeker yok ama bir milyon tane tatlandırıcı var. var olan her çeşit tatlandırıcıdan katmışlar nerdeyse.

ve sürekli bu yapay tatlandırıcıların obeziteye sebep olduğu ile ilgili araştırmalar yapılılıyor, haberler çıkıyor sürekli. vücudu kandırdığı için hormonların dengesini bozuyor vesaire kilo alımına sebep veriyor. yani 0 kalori diye sana kilo aldırmaz diye bir şey yok. içeriğindeki şeyler kilo almaya yol açan ve hatta obeziteye sebep veren şeyler.

dediğim gibi kalorinin önemi yok. önemli olan içerik.

abi şimdi kola konusunu bilmem de, sadece kalori hesabı yapmak sakat şey. kalori hesabı yaparken içerdiği yağ çok önemli eğer kilo vermek istiyorsan, diye biliyorum. yağdan ve şekerden uzak duracan her türlü.

Ozetliyorum sana:

Hani kufur olmayan ama kufur etkisi yapan sozler var ya, simdi bunu kolanin icindekiler icin dusun. Seker etkisi yapan seyler var ve bi kutu kola ~20 Kup seker degerinde.

gerçek kolanın içinde deli gibi şeker var.

diyet olanların içinde ise ne idüğü belirsiz bir sürü kimyasal madde.

bu kimyasal maddeler @localhost arkadaşın anlattığı gibi zararlı. içinde ne olduğu tam olarak bilinmiyor, obezite, diyabet, kanser her şeyi yapabilir.

bana da doktor diyet kolaların içinde bol miktarda tuz olduğunu söylemişti. fazla tuz almak da zararlı biliyorsunuz.

hatta şunu diyeyim coca cola zero normal koladan daha zararlı bana göre. normal kolada tek çeşit şeker var en azından ve vücudu kandırmıyorsun. bu zeroda şeker almıyosun güya ama onun yerine çok daha fazla sayıda zararlı şey almış oluyorsun vücuda.

o şekerler de gerçek, doğal şeker değil zaten.

glikoz şurubu :(

bütün marketler yapay, hormonlu ve hatta bağımlılık yapan sağlıksız maddelerle dolu. biraz uyanalım.

ayrıca zero gibi kolaların içinde ne olduğuna dair: (bkz: aspartam) çoğu light şeyin içinde bu aspartamdan var.

sağlıklı besleniyorum ayağına yapılan üç büyük yanlış var.
Kalori hesabı yapmak, ben kilo vericem deyip light ürünler kullanmak (yoğurt, bisküvi, cola, burger king falan) bir de doğal bir şeyy yersem kilo almam demek.

Birincisi vücudumuz termodinamik ilkelere kusursuz uyan bir makine değil dolayısıyla giren enerji, harcanan enerji hesabı mantıklı değil. Sen her üründen aynı kaloriyi elde demiyorsun, her ürünü aynı verimle işleyemiyorsun aynı zamanda aynı kaloride iki ürün de vücuduna aynı etkiyi yapmıyor. Aynı kaloriye sahip iki yiyecek aynı şekilde insülin salgılanmasını sağlamayabilir.

İkincisi, diyet denilen ürünler (light) işlenmiş bir ton kimyasal süreçten geçmiş ürünlerdir. Diyet olması için içine bir ton madde katıldığı da olur (kola, diyet bisküvi vs.). Hatta diyet çikolata falan yapmışlar geçen gördüm. Tamamen insanlara vicdan mastürbasyonu yaptırmaya yönelik bir endüstri haline geldi. Çikolata yiyorum ama bak kilo yapmıyor diye kendini kandırıyor insanlar. Sonra vay efendim su içsem yarıyor yhaa!!!bir111!!

üçüncüsü doğal olan her şeyin sağlıklı ve kilo aldırmayan şeyler olduğu yanılgısı. Meyve tatlı gibidir, oldukça yüksek şekerli meyveler var. Dolayısıyla bu meyvelerin diyet yapıyorum meyveye abanayım deyip çokca tüketilmesi de sağlıksız ve vücuda giren gereksiz şeker miktarını arttırır.

Bunun yanında yağdan uzak dur gibi bu üçü kadar olmasa da bir yanlış anlaşılma var. Yağ ama hangi yağ? Margarinden uzak dur. Eve margarin sokmaya çalışanı sopayla kovala. Ama gidip de yağsız yemek yemeye kasma. Eti yağsız alma. Zeytinyağlı yemekler ye (sadece zeytinyağlı yemek tüket gerisini boşver değil de zeytinyağlıdan kaçma demek istiyor şair), tereyağında yumurta yap ama yüksek sıcaklıkta pişecek yemeklerde kullanma tereyağını da zeytinyağını da. Yok kanolaymış, ayçiçekmiş, fındık yağıymış falan bunları kullanma. Zaten yüksek sıcaklıklarda hangi yağ olursa olsun pişirmemeye çalış. Yani kızartmalardan uzak durmaya bak.

Şekerin her türlüsünün alımını mümkün olduğunca azalt. Vücuduma şeker girmezse enerjisiz kalırım deme vücudunda yağlar boşuna depo edilmiyor. Vücut hazırda zaten harcamak için şeker bulunduruyor. O azaldıkça yağlardan yeniden enerji elde edebiliyor. Enerji için illa şeker yemene gerek yok.

Karbonhidratı kes yanına yaklaşma demek de doğru değil mesela. Fındık, badem, ceviz ye ama kavrulmamış olsun. Yüksek sıcaklıkta bunların kavrulması çok sağlıklı değil. Çiğ çiğ yiyebilirsin.


Dolayısıyla eğer amacın sağlıklı yaşamaksa da zayıflamaksa da bu dediklerimden uzak durduğun ölçüde amacına yaklaşırsın. İlla tatlı yiyecem ben öyle ömür geçmez diyorsan 10 günde bir ye tatlını nefsin körelsin. Ama tatlıyı hayatının parçası yapma. Her öğünde yeme mesela. Kola için de aynı şey geçerli. Kolasız olmaz illa içecem diyorsan 10 günde bir içersin. Hayatına devam edersin.

Ya da en olmadı her gün 10-12 km arası yürü kolanı da iç. Ama eğer bu kadar yürümem ben diyorsan başka yerlerden fedakarlık yapman gerekecek.

kalori önemli ama temiz beslenmek hepsinden önemli. az kalori alırsan zayıflarsın. zero ile beslen, zayıflarsın ama deri altı yağ % miktarın artar

edit: kolada ne olduğunu bilmiyorum hiç bakmadım. şeker olduğunu varsayıyorum.

selam!

özet cevap:
kalori hesabı yapmak, sağlıklı yaşama yeni geçiş ve bu işleri yeni yeni öğrenme aşamasında oldukça önemlidir. yediklerinde enerjinin yanı sıra içerik olarak neler olduğunu da bilmen lazım ama. yani kalori ve makro hesabı yapmalısın.
zero kola ise içerdiği yapay şekerden ötürü insülinini zıplatır, bu yüzden içilmemeli.


gelelim uzun anlatıma:
şimdi şöyle düşün, hiç kafanı zero ile falan karıştırmayalım.
örneğin 1 paket eti hoşbeş yaklaşık 200 kalori. senin hesabınla sen bu hoşbeşden istesen günde 9-10 paket yiyebilirsin başka hiçbir şey yemeyerek ve 2000 kalorini bu şekilde doldurabilirsin.
mantıken ve teorik olarak eğer sen 3000 kalori dolaylarında yakıyorsan günlük ve 1 hafta bu "hoşbeş diyeti"ni yapsan 1 kg net vermen gerekli 1 haftanın sonunda.(1000cal x 7 = 1kg hesabından)

peki verir misin gerçekten? olabilir, evet.
peki ne işe yarar? hiçbir işe.
niye? çünkü sağlıklı beslenmedin.
niye kilo vermek istiyorsun: daha sağlıklı olmak ve görünmek için.

eğer 2000 kalori ise günlük yemen gereken miktar, bu kaloriyi sana en faydalı besinlerle doldurman mühim olan. koşullar izin verdiği ölçüde elbette. %90 oranında "temiz" beslenmeyi (yani içeriğini bildiğin ve sana faydalı besinlerle beslenmeyi) başarırsan bu gayet iyi bir oran.

gelelim zeroya.
zero ne işe yarıyor: hiç.

peki zeronun bütün diğer sağlıksızlıklarını bir kenara itsek ve sadece teorik olarak kilo vermeye etkisini düşünsek: (not2ye cevaptır) evet kalorisi yok ancak vücut bunu o şekilde algılamıyor. aynen o oranda şeker tüketmişsin gibi algılıyor. yani insülinler, açlık hormonları vs.ler yine hopluyor sen zero içince. yani çok kısa süre sonra yine acıkıyorsun ve hormonlarının seyrini bozuyorsun vs. üstelik alışkanlık da yapıyor.
ama güzel tarafı diğer bütün pis alışkanlıkların aksine 1 hafta bile içmesen kendini unutturuyor.

yanisi: ayda yılda 1 bardak içeceksen normalinden iç. (hatta yeşili çıkmış şimdi bağzı ülkelerde, keşke ondan bulsan ondan içsen :P)
yanisi2: kalori hesabı yapman neyde kaç kalori olduğunu öğrenmen açısından önemli. kısa süre sonra, dışarıda bir şey yerken otomatikman "hmm bu olsa olsa 300 kaloridir" diyebilmeye başlarsın ve 3 aşağı 5 yukarı da tutturursun. ancak yediklerinin içinde ne var bunların da takibini yapmalısın. bir sistem oturtmaya çalış bu anlamda da. böylece bir tabak yemek yerken o tabaktan neler alıyor olduğunun sadece enerji anlamında değil içerik anlamında da farkında olursun. buna göre diğer öğünlerini ya da ertesi günününü dengelersin. atıyorum "dün az protein yedim, bugün biraz protein yiyeyim" gibi. "kaç gündür muz yemedim bugün bir tane yiyeyim de biraz potasyum alayım" gibi. "şu salataya 1 kaşık zeytinyağı dökeyim, yağsız beslendim bu ara" gibi.