şu son zamanlarsa domates ve salatalıktan ölenler e-coli sebepli miymiş? bugün duydum bunu da, bağdaştırdım. soruna cevap olarak da hiç bir fikrim yok :/

öncelikle; normal sebze satislarinin yapildigi yerlerde, bio sebzelerin de satildigini göz önüne alinir ise,o zaman bio damgasi yemeyen her seyin üretiminde kimyasal bir seyler mevcut oldugunu söyleyebiliriz.

bu kullanilan kimyasallarin varligi ile ilgili her türlü senaryo üretmek serbest.

ancak, bu salgin denilen seyin ticari anlamda neyi degistirecegine bakmak gerekiyor ve zaten sorunun yaniti burda gizli.

kadinin biri 95 yasinda, domates yüzünden ölmesinin de üstüne basa basa alarm haberi yapilmasi ayri bir mevzu.

bu hastaligin/ sorunun sebzeyi yikama ya da yikamama ile alakasi bulunmuyor, ithal edildigi ülkede yetistirilirken kullanilan "baaaazi"( ferhan sensoy gibi okuyun), seylerden kaynaklandigi ileri sürülüyor.

hayirli isler!

hastalik yaratanin organik salatalik oldugunu dusunmusler basta, ispanya'dan ihrac edilen, ama hastalar ve olenlerin almanya'da olmasi yikama ya da baska bir islem surecinde bulasmis olabilecegi fikrini dogurmus ve okyucu yorumlarinda biri de bugun almanya'da sebebin ispanya olmadigi duyurulmus. okuyucu yorumlarin da genellikle yikamamaya yorulmus sebep.
www.telegraph.co.uk
salataliklar sucsuzmus hatta, ama ne oldugunu anlayamamislar:
www.independent.co.uk

ya sonunda yaziyormus zaten ikinci linkte, These type of E.coli survive in harsher conditions than ordinary E.coli and so are likely to be more persistent in the environment. Infection can be avoided by properly washing vegetables.

www.youtube.com burada adı ve kaza sonrası var ben de aramıştım bulamadım.

kaza anı yok galiba.

kaza anini ben de arayip bulamadim.

kaza ani yok ama, yerde ölmüs halinin fotolari var :(

üzerinden kâr edebilecek bir yöntem bulamadıkları sürece, ideoloji yayma derdi yerine insanlığın birikmiş ortak mirasını paylaşma hizmetinde ve kamu yararına olan bir kütüphanemiz olmayacak.

olsa da çürümeye terkedilecek.

küçükken, orada çalışanlar yüzünden okumaktan soğuduğumu bilirim hep.
her yerde durumlar nasıl bilmiyorum ama buradaki şehir kütüphanesinden nefret ediyorum. ancak insanlarda artık biraz(!) bilinçlenmiş durumda özellikle veliler internet kafelere uğramayı ihmal etmiyorlar ödev konusunda.

Temel google ansiklopedisi varken kütüphanelerin varlığı önümüzdeki 5 yılı bile garanti değil...

aydoğank haklı. suratsız olmayan kütüphane görevlisi yok nedense.

Çok haklısınız. Çoğu üniversitenin kütüphanesi bile mesai saati anlayışıyla çalışıyor. İTÜ Merkez Kütüphanesi yakın zamanda alınan kararla her gün, 24 saat açık kalmaya başladı. Geçen gün dersimi kütüphanedeki kitaplarla hazırlayayım dedim, bankoya yakın bir yere oturdum. Öğrencilerin çok acayip dertlerini, isteklerini duydum. Görevliler sabırtaşı gibi hepsine teker teker yapmaları gerekeni, neyi nasıl doldurmaları gerektiğini filan anlattılar, oldukça da yoğundular, çok şaşırdım. Biz öğrenciyken böyle değildi, demek bazı yerler zamanla iyileşebiliyor diye sevindim. Darısı başka kütüphanelerin başına.

valla belki yanlış bir şeylere sürüklemeye devam edeceğim konuyu ama bugün kitap almak için 6 aydır gittiğim kütüphanede, artık okuyacak doğru düzgün ne yeni bir kitap ne de ilgi çekici bir şey bulabildim.. ee işsisiz, maaş yok, evde otur otur sıkılıyoruz. bari 2-3 sene öncesinin güncel kitaplarını bari takip edebileceğimiz bir şekilde güncelliğini korusun şu kütüphaneler. fena olmazmı diye düşündüm.

bir cok sey de oldugu gibi kütüphanelerin calismasi da tamamen yeniden yapilandirilmasi gerekiyor.

icerisinde minik kafeteryalarin, pasta ve kahvelerin icilebildigi kütüphaneler ülkemiz icin oldukca utopik sanirim.

ayrica google´i kitaplarin varligindan daha üstün bir sey zanneden zevatlarin oldugu ülkede pek de iyi seyler beklememek lazim.

halk kutuphaneleri devlet dairesi zihniyetiyle calisan, genellikle kurucularinin koleksiyonlari ile olusturulmus ve butce sikintisi yuzunden yeni kitap alamayan kurumlar olduklarindan ilkogretimden sonra buralara pek ugranilmaz. yine de buyuk sehirler disindaki, herkesin evine ansiklopedi setleri, bilgisayar alamadiklari bolgelerde cok ise yararlar. ileri arastirmalar icin universiteler ve bakanliga bagli kutuphaneler kullanilabilir. maalesef turkiye'de pek cok universite sadece kendi ogrencilerine ve ender de olsa diger universitelerin akademik peroneli ve lisans ustu ogrencilerine hizmet verirler. onlarin da calisma saatleri degisiklik gosterir. itu daha yeni 24 saat calismaya basladi. ote yandan arastirma kutuphanlerinden suleymaniye kutuphanesi devlet kurumu olmasina ragmen aksam 5'te kapanmaz, cumartesileri bile aciktir. islam arastirmalari merkezi kutuphanesi'nden haftanin her gunu 09:00-23:00 arasinda yararlanilabilir. ise alim politikalari iyilesmeye baslayan kutuphanelerde artik bilgi-belge yonetimi bolumu mezunlari calismaya basladikca hizmet kalitesi de artacaktir.

Bırakın kütüphaneyi benim evime yakın kitapçı bile yok. Ama kebapçı desen bolca var. Kitap almak için büyük alışveriş merkezlerine gitmek zorunda kalıyoruz.

Kimse okumuyor. Okuyanlar da kitaplarını paylaşmak istemiyor. Bu yüzden kütüphaneler yetersiz. Ayrıca bu alana aktarılan para az. Özendirici çalışmalar yok.

olmayacak.

boyundan asmalı cüzdanlar vardır ondan alıp kıyafetlerin en alt katmanında saklamak ya da benzeri yöntemler denemek en güvenlisi olur pasaport ile birlikte tabi. çanta cüzdan ve cep oldukça risklidir. Ya da içinize giydiğiniz kıyafete bir küçük cep dikip onada bir fermuar takıp şeetirebilirsniz.

tişört içi cep. hostelde falan özellikle

Kıyafet altına giyilebilen, bel çantası gibi kemerli fakat incecik çantalar var.

Bence de kiyafetinizin icine cep dikin. Ipli cantalar boyundan uyurken cekilebilir belki. Pantolonunuzun icine cep dikemez misiniz? Kullanisli olmayabilir ama guvenli olur.

tl hesabınız da olsa bankada dursun paranız. yurtdışında bütün avrupa ülkelerindeki bankamatiklerden paranızı euro olarak çekebilirsiniz..

düşünmeden tüm paramı euro yaptım. atmlerden avrupada çekmek ile burdan çevirip gitmek arasında bir fark yok mu yani?

Orada herhangi bir bankamatiğe tl hesabınız bulunan atıyorum akbank kartınızı taktınız. 50 euro çekmek istediniz. Bankamatik size günkü tl/euro kuruna göre paranızı çeviriyor ve euro olarak alıyorsunuz paranızı, ama türkiye'de ki banka üzerine 2-3 tl komisyon koyuyor her para çekmek istediğinzde.

atm'den çekmenizi önermem, çok komisyon alıyorlar.

boyundan asmalı çantalara falan gerek yok bence. bugüne dek hiç kullanmadım, eksikliğini hissetmedim. erkekseniz cüzdanı pantolonun ön cebinde taşıyın olsun bitsin. gece de kilitli bir dolaba ya da yastık kılıfının içine koyun.

yahu koy cüzdanına paranı git a.k. amma tırsak adamlarsınız.

aman cüzdanına koyup gitme. onlar ne dediklerini bilmiyorlar. bel kuşağı gibi cüzdanlar oluyor onlardan alabilirsin ama bir kaç parça halinde farklı yerlerde tutman paranı en önemlisi.

paris'te cüzdanım çalınmıştı. ya 500 euro para onun içeriside olsaydı.. giden sadece 100 euro ve 50 lira olmuştu..

hayatinda üzerinde bir kac bin tl den fazla para tasimamis hödüklerin lafina aldanmadan, boyun askili canta, mebla ve ebat büyükse, giysiici icin tasarlanmis olan para gözleri bulunan para cantalari kullanilabilir.

İlle de yanınızda para taşımak zorunda değilsiniz.Paranızın bir kısmı ile seyahat çeki alıp, yurtdışında da onu kullanabilirsiniz.

mantıken üstte renkli olan, websitesinde vs fonu değiştirilebilecek yerde kullanılacak
altta ise küçüldüğünde antette vs nasıl duracağı ile ilgili renkli logo düz renk fon, yanına ise siyah beyaz logo ve düz beyaz fon
uygun olur sanırım.
brammofan.files.wordpress.com


not: uzmanlığım değil.

Sizin kimliginizin logonuz vb. bir antet hazirlayabilirsiniz. Bas ve ayak taraflarinda serit halinde bu kimliginiz yer alabilir.

Icerik alanina;

Calismalari varyasyonlarina göre esit ölcülerde ve esit hizalarda, gerekli kenar paylari birakilmis halde konumlandirilabilir.

yukarı sabitlenebilirse şahane olur.

Fotoğrafları CC lisanslı paylaşmayı teşvik ederseniz ben de sizin gruptan sitede kullanmak üzere fotoğraf alsam ne güzel olur.

fotoları grup albümüne eklerken seçseniz, en iyilerini koysanız daha albenili durur. böyle facebook albümü gibi olmuş. "fotoğrafçıların" klübü olduğu belli olmuyor.

biz grup albümüne ilk zirvemizde çektiğimiz fotoları koymuştuk. ama sonrasında baya ekleyen olmuş. bence herkes istediğini koysun yine de çekinmeden. onun yanına fav. klasörü açılır artık oyla ve ya başka şekilde en çok beğenilenler belirli periyotlar ile oraya atılır.

'fotoğrafçı' değiliz, kendi adıma zirvede çektiğim fotoğrafları koydum sadece. Ne yapmışız, nereye gitmişiz, herkes neler çekmiş birbirlerinin çekimlerini görsünler diye

hangi şehir?

istanbul sanırsam.

izmir olsa katılırdık.

ekşi sözlük deyü bir grup daha vardı flickr'da. belirtmeden geçmeyelim.

gençler grup yapıyosunuz haber vermiyosunuz :)

pazar günleri toplanıyoruz deyin bana...

yılın ilk zirvesi; pazar günü saat 12-13 gibi buluşup beyoğlu hanlarını gezeceğiz. ipini koparan gelsin çok güzel yerlere gideceğiz

istanbul ankara izmir den üyelerimiz var. onlar da kendi şehirlerinde zirveler yapabilirler. biz havalar düzelince kontrole gideceğiz o şehirlere

mrtksn in de dediği gibi flickr grubuna sadece zirve fotolarının konulmasından yanayız. şimdiye kadar koymuş olanlar silsinler yoksa biz bunu vahşice yapacağız :) sonrakiler zaten adminlerin onayından geçecek.

limonda zirve açaydınız ya karpuzumuzu alır gelirdik. ya da açtınız ben görmüyorum. kıfsmet.

limonda da duyuruldu.

limon.6degreesunder.com

izmir iyi olurdu

Hanolulu olsa idi katilirdik.

şarkının adını bir türlü bulamadım ama nerede dinlemiş olduğumu hatırladım. dersim 38 belgeselinde de geçiyordu bu parça. tek ulaşabildiğim ise belgeselin müziklerini metin ve kemal kahraman'ın yaptığı.

belki şarkının ismini bilen de vardır - ya da bu ipucundan yola çıkarak bulabilirsiniz.

cok tesekkürler demcan, metin, kemal kahraman isimlerini vermen yeterli oldu. buldum! sarkinin ismi ferfecir .

Bu binanin bir türk mimar tarafindan yapildigini duymustum. Bildigim kadari ile ayricalikli bir özelligi yok. Sanatsal bir calisma ürünü. Benim oldukca ilgimi cekmisti, cektigim fotografi kayip etsem de hala zihnimde görüntüsü :)

o teknik aksaklık geçer de fotoğraf için bi link verirsen çok makbule geçer valla çünkü ben de şarj sorunu dolayısıyle çekememiştim fotosunu..

@ minguinho:
Fatal error: Call to undefined function setError() in C:\wamp\www\classes\duyuruClasses.php on line 2487

fotografi koymak isterken bu yaziyi veriyor site. istersen mail atabilirim.

notepad++ <!--(.*)--> şeklinde yazıp, alt taraftan kurallı ifadeyi seçersen hepsi uçar.

Harika istedigim gibi oldu. Lakin söyle ufak bir sorun daha var.

Bu komut tek satirda bulunanlari komple kaldiriyor, ancak 2-3 satirlik komutlari kaldiramiyor, onun icin de bir cözüm var mi acaba?

Örn:
<!--
one
two
three
-->

benim fikrim yok maalesef.

<!--
one
two
three
-->

bunu seçili hale getirip ctrl+f yaptığında kare şeklinde simgeler çıkacaktır. işte onlar paragraf belirteci. o kare simgelerden 2 tanesini bırakıp tümünü değiştir dersen herşey tek satır olacaktır. sonra <!--(.*)--> yöntemiyle commentleri temizlersin.
çorba haline gelen kodları düzeltmek için de www.phpformatter.com kullanabilirsin.
çok pratik bir yöntem değil ama aklıma böyle birşey geldi.

gençsiniz, bir aile tarafından şikayet ediliyorsunuz. ne yapsanız bir sıfır yenik başlıyorsunuz.

kulaklık en mantıklı çözüm olacaktır.

@sttc liseli ergenim evde annem kardeşim filan var avantajı olur mu? kulaklık kesmiyor.

karşı apartmandan olduğuna emin misin ? belki polis ayak yapıyordur şikayet edeni korumak için.

Komşularım ayda 1-2 kere parti verse bile ses çıkarmam ama düzenli olarak uyku saatlerimde benim evime ulaşacak kadar yüksek sesle müzik dinlerse de yasal sınır değil beni sabrımın sınırı önemlidir. Demek istediğim şey adamların uyku saatlerinde onlara ses gidecek kadar yüksek sesle müzik dinliyorsanız suç biraz sizde. Komşunun yaptığı da eşeklik tabii, kapıya gelmeye yememiştir büyük ihtimal.

Polis de bir gelir iki gelir baktılar ses devamlı normal şikayet edene patlarlar.

yapacağınız gürültünün kimseyi rahatsız etmeyeceği bir yere taşının o halde. ses diğer daireye girince olay legallikten çıkıyor zaten. haksızsınız.

müziği açmakta haklı olduğumu söylemiyorum zaten dediğim gibi gelip söyleseydi kısardım ama o da biyere kadar tabi. 3 tane apartmanda yıllardır herkes memnunken sadece onun şikayet etmesi biraz garip değilmi?

onun olduğundan eminim geçen pis pis bakarken yakaladım pencereden. bide 2 seferde de mutfağın ışığı yandığı zaman sahurda o saatten sonra geldi polisler.

Oklavasının menzili dışındaymışsınız, yoksa oklavayla vurarak tepki gösterirdi. Hiç uyarmadan,rahatsız olduğunu söylemeden polis çağırdıysa biraz öküzmüş komşunuz. Ben de gürültüden epey rahatsız olurum amane bilim insan bi kapıyı çalar derdini anlatır en azından.

niye karşı apartmanın bir ayını bile doldurmamış sakini apartman değiştirip sizi uyarmaya gelmek zorunda olsun? uyarma diyorum, ricası olmaz bu işin. niye diğer komşular gürültüden memnun olsun? ne diğer komşularınızın anlayışı, ne de binaların teknik yetersizliği size kimseyi rahatsız etme hakkı vermiyor.

@milesh gürültüden değil müziğin seviyesinden memnunlar. ki gördükçe soruyorum gece çok ses geliyormu diye rahatsızlık vermemek adına. durum böyle olunca komşunun da müziğin sesini daha da kısmamı istemesi ricayla olur tabi. uyarıcak birşey yok ortada çünkü.

"2 seferde de mutfağın ışığı yandığı zaman sahurda o saatten sonra geldi polisler."

Sahur zamanı, yani o derece geç bir saatte yüksek sesle müzik dinliyorsunuz. Sizce de hak etmemiş misiniz? Ayrıca kimse kimseyi de öyle uyarmak zorunda değil. Gecenin bir saatinde başkalarına saygı göstermeyen birinin öyle bir nezaket beklemeye hakkı da yok bence.

polis bir daha gelirse şikayet eden gelsin kendisi söylesin o zaman kapatırım de. şikayet eden kapına dayanınca da "sen kim oluyosun..." la başlayan bir cümleyle adamın üzerine yürü :)

ama yine de ses düzeyini her zaman için makul bir düzeyde tut. makuldan kastım, çalan şarkının kime ait olduğunu komşuların anlayamacak bir ses düzeyinde olmalı. ha bi de bas ları düşür, bas daha çok yayılır. rahatsız olan ama söyleyemeyen komşuların da olabilir. şehir yaşantısını öğrenmen gerekir.

@serdar 24 tamam da anlatamadığım şu, ben ne kadar saygı gösteriyorsam onlar da bana göstermeli. defalarca dediğim gibi müziğin sesi insanları rahatsız edecek seviyede değil, ki bu sadece benim perspektifimden değil diğer komşuların görüşleriyle sabit. buna rağmen rica etse yine belki kısabilirdim dedim ona takıldınız.

@titiz

"polis bir daha gelirse şikayet eden gelsin kendisi söylesin o zaman kapatırım de."

karmarulez, bu önerinin sonucunu ben de çok merak ediyorum. lütfen bunu uygula ve sonrasında da olanları bizimle paylaş :)

Yanlış anlaşılmasın, aslında gerçekten merak ediyorum. Polisin gürültü yapan birisine hiçbir delil göstermeksizin kabahatler kanunundan ceza yazma yetkisi var. Çok yüksek bir şey değil gerçi 65 TL. Yani sen müziği ister kapat, ister kapatma bu cezayı kesebilir. Fakat genelde uyarmayı tercih ederler. Ama "Yok, ben kapatmıyorum" diyen bir kişiye karşı ne tür bir yetkileri var bilmiyorum gerçekten. Bu konuda yardımlarını bekliyoruz :)

@karmarulez

Tabi sen müziğin sesi rahatsız edecek seviyede değil diyorsan sana inanmak durumundayız. Belki de takıntılı bir komşuyla karşı karşıyasın bilemiyorum.

Yalnız, şu rica meselesine gelince, bu müessese sandığınız kadar işe yarayan bir şey değil malesef. En azından o gün müziğin sesini kıssa da ertesi gün aynı şeyi tekrarlamayacağı anlamına gelmiyor. O yüzden önce kapıya gelip uyarmayan kişiyi de anlayabiliyorum.

@serdar 24 polis ikinci sefer gelince birazcık ters çıktım ama o kadarına da cesaret edemem heralde. peki bunun ilerisi ne olur? hani 4 oldu 5 oldu içeri mi alırlar beni bi gece filan? 17 yaşındayım. sonra tekrar açabilirmiyim müziğin sesini? tekrar içeri alırlarmı?

@serdar 24 evet sende haklısın bide ne biçim insanlar var gidince karşına kimin çıkacağı belli değil. ama ne bileyim polis de fazla gibi yani. camda da gördü birkaç defa söyleyebilirdi. neyse şu legal sınır işini bi tanıdık avukata sorayım bakalım.

www.milliyet.com.tr bu uyarı mevzusu.
şikayet üzerine gelen polisler, şikayet edenin bilgilerini paylaşmamakla yükümlüdür. bu yasal bir zorunluluk.
olayın yaptırımında ilk yetki kat malikleri kurulundadır. apartman veya site sakinlerinden oluşan kurulda yani. onların ortak kararıyla ev sahibiyseniz evi devretmek, kiracıysanız evden çıkmak zorunda kalabilirsiniz. ha onlar bizden diyorsanız, şikayetçinin karar itiraz ve olayı hakim kararına götürme hakkı var.
üstüne yürüme, ters çıkma olayı ise, en az "kimin ne kadar gürültüden rahatsız olacağına ben karar veririm" düşünceniz kadar garip. o dairede bebek veya yaşlı olabileceğini düşünün.

@milesh komşular kompile bizden çoğu babamın iş arkadaşı diğerleri de annemin filan tanıdıkları. yan komşumum geçen sene bebeği oldu. problem yoktu o zaman müziğin seviyesi sürekli aynı zaten saatler de belli. üstüne yürüme filan yok zaten ergen siniri yaptım bi an ama o kadar da değil. polis "müziğin sesini anlayacak zekada değilsin o zaman" gibi aptal laflar edince ona ters çıktım biraz.

Aralıksız olarak The Beatles dinlemekten bıkmışlardır belki.

@cosmicstring arada pink floyd frank sinatra filan da açıyorum ama onlar da kesmedi heralde. yeni şeyler denemek lazım.

yazın bütün camlar açık oluduğundan, (aynı apartmanda doğrudan camınızın baktığı bir yer yoktur zaten.) karsıdaki apartımanın acık bir camına doğrudan müzik gidebilir. havalar soguyup camlar kapanınca iş hallolur. bence sıcaklar geçene kadar kısık idare et kışın açarsın yine..
Legal kısma gelince.. adama ses gidiyorsa rahatsızsa şikayet edebilir. gelip söylemek zorunda degil tabi de gelip söylese iyi olurmuş yani.. Hem polisi boş yere oyalamış olmak gibi bişey oluyo bu ceza yazmadıklarını bildigi halde cagırmak.. Gelip söylese hayır demezsin bunuda biliyodur buyuk iht. Neyse adama ses gitmesin yeter klüplerde eglence yerlerinde bi sınıra kadar izin var da evlerde oyle bi aralık yok bildigim kadarıyla..

kulaklik en iyi cözümdür.

kimin neden rahatsiz olabilecegini kestirmek oldukca güctür. apartman vb toplu yasanilan yererde basklarini rahatsiz etmemek oldukca önemli.

bizzat yasadigim bir örnegi kisaca anlatarak ne kadar farkli seylerin ortaya cikabilecegini göstermek isterim:

asiri rahatsizlik nedeni ile aci ile evinde kalan bir kisi, ki günleri sayilidir. agrilari gece arttiginda ancak sabah karsi bir nebze olsun uyuyabilmekteydi. kaldigi apartmanda da yine bir müzik sorunu vardi. bu basli müzigin sesi o adami uyandirmakta ve zaten tamamen yerlerde sürünen morali iyice altüst olmaktaydi. adam o müzigi calana hic sert cikmadi. zaten herseyden gecmis. olaya ben müdehale edip, sorunu cözmüstüm.

her ev de güllük gülistanlik hayatlar olmayacagini bilmek ve bunun farkindaligi ile minimum rahatsizlik icinde yasamak oldukca elzem.

bir kisi sizi polise sikayet etmis olabilir. bizzat söylemek zorunda degil. türkiye de yolda biri yürürken, biri ne baktin diye adam öldürebiliyor. sikayet eden karsi taraf ile gayet dogal bicimde dolayli uyarida bulunmus.

daha düsünceli olmanizi öneririm.

@disturbed bende öyle diyorum ama polis gönderince eve ergen hırsı yaptım aha bak susturdum ikinci seferde demesin istiyorum. biliyorum çok saçma bi düşünce ama engel olamıyorum ne yapıyım. bide şöyle bi durum var bi kişiye karşı nasıl davranacağıma tamamen onun davranışlarına göre karar veriyorum istemsiz olarak. çok yüzsüz bi arkadaşım vardı mesela bigün çok ciddi bi kavga etmiştik ertesi gün o hiçbirşey olmamış gibi yanıma gelince ne kin kaldı ne sinir. karşı komşunun da muhattap olmamak istemesi(dul ve çocuğu var galiba 8-9 yaşlarında) fikrine alıştıramadım kendimi geçen gün çok pis bakıyordu camdan. ergen hırsı işte daha nasıl tarif edilebilirki... neyse artık akışına bırakayım yapacak birşey yok pek.

@aheste cek kurekleri millet uyanmasin haklısın ama yukarda dediğim gibi sinir yaptım onu aşamıyorum bi türlü. ramazan bitince sahura kalkmayacağı için problem olmaz sanırım. diğer komşuları düşündüm de hepsi ya babamın iş arkadaşı yada üni. öğrencisi. bu yüzden şimdiye kadar birşey dememiş olabilirler.

itiraf ediyorum o komşu benim. (belki senin komşun değilim ama ben de polis çağırdım) arkadaş sen eğer yüksek sesle müzik dinlemek istiyosan bas git (kişisel algılama bi zihnyete karşı çıkıyorum burda) kendi evine stüdyolardaki gibi ses izolasyonu yaptır. ha ben yaptırmam diyosan da beni rahatsız etmeden ne bok yiyosan ye evinde. ama sen evde dub dıs dub dıs diye müzik dinliyceksin diye sabah 6 da işe giden beni uykumdan edersen senin ağznı yüzünü ...

evet aynı durumdaydım üst komşu sesi açıyodu sonuna kadar öyle ki orspu çocuu msn den ileti alınca ben odamdan "dırınınt" sesini duyuyodum. bir pazar günü saat 10 da yine aynı yavşaklığı yapıp uyandırdı beni. gittim kapısına nerde yaşıyosunuz kısın şunun sesini diye çemkirdim. sonra kesti sesi. neyse sonra geceleri aynı boku yapmaya başladı saat 12 den sonra müzik sesi oyun sesi. en az 2-3 kez polise şikayet ettim kapısına polis getirttim şimdi rahatım.

duyuruyu açan arkadaş hiç kimse senin dinlediğin müziği kendi yaşam alanında duymak zorunda değil. insanlar rahatsız olmuyoruz dedi diye bokunu çıkarmanın alemi yok. efendi gibi dinle müziğini, konuyu komşuyu rahatsız etme. ha seni şikayet eden adam da önce gelip bi uyarsa iyi olurdu ama burda asıl suçlu seni şikayet eden değil sensin. kimsenin özel alanına sesle de olsa tecavüz edemezsin. benim komşum olsan aynı şeyi yapardım ki yaptım da.

bizim altta bir komşu vardı.taşınalı 3 ay olmuştu..zilli bir tane kızları vardı.sabah-akşam son sesle r&b müzik dinlerdi. yüksek sesi geçti r&b müzikten nefret ettiğim için. 3 kez uyardım.sonra 2 kez polis çağırdım (halbusi sinirime yenik düşsem kapılarını kırıp kızı tokat manyağı yapabilirdim) .en sonunda skerim lan diyip ergenlik günlerime geri döndüm.son sesle cannibal, morbid, hypocrisy dinlemeye başladım. tesadüf ki adamlar 1 hafta geçmeden taşındılar. ergenlik zamanlarında bende son sesle müzik dinleyip milleti rahatsız eden biriydim. şimdi ise yaptığımın ne kadar öküzce olduğunun farkındayım:)

ilk olarak polisten korkmana gerek yok, polisin burada yazıldığı gibi ses konusunda bir yaptırım gücü yok ancak olay muadili olmayan ama bağlantılı bir konudan ceza kesebilirler sana ki ona da itiraz edersin %90 düşer.
ikinci olarak sınırları zorlamamak koşulları altında saat 12'ye kadar ses yapabilirsin,(gürültü değil)amma komşularınız vb. şikayetçiyse bir insan olarak bu saatin herkes için uyuşmayacağını düşünüp sesi kısmalısınız :)

sahurda ses yapıyorsanız "ama şikayet eden yok soruyorum herkese!!11!" gibi bi şey deme hakkınız yok. sizi alo gürültüye şikayet etmeleri lazım aslen.

önyargılı olacağım biraz ama bence sen sesi abartıyorsundur gibime geliyor, gün içinde ses sisteminden dinle gece kulaklık tak, ergenlik gazlarına hakim ol. kulaklık gerçekten öyle insanı öldüren bi şey değil. özgürce kulaklık takmak istiyorsan bi kablosuz kulaklık al evin her yerinde mis gibi dinlersin.

arkadaşım kusura bakma da haksızsın...
bir kere kendi apartmanındaki insanlara o kadar çok ses gitmezken, karşı apartmanın sana bakan cephesine çok fazla ses gidebilir; o yüzden bizim apartmanda kimse rahatsız olmuyor demek anlamsızdır, bu bir.
ikincisi müziğin sesi sana göre rahatsız edici olmayabilir ama insanlar rahatsız olmuş ki şikayet etmişler, bu iki.
ayrıca sahura kadar yüksek sesle müzik dinlemek nedir arkadaşım, tak kulaklığını dinle bu kadar müzik aşığıysan, kimseyi sabahın körüne kadar rahatsız etmeye hakkın yok, bu da üç.
dul ve çocuğu var sanırım demişsin, kadın tanımadığı bir muhitte kim seyle muhatap olmak zorunda değil.onun yerinde olsam ben de direkt polisi arardım bu da dört.
ve gerçekten çok fazla ergen tribine girmişsin, sakin ol biraz, dünya senin etrafında dönmüyor.

studio yapma al bir kulaklık sen daha iyi ses duy millet rahat etsin. şuna bak aq saat 4 sahurda müzik dinlicekmiş. affetme ama benle aynı apartman da olsaydın kapına dayanırdım sahur vakti.

ne igrenç şeyler şu ergenler.

ergen dediysek iyice abarttınız sizde basit bi soru sordum haksız olabileceğimin farkındayım o yüzden yasal bi sınır varsa ona göre dinliyim diye sordum sezen aksu tartışmasına döndürdünüz duyuruyu bravo.

@kalimotxo afferim sana.

bu sebepten dolayı vista sürümü olan bilgisayarımı işin ehline götürdüm fakat kendisi bi sebep bulamadı. bana denilen şudur;

" sebebini bulamadım ama sanırım windows güncelleme yapmaya çalışıyor (ki o sıralar her pcyi kapatışımda 'install updates and shutdown' seçeneği çıkıyodu) fakat güncelleme yapamadığı için o dosyayı c ye kaydediyor. fakat biz c ye özelliklerden baktığımızda dolmamış olduğunu görüyoruz. o yüzden güncelleme yapmadan kapat"

o öneriyi dinlediğimden beri c de böyle bi sorun yaşamadım.

edit: aynı zamanda virüs taramasından da geçmiş olan bilgisayar hakkında "maşallah aradım taradım virüs de yok" denmiştir. umarım yardımcı olur :)

evet, virüs olabilir. avira'nın bulamadığı virüsü bir başka antivirüs kolaylıkla bulabiliyor ya da tam terside olabiliyor. ben size combofix tavsiye ederim.

hemmen bir gelişmiş dosya araması yapın. 1gb'dan büyük dosyaları listeleyecek şekilde ayar yapıp *.* olarak aratın. şansınız varsa tek dosya şişiriyordur.

Bu arada eğer programlama ile uğraşıyorsanız ve dosyalama/database ile çalışıyorsanız yapacağınız yanlış bir işlem devasa boyutlarda dosyalar oluşmasına sebep olabiliyor.

ben de aynı problemi yaşadım. işl.sistemim xp ama (git: #164930)

(bkz: tune-up utilities) bunda disc space explorer diye bir sey var size detayli bilgileri veriyor ne tur dosyalar en cok yer kapliyor en buyuk 100 dosya hangisi vs. gereksiz dosyalari silme gibi otomatik bakim secenekleri de var ustelik. zaten virus gibi abuk sabuk bir sey varsa orada da bir dolu abuk sabuk dosya sonucu gorursunuz sanirim.

Tune Up i yükleyecegim. Baska bir virus programi da kuracagim. Update ile ilgili degil sorun maalesef.

Ancak suan acil is yapmam gerekiyor. Daha somut bir cözüm bilen varsa aciklarsa cok sevinirim. Internette arastirma yapiyorum daha net bir sey bulamasam da bu konu Vista ile alakali oldugunu saniyorum.

Herkese cevaplri icin ayri ayri teskkürler. Daha fazla bilgi verebileceklere de acigim.

Geçenlerde böyle bir şeyi yeğenimin bilgisayarında yaşamıştık. program files altında internet explorer klasöründe yer alan bir log dosyasının (sanırım) sürekli boyutu arttığı için bu durumun meydana geldiğini bulduk. Ne şekilde çözdük hatırlamıyorum.

hiberfil.sys nin boyutuna bak. geçici olarak veri tutması gereken bi dosyadır, kendi kafasına göre veri tutmaya başladıysa sorun çıkartabilir..

"powercfg -h off" yazabilirsin, yada sanal bellek ayarlarını kontrol edebilirsin..

system restore point'leri silmeyi dene. kafasına göre geri yükleme oktası oluşturuyor olabilir.

sorunu düzelteli epey oldu lakin bu sorun ile karsilasacaklar icin not düseyim:


tune up ile pc icersinde en cok yer kaplayan dosyayi aradim. cputime.xml gibi bir dosya yüzlerce gb yer kapliyordu. sildim v sorun bitti.

Gümüldür'ün suyunu seviyorum ben. 10 dakika yürü, hâlâ diz boyu su, üstelik soğuk da. Bir de Karaburun'u çok methediyorlar ama gitmek hiç nasip olmadı.

(bkz: cesme)

haftasonu seferihisar akkum plajına gittik ilk defa, su muhteşemdi, tertemiz ve buzzzz gibiydi. tek sorun akşamüstü rüzgarlı olmasıydı, hani rüzgar falan sevmiyorsanız...bir de foça-hanedan otel'in plajı güzeldi. cumartesi kişi başı 5 tl, pazar günü 10 tl, plaj bar'da da fiyatlar ve yemekler gayet güzeldi.

hey ackmu,

öyle kafana göre veremezsin flash mevzularinda bunu. html mi bu? degil degil mi...

onun icin neymis efendim, illa bir self durumu var ise sen bunu AS icerisinde cözüceksin.

bauhaus un falan ustaları oluyo hocam onlara bi bakıver, bilmemnereli memet ustalara güvenme. yoksa usta deneysel çalışır, demedi deme.

hevipeyra'ya bi mesaj cak

bauhaus doğru tercih olur zira bu tarz işlerde malzemenin fiyatı bellidir üç aşağı beş yukarı aynı kalite malların fiyatları aynıdır ama gel gör ki işçilikten adamın belini büküverirler. 2000 tl lik maliyeti olan iş için neredeyse 1000 tl işçilik alırlar. bilmediğin işini ustaya sakın yaptırma sonradan başın ağrır.

kullanılan boruları mutlaka şu kırılmaz borulardan kullanın ayrıca ustaya bi kağıt imzalatın herhangi bi kaçak durumunda ücretsiz gelip yapacağı hakkında. biz imzalattırdık çok rahat ettik daha sonra bi kaç kere akma yaptığı için usta bedavaya gelip yaptı.

bauhaus gibi dandik yerlerden mal alma adam cagirma gibi gaflete düsmemenizi öneririm.

@aheste cek kurekleri millet uyanmasin
nabcaz ula uzaydan mı getrcez? bauhaus dandik, ustalar anlamıyo...

Aslında sana yardımcı olup biraz ekmek yemek isterdim ama hiç bişi yapmak istemiyorum şu aralar.

Şöyle yap bence:
Koçtaş a gidiyorsun, oradaki ilgili personele derdini anlatıyorsun. Genel olarak beraber çalıştıkları mimarları ve bu gibi tamirat-tadilat işlerini yaptırdıkları ekipleri var koçtaşın. Gelip yardımcı oluyorlar. Malzemelerin fiyat ve kalitesi ise bence uygun düzeyde. Ama sen yine de fiyat al bi kaç yerden. Sen yorulmayasın diye: www.koctas.com.tr

Ulan ben mi teklif verseydim acaba. Neyse. Hava çok sıcak, terliyorum, canım sıkkın, bunaldım bide.. Hoff.

444 0 719 derya dekorasyon. profesyonel ve kurumsal bir yer. fiyatı sor fazla gelirse bana ulaş bir de ben sorayım.

onun dışında herhangi bir assistace hakkın varsa kullan onu, mesela banka kredi kartının assistance hizmeti varsa, evin sigortası varsa, back-up kartın varsa ara bi fiyat versinler yapsınlar.. onlar aracılığıyla yapacağın için işi yapan kimse sözleşmedini kaybetmek istemez ve adam gibi yapar. adam gibi yapmasa bile aradığınızda karşınızda muhattab bulabileceiğiniz bir aracı kurum olur.

Ustayı bulun, onun tanıdığı yer vardır. Usta tavsiyesi verebilirim.

Koyun olmasın o?

(git: www.youtube.com

maalesef o degil. yabanci bir klip bu dedigim :(

Merhaba,

Iyi ki sormussunuz, sonradan üzülebilirdiniz. Havalar suara cok bozuk burda. Deniz de epey soguk. Bodrum deseniz, genel bir ilaclama yapiliyor heryeri bosalttilar. Kimseler yok yani. Heryer amele, heryer insaatci dolu.
Siz en iyisi evinizde kalin, tatilinizi yapin.

Bir dost.

ben 1 hafta önce yalıkavak a gittim . Gayet normaldi

golden derler hep en iyisi için ama sarma sigaradan pek anlayan birisi değilimdir..

bulursan lucky al, yoksa golden dan devam. drumm fln gec onları.

virginia o virginia :) gerçeğini içtiğinden emin ol, sahtesi çok. gerisini ben de sevmiyorum arada değişik tat olsun diye drum alabilirsin ama. türk tütünleri çıktı onlar da bir garip.

haha doğrudur virgin diye kalmış aklımda. ya kaç aydır içiyorum golden ı tadı inanılamz gerçekten, acaba kapanışı başka markayla mı yapsak dedik de. sahte deyildir herhalde de benim aldığım :/ nasıl anlaşılır ki?

lucky i deneyeyim bir de harbiden...

img161.imageshack.us

sarmalık diyorsan golden virginia, sigara diyorsan lucky strike.

cevaplarda buram buram özenti kokuyor.

american spirit varken, golden virginia nedir yahu?

icine baskiyorlar aromayi bilmemneyi, sonra icen de kalkiyor baba bu en iyisi vay vay vay diyor. hadi ordan :)

neyse golden aldım sağolun var olun arkadaşlar. kalbimdesiniz.

gerçeğini içince anlarsın :)

deco, lucky nın tutunu de var, bulabilirsen tabi.

büryan, tr'de var mı ki? ben bulamadım hiçbi yerde.

he ben de sordum benim tütüncüye yok dedi

sanırım adı issue/problem tree.
bir zaman online çok güzel bir flash programa denk gelmiştim bu iş için.
bulabilirsem ileteceğim.

Sagol. Kendim ararken sonunda buldum. Xmind bunlardan biri.

kesinlikle +1000 lira vermeye değer bence. sağlamlık konusunda belki normal kaportadan daha iyilerdir. aracın içine inanılmaz bir ferahlık ve genişlik katıyor. ben çok beğeniyorum.

yea bi de seyir halinde gunes cok daha fazla rahatsız edecektır bence,k mozluk fayda etmez gibi geliyor. gozlu

vermeye değer. bir de sen yaptırdığını düşünsene 1000tl'ye kurtaramazsın. ayrıca ferahlığı yeter onun.

arabamın sunroofu camlı, üstündeki film mi renkli cam mı emin değilim ama zerre raharsız etmiyor güneş, kesinlikle değer o paraya.

kesinlikle deger.

"sağlamlık konusunda belki normal kaportadan daha iyilerdir."

hayatimda ender olarak rastladigim, bilgisizligin cok yüksek dozda oldugu bir cümle bu.

aracin takla atmasi ve tavana bir sekilde bir seylerin carpmasi gibi durumlar göz önünde bulundurulmalidir. nerede, ne sekilde kullanilacagina bagli.

(bkz: tarihte verilen muazzam ayarlar)

Arabayı arada sırada takla atmak için alıyorsanız iyi bir seçenek olmayabilir, fakat yok ben adam gibi kullanırım derseniz tabiki cam tavan daha ferah olacaktır.

ayrıca emniyet kemerinizi adam gibi taktığınız sürece yukarının cam veya kaporta olması çok farketmez.

madem takla atılacağı düşünüyülüyor bütün cabrio arabalar piayasadan kaldırılsın gitsin.

'bilgisizliğin yüksek dozda olduğu cümle' kalıbını şahane bulduğumu belirtmem lazım önce. ayrıca ben o bilgisizliğe pek o kadar da nadiren rastlamıyorum, yaş ile ilgili olabilir.! ikincisi bir mühendis ve panoramik tavanlı araç kullanan bir sürücü olarak benim tavsiye ettiğim bir opsiyon olduğunu belirttim sadece, hepsi bu.

teknik olarak bilgisizliğimi ifşa etmem gerekirse: araba kaportalarının ortalama sac kalınlıkları 0.7 mm ile 1.2 mm arasında değişir. ön ve arka tampon ve yan kapı içlerinde ek olarak darbe emici malzemeler kullanılırken tavan 4 dirsek üzerine oturtulur ve ekstra koruyucu bar standart olarak kullanılmaz. kaliteli panoramik tavanlarda ise aşırı dozda bilgili insanların sandığı gibi temperit cam kullanılmaz. bor katkılı, kompozit malzeme kullanılır ve kalınlığı normal sac kalınlığının 4 hatta 5 katına kadar çıkabilir. dolayısıyla her araçta olmasa da kalite ve doğal olarak fiyatın ön plana çıktığı modellerde, panoramik tavanlar kimi durumlarda normal kaportalara nazaran daha güvenli olabilir. bu bir genelleme değildir ama tatil günlerinde draft yarışlarına katılmıyor, ya da kafayı çektikten sonra 200 km hızla otobanda hız denemesi yapmıyor veyahut takla atmak ile ilgili özel bir fantezi peşinde koşmuyor iseniz, panoramik tavan kullanışlı bir tercihtir.

notepad++.

düzeltme.

ben suan onu kullaniyorum, onun yerine alterntif daha iyi bir yazilim var mi öneriniz?

o zaman sana xml notepad yaziyorum.
www.microsoft.com

herhangi bir ide kullanıyorsanız (visual studio vb.) bunların kendi içlerinde xml arayüzleri mevcut. veya dreamveawer tarzı bir programda iş görebilir diye düşünüyorum.

not: bunlar ne derece kullanışlı olabilir, tartışılır.

Dell iyi cihazlar üretir. 4-5 cesit farkli ürününü önceden kullandim, ciddi sorun ile karsilasmadim, duymadim da.

Yani siz kararinizi verip, bu seceneklere olayi indirgediyseniz, 1545 diger seceneklere göre performans acisindan daha iyi duruyor gibi. Verdikleri kart ile gelismis oyunlar oynayamazsiniz ama, bahsettiginiz seyleri de yapmak mümkün. Ekran kartini ancak tam tanimiyorum. Ram ve yaninda gelen yazilimin 64bit olmasi bence iyi.

5 numaralı olanı, aralarında cpu olarak en iyisi bu.

istanbulda bireibr bu modellerini bulabilecegnı sanmıyorum. cesit olrak en fazla dell modeli vatan bilg de var. bi subesıne gidip bakaiblirsin.

kastedilen liberal ekonomi kuramı mı yoksa genel anlamda liberal terimi mi?

sadece liberal kural´in tanimi denmis. konuya cok hakim olamadigim icin bilemiyorum. hoca liberal kuram in anlamini sorucam demis yani.

eger direk o anlamda bir aciklama yapmak mümkün ise, sevinirim.

ayrica farklı bilimler ve disiplinler arasi calismalar farklı ozellikleri ile ilgilenirler.
genel basligi ve dersi falan verin.
(lise dersi cikacak diye korkuyorum :p

lise degil, uni dersi :)

iletisime girismis dersin ismi.

Zamanında ndirdiğim bir yüksek lisans tezinden direkt kopyala - yapıştır yapıyorum, idare edin :)

"Liberal - özgürlükçü medya kuramı
Bu kuramın ortaya çıkışı, otoriter yönetimlerin gücünün merkezden alınıp
halka götürülmesini öngören özgürlükçü ideolojiye dayanır. Klasik
demokrasilerin yerleşmeye başlamasıyla, devletin ekonomik hayata
müdahalesinin sınırları çizilmiş bireylere bu doğrultuda bir takım haklar
verilmiştir. Bu doğrultuda bireylere tanınan en önemli haklardan biri, düşünce ve
ifade özgürlüğüdür. Liberal kuramda, devletin yerine merkezde birey vardır ve
devlet, bireyin mutluluğu için bir araçtır. Liberal medya kuramını oluşturan
temel düşünce, liberal ekonomi sisteminden esinlenir. Serbest ekonomi
sisteminde, özel teşebbüs pazarda mallarını rekabet ettirir. Malların iyi olanları
seçilir. Bu durum sistemde, rekabetle birlikte iyileştirmelere neden olur. Liberal
medya kuramında ise, medyanın devlet tekelinden çıkıp özel sektörün eline
geçerek çok sesli bir hal alması öngörülür. Toplumun, birçok farklı kanaldan
farklı bilgiye ulaşma olanağı ve iyi- kötü düşünceyi ayırma özgürlüğünü elde
etmesi, kurama göre, ancak böyle bir ortamda mümkün olacaktır. Tıpkı
ekonomik sistemdeki gibi, liberal medya kuramına göre, böyle bir özgürlük
ortamında fikirler sürekli yenilenecek, daha iyi fikirler ve görüşler üretmek için
çalışılacaktır. Bu durum toplum lehine olacaktır.
Liberal medya kuramında, basının üç politik fonksiyonu olduğundan söz
edilmektedir ( Curran ve Seathon, 1992: 277 aktaran Işık: 2002: 32):
-Đlk olarak basın, günlük olaylar hakkında kamu tartışmalarına bir forum
sağlayarak, söz konusu tartışmalar sonucu oluşan kamuoyunun kendini ifade
edebilmesine yardım etmektedir.
- İkinci olarak basın, hükümeti insanların ne düşündüklerini anlama ve
hesaba katma konusunda zorlamaktadır. Dolayısıyla basın, vatandaşlar adına
devletin ve hükümetin informal denetimini yapan bir araç konumundadır.
- Üçüncü ve son olarak basın, vatandaşları eğiterek, onların seçim
zamanlarında bilinçli olarak oy kullanmalarına yardım etmektedir. Toplumdaki 11
farklı boyutlar arasında bağımsız politik bir iletişim kanalı olan basın, yürütme
gücücün kötüye kullanılması durumunda ise, bireyin yanında yer almak
zorundadır.
Liberal medya kuramının, günümüz medyası için geçerli olduğunu
söylemek oldukça zordur. Medya, her ne kadar kamuoyunun kendini ifade
etmesine olanak sağlasa da, yayınlarında kendisini sınırlayan çerçevenin dışına
çıkamamakta ve yine egemen güçlerin yararına, taraflı yayın yapmaktan kendini
alamamaktadır. Bunun yanı sıra kendi çıkarlarını, halkın çıkarlarından üstün
tutan medya, daha çok izlenebilmek için, sansasyon, magazin, şiddet ve cinsellik
içeren yayınları tercih etmektedir. Böylece, medyanın günümüzde bireyin
yanında olmak yerine bireyi çıkarları için bir araç olarak gördüğü bir gerçektir."

hakimiyeti milliye oldukça iyi bir okul diye biliyorum ama diğerlerini hiç duymadım sanırım..

şerif remzi benim okulum ya :)
bu tarz bi soruyu daha önce de sormuştunuz hatta geçen gün okulun yanından geçerken aklıma da gelmişti. oraya şerif remzi'yle ilgili bişeyler yazmıştım. burdan da hakimiyeti milliye tabi daha köklü, büyük vs. yeri de daha güzel. ama yerleri yakın değil mesela şerif remzi'yle. yani kayıt yaptırırken de istenen yere yapılamıyor herhalde oturulan yer filan da önemli. yani tam bilmiyorum da o açıdan taşınılacak olan yer de önemli gibi. hakimiyeti milliye daha çok kıyıya ve konak'a yakın. şerif remzi de hatay'da, askeri hastanenin orda. şeker mevhibe'yi hiç bilmiyorum.

müdafaa-i hukuk ilköğretim okulu. yeğenim de oraya gidecek. bir düşünün derim.

eskiden beri popüler olan hakimiyet i milliye sanirim oraya yakin en uygun yer. eski mezunlarindanim, egitimi zamaninda iyidi simdi nasil bilmiyorum. zaten bir baska arkadas da yazmis orayi. diger söylediginiz okullar ilk defa duyuyorum.

mustafa urcan / bahçeli okulunun iyi olduğunu duymuştum.

cevbir var orada bilgi bulabilirsiniz
sanırım belli bir: punto, yazı karakteri, sayfa boşlukları... oluyor ve sonra sayfa başı ortalama ücretler var. tabii spesifik ve uzmanlık gerektiren metinlerde bu fiyat artar sanırım sonuçta baız çeviriler, çevirenin de konuya hakim omasını gerektirebilir.

A4 e dökülmüs halde, sayfa adetine göre ücret alabilirsin.

uzmanlık gerektiren dallar dışında 1000 karakter boşluksuz/ 1 sayfa olarak değerlendirilir çeviri büroları bu işi 20+ tl civarı yaparlar; ama teknik işin içine girince fiyat artar.

ido bir ara yapacaktı öle bişiler ama kaldı bildiğim kadarıyla izmir istanbul arası feribot yok malesef

Kisin olmuyor diye biliyorum, yaza dogru yapiliyor bir seyler.

ya bu mevzu yunanistanla kıta sahanlıgına takıldı dıye kalmıs benım aklımda.

yok maalesef. eskiden ankara feribotu vardı, yaz kış gider gelirdi. kıta sahanlığı falan da dinlemezdi. özelleştirme politikalarına takıldı diyelim biz buna.

transfer icin yaklasik 7 gün verirler genellikle bazi firmalar. bu 3-4 günde yapilabilir.

benim calistigim firmada da elimde bulunan alan adlari ani el degistirmesi gerekiyorsa, ayni firmada müsteri icin baska bir hesap acildiginda, o hesaba tüm haklar devredilebilir. Ve bu islem bir kac dakika icinde olur. godaddy bu olaya izin veriyor olabilir ben kullanmadim. sorun sorusturun.

e sorun kesintiyse domaini almayın ordan, kalsın. hostu değiştirin?

godaddy'de varolan 1 alan adımı (ki toplamda 1 taneydi) kullanışlı bir paneli olmadığından (veya alışamadığımdan) sadecehosting'e taşıdım. sadece 2 gün sürdü.

sh.com.tr'yi domain konusunda kesinlikle önerebilirim. dns yenilenmesi de oldukça hızlı. toplam 94 domainime ev sahipliği yapıyorlar.

google apps standard

şirketin maillerinin bir gün bile kapanmaması gerekiyor.
anladığım kadarıylada mailleri aksatmadan domain transferi mümkün değil.
teşekkürler,

edit: google apps standard araştırıcam teşekkürler

hiç bişey olmaz

cok bilenlerin sözlerini saymaz isek;

elektrikli battaniye gibi yüksek akimlarda calisan seyleri o kücük 3´lü tabir ettiginiz seylere takmayin, grup prizde bagli olsun.

eğer 3lü prizin kablosu 3x2.5mm^2 ise idare edebilir, ama gene de sıcaktan üçlü prizin plastiğinin erimesi ve elektrik kontağına sebep olması ihtimali var. önerim elektrikli battaniyeyi o üçlü prize takmayın.

valla şu anda tek prize bağlı 4 tane ara kablo var, sorun da çıkmıyor fakat elektrikli battaniye gibi güçlü ısıtıcılar sorun çıkarabilir. (elektrik süpürgesi, ütü...vs.)

Her uclu prizde kullanilan kablo kalinligi farkli olabilir. Dandik bir 3'lu priz 1000 watt'a dayanikliyken, adam gibi bir priz, belki 4000-5000 watt'a kadar dayanikli olabilir.

Peki ne yapacagiz? Oncelike uclunun genellikle fis tarafinda kac volt gerilim altinda kullanilabilecegi (ki genelde 220-240 volt goreceksiniz orada), kac amper'e kadar dayanikli oldugu yazar. Misal 220V 10A. gibi. Bu priz icin duz hesapla 2000-2200 Watt'a kadar dayanikli diyebiliriz.

Buradan hareketle, monitor, pc, modem vs. 'yi topladiginizda buyuk ihtimalle bu degere zaten ulasmayacaksiniz.

Ancaaak elektrikli battaniye, efendime soyleyeyim, elektrikli radyator, isitici, kettle, utu gibi yuksek guclu yani yuksek akim ceken aletler icin bu cihaz uygun olmayacaktir... Cunku bu aletlerin cektigi guc ortalama olarak 1500-3000 hatta 4000 watt'lara kadar cikabilir. Haliyle 10 Ampere dayanikli bir aletin uzerinden daha fazla akim gecirirseniz kablo isinmaya ve ufak ufak erimeye baslar. Sonunda yangin olasiligi vardir.

O nedenle illa ki uclu kullanacaksaniz:

Mutlaka yuksek akimlara dayanabilen bir kablo kullanin (16A, 20A, 25A).

Ama tercih edilen mumkunse battaniyenizi dogrudan fise takmaktir.

1) Eger ön ve arka planda cok fazla program calisiyor ise, bu süreyi cok düsürür. Ama yine full sarj yapip bosaltip tekrar doldurun. Bir duruma gene bakin, gene ayni sey söz konusu ise servise danisin. Bir de bataryadan calisirken, tam performansta calismaya ayarlanmis olabilir diyre sallayabilirim, ayarlari kontrol etmek lazim.

2. Hava alma yerleri calisirken acikta duruyor mu? Yatak üstünde durma gibi durumlarda isinma olur.

1) Her bir şeyi paylaşımsız, canavar gibi aletlerin ortak sorunu...
ama daha çok hücreli (9) pil alınarak arttırılabiliyor bu süre.

2) Laptop sehpaları çok ucuz...fanlı falan.

1) eski laptopunda çalıştığın şekilde çalışmana rağmen süren 1 saat 20 dk ise pilinde bir sorun olabilir. dengeli bir tüketimde 2 saat civarı gitmeli çünkü minimum şarj. 5 saat olayına da umarım inanmamıştırsın.

2) kullandığın programlara göre tabiki çok fazla ısınabilir. belirli bir sıcaklığı geçmesine izin verme ama. speedfan programını kur. 70-80'C üstüne çok çıkma çıkarsan da çok durma. veya cooler al bir tane.

teknik servisi arayıp danışmadan önce size bir sorayım dedim.

1) iki kere tam olarak boşaltıp tekrar doldurdum.
2) yeni aldım daha hemen hemen hiç kullanmadım. hiçbir program da yüklemedim.
3) biraz internet, biraz flash tabanlı oyun oynadım ama bu makineyi bunların zorlayacağını sanmıyorum.
4) performansını da değiştirdim, bişi farketmedi gibi geldi.

1) Pillerin maksimum performansina ulasmasi 10-12 dolumu bulabiliyor. Her seferinde tam olarak bosaltip, tam olarak doldurun onceden de yapmis oldugunuz gibi. Genellikle tasinabilir bilgisayarlarda, ilk alindiginda, 14-15 saat sarj suresi gibi bir sure oluyor. Bilgisayari kullanmadan yukarida belirttigim sure kadar sarj etmeniz gerekiyor. Boyle bir islem yaptiniz mi? Gerci eger bilgisayari Gold'dan aldiysaniz ve onlar da ertesi gun teslim ettiyse, sistem kurulumu gibi sebepler dolayisiyla, onlar bu uzun sureli sarj islemini gerceklestirmislerdir. Yine de dedigim gibi en azindan 7-8 kere daha tam olarak pili doldurup bosaltin. Eger hala probleminiz devam ediyorsa oyle teknik servisi arayin derim ben, yine de siz bilirsiniz.

2) O ozelliklerde bir bilgisayarin soba gibi sicak olmasi cok yadirganacak bir durum degil. Touchpad'e dokununca bile sicakligi hissedersiniz hatta. suda balik'in da dedigi gibi fanli sehpalar oldukca iyi is goruyor. Alternatif olarak bilgisayarin arka tarafina cok kalin olmayan bir kitap koyarak, bilgisayarin, kitabin kalinligi kadar yukseklikte durmasini saglayabilirsiniz. Hava akimi daha iyi olur. Isinma problemi bir nebze de olsa azalir.

Gule gule kullanin bir de.

@dahiçocuk açıklamalarınız için teşekkürler. çok faydalı oldu.

şimdi gold'da 15-20 dakikada kurumunu tamamlayıp bana verdiler. ben eve getirdim hemen ve dediğiniz gibi uzun süre şarj ettim. şimdiye kadar 4-5 sefer şarj oldu. bakalım birkaç şarj sonrası ne olcak.

optimize edilmemis flash kodlari islemciyi %100 e kadar zorlayabiliyor. islemci dual core oldugu icin %50+ yuk almis olabilir. kendi laptopum da bazi flash sitelerde deli gibi isiniyor.

yok yok. oyundan filan değil. bilgisayar her zaman aynı şekilde ısınıyor. zaten yarım saat bi tane uyduruk oyunla ısınır mı?

kışın doğalgaz faturasını yarıya indircek sanırım bu laptop.

arkadaşlar cevaplarınız çok yararlı oldu. çok teşekkürler.

bugün dell ile görüştüm. teknik servis gelip bataryayı ve fanını değiştirecek. yepisyeni bilgisayar arızalı çıktı ya. of off.

ilk resim şu olacaktı: i42.tinypic.com
-----
mesela şöyle sandallar daha mı iyi olur? :
fc08.deviantart.com

o sandalla sert havada değil sahil dolaşmak balıkçı barınağından bile çıkamazsınız.
bu tür bir seyahat için en azından bir kaptan ehliyetine ihtiyaç vardır. (yat kaptanı)
o fotoğraflardaki küçük tekneler de denizci şeyler değil. hayallerinizi kırmak istemem ama gerçekleşmesi çok zor.

motoru yoksa kaptan ehliyetine ihtiyaç yok diye duymuştum. okyanus aşmak değil de sahilden sahilden egeyi akdenizi gezmek istiyorum

şöyle söyleyeyim, 13.5 metre boyunda perkins dizel motorlu bir tekne ile gece ve gündüz seyir yaparak ve sadece marmara adasında yakıt ikmali için durarak çeşme ye ulaşmamız 3 günden fazla aldı. gerisini varın siz hesap edin. böyle bir tekneyle sizin aynı yolu yapmanız rüzgara bağlı olarak bir haftaya yakın süre alır.

hmm moral bozucu cevaplar bunlar. yine de umudum var da hangi yolu izleyeceğimi bilemiyorum

bakınız, size vereceğim bilgiler çok değerli. istanbuldaysanız, tersaneler bölgesinde nuh sanayi sitesini bulunuz. orada ahşap teknelerle ilgili bir çok şey bulabilirsiniz. ucuz tekne bulabilirsiniz. lakin geliniz görünüz ki, sizin hayalini kurduğunuz şey çok riskli ve bir o kadardan fazla ütopya. elinizdeki tekneyi yelkenli yapacağınıza sıfır yelkenli almak daha hesaplı olabilir. yok ben tekne yapabilirim diyorsanız, bir kaç haftadır abim saplantılı bir biçimde fransız dory'si diye bir tekneyle ilgili materyal arıyor. sırf planlarının kitabı internette 150 usd. ama youtubede videolarını izlerseniz etkileyici. ayrıca elinizdeki birikim de önemli. şöyle bir durum var; istanbuldan antalyaya bisikletle gitmek, otobüsle gitmekten daha eğlenceli olabilir ama hiçbir şekilde daha ucuz olmayacaktır. sizin üstü kapalı bir tekneye ihtiyacınız olacak. sıcaktan korunmak denizin ortasındayken göründüğünden daha zor. ancak o tekneyi gideceğiniz rotanın girişine götürüp daha ufak çaplı bir plan yaparsanız sanırım hedefinizin bir kısmını gerçekleştirirsiniz(ki hiç birini yapamamaktan iyidir). bir kamyoncuyla anlaşır, teknenizi yük almaya giden bir kamyona atarsınız, 3-5 kuruş fazla verir, istediğiniz yere götürtürsünüz.

resimdeki tekneye yapılacak yelken modifikasyonu sert gelen ilk rüzgarda alaboraya neden olacaktır.
yelkenli yatların altında salma adı verilen bir ağırlık bulunmaktadır. bu ağırlık teknenin yelkenine rüzgar dolmasıyla tekneyi dengeler. bu sandalda salma olmadığından ters dönersiniz. malınızı geçtim canınızdan bile olabilirsiniz. en temizi boşverin..

Tam benlik bir soru gelmis :) ve benim gibi biri de cikip cevaplamamis.

Yukarida düsüncelerini yazmis arkadaslasin, resimde gösterdiginiz sandal icin firkirleri dogru. Ancak olmaz diye bir sey yok, zira olani var.

O tip aksap bir tekneye tek direk kisa tip direk ve yarim yelken takma imkani var, ancak tekne nin kendi yapisinda salmasi olmasi gerekiyor.
Arzu ettiginiz tipte yarim direkli, 6 ila 8,5 metre arasinda olan piyade tekneler vardir. Bu tekne tipi cok uzun yillar bodrum ve cevresinde kullanila gelmis, yunan adalarina sünger ve kuru yük tasiyan minik tekne tipidir. Yapi itibari ile cok iyi su kesimleri vardir, salmalari mevcuttur. Iyi bir kaptanin, balikcinin elinde her hava ile mücadele edilebilir yapisi vardir. Icinde mutlaka motor bulunur. Hava durumuna göre yarim yelken cok rahat kullanilir. Ben cok kez kullandim, hatta hayran oldugum tekne tipi diyebilirim. Bunu kullanmak icin, normal kara sularimizda Amatör kaptan ehliyeti almaniz yeterli.
Bodrum, Bozburun tersanelerine gidip yaptirabilir, ikinci elini de bulabilirsiniz.
Günümüzde o dedigim tekne tipi artik balikcilar tarafindan direksiz, yelkensiz kullaniliyor. Ancak meraklilari halen daha yok degil.

kirli olması sebeplerden biridir.

tamam kirli olması olabilir de mesela, eve içme suyu falan aldığımızda şişeyi çalkalarsak köpürmüyor ben böyle sahile dalgalar vurduğunda beyaz köpüklerin oluşmasına sebep olan maddeyi reaksiyonu neyse onu öğrenmek istiyorum.

Cunku deniz ve okyanus suyunun yuzey gerilimi tatli suya (gol, nehir vs.) gore daha azdir. Bunun sebebi de deniz suyu icerigindeki maddelerdir. Bu maddeler (sodyum basta olmak uzere mineraller) yuzey gerilimini azaltir boylece daha fazla ve kalici kopuk olusumunu saglar. Kopugun olusumunu tetikleyense ruzgarlar.

Denizin´in köpürmesi temizliligi ya da kirliligi ile yakindan ve uzaktan bir alakasi yoktur. Mikroorganizmanin yogunlugu ile alakalidir.

sürahiye koyduğum su neden köpürür? asıl bunun cevabı önemli, çünkü deniz suyunu içmiyoruz. fakat sanırım benim sorumun cevabı belli, iyi durulanmamış bir sürahi.

(bkz: deniz ustu kopurur)

dünyanın her yerinde denize giren ve çaktırmadan işeyen insanlar var. Şimbi böyle düşününce denizin köpürmesi ve tuzlu olmasının nedeni açık. E bi de kanalizasyonlarımız da denize dökülüyor ama onu saymıyorum bile, sadece denizde çaktırmadan işeyenler yeter ;)

@exordinary:

dostum usenmedim, yazdigin seyin ne kadar sacma oldugunu kendi gozlerinle gormen icin hesap yaptim.

dunyadaki okyanuslarin toplam kutlesi 7.61x10^23 kg imis. ortalama bi insanin mesanesinin hacmini 500 ml olarak dusunup, dunya nufusunu da 6,706,993,152 olarak alirsak, dunyadaki tum insanlarin, dunyanin toplam su kutlesi kadar iseyebilmesi icin her bir insanin hayati boyunca 226927322796825 defa denize salmasi lazimmis. anlamissindir saniyorum.

(7.61x10^23kg)*(1000 ml/kg)/[(500ml/iseme)*(6,706,993,152iseme)= 226927322796825

www.google.com

wiki.answers.com

wiki.answers.com

yasal olarak yapilacak bir durum yok. sonucta sözlesme var. odanizi degistirme imkanini sorun, bos oda varsa sakin bir yerde...

ayrica ses ve temizlik konusuna gelince, ilginc ama kesin bir cözüm var. cok müzik sesi falan geldiginde, iyi bir müzik sistemi ayarlayin tabi önceden. öbür sesi cok rahat bastiracak sekilde müzik calin. saga sola yemek birakin küflensinler, sonra onlari mutfaga koyun. tuvalet icin sizin fantezilerinize bagli bir durum. süfer bir cinli kiz vardi, gürültü olunca avazi ciktigi kadar yarim saat bagiriyordu odasinda, tüm yurt kati bir sessizlige bürünüyordu :))

eylül´e bir sey kalmamis. bulun bir wg takilin orda..

bi wg buldum zaten, ama ekimden itibaren..ya cok mikrop tipler, ben bas edemiyorum..sinir olup kaliyorum..dedigim gibi tahammul sinirimin sonundayim, haftaya da TR ye gidiyorum zaten..burda artik kalmamin imkani yok..uyarinca da yasal olarak saat 10'a kadar bisey yapamazsin deniyor..peki ben aksam saat 10'a kadar hergun bas gitar calsam anfileri duvara dayayip mazeret olarak da 10 a kadar bisey yapamazsiniz diyebilir miyim?

Esit denge de siz de gürültü cikarabilirsiniz. Aslinda saat sekize kadat genel gürütünün bitmis olmasi lazim, 10 hatta 12 ye kadar ev hali gürültüleri icin bir yaptirim yapamazsiniz. Ama siz de onlari rahatsiz edebilirsiniz.

Aslinda hic böyle ugrasmaya gerek yok, alternatifler üretin.. Ders calismak icin bücherei ya.. Kafa dinlemek icin sessiz sakin bir yerlere yürüyüse cikin. Baska megaleler bulun. Yapicak bir seyiniz yoksa, sprunlara odaklanmayin hic.

pringles kutusuyla bi seyler yapiyorlar, google'a yazarsan bulursun. adi da boyle cin bi espriydi de hatirlayamadim.

edit: CANtenna, hatirladim.

Sinyalin dusuk olmasi baglanti hizini farkedilir derecede etkiliyor mu? Istersen bir internet hiz testi yap hem modeme cok yakin, hem de o uzak noktadayken. Arada fark yoksa guclendirmeye gerek yoktur.

osuruklu tesekkürler, o aleti arastiriyorum simdi.

@wpi

sinyalin düsük olmasi baglanti hizini epey etkiliyor. söyle ki, ana hizdan yaklasik 8 kat düsük hiz elde ediliyor. Baglasnti hizim kuvvetli oldugu icin kullanilabilirligi var ama, coklu sayida uploadlar yaptigim icin isimi yavaslatiyor. Yani modeme yakin olundugu vakit baglanti hizi esas sinyale ve hiza ulasiyor.

Ana hizdan 8 kat dusuk hiz elde ediyor olsan bile bu seni etkilemeyebilir. Soyle: eger ayni kablosuz aga bagli iki bilgisayar arasinda buyuk dosya (>1GB)transferi yapmiyorsan buyuk ihtimalle en cok yaptigin sey interneti kullanmak. Internet de 1, 2, en cok 4Mbps hizda olacak.
Kablosuz baglantin maksimum 54Mbps yaptigini iddia ediyor diyelim. Ne kadar dusuk olursa olsun, sonucta senin internet baglanti hizindan yuksek ise onemli degil. Yani 50 olmasi gerekirken 3 cikarsa, ama senin internet baglantin 1 ise yine hicbir kaybin yok.
Ama evdeki bilgisayarlar arasinda buyuk dosyalar aktariyorsan o zaman sorun olabilir.

ben yaptım oldu

www.freeantennas.com

buda videosu
www.metacafe.com

Aslinda isin özü ignenin kalitesinde bitiyor... Süfer bir technics pikap alirsiniz, icine paspal igne takilmistir, anlami yok.

Ama genel olarak tecrübeler ile markalar belirtmek gerekirse Dual, Technics, Pioneer in bir cok modeli iyidir.

technics 1210MK II ler motor olarak oldukca tatmin edici, eger yoksa ortofon concorde igne kullanirsan bildigin pro bir setup un olur. Ben numark'i da begeniyrum sahsen ama fazla da kullanmadim. Peki fiyatlari ne civarda?

Bir Balkan turu öneriyorum, mutlak size iyi gelecektir. Isin latifesi bir kenara fazla ilaca da yüklenmenizi tavsiye etmem. Farkli doktorlara gidin.

Gargara falan yapmamak lazim dis doktorunuz "yap" demediyse.

Agri konusunda da, eger gercekten dayanilmayacak haldeyse gidin nobetci doktora. Agri bazen kotu seylerin habercisidir.

Cevap niyetine yazıyorum. Gittim doktora. İlk gün hafif, dişe damağa dokunmayacak şeyler yiyeyim derken maydonoz çöpü kaçırmışım oraya. Bugün o bölgeyi iyice yıkayıp dezenfekte ettiler. Anestezi sonrası uyuşma hali geçmek üzere ve gayet iyi durumdayım. Birde o sırada doktora sormayı unuttum ama o bölgeye yosuna benzeyen şeyler bıraktı. Bu orayı rahatlatacak falan dedi. Neydi acep?

aralarında kalite farkı vardır illa ki ama bizzat amerika'dan getirilmişleri baya kötüydü yarısını kullanmadan atmıştım hatta. hem uçları kalitesizdi hemde gövdesi hemen kırılıyordu falan.

ucunun daha uzun süre kullanılabilmesi(kütleşmemesi) kalemin sertliği ile alakalıdır. mesela 2b kalemle koyu siyah yazı yazarsınız ama sık sık sivriltmek zorunda kalırsınız. hb kalemler daha uzun süre performans sağlar ama yazısı iğrençtir.

toy r us da var bunlardan 10 lu pakette.

bulabilirseniz, pentel hb ya da b deneyebilirsiniz. ama ucun kütlesmesi kacinilmaz bir olay, bunun icin ideal cözüm uclu kalem kullanmak. cok kaliteli bir ucla daha randimanli yazilar yazilabilir.

silikon.

çakmak dert olmayacaksa bir kenarı çivili plastik aparatlar var yarım daire şeklinde.

Soğuk silikon değil de sıcak silikon öneririm, anında donar.

Silikon falan kullanilmaz bu islerde. Krose ya da kalanet kullanilmali. Zira silikon bir süre sonra atar.

Adını bilmiyorum, 1cm x 1cm boyutunda yapışkanlı kroşeler var. Onu sırayla diziyorsun duvara, sonra da ince kablo bağıyla tutturuyorsun. Oh mis...

aslında uzun süreli kalması gerekiyor beton üzerinde. onun için kısa sürede atacaksa hiç yapmamam daha iyi olur. kroşe olayını araştırmak lazım

Betona çakacağınızdan kroşe kullanırsanız fazla gürültü çıkmaz bence.

yarina birakmadan tüketmek elzemdir.

aynısı benimde başıma geldi etin üzerinde renk değişimi varsa ve pişirdiğinde ilk bir iki dakika içinde farklı bi koku alırsan at çöpe

ben 2 gün unutmuştum dolapta tavuk etini, dolabı açtığımda burnuma çarpan pis kokunun etten geldiğini fark edince pişirip yemiştim. birşey olmadı, gayet lezizdi.

nasıl bir farklılık var söylersen ya da bir resim varsa mantık yürütebiliriz.

eskiden burda da öyleydi, hatırlayanlar vardır mutlaka. şimdi kullanılanlar galiba çevre kirliliğine önlem olarak yapılmıştı. ama eskiden daha güzeldi sanki.
(bkz: açma halkası)

tüm arap ülkelerinde (de) öyle.

10-12 yıl önce bizim buralarda da o şekildeydi kapaklar, en azından kutunun içine giren bir miktop yuvası olmuyor.

sonuçta o metal kutular genelde satılan ülkede yapılıyor dışarıdan getirilmiyor. oradaki fabrikaların elinde hangi kalıp varsa onunla yapıyorlardır. afganistanda da yeni kalıplar için yatırım yapacaklarını zannetmiyorum. aklıma gelen en mantıklı açıklama bu.

Afganistandaki kola kapaklarının Türkiye'de kullanıldığı dönemi ya$ayan biri olarak $unu diyebilirim: $imdiki kapakları açmak daha kolay. Sizin oradakileri açarken çok dikkatli olsanız bile kopartırken üzerinize kola sıçrıyordu.

maliyet ve tabi ki geri dönüşüm. türkiye de hergün yüzbinlerce kutu kola satılıyor ve afganistandakiler gibi olduğunu farz edersek hergün kutu başına 1-2 gram alüminyumdan doğan maddi kaybı(atılan halka) dikkate alabilirz(çok paragöz bir yaklaşım oldu farkındayım) 100 bin kutu kola satıldığı ve 1 gramlık kayıpla 100 bin gram eder günde 100 kg alüminyum kaybını yıla yayarsak 36500 kg kayıp olmuş olur yassı alüminyumunda cidden pahalı olduğu göz önüne alınırsa ve de afganistanda böyle bir dönüşümün peşinde koşacak bir (bkz: çevko) olmadığını\}[{½$#£>>£#$½

off sabahın 4 ü, iyi saçmaladım.. evet ...

Eski kaliplari kullaniyorlar demek, sanirim en mantikli cevap olur.

هل انت خائف من الامتحان؟ نحن نساعدك

cok tesekkürler, tam istedigim gibi uygulayabildim.

bildiğim kadarıyla bu fotoğrafın poster büyüklüğüne getirilip kare kare, boktan görünmemesi için dpi değerinin yüksek olması gerekiyor.

o adresteki resim cok düsük cözünürlükte. büyütülse dahi iyi sonuclar alinmaz. ama iyi cözünürükte bir foto bulunursa güzel bir baski alinir.

fiyatlari atla deve degil. en fazla iyi bir kagida baski 40 ytl diye atiyorum. izmirde cankaya da tek baskiya uygun bir yer mevcut.

bu biraz kücük 1024*768 ama buyuklerini de arastırıyorum.. ortalama 4mp bir goruntu olacak sanırım bastırınca piksel piksel ayrılmaması icin..

elimde buyuk cozunurluklu bir kac fotograf var bu ise uygun ama kucukler icin de bir cozum yolu olsa iyi olurdu.. yoksa A3 kagıda baskı pek hos olmuyor, kucuk geliyor..

ben a3 ten biraz daha büyük bir fotoğrafı - ki a3 ten büyük olduğundan dolayı bayaa büyük bir kağıda basıp kestiler - 13 liraya bastırmıştım, üsküdar da bir ozalitçide. beşiktaş taki ozalitçiler falan da gayet uygun fiyata gayet güzel yapıyolar bu işi.

(bkz: Rasterbator)

4mp a3 için bile yeterli olmaz iyi bir kalitede olması için. piksel piksel ayrılmaması için fotoğrafçılar 10x15 baskı için bile 2MP önermekteler ki bu durumda A2-A1 boyutlarında bastırabilmeniz için en az 10-12MP boyutlarında fotoğrafa ihtiyacınız var.

züğürt tesellisi: www.blockposters.com
edit: @ocanal arkada$ın verdiğinin online olanı bu sanırım.

www.laptopbatterymart.com

kalinca süngerler ile de takviye edilmesi yarar saglayacaktir.

Yalıtım inşaat işidir. Kabinle ancak düzgün bir akustik elde edebilirsin.

İlk başta kabinin ne iş için kullanılacağı belirlenmeli. Vokal kaydı için mi? Ampli kabini izolasyonu için mi? Davul için mi?... Sonrasında ne amaç ile kullanılacağı belirlenmeli. Kayıt yapılan ortamın gürültüsünden kurtulmak için mi? Kayıt yapılacak odanın kötü akustik özelliklerinden mi kurtulunmak isteniliyor? Kaydı yapılacak şeyin dışarı gitmesi mi engellenmeye çalışılıyor?

Bunların cevabına göre inşa etmeniz gereken kabinin boyutları, şekli, kullanılacak malzemeler konuşulabilir. Örnek olarak kontrplak arası yoğunluğu belirtilmemiş strafor üstüne alçı sıvanarak yapılmış, kare bir tabana sahip bir vokal kabini faciayla sonuçlanabilir. Kabin hem alçak frekans sesler için yeterli bir yalıtım sağlayamaz, hem alçı yüzünden oluşan refleksyonlardan çorbaya döner, hem de kötü oda ölçüleri sebebiyle bir nodal cehennem halini alır.

Yukarıdaki soruları cevaplayabilirseniz daha fazla yardımcı olabilirim.

cevap veren herkese teşekkürlerimi sunuyorum. öncelikle bunu vokal kaydı için kullanacağımı belirteyim. bu kabini yapmamdaki asıl sebep, kayıt alınan bilgisayar, vs. ekipmanla mikrofonların aynı ortamda olması. dolayısıyla söylediğiniz bir şey, hoperlörden çıkıp tekrar mikrofona geliyo, ortam pisleşiyo. bu durumdan kurtulmak için mikrofon çevresini dış dünyadan bir nebze yalıtmayı düşünüyorum. kabin yapma isteğim bundandır. ölçüleri de hiç önemli değil(çok büyük olmadığı durumlar için). bir kişinin içinde rahat bir şekilde durabileceği ölçülerde olması yeterli

kafamdaki panel kesiti şu şekilde

alçı sıva-kontrplak-köpük-kontrplak-alçısıva

yayinlari kayit edebilir,
havadan veri topalanabilir :)

ekran kartinin cikisi var ise televizyona da görüntü aktarilabilir.

peki bunların nasıl yapıldığını söyleyen zibil gibi site var ama herkes ben sanki herşeyi biliyormuşum gibi davranıyor. yok mudur bunu adam akıllı açıklayan güzel bir kaynak site acep?

klavye icinde mutlaka sivi kalmis, bazi tuslar bir sekilde bu sebepten takili kalmislar. cok iyi temizleme yapilmali. ya da klavye degistirilmeli. ( degistirtilmeli)

klavye içinde iki tane yapışık plastik tabaka oluyor arasında tuşların fonksyion tellerini bulunduran. buradaki sıvıyı buharlaştırman söylediğin yöntemle imkânsız. kendin yapmaya da kalkma bence rezil bir iş.

klavyeyi söküp ayrı bir yerde kurut, bikaç gün takma. ayrıca klavyenin altında kalan alanı da kurula. daha önce hiç sökmediysen biraz zorlanabilirsin.

altinda dört kösede yuvarlak mevzular var ya da göbek de bir etiket, iste onlari kaldir bakalim ne cikacak.

arkadaşlar teşekkür ettim, sağolun

"alanadı.tr" biçiminde bir alan adı alamaz mıyım?

Türkiye, 1990 yılında TÜVAKA (Türkiye Üniversiteler ve Araştırma Kurumları Ağı) tarafından alınan karar doğrultusunda "ikinci düzey alt alan adı modeli"ni benimsemiştir. Dolayısıyla, "alanadı.tr" biçiminde alan adı kaydı yapılmamaktadır.

nic.tr sitesinden. (aha bu arada tek istisna da nic.tr galiba. kendilerine almış, bize vermiyorlar)

Bunun icin nic.tr adresinde gerekli aciklama bulunabilir. alt gruplara bölerek daha fazla gelir elde etme amacli bir sistem gibi dursa da, oldukca kötü bir sistem tabi.


tabi tc yerine tr nin benimsenmesi (kullanim hakki elde edilmesi) ayri bir komedidir, onu da arada bahsetmis olalim.

.tc uzantısı var zaten. bilmem ne adalarının uzantısı.

artık var
www.tsk.tr

diğer ülkelerin öyle kullanması bir avantaj değil, daha çok seçim gibi. fransa com.fr i brezilya da com.br i kullanıyor mesela. neden böyle kullanıyoruz bilmiyorum ancak dünya da ".com" en yaygın uzantı olduğu için, "insanların buna alışması daha kolay olur" diye düşünülmüş olabilir.

.com.tr neyse de birisinin gerekli başlıktaki entrysindeki gibi k12.tr 'tarzı saçma sapan şeyler var. hoş çoğu bilgisayar kullanamayan vekillerin yönettiği, bilgisayar sahibi olanlarında çok büyük bir kısmının google'da aratmakla adres satırına adresi yazmak arasındaki farkları bilemediği bir ülkeden bahsediyoruz.

sarı kırmızı forma 1908 yılında giyilmeye başlandı.

ürünlerle alakası yok ama 1908 "hürriyetin ilanı"dır aynı zamanda. ikinci meşrutiyettir, jön türk devrimidir, ittihatçı inkılaptır, türkiye'de seçilmiş parlamento ve (sopalı da olsa) seçim geleneğinin başlangıcıdır.

konu ile alakasi olmasa da, ilk yerlesik sinema istanbul´da ilk olarak hizmete girmis.
burda da yazmakta: www.1908film.com.tr

ilk şampiyon olduğumz sene 1908. formayla meşrutiyetle alakası yok koleksiyonun

gazetelerdeki fotolara bak. cezaevindeki kadınlar, çalışan kadınlar gibi bir sürü temalı foto var.

Baska önerisi olan yok mu?

www.uyurgezer.net

kelime bulma konusunda sizin bulduğunuz ya da kendi deyiminizle uydurduğunuz kelime akılda kalıcı kolay ve o gerecin yaptığı işi karşılıyorsa o kelime zaten kendiliğinden yayılır.

şahane soru.

benim de tdk ile derdim var. bir sürü de entry girdim konuyla ilgili. yabancı kelimelere buldukları karşılıklar, gerçekten de kendileriyle dalga geçirtmek için bulunmuş gibi. yani "çok oturgaçlı götürgeç" gerçek bir karşılık değil, espri amaçlı uydurulmuş, ama bıraksan tdk'yı, hakikaten de otobüse "çok oturgaçlı götürgeç" der. zira yüzyıllardır "ataş" diye kullandığımız 4 harfli yazması, okuması, söylemesi, akılda tutması kolay kelimeye "tutturgaç" diye çince bir karşılık bulabiliyorlar. bir sürü örneği var bunun. french press tek içimlik filtre kahve yapmaya yarayan bi alet ve türkçesi yok. bıraksan buna da gaçlı guçlu bir şey bulurlar. ya da salak bir kısaltma (faks kelimesine belgegeçer diyip, ondan sonra da uzun bulup belgeç yapmak gibi) "kahveyapar" ya da "kahvesüzer" giye bir karşılık bulur, sonra da kısaltır "kahyap", "kahsüz" gibi rezalet bir kısaltma yaparlar. kimse de tutmaz. allahaşkına kaçımız faks'a belgeç, email'e elmek diyoruz? tutacak kelimeler bulamıyorlar. french press'e rororo desek daha çok tutar.

destekliyorum ve bir atılımınız olacaksa yanınızdayım.

french press için tek kelimelik bir karşılık yok bildiğim kadarıyla. mesela, bana birisi sorsa "french press mi, o da ne?" diye, "filtre kahve yapılan alet" falan diye açıklamam gerekiyor. bu tip durumlar tamamen kavramın, toplumun kültüründe var olup olmamasıyla ilgili. japonların sake içtiği minik kasenin onlarda en az bir ismi vardır, ama bizde yok, çünkü bizim kültürümüzde böyle bir gereç yok. hani derler ya, eskimolarda kar önemli bir şey olduğu için, kar anlamına gelen bilmem kaç kelime var diye, böyle bir durum.

günümüzde bu tip kavramlar/nesne isimleri, bizde kullanılmaya başladığında yabancı dildeki isimleri ile benimseniyorlar. bence bunun sebebi teknoloji ve iletişimin gelişmesiyle yabancı kültürlerin çok kolay izlenebilir, ulaşılabilir olması. Bu benimseme sürecinde anglosakson kültürün baskınlığı olduğunu gözlemliyorum. sizin verdiğiniz örneğe bakarsak, fransızlar french press için "cafetiere" kelimesini kullanıyor ama bizde yerleşen ingilizcesi oluyor. bir kez yerleştiğinde de yerine türkçe bir kelime yerleştirmek zor. bu konuda tdk'nın en büyük başarısının, "bilgisayar" kelimesini tam zamanında üretmek olduğu söylenir, yoksa büyük ihtimal hepimiz bu alete kompütür diyor olacaktık.

söyleniş, okunui, yazılış kolaylığına falan hiç dikkat etmiyor tdk. halka nasıl daha kolay gelir diye de düşünmüyor. bilgisayar gerçekten tam zamanında bulunmuş bir karşılık. ama 20 senedir kullanılan, artık piyasadan kalkmak üzere olan "faks"a belgegeçer demek için çok geç kalındı. bi de gegeçe falan diye okunması zor. kısaltıp belgeç de yapsan şu saatten sonra kimse tutmaz.

bazı kelimelerin illa ki türkçe kelimelerle karşılanmaya çalışılmasını da anlamıyorum. tek bir türkçe kelimeyle karşılanamayınca 2-3 türkçe kelimeyle açıklanıyor, uzun gelirse ilk harflerinden kıslatılıyor. ya da yaptığı işin sonuna "-gaç -geç" getiriliyor. bu türkçe değil ki. şahsen yapı ve kural itibariyle türkçeye daha uygun olan yabancı kelimenin kullanılmasını tercih ederim. yani french press'e kahve süzdürgeci, kahve yapacı falan gibi bir şey deneceğine "kafetiyer" densin, bu şekilde girsin dilimize tercih ederim.

bilgisayar kelimesi ve bu alandaki bircok terim icin (bkz: aydin koksal)

su anki tdk'nin durumunu ben de pek ic acici bulmuyorum, ama zamaninda iyi isler yapmislar gercekten.

bir de guzel bir ironi (bunun da duzgun bir turkcesi yok ama yerlesmis, guzel olmus. istihza da guzel gerci) ornegi (bkz: milli produktivite merkezi)

bu düsünceniz, devlet destekli, bol gönüllülerden cok güzel bir proje olur.
hatta madem bu kadar ilgilisiniz, baslangic olarak konu ile alakali kisileri bir araya toplayici bir site de olusturulabilir.

bir diger mevzu ise, karsilik üretilen kelimelere bir sekilde tinisal olarak sempati mi duyulmuyor, serde tembellik mi var ayri bir konu. örnegin almanca´da yabanci kelimelere illaki bir karsilik bulunmus bu zaman kadar. lakin son yy esiginde onlarda da gözle görülür ciddi yabanci kelime kullanimi var. ancak almanca´da uzun kelimelere hic de soguk bakilmamis, yazim da ve sözlü anlatim icinde yerlesik olarak kullaniliyor. bu hususa deginis sebebim, bu bizde bulunan uzun kelimelere sicak bakilmayisinin, baska sebepleri oldugunu düsünüyorum. lakin diger bazi arkadaslarin da degindigi gibi türk dili tetkik cemiyeti zamaninda türetilen kelimerin kalitesi müthistir. bugün o sekilde saglam, hizli ve tutarli kelime türetilmeyisinin sebebini de dil yüzünden degilde de, dile hakim insanlarin azligindan kaynaklandigini saniyorum.

sadede gelirsek, her dil güzeldir bizim de hamurunda yoguruldugumuz bu dil, heran gelistirilmeye muhtac.
genel anlamda, konu ciddiye alinsa müthis seylere imza atmak pek ala mümkün.

bu konuda dil derneği önemli ve ciddiye alınan bir kurumdur. www.dildernegi.org.tr adlı internet sitesi mevcut.

dille sıkı uğraşı olan birisi olarak benim de tdk ile derdim var. bu konuyla ilgili sözlük'te de birçok "entry" girdim.(bak yine ecnebicesini kullandık. girdi desek şuna. veya giri) tdk ile ilgili temel sorunlardan birisi tutarsızlığı. bunun kökeninde de 1980 darbesinden tdk'nın yapısıyla oynanması yatıyor. ben tdk'nın yayınlarına güvenmiyorum. imla kılavuzu olarak bu konuyla ciddi ilgilenen herkesin yaptığı gibi ana yazım kılavuzu'nu, sözlük olarak da darbeyle yapısı değiştirilmeden önceki son sarih tdk sözlük çalışması olan 1983 tdk türkçe sözlük'ü kullanıyorum. bunun ışında can yayınları'ndan çıkma ali püsküllüoğlu'nun sözlüğü iyidir. ayrıca merhum andreas tietze'nin simurg'dan çıkma etimolojik türkçe sözlüğünün tamlanmasını da - her ne kadar ölümünden sonra yıllar sürecek olsa da - dört gözle ve sabırla beklemekteyim.

dilin gelişmesi için yapılması gereken temel şey onu kullanmak ve bilmek. söcüklerin türemesini sağlayan şey temelde akademik, bilimsel ve edebi alanda onun kullanılmasıdır. bunu sağlayabilmek için de insanlara iyi bir dil eğitiminin verilmesi gerekir. yurtdışında eskiden latince ve klasik yunanca eğitiminin verilmesinin sebebi insanlar entelektüel çalışmaya girdikleri zaman gereksindikleri sözcükleri türetebilsinler diyedir.
türkiye'de ise dil yeterince kullanılmadığı için - yani yaratıcı entelektüel çalışma yeterli olmadığı için - iş tdk'ya kalıyor. dolayısıyla bu halkın kullanımı ve sözcük türetmesiyle bulunacak bir şey değil. bugün halkın kullandığı temel gereçleri karşılayacak belli başlı sözcükler zaten var. asıl mesele felsefe, sosyal bilimler, fen bilimleri, özellikle yurtdışından alınan teknoloji, edebiyat vb. alanlardaki sözckülerin türetilmesi.

bu da aslında sorunun sadece bir kısmı. türkçe sorunları hep ideolojik bir bakış açısından ele alınmakta. türkçe'nin zenginleştirilmesi - daha doğrusu yoksullaşmaktan kurtarılması - düşünülmemekte. bugün beğenmediğimiz ingilizcesnin sözvarlığı türkçe'den çok daha geniş olanaklar sunuyor. öztürkçeleştirmek bir çözüm değil, pek çok kere ayakbağı olabiliyor. örnekse tercüme etmek yerine çevirmek dediniğiniz anda bu dilde bir daraltmadır. daraltmanın sebebi çevirmek sözcüğünün zaten başka anlamlara gelmesidir. siz bugün "açık" dediğiniz sözlükte açık sözcüğünün yüzlerce anlamı vardır. nüanslar hatta temel ayrımlar belirsizdir. konuşmayı her tarafa çekebilirsiniz. bizim bir tek sözcükle karşılamak zorunda olduğumuz birbirinden farklı kavramları elin oğlu 50 farklı sözcükle belirgin bir şekilde ayırabiliyorsa burada dilin sözvarlığı açısından bir yoksulluğu var demektir.

türkçe'de öztürkçecilik veya osmanlıcacılık sığlığını aşamadık. beri yanda "bırakınız geçsinler" duruyor. "bırakınız geçsinler" dediğiniz anda bırakalım o zmaan başka dil konuşalım! bu da çözüm değil. o zaman temel ilke bir dilin kendi sözvarlığından yararlanarak dili olabildiğince zenginleştirmek olamlıdır. bugün disk sözcüğü türkçe'de zaten kullanılan bir sözcük. siz tutup da discplayer yerine bir sözcük aradığınızda buna tekerçalar demek abes. diskçalar demek daha mantıklıdır. pratiktir, dili gereksiz bir sürü anlamdaş ve ikircil sözcüklerle hantallaştırmaz, yoksullaştırmazsınız. örnek: yeni hava iş kanunu tasarısında uçuş personeli yerine uçucu personel denilmiş. uçucu? uçucu madde gibi yani. bu dili kısırlaştırmaktır. aynı sözcüğpe birden fazla kavramı bindirip dili hantal ve yoksul kılmaktır. çünkü dilimin sınırları dünyamın sınırlarını belirler! (bkz: ludwig wittgenstein)

ben dile çok kafa yoran birisiyim. bu konuda sürekli çalışıyorum. yazdığım metinlerde dilin olanklarını kullanmaya, akla yatkın yeni yollar arayıp zenginleştirmeye gayret ediyorum. dil kullanıla kullanıla gelişir. ama halktan önce yazarlarca, entelektüellerce, akdemisyenlerce... tabii bunu yapan adamların da dili bilmeleri gerekmekte.bunda bir kurumun da katkıları olur. ama şu anki "darbe yemiş" tdk bunu gerçekleştirmekten yoksundur. bileşik sözcüklerin yazımı konusunda bile tutarsız ve çelişkili bir tutum içinde olan şimdiki tdk'dan medet umulamaz. öte yandan "ne kadar orta asya kökenli olmayan sözcük varsa topunun köküne kibritsuyu" diye oktay sinanoğlu gibi yalınkılıç ve kör dvüşüyle saldırıya geçenler de bana salt mantıksız bir milliyetçilik içindeler gibi gelmekte. hiçbir dilde sadece safkan sözcüklerle konuşamazsınız. olanaksızdır! bu yüzden türkçeyi zenginleştirmede öztürkçecilik adına sözcük ırkçılığına gidilmemelidir.

ancak ben yine de türkçe'nin kendi sözcük dağarcığından devinim sağlanarak devinim kazandırılmasından yanayım. dışarıdan gelme gereçlere ait sözcüklerse işin sadece bir boyutu. bugün iki önemli sorun varsa onlardan birisi dilin yoksul bir biçimde temel kavram nüanslarından yoksun olmasıdır. bir diğeri ise dışarıdan gelen sözcüklerin artık türkçe imlaya bile uydurulmadan dil içinde kullanılmaları. french press deneceğine frençpres dense ona bile razıyım neredeyse.

bana sorarsaniz tdk kadar biz de sucluyuz. kibritsuyunun orneginden gidiyorum, faksa belgegecer demeliyiz. nedeni de gercekten gecen bir belgenin olmasi. aklima ilk gelen ornek almanlar ve onlarin nerede ise dunyada standartlasmis kelimleri kendilerine gore cevirmeleri. ornegin televizyona fernsehen diyorlar ve bu fern ve sehenden olusuyor. biraraya gelince uzaktan izlenen gibi bir anlam cikiyor (almancam yok denecek kadar az, birebir ceviriyorum). peki biz televizyon icin uzaktanizlenen diye bir tamlama olustursak kacimiz bunu kullanir? olusturulan kelimenin soylenis kolayligi kadar o kelimeyi bilmeyen icin ifade ettigi anlam da onemli. yani belgegecer deyince bunu faks ile iliskilendirmek hic zor degil.

@kadirsavun: ilişkilendirmek zor değil zaten. öyle bir açıklamalı kelime ki ne olduğu şıp diye anlaşılıyor. yani biri bana "tutturgaç" dese ataş demek istediğini anlarım. ama ataş gibi sade, güzel bir kelime dururken sırf fransızcadan gelmiş diye bundan rahatsız olup "yooh bu gavırca. olmaz" diyip dört harfli iki heceli mis gibi kelimeyi, dokuz harfli, üç heceli acaip bir kelimeye dönüştürmeye ne gerek var.

bel-ge-ge-çer. 10 harfli, dört heceli. ortadaki heceler de ge ge diye tekrar ediyor. upuzun bir kelime. karşılığı ne? "faks". raks gibi, dans gibi türkçe olarak kabul edilmiş kelimelere ne kadar da benziyor. ama yok olmaz. ingilizce bu. illa türkçe olacak. isterse 20 harfli karşılık olsun, yazması da söylemesi de garip olsun, ama türkçe olsun.

yabancı kökenli tren sözcüğüne espri olsun diye "alttan tüttürmeli üstten öttürmeli götürgeç" denmesini hiç acaip karşılayamıyorum bu yüzden. valla bıraksan buna benzer bir karşılık bulurlar. ha duyunca tranden bahsedildiğini anlıyorum ama sadece anlıyorum. kimse benden böyle karşılıkları (gerçek olanlarından bahsediyorum bu esprilerden değil) benimsememi beklemesin.

ram de arızalanmıs olabilir. hata koduna google dan bak bi.

Evet, arastiriyorum eger 4gb lik ram gitti ise, kendimi intihar edecegim :(

Baska bir dizüstünün calisan bir diskini denedim alette, canavar gibi isletim sistemi acildi.
Malum dizüstülerde disket sürücü yok, ram ve diski test edebilecegim program ve onlari o alette calistirabilecegim yöntem önerisi olan var mi? Ya da baska düsünce?

(bkz: unmountable boot volume/@assert h)
benim entry'mden sonra yazilmis entry'ler de destekler nitelikte. bir dene istersen?

sey var, ramleri test için.memtestx86 mı ne.