brain wave generatör ile yapılır gibi geliyor ama işe yarar mı bilmiyorum.

isterseniz 100 KHz ses calin. acaba hoparlorunuz frekansi 22 Khz'den yuksek sesleri cikarabiliyor mu?

tunalidaki cuma ve cumartesileri 00a kadar acik, diger gunler 23.00. eger degismediyse eskisehir yolu uzerindeki shell istasyonundaki de hafta icleri 23.45e kadar acikti bir ara..
bildiklerim bunlar..

tunalı, bahçeli, reis shell açık. 40 dakikan var ama :)

tunalı açıkmış teşekkür

Bilkent'te iki tane Burger King var, Bilkent Center içindeki kapanıyor ama dışarıda arabalı olanın gece 2'ye kadar açık olduğunu gördüm. Ama sabit değil yani müşteri yoksa kapatıp çıkıyorlar 12 gibi.

1.) Gittigidiyor'dan alma.
2.) Gittigidiyor'dan alma.
3.) www.strawberrynet.com
4.) izmir sınırları içindeysen aynı mekanda bulunmayalım, pişti olmayalım :P

üstte yazıldı mı bilmiyorum ama gittigidiyor'dan alma.

bu arada sakın gittigidiyor'dan alma.

Ben internette alışveriş yapabileceğim yerleri araştırırken şöyle bi blog buldum:
yurtdisindan.blogspot.com
strawberrynet dışında bi sürü siteden bahsediyor, epey de ayrıntılı anlatmış, hiç denemedim ama belki o sitelere bakılabilir.

Üzülerek belirtmeliyim ki şu ana dek Gittigidiyor'dan orijinal parfüm alamadım. Ben de strawberrynet.com'u öneriyorum.

fragrencex.com tavsiye ederim. fiyatları strawberrynet'ten biraz daha düsük. ben aldim orjinal parfümler kesinlikle. coupoun code olarak FREE yazarsaniz da kargo belese geliyor. strawberry'de parfümlere %10 kargo masrafi ekleniyor. bir de gümrüge takilmamasi icin 100 euroyu asmayacak sekilde siparis verin. kargo beles oldugundan ayri ayri da göndertebilirsin belirli araliklarla. elinize ulasmasi da tahmini 10-15 gün sürüyor.

strawberry'den aldım orijinal çıktı mis gibi.

bu arada gittigidiyor'dan alma diyen oldu mu? alma sakın.

strawberry süper.bir alternatifi daha vardı adını unuttum. bu ikisi dışında biyerden alma.
gittigidiyordan alma.
illa ısrar edeceksen, "kıbrıstan gümrükten mal çıkardım bakmak istermisin" diye yaklaşan poeştli abilerden al.

ne zamandır yazılmamış gitti gidiyordan alma diye unutmuşsundur belki

öğlene kadar yapılan eft ler genellikle aynı gün içerisinde ulaşıyor. öğleden sonrakiler bir sonraki güne kalabiliyor. fekat böğün tcmb kapalı olduğundan sisteme girmediyse yarın gelir.

bankalar 13.00'dan sonra i$lem yapmaya devam etti mi? Eger internet bankaciligindan yapildiysa bu eft, muhtemelen mesai saati di$inda oldugundan per$embe sabahi 08.00'da i$leme alirlar. Paraniz o zaman hesabiniza du$er diye tahmin ediyorum.

dün bankalar arası transfer 13:00 de kapandı.

mesai gunlerinde eft islemleri 14.30-16.30 arasi bitiyor (bankaya gore degismekte).
yarim gun tatil olan gunlerde eft islemleri 11.30'da sona erer.

bu durumda eft karşı tarafın hesabina ilk mesai gunu gecer. sizin durum icin 30 ekim persembe oluyor.

bu eft manuel onaylanarak mı geliyor ki, bugün bankaların internet şubeleri açık, yani tatil günü de olsa bilgisayar neden onaylayıp aktarmaz ki.

cünkü havale yapılıyor olsaydı tatil günlerinde para hesaba geçiyor, aynı banka içinde yani

aynı banka içinde ayrıdır transfer onu 24 saat yapabilirsiniz. bankalar arasında yarım günlerde 13:00 de kapanır, ama 13:00 de kapanması 12:59:59 da gidip bankadan eft yapabilirsiniz demek değil. 11:30'a kadar olan talepler alınır, onların aktarılması vs 13:00 olur zaten.

Bankalar arası eft merkezi diye bir yer var, orada onaylanıp geliyor EFT evet. Dolayısıyla havale gibi tatil gece bilmemne dinlemeden anında aktarılamıyor. Sizin para perşembe gelir.

yanınızda rüzgar yok edici haplar olacak. rüzgardan sonra alınca bütün maddi zararı karşılayacak haplardan. rüzgar alacak bu hapları. metaforu anlayabilmişsinizdir umaırm.

pantolonun altına bir tayt üzerine bir fanila altı giyeceksin. üste ise bir atlet iki tişörtten sonra gömlek ve kazak giyeceksin.
kumaş seçimini hafif, ince ve sık dokunmuş olandan yapacaksın. örneğin kullandığın bere örgülü gevşek olanından olmayacak.

alta yün paçalı don, üste yün falina, ayaklara bot içine de yün çorap, eller ve kafa için de askeri malzeme satan dükkanlardan çift katlı bere ve eldiven. artık rüzgarın kralı gelse bi bok olmaz ;)

antifiriz de gerekir.

ince windbreaker diye tabir edilen ceketler var hafif yagmura siddetli ruzgara karsi iyi koruyor, ben kisin dalis yaptigimda teknede donmamak icin giyiyorum, google'dan aratirsan kesin bisiler cikar.

Condom veya oral kontraseptifler :)

bence saten bişeyler giyinin kumaşın dokunuşu ve rüzgarın etkisi ile hormonlarınızın nasılda yerdeğiştirdigini algılayacaksiniz :))

bu soru silindi mi noldu? birkaç cevap yazılmıştı en son?

mediacat okumayı bırakmalısınız. en azından belki bir süreliğine.
çok daha keyifli sektörler var hem. benim hayalim turfanda sebzeciliği mesela.

edit yerine soruyu silip tekrar yazmış benim cevap ta kaçıp gitmiş.

Evet, onceki soruyu silmek durumunda kaldim, uzgunum.

Bu, bir onceki sorunun genisletilmis versiyonu. o henuz yazim asamasindayken yanlislikla piyasaya surulmus bir soru idi. Dolayisiyla sorumu tamamlayip eskisini sildim.
Bir kez daha ozur diliyorum zaman ayirip cevaplayan arkadaslardan.

Türkiye'de tasarım mı var? Hani nerde?

esra ceyhan gibi sormaya gerek yoktu soruyu. en basitinden kullanilan alfabenin ~90-100 yil kadar bir suredir kullaniliyor olmasindan mutevellit tipografi kavraminin (biliminin) gelismemis olmasi.

1. soru için, c1 kolonuna gidin
veri>dogrulama menusune girin
Ayarlar sekmesinde "Liste" seçin
kaynak olarak a kolonunda hucreleri seçin.
2. soru için
d1 hucresine sunu yazın
=DÜŞEYARA(C1;A:B;2;0)

galadnikov, bu dosya işime yarayacak gibi. düzenlemeye başladım. çok teşekkürler.

size sormak lazım, neden bulursunuz? benim için böyle bir genel geçer kural yok.

tam tersi ben kullanacağım fotoğrafların hepsinin saturationını artırıp kullanırım. bana kalırsa öyle daha estetik oluyor. diğerleri pek bir soluk oluyor.
ama bahsettiğiniz saturation ı özellikle düşürülmüş fotoğraflar ise, sanırım fotoğrafın renk ayrıntısından kurtulması ve ifade edilmek istenen veya vurgulanmak istenen öğelerin hem resimle bütünlüğünün sağlanması hem de daha kolay seçilebilmesinden kaynaklanabilir.

yeniden başlattın mı kurduktan sonra?

uac'ı kapatınca düzeldi sağolun.

sadece amatör ya da kişisel kullanım amaçlı düşünmemek lazım tabi.

o tür modeller profesyonel amaçlar için de kullanılıyor sanırım, yoksa her keseye uygun sennheiser bulmak mümkün. ama kulaklığa 1000 ytl verip ipod'a takan var mıdır bilemedim. yine de benim gibi sürekli kulağında kulaklıkla gezen bir insansan bir süre sonra kulaklığın sesi, bastır, tizdir bunlar senin için önemli hale geliyor ve kulaklık için ayırdığın bütçe mp3 player için ayırdığını geçebiliyor.

ayrıca o linkteki kulakılığı dün mediamarktta 850 ytl civarında bir fiyata gördüm, niyetlenenler kaçırmasın :)

ben vermek üzereyim açıkçası, müziği önemsiyorum, alınca bir kere alma taraftarı olanlardanım.

seni anlıyorum; (git: 26990)

öncelikle şunu söyleyeyim, o kulakliga 1000er liradan amfi ve dac, 400-500 liralik da recabling (after-market tabir edilen hi-fi kablolarla tekrar kablolama; dikkat edilirse kendi stock kablosunun detachable -cikarilabilir- oldugu gorulur) yapinca tam kivamini buluyor. yani aslinda yerine gore 3000-4000 liralik bir hi-end kulakliktan soz ediyoruz ki bunlar oyle minton mp3 player'in drive edebilecegi, uzerine "eheh bendeki onboard ses kartina taktim muthis lost izliyorum," seklinde menkibeler anlatilabilecek urunler degil. mamafih, evini, studyosunu, is yerini vs. 25-30 bin liralik klipsch, b&w kolonlarla, genelec monitorlerle vs. doseyen adamdan bunu alan adamın farki, bunu alan adamin dinleme seanslarini kisisel nedenlerden oturu -müzik prodüksiyonu, muzigi tek başına ve hi-fi dinlemek istegi gibi- "bireyselleştirme" çabasıdır. sözün özü, izolasyon istiyor olabilirsiniz ya da kulaklıkla daha rahat ediyor olabilirsiniz, veyahut aynı hi-fi deneyimini odanızda ancak 10 binlerce liralik bir düzenekle kurabileceğinizden ve söz konusu bütçe sizi aştığından böyle bir yola girmiş olabilirsiniz, veyahut daha bir sürü gerekçe.

velhasıl bu ürünlerin de hedef kitlesi var, ama tabii ki bu tür modeller orada-burada peynir-ekmek gibi satan kitle ürünleri değil, biraz daha ni$'e giriyorlar diyelim. bu arada ankara mediamarkt'ta gezerken sirf merakından "bu hd650'lerden şimdiye kadar hiç sattığınız oldu mu?" şeklinde bi soru soran arkadaşın, görevliden "valla satmadık, geldiğinden beri duruyolar öyle," yaniti aldığını biliyorum (bu diyalog yaşandığından mediamarkt henüz 1-2 aylıktı tabii, satmışlardır belki sonradan bir iki tane). demem o ki 300-400 dolar olan abd fiyatını bence hak eden bir ürün hd650 (ve diğer bazı sınıfdaşları) ama ben de 1000 lira saymam gidip; dolayisiyla iç pazardan almam demek istiyorum.

final: bunlar, "oyun oynarken takayım, anime izlerken süper olur, 128k mp3 dinleyeyim," düşünceleriyle satın alınacak ürünler değil, bazı spesifik amaçlar ve zevkler için kullanılacak ürünlerdir. zira diğer türlüsü mallığa girer, ev-migros-ofis arasında ortalama 60km hızla günde 30km yol için 150hp'lik & 100 bin liralik otomobil alıp "abi benim araba da 150 beygir yeaaa..." diyen adam kadar eleştirilmesi icap eder.

ben, örneğin, bir çift masaüstü boyutundaki hoparlöre 2000 küsür ytl para vereceğim ilk fırsatta. :) ürün açıklamasındaki sayısal değerleri mesela bir cx300'ünkülerle karşılaştırırsanız daha açıklayıcı gelecektir.
bu kulaklığı çok incelemedim, ama büyük olasılıkla profesyonel veya yarı-profesyonel bir alettir. yani üretim amaçlıdır. anahtar kelimeler: referans monitörü, flat response, empedans, frekans cevabı...
:)

bir şey daha diyecektim, unuttum: esasında bu tür lowest-end'den highest-end'e giden ürün skalalarında fiyat geometrik gibimsi artiyor gibi (kanımca). yani söz gelimi, 10 liralık snopy kulaklikla 120-130 liralik kulaklık arasında dağlar kadar fark varken gene bu kulaklıkla hd650 arasındaki fark tepeler kadardır. hd650'den çok daha pahalı kulaklıklar da var ve bunlarla hd650 arasındaki farklar da tartışılacak düzeylere kadar iniyor; örneğin 900-1000 dolarlık bir ath-w5000'ün 3oo dolarlık bir hd650'den daha kötü ses karakteristiğine sahip olduğunu savunan onlarca insan görebilirsiniz. velhasıl "reference" düzeylerine gelindiğinden belki de yalnızca %2-3 lük performans artışlarını yüzlerce dolarlık fark ödeyerek deneyimleyebiliyorsunuz.

actionary'nin dediğine bir ek: kağıt üstündeki spesifikasyonlar (frekans aralığı vb.) gerçekten de birçok ürüne ilk bakışta sağlıklı birer yol göstericidirler ancak gene birçoğunun da işkembeden salladığı değerlere itimat etmemek gerekir (dinleyip fikir edinmek daha yerinde olur). örneğin 20-20k hertz frekans aralığı olduğunu iddia eden birçok ucuz piyasa kulaklığı bu aralığın yakınına bile uğramamaktadır, onlara da he deyip geçmek lazım.

www.elmasepeti.com bu shure marka kulaklıkların bundan daha pahalısını da satıyordu site ama şimdi kaldırmışlar.

shure, kulaklıklarını satarken öyle ipod'a falan takmayın diye değil bizzat "ipod'un mercedes'i" sloganını kullanır.

öncelikle (bkz: shure/#13848096).

herhangi bir lüks malın satılmasını nasıl hayretle karşılamıyorsak bunun da bir farkı yoktur diye düşünüyorum. bu soruyu sorarken bazen art niyetli bir yaklaşım da seziyorum. bunları alanlar sanki sana hava atmak için alan saf insanlar iması. biri diyor bunlar adam sikiyorlarmış. biz de bu durumda sikilen oluyoruz. ha canım bi akıllı sensin.

actionary alacağın hoparlörün markasını merak ettim. genelec mi?

bu tür referans kulaklıkları, aynen söylendiği gibi, kullanmadan fiyat biçilebilir şeyler değildir. bu kulaklığı kullanmış olan kimi ses mühendisleri, tonmaisterler, daha pahalı olan muadil ürünlerden daha iyi performans verdiğini söylüyorlar.

ben, arkadaşımın stüdyosunda, hd 650'nin yanına bile yaklaşamayacağı söylenen bir kulaklıkla, miksi yeni bitmiş bir şarkıyı dinlerken, şarkının yarısında orgazm olmuş, ağzımdan salyalar saçarak mikserin düğmelerini dişlemiştim. o günden beri benim kayıt odasına girmeme izin vermiyorlar :)

yani, param olsun, hd 65o'ye o kadar hızlı parayı basarım ki, satıcı bile neye uğradığını şaşırır.

@boshi: her markanın değil tabii, ama sennheiser'ın verdiği değerleri doğru kabul ediyorum :) çünkü sennheiser'ın değerlerini de doğru kabul etmezsem, referans alabileceğim çok az marka kalır :)

@caturanga: tüm ekipmanım m-audio olduğundan, ve m-audio'nun tüm ürünlerinden çok memnun kaldığımdan, ve bu konuda bir nevi marka takıntısına sahip olduğumdan, monitörü de m-audio almak niyetindeyim. m-audio ex66 niyetindeyim, ama dediğim gibi "ilk fırsatta" alabilirim. o ilk fırsat pek yakın görünmüyor şu aralar :)

görebildiğim kadarıyla, ilgili kulaklık yurtdışında 450-500$ arası satılıyor.

düşünün yani bizdeki kazığı, yazık...

bose diyecem çekilin,

yurtdışında bir mağazada geziniyordum mağaza hi-fi ın dibine vurmuş bi yer oyle ki kapıda bir güvenlik görevlisi var biraz kozmopolit bir memleket olmasından ötürü herkesi almıyor içeri (tasvip etmiyoruz elbette)

neyse efendim bi stand vardı boseun, çok denişink hi fi sistemlere bağlı bir kulaklık teşhir ediliyor. deneme fırsatım oldu nasıl bişi olduğunu anlatmam mümkün değil. dünyanın tantanasının yapıldığı mağazadan çıkarıp okyanusun dibine götürüyordu sizi. sadede geliyorum kulaklığın fiyatı 3600 dolardı.... ki söz konusu memlekette elektronik eşya bizimkine kıyasla yaklaşık %30 daha ucuzdu.

@divit: altın kullanımı korozyonu önlemeye yönelik zaten hi-fi'da, iletimi sağlamak konusunda gümüş ve bakırın yapısal olarak altın adlı elementimizden daha üstün olduğu söylenir. kaldı ki altından yapılmış hi-fi kablo göremeyeceksiniz araştıracak olursanız (maliyet de bunda bir etkendir tabii, katar seyhi degil sonucta bu ureticiler), metresi yüzlerce dolar olan kablolarda dahi "pure silver", "pure copper" gibi ibareler bulunur. o bakımdan teknosa'da gördüğünüz kabloda bi katakulli yok sanıyorum, oksidasyon hızını minimize etme amaçlı kullanılmıştır muhtemelen.

bu arada hi-fi kablo üretiminde çok büyük tezgahlar döner son kullanıcı için, o ayrı. örneğin james randi adlı hurafesavar amcanın Pear Cable adlı firmanın Anjou marka kablolarını nasıl itin şeyine soktuğunu okuyup eğlenebilirsiniz ==> gizmodo.com

bu arada bose'un da genel olarak bir hype, bir marketing yalan-dolani olduğuna dair çok sayıda iddia mevcut (hiç bose ürünü kullanmadığımdan görüş belirtemeyeceğim), en etraflıca yazılmış iddianamelerden biri için bkz. www.intellexual.net

@divit: altın oksitlenme riski olan kontak noktalarında kullanılan ve ses kalitesinden öte uzun vadede tak çıkar sonucu oluşan iletkenlik azalmasını önleme amaçlı kullanılır ciddi hifi kablolarda.

ayrıca gönderilen sinyal dijital değil boru gibi analogdur.
(bkz: adc)
(bkz: dac)

her sektörde şarlatanlar ve parası bol kişileri soyma amaçlı kuruluşlar da vardır bu arada. "snake oil" satma muhabbeti dedikleri.

zamanında birer metrelik farklı konnektör kablolarını ciddi high end sistemlerde karşılaştırma fırsatı bulmuştum. bu kabloların fiyatları 1000euro ile 4500euro skalasındaydı(metresi!!). bütün değerlendirmeyi fiyat üzerinden yapmamak gerekli, bunlardan bir tanesi bizim kulaklarımıza göre standart bir bakır kablodan bile kötü sonuç verirken aralarından ucuzlardan bir tanesi hepsini dövüp geçmişti.

specler önemlidir, ama bunları kimin yazdığına da bakmak lazım. bu yüzden isim yapmış şirketler ve başlarındaki kişilerin sözlerine de kıymet verilir. ciddi firmaların tasarımcıları çeşitli makalelerle kendi tekniklerini savunur ve karşılaştırırlar zaten.

ama bunlar öyle "mp3 dinliyim hacı" diyen kişilerin dert etmesi gereken şeyler değil. bu kişilerin "oha adam soyuyorlar safi salaklık" şeklindeki yorumları da yerine göre boş ve geçersiz olmak durumunda. işin iç yüzü derdi sadece müzik dinlemek olan birinin doğuştan kavrayamayacağı derecelerde karışık.

uçmayı deneseniz?

ssg ye mesj

ayarlar > hesabı kapat

hesabı kapatmayı, uçmayı falan sormuyor arkadaşlar. hesaba zeval gelmeden entry'lerin tamamını silmeyi soruyor. gayet açık değil mi?

evet, ssg'ye mesaj ile olabilir. ama yine de yedekleyin bu işten önce.

kitap okuyun birbinize.

(bkz: sözlük bana konu bul lan allahsız)

valla bu benimde çevremde çok sık görüp hala anlayamadığım bir konu, hadi uzaktakilere bişi dememde,tüm günü beraber geçirip ayrıldıktan sonra yine telefona sarılıp arayan msj çeken bi sürü kişi var çevremde. yahu tüm gün yaptıklarını bir bir anlatsan yine 2 saat sürmez hepsini anlatman heralde dakikalara girmezsen :)

çok muhabbet tez ayrılık getirmiyormu yahu ?

çok muhabbet tez ayrılık getirir. vazgeçin bu fikirden.

olay sevgili, nişanlı olayı değil bana göre.

bazı insanlar telefonda konuşmayı seviyor, bazıları sevmiyor. erkekler genelde az konuşuyor. telefonda konuşmayı seven insan (kadın olsun erkek olsun) gerek normal arkadaşları ile gerek sevgilileri ile bol konuşuyor.

valla bedava olunca buluyorsun birseyler

Birkaç ilişkim amaçsız ve nedensiz telefonda konuşma ve mesajlaşma güçlüğü çektiğim için bitti. Önümdeki maçlar için telefon manyağı olmayan kızlar seçmeye çalışıyorum. Zor oluyor. Çok azlar. Hepsi eline telefon verince çılgıncasına konuşuyorlar.

şimdi biraz arabesk olacak ama, beraber sessiz sessiz oturunca karşılıklı rahatsızlık hissetmeyeceğiniz bir ilişki kurmaya çalışırsanız, sırf sevgiliyle konuşma "işini" yapmak için konuşma gibi dertlerden kurtulursunuz. Kimi seçeceğin önem kazanır tabi burda. Konuşacak bir şey varsa konuşursunuz, yoksa konuşmazsınız. öyle ille de boş boş konuşucam bütün akşam modunda birin kaptırırsan kendini: (bkz: gaçhayım)

şöyle devam eder
- ee şimdi napıyosun
- senle konuşuyorum ekiekieki
.
.

vaz geçin uzun konuşmaktan insan çok sacmalıyor cok

kızların evde eli kolu bağlı oturtulması, herhangi bir hobi edinmelerine veya sosyal aktiviteye katılmalarına izin verilmemesi bunlara başlıca etken bence. akşam oldu mu odasına kapanan, hele ki bilgisayarla pek içli dışlı değilse alıyor telefonu eline (doğası gereği konuşkan bi de tabii) başlıyor konuşmaya. gerçi bu, ülkemizin kızlarına mahsus bir durum değil; yıllar önce öğrenci değişim programıyla bize gelen polonyalı kız da elinden telefonu eksik etmezdi.

"aslında konusacak bişeyler bulmakta zorlanırım diye dusunuyorum"

bu korkunun sebebi şuan sevgilinin olmaması. olduktan ve aradaki bazı engelleri aşıp! iyice samimi olduktan sonra ne konuşacağım, konuşacak bişey bulamayacam diye bişey kalmıyor merak etme. bunları düşünmezsin bile.

ben söyliyim hemen, 10 dakka güzel güzel konuşursun, sonra taraflardan birisi olmadık bir laf eder ve haksız olan taraf toparlamaya çalışır. akabinde kavga çıkar ve gönül alma konuşmaları yapılır.

2 saat canım cicim diye konuşan görmedim.

bulmayın zaten. olayın maddi yönünü geçtim sağlık için de zararlı bişey. o kadar saat kaç beyin hücresi ölüyor allah bilir. iki saat boyunca telefon ısınıryor da ısınıyor, kulağın yanıyor, öbür kulağa alıyorsun, bu kulak değiştirmeler sıklaşıyor, arada iki kelime kaçırıyorsun ve buyur sana 1 saatlik daha konuşacak dert. "sen beni dinlemiyo musun, nerdesin" soruları...

bu telefonla yaşayan insanlardan biri de benim ev arkadaşım. onlar telefonla konuşurken telefonla konuşuyormuş gibi düşünmüyorlar sanırım. telefonda uzun konuşman gerektiği zaman sanki yıllardır ıssız adadaymışsın da kimseyle konuşamamışsın gibi düşün sen de yaparsın. veya telefonla konuşmanın dışında yapacak hiç bir işin olmadığına, çok sıkıldığına falan inandırmaya çalış kendini. ^^

Telefonda çok konuşulan ilişkilerden birisini yaşıyorum ve hala ayrılmadım (6 senelik long distance relationship olayı). Ama işin aslı ben konuşmuyorum. Kız arkadaşım konuşuyor ben dinliyorum. Arada da gönlünü hoş tutuyorum. bir erkek açısından uzun konuşma işi budur başka bir şey değil.

shakespeare oynuyoruz telefonda. Hamlet, Macbeth, King Lear, Othello'yu bitirdik. Birdahaki aya Henry'lere başlayacağız. Arada bazı sahnelerde konferans yapıyoruz.

çok basit. konuşacak bir şey bulamazsan "sen son günlerde bana karşı soğuksun" argümanı gelir ve kavga etmeye başlarsın. o kavga 2 - 3 saat sürer.

evet, var böyle bişey. yabancı portföy yatırımcıları vergiden muaf olması lazım.

evet, yani belki kısmen. ilgili yasa ya da herneyse bir fikrim yok. ama şu anda sanıyorum bulgaristan ya da romanya'da hiç vergi yok, o yüzden tüm türk büyük firmaları orada fabrika açıyor, atıyorum belki su elektrik bile bedava. O devlette işsiz açığı kapatıyor.

atıyorum bizde de farklı kuralları vardır, yabancı sermayeyi çekmek, işsizliği azaltmak için. atıyorum gene, diyarbakırda kurarsan su elektrik bedavadır da izmitte kurarsan vergi bile alıyorlardır. ama konyada kurarsan, sadece vergi almıyorlar su elektriği alıyorlardır.

böyle bir şey varsa, bunu kullanmak içinde şu yapılır, amerikada 600dolara bir şirket kurarsın, sonra türkiyeye şube açarsın :)sonra yabancı sermaye aktı sanar dururlar. enflasyon sepetinde hiç kullanılmayan soba borusu olması gibi. yani yapıodur birileri tahminen.

ama tabi tüm yazdıklarım sallama. belki tüm şehirler için aynıdır, kuralları farklıdır, ve kesinlikle bilmem kaç sene için geçerlidir bu, hatta sanayi tipine göre de olabilir. her şey olur yani kısaca.

tam emin değilim ama sanayi yatırımları için değil bu durum. onda da bir takım teşvikler (ya da kapitulasyonlar) falan söz konusudur muhtemelen ama muafiyet yok galiba. muaf olanlar sıcak para yatırımları olması lazım.

bir de şöyle bir durum var, irtibat büroları var, misal bir yabancı şirkette çalışıyorsunuz, oşirketin türkiyede ofisi var ve o ofiste çalışanları tr de ssk lı yapabilirsiniz hatta yapmak zorundasınız , burada çalışan kişilerden borsroların kanayan yarası olan gelir vergisi alınmaz, ama bunun için özel izin falan almanız lazım, türkiyede bankadaki paranızdan faiz geliri dışından başka bir gelir unsurunuz olmaması lazım.

örnekle, rusya firması türkiyedeki işçileri rusyaya götürmek için tr de bir ofis açsa ve burada türk insanlar çalıştırsa burada çalışan türklerden gelir vergisi alınmaz, zaten bu firmanın başka geliri de olamaz, ha bu firma dur ben başka işte yapayım derse bu muafiyetten yararlanamaz.

bizdeki vergi sistemi biraz saçma ama transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç tespiti gibi bir olay getirdiler muhasebecilerin anası aglamaya başladı, bu yabancı şirketlerin misal bulgaristanda şirkeitn varsa ve tr deki şirketinde varsa oradan buraya ucuza mal satamayacaksın, bkz aydın dogan, ya da pahalıya satamayacaksın biraz serbest piyasaya müdahale oluyor ama yapamayacaksın, ilişkili kişiler diye bir şey getirdiler şirkete girip selam veren herkes ilişkili kişi oldu, yani aydın doğan bilanço güzellemesi yapmak için kagıt giderlerini düşük göstermek adına yut dışındna kagıdı 5 lira yerine 1 liraya alsa, ithal etse yan, devlet baba çağırıp şirrtt seni hiç sevmem , şirketlerini de sevmem sen kagıdı 5 liradan alsan 1 lira katma deger vergisi ödeyecektin , gümrük vergisi ona göre bütün vergiler ona göre olacaktı sen ise matrahı düşürmüşsün, gel aydınım doğanım denilecek, ha keza yurt içindeki firmalarda öyle olacak, grup şirketlerine ucuza ya da pahalıya mal satamayacaksın, biraz saçma ama evet ,

yabancı yatırımcılar için vegi muafiyeti diye birşey oldugunnu duymadım sadece teşvikler oluyor, oyle sıfır vergi falan yok diye biliyorum.

walla yabanci $irket borsa alim satimindan istanbul'da kar ederse vergi odemiyo.
orasi kesin. biyikli yabanci da burdan geliyo tabi :)
kapitalin belli bi e$ik degerden yuksekse gider luxemburg'daki banka ustunden borsa inest edersin.
olan gene ufak yatirimciya oluyo yani :( elleri mahkum buraya!

reel yatirimda da kolaylik vardir, ama bu derece degildir.

akp'ye has bir politika degil. daha once de sermaye cekmek icin benzerleri yapilmisti.

sermaye getirisinden yabancıya vergi yok, türk'e stopaj var

net anlaşılanlar şunlar sanırım;
yabancı yatırımcının sermaye getirisine vergi yok (yabancı portföy yatırımcıları vergiden muaf).
yabancı şirket borsa alım satımından istanbul'da kar ederse vergi ödemiyor.
ancak yabancı yatırımcının vergi muafiyeti için sıcak para yatırması gerekli.

anlaşılabilir ve net ekleyeceği olan?

(bkz: sistire)

laminatta olmuyomuş sanırım sistire.

soruya cevap değil ama laminat parkelerin üzerinde bir tür sır oluyor, bu sırrın kalite ve kalınlığı da laminatın kalitesini belirleyen ana unsur zaten. bu yazacağım kulaktan dolma bilgidir: laminatlarda nahşap parke gibi cilalama işlemi mümkün değil. tabi gidip ustasına sormak lazım.

üzgünüm ama değiştirme harici hiçbir çözüm söz konusu değil. malesef laminat böyle bir şey :(

laminata zımpara yapmaya kalkmayınız.

bi çözümü yok sanaırım bu işin...
tüm cevaplara teşekkür ederim.

laminat parke olduğu gözümden kaçmış. sistire bırakın laminat parkeyi lamine parkeye bile uygulanmaz. sadece ahşap parkeler içindir. sizin değiştirmekten başka şansınız yok dendiği gibi.

çerçeve yaptırıp birine hediye edin bari.

valla bi çiftinin bana yararı dokunur :/

aynı durumdayım. geçen sene eşimin ısrarlarıyla lens takmaya başladıktan sonra kaç senelik numaralı güneş gözlüğümün orijinal camlarını aradım buldum, çerçeveye geri taktık. güneş gözlüğüm kurtuldu. zaten de numaram arttığında numaralı renkli camlarımı kullanamaz olmuştum. bence saklayın. lens takmaya karar verirseniz çok işe yarıyor.

cama göre çerçeve yapılmaz, o camlar da her çerçeveye uymaz. ama belki şu titanyumdan olup sadece sapı ve ortası olan çerçevesiz gözlüklere adapte edilebilir. çerçevesiz güneş gözlüğü olarak kullanılabilir bir başkası tarafından.

biz de gözlükçüye sormuştuk bunu, altı nokta körler derneğine verin demişti. bi bildiği vardır herhalde.

Evet yaa, bir çiftinin bana da faydası olur.
Değerlendirme imkanın olmaz ise bana gönder

türkiye iş bankası diye tahmin ediyorum ama benimkisi tahmin sadece.

yok yahu. yapi kredi idi sanki

2.5.2.1.4. TÜRKİYE’DE İLK KREDİ KARTI ve MANYETİK KART UYGULAMASI

1976 yılında kurulan Anadolu Kredi Kartı Turizm ve Ticaret A.Ş., Eurocard International S.A. Türkiye temsilciliği ile kredi kartı hizmetini Türkiye’de ilk başlatan kuruluştur.

isletmemuhendisi.blogspot.com

Buradan aldım bunu ama.. Güvenilirliği nedir bilmiyorum. 1968'de, Diners Club mı ne varmış, ilk kredi kartı o zaman kullanılmış Türkiye'de. Ama işte dağıtan bunlarmış.

dinner club yemek kartı değil mi? ben bildiğin kredi kartı veren bankayı merak ettim.

anadolu kredi kartı a.ş.yi bilmiyorum ama bir banka olarak değilde boyner holding'in bir zamanlar yaptığı advantage kredi kartı gıbı bisey diye dusunuyorum.hic bir bankaya baglı olmadan sadece belirli yerlerde gecerlı olan bir kredi kartıymıs gıbı gelıyor bana..

o şakşuk aleti genelde taksıt yaptırmak ıcın kullanılırdı.3 kagıdı koyardın oraya kredi kartınıda alta koyardın.ustunden kol gıbı bıseyı gecırırdın izi cıkardı oraya.sonra imzalardın onu..vay be ozamanlar insanlar nekadar durustmus.2 ay sonra odeyecegın şey icin kimse senden limitin var mı borcunu duzgun oduyomusun dıye sormazdı.cunku herkes oderdı..

visa yı yapı kredi getirdi ilk kez. 1990 filandı tarih de.

89'da ilk kredi kartımı almıştım pamukbanktan prestij kart
türk malı ilk kart oydu diye biliyorum

kredi kartı değil de atm kartını ilk kullandıran "bankamatik" ile iş bankası olması lazım

bu arada o "şakşuk" aleti için bankadan provizyon alınmak suretiyle yine limitin var mı yok mu sorulurdu.

isott
türkiyede kredi kartını kullandıran ilk banka iş bankasıdır
iş bankası bankamatik demiştir
sonra isim bankamatik kalıyor
misal vakıfbank da bankomat fln demiş ama tutmamış
selpak ın mendil gibi alınması şeklinde bankamatik de kredikartı misali anılmıştır
küsüratlı tarih vereyimde salladığım belli olmasın yaptırtmayın bana

Diners Club tabi ki bir kredi karti. Eskiden cok daha meshur ve yayginmis, simdi pek bulunmuyor. Kredi kartinin tarihinde adi geciyor yanlis hatirlamiyorsam.

iş bankasının dağıttıkları, atm kartı (charge card/debit card) idi.
sene 89, 90 civarı.
hatta o dönem, boğaziçindeki yurtlara falan dağıtıyorlardı ve içine de teşvik içinde ufak bir para da koyuyorlardı (bugünün parası ile 30 veya 50 lira gibi).
herkesinki de zarflı olarak duruyordu, yani başkasınınkini alsanız, alabilirdiniz. şifresi falan da zarfın içindeydi.
hatta şöyle bir sahtekarlık oldu:
o tarihte, para yatırınca, para fiziksel olarak banka kayıtlarına geçmeden, hesaba geçiveriyordu.
birkaç akıllı, bebekteki işbankasının ilgili yuvalarına, içi boş zarflar yatırarak, sisteme, allah ne verdiyse yatırdıklarını beyan ediyorlardı.
derhal hesaba geçtiği için de o tutarlar, sonrasında çekiveriyorlardı ve zarflar da açıldığında boş çıkıyordu.

Aradığınız şeyin adı CRM yazılımı. Customer Relations Management açılımı. 20bin ila 40bin euro arasında değişiyor fiyatları özelliklerine göre, ama piyasada bazı programcılar bir yerden buldukları kodları modifiye edip güya kendileri yazmış gibi satmaya çalışıyorlar 8bin euro'ya falan.

Belki çok çok kısıtlı özellikleri olan ücretsizleri de vardır. Online başarılı bir örneği için www.salesforce.com a bakabilirsiniz, hatta üyelik ücretsiz sanırım ama demo halde hangi fonksiyonları açık emin değilim...

evet, çok ufak bir şey lazım. aslında yanlış yazmışım kasa filan derken sadece "x işi y lira tutarında yapılmıştır" gibi bir şey olacak.

access işimi görür aslında ama şimdi onların tablolarını, formlarını falan oluşturmak, olmadı diyip baştan yapmak gözümde büyüyor.

special değil de normal olarak paste etseniz? eğer öyle de olmuyorsa photo-paint de falanda bi denesiniz?

bu bir otomobile ait bir otomatik şanzıman. ama binek midir, ticari midir, spor mudur, bilemiyorum.
google'da manuel veya otomatik şanzıman için sırasıyla "manual transmission" veya "automatic transmission" keywordleriyle görsel aratırsanız birçok resme ulaşabilirsiniz.

bu bir şanzuman, evet.

google'a gearbox yazınca gayet güzel şeyler geldi resim arama bölümünde. daha önce bakmadıysanız işinize yarar. almancası olan getriebe yazınca da oldukça iyi resimler çıkıyor.

cevaplar için teşekkürler arkadaşlar.

modeliyle aratın. örneğin "7g tronic".

1) Kasete atmak için VTR kullanacaksan direkt proje dosyasını VTR nin olduğu makinaya aktar, export etmeden kasete kaydet. öyle hem görüntü kaybı da olmaz.

2) Organizasyonlar bunu belirtirler zaten. Bazılar yazılı izin ister, bazıları istemez. istemeyenlerde kimse kasmaz pek. filmin sonuna müziğin kimin olduğunu yazarlar.

3)İlk film kendi filminse neden sahtecilikten giresin ki? fakat bazı organizasyonlar daha önce herhangi bir yarışmadan ödül almış ya da herhangi bir yarışmaya katılmış filmleri gösterime almazlar.

hocam direk proje içinde premiere in kendi title editörünü kullanarak hazırla bence altyazıları. ben çoğu filmde öyle yaptım biraz kasıyor ama sonuçta bi sorun çıkmıyor. ama zaten dialog az demişsin o kadar da uğraştırmaz o zaman.

hayır.

hayır gerçeklik payı yoktur. yazar sadece tarihi bilgilerle kurgusal bir roman yazmıştır. zaten bunu da kendisi belirtmiştir. romanda geçen karakterlerin birbirleriyle hiç bir bağlantı olmamıştır.

kitaptaki olaylar gerçek değildir. zaten freud ve breuer, nietzsche ile hiçbir zaman tanışmamışlardır. aşağı yukarı aynı dönemlerde de yaşadıklarından yola çıkılarak yazılmıştır bu kitap.

mektupların çoğu gerçektir. kitabın sonunda hangisinin gerçek, hangisinin kurgu olduğunu anlatan bir bölüm var.

alıntıların tamamı gerçek..

"acılar öldürmüyorsa güçlendirir"

gumruk musavirligi
patent isleri bi de.

-kafe { dekorasyonu malzemeleri çatali bicaği tutacaği varsa en fazla 25-30 bin ytl. ekstrasi ile en fazla 34-35 e patlar }
-internet kafe { tavsiye etmiyorum öldü bu iş }
-ne alirsan bi milyoncu { ne alirsan 25,30 ykr den doldurursan dükkana 10 bin ytl lik mal 2-3 te tutsa en fazla dekorasyonu güzel i$ ama devri kapandi artik. }
-tekstil mağazasi { 15-20 bin ytl lik mal alip 5 bin ytl dekorasyonla güzel bir yer açabilirsin, isteklerine bağli deği$ir tabiki }
-berber { yeteneğin veya ilgin varsa bu i$i yap derim deli para var. tabi mahalle arasinda 3 ytl e sac kesenlerden değil. solaryumlu lüks bir yer 50 bin e patlar sana }
-telefon-telekomikasyon i$i yapamazsin o paraya.
-in$aat sektoru olmaz.
-araba kiralayabilirsin, 2 araç alip ofis kurabilirsin. ihtiyacin olan $ey internet bağlantili bir bilgisayar ve araçlara kuracağin mobil sistemi bir çok tanidiğim var bu $ekilde tek araba ile yola ciktilar ve i$i yava$ca geli$tirdiler.
....

aklimdakiler bukadar.

hangi memleket/şehir ?

istanbuldaysan ve yurtdışı bağlantın varsa call center olabilir, bok gibi para var ama 50bin yetmez, 1 ya da 2 ortak daha alıp sermayeyi tamamlayabilirsin.

pek tabi bir çok iş kurulabilir ama tecrübeniz olmayan bir işte para kazanabilmek zordur. demem odur ki sırf sermayeniz yetiyor diye bir işe girişmeyin. bu benimki pek cevap olmadı sorunuza ama neyse.

gloria jeans franchise'ı olabiliyorsun bildiğim.

güzel bir semtte, turizm/seyehat acentesi kurabilirsin, paket turlar vs. satarsın aracı olarak büyük firmalarınkini. uçak bileti vs. de satılı, kar marjı 10-20% (miş). hac ve umre de satarsan süper para, işi öğrenince geliştirilir, mesela bir arkadaş çalıştığı acentenin sadece pasaport ve vize takibinden ayda 10bin ytl ye vurduğunu söylüyor.

turizm acenteleri kı$ın i$ yapmiyor pek { metro, ulusoy vs. }
günlük en baba 3bin ytl ile kapatiyorlar ki buda 250-300 ytl kar anlami ta$ir. bir arkada$m az diye yakiniyordu ama bilemeyeceğim.

abicim o kadarcık parayla ancak bildiğin bir işi yapabilirsin. ya da gerçekten risk almayı seven bir bünyen vardır, denersin.

ya da yapmak istediğin işle ilgili işten "çok iyi anlayan" ama parası olmayan ya da azcık parası olan birisine biraz hisse verip, maaş bağlarsın. eğer kafe, restoran vs. birşeyler düşünüyorsan biraz daha para koyup franchising almak mantıklı olabilir. onlar hem sana yetişmiş eleman sağlıyor, hem fizibilite çalışmalarını yapıyor, hem de nispeten daha az riskli bir yatırım yapmış oluyorsun.

repo ve faiz artık eskisi kadar karlı değil. sana net kazandıracağı rakam şu konjonkturde en fazla %5-6

bu buhranlardan zamanında bir kaç kez geçmiş, farklı sektörlerde bir kaç işe girip, bırakmış birisi olarak kimseye güvenme derim. ne iş yapabileceğini yine en iyi sen bilirsin. ve yapacağın iş yine bildiğin, şu zamana kadar yaptığın bir iş olur bana sorarsan.

olay cok basıt..alırsın pesın paranı gıdersın ıstanbula.sana bı yer soyleyım oraya gırersın.alırsın ordan abercrombie tshirtleri.tanesı 9 liraya.gittigidiyora koyarsın.en düşük 25 e cok rahat satarsın..

hoca harbı 50 bin liran varsa pesın para manyak bi iş biliyorum onu yapalım.yuzde 300 kafadan karın var.. :)

@marmara34
izmirdeyim ben

ya bizim zamanımızda kuruyemişçi açılırdı şöyle işlek bir caddeden. kesin para getirirdi. işlek cadde demişken böyle yerlerde dükkan açma niyetindeyseniz eğer hayvani hava paraları ödemek de gerekebildiğinin farkında olunuz efem.

gözlük işine girebilirsin. son zamanlarda 2 arkadaşım bu işe girdi biri konakta diğeri alsancak-kahramanlarda. $öleki toptancıdan gözlükleri aldıktan 3-4 ay sonra malların ilk taksitlerini ödediler. bu süre zarfında ellerine sattıkları gözlükten bir miktar para geçmişti zaten. ayrıca ssk ya baş vurduktan 3 ay sonrada sattığın ssk gözlüklerinin paralarını almaya başlıyorsun. ilk etapta daha orta düzey çerçeve ve camlarla işe başlarsın biraz para kazanınca rayban olayına falanda girersin. sora gelsin paralar gelsin paralar.

@burky, gozluk isine girilmesi icin optisyenlik diplomasi alinmasi gerekiyor 2004 yilindan beri. arkadaslarin nasil oluyor da pattadanak dukkan aciyorlar?

@marmara34, turizm acentasi olabilmek icin de en azindan turizm rehberi unvanina sahip olunmalidir. senin arkadaslarin bu nitelige vakir mifir?

evet bu iki durum kafami karistirdi...

@egotm
ben turizm rehberiyim ztn

sözün özü turizm bildiğim ve şu aşamada para yatırmayı düşünmediğim bir sektör

iddaa bayisi de açabilirsin, bayi açma şartları www.iddaa.com da yazıyor olcak.

pizza pizza şubesi derdim ama izmirde artık iş yapacak yerlerin hepsinde açıldı ve 100000 ytl ortak ister

şöyle bir şey de olabilir. 42000 ytl ile fındık al. sahibinden alırsan şu an tüccar fiyatları 2,7 2,8 ytl/kg civarında. 3 ytl'ye her türlü alırsın. izmire transferi de 1.5 milyar falan olur. bir depoya göm malı. kirayla falan uğraşma bu işi yapan bir şirketle anlaş. 4 ay sonra hemen hemen her yere 6 liradan satabiliyor olacaksın. masrafları saymaz isek 1 e 2 gibi tatlı bir oranı var.

@egotm aylık 450 lirayı bastırıyosun adama. optisyen olan adam diplomasını kiralıyor sana. farkındasındır belki burası türkiye :)

10 dakikanın üzerindeki videolar youtube a eklenmiyor.

google video tabikide

vimeo.

okuduğum bir e-book'ta 'beyaz duş perdesi' kullanabilirsiniz deniyordu. ama kitap ingilizce'ydi ve türkiye'deki nalbur ihtiyaçları oradaki kadar çeşitli değil sanırım ve o kadar kolay bulunmuyor her şey...

not: eğer işe yarar bir şey bulursan, buraya yazabilir misin? biz de öğrenmiş olalım. teşekkürler...

muslin fabric / muslin kumasi olarak geciyor.

"parlamayan, mat" yeşil, mavi renkli perdeler kullanılır. tek esprisi çekeceğin nesneden bulunmayan bir renk olması. bu iş için özel bluebox kumaşlar var ama 10 da 1 parasına her hangi bir kumaşçıya gidip istediğin kadar alabilirsin. dediğim gibi parlamayacak, soluk renkli olmayacak ve çekeceğin nesnede o renkler bulunmayacak. insan çekimi yapacaksan en çok mavi ve yeşil renkler kullanılır.

vcd yerine dvd olarak capture ettir.

kasetteki kadar kaliteli görüntü alınabilir aslında, ancak dv videosu taşıyan disk formatlarını gösterebilen playerlar fazla yaygın değil sanırım. dvd de yeterince iyi olacaktır.

mini dv den 1394 baglantisiyla goruntuleri bilgisayara atman lazim. usb den atarsan kalite kaybi oluyor. ondan sonra dvd ye yazdirabilirsin, ben nero kullaniyordum. belki hd codecler kullanirsan daha kaliteli goruntu elde edebilirsin ama bunlari dvd playerda izleyemezsin gibime geliyor. kisacasi 1394 baglantisiyla dvd ye atabilirsin, daha da kaliteli istiyorum dersen bluray disce kayit yapabilirsin. bluray discide izleyebilmek icin bluray okuyan playerin olmasi lazim, ayrica bluray ve hd olayini teoride anlatiyorum. pratikte gerceklestirmedim, hatta gerceklestireni duymadim, hatta bluray disce yazdirmak hayal bile gelebilir.

400 mbit/s veri aktarımı yapan kablolar var, usb değil, değişik bir firewire bu. sanio'nun dediği gibi yani. ancak bunun için bilgisayarında bu girişten olması lazım.

(bkz: latince turkce sozluk )
www.osmanlicaturkce.com
www.sozluk.net

mammamia, teşekkürler ama türkçeden çeviri arıyorum ben. yukarıda yazdığım gibi.

babylon un böyle sözlükleri var.

katpatuka diye bir google search yapın.
çıkan sitenin ana sayfasına gidin.
veri tabanlarından, sözlükleri seçin.
gelen osmanlıca latince türkçe sözlük çok kapsamlı, ayrıca, kelimenin bir kısmı, başı, sonu vs. gibi arama seçenekleri de mevcut.

her meslekten gazeteci olur. gazetecilik okuman gerekmez. bence hiç gerekmez. ekonomi muhabiri olman için zaten ekonomi okuman şart. polis adliye muhabiri olman için hukuk, spor muhabirliği için beden eğitimi ve spor bölümü filan... politika muhabirliği istersen, ekonomi politik zaten bilmen gerek. gazetecilik öyle genel bişey diil ki. her konunun muhabiri var.
ha sen gasteciliği öyle tv ye çıkıp eline mikrofon alıp konuşmak sanıyosan sadece yanılıyorsun derim. gazeteciliği köşe yazarlığıyla karıştırıyosan o ayrı konu. 40 fırın ekmek yemen lazım :-)
3. yılınmış madem. 1 yıl kalmış, ekonomi muhabirliğinden başlarsın ve devam eder. façan yerindeyse tv lerde sunuş bile yaparsın.
gazetecilik dediğin nedir ki? bi çok salak yapabiliyor. sen niye yapamayacaksın. bunun için okulundan ayrılıp gazetecilik bölümü filan okuman gerekmez.

gazeteciler iletişimden çok siyasaldan çıkıyor. ama her bölümden de çıkıyor tabi.

üniversiteyi değiştireceğine, bi gasteye filan şimdiden kapat atmaya bak, para vermezler zaten, mezun olana kadar anca işin raconunu görür öğrenirsin... o kadar kolay değil sonradan bi gasteye gidip ben geldimm demek, ne kadar erken başlarsan o kadar iyi..

gazeteci olmak istiyorsanız öncelikle okulun, bölümün hiç bir öneminin olmadığını ben de belirteyim. hatta iktisat okumak bir avantaj bile sayılabilir. Ancak gazetecilikte önemli olan tanıdıktır, networktür. eğer tanıdığınız iyi bir gazeteye sizin stajyer olarak değil de asil eleman olarak alınmanızı sağlayabilecek bir tanıdığınız yoksa, isterseniz doktora yapın gazetecilikte farketmez. Kısaca gazeteci olmak ve iletişim okumak çok alakalı şeyler değil aslında. Tabi bu yorumlar benim kişisel gözlemlerim sonucu (eşim gazeteci) ulaştığım sonuçlar. Siz iktisatı iyi kötü bitirmeye çalışın, bir yandan da eğer mümkün olursa herhangi bir gazetede stajyer olarak çalışmaya başlayın, gerisi allah kerim.

www.youtube.com

teşekkürler reg g
daha büyük halini bilen eden varsa o da güzel olur.

www.akbank.com 'de ayrı dünyalar başlığı altında bi tane var bi bak istersen.

cy7, bu biraz daha iyiymiş. sana da çok teşekkür ederim.
alla alla akbank'ın sitesinde bile varmış. biraz arar tarar insan sormadan önce demi ya.

kalite git gide yükseliyo eet, betacam ını bekliyorum o halde :)

money.cnn.com

teşekkür ederim ama bana bunun türk firmalarından oluşanı lazım, hani şu fortune türkiye'nin ilk sayısında yer alan:S

hmm... evet global olanı bu. bunda bi tek koç olması lazım.

Fortune ilk 500 Türk şirketini sıralamaz ki, onu İstanbul Sanayi Odası yapar. Fortune un listesi global listedir.

@thefin fortune dergisinin Türkçe versiyonu yeni çıktı ve ilk sayısında böyle bir liste var..

@durden aradığım listeye ilişkin bilgi linkte: www.reyi.net

yine de teşekkür ederim, excele tek tek geçirmekten başka çare kalmadı:(

1) dışarıdan arayan sizin sabit telefonunuzu arıyor, sizin sabit telefonunuz da sizi cepten arıyor. yani size gelecek ücret; o sabit telefondan, yönlenen cep telefonunu arama tarifesi neyse odur. gsm operatörüne bir şey ödemeyeceksiniz yani. sadece telekom'a ödenecek.

2) hayır böyle bir şans yok. cep telefonunda arayan kişinin numarası çıkıyor sadece. başka bir belirtgeç yok. arayan da yönlendiğini bilmiyor ayrıca (telefonunuz yönlendiriliyor gibi bir uyarı duymuyor).

1) Yönlendirilen santral ile abonenin bağlı olduğu santral arasındaki ücret, kademesine göre yönlendirme yapan aboneden alınır. (www.turktelekom.com.tr

2) bildigim kadariyla hayir yok.

o zaman soruyu devam ettireyim, peki sabit telefondan en ucuz aranan gsm operatörü nedir? avea ile telekom ortak olduğuna göre bi avantaj söz konusu mu peki? ya da telekomun sadece gsm hatlarıyla indirimli konuşturan bir tarifesi var mıdır?

ben telekom ile avea kardeş diye düşünüp avea hattıma yönlendiriyorum hep. bilmiyorum ama bir avantajım oluyor mu, yoksa bu bir yanılsama mı.

Bazı telefonlar yönlendirilmiş aramaları çalarken gösteriyor.
GSM operatörünüzün ve telekomun da desteklemesi gerekli tabi.

koala al derim. koyarsın kenara akşama kadar gıkı çıkmaz. bakar öyle...

(bkz: semender)

(bkz: tarantula)

dondurulmu$ ku$lar da guzel bak.evi pisletmez, sesi sedasi cikmaz.vur ensesine al lokmasini, oyle naif hayvanlardir.

ahahahaha cevaplara bak.yahu zararsız dediysek anlayın işte okul var yazık bakaazsam vicdan azabı çekerim.ciddi cevaplar bekliyorum :)artık

Hamster alin ama hamster aldiysaniz o pamuk tuylu kedilerden almayin.O narin pamuk tuylu kediler hamster gorunce bir anda katil oluveriyorlar.

Hanim evden atacak galibag hafta sonu. zararsizim ben!

gonzales felan alın yada tavşan alın ama evde gezdirmeyin oraya buraya mıçıyor.

cidden canlı hayvan alma. hobi gibi bir şeyler bul.

1 çift muhabbet kuşu al.
Onlar muhabbet eder aralarında. Sıkılmazlar da hem.
Bakımı çok zor değil. Yemlerini ve özellikle yaz döneminde sularını eksik etmezsen, gece ışığı açılmayan ve sessiz olan bir ortam temin edebilirsen şukela hayvanlardır. Yalnız biraz ses problemi olabilir. gacır gucur sesler çıkaracaklardır. Bazıları ilgi gösterildiği takdirde bir kaç kelime ile konuşabiliyor bile. Ha bir de kafeslerini temizlemek sürgü zeminli kafesler sayesindeöyle abartıldığı kadar zor değildir.

valla bence kedi almayın. büyük hayvanlar özveri ister balık kuş gibi küçük hayvanlara yönelin. veya hamster, gine domuzu olabilir

"bakımdı sağlıktı şefkatti pek gösteremicem,zaten babaannem de hayvan sevmez"

rica ederim anlık bir hevesle bir hayvan alıp o canlının günahına girmeyin.

siz tüyü falan boşverin.bence size en uygunu ufak bir fanusta besleyeceğiniz iki japon balığı olacaktır.

bu arada bi oyuncakçıya uğrayıp bol tüylü güzel bir peluş oyuncak alarak da tüy ihtiyacınızı karşılayabilirsiniz...

benim ev arkadaşını yollayayım sana. zararsızdır boğarak öldürür.

kedi alayım derseniz cins almayın sokak kedisi alın bakımı milyon kez daha kolay

artık göndermiyorlar sanırım.

ama okulun kayıt sitesinde size gelen belgeyle gelin diyor.

ösym'nin sitesindeki kazandığınız sayfanın çıktısını alın gidin.

öss sonuç belgesi o.
kaç puan aldığını gösteren belge~resimli felan kıyak bişe

gönderiyorlar ama bana da henüz gelmedi.

ben direkt üniversiteye yolluyorlar diye duydum, bu sene mi ne çıkmış o da.

aynen artık göndermiyorlar boşuna beklemeyin. gelmiycek.

gelmiyor çünkü tercih bedava artık.

bana ise hiç gelmiyor 3 senedir..

bi iki gün önce bende de vardı aynı sorun. bi güncelleme yaptım oldu.

genelde ses kartı ile ilgili sorunlarda oluyor böyle bişey.

ocakbaşı falan belki.

kaliteli puro + viski + poker.

Dansöz getirin, ille striptiz yapması gerekmiyor...

ben de kesinlikle şöyle krallara layık bir yemek isterdim heralde.

oo
çalgıcı takımı alınır tenha bir eve gidilir.cilingir sofrası kurulur.her türlü istek caldırılır.olmadı bide dansöz getirilir..degmeyın keyfe.

ben de kendimi garip sanardım
kullanmadan önce şampuanın tadına bakıyorum. :P

sivilce kurutmak için böyle bir şey yapılıyor diye biliyorum. merak ettim, sivilceli bir cilt sahibi misiniz peki?

yöö, sivilceli değilim.

insanlar kıçının en orta yerine sürdüğü şeyi yüzüne sürdükten sonra hiç de şaşırtmadı beni ama yine de garip tabi.. ben de ferahlığı mentole bağlardım sanırsam..

(bkz: basur merhemini yüze sürmek)

bildiğimden değil tamamen atıyorum.
sivilceye de sürüldüğüne - ve aslında gözle görülür bir etki yaratmadığına göre - demek ki kurutucu bir özelliğinden faydalanılıyor. ben olsam bu tip hareketlerin sonuna bir nemlendirici kullanımı eklerdim.

vaktiyle şampuana da katanları görmüştüm. kafa efil efil oluyo ferah ferah..

Bence son derece hatalı bir hareket. Diş macunu doğası gereği bazdır. Hem de sabundan daha kuvvetli bir bazdır. Yani pH değeri 7'nin üstündedir. Cildin pH değeri ise 5,5'tir. Yani hafif asidik bir ortamdır. Sabunun kendisi bile cildi kuruttuğu için fazla önerilmezken (cilde özdeş pH'lı sabunlar hariç) diş macunu ciddi ölçüde zarar veriyor olsa gerek. Kullandığınız marka diş macununun pH değerinin 5,5-7 arasında olduğunu tespit edemiyorsanız (var olabilir böyle diş macunları da) devam etmeyin derim.

bence gayet faideli hem 1.675,00 YTL'den başlayan taksitlerle de alınabiliyormuş.

insan satmakla alakalı bir şey değil gibi, yani transferini kendi ayarlıyor eleman, hem milyon dolarlarla uğraşmayın, menejer kaprisi ve çakallığı yaşamayın diyerek kendi emeğini kendi pazarlıyor, süper bir şey, aslında alasım var ama geriye kalan 10 danesine param yetmez aq.

@marmara34, bonservisi ile ilgili bir şey okumadım ben. bildiğin kendisini satıyor eleman.

ebay özentisi bunlar. bu tür durumlar karşısında itina ile tın sesini çıkarmaya çalışınız.

ihale bana kalmış asfdasfdsggh

o degilde eleman bana email atmış. "ciddiyseniz telefonumu vereyim görüşelim" filan demiş. oyoyoyoy

Adam şu fiyat karşılığında senin klübünde oynarım diyor. Yanlış bir şey görmüyorum.

winsome tarih yazacak sanırım (:

adam bildigim kendini satıyor.sozlesme falan dıyo mu? 2-3-4 yıllık vs.parayı veren beni alır dıyor.bu işler oyle yapılmaz..

nasıl olsa sanal kredi kartı. gerekirse bir trilyon bile basarım. ahahaha
daha once birisi sözlük hesabı ilanı vermişti ona trilyon mu ne teklfi etmiştim. bir süre sonra gg yönetimi ilanı uçurdu anormal şeyler oluyor diye. asfdsafdsgdsg

yahu anormal bişey yok diyenler biraz dikkatli incelesi ilanı. çocuk herhangi bir bonservisten lisanstan bahsetmiyor, bizzat kendisini satıyor. hani bonservis falan olsa tamam diyecem (gerçi yine de pek normal değil ama).

mesela şimdi misal winsome bu elemanı alsa, parasını yatırsa bu eleman napacak? kullanıcı sözleşmesine göre eleman tamamen winsome'un malı olmuş durumda. bonservisini almış falan değil yani, bizzat adamı almış olacak. yanlış olan o işte.

açılan duyuru silmeye

pardon ya o değil yanındaki yıldız

favori duyurunu işaretlemek amacını güdüyor

yıldıza tıklayınca o yıldız yanıyor. diyelim ki verilen cevapları takip edeceksiniz, sizin de işinize yarıyor. favori duyurularınızı bu şekilde işasetliyorsunuz. dahs onra görmek istediğinizde yukarıdan "favorilerimi göster" e tıklıyorsunuz, yıldızını yaktıklarınız geliyor.

virtual dub mpeg

ben de ehliyeti kaptirdiktan sonra araba 6 ay yatmisti. haliyle aküde cirtlamis. takviye yaptik, elektrikciye götürdüm. saf su'yu azalmis, üstüne ekledi. -abi sen biraz uzun yol yap, o kendine gelir dedi, eyvallah dedim. gecen hafta izmir'den kalktim zeytinli'ye gitti. yüzüme kara cikartmadi, aslanlar gibi masallah.

Kullanmayacağın zaman kutup başını sök, arabanın hayrını gör.

1.5 ayda dolu akünün bitmesi pek normal değil. sıfır aldıysan garantisi vardır onun. götür bi baksınlar olmadı. belki aküde değildir sorun.

sıfır ve hatasız bir akü 1,5 ayda bitmez mutlaka bir sıkıntı var. araçta sonradan takma çin malı alarm var mı? ilk şüpheli o.

akünün bittiğinden emin misin? bir oto tamircide avometreyle falan kontrol edilebiliyor sanırım aküde problem olup olmadığı.
çünkü zamanında ben de akünün bittiğini sanıp suları değiştirip, defalarca takviye alıp, kilometreler yapıp, yeni akü alıp yine de çözememiştim sorunu.
meğer kontaktta temassızlık varmış. dolayısıyla fazla masraf yapmadan önce emin ol aküde problem olduğundan.

saat+alarm+oto teyp bunlar akünüzü 1,5 ayda boşaltabilir. akünün garantisi bunları kapsamaz. en garantisi bir oto elektrikçiye aküyü şarj ettirmenizdir. ama uzun yola çıkacaksanız akü kendini toparlayabilir. arabanızda elektrik kaçağı (saydıklarımın dışında bagaj lambası, torpido lambası açık kalabilir) varsa gideceğiniz yerde sıkıntı olabilir.

hallettik arkadaslar. kacak olup olmadigina baktirmadim ama aku toparladi az bi calismayla. yarin baktiririm. optum :)

şampuanın falan var son kullanma tarihi. sıvı sabunun da vardır sampuanın varsa. katı sabun durur diye biliyorum. gercek balsa bir şey olmaz ama marketten aldıgın balin sekeri dibine cokebilir veya kristallesebilir. prezervatifin, hatta suyun bile son kullanma tarihi var.

son kullanma tarihi olmayan bir kullanim maddesi yok sanki:/

edit medit: sucuk olabilir acmadigin takdirde. sofra sarabi degil de yillandirmaya uygun saraplar olabilir.

evet, katkısız bal bozulmaz. doğal olarak da son kullanma tarihi olmaz.

alkol urunlerinde de yok sanki.

Tuz da bozulmaz diye biliyorum ben ama.. Nemlenip kullanılmaz hale gelebilir tabii.

hijyenik ped
çocuk bezi

bozulmuyodur heralde. gerçi süper emici tanecikler nem falan kapabilir bilemiyorum.

tuz, seker, cay(sanirim)

balin sekerlenmesini bozulmayla karistirma dostum. bal bozulmaz. gercek olsun cakma olsun. icindeki seker kristalize olur sadece. benmari usulu isitirsin, eski haline doner.

tüzük müzük büzük (adı her neyse) gereği bozulmayacak da olsa gıda ürünlerinin son kullanma tarihi oluyor. istediğin kadar gerçek bal koy, sittin sene bozulmayacak olsun, yine de son kullanma tarihi olur onun. olmalı. suyun bile son kullanma tarihi var.

Duzgun kapakli cam sise icindeki yuksek alkollu icki bozulmaz. Hic de son kullanma tarihi gormedim viskinin, votkanin uzerinde. Goren var mi?

masamın üstündeki sigara paketine baktım. son kullanma tarihi yok..

askeriyenin soğuk hava depolarında olan herşeyin son kullanma tarihi yok.
mesela bakınız etler 1920lerden kalma :)
kutu yoğurtlar en az 5 senelik :)

vazelin

size bişey olursa alacaklarını garanti altına almak için.

esas sebep şu;
sattıkları sigortadan para kazanıyorlar. "sigortacıların sigorta yaptırma istekleri"nden pek bir farkı yok:)

yaptıkları sigorta üzerinde o kadar çok para kazanıyolar ki hele o ay ki kotayı geçerlerse onlar için yapacak bi şey kalmıyo.yani aslında bankaların değil temsilcelirin ısrarları

Türkiye'de sigorta pazarı derin değil, sanayileşmiş ülkelere baktığımızda ise sigortanın çok önemli bir finansal pazar olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla burada büyük bir pazar var öngörüsüyle hareket edip bu pazarı büyütmeye çalışıyorlar. Bireysel bankacılığın 2001 krizinden sonra oldukça önem kazandığı sevgili ülkemizde, bankalar bu amaçla sigorta sektörüne saldırmış durumdalar, muhtemelen bu konuda kendilerine yüksek kotalar belirlediler, o arkadaşlar da bu kotaları doldurmaya çalışıyorlardır.

autostitch

canon kameralar ile beraber gelen bir program vardı. şimdi adını unuttum. eğer acelesi yoksa akşam söyleyebilirim.

arcsoft panorama maker

photoshop cs3

www.eksiduyuru.com

ben de autostitch diyorum.

arcsoft'un panorama maker pro 4 ünü kullanıyorum ben, autostitchden daha çok özellik ve kalite sunuyor.

Panorama Composer

photoshop cs3 ile son derece kolay ve hızlı bir şekilde güzel sonuç alınabiliyor.

gölbaşına kadar normal bir toplu taşıma aracıyla gidip oradan taksiye binebilirsiniz belki o haliyle bile epey yol gitmek durumundasınız. burası merkeze nereden baksan bi 60-70 km falan uzaktır.

acilisiyla beraber giderseniz hemen halledersiniz isinizi. ben oyle yaptiydim. 9dan sonra bile gitmek akil kari degil o derece.

formları, evrakları gerekli yerlere verip sizin yerinize sıra bekleyen insanlar var. siz sadece gidip ehliyeti alırken imza atıyorsunuz ve bu kişilere bi kaç lira para veriyorsunuz. fazla vaktiniz yoksa bu bir çözüm olabilir belki.

dandik olanlar ilk yöntemle (şişenin arka kısmı kesilip, tekrar birleşirilerek); orjinal olanlar ikinci yöntemle.
ikisi de doğru yani.

www.shipbottle.ru

eski pillerin tekrardan tezgahta satıldıgına dair bi efsane var da.

bi de piller kimyevi seyler baya baya zararlılar.

tabi bir de patlama potansiyeli var. ben mesela bu yüzden çöp kutusuna pil atmam. evdeki çöp kutusunda pek zararı olmasa da büyük çöplüklerde sıkışmadan dolayı patlama olabiliyormuş. ama bahsettiğiniz hassasiyet bundan mı? bilemem

sanırım çevre duyarlılığından ziyade ekonomik bir değeri olduğu için geri dönüştürülüyor.

çoğunlukla toprağa ve canlılara büyük zarar veren ağır metaller içerir piller bildiğim kadarıyla.

Pillerin içinde civa, kurşun, nikel gibi ağır metaller bulunur. Bunlar, hem çevre hem de insan sağlığı açısından zehirli maddelerdir. Atık pillerin çöpe atılması çevre kirliliğine yol açar ve insan sağlığına zarar verir. (Kaynak: Wikipedi)
Sanayilere filtre takamasak bile bi yerden başlamak lazım.

cevap verenlere teşekkürler. pillerin çevreye ne denli zarar verdiğini bilmiyor değilim. sorduğum buna zorlayan ne. want2die'ın iletisinden öğrendim. yaşam akışımda bi' değişiklik olmadı ama olmasını da beklemiyordum zaten.

tekrar max 2009 la açma imkanınız varsa eski versiyon olarak kaydediniz. onun dışında nasıl açarsınız ya da açabilir misiniz bilmiyorum.

Hiç bir etki yoktur. Ama en basitinden insanlar burçlara inanırlar ve birileri tarafından kendilerine biçilen kılıflara uymaya çalışırlar. Mesela ikizler burcu zekidir derler; bunu ikizlere değil kime dersen de kabul edecektir. Kendisine aptal diyen bir insan gördünüz mü hiç?

Aynı fal bakarken söylenenler gibi. Senin bir derdin var. Valla mı? Dertsiz insan mı var sanki? Kabataslak bir şeyler söylenir ve insanlara yedirilir hepsi bu.

Ve bu pasta yıllık kaç milyar dolardır :) İşte bütün mesele bu.

diger canlilara bilemem de insanlara bal gibi etkisi vardir; gorece salak ve akli basinda insanlari ayirmayi saglar. (bkz: burclara inanmamak/2)

arkadaşlar özellikle "astroloji" terimini kullanmadım iş fallara falan varmasın diye. "burç" bazlı değil aslında tam olarak sorduğum şey. yani ne bileyim mesela ay ın haraketleri su yüzeyinde gelgit harakaketi oluşturuyor ve bu döngü halinde devam ediyorsa belki benzer etkileri insanlar üzerinde de vardır belki diye düşünüyorum. kabaca evrendeki herşeyin başka şeylerin manyetik olarak bir çekim alanı içinde olduğunu düşünürsek. neden olmasın gibi...

çok uzar gider aslında bu konu tabii de. böyle ciddi falan bilimsel araştırmalar vardır kesin bu konuyla ilgili elbette.

yoksa yesemin boran ın yazdıkları değil elbette sorduklarım.

lunar effect deniliyor o seye:
en.wikipedia.org

hepsi ve daha fazlasi google'da:
www.google.com
answers.yahoo.com

yettim gayri. astrolojiye hiç girmeden diyebilirim ki somut olarak böyle bir delil yok. bilimsel çalışmalar, deneyler var elbet fakat kimse herhangi bir sonuca ulaşılabilmiş değil. gök cisimlerinin gravitasyonel çekim kuvvetleri tek tek insanlara etki etmiyor fakat çeşitli psikanalizler sonucu insanlar üzerinde bazı etkiler görülebiliyor. her insan unique olduğundan dolayı kesin bir sonuca varılamıyor çünkü a kişisindeki semptom b kişisinde görülmüyor (belki tamamen farklı özelliklerdeki c kişisinde görülüyor). burçlar falan hikaye, bilimsel olarak herhangi somut bir kanıt yok henüz.

Gökcismi hareketleri gök cisimlerini etkiler, insanları etkilemez. etkilediğine dair somut delil kanıt yoktur. saçmalıktır zaten. etkilediğine inanan kişilerden uzak durunuz.

gök cisimlerinin konumlarına göre insan hayatının gidişatının değişeceği yönünde bir batıl inanış olduğu için bir etki vardır.

şöyle ki, gazetenin astroloji köşesinden venüsün iş yaşamımı olumlu yönde etkileceğini okuyorum. moralim düzeliyor. o gün gireceğim iş görüşmesi moralim iyi olduğu için güzel geçiyor. ya da tam tersi. marsın yaşantımı olumsuz yönde etkileyeceğini okuyorum. moralim bozuluyor. iş görüşmesinde sıçıyorum. ..: gibi.

gök cisimlerinin hareket etmesiyle insanın hayatı boyunca karşılaştığı kötü olaylar, iyi olaylar tamamen bağımsız olaylardır.

günümüzde gökcisimlerinin konumlarını hatasız şekilde hesaplayabiliyoruz. 12.08.2008(yani yarın) tarihinde nerede bulunacağını bilimsel yöntemlerle öğrendik diyelim. marsın yarın hesapladığımız konumda bulunma ihtimali, mars yörüngesinden çıkmadığı sürece %100'dür.

astrolojiye göre marsın konumu benim son derece şanslı olduğumu gösterdiği anlamına gelsin.

yarın oynayacağım rus ruletinde ölmeme ihtimalim nedir peki? %50.

bağımsız olayların birlikte gerçekleşme olasılıkları hesaplanırken her iki olayın gerçekleşme olasılı çarpılır. astrolojiye göre marsın şanslı konumda bulunma ihtimali(%100) * ölmeme ihtimalim(%50) = % 50. (bir hatırlatma, 1 ya da %100 çarpma işlemine göre etkisiz elemandır)

görüldüğü üzere marsın konumunun benim ölmem ya da yaşamam üzerine hiç bir etkisi yoktur. eğer ki ben yarın oynayacağım rus ruletinden sağ çıkarsam ve bana "nasıl oldu lan?" diye soru yönelten arkadaşıma ben "mars bana yardım etti olum. o yüzden yaşıyorum." cevabını veriyorsam ben dombilinin allahıyımdır.

konuyla ilgili olarak daha geniş bir okuma için tübitak yayınlarından çıkmış david ruelle'nin rastlantı ve kaos isimli kitabına başvurabilirsiniz. (satış fiyatı 5 ytl (kdv içinde hem de))

Olmadığına dair kanıt da yoktur(yıhyıh). Olduğuna dair kanıt 0 +-/* olmadığına dair kanıt 0 = 0

yani her şeyi matematikle anlatmaya çalışmayalım, çalışanları uyaralım. Ha inanan kişilerden kaçmak da bu bilinmezliği değiştirmeyecektir. Valla bak.

Go go go akrep \m/

(bkz: #5416766) bu şimdi ismini hatırlayamadığım bir kitapta yazıyordu. kitabın yalancısıyım.

ucunu piyasada bulmak zor. bir kaç tane almak lazım alırken. ama kolay da bitmiyor gerçi. çok da pahalı bir kalem değil. alıp, kullanıp denemek, performansını kendinize göre ölçmek en iyisi olur sanırım.

fena degil. işe yarıyor

ucu taksim-megavizyonda var. kalemin kendisi de var.

Ben kullandim. Fena degil. Ucu da Bakirkoy'deki her kirtasiye'de ve kitabevinde bulunabiliyor. Ben bu kalemi yazi yazmak amaciyla da kullandim. Cok rahat yaziliyor.

çalışırken karalamak için ideal... yazı yazması da rahat. ucunu da ilk alışımda birkaç kutu aldım hâlâ bitmedi.

eğlenceli kalem ya, sırf geyiğine de olsa ayırmıyorum yanımdan. 5-6 kişi sordu hatta ne la o, öyle kalem mi olur diye :)

bi ucu firewire, bi ucu usb bi kablo yeter çevirmek için. teknosalarda da olması lazım.

Hmm öyle basit bir şey olmasına ihtimal vermiyorum. Bunlar apayrı protokoller, aralarında çevirici bir işlemciye ihtiyaç var.

valla eğer çok yanlış anlamadıysam benim mp3 player im firewire mesela bir kabloyla bilgisayardaki usb ye bağlayabiliyorum.

Kurukafanin dedigi dogru. Sadece kablo ucu degisimi yaparak USB'den Firewire'a gecis olmaz. Ikisi ayri protokoller. USB to Firewire adapter arayip da bulamamis olman da tezimizi destekliyor.

valla hiç yoksa evde 2-3 tane böyle kablo vardır www.ectech.co.nz

firewire tarafında da küçük bi yuvarlak var, çevirme kısmını da o hallediyor sanırım.

@ babatema bu usb-dvi kablosu?

Vallahi ben yillardir ararim hic rast gelmedim.

@babatema

Firewire MP3 player ne yahu? Ilk 3-4 nesil iPod disinda Firewire baglantisi olan mp3 player yok bildigim kadariyla.

hmmmm, benim gençliğimde bunlara firewire (ieee 1394) deniyordu. yaşlılık işte, bu değilmiş demek ha.

Verilen fotoğrafta 4 pinli bir firewire ucu olan DVI kablosu var. Yani DVI için kullanılan arabirim Firewire, diğer adıyla IEEE1394, veya iLink.

Ben böyle ürün görmedim. Olduğunu da sanmıyorum. Mevcut USB kapılarını arttırmayı deneyebilirsiniz Hub'larla.