nadir bulunan kan grubudur.tam olarak bilmiyorum ama sadece duymustum.herkese kan verebilir ama kimseden alamaz.

not: nadir dendiğine bakma illa ki bulursun.

bir de istatistiki olarak türkiye'de en nadir rastlanan kan grubu ab rh- diye kalmış aklımda.

en nadir 3. kan. diğer ikisi b- ve ab-.

nadir bulunan kan çeşidi. galiba herkese verebiliyor ama sadece kendinden alabiliyordu.

hani filmlerde görürsün, biri kaza geçirmiştir ve bir türlü uygun kan bulunmaz. çok uğraşırlar, sonra en sevmedikleri kişide bulunur. işte o kan 0rh-

2. ramses'in de kan grubu bu olsa gerek. hani duymuşsundur dut ağacı ile su bulmak ya da kızılcık ağacı ile altın - metal aramak diye birşeyler. işte bunun için kan grubunun 0rh- olması gerekiyor imiş.

eksileri artıları ne yav :) Az bulunan bir kan çeşidi işte. 0 negatifler genelde başarılı olur gibi bişey yok yani.

Kötü yanı, söylendiği gibi nadir bulunuyor olması. Benim de kan grubum aynı. Çok yakın olsun olmasın tüm arkadaşlarıma soruyorum fakat sadece 3 kişi bulabildim aynı gruptan olan. Gerçi kan bankası denen bişey var ama neyse gene de bilmek lazım.. :)

İyi yanı; eğer ortaokul-lise falan okuyorsan "ehehehe benim kanım asil kan oğlum! herkeste bulunmaz!" diye havaya girip kendini gaza getirebilirsin. Gerçi o zaman da arkadaşların biyooji dersinde öğrenip, "genel vericiii" diye dalga geçebilir. O da risk..

arkadaşlar söylemiş ama açıkça yazayım: 0 grubu diğer tüm gruplara kan verebilir, rh- de + ve -'ye verebilir, dolayısıyla 0 rh- genel vericidir. joker gibi :)

ama 0 grubu yalnızca 0'dan alır. rh- yalnızca -'den alır, yani sizin ihtiyacınız olsa 0 rh- kandan başkası olmaz.

geçen gün burda brkylmz(yanılıyo olabilirim) nickli arkadaş daha ucuza sattığını söylüyordu. pegasus acentalara gören 3 euro falan daha ucuza satıyor bildiğim kadarıyla.

efendim hiç acımadan internetten alın 10tl işlem ücreti alıyo utanmazlar acentadn alırsanız.
1 ay önce almıştım pegasustan.

internetten alın, sigorta istemiyorum u da seçmeyi unutmayın

"sigorta istemiyorum u da seçmeyi unutmayın" +1

Sigorta olayi ne? esnek tarih avantaji sagliyor mu?

sigorta sen ölürsen falan ıvır zıvır. bence de sigorta istemiyoruma tıkla. acente her zaman daha pahalı verir.

sigorta isteyin bence yahu belli olmaz bu işler :)

sigorta isteme demiştiniz de abiler vize alırken sigortaydı teminattı falan istenmiyor mu? o zaman ne yapacağım? bi de vize için uçak biletini istiyorlar, şimdi ben internetten satın alınca ne elimde ne olacak?

Bilet alma işlemi bittikten sonra son sayfada "bilmem kaç numaralı biletiniz" diye bir bölüm oluyor, ona tıklayıp çıktısını alıp vize görüşmesine onu götüreceksiniz.

dahinnotha onlar senden sağlık sigortası istiyor. Pegasus ise bir nevi bizim uçak düşer de ölürseniz ailenize çok para verecez mantığında. Farklı şeyler yani

sağlık sigortası başka bişi. onu böyle axa sigortadır ne bileyim başka bi yerdir onun gibi firmalardan 30 dolar (sanıyorum) karşılığında yaptırabiliyorsunuz. genelde 1 yıllık oluyo o sigorta.

sigorta ücreti 9euro, yani 21,4 tl. atm hırsızlığı, bagaj kaybı, kaza ve yaralanma, ölüm gibi şeylere ödeme yapıyor. değmez mi yani sigorta almaya?

ben hiç yaptırmadım ve bişi de kaybetmedim =) bagaj kaybolması da hiç başıma gelmedi, bir kez aktarmalı uçuşta valizim fransada kaldı ben istanbula geldim ama 2 gün sonra yer işleri getirdi valizimi hem de eve kadar =)
kaza yaralanma ölüm demişsin: kaza olursa zaten büyük ihtimalle ölürsün bi kere. sen öldükten sonra da sigorta yapmış yapmamış farketmez bence =) böle deyince de hemen ölüceksin gibi oldu =)
merak etme dünyada eşekten düşüp ölenlerin sayısı bile uçaktan düşüp ölenlerin sayısından daha çokmuş =)

istanbuldaki hosteller olabilir. www.hostelbookers.com

turistler misafirhane ve benzeri şeyleri kullanabiliyorlar mı?

kestilerse açma kapama ücreti alıyorlar. 15-20 lira gibi bişeydi.

Bir soru daha: Peki yarın sabahtan gitsem açma - kapama ücreti ne hal ise onu yatırsam ne kadar zamanda elektriğime kavuşabilirim?

19 lira ücret istemişlerdi benden hat açma kapama işlemi için.
ben saat 16da gidip ödediğim halde aynı gün açılmıştı. mesai bitimine bir saat kadar varken.
bu açma kapama ücretini ertesi aya erteleyebiliyorsun eğer istersen. ama hattın açılması için ödenmemiş faturan kalmaması gerekiyor.
şehre göre farklı uygulamalar olabilir. benim bahsettiğim: eskişehir oeadaş

ankarada o işi direkt faturaya yansıtıolardı açma kapama olayını ama faturayı ödedim diye adamların müşteri hizmetlerini arayıp haber veriodun gelip açıolardı. kendi kendilerine gelmeslerini beklersen biraz uzun sürebilir

madem ödedin faturaları, yapabiliyosan kendin aç, ya da açtır. bişey olmaz, bende olmuyor en azından. bekleme karanlıkta.

@asleep işin sonunda davalık olmak var :D o iş olmaz.

Müşteri hizmetlerini aradım. Borcumu ödediğimi söledim ve elektriğimi bugün veya yarın açaçcaklarını ve açma-kapama ücretini önümüzdeki faturaya yansıtacaklarını söylediler.

telefonun java destekliyordur. mobil java sözlük şeklinde aratabilirsin google.da. birçok var bu şekilde. mesela bu: www.cepsozluk.com

sürekli internetin varsa tureng uygulaması indir. java olanından.

evet java var ama, o sözlğük baya kullanışsız mış bakayım benzer uygulamalara. kendisinde zaten bir sözlük uygulaması var ama yeterli gelmiyor bazen, o yüzden sormuştum.
internet var evet, ama turengin java uygulamasını bulamadım?

turengin mobile sitesi varmış, iş görür gibi.

1. Bu oyunun %100 Türkçe dil paketi yok diye biliyorum, o yüzden orijinal diliyle oynamanızı tavsiye ederim.

2. Options > Controller Settings > Mouse > Horizontal Angle

Bu şekilde ayarlarsanız kafanız sağa sola döner.

ayarlar seçenekler falan menüsünde, oynatım ayarları falan olsa gerek standart, klasik falan gibi bir menü vardı. standart ı seçince fareyi kullanabiliyorsundu sanki.

11.10. normalde bellekten kullanıyordum. çünkü w7 sıklıkla arıza yaqpıyor, acil durumlarda onarmak yerine ubuntuyu kullanıyordum. fakat bıktım w7den aynı bellekten sıfır kurulum yaptım.

ek sürücüler ile ilgili bir uyarı verdi az önce. güncelleme yapmasına izin verdim. onları ayarlamakla meşgul şimdi. laptop soğutucusunu da kapattım şimdi, iyi gibi.

12.04 e yükseltme yapıyor aynı zamanda.

Windows'ta pil 1 saatte biterken Ubuntu 12.04 ile 2.5 saat kullaniyorum. kesin ayarlarda bir problem vardir.

e garantisi var nasıl olsa değişime görderilebilir

garanti kabul etmez sanırım bunu. ama videonun izlenme sayısı nedenini gösteriyor. milyon izlenmeye ulaşınca youtube, video sahibine para ödüyor. bu adamlar da hit alacak konuları seçip böyle videolar çekiyorlar. iki üç tane iphone, galaxy parçalasa da çoktan amorti edip kara geçmiştir.

@neira
birebir kullanıcı hatası değil mi bu?

@leadri
evet bu öyleymiş gözümden kaçtı ama bu sadece bir örnekti, böyle onlarca video var.

@dahinnotha
ne kadar para ödüyor olabilir ki youtube?

yahoo answers.da şöyle cevaplanmış. bir milyon gösterimden sonra ve eğer youtube partneri olursan geçerli bu teklif. daha ayrıntıları da vardı bu işin.

Youtube's payout schedule:
$ 0.0033/1 view
$ 3/1,000 view
$33/ 10,000 views
$330/ 100,000 views
$3300/ 1,000,000 views

They start paying you only after the millionth view, and only if youre a YouTube partner.

Read more: wiki.answers.com

valla bırak youtube'u, ben samsung olsam şu videou çeken adama 10-15 tane s2 veririm, üstüne de para veririm. 12 milyon kişiye şunu izletmişler, bundan güzel reklam mı olur?

sistematik yaparsan evet:

hundredpushups.com

evet.

ama şınavın yanına birşeyler daha yap. şınavın tek başına biir sürü çeşidi var, bunun yanında mekik ve türevlerini kullanırsan iyi olur. ayrıca bir de barfiks alıp kapına, duvarına monte edersen bir sürü kas grubunu daha çalıştırmış olursun.

bu arada, en ideal vücut geliştirme hareketleri vücut ağırlığı ile yapılanlarıdır.

@freekara, birkaç hareket neler olabilir mesela?

@technicalte, sistematik yapmaktan kastın?

crossfit hareketlerini incele.

evde olmaz. aletle salonda çalışırken bile hareketi yanlış yaparsan bir hiçbir ile yaramaz. vücut çalışmak istiyorsan salonda hocaların gözetiminde yapacaksın.

sistematikten kastım ya işte o verdiğim site

ya da (bkz: p90x)

herkes arnold masallah. bana da bi program yazin la :)

değildir. ancak şınva varyasyonları ve aletin yoksa diğer aletsiz hareketlerle mümkün olur.

tabi bir de beslenme.

Sırtına ağırlık atarak çekersen gelişir.

naftalin oldukça tehlikeliymiş solumak dahi zararlıymış.

öyleyse yemin içine naftalin koymak abes değil mi? o başka bir şey mi acaba? parçalandığı için okuyamadım üstünü.

evet naftalin tehlikeli. muhtemelen değildir. rutubet engelleyici tozlar oluyor ya birçok üründe. belki ona benzer bir amaçla koyulmuştur yem paketine.

fırlayan parçayı buldum içinde küçük küçük plastik tanecikleri varmış(toş şekerden irice) naftalin değilmiş o, hani olurda birinin başına gelirse diye not düşeyim istedim.

bursa ankaradan daha bile eğlencelidir bence. ayrıca istanbula da daha yakın, canın sıkılırsa gidip gezip gelirsin bile 3 saatlik yol sonuçta..

bursada sosyal hayat iyi, çevren de olursa sıkılmazsın yol sıkıntısı da pek çekmezsin. çekirge de bursanın en güzel yerlerinden biri zaten.

fatih sultan mehmet bulvarı civarı özellikle akşamları çok eğlenceli oluyor, tüm gençlik orda artık.. oralardan ev buldun mu zaten hiç sıkılmazsın kısa sürede de arkadaş çevresi yaparsın zaten. ben olsam koşa koşa giderdim :)

tabi işine de bağlı. daha iyi bir işse zaten hiç durma. eşdeğer bir işse de kesinlikle değerlendir bursayı derim.

Konuyu direk favorilere ekledim, ÖYP'de Bursa yakalarsam acımamayı düşünüyorum zira :)

Bursa'daki sosyal hayattan haberim yok ama şöyle bir bilgi vereyim. Hızlı tren hatları -ki 2013'te bitmesi planlanıyor- tamamlandığında Ankara-Bursa ve İstanbul-Bursa arası 2 saate inecek. Git gel durumları da kolay olur yani.

gel gel bursa güzeldir. memleketimdir diye demiyorum ama hayat burda ankara'dan daha güzel. çekirge'de bir ev tutarsın ohh mis. iş iyiyse kaçırma derim.

yaşanabilir bir yer olduğunu düşünüyorum, kalmadım ama gezmek için gitmiştim hiç sıkılmadım.

sana benzer bir yapıda bende bursada iş yapıyor ve hafta içi bursada yaşıyorum. görükle diye bir semti var üniversitenin yakınında çok makul fiyatlara tam eşyalı daireler var.ilçenin nufusunun yarısından fazlası öğrenci kalan ise çalışan.
bursada çevre edinirsin sorun olmasa gerek ve evet yaşanır. ankaradan daha iyi şartlarda yaşanır. istanbula yakınlığı mudanya deniz güneş vs vs hep artı.bende ankaradan istanbula iş nedeniyle geçenlerdenim bu arada :)

Ankarayı bir gıdım seviyorsan (gıdım ne ki?) Bursaya gidince cennetemi gldim deme ihtimalin var.

Not: İstanbulda yaşıyorum, Ankarada yaşadım 3-4 ay ve sık sık Bursaya gidiyorum.

ben Ankaralıyım İzmir'de yaşıyorum ama en sevdiğim şehir Bursa ;)
hatta geçen hafta da gezmeye gittim. yemyeşil bir şehir.
istanbul ankara ve izmir'in ortasında, bu yönüyle eskişehir gibi :)
pub dersen nilüfer'e taşınacaksın hocam fsm'de takılacaksın.

hiç düşünmeden ankara'dan ayrıl :) yolun açık olsun kuduz balik
(suzuki bursa yollarında:)

Gel ama aşık olursun baştan söylemesi :) fsm bulvarına yürüme mesafesinde bir eve taşın yok pahalı gelirse çekirgede işyerine yakın bursa manzaralı bir ev tut. . Emlakçıyla uğraşma sahibinden bir sürü ev bulabilirsin.
Eşyalı evler için uçuk fiyatlar isteyebilirler, bit pazarından çok uygun eşyalar alabilirsin..
Ve aklına ne gelirse çekinmeden sorabilirsin..

sıcağı kötü demiş bir arkadaş, eğer çok sıcaklarsan çekirgeden 10km yukarı uludağ a doğru çıkınca üşüyüp geri dönebiliryorsun.

çok kalabalık, gürültülü ve stresli bir şehir.

bursada yaşamadım. ziyaret için çok kez gittim. en son bir hafta önce oradaydım. yine aynı şeyleri düşündüm. çok kalabalık. çok fazla araç var. sıcağı kötü. her cinsten insan var. büyük bir şehir stresi, sıkıntısıyla. gerçi istanbul da çok farksız değil ya.

görüklüde yani köy denilen yerde evler ortalama 500lira kiraya sahip. bavulunu al git şeklindeler. güzelce dayanmış döşenmiş. çekirgeye uzak mı bilmiyorum. ama nüfsunun neredeyse tamamını gençlerin oluşturduğu bir yer.

facebook'a yüklüyolardı. önlemini aldı facebook. şimdi vk.com a yüklüyolardı o da mahkeme kararı ile kapatıldı. o tarz yerlere yani.

dizimag facebookta hesap acip yukluyodu. adamlar uyaninca kendi serverlarini kiraladilar. otekileri bilemiyorum.

yabancidiziizle.nin de sanırım kendi server.ları var. ama masrafı fazla oluyor. haliyle her yer reklam. facebook, vimeo gibi yerlere yüklenmesi aslında izleyenlerin de işine geliyor.

normali ise cdn firmalarına yüklemektir.

onun bilgisayarına netlimiter veya benzeri bir program kur ve sınırı ayarla.

Olmuyor o öyle maalesef, siyah beyaz ışıklandırma lazer ile mümkün ama öyle gözlük takayım siyah beyaz göreyim işi yaş bir iş, fotoğraf makinalarında bile eskiden filmler siyah beyaz olurdu, filtre vs kullanılmazdı bunun için.

senden başka soran da varmış :D hiç aklıma gelmedi, güzel olurdu ama evet.

www.creativitypool.com

Aslında düşündümde ortasına siyah-beyaz çeken bir kamera konmuş monitör gözlüklerle olabilir gibi geldi ben bir patentini alayım bunun hemen :)

peki fotograf makinelerindeki filtre olayı nasıl oluyor? bir çeşit cam değil mi o da?

@lunedor
aklıma geldi o ama pek karizmatik durmaz kocaman ağır ve hantal gözlükler.

fotoğraf makinalarında öyle bir filtre yok işte, dijital olanlar yazılımla, filmli olanlar filmin özelliği ile siyah beyaz çekebiliyorlar.
Bazen siyah beyaz çekimlerde renkli filtreler kullanılıyor(sarı, mavi vs vs) düzeltme veya kontrasta yardımcı olunsun diye ama takayım siyah beyaz çekeyim gibi bir filtre yok.

izlemedim ve o yaştaki çocuklar için uygun mudur bilmiyorum ama fast foodla ilgili en etkili belgesellerden biri şudur:
www.imdb.com

ayrıca bbc'nin planet earth serisini şiddetle öneririm. eşsiz görüntüleriyle müthiş ufuk açacağına inanıyorum.

food inc. basladim ama bitiremedim, uygundur degil mi o yas grubu icin?

life in a day, fast food yok ama farklı kültürler, farklı insanlar bir arada.insanlardan 24 temmuz 2010'da günlük hayatlarını videoya almaları istenmiş ve birkaç soruya da cevap verilmesi rica edilmiş. sonuç 192 ülkeden toplam 4500 saatin üzerine video upload'ı olmuş.

www.youtube.com

alt yazısı var. ayrıca ücretsiz yayınlanıyor internet üzerinden. bu nedenle indirmenizde yasadışı olmaz.

edit: planet earth'ü görünce aklıma geldi frozen earth de olabilir.

edit2: videodaki çoğu insanın tam bir yıl sonra 24 temmuzdaki durumlarının videoları ve röportajlarıda var ayrıca.

bbc planet earth serilerini online olarak izlemek mumkun mudur acaba? malum indirmek pek mumkun olmuyor okulda. istiyorum ki youtube gibi direk tiklayinca izlenebilsin?

ayı

super size me isimli belgesel bir ay boyunca sadece fastfood yiyen bir adamın bir ayını konu alıyor. uygunsuz kaçmaz sanırım o yaş grubu için.

the age of stupid isimli belgesel fast food ile ilgili değil lakin güzel bir belgesel ve o yaş grubuna uygun.

Jamie Oliver'ın özellikle okullardaki yemek alışkanlıkları üzerine yaptığı bir program var. Çocukları yemek konusunda bilinçlendirme amaçlı olarak neyin içinde ne olduğunu gösteriyor ve sağlıklı alternatifleri öğretiyor.
www.imdb.com
Youtube'da da var hatta:
www.youtube.com

korkmuyorum.ama bazı durumlarda vicdan azabı çekiyorum.kadın-20 yaş.

normalde korkmuyorum da bağırınca çocukluk travması nüksediyor sanırım, gereksiz bi gerginlik oluyor. yaş 27

Korkmak değilde, bir hata yaptığım zaman utanç duyabilirim.

18-19'a kadar deli gibi korktum.

şimdi korkmuyorum, onlar benden korksun--sadece öğrenmemeleri gereken birşey olursa, öğrenip üzülmelerinden korkarım.

kadın, 42.

Korkmuyorum. Gizli saklı bişey yaptıysam utançla karışık bir eziklik duygusu olur o kadar. Kadın -25

bağırmak gibi birşeyleri olmaz ki bu yaştan sonra, tırsmaksa ben de tırsmam zaten 15 sene aileden ayrı yaşamış bi hatun olarak hiç birşeyimi de bilmezler..
ama o derin saygı durumu var aileyle yaşıyorken yarım saat geç kalacak olsam haberleri olur. Takmak takmamak değil bu başka birşey üzülmesinler isterim, beni düşünmesinler ama bir yandan da benim hayatımı anlama şansları pek yok. Bazen bunalmıyorum değil.
kadın,29

korkmuyorum,zaten ailemi utandırcak bişey yaptığımı düşünmüyorum şimdiye kadar. 19-E

ben korkuyorum.

lakin bu korku onları üzmekten kaynaklanan bir korku. mesela annem dindardır ve benim din ile ilgili görüşlerim onu çok üzer. o yüzden saklarım ve öğrenmesinden korkarım. en belirgin belki de tek olanı bu. ne kadar korku denir o da ayrı bir konu.

erkek, 20

bunun yaşla veya cinsiyetle bir alakası yok. tamamen aile yapısıyla ilgili. aileye olan uzaklık/yakınlıkla ilgili. kimi aile çocuklarıyla arkadaş gibi geçenir, özel hayatlarını bile çok iyi bilir. ama çocuklarıyla arasını uzak tutan insanlar da var malesef. mesela dedeme çocukları hep siz diye hitap edermis bu yüzden hiçbir zaman samimi olamamıslar. bana ise babam prezervatif kullanmayı unutma çocuum bile diyor.

Pederden tirsarim.. Az zopa yemedim ennihayetinde.. Annemle iyiyiz..
27-sap

yaş 23-erkek.

bahsettiğiniz türde herhangi bir korkum şu an yok ve hiç olmadı.

fakat; -hiç sigara kullanmadım ama- lisede iken eğer sigara kullansaydım öğrenmelerini istemezdim ve öğrenmelerinden korkardım. döverler, kızarlar falan diye değil de üzülürler diye.

internet bankacılığına açtırman lazım önce şubeye giderek. bok püsür imzalatmadan internet bankacılığını açmıyorlar. kyk'nın yattığı hesapla bu işi yapabilirsin tabii.

o işin bir sürü prosedürü var. bende o niyetle gitmiştim zamanında, bana ekstra bir hesap açmışlardı. hesap numarası aynı fakat sonu 5001 yerine 5002 ile bitiyordu. orada ki elemanın dediğine göre bu şekilde olmak zorundaymış. neyse onunla ilgili bir sürü sözleşme falan imzaladık, şifresiydi falan 1 saat sürdü. sonra bu işin oluru var mı diye biraz üsteledim, orada ki diğer görevli bu iki hesabı birbirine bağladı. böylelikle iki hesabı da internet üzerinden kullanabilir hale geldim.

yukarısı hikaye oldu resmen. neyse özet geçeyim, evet yapabilirsin ama yanında 2. bir hesap daha açacaklar ve de bu iki hesabı birbirine bağlat.

edit: hatta gitmişken dolar ve euro hesabı da açtır. 5003, 5004 diye gidiyor. ilerde lazım olur bakarsın uğraşma sonra.

aynı kart bende de var, internet bankacılığını açtırdım, halen kullanıyorum.

@kaynaklari etkin kullanamayan iktisatci'nin dedigi gibi değil doğrudan aynı kartın internet bankacılığını açtılar bana.

iktisatçının hatırlattığı iyi oldu, yakon zamanda euro hesabı açtırmam gerekiyor. her hangi bir ziraat şubesi oluyor mu yoksa krediyi aldığımız bankaya mı gitmeli? euro hersabı için ücret alıyorlar mı?

internet bankacılığı şifresi için ilk önce rastgele bir şubeye başvurdum, "buradan olmaz, hesabınızın bağlı olduğu şubeden alabilirsiniz" dediler.

özelden yazmıştım ama ilerde başkaları da merak eder diye buraya da yazayım.

istediğiniz bir şubeden açtırabilirsiniz. ( geçerli bir bahaneniz olsun. ben kendi hesabımı başka bir şubeden açtırmıştım örneğin o yüzden mümkün) eğer farklı bir şubeden açtırırsanız hesap numarasının başında ki kod farklı olur.

euro hesabı açmak için ekstra bir ücret gerekmiyor. sadece 5-10 euro göstermelik bir para yatırmanız gerekiyor böylelikle hesabınız aktif oluyor, işleminiz bitince parayı geri çekiyorsunuz.

evet kullanabilirsin. Şubene git, yönlendirirler. Ayrıza ziraat bankası bu krediyi referans alarak 500tl limitli kredi kartı da veriyor belki ilgilenirsin.

kızlar tecavüz ediyormuş diolla

arkadaşım 2 ay önce 40 lira+kdv verip üye oldu, 5 kızla buluştu 2 ay içinde. başka açıklama yapmama lüzum yok sanırım.

önünde bodyguard olan club gibi. ayrıca kullanan kızlar da ortak amaç için kullanıyor.

bi kız arkadaşım erkek arkadaşıyla bu siteden tanışmış. sanırım iki sene oldu hala beraberler.

başka ne işe yarıyor bilemiyorum.

abartmayın lan yıllardır üyeyim, her türlü internet ortamından kızlarla tanışmışlığım, görüşmüşlüğüm var ama ben burada öyle bir şey görmedim.

nerde götü tavan yapan kezban varsa bu sitede.

baya sikiş dönüyormuş hacı. ama gene de çok çaresiz kalırsan üye ol derim,ya da ne biliyim sevgilin varsa kontrol etmek amaçlı falan.bazen ortam acayip seviyesizleşio çünkü.

bi de biraz ortalama üstüysen ekmek çıkar diye düşünüyorum yoksa kimsenin yüzüne bakmadığı kızlar'la takılırsın.ha ama her türlü bi kız düşer evet.

ben şu binbir takla atıp üyelik sildirenlerdenim kardeş rahat ol

Telefon numarası bir ismin ID si sanırım.Onu yazınca ID ye kayıtlı ismi etiketliyor.

olay simkartla alakalı değil. her kullanıcının ya da grubun, sayfanın vs bir üye numarası var. milyar tane üyesi olduğunu düşünürsek rastgele birşey yazsak bile çıkıyor biri.

Ben de aynı şeyi düşündüm de, link falan girmiyoruz sonuçta, bu id'ler comment de isme dönüşse nolur dönüşmese nolur. bu özellik facebook'da ne gibi bir işe yarıyor olabilir ki? anladığım kadarıylsa zaten biz kullanıcıların erişebildiği id ler de değil.

adamın sayfası, orda bi sürü yorum oluyor sonra da satılıyor o sayfalar.

yo, eger bir username in yoksa facebookta url n id ile çıkar, gizli bir bilgi değil

mesela 158euro.luk baltic air.a baktım. litvanya için transit vizesi lazım yazıyor bilet kurallarında. yani litvanya için de ayrı bir vize alacağım anlamına mı geliyor mu?

Genel olarak ne kadar erken alırsan o kadar ucuzlar. Ancak gününe göre de değişiyor vs.

Aktarma yaparken vize meselesine gelince..açıkçası ben Amerika'ya giderken Londra'da ya da Paris'te aktarma yaparken hiç vize sormadılar. Ancak Litvanya'yı bilmiyorum. Ama normal vize kadar işlemi yoktur, büyük ihtimalle havaalanında bir 10-20 Euro birşeyler isterler. Yine de bir araştır

Ancak aktarmalı bilet alırken biletin tek bir havayolu tarafından kesilmiş olmasına dikkat et. Yani expedia'dan bilet alıyorsan mix & match yapma. Bu vizeden ziyade bir sorun olursa diye.

internetten mi almalı yoksa acentalara mı sormalı?

anadolunun kayıp şarkıları mı ne vardı. güzel birşeydi o da. dağları köyleri gezip geleneksel ve yöresel şeyleri konu etmişlerdi. altyazısı hakkında birşey diyemeyeceğim.

www.opensubtitles.org

süper bir icat olduğuna diyecek bir lafım yok fakat patates düdüklüde haşlanmaz diye aklımda kalmış. çok çabuk ve etkili pişirmesi yamultur patatesi diye.

düdüklüde haşlamamak gerek mümkün olduğunca. yani haşlanır, haşlanmaz değil de; dediğin gibi olabiliyor. mümkünse normal tencerede haşla.

minifırın dediğin mikrodalgamı?

patates düdüklüde haşlanır,sorun yok ama yarım saat çok fazla.
15 maksimum 20 dakika yeterli.
sıcak suyu süzdükten sonra çeşmeden akan soğuk suya 1,2 dakika tut.
dolaba koyduğun tencerenin kapağını mutlaka kapat.
en fazla 3 gün içinde tüket.

normal tencerede de denedim. sonuç farklı değildi.
kapalı bir kapta tutmadım hiç buzdolabında, sorun o olabilir.
sıcak sudan çıkınca soğuk suyla yıkamak ne derece doğru emin olamadım ama deneyeceğim.

@05, miktodalga değil. normal minifırın. ızgarasına birkaç tane atayım.

fırında yapmak için genelde folyoya sarıp bir kaç yerinden çatalla patatese de geçecek denli deliniyor ama pişme süresini bilmiyorum. folyo sağlığa zararlı, folyo olmadan da yapılabilir. bu tip pişen patates püre olarak da güzel oluyor sade yemelikte..

mikrodalga olaydı çok güzel kumpir yapardın, buzdolabı poşetine koyup ama normal fırınlarda eriyo galiba buzdolabı poşeti

kabuklarını soymadan yapıyorsun değil mi? soyarak haşlarsan tarif ettiğin gibi oluyor.
ben hiç normal tencerede yapmam, hep düdüklüd yaparım. gayet de güzel olur.
bir de yarım saat çok hakkaten. patatesin büyüklüğüne göre, düdüğünü indirdikten sonra fıslamaya başladıktan sonra 10-15 dk yeterli.
pattisin kalitesi de önemli özellikle tadı için. bazısı acı acı olur mesela. sarı temiz gibi görünen patateslerden değil de tozlu gibi görünen, kahverengi patatesler var ya, onlardan al.

kısacası, normal tencerede, kabuklarını soymadan haşlamyı dene.
senin dediğin gibi bir şey hiç başıma gelmedi.

bir de patatesin haşlama suyuna 1 çorba kaşığı kadar sirke ekleyin. tadı şeker gibi oluyor.

more main points, serpil daçe. hacettepetaş yayınları.

hacettepe taş yayınları - cesur öztürk

grammar in use adında bir seri ingilizce öğrenen herkesin başvurmuş olduğu bir kitap. farklı seviyelerde.

cambridge yayınlarından advanced grammar in use

grammar in use +1 ELS gereksiz fazla yükleme yapıyor. ama istersen al onu da, elinin altında bulunsun. kötü değil, sadece çok fazla ayrıntı var. cambridge'inki daha profesyonel bence.

rmp round per minute demek. dakikadaki dönüş hızı yani. çok hızlı dönerse daha çabuk okunur.

500 gb alacaksanız bir yıldır kullandığım ve gayet memnun olduğum, duyuruda çok kez aynı cevabı verdiğim markayı tavsiye edebilirim. iomega 500gb.lık prestige modelini kullanıyorum. bu ürünü kaldığım öğrenci yurdunda bir arkadaşta görmüştüm. tüm yurdun ortak malı olmuştu neredeyse, gayet hor kullanılıyor ve yere düşse dahi çalışıyordu. hala da çalışıyor.

yav belirtmemişim de, sabit diski kastetmiştim esasında :) iomega'ya bakıyorum bu arada yine de.

nereye düşüyor fiyatları?! yok öyle birşey!

halen fiyatlar uçurum. geçen yıla göre 2 kat pahalı!

yav ahahaha ben "fiyatlar acaip uçmuş" yazacaktım ama ellerim ayrı yazmış yeni farkettim. kusura bakmayın ahahahahah

genelde masanın üzerinde sabit olarak duracaksa, yılda max birkaç gün taşınacaksa 7200 rpm (3.5 inç) alın bence. daha ucuz ve daha hızlı. ama yok ben sürekli taşırım derseniz 5400 rpm (2.5 inç) daha iyi olacaktır.
cache olayı da hard diski depolama amaçlı kullanacaksanız o kadar da önemli değil.
marka western digital ya da seagate.

sabit disk alıcam. bilgisayar için. taşınabilir disk değil. sabit disk.

he o zaman 7200 rpm 64 mb cache olanlara bakın. western digital caviar green olabilir.
üzerine biraz daha para koyabilirseniz ssd alın.

japonya'da bir ara hdd fabrikalarini sel mi basti oyle bir olay oldu, o gun bugun fiyatlar halen kendine gelemedi.

bu harddisk fiyatları yazın sonuna dogru dususe gececek diye duymustum ama bilemiyorum.

laptop için alacaksanız 5400rpm tavsiye ederim, şarj ve ısı açısından. kaynağım yok ama bana öyle geliyor :)

açık havada çay+sigara. mümkünse deniz kenarı. beni hep rahatlatır.

tek başına çıkıp yavaş yavaş yürümek şehir kalabalığının olmadığı bir yerde. mesela bir parkta. ağaçların altında. bir banka oturup insanları izlemek biraz.

www.youtube.com

kesmezse klibini izleyerek dinle stüdyo kaydını. sonra varsa kap bisikletini çık dışarı, son ses güzel bir müzikle. yoksa ve sahil şeridinde yaşıyorsan in sahile otur bankların tekine gelene geçene "ananızı skim" bakışı at. ( ciddiyim rahatlatıyor insanı :) )

en kolay ve işe yarar olan ise, insan içine karışmak. ama bu insan gülümsemek zorunda olduğun insanlar olsun normal insanlar değil.

varsa bir mp3 player'ın al onunu yanına, yürümeye başla. kesinlikle işe yarar.

Filistinliler Arap değildir. Sorunuzun cevabını tam olarak bilmiyorum ama bir sürü İngilizce isimli Türk grubu var?!

dediğin grubu tanımıyorum.filistin asıllı fransızlardır belki?

fransa'da yaşıyorlar.

umut kestiğim eski duyurulara cevap gelmesini çok seviyorum=)

nadirkitap.com
sahafların birçoğu burada

Aradığın kitapları sahaflarda bulamazsın arkadaşım. O kitapların ikinci eli zaten astarından pahalıya gelir. Gerek yok, git sıfırını al. Çünkü o kitapların alıcısı önceden hazır oluyor, adam gelir gelmez direkt telefon çakıyor özel müşterisine ve veriyor. Bunca yıllık sahafçı geçmişim var, o dediğin kitaplardan adam akıllı görmedim. Kapağı yırtık falan oluyor.

Bir de aradığın kitapların ilk baskıları önemlidir. Sahaflarda arıyorsan en azından bunları ara derim. Diğer baskılarını almaya değmez.

bir kindle al, e-kitap olarak oku.

İzmir'de misin?

nadirkitap.com a bir bak. kargosu kitaptan pahalı olabiliyor lakin bazı sahaflar birbirine yakın olduğu için aynı kargo ile gönderiyor. belirtiliyor zaten birbiriyle anlaşmalı olan sahaflar.

bi de robinbook diye biri var sözlükten. buralara da takılıyor. sahaf kendisi sanırım, bu tarz şeylerle ilgeleniyor. mesaj atabilirsin ona da.

yabancidiziizle.com 'dan izlerdim ben dizimag'den önce. torrent indirmeye üşenince yapıyorum tabi bunları, en temizi torrent.

google'a yabancı dizi izle yazınca ilk çıkan site. ismini hatırlayamadım şimdi.

edit: fakyoras'ın dediği site işte .)

ben de ydizle yi kullanıyorum dizimag çöktükten sonra. görüntü kalitesi ona yakın he ne kadar milyon tane reklam olsa da sitede.

ama altyazılar yarım, tam çevrilmemiş, görüntü kalitesi çok iyi değil falan filan. benzeri durum dizimag.da da vardı (friends için konuşuyorum diğer dizileri bilmem) belirtildiği gibi en iyisi torrent.

Diziport ya da fakyoras'ın dediği gibi yabancidiziizle.com iyidir.

eyvallah dediklerinizi deniyecem, dizimag iyiydi ama gidici..

geç attığım tikler için kusura bakmayınız.

diziport da uçmuş ne yazık ki.
yabancıdiziizle.com da da ara ara bölümler eksik çıkıyor. ama bu eksiklik beni torrente yöneltecek kadar fazla olmaya başladı son günlerde. artık kendisiyle ilişkimi kestim.

kaynak yapmış olayım. var mı başka alternatif? diziport ve dizimag, ydi, ...?

dizist.com

çok yeme az ye. ekmekte mideni yatıştırır.

benim de çok acıktığım zaman midem bulanır. bir parmak boğumu kadar ekmek içini pek çiğnemeden yutarım, geçer.

ekmek ve yoğurt yiyebilirsin az miktarda. bastırıyor mideyi.

aç olduğumuzda bulanır çünkü hiç bir zaman midemiz tam olarak boş değildir. içinde kimyasallar, mide özsuyu falan vardır. çok aç olduğumuz zaman bunlar yüzünden bulantı başlar.

Yanınızda kuru kayısı ya da yemişlerden bulundurmanızı öneririm, sağlıklı bir şekilde açlığınızı bastırır, sonrasında afiyetle yemeğinizi yersiniz.

en iyi seçenek what.cd sanırım ama ona da davetiye gerek, uzun zamandır ben de arıyorum ama bulamadım.
soulseek'da aramak belki bi çare. arşivcilerle dolu orası.

demonoid.de var birşeyler. mesaj attım.

nerden buldum bilmiyorum ama daha önce indirdiğim bi kaç torrent dosyasından biri dün tek kişiden download etmeye başladı 1mbitle ve bitti şu an isteyen olursa torrent dosyasını atabilirim, ayrıca dahinnotha arkadaşın yolladığı torrent daha kapsamlı demo ve yeni albümleri de içeriyor. teşekkürler herkese

Valla sounhound'da yok.

sözlerini googleladım, yok.
belki de jingle'dır.

Bu kadın yabancıların nil karaimrahimgili heralde. Yanlış hatırlamıyorsam Mangonun da reklam müziğindeki ses bu.

A. Pierce diye birininmiş google'da arasanız bulabilirsiniz çok meşhur oldu şarkı.

www.youtube.com

its your day.

sitenin guvenirliginden ziyade burada onemli olan karsindakinin guvenilirligi. sahibinden sadece araci.

bir arkadaşım sahibinden.com'da beğendiği araba için gönderdiği 300 tl kapora sonrasında adama ulaşamadı. yani ne zaman nasıl bir insana denk geleceğiniz belli değil böyle sitelerde. bahsettiğiniz miktar da az değil. gittigidiyor.com'da alıcı onay vermeden para satıcının hesabına geçmiyor. sahibinden.com'da böyle bir uygulama var mı bilmiyorum.

sahibinden.com.da da GET adında bir sistem var ama komisyon alıyor sahibinden. aynı gg.da olduğu gibi sizin parayı onaylamanız gerek.

sahibinden.com aracı bir site. satıcıyı şirketi tanımaz. satıcının profilini inceleyin. benim arkadasım da telefon alırken kazıklandı 300 kadar.

Çok acilse atlar otobüse Adana'ya giderdim ben.

sahibinden.com da tamamen alış veriş karşılıklı güvene dayanıyor sen ürünü satarken tereddüt ediyorsun karşıdaki da parayı gönderirken. sonucta ıkı taraftan bırı ılk adımı atmak zorunda. ya sen parayı gonderıcen urunu beklıcen yada, karsı taraf urunu gondercek parayı beklıcek. 2000 tl ıcın baban olsa guvenme, gıttı gıdıyorda hesabı varsa satıcının ordan gondermesını ıste yada sahıbınden get olayına gıreceksınız

valla adam güvenilir olsa bile hatay otobüsleri güvenilmez bence
bizimde bircok ürünümüz yollarda bir sekilde ya kayboldu ya hasar aldı.
en iyisi yurtici kargo

gittigidiyor"da üyeliğim var ama kıl oldum site yönetimine , kullanmıyorum artık orayı.sahibinden.com da hem mal aldım hem sattım..hiç sorun yaşamadım.GeT özelliği ile sorun yaşamazsınız genelde.ama onu da suistimal edenler olabiliyor nadiren.

süt isimli bir film var idi. 3 bardak yan yana, arkalarında da 3 adam. bulamadım şimdi.

(bkz: aşk ruleti)

skhizein

la mansion en petits cubes vimeo.com

subwars vimeo.com

bi de you can shine isminde bir reklam vardı, onu da dahil edebiliriz kısa film kategorisine.

balance
vimeo.com

önceki cevabımdakiler sevdiğim kısa filmler, oysa ki hayranı olduğum film bu: more

daha kalitelisini bulamadım bununla idare ediniz:
www.youtube.com

ne kadar kısa tartışılır
www.imdb.com

bol ödüllü güzel abimizin işi 'annem sinema ögreniyor'.

Söyleyeyim hemen; Fırat Gümüştekin in Yalnızlık filmi değil, yalnızlığın kendisi gibi hissettiren kısa film. Sade, sakin, ama insanın içinde kocaman bir boşluk bırakıyor bence. Minimal diyalog, maksimum his. Adam 10 dakikada seni tokatlayıp yerine oturtuyor. kısa film değil, kısa süreli duygusal travma resmen. Çok şey anlatıp hiçbir şeyi doğrudan söylemeyen filmler vardır ya... işte o işin kitabını yazmış gibi çekmiş, şiir gibi. Abartmışım gibi gelebilir ama şans verin hak vereceksiniz..

download ediyorum

last fm, last fm free music player.

grooveshark.a birşey olmadı. orada var bir sürü playlistim.
ek olarak youtubedakileri indirip saklayabilirsiniz.

genelde gerçekleri.
ama konuya da bağlı biraz şimdi.

gerçekleri söylerim. baktım aslında bazı cümleleri duymak istiyorlarsa ve bende de o cümleyi kurma isteği yoksa susarım. derin bi sessizlik olur.

ben duymak istediklerini söylerim. çok çok önemli bi mesele değilse insanları üzmeye değmez günlük olaylar.

ne kadar öndemsediğime ve nasıl insanlar olduğuna göre değişiyor.

hewit, önemsediğin insanlara karşı tutumun ne peki?

gerçekleri söylemeye çalışırım genelde. duymak istediklerini söylediğim nadirdir. çünkü böyle bir zorunlulukta kaldığımda susmak daha mantıklı geliyor bana.

gerçekleri söyleyince neticede haklı olsan bile etrafında kimse kalmıyor.

(based on a true story)

duruma göre değişiyor.

patavatsız olduğum için ne duymak istedikleri üzerinde hiç düşünemiyorum bile

@trinitrotoluen orası nasıl insanlar olduklarına göre değişiyor, gerçeklerle hareket etmeye çalışırım ama herkes sevmiyor bu durumu, öte yandan sadece duymak istediklerini sevenleri de hiç yadırgamıyorum.

duymak istemedikleri yalanları...

adamına göre davranıyorum.

gerçekleri söyleyince karamsar, duymak istediklerini söyleyince pollyanna oluyoruz.

sevgilime: duymadık istediğini
diğerlerine: gerçekleri

gerçekleri söyleyemeyeceksem genelde o kadarda yakın biri olmuyor. o zaman pek bir şey söylememeyi tercih ediyorum. yakın kişilere ise her zaman gerçeği söylerim ve onlardan da duymak istediklerimi değil gerçekleri beklerim.

destekli sallıyorum.

gerçekleri söylerim. tabi genelde gerçekleri söylerim, her zaman değil.

genelde muhabbet arasında şaka mı laf sokması mı belli olmayacak şekilde yaparım. gülerim güleriz ortam yumuşar öyle. tabi her zaman böyle olmaz. bazen de duymak istediği şeyi söylerim. ama çok da değil, yarım ağızla.

gerçekleri söyleyince neticede haklı olsan bile etrafında kimse kalmıyor.

(based on a true story)

söylemiyorum. en temizi.

çaresi yoksa duymak istediklerini, çaresi varsa gerçekleri.

uykusuz her gece +2907739286392693

çok nadir 1-2 durum dışında mutlaka gerçekleri söylerim.
çünkü kendim de gerçekleri duymak isterim.
diğeri sadece anlık bir tatmin.
gerçekleri söyleyenin dostum olduğunu düşünürüm.

duymak istediklerini duymak isteyen insanların nasıl düşündüklerine aklım ermiyor. yani bu kadar "gerçekçilik" belki de ilkelce bir şey.

gerçeklerle genelde çok az insan yüzleşebildiği için etrafta kimse kalmıyor bir süre sonra. açıkçası gerçekleri kaldıramayan kişilere de benim pek merakım yok. yani herkes halinden memnun olsa gerek.

*o 1-2 durumu da hatırlamıyorum-bilmiyorum bile. sadece yüzde 1'lik pay bıraktım.

bana olmuyor.

olmuyor.

oluyor.

olmuyor

olmuyor

O kadar kişide 2 kişiye oluyor. İlginç. acaba bir açıklaması var mı ki?

bana da oluyor

evet.

bana da oluyor. özellikle ingilizce altyazılı izlerken, bazen(her zaman değil) sanki altyazının ing olduğunu farketmiiyorum. ya da türkçe altyazıda karakterlerin sesini türkçe duyuyorum.

oluyor bana, benimsiyorum.

hatta filmi izledikten bi süre sonra filmden bir sahne gelince aklıma, o kişi türkçe konuşuyor zihnimde.

@goldentitan tamda anlatmak istediğim buydu...

İngilizce'yi iyi biliyorsan eğer, kendi dilinde gibi konuşuyorlar zannedebilirsin.

şimdi bu açıklamalardan sonra ukalalık gibi olacak belki ama bazen bana da oluyor.

ben titanik'i izledim en son. annemleri de yolladım türkçe dublajlı diye. alt yazılıymış film. gıcık oldular bana.
bana da oluyo yani :)

oluyor.
(Hatta altyazısız izlerken de oluyor. Onlar İngilizce konuşuyorlar ama bir süre sonra kaptırıyorum sanki ana dilimdeymiş gibi geliyor :)

ol.

@sinematematikci+1 diyorum, bana da oluyor.

Mu ayri

"de" de ayrı

pds.com yazdım adres satırına, sunucuya bağlanamadı.

@adramelekh cık ona da kullanımda diyor.

kalmadı.

Türkçe

ispanyolca (orta-iyi)
almanca (başlangıç-orta)

Türkçe tabii bir de :)

ingilizce bilmiyorum, fransızca ve zazaca biliyorum.

orta civarı alamanca.

arapça

anadil seviyesi rusça

günlük diyalog seviyesinde litvanca. (erasmus'tan hatıra)
başlangıç seviyesinde almanca ve ispanyolca. (bireysel çaba)

kıçıkırık japonca
yol sorabilecek kadar korece
lise seviyesinde almanca
ha bide ispanyolca bir sürü küfür biliyorum

8 dilde seni seviyorum. Birde başlangıç seviyesi lehçe ve letonca.

*fransızca
*liseden almanca.

arapça, çerkesce.

(bkz: öç öyküleri antolojisi)

Dokuz Öykü (J. D. Salinger)

Colombre (Dino Buzzati)

öykü kitabıdırlar. severim ikisini de.

salinger - 9 öykü
oğuz atay- korkuyu beklerken

gustave flaubert - üç hikaye

gogol
sait faik

başarı öykülerini içeren kitaplar var, onları tavsiye ederim.

aziz nesin - seçme öyküler

adam yayınlarından. iki üç gün önce aldım, her akşam iki üç tane öykü okuyorum. gerçi hepi topu 17 tane falan öykü var ama çok da sevdim kitabı.

öyküler anlatsın - ishak reyna
www.dr.com.tr

okulda aldığım short story dersi için okutuluyodu, geçmişten günümüze birçok yazarın öyküleri var, gayet iyidir.

(bkz: göçmüş kediler bahçesi)

cüneyd suavi - kesilen gitar

Anadili Türkçe olup da öykü okumak isteyen birisi Sait Faik okumadan geçmemeli bu dünyadan. Tabii Oğuz Atay - Korkuyu Beklerken, Murat Gülsoy'un öykü kitapları, Roberto Bolano-Katil Orospular, Edgar Allan Poe, Cemil Kavukçu da tavsiye dahilindedir.

edit: raymond carver'ı nasıl atladım! raikkonen +1

kısa öykü dendiyse raymond carver geçilmez. hemen bulabileceğiniz tek kitabı "lütfen sessiz olur musunuz?" büyük tavsiye.

murat uyurkulaktan bazuka önemle ısrar edilir...
oku öyküler muazzam derecede güzel.

borges abimizin kum saati de adamı alıp sever sevr yerine kor . o derece yani.

Cevap açık ve net. Çıkmaz. Hidrojen oksijenle temas ederse su açığa çıkmaz.

@insanlık, bu durumda laboratuar ortamında su üretmek de mümkün değil gibi birşey mi oluyor?

@dahinnotha: laboratuvar ortamında su üretmek mümkün.

havada hidrojen de var oksijen de. senin dediğin gibi olsa her yer su olurdu.

suyun kimyası ne kadar basit bilemiyorum lakin neden hidrojen ile oksijen birleştiğinde ortaya direk su çıkmıyor? hidrojen ve oksijen atomlarının birleşimi ile diyorlar ya suyun oluşumu için.

en.wikipedia.org
ingilizcen varsa eğer anlatılmış.

hidrojen oksijenle birleşirse karışım olur, maddeler kendi özelliğinde kalır, hidrojenli oksijen olur. su oluşması için tepkime olması lazım. yani bir reaksiyon. bunun için enerji katalizor gerekli, labaratuvar da yapılabilir yahut doğada şimşek ile olur

ateşleme, alev veya bir katalitik etki olması gerek; o zaman tepkime gerçekleşir su açığa çıkar. hidrojenin yanması sonucu su açığa çıkar, karmaşık bir durum yok.

Hidrojen ve oksijen birlesip su olusturmalari yanmalari ile mumkun olur. Ortaya cikan urun de kizgin su buhari olur. Yanmak demek zaten oksijenle birlesmek demektir kimya dilinde.

Bir baska deyisle; bu iki atomun su olurturabilmesi icin reaksiyona girmeleri gerekir. Reaksiyona girmeleri icin de belli bir aktivasyon enerjisinin asilmasi gerekir. Mesela benzin yanicidir ancak durduk yerde yanmaz, bir kivilcim gerekir.

Diyelim ki dedigini gibi bir tupe hidrojen doldurduk. Susadigimizda kibriti caktik. Patlama riski cok yuksek, hadi onu gectik, ortaya kizgin su buhari cikar. Hadi onu da bir sekilde sogutup yogunlastirip su haline donusturduk, bu suyu icmemiz halinde vucudumuzun iyon dengesini altuts etmis oluruz. Dedigin gibi suyun icinde mineraller olmayacak. Bu mineraller suya sadece tad verme amacli degildir. Hucrelerin icinde iyonlar vardir kalsiyum, sodyum, potasyum gibi. Eger hucre bu iyonlardan yoksun bir ortama girerse kendi iyonlarini kaybetmeye baslar. Cunku iyonlar hucre zarindan gecebilirler ve az iyonlu yere gecip her yerin iyon seviyesini esitlemek gibi bir amaclari vardir. Iyonsuz kalan hucre hayati fonksiyonlarini yerine geritemez ve olur.

havada O2 var O olsaydı dediğin olurdu.

panoya atılıyor, yani kopyala komutu veriliyor. sonra istediğiniz yere yapıştırıyorsunuz.

hatırlatma notu: bilindiği gibi tek tek yapmanız gerekiyor. iki defa kopyalayınca ilki panodan siliniyor.

adobe.un nesini kullanıyorsunuz anlamadım ama eğer f2dx.in dediği gibi birşey yapıyorsa bunun paint ile print almaktan bir farkı yok. bunun yerine picasa.yı yükleyinç.printscreen tuşuna bastığınız zaman hemen belgelerime kaydeder.

her sabah

kışları her akşam, yazları her sabah ve akşam. Antalya çok sıcak lan!

o gün dışarı çıkacaksam dışarı çıkmadan önce. çıkmayacaksam istediğim zaman.

haziran-temmuz-ağustos'ta her gün
kalan zamanlarda gün aşırı.

Haftada en az 5 gün.

yazları çoğunlukla her gün, geri kalan mevsimler günaşırı.

günaşırı ama yazın her gün oluyor bu.

her sabah banyo yapıyorum. dus degil, bildiğin banyo. gunde 2 kereyı buldugu da oluyor yaz kıs fark etmeden, bi yere gideceksem cıkmadan önce de mutlaka yapıyorum. arada havuza gidiyorum orda da dus alıyorum. cildimin dengesi bozuldu bi kere alısınca bırakamıyorsun da. cok banyo yaptıgım icin evde tartısma cıktıgı oluyor sürekli, bazen gizli gizli banyo yapıyorum ses cıkartmadan, evdekiler uyurken falan. öyle durumlar iste. 4 gün dus almayan insanlar var ya (bi bahanesi olmadıgı halde) nasıl dayanıyorsunuz bana da ögretin

yılda 1.

işe gidiyorsam evden çıkmadan 20 dakika önce
tatilsem keyfime göre.. yani en az 5

Ya burdaki kimse metrobüse binmiyor ya da herkes yalan söylüyor. At kokuyor metrobüs bildiğin.

kışın; saçımı hergün yıkarım, duş günaşırı.
yazın; hergün duş alırım.

2 günde bir. saçlarım kısa değil, bakımı zor oluyor. kısayken günde iki kez duşa girdiğim de olurdu.

bazen gün gün yaptığım da oluyor. ama girip iki dk.da çıkmak gibi bir alışkanlığım yok ne yazık ki, uzun duruyorum ister istemez.

kasım, aralık, ocak, şubat ve mart haftada 1 kez.
diğer aylarda günde 3 defa.

her pompadan sonra dlfsmdkjngdk

black and white oynadın mı hiç? ya da belki spore olabilir.

grafikleri çok hoş olmasa da locomotion beğeneceğiniz bir oyun. bunun yanında simcity de var.

Tam aradığınız bu: en.wikipedia.org:_The_Revolution

Beklentiyi çok fazla karşılayamamıştı zamanında ama iş görür gibi.

Onun dışında tanrıcılık oyunları için Peter Molyneux olmalı adres. Black&White ve Populous bu amcanın serileri de.

Şehircilik, ulaşım vs için de SimCity ve envai çeşit tycoon oyunları var.

direkt simcity diyorum !

duyurunun sonuna şu kodu ekliyorsun.

[ayar: off]

www.koeri.boun.edu.tr

yok hafız olmamış

edit: siteyi mi yenilememişler ne yapmışlar anlamadım. 15 dakika timeout olmazdı hiç

(bkz: 27 nisan 2012 kütahya depremi)

sanırım yine kütahya merkezli olmuş olabilir ordan bi arkadaşım aktardı biraz önce

Deprem M 4.9 Kutahya, Simav ilcesine bagli Sogut koyunun 0.35km guneybatisinda 01:05 (kaynak kandilli)

olmuştur efendim.

quakes.globalincidentmap.com

hissettim ben de öyle birşey.

nacizane fikrim:

1. dil demek listeningdir.

hayvan gibi listenig writing reading vocabulary dilbilgisi varsa speaking çok rahat olur. ama bunlarda sorun varsa speaking "kasmak" anlamsızdır. adam o kelimeyi bilmiyor cümle yapısını kalıbını bilmiyor, bilmediği şeyi nasıl konuşucak?

yıllarca faal saz çalmış adamın gitara geçmesi ile müzikte sıfır adamın gitara başlaması gibi... siz altını doldurun speaking çabuk olur. umarım gitar saz örneğim de doğrudur.

her şey listeingde bitiyor. zaten kendi anadilimizi de listening ile öğreniyoruz.

2. bizde yabancı öğrenciler vardı. güya onlara demişler ki "kendi aranızda türkça asla konuşmayın, yanlış öğrenirsiniz".. bilemiyorum tabi.

film falan İZLEMEYİN bence. filmde argo var sokak ağzı var jargon var.

bazı ilginç kelimeler çok geçerken en lazım kelimeler hiç geçmeyebilir.

arada susulan uzun sahneler, sessiz manzaralar olur. 1 saatlik filmdeki diyalog 20dakikalik podcastte vardır.

filmde flashbackidir, senaryosudur, alengiridir, aşk sarmalıdır, heyecanı gerginliği bulmaca gibi filmi çözmesi derken dil filmin arkadasında kalır. zaten benim gördüğüm de film izlemenin adı LEARNING olmuş.

e tabi sonuçta film LEARNING amaçlı yapılmıyor.

asker botu ile bale yapmak gibi bu. bence önce podcast - sonra aksansız düzgün dilla çekilmiş, içinde bol sağlam kelime olan (size de bu lazım zaten?) belgeseller ve en son film izlenmeli.

ve film de izlenecekse şayet:

MUTLAKA orjinal altyazısı ile izlenmeli. Türkçenin sırası farklı, kelime tercihleri farklı, çevirmenin yorumu (hatası?) var. Hiç altyazısız da zaten olmaz. Mutlaka o dildeki altyazısı ile izleyin.

@truvaiti
senle hemfikirim aslında, pimsleur ve micheal thomas denedim. micheal thomas.ı dinlemek ardından da pimsleur ile cila yapmak çok iyi olacak gibi. telefonuma falan attım her fırsatta onu dinliyorum.

fakat bunlar bireysel olarak yapılabilecek şeyler. grupsal olarak ne yapabiliriz, birbirimize nasıl ödev verebiliriz? mesela hergün bir iki podcast dinlemek ödevimiz olsun ertesi gün onu anlatalım birbirimize fransızca olarak, gibi.

@miyav, eskişehirdeyim. burada fk yok sanırım. ama hocayla konuşup onun diğer gruplarla yaptığı derslere girmeyi düşünüyoruz.

ingilizce için tavsiye istiyorsanız yazıyım ?

metod aynı, sadece kullanabileceğimiz podcast linkleri vs farklı olacak ingilizce tavsiyesi istesem de? öyle değil mi?

seslikitaplar da var. onları da okumaya ve dinlemeye çalışıyorum. ingilizcede bunun faydasını gördüm. lakin benim sorununm şu ki kendimin hocası olamıyorum. kendime ödev verip şunu yapacaksın sonra bunu yapacaksın diyemiyorum. yapacak çok şey biliyorum ve onları uygulasam hiç sorun kalmyacak. işte o yüzden böyle grupça çalışmayı düşündük, birbirimize destek olalım hatta iteleyelim diye. ama grupça çalışırken ne yapabliiriz onu bilemedik.

bende de ingilizce için aynı sorun var, @truvaiti çok yetkili bi abiye benziyosun tavsiyelerini ver bence..

tavsiye derken ingilizce podcast tavsiyesi. yoksa metot yine aynı.

---

BBC Learning var:

orada bir sürü bölüm var ama en güzeli 6 Minute English'tir.

www.bbc.co.uk

1. konular süper.

2. iki spiker aksansız süper konuşur.

3. araya kısa kısa normal adamlar alırlar ki kulak alışsın.

4. .pdf'si var.

5. vocabulary'si var.

6. .mp3'ü var.

7. her perşembe yenilenir.

8. 200 bölümlük arşiv var.

9. tamamen ücretsiz.

mesela bir bölüm:

www.bbc.co.uk

bir insan başka ne ister?

-----------

bence sesli kitaplar da çok doğru DEĞİL. listening için en iyisi bir şey art arda çok tekrarlı dinlemektir. mesela bu her podcast'i her gün 8-10 kez dinleyin. adamda zerre ingilizce yoktur ama dinlediği şarkıları ezberler içinden kelime ayıklar çünkü çok tekrar eder.

sesli kitap da insanlar ingilizce öğrensin diye (genelde..) YAPILMIYOR. adam açmış kitabı okuyor öylece. amaç farklı. listenig demek bol tekrar demek, bu podcastleri bol bol tekrarlı dinleyin.

---

bana kalsa, 3 adam bir araya gelmek için yola düş, buluş, başta hoca yok, en iyi ihtimalle yarısı ciddi yarısı geyik, tekrar ayrıl, zaten herkes sizin kadar biliyor...

ona harcayacağınız vakitte podcast dinleseniz daha iyi derim.

bir de aynen BBC gibi Voice of America, Special English var.

BBC'ye göre azıcık daha yavaş, amerikan aksanlı.

şurada anlattım:

(git: 401187)

şu aşamada bence pratiğin iyisi kötüsü olmaz. en azından hakim olunmayan bir dili konuşma çekingenliği bir nebze olsun azalır. onun dışında gitmeden önce bol miktarda dinleyin, konuşma mp3leri olur radyo olur ıvır zıvır olur.. biri film izlemeyin argosu bilmem nesi var demiş de zaten sokakta öyle konuşulur dil, o açıdan da son derece faydalı yani.

son olarak da istediğiniz kadar çalışın zaten asıl mevzuyu gidince kapacaksınız. gittikten sonra birbirinizle takılmak yerine mümkün olduğunca oradan insanlarla takılın, en önemlisi bu. yoksa fransa'da ev tutmuş 3 türk hesabı olur başka da bir cacık olmaz.

dostum, dört yıllık tercümanlık bölümünün beşinci senesinde çırpınan biri olarak diyorum ki; konuşurken mükemmellik için kasma. yani hata yapmaktan korkma. gramerin amına koy tabiri caizse, telaffuzun içine sıç, hata yapmaktan çekinme.

bir de konuşmanı geliştirebilmen için, o dilin konuşulduğu ortamlarda bulunman gerekiyor. mesela couchsurfing sitesinde profil açıp evinde ecnebileri ağırlayarak başlayabilirsin, tabii müsaitsen. senin ana dilini bilmeyen biriyle başbaşa kalman çok önemli. derdini anlatabilmek için içten içe yırtınman çok önemli. yetersiz kaldığın anlarda işaret dili gibi, tarzanca gibi farklı yöntemler geliştirmen çok önemli, ve sonrasında aslında bunu yapabildiğini görmen çok önemli. yani bence biraz özgüven meselesi. öyle üç arkadaş konuşma kulübü falan bi' işe yaramaz. work and travel programı ile dil öğrenmek için amerika'ya gidip aynı eve çıkan türk grubu gibi hiçbi' şey öğrenemezsiniz. vakit kaybı olur.

ayrıca temel oluşturmak adına truvaiti'nin tavsiyelerine kulak asın. +1

"biri film izlemeyin argosu bilmem nesi var demiş de zaten sokakta öyle konuşulur dil, o açıdan da son derece faydalı yani."

-------------

işte en HASSAS nokta burası.

bir dilin argosuna sokak ağzına hakim olmak için onu ANADİL yapmak lazım.

"heyy man vas gu ank, ya iz san ove biç"

(you is, zenciler kullanıyor...)

gibi bir şey size şu aşamada ne katacak? bu kalıbı kullanan zenci tüm ömründe (en kötü ihtimal okuması yazması olmasa bile...) aralıkız listening speaking yapmış. en kötü ihtimal orada ilkokulu bitirmiş. dilin temel anlamda her şeyine hakim.

siz her şeyi halledersiniz, dilin anasını ağlatırsınız atarsınız kendinizi sokağa, sokak ağzını 1 haftada yırtarsınız.

Türkçe öğrenmeye çalışan yabancılara bakın:

adamları alıp tarlabaşına götürmüyoruz. öncelik yine dili baştan sona adam gibi kurallısını öğretmek. insan kurallasını bilince, kuralsızını hayli hayli öğrenir.

ibrahim tatlıses yılların sanatçısı şarkıya istediği yerden giriyor istediği yerden çıkıyor kafasına göre uzun hava kafasına göre nağme... adamda kulak da var ses de var. bu da yorumdur işte. sokak ağzı da dilin yorumudur.

ama dün şarkı okumaya başlayan adam bu işe kalkarsa komik olur.

---

ha birisi de derki istanbul'da zenciler sokakta türkçe öğrendi, ellerinde kitap mı vardı?

ha ona öğrenmek diyorsanız ne ala.
----------


ortalama seviyede ingilizcesi olan (belki daha da az seviyede), bir adama zencili uyuşturucu satıcılı film ne katacak?

veya şu hayvan ingilizce aksanı olan film vardı. gençler uyuşturucu kullanıyordu da, satıyordu da... film o kadar ingiliz aksanlıymış ki, amerika'da bile altyazılı gösterilmiş... adı neyse işte. (((((adı neydi ?))))

bunlara ayıracağınız 2 saatte 20 tane 6 Minute English dinleyin bence.

---

"ha haaaayyyy ben bbc 6 minute english'in anasını ağlatıyorum, anında başkasına o saniye çevirerek anlatıyorum o derece ağır geliyor bana" diyorsanız da bence o zaman belgesellerden devam edin, film en son.

benim bunları yazma nedenim, benim de zamanında aynı hataları yapmış olmam.

ben de bir zamanlar oturup ingilizce altyazılı film izlemeye niyetlendim. bilmediğim kelimeleri de defterime yazacaktım.

ilk denediğim film, esaretin bedeli idi.

1. film çok uzun.
2. hiç susmadan konuşuluyor.
3. zencisi amerikanı italyan kökenlisi herkes ayrı telden.
4. hem sokak ağzı hem resmi dil var.

filmi izle - bilmediğin kelimede dur - sözlüğe bak - diyaloğu anla (anlayama!) - kelimeyi deftere yaz - devam et

derken film gecede 1 saatten neredeyse bir haftamı aldı. şaka gibi geliyor ama dakilar geçmesine rağmen film gram ilerlemiyordu.


resmen filmin altında ezildim, mahvoldum, nefret ettim İngilizce'den. sporda ilk gün 100kg benchin altına girip sakatlanan (hatta ölen) adam gibiydim yani. o kadar uzayınca (tekrar da edemeyince) ne listeninge yaradı ne vocabularye hiçbir şeye yaramadı. o kadar zamanı 6 minute english'e versem epey yol kat ederdim.

ama learning amaçlı podcastlerden devam ettim, bu sabah Enemy at The Gates'i izledim, parmaklıktır, ızgaradır gibi bir kaç istisnai kelime hariç, her türlü diyaloğu, kelimeyi oynaya oynaya anlayarak bitirdim filmi.

uzun bir film muhabbeti dönmüş, bir şey ekleyeyim madem.
film kulak dolgunluğu edinmek açısından izlenir. seviyenize göre türkçe veya orijinal dildeki altyazısıyla izlemek uygundur.
ancak gidip de filme ders kitabı muamelesi yapmayın. 24 saat öğretici, sıkıcı diyaloglar dinlenmez, film vasıtasıyla arada kafayı rahatlatırken birkaç kelime, kalıp edinirsiniz. dil denilen şeyi öğrenmenin doğal yolu taklittir. ama bu gidip "mada faka" diye konuşan bir zenciyi taklit edin demek değildir. filmine göre değişse de, o dili düzgün konuşan (ki bu muhtemelen ana karakter olur) en az bir kişi vardır, onu örnek alın. zaten bu ayrımı yapabilecek durumda olduğunuzu düşünüyorum.

dil öğrenmek için en büyük motivasyon eğlenmektir. sürekli robot gibi konuşursanız en başta siz sıkılırsınız. arkadaşlarınızla konuşurken fazlasına kaçmamak koşuluyla araya filmde orada burada duyduğunuz eğlenceli, farklı kalıplar deneyin. oyunlar oynayın. dil öğrenmeyi sıkıcı bir görev olarak gördüğünüz an, ne kadar çabalasanız da artık bir işe yaramaz.

@truvaiti

evet teoride haklısın fakat ben de benzer durumda yakın zamanda bulunduğum için biliyorum. bir dili öğrenirken şüphesiz öncelikle "doğru düzgün" öğrenmek gerekir, fakat ispanyolcadan örnek verecek olursam, küfürüyle argosuyla daha canlı olan, daha rahat ifade edilen bir dil. eğer film neyin izlemezseniz, gelince sokakta adım başı "de puta madre" duyunca küfür sanıp "bunlar ne kadar ana bacı gidiyor ulan" diye kalırsınız. biri size "qillo" diye seslendiğinde arkanıza dönüp bile bakmazsınız. ben podcastlerin çok yardımını görmüştüm öğrenirken fakat en fazla dinleyebildiğim her gece yatmadan önce yarım saat/1 saatti. film öyle değil, açılır izlenir, kapılan kapılır. günlük hayatta kullanılacak dile de daha çok alıştırır. diye düşünüyorum.

tekrara giriyorum ama:

ben de zaten "asla film izlenmemeli" demedim. ama sadece sırası var zamanı var.

ve arkadaşla oturup notepad adlı programla ciddi ciddi araştırdık, dakikadaki kelime sayısını. BBC Learning'deki dakikadaki kelime sıklığı çoğu filmin 2-3katı. Yani 30dk podcast 1.5-2 saat filme bedel.

Çok kişi yapıyor bunu. Oturup "öğrenme" namına film izliyor. Filmde geçen bir kelime soruyorum veya kalıp veya neyse, "biliyor musun?" "yoo". Filmi izle tabi de anlamadığın şeyde not al kurcala bak at. Yoksa boş boş Lost izleyerek ne olacak ki? Dizi izliyorum demek yerine bunu İngilizce öğrenme karizması ile süsleyenlere şaşırıyorum. Dediğim gibi, film senin amacın değil aracın olsun. asla ama asla yararı olmaz demiyorum, olur elbet, asker botuyla bale yapmak gibi olur, olur mu olur.

ki bahsettiğim BBC podcastlerine baktın mı bilmiyorum ama adamların aksanı güzel ve normal konuşuyorlar işte, kraliçe 2. elizabeth gibi sadece nutuk atmıyorlar ki. espri şamata laf çakma kinaye vs vs hepsi yine var hatta her podcastte araya 2-3 tamamen normal konuşan insan da alıyorlar. ama işte amaç learning, mevzudan kopmuyorlar. dediğim gibi, film çoğu zaman öğrenme amacının önüne geçiyor.

mesela şu bölüm: "posh people": bit.ly ...

-------

ama şöyle bir algı var (<<<<< bu kısım önemli >>>>>):

eskiden internet yoktu, yabancı kanallar yoktu-azdı, yurtdışından kitaplar deli paraya gelirdi, salak bir oxford kasedi için dünya paralar verilirdi.

sonra internettir kitaptır .pdf'dir televizyondur gelince "<<<<< ingilizce olan her şey ingilizce öğrenme amacıdır, ne varsa saldır, yeter ki ingilizce olsun>>>>>" diye bir algı çıktı.

böyle bir şey yok.

filmde de, şunda da bunda da, mesela inci sözlük benzeri yabancı sitelerde de, sırf ingilizce yazıldı diye o kaynak learning kaynağı olmaz. adam body salonuna gidiyor, bir bakıyor yılların sporcusu giant set yapıyor, "oo harika işte adam bu sayede böyle" diyor, sakatlanıyor... veya bilardoda ilk günden pike çekmek gibi.

veya, şöyle desem, adam çırılçıplaksa ne bulsa giyer ama para kazandıkça tarzını oturtur, düzgün giyinir. eskiden michael jackson şarkıları idi listening aracımız. adamın ne dediğini hem ses hem anlam olarak hala anlamıyorum bazı şarkıların ayrıca hikayesi var vs vs vs .... oradan 2 kelime kapacağız diye heyecanlanırdık.

ona bakarsak, özellikle vocabulary için en sağlam kaynak senfonik - gothic metal. tristania'dır, after forever'dir, epica'dır, draconian'dır... şarkılarındaki kelimelerle doğrudan ingilizce edebiyatına girebilirsiniz, hatta geneli de latince kökenli kelimelerdir. ama işte ilk yapılacak iş değil.

(mesela, tristania: www.darklyrics.com )

demek istediğim bu. sıra önemli, amaç önemli, öncelik önemli.

benim tavsiyem LEARNING yolundan gidip filmleri rahat rahat keyifle izleyecek hale gelince izlemek. bu da 100 sene sürmüyor. 3-4 ay kulağını sağlam dolduran adam işi çözer. ben de Enemy at The Gates'i izlemek için 10 sene podcast çalışmadım.

ama önce filmden konuya girince, kendi örneğimdeki gibi (esaretin bedeli) umutsuz bir ızdıraba dönüyor her şey.

gecede 2-3 taneden 30 günde 90 podcast dinledin, kısmen doldurdun kulağını, eh dedin bir sıkıldın ve açıp 2 hollywood filmini learning amaçlı not alarak kurcalayarak izlersen anlarım da, sabah akşam sadece ekrana bakarak film izleyerek "ben öğreniyorum" demeye karşıyım. ben tüm bunları dile SAYGIM olduğu için yazıyorum. dil demek emek demek, dünyanın en pis - zor işlerinden birisi. hobi olarak haftada 3-4 saat kursla hakim savci mimar mühendis doktor olunmuyorsa, o dile tamamen hakim olmak da olmaz. hayatın her yerine sokmak lazım. adamın bir elinde bira, diğer elinde sigara, lost karşısında "ben ingilizce pratiği yapıyorum abi..." ha yararı olur mu... olur ama ne kadar olur?

house md izleyerek doktor olmaya çalışmak gibi bir şey bu.

humanist yamyam olsa gerek bir ara facebook sayfaları satın alıyordu, buraya da ilan vermişti hatta.

yeni bir insanın doğmasına sebebiyet verebilecek bir davranış. şayet zina serbest olsa, ailesi olmayan çocuk sayısı çok daha fazla olacak. ayrıca cinsel yolla bulaşan hastalıklar da azımsanmayacak şekilde. günümüz şeklinde değil de o döneme bakınca bana gayet mantıklı geliyor hastalıkların yayılması ve ebeveynsiz çocukların doğması.

evlilikte ise bir sözleşme var. eşlerin birbirini terketmemesi, ortada bırakıp kaçmaması için yapılmış bir sigorta var. islam bu sbeple izin vermiyor zinaya.

İslam tek eşliliği özendirir bunun ön koşulu olarak da ilişkinin resmi otorite tarafından onaylanmasını şart koşar ki taraflardan biri kuvvetle muhtemel kadın maddi zarar görmesin.

Aklıma şu geliyor: İslam(ve diğer dinler) toplumun nasıl yaşaması gerektiğini de anlatan bir din olduğu için, herkesin önüne gelenle yatıp hamile kalması ve ailesiz(anne+baba) büyüyecek çocukların olmaması için böyle bir düzenleme olabilir. 600'lü yıllarda zaten prezervatif vs. yok, şimdiyi düşünürsek de prezervatif olsa bile kullanmayan-unutan-o anda almaya üşenenler var. İstenmeyen hamilelikler-çocuklar, bulaşıcı hastalıklar vs. bir yerden kötü bir durum çıkabilir. Bu nedenle iki insan evlensin, sonra tek eşli şekilde hastalık-hamilelik derdi olmadan sevişsinler denmiş olabilir.(çocuk olursa da ona bakacak-büyütecek bir aile var)

Yorum yaptım, böyle "olabilir" gibisinden.

İnsanın fıtratına ters bir durum değil mi bu zaten? Bence zina insandaki bazı duyguları köreltiyor, sevgi olsun utanma olsun, zaten haya dediğimiz şey islam'da çok önemlidir.

Ne kadar tatmin edici bilmiyorum ama kendimce cevaplamaya çalıştım.

@evronos gazi

Şimdi islam dışındaki ülkelerde kim kimin çocuğu belli değil mi? Oralarda zina dinen ve yasal olarak yasak değil?

gayrimeşru çocukları, hastalıkların yayılmasını ve aile kavramının yitirilmesini önlemek için.
not: alkol, zina vb günahlar sadece islamda değil semavi dinlerin hepsinde günahtır. bir çok diğer dinde de günahtır.

korunma yöntemi olsa mesela ne çocuk var ne hastalık. o zaman sorun ne oluyor?

iki ayrı pencereden bakmak gerekir. tabi öncelikle inanacaksın, inanmayanlar için ne söylesen boş.

birincisi ilahi yön. öteki dünya için imtihan meselesi. haram olan şeyleri yapmayacaksın ki, bunları yapanlardan bi farkın olacak, ve böylelikle öteki dünyada kazanacaksın. ve zina serbest olsa çocuk aldırmalar çoğalacaktı ki, bu pek bilinmese bile çok günah bir şey. zira sen allahın verdiği cana engel oluyorsun, yani allah'ın işlevini boşa sayıyorsun.o nedenle aldırılan her çocuk diğer tarafta anne ve babasının yakasına yapışacakmış diye okumuştum.

ikincisi sağlık ve gelenekler. öncelikle zina haram olmasaydı ortada aile ve sülale kavramı kalmazdı. ayrıca ortalık hastalıklı(aids) insanlarla dolup taşardı. zira inanmayıpta bu şekilde yaşayanların hali ortada. islam dini zinayı yasak ederek aslında seni sağlığın açısından koruyor ve dediğim gibi kimliğini kaybetmiyorsun.

edit: yanlış anlaşılmasın cemaatçi falan değilim.

@yetkili birine benzeyen abi

sorun sadece bu dünyada çare bulmak değil, öteki dünyayı da düşüneceksin. nefsine sahip çıkıp, çıkamama meselesi bu. yukarıdaki yazdığımı okursan cevabı orada var.

juusto +1

bi de evlilik acisindan bakmak gerek olaya diye dusunuyorum. diyelim ki onlarca kadinla beraber olmus bi insan, biriyle evlendigi zaman belki cinsel manada onceden beraber oldugu kisilerin tatminine ulasamayacak ayni uyum olmayacak vs. bu da kari-koca arasina ister istemez bi sogukluk sokabilir. zamanla kisinin akli disariya kayip aldatabilir. sonra ara iyice sogur. cocugun uzerindeki etkisine girmiyorum bile.

gecenin koru usengeclik vs derken kendi acimdan cok kisa keserek yazmaya calistim kafamdakini tam aktaramamis olabilirm kusura bakmayin :)

Tabii ki bunun lehine veya aleyhine mantıklı çıkarımlar yapılabilir fakat bu, dinin haram kılmasının "nedeni" olmaz.

(Haram konusunda)Din, yasaklar koyar. Bunun yanında koyduğu yasaklara ek olarak "bilgi" verir. "içki içmeyin sapıtırsınız", "başkasının parasını çalmayın çünkü o, o parayı hak etmiştir" gibi basitçe örneklemiş olayım. Bunun yanında "haramdır çünkü şundan ötürü" diye bir açıklama olmaz. İslamiyet, biraz da "teslimiyet" meselesidir ya..

"İslam mantık dinidir" anlayışını temele oturtup da "bak şundan şundan ötürü harammış" gibi açıklamalar yapılabilir. Bunlar iyi niyetli olsalar da hatalıdır. Haramın "çünkü"sü belirtilmez.

Saçmalama derecesinde örnek;
Yarın bir gün belirli bir miktarda (aşırı sallıyorum, 6,8392476 RCT) alkol tüketenlerin, daha bir aşkla şevkle namaz kıldıkları, oruç tuttukları, öksüz yetim besledikleri, hayır kurumları kurdukları falan ispatlansa
yahut, bir ilaç olsa ve alkolün bahsedildiği etkilerini ortadan kaldırsa, "mantık dini" anlayışıyla alkolün "haram olmaktan çıkması" gerekir. Ama ne olursa olsun, Kuran'ın tamamlanmasından sonra dinin kuralları değişmeyecek ve (en ufak miktarda bile olsa) alkol içmek her daim haram olacaktır.
(Kuran'ın indiği ilk dönemlerde alkol haram değildir sonradan haram kılınmıştır. Tutarlı gerekçelere dayatılması gibi bir durum olsa idi, ilk olarak o zamanlardan yasaklanması gerekirdi. Yani "mantık" dininde böyle olurdu)

Dolayısı ile; "şu haramdır, çünkü.." diye açıklama yapanlar (iyi niyetli bile olaiblirler ama) kendilerince ilahçılık oynamaktadırlar. Yasaksa, bitmiştir.

Ha söylediklerim halihazırda Müslüman olanlar için geçerlidir. Yoksa İslamiyet'i araştıran veya Müslüman olup dinini sorgulayanlar, böyle detayları inceleyip kendilerince mantıklı olup olmadığını kavramak için bu sorulara cevap da arayabilirler, ona sözüm yok. "Bak bu dinde bu bu yasakmış. Aslında doğru. Çünkü şöyle şöyle sonuçları var bu işin." gibi çalışmalar mesela..

Ama bunu bir (alim geçinen) Müslüman çıkıp "dinimiz şöyle iyidir böyle iyidir" çabası içinde söylerse, o zavallıdır.

Bir de bu dindeki akıl mantık olaylarına karşı verilen bilindik bir örnek vardır. Sorar ki;
"İdrar mı daha pistir, sperm mi?" Buna hemen hemen herkes "idrar" cevabını verir ki doğrusu da budur. İdrar bir atıktır. Zararlı maddeleri de barındırabilir içersinde. Vücuttan atılması, uzaklaştırılması gerekir. Sperm ise yeni bir hayatın başlangıcıdır. İçerisinde hepimizin oluşumunda bulunan hücreler, bu hücrelerin hareketini kolaylaştırması için gereken sıvılar vs. vardır..

Fakat, vücuttan, daha pis olan "idrar" atıldığında namaz abdesti bozulup, sadece namaz abdestinin tazelenmesi gerekirken; meni atıldığında boy abdesti bozulur ve tazelenmesi gerekir. "Mantık dini" bunu bugün BELKİ "orgazm olunduğunda salgılanan falanca hormonların zararlı etkilerinden, tenin suyla teması, burnun temizlenmesi" vs. ile açıklayabiliyordur ama bunu birkaç asır önceki Müslüman'a nasıl açıklayabilir?

Yahut orgazmdan sonra vücudun komple ıslatılmasının vücuda bir zararı olduğuna dair tıbbi çalışmalar ortaya koyulursa?

Kendimi tekrar gibi olacak ama özet geçeyim; haramın "neden"i olmaz. İman etmeyenin/imanından emin olamayanın, İslamiyet'i mantığı ile değerlendirerek kabul/inkar etmesi gibi bir şey olabilir.

Söylediklerimi yanlış anlamanı istemem. Sorunun biçiminde dini temellere uymayan bir üslup var. "Neden haramdır? Neden sakıncalı görülmüştür?" şeklinde değil de "dine göre zararları nelerdir" şeklinde olursa soru, ayet ve hadislerle o kısım açıklanabilir (ki orası beni aşar). Pek çok haram(belki de hepsi, bilemiyorum orasını), AYRICA kötülenmiş, zararlarıyla anlatılmıştır. Fakat dediğim gibi, bunlar "haram" olmasının nedenini açıklamaz.

(Not: İslamiyet'in, Allah tarafından gönderilmediğine; Peygamber Efendimiz tarafından toplum düzenini sağlamak adına getirildiğine inanıyorsan, sorun bu temelde ise başka tabii. Söylediklerim geçersizdir. Onun nedeni nasılı sorgulanabilir. İlahi buyrukların sorgulanması "mantık"lı olmaz.)

Umarım anlatabilmişimdir söylemek istediğimi.

"bu tarz bir cevap istiyorum" demek ile belki de sordugun sorunun cevabini duymak istemiyorsun. :)

zinanin haram olmasinin (bkz: nesep) gibi pragmatik sebeplerinin disinda daha derin sebepleri de vardir. bulmasi cok zor degil elbet. hayvan degiliz ki sadece "uremek" icin cinsel iliskiye girelim.

cinsel iliskinin sosyal ve psikolojik yonunu de dusunursen cevabini kendin de bulabilirsin. Aidiyet ve iktidar gibi cetrefilli konulara cikan yolun baslangiclarindan biri de bu cinsellik meselesi.

Bunun olcusu insana birakilamayacak kadar zor bir konu. O yuzden insani en iyi taniyan "yaraticisi" koymus olcuyu. Sinirlar belli. Bircok sey gibi azi zarar, cogu zarar. Olcusuyle yapmak lazim. Fitrat sinirini cignemeden.

Nefsi yaratan da Allah, nefsi uyandıran da Allah, nefsi haram kılan da Allah. Bu yüzden " Zina neden haram? " sorusu için ne dense boş zira cevap hakkı Allah' ın. Mantık, Alah' ın mantığı olduğundan, anlamak ve mantığını kurmak mümkün değil. Boşuna kafa yormanın lüzumu yok.

nesebin belli olması - yani çocuk olursa annesi babası kimdir bilinecek. Bir de o zamanlarda kayıt-kuyut zaten yok. Diyor ki kim kiminle evleniyor ilan etsin, bilelim. Onun için şahitler var vs.

bu sadece müslümanlıkta değil tüm dinlerde var. zinanın yasak olmasının ve nikah yapmanın mantık değil daha derin sebepleri var: miras hukuku ya da feraiz ile ilişkili. gayrı meşru çocuk mülk paylaşımından yararlanamaz.

bellevilde randevu onun ismi.

les triplettes de belleville

www.uzmantv.com

b12 vitamini eksik olabilir. omega3 de kullanılıyor bu durumda. az sonra birileri solgar ve pharmaton ve benzerlerinin bakınızlarını verecekti hatta, erken davranayım ben.

doktora gitmen iyi bir çözüm olabilir. üniversite öğrencisiysen okulun gençlik danışma birimi gibi birşeyi var. orada psikolojik destek de veriyorlar. çünkü büyük oranda psikolojik oluyor böyle şeyler.

ufak alıştırmalar da var yapabileceğin. mesela, yoga zihinsel bir faaliyettir aslında ve konstanrasyon dikkat gibi unsurları arttırır. onun dışında ufak bi antreman: kendine ufak bi hedef belirle yoğunlaşabileceğin, bi nokta. ona bak 1 dk kadar. sadece ona yoğunlaş. bi kaç gün sonra süreyi arttır. karanlık bi ortamda minicik bi led.e ya da mum ışığına falan da bakılabilir.

ha bi de, bilgisayarda harcadığın süreyi azaltmaya çalış. bi de, duyuruda benzeri sorular var. onlarda da iyi cevaplar var.