mümkün tabi, cezalarını orada çeker sonra sınırdışı edilirler.

hangi ülkenin topraklarındaysan onların yasalarına tabi olursun.

Iyi Iyi olmuş. 3 sene yatıp oyle gelsinler.

polonya hükümetiyle temasa geçilip cezalarının burda ifası gerçekleştirilebilir.

mümkün. benim arkadaşlarım kırgızistanda cinayete karıştılar ve yattılar hapis.

normalde ülkeler yabancıları ilk fırsatta siktir etmeye bakar ya, ondan garip geldi bana 3 sene hapishanelerinde ağırlayacak olmaları. ganyotçu'nun dediği şekilde, "alın bu pezevenkleri, türkiye'de 3 sene yatsınlar" demeleri daha olası geldi bana mevcut düzende. değişik.

yabancılar hukuku çerçevesinde bakılacak duruma zaten,her ülkenin iç hukuk kuralları farklı,türkiyeye iadeleri uluslararası hukuk kuralları içinde olabilir.başka bir yol da şu; polonya devletiyle türkiyenin yaptığı ya da bizimle beraber polonya devletininde taraf olduğu bi antlaşma varsa suçluların iadesiyle ilgili,bu salaklar ülkelerine geri döner ve cezalarını burda çekerler.

böle durumlarda genelde devletler suçluları iade etme taraftarı değil,çünkü ülkeye iade edildikten sonra burda yatıp yatmıcaklarından kesin emin olamıyorlar.

iranda islam devrimine karşı olup,hollandaydı galiba orda başka bi suçtan içerde olan bi adamın,irana teslim edildikten sonra kellesinin vurulduğu bi durum vardı.gerçi bu olay bireyin kendi devletinde işlediği suçla ilgili.

ya doğru kişiyi bulamamışsındır ya da doyumsuzsundur.

Anlam veremiyorum hayatımdan belki yüzlerce kız geçmiştir, Hatta 1 haftada 2 kızla buluştuğum olmuştur ama içimde tek ve son olsun olayı varken en ufak gördüğüm bi sorunda anında soğuyorum

biraz da erkekleri dene. erkek adam erkek siker.

bana da oluyor bazen, girdiğim porno siteyi değiştiriyorum

Yakışıklılık değilde çok sempatik, piç olduğum fazlasıyla doğrudur ve özgüven hep tavan. Hani oturup tanşıyım ne olur kabul eder mi falan düşünmem çünkü ettiririm. E el yüzde düzgün.

moruk sonunda eşcinsel olucaksın ozaman çok kasma akışına bırak

#mgser yok imkanı yokta moruk tuhaf bi his çözemedim

bir gün biri gelecek ve o özgüveni tavandan indirip yere serecek. işte biz o gün... dediydin dersin.

Şu psikolojide ona bile razıyım biliyo musun.

Umarım

yasin ufak

yanlış yaş grubuyla takılıyorsun.

büyüyünce askere gider gelirsin, geçer.

(%100 çalışıyor)

dandik kadınlarla beraber oluyorsundur, sonra niye sıkıldım.

sana akıllı bir kadın lazım pampa

Evet biraz kaşarım yalan yok. Takıldığım yaş grubu 24 25

erkekleri dene

abi cümleyi buraya yazana kadar gugulu araştırsan çok değerli kaynaklar bulurdun zaten. hevesin yoksa pek öğrenicem diye kasma. 1-2 ayda bir açıp fanlarını temizle elektrik süpürgesi ile yeter. sen işin yazılım kısmı ile ile ilgilen donanım yerine. bence tabi.

Söküp takmak istiyorsan azcık cesaret yeter. Çoğu korkuyor laptop içini açmaya. Oysa vida sökmekten başka bir şey değil. "Bilgisayarının modeli+ disassembly" şeklinde bi arama yaparsan açıklayıcı video bulursun.

donanım için teori lazım, yani mahalledeki bilgisayarcı olursunuz (ki o da öyle kolay iş değil) ama "her şeyi bileyim" diye yola çıkmanız yanlış en başta.

söylediklerinize göre çizim yazılım programlarına odaklanamanız en güzeli. yine de şu kadarını diyeyim, sadece diskteki dosyanın okunup ekranınıza görüntü olarak çizilmesine kadar geçen süreçte onlarca kavram var.

Calisacagim aletin yapisini bilmek istemek garip mi? İleride kendime bilgisayar almam gerektigi zaman kimseye yaptirtmak zorunda olmamak istiyorum. En basit sorunda hemen birilerini aramak zorunda kalmak istemiyorum. Google'da neyi arayacagimi bilsem burada sormam heralde degil mi? Kaldi ki biri ciksin anlatsin da demedim.

merak etmen gerek. şurası nedir,burada ne var acaba diyerek bozulmasına aldırmadan kurcalamalısın. bir sorun yaşadığında başkasına sormak, servise götürmek vs yerine kendi çözüm yollarını bulman, forumlarda kaybolman lazım. sök vidaları, aç bak içinde ne var. sonra bak netten neymiş diye. yoksa bi kaynağı oku bitir diye bişey ben bilmiyorum. zamanla hallolur ama merak varsa.

fiber mümkünse fiber.
uydunet var. televizyon da artısı.

Superonline Fiber 3'lü

İnternet + Ev tel 100 dk. hediye + Sinema paketi = 49 tl

evet. roaccutane'ı devlet karşılamıyordu diye hatırlıyorum. bir sürü para bayılınıyor.

o kadar paraya yüz nakli yaptırırsın.

20 mg sine 23 veriyorum ben. normal yani fark çıkarıyor.

eşdeğeri aknetrent yazdırsaydın, bedava. fark çıkartmıyor.

kullananvar.com - roaccutane kullananlar

Yüksek ateş (su kaynamaya devam edecek), kapak kapalı olsa bile fitonk fitonk atar zaten, yarım kapalı dursun yine de daha az kayıp için

çok yüksek olmasına gerek yok ateşin.
kapak kapalı ya da hafif açık iyidir.

kapağı aralık bırakıp harlı değil normal ateşte pişirin. kısacası ocağın gözlerine bakın, orta boy olan gözde altını açarak pişirin yani. 25-30 dakikadan sonra bir bıçak ucu ya da çöp şişi patatese batırarak pişip pişmediğini kontrol edin. bazı patatesler daha yumuşak olup daha hızlı pişebiliyolar. 40 dakika derken elinizde kabuklu püre kalabilir.

kremalı soslar güzel oluyor tavsiye ederim ama nasıl yapıldığını bilmiyorum

makarna niye kuruyor anlamadım?

makarna piştikten sonra çok az yağ dökün karıştırın madem öyle bir sorununuz varsa.

1- makarnayı süzerken bir su bardağı ayır; ertesi gün bu suyu katarak makarnayı ısıt.
2- tv de seyretmiştim midyeli makarna yapmışlardı. ben istiridye mantarlı sos yaptım fena değildi.

ton balığı ve fasulye pilakisi konservesi alıp makarnayla karıştırın.

meksika fasulyesi konservesi, mısır konservesi, biraz doğranmış kornişon, yoğurt, mayonez ve pul biber karıştırın. makarnaya sos olsun.

Haşladığınız suya bir tavuk bulyon atın. Bir kenarda süzülürken sosunu da biber salçası, normal salça, kekik, nane, karabiber, pulbiber ile kavururken süt katın bir miktar. Bunlar tat için yapılan öneriler. Kurumaması için de ayçiçek veya kanola yağı kullanın margarin kullanmayın derim.

bence bu soruyu gibsonrules a sor.

Kremali mantarli sos yapabilirsiniz.Once mantarları soganli veya sogansiz soteleyip üzerine kremayi ilave edip pismesine yakın baharatları ekleyin(feslegen,nane,kekik vs) ;makarnayla karistirin.

1. ertesi gün ısıtırken içine biraz su katarak ısıtırsan kuruluğu gider.
2. www.marthastewart.com
www.theguardian.com

Yoktur. Büyü yapılan kişi bundan haberdarsa psikolojik bir etkisi olabilir ancak. (bkz: placebo etkisi)

dogruluk payi yok. en komigi de her seyimi bildi diye heyecanli heyecanli anlatan insana "e bu kadar seyi bilecek yetenegi varsa oss sorularini falan calsin, senin uc kurus parana mi kalmis?"
diye sormak oluyor.

büyü
fal
nazar
burç

bunların hiçbirine zerre sikim inanmam.

metafizik herhangi bir şeye inanmıyorum, özellikle de bu işi para karşılığı(hem de öyle böyle paralar değil) yapanların kendilerinin de inandığını sanmıyorum.
psikolojiyle ilgisi olan biri daha iyi açıklayacaktır ama, insanların kendi fiziki güçlerinin yetmediği, çaresiz kaldıkları şeyler karşısında, ya da bilinmeyene duydukları korku, önünü görebilme isteğini abartması sonucunda doğaüstü şeylerden yardım beklemesi, kendini rahatlatmak sanki gücü yetiyor gibi hissetmek amacıyla bu tür şeylere sarılması anlaşılır bir şey.
bu arada bu fal konusunda, geleceğin bilinmezliğinin getirdiği endişe, sanal da olsa bir gelecekten haber alıp rahatlama isteği, insan kendini çaresiz hissettiğinde önünü geleceğini öngöremediği bir noktadayken birinin çıkıp ona yalan yanlış da olsa ve hatta kötü haberler de içerse bir yol haritası vermesi isteği anlayabildiğim bir şey. zira en korkutucu olan şey, bilinmeyendir, o yüzden karanlık odaya girdiğimizde elimiz ilk iş ışık düğmesi arar.
ancak tabii ki bu falın, büyünün gerçek olduğu anlamına gelmez. gerçek olan yanlızca insanı teskin eden etkisidir.
fala zerre inanmayan biri olarak arada atıyorum okulla sosyal hayatımla ilgili önümü göremediğim, gelecek hakkında huzursuz hissettiğim dönemlerde, genelde anneme kahve falı baktırıyorum. annemin geleceği kahve fincanında görebilceği gibi saçma bir düşüncem olduğundan değil, ama sanki elinde fincanla şu sıralar sıkıntılısın ama hepsi geçecek, iyi haberler alacaksın, başarılı olacaksın falan dediğinde, bir teselli edici etkisi oluyor, her şey o kadar belirsiz ve gelecek o kadar korkunç gelmiyor artık.
bence bütün fal ve büyü olayları da bundan fazlası değil.

Doğa üstü olayların hiçbirine inanmam..

inanmıyorum hiçbirine. ama kahve falı baya eğlenceli.

inanmam, inanla da dalga geçerim.

kahve falında dalgasına saçmalanabiliyor ama...

cinlere inanıyorum

carl sagan'ın science as a candle in the dark diye bir kitabı var, ömrünü uzaylılara adamış adam fal-büyü olayını gayet bilimsel bir şekilde nasıl ikna edici olduğunu falan tek tek anlatıyor, türkçesini de bulabilirsin, mutlaka oku.
ben şahsen inanmıyorum, inanana da hayret ediyorum. daha ziayde insanlar güzel şeyler duymak istiyorlar ki tüm mitolojinin, dinlerin de kaynağı bu aslında.

nazara inanırım. öbür türlüsü saçma geliyor. büyü diye bir şey olmasa dinimizde neden yasaklansın mesela? fal dediğin şey zaten çöpten para kazanmak gibi bir şey.

bir heri potır değil ama var bence öyle şeyler. sırf pozitif bilimle hayat geçmez ya.
"pis nefes" diye bi şey var misal. (yani bence var) "kem göz"üyle insanların birbirine nazarlar fışkırttığına falan inanıyorum. pis nefesli kem gözlülerden sakınmak lazım.
ayrıca olumsuzluğun olumsuzluğu çektiğine falan da inanıyorum.
kahve falı, tarot marot da bakana göre değişir. bazı insanların üçüncü gözü açık olabiliyor.
yaşasın cadılık büyücülük okulları

aile hekimi değil de herhangi bir devlet hastanesine gidip yaptırabilirsin. sigortan varsa tabii. gerçi sigortan var ise özelde de yaptırabilirsin. 13 lira mı ne dosya mosya parası alıyorlar sanırım özelde o kadar.

devlette yaptırmak için aile hekiminden ya da ilgili bölümün doktorundan sevk gibi bir şey almak gerekiyor. (hastane hastane uygulama değişmiyorsa böyle.) önce aile hekimine gidip ben bu testleri yaptırmak istiyorum diyip sevk alman gerekiyor. o şekilde ücretsiz yapılıyor.
aksi halde belli bir ücret ödeyip yaptırabiliyorsun. (çok değil ama.)

Özel hastaneye sordum demin 250 lira istedi bu testlere yuhh be..

yazdıklarının hepsi olurmu bilmiyorum ama bir çoğunu aile hekiminde yaptırabilirsin. onlar kanı alıp devlet hastanesine gönderiyolar senin gitmene gerek kalmıyor.önceden gidip kan testi için hekimden randevu almalısın.
hekim kıllık yapmazsa ne diye istiyon gibisinden yaptırırsın..
geçmiş olsun...

araba kiralamayı gerektirecek kadar büyük değil. ama uç kısımlara gitmek isterseniz yürünmeyecek kadar uzak. ama otobüsler var.
zaten kos küçücük bir yer. bizim tatil beldelerimizden pek farkı yok:)

kos sehir merkezinden motosiklet kiralayip ziya adli dag koyunde yenek yenilebilir.

Sehirde de "pote tin kiriyai" (never on sundays / pazarlari asla) adli kucuk tavernada yemek tavsye edilir. Ama pazarlari kapali. Sahibi, pazar gunlari bodruma gecip arkadaslariyla kebap ziyafeti cektigini soylemisti.

empryium

glen hansard and marketa irglova (once soundtrack)

coeur de pirate

severim.

Kitap, kahve, müzik, battaniye. Sevilmez mi?

Fiona Apple, Sia, Emily Wells, Ane Brun şarkılarını da tavsiye ederim.

sadece kahve ile: blues ve türk sanat musikisi.
kitap ve kahve ile: klasik.

Blues. Bunun dışında Empyrium, Eternal Tears Of Sorrow, Amon Amarth, Children of Bodom, Sonata Arctica, Vàli, The Cure.

Bunnar gider bak
cowboys fringants www.youtube.com
malajube www.youtube.com
city and color www.youtube.com

elliott smith, tracy chapman, anathema, tori amos, turgut berkes, sakin, mot ve ötesi -yalnız ilk üç albümü, diğer albümlerini dinleyemiyorum genelde-, duman'ın ilk albümü -en bayık, arabesk şarkıları ama-, blonde redhead ve incubus'un bazı şarkıları.

yakında böyle bir liste yapıp 8tracks'e koyacağım, sana da gönderirim istersen linkini.

şu da güzel, yeni keşfim: ssl.mtab.tv

bu sene isveççe şarkılardan gidiyorum. garmarna, gjallarhorn gibi.
bir de active child johnny belinda.

@pasp gönderirsen çok sevinirim.
Teşekkürler herkese tavsiyeleri için. Bir de www.rainymood.com diye bir site keşfettim, yağmur yağmadığı zamanlarda moda giriyorum güzel oluyor. :)

rainy mood güzel, ekstradan benzeri şu siteler var:
naturesoundsfor.me
www.soundsleeping.com
www.forestmood.com
soundstosleepto.com
rainfor.me

edit: ha bir de şu: www.ferryhalim.com yağmur sesiyle güzel gidiyor.

leyla the band cok guzel gitmezmi mesela

önce bir o capslocku kapat.

benzer durumda, aynı apartmanda oturduğumuz fakat dairelerini bilmediğimiz kızlar için arkadaşıma aşure yapıp kızların olabileceği katlara dağıtmamızı önermiştim. aynı apartmanda oturmadığınız için bu biraz zor olabilir senin için ama bunun üzerinden belki bi şeyler çıkarabilirsin, bilgiden zarar gelmez.

sahibinden ilanı gibi olsun istedim. ne olmuş..

gidip tanışmak istesen tanışırdın, sen o sana gelip tanışmak istiyorsun sanırım (öğretmen iğnelemesi reloaded)

saçını çek

diş teli adında bir grup var facebookta istersen oraya katıl incele yazılanları.
yaşını hiç takma bir sürü insan otuzundan kırkından sonra da takabiliyor. ben de senin yaslarındayım taktırıcam ama dert etmiyorum canını sıkma bunun icin. ılk hafta agrısı oluyormus sonra alısılıyormus. hatta bazıları acısız atlatıyor. iyi bir doktor bulduysan icin rahat olsun.
grup şu: www.facebook.com

dişlerin durumunu ve tedavi amacını bilmeden bir şey söylemek zor.

ama korkutun kadar kötü değil. İlk zamanlar teller düzleşene kadar biraz geriyor. Ondan sonra lastik takıldığı zamanlar ağrıtabiliyor.
Bir de tellerin arkadan uzayıp batması durumu olabiliyor, ama sürekli değil.

ilk yapman gereken mümkün olan en iyi renksiz dudak kremini almak, zira dudaklarını kıtır kıtır hale gelip araları yarılacak kadar kurutabiliyor.
dertleri her ortodontiste gittiğinde tellerle biraz oynaması sonucu 2-3 gün ısıramama, tellerin dudağın iç kısmına yapışıp iz çıkarıp yara yapması, diş köklerinde ağrı, ağız kuruluğu vs. ama hiç biri katlanılmayacak şeyler değil.
ben ve abim babamın tarafından gelen vampir dişli sıkışık çeneye sahiptik(köpek dişleri önde, ön dişler o köpek dişleri arasına yamuk yumuk sıkışık) ikimiz de tel taktık, abim 20 li yaşlarındaydı hatta, ve babam zamanında 30larında üst dişlerinin yarısını kaybetmişti, biz ise tedavi sayesinde her biri fırçalanabilen, düzgün aralıklı dişlere sahip olduk, tedavi biteli 10 yıldan fazla oldu, bu sürede tek bir dişim çürümedi(ondan önce sıkışık dişlerde çürük başlangıcı vardı). hatta tedaviyi bir noktada ergen hallere girip yarım bırakmıştım, o yüzden ön 2 dişim ayrık şu anda biraz, tekrar annemlere böyle bir masraf çıkarmaya yüzüm olmadığından(çok kavga edip bırakmıştım tedaviyi onları dinlemeyip) şu an 24 yaşımdayım, bu yaz biraz para biriktirmiş olursam tekrar tel taktırıp o ön dişleri de düzelttirmek istiyorum.

Geriden çıkan bir köpek dişim var. Ve aralıklar genel olarak, dişlerim. Bilmiyorum, geçen hafta kalıp aldılar, bir şey demedi doktor pek. Geride kalan dişim yüzünden alt çenem biraz yana doğru gelişmiş, asimetrik, ancak dikkatle bakınca fark ediliyor. Ben yıllardır kendi kendime uydurduğumu sanıyordum.

Çene eklemim ağrı yapıyordu, çenem hafif yana doğru olduğundan. o kadar garip ki. Zorla fark edebildiğin bir şey nelere sebep oluyormuş. Düzelttirmezsen artacak dedi ileride.

yaş çok geç değil en azından bende o yaşlarda taktırdım yani yalnız değilsin :).
önce yapıştırma amaçlı bi şeyler hazırlıyorlar (çok kaba tabirle harç gibi)ardından bu hazırlanan maddeyi braketlerin dişine temas eden yüzeyine sürüp dişinde takılacak uygun hizayı ayarlayıp yapıştırıyorlar. ardından bunların arasından teli geçiyriyorlar ve braketin etrafına lastik geçirip telin çıkmamasını sağlıyorlar. tedavinin durumuna göre en arka dişlere kelepçe gibi bi parça takılıyor.
adaptasyon olayında sıkıntı yaşayacağını sanmıyorum yaş itibari ile daha bilinçli yaklaşırsın olaya. zaten doktorun neler yapıp yapmaman gerektiğini söyleyecektir(asitli içecekler yasak soda dahil, çok şekerli ve yapışkan malzemeler yemek yasak jelibon ve sakız gibi,sert maddeler yok fındık, fıstık gibi onun dışında sadece ısırma fonksiyonun yok daha ziyade ısırarak koparma fonksiyonun yok onun için de minik parçalar haline getirip direk ağza atarak yemekleri yemen gerekiyor, sanıyorum ki bu da pek sıkıntı değil.
yalnız ilk takıldığı günler biraz ağrı olayı fazla olabiliyor onun için çorba gibi sıvı tüketmeye özen göster (muhtemelen ağzında çevirdikçe yiyeceği ağrıyacağından çorba tek tüketeceksin, minik bir tavsiye içine ekmek doğra ki karnın doysun :D). bunun yanısıra ağrı kesici kullanman fayda edecektir (örn: arveles).
ve en önemlisi dişlerini düzenli fırçala hatta ağız bakım sularından kullan, gerekirse arayüz fırçası al.
ağzın daimi temiz kalsın, öyle ki diş fırçalamak hobi haline gelsin.

arkadaşın dediği gibi tellerin uzayıp batma durumu için telleri arkadan bükmesini söyleyebilirsin bununla beraber doktorun sana mum verecektir (vermezse iste) onu kullanmaktan kaçınma ki teller ve braketler ağzında kesiklere yol açmasın ve yara yapmasın.

aklıma gelenler şimdilik bu kadar, aklına takılan bir şey olursa doktoruna sormaktan çekinme.
son olarak nacizane tavsiyem; sigara kullanıyorsan bırakmaya çalış çünkü braketlerin yapışması için dişe sürülen madde dişte sigara lekesinin oluşmasına bayağı neden oluyor ve bu lekeler temizlenmeyle gitmiyor yani ne kadar temiz bakarsan bak braket hizasında iğrenç bi leke görünüyor, temizlemek içinse braketlerin çıkması yani uzunca süren tedavinin sonunu beklemen gerekiyor aman dikkkat !

şimdiden geçmiş olsun.

Fındık fıstık yiyemeyecek miyim? :( çok severim halbuki.

Şeyi merak ediyorum, diş ipi kullanılamıyor sanırım değil mi? Aralıkları nasıl temizleyeceğim?

Ağız içi salgısı artar diyorlar telden ötürü (dişçideki broşürde gördüm geçen hafta) dolayısıyla çürüme problemi oluyormuş. Benim dişlerim hiç çürümedi şimdiye kadar, ihtimal var mıdır ki?

Bir de dişçi metal değil porselen kullanıyormuş, şeffaf olacak filan dedi. Bunların metal parçaları oluyor mu?

Randevum iki saat sonra :/

Sigara kullanmıyorum. Kardeşimle başlıyoruz tedaviye, o kullanıyor. Bırakacağım teller takılınca diyordu, yazdıklarınızı okudum ona da. Teşekkür ederim bilgiler için herkese.

diş ipi kullanılıyor. sorarsan gösterir. ya da youtubeda videosu var.
antik.eksisozluk.com
şurada bu konuda uzun bir entry yazmıştım. video linki fln da var.

porselen için benim dişçim sürtünmeyi artırdığı için tedaviyi uzatır demişti. bir de daha pahalı olur dediydi sanırım. bir de dişçinin söylediği tedavi süresine kafadan bir 6 ay ekle:)

bir süre sonra o yasak yiyeceklerin hepsini yemeye başlıyorsun. fındık, fıstığı temizlemesi çok zor oluyor ama.

Goldentitan, entryn fantastikmiş. Teşekkür ederim.

Cevaplar için çok teşekkür ederim...

Entrym kadınsan geçerli,eğer şirin bir tipin varsa çok yakışıyor bence

Porselen olanlar pek sağlam olmuyor çabuk hasat oluyor. Onun yerine paslanmaz çelik olanlar daha mantıklı hem doktor baskı uygularken elinde kalma ihtimali olmadığı için tedavi süresi daha kısa olur buna ilaveten kırılınca parasını ayrı alıyorlar tedavi ücretinden hariç olarak.

Konuyu baltalamak gibi olmasın ama bu diş teli dışında 2-3 ön diş yamukluğunu düzeltmenin başka yolları yok mu?

bende 17 yaşında taktırmıştım 18 yaşındayım hala var ve 1 yıl daha duracak. yaparken pek acımıyor açıkçası. ama 2-3 gün dişlerin ağrıyor.onun dışında bir problem yok ben şuan ağzımda bile hissetmiyorum o derece. yalnız braketlerin arasına takılan teller ince olduğu zaman fındık fıstık falan yeme. teli yamultuyorlar. kalın tel kullandığın zaman sıkıntı olmuyor. ben her boku yedim şimdiye kadar birşey olmadı.

her sabah yumurta kırıp kahvaltı yapıyorum.

tek rutin yaptığım, eve girince anahtarı vestiyere koymak. ne ders, ne okul, ne yemek... öğrenciliğimi ciddi anlamda sorguluyorum şu an, biliyor musun?

Rutin bir iş hayatım olmadğı için sanırım, çoğunlukla rutin bir hayatım yok. Bu durumdan da genel olarak memnunum ama düzensiz bir hayat sahibi olmak zor oluyor bazen.

uzun zamana yayılan her şey rutine bindiğinden ve hayatımdaki pek çok şeyi uzun zamandır yaptığımdan yaşamak rutinim oldu diyebilirim.

ihlas quartz soba
alkislarlayasiyorum.com

yağlı radyatör.

kombiye ek arada 2 parmak talisker ya da jim beam.

sıcak hava üfleyen elektrikli ısıtıcı.

elektrikli battaniye

the fall

(bkz: blade runner)

in bruges

Yedi psikopat

Az önce izledim, degisikti güzeldi

trainspotting

pleasantville güzel gider.

into the wild
pulp fiction
rezervuar köpekleri
shutter island

cahil periler ferzan ozpetegın unutamadıgım bır ıtalyan askı

hugo. (georges melies ile ilgili olan.)

her türe ayrı favori filmim vardır.

mesela komedide "yes man" (neden bilmiyorum, belki de zoe hanımkızımız yüzünden)

korku filminde "el orfanato"

into the wild, favorimdir survival filmlerden.

v for vendetta; distopik senaryoda favorimdir.

zombi filmlerinden zombieland favorimdir.

kara mizahta "little miss sunshine" (kara mizah değil demeyin kürekle kovalarım)

dram filmi olarak "hachi: a dog's tale"

fantastik olarak "the lord of the rings" üçlemesi....

gibi.

yeni türk filmlerinden hokkabaz, eski türk filmlerinden ise "canım kardeşim" ve "güler misin ağlar mısın" çok severim.

gibi gibi. daha sayarım.

hayatimi anlamlandiran film yada filmler masumiyet ve kader olsa gerek. zaten biri digerinin devami niteliginde

cesuryürek.

bende de aynı sorun oldu 2 hafta önce.
kese yapıcaksın yada yaptırıcaksın. tek çözüm bu
keseden sonra cildin pürüzsüz oluyor hem

3 hafta olduğuna göre artık kızarık değilsindir. iyi bir kese yaptır, bebek cildi gibi olursun:)

schlafmeile diye bir hostelde kalmıştık. alexanderplatz' yakın sayılır.
ucuz ve düzgündü.

sağol ama 3 kişilik hatta single room da lazım. 2+1 şeklinde kalacağız çünkü

easy hotel rosenthaler strasse

generator hostel.

güzeldi ortam. genelde ingilizler oluyor.

1- geçen ay d5200 aldık. al pişman etmez seni.
2- internet üzerinden çin'den sipariş verdik. türkiye fiyatından 700-800 lira ucuza geldi. direk oradan daha da ucuza alırsın muhtemelen. ama dikkat et ingilizce dil seçeneği olsun içinde :)
3- fotoğraf makinesi almakla iş bitmiyor. lens, tripod vs. neredeyse (hatta daha fazla) bir o kadar daha harcamak gerekiyor.

18-105 mm lens ile birlikte fiyatı 1000 dolar görünüyor amazonda.

sevgili amerikaya taşındı, bir akrabam da çinde. o yüzden birkaç ay aralıklarla getirtebiliyorum gibi.
daha fazla para biriktirmem ancak şubattan sonra işe girince olacak. o zamana kadar ancak birini alabileceğim.
ya da biriktirdiğim parayla amerikaya gideceğim fln. of çok kafa karıştırıcı:)

maket (macro), manzara (normal/geniş), portre(tele) ve yapı (geniş). neredeyse bütün fotoğraf türlerinde çalışmak istiyorsun. bu da farklı lens gereksinimlerini zorunlu kılar. nikon'un bahsettiğin gövde serisinde otofocus motoru bulunmadığı için üzerinde otofocus barındırmayan eski objektifleri kullanamazsın. bu da güncel lensler için ek maliyetler demektir. örneğin 200 tl lik 50mm 1.8 yerine 500 tl lik yeni versiyonu kullanman gerekecek.

kısaca d7000 öneriyorum. gövde yakın zamanda güncellendiği için sanırım d5200 e yakın fiyatlarda bulabilirsin.

diziyi indirip bs player'da açın..bs player kendi altyazı buluyor çok ender bir dizi değil ise..

soruyu disari kapali yapin ve dizinin adini verin. adim adim anlatayim bir ornek ustunden

ben de pek anlamazdım bu işlerden. en temiz yöntemi söylüyorum;

bs player indir. sonra dizini indir normal torentten ve diziyi "bs player" ile aç. hemen otomatik altyazı penceresi çıkıyor çevrimiçi bulduğu. ordan altyazı puanı 5/5 olanı seç. puanlama yoksa dizi bölüm adıyla birebir aynı yazılmış olanları seç.

zaten sorduğu kısım diziyi indirme kısmı.

özel mesaj attım.

ha bu arada televizyonda izlemek için video dosyası ile alt yazı dosyasının isimleri aynı olması gerek.
osman.avi
osman.srt gibi.

1-yaban domuzu yemiştim ve tabaktaki yağ damlasına kadar yediğimi hatırlıyorum

2-yanında karabiber sosu ve sote sebze vardı

3-söylenecek pek şey yok,gerçek et yemiştim. tadını hala hatırlarım o derece,insan işi değildi o

4-isveç

@GibsonRules var mı biliyor musun Türkiye'de yiyebileceğimiz bir yer? bir de tadı çiftlik domuzuna yakın mıydı?

1. wapiti eti
2. bira
3. bifteğe benziyor ama daha yoğun tatlı ve daha çok çiğneme gerektiriyor
4. kanada

@eofor valla birkaç tanıdığım av bölgesinde ki bölgelerde olan restoranlarda bulunduğunu söylüyor ama benim asıl beğenmemin sebebi pişirilmesi ve o tadıydı

çiftlik domuzunun yanından geçemez hacı. çiftlik domuzu yağlıdır ama yaban domuzu yağsız steak dediğimiz hedenin vücut bulmuş hali

1. geyik (elk)
2. adını hatırlayamadığım ıvırzıvır.
4. estonya'da ünlü bir ortaçağ restoranında. (aynı yerde ayı eti de yedim, o da güzeldi baya, ama ilk sıraya oynayacak kadar değil.)

en lezzetli hayvan eti deyince aklıma direkt kobe bifteği geldi. öyle ki çok çok özel olarak yetiştirilen kobe sığıtlarına bira içirilip özel masaj bile yapılıyormuş..

imgur.com
yediğim en lezzetli et bu. fotoğraf da yamuk olmuş kusura bakmayın. ördek eti. risotto ile beraber servis ediliyordu. kırmızı şarap ile beraber yedim. tadı çok güzeldi , düşününce bile mutlu oldum böyle yumuşacık tavuk gibi ama kırmızı et çok değişik. acayip lezzetli geldi bana. fransada yedim.

yuh ayı da iyiymiş. Türkiye'de niye boyle yerler yok ya? bi tane açsan en azından millet denemeye gelir, de ayıyı mayıyı nerden bulacağız o var tabi.

timsah, tavşan ve köpekbalığı etini merak ediyorum ben de. tabi ayı ve yaban domuzuna ek olarak.

insan etini de merak etmelisin. korkulacak birşey yok. açık görüşlü olun.

böyle bir yer açsan kapanır çünkü türk damak tadı farklı lezzetlere açık değil.

ancak ayıyı nerden bulacağız demişsin,ayıdan çok ne var bu memlekette? biz ayılara minibüs sürmeyi bile öğrettik yemeğini mi yapamayacağız hocam?

e bence yeni şeylere açık olan insanlar hayli hayli doldurur ya bu restoranı. etleri de ithal ederiz artık napalım ordan burdan, webden online satış falan mis.

şaka maka hakikaten denemek istiyorum böyle değişik restoran önerileriniz olursa (Ankara, İstanbul falan) gidip deneyelim.

ben sana istanbul'da bir yer söyleyeyim.
bağdat caddesi, suadiye(burberry karşısı, mado ve lavazza yanı)
ranchero (meksika mutfağı) (google'de ranchero diye arat çıkıyor)
taco
yanında salata, değişik bir pilav ve değişik bir -sanırım süzme- yoğurt.

kıymalısını da yedim tavuklusunu da. bence tavuklu olanı daha güzeldi.

bence seversin, ben bayıldım. (sevilmeyecek gibi değil:))

Ya genelde de yurt dışında yediği yemekleri beğenmiş insanlar İsveç, Estonya, Kanada, Fransa...
Ulan ben en çok 15 yaşındayken Konya'da yediğim kuzu etini sevmiştim üzerine daha lezzetlesini yemedim.
Ezik hissettim kendimi birden...

@basond: ezik hissedecek bir şey yok. türkiye'de biftek et yapabilen yer çok az. eti orta yemeyi seven yok pek, haliylye kupkuru pişiriliyor çoğu yerde. eti dövmeden veren kasap yok. demir tava çok yaygın değil, ucuzunu bulmak bile mesele, kaplanmamış demir haliyle demir tava bile alamıyorsun. yasak çünkü. haliyle biftek (bonfile, antrikot vs) et yemeklerinde başarılı olan çok az yer var. eh et çeşidi de az olunca çok sınırlı olanakların oluyor. eğer koşullar uygun olsaydı emin ol burada da muhteşem et yapan yerler olurdu.

ama diğer et yemekleri konusunda gayet iyiyiz bence. gidip de yurtdışında testi kebabı gibi yemekler bulamazsın.

Yurtdışında yemek tecrübelerim var ben oralarda açlıkten öldüm resmen yemekleri hiç ama hiç beğenmedim,
ezik hissetmek aslında biraz işin esprisiydi..

patrickjmt.com

khan academy.
bütün matematiği anlatıyor. ama spesifik olarak calculus nasıl bilmiyorum.

kıyamam ben sana mit ocw'dan çalış.

gidemezsin, schengen icinde 3 kaldiktan sonra 3 ay giris yapamiyorsun tekrar.

Bütün ülkeler için geçerli.

yeşil pasaportu kabul eden ülkelerde toplam geçirdiğin süre o 3 ay.

Peki hollandada bulunduğum süre içinde vize alabilmem mümkün mü?

vize derken? yesille oturma izni alamazsin. onu iade edip normal pasaportla gitmen lazim onun icin.

mantıken hollanndadayken alman konsolosluğuna gidip schengen başvurusu yapabilmen gerekir.

güvenliğe kimliklerini bırakacaklar?

bizim okulda kapıdaki güvenliklere kimlik bırakarak sokabiliyordun ziyaretçi. istanbul üni'ye de bir arkadaşımla girmiştim bu şekilde. bir sorun olacağını sanmıyorum. güvenliklerle konuş.

her okula güvenliğe kimlik bırakılarak girilebilir.
girilemeyen olduğunu zannetmiyorum.

Yapiliyordu da sallanan dis ise yapilmiyordu.

oyuncak, biblo istemezdim.

özellikle sevdiği bir motifi/canlıyı/rengi taşıyan bi rşeyler alabilirsin.

örneğin müzik seviyorsa nota, kedili ya da kırpkırmızı bir atkı mesela...
hediyenin ne olduğundan ziyade kişiye özel olduğunu hissetmesi önemli. evet, evet atkı atkıdır, kitap da kitap, yüzük, çiçek, albüm... yılbaşında, doğumgününde v.b. bunlardan almaycaksak ne alacağız?
önemli olan aldığınız objenin kişinin zevklerine hitap etmesi.

mesela kedisever bana hediye edilen bir atkı ile kedi motifli bir atkı arasında "benim için özenmiş, aramış ve bulmuş" kadar fark vardır :)

bence ben, benim sevdiğim, ilgi duyduğum şeylerle alakalı bi hediye olmasını isterdim. meselam, eskilerde çok sevdiğim bi insana gitarla, müzikle çok ilgiliydi diye penadan kolye yaptırmıştım. çok beğenmişti kendisi.

neye ilgi duyuyorsa onunla alakalı bi şeyler olabilir bence.

süs bir şey alma. üstünde taşıyabileceği bir şey al kolye olur yüzük olur bileklik bilemiyorum o sıkıntı olabilir çok sade bi şey değilse. aslında en güzeli kolye. senden bir parça gibi taşıyabileceği bir şey al abartısız sembollü.

strawberry'nin tam tersi olaraktan, ben kedi insanıyım, ama bana gidip kedili hediye alırsan sktr git derim -çok afedersin ama derim bunu-

çünkü kedili şeyler çok moda, kedi seven kız diye başlıklar dolusu çeşitli sözlüklerde bilgi var. kedi sevmek sıradan bir şey yani.

ben derim ki diretk onun ilk anda anlaşılabilecek bir özelliği ile ilgili olmasın, gene ona has bir şey olsun ama. şimdi diyeceksin ki, yani o kadar sıradan olmayan insan mı var? muhakkak ki en sıradan insanın bile çok değişik bir özelliği ya da az bulunan bir sevgisi vardır, öyle değilse bile sen başlat, biraz riskli bir hediye seçimi olur ama. mesela atıyorum, animeye ilgisi varsa ve anime karakterlerinin figürlerini "biriktirilebilir" buluyorsa, ülkemiz açısından konuşuyorum tabi, yoksa çoğu ülke de bu da sıradan bir hobi- ilk figürünü sen hediye et, gibi. böyle bir şey alabilirsin. ama kedili olur, atıyorum, kelebekli olur, tipik taksim kızına hitap eden şeyler alma. ben de severim böyle objeleri, ama bana hediye alınmasını istemem, kedi seven, kelebek seven bir insan olduğum çok bariz çünkü. zaten beni tanımasan ve 1 km öteden bile baksan kedi sever olduğumu anlarsın muhtemelen. o yüzden öyle her yerde ve herkeste olabilecek şeyleri alma. ne bileyim, baykuş seviyorsa baykuşlu bir obje ALMA, çünkü her 8 kızdan 17'sinde var şu anda öyle objeler. onun sana değişik gelen bir özelliğini bul, herkeste olmadığını düşündüğün ya da nadir olduğunu düşündüğün, onun üzerine oyna. ilk hediyen özel olsun. sonra istediği kadar baykuşlu, kelebekli, ne bileyim puantiye seviyorsa puantiyeli, retro şeyler seviyorsa pin-up kızlı, marilyn monroe'lu şeyler alırsın.

aslında ilk hediye olarak ben olsam para bazlı bir şey istemezdim, satın alınmasın yani, yapılsın bana. mesela sırf benim için öykü yazan, çektiği fotoğraflarla kolaj yapan -her bir fotoğrafta farklı bir özelliğimi gördüğü için- bir de beste yapan bir erkek arkadaşım vardı. ben de ona şarkı sözü yazardım misal, resimlerini yapardım. böyle olunca güzel. hadi böyle bir yeteneğin yok, ama atıyorum, onun en çok utangaçlığını seviyorsun misal ya da sarı saçlarını falan.. bunu direkt bir kağıda yaz ver, mektup gibi. bence çok daha güzel ve anlamlı olur.

ihtiyacım olan ya da sürekli kullanacağım bir şey olsun isterdim.
ya da çok istediğim ama pahalı olacağı için almayacağım bir şey.

tersini düşünürsek kenarda duracak, işe yaramaz bir hediye istemezdim.
(çok anlamlı olmadığı sürece.)

mesela sevgiliden gelen favori hediyelerim; demir tava, mutfak robotu, kırmızı chanel ruj vs. gerçi yemek yapmayı seven biri değilse mutfak eşyası alma:)

yusufçuk kolyesi alma. 3 kızın 5'inde var.

su yolunu bulur.

sen türkçe, eşin kendi dilinde konuşacak. beraberken de ingiilzceyi konuşacaksınız. çocuk alışır.

3 dil konuşabiliyorlar. dont panic.

babası ingiliz annesi türk bir arkadaşım vardı, çocuk çatır çatır iki dili de konuşuyordu. evde sadece ingilizce konuşuyorlardı. sonuç olarak mümkün hem sizin dilinizi, hem de eşinizin dilini öğrenmesi.

o cocuk 3 dilide ögrenir, hangi ülkede yasiyorsa bir de o dili ögrenir, sansli olur baya dil konusunda.

cocuklara dil ögretmekle ilgili bazi kitaplar var, onlara bi bakin, tam bilemiyorum ama cocuk dogal yoldan ögrenir zaten hepsini bence.

Acikcasi benim biraz aklim almadi, siz bile su an 3 dile hakim degilsiniz, cocuk nasil olacak?

siz yalnızca türkçe, eşiniz de yalnızca kendi dili ile konuşması gerekli.
evet bebeklikten duymalı ve bu konuda kesinlikle tutarlı olunmalı.
ingilizce kısmından emin değilim. (yani evde ikiniz ingilizce konuşuyorken çocukla da ingilizce konuşulmalı mı yoksa kendi dilinizde mi konuşulmalı o kısımdan emin değilim.)
ama bu konuda yazılmış çok şey var.

yersiz panikliyorsunuz. çocuklar dili duyarak öğreniyorlar. hangi dil olduğu ya da kaç dil olduğu o kadar önemli değil. önemli olan o dili konuşan kişinin yalnızca o dilde konuşması çocukla.

çocukların dil öğrenmesi ile yetişkinlerin yabancı dil öğrenmesi aynı şey değil.

@idinonthave, bir dili ( kendi adıma) 30'dan sonra öğrenmek ( anadil seviyesinde) birkaç yılı alıyor.

bence herkes sadece bildigi dilde konusmali cocukla.(bir de ingilizce belki)

bok gibi almancalariyla cocuga almanca konusan turkler gordum, icler acisi.
yasanan yerin dilini zaten kendiliginden ogrenecek. aile de digerlerini ofretmeli.

@idonthaveausername o çocuğun kapasitesi senden benden bin kat fazla. büyüdükçe öğrenme kabiliyetimiz azalıyor yani.

Hmm anladim tesekkurler bilgilendirme icin. Oyleyse ben de öğrenebilir diye dusunuyorum

Hiç panik yok! 5 sene sonra bugün, 4 dil konuşuyo olacak. Ama tutarlı olacaksınız. Sizle Türkçe, babayla atıyorum Rusça, arkadaşla atıyorum Almanca konuşacak, bi de İngilizce olacak, zâti, o kaçınılmaz...

Ben de bir ornekle geleyim madem. Turk anne, hint baba. Anne ve bakici cocukla turkce konusuyor, anne ve baba cocukla ingilizce konusuyor, baba da cocukla yalniz kaldiginda hintce ve arapca konusuyor (anne arapca bilmiyor, hintce az, baba 4 dile de fazlasiyla hakim)

Cocuk 5 yasinda. Birisiyle bir dili konusuyorsa kesinlikle ama kesinlikle bildigi diger uc dilden bir kelime kullanmiyor. Ornegin ananeyle sadece turkce, ogretmenle sadece ingilizce vs... benim cocukla tanisma zamanim geldiginde annesi dedi ki "karsisina gec ama hicbir sey soyleme, gozlerine bak" gittim, baktim, bana uzun uzun baktiii baktiii ve "hi!" dedi :) "len" dedim ben de "ingilizce konustuguma mi karar verdin?" Guldu soyle bi kafasini geri atti "yaa kandirdiniz benieeaa" diye... inanilmaz sevimli bir olay. Babamla da muhabbete "selamun aleykum" diye girmesi ayri bir komik.

bu durumda çok arkadaşım var.
çocuklar hepsini çatır çatır konuşuyor. yalnız ilgilenmeniz lazım.
misal kötü örnek ama benim hocam macardı, eşi hırvattı, ingilterede evlenmişler. ilk kızı ingilterede doğmuştu almanyada tanıştık biz. kız resmen şapşala dönmüştü. zira nasıl yaklaşacaklarını bilememişler ve sallamamışlar çocuğu pek (akademik kariyer derdi!)
diğer çocuklarla ilgilenildi -hem kendileri hem biz, anneanne vs- okulda almanca-ingilizce evde hırvatça-macarca gayet oldu. hepsinde roman okuyabilecek kadar.

birini veya ikisini sonradan da öğrnebilir. Gerekli ortam sağlandığında çocuklar ortalama 8-10 yaşlarına dek çok hızlı dil öğreniyorlar. özellikle bişy yapmanıza gerek yok. doğacağı yer neresiyse o dili öğrensin önce.
Lisedej baba türk anne franszı bir arkadaşım vardı, 6 yaşına dek fransa'daymış ve baba da hiçbir türkçe öğretme girişiminde bulunmamaış, 6 yaşında anasınıfını burada tamamladıktan sonra türkçeyi de zehir gibi öğrenmiş.
Siz de madem ing.de büyüyecek ya da bir süresi orada geçecek, kasmadan bırakın o dili öğrensin. Sonra örn. yaz tatilini vs. annenizin yanında geçirir vb. öğrenir bir şekilde türkçeyi de. Ama üçüncü dili bilemiyorum.
"çocuklarda dil gelişimi" "çocuklarda dil öğrenme" gibi başlıklı makaleere göz atarsanız daha çok fikir sahibi olursunuz, hem paniğiniz azalır bu konuda.

Sıkıntı yok. Çocuk trilingual büyüyebilir gayet de iyi olur. Çevremde çok örneği var bunun. Sadece herkes kendi dilinde ısrar etmeli ki iyice otursun. bu kadar.

tüm cevapları okudum ve ekliyorum. doktoru salla sen şimdi, lingustic klinikler var, bulunduğunuz yer neresi bilmiyorum ama ülkede mutlaka vardır birkaç tane. onlardan birine gidin, derdinizi anlatın. size şunu söyleyecekler; çocukla her ebeveyn kendi dilini konuşsun. ebeveynler konuşurken ise ortak dillerini konuşsunlar. bu şekilde çocuk 3 dile de hakim bir şekilde büyüyecektir. bazen farklı kelimeler ya da yapılar kullanma durumu ile karşılaşabilirsiniz, o da doğaldır. panik olmayın.

dilbilimci ile mutlaka görüşün. size seve seve yardım edeceklerdir, hatta sizden araştırmalarına yardımcı olmanızı bile isteyebilirler.

ben de bir ornek vereyim, baba dutch, anne turk, kari-koca ingilizce anlasiyorlar. cocuk anneyle turkce konusuyor, babayla dutch konusuyor, anne-baba-cocuk muhabbet ediyorlarsa ingilizce konusuyorlar.
burada onemli olan ebeveynlerin tavri, dutch baba diyor ki "oglan bana "baba" derse donup bakmiyorum, boylece "baba" kelimesinin benimle knustugu dile ait olmadigini anliyor, bu sefer "papa" diyor ve ben donup bakiyorum"
ayni sekilde ucu bir arada ingilizce konusurken cocuk annesine donup turkce bir sey soylediginde, anne cocugun sorusunu ingilizce tekrar edip cevabini oyle veriyor.
3 dil boyle ogrenildikten sonra yasayacaginiz ulkede oyun gruplari vs'ye giderek de o ulkede konusulan dili kolayca ogrenecektir.

kaybedilen bir yakın

beraber mutlu olabileceğim bir hatun.

para

para.. Ama çoksa, tüm hayatım boyunca bu konuda sıkıntım olmayacaksa..
Para miktarı azsa; kariyer, oradan yürür biriktiririm artık..

* kaybedilen bir yakın

iki yaş daha genç olmayı.

(bkz: #37047044)

sonsuz dilek hakkı.

para

kariyer

mutluluk

kaybedilen bir yakın

@vedat: ahahahhahahahha XD buna güldüm ama yani şimdi..

valla şu an için ise, eğer seviyorsa gelip artık söylemesini. -hayır yani sevmiyorsa da bir şekilde atlatırım da......-

her zaman için ise, anneannemin, kuzenimin ve her iki dedemin de yaşıyor olmasını. -.......her daim sevdiğin, sevildiğin insanları kaybetmek daha çok koyuyor adama. o yüzden bir lamba cini aniden karşıma çıkarsa ilkini ağzımdan kaçırırım sanırım :)) ama "bir düşün istersen, hemen karar verme?" derse, ikincisini söylerim. böyle de senaryo yazdım yahu!

para.
zaman da olabilir.

umarım hep böyle kalır da kaybedilen bir yakın olmaz.

o.

diğer.

Gerçekten bir ömür boyu sağlıklı olmak tıpkı Kanuni Sultan Süleyman'ın dediği gibi ; olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.

yetenek

Kaybedilen yakın nası gerçekçi bi cevap oluyo? Bilmediğim bi gerçek mi var?

Paspas yapıp kazandığım paraynan çorba kaynatabilecek kadar sağlıklı olmayı dilerdim, ömrüm boyunca...

sonsuz huzur

şu an içinde bulunduğum durumu değiştirmek için, bilincimi sıfırlamadan, en az bi 10 yıl geri gitmek.

sınırsız zaman. neden sınırsız zaman? zamanın sınırsız olursa;

çok iyi bi kariyer hedefin olur hedefine ulaşır çok para kazanır dolayısıyla çok iyi bi ailen olur ve çok şöhretli bi kişi olabilirsin mesleğinde. zaman sınırı olmadığı için de şayet tıp okuyup doktor olsaydım vs. ölümsüzlük üzerine şimdiki yaşlandırmayı durdurma gibi bu tarz tıbbi projelerde çalışırdım ve yine zaman sınırım olmadığından elbet bi şekilde bunu da gerçekleştirip yakınlarımı da kaybetmeyi engellerdim belli süre.

bu ütopyanın haricinde; tabi ki para.

sonsuzluk.

barış

ölümden öte köy var mı yok mu öğrenmek. Cidden yoksa uyandırıyım müslümanı katoliği :)

Cozunurluk farkindan olabilir.

beyaz tenle kafkasyali olarak araya karisabilecek olanlarimiz da var ama daha cok orta dogulu. italyan/ispanyol havasi varsa akdenizli de denir de, mesela misirlilar da akdenizli oldugu icin cok bilgi veren bir sey degil. ha kafkas deyince ne kadar bilgi veriyor? iste telsizde esgal veren polise beyaz yerine kafkas demis oluyorsun, esmer yerine orta dogulu falan.

pek bilinmez ama aslında kafkaslarda esmer tenlilerde olur. ayrıca ben suriyeli kadınlardan daha beyaz tenlisini görmedim.

ben ortadoğulu veya akdenizli diye yazarım öyle şeylerde. ama kendimi asla bunlarla tanımlamıyorum.

Etnik köken tabi ki Asya, ne kafkası ne Akdeniz'i arkadaşlar :)?

@nocturne: o tanımlamadaki asyalı çekik gözlüleri belirtir.

biz beyaz, ortadoğulu, caucasian (ki ne olduğunu hala tam çözebilmiş değilim) arasında bir yerde kalıyoruz.
kültürel ortaya karışıklığımız burada da kendini gösteriyor.
ne biri olabilmişiz ne diğeri:)

white/caucasian

www.siena.edu
www.eeoc.gov


4. RACE AND ETHNIC IDENTIFICATION

Self-identification is the preferred method of identifying the race and ethnic information necessary for the EEO-1 report. Employers are required to attempt to allow employees to use self-identification to complete the EEO-1 report. If an employee declines to self-identify, employment records or observer identification may be used.

Where records are maintained, it is recommended that they be kept separately from the employees basic personnel file or other records available to those responsible for personnel decisions.

Race and ethnic designations as used by the Equal Employment Opportunity Commission do not denote scientific definitions of anthropological origins. Definitions of the race and ethnicity categories are as follows:

Hispanic or Latino - A person of Cuban, Mexican, Puerto Rican, South or Central American, or other Spanish culture or origin regardless of race.

White (Not Hispanic or Latino) - A person having origins in any of the original peoples of Europe, the Middle East, or North Africa.

Black or African American (Not Hispanic or Latino) - A person having origins in any of the black racial groups of Africa.

Native Hawaiian or Other Pacific Islander (Not Hispanic or Latino) - A person having origins in any of the peoples of Hawaii, Guam, Samoa, or other Pacific Islands.

Asian (Not Hispanic or Latino) - A person having origins in any of the original peoples of the Far East, Southeast Asia, or the Indian Subcontinent, including, for example, Cambodia, China, India, Japan, Korea, Malaysia, Pakistan, the Philippine Islands, Thailand, and Vietnam.

American Indian or Alaska Native (Not Hispanic or Latino) - A person having origins in any of the original peoples of North and South America (including Central America), and who maintain tribal affiliation or community attachment.

Two or More Races (Not Hispanic or Latino) - All persons who identify with more than one of the above five races.

Instructions for assigning employees into the race/ethnic categories:

Hispanic or Latino - Include all employees who answer YES to the question, Are you Hispanic or Latino. Report all Hispanic males in Column A and Hispanic females in Column B.

White (Not Hispanic or Latino) - Include all employees who identify as White males in Column C and as White females in Column I.

Black or African American (Not Hispanic or Latino)- Include all employees who identify as Black males in Column D and as Black females in Column J.

Native Hawaiian or Other Pacific Islander (Not Hispanic or Latino) - Include all employees who identify as Native Hawaiian or Other Pacific Islander males in Column E and as Native Hawaiian or Other Pacific Islander females in Column K.

Asian (Not Hispanic or Latino) - Include all employees who identify as Asian males in Column F and as Asian females in Column L.

American Indian or Alaska Native (Not Hispanic or Latino) - Include all employees who identify as American Indian or Alaska Native males in Column G and as American Indian or Alaska Native females in Column M.

Two or More Races (Not Hispanic or Latino) - Report all male employees who identify with more than one of the above five races in Column H and all female employees who identify with more than one of the above five races in Column N.

As to the method of collecting data, the basic principles for ethnic and racial self-identification for purposes of the EEO-1 report are:

(1) Offer employees the opportunity to self- identify

(2) Provide a statement about the voluntary nature of this inquiry for employees. For example, language such as the following may be used (employers may adapt this language):

"The employer is subject to certain governmental recordkeeping and reporting requirements for the administration of civil rights laws and regulations. In order to comply with these laws, the employer invites employees to voluntarily self-identify their race or ethnicity. Submission of this information is voluntary and refusal to provide it will not subject you to any adverse treatment. The information obtained will be kept confidential and may only be used in accordance with the provisions of applicable laws, executive orders, and regulations, including those that require the information to be summarized and reported to the federal government for civil rights enforcement. When reported, data will not identify any specific individual."

Özet: Türkler, Orta Doğulular ve Kuzey Afrikalılar, beyaz=caucasian=white olarak kabul ediliyor, iş müracaatlarında...

Yani Libyalı, Filistinli ve Katarlılar da beyaz olmuş oluyor.

Ben öyle işaretliyorum diye değil, resmi sınıflama böyle...

beyaz = caucasian.

caucasian, kafkasyalı demek değil burada. beyaz demek. biz de beyaz ırkız.

sürekli taşıman gerekmiyorsa, ki ipad'in varmış, kesinlikle masaüstü.

tasarım için kullanacaksan ve taşımayacaksan masaüstü. ki ipad varsa mobil kullanım için daha ne.

iş için kullanacak ve sürekli yanında taşımak zorunda kalmayacaksan

masaüstü +1 benzer paralara daha iyi performans alabilirsiniz.

ama ille de iş için bile olsa, daha pratik olması açısından laptop alacaksanız, paraya kıyıp apple alınabilir.

masaüstü +1
laptop performans açısından çok yetersiz kalıyor.

Mac mini

paranız varsa mac.

macbook pro

ben bbc izleyip tekrar ediyordum soylenen her seyi. evde yalnizken. gayet de oldu yani bence. en azindan cevremden o tepkileri aliyorum. (ingiltere'de hic bulunmadim)

kulagin iyiyse kolay oluyor.

dinleyip tekrar ederek geliştirebilirsin, tabi kulağın varsa. aksan kulağı herkeste olan bir şey değil. burnumuzun dibindeki+ ana dilimizin bir aksanı olan karadeniz aksanını bile aktörlerin nasıl katlettiğini izliyoruz dizilerde. 20+ sene abd'de yaşayıp hala türk aksanıyla konuşan adamlar gördüm. kulağın yoksa zor yani.

jason statham filmlerini izleyip taklidini yapmaya calis herifin. Londra aksanini kaparsin.

ewan mcgregor filmlerini izle.

librivox diye bir site var. audio book sitesi. ücretsiz ve üyeliksiz.
oradan kitaplar indirip sürekli dinleyebilirsin. aksan kısmı biraz muaallak. deneyip sevdiklerini bulabilirsin.

effortless english hakkında bilgisi olan yok mu peki ?

hiçbir zaman ingiliz aksanın olmayacak, boşuna uğraşma. doğru telaffuz et yeter.

baldur +1

eğer öyle bişey gerçek olsaydı herkes her dili mükemmel bi teleffuzla konuşurdu.

temelden başla. biraz yeteneğin varsa imkansız diye bir şey yok. www.bbc.co.uk

dökersen çabuk bozulur peynir.

Dökme. Bütün suyu kalsın. Yoksa kurur ve yenmez.

Ben döküyorum bi zararını da görmedim ama bi kutu peyniri 1,5 haftada tüketiyorsan onu bilemem tabi.

ben döküp yerine musluk suyu dolduruyorum, tuzunu alsın diye.
çabuk bozulmuyor artık peynirler. iki hafta rahat idare ediyor.

Ben de döküp kendim su ekliyorum

Annem peynir alınca şunu yapıyor, derince bi kaba su doldurup içine tuz ve yarım limon sıkıyor (belki biraz daha fazla) peyniri içine uyatırıyor üstü kapanacak şekilde. peynir uzun süre sayanıyor o zaman.

yoga, pilates duruşu düzeltiyor derler.

eksisozluk.com

Pilates. Kaslarını uzatıyordu galiba o yüzden duruşunu da dikleştiriyormuş.

pilates şu halimle biraz zor gibi sanki ancak aklımda bulunsun. korse işi de kasar beni, hiperhidrozumsu bir şeylerim var, ona ayrıca çözüm arayışındayım şu sıralar. hazır kış gelmişken bari terlemeden dört beş ay geçireyim. şu hareketleri de inceliyorum bir, oluru var gibi.

ryanair kısmını bilemem ama kabin bagajları ölçüsündeki çerçeveye bavul sığmazsa - en, boy, yükseklik ya da kilo, kabine almama hakları var.

Ryanair ile hiç uçmadım ama ucuz havayolu olduğunu biliyorum, o çanta boydan sığmaz o çerçeveye, o yüzden kıllık çıkarabilirler

kabini birak, odd-sized falan diye bazen ekstra'nin uzerine ekstra para alabiliyorlar outdoor cantalarindan.

binmedim ama binmeye çalışanı görmüştüm. bahsettiğin kutunun içine sokmaya çalışıyorlardı, sonrasında ne oldu bilmiyorum fakat boydan geçememe ihtimali yüksek. büyük çanta olduğu için kesin detaylıca incelerler.

onun yerine ufak bavul gibi olan sırt çantaları var, o kutunun içine de sığabilen öyle bir şey de alabilirsin beraberinde.

ölçüleri uygun gibi görünüyor. 32 lt hayli hayli ryanair'in istediği ölçülerden ufaktır. 50 lt ile bindim ben.
eğer çanta öyle hayvan gibi değilse ya da orantısız değilse çok nadiren o binmeden önceki kutuya koyduruyorlar.
asıl obsesif bir şekilde dikkat ettikleri konu tek parça çanta olması. yanı elinde ikinci bir çanta, laptop, kamera, ceket vs vs olmaması gerekiyor.

6 kez ryanair ile uçtum. heppiciği farklı ülkeler.

www.artifexterra.com

bu değildi. ama nasıl arayacağımı buldum. benim sorduğum terragen'miş.

bu arada aklınızda bulunsun, vue 11 infinite/xstream ve bryce programları da bu işe yarıyor.

müzik dinleyecegı vakıtlerı de film izlemeye ayırsın. bence muzıgın gozle gorulur bır etkısı olmaz. sen demet akalın dınleyerek turkce ogrenebılır mısın? :(

cokponcik'e katılmıyorum.
müzik dinleyerek öğrenme yöntemi daha iyi. çünkü melodisi olduğu için akılda kalıcı oluyor ve sözlerini tekrarlıyorsun.

scorpions'un sözleri temiz ve anlaşılır. anathema da öyle. pop değil de, hafif romantik ve yavaş parçalar bana ingilizce ve fransızcayı öğretmişti.

şarkı ve filmle uğraşmak yerine audio book diyorum ben.
film ve şarkılar ingilizceyi geliştirmeye yarar ama kız arkadaşın akademik kullanım için ingilizceyi geliştirmek istiyorsa müzik dinlemekle olacak iş değil o.

ben de ciddi planlar için ingilizce'nin müzik ya da filmle olmayacağını düşünenlerdenim. dil kursu güzel ama maddi olanak varsa en acısızı ingilizce konuşulan bir ülkede dil kursu. başka türlü gerçek anlamda öğrenilmiyor.

bence de muzikle ogrenemezsin, birincisi, cogu muzikte bir hikaye anlatilmiyor, devamlilik yok. bebekte uc bes tur atarim olmadi sinema yaparim gordugun gibi cok unutkanim ya da tell me what you want what you really really want if you wanna be my lover you gotta stop(?) diye dil ogrenilmez ki, arada hee bu bu demek herhalde diyecek baglantilar yok. telaffuz iyi olsa bile ogrenilmez. ha ingilizce gramer, yazis vs falan superdir de telaffuz hatasi vardir, eh evet, o zaman temiz ingilizceli muzik aranabilir.
seviyesine gore dizi arayisina girmek daha iyi olur, bence tabii. nick jr cizgi filminden edebi eserlerin filmlerine kadar genis bir yelpaze var ve konusulan ingilizcenin bir kismini anlayabiliyorsa kendi kendine ha bu da su demekmis diyebilecegi bir ortam o.

biraz sermayen varsa e-ticarette para var ama cekilecek cile de degil bence.

ben de merak ettim ne gibi para var e ticarette

gidip uc kurusa toptancidan aldigin cin mali urunleri internet sitelerinden birkac kati fiyata satabiliyorsun.

oohhoo abi deli mi skti ya kim ugrasacak kargosuyla zortuyla. millet zaten bir liralık mala bi sürü tatava yapıyor.

bir arkadasim gecen yaz 15000 ile baslayip yazin sonunda 40000 lira yapmisti. kargo isi falan sorun degil, birine az bir para versen senin yerine yapar zaten.

iyi bi kazancın yoksa ya da düzenli yüksek miktarda para almıyorsan para felan biriktirme işi hikaye bi kere ha hiç yemem aldığımı saklarım harcamam diyosan biriktirirsin diğer türlü zor

öğle yemeğini evde hazırla okula götür, günlük 10 harcıyosun desek ayda 200 yapar.

bozuk para biriktir.
fastfood'u ve cipstir, koladır vs onları bırak.
aileni süpermarket yerine pazara gitmeye yönlendir.

evde yemek hazırla+1. ya da yemekhane varsa ve oradan yemiyorsan yemekhaneden ye.

insanlardan sürekli 1 lira iste.

haa, bak bir de şu var; bebelere özel ders verebilirsin derslerin iyiyse.
yok falancaların kızı matematiği bir türlü kavrayamıyormuş, yok filancaların oğlu zekiymiş ama çalışmıyormuş gibisinden.

bunla evlenebileceğini sanmıyorum. yenisine bak.

Sevgi ihtiyaçlar üzerine kurulmamalı

Sen bi sakin ol önce. =) biraz daha bekle bakalım. dayanamadığın bi noktaya geldiğinde ayrılırsın.

şu an uzakta olduğunuz için öyle düşünüyor olabilirsin. belki yurt dışında olduğun için korunmaya kollanmaya ihtiyaç duyuyor olabilirsin. bence acele etme. sevgilime anlattım demişsin, o ne diyor bu duruma peki?

psikoterapi al.

abi ne yüklenmişsiniz ya.. evet dostum sen bu adamı sevmiyorsun bence de. tamam ama burda yazılanları da çok sallama, öyle birini istiyorsan onu ara ve hayatını onunla idame ettir. yaşam senin ..

Takı, makyaj malzemesi, çanta, elbise, ayakkabı. Anneyse ya da yalnız yaşıyorsa ekmek, domates filan bi de :D

hizmet
not: erkeğim

1. küpe kitap ( bunlar kapışır)
2. benzin
3. topuklu
4. kozmetik,krem
5. kıyafet

ped tabii ki. takı alıyorum ben bi de.

Kendimden yola cikarsam, yiyecekten baska bir seye para veresim gelmiyor, gereksiz geliyor, en cok yiyecek satin alıyorum.

ped +1

bunun yanında body shop ürünleri sanırım

Boylece duyuru kizlarini ifsa ediyoruz :) bence canta.

deodorant
yüzük,kolye,küpe
saç tokası

ben en çok/sık saç bakım ürünleri alıyorum.

eskiden de kırmızı ruj ve kırmızı oje alırdım. elimde her tondan olup da birkaç ton haricini kullanmayınca almayı kestim.

ben en çok şampuan ve duş jeli alıyorum. bilmiyorum, banyo dolu hala alıyorum. çok hoşuma gidiyor. makyaj malzemeleri öyle değil mesela. 1 tane alırım, bitene kadar daha almam.

bakım ürünü
takı
kıyafet

1)bakım ürünleri ve kozmetik
2) giyim/takı/ayakkbı
3)kitap,dergi, kırtasiye malzemeleri
4) iç çamaşırı
5)ev dekorasyonu vs

yiyecek.
defter-kalem-kırtasiye.

@cesario, o kısmı dalga geçmek için ekledim elbette ama kadınların sık alıyor olması, erkeklerin de alabilmesine engel değil zaten yahu :)

evet alışılıyor.

1 buçuk 2 yıla yakın diş teli taktım evet ben de ilk başta inanılmaz rahatsız oluyordum aynı sorundan, cidden alışırsın. sorun yapma.

Alışıyorsunuz. Bir süre yanağınız yara olabilir. O da geçecektir. Biraz sancılı bir süreç. Çok çok zorda kaldığınız zamanlarda "mum" veriyorlar, o metal yere yapıştırıyorsunuz, biraz yumuşatıyor. Ama dişinizi sıkabildiğiniz kadar sıkın derim. (Mecaz anlamda yani :D)

Alışılıyor +5267

alışmayı geç bir iki hafta içinde dişlerinin yeri yönü değişecektir, muhtemelen hissetmezsin bile.

alısıyorsun dostum sıkma canını

psikiyatriste gitmen şart.ayrıca sigarayı da lütfen içme.sigaranın sıkıntılardan kurtarmak gibi bir fonksiyonu yok.

bas sarmısağı. tansiyonun bir düşüyor, bir yapışıyorun yatağa sabaha kadar:)

biz bu durumlarda yemek yiyoruz. ama kimseye tavsiye etmiyoruz :P sonra kilo yapıyor.

ayrıca şiiişt, heeey, alooo niye uyuyorsun. abartma bunları.

çık dışarı yürü. samimi tavsiyemdir.

bir de sigara içerken bi uzaklara dalma tribiniz oluyor,yapmayın böyle şeyler :))

sigarayı bırak spor yap. koş hayvan gibi . hem rahatlatır. hem mısıl mısıl uyutur.

deniz kenarında yürü ya da koş. Deniz havası yorar seni, rüzgar müzgar derken mışıl mışıl uyursun. 1-1,5 saatlik yürüyüşe normal uyku saatlerine ekstradan 2-3 saat uyku garantisi veriyorum.

valla sigara daha çok uyku kaçırtır haberin olsun.
spor hem sağlıklı hem de yorulduğun için bebek gibi uyursun geceleri.

osman nihat akın'dan gidelim:

geçti hayal içinde bunca yıl bir gün gibi
güzel bir göz beni attı bu derin sevdaya (müzeyyen senar'dan)
yaşlı gözlerimi kuruttum bu gece

cengiz, arif susam, orhan baba, ibo, gökhan güney, mustafa keser, muazzez abacı, ferdi tayfur, muazzez ersoy, tanju okan, ve tabii ki zeki müren ve müzeyyen senar.

beni affet- özcan deniz.
şikatet etmem derdimi kimseye var.

zaten ortada bir ayrılık acısı, aşk acısı, vs gibi bir gönül işi varsa ikisinden sonra dağılıyorsun.

dilek taşı'nı da yazın bi kenara. ferdi özbeğen.

gece taksimde clublara git orada yanına gelen erkeklerle tanış (yiyiş). kendine gelirsin.

Okuldan insanlarla takıl, yapacak fazla bir şey yok. Sevgilin gitti diye yeni yeni ortamlar yaratmaya çalışıyorsan garip bir durum yok. Bu zamana kadar sevgilin dışındaki çevreni sıfırlaman sağlıklı olmamış. Ders çıkışı bir çay içmekle, kantinde oturmakla başla insanlarla muhabbetine, gerisi gelir.

sıfırlamış değilim de, kafamın uyuştuğu az insan var, onlarla da çok sık takılamıyoruz.
en yakın arkadaşlarım da farklı şehirlerde.

Git bir sivil toplum örgütü bul ve gönüllü ol. Hem kendine hem de topluma fayda sağla. Etkinlikten etkinliğe koş. Müthiş bir çevre yaparsın. Hatta bakarsın, bir proje yazar, kabul ettirirsin. Amerika'ya beleşe gidersin...

aynı ortamda bulundukların sarmıyorsa (okul işyeri gibi) mecbur dışarıdaki aktivitelere katılman gerekecek, ekşifest bir seçenekti mesela nette(ekşisözlük/ekşiduyuru... gibi) bir arkadaş grubun varsa oraya gidebilirdin onlarla yada fanta gençlik festivali var yakınlarda yeni insanlarla oralara gidebilirsin.

motosiklet kullan. Motosiklet klupleri gayet güzel ortamdır sosyalleşmek için.

ingilizce konusulmayan bolgeden birinin o deyimi anlamasi icin ya ing. konusulan bir yerde yasamis olmali ya da hayatini dizi film izleyerek geciriyor olmali.
bazi ulkelerde "amerikanlar gibi odeyelim" diyorlarmis dutch yerine cunku. italyanlar ayni durumu romalilar gibi diyerek ifade ediyormus. misirlilar ingiliz tarzi diyormus. biz alman diyoruz.

anlamazlar yani bence. akademik bir ortamdaysaniz herkes doktorasini amerika'da yapmissa bilmem.

avrupa için,
kuzey ülkelerinden olanlar anlar. onların ingilizcesi ingilizlerden bile iyi:)
misal; almanya, isveç, norveç vs.
daha güneydekiler (ve doğudakiler) daha ortaya karışık konuşuyor.
misal; italya, ispanya, slovenya vs. (italyanların ingilizce bildiğinden bile emin değilim.)

güney amerika,
bir kısmı çok amerikan takıldıkları için ingilizceleri iyi ve sokak dilini biliyor. (ama hepsi değildir muhtemelen.)

uzak doğu;
önce normal ingilizceyi bir anlasınlar.

Babamasoyl.... haklı, aynı durum phrasal verb'ler ve deyişler için de geçerli. Anlaşılmıyor genelde. Herkes kendi hesabını ödesin de anlamazlarsa ne olacak.

Hacı iskandinavlar anlar, hollandalılar anlar, bir ihtimal almanlar olabilir. Geri kalanının çoğuna I PAY, YOU PAY falan diye anlatınca anca anlıyolar. Seri ingilizce konuşunca bön bön bakıyolar yüzüne.

go dutch falan diye kasmayıp, "let's split the check / bill " diye geçiştirin. anlamıyorsa aborijindir, zaten parası falan da yoktur. siz ödeyin, sevinsin fakir.

Hocam 10 senedir amarigada yaşıyom, Let's go Dutch lâfını şimdi sizden öğrendim. Tamam, belki benim hıyarlığım ama, siz gene de en iyisi, let's split diyin. Ben bile annarım. Let's spliti annamıyosa, fakir ya da aborijin olması gerekmez, bilmiyodur, I pay mine, you pay yours diyin. Yemek ısmallamayın la, Törkiş hospitality filan ayaana. Soğna yekûn tutuyo olm. Gendinize harcayın o baraları...

4 bira al tamamdır.

ılık bir duş, süt ürünleri tüket.
kahve ve çay tüketme. iyi uykular:)

narkoz! bas narkozu rahatla. oooooof canım çekti şimdi bak...

ılık yorul.
ılık duj.
ılık züt.
ılık ortam.
ılık kitap.
ılı... zzzz

Bir kerelik mi, devamlı bir çözüm mü arıyorsun? Bir kerelikse spor, masturbasyon falan işe yarayabilir. Devamlı bir çözüm arıyorsan psikoloğa git, hayatın boyunca düşünmemeye çalışmak sağlıklı bir fikir değil.

sarmısaklı yoğurda aban.

tutsu yak, hafif muzik dinle, meditasyon yap. ardindan yatip uyumayi dene.

Uyku ile ilgili bir belgeselde ayaklardan başlayarak bütün kasları bir süre kasıp sonra serbest bırakma yolunu izliyorlardı. Uyumakta zorlanan kişi hemen uyuyakalıyordu. Ama onun haricinde kendi deneyimlerim duş ve ıhlamur yahut kekik çayı diyor. Gündüz kendini yormak da epey işe yarıyor. Bunlardan başka olarak parasetamol içeren bir ağrı kesici alabilirsin.

Los isikta kitap oku bayilir gidersin tabi yatar pozisyonda ve yataginda olman kosulu ile

Etken maddenin rupatidin olmasi lazim ilacabak vb siteden bakabilirsiniz bu maddeyi iceren diger ilaclar diye ama ben rupafini orijinal tek ilac olarak biliyorum.

etken maddesini bilmiyorum ama, z ile başlayan, en yaygın antihistaminiklerden zyrtec var.

Aerius, desmont ? İçinde z yok ama hatırlamana yardımcı olur belki

zyrtec ?

Zyxal

rupafin etken maddesine sahip başka bir ilaç yok türkiyede.
içinde z olan antihistaminik ilaçlar bildiğim kadarıyla
zyrtec
hitrizin
yenizin
zyntra
xyzal

sirkeli suyla sil içini. sonra da bir yemek tabağına 50 gram falan türk kahvesi koy. onu da dolabın içine koy öyle çalıştır. bir kaç saate koku falan kalmaz.

Sağolun. Gideyim de sirke alayım o zaman. Ben bu kadar fena bir koku bilmiyorum. Dün bu koku yüzünden baygınlık geçirecektim abartısız.

Tekrar teşekkürler.

karbonat ile ovarak silmek ve içinde kaseyle karbonat koymak da buzdolabı kokusunu alır derler.

karbonat cok iyi bir adsorbandir. (bkz: adsorpsiyon) kesinlikle ise yarar. kahve de cok iyi adsorbandir. sirkeli su da cok iyi fikir.

çıkar çıkmaz çalıştırmaya çalışmadıysanız belli bi gün kurumasını beklediyseniz yaşama şansı var.

pirinçlerin içinde beklet bakalım 5-10 gün.
sonra çalışmazsa at.
ıslak elmalar için tavsiye edilen en genel geçer yöntem.

Eğer çözüm bulamazsan bana mesaj gönder. O tür cihazları hayata döndürmekte usta olan bir çalışanımız var şirkette. (Dolapdere bit pazarından 10 liraya bozuk ipod shuffle alıyor ve cihazı açıp tamir ediyor -ki o cihazı yalnızca çok profesyonel insanlar açabilir yalnızca, içinde bir sürü bubi tuzağı var-) Ayrıca elektronik devrelerle ilgili gelişmiş bir atölyemiz var. Tamir ettirip sana geri gönderebilirim belki.

Her susadığımda yarım litrelik şişe alıyorum. Kafaya dikiyorum. Çöpe atıyorum. Yanımda gezdirmeyi hiç sevmem. Zaten ısınıyor su öyle. Ben kışın bile buz gibi su içiyorum.

evde arıtma var, cam ve kapaklı olan şişeye dolduruyorum kafaya dikip içiyorum,
iş yerinde 1.5 lt lik pet şişede içiyorum ve bitince atıyorum.
çantamda 0,5 lik pet şişelerden taşıtım bitince atarım.

işyerinde yarım litrelik su alıyorum ve masama koyuyorum. çünkü su içmem gerek. o şişe masa da olmayınca su içmek aklıma gelmiyor. çok susarsam kalkıp içiyorum.
ancak masa da şişe durduğunda gözüm çarpıyor ve her aklıma gelişinde bir yudum iki yudum dikliyorum.
8 saatlik çalışma sürem boyunca 5 adet yarım litrelik şişe bitiyor böyle.

eve geldiğimde ise anca bir bardak bilemedin iki bardak. o da çok susadığım zaman. aklıma gelmiyor su içmek.

okulda susayınca yarım litrelik su alırım, onun da yarısı elimde sürünür. şişeyi eve getiririm. evde çeşme suyu içtiğim için, susayınca önceliği gündüz aldığım şişenin kalanına veririm. şişeyi spora giderken vs. kullanmak üzere saklarım.

herkes atıyormuş, benimki de cimrilik midir nedir bilemedim :)

ben su içmiyorum.

Günde yaklaşık 2.5 litre su içmem gerekiyor. Önceleri 0.75ltlik mataramla dolaşıyordum ama o suyu tüketmezsem boşuna o kadar ağırlık taşımış oluyordum. Daha sonra yarım litrelik şişe alıp, bitirene kadar elimde tutmaya başladım. Çok fazla içmiyorum dışarda ayrıca tuvalete gitmekten nefret ediyorum dışarda çünkü.

evde bir şişem var. o genelde dolu oluyor. evde susadıkça ondan içiyorum. iş yerinde ise, 3-4 tane 1.5 litrelik su alıyorum, masamda duruyor. günde 1 tanesini bitiriyorum. bittikçe yeniden 3-4 tane alıyorum, vs. sokakta ise yanımda şişe olmuyor. susadıkça, yarım litrelik pet şişe alıp içiyorum.

bu soruda tiksiz yanıt görünce bir durdum ama neyse yanıtlayayım.

ev içerisinde - günde 3e kadar yolu var. inca ağızlı cam şişem var, doldukça elime gelir içerim. (ancak gün içinde soda hariç hiçbir şey içmem)

dışarda - arazideysek sürekli ancak azar azar içerim. metal matara - 2 litreye kadar yolu var. yok dolaşıyor şehir içindeysem ara ara kafaya dikerim, 1 litrelik plastik büyük ağızlı mataram biter genelde. o civarda.

su savaşları başlarsa gelecekte ilk ben yağmaya çıkarım, onu da belirteyim.

susadigim anda gordugum ilk yerden alir, 3 yudumda bitirir, cope atip yola devam ederim

dışarıdaysam, büfeden pet şişe alıp içiyorum. dışarıda yediğimde de restoranda içmeyip çıkınca büfeden alıyorum yine. öğrenci adamız sonuçta:)

okuldaysam tek pet şişe alıyorum, onu okulun çeşitli yerlerindekki sebillerden dolduruyorum.

evde bardakla doğal olarak.

bazen para biriktirme ve ya çevreci modu çok abartırsam evden yanımda taşıyorum.

ama genel olarak zaten çok fazla su da içmiyorum. susamıyorum çünkü.