(bkz: imdb top 250)

(bkz: dersu uzala)
(bkz: in bruges)
(bkz: shichinin no samurai)
(bkz: hable con ella)
(bkz: once)
(bkz: das leben der anderen)
(bkz: fanny och alexande)
(bkz: kung pow)
(bkz: persona)
(bkz: paprika)
(bkz: a streetcar named desire)
(bkz: der himmel uber berlin)
(bkz: il conformista)
(bkz: fa yeung nin wa)
(bkz: das boot)
(bkz: sátántangó)
(bkz: rashômon)
(bkz: yojimbo)
(bkz: double indemnity)
(bkz: brazil)
(bkz: chinatown)
(bkz: ran)
(bkz: c'era una volta il west)
(bkz: the living and the dead)
(bkz: wo hu cang long)
(bkz: old boy)
(bkz: sympathy for lady vengeance)
(bkz: amores perros)
(bkz: in the mood for love)
(bkz: the wild bunch)
(bkz: a guide to recognizing your saints)

izlemediysen ocean serisi veya bourne serisini izleyebilirsin.

duyuruda buna benzer bir sürü soru var, film diye bir aratın.

Blindness,Oldboy

bourne serisi +1

bence diziye başla :)
izlemediysen lost tabi,
fringe
lost room
vs.
illa film diyorsan da:
la mome
mongol
tsotsi

Eh yani aynı durumda bende de var. Anahtarlıktan en işime yarayacak olanı alıyorum. araba anahtarıyla, posta kutusunun anahtarıyla falan koşmak mantıksız zaten.

sadece evin anahtarini lastikli bi tokayla bilegine tutturabilirsin.

cirt cirtli bileklik dusun, ve orta yerinde de fermuarli cuzdan gibi bir bolum var. one love festival esantiyonu olarak elime gecmisti. boyle bir sey isinizi gorur sanirim. piyasasada var midir bilmiyorum. ben kullanmiyorum, kargo bilgilerinizi mail'lerseniz gondereyim.
mail: pyroclusticflow et gmail

ben evin anahtarını ayakkabımın içine atıyordum=)

o anahtarlıkla nasıl koşuyorsunuz yahu? benim anahtarlığım bir tane sade bir şey. onu da koşarken fermuarlı cebime koyuyorum, hiç ses çıkarmıyor ve de düşme tehlikesi yaşamıyorum.

evinizin sokak kapısı 5 anahtarla açılan bir şato kapısı değilse bırakın o anahtarlığı evinizde, sadece evinizin anahtarını yanınıza alın derim ben.

bütün anahtarlarınızı posta kutusuna atın yanınıza da sadece posta kutusu anahtarını alın mesela. hem küçük de.
tabii apartman kapısı kilitliyse bunun için posta kutunun apartmanın dışında olması gerek. ya da otomobiliniz varsa sadece otomobil anahtarını alın, kalanını da otomobile atın.

Spor ayakkabısının bağcığının biri son gözden çıkarılır. Anahtarlardan gerekli olanı bağcıktan geçirilir, sonra bağcık yeniden göze takılır ve bağlanır. Düşme ihtimali yok, ne güzel.

hophophoba'nın dediği sistem eğer şortunuzun bağcığı varsa ona da uygulanabilir. Tişört de biraz uzun olunca kapatıyor, sorunsuz.

7-8 anahtar için yapılanı yok ama 3-4 anahtar için slot anahtarlık denen bi nane var. Bi bakın isterseniz www.maktasarim.com ve www.maktasarim.com

elbette ki destekliyor, neden desteklemesin. yanlış yere bakıyorsunuzdur.
render alırken ayarlayın.

render alırken yani çıktı yaparken sorun yok.Ama girdi yaparken yani editliyeceğim video yu footage e eklerken 128 kb/s lik avi dosyalarının sesini görmüyor.

hiç ses gelmiyorsa codectendir o.
yani convertlemenizin sebebi 128kbps olması değil, codecli olması.
mesela 128kbps bir mp3 dosyasını alın, atın. çatır çutur oynattığını göreceksiniz.

mp3 ne drop oluyo ne import. unsupported diyo ama inanasım gelmiyo.
2 tane de resim koydum Adobe'a da yazdım 1hafta oldu cevap gelmedi

sorunu daha önce yaşamadım, ama çözüm konusunda yardımn edebilirim. işinizi becerebildiğiniz bitrate ayarlarında bitirdikten sonra export edin. videoyu sound booth ya da nuendo ile açın (cubase ya da protools da olabilir). programın time line'ında videonun ses dosyasını istediğiniz ses dosyası ile değiştirip tekrar export edin. bu durumda video dosyasında hiçbir değişiklik olmadan ses izi değişir sadece. zaten after effects, premiere ya da başka bir video programı -ideal koşullarda- ses işleme için kullanılmaz, bu programlarda ses sadece referansdır. eğer düğün çekimlerini montajlamıyorsanız, ses ile ilgili işlemleri bu amaç için yapılmış programlarda editlemek ve basit de olsa amacınıza uygun şekilde optimize etmek durumundasınız.

bir de, eğer işin acilse ve problemi çözemediysen, yine aynı programlarda (nuendo, sound booth, cubase, protools) orjinal video dosyasını açıp, audio'yu after effects in kabul edebileceği bir formatta export edip işini bu dosyayla bitirebilirsin.

demek istediğinizi anladım.Ben daha çok audio key frame üreterek frekans değişimleriyle sekronlu kamera efektleri yapmak için kullanmayı düşünüyordum.evet premier de dediğiniz gibi.tek çare 96 veya 48 kb/s işlemek.Yardımlarınız için tekrar saolun.

dert değil. audio üzerinden key frame yaratırken sesin çözünürlüğünün her hangi bir problem yaratacağını düşünmüyorum. 44.1 bile yeterli bir değer bence.

Hocam bir yanlışı hemen düzelteyim, ben After Effects'i kendim kadar iyi tanırım ve bu imajlardaki versiyon CS3 değilse ben çocuğumu kesecem. Zira Brainstorm özelliği CS3 ile geldi ve logosu CS4 ile değişti. Sizdeki logo CS3 :) nerden indirmişseniz yanlış olmuş :))) CS4 değil o. Hiç baktınız mı CS4 diye?

(bkz: after effects brainstorm)

Eğer ki screenshot'taki imajlar CS3 ama ben CS4'te de aynı hatayı alıyorum diyorsanız: yapılabilecekler:

1 - Ses kartınızı mutlak surette doğru biçimde en güncel haline getirin çünkü After Effects CS4 ileri düzey bilgisayarlar için tasarlandı.

2 - CS4'ü warez bir yerlerden indirmişseniz, çok yüksek olasılıkla beta'dır, hatta alfa bile olabiliyor. Adobe'nin sitesinden indirin. Kaldı ki elinizdeki CS3, bu kesin bir bilgi.

3 - Adobe'nin sitesinden indirmişseniz, yine aynı yerde 150 küsür mb'lık bir path (yama) yayınladılar, onu mutlak surette kurmanız gerekir. Çok önemli bir yama. Çıkmadan evvel bir sürü relase edilmemiş bug vardı, protesto edip After Effects 7'ye dönmüştüm ben, 2 sürüm önceye, evet. After Effects canım cicimdir.

4 - Bunlar tamamsa, şimdi ses kartınız ile ilgili bir problem üzerinde düşünmek icab ediyor. Ses kartınız support ediliyor mu After Effects tarafından? Edit > Prefences seçeneğinden değiştirin ve bir daha deneyin, mutlak surette olacaktır.

5 - Farz edelim ki olmadı. Yani Adobe'nin sitesinden CS4'ü indirdik, yamasını kurduk, ses kartını da ayarladık ama olmadı mı? O zaman kodek uyuşmazlığı ile ilgili bir problem vardır ya da kodekler hiçbir şekilde kurulu olmayabilir. En son sürüm K-Lite Codec Pack'i ücretsiz yükleyin. Bunun öncesinde RevoUninstaller kurmanız önerilir ki kalıntı bırakmadan bilgisayardan söküp atsın uninstall ile gitmeyen dosyaları da.

Bundan sonra da olmadı mı? İşte b planı:

b1 - Service Pack 3'ü kaldırın. Evet. Ben CS4'ü alfa ve beta sürümlerini de denedim. Service Pack 3'ün olmazsa olmaz olduğu söylenmesine rağmen, performans kayıpları, program hataları vs ile karşılaştım. Daha o zaman hata kodları da tam açıklanmamıştı. Evet, SP3'ü kaldırın eğer ki bilgisayarınız güvenli ise. Kaldı ki Windows'un olduğu yer pek de güvenli olmaz. Bu çok zorda kalınmadıkça tavsiye edilmeyen bir davranıştır.

b2 - Service Pack 2'ye döndünüz ve halen sorun giderilmediyse, bilgisayarınıza format atın ve bir daha karşılaştığınız sorunları yazın, ben mutlak surette çözüm bulacağım probleminize.

Ek: CS3'ün warez sitelerinde bu sorun sıklıkla görülüyordu. CS3 için çıkarılan yama ile giderilmişti. İhtimalle Adobe'den o yüzden cevap alamamış olabilirsiniz. ÇOk defa proje katletmiş render almamazlık yapmıştır CS3 bu Audio yüzünden. CS4 ne güzel.

umarım açıklayıcı olmuştur. Olmazsa yine yazın, çaresini kesinlikle buluruz.

show tv de gördüm gazeteleri gösterdi. Tanınmış bütün gazetelerde çıkmış haber. Kimi tam 2 sayfa ayırmış. Kimisi bir köşe ayırmış.

bbc'nin internet sitesinde 5 tane haber var uzun uzun.

cnn ve reuters adlı haber ajansları da yer ayırmıştı. birde alman haber sitelerina bakmanı tavsiye ederim.

cnn:

edition.cnn.com

reuters:

www.reuters.com

ilk günler daha yogun işleniyordu. bulabildigim bir iki parça haber.

fotogaleri.hurriyet.com.tr

www.google.com DOMAIN ADIN /DomainContact?service=CPanel

buradan admin pw'ni kurtarabilirsin

gmail'i devre dışı bırakıp tekrar kurarsanız da olabilirmiş gibi geldi an.

evet, x liralık alışveriş yapın y liralık maxipuan kazanın olayı kredi kartına özgüdür.

bir de kredi kartı olmasa bile atm kartıyla yaptığınız alışverişlerde belli bir puan kazanırsınız. size faydası ise, dilediğiniz gibi harcarsınız.

hayır işte, ben göremiyorum ki kazandığım puanları, görebiliyorum mu ki? hesaba mı ekleniyo yoksa onlar?

size verilen slipte yazar. yazmıyorsa bile kullandığınız mağazaya sorabilirsiniz, kartınızı pos cihazına taktığında o da görür kullanılabilir puanı.

maxi puan sadece kredi kartlarına özgü değil. bankamatik kartlarında da birikiyor neredeyse 2 yıldır (maxipuan adı altında) ve onları iş bankası pos makinesi olan yerlerde gayet güzelce kullanabiliyorsunuz. ben yaptım oldu yani :)

alırsınız almasına. ben de benzer bir durumdaydım.
"güzel" bir maaş bordrosu falan olunca sen istemesen de verirler.
bildiğim kadarıyla da o kayıtları silmenin de bir yolu yok. merkez bankası kayıtları zaman zaman siliniyor ama onlar kalıyor.

Bankalar kredi yada kredi kartı verirken kkb ve merkez bankası kayıtlarını kontrol ederler. KKB dedikleri kredi kayıt bürosu adında bir havuz. Bütün kredi ve kredi kartı kullanıcılarının burada kaydı bulunmakta. Bu sistemde senin ödeme performansına göre bir score belirlenir. Hsbc de 600 den aşağıysa alamazsın. Senin sicilinde bir sorun yok , kart alabilmen için bir tavsiye vereyim. 6 ay boyunca kart borcunu asgrilerden fazla öde. 6 ayın sonunda tüm borcu kapat ve kart başvurusu yap.


edit : altımdaki entry e ilişkin ; senin merkez bankasında kaydın yoktur. Merkez bankasında kaydın olabilmesi için o kartın iptal edilip , borcun avukata devrolması , haciz işlemlerinin başlatılması vs. gibi olaylar gerekir. Merkez bankası sorgulamasında ödeme gecikmesi olmaz. Çek , senet , kredi kartından takıp kaçmalar gibi durumlarda olur.

(bkz: kara liste/#13387793)
"...
soru: merkez bankası ve bankalar tarafından, ödenmemiş kredi kartlarına ve bireysel kredilere, protestolu senetlere ve karşılıksız çeklere ilişkin kayıtlar silinebilmekte midir?

cevap: ödenmesi gereken tarihi 23.12.2003 (hariç)’den öncesine ait olan, 31.03.2004 tarihine kadar ödenen ve ödeme bildirimi bankalarca, merkez bankasına iletilen karşılıksız çek ve protestolu senetler ile ferdi kredi ve kredi kartı kayıtlarının tamamı, merkez bankası kayıtlarından silinmiştir. ayrıca, protestolu senetler ile ferdi kredi ve kredi kartı borçlularına ilişkin ödenen kayıtlarda 3 takvim yılını, ödenmeyen kayıtlarda ise 5 takvim yılını doldurmuş olanlar, merkez bankası nezdindeki protestolu senetler ile ferdi kredi ve kredi kartı borçlularına ilişkin kayıtlardan silinmektedir. bu uygulama karşılıksız çekler için geçerli bulunmamaktadır. dolayısıyla, merkez bankası kayıtlarında protestolu senetlere ve ferdi kredi / kredi kartlarına ilişkin 5 yıldan daha eski herhangi bir kayıt yer almamaktadır...."

kartlarındaki borçlarını kapattıktan sonra borcu yoktur yazısı iste ve mb na faksla

kullandığınız mail adresiyle log in olmayı denediniz mi?

evet denedim ama şifre veya adres yanlış diyor kabul etmiyor.giriş yapamadım

yeni sekme açınca tüm hepsi bir çizgi halinde gorunuyor. deneyin

ctrl+B

aracın yetkili servisi yapıyordur sanırım.. ve umarım.

sadece aracın yetkili servisi yapar. araçtan şasi numarasını alın ve servise götürün. hangi araca ait olduğunu söyler.

motor kısmında sası numarası ve motor numarası vardır oradakı numaralarla ruhsat uzerındekı numaraları karsılastırın kendınız rahatlıkla yapabılırsınız ben sureklı arac alıp satıyorum hep bu sekılde yapıyorum para verıp bu ısı yaptırmayı hıc dusunmedım

görünür yerdeyse 20-30 ytl ye aracın yetkili servisleri yapar.
görünmez yerde ve bişeylerin söküp takılması gerekirse 50 lira filan deseler de yine 20-30 liraya yaptırılır.

sanırım soru, aracın şasi numarası o araca ait mi değil mi sorusu.

plakada yazan numarayla ruhsatta yazan numara aynı mı değil mi sorusu değil. onu kendiniz bile yapabilirsiniz yoksa ne var, şasi numarası görünür yerde olur. muhtemelen sağ veya sol ön kapı içinde (kapı tarafında değil, zira kapı sökülebilir bir şey. şasi tarafında). hatta kimi arabalarda şoför tarafı ön camda bile yazıyor. o numaraya bak, ruhtsata da bak, aynıysa oldu bitti.

ama soru bu değil. orada yazan numara sahte mi, yoksa o araca ait olan numara mı onun kontrolü.

tüvturk bir merkezden sorgulama yapmaz. olsa olsa numara ile ruhsatı karşılaştırır. herhangi bir servis de şasi numarasını bulmaktan öte iş yapamaz. anca yetkili servis bir yerlerden sorgulatır o numarayı, o araca ait çıkarsa (neyle neyi karşılaştırıp bakıyor bilemiyorum tabi ama) tamamdır.

sormak istediğim, şasi/motor numarasının tahrif edilip edilmediğinin kontrolüydü.

cevap veriyorum,
ergenlik cağındasın ne bu erkek derdin..okulun yok mu? sana tavsiyem adam akıllı dersine çalış başka konulara odaklan olucağı zaman olur. eminim arkadaşların gelıp anlatıyor, ''şöyle yaptık, şuraya gittik v.s'' sende kıskanıyorsun tabi acele etme geç olsun güç olması daha yaşın 19.
böyle sorular için asıl yer dermatik.net

düzeltme: ''ergenlik çağındasın'' derken ergenlikten çıkamamışsın'ı kast ettim.

neydi o dur bakim... hah. (bkz: montla sıç)

vallahi derdinin caresi nedir bilemeyecegim. ama canini sikma delikli tas yerde kalmaz... ne diye yaziyorum buraya @blackdog a selam ederim. cook uzaklardan o guzel karikaturu hatirlattigi icin. dene bunu bi dert tasa kalmaz. daha universitedesin mis. olmadi al kalpli kupani giy bileksiz coraplarini. gerisi gelir.

normal.

saçma bi durum yok. yaşın endişe yaratmamalı.

amatör bir yazarın bu konu hakkında bir tezi vardır kendisince. Kendi yaşadıklarına dayanır bu tezin dayanakları hatta.

www.yasinbekaroglu.com

(bkz: trol başlığı) hatta çelişki timsali olarak kendimi de dahil ediyorum.

hayatının en güzel zamanları, erkekler tabi ki derdin olcak. hayat böyle güzel. çok da kafaya takma, ilk sene fln olur öyle, zamanla yaşarsın bazı şeyleri..

nazarlık olur bişi olmaz ondan. olur arada öyle.
ayrıca; (bkz: welcome to the real world)

ouv, tanısalım tanıstıralım madem diyecektim ki ankaradaymıssın; [email protected]

hah simdi, mevzuya gelirsek, iyi olmus en az bi kere sktir yemek iyi gelir bunyeye. ilkinden osnrası da muhımdeigldir genelde. isterse adriana lima olsun. illki sancılıdır ama. erkek olarak ilk sktiri cok daha erken yaslarda yedigimiz için(mısal komsunun kızından 12 yasında gibi) arada kaynıyor.

19 yasında askı gec yasamadıgın pek cok sey varken olmayan bi naneye bu kadar takmanın da bi alemı yok. ay asık mıyım nıye olmadım ask neymıs fln bos bu isler.

dogru duzgun biseyler yasamak derken de romantik komedi film klişelerini kafandan sil bi an once.

ha dersine calıs diyenlere de katılmıyorum, gunun tadını cıkar, sonra cok arayacaksın bu diriligini, libidonu vs vs.

karşınızda bir birey olmuş kişi var hala çocuk muamelesi yapmayın arkadaşlar. yaş 19'ken yediğiniz haltları düşünmenizi ve ona göre tavsiye vermenizi öneririm. ben 19 yaşımdayken yediğim boklar izmir körfezini doldurmuştu. arkadaşım, canını sıkma ben 27 yaşında bir erkeğim bundan önce sevdiğim ve aşık olduğumu sandığım insanlar oldu çoğu iyi insanlardı bir kaç çürük yumurta da vardı tabi ki içlerinde. teklif eden de oldu ettiğim de... şunu bil ki ben hayatımın aşkıyla 25 yaşımdayken tanıştım şu anda onunla nişanlıyım ve evleneceğim. yaşın küçük değil ama niye niye allahım niyeeeeee diye arabesk olmayacak kadar da genç. yapman gereken tek şey kendine dikkat etmek ve kötü alışkanlıklar edinmemek. sevgiler.

vegasta gayet yapılabilir bişey bu. fakat vegas artık çok fazla popüler olmadığından öğretici kaynaklara, tutoriallara ulaşmak zordur. adobe premiere arayüz olarak hem kolaydır hem de bol kaynak bulunur.

nothing doğru dio. www.kkymn.com adresinden olağanüstü güzellikte anlatılan Premiere Pro 2.0 derslerine ulaşabilirsin.

dus al, kurulanmadan bi salondan bi arka balkondan cam ac. ciplak bekle. tamamdir. bunlari yaparken o gun pek adam gibi yemek yememis olmak arti puan.

bence bi psikiyatra falan görün.. insan niye hasta olmak ister ki azizim??

hasta numarası yap bünyeyi boşa harab etme.

grip aşısı ol.

Hasta olan biriyle sevis. Tobe tobe, kendine gel yahu...

Yakınlarınızda çok kalabalık bir iş/alışveriş merkezi bulun, en kalabalık asansörünün butonunu yalayın. Daha hızlı hiçbir şekilde hastalanamazsınız. Ama gribin yanında aids'di kırım kongoydu topluca kapabilirsiniz.

istanbuldaysan beşiktaş'ta otobüs duraklarının yanındaki çeşmenin altına kafayı koy bi güzel ıslat, sonra da kadıköy vapuruna bin, dışarıda otur.

bu bahsedilen bütün öneriler menenjit, zature vs. gibi ciddi hastalıklara yol açabilir. o "bi sebep"ten dolayı böyle işlere kalkışma derim. yoksa nalları diker, yaptığın işte hakı bokunu karşılamaz afedersin.

immün sistemi baskılayan ilaçlar kullanın. Bağışıklık sistemini iflas ettirin. Sonra görürsünüz domuz gibi bünyeyi. Gripten taraf değiştirmeyin de...

çok yor kendini, bi iki gun uykusuz kal, bi aksam da yatarken pencereyi ac, ustunu de ortme, yine az uyu, salgin da varsa garanti hasta olursun.

şu anda acayip nezleyim, dişiyseniz 1 kere öpebilirim. bulaştı bulaştı bulaşmadı düşünürüz bir şeyler.

Aklıma ilk gelen ses çıkartmaması oldu; ikinci olaraksa katlanabilirliği, küçük olması vs gibi şeyler, yani yanımda taşıyabileyim.

Ha bir de ağzı fazlaca geniş olsa sanki daha pratik olur. Bunun sayesinde kısa sürede daha çok saç kurutulmuş olur hem.

daha önce şarjlı yada kablosu içine girebilen bi saç makinası görmemiştim

öyle olursa iyi üflemez ama :)

saç kurutma makinasına yıllardır sahip olup da bir kere bile saçını kurutmayan bir insan olarak: elbise kurutma aparatı...

hocam kullanmadığın zamanlarda kablosu başa bela oluyor.
benim kullandığım philips marka. otomatik ısı kontrolü gibi birşey var(safety). fazla sıcaklık verip saça ve kafa derisine zarar vermesini engelliyor. istersen bir düğmeye basarak devre dışı bırabiliyorsun aynı zamanda. böyle birşey konulabilir.

- saç kurutma makinası ufaksa arka tarafındaki pervane saçlarıma dolanıp saçımı yoluyor (edepsiz) (saçım gür ve dalgalı, pervaneye nasıl giriyor diye merak ederseniz..). bunu engelliycek bir şey geliştirilmeli (arkasını kapasanız ısınıp duruyor vs.). büyük makinalarda arka taraf saça uzak olduğu için bu sorunu yaşamıyorum misal.
- bazı büyük kurutma makinaları bileğimi ağırtıyor, ergonomik değil, ayrıca dengesiz de makina (önü ağır, arkası hafif vs.)
- ayrıca her kurutma makinasının iki ucu olmalı (vigo + diğer normal uç), bunu göz ardı etmeyin tasarımınızda :)
- kurutma makinalarında en çok çıkan sorun, pervanesinin bozulması (muhtemelen saçlarımdan dolayı), o kısmını daha dayanıklı ya da kaliteli yapabilirler galiba (bu sanırım sizin ilgi alanınız dışında kalıyor)
- yine katlanabilen makinalar az yer kaplıyor, daha kullanışlı.
- makinayı tutma yeri de önemli, yarım saat elimizde tutuyoruz makineyi, sapı çok kısaysa el ağrıtıyor bla bla..
- yine, soğuk, ılık ve sıcak hava üfleme seçenekleri olmalı, bunun yanında güçlü ve hafif (üfleme) diye de seçenek olmalı (bazılarında var hatta).
bunlardan yola çıkarak nasıl olması gerektiği konusunda birkaç ip ucu yakalayabilirsiniz sanırım :)

önce üretim mi son kullanma tarihi mi ona emin ol.
eğer son kullanma ise zabıtaya haber ver aldığın tekel büfesi için.
zira etrafta insanlar içki yüzünden ölmekte.

Dediğim gibi marketten aldım. İsim vermem sorun olur mu bilmiyorum? (En azından büyük ve bilinen bir market diyebilirim)
Onun dışında üretim ya da son kullanma tarihi diye yazmıyor. Sadece o tarih var.

alkollü içkilerde son kullanma tarihinin yazıldığına pek rastlamadım. muhtemelen üretim tarihidir o.

son kullanma tarihi degildir buyuk ihtimalle. votka normal sartlar altinda bozulan bir sey degil.

son kullanma tarihi yazan tek içkiye sahipsin muhtemelen iyi sakla.

bi bir arkadasimla tarihi 6 yil gecmis ustelik acilmis ve ne zaman acildigi belli olmayan bir viski ictik yazin. bir sey olmadi.

oyunlarda pause yapmak için.başka bir özelliği varmı bilemiyorum.

bilgisayar açılırken filan çıkan siyah ekrandaki yazıları durdurup okuyabilmek için de kullanılıyordu galiba. Bir de bu tür tuşlar genellikle office programlarında(özellikle excel) kullanılıyor.

pause-break'tir o. break olayi ise bir program yazarken sonsuz döngüye falan girdiginde ctrl+break yaparsin çat kirar döngüyü.

ms dos ta dosyaların bol olduğu bir klasöre girip "dir" komutunu verdikten sonra oyun olsun diye basıyorum. başkaca da işime yaramadı bu güne kadar.

başlat+PauseBreak yaparsan sistem özellikleri açılır.

sadece ses dosyası olarak gördüğü videolar sıkıştırılmış olmasın? ham avi dosyasıyla denemeyi deneyin bir de...

bir de video codecleriyle alakalı bir mevzu da olabilir.

haa.. ses dosyası olarak görüyomuş.. o halde evet, muhtemelen sıkıştırılmış olmasından kaynaklı.

convert etmen gerekebilir.

eskişehir yolundan meclis kavşağına kadar gelin. azcık ilerisinde bir tünel vardır. buradan üç farklı yoldan gidilebilir ama hepsinin trafik durumu aşağı yukarı aynıdır. diğer iki yoldan daha fazla dolaşmış olursununz sadece.
1) tünelin içine girmeden sağdan devam edin, yol sağa kıvrılır. buradan direk devam edip kuğulu kavşağına gelin. oradan sola dönüp 15-20 mt ilerledikten sonra sağa dönün. bu yol sizi karumun önüne çıkaracak. karumu gördükten sonra biraz ilerisinde red&white kuaförü görürsünüz. oradan sola dönüp arjantin caddesine çıktıktan sonra 15-20 mt aşağıdan sağa girdiğinizde sheraton'a varırsınız.

bana da en kolayı bu güzergah gibi gelmişti de başka bi seçenek var mıdır diye sorayım dedim.teşekkür ederim.

var tabii olmaz mı...
armadayı azcık geçip, konya yoluna çıkılır. konya yolundan oran üzerine, oradan da turan güneş bulvarı sonra cumhurbaşkanlığının yanından direk aşağıya. hemen sheraton'ın bi yan paraleline inilir. akşam vakti yoğun olur bu güzergah onun dışındaki saatlerde nispeten ferahtır. yolu uzatmış olursunuz ama.

evet, televizyonlar da "bu akşam 21:00'de falanca program var, kaçırmayın" reklamları için kendi kendilerine para ödüyorlar.

iyi hoş demişsin de başka kanalın bir programınının reklamını yapsalar "heh bravo doğru demiş" derdim. mamafih diyemeceğim.

"Ads in Google Mail are placed in the same way that ads are placed alongside Google search results and, through the Google AdSense programme, on content pages across the web. The goal is to provide users with helpful ads, links and content relevant to their specific interests. Google Mail is a technology-based programme. Advertising and related information are shown using a completely automated process" diyor gugil

yani senin maillerinin içeriğine göre reklam görüyorsun orda.

tık başına orda yer alan firmalardan reklam aldığına göre, bide gmailin büyüklüğüne göre normal olsa gerek.

şimdi adsense var bi de adwords var.

adwords şöyle, ben google a diyorum ki reklamımı yayıncı sitelerde yayınla, ben sana her tıkta 1 lira ödiycem.

adsense de yayıncıya diyo ki bu reklamı sitende yayınla, sana her tıkta 0,5 lira ödiycem.

yani benim tık başı verdiğim 1 liranın 0,5 ini kendi cebine atıyor, 0,5 ini yayıncıya veriyor.

gmail de reklam yayınlayarak yayıncı da kendisi olduğu için kimseye 0,5 ödemiyo, 1 liranın hepsini kendi cebine atıyor.

*yayıncı dediğim diğer site sahipleri işte. ekşisözlük mesela

Öyle bir banka yoktur desem :) Sadece hesap açtırırken müşteri temsilcinden bunu rica edebilirsin. O şayet ikna olursa (normalde olmuyorlar veya olmuş görünüyorlar) seni bu masraftan muaf tutabilir. Ama genelde bankalar bu masrafı almaya çalışıyorlar. Böylece aldıkları her bir hesap işletim masrafından müşteri karlılık ve şube karlılıklarını ortaya çıkarıyorlar.
Hesap İşletim masrafı anlamsız, benden bunu almayın, ben zaten paramı bankanıza yatırarak değerlendireceğim, siz de o arada zaten benim paramdam para kazanacaksınız deseniz bile size söylenecek yorum şu olacaktır. "Tai bey; Bizim bankanın ürünleri kullanırken size sistem sürekliliği ve alternatif dağıtım kanallarımızdan (ATM-POS-Internet bankacılığı-Telefon Bankacılığı) hizmet garantisi veriyoruz. Sizden aldığımız bu masraflar karşılığında size istediğiniz an 7/24 kesintisiz hizmet veriyoruz" diyeceklerdir.

yatırım işlemlerinizde banka yerine aracı kurum kullanırsanız hem daha düşük komisyonlarla işlem yapar, hem de yıllık aidat vs. ödemezsiniz.

ya otomatik odeme talimati vericeksiniz ya da ozel bankacilik dedigi hizmete dahil olucaksiniz.

bankasya eğer kredi kartınız olursa almıyor, + kredi kartının yıllık ücreti de yok..

amerika değil de geçen sene cidde'den aldığımız marlboro light'ların filtreleri beyazdı. belki alakalıdır.

mentollü olanlarının da beyaz olması gerek.

Arap Emirliklerindeki light olanlar da beyaz filtreli.

Ülkeye göre görüntü farklılıkları olabiliyor. Tadlarında bile farklılıklar oluyor ülkeye göre.

@girisimci ruh. evet. cidde'den aldıklarımız saman gibiydi misal.

bir süre biyografi, otobiyografi ve anı türünden yazılar okuyun.

aziz nesin'in boyle gelmis boyle gitmez serisini okuyabilirsin, ilk uc soruna sonrasinda kendin de yanit bulursun.

1- Evet yazılabilir. Başlangıçta zorlasa da, kısa yazı yazmış birisi, hiç yazı yazmamış birisinden daha makbuldür. Özellikle episod episod bölünürse, yazar daha da rahatlayabilir.

2- Otobiyografi de olsa, bir kurgu ve çatışma öğesini ihmal etmemek gerek. Okuru ne sürükler, buna karar verin. Zaten hepimizin yaşadığı hayatın bir örneğini anlatacaksanız başarılı olamazsınız. Sizin özelliğiniz ne? Bize umut sarıkaya gibi hepimizin yaşadığı hayatın ayrıntılarını farklı bir bakışla mı sunacaksınız, yoksa pek azımızın yaşadığı bir hayat mı yaşadınız, ilginç bir hayat mıydı, olaylarla mı doluydu. Yoksa durum tarif etme ve tasvir üzerine çalışmak gerekebilir.

3- Bu soruya sağlıklı bir cevap zor. İki biçimin de farklı avantajları dezavantajları var. Bu sizin kuracağınız üslupla ilgili.

4- Yazım süreci boyunca eleştirmenliğine güvendiğiniz bir dost ve "sıradan okur" tabir edilen insanlarla iletişim halinde olmanız önemli. Yazarlığınıza doğrudan müdahale anlamında değil ama, sıkıcı pasajların sıkıcı olduğunun anlaşılması gibi önemli bir görev üstlenirler.

5- dozunda okumak ve daha çok yazmak. devamlı yazmak.

6- kolay gelsin.

anket yapmak sorun olmayabilir ama sonuçlarını açıklamak
seçim yasaklarına muhalefetten ciddi sorun çıkarır.
rolünüz sdece anketörlük boyutundaysa endişelenecek kişi siz olmamalısınız sanırım.

sonuçlar açıklanmayacak. bir partiye özel olacak. anketörlük yapmayacağım organizasyonu ben yapacağım. anketörlere bilgiyi verip sokağa salacağım. bunun için bir izin gerekiyor mu diye.

şimdi bir arkadaşım şöyle ilginç bir bilgi verdi ki şaşırdım aslı astarı var mıdır; anket yapmak ya da yaptırmak için bir anket şirketiyle anlaşmak gerekiyormuş felan. yani bir anket şirketinin illa referans mı olması lazım yoksa bizim eleman sallıyor mu anlamadım.

Araştırmacılar Derneğinden de bilgi alınabilir sanki...

olayın türkiyedeki hali tam olarak nasıl bilmiyorum ama yurtdışındaki halinde bir kaç operatörün birden altyapısı kullanılabiliyor olması lazım. istenen numaralardan da veriliebiliyor olması gerek.

başka bir operator numarası olmayacak,
sadece cep tel'inde fenercell yazacak.
fenerlilere özel servisler falan, yyani 505-506 falan olacak kodlar.

551..
fenercell aslına bakarsan yenı bır operator degıl tarıfe modeli..ancak bıraz daha kapsamlı halde normal tarıfelerden..pazarlama stratejiside diyebılırız..

istediğiniz kod numarasından bir hat alıp fenercell'e numara taşımasıyla taşınırsa istediğiniz gibi olur.

şehire göre değişir.
kaç gün orada bıraktığınıza göre değişr. (park ücreti alıyor adamlar... arabanızı park ettik, park parası da vereceksiniz... (bunu söylerken yan yan gülecek, sinirlerine hakim ol) 100 - 150 ytl arası değişebilir. hemen alırsan ve park yerleri çekildiği yere yakınsa 50 ytl civarı bir şey alabilirler.

çekildiği yer ankadara. çekildiği yerle otopark arası makimum 10 km. parkta 24 saat durdu diyelim.

(git: 57786)

ben odtu'den gimat'a cekici ucreti olarak sirf 120 verdim. buna gunluk park ucreti dahil degil tabi. bi 20 de oyle vermistim saniyorum. 140 falandi evet.

1-2 gün için sadece gecikme faizi ödersin..yasal takibe uğramadığın sürece de (icrayı kastediyorum) "kara liste"ye girmen ve ilerde kart-kredi almanda bir sorun da söz konusu olmaz.

kesinlikle göz önüne alırlar.

iki zıt cevap geldi? bir dayanak belirterek açıklasanız, kime inanayım şimdi:)

kesinlikle sorun oluşturmaz. kesinlikle, bu işin içindeyim ve bunu sorun yapacak bankacının önce alnını öper sonra karışlarım :P

göz önüne alınır, ve size ait bir karne var zaten. (bkz: kkb)

bankalar her ay kkb ye müşterilerinin kart ödeme performanlarını yollarlar. tüm bankalar kredi tahsis ederken yaptıkları sorgulardan biri de buradan yaptıkları kkb sorgusudur. gecikmeleriniz hep burada gözükür.

bakın, bankalar için en iyi müşteri borcunu ödeyen ancak geç ödeyendir.(takibe dönüşmeden uğraştırmadan tabi) geç ödeyen demek gecikme faizi vb. komisyonlar ile bankaya en çok para kazandırandır. hatta öyle ki kredi kartlarında paranın %80'i bundan kazanılır. kkb kayıtları esas alınır ancak kendine tebligat çektirecek kadar uğraştırmayacaksın adamları o da 60 günden önce çekilmez. bu nedenle gelecekte bir sorun oluşturmaz.

çoğu insan oluşturmaz demiş ama arkadaşım daha geçenlere akbank'a kredi kartı başvurusunda bulundu. finansbank kartının ödemelerini gerekçe göstererek vermediler. hem de hiç icradır, ihtardır olmadan. sen yine dikkat et çok geciktirme. hatta kredi kartı kullanma.

ev arkadaşımın sevgilisi banka müfettişi.

her insanın kredi notu var ve bu tarz eylemler bu notu biraz düşürür.

Vector Magic isimli programla yaptım, jpg veriyorsun vektöre çeviriyor ama lisanslı olmadığından export edemedim ekran görüntüsünü aldım ama gene de büyüdüler, umarım işine yarar. Yetmezse programı bir şekilde lisanslayıp çıktı alabilirsin...

img26.imageshack.us

@crown, çok teşekkür ederim ama ne yazıkki ayrıntılar pek belli olmuyor bu programla... yine de çok sağol.

Hacım www.brandsoftheworld.com adresine baktın mı? Yoksa ben akşam evdeki bilgisayarda var mı diye de bakarım.

www.grafiport.com a bir bakın derim, orda baya sağlam bir logo arşivi vardı

analog formatların dijital formatlara hala yetişememiş olması olsa gerek olayı.

şimdi normalde sinemada izlediğimiz filmlerin makaralarındaki her bir kare 10 mb tan fazla, yani bluray'i de aşmış bir çözünürlük var aslında orada, dijital ortama aktarılınca da rahat rahat yüksek çözünürlükte görebiliyoruz filmleri, belki bluray den ötesi var ama du bakalım.

Bunla alakalı çok güzel bi resim dosyası vardı elimde, bulabilirsem ekliim. Ama şööle diim, o 1990da çekilmiş film, 35 mm kamera ile çekildiği sürece, isterse ilerde fantastik ray çıksın, onu da kaldırır. Çok yüksek çözünürlükte zira.

analog görüntülerde teorik olarak çözünürlük diye bir şey yoktur. daha doğrusu sonsuz çözünürlüktedirler.

sinemalarda gösterdikleri görüntüler bu yüzden çok çok çok kalitelidir. dikkat ederseniz perde ne kadar büyük olursa olsun, piksel ya da benzeri bir şey bloklaşma göremezsiniz.

kısacası bluray bile yetersiz bir format aslında. 150 ekran bir tv'ye bağlayıp izleyin, ne demek istediğimi anlayacaksınız.

şu bile var ne diyosun: www.engadget.com

bluray eskidikten sonra 1-2 tb lık hologram diskler çıkcakmış diye duymuştum vaktinde

belki de sakal bırakmamanız için bi işarettir bu durum. sarımsak falan sür derler gerçi birazdan.

yuzunun sag tarafina her gece yatmadan once sarimsak sur, nihat dogan gibi sakalin olur.
(bkz: nihat dogan sakal gibidir kestikce daha gur cikar)

benim bir arkadaşım cüsse itibari ile dev gibi olmasına rağmen sakalları çıkmazdı. baya da bir takıntı yapmıştı. nerden öğrendiyse yüzüne sarımsak sürmüş baya bir süre geceleri. şimdi ayı gibi dolaşıyor. evde denemeyin ama.

@babatema: geleceği görmüşsün helal. benim de sakalım yok ama hiç girmedim böyle olaylara. çıkmıyorsa kurcalamamak lazım harbiden.

Tıp literaturune geçmiş bir ilactır sarımsak.Pek zorda kalınmadıkca onerilmez fekat kesin cozumdur.Aksamları sarımsagı ezip saç ya da sakal cıkmayan yere sur.Biraz can yakar haberin olsun.Birde kokusu kolay cıkmaz.Dedigim gibi cok acil durumlarda basvurunuz

geçen televizyonda gördüm, var.

kuyumcularda altinla yapiyorlar bunu.
yine kredi karti kullanmak gerekiyor ama, uygulanan bir diger yontem de taksitle satis yapilan sitelerde iki hesap acip kendi kendine mal satmakmis. satan hesaba para pesin yatiyor, alan hesabin kredi kartindan taksitle cekiliyor. yasal mi bilmem. donanim sitesinde gormustum, linki bulamadim simdi.

kredi kartlarımın limitleri maalesef ki dolu. yoksa maksimum 2-3 sonra hafta yerine konmak üzere nakit avans da çekebilirdim.

turkcell faturalı hat kullanıyorsan kontratlı ipohe alıp 10 dk sonra satabılırsın..ama pek mantıklı bısey degıl gıbı gelıyor bana..

e orda korsan bu diyor ?

yeppp :)

öncelikte güvenli kipte açmayı deneyin hatirladiğim kadariyla orda girmenize izin veriyordu. Açılışta f8 ordan güvenli mod..

belgelere erişimin sadece windows altında engellenmmiş durumda. bir ubuntu live cd'si ile rahatça ulaşabilirsin. bunun dışında hiren's boot cd'si ile şifreyi kaldırman da mümkün. ya da erd commander işini görür şifre kırma konusunda.

@sp3ciali5t'in gönderdiği bir program sayesinde sorun çözülmüştür. herkese çok teşekkürler...

evet, cumartesileri açıktırlar.

cogu tam gun acik. bazilari 14:00-15:00 gibi kapaniyor.
pazartesi gunu de kargonuz ulasir.

kars'tan ankara'ya 2 günde kargo ulaşmaz mümkün değil.

(git: 59746)

kurye net, pazar günü sabahın köründe bize bişey getirmişti.

1k6a8k5jwf5soy7ml7yy9f9rfjetvbl4

@babatema teşekkür ederim.

ne hasarı bildirmişsiniz, ne hurdacının ne kadar verdiğini ne de tamir masrafının ne kadar olacağını. kimse müneccim değil ki aracı görmeden ya da bu bilgileri bilmeden bir şey söyleyebilsin.

neyse 7 milyar masraf yapıp 12 ye satabileceksen hurdacı da 5 milyar veriyorsa hiç uğraşma hurdacıya ver. ha daha fazla kar edeceksen ve uğraşırım, kazalı arabayı da yaptıracak vaktim ve nakdim var diyorsan yaptır. ama kazalı araç zor satılır aklında olsun.

zor satilmasinin yaninda tamir islerinin usta becerisine cok bagli oldugundan ve ustalarin genelde beceriksiz olmasindan arac eskisi gibi olmaz. tamir ettirmeyi dusunurken bunu da goz onunde bulundurun.

servis 21 bin lira artı işçilik masraf çıkarttı... bildiğiniz hurdacı var mı ?

fotoğrafını çekip araba.com'un kazalı araç katagorisine ilan verebilirsin. onun dışında büyükşehirlerden birinde yaşıyorsan tek işi hurda araç alıp satmak olan sanayi siteleri vardır. mesela ankara'da hurdacılar sitesi ve yıldız sanayi sitesi vardır böyle. istanbulda da var. fakat aracı ilk elden satarsan daha iyi fiyata satarsın. çünkü onlar da alıp başkalarına satıyorlar. bir de servise değil de sanayideki ustalara bi sor bakalım. onlar yapmak için daha iyi bir fiyat çıkarırlarsa belki yaptırıp satmak daha mantıklı olur. pakat perte çıkıp da yaptırılmış arabayı satmak çok zordur bu da aklında olsun.

gecmis olsun.
hangi sehirde oldugunu soylersen hurdaci tavsiyesinde bulunabiliriz.

istanbul da yaşıyorum.

perte çıkmış arabayı tekrar trafiğe sokmayın yazıktır günahtır.

tuzla ovmak lazım önce. zeytinyağı damladığında işe yarıyor, motor yağında neden olmasın?

margarin

"domestos rengarenk" çıkartır. lekeye hiç müdahale etmeyin ve işi kullanma talimatında yazdığı şekliyle domestos rengarenk'e bırakın. yüksek ihtimalle halledecektir.

eğer lekeye müdahale etmişseniz (suyla yıkamak, sabun kullanmak..vs) yüksek ihtimalle halledemeyecektir.

benzin

kosla oxi action +1

eğer hiç müdahale etmemişseniz kuru temizlemeciye götürün..onların özel kimyasalları var, çok daha iyi netice alabilirsiniz. müdahale etmişseniz yine götürün, belki son bir kurtarma şansları olabilir

yıkandıktan sonra gördüm. dolayısıyla müdahale de edildi. bi deniyim bakalım burdakileri.
cevaplar için sağolun.

Creative'nin internet reklamları var mesela.Onun dışında ben pek televizyon reklamını gömedim.Olaya sadece televizyon reklamı olarak baktıgımda : Creative geliyor benim aklıma ilk.(türkiye için konuşuyorum)

fenerium..
sadece saracoglu stadında saha reklamı yapılıyor..

(bkz: #14526561)

C&A vardır kesinlikle.

starbucks. yurt dışını bilemiycem ama türkiye'de yapmıyor. word of mouth yöntemiyle işini hallediyor.

nec diyebilir miyiz ki?

bu marka olmakla alakalı bişeydir. sadece belli sürelerde hatırlatmak amaçlı yapan markalar var mesela.

vakko tv reklamları yapmaz. yada bana denk gelmedi. sadece belli başlı dergi ve belli bölgelerde outdoor kullanır.

tupperware

network marketing ile satış yapan firmalar reklam yapmıyorlar ama bu genelleme Türkiye için doğru sanırım. Örnek olarak Rainbow, Oriflame olabilir Avon'da yapmıyordu eskiden şimdi strateji değiştirdi galiba.

Bebek Badem Ezmacisi, Hacıbekir, Vefa Bozacısı...

bang olufsen

nikon,

fotoğraf dergileri dışında görmezsiniz reklamını. hatta orada var mı onu da bilmiyorum.
bu karşılık canon reklamları her yerdedir, dolmuşların üstünde bile vardır.

insanlar yine de nikon alınca iyi fotoğrafçı olunacağını düşündüklerinden gidip nikon alırlar hiçbir fikirleri olmasa da.

çok da ihtiyaçları yok yani reklama.

ek$i sözlük.

profosyonel bir şeyler arıyorsan haber ajansları yüksek kalitede fotoğraf ve video yayınlar. pek çoğu artık internet üzerinden de dağıtıyor. tabi ki ücret-i mukabilinde.

bu ürünü bilemiycem bunları genel çalışma şekli ter bezlerini tembelleştirmek tabiki tembelleşen doku işlevini yerine getiremiyor olay bu etkilerinide tahmin edersin artık

Açıklaması Terkur'a benziyor; ama daha pahalı ve spreymiş. Ter kanallarını tıkadığı için kanser yaptığını duymuştum böyle şeylerin. Terkur bende pek işe yaramadı bir de.

ismail türüt değilseniz ne gerek var efendim böyle şeylere? bırakınız vücudunuz işini yapsın.

kesinlikle minoxidil içeren ürünleri tavsiye ederim.

www.cilthekimi.com

eğer minoxidil içerikli ürünleri kullanırsanız değil her gün, bir ömür gerekir. ama sonuç alırısınız. bununla birlikte çok fazla bi bilgim yok ama yine de revivogen in pek işe yarayacağını sanmam.

abim revigen'in haplarından alıyor. işe yarıyor(muş)

bi iki ay kadar haplarini kullanmiştim sac tellerimi kalınlaştirdi.

hazır satıldığını zannetmiyorum, bir paket çikolata alıp rendeliceksin

hazır satılanı duymadım ama olsa bile formu bozulur onun öyle kalınca heralde.
ne var yahu, zevkli bi şeydir çikolata rendelemek eminim.

bir de bitter olsa daha sert olduğundan daha kolay olmaz mı?

pastanelere sorman lazım gerçi zor ama bi şansını dene

satıldığına hatta bir dönem bizde poşet poşet bulunduğuna eminim. ha nerededir bilmiyorum.

(bkz: mutfak robotu)

satılır hazır.ama belli yerlerde pasta malzemesi satan yerler oluyor. istanbulda mesela eminönünde var.

güzel bir pastaneye girip sormak akıllıca geldi bana. sorarsın bu pastaların üstünü ne ile kaplıyorsunuz, siz mi yapıyorsunuz, nerden alıyorsunuz diye. hatta belki sana bir miktar satar veya hediye bile edebilirler.

şimdi efendim önce bitter çikolatayı alıyorsun ve yahut ne çeşit istersen. sonra onu buzluğa koyuyorsun bir saat felan dursun işte ardından alıyorsun çikolatayı eline bir diğer elinede tırtıklı bıçak ve yahut düz bıçak nasıl gözükmesini istersen artık sana kalmış. ama ben tırtıklı bıçak kullanırım genelde. evet son noktada bıçakla bir şey kaırmış gibi çikolatayı kazıyorsun inceliğini kalınlığınıda sen belirliyorsun nasıl arzu edersen artık...

motor fiyatları doğal olarak ilkbahar ayında haraketlenmeye başlar.
honda nın "güvenli sürüş eğitimi" gibi bir eğitimi var motosikletlere yönelik. hatta burada da daha önce sorulmuştu. fakat detay bilmiyorum. azcık araştırmayla bulunur gibi geliyor.

hondanın ve vespanın var. hondanınki daha ucuz. genel olarak yapıları belli, 5 e falan bölerler , ilki hiç bilmeyenler, ikincisi biraz, üçüncüsü biraz daha, sonra da güvenli sürüş teknikleri ve yolculu sürüş teknikleri. hepsi ayrı programlardır, istediğini seçebilirsin yani.
baharla beraber fiyatların artışı allahın emri.

vespa kullanmak istediğini şimdi farkettim, hondadınkiler scooter olmayan eğitimi, vespanın da başındakiler vespalı, sonra onlar da normallere dönüyor.

buna ek olarak, elektrikli scooterları düşünebilirsin. scootera binmek bana uyuyor olsaydı kesinlikle tercih edeceğim birşeydi, çünkü inanılmaz ucuza mal ediyorsun gezileri, motoru inanılmaz sessiz, ve genel olarak eğlenceli bir alet. dahası , ehliyet ruhsat, vergi vs gerektirmiyor bildiğim kadarıyla, alıyorsun ve direk trafiğe çıkıyorsun, haliyle bu masraflardan da kurtulmuş oluyorsun.

demem o ki elektrikli alıp binmeyi kendi kendine de öğrenebilirsin.

1-villa levent'in kursu var ulus'taydı sanıyorum. toplamda sekiz saat gibi bir şey. kullanmayı piaggio'larla öğretiyorlar (fly 100 veya vespa).
2-bu kurs 2 haftasonu sürmektedir. yani toplamda günde 2 saatten 8 saat gibi bir şey. eğitmenler gayet iyi.
3-nisan mayıs gibi almanda senin için fayda olacaktır. mart bile olabilir hatta muhafaza edecek yerin olduktan sonra problem değil. evet yaygın ve makulu lx150'dir. ben de kullandım kız arkadaşım da kullanıyor şu an, tavsiye de ederim.

yardımcı olabileceğim bir şeyler olursa yardımcı olmak isterim yine. kolay gelsin.

karayipler

türkiye içi.

uludağ desem çok mu klasik ve pahalı olur?

aklıma geldi de orası da çok kalabalık oluyor. daha az bilinen yerler arıyorum.

çeşme

abant

abant, sapanca, safranbolu

www.karaaslanalabalik.com

ilgaz

www.guralsapanca.com

(bkz: gölyaka)

yakındır hem

masukiye, hem istanbula da yakin

ayvalık.

bağcılara git!

Kıbrıs, Karpaz

doktor tani koymak yerine niye sadece patlatma olayina girmis anlamadim, dis hekimine gitmediniz mi yoksa?
dis etinde siskinlik dis tasindan olabilir.dis etinize sertce bastiginizda (veya fircalarken baski uyguladiginizda) kanama yapar hatta. o dis taslarinin temizlenmesi gerek. dis tasi olusmasinin nedeni de iyi fircalanmayan disler, dis aralarinda kalan artiklar. bu tip durumlarda dis ipi kullanilabilir. dis hekimi degilim ama doktorum bana aynen bunlari soylemisti.

ilhitabı delerek akıtan ve bunu tavsiye eden diş hekimi görmedim. önce antibiyotik, ağrı kesici falan verip ilaçla ilhitabı tedavi eder, iltihap geçince de ilhitaba neden olan şeyi tedavi eder (kanal tedavisi misal). böyle kocakarı usulü delip iltihap akıtarak diş tedavi edildiğini görmedim hiç.

bence de iltihap öyle kanatarak, kanı akıtarak filan tedavi edilmez. Kibritsuyu'nun da dediği gibi bir iltihap söz konusuysa önce doktorun antibiyotik verip iltihabı kurutması, sonra da sorun ne ise onu halletmesi gerekir. Başka bir doktora daha git derim ben.

Sanırım sorularınızdan birinin cevabı şu: (bkz: gingivit)
Geçmiş olsun.

doktor antibiyotik de verdi. aslında tam olarak "patlat" demedi. diş etlerini hafif kanatarak fırçala gibi bişeyler...

antibiyotiği kullan mutlaka ama kanatarak fırçalama bence. antibiyotikle kurur zaten iltihap, sonra da daha az kanamayla gerekli olan işlem doktor tarafından yapılır. ben geçen gün diş taşı temizliği için gittiğimde bile doktor çok kanıyor diye işlemi yapamayacağını söyledi, antibiyotik verdi, kullan bitsin öyle gel dedi, sonra işlemi yaptı. Kanatmak, hem de biliçsizce fırçalayarak filan daha zaralı olabilir, diş eti çekilmesine yol açabilir.

diş etlerine hiç dokunmadan antibiyotik tedavisi görmen lazım. mümkünse fırçalama.

amjwhnw4n08gli0ju9xza4rl1cwxesf10lrq

teşekkür ederim sonunda :D

cep telefonu need dir,modeli want tır.

bence de need'tir. onsuz life çok difficult olurdu.

not: ikinci cümle esprimsidir. alınganlık olmasın.

standart cep telefonu need dir; pahalı cep telefonu want dır.

Bir yere kadar "need". 3-5 mp kameralısı, televizyonlusu "want". İhtiyacın bittiği yerde lüks başlıyorsa "want" yani.

detay verilmediğine göre ihtiyaçtır diyorum ben de. ha üstün özellikli bir cep telefonunu sorarsan want derim.

need for speed.

dogruya dogru.

Need-want arasındaki fark lüksle alakalı değildir. Buradaki son derece teknik bir soru, yani konuyu bilmeyenler de neye dayanıp atıyorlar bilemedim.

need (ihtiyaç) o ürünün kullanım amacıdır. Yani cep telefonu ile iletişim ihtiyacınızı karşılıyorsunuz.

İletişim ihtitacınızı karşılamak için çeşitli ürünler vardır: Msn, mektup, duman, güvercin, internet vb.

İletişim ihtiyacınızı karşılamak için bunların hangisini seçmek istediğiniz want (istek) olur.

Yani iletişim ihtiyacını karşılamak için cep telefonu "istersiniz". Hatta paranız yetiyorsa iphone talep edebilirsiniz (demand).

Doyma ihtiyacınızı kaşılamak için hamburger (want) ya da kelle paça çorbası (want) isteyebilirsiniz. Bunların hangisini talep edeceğiniz (demand), satın alma gücünüz ve diğer faktörler ile belirlenir.

Özetle ilişki need>want>demand şeklindedir.

zor bi soru, ama bence anadilimiz türkçe.. bence yani..

Önce ana dil kelimesinin ayrı yazıldığını öğrenelim, sonra ana dil den bahsedelim.

İngilizce kelime kullandığım için tüm kamuoyundan özür dilerdim de benim ana dilimin Türkçe olduğunu size kim söyledi? Hatta Türk olduğumu kim söyledi? Her Türkçe konuşup yazan Türk müdür, Antalya'ya tatile gelen her Rus turist verir mi? Oturup bunu tartışalım.

bütün anlık takip programlarında çeşitli haber mecralarından derleme yapılıp sunulur.
anlık olarak takip edebilseniz bile anlık olarak işlem yapabilmeniz çok zor.

www.emdas.com.tr

favorilerine ekle

"Bugun"'un altindaki "Benimkiler" linkine basin.

yukarda "benimkiler" var orayı tıklayınca "benim cvp verdiğim duyurular" var ordan görebiilirsiniz.

ara kısmına "@sessia" yazın.

bugün yazısının altında benimkiler var ona tıkladıktan sonra bir de cevap verdiklerim var aynı yerde.

img529.imageshack.us

artık takip edebiliyorum, tesekkurler arkadaslar:)

ödersin

walla ufak bi paketse ve üzerinde 20$ yazıyorsa takılmaz herhalde. ama senin paket biraz kallavi olacak galiba. değerinin 20 doalrdan fazla olduğunu düşünürlerse gümrükte sorun çıkabilir.

genelde 1 1.5 hafta civarında geliyor istenilen şey.

yok abi. miknatislar iki tane toybox kutusu kadar bi sey. zarlar da minik minik seyler.

peki acilinca gercekten 20 dolar oldugunu gorseler?

bir de ptt'den mi alacagim ben bunlari geldigi zaman. eve getiriyolar mi?

bende almayı düşünmüştüm bu siteden bir şeyler, eğer alırsan ve bu duyuruyu editlersen güzel olur, favorilere ekledim.

paket direk eve geliyor. ben ordan telefona silikon kılıf ve ekran koruyucu almıştım. 3-5 dolarlık çok ufak şeyler. bi sorun olmadı doğal olarak.

bi de ebay'den 50 dolarlık bi gps alıcısı almıştım telefon için. ona da bişi olmadı.

bilmiyorum bu iki örnek durumu açıklamak için yeterli olur mu :)

dealextreme'den herhalde en az 10 kere alışveriş yaptım, 4 dolarla 110 dolar arası tutan toplamlarda. ben de o zarlardan aldım ayrıca, süperler küçücük kutuları var :) hiç vergi ödemedim. kapıma kadar geldi hep. tek kuruş da shipping ödemedim.

şu ana kadar aldıklarımdan bazıları:
1 toytt, 2 r4 for ds, 2 n5 for ds, 4 kingston micro sd 2 gb kart, 2 1gb kart, zarlar, 2 değişik ipod cebi/koruması, 1 cep telefonu jammer kılıfı, yoyo, yedek helikopter pervanesi (heheh valla, oyuncak ama), 2 nintendo ds çantası, 4 paket nintendo ds ekran koruyucu, 12 nintendo ds stylus, 1 tornavida seti, bir dişçi seti, 1 fener crank ederek şarj edilen, 1 termometre, 1 iç-dış termometresi, en son da nintendo ds lite case - yani shell - dsin yine menteşesi kırıldı, söküp yenisini takıcam, daha gelmedi. oha daha da aldım ama sıkıldım yazmaya.

bir tek yoyo dandik çıktı, ışıkları bozuldu hemen ama çocuklar oynuyo işte.

nintendo ds ekran koruyucular süper. stylusların bazıları tam oturmuyor yerine ama olsun, mütemadiyen kaybetiğimiz için pek önemi yok, 4 tanesi 1 dolara almıştım.

onun dışında gelen her şey gayet düzdün çıktı. tavsiye ederim.

ordaki çin malı telefonlardan alsak sorun çıkar mı peki ?

@nema: bilemiyorum. elektronik olarak benim aldığım o r4lerde filan hiç sorun çıkmadı. alacaksan o reviewlara bakarak al derim.

100$ altındaki alışverişleriniz için vergi ödemezsiniz. ama radyo-tv-cep telefonu gibi şeyler alacaksanız bunlar bandrollü olduğu için (telefon'da vergiye mahsus) vergi ödersiniz.

osuruklu arkadaşım kısaca cevabı kartından çekildiği miktar haricinde bir şey ödemeyeceğin gibi yaptığın alışveriş için vergi de ödemeyeceksin. 100$ üstüne çıkarsan tutarda ödersin ama aklında olsun.

1 kuruş bile ödemezsin. free shipping diyor. ayrıca türkiyedeki gümrük mevzuatına göre 100euro altındaki ürünlerden vergi alınmaz.
siparişini veriyorsun, ortalama 10-12gün sonra kapına postacı gelip size teslim edip gidiyor.
ama bilginiz olsun track number diye birşey yoktur! yani kargom şuan nerede şeklinde takip etme şansınız yok. ama kaybolmaz korkmayın. uzun zamandır büyük küçük siparişler vermekteyim. yeter ki postacı kapıya geldiğinde evde olun. ayrıca (bkz: dealextreme)


babatema@: alışveriş yapmadığınız, haliyle bilgi sahibi olmadığınız bir websitesi için "ödersin" şeklinde ki ifadeniz, duyuru sahibi ve okuyanları yanlış yönlendirmekte.

@winsome;
asıl bahis konusu meblağ değil, adettir.

kişisel kullanım amaçlı olmak üzere 100 euro tavan fiyatlı olmak üzere ithalat yapılabiliyor. fakat "100 tane renkli zar, 100 tane de Nd miknatisın" hiç bir kişisel kullanım değeri bulunmamaktadır.

üşenmedim, link de koydum.
www.gumruk.gov.tr

isimimi vermeseydiniz tekrar cevap vermezdim bu konuya sahi neden böyle kişiselleştirme ihtiyacı hissettiniz bilemiyorum.

sevgiler & saygılar.

çok basit gelebilir ancak çorap buruşmasın diye. o kadar basit bir kağıt parçası mı tutacak koca çorabı diye düşünmek beyhude, sinek de küçüktür ancak mide bulandırır.

ambalaj o. güzel güzüksün, tok dursun, kendisini göstersin, kaliteli dursun diye. başka bir anlamı yok.

kirismasin diye.
bazi ayakkabilarin icine de cokmesin\yuzeyi bozulmasin diye kalip koyarlar.

kırışma değil onun gerekçesi kırışmayı engelleyecek bişi değil zira. çoraba karşı direnebilecek bir yapıda değil bildiğin incecik kağıt.

hadi şimdi benim de kafama takıldı...

asıldığı zaman dik dursun diyedir belki de. yapılmadık spekülasyon da kalmadı zaten başka.

bir süre çorap sektöründe çalışmış birisi olarak mea maxima culpa'ya katılıyorum.

motordan zerre anlamasam da bir ara başlamaya heveslendiğimde yamaha ybr'yi duymuştum.. bilmem sizi keser mi, işinize yarar mı..

istanbul'da motor kullanmak her geçen gün daha da zorlaşıyor. sürekli bir sürücü değilim ama motor alsam da istanbul'da kullanmamayı tercih ederim. kırmızı ışıkta beklerken bile gelip arkadan çarptılar. ne yazık ki araba kullanırken olduğu kadar basit bir kaza olmuyor bu bile. zaten sadece yaz aylarında takım elbiseyle kullanmak mümkün. o da belediyemizin açtığı nefis çukurlara su birikmemesine ve oradan geçmek zorunda kalmamaya dua ederek anca. illa ki istiyorum diyorsanız tavsiyem ehliyetiniz varsa şayet bir motor kiralayıp bir kaç gün gezin tozun ki nelerle karşılaşacağınız hakkında fikriniz olsun.

motordan başlarsak; cbf 150 kesinlikle alma. başta yağ yakması olmak üzere bir sürü çözülemeyen problemi var. zaten honda alacaksan 250cc ve üzeri bir şey tavsiye ederim. 250 nin altındakiler honda kalitesinde değil. 125-150 arası bir şey alacaksan ybr yi tavsiye ederim, hem büyütmak istediğinde cbf'e göre elinden çıkarman daha rahat olur.

istanbul'da motor kullanmak bildiğin deliliktir. sadece huni yerine kask kullanılır o kadar. deliliğin dozajına göre bazen o da kullanılmaz.

işe takım elbiseyle gitmeyi falan zaten unut. yağmurdu yaştı bunlar zaten var... bi de çok rüzgar yersin.

honda'nın eğitimini duydum ama detaylı bilmiyorum. gitme imkanın varsa tabiki bir zararı olmaz.

hadi salıcakla...

hocam ben de motor kullaniyorum okula gidip gelirken. git gel toplam 8 km ya vardir ya yoktur. ama ona ragmen bile bolume barut ficisi gibi gidiyorum bazen. millet resmen manyak olmus. motora hic saygilari yok. dusunurken bu da aklinda bulunsun.

cbf 150 var bende, pek memnunum. 2. el aldım ama hiçbir sorun çıkartmadı. yağ akıtma diye bir problemi yok bence. istanbul trafiginde motor kullanmak hakkaten gitiikçe zorlaşıyor. (metrobus geldi diye şeritleri daralttılar, artık çevre yolunda bile trafiğe takılmak mümkün olabiliyor) yağış mevsiminin gelmesiylen, iş kıyafetiyle binebilme ihtimali azalıyor. Şirkette düzgün bir ayakkabı bulundurularak ve ütülü pantolonu dikkatlice yanınızda taşıyarak üstesinden gelebilirsiniz. tüm bu dez avantajlarına rağmen, işe motorlan gitmek, paha biçilemez :)

(bkz: #13901704)

valla geçen yıl abim de heves etti motora 30larına gelip boşanınca, scooterla başlicam dedi, dedim yapma düzgün bişi al 150lik falan, napcan scooterı, yok mok derken bir gün eve kle 500 almış olarak döndü, kursta denemiş de hayran olmuş. hala da hayatta. iyi eğitim almak önemli tabi böyle hamlelerden önce.
demem odur ki, bi boy büyük al büyüyünce de giyersin:)

takım elbiseyle motordan düştüğün anda başına gelecekler hakkında en ufak bir fikrin olmadığı görüşündeyim. kask takarak başını korursun belki ama ya gerisi? motorcu korumalarını giyip çıkarman 2 dakikalık bir iş değildir.

benim sorduğu her kişi başlangıç olarak bir naked motor almamı tavsiye etti. çünkü sonradan kendi motorun yetmeyecek, beğenmeyeceksin. 250 cc de sınır olsun.

hyosung'un da naked modelleri revaçta, onlara da bakabilirsiniz.

Öncelikle sizin gibi bilinçli motorcu adaylarını görmek çok güzel.

CBF 150 artık kendini kanıtlamış bir motor. Şehir içinde her türlü işinizi görecektir. Özellikle ağırlıklı olarak işe gidip gelmeye kullanacaksanız gayet uygun. Bütçeniz uygunsa, arada bir şehir dışına çıkıp gezerim diyorsanız CBF 250 ya da YBR 250'yi de inceleyebilirsiniz.
"İki günde bıkarsın, kesmez bunlar seni" diyenlere hiç aldırmayın. Motosiklet kültürünün gelişmiş olduğu ülkelerde bu motorları ömür boyu kullananlar var. Ralli sürücüsü değilsiniz zaten, trafikte kullanacaksınız. Sanki 200-300 basacak yol mu var şehir içinde...

Motora binerken kaska ek olarak korumalı eldiven+çizme+mont+pantolon da kullandığınız takdirde (ki her daim kullanmalısınız) takım elbiseyle de gidebilirsiniz, yağmurdan çamurdan da etkilenmezsiniz.
Anlaşılacağı üzere bu motor işi biraz zahmetli.

Honda motosiklet eğitim merkezi hiç fena değil. Bütçeniz uygunsa gidebilirsiniz. Buna ek olarak OMM gibi grupların ücretsiz teorik eğitimlerinden birine katılmanızı da öneririm. Motosiklet teorisi kitabını da muhakkak okuyun. Zaten ehliyet mehliyet alana kadar en az bir üç ay geçecektir, epey vaktiniz var daha.

para mevzunu halledersen cbr 150 r al derim ya da bugun yamaha r125 gordum o da gayet guzel alet.

daha önce scooter kullanmış birisi olduğundan dolayı honda cbf 250 tavsiye ederim ben sana. ha bi de @boilteau demiş zaten işe takım elbise ile gidip gelmek için maxi-scooter'lar çok şahane bence. bi hayli de kullanıcısı var. suzuki burgman, honda foresight araştırmanıza değer bence.