Total : 12.00A yazıyor. her şey dahil kaç paraymış bu bilet şimdi?

sayın doktor arkadaşlarım:

karında şişlik, ağrı ve ishal şikayetiyle gittiğimiz hastanede çekilen ekteki röntgen filmlerinde bağırsaklarla ilgili bir sıkıntı var mı yok mu söyleyebilir misiniz?

bu gece 22:30'da çekilen film: i.hizliresim.com
bu da ertesi sabah 07:40'da çekilen film: i.hizliresim.com

bu da yine gece 22:30 civarında çekilen ultrason:

klinik bilgi: invajinasyon?

bu aşamada batın içerisinde invajinasyon, sağ alt kadranda akut app. ile uyumlu görünüm saptanmadı. Mezenterik reaktif özellikte lenf nodları izlenmiştir. İntraabdominal serbest mayi saptanmadı.

not: 3 yaş erkek.

ebay'den 15 dolara aldığım parmaktan nabız ölçerli saatimin çerçevesinde bulunan ve nabız ölçmeye yarayan iletken parçaları, yazın tuzlu suya girmemle birlikte yerinden çıktı. saatin çerçevesi sert plastikten, çıkanlar ise iletken bir metalden. ben her iki taraftaki yapıştırıcı kalıntılarını da temizledim. peki şimdi ben bunları tekrar neyle yapıştırmalıyım ki çıkmasın?

bu saati havuzda spor amaçlı yüzerken kullanıyorum, yapıştırdığım şey suya dayanıklı olmalı (tuzlu suya dayanmadı ama tatlı suda epey de kullandım, bir sıkıntısı yoktu) ve altındaki kontaklarla temasını engellememeli.

saatin ve ayrılan parçaların görseli ekte. ne tür bir yapıştırıcı kullanmalıyım?

i.hizliresim.com

abicim bu radyo frekanslı kumandası olan drone'ler ve hatta model uçaklar, helikopterler uçarken kumandanın menzilinden çıktıkları zaman ne oluyor? yani olması gereken şey sinyali kaybettiği anda sanki düğmesi kapatılmış gibi davranması falan değil midir? son aldığı komutu uygulamaya devam etmesi normal mi lan saçmalık değil mi bu?

dün açık havada ufak bir drone'u uçururken alet azıcık yükselince kumandanın menzilinden çıktı. biz gaz kolunu ne kadar indirmeye çalıştıysak da sanki gaz veriyormuş gibi yükseldi ve özgürlüğünü ilan edip aldı başını gitti. en son yükseltiyordum. yükseltirken menzilden çıkınca yükselmeye devam etti gitti. kumanda menzilinden çıkınca bu normal mi? hepsi mi böyle, bu basit bir cihaz olduğu için mi böyle? çok drone kaybolur abi bu şekilde, haksız mıyım? biz neyi yanlış yaptık?

araştırmadan doğrudan buraya soruyorum.

şimdi telefonum (samsung galaxy s3) artık şişti mi, doldu mu ne olduysa deli gibi yavaş çalışıp kasmaya başladı. o kadar ki ana ekrandaki whatsapp simgesine tıkladığımda, whatsapp açılana kadar iki kere ekranı kapandı, o kadar bekledim. oyunlar moyunlar yarıda kesipil atıyor dışarı.

dediler ki format . hatta dediler ki root at gereksiz uygulamaları sil. neyse o sonraki aşama da, şimdi ben format atınca onca whatsapp mesajım gidecek. eleman her gece 03:00'de kendi içine yedekliyor da formatlayınca yedek de gidecek.

ben whatsapp'taki tüm mesajları ve fotoğrafları, aynen telefondan görülebilecek, şekilde geri telefona yüklenebilir bir halde yedekleyebilir miyim? yoksa formatlanınca sohbetlere sıfırdan mı başlayacağız?

yahu bu kadar basit bir aleti ben mi kullanmayı beceremiyorum, alette mi bir sorun var anlamadım.

kahveyi koyuyorum. üzerine sıcak suyu da koyuyorum. sonra kolu yukarı çekili vaziyette kapağını kapatıyorum. ama kol kendi ağırlığıyla kahvenin içine girip bızzzz diye en aşağı kadar iniyor. demlenince onu benim bastırmam gerekmiyor mu? alet mi gevşek, ben mi bir yerlerde hata yapıyorum? kahvesini çok koyup onu taşıyabilmesini mi sağliycam nasıl olacak?

alet gevşek diyorsanız bodum gibi pahalı olmayan düzgün french press önerebilir misiniz?

evet ne yapıp ne ettiysek oğlan şurup içmediği için boğazındaki öksürük ve burun tıkanıklığı orta kulağa yürümüş ve orta kulak iltihabı oluşmuş (kbb doktoru dedi bunu). doktor antibiyotik şurup (augmentin 400) ve bir tane de üst solunum yolları enfeksiyonu için şurup (peditus) yazdı. ama ulan yine içiremiyoruz. burada daha önce sormuştum (git: 982313). söylenenlerin hepsini yaptım. içmezsen geçen geceki gibi kulağın ağrır şeklinde neden sonuç ilişkisine vurdum olmadı. oyunla (kim daha hızlı içecek oyunu), drama ile (boş ilaç kaşığı ve boş enjektörle bak böyle yapıcaz, sen bana içir, mmh nefis, ben de sana içiriyim nefis di mi mmh) içirmeye çalıştım, hatta enjektörü doldurdum verdim eline hadi sen bana içir diye, bastı ağzıma ben içtim şurubu, şimdi sıra bende, ben de sana içireyim dedim. yok arkadaş içmiyor. meyve suyuna kattım, çikolatalı süte kattım, aystii aystii diye kıvranırken en sevdiği hazır içecek olan ice tea'ye kattım, damağına kurban olduğumun vedat milor kılıklı gurmesi ilaç kattığım ice tea'den bir yudum alıp öğk dedi bıraktı. lan nasıl anladın eşşek sıpası. bir bardak ice tea'deki ilacı anlayan bebeye artık ekmeğe emdirip vermedim. anlamaması mümkün değil.

yolu yok içmiyor. hap desen hiç yutmaz, şurubu da içmeyecek belli. gidip doktora iğne mi yazdırayım ne yapayım yahu? orta kulak iltihabı ilerlemeden nasıl geçer ilaç içmezse?

word'de caps lock açıkken baş harfi büyük bir cümle yazmak istiyorum. shift tuşuna nasılı tutarak ilk harfini yazıyorum, shift tuşunu bırakıp devamını yazıyorum. "mERHABA" gibi bir şey oluyor. boşluk verdiğim anda word yapması gerekeni yapıp bunu "Merhaba" şeklinde düzeltiyor. buraya kadar tamam da, aynı word devamını da düzgün yazayım diye caps lock'ı da kapatıyor. bunu nasıl ve niye yapıyor? benim donanımsal olarak basıp açtığım şeyi yazılımsal olarak kapatıyordur belki olabilir teknoloji işte, ama bir yazılımın benim tuşa basarak açtığım şeye erişim hakkı olabiliyor mu? kafasına göre yazı da yazabilir o zaman?

ayarlardan kapatılıp kapatılmayacağını merak etmiyorum. kapatması da sorun değil ama basit bir android uygulaması bile kamerayı şunu bunu kullanmak için izin istiyor ilk kurarken. ben word'e klavyeme müdahale etme iznini ne ara veriyorum? kurarken o next next dediğim uzun metinde var mı bunlar?

yatağımızın altında demir bir somya var. yaylı falan değil. demir profillerin birbirine kaynaklanması ile oluşturulmuş her tarafı sabit, oynak bir yeri olmayan demir somya.

bu somya gıcırdıyor. hangi ek yeri gıcırdıyor bilmiyorum ama rahatsız bir durum.

wd40 aldım. bütün ek yerlerine sıkayım diyorum. işe yarar mı? sprey formunda olması cezbetti, yoksa ince makine yağı da iş görür ama damlatmak suretiyle istediğim yerlere nüfuz etmez diye düşündüm.

tek çekincem wd40 sıkınca benzin gibi kokuyor. bu koku kalıcı mı? üstünde yatacağımız için, hatta çoğunlukla çocuk da aynı yatakta yattığı için kokulu kokulu yatamayız.

veya başka bir öneriniz var mı, ince makine yağını damlatmak yerine başka türlü uygulamak vs. gibi?

kesip biçip bizim minik adamla bir uçak maketi yapalım dedik. çizimini planını buldum. bauhaus'tan da depron dedikleri kocaman bir polistren levha aldım.

lakin ben bunu kesip biçtikren sonra neyle yapıştırayım da malzemeyi eritmesin? silikon eritir dedi bauhaus'taki eleman.

koli bandı harici bir çözüm var mı?

sinbo'nun şu koca pervaneli kuvvetli motorlu vantilatörlerinden var. çok iyiydi bu, daha geçen haftaya kadar zarıl zarıl çalışırdı. bugün çevirdim düğmesini, içinden hınnnnınınnn diye ses geliyor ama dönemiyor. pervane de böyle dönmeye çalışıp dönemiyor gibi. önündeki kafesi söküp elimle bi iki çevirerek yol verince gırgırgır etti dönmeye başladı ama eskisi kadar da devirli dönmüyor. şimdi düğmesini kapatıp tekrar açsam yine aynısı olacak.

bozuluyor mu nedir? içini açıp yağlasam falan iş görür mü? tamam sinbo minbo dandik de yapacak bir şey varsa daha kullanmak isterim.

spoiler versem mi bilemedim, artık bunun da hala spoiler'lık hali kalmışsa vay halimize. neyse.

back to the future 2 filminde marty'nin gelecekte gittiği tarih 21 ekim 2015, saat 16:00 civarları. yani yaklaşık 1 ay falan kaldı.

türkiye'de olsun, amerika'da olsun bu günde yapılacak herhangi bir aktivite, eğlence duyan eden var mıdır? yapılır di mi böyle bir şeyler? amerika'da yapılanına katılma imkanı olmasa da bir şekilde takip etmek eğlenceli olmaz mı?

bir şeyler yapmak için hazır baklava yufkalarından aldım. çok ince açılmış 50 yaprak yufka.

lakin bunlar çok çok çabuk kuruyor. yani çabuk dediğim 5-10 dakikada çıtır çıtır kuruyor yahu. yapacağım şeyler yağlı değil. daha doğrusu içine koyacağım şey (tahin) zaten yağlı olduğu için bir de yufkayı yağlamak istemiyorum. ama ben tahini döküp dürene kadar yumuşacık yufka çıtır çıtır kuruyup dağılıyor.

bunun kurumasını nasıl önleyeceğiz? fısfısa su koyup onunla ıslatsam olur mu?

ikinci sorum da 50 yaprak ne lan oha, orduya baklava yapmiycam. paketten çıkarınca 10 dakikada kuruyan yufkanın kalanın nasıl saklarım? pakete geri sokup ağzına iki tane laylon geçirip lastikledim ama yine de kurur mu acaba?

çoğunlukla filmlerde gözlüğü takan adamı daha bi şapşal göstermek amacıyla kullanılan şişe gibi gözlükleri takmayı gerektiren göz rahatsızlığı nedir?

yani hangi göz rahatsızlığı olan bu şişe dibi gözlükleri takar?

örnek görseller:

neredesin firuze - cem özer: i263.photobucket.com
hokkabaz - maradona: i.imgur.com

aramaya inanmadım, sormak daha kolayıma geldi.

bilgisayarda whatsapp web açık. oradan yazıyorum. lakin her gelen mesajda telefon car car ötüp duruyo. webden kullanırken, whatsapp web açıkken whatsapp mesajı gelince ötmesini kapatamıyor muyuz?

beyaz show, okan bayülgen, seda sayan vs. tarzında stüdyoda çekilen, stüdyoda seyircisi olan programlarda dikkatimi çeken bir şey var. yahu bu konukların hepsinde yaka mikrofonu var. normal konuşmalarda falan yaka mikrofonu sesleri alıyor. ama ne zaman ki konuk şarkı söylemeye, şiir okumaya falan kalksa, adama el mikrofonu veriyorlar, şarkıyı ona söylüyor. hani pleybek yapıyor olsa elinde süs diye tutsun, gerçekçi olsun dersin ama pleybek değil, canlı söylüyor. e demin konuştuğun yaka mikrofonundan söylesene, el mikrofonu niye?

bakın örnek mesela: www.facebook.com

serhat kılıç konuşuyor konuşuyor, şiir okuyacağı zaman el mikrofonunu alıyor. niye? nedir o mikrofonun hikmeti?

uçak işi yaş olunca otobüsle gitmeye karar verdim. şimdi bunlar birleşti ama otobüsleri hala ayrı.

- yarın akşam için ikisinde de tekli koltuk fiyatı 98 lira.
- otobüsler sanırım ikisinde de ya aynı model, ya çok yakın.
- varan'da tuvalet var, ulusoy'da yok.
- aslen turgutreis'e gideceğim. varan bodrum'da indiriyor (sonrası 20 km. dolmuş). ulusoy turgutreis'e kadar gidiyor.

onun dışında bu birleşmiş firmanın kötü otobüsleri birine iteleyip iyilerini ötekiyle çalıştırma falan gib bir durumu var mıdır? yani turgutreis'e gittiği için ve saati de daha uygun olduğu için ulusoy alacağım ama farklı düşünmem gereken, ulusoy'a boktan otobüsleri varmişler, güzel otobüsler varan'la çalışıyor gibisinden bir ipucunuz var mı?

yıllardır şehirlerarası otobüs yolculuğu yapmadım. tavsiyeleriniz değerli.

direkt uçuş 184 lira, sabiha gökçen aktarmalı 165 lira.

bu işte bir anormallik yok mu? tek uçuş 184, iki uçuş 165. toplam fiyat 165 diyor. yani 165 x 2 falan değildir di mi?

bi de asıl soru. ankara-istanbul uöçağı rötar yaparsa istanbul -odrum uçağı beni bekliyor mu?

spoilerspoilerspoilerspoilerspoilerspoilerspoilerspoilerspoilerspoilerspoilerspoilerspoiler

ön not: 12. bölümden sonrasını henüz izlemedim, siz de spoiler vermezseniz sevinirim.

5. sezon 12. bölümde jesse yol kenarında kendine yeni kimlik verecek adamları beklerken ceplerini karıştırıp ot poşetinin olmadığını fark ediyor. sonra eline normal sigara paketi geliyor. orada bir aydınlanma yaşayıp brock'u walter'ın zehirlediğini, risinli sigarayı da cebinden aynı otu aldığı gibi saul'un aldığını anlıyor.

biraz gerzekliğim tuttu. bunu nasıl anlıyor da bağlantıyı kuruyor yahu? çok ara vere vere izledim bölümleri? o bahsedilen risinli sigara, walt'un sürekli prize mrize sakladığı sigara mı?

ocak ayında media markt'tan eşime aldığım samsung galaxy note 3 telefonun dış çerçevesi pek uydurukmuş. telefon 2-3 kere yere düştü, iki köşesi de anında ezildi, boyası çıktı, sanki yan taraftan da kılcak bir çatlak var gibi. ama telefonun kendisinde veya ekranında bir sıkıntı yok. sıkıntı sadece dış çerçevede.

satarken 170 liraya sigorta yapmışlardı. telefon çalıştıktan sonra çok önemli değil ama madem sigorta var, acaba çerçeveyi değiştirtsek mi diye düşünüyorum. çerçeve değişimi kolay mıdır? telefonu söktürdüğümüze değer mi, yoksa bi kere söküldü mü bi daha hayır gelmez, böyle kullanmaya devam mı edelim?

ha sigorta olmasa neyse de, madem sigorta kaktırdılar, faydalanalım istiyorum ama telefon da tamirli olacak diye bir yandan da o kadarcık şey için kurcalatmak istemiyorum. ne dersiniz? yaptırayım mı, elleşmeyeyim mi?

ufaklık hasta olmuş. perşembe günü kreşe başladı. perşembe cuma yarım gün gitti, pazartesi'den itibaren tam gün. ama perşembe'den beri ishal gibi kaka yapıyor. cumartesi'den beri de ateşi zaman zaman 38.5'a kadar çıkıyor, sonra düşüyor. iki gün hiç ateşi olmadı, dün gece yine çıktı. anlamadım niye ara verip verip tekrar çıkıyor. kreşe başlayınca hasta olması beklediğimiz bir şeydi ama pek çabuk oldu. her neyse konu o değil.

kreşin sahibi aynı zamanda çocuk doktoru. ishali için 7 gün bekleyelim, bol su verin, süt vermeyin, geçmiyorsa o zaman tedaviye başlarız dedi. bol su içirip bekliyoruz. ama ateşi için de ateş düşürücü şurup (calpol) içirebilsek iyi olacak. (bunu da kendi çocuk doktorumuz taa ilk zamanlarda "evinizde bulunsun, ateşi çıkarsa şu aralıklarla bir ölçek verin" diye söylemişti.)

lakin biz bu çocuğa şurup içiremiyoruz. şurup dediğim de calpol. her çocuklu ailenin başucu ilacı. eskiden enjektörle basardık ağzına. bir şişe demir şurubunu gık demeden içirdik böyle. ama şimdi çok direniyor. yutmayıp tükürüyor. kaşıkla denedik o hiç olmadı. uzaktan elimde görünce bile çırpınmaya başlıyor. kötü bi şey olmadığını göstermek için kendim bile içtim aa bak oğlum ben de içiyom çok nefis çilekli diye, yok. şimdi doktor ishali için antibiyotik vs. verirse onu da içmeyecek. ne halt edicez ya? illa iğne şeklinde mi yaptıralım ilaçları ne yapalım?

iki model arasında kaldım. biri dyson dc33c origin. biri de philips marathon fc9912.

şimdi dyson halı süpürmede, toz çekmede, filtrelemede falan daha iyi görünüyor. internetteki, forumlardaki bütün yorumlar da o yönde. gerçi philips'in yorumları da iyi.

lakin kimenin üstünde durmadığı bir nokta var. abi biz sadece halı, koltuk, parke vs. süpürmüyoruz ki. işimiz sadece toz kıl yün değil. çocuk var evde. bardağı düşürüyor, şangırrrr her taraf cam oluyor. büyük parçaları elle topluyoruz da fındık büyüklüğünde olanları da süpürgeyle çekiyoruz. saksı topraklarını döküyor, süpürgeyle çekiyoruz. şimdi bu siklon diyor, çüklon diyor. döndere döndere tozu ayırıyom diyor. cam girip orayı tıkarsa ne olacak? cam, taş, toprak içeride döne döne çatır çutur alete zarar vermeyecek mi? 1600 liraya süpürge alıp evi çalı süpürgesiyle mi süpürücez? ya da bunları çekince bozmayalım bu nazik aletleri?

sizce ne alayım, acil bir şekilde bu hafta halletmem lazım bu işi.

aşağıda kedilisini gördüm, daha önce de sorup tatmin edici cevap alamamıştım buraya sorayım. veganlığı, islami usulü, mundar olma kavramını falan bir kenara bırakalım ama.

şimdi biz 100 tane ineği bir odaya kapatıp havasız bıraksak. inekler orada havasızlıktan bağıra bağıra ölseler, yani böyle bir et elde etme tekniği olsa bütün hayvan hakları dernekleri, hayvanseverler, panter emeller, green peace'ler bilmemneler dellenip ayağa kalkmaz mı? kalkar.

peki abicim balık hayvan değil mi? tekneler dolusu balık et elde etmek amaçlı aynen bu şekilde havasız bırakılarak öldürülmüyor mu? balığın ses çıkarmıyor, bağırıp acı çektiğini belli edemiyor olması, veya onca balığın tek tek gırtlağından bıçaklayıp öldürmenin mümkün olmaması balıktan bu şekilde et elde etmeyi meşru mu kılıyor? inek olunca kaka da balık olunca mis mi? ikisi de hayvan değil mi?

et severim, balık severim ikisini de yerim. ama inek bu şekilde öldürülüp eti önüme konsa "vahşileeer canileeer" diye delirecekken, balığı hiç vicdan azabı çekmeden lüp lüp yiyorum ve bu iki yüzlülüğü kendime bile açıklayamıyorum. siz bana açıklayabilir misiniz?

kullandığım muhasebe programı yedekleme yöntemi olarak "bütün klasörü al, başka yere kopyala" mantığını kullanıyor. klasör 2-3 gb civarında ve binlerce dosya var. hem kopyalaması uzun sürüyor, benim gibi paranoyak adam iki harici disk, iki flaşdisk, bir de buluta kopyalayınca neredeyse bir gün sürüyor. üstelik teracopy isimli kopyalama programı bazı dosyaları falan niyeyse atladığını raporluyor. 25 sorunlu dosya diye.

klasörü rar'layınca 600 mb falan oluyor. hem boyut ufak olduğu için, hem tek dosya olduğu için kopyalamak hızlı ve pratik. bilen bilir, 2 gb'lık tek bir dosyayı kopyalamak, toplamı 2 gb tutan 1000 dosyalık klasörü kopyalamaktan çok daha kısa sürer. aradan dosya kopyalanmama ihtimali de yok.

sorum şu. peki koca klasörü rar'layıp geri açınca aynen eski haline geliyor mu? bozulma falan bir şey olur mu?

bugün 3 yaş muayenesi için ege'yi doktora götürdük. pediatrik muayenede bir sıkıntısı yok ama doktorumuz göz muayenesi için de artık vakit geldiğini söyledi. göz doktorunun makineyle yaptığı ölçümde 3 numara civarı bir astigmat çıktı çocukta. damla damlatıp göz bebeklerini büyüterek bir daha ölçtüler yine aynı. henüz hala tam konuşamadığı için resim göstermeli muayene yapmadı. meğer kedi köpek gösterecekmiş. bilsem yaptırırdım, konuşmuyor diyince hiç üstünde durmadı. sonra da dedi ki fotoğrafını çekin, evde bunları gösterip siz yapın, 3 ay sonra tekrar bakalım dedi, şimdilik gözlük vermedi.

şimdi fotoğrafları çektim de, projeksiyon olduğu için hem tam karşıdan çekemedim (kendi gölgem düştü), hem de çıktı alsam bir halta benzemeyecek.

şu ekteki muayene görsellerinin baskı alınabilir halini bulmamız mümkün müdür acaba?

resim yükleyemedim bir türlü. imgur linki vereceğim şimdilik. açılmıyorsa haber edin.

i.imgur.com
i.imgur.com

elimde sadece cep telefonu numarası olan biri var diyelim. ben bunu rehberime eklesem, whatsapp kullanıyorsa;

1. onun whatsapp arkadaş listesinde çıkar mı?
2. o beni eklememiş olduğundan whatsapp profil resmini, durum güncellemesini neyin görür müyüm?
3. mesaj atmadığım sürece rehbere eklediğim, whatsapp'ına baktığımı anlar mı, bundan haberi olur mu?

yazlıktayım. burada sokak kedilerine vermek için micho marka bi mama almıştık. yiyorlar sorun yok. bitince tekrar bulamayıp üstünde marka yazmayan koca bir poşet kuru mama aldım. ulan ne biçim mamaysa açlıktan kıvranan kediler bile yemiyor. sitenin muhtelif yerlerine koydum, buraya gelmeyen kediler yesin diye, bakıyorum onlar da yememiş. elimde kaldı koca torba mama. micho buldum sevindi garibanlar ama ben bu yenmeyen mamayı ne yapayım? parası pulu önemli değil de yazık günah, çöpe de atmak istemiyorum neticede kedi maması. barınak marınak da yok civarda. ne kadar kötü olabilir ki abi, açlıktan çöp eşeleyen kediler burun kıvırıyor buna.

iade etme şansım da yok.

Bunun IS-STM olanı, IS-II olanından daha iyidir di mi? Video çekmeyeceğim, o anlamda STM'ye pek ihtiyacım yok ama uygun fiyatlı buldum. Optik olarak daha kötü değildir di mi, hatta daha hızlı ve sessiz netleme artısı da olur di mi?

"kasetleriniz dvd'ye çekilir"cilere vermek bir çözüm, ama benim bunu bugün halletmem lazım.

elimde görüntüleri içeren hi8 kamera kasedi, hi8 kasedi oynatan (aynı zamanda çeken) kamera, bu kameranın üstünde görüntü çıkışları, aktarım yapılsın diye koydukları bir mini usb çıkışı ve usb kablosu var.

program yok.

kamera oynatacak, bilgisayar kaydedecek. ne ile yapacağız bu işi?

google linki verecek olanlar için not: oradan yok capture kartı al, yok firewire girişi al falan çıkıyor. bu iş usb'den oluyordu hatırladığım kadarıyla. bana bunu yapacak program lazım.

tabii ki free bir şey olmalı. korsanlı, kırıklı falan değil.

arkadaşlar gözünüzü seveyim benim yaptığım doğru mu, yanlış mı, bu gidişle ihtiyacımız olan, mutlu edecek, canımızın çektiği bir şeyi alamayacağım.

evliyim, bir oğlum var. borcumuz, kredi taksidimiz falanımız yok. hep benim tırsaklığım yüzünden yok. kredi çekmekten korkuyorum, 2001 yılında ailemin aldığı küçük arabayı kullanıyoruz. evlendim aynı araba, çocuk oldu aynı araba, çocuk büyüdü aynı araba. artık sığamıyoruz bile. bi tatile gidelim desek eşyaların bir kısmını otobüsle falan yolluyoruz. arkada çocuk, koltuğunda otururken ayakları sığsın diye ön koltuktaki iki büklüm oturuyor falan.

ama ben bu arabayı satıp büyük bir araba alacak ve onun kredi taksitlerini ödeyecek kadar para kazandığımıza inanmıyorum. ödeyemeyeceğimi düşünüp korkuyorum. etrafımızda kim varsa ev taksidine giriyor, araba taksidine giriyor, biz yerimizde sayıyoruz. ben kredi çekip batarım diye korkuyorum. ödeyememekten korkuyorum.

sadece evi geçindirecek kadar, çorbayı kaynatacak kadar para kazanıyoruz. birikim falan hak getire. bu şartlarda doğru yaptığımı düşünüyorum ama bir yandan etrafıma bakınca herkes mi benden çok fazla kazanıyor da eve arabaya takside giriyor diye de kendimi yiyorum. ben mi beceriksizim anlamıyorum.

sadece araba falan olsa iyi. kendime ayakkabı alırken bile (ki o da çeşit olsun diye değil, boyaya bulanmış giyilmez haldeki ayakkabının yerine alırken), ne bileyim yıllardır istediğim, hayalini kurduğum altı üstü 300-500 liralık elektronik ürünleri alırken de aynı düşünce. alsam mutlu olacağım, pozitif enerjiyle dolacağım belki ama para harcamayayım diye almaktan vazgeçiyorum, bu da mutsuzluk veriyor. almak istediğim şeyin üzerine 50 tane model çıkıyor, en sonunda da hevesim kaçıyor. bazen diyorum skerler alıcam bu sefer, mağazadan dönüyorum, yine olmuyor.

olmuyor ama ben para harcamayınca elde para da artımıyor. olur da gözümü karartıp alırsam birkaç ay zora giriyoruz ama yine de büyük bir sıkıntı olmuyor. yanlış mı yapıyorum, doğru muyum bi akıl verin dostlar.

normalden fazla terleyen bir insanım.

her sabah duş alırım, deodorant sıkarım, temiz kıyafet giyip evden çıkarım. ama öğlen olmadan deodorantla karışık ter kokuları gelmeye başlar burnuma.

bugün havuza gittim, çıkışta duş aldım. sabunlu falan da değil, boş suyla. deodorant da sıkmadım. ama kıyafetim temiz. üstelik giyinip çıktığımda da hala terliyordum. şu saat oldu koku falan yok.

deodorant mı terletip kokutuyor yoksa beni, olabilir mi böyle bir şey?

kilo vermek ve yağ yakmak amaçlı diyet yapıyorum. arnold arkadaşımın tavsiyeleri ile protein ağırlıklı beslenmeye çalışıyorum. ama en baba protein kaynağı olan yumurtayı hiç sevmiyorum. arnold dedi ki lor peyniri ye. yiyorum da her sabah lor her sabah peynir bıktım. yumurta da yemek istiyorum.

şimdi şöyle, yumurta sevmiyorum ama yumurtanın tadı anlaşılmayacak şekilde karışırsa yiyebiliyorum. omlet yiyemiyorum ama bol domatesli biberli, hatta soğanlı bir menemeni yiyebiliyorum. hatta dün sucuk da koyup bir yumurta daha kırdım o fazladan yumurtanın tadını da sucukla bastırayım diye.

bunun gibi yumurta yediren ama tadını belli etmeden yediren tarifleriniz var mı? tabii karbonhidrat içrmeden ya da minimum içeren.

not: mutfak ve yemek pişirme bilgim iyidir. abartı olmadığı sürece her şeyi pişirebilirim.

iniş-kalkış yapan, taksi yapan, ne bileyim körüğe yanaşan, körükten ayrılan uçakları izlemek istiyorum.

esenboğa havalimanı tadilata girmeden önce terminalin pencerelerinden apronu görebiliyorduk. o zaman da annemle babamla gidip uçakları izlerdik. tadilattan sonra o tarafa sadece yolcular geçer oldu. bilmiyorum tüm havalimanları böyle mi ama o pencerede uçakları izlemeyi çok istiyorum. yolcu olmadan hiç mümkün değil mi?

apron falan zaten mümkün olmadığı için sorma gereği bile duymuyorum.

acaba çubuk yoluna girip sağa çeksek o taraftan izlemek mümkün olur mu? gözükür mü?

sıkı takipçi değilim de rastladıkça izliyorum.

şimdi bu survivor'ın konseyleri canlı yayınlanmıyor.

az önce bi dokunulmazlık oyunu oldu, sonucunda hasan ve merve sms oylamasına kaldı. acun diyor ki "bugün biri elenecek".

sms'e çıkanlar pazar günü belli oluyor, banttan yayınlanan konsey yine pazar günü oyunun hemen arkasından yayınlanıyor, elenecek olan kişi ise yine aynı gün (pazar) banttan yayınlanan knseyde sms oylamasıyla eleniyor.

ulan peki sms'ler ne ara atılıyor? kaçırdığım nokta nedir? ben şimdi en erken dün çekilip banttan yayınlanan programa mı sms atacağım? olur mu ula öyle şey?

bunu daha önce de sormuştum, pek tatmin olmamıştım.

penaltıdan kastım ceza sahası içindeki faulden dolayı oyun içinde kullanılan penaltı değil, beraberlik durumunda atılan karşılıklı penaltılar.

şimdi bu penaltılarda penaltıyı kullanan gol atamazsa, mesela top kaleciden veya direkten dönerse gidip tekrar müdahale etme şansı yok.

peki gol olmayan o top ne zamana kadar daha gol olabilir? ne kadar daha oyundadır? sözlükte komikli videolarda çıkıyor "kurtardığı topu kaleye bırakan kaleci" diye. adam penaltıyı tutmuş. yumruklayarak da değil, topu kucaklamış. sevinirken atıyor yere, top kaleye giriyor, gol. e ulan olur mu öyle şey. bi video daha var. üst direkten (ya da kaleciden de olabilir emin değilim) sekip yükseliyor. kaleci sevinirken geri inip yuvarlana yuvarlana giriyor kaleye, gol.

bunun sonu ne zaman?

niye geniş abicim? "çift ayakla basabilmek için" diyeceksiniz belki.

iyi de ben niye frene çift ayağımla basayım ki? "daha kuvvetli basıp daha kısa mesafede durabilmek için" diyeceksiniz belki.

iyi de o zaman manuel araba kullananlar kısa mesafede duramayıp ölsün mü? ne günahları var la?

ebay'den 15 dolara adım sayarlı, kalori hesaplamalı, parmaktan nabız ölçerli uyduruk bi saat aldım.

çok büyük beklentilerim yok, sadece nabız ölçsün diye almıştım aslında ama adım sayar ve kalori sayar da varmış.

şimdi bugün denedim. spor yaparken değil, işten çıkıp otobüs durağına yürürken denedim. adımları hemen hemen doğru saydı. girdiğim adım aralığıma göre kat ettiğim mesafeyi de hesapladı.

şimdi 1068 adım atmışım, buna göre 530 metre yürümüşüm. bunlar doğru. fakat 100 kilo bir erkek olarak 53 kalori harcamışın diyor. bu da aşağı yukarı doğru mudur? (mesafe/10 demiş bariz şekilde). bana biraz fazla geldi. buncacık yürümeye 53 kalori harcamak.

ne dersiniz? kalori sayacı kısmına pek itibar etmeyeyim değil mi?

bu spor salonlarına ilk başlayacak olanlara bir ölçümler ypılıyor, işte boyun şu, kilon şu, şu kadarın kas, yağ oranın bilmemkaç diye bildiniz di mi?

bunu spor salonu harici neresi yapar? kendi kendime spor (yüzme) ve diyet yapmaya çalışıyorum. herhangi bir spor salonuna gitmiyorum. 5 haftada 5 kilo civarı bir kaybım var.

bu ölçümleri, analizleri kim yapıyor? hadi baştan yaptırmadık, yağ mı kaybettik, kas mı kaybettik, su mu kaybettik belli değil. en azından bundan sonra ölçtürüp takip etmek istesem nereye gideceğim? hastaneye gidip ölçün ulen diyince ölçüyorlar mı? herhangi bir spor salonuna gitsem parasıyla ölçerler mi? ölçerlerse kaç para isterler?

riviera zeytinyağı bokbokbok onu anladık. şöyle rafine, böyle kimyasal, onu yemeyin, sızma yiyin.

abicim ege'de bir pazardan sızma zeytinyağı aldım bidonla. markalı falan değil, açık yağ. köylü mamulü. çok şahane bir yağ. salataya malataya çok güzel oluyor.

ama ben bu arkadaşı sıcak yemek yaparken kullanayım desem, tencereye tavaya döküp soğanı bununla kavursam bildiğiniz boya gibi kokmaya başlıyor. o salatada mis gibi kokan zeytinyağından eser kalmıyor. geçen menemen yaptım, domatesler bozuk zannettim, öyle koktu. meğer zeytinyağındanmış.

e pişince böyle kokuyorsa ne anladım ben o işten? zeytinyağlı yemeği neyle yapacuk?

edit: kızartma falan zaten yemiyoruz, kırk yılda bir yapılacaksa da ayçiçek yağında kızartıyoruz. asıl sorum zeytinyağlı yemekler, mesela zeytinyağlı taze fasulye.

nike, adidas new balance falan bunların kaliteli çakmalarını nereden alabilirim?

ama aradığım abibas, nixe, adidas modeli olup yanında dört tane çizgi olanlar değil. bayaa bildiğin nike gibi, adidas gibi olanlar. hani kimi zaman buraya sorulup "bunlar orijinal mi" diye sorulan ve "hayır çakma" diye cevap alınanlar.

www.youtube.com

şu videodaki pilin kutuplarına mıknatıs yabıştırıp spiral haldeki bakır tel içinden yürütme hadisesi gerçek mi, fake mi?

pilim var, mıknatısım var, bakır telim var, olmuyor. bizi mi yiyorlar, ben mi yanlış veya eksik yapıyorum?

çok fazla twitter kullanmıyorum. arada girer bakarım. bugün bir girdim ki o da ne? takipçiler aynı da, takip ettiklerimin arasında bir sürü ne olduğunu, kim olduğunu bile bilmediğim adam var.

nerden gelmiş bunlar? şifrem tahmin edilebilir bir şifre değil, 15 haneli fark rakam karışık pek de anlamlı olmayan bir şey. üstelik girebiliyorum, hani hack edilse (ki kim benim hepsi eş dost olan 20 takipçili twitter hesabımı hack etsin) önce şifreyi değiştirirler, abuk tweet'ler atarlar falan. yok, sadece abuk subuk adamları takip etmişim.

nasıl olur bu iş?

"x kişisi takip ediyorsa ben de otomatik takip edeyim" gibi bir şey var sanki. ya da benzeri bir otomatik eklenme sözkonusu gibi geliyor bana.

ayakkabı şu (rengi hariç, marka model birebir aynısı): images.alisveriskulupleri.com

yola manda boku gibi dökülmüş pembe tepeciği görünce her meraklı ve gerizekalı türk gibi bu neymiş lan diye ayağımın ucuyla dürtmemle birlikte ayakkabımın ucu pembe oldu. boyaymış amk.

şimdi çöp mü oldu bu ayakkabı? peçeteyle falan sildim ama iyice bok oldu.

tinere yatırsam ayakkabıyı da bozar mıyız?

dexter navigator ayakkabı 79 lira? orijinal olma ihtimali yok di mi?

www.sanalpazar.com

babam geçen hafta rutin kontrolleri için özel bir hastaneye gitti, EKG de çekildi. dün doktor (kardiyolog) bir problem olmadığını söylemiş. görüntüsü şu şekilde: i.imgur.com

ayrıca EKO, akciğer filmi, tüm abdomen ultrasonu çekildi ve kan tahlilleri de yapıldı. doktor hiçbirinde önemli sayılabiliecek bir problem göremedi, var olan şeyleri de yaşına göre normal olarak değerlendirdi.

bugün de raporlu ilaçlarını yazdırmak için gittiği semt polikliniğindeki kalp damar cerrahına da göstermiş, adam babamın kafasını karıştırmış. EKG'yi beğenmemiş, "problem var" falan demiş, tekrar EKG çekmiş. henüz onu götürüp göstermedik. onun da görüntüsü şu şekilde: i.imgur.com

sevgili doktorlar, yorumlayabilir misiniz? var mı bu EKG'lerde bir problem, bir sıkıntı? 10 gün arayla çekildiler.

Eğer gerekirse diye bu da EKO raporu: i.imgur.com

babam 80 yaşında, 8 sene önce by-pass ameliyatı geçirdi ve abdominal aort anevrizması nedeniyle yine 8 sene önce aort damarının içine endovasküler stent greft yerleştirildi.

var mıdır? ya da buradan tavsiye verebilecek olan?

oy kullanırken imza ne zaman atılmalı? fark etmez de, bu işin kitabında ne yazıyor?

ben kimliği, seçmen kartını verdim, görevli listeden adımı buldu, kalemi verdi imzalattı, sonra pusulayla zarfı verdi, girdim mühürledim, sandığa attım, kimliğimi ve seçmen kartımı alıp çıktım.

şimdi rte'yi gösteriyor, kimliği verdi, zarfı ve pusulayı aldı, girdi mühürledi, çıktı attı, sonra da imzayı attı.

neticede fark etmez belki de, bu imza ne zaman atılmalı? işin doğrusu ne?

edit: işin ilginci aklımda kalan son 1-2 seçimde de (yerel seçim, cumhurbaşkanı seçimi) hep imzayı önce attık. aynı okulun aynı sınıfına denk geliyoruz her sefer ama görevliler de değişiyordur herhalde.

diyetkolik çok zor geldi.

hemen hemen her gün her öğünde aynı şeyleri yediğim halde her gün her gün her öğünü tekrar tekrar girme gerekliliği bezdirdi. önceki günü kopyalama yok, her öğünde yiyebileceğim olası yiyecekleri belirleyip "içlerinden şunu şunu yedim" diyebilme şansı yok. ne yemisşek her gün tekrar girip porsiyon ayarlıyorsun.

egzersiz de öyle. sadece yüzüyorum, ama her gün karşıma saçma sapan yapmayacağım egzersizler çıkarıyor. ben her gün onları silip, yüzmeyi ekleyip, hızımı ve süremi ekliyorum. her gün orada sadece yüzme çıksın, hızım belli sürem belli, yaptığım günler tik atıp geçeyim denmiyor.

bıktım. bu işleri daha kolay yapıp aldığım yaktığım kaloriyi, proteini, yağı falan izleyebileceğim bir app var mı? (android)

aşağıda diyet soran arkadaşın cevaplarını gördükten sonra hazır diyetçiler buradayken kendi diyetime de tekrardan tavsiye isteyeyim. çok uzun oldu ama her türlü detayı vermek istedim.

boy: 1.80
kilo: 105
yaş: 36
cinsiyet: erkek

kilonun çoğu, hatta belki hepsi göbekte toplanmış durumda. meme altından başlayıp kasıklara kadar koca bir göbek ve yanlar (simit modeli). bu kiloya göre ufak sayılabilecek popo, ince bacaklar, geniş omuzlar, lömbür lömbür olmayan kalın kollar. göbek olmasa aslında bayaa şekilliymiş gibi duracak, ama koca göbekle bildiğin şişko bir adam.

haftada 2-3 sefer sabahları birer buçuk saat yüzmeye gidiyorum, 1000-1500 metre arası yüzüyorum. bel fıtığından dolayı koşma, ağırlık gibi egzersizler yapamam. yürüyüş için de pek vaktim yok maalesef.

diyetim de şu şekilde.

sabah: yüzmeye gittiğim sabahlar yüzmeden önce bir tane muz (hem açlıktan gebermeyim, hem de magnezyum takviyesi olsun da kramp girmesin diye). yüzmeden sonra bir tane sade soda.

kahvaltı olarak iki kibrit kutusu kadar lor peyniri (hafta sonları tam yağlı beyaz peynir de yiyorum az miktarda), domates, hıyar, biber, belki 5-6 tane zeytin ve yeşil çay. hafta sonları 1-2 dilim tam buğday dışında ekmek ve şeker yok. bir de markette polonez hindi füme gördüm fit mit yazıyordu pakette, ondan aldım yedim. yemek zorunda değilim, çeşit olsun diye düşündüm ama zararlı ise çıkarabilirim. sonuçta işlenmiş et ürünü, salam gibi bir şey. pek de içime sinmedi. yumurtadan nefret ettiğim için yumurta yeme şansım yok.

yüzmediğim günler sabahları muz ve soda yok.

öğlen: ton balıklı salata veya ton balıksız boş yeşil salata+sebze yemeği (sebze dediğim kabak, patlıcan, ıspanak falan) veya çorba.

akşam: ızgara et, tavuk, balık veya sebze yemeği. yine yanında salata ile.

salatalarda zeytinyağı var, ot gibi değil.

ara öğünlerde çok acıkırsam yeşil erik, hıyar, kavrulmuş tuzsuz yer fıstığı, çiğ badem.

çok çok canım çekerse küçük bir dilim çikolata (şu kare çikolatanın 1/12'si kadar olan dilim). o da haftada bir falan (son iki hafta hiç yemedim)

günde en az iki litre soğuk su ve aralarda yine 2-3 bardak yeşil çay. çayların hepsi şekersiz, tatlandırıcısız.

misafir geliyor, bizi çağırıyorlar falan, abartmamak şartıyla haftada maksimum bir öğün kendime izin veriyorum. ne bileyim ekmek yine yemiyorum ama mangalda kanat geliyor, rakı içiliyor, pide yaptırmış oluyorlar, birinin doğum günü oluyor, pastasından ince bir dilim yiyorum. abartmadan bozuyorum haftada maksimum tek öğün. o kadar.

eklemem çıkarmam gereken bir şeyler, sağlıksız olduğunu düşündüğünüz bir kısım var mı?

diyetisyene falan gitmiyorum, oradan buradan okuduklarımla kendim oluşturdum.

birkaç kez şahit oldum. paketten çıkarılmış hazır sigarayı yakmadan önce boylamasına bir dil atıp ondan sonra ağzına alıyor bazıları. bunun bir amacı, nedeni var mı?

sarma sigarayı yapıştırma işleminden bahsetmiyorum.