tekrara giriyorum ama:
ben de zaten "asla film izlenmemeli" demedim. ama sadece sırası var zamanı var.
ve arkadaşla oturup notepad adlı programla ciddi ciddi araştırdık, dakikadaki kelime sayısını. BBC Learning'deki dakikadaki kelime sıklığı çoğu filmin 2-3katı. Yani 30dk podcast 1.5-2 saat filme bedel.
Çok kişi yapıyor bunu. Oturup "öğrenme" namına film izliyor. Filmde geçen bir kelime soruyorum veya kalıp veya neyse, "biliyor musun?" "yoo". Filmi izle tabi de anlamadığın şeyde not al kurcala bak at. Yoksa boş boş Lost izleyerek ne olacak ki? Dizi izliyorum demek yerine bunu İngilizce öğrenme karizması ile süsleyenlere şaşırıyorum. Dediğim gibi, film senin amacın değil aracın olsun. asla ama asla yararı olmaz demiyorum, olur elbet, asker botuyla bale yapmak gibi olur, olur mu olur.
ki bahsettiğim BBC podcastlerine baktın mı bilmiyorum ama adamların aksanı güzel ve normal konuşuyorlar işte, kraliçe 2. elizabeth gibi sadece nutuk atmıyorlar ki. espri şamata laf çakma kinaye vs vs hepsi yine var hatta her podcastte araya 2-3 tamamen normal konuşan insan da alıyorlar. ama işte amaç learning, mevzudan kopmuyorlar. dediğim gibi, film çoğu zaman öğrenme amacının önüne geçiyor.
mesela şu bölüm: "posh people":
bit.ly ...
-------
ama şöyle bir algı var (<<<<< bu kısım önemli >>>>>):
eskiden internet yoktu, yabancı kanallar yoktu-azdı, yurtdışından kitaplar deli paraya gelirdi, salak bir oxford kasedi için dünya paralar verilirdi.
sonra internettir kitaptır .pdf'dir televizyondur gelince "<<<<< ingilizce olan her şey ingilizce öğrenme amacıdır, ne varsa saldır, yeter ki ingilizce olsun>>>>>" diye bir algı çıktı.
böyle bir şey yok.
filmde de, şunda da bunda da, mesela inci sözlük benzeri yabancı sitelerde de, sırf ingilizce yazıldı diye o kaynak learning kaynağı olmaz. adam body salonuna gidiyor, bir bakıyor yılların sporcusu giant set yapıyor, "oo harika işte adam bu sayede böyle" diyor, sakatlanıyor... veya bilardoda ilk günden pike çekmek gibi.
veya, şöyle desem, adam çırılçıplaksa ne bulsa giyer ama para kazandıkça tarzını oturtur, düzgün giyinir. eskiden michael jackson şarkıları idi listening aracımız. adamın ne dediğini hem ses hem anlam olarak hala anlamıyorum bazı şarkıların ayrıca hikayesi var vs vs vs .... oradan 2 kelime kapacağız diye heyecanlanırdık.
ona bakarsak, özellikle vocabulary için en sağlam kaynak senfonik - gothic metal. tristania'dır, after forever'dir, epica'dır, draconian'dır... şarkılarındaki kelimelerle doğrudan ingilizce edebiyatına girebilirsiniz, hatta geneli de latince kökenli kelimelerdir. ama işte ilk yapılacak iş değil.
(mesela, tristania:
www.darklyrics.com )
demek istediğim bu. sıra önemli, amaç önemli, öncelik önemli.
benim tavsiyem LEARNING yolundan gidip filmleri rahat rahat keyifle izleyecek hale gelince izlemek. bu da 100 sene sürmüyor. 3-4 ay kulağını sağlam dolduran adam işi çözer. ben de Enemy at The Gates'i izlemek için 10 sene podcast çalışmadım.
ama önce filmden konuya girince, kendi örneğimdeki gibi (esaretin bedeli) umutsuz bir ızdıraba dönüyor her şey.
gecede 2-3 taneden 30 günde 90 podcast dinledin, kısmen doldurdun kulağını, eh dedin bir sıkıldın ve açıp 2 hollywood filmini learning amaçlı not alarak kurcalayarak izlersen anlarım da, sabah akşam sadece ekrana bakarak film izleyerek "ben öğreniyorum" demeye karşıyım. ben tüm bunları dile SAYGIM olduğu için yazıyorum. dil demek emek demek, dünyanın en pis - zor işlerinden birisi. hobi olarak haftada 3-4 saat kursla hakim savci mimar mühendis doktor olunmuyorsa, o dile tamamen hakim olmak da olmaz. hayatın her yerine sokmak lazım. adamın bir elinde bira, diğer elinde sigara, lost karşısında "ben ingilizce pratiği yapıyorum abi..." ha yararı olur mu... olur ama ne kadar olur?
house md izleyerek doktor olmaya çalışmak gibi bir şey bu.