üzerinde çok düşünerek okuduğum, altını çizdiğim şeylerin olduğu kitaplar bile aklımda kalmıyor. not aldıklarımın bazı kısımları kalıyor.
en çok aklımda kalanlar birkaç kez okuduklarım veya liseden, üniversiteden kalma, işlenmiş ve üzerine sınav, inceleme vs yapılmış olanlar.
not alırken bazen olayları, kavramları vs birbirine bağlamak için başka sayfaların numaralarını yazarım. fizik kitapları çalıştığım zamanlardan kalma bir alışkanlık olup romandan belge niteliklisine kitaplarda yaptığım bir şey.
onun dışında yıldızlar koyarım. bir, iki veya üç yıldız. BAK yazarım, SOR yazarım. bazen kitap sayfasını kompozisyon kağıdı gibi kullanır okuduğumun bana düşündürdüğü zıtlaştığım ya da sorguladığım her şeyi oraya döşenirim. notumla notumun malzemesi olan içerik aynı yerde olunca o not daha az "yalan" oluyor. geri dönülüp bakıldığında kitap tam teçhizatlı kavram haritası gibi olabiliyor. gerçi bu kadar abartılısını eskiden çok yapıyordum.
ama bende bir kalem eşiği vardır, önce okuduğum şey onu geçerek kalkıp kalem almamı tetikleyecek.
kendi düşüncelerim olmadan kitaba yaklaşabileceğimi sanmıyorum. beynim tabula rasa değil, öyle bir şey bence fiziksel olarak mümkün değil. ama bunun ne kadar farkında olursam, hani mağarada olan ama bunu bilen insan gibisinden, algılarımı o kadar iyi kontrol edebilirim en azından. düşünce bazen tohum gibi hatta kimyada kristalleşmeyi anlatan "lattice structure"daki toz parçası gibi. üzerine asılarak bina olan, birbirine relatif itme ve çekme kuvvetleriyle konuşlanan diğer eşit veya alt düşünceler bazen ancak beraber ele alındıklarında bir bütün ifade edebildiği gibi kendini dışlayan bir noktaya da varabiliyor. bu son durum zaten kitapta çok ilerlemeden kendini belli ettiğinden dönüp de her şeyi baştan yeni bir perspektiften algılamaya gerek kalmıyor. özellikle bir varsyaımım varsa ve onun zıddı durumla beraber olasılıkları 1 eden bir mantık söz konusuysa ben varsayımımı yaparken adım adım, zıddınında farkında olmak zorunda kalıyorum zaten. dolayısıyla o toz parçasına zıt yerde ve zıt yönde başka bir düşünce kristali de oluşmaya başlıyor. valla neden böyle benzetmeler yaptım bilmiyorum, aklıma şu an bunlar geldi, biraz da garip oldu farkındayım ancak sorunuza net bir cevap verebileceğimizi varsayabiliyorsak o zaman ancak bu kadar net bir benzetmenin yapılabileceği durumlardan bahsedebilirim sanırım. bazen zıtlıklar değil aykırılıklar söz konusu olup kafada birbirine bağımlı veya bağımsız pek çok kavram kümesine yer vermek zorunda olduğumda böylesine basit bir sebep-sonuç-sebep ilişkisi kuramam sanırım.
bilgim olmayan bir konuda kitap okurken özgün düşünce üretmeye başlayabildiğim nokta kitap içeriğindeki tutarlılığın bozulmaya başladığını veya teklediğini düşündüğüm durumlarda görünür oluyor. elimde çıkarsama yapmaya yetecek kadar temel malzemeyi kitap sağladığında o tutarlılığı izleyebilir hale gelebiliyorum. "x'tir." dendiğinde "x değil" durumlar ve x'in aykırı evrenler oluşturduğu ve bunun yarattığı bağdaşmazlık-yanlış kategorilendirme duygusu ise ikinci bir önermeyi görüp de tutarlılığa bakmadan da hani başta "heuristic" denebilecek şekilde duyumsayabileceğim bir geçersizlik anlatıyor veya bu ihtimale işaret ediyor.
ya aslında ben genel düşünüş biçimlerimizi biraz karmaşık bir şekilde izah etmiş oldum. sanıyorum ki belli bir bilinçle kitap okumaya çalıştığımız zamanlar bunları otomatik denecek bir doğallıkla yapıyoruz. bilinç ve otomatiklik birbiriyle çelişir gibi dursa da kastettiğim durumda çelimiyor. çünkü elmanın yere on farklı serbest düşüş yapma şekli yok. farklı şekillerde düşünebiliriz ama eleme yapmamız, genellemelerimiz, tümdengelim ve tümevarımlarımız... düşünüş şekilleri belli yani, güneşin altında keşfedilmemiş yeni bir düşünüş tipi olması için sanırım yeni bir algı tipinin de biyolojik olarak gelişip beyinde veya zarında kendine göre bir korteks falan yaratması gerekir. yalan yanlış biyoloji terimleri kullanmayayım da ifade sorunu yaşıyorum şu an, ondan böylle yazdım.
0