Kızılay Güvenpark'tan kalkan Sokullu dolmuşlarının tam önünden geçmesi lazım.

Çok teşekkür ederim, yani beşevlerden direk gitme şansım vs. yok öyle mi?

Milli Kütüphanenin oradan da olur:)

Kızılay Güvenpark'tan kalkan Sokullu dolmuşları tam önünden geçer. Sokullu caddesine girdikten 2-3 durak sonra, sol kol üzerinde, dolmuşçular bilir zaten.
ek: tek vasıta yok.

Eyvallah, çok teşekkür ederim. bir de özür dileyerek soruyorum;

ortalama kaç dakikada gidilir oraya, güvenparkla bu lise arası yani?

10-15 dakika. Trafik yoğunluğuna göre maksimum yarım saate kadar çıkabilir, akşam saatleri filan.

sevmiyorsan yazdıklarını okumayacaksın kanka. sevgiler.

nesini sevmiyosun? çizimleri komik bence.

o degil de uykusuz'u düzenli takip etmezken ehemeh kadar bu uzunlukta yani güler geçerdim. uykusuz'u kacırmamaya basladıktan soora bu ne la hep aynı kaset dönüyo hissi yaratıyor, arada baya arada ilginç bilgiler var ama kurtarmıyor maalesef. Bi de şu lanet olasıca az-ünlü muhabbeti bitsin, o iyice iğrenç.
Bence sözlükte cok prim yapmaz.

@heyamo, inşallah.. yüzde yüz katılıyorum sana.

Cok sallanacağını sanmıyorum ya. Uykusuzda bile sonuçta genelde okunmayan bir köşe yazıyor.

donuzla reyiz?

Sözlükteki Alpay Erdem olmayan herkesi çok seviyoruz denemeyeceğine göre bir sorun yok. Tanımadığımız biri de yazar olabilir, entrilerini beğenirsek memnun oluruz, beğenmezsek eksileriz olur biter. sorun yok bence. (tabii ki benim de fikrimi sorsalar direkt dışarı atacağım 30-40 kişi var da konu o değil).

kendi kendimize işimizi zorlaştırıyoruz.

Yurtdışında, eleman hatunla tanışıp aynı gece yatağa atıyor, Türkiyede bana kaşar derler diye kız böyle birşey yapmaya çekiniyor. Haklı da çünkü mal erkek kaşar diyor hatuna.

Körler sağırlar birbirini ağırlar muhabbeti yani. Herkes birbirini yaftalıyor

katılıyorum. tatmin olamamış heyecanlı türk gençlerinin kadına sözlü saldırısı denilebilir kibarca:)

kezbana kezban demek için yakışıklı mı olmak gerek? biri yazıyor, birileri de okuyor ve değerlendiriliyor. bu kadar basit.

Gün boyu bilgisayar başından kalkmayan çelimsiz tipsiz ekşisözlük delikanlı tayfası, gerçek hayatta kendilerine yüz vermeyeni kendinden kabul etmiyor maalesef.

Biraz kendinize bakın be kardeşim! Siz nesiniz ki gördüğünüz her dişi şahsı kezban olarak nitelendiriyorsunuz!

Author abiciğiniz kuyuya bir taş attı, aynen devam ettirdiniz :)

Ayrıca biraz saygılı olun, gerçek hayatta karşınıza karşı cinsten biri çıksa kekelemekten konuşamazsınız. Maşallah burada bülbül kesiliyorsunuz.

ben direk kezbansin saldırıyor kim ne derse desin

Şu algıya da bayılıyorum. Birilerini burada yeren erkek kesin tipsiz, otuzbirci ve bilgisayar başından kalkmıyordur... He tabi.

Author'un bu konsepti sosyal medyaya kabullendirdiği anlamdan koptu bence de kezban nitelemesi. Yalnız tipinize bakmadan kezban diyorsunuz ithamı yanlış diye düşünüyorum. Örneğin, benim sınavda bir soruyu yanlış yapmam diğerinin de bir soruyu yanlış yaptığı gerçeğini değiştirmez. E bu cevap yanlış denilince e ama bak sen de bu soruyu yanlış yapmışsın demek gibi bir şey. ne boktan örnek verdim amk.

yaftalayanları yaftaladığına göre sen de kezbansın

sonnot : uff snne be slk !!!

@trinitrotoluen kardeşim,

Yermekle saldırmak arasında bir fark var. Burada kişiliğe saldırıdan söz ediliyor. Ve bence bunun tek bir sebebi var ki gerçek hayattaki komplekslerimiz. Bir sürü dolusu adam duyuruyu açan arkadaşı yere yatırıp tekmeliyor resmen.

"Kezban" olarak nitelendirdiğiniz şahısları aklamaya ya da savunmaya çalışmıyorum. Fakat saldırının da bir sınırı olmalı, kişinin vajeninin çapına kadar saldırılıyor. Büyük ayıp, basitlik, ucuzluk.

Son yıllarda gözlemlediğim bu.

Ben de erkeğim bu arada.

cevap veriyorum: evet.

@firez olayı bitirdi.

anlaşıldı tamam.

azerilerde şii mezhebi yaygındır. şah ismail o yüzden sevilir onlar arasında.

(bkz: resmi tarih)

buna inanmayın. okulda anlatılan tarihe inanmayın. devlet kitaplarında yer alan tarihe inanmayın. kişileri ve olayları kendiniz araştırın, onlar hakkında geçek bilgilere ulaşabilirseniz ne mutlu size.

sonuç olarak, tarih de bir siyaset malzemesidir. araştırmadan inanmayın. araştırmak için vaktiniz yoksa ve ilgisizseniz, birisi bir şahsı kötüledi diye siz de kötülemeyin araştırmadan. hiç konuşmayın o kişi hakkında daha iyi. yanlış anlamayın; bilmemek, yanlış bilmekten daha iyidir zira.

o zamanki siyasi olaylara şimdinin durmuş oturmuş devletleriymiş gibi bakmamak lazım. Anadolu beyliklerinden Karamanoğulları beyliği ancak İstanbul'un fethinden sonraki bir tarihte sona erdi. Yani, Fatih'in bir rakibi idiler. Onlar üstün gelse onlar devletin sahibi olurdu. Kalkıp da bundan dolayı Karamanoğullarına, "vay osmanlı'ya karşı gelmiş" denmez. Şah İsmail de sonuçta bir Akkoyunlu hükümdarı, bir yığın türkmen Horasan'dan bu yana iran-anadolu güzergahına serpilmiş, bu tarafa yakın olan osmanlıların, o tarafa yakın olan onun egemenliğini tanıyor.

ya olm bırakın atatürkü matatürkü..
yıllardır yok atatürk ilkeleri yok atatürk zartı zurtu diye devletin anası bellendi.

tamamen tarafsız bi şekilde okudum ve tamamen tarafız bi şekilde cevaplamaya çalışacağım.
türklerin tarihine, islamiyeti kabulune, 1071de anadoluya girişine, daha öncesinde geleneklerine falan bakarsak aslında atatürkün yapmaya çalıştığı şeyin araplar tarafından tecavüz edilmiş bir milletin, kendine ait olmayan özellikleri atmaya çalışmasını sağlamak olarak yorumlayabiliriz. bu benim şahsi görüşüm.

niçin okullarda yeterli eğitim verilmiyor, tarihimizi bilmiyoruz, tarih derslerinde "yararlı cemiyetler, zararlı cemiyetler" başlığı altında bir şeyler öğreniyoruz, bu soruların cevabı aslında atatürk.ün neler yapmaya çalıştığını neden anlamadığımızn da cevabı.

mustafa kemal salt olarak halkın geçmişle değil din ile bağını koparmaya çalışmıştır bir prototip yaratarak.bu arada şuana kadar kusursuz işlemiş herşey dediğin kısımda ise gerçek tarih olarak herşey kör topal ve ihanet üzerinedir..

geçmişle irtibatı koparmaya çalışmak değil o.
bizim halkımız mal. kendisi bir şey istemiyor. atatürk bunların hiçbirini yapmayıp ben padişahım bundan sonra dese, ona tamam diyeceklerdi yine, hatta sevineceklerdi de. demokrasi falan çok azının aklına gelecekti onlar da bir şey yapamayacaktı muhtemelen.

yani olay bu. atatürk, ne idüğü belirsiz feslerin tarih olmasını istemiş de kötü mü yapmış yani? aynı zamanda arap harfleri, ne ki yani? türklere özgü bir alfabe olsa, atıyorum göktürk alfabesi kullanılıyo olsaydı osmanlı'da bunu kaldırır mıydı? sonuçta kökeni biz değiliz onun.

halifelik de papalık kadar gereksiz bir makam. ayrıca halifemiz olmadığı halde laiklik elden gidiyor, bir de halife olsa nolurdu şimdiye düşünebiliyor musun?

ben teşekkür ederim.

adam ileri görüşlülüğün kitabını yazmış işte.

halifeliği kaldırması sayesinde sadece türklere değil, tüm islam camiasına güzellik olmuş. matahmış gibi papa var diyorsun, hristiyan dünyası ne çektiyse papa yüzünden çekti. itin götüne sokuyolar adamı sürekli, olmaması çok daha isabetli.

alfabe desen bi o kadar yerinde bir karar. japonya gibi istisnalar kaideyi bozmaz. bugün farklı alfabesi olan ülkeler, başta rusya, ingilizce öğrenmekte zorlanıyor. bu ülkelerde ingilizce bilme oranı %5 bile değil. en önemli sebebi de alfabedir. çok şükür kurtarılmışız osmanlıca'dan. ülkenin 100 yıl öncesine ait arşivleri senin okuyamamanın bir önemi yok ki, okunabilir olmasının önemi var. çok önemli buluyorsan çevirilerini okursun, olmadı parayı verir çevirtirsin. bu kadar marjinal ve önemli bir kararın karşısında, 100 sene sonra sıradan insanların osmanlıca yazıları okuyamayacak olması durabilir mi sence?

atatürk geçmişle olan irtibatı koparmaya falan çalışmamış. bağnazlığın başı olarak gördüğü ve problemden başka bir şey yaratmayan/yaratmayacak olan halifelikten dünyayı kurtarmış ve ülke menfaatleri için çağdaşlaşma adına alfabeyi değiştirmiş. alfabe değişince geçmiş niye kopsun ki.. bugün 2k yıl öncenin yazıları bile okunabiliyor.

çok haklısın söylediklerinde. halkın bir günde cahilleştiğini düşünsene? bunu böyle söylediğinde sana bunu çürütmek için gelinen olgu da "o zamanlar zaten kimse bimiyormuş okuma yazmayı, seçkinler biliyormuş hep" oluyor. ve bu durumla "bir gecede cahil olduk geyiği" diye dalga geçtiklerini sanıyorlar. o zamanların okuma yazma oranlarını araştırdım bunun için sırf. ve ne buldum bil. o günlerde dünyadaki hiçbir devletin okuma yazma oranı zaten yüzde 15 i bulmuyor. bizim okuma yazma oranımız ise o günler için yüzde 10 gibi bir şey. aslında konuşulacak çok şey var bunun hakkında. ama asıl ihanet inönü zamanındadır. inönü osmanlı arşivlerini yok pahasına bulgaristan'a satmıştır. öyle ki istanbul sokakları evraklardan geçilmez hale gelmiş. (okuduğum kaynaklardan aktaraiyorum.) yaklaşık 10 milyon belge satılmış. bununla ilgili şöyle bir şeyler karalamıştım zamanında. çok da konuşmak istemiyorum. ne dersen de herkes bildiğini okuyor çünkü. (ek olarak: atatürk'ün orijinal nutku nerededir ve bu orijinal nutku bulabilsek şurada atıp tutan kaç kişi bunu okuyabilecektir? çok önemliyse çevirttiririz değil mi? başımıza hep bundan geldi ne geldiyse. doğru çeviriyi kim yapacak? biz buna nasıl inanacağız bunları soran yok.)

beta.eksisozluk.com

çoğu kişinin karşı görüş olarak sunduğu mustafa kemalin ileri görüşlülüğü ve ferasetini şuan,bu çağda bizim de gösterip bu ülkenin vatandaşlarının mustafa kemalle olan tüm bağını koparmamız ve kendisini tarihin tozlu sayfalarında bırakıp,adalet kantarına oturtmamız gerekiyor..bu ülkenin kurtuluşu kanla ve ihanetle yazılan cumhuriyet tarihinle yüzleşip ve bu utancı kabul edip rasyonel bir şekilde ileri bakmaktan geçiyor..mustafa kemali gömdüğümüz gün bu ülke muasır devletler seviyesine ulaşmakta dev bir adım atıcak

diyeceğime çok karşı çıkan olacaktır!

ama tek neden islam dininin türk toplumunu körelttiğini düşünmesidir.

bu arada bu yapılanların hiçbiri mustafa kemal'in orijinal fikri değildir.
evvelinde yetişen osmanlı aydınının osmanlı'nın kötü gidişine son verme fikir yürütmesi sonucunda doğruluğuna inandıkları ve ortaya koydukları kaidelerdir.

yeni dünya düzenine uyması gereken, yeni bir devlet kuruyorsan eskiyi yanına pek almaman gerekir. yoksa osmanlının güçsüzleşmiş bir devamı olmaktan öteye gidemezsin.
dahinnotha ya da aynen katılıyorum.
atatürk'ü gömmekten bahsetmiş bir arkadaş bunun için bağları koparmaya gerek yok. yine aynı bahsettiği devrimci atatürke kulak verirse eğer 'benim yaptıklarımı da yenileyin, çağa uydurun, devrimci olun' dediğini duyabilir. yani kendini yok etme fikrini bizim beynimize yine kendisi aşılamıştır. çünkü önemli olan parmak değil işaret ettiği kuştur, bunu anlamayanlar anlasın diye epey üzerine basmıştır. atatürkün bu çizgiden çıkması, idolleştirilmesi filan onun icadı değil o öldükten sonrakilerin icadıdır. öyle karizma ve ışık sahibi bi insanın ardından böyle hissetmek de çok garip değildir.
gömülsün diyenlerin atatürk gömüldüğünde ağlayan insanları bir izlemesini tavsiye ederim, o ağlayanlar, şimdi gömülsün diyenlerin atasıdır.

çok az bir bilgiyle yorumlamaya çalıştığını düşünüyorum. kötü anlamda söylemiyorum ama daha geniş bir perspektiften bak olaya.
ek olarak ben de çok bilgili değilim ama çok şahane bir htr hocam oldu ünide. onun anlattıklarından hatırladığım kadarıyla cevap vericem.

1. şapka kanunu sadece devlet memuruna getirilen bir yasa. yani sokaktaki insanı kapsamıyor. amaç da fes gibi yunan giysisi ile garip kombinasyonlar yapan giysilerin bizim milli kıyafetimiz olmadığını, daha modern giyinmemiz gerektiğini söyleyip böyle bir devrim yapıyor. ki 100 yıl önce fes getirilirken nasıl tepki almışsa şapka da aynı şekilde tepki almış. olay şapka değil. insanların düşünce zincirlerinin kırılması.
devlet memuru giyince normal insan da giyiyor. vakko fn da bu sayede parayı kırmış.

2. latin alfabesine geçmenin nedeni olarak okuma yazma oranı deniyor. bu okuma yazma oranının latin harflerine geçtikten sonra katlanarak artması, basılan kitap sayısının katlanarak artması, 90 yaşındaki ninelerin bile okuma yazma öğrenmesi yerinde bir devrim olduğunu gösterir bence. ha osmanlıca öğrenmek istiyorsan seni engelleyen yok, bir sürü kurs ve ders var. evet belki daha fazla olabilirdi, ama bu atatürkle ilgili bir durum değil ondan sonra gelenlerle ilgili bir durum. eğitim sisteminin ne halde olduğu ortadayken osmanlıca bilmiyoruz diye hayıflanmak saçma.
dahası amaç osmanlıcanın kaldırılması değil dilin türkçeleştirilmesi. bir sürü dil bilimciyi türkçe kelimeleri araştırsınlar diye anadoluya yollayıp derleme sözlükler çıkarttırıyor.

3. atatürk geçmişle irtibatı koparmak değil amacı. osmanlıdan önce de bir tarihimiz olduğunu anlamamızı sağlıyor. türk tarih kurumu ile türk dil kurumunu kurması ve vasiyetince bu kurumların hep açık kalmasını, mal varlığının bir kısmının tarih kurumuna (dil kurumu da olabilir tam hatırlamıyorum ama ikisinden biriydi.) niye istesin aksi olsaydı.

4. halifeliği kaldırmasının altındaki neden iktidara çok etkisi olması olmasın sakın. neden islam dininin lideri ülkenin yönetilmesinde etkili olsun. laik bir devlet olması için kaldırıyor.


edit: bir de artık atatürk ne yapmış ne yapmamışa değil de ülke şu an ne durumda, şu anki yöneticile ne yapmış ne yapmamış onu tartışın azıcık. atatürk ne yaptıysa yaptı. artık değiştirmek mümkün değil. ama rte ne ypmış böyle ya denmeyecek bir türkiye mümkün mesela. belki, tartışmaya cesareti olan kaldıysa tabi.

@kediebesi

dünyada bununla ilgili örneklere bakalım. ingiltere? cumhuriyet değildir. ama senin ülkenden 20 kat demokratik olduğu kesin. fransa? evet, fransa'da iç çatışmalar bir hayli çok oldu. fakat kimse kraliyet ailesini sürmedi. marjinalleşmiş olsa da hâlâ kraliyet ailesini savunan küçük partiler var. ispanya hâkeza öyle.

yani yeni dünya düzenine uymak için köklü/radikal kararlar gerekiyordu, efendime sana söyleyeyim bunun hemen yapılması gerekiyordu, tek yol buydu tezi bir geyikten öteye gidemiyor burada. hiç bir konuda hiçbir zaman "tek" yol olamaz zaten.

fransız devrimini hatırlatırım. bu iki ülke de kolonistliği eski şekliyle devam ettirememiş, yeni düzeni yaratmak ve ayak uydurabilmek için 2 büyük savaşın önemli aktörleri olmuştur. yani onlardaki değişim de epey kanlı ve zorlu oldu. ayrıca bu işin 'aniden' gerçekleştiğini düşünmek de saçma. osmanlının gerilemesinden itibaren başlayan bir süreçtir, hala daha da devam etmektedir, gelişimini tamamlamamıştır. öyle bir gecede olmadı yani o değişim. herkes hazır olduğunda değiştik. o zaman bu yapılmasaydı şu an arap baharıyla şenleniyorduk mesela biz de.

ek olarak ve son olarak...

sorun aslında bizim modernleşme sistemimizde. dünyadaki hemen her devlet tabandan tavana modernleşirken, bi biz akıllıyız ya biz tavandan tabana modernleşmişiz. baskıyla, sopayla vs vs...asıl sorun da o zaten. sen ne yaparsan yap halkı hiçe sayarsan başarılı olamıyorsun işte sonuç olarak. siyaset bilimi tarihi bunun örnekleriyle dolu. iyi geceler efenim.

edit ihtiyacı hâsıl oldu.

sayın kediebesi, herkesin hazır olduğunu nasıl söylebiliyorsun aklım almıyor gerçekten. ama bir konuda haklısın. tanzimattan başlar bu değişim. işi bilmeyen birine sorarsan sana atatürk'ün bu düşüncelerini aslında ziya gökalp'ten aldığını söyleyecektir amma velakin verdiğim linkteki entryi okursna ziya gökalp'in hiç de öyle alfabe değiştirelim filan demediğini, arkaik türkçe sözcüklerin diriltilmesinin karşısında durduğunu görebilirsin.

bir gecede olmadıysa ve herkes hazırdıysa madem neden hâlâ günümüzde sonlanamadı onu da anlayamadım açıkçası. bir günde olmadı ve herkes hazırdı diyebiliyorsan zaten bir şey konuşmaya gerek yok. iyi geceler tekrardan.

artı olarak "arap baharı" tam da tabandan tavana bir istektir işte. bazı şeyler kan dökülmeden olmuyor, oturmuyor. buna "devrim" diyorsan bir de. gerçi biz de kan dökmüşüz ama bu devletlü kesimin yakıp yıkması ile olmuş. editle editle delik deşik oldu bu yazı da

baskı ve sopayla götüne giyecek donu olmayan bir millet onca düşmanın karşısında duramaz, savaşamaz. onlara uğrunda savaşacakları şeyi de atatürk göstermiştir, bu da senin şu an burada bunları yazabilme özgürlüğündür. atatürkün yaptığı devrim kore ve kübada örnek alınmıştır. ayrıca bu tür konularda olayı sadece lider üzerinden incelemek bence çok yanlış. liderler sadece arkalarındaki kuvvetin öncü piyonudur ki atatürk bireysel olarak bunun ötesine geçebilmiş bir insandı.

arap baharı devrimi araplarca yapılmadı, onlara yaptırıldı. o konuda biraz görüş ayrılığımız var herhalde. yanlış anlaşılma olmuş.

kısaca şunu diyip kapatmak istiyorum konuyu. bugün bulunduğumuz noktaya (her neresiyse artık, iyi veya kötü) gelmemiz için atatürk'ün o gün onu yapması gerekiyordu. böyle sliding doors muhabbeti gibi, öyle olmayaydı şimdi çok şukelaydı da geyikten öteye gitmez. tek demek istediğim atatürk devrimcilik öğretmiştir. onu devirerek zaten kendisinin öngördüğü ve bu millete aşıladığı devrimciliği yapmaktan öteye gitmemiş olacaksınız :) ayrıca barış için savaşmak gerek kavramı da bana havai kadar uzak.

konu atatürk olmasaydı baban kim olurdu bilemezdin şerefsize dönüşmüş. şu olmasaydı burada yazamazdın bu olmasaydı şurada yazamazdın filan... o yüzden daha fazla tartışmak yersiz. taha akyol'un (ki siz sevmezsiniz bu adamı anladığım kadarıyla; ama tüm önyargılarınızı bir kenara bırakıp bir okursanız iyi olur.)"ama hangi atatürk" kitabını okumanızı tavsiye ediyorum. zihin açıcı bir kitaptır. şimdi o hedefi atatürk naısl göstermiştir halka, halk ne şekilde inanmıştır ve sonrasından neler olmuşturu anlatırsam bunlar çok uzun şeyler ohoo. bilinmesi gereken tek şey aslında atatürk'ün pragmatist bir lider olduğudur.

öldüğünde che'nin cebinden de nutuk çıkmış diyorlar zaten. =) iyi geceler tekrardan.

editimsi: bakın dikkat ederseniz öyle olmayaydı eyiydi gibi bir şey söylemiyorum. hiçbir sosyal bilim'de bunu söylemezsiniz zaten. öyle olmasaydı ne olacağı daha mı iyi daha mı kötü olacağı tam bir muamma. ama bunu öğrenme fırsatımız artık yok. barış için savaşmak gerek filan da demedim ben. eğer adına "devrim" dediğiniz bir yol tutmuşsanız, bu silahlı olmak zorundadır diyorum. silahsız olanı başarıya ulaşmıyor işte. barışla alakalı bir konu değil yani bu.

Halifeliğin niçin kaldırıldığı, Nutuk'un son bölümlerinde anlatılır. Sadeleşmemiş, orjinal diliyle okumanızı öneririm. Beni ikna etmişti.
Arap alfabesini kaldırmasını sorun olarak görmüyorum, iyi ki kaldırmış. Türkçe Ural-Altay dili, sondan ek alıyor, arapça ortadan bükülen ek alan bir dil, gramer yapıları farklı. türkçe kelimeler arapçada tam olarak ifade edilmiyormuş. Görüntü olarak da zihniyet olarak da arap alfabesi kullanılan bir ülkede yaşamak istemezdim. (yuvarlak karakter sevmiyorum, köşeli karakterleri sökmesi daha kolay).
Arşiv ve araştırma açısından keşke biraz daha yüklenilip, klasik eserler vs bolca çevrilseymiş iyi olurmuş diyecğeim ama zaten çoğu çevrilmiş. Daha fazlası için de çalışmak lazım. elin yabancısı gelip osmanlıca öğreniyor, divan şiirini analiz ediyor. herşeyi de devletten beklememek lazım.
Konu ciddi, yer yer hafiflettim cevaplarımı.

gandhi vardı bi zamanlar pasifistti o. ingiltere olmayaydı gandhi gibi bi adamı hiç görmezdik diyo bi sakallı.

Ataturk islam dininin türk toplumunu körelttiğini düşünuyor, veya ataturk din veya islamiyet karsiti imis diyenlere tek bir ornek verecegim. Turkiye muslumanlarina yapilan en buyuk hayir kuran'in tarihteki ilk turkce tercumesinin donemin en onemli turk din ve felsefe adamlarindan bir tanesine yaptirilmasidir Ataturk tarafindan. Eger islamiyeti veya dini zararli buluyor olsaydi bunun tam tersini yapardi. Benim icin sadece bu somut adim yeterli.

yapıştırdığınız yer önceden tarih olarak biçimlenmiştir. Dolayısıyla sayıyı yapıştıracağınız yere gelip format cells (hücreleri biçimlendir) komutundan metin veya sayı yapmanız gerekir.

(bkz: karahindiba)

hindiba, latincesini bilmiyorum.

git şahit ol. evlendikten sonra senden kopar zaten.

artik öyle gorunuyor planlar felan yapildi ama dedigim gibi bu kisi ile uzun zamandir kontagi kesmek istiyordum gelip beni buldu. ego yapmak degil kendisinin iyi bir es olacagini bile dusunmuyorum!! bu bile bir sorun yani

senden çıkmış artık. evleneceği kişi düşünsün.

hocam görgü şahidi ile falan karıştırma bunu ya orda oturucan alkışlıcan tebrik edip çekilicen. Yoksa yarın öbür gün boşandıklarında seni mahkemeye "şahit" olarak çağırmazlar yani.

arada derede kalacak bir şey yok, gidip şahitliğinizi yapacaksınız. Her evlenen mükemmel evlilik mi yapıyor sanki. Hem belli olmaz, belki evlenince aklı başına gelir.

derinden sarsıldık.

cidden şaşırdım lan. rıza babayı hiç görmedim; ama adını duya duya bi hal olmuştum.

vaynısını.

hayatım asla eskisi gibi olmayacak artık.

(bkz: kadın teyzenin teki çıktı rıza baba)

skandal

vay anasını dedim ve bu arada ikisinin görüntüsünü gözümün önüne getirdim. iki kelimeyi söyleyene kadardı şaşkınlığım. insan insanın yeğeni olabiliyor arada. tv'de görünenler de öyle.

şaşırdım, ikisini de severim. (diziyi izlemiyorum), olabilir gerçi, akrabalık hali...

cevirmenin takdiridir. para icin cevirmistir diye yaftalayamam. kisaltmistir da diyemeyiz. oyle takdir edip oyle cevirmistir demek gerekiyor. belki muhtesem bir ceviri yapti.

iyi ve buyuk olarak lanse edilen yayinevlerinden cikma ne cakma cevirili kitaplar var. kisaca yayineviyle kesin bir bagintisi yok. yine de iyi bir yayinevi iyi bir cevirmen iliskisi yadsinamaz.

çeviri dedim mi can yayınları abi.

o ucuz klasik kitapların çevirmen isimleri de inandırıcı değil. Bana öyle geliyor ki, telifini takip edemeyecek eski çevirileri alıp günümüz türkçesine çevirerek hallediyorlar. (misal).

@entrapmen tamam hocam eyvallah çevirmen biraz da kendisini katar kitaba da 460 sayfa nere 260 sayfa nere yani.

dikkatli baktınız mı, ingilizce kitaplarda, aslında yabancı dillerde genel olarak graded reader denen bir versiyon oluyor ya, basitleştirilmiş deeceleri kitapların.. belki elinizdeki oyle bir versiyondur.

@sopiro yok hayır böyle çok sayıda kitap varmış.mesela;

www.idefix.com 704 sayfa

www.idefix.com 440 sayfa

ya da

www.idefix.com 582 sayfa
www.idefix.com 223 sayfa
www.idefix.com 400 sayfa

öyle bir ibare yok kitapta.burada da yok ben göremiyorum.

3289 sayılı Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun diye bir şey var, sorduğunuz bu mu bilemedim.

Spor Genel Müdürlüğü değil sanırım.

Spor,Kültür Daire Başkanlığı var üniversitelerde.
Başlığa sığdırmak için kısalttım..

Fikri olan?

normalde facebookun olmayınca nası facebookun oluyo o kısmı anlamadım ama telefondan girmiş olabilir misin bi ara?

@saiko: kendi resmi adımla hesap açmadım, dediğim gibi oyun ortamı için açmam icabetti. onu demek istedim.
telefonum akılsız telefon, internete girmiyorum.
ek2: geçen birinin tabletinden mailimi kontrol etmiştim, oradan toparladı öyleyse...

akılsız olsa da tel no, doğrulamak için istedi bi aralar facebook ondan olabilir.

2006 model 40.000km de fiesta aldim ve 1,5 sene gibi bir sureden sonra 145.000 km de sattim. Bu sure icinde sadece normal bakimlarini yaptim o kadar. Arac tdci dizel motordu. Saglam, hos gorunumlu, az yakan bir arac bence.

2005 fiesta kullandım, çok memnun kaldım, tavsiye ederim. Bir arkadaş da geçenlerde otomatik viteslisini aldı o da çok memnun.
Benim en hoşuma giden yanı, arıza vs. çıkarmadı, servise sadece rutin kontrollerine gittim.
otomatik vitesli ile manueel vitelsli arasında ben pek yakıt farkı görmedim.
Acemilik düzeyinize göre karar verebilirsiniz. Kalkışta stop etme, yokuşlarda geri kaçırma gibi endişeleriniz varsa otomatik vites.
Söylediğiniz fiyat normal, yine de pazarlık yapabilirsiniz, az biraz düşebilirler.

volkswagen'de kral kampanya var, bence bir polo al.
5 sene krediyle veriyorlar, ayda 400 lira gibi bir şey ödüyorsun. bence çok iyi. düz vitesli olanı 29 bin liraydı. illa 5 sene boyunca ödemek zorunda değilsin arabayla işin bitince satar bir kısmıyla kalan kredi borcunu kapatırsın. otomatik viteste de başarılı vw, benzini de az yakıyor.

illa da fiesta alacağım dersen 80000 km'den fazlasını alma derim.

ilk sezon ilk birkaç bölümdeydi galiba, Eda'nın dikkatini çekmek için alıyordu.
not: emin değilim gerçi.

16. bölüm.

www.shortpoems.org

şöyle bir site var belki işini görür?

She loves me, she loves me not

She loves me, she loves me not
Is it false, is it true
Cold as ice, warm as sun
Didnt know, once I knew

Then she's calm, then she's wild
Words of love, words of hate
Smiling face, saddened frown
Early love, much too late

Does she love me, does she not
Enemy, or maybe friend
Painful words, soothing kiss
Forgotten not, it's her I miss
Bradley Lester

Edgar Allen Poe'nun pek çok şiiri. Hatta Bells, çok basit ama çok şiirsel, çok güzel: www.fordham.edu

The Naming Of Cats by T. S. Eliot, uzun ama sevimli.
bir de şu var, kısa diye yazıyorum ama anlamı biraz bulanık bana:

Fire and Ice by Robert Frost
Some say the world will end in fire,
Some say in ice.
From what I've tasted of desire
I hold with those who favour fire.
But if it had to perish twice,
I think I know enough of hate
To say that for destruction ice
Is also great
And would suffice.

not: "She loves me, she loves me not" da güzelmiş, ezberi de kolay olur.

radio - charles bukowski

strange eyes in my head
I'm the coward and the fool and the clown
and I listen to a man telling me that I can get a
restaurant guide and an expanding cultural events calendar

I'm just not here today
I don't want restaurants and expanding cultural events
I want an old shack in the hills
rent free
with enough to eat and drink until I die

strange eyes in my head
strange ways

no chance

al tam senlik, hem de bilinen bir şiirdir.

Some say the world will end in fire,
Some say in ice.
From what I've tasted of desire
I hold with those who favor fire.
But if it had to perish twice,
I think I know enough of hate
To say that for destruction ice
Is also great
And would suffice.


Robert Frost

azrail'le benziyor.

Geometrideki füze değil mi bu? Çıkacak sorulardan biri olabilir. Masaya yatırmalı.

karabulutlar saarmis etrafini

baykuş.

uzay gemisi. baya ihtişamlı ve teknolojik.

altındaki bombe de dünya.

yakında uzaylılar gelecek sanırım. dost mu düşman mı belli değil ama sanki bişeyleri çekiyor.

valla taşakları yaymış kurbağaya benzettim ben ama?

ergenekon destanı la bu. dağları delmişin.

(bize göre) sağ tarafta bir balık var ve yine bize göre sol tarafta bir kedi. balık bir şey getirmiş fincan sahibine, kedi ise fincan sahibinden önce almak istiyor, engel oluyor.

edit: ayrıca fincanın sahibi bu balığın getirdiğine erişmek için bir şeylerden vazgeçmeli, ki bu vazgeçeceği şey hayatında epey önemli şu aralar iş/okul vs gibi.

ps: fal bakılır :)

alıcı kuş var orda çok kısmetli kabartıların içinden fışkırmış vallahi

bişey seni çok sıkıcak ya da şuan sıkılıyosun. o kötü durumda bi haber alıcaksın çok ama çok güzel bi haber.

salladım.

biriyle gereksiz bir dövüş içine girmişsin. ikiniz de kaybedeceksiniz. dövüşten erken çekilen kazanacak. bu işe başka insanları da alet ediyorsunuz.

uçurma düşmüş mutsuz bir kız çocuğu

kara melek bu

griffin kovalayan nazgul var. dikkatli bakılırsa ikisi arasında baldrog ve yoshi var.
sagda semsiyeli adam var.
solda katananın ucu var.

gozleme den bahsediyor herhalde otelde sekerlisini mi yapiyorlarmis??

sari bal dedigi de tereyegi falan bence.

(bkz: akıtma)
bunun şekerlisi ballısı reçellisi falan.
mutfaksirlari.com
tr.wikipedia.org

burada yazılmış ama bunlara kaygana deniyor. bir de bunun mayayla yapılanı var. işte kral olanı odur, onun tarifini arayınız lütfen.

krep, zaten kaygana denen olay oluyor. mayayla yapılması lazım.

krep lan işte bildiğimiz

akıtma aga. 2'şer bardak süt ve unu iki yumurtayla karıştırıp, bir paket kabartma tozu ve biraz tuz ilave ettikten sonra yarım bardak sıvıyağ ilave edecek.
boza kıvamındaki karışımı dolapta bir iki saat bekletip kızgın tavaya dökecek..bu kadar basit. kreple hemen hemen aynı şey olsa da bildiğim kadarıyla krepte daha az un oluyor.

evet, krep kastetti sanıyorum, sagolun varolun a dostlar

yok gözleme bahsettiği. kreple pankekin pek bi farkı yok onu böyle anlatmazdı. ayrıca kare diyor kesin gözleme. bazı yerlerde gözlemenin içine nutella falan sürüp yapıyorlar ki tadından yenmiyor. ballı ve muzluları da mevcut. sen ona yufkanın içine sür nutellayı katla koya tavaya de. ama unutmasınki o sacdaki tadı asla bulamayacak.

krepden bahsetmiyor bence, krep nasıl yapılır biliyordur sanırım bir işveçli olarak. gözlemeden bahsediyor sanırım, sac üzerinde yapılıyor falan demiş otellerde deli gibi yiyorlar zaten bunu. yapması çok kolay değil açmak falan zor olur heralde merdanesi var mı acaba:d

krep kesin olamaz ters cevrilmis tavaya benziyor dedigi bizim bildigimiz sac, onun ustunde krep yapilmaz akar gider.

gozleme panpa...

tarifi de burada Akıtmanın

www.kultur.gov.tr

hmm şimdi düşündüm de evet, gözleme de olabilir, ama ben hiç görmedim çikolatalı gözleme
iymiş valla,
ben ikisini de gonderiririm hangisi oldugunu o anlar. artık seneye yaza kadar bekleyecek kızcağız annesi beceremezse :D

çikolata falan yabancılar seviyor diye sürüyorlar, biraz krep havası katıyor sanırım.

Bence "katmer" bu, antalya'da gördüm ben de, gözleme-bazlama gibi hamuru açıyorlar, sonra üstüne pekmez veya tahin sürüp, hamuru rulo yapıp tekrar gözleme şekilde oklava ile biçim verererk sacda kızartıyorlardı.

firez+1
'It is a white dough / pastry. And they roll it very very thin.
They brush it with some sort of honey, then fold them on several times.
And fry it on a large griddle/frying pan that is rounded.
I think they sprinkle sugar in between' diyorsa katmerdir bu, akitma olsa zaten krep bilmedigi sey degildir, bu kadar zorlanmaz. akitma katlanarak yapilmaz hem, en fazla arasina bir sey koyup ikiye katlarsin.

bir balığı ağaca tırmanmasıyla, bir koalayı yüzmesiyle yarıştıramazsınız. köylünün yaşamındaki her şey köydür, köyde bilmediği şey yoktur. şehir insanının ise bütün yaşamı şehirdir, o şehirde, o yaşamda bilmediği şey yoktur. ikisi yer değiştirsin, en ufak uyum sağlayamaz ikisi de. o yüzden farklı değerlerle eşittir diyorum ben.

Kültür yaşam pratiklerinin tamamıdır. Bu anlamda en azından ideal tipleştirilmiş kentli ve köylüde alt-üst şeklinde karşılaştırılamayacak farklı kültürel örüntüler vardır. Lakin genel kullanımda kültürlü olmak tırnak içinde entelektüel olmak, burjuva seremonilerine (yeme-içmeden sanat spora) hakim olmak gibi şeyleri refere ettiğinden kentli insanın "kültürlü" olarak addedilmesi daha olasıdır.

şehirlisine ve köylüsüne göre değişir.
ümit yaşar oğuzcan'ın bir kısa yazısı/anısı vardı; şehirde lüks bir apartman dairesinde kristal avizeli bir evde, evin sarı boyalı saçlı hanımıyla sohbet ediyor ama evde bir eksiklik var, o da etrafta tek bir kitap, kağıt olmaması ve ev sahibesindeki bunu yansıtan sığlık. sonra bir dağ başında çobanın çadırına konuk oluyordu ve çobanın sandığındaki kitapları okuyorlardı.
trt2'de "seyyahların izinde" diye bir belggesel vardı, akdenizin göçer, yörüklerini anlatıyordu. bir bölümün büyük kısmında iki göçebe türkmenle yapılan söyleşi yer alıyordu. üstleri örgü süveterli, güneş yanığı bu iki köylü program boyunca çevrelerine, tarihlerine, yaşam tarzlarına ilişkin bilgi dolu ve bilgece şeyler söylediler, arada birbirlerinin sözlerini kestiklerinde saygıyla özür dilediler. Bana göre hem kitabi bilgi hem insani bilgelik açısından çoğu şehirliden kültürlüydüler.

kulturle kasit ne?

sehirde sokakta yururken yere tukuren, copunu sokaga ya da arabasinin camindan firlatan adam mi yoksa koyunde evinin icinden cok onunun temizligine dikkat eden koylu mu daha kulturlu? yoksa yasadigi cevrenin gerektirdigi entellektuel birikime sahip olan ya da bulundugu ortama uyum saglayamamis sehirli/koylu mu?

şehirliyi tanımlamak lazım. göçle gelmiş, varoşlarda yaşayan şehirli, dediğiniz gibi çöpünü sokağa atan, yere tüküren adam. ama şehrin elit tabakası, kuşaklardır en iyi eğitimi almış, en güzel yerlerde yemiş içmiş, evinde bin kitaplık kütüphanesi olan adam tabii ki de daha kültürlü.

senin dediklerini ben de okumustum onceden biryerlerde ve anladigim kadariyla dil ve bir yere kadar kultur orta asyadan geliyor. ama insan kaynagi agirlikla anadolu, gibi bir cikarim yaptim kendim.

taaa eskilerde dershane hocamiz soylemisti: bir yerdeki insanlar baskalari gelip orada egemenlik kursa bile kaybolmazlar. zamanla adlari, dilleri vb degisir o kadar demisti. bugun hepimizin ayni zamanda eti, selcuklu, osmanli, frigyali iste ne varsa onlardan oldugumuzu soylemisti.

bunu yazanlar kimse bunların genetik biliminden haberi yok. orta asyadan geldiğimizin kanıtları bizzat türkçe'de var, zamanında tutulmuş kayıtlarda var. bizans seyahatnamelerinde var. her şey bu kadar kolay mı? yok %10'luk bir kesim doğudan gelmiş ülkede her şeyi değiştirmiş, sahiplenmiş falan...

Orta Asya'dan geldiğimizi söyleyen zibilyon tane kaynak mevcut bir de.

Timuçin Binder bir antropolog olarak konuya yaklaşmış. Bir de tarihçileri, arkeologları, sanat tarihçilerini dinlesek karşılaştırma şansımız olur. Olaya sadece "etnik ırk" kavramından bakmamalıyız.

Bunu bağnaz bir bakış açısıyla söylemiyorum. Tarih bölümünde okuyunca çok farklı şeyleri de okuyorsun. Örneğin Osmanlı Devleti'ni rum kökenlilerin kurduğu iddialarını da okuduk, güneş dil teorisini de.

genetik araştırmaların söylediği tek bişey var ki ırk kavramını götümüzden uydurmuş olmamız, şu şurdan gelmiş bunun kökeni buna dayanıyo gibi kavramlara değil insan türünün diğer türlerle ilişkisine bakar genetik, bilimsel açıdan böyledir, bikaçı ordan geldi bi başkası burdaydı falan bunun ispatı yok.

ben karistigina inanmiyorum, biz kirklareli civarina yerlesmisiz, bulgarlar ayri koyde yasiyomus, turkler ayri koyde, kiz alip verme zaten yok, kendi aralarinda evleniyorlar. bulgari birak oteki bolgelerden insanlar ile bile evlilik yapmiyorlar, onu da gectim kendi aralarinda bektasi sunni ayrimi varsa onlar ile evlilik bile cok zor ihtimal. Trakya diger yorelere gore daha yumusak kurallari olan bir bolge, orada bile bu sekil kurallar var ise oteki bolgeler daha katidir.
Turkler akilli bir irktir, soyunu bulmak istiyorsan okadar zor degil. Hatta kolayca bulman icin isim koyarken ak kecililer, kara kecililer, sari kecililer, kizil kecililer gibi isimleri laf olsun diye koymamislar. kecililer boyundan ayrilanlari temsil eder, kuzeye gidenler kara, guneye gidenler ak gibi isimler alir.

www.derki.com

yav arkadaş illa ortalık karışsın diyorsun:)
Türk milletinin durumunu anlamak için bugünkü Amerika'ya veya Brezilya'ya bakmak lazım. İrlandalılar, İtalyanlar, Almanlar ve Hollandalılar, dominant kültür olan anglo-saxon dilinde birleşip karşılıklı çiftleşerek Amerikalıyı oluşturdu. Bu olay sanıldığı kadar eski değil henüz 150 yıllık falandır. Ama mesela zencilerle ya da yerlilerle karışmadılar çünkü hiçbir akrabalık yoktu.
Bizde de aynı durum geçerli. Orta Asya kökenli olanlar sadece Oğuz'lar. Ama nüfus ve dominant kültür oldukları için yakın olanlar Türkleşti. Akrabalık olmayanlar ise (Yunan, Bulgar vs) az karışarak var oldu.
Hocanın söylediklerini mantıklı kılabilecek en önemli dayanak, bugünkü anadolu nüfusunu oluşturan kitlenin büyük bölümünün son 100-150 yıl içinde anadoluya gelmiş olması. Yani Osmanlının çöküş döneminde savaşlarda çok büyük ölüm oldu ve ölenlerin büyük bölümü muhtemelen Oğuz Türküydü. Ama daha sonra Dağıstan'dan, Kafkaslardan, Kırım'dan Suriye'den Balkanlardan çok ciddi göçler oldu ve bunlar yayılıp çoğaldı. O kadar ki Çarlık Rusyasından kaçan Rusların bile bugün yüzbinlerce akrabasının olması muhtemeldir.
Yani fazla düşünme çıldırısın durumu var burada. ama dominant kültürümüz hala Oğuz Orta-Asya kültürüdür o kesin.

anadolu'nun yerel tarihi de bir gerçek, asya'dan gelenler de gerçek. tabii ki bir karışım olmuş ama herkes de karışmış denemez. oğuz türklerinin/ türkmenlerin yakın zamana kadar kendi içine kapalı bir yapı içinde olduklarını çok iyi biliyorum, orta asyadan gelen özgün bir dili de korumuşlar.
Dediğiniz konuda bir sıkıntı olduğunu da sanmıyorum, özellikle hititler, frig döneminin okullarda da yeterince öğretildiğini düşünüyorum.
Sabahattin Eyüboğlu,Azra Erhat vb. okulunun yaklaşımı da sizin dediğiniz şekilde, "Homeros izmir'in öz çocuğudur, bizdendir, niye sahip çıkmıyoruz" derler. haklılar da.

tabiki de karışım var. yoksa türkler olduğu gibi geldi anadoluda başka insandan iz kalmadı diye bir şey mümkün mü? gelip askeri güç ile egemenliği kuran türkler. sonrasında kafkaslardan ve orta asyadan gelen türk aileler belirli bölgelere yerleşiyor hem yönetim hem kültürü aşılamak hem de türk nüfusu yaratmak amacıyla.

zaten günümüzde dünyada genetik değil sosyal ırklar var. olay tamamen kültürel. zaten yarın gidip italya'dan çocuk evlat edinsek ve türkiye'de yetiştirsek 20 yıl sonra o çocuk türk çocuğundan farklı olur mu? nazar değmesin diye tahtaya 3 kere vurmaz mı?

orta asya'dan gelindi egemenlik ele alındı ve kültür genişletildi. tabi ki anadolu'da o zaman var olan dil ve kültür de karıştı. he babaanem oğuz türküdür mesela, çekik gözlü elmacık kemikli, yuvarlak yüzlü falan. yani direk orta asyadan gelmiş, aralarında evlenip karışmamışlarda var ama halk genel olarak egemenliği ele geçiren ve kültürü yayanın adını alır. mesela osmanlıyı düşünelim. osmanlı da diğer beylikleri falan alarak genişledi, karahanlı da bizanslı da adı osmanlı oldu.

been yaşar usta ben büyüğüm!!11

Nasreddin Hoca daha büyük. Zaten konfüçyüs büyük olsa bile fazla tanımıyoruz, bize ne faydası var. bizim için hoca daha iyi, ya tutarsa.

Nasreddin hoca anonim bir karakter. Gerçekten yaşayıp yaşmadıgı bile belli değil. Sadece türk toplumunun genel aklı bile olabilir kendisi. Dolayısıyla konficyus ile karsılastırılamaz.

sahiden nasreddin hoca diye bir şey var mı?

bi de soru net değil, şimdi oradaki filozof kelimesi konfücyus.un niteleyicisi bir sıfat mı?

nasreddin hoca mı daha büyük filozof yoksa konfücyus mu?
ya da
nasreddin hoca mı daha büyük yoksa filozof konfücyus mu?

şayet birincisi sizin sorunuzsa, türk toplumu için nasreddin hoca daha büyük,
şayet ikincisi sizin sorunuz ise, konfücyus nasreddin hoca.dan daha büyük bi filozof.

C diskinde iken (c'de olmak şart mı bilmiyorum gerçi) klasörü istediğiniz şekilde görüntüleyin, sonra klasör sçeneklerinde görünüm ayarlarnda bir yerlerde "bu görünümü tüm klasörlere uygula" yazan yeri seçiyorsunuz. işletim sistemim windows 7 olmadığından, daha net tarif veremiyorum şu anda.

hayat adil değil ki.

ben fangorn'a ve diğer ent'lere üzülüyorum çok çok.

ne hüzünlü öyküleri var.

ne enthanımlar ne entçikler.

eowyn'i götürdü yeter ona :). koskoca imrahil var onu nasıl koymazlar filme. ona yanarım.

ben filmleri izlemedim :) (evet, gurur duyuyorum bununla)

Tom Bombadil yokmuş hacı, Yüce Glorfindel yerine Arven Hanım kaçırıyormuş Frodo'yu.. peeh.

dur aklıma takılan bir şey var, sorayım.

şimdi Tom Bombadil yoksa Höyükler'de sting'i (ve diğerlerini) kim veriyor tayfaya?

höyükler de yok filmde.
faramir evet ya,benim de içim gidiyor.

bi kitabı kaç kere okuyosun ki
fakir misin yeni kitap mı alamıyosun
benim başlayıp beğenmeyip yarıda bıraktığım kitaplar var onları göndereyim istersen sana
aynı şeyi okuyup okuyup ağlayıp helak olma

yazık tabi de, aragorn'a daha yazık değil mi?
sonuçta bir yerde faramir ego'larına yeniliyo. aragorn'la kıyaslanabilir mi?

Asıl golluma yazık ya,

bence de yazık. kuzeyden gelen perişan bir kolcuyu varisi olduğu gondor tahtına otururken görmek üzücü olsa gerek. Neyse ki kitabın sonunda ona hakkı iade edilmiş, adının başına "Ithilien Prensi" ünvanı konuşmuş.

daglien, faramirle boromiri karıştırdın bence.

hobbitlere kılıçları aragorn veriyor.

yazık gibi, ama değil de. kitapta gandalf faramir'den insan ırkının yaşayan en bilge insan olarak bahsediyor. zaten kitabı okuyan herkes de faramir'in bilgeliğini ve çoğu karakterden nasıl da sıyrıldığını görüyor. nihayetinde kimse "boromir'in bi kardeşi vardı ya, neydi adı?" diye değil faramir diye adıyla hatırlıyor karakteri.

bir şeyi okuyup, okumamak- izleyip, izlememekle gurur duymanın çok bir alakası yok dost, filmleri izlesen en azından savaş sahneleri ve bazı sahneler, yaratılan dünya çok kuvvetli ve kitaplarda aktarıldığı gibi. bunların görsel olarak düzenlenmiş olması bile heyecan verici, keza karakterler de çok iyiler rollerinde.

filmde çok ezik bir karakter faramir, o can sıkıcı biraz, halbuki benim yüzüklerin efendisi üçlemesinde en sevdiğim iki karakterden biri ki öteki samwise gamgee.

Ben yüzüklerin efendisini en az beş kez okumuşumdur. Filmlerden önce okudum, biraz da hastalık çekiyordum o ara, bu kitaplar iyi gelmişti. şimdi de "filmleri televizyonda gösterip durmasalar biraz unutsam da şu kitapları tekrr okusam" diye düşünüyorum.

Faramir'e ben de üzülürüm ama sonuçta Eowyn ile evlendi, prens oldu.
Yine de babasının onu bu kadar küçüsemesi çok kötü bir şey. En çok bu yüzden acıyorum. Bazı babalar öyle sanırım, ne yapsa onaylamaz çocuğunu.

@madyb yaratılan dünya filmlerde değil Tolkien'in anlatımı ile bizim zihnimizde yaratıldı.

gurur duymak ise filmlerdeki karakterler ve yerler değil, kendi imgelemimdeki yerler ve karakterler var hala. (her ne kadar sağda solda karşıma çıkan aptal paylaşımlar yüzünden kirlenmiş olsalar da)

faramir yiğit bir prens olarak yaşadı, daha fazlası da olamazdı o evrende. kral olamazdı ya.

cevab veremedi, ne saçmaladığını anlamadım, fakat dediğimi bana cevap vermek için okuma, ne demişim kafamızda yarattığımız dünyayı görsel olarak görmek güzel bir his. sağda solda çıkan paylaşım da bi şeyi kirletmez, ve bi şeyi izlememek, okumamak vesaire gurur duyulacak ya da duyulmayacak bir eylem değildir, geç bu gençlik fazlarını :).

@madyb biraz büyüyünce anlarsın ne "saçmaladığımı" hatta belki insanlarla nasıl konuşulacağını da öğrenirsin. kim bilir şirinleri ya da teletubbileri de görmen olasıdır.

çocukluk yapan sensin, eyvallah, iyi muhabbetler.

Ben Boromir'e ağlamıştım. Ona yakılan ağıt falan... Dağ gibi herifti.

sürt sürt çalkala yıka, sürt sürt çalkala yıka, cif kullan sürt sürt çalkala yıka... tekerlemeniz de bu olsun. başarılar. aynını bu akşam beş sularında ben başardım. yüzde üçlük bir eksiğim kaldı. aaa o da artık soraya.

sirkeli suyla kaynatılır demişti biri bana, ben öyle yapıyorum.

ıslatıp yemek sodası/karbonat dökün, sabaha kadar beklesin.

adam insan gibi davranmış, ne var bunda? sen ne yapıyosun "bi daha olmasın" mı diyosun.

sen iyice kırmışsın bence.

ben sadece rica ederim derim mesela,sen ne demek kısmını mı tuhaf buldun yoksa ikisini de mi?

ben de genelde birine "rica ederim" derken sonuna vurgulamak için, "ne demek" diye de eklerim. O da rica ederim demiş, ağız alışkanlığıyla "ne demek" diye de eklemiş.
oradaki "ne demek"in "önemli değil efendim" anlamını pekiştirmek için kullanıldığını söylemeye bile gerek yok heralde.Bu çok normal ve çok kibar ifadenin sizi niye bu kadar şaşırttığını da anlayabilmiş değilim.

edit: önceki mesajınızı okudum, siz sanırım konuşma uzasın diye ummuşsunuz, onun hayalkırıklığı içindesiniz. hay allah üzüldüm, kendinizi niye bu kadar yıpratıyorsunuz, açın bir daha konuşun ne olacak.

müstakbel eniştemiz salak olmamakla birlikte müstakbelin ötesine gidemeyecek gibi duruyor.

bugün de ben aynı şekilde biri tarafından arandım.

selamınaleyküm dedi

ben de selamınaleyküm dedim

adam afalladı zaten selam alma şeklimi duyunca.

mahmut'u aramıştım ben dedi

ben de yanlış numara dedim, çat yüzüme kapattı.

o değil de, sen hatunsun anladığım kadarıyla. bize de feyzli abi düşüyor bahtıma sokayım.

edit: içime kurt düştü. çete misiniz la siz yoksa?

İçkili olduğum ve kendisini sevdiğim doğrudur.

adam gayet normal birşey söylemiş. "kusura bakmayın" denildiğinde "rica ederim, ne demek" demek gayet normal, hatta kibar bir davranıştır. geçen ben de yaşadım bu durumu. hatunun biri "kusura bakmayın" dedi, "rica ederim, olur mu öyle şey" dedim, saf saf baktı suratıma. anlamayacak ne var bunda arkadaşım. bi de çok acaip bi olaymış gibi sanki, adamı itin götüne sokmuşsun afedersin.

bugün kaynar çayı çarparak elime döken birine aynısını söyledim. malesef kibarım.

Ya ben seviyorsam? Onu nasıl yapalım.

olm o benim lan aradığın.

İnanması zor ama, hala bir yerlerde beyefendi insanlar yaşıyor. Bizler etrafımızdaki magandaların yoğunluğundan böylelerine hayretle yaklaşıyoruz hepsi bu...

Rica ederim demiş, gelmiş burda ne demek istiyor diye başlık açıyorsun: ayakta alkışlıyorum.
"Ben de seni seviyorum" demek istemiştir içinden.
(yeterince içersen söylediğim sana inandırıcı gelecektir:))

değil.

aynısını burda üretmek mümkün olmadığından öyle olmuyor ne firmalar ne devlet ne üniversite sana ordaki imkanları veriyor.

geri dönersen değil.

ama sonuçta sen gidiyorsun yani amerikan vatandaşı oluyoruz diyelim bildigin ihanet

yurtdisinda sana yapilan muameleyle ulkende yapilani kiyaslayinca, vatanin yaptigi sana ihanet degil mi?

hiç üretemezsen peki?çerçöp olursa emeğin?git üret ülkene de güzel imtiyazlar sağla mesela.

değil bence.

2 aydır kamuda çalışıyorum, zahmet edip bir masa veremediler. odada masa yok, internet yok, kitaplık yok. bomboş odada ne üretmemi bekliyorlar anlayamadım. aynı zamanda bilkent'te de asistanım, ben gelmeden odam hazırdı ve her türlü imkan veriliyor. kamu için konuşuyorum; hem çalışanına değer verme hem seni sevip senin için canla başla çalışmasını bekle. maalesef yok öyle bir dünya. bu sene yurtdışına gitme imkanım vardı ve reddettim; ancak şu anda gayet pişmanım ve yaptığım yükseklisans bittiği anda dönmemek üzere gideceğim.

Aziz Nesin'in bir hikayesi vardı adam optik camlarda kırılma konusunda amerikada çok iyi bir noktada ama memleketten hergün mektup geliyor babasından, "sana hakkımı helal etmem, vatanına dön" diye, dönüyor ve üniversitede onun konusunda kürsü olmadığı için işsiz kalıyor, sonunda tanıdıkları araya giriyor da belediyenin talimatname komitesinde iş bulabiliyordu, "seyyar köfteciler talimatnamesi", en beğendiğim edebi eserlerden de birisidir ayrıca.
soruya gelince: başka ülkeye gidip bir şey üretince ülkeye katkı olmayacak diye bir şey yok. örneğin mehmet öz bence abd'de çok popüler olduğu için para versek yapamayacağımız reklamı yapıyor türk imajı için. önemli olan burayla duygusal bağı kesmemek.

burada kalınca zaten bir şey (bilim mesela) üretmene fırsat vermediklerinden, başka bir yere gidip bir şey üretince, en azından insanlara bir faydan oluyor. yani burada kalırsan da ülkene bir faydan olmayacak, oldurtmuyorlar zira. o yüzden vatana ihanet değil. vatana ihaneti, senin, kendi görüşleri dışında bir şey yapmanı istemeyenler yapıyorlar.

yurtdışındaki türk nufusuna +1 olmak da bence ülkeye bir hizmettir diye düşünüyorum, temsil geyikleri falan. o yüzden kaç git, burada güzel bi şart sunarlarsa dönersin.

girilir.

türkiye'den öğrenci kabul ediyorsa neden olmasın?

giriliyor ama zor hocu.
(git: www.dha.com.tr)

içim elvermedi biraz daha bilgi vereyim.
Lisans okumak için:
SAT'a girip çok iyi bir puan almalısın (Reading ve Math bölümlerinden oluşuyor)
TOEFL'dan da iyi bir puan alman gerekir.
Bunların yanı sıra üniversitenin istediği ek şeyler olabilir, lisedeki ortalamanın 4 üzerinden karşılığı, hatta bazen referans mektubu vs.

Ayrıca şurayı da incele:
www.uzmantv.com

Benim arkadaşımın kardeşi var orada okumuştu yıllar önce. çok zekiydi yalnız.

girilir tabi. ama bu soru soruluyorsa bence zor.

dezeen. com diye bir web sayfası var, orada bazen yemek kepçesi tsarımları görürdüm, işte tezgaha koyunca tezgaha akıtmayacak şekilde tasarımlanmış şeyler.

hah linkini de buldum, samanlıkta iğne aradım: www.dezeen.com

catalin kenari kesici olsa guzel olurdu. hem catal hem bicak kullanmak cok sacma. gerci ben yine kullanmiyorum, catalla yine kesebiliyorum ama biraz daha keskin olsa daha rahat olurdu

çatalın kenarı kesici olursa ağzı da kesebilir, ne derece güvenli olur bilmiyorum. böyle bir sorun olmasa güzel olabilirdi tabi.

doner bicagi olsun demiyorum zaten. meyve bicagi keskinliginde olsa olur. hani misafirlikte hep gelir ya. bir seyi kestigini de gormedim simdiye kadar. bicakla faca cekiyorum kizariklik bile olmuyor elimde :))

keskinlikten kastim azicik incelse yeterli. zaten kestigin sey de yemek olacak, yumusak bir sey.

crucio'nun dediğini ben fiilen yapıyorum, çalıştığım işyerinin yemekhanesinde tavuk dışında bıçak vermeyip, nohut yemeğine bile kaşık koyan bir kültür seviyesi var. Mecburen çatalın/kaşığın yan tarafını bıçak olarak kullanıyorum.
Yine de tasarım yapsanız kabul görür mü orasını bilemedim.

e adam başbakan.

E adam reyiz adam başbakan

kanal diye bişey çıkmış. her birinde farklı görüntüler falan oluyomuş. bi dene belki birinde görünmüyodur.

o bizim başganımız
lafını bilde gonuş

en büyük başgan bizim başgan

Kim frikik vermiş, kim kiminle ne yapmış? Haberlerini izlemektense RTE'yi izlemek daha iyidir bence.
(Ayrıca o "mıyız?" ayrı yazılır.)

discovery channel'da falan hiç görünmüyor.

tam ana haber saatinde açarsan heralde başbakan görecen. ülkenin gündemini ajda pekkan belirlemiyor. prime timeda açıp da başbakan görüyorsan o başka ama ben hiç denk gelmedim açıkçası.

haber seyretmeyince büyük ölçüde kurtarabiliyorsun.

Soru başlıkta ama aynı zamanda cevap da başlıkta. Bence bu duyuru kendi kendini götürür.

1. kendine güvenle olur.
2. anladığım kadarıyla ciddi ve gülümseme arası bir yüz ifadesi takınılır. omuzlar ve baş dik durur. adımlar seri aynı ölçüde, ne çok hızlı ne çok yavaş şekilde atılır.

emin adımlarla yürümek, gözleri kaçırmamak, dik yürümek, karşıya bakmak. tabii taşlara kazınmış bir tanımı da yok.

başın dik yürümelisin ve biraz da hızlı.

Omuzlar loserlığın aynasıdır.

O kadar sene boşuna "oğlum dik otur" demediler sana.

www.youtube.com

alexander tekniği diye bir şey var, kitabı var ama belki internette de bilgi vardır. tiyatrocuların filan duruşu gibi duruş tarif ediyormuş.

bavula koy eğer uçacaksan. uçmayacaksan da sokmayıver.

Sıkıntı yaratabilir. İş arkadaşım dede hatırası ufak bir çakıyı bırakıyordu neredeyse. 30 dakika dil döktü.

çantada veya üzerinde olması farketmez, ikinci aramada içeri sokmazlar. yutarsan belki :D

valize koyarsan sorun çıkmaz muhtemelen.

valizde sorun olmuyor, ucakta yanina almana izin vermiyorlar. oradaki polislere güvenlikcilere hediye ediyorsun cakiyi.

atatürk havalimanında sadece yolcu alacaktım uçaga binmeyecektim polis yıldız tornavidamı aldı çıkarken verdi gerçi

yurtiçi uçuşlar için konuşuyorum.

bavulda olursa sorun olmaz. bavulunuz yok ise ve güvenlik el koymak için ısrar ediyorsa görevli polisle silah bürosuna gidin çakınızı teslim ediyorsunuz zarfa koyup bir form veriyorlar. ve o zarfları pilota teslim ediyorlar. indiğinizde gene aynı havaalanının silah bürosundan silahınızı-çakınızı teslim alabilirsiniz.

Benim de devamlı kol çantamda bulundurduğum minicik bir çakı/bıçak türü bir şeyim var. Yurtdışına filan bile gittim geldim. Ama çantamda olduğunu unutuyordum ben, aklıma gelse baavula koyardım. Sizin de bavula koymanızı tavsiye ederim.

cesaret bulduysan gerisi kolay bence. koy ver gitsin ,elbet gelir devamı . Güncel konulardan konuşabilirsin mesela bence

koyver. yazmak değilse muhabbeti kötüyse çekilmez ama. belki de konuşcak bir şey yoktur. salla bir şeyler umursamazsa boşver.

ortam gözlemi yapın, örneğin otobüste çevrenizde bir olay varsa, komikli yorumunu yapın, içinizden geçen fikri dıştan söyleyin. ... (deli de sanılabilirsiniz gerçi ama).

sadece muhabbet açacaksan aklında ne varsa söyle.
normal konuştuğun sürece zaten kötü bir tepki almazsın.
ama sağı solu belli olmayan kızlar var. dikkat et.

türk kızı' na hiç muhabbet açmaya çalışmayın bence. dengesizlikte uzay oldukları için ne yapacakları belli olmaz.

daha bugün bunu bende deneyen oldu. Almanca bişiler söyledi anlamadım :)) yani önce dilini bildiğinden emin ol

büyük boyları (kavanoz kapağı boylarında) starbucks'ta satılıyor.

starbuckstan almak bana 100 liraya patlar. Ben 50li paket arıyorum, internet fiyatı 15 lira(ama internetten alamayacağım). yine de teşekkür ederim.

Gimat'ta bir sorun soruşturun derim.

ulucanlardaki gıda toptancılarında bulabilirsiniz, hemde cok hesaplı olur

koskalarda var.

mahalle bakkallarında olmuyor mu onlardan. mahalleniz varsa bakabilirsiniz.

toptancı sitesinde gezmek istemiyorsanız metro grosmarket'te var paket halinde.

İlki daha iyi ve derli toplu bence, sonuçta kim ne bulmak istiyorsa o kategoriye bakar. Ben mesela sanat ile ilgili bir haber için tüm Hürriyet'i gözden geçirmek zorunda olmamalıyım.
Zaten gazete gazete okumak isteyen adam açar gazetenin sitesinden okur.

ilki daha iyi bence de.

hürriyet, sabah filan "bizim haberimiz bizimdir" dediler ama malum. sonra başına bela alma.

1.hali daha iyi.

1. daha iyi. Haberleri alıntılarken kaynağı göster sonra başın belaya girmesin.

böyle siteler artık mümkün değil. ceza alırsın söyliyim.

Birinciyi tercih ederim, esasen ihtiyaç da var. Bazen belli bir haberi arıyorum, ana sayfalarda vermemişlerse bulmak çok zor oluyor.

Bence ikisi birden,

kullanıcı olarak istersen gazete bazlı istersem kategori bazlı ve hatta istersem a kategorisindeki b gazetesinin haberlerini görebilmeliyim bence.

yalnız rss olarak çekiyorum veriyi. bir kısmını gösterip geri kalanı için içeriğin çekildiği siteye yönlendiriyorum. siz o haberi okuyan kişi olsanız küfreder miydiniz bana?

ayrıca çok estetik bi o kadar da basit bişi yapıyorum. yani karman çorman değil.

ben oyle olunca 'cope' atiyorum genelde. bu arada kirec suyun kalitesini dusurur ama su yine de icilebilir.

ben limon tuzuyla kaynattım, cillop gibi oldu. çaydanlık için de geçerli bu.

limon suyu dök bekle mesela. sirke kadar etkili değil.

ya kaynatma süresini yavaşlatıyor mantığı ile yapmak istedim ama öyle bir şey yoksa kireçli de kalabilir :)

Limonu 4'e böl, kaynat, işe yarıyor.

su da katacak mıyım? çünkü rezistanslar biraz yukarda yani 2 kilo limon anca yeter

Tabii ki suyla kaynatacaksınız.

Bu arada sirkeyle kireç çıkarırken sırf sirke koymuyorsunuz, suya sirke ekliyorsunuz, kaynatıyorsunuz ve çok başarılı oluyor. Suya ekleyeceğiniz sirkeden zarar geleceğini sanmam pek.

ben içinde çubuk olmayanlarından alarak bu versiyonu çöpe atmıştım. deliler gibi kazıyarak temizledikten bir ay sonra aynı kireci görmem sonucu dellenerek almış da olabilirim.

Normal çaydanlıktaki kireç için bir arkadaşım "daha faydalı, suyun kalitesi için" demişti. ama kettle'da tabii, şu calgon reklamındaki reziztans gibi olma durumu var,

bence alırlar, tabii kıdemi yeterliyse. sanırım şu sözleşme olayından dolayı bunu sordunuz, sağlık müdürlüğüne sorabilirsiniz.

657'li devlet memuru olmadıklarından alamazlar sanırım. yeşil pasaport 657 sayılı kanunla belirlenmiş bir konu.

ek: 657'li olup olmadıklarını araştırmadım, sadece tahmin ediyorum.

kozmetik ürünlerini bilmem de, güneş kremlerinde vichy ve la roche-posay'i tek geçerim.

ben kullaniyorum.
la roche posay, nefis bi urun. siddetle tavsiye edilir.

edit: erkegim bu arada.

ben de effaclar h mousse'i kullanıyorum, hakkaten çok iyi. ama kozmetik bilmem, doktor önerisi idi.

la roche posay redermic yüz kremi, şu anda kullanıyorum. memnunum sanırım, çok izleyemedim işe yarayıp yaramadığını, ama iyi galiba.

milli kütüphane veri tabanında aratılabilir belki, ben eski bir kitabın künyesini orada bulmuştum.

maalesef orada da yok, ama sanki Türkçe'ye çevrilmiş gibi geliyor bana nedense...

hayır

İn dexter we trust

dexter kadar :) ama bir arkadaşım seri katillerleilgili kitaplar filan okuyup adamların psikopatlıklarıyla eğleniyordu.

yogh.

hayır

benim ilgimi çekiyor, bir kaç seri katilin hikayesini okumuşluğum vardır, şaşırtıyorlar insanı

fazlasıyla. a'dan z'ye seri katiller ansiklopedisi başucu kitaplarımdan.

evet.

hiç hoşlanmam, "seven"ı bile izlemedim. böyle şerefsiz insanlara paye vermeye gerek yok.

edit: mesaj aldım, seven seri katilli film değilmiş, o zaman kuzuların sessizliği için şansımı deniyorum. onda da yamyamlık var, ama seri katillik var mı bilmiyorum. (yazarken tiksindim, bu rezilliklere sadece tedavi amaçlı vakit harcamak lazım).

dexter'ı severim, arada ilginç bulduğum seri katillerin hikayelerini de okurum ama arşivleyip özellikle araştırmam.

dexter sadece

evet.

Çok ilgimi çekiyor.
Bir dönem epey araştırıp okumuştum yerli ve yabancı seri katillerle ilgili haberler, biyografiler.

Hem de nasıl!

A'dan Z'ye Seri Katiller Ansiklopedisi (Richard Connell, Kır katilleri, Albert Fish, Ed Gain)
Yanıbaşınızdaki Sosyopat
Sadist Katiller

vs türü kitaplar, filmler, belgeseller, bağlantılı olarak aydınlatılamayan cinayetler, polisiye diziler, her türlü csi ler ilgi alanım. Bence bunları araştıran, okuyan, izleyen dahil olduğum kitle başlı başına bir araştırma konusu. Neden izliyoruz? Neden merak ediyoruz?

Beni zekaları çekiyor sanırım. Altında yatan psikolojik sebepler vs.

Evet. Peki senin?

Dexter ile 7 sene önce başlayan bir ilgi durumu var. Hobi olarak araştırmasam da iyi çekilmiş/yazılmış bu tarz eserlerden keyif alıyorum ve sanırım sebebi bu tür konuların zeka inceliğine müsaitliği olsa gerek.

baba parası işte. yoksa bu adama bir tane koyun versen güdemez.

bu herkesin merak konusudur, anlaşılan aileden varlıklı, çünkü doktorlukla da o derece servet sahibi olunmaz.

@messimessibuadamneyinnessi:

bu kaya cılıngıroglu ZATEN babasından varlıklı da sordugum bu degıl kı. bunun babası dr da tum para oradan mı yoksa baba kaya da mı babadan zengın vs vs.

bu adam borsa ile baya ilgili. Bu olabilir. Benim asıl şaşırdığım KAYRAMADA gibi bi yer nasıl bunun olabilir?

Borsa aracı şirketi yönetiyor diye biliyorum

internette anadolu rock toplama albümlerinden birinde "gitmek düştü bana" isimli nefis bir şarkısıyla tanışmıştım.

"aşk dediğin ipekten beyaz kuşaktır
sardı ise başkası beline onu
el kokan kuşaklar bana haramdır"

tanıyorum.
Beyaz Ev şarkısına bayılırım.

tanıyorum, beyaz ev şarkısına bayılıyorum, sesini de beğeniyorum.

edit: hangi dizi?

ben de bu ara bakınıyorum.
öncelikle yakında önce windows 8, sonra da windows 8 yüklü tabletler çıkacakmış, onun beklentisi var. keşke bu kadar gecikmeseydi.
yabancı bir inceleme sitesi (cnet'ti sanırım) ASUS TF700T dye bir şeyi, ipadden sonra en iyi ikinci tablet olarak seçmiş, bunun daha ekonomik bir alt modeli de var, TF300 olabilir. Dock'lu modeli alınınca metbook'u andıran bir görüntü oluyor. Sanki size uyar.
Galaxy tab 8.9 için de iyi şeyler okudum, 10.1'in az küçük ekranlısı imiş.
Ben pek bilgili değilim bu konularda, cevap gelmediği için yazıyorum bunları.

linki de buldum: reviews.cnet.com
gerçi türkiye'de ürün kodları filan değişiyor biraz.

Sanal kart zaten kart geldiğinde otomatik olarak açılmış oluyor, hatta bilgileri gelen mektupta yazıyor. Ve herhalde ekstra bir ödeme almıyorlar.

ana karta bağlıdır, ayrıca ücreti olmaz.

Şikayetler söz veya yazı ile en yakın amirden başlanarak silsile yolu ile ve şikayet edilen amirler atlanarak yapılır. Yazılı şikayetler maksadı en iyi ifade edecek şekilde ve mevzuat hükümleri ne uygun olarak yazılan bir dilekçe ile yapılır. Dilekçede tespit edilen eksiklikler ile suç teşkil etmeyen usulsüzlüklerin giderilmesi şikayeti kabul eden amirlerce sağlanır. (Örnek: 1). Sözlü şikayetlerde de bu esaslara uyulur. Sözlü olarak yapılan şikayetler, şikayeti yapanın istemi halinde yapıldıkları anda şikayetçi ile şikayeti kabul eden amir tarafından birlikte imzalanan bir tutanakla tespit olunur ve iki tarafa verilir. Amir de şikayetin tutanağa geçirilmesini isteyebilir. Şikayetçi tutanak düzenlenmesinden kaçınırsa şikayet yapılmamış sayılır.

Silsile yolu önemli oldukça. Göz ardı edilmesinde soruşturma şikayet edene açılır :)

"Devlet Memurlarının Şikayet ve Müracaatları Hakkında Yönetmelik" var, www.mevzuat.gov.tr adresinde ismini yazarsanız çıkar.

neverending'in de dediği silsile olayı sözkonusu, demek ki bahsettiğiniz mülki amirin bir üstüne şikayet etmeniz lazım. Şunu da söyleyeyim, isimsiz imzasız dilekçeler de genelde dikkate alınıyor, o nedenle en üst makama da şikayet edilebilir ama inandırıcı bulunması daha zor olur.

windows 8 li tabletler elbette çıkar. zaten windows 8 arayüzü tabletler için biçilmiş kaftan.

Ben de alabilirim bunu (ya da bu seriden birini), genelde beğenilen bir tablet, yabancı sitelere baktım daha çok. ama windows 8 şu anda piyasada olsa windows 8'li olan bir tableti tercih ederdim sanırım.

sıfır araba alacaksanız en uygunu araba firmalarının kendi kampanyaları gibi. toptan pazarlık ediyorlar sanırım finans kurumlarıyla.

Sıfır almayacağım. Toplam 12-13 bin liralık 2000 model corsa alacağım. O sebeple de uygun kredi bulmak zor oluyor.

genelde vakıfbank, ziraat uygun oluyor, özel bankaraları bilmiyorum, gidip görüşebilirsiniz belki.

orhan atasoy "gemiler" diyerek ilk atışı yaptım.

Benim de aklıma ilk o gelmişti ama soruyu soran arkadaşım değil diyor.

büyü demek muhtemelen magic/magick olmuş sana maji.

Büyü ama, şöyle törenlerle, belli kurallarla filan yapılan büyü herhalde.

yüzüncü ad'dan başla. semerkand ile devam et. afrikalı leo derken bakmışsın bırakamıyorsun zaten.

Sadece Semerkant'ı (samarcande) okudum ve pek beğendim. "Maalouf'un okunacak ilk kitabı" filan diyecek durumda değilim ama şiddetle tavsiye ederim.

Semerkand+1

yüzüncü ad çok güzel kitaptı bence de.

valla bana bankadan alınıyor denmişti

444'lü hatlarından alınıyordu diye hatırlıyorum, menüde "şifre alma" diye birk kategori oluyor, o sırada operatöre bağlıyor, kimliğinizi doğrulyacak bir kaç soru sorup tekrar otomatik makineye aktarıyor, orada tuşluyorsunuz seçtiğiniz şifreyi. (diye hatırlıyorum).

dünyada bilim dili ingilizce - latincedir. bunları türkçeleştirmek öğrenciler için ekstra yük yaratmaktan başka bir işe yaramayacağı gibi karışıklığa da yol açar. ayrıca çoğu bilimsel terimler o terimleri ortaya çıkaran bilim insanlarının isimleriyle anılır. özel isimleri türkçeleştirmek de imkansız zaten.

Ben de genelde terimlerin türkçeleşmesinden yanayım ama şunu da söyleyeyim, uzmanlık gerketiren herhangi bir alanda kullanılan terim türkçe de olsa, ingilizce de latince de olsa ne anlama geldiği söylenmedikçe anlamazsınız. Örneğin elektronikte genlik bindirimi diye bir terim var, ingilizcesi amplitude modulation, biz okulda türkçesi ile öğrendik, farketmiyor, bu terimin bir dalganın genliğinin diğer dalganın genliğine bağlı olarak değiştirilmesi (gibi bir şeydi, şimdi tam anlatamayacağım) kavramını anlattığını ne türkçesinden ne ingilizcesinden anlarsınız.
tıbbın durumu zaten daha da farklı.