[]

yabancı dil konuşabilmek

konuşma konusunda sıkıntılarım var. anlamakta da zorlanıyorum ama o kadar değil, yani anlıyorum ama konuşamıyorum ekolünün temsiliciyim desek çok da yanlış olmaz.

3 arkadaş önümüzdeki dönem fransada erasmus yapacağız. ingilizce ve fransızca var üçümüzde de lakin hemen hemen aynı düzeydeyiz. önceliğimiz elbette fransızcayı iş yapar seviyeye getirebilmek. zaten sınavlar sonra tatil falan derken üçümüzün ortak çalışabileceği zaman dilimi bir buçuk ay falan.

şimdi biz üçümüz toplaşıp konuşma kulübü falan kurucaz, dersten sonra, boş zamanlarda falan kendi aramızda bir saat kadar ders yapıcaz bir başka ifadeyle. bu konuda hepimiz hem fikiriz lakin tam olarak ne yapabiliriz, nasıl etkin bir şekilde kullanırız vaktimizi.

birbirimizin hocası olucaz, birbirimize ödevler verip onların kontrolünü yapıcaz çünkü bu devirde materyallere ulaşmak çok kolay ve başarı getiriyor lakin otorup adam gibi çalışmak gerekiyor ki en büyük eksiğimiz de kendi kendimizin hocası olamıyoruz.

çok uzattım, özetle, seviyeleri hemen hemen birbirine denk 3 öğrenciyiz. birbirimizin hem hocası hem öğrencisi olarak konuşma kulübü tarzı birşey yapmak istiyoruz. nacizane fikirleriniz nelerdir bu konuda?

 
nacizane fikrim:

1. dil demek listeningdir.

hayvan gibi listenig writing reading vocabulary dilbilgisi varsa speaking çok rahat olur. ama bunlarda sorun varsa speaking "kasmak" anlamsızdır. adam o kelimeyi bilmiyor cümle yapısını kalıbını bilmiyor, bilmediği şeyi nasıl konuşucak?

yıllarca faal saz çalmış adamın gitara geçmesi ile müzikte sıfır adamın gitara başlaması gibi... siz altını doldurun speaking çabuk olur. umarım gitar saz örneğim de doğrudur.

her şey listeingde bitiyor. zaten kendi anadilimizi de listening ile öğreniyoruz.

2. bizde yabancı öğrenciler vardı. güya onlara demişler ki "kendi aranızda türkça asla konuşmayın, yanlış öğrenirsiniz".. bilemiyorum tabi.
  • truvaiti  (25.04.12 18:03:56) 
film falan İZLEMEYİN bence. filmde argo var sokak ağzı var jargon var.

bazı ilginç kelimeler çok geçerken en lazım kelimeler hiç geçmeyebilir.

arada susulan uzun sahneler, sessiz manzaralar olur. 1 saatlik filmdeki diyalog 20dakikalik podcastte vardır.

filmde flashbackidir, senaryosudur, alengiridir, aşk sarmalıdır, heyecanı gerginliği bulmaca gibi filmi çözmesi derken dil filmin arkadasında kalır. zaten benim gördüğüm de film izlemenin adı LEARNING olmuş.

e tabi sonuçta film LEARNING amaçlı yapılmıyor.

asker botu ile bale yapmak gibi bu. bence önce podcast - sonra aksansız düzgün dilla çekilmiş, içinde bol sağlam kelime olan (size de bu lazım zaten?) belgeseller ve en son film izlenmeli.

ve film de izlenecekse şayet:

MUTLAKA orjinal altyazısı ile izlenmeli. Türkçenin sırası farklı, kelime tercihleri farklı, çevirmenin yorumu (hatası?) var. Hiç altyazısız da zaten olmaz. Mutlaka o dildeki altyazısı ile izleyin.
  • truvaiti  (25.04.12 18:14:59 ~ 18:16:40) 
@truvaiti
senle hemfikirim aslında, pimsleur ve micheal thomas denedim. micheal thomas.ı dinlemek ardından da pimsleur ile cila yapmak çok iyi olacak gibi. telefonuma falan attım her fırsatta onu dinliyorum.

fakat bunlar bireysel olarak yapılabilecek şeyler. grupsal olarak ne yapabiliriz, birbirimize nasıl ödev verebiliriz? mesela hergün bir iki podcast dinlemek ödevimiz olsun ertesi gün onu anlatalım birbirimize fransızca olarak, gibi.

@miyav, eskişehirdeyim. burada fk yok sanırım. ama hocayla konuşup onun diğer gruplarla yaptığı derslere girmeyi düşünüyoruz.
  • dahinnotha  (25.04.12 18:19:06 ~ 18:20:56) 
ingilizce için tavsiye istiyorsanız yazıyım ?


  • truvaiti  (25.04.12 18:29:44) 
metod aynı, sadece kullanabileceğimiz podcast linkleri vs farklı olacak ingilizce tavsiyesi istesem de? öyle değil mi?

seslikitaplar da var. onları da okumaya ve dinlemeye çalışıyorum. ingilizcede bunun faydasını gördüm. lakin benim sorununm şu ki kendimin hocası olamıyorum. kendime ödev verip şunu yapacaksın sonra bunu yapacaksın diyemiyorum. yapacak çok şey biliyorum ve onları uygulasam hiç sorun kalmyacak. işte o yüzden böyle grupça çalışmayı düşündük, birbirimize destek olalım hatta iteleyelim diye. ama grupça çalışırken ne yapabliiriz onu bilemedik.
  • dahinnotha  (25.04.12 18:34:35) 
bende de ingilizce için aynı sorun var, @truvaiti çok yetkili bi abiye benziyosun tavsiyelerini ver bence..


  • seoman  (25.04.12 18:37:33) 
tavsiye derken ingilizce podcast tavsiyesi. yoksa metot yine aynı.

---

BBC Learning var:

orada bir sürü bölüm var ama en güzeli 6 Minute English'tir.

www.bbc.co.uk

1. konular süper.

2. iki spiker aksansız süper konuşur.

3. araya kısa kısa normal adamlar alırlar ki kulak alışsın.

4. .pdf'si var.

5. vocabulary'si var.

6. .mp3'ü var.

7. her perşembe yenilenir.

8. 200 bölümlük arşiv var.

9. tamamen ücretsiz.

mesela bir bölüm:

www.bbc.co.uk

bir insan başka ne ister?

-----------

bence sesli kitaplar da çok doğru DEĞİL. listening için en iyisi bir şey art arda çok tekrarlı dinlemektir. mesela bu her podcast'i her gün 8-10 kez dinleyin. adamda zerre ingilizce yoktur ama dinlediği şarkıları ezberler içinden kelime ayıklar çünkü çok tekrar eder.

sesli kitap da insanlar ingilizce öğrensin diye (genelde..) YAPILMIYOR. adam açmış kitabı okuyor öylece. amaç farklı. listenig demek bol tekrar demek, bu podcastleri bol bol tekrarlı dinleyin.

---

bana kalsa, 3 adam bir araya gelmek için yola düş, buluş, başta hoca yok, en iyi ihtimalle yarısı ciddi yarısı geyik, tekrar ayrıl, zaten herkes sizin kadar biliyor...

ona harcayacağınız vakitte podcast dinleseniz daha iyi derim.
  • truvaiti  (25.04.12 18:42:31 ~ 18:48:25) 
bir de aynen BBC gibi Voice of America, Special English var.

BBC'ye göre azıcık daha yavaş, amerikan aksanlı.

şurada anlattım:

(git: 401187)
  • truvaiti  (25.04.12 18:45:05 ~ 18:47:34) 
şu aşamada bence pratiğin iyisi kötüsü olmaz. en azından hakim olunmayan bir dili konuşma çekingenliği bir nebze olsun azalır. onun dışında gitmeden önce bol miktarda dinleyin, konuşma mp3leri olur radyo olur ıvır zıvır olur.. biri film izlemeyin argosu bilmem nesi var demiş de zaten sokakta öyle konuşulur dil, o açıdan da son derece faydalı yani.

son olarak da istediğiniz kadar çalışın zaten asıl mevzuyu gidince kapacaksınız. gittikten sonra birbirinizle takılmak yerine mümkün olduğunca oradan insanlarla takılın, en önemlisi bu. yoksa fransa'da ev tutmuş 3 türk hesabı olur başka da bir cacık olmaz.
  • thejester  (25.04.12 18:50:03) 
dostum, dört yıllık tercümanlık bölümünün beşinci senesinde çırpınan biri olarak diyorum ki; konuşurken mükemmellik için kasma. yani hata yapmaktan korkma. gramerin amına koy tabiri caizse, telaffuzun içine sıç, hata yapmaktan çekinme.

bir de konuşmanı geliştirebilmen için, o dilin konuşulduğu ortamlarda bulunman gerekiyor. mesela couchsurfing sitesinde profil açıp evinde ecnebileri ağırlayarak başlayabilirsin, tabii müsaitsen. senin ana dilini bilmeyen biriyle başbaşa kalman çok önemli. derdini anlatabilmek için içten içe yırtınman çok önemli. yetersiz kaldığın anlarda işaret dili gibi, tarzanca gibi farklı yöntemler geliştirmen çok önemli, ve sonrasında aslında bunu yapabildiğini görmen çok önemli. yani bence biraz özgüven meselesi. öyle üç arkadaş konuşma kulübü falan bi' işe yaramaz. work and travel programı ile dil öğrenmek için amerika'ya gidip aynı eve çıkan türk grubu gibi hiçbi' şey öğrenemezsiniz. vakit kaybı olur.

ayrıca temel oluşturmak adına truvaiti'nin tavsiyelerine kulak asın. +1
  • schopenowski  (25.04.12 18:53:27) 
"biri film izlemeyin argosu bilmem nesi var demiş de zaten sokakta öyle konuşulur dil, o açıdan da son derece faydalı yani."

-------------

işte en HASSAS nokta burası.

bir dilin argosuna sokak ağzına hakim olmak için onu ANADİL yapmak lazım.

"heyy man vas gu ank, ya iz san ove biç"

(you is, zenciler kullanıyor...)

gibi bir şey size şu aşamada ne katacak? bu kalıbı kullanan zenci tüm ömründe (en kötü ihtimal okuması yazması olmasa bile...) aralıkız listening speaking yapmış. en kötü ihtimal orada ilkokulu bitirmiş. dilin temel anlamda her şeyine hakim.

siz her şeyi halledersiniz, dilin anasını ağlatırsınız atarsınız kendinizi sokağa, sokak ağzını 1 haftada yırtarsınız.

Türkçe öğrenmeye çalışan yabancılara bakın:

adamları alıp tarlabaşına götürmüyoruz. öncelik yine dili baştan sona adam gibi kurallısını öğretmek. insan kurallasını bilince, kuralsızını hayli hayli öğrenir.

ibrahim tatlıses yılların sanatçısı şarkıya istediği yerden giriyor istediği yerden çıkıyor kafasına göre uzun hava kafasına göre nağme... adamda kulak da var ses de var. bu da yorumdur işte. sokak ağzı da dilin yorumudur.

ama dün şarkı okumaya başlayan adam bu işe kalkarsa komik olur.

---

ha birisi de derki istanbul'da zenciler sokakta türkçe öğrendi, ellerinde kitap mı vardı?

ha ona öğrenmek diyorsanız ne ala.
----------


ortalama seviyede ingilizcesi olan (belki daha da az seviyede), bir adama zencili uyuşturucu satıcılı film ne katacak?

veya şu hayvan ingilizce aksanı olan film vardı. gençler uyuşturucu kullanıyordu da, satıyordu da... film o kadar ingiliz aksanlıymış ki, amerika'da bile altyazılı gösterilmiş... adı neyse işte. (((((adı neydi ?))))

bunlara ayıracağınız 2 saatte 20 tane 6 Minute English dinleyin bence.

---

"ha haaaayyyy ben bbc 6 minute english'in anasını ağlatıyorum, anında başkasına o saniye çevirerek anlatıyorum o derece ağır geliyor bana" diyorsanız da bence o zaman belgesellerden devam edin, film en son.
  • truvaiti  (25.04.12 19:02:17 ~ 19:04:52) 
benim bunları yazma nedenim, benim de zamanında aynı hataları yapmış olmam.

ben de bir zamanlar oturup ingilizce altyazılı film izlemeye niyetlendim. bilmediğim kelimeleri de defterime yazacaktım.

ilk denediğim film, esaretin bedeli idi.

1. film çok uzun.
2. hiç susmadan konuşuluyor.
3. zencisi amerikanı italyan kökenlisi herkes ayrı telden.
4. hem sokak ağzı hem resmi dil var.

filmi izle - bilmediğin kelimede dur - sözlüğe bak - diyaloğu anla (anlayama!) - kelimeyi deftere yaz - devam et

derken film gecede 1 saatten neredeyse bir haftamı aldı. şaka gibi geliyor ama dakilar geçmesine rağmen film gram ilerlemiyordu.


resmen filmin altında ezildim, mahvoldum, nefret ettim İngilizce'den. sporda ilk gün 100kg benchin altına girip sakatlanan (hatta ölen) adam gibiydim yani. o kadar uzayınca (tekrar da edemeyince) ne listeninge yaradı ne vocabularye hiçbir şeye yaramadı. o kadar zamanı 6 minute english'e versem epey yol kat ederdim.

ama learning amaçlı podcastlerden devam ettim, bu sabah Enemy at The Gates'i izledim, parmaklıktır, ızgaradır gibi bir kaç istisnai kelime hariç, her türlü diyaloğu, kelimeyi oynaya oynaya anlayarak bitirdim filmi.
  • truvaiti  (25.04.12 19:17:33 ~ 19:30:40) 
uzun bir film muhabbeti dönmüş, bir şey ekleyeyim madem.
film kulak dolgunluğu edinmek açısından izlenir. seviyenize göre türkçe veya orijinal dildeki altyazısıyla izlemek uygundur.
ancak gidip de filme ders kitabı muamelesi yapmayın. 24 saat öğretici, sıkıcı diyaloglar dinlenmez, film vasıtasıyla arada kafayı rahatlatırken birkaç kelime, kalıp edinirsiniz. dil denilen şeyi öğrenmenin doğal yolu taklittir. ama bu gidip "mada faka" diye konuşan bir zenciyi taklit edin demek değildir. filmine göre değişse de, o dili düzgün konuşan (ki bu muhtemelen ana karakter olur) en az bir kişi vardır, onu örnek alın. zaten bu ayrımı yapabilecek durumda olduğunuzu düşünüyorum.

dil öğrenmek için en büyük motivasyon eğlenmektir. sürekli robot gibi konuşursanız en başta siz sıkılırsınız. arkadaşlarınızla konuşurken fazlasına kaçmamak koşuluyla araya filmde orada burada duyduğunuz eğlenceli, farklı kalıplar deneyin. oyunlar oynayın. dil öğrenmeyi sıkıcı bir görev olarak gördüğünüz an, ne kadar çabalasanız da artık bir işe yaramaz.
  • anonim yazar  (25.04.12 20:52:00) 
@truvaiti

evet teoride haklısın fakat ben de benzer durumda yakın zamanda bulunduğum için biliyorum. bir dili öğrenirken şüphesiz öncelikle "doğru düzgün" öğrenmek gerekir, fakat ispanyolcadan örnek verecek olursam, küfürüyle argosuyla daha canlı olan, daha rahat ifade edilen bir dil. eğer film neyin izlemezseniz, gelince sokakta adım başı "de puta madre" duyunca küfür sanıp "bunlar ne kadar ana bacı gidiyor ulan" diye kalırsınız. biri size "qillo" diye seslendiğinde arkanıza dönüp bile bakmazsınız. ben podcastlerin çok yardımını görmüştüm öğrenirken fakat en fazla dinleyebildiğim her gece yatmadan önce yarım saat/1 saatti. film öyle değil, açılır izlenir, kapılan kapılır. günlük hayatta kullanılacak dile de daha çok alıştırır. diye düşünüyorum.
  • thejester  (26.04.12 01:01:51) 
tekrara giriyorum ama:

ben de zaten "asla film izlenmemeli" demedim. ama sadece sırası var zamanı var.

ve arkadaşla oturup notepad adlı programla ciddi ciddi araştırdık, dakikadaki kelime sayısını. BBC Learning'deki dakikadaki kelime sıklığı çoğu filmin 2-3katı. Yani 30dk podcast 1.5-2 saat filme bedel.

Çok kişi yapıyor bunu. Oturup "öğrenme" namına film izliyor. Filmde geçen bir kelime soruyorum veya kalıp veya neyse, "biliyor musun?" "yoo". Filmi izle tabi de anlamadığın şeyde not al kurcala bak at. Yoksa boş boş Lost izleyerek ne olacak ki? Dizi izliyorum demek yerine bunu İngilizce öğrenme karizması ile süsleyenlere şaşırıyorum. Dediğim gibi, film senin amacın değil aracın olsun. asla ama asla yararı olmaz demiyorum, olur elbet, asker botuyla bale yapmak gibi olur, olur mu olur.

ki bahsettiğim BBC podcastlerine baktın mı bilmiyorum ama adamların aksanı güzel ve normal konuşuyorlar işte, kraliçe 2. elizabeth gibi sadece nutuk atmıyorlar ki. espri şamata laf çakma kinaye vs vs hepsi yine var hatta her podcastte araya 2-3 tamamen normal konuşan insan da alıyorlar. ama işte amaç learning, mevzudan kopmuyorlar. dediğim gibi, film çoğu zaman öğrenme amacının önüne geçiyor.

mesela şu bölüm: "posh people": bit.ly ...

-------

ama şöyle bir algı var (<<<<< bu kısım önemli >>>>>):

eskiden internet yoktu, yabancı kanallar yoktu-azdı, yurtdışından kitaplar deli paraya gelirdi, salak bir oxford kasedi için dünya paralar verilirdi.

sonra internettir kitaptır .pdf'dir televizyondur gelince "<<<<< ingilizce olan her şey ingilizce öğrenme amacıdır, ne varsa saldır, yeter ki ingilizce olsun>>>>>" diye bir algı çıktı.

böyle bir şey yok.

filmde de, şunda da bunda da, mesela inci sözlük benzeri yabancı sitelerde de, sırf ingilizce yazıldı diye o kaynak learning kaynağı olmaz. adam body salonuna gidiyor, bir bakıyor yılların sporcusu giant set yapıyor, "oo harika işte adam bu sayede böyle" diyor, sakatlanıyor... veya bilardoda ilk günden pike çekmek gibi.

veya, şöyle desem, adam çırılçıplaksa ne bulsa giyer ama para kazandıkça tarzını oturtur, düzgün giyinir. eskiden michael jackson şarkıları idi listening aracımız. adamın ne dediğini hem ses hem anlam olarak hala anlamıyorum bazı şarkıların ayrıca hikayesi var vs vs vs .... oradan 2 kelime kapacağız diye heyecanlanırdık.

ona bakarsak, özellikle vocabulary için en sağlam kaynak senfonik - gothic metal. tristania'dır, after forever'dir, epica'dır, draconian'dır... şarkılarındaki kelimelerle doğrudan ingilizce edebiyatına girebilirsiniz, hatta geneli de latince kökenli kelimelerdir. ama işte ilk yapılacak iş değil.

(mesela, tristania: www.darklyrics.com )

demek istediğim bu. sıra önemli, amaç önemli, öncelik önemli.

benim tavsiyem LEARNING yolundan gidip filmleri rahat rahat keyifle izleyecek hale gelince izlemek. bu da 100 sene sürmüyor. 3-4 ay kulağını sağlam dolduran adam işi çözer. ben de Enemy at The Gates'i izlemek için 10 sene podcast çalışmadım.

ama önce filmden konuya girince, kendi örneğimdeki gibi (esaretin bedeli) umutsuz bir ızdıraba dönüyor her şey.

gecede 2-3 taneden 30 günde 90 podcast dinledin, kısmen doldurdun kulağını, eh dedin bir sıkıldın ve açıp 2 hollywood filmini learning amaçlı not alarak kurcalayarak izlersen anlarım da, sabah akşam sadece ekrana bakarak film izleyerek "ben öğreniyorum" demeye karşıyım. ben tüm bunları dile SAYGIM olduğu için yazıyorum. dil demek emek demek, dünyanın en pis - zor işlerinden birisi. hobi olarak haftada 3-4 saat kursla hakim savci mimar mühendis doktor olunmuyorsa, o dile tamamen hakim olmak da olmaz. hayatın her yerine sokmak lazım. adamın bir elinde bira, diğer elinde sigara, lost karşısında "ben ingilizce pratiği yapıyorum abi..." ha yararı olur mu... olur ama ne kadar olur?

house md izleyerek doktor olmaya çalışmak gibi bir şey bu.
  • truvaiti  (26.04.12 01:27:58 ~ 01:54:28) 
1
buraya yazılanların hakları Sir Anthony Hopkins'e aittir.
yazan eden compumaster, ilgilenen eden fader
modere edenler angelus, Artibir, aychovsky, baba jo, basond, compumaster, deckard, duyulmasi gerektigi kadar, fader, fraise, groove salad, kahvegibi, kaymaktutmayansicaksut, kibritsuyu, monstro, pandispanya, robin, ron dennis
bu sitede yazılanların hiçbiri doğru değildir. site içeriği küçükler için sakıncalı olabilir. yazılardan yazarları sorumludur. kaynak göstermeden alıntılanamaz. devlet tarafından atanmış bir kurumun internet üzerinde kimin hangi bilgiye ulaşıp ulaşamayacağına karar vermesi insan haklarına aykırıdır. web siteleri kullanıcıların istekleri doğrultusunda bağlandıkları yerlerdir. kullanıcılar isterlerse bir web sitesine bağlanmayabilirler. bu güçleri ve imkanları mevcuttur. bir kullanıcı bir siteye bağlanmak istiyorsa bu onun tercihi ve hakkıdır. bağlanmak istemiyorsa bu yine onun tercihi ve hakkıdır. halkın kendisine hizmet etmesi için görevlendirdiği kurumlar hadlerini aşıp halka neye ulaşıp ulaşmayacağını bilmeyen cahil cühela muamelesi edemezler. ebeveynlerin çocuklarını sakıncalı içeriklerden koruması için çok sayıda bedava ve ücretli yazılım mevcuttur. bu yazılımlar bir web tarayıcısını kullanmaktan daha karmaşık teknik bilgi gerektirmemektedir. devletin milletini küçük düşürmesi ve ebleh yerine koyması yasaktır. Skimlinks ile linkler üzerinden yönlendirme payı alınmaktadır.