tam olarak ne istiyorsun hacı?

heavy rain'i beğeniyorum çünkü interaktif bir film gibi. oyuncuya bir çok konuda seçme şansı tanıyor ancak aynı zamanda film havasındanda kopmuyor.

gibi mi?

Bioshock inanılmaz sevdiğim bir oyun. Oyunun senaryosu film gibi,bir yerde mesela ters köşe bir şey ortaya çıkıyor. Bunun yanında mekan ve çıkış fikri çok güzel. Narsist ırkçı bir adamın (bir nevi Hitler gibi) sular altında bir şehir kurması, daha sonra burada iç savaşvari bir durum oluşması söz konusu. Detaylara verilen önem de çok güzel, çevredeki yazılar vs. Oyun konusu olunca yazamadan duramadım Bioshock'u :)

Bende tam ne istediğini anlamadım?
Benim için sinematik oyun= Max Payne

assasin's creed tabi ki.

sinematografik platform oynu olarak limbo oynunu inceleyebilirsin.

uncharted serisinin surukleyiciligi cok guzel ve sinemaya yeni nesil "indiana jones" tarzi seklinde uyarlanabilir.

bioshock'un essiz atmosferi ve bircok karakter ozelligiyle de on plana cikiyor. bunun filmi gelecek zaten.

modern warfare'in yeri ayrıdır(özellikle COD4). başlangıcından bitimine film gibi anlatımı FPS ile çok güzel harmanlamaktadır.

blur'da "previously on blur" olayı çok hoşuma gitmişti, sanki bir diziyi bitirir gibiydi.

the ballad of gay tony çok güzeldi, özellikle bitimi klasik aksiyon filmi sahnesiydi.

sniper elite mermi sekansları ile beğeni toplamıştır(nişan al, ateş, çekil kenara izle, mis).

l.a. noire türünün gelişmesini, çoğalmasını dilediğim noir tarzı bir oyun.. yapımı uzun zamanlar almasıyla birlikte oyuncunun "değdi be!" demesini sağlayan bir oyun.. teknik, yapım ve işçilik yanının türkler tarafından öğrenilmesi halinde yeni jenerasyon görsel sanatçıların bir girişimde bulunmalarını dilerim şahsen..

heavy rain oynayamadım şu ana kadar, maksimum 10 dakika oyun görüntüsü izledim o kadar. o yüzden o konuda yorum yapamayacağım.

modern warfare serisini oynarken giriş, gelişme, sonuç bölümleriyle; antagonist karakter gelişimi olsun, protagonist karakterler arasındaki ilişkiler olsun, savaş psikolojisini oyuncuya yedirmesi olsun; baştan sona oyunu yaşatan, film gibi izlettiren bir oyun olarak hissettim.

bunun dışında; oyun ve karakterlerin hikayesi, filmleri aratmayan gta serisi var. gta 3, gta vice city ve gta san andreas aynı evrende geçen ve hikaye olarak birbirlerini tamamlayan oyunlar. üçünde de ana tema aynı (hapisten çıkan adamın şehirde saygınlık kazanması ve kendine kazık atan kişiyle oyunun sonunda hesaplaşması). sandbox teması yüzünden lineer bir oyun değil, bu yüzden de sabit bir film olduğunu söyleyemeyiz ancak gerek detaylı hikayesi, gerek sinematik sahneleriyle; gta oyunları bence aradığınız sinematik oyunlarda başı çekiyor.

-------

yeni aklıma geldi, onu da ekleyeyim. the walking dead'in oyunu var telltale games tarafından çıkarılan. shoote oyunu değil de point-and-click adventure tarzında. cut sahnelerinin çizgi romanları andıran öyküselliği ve oyundaki diyalogları oyuncunun belirlemesiyle oyunun farklı yönlere kayması da oyunun klasik bir macera oyunundan ayrılıp "acaba ne olacak" diye sizi düşündüren bir sinematikliğe doğru kaymasını sağlamış. zombi konseptini seven herkese; kurgusal bir zombi istilası sırasında hayatta kalan insanlar arasında yaşanan olayları anlatan bu oyunu oynamasını tavsiye ederim.

prince of persia'nın üçleme dışında olan oyunu. 2008'de çıkmıştı sanırım. elika diye natalie portman'a benzeyen bi kız vardı, onunla birlikte hareket ediyorduk.
sorularına gelince; oyunun en güzel yanı elika ile prince arasında geçen diyaloglar idi, ve bunlar en akrobatik hoplamalı zıplamalı adrenalin dolu aşamalardan tut, en sakin kısımlara ve hatta düşman ile dövüşülen bölümlere dek gidiyor. aralarında bir sıcaklık olduğunu hissedebiliyorsun, karakter özellikleri (prince, serseri ve alaycı; elika ise game of thrones'daki arya stark tipinde bir karaktere sahip) sırf bu diyalogları sevdiğim için oyunun oynanış özelliklerinin çok eksiği olduğu halde defalarca oynamıştım.
bu oyunla assassin's creed'in harmanlandığı bir video oyunu; sanırım zirve olur. yani prince of persia'nın o sürümünün masalsı yanı ile karakterler arasındaki diyalogları yönetebileceğimiz bir format, ve assasin's creed'deki gibi çevreyle etkileşimin had safhada olduğu bir evren.

l.a. noire çok sinematografik bir oyun, oyunun gidişatı çok hoş. konusuyla uyumlu. fakat üsteki bir yorum aksine bazen sıkılıyorsunuz. mesela o gazetelerdeki başlıkların hikayelerini izlememiz gereksiz bence. ha oyundan sıkılanlar için değişiklik oluyor olabilir ama tümüyle düşünürsek bu kadar sinematografik öğe de bunaltıyor.

sinemetografik oyun lazımsa mafia the city of lost heaven biçilmiş kaftandır. tam film gibi ilerliyor. 30'lu yııllarda geçiyor. normal bir vatandaş oyuna başlanıyor. arabaya mafyadan biri binincee işler değişiyor. önce aile için ufak tefek işler yapması, sonra aileye girişi, çeşitli eğitimler(araba kilidini açmak, silah vb.), ailede yükselme, ihanet... böyle bir film olsaydı oyunu böyle olurdu. bu oyunun filmi yapılsa çok başarılı olur.

oyunun ikincisini pek beğenmesem de ilk oyun benim için efsanedir.

bir de indigo prophecy var. diğer adı da fahrenheit. bu da film gibi. sorulacak soruları oyuncu seçiyor. verilen cevaplara göre oyunun gidişatı değişebiliyor. daha az ipucu ya da daha fazla ipucu öğrenilebiliyor. polisiye gerilim tarzında birşey olurdu. film olarak vardı sanki ama emin değilim.

www.youtube.com
Ne kadar uğraştıysam da kim yönetmiş bu cinematicleri bulamadım. Diablo bu konuda oldukça başarılı. Çekim senaryolarını kim yazıyor bilmiyorum ama epik bir anlatım mevcut iyi bir yönetmenin parmağı olduğu anlaşılıyor.

Abi bunu buraya 2 satırla nasıl yazalım, uzun uzun yazarım akşama falan, rezerve ediyorum editleyeceğim bu entrymi mutlaka bak

edit: ödev ne zamanaydı?

black ops ve Last of us, aklima ilk gelenlerden. Oynadim mi? Sadece black ops'u oynadim. Last of Us'in 20dk'lik sinematografisini izledim, hostu. Battlefield'in 'fishing in Baku' diye de oyle tarzda videosu vardi sanirim. Ama oyun cikti mi bilmiyorum. Bilgsyr dunyasindan uzak kaldim bayagi kusura bakmayin.

www.youtube.com

heavy rain'in yapımcısı quantic dream'in bir teknoloji demosu. oyun değil ama qd'in her hangi bir oyunun ara sahnesi olarak kabul edilebilir. film gibi oyun dememizin nedeni de bu tür sahnelerin oyuna çok güzel yedirilmesi.

heavy rain'in başlangıcında eşinizi ve çocuklarınızı beklerken evde istediğiniz gibi dolanabiliyorsunuz. isterseniz tv açıp izliyorsunuz, isterseniz elinizi yıkabiliyorsunuz vs. eşiniz geldiğinde sizden tabakları masaya yerleştirmeniz isteniyor. hızlıca yaptığınızda eşiniz "bey napıyorsun onlar çok kıymetli dikkatli ol" diyor. bu hareketleri çok efor harcatmayan bir kontrol mekaniğiyle yaptığınız için neredeyse film izler gibi oynuyorsunuz. dolayısı ile ara sahnelerle beraber bir bütün olarak film izlemiş gibi hissediyorsunuz. ama kontrolün sizde olduğunu bildiğiniz için heyecanı bir başka oluyor. özellikle aksiyon sahnelerinde.

başka bir yönü ise; oyun seçim şansı da verdiği için ne yöne gideceğine siz karar veriyorsunuz. bu da film izlerken "arkana bak katil geliyor laaan" diye bağırmak yerine oyunda arkanızı dönebiliyorsunuz :) kısaca interaktif film diyebiliriz.

oyun kavramının algısıyla alakalı. herkesin oyundan beklentisi farklı; örneğin arkadaşlarla iyi vakit geçirmek (dota, lol, cod...), boş vakitlerde stres atmak (küçük oyunlar, wii oyunları...), iyi bir hikayeyi yaşamak (half-life, ac serileri ve senin konun olan sinematografik oyunlar). seçenekler çoğaltılabilir. bana kalırsa keyifli olabiliyor ama içindeki "oyun" ögelerini silikleştirmemeli ama oyun olsun diye saçmalamamalı. mesela ilk olarak fahrenheit'ı denemiştim, başlarda gayet keyifliyken sonlarda tüm detaylar baştan savma gibi gelmişti. bu tarz oyunlarda dengeyi kurmak ve hatta yenilikler getirmek önemli oyunun başarısı için. kısaca bu kadar olabildi cevabım...

3TB oyun arşivim var. En sevdiğim iki oyun; Call of Duty: BlackOps ve Assassin's Creed 2. daha iyi hikayesi olan oyun görmedim.

sinematik oynanış ve hikaye anlatımı sadece oyuncunun elinden kontrolü alarak ve araya cutscene' ler veya qte' ler koyarak yapılmaz. bunu bu şekilde en abartılı biçimde yapan quantic dream firmasıdır fahrenheit ve heavy rain ile. ama bunun dozajını çok iyi ayarlarıp oynanışı geri plana itmeden harika bir şekide yapanlarda var. mesela uncharted serisi ve son olarak the last of us oyunları ile naughty dog buna en iyi örnek.

valve ise kontrolü oyuncunun elinden hiçbir şekilde almadan, normalde diğer bütün firmaların cutscene' ler sayesinde anlatabildiği şeyleri direk oyunun içine yedirme konusunda tam bir ustadır. half life ve portal oyunlarında bunu gördük.

genel olarak sinematik oynanışa karşı değilim. hatta oyunları çok daha etkileyici ve akılda kalıcı kıldığını düşünüyorum bu anlayışın. ama dozaj olarak heavy rain' deki kadar da abartılmaması gerektiğini düşünüyorum. yapılıyorsa last of us gibi yapılmalı.

bu işin kralları half-life 2, bioschock 1 ve Call Of Duty 4 - Modern Warfare'dir. Ek olarak aşağıdakiler de iyidir.
F.E.A.R
Bioshock2
Crysis
Hitman
Need For Speed Most Wanted

Fakat ben oyunları detaylı anlatma işini bize vermene biraz bozuk atıyorum. Senin bu saydığımız oyunları oynayıp kendi görüşlerin üzerinden yazını yazmalısın. Bu oyunları oynamadan anlatmak istediğimizi anlamazsın, anlama peşinde olmamalısın. Oyunları oynayıp kendi görüşlerini yazmanı öneririm.

"Uncharted 3: Drake's Deception" bu oyunu biri oynarken sen film izler gibi izleyebilirsin. o kadar basarili video gecisler vardi bolum aralarinda, bolum sirasinda vb.

bununla birlikte iyi bir turkce dublaji da vardir oyunun.


benim bu oyunu oynadigim zamanalrda evdeki annem ve babanim "hadi ac da izleyeyim" dedigini biliyorum.

sinemasal anlatım deyince benim aklıma tek bir oyun geliyor god of war serisi
oyunun kamera kullanımı ve senaryosu sayesinde kendini oyunda hissediyorsun.bu oyunla ilgili dikkatimi en çok çeken şey sen oynarken başkası eline kola-cips alıp izlemeye koyuluyor.bu birçok oyun için geçerli değil

birçok oyun sinematik geçişlere sahip bu nedenle de bu kategoriye girer ama daha detaylı değerlendirmelerini üşenmezsem bi ara yazarım. bu arada sözlükten entrylerine bakarsan orada da fikir belirtiyorlar bu konularla ilgili. işine yarayabilir.

Kimsenin bahsetmemiş olması üzücüdür ki sinema ve oyun denince akla Metal Gear Solid gelir. PSX'e çıkan ilk oyunundan beri belli bir kesim bu oyuna "oyun" denmesinden haz etmez. Hatta MGS4'te sinematik süresi, oynanış süresinden daha çok, kimse de bundan şikayetçi değildi. Halen de twitch.tv de story runları olur. Caster oynar ve izleyenlerin hepsi muhabbet eşliğinde izler. Ben bile başında kaç kere sabahlayıp tekrar seyrettiğimi hatırlamıyorum. Bıraksanız sabaha kadar övebilirim MGS'i bu konuda.

TL;DR oyun + sinema = MGS

Metal Gear Solid bu konsepte sahip ilk hatta en iyi oyunlardan biridir, hatta bu oyuna oyun değil film demek daha doğru olur. 5 saatlik bir MGS Serisinden bir oyununun yaklaşık olarak 3 saati Ara videolardan oluşuyor. Tezini Kojima reyiz üzerinden yazarsan AA garanti;)

Oyundan bahsetmek gerekirse Tüm MGS serisi birbirine bağlı bir bütünün parçalarını oluşturuyor, o yüzden hepsini oynayıp tezinde belirtmen daha mantıklı olacaktır.

team fortress 2 ve tüm karakterler için tek tek yaptıkları "mee the ..." videoları. süper. filmi bile çıkacak diyorlardı ama yalan oldu herhalde.

www.teamfortress.com

bunun için en doğru yer reddit'te gaming sub reddit ine başlık açmak, oradakiler muhtemelen aşmış yanıtlarıyla seni tatmin ederler.

(bkz: beyond two souls)

unutmuşum :) quantic dream'in yeni oyunu. tribeca film festivalinde bir ön gösterimi yapılmıştı. oyun-film ilişkisinin tepe noktası sanırım.

şurada da quantic dream'in kurucusu ve heavy rain, fahrenheit ve beyond two souls'un yaratıcısı david cage ile yapılmış bir röportajı okuyabilirsin.

www.merlininkazani.com

(bkz: the elder scrolls v skyrim)

Ortaçağ gibi eski konulara meraklı olanların kesinlikle oynaması gereken bir oyun. Konusuyla, grafikleriyle bence çok iyi yapılmış bir oyun. Game of Thrones dizinin bu oyundan esinlenerek yapıldığı söyleniyor.

Assassin's Creed. barmen desmond'ın tapınakçıların günümüzdeki uzantısı tarafından kaçırılması ve bir makine de dna yapısından genetik hafızasına girilerek atalarının yaşadıklarını görmesi sağlanmasıyla başlıyor. ilk oyunda Altair isimli haşhaşinlerin en yeteneklilerinden biri olan atasıyla başlıyor ve hz.süleyman'ın gizli hazinesinin yerini öğrenmeye çalışıyoruz. görevlerbir yerden sonra başa sarsada sanat yönetmenliği güzel, çevre etkileşimleri devrim niteliğinde, özellikle checkpoint olan yüksek noktalara çıkınca şehrin panaromik görüntüsü çok güzel.

asıl olay 2. oyun ile başlıyor ve rönesans İtalya'sında Altair'in soyundan ve Desmond'ın atalarından Ezio oluyoruz. Oyunda senaryo çok güzel ilerliyor. Ezio'nun ailesi haşhaşin tarikatine bağlı olduğu için tapınakçılar(papalığa kadar el atmış borgia ailesi dahil) tarafından idam ediliyor ve ezio da intikam yemini ediyor. zamanla leonardo da vinci en iyi arkadaşı, Machiavelli akıl hocası oluyor. yine aynı görsel güzellik devam ediyor. oyunun içindeki sinematikler haricinde oyunlarla ilgili live action kısa filmler mevcut ve uzun metraj filmi 2015te gelecek.

Last Of Us:
www.youtube.com

ve Beyond: Two Souls da var...

bu iki oyun bence direkt insanı daha fragmanlarından içine çeken oyunlar. bir kere aynı bir film sahnesi tasarlar gibi tasarlanmış, sinematik öğeler çok fazla, manzaralar, kameranın önünden uçan kuşlar, normalde oyun içinde pek bir özelliği olmayan ama sadece görsel estetiğe adanmış detaylar. Last Of Us özellikle de sanki sen görüntüyü bir kamera ile çekimliş gibi oynadığın şekilde yapılmış. fragmanda da görülüyor, kanlar lense sıçrayıp orda kalıyor, ya da lens flare efektleri çokça kullanılmış. bu da sinematografiye alışkın bünyeler için özellikle uygulanan bir şey bence. sanki çekilmiş bir film izliyormuşçasına zevk alınmasını hedefliyorlar.

sinematikten kastın sürekli belirli bir hikaye içinde olsun, öyle bir hikayesi olsun ki oynadıklarımıza senaryoya baka baka ilerisi hakkında da küçük küçük çıkarımlar yapabilelim diyorsan ikv'ye kesinlikle bak. 2006 yılında çıktı ilk piyasaya, mmorpg oyunu. öyle ki 2006 yılında hazırlanıp kenara konulmuş şeylerden bile yararlanıyorlar güncelleme yaparken. sitesindeki hikayeleri ve görev metinlerini detaylıca okuyup 2 sene önce kimsenin tahmin bile etmediği şeyleri 2-3 ay önceden söylemiştim. eğer istediğin buysa, kesinlikle bak ikv'ye.

edit: oyundan bahset demişsin. yaklaşık 50 yıl önce dünyaya bir meteor düşüyor, o anki iletişim koşullarını biliyorsun. kimsenin bırak dış dünyayı istanbul dışında hiçbir yerden haberi yok. yeraltında saklı kalmış türler, büyü ve bilimle ortaya çıkmış yeni ırklar, ve istanbulun bununla savaşmasını anlatıyor oyun. ama oyun 50lerde geçmiyor. sitesindeki hikayelere bakarsan 2000li yıllara kadar anlatıyor. biz oradan başlıyoruz. teknoloji de ona göre gelişmiş. mesela fotoğraf makinesini kimse görmemiş neredeyse. onu da bir görev metninde okumuştum, görevi aldığımız kişi karakterimize fotoğraf makinesi kullanmayı öğretiyordu. :)

oynanışı öbür mmorpg'lerden biraz farklı. grafikleri de. mesela ilk oynadığımız bölge, eminönü. lisede okulla istanbula gittiğimde serbest sürede herkes mısır çarşısını 1-2 kez turlarken ben gayet rahat bir şekilde her yere girip çıkmıştım. adım gibi bildiğim harita. :)

hikayesi gerçekten çok kompleks. eğer istersen mesaj da atabilirsin.

Star Wars serisi için KOTOR 1 ve KOTOR 2 demek istiyorum. C 64 zamanından beri oyun oynarım, senaryo olarak aklıma bu 2si geldi şimdi. Oyundaki diyaloglar ile senaryonun değişebildiği, her cümlenin oyuna etki ettiği bir senaryoyu adeta sen çiziyosun, yazıyosun. hikayede çok başarılı twistler var, heyecan var, cutsceneleri merakla bekliyosun falan..

aklıma gelirse başka oyunlar yazarım.

Sinematografi görüntüyle ilgilidir sanat yönetmenliğiyle karıştırılıyor. kameranın açıları, ışık, renkler, çekim ölçekleri vs. bu bakımdan mı değerlendirmemizi istiyorsunuz ?

Blizzard'ın herhangi bi oyununu oynayan birisi bul, senin ekmek yiyeceğin kişiler onlar. Efsane sinematikler yapıyorlar ve bazı görevleri sırf o sinematikleri izlemek, tekrar izlemek için yapıyoruz. Hatta blizzard film yapsa izlerim kafasındayız. (Ve evet, normal şartlarda böyle olayları sevmesem, hiç izlemeden geçmeye kassam bile bazı oyunlarda o introlar falan daha feyz veriyor oyunu oynarken)

rakı çay. ayran ne amına koyim tamam eyvallah süper içecektir de "milli içkimiz ayrandır" nedir lo.

Yurt disinda rakiyi ve Turk kahvesini biliyorlar. Cay Turklerden ziyade Ingilizler ile ozdeslesmis bir icecek. Aslinda sarap uretiminin de dogdugu topraklar sayilir buralar, ama Islam etkisiyle geri planda kalmis sarap, Fransizlar sonradan uzmanlasmis sarapta.

rakı ve ayran.

bu ikisi türklere özel ve özgü. çay değil.

ek: bende diye tik yok ya.

rakı türklere özgüdür. orjini balkanlardır ve hemen her balkan ülkesinin rakı benzeri içkisi vardır uzo rakia vs gibi ama rakı onun türk versiyonudur. haliyle rakı milli içkidir. ayran da orta asya'dan gelen bir gelenektir, o da milli içkidir. çay bize özgü değildir, türk çayı diyince insanın aklına diğer çaylardan bir fark gelmez. çay için seranomisi olan japonlar bile çayı sahiplenmiyorken bizim sahiplenmemiz saçma olur.

rakı, ayran, çay hepsi olabilir .. kımız değil.

chpliyim.

anlam daralması nedeniyle içki alkollü şeylere verilen ad olmuşur. normali, içilen her şeye verilen bir isim sadece
rakı diyorum, mantıken kımız da olabilir ama rakı.

içki diyince akla ne geldiği önemli. bi kafeye gidip bana bi içki ver dediğinizde genelde alkollü içecekler sunulur. o zaman kelime oyunu yapmaya gerek yok bence. milli içkimiz rakıdır kardeşim.

"rakı" kelimesi de, "aslan sütü" ifadesi de araplardan geliyor. rakıyla tanışmamız da 19. yüzyılda gerçekleşti. balkanlardan yahut araplardan gelmiş, kesin bir bilgi yok. milli herhangi bir tarafı yok.

milli alkollü içeceğimiz kesinlikle şarap. kanuni'nin kanunnamelerinden birinde geçiyordu mesela şarap satışı üzerine uygulanan vergi miktarları. tarihi gerilere gidiyor epeyce. ama günümüz türkiye'sinin %76'sının alkol dahi tüketmediğini göz önüne alırsak alkollü herhangi bir içeceğin bugün "milli" ilan edilmesi abes olur. (resmi ve gayriresmi rakamlar bunlar)

çay da cumhuriyet yıllarında getirilen ve doğu karadeniz'de yetişme ortamı bulunmasıyla kullanımı başlayan bir bitki olduğu için ülkemizdeki tarihi bir yüzyıl ancak gidiyor. günümüzde en çok tüketilen, en yaygın içeceğimiz çay. çay içmesiyle ünlü ingilizlerden kat kat fazla çay tüketiyoruz mesela. lakin çayın da bize has, "milli" bir özelliği yok.

ayran ise orta asya zamanına kadar gidiyor. güneydoğuda neredeyse günlük tüketiliyor benim gördüğüm kadarıyla. batıda ise tüm et yemekleriyle beraber tüketiliyor sanırım. o yüzden hem ülkenin her tarafında herkes tarafından tüketilmesi, hem de asya bozkırlarındaki göktürkler zamanından beri bizimle olması sebebiyle en milli olan içeceğimiz.

kısacası, bize has olan alkollü içecek şarap, alkolsüz içecek de ayrandır.


@beckwith bsgçk ahahahaha. içki = içecek = içilen şey. su da içkidir, votka da. çay da içkidir, powerade de.

kesinlikle rakı ve ayran bir aradadır. gündüz gelmişse misafir ayran ikram edilir bizim köyde. akşamcıysa misafirimiz onun şerefine rakı masası kurulur. anlayacağın ne kadar dini sebeplerden rakıyı kabullenmek istemesede bazıları, rakı bizimdir. ve tekrar anlayacağın gibi sırf birilerine gıcık kaptıkları için ayrana burun kıvıranlara inat, ayran bizimdir. rakının dünyada muadili çoktur, ama ayranın yoktur. hadi iyi akşamlar.

çay konusunda ingilizler ve çinliler karşısında ağzımızı bile açamayız, her ne kadar tüketim bizde daha çok olsa da tarih olarak onlar var. kaldı ki afganistan, hindistan gibi ülkelerde de çay kültürü bizden aşağı değil.

rakı osmanlı zamanında üretilmiş bir içki, benzerleri orta doğu ve balkanlar'da olsa da rakı şekliyle bizde üretilmiştir o yüzden milli içkimizdir.
yoğurt ve dolayısıyla ayranda bizimdir. ismi arapça'dan geliyor olabilir ama osmanlı türkçesinde arapça hayranlığına yormak istiyorum bu durumu.

kımız orta asya'da türklerin içkisidir ama ben türkiye'debi tekel bayisinde görmedim hiç mesela. o yüzden türkiye'de milli içki sayılmaz bence.

kütletince geçiyor bende.

Hareketleri yapmadan önce ısının ;)

elektrik bantı ile kapat tamamen. uğraş biraz iyice sıkıştırınca çalışır belki.
çalışırsa öyle idare et paran olunca yenisini al.

caps koysan daha iyi olurdu ama %98,65 tamir olur.

kendin yaparsın. ama yenisini almak için para biriktirmeye başla.

kendiniz bilmiyorsanız da, azıcık elektronikten anlayan birine gösterseniz yapılır, çok kolay bir şey.

şarJ

ctrl+a yap sağ tıkla paragrafa gel. orada görürsün satır aralığını. genelde 6 olur, bir kez basarsın otomatik olur, bir kez daha basarsan 0 olur. 0 yap.

heceleme sözlüğü yüklüyse satır sonlarındaki sözcükleri hecelemeniz gerek. başka kaçarınız yok. böyle yapacaksınız: www.dummies.com

bende türkçe sözlük yok, ingilizce için şöyle örnekleyeyim. her ikisi de iki yana yaslanmış, ancak ikinci paragraf hecelenmiş: i.imgur.com

eğer bunu da yapamazsanız, o boşluklu dediğiniz satırlara bakın, ya o satırın ya da sonraki satırın sözcüğü uzundur. değiştirebiliyorsanız değiştirin, ya da satırdaki diğer sözcükleri kısatlmaya-uzatmaya bakın.

dolmuşçular taksiciler istemiyor olabilir, baya kalabalık ve güçlü bir tür faiz lobisi sayılırlar:D
bir de kar zarar analizinde gündüz nasıl harıl harıl işliyor, gece elektriğiydi güvenliğiydi, sürücüsüydü karşılamaz diye düşünüyor olabilirler.(devletler toplu taşıma gibi halka hizmet amaçlı faaliyetlerde kar amacı güder mi lan demeyin burası türkiye)
bir de tabi gece çıkıp çıkıp içiyorlar sarhoşu ayyaşı dönemeyin lan evinize diyo olabilirler, bundan emin değilim.

hangi ülkelerde 7/24 çalışıyor ?
art niyet yok, bilmediğimden soruyorum :)

samanyolunda bir hocam şey demişti (merak etmeyin nurcu değilim) "bu bile fazla, 11e kadar toplu taşıma mı olurmuş düzgün insanın ne işi var o saatte dışarıda. kışın 7 yazın 8 evde olacaksın. sonra içip içip millete sataşıyorlar ortalığı dağıtıyorlar" burada 11de bitiyor da otobüs dolmuş.

edit: taha1907, mobil.eshot.gov.tr

hiç bi dünya kentinde sabahlara kadar raylı ulaşım çalışmaz. geceleri otobüsler, taksiler çalışır.

çünkü masraflı. gece yolcu sayısı düştüğü için ve metronun gerek işleyiş düzeni, gerek sefer maliyeti oldukça yüksek olduğundan kapatılıyor. ayrıca güvenlik sorunu var.
dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde geceleri metro çalışmaz. ki oralardaki metro ağı şehrin her şeyidir. tek ulaşım aracıdır.

Los angeles ve new york un gelişmiş ülke şehirlerinden olmadığını iddia eden arkadaşların aksine, dünyada nadiren de olsa 24 saat çalışan gece tarifesi olan metrolar mevcut.
In the United States, five rapid transit systems offer rail service 24 hours per day and every day of the year: the New York City Subway; the Staten Island Railway; PATH; PATCO; and the Red and Blue lines of the Chicago 'L' system. amerikadakilerin listesi de bu. sonuç olarak gece metrosu zaten çok yaygın bir uygulama değil, dünyanın geri kalanında da. hiç bir yerde yok öyle bir şey şeklinde bir durum olmasa da.

onu bilmiyorumda rte havalimanı çıkışında miting yaparken metrolar sabah 4 e kadar çalışmıştı. demek ki isteyince oluyormuş
ayrıca millet sabah 4 e kadar niye çalıştığını sorunca sanırım erdoğanın oğlu "çünkü metrolar akp zamanında yapıldı." diye cevap vermişti adam resmen "babamın metrosu" diyor.

cildiye deniyor dermatolojiye de mesela.

bence türkçe kullanım olsun diye.

insanlar daha kolay yönelsin diye olabilir.

tamamen koaylık olsun diye. beyin hastalıkları denmiyor, nöroloji deniyor. ama cerrahi olanına da beyin ve sinir cerrahisi deniyor. nöroşirurji denmiyor. insanlar nöşörüş nörüşüşr nöröşörşü diye telef olmasın diye. jinekoloji de büyük ihtimal o mantıkla.

kerhane açarım. yalnızca paralı kimselere akıl almaz hizmetler sunarım. vakti gelince para karşılığı sırlarını satarım veyahut şantaj yaparım.

yazılım işinde çok para var. e-ticaret işi kurardım.

çok ünlü bir markanın türkiye isim haklarını alır, pazarlardım.

göbek yapardım. baya baya göbek yapardım.

kurmazdım. yerdim. kefenin cebi yok. çocuklarıma da milyon liralar bırakmama gerek yok, hayata 1-0 önde başlasalar yeter. asıl miras çocuklarımı iyi yetiştirmem olur. yerim yanı çoğunu. işime geldiği gibi yaşardım.

emlak alır satardım. iyi muhitlerde 5-6 ev alıp kiraya verirdim, hiç bir iş yapmasam ayda 8-10 bin lira getirisi olur zaten. ondan sonra bilimsel çalışmalara falan yönelirim herhalde, ar-ge merkezi kurar patent üzerine patent yapıştırırım.

Gıda sektörüne girerdim.Özellikle dönerci açardım kalabalık bir meydana.Ya da otoparkçılık işi de çok iyi,giderin yok bir ton para kazanıyorsun.

organize sanayiden arsalar alıp fabrikalar inşa ettirir sonra da milyon dolarlara satardım.

@hayt deli oglan harbiden ha.. bi sürü emlak alıcaksın hepsinin kiracısıyla uğraşacak bir adam. o adam komisyonunu alıp kalan parayı hesabına yatıracak. o paranın yarısını biriktireceksin, yarısı ile sevdiceğini alıp o diyar senin bu diyar benim acayip acayip gezeceksin öyle harbiden lüks içinde olmasına gerek yok. deli uzun bir rota çizeceksin. yunanistan, portekiz, ispanya, fransa, almanya derken ingiltere, derken amerika, arjantin falan...

bu anlattığımızı acun yaptı ya la.

müzik stüdyosu. az da olsa kar bıraktığı sürece sadece kaliteye çalışan bir stüdyo. bıktım amına koyim ankaradaki bu dandik yerlerden, en kalitelileri bile rezalet. ben yaşadım evlatlarım yaşamasın.

iş kurmaz yerdim.

trakyalı mode on

sadece belirli bir dalda uzmanlaşmış hastane kurardım. ortopedi, onkoloji, kardiyoloji. ya da fizik tedavi ve rehabilitasyon hastanesi.

alan wake direk başla tam istediğin oyun.

watch dogs, i am alive, dishonored. Tanıtım kliplerini izlemiştim, güzeldiler.

Splinter Cell Conviction
Red Dead Redemption
Cryostasis
GTA

Assassins creed

tomb raider-max payne 3-metro last night-assasins creed tüm serisi

Assassins Creed serisine kefilim.
Ayrıca Borderlands 1 ve 2 de süper.
Ek olarak da mirrors edge öneriyorum. türkçe yaması da var.

(bkz: dear esther)

ac serisi
kesinlikle hiçbir konuşma atlanmamalı ve ingilizcen yoksa türkçe yamasıyla oynamalısın.seveceğine eminim.

the elder scrolls skyrim

bağımlılık yapar. rüyada oyundan kesitler görmeye başlarsın.

değişik bir kategoriden gireyim. hikayesi sağlam diyorsan ikv'ye kesinlikle bak. mmorpg oyun. birkaç kişi oynayabilirseniz çok rahat olur. grafiği modern değil, kaliteli grafikleri yok ama gerçekçi. yani atari gibi rengarenk değil, 20 metrelik çemberler oluşturmuyorsun. daha mütevazi bir oyun. =)

sayıları ayırarak bölme yap o zaman. 5,8 i 4e bölerken 5i böl 1,20, 0,8i böl 0,20, topla şimdi 40 yapmaz, 1,40 yapar.

edit: evet yanlış olmuş 1,45 yapar.

bir şeyi referans al, ben öyle yapıyorum. 5,8/5 mesela, 6/5 ney, 1,2 ama bizim 0,2 fazlalığımız var. onu da böl 5'e 0,04. çıkart, 1,16.

edit: ruh yanlış bilgi verme 1,45 yapar. 5/4 1,20 değil 1,25 yapar.

hiç biri. yaklaşık 11 yıldır hiç kullanmadım.

tecrübe ve ihtiyat adında iki programcığım var.

eskiden nod32 kullanıyodum, artık kullanmıyorum.

mse

bitdefender internet security 2013
tavsiye ederim

kullanmıyorum eksikliğini de görmedim

kullanmiyorum

eset nod32

microsof security essential.

windows orijinal olduğu için güncelleme sorunu olmuyor. ms'in programı oldugu için hiç kasmıyor da. gül gibi geçinip gidiyoruz kendisiyle.

ücretsiz arıyorsan avg.

Kis 2012

yıllardır kullanmıyorum.

suresi gecti kendi haline biraktim. kullanmiyorum.

Re te e diye okuyorum..

re te e

rte'nin neyin açılımı olduğunu bilmiyorum ama her okumaya çalıştığımda OÇ diye okuyorum ben. Bir gariplik var sanırım.

RTE'nin chp'yi okuduğu gibi. Re Ta E!

re te e. madem birleştireceksin retee diye oku.

re-te-e diye okuyorum/okunuluyor.

----

komikmiş otonom kardeş.

ateist insanla evlenmem. hristiyan olabilir.

bence hayat tarzının tamamının aynı olması lazım.

evet önemlidir.
tıpatıp aynı olmasa da benzer olması iyi olacaktır.
ikisinden biri ya da her ikisi de radikalse/uçsa zor olur.

önemli benim için, özellikle dinin ve siyasi görüşün bir olması gerekir diye düşünüyorum.

kişilerin radikalliğine ve inançlarının yaşayış biçimine etkilerine bağlı. Gerçi bazı inançbiçimleri için yaşayış biçimine ve karaktere doğrudan etkisinden söz edemeyiz, örn. ateizm agnostisizm. Radikal oluş temel ölçüt gibi.

ben inanmayan biri olarak inançlı birisiyle bir ilişki yaşayabileceğimi düşünmüyorum.
burada ise zaten eviliğe giden bir ilişkiyi bitirmeyi saçma buldum çünkü evlilik planlarına gelene kadar nasıl olmuş da dinden bir kere konuşulmamış nasıl böyle bir haber ilişki yürütülmüş anlayamadım.

Eger gidisat ciddiyse evet onemli. Siyasi gorus de oyle.

sevdikten sonra artık çok geç olur, onemli olmaz.

İlişkinin ciddiyetine bağlı değişir: evlilikte sonuçlanacak bir ilişkide yemekteki tuz seviyesi bile önemlidir ustadım. Dini farklılıklar çocukların yetişmesinde ciddi sorunlara yol açabilir.

Evlilik yoksa bile mesele ciddileştikçe, her bireyin çevresi işin içine girdikçe sıkıntı olacaktır.

Aşka engel değildir, ama birlikteliğe engeldir derin dini farklılıklar. Bu tip farkların yıprattığı bir aşkın da ömrü uzun olmaz...

Tecrübe ile sabit...

keşke baştan söyleseymiş; ama böyle bir şey başıma gelse ayrılmazdım.

tek takıldığım şey evlenmek istediği kişinin hakkında bu kadar az şey bilmesi. bana kalırsa dalga geçmediği, (yeri gelir ikimiz de birbirimizinkiyle öylesine dalga geçeriz güleriz farklı o) isteklerimi(zi) önemsediği sürece sorun olmaz. ama nasıl bilmez insan hala anlayamadım.

Biri inanirken diğerinin salaklik olarak gormesi gibo bor durum olur. Bence kesinlikle önemlidir. Evliliği aşk baslatabilir ama ancak uyum ve ortak paydalar yurutebilir. O yuzden hem dini hem siyasi görüş önemlidir. Ki musluman oldugunu soyleyen biri allaha inansa dahi 3 dinin herhangi birinden olmayan biriyle evlemenez

Evliliği işin dışında tutarsak beni çok ırgalamıyor karşımdakinin dini inancı. Sonuçta kafalar uyuşuyorsa olur biter.
Ama, mesela eski kız arkadaşım müslümandı, ben ateistim, o bundan bahsetmek hiç istemiyordu, yani din bir kırmızı bölgeydi, böyle olunca da daha gergin bir ilişki olmuştu ve çok sürmemişti.
Edit: Kız bana benimle (benden kasıt ateistlerle) asla ama asla evlenmeyeceğini de söylemişti. Ona farkediyormuş demekki.

Tabir i caizse benim kafamı s.kmiyor, benimle olan hayatında benim için "önemli" sayılabilecek uğraşılara eşlik etmesine engel olmuyorsa; ister inansın, ister inanmasın, ister karıncaya tapsın, ister dini inancı gereği kafasına kravat bağlayıp dolaşsın mühim değil.

Ama vicdan, merhamet ve akıl sahibi olmak zorunda. İnandığı ve inanmadığı şeyleri bana kendi penceresinden, mantıklı gerekçelerle anlatabilir, yeri geldiğinde tartışabilir durumda olmak zorunda. Öyle körü körüne herhangi bir şeye saplantıyla inanan insan, hayata bakış açısı ve beyin yapısı gereği benimle çok bir şans sahibi olamaz. Lakin sırf inancı yüzünden de evliliğe giden bi ilişki bitemez. Öyle bişeyler işte.

ilişkiye başlarken ya da ilişki ciddileşirken bu tip konular "karar"ımı değiştirmeme sebep olmaz benim. seviyorsam bitmiştir. aptal aşık modunda olurum genelde.

ama şu bir gerçek ki, hayata bakış açılarının uyuşması gerekli mutlu bir birlikteliği sağlayabilmek için. mantık devreye girebiliyorsa hiç adım atmamak lazım inancı/inançsızlığı ile uyuşamayacağınız biriyle bir ilişkiye.

sözün özü: önemlidir.

Eger evlilik fikri varsa kesinlikle önemli. Cok önemli.

Eder. Sanırım ağlaya ağlaya ayrılırım... Sonum da o olacak gibi
Ancak çok yakın bir akrabam var ki farklı olmalarına rağmen acayip mutlular 10 senedir. Çok uç ve saygısız olmadıkça, yaşanıyor demek ki.

Ciddi bir ilişki değilse önemli olmaz, ama iş ciddiye binerse her ne kadar "sorun etmem" dense de kendiliğinden problemler oluşabilir..
İnançsız olması şart değil tabii ama dindar biriyle zorlu bir ilişkim olabilir diye tahmin ediyorum.. Annem babamla bile ramazanda problemler yaşıyorken elin oğluyla kim bilir ne sorunlar çıkar ortaya..
Bana göre hem siyaseten hem dinen insanlar kendi fikirlerine yakın olanlarla saha sağlıklı ilişki yaşarlar, başlarda sevgiyle, aşkla, görmezden gelinen olaylar ileride büyüyüp çözülmez hale gelebilir..

ciddi bir ilişkide bence önemli benzer olması gerekir.Siyasi görüş içinde böyle düşünüyorum.

kendi fikrimce, siyasi görüşün o kadar önemli olduğunu düşünmüyorum. hoşlandığım kişinin politik görüşü beni rahatsız etmez. aksine oturup tartışabiliyorsak bu hoşuma da gider.

fakat gelin görün ki inançlı bir birey olarak ateist biriyle hayatımı birleştirmek istemem. inançlı olsun oruç tutmasın olabilir ama o inanç kendimce çok önemli. mezhep önemli değil.

onemli evet. Musluman oldugum icin semavi din mensuplari hariciyle evlenemem. Siyasi gorusun ise bu kadar onemli oldugunu dusunmuyorum.

benim açımdan bir önemi yok. benim inançlarıma (müslümanım) ve inançlarımın gereğini yerine getirmeme (namaz oruç vb) karışmasın yeter

ama iş evliliğe giderse aileler arasında sıkıntı çıkabilir.

bir tanıdık... ya bir ilerleyin artık.

evliliğe doğru gidiyorsa demek ki ciddi ve güzel bir ilişkiymiş.ateist tanıdık,sevgilisinin inancına karışmıyorsa/dalga geçmiyorsa terkedilmesi yanlış ve kötü olmuş bence.ilişkiye,verilen emeğe yazık olmuş.ateist tanıdığınız içinse iyi olmuş, kurtulmuş.
benim için, karşımdaki beni darlamadığı sürece, inanmaya/inanmamaya zorlamadığı sürece kendisi isterse patatese bile tapabilir.insanları dinine göre yargılamak,dinine göre iyi veya kötü şekilde etiketlemek yanlış bence.her müslüman çok iyi insan olamayacağı gibi "sen zaten ateistsin,her şey beklenir senden" yaklaşımı çok çok yanlış.
sebep, özgürlüğüme düşkünüm.hayatıma/düşüncelerime müdahale edilmesinden hoşlanmam.bana yapılmasından hoşlanmadığım şeyleri karşımdaki insana yapmamaya çalışırım.din insanın kendisiyle,iç dünyasıyla alakalı bir olay.kişinin kendisinden başka kimseyi ilgilendirmez.
ama ilginçtir ki siyasette bu kadar açık fikirli değilim.hmm.bir düşüneyim bunu.düşünecek yeni bişeyler buldum.

inanç gerçekten inanç mı yoksa bağnazlık mı mesele orada. haa bir ateistin dindar biriyle bırak muhabbeti ilişki yaşamasının bile sözkonusu olduğunu düşünmüyorum açıkçası. tabii ki burada tarafların inançlarına olan bağlılıkları ve diğer görüş ve inanaçlara olan bakış açısı ve saygısı en büyük etken.

17 yaşıma kadar kolayı haftada 1 içerdim, 17 yaşımda sigara ve kolaya başladım. günde 2.5 litre kola 2 paket sigara tüketiyorum ortalama 5 sene geçti, şuan dişlerimi düzenli olarak fırçaladığım halde sarı ve güçsüz. bırakabilecek iradeye sahip olsam hiç düşünmeden bırakırım. 330ml kola alacağına ballı süt iç ne bileyim meyve suyu sık kendine. sigara içiyorsanda bırak.

kesinlikle disleri eline veriyor hocam. tanidigim canli ornekleri var.
ne gibi?: ilkokul 1'de disleri sivri sivri yamuk sari bebeler var ya, oyle oluyor.

yaklaşık on yıldır günde en az 2.5 lt kola tüketen biri olarak cevap vereyim. biliyorsunuz kola çok miktarda şeker içeriyor. bu da dişin içine eden bir durum. dişte çürük oluşumu, diş minesinin zayıflaması ve leke bırakma gibi birçok etkisi var. Ancak sizin kullanım miktarınız sıkıntı yaratacak düzeyde değil. düzenli dişlerinizi fırçalıyorsanız, bu tüketim miktarı ile dişiniz için fazla evhamlanmanıza gerek yok.

hocam dişe sıra gelene kadar, damarlarınızı, metabolizmanızı ve pankreasınızı sikip atar kola. sadece kola değil, gazoz ve aysti de...

içinde mısır şurubu, glikoz şurubu bulunan her şey. hatta (bkz: taze sıkılmış portakal suyu/@compadrito)

bu kadar kola içenlerin pankreas kanserine yakalanma ihtimali, içmeyenlere göre %87 daha fazla.

diyabet yani şeker hastası olma ihtimalleri de çok fazla.

ayda bir defa içerseniz, tamam. ama haftada bir bardak kola bile fazla.

damarları siker atar. uzun vadede sikip attığı için haberiniz olmaz. sonra genç yaşta pankreas kanserinden gitti, genç yaşta kalb krizinden gitti, genç yaşta diyabet oldu diye haberler duyarsınız.

dişe gelene kadar, ohooooooo (h'den sonraki o'lar melodili okunacak, bir yandan da sağ el tokat atar pozisyondayken, parmak uçları havada daireler çizecek)

Tadında içmelisin.

günde 2 litreye yakın içerim. ağızdan burundan nefes alma olayına bağlıyorum, ya da annemin 3. ayımı bitirdiğimden beri bana hayvan gibi yoğurt yedirmesine; hala dişlerim elime gelmedi. 10 senedir bu yoğunlukta içiyorum. fırçalasam daha güzel olacak tabi... öyle sapsarı da değil dişlerim beyaz-sarı arası.

Evet dişleri alabilirsin eline
Bağımlı biri olarak söylüyorum daha da baglanmadan bırak
ICeceksen de (bkz: pipet)

@compadrito'nın da dediği gibi dişe gelene kadar vücutta verdiği diğer zararlar vardır muhtemelen. Ben de uzun bir zaman her gün litrelik içerdim. Görünürde pek bir zararı yok gibiydi. Ama içinde kimbilir ne kadar şeker var. Vücuda o kadar şeker yüklemesi de kilonun yanısıra eminim başka bir sürü probleme yol açıyor.

Bu tür zararlı maddelerden kurtulabilmek için illa başa bir şey gelmesini beklememek lazım (örneğin sigara gibi). Benim bağırsaklarımda problem oldu, hemen bıraktım. Kesin koladan diyemesem de çok büyük etkisi olduğuna eminim. Neyse, şimdi hiç aklıma gelmiyor, çok nadir 6 ayda bir filan içiyorum, o da seyahatte filan olduğumda.

Özetle, hemen bırakmanı tavsiye ederim.

5 yaşımda tanışmışım colayla. özellikle 13-17 arası blu çağında litrelerce tükettim. eve her gün litrelik mutlaka girerdi, 2.5 luklar havada uçuşurdu ki ailem cola içmez.

17 yaşımda hipertansiyon teşhisi kondu. obezite ile birlikte. küçükken o iskeletor denen çocuk gitmiş yerine 4 yılda evrildiği obez gelmişti.

colayı bıraktım. tuzu bıraktım. kilo vermedim, kiloyu veremedim. 2 haftada tansiyonum düzeldi. bir süre önce öğrendim ki colada hep "şeker şeker" diye aradığımız kötü düşmanın yanı sıra şeker oranından daha fazla tuz bulunmaktaymış. tuzun tadını absorbe etmek içinse şekere abanılmaktaymış.

velhasıl, yıllar boyu kilo aldım verdim. ufak miktarlarda. bir ara 10 kilo verip almışlığım oldu. şimdiyse 24 kilo verdim. hayatım biraz daha değişik. ancak artık nasıl ve ne şekilde kendimin kilo verip aldığını biliyorum.

cola, fanta, gazoz her neyse. içinde her ne varsa ya da yoksa. bir kez içtiğim zaman gün içerisinde sürekli bir şey yemek istiyorum. ha bu arada dişlerimde sarılık var. antibiyotik veya cola diyorlar. bilmiyorum.

cajon

www.youtube.com

dediğin buysa cajon

dance in the graveyards

www.youtube.com

www.youtube.com

aradıgın şey o zaman kesinlikle.. canlifm.com

yüzyüzeyken konuşuruz-konuşulacak şeyler

yann tiersen - monochrome

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

Pink martini

Multitap

hatırlamıyorum en doğru cevap olur sanırım. en fazlaya gidince hatırlanmıyor genelde çünkü.
ama 8-9 falandı heralde.(50cl)

not: üst üste değil. 4-5 saatte yayılmış durumda idi.

7 ya da 8 50'lik. sonrasında masaya kustum.

içme süresi taş çatlasın 2 saat ama, o da var.

4-5

ikinciyi bitiremiyorum tadı çok boktan mide bulandırıyor..

8 tane içtim.

6. biradan sonra tuvalete gidip kusmuştum sonra yine devam etmiştim.

rekorum 17 ama bu 9-10 saat içinde.

5. fazlası benim için kusturcak seviye, oraya gelmeden bırakıyorum.

sayılır mı bilmiyorum ama geçen sene download festte 17 saat gibi bi sürede 22 tane 50'lik bira içtim, bunu saymıştık

ortamda herkes bira içerken kola içen ibne benim. o yüzden kolayı söyleyeyim, anki rock'ta olması lazım arkadaş her 50lik alışında ben iki pet şişe aldım. 500 ml'ye 660 ml yani. 9 tane mi ne içti o. benimki de 18 ediyor. 3-4 saatte falan olması lazım.

8

üst üste 4 den fazla bira içenin aklından şüphe duyarım

ruh haline ve ortama göre değişiyor. assos'ta bir gecede (3-4 saatte) 7 tane içebiliyorum, ama mesela evde içeyim diyorum ikinciyi bitiremiyorum.

6 tane efes dark.

1

kendi halinde bi insanım

18

4-5 yıl öncesine kadar bi akşamda 10-12 tane içtiğimiz olurdu. şimdi maksimum 3-4, o da anca açık havada. evde ikinciden sonrası gitmiyor.

yapmış işte kadın.

evet yapılabiliyor.. eski sevgilim stüdyoda albüm kaydında çalışıyor.. ondan duyduğum kadarıyla gayet de oynuyorlarmış ünlülerin sesleriyle..

konserlerde bile yapılabiliyor, stüdyo kaydında neler yapılır sen düşün.

www.youtube.com şu video herşeyi özetliyor.

gitar öğrenmek istersen yardımcı olabilirim belki.

kişisel ve müzikal anlamda senin en iyi ensturman gitardır. Gitar al..(tamam hicbise bilmiyorsun) sonra internet uzerinden derslere bak... Kendin de ogrenebilirsn aslında.

bir müzik öğretmeni bul, sana yol göstersin.

işin söyle bir boyutu da var.. Sırf keyif için bir kaç temel şey mi ogrenmek istiyorsun, yoksa teorik olarak da mı öğrenmek istiyorsun? Cunku niyete bağlı yol çizmen gerek.

perkusyon kursları grupları var onlara katıl guzel arkadaslıklarda kuruluyor ve stres atmada birebir.

amacın sadece kendi başına bir şeyler yapmaksa, çok uzun vadeli düşünmüyorsan davula başlama. halk arasında "bateri" olarak bilinen şeyden bahsediyorum. evde pad haricinde çalışamazsın (işine yarar bi dijital davul 4000 liradan başlar) grupta bütün suç sana atılır, herkes (kolay gözüktüğünü için) çaldığını iddia eder falan. bu durumda gitar en iyisi.

yani rahatlamak için, sevdiğim için öğrenip çalmak istiyorum çalanları görünce çok özeniyorum çünkü :) ucuza ders verebilecek bir öğretmen falan nasıl bulabilirim?

gitar başlangıç aşamasında kolay olduğundan ilerlemesi kolay ve eğlencelidir. bir kaç günde 3-4 akor öğrenip şarkılar çalarsın, bir şeyler yaptığını düşünürsün hoşuna gider ve devam edersin. ama ney üflemek sabır işidir mesela, aklına koymuş olman gerekir, sadece ses çıkartmak bile haftalarını alabilir. veya keman, ud gibi perdesiz enstrümanlarda doğru sesleri bulmak, öğrenmek zordur. piyano/klavye de iyidir. bağlama da aynı şekilde başlangıç aşaması çok zor olmayan bir enstrümandır, türk müziği dinleyen ve türk müziği icra etmek isteyen biriysen bağlama çal. hepsi için belediyelerin halk eğitim merkezlerinde kurslar olur, tabi daha iyi gelişim için özel ders de alabilirsin.

aslında klavye çalmayı çok isterim gitar'a pek sıcak bakmıyorum, bu konuda beni bilgilendirebilecek var mıdır?

ikinci el bi "samsung galaxy s2" bak bakalım.

O paraya bulamazsin

( klasik ) 200 lira: nokia 112
( klavyeli + wifi ) 300 lira: nokia asha 302

her türlü işini görür...

200 veririm o bile çok diyorsun da, piyasanın (bulabildiğim) en ucuz telefonu bende. kamerası bile yok, hiçbir şeyi yok 150 lira. orta düzey bulamazsın o fiyata 47 kromozonlu kabul ediyorsan klasiklere bak tekrar.

sadece son cümleye cevap verebileceğim, ahirette herkesin hakkı herkese sorulacak diye biliyoruz. eğer haram etmek günah olsa sorulmazdı herhalde.

Hakkini yedigini dusunuyorsan haram etmissin sayilir. "Hakkimi yedi ama sikinti yok" ya da "hakkimi yemedi canim ne munasebet" diyorsan helal etmissindir.

benim bildiğim sadece helal etme mekanizması. bu olmayınca diğer tarafta duruma bakılıyor diye biliyorum.

control + z ile yaparsan sorun yok.

Laf ağızdan bir kere cikar

değil günah falan.
Zaten helal haram etme olayı da tamamen senin şahsi duruşunu belli etmene yarayan bişey. Esasında helal helaldir, haram da haram. Hepsi belirli. Haram olan bişeyi kişiye tüm insanlık helal etse de bişey değişmez, sadece o helal edenlerin o an için kandırılmış kişiler olmasıdır bunun sebebi.
Ayrıca "buğzetmek" kavramına bir göz gezdirmeni öneririm; "haram etmek" konusuyla bağlantılı.

olur. 'aa hakkındı kaybettin önce helal etmiştin' gibi bi saçmalık olabilir mi sence? sen doğrular üzerinden yürüyorsun ve doğruyu sonradan öğrenmiş olman senin suçun değil.

haram etmek konusuna gelince, senden helallik istenildiği zaman haram etmek mi? yoksa sana bir yanlış yapıldı ve sen hakkının yenildiğini sonradan bir şekilde öğrendin, yoksa bu mu? bu ikisi farklı şey.

kuran'da allahın hakkını helal edenleri övdüğü söylenir. 'allah bile affedicidir sen kim oluyorsun da hakkını helal etmiyorsun?' gibisinden bakarlar genelde böyle şeylere. ama bu sanırım birisi senden helallik istediği zaman vereceğin tutumla ilgili söylenen şeyler. yani eğer hatasını anlayan gelip özrünü dilerse affetmemek makbul değildir. öylesini bende affederim.

ama bana yapılan yanlışı sonradan başka yollardan öğrenirsem eğer, siksen affetmem, haram ederim, intikam bile alırım. acayip kin tutarım ben yapacak bir şey yok.

@vur joker hakkım yendi ve yeni fark ettim

en kolayı ALLAH a havale etmen..

login olman lazim once, he uyeligin yoksa once uye olucaksin tabi, sonra sag ustteki profil ikonuna tiklayip orda mesejlara tiklayip aticaksin.

profiline gir, hakkında bölümüne tıkla hocam. orada var.

çok teşekkürler.. burayı seviyorum(sizlerin oluşturduğu mekanı)!!!

hadis de var kafayi yersiniz filan diye.

hadis de vardı galiba. inanır mısınız bilmem. ışık etki ediyor olabilir. gün içinde genel de tok oluruz ondan olabilr. uykunun bir periyodu var onu kestiğinizden olabilir. 45 er dakikalıktı sanırım. bana da olur hep uyuması uykuya geçiş anı süper ama uyanması leş.

hakkaten bende de oluyor bu :S
özellikle 3ten sonra uyuyup uyandığım zaman berbat hissediyorum, sanki bombok bir hayatım varmış gibi hissediyorum

hadis nasıl birşey, biri yazsaydı ya

güneş ışığında uyuyup güneş battıktan sonra uyanınca sersemliyor insan. ama öğlen uyuyup da yine güneş ışığında uyanınca sorun yok.

@oymak beyi: ogle uykusu tavsiye ediliyor zaten. siesta var, bircok anaokulunda oglen uykusu var, yine hadis var.

tavsiye edilmeyen, ikindi gibi olan. ben bu saatlerde uyursam hangi gunde oldugumuzu, aksammi sabah mi falan karistiriyorum, fena oluyor.

her zamanki gibi psikoloğunuz imdada yetişiyoor. her şey SCN, hypothalamus ve melatoninle alakalı. hepimizin içinde biyolojik saat var hatta her hücrenin kendi biyolojik saati var bunları uyum içinde yaşatmak için saat ve ışık hesabıyla çalışmak lazım. ışığı görünce saat sıfırlanır ve toplam 24 saate göre kurgulanmışız. hava karardıktan birkaç saat sonra yani şuan maksimum melatonin salgılanır. uyku ve ertesi günkü zindelik kalitesini o belirler. iğrenç hislerin hepsi düzensiz yaşam, yapay ışık ve melatoninsizlikten oluyor. oymak beyi saatini güzelce istediği gibi düzene sokmuş olduğu için beyninin bölümlerini kurgulamış ve mutlu yaşıyor. periyotlar 45er değil 90ar dakika. ilk 45 dinlememizi sağlayan kısım olduğu için aklınızda öyle kalmış olabilir sayın spark 2. 45 beyin gelişimi falan sağlıyor. 90X4 veya 90x5 uyumak gerek. ortalama 8 saat civarı uyuyanlar daha uzun yaşıyor. amma gereksiz bilgi verdim be. daha verirdim de dondurma yiyorum yatacağım.

alışkanlıkla alakalı olabilir. annem ben kendimi bildim bileli yorgun olunca (haftada 4 gün falan. yazın çok çok daha az tabi. öğretmen kendisi) 2-5 arası bi uykuya girer, 3-4 saat uyuyup kalkar.

%99 çalışıyordur aştiden beşevlere rahatlıkla gidersiniz.

kızılaydan yeni geldim ankaray'ı kapatmışlardı tamemen. şimdi nedir bilmem.

benim bildiğim oksijen en ufak şeyde yanar. hatta ilkokul fen derslerinde bunu öğretirken "%25 değil de %50'nin üstünde oksijen olsaydı dünyada, her yerde sürekli yangınlar çıkardı" diye bi geyik dönerdi.

normali o. arkadaşım çözünürlüğü düşürüp kullanıyordu. filme geçince yükseltiyordu.

edit: hayır normal derken öyle olması normal demiştim ben aslında...

1366*768 e geçeceksin. bir iki saat kötü gelecek görüntü sonra alışacaksın. yoksa webde felan kanser olursun. her şey garip gelir.

(-)

katmirror.com

yok sıçtı.

digitürk alman yeterli. her bi boku halleder onlar merak etme.

yeter yeter.

anne falan ayıp oluyor hocam

davulcu gözüyle yorum yapıyorum,

orada prosesöre falan bağlanmış mıydı ? ya da c300'den çok daha üst kalite bir amfiye mi takılırdı ? ilk akla gelen bunlar olur hep.

sokaktan geçen bi vatandaş olarak yorum yapayım, tonlar değişiyorsa sıkıntı var işte hocam. ya inputta sorun var ya kabloda.

yani studyonun akustigi ve senin odanin akustigi ile de ilgili durum ama muhtemelen amfiden kaynaklaniyordur, tabi eger bir processor falan yoksa, dis mihraklar sayesinde reverb, delay gibi efektler kullanilmadiysa. senin amfinn ayarlarinda da bak, gaini en aza indir volume u sona daya ya da tam tersini yap, volume u en aza indir gain i sona daya, deneyed deneyed o tona ulas, olmadi atolyedeki adama sor.

lüthiyede taktığın amfi neydi? amfinin sesi çok farklıysa öyle gelmiştir.

bir de ya kablonda ya da input jackında sorun var. sorun jacktaysa yine götür lüthiyeye lehim falan gerekiyordur muhtemelen.

@zazazaraeta: hayır oradaki amfi tam tersine çok daha kötüydü

@sorusuolaninsanmodeli: prosesör olmadan tamamen clean tonlardan bahsediyorum

@nodrap: lüthiye bana acaip uzakta kalıyor, başka kim anlar amfiden?

amfinin mi yoksa gitarın mı jackı bozuk?

neyse farketmez, gitar satan bir yerlere götür bakarlar orada. ya da gitar kursu falan varsa onlar da bakar.

tonla ilgili;

1) kullandığın amfi değişince amfi kötü de olsa sana gelen ses çok hoşuna gitmiş olabilir.

2) pek sanmasam da, denediğin yerin akustiğiyle ilgili olabilir.

3) muhtemelen abartıyorsundur; sana çok güzel gelmiştir bir an için.

görmeden bir şey demek zor ama eğer mi telinden gelen acayip ses frete çarpma ile oluşan cızırdama sesi ise muhtemelen eve gelene kadar sap ayarı hafiften kaymıştır veya gitarın floyd rose sistemli ise floyd rose köprüsü kaymış olabilir, bu da mi telinin fretlere ucundan çarpmasına sebep oluyordur, minik bir ayarla halledilebilir diye düşünüyorum.

bir sesi açıp diğer mi notalarını dene. mi telinde 12. perde, la telinde 7. perde, re telinde 2. perde gibi. aynı gariplik devam ediyorsa odada mi frekansıyla rezonansa giren bir şeyler titreşiyor olabilir.

kablonun pozisyonunu değiştirince gain ve tonaj farklılık gösteriyor daha da emin oldum. sanırım kabloda büyük ihtimal sıkıntı?

@r_u_h ve @nodrap: yahu direkt gain değişiyor, ton değişiyor sanki eq ayarı yapmışım gibi, truss-rodluk entonasyonluk bir durum yok yani. ince frekanslarda daha çok oynama yapıyor mi telinden kastım oydu. (ince mi desem iyiymiş tabi)

bu arada, gitarda floyd rose yok. gitarın marka ve modelini açık açık yazsam bu cahillik ile taşlanacağımdan eminim gitarseverler tarafından.

o zaman kablonun jakının içindeki lehimlerde sıkıntı vardır büyük ihtimal, kablonun gitardaki jakını amfiye takıp sabitle, diğer jak sağlamsa rahat rahat çalarsın.

iyi bir kabloyla değiştirdim ve sorun kalmadı, tonajda ve gainde oynamalar yaşayan arkadaşlar kablolarını değiştirip denesinler diye tarihe not düşüyorum.

ankaradayım ama bir şeyi netleştireyim dedim.

gördüğüm bütün davul kursları 4 saat ders + 4 saat etüt şeklinde çünkü davul evde çalışılmıyor. etütte davul senin, yalnızsın takılıyorsun. 160 liradır en az. ama sen 4 saat ders dersen, saatini 10dan saysak 120ye indirebilirsin. bunları da belirt. yoksa fiyat çok gelebilir.

www.facebook.com

şu abiyi bir ekle, fiyat iste. 4 x 50 olması lazım ama sen yine de bir sor istersen.

nasıl kullanırsan kullan maksimum 1-2 yıl içinde geberiyor laptopların bataryaları. şahsen uzun yıllarca bataryası bozulmamış laptop görmedim ben. kullanım farklılığı en fazla birkaç ay oynatır ömür konusunda. onun için fazla kasmamak lazım bence bu işleri.

rahatına göre davran, ne yaparsan yap 3 senede anası sikiliyor bataryanın.

esreföldü'den farkli dusunuyorum.

charge cycle diye bir terim var. bataryanin her seferinde 100 birim uzerinden 100 birim dolmasina 1 charge cycle deniyor. bu ne demek? illa 0'dan 100'e sarj etmek gerekmiyor 1 cycle tamamlamak icin. 2 kere 50'den 100'e de tamamlamak da 1 cycle ediyor.

charge cycle'i mumkun oldugunca az sayida tutmak gerekiyor. ama bu demek degil ki hic doldur bosalt yapmayin. ayda 1 kere belki sarji %20'ye falan indirip full sarj yapabilirsiniz. 0'a kadar inmesin. onun disinda surekli sarjda durabilir.

apple'in sitesine baktim simdi. %50'de tutmaniz daha yararli olur yazmislar. butun bilgisayarlarda var mi bilmiyorum da, guc yonetiminden ayarlanabiliyor %50 olayi. 50'de duruyor sarj etmesi. (bende var, sony kullaniyorum)

guncel pil teknolojilerine gore haftada 1-2 kez pili tamamen bitirip, tekrar sarj edersen pil omrunu maksimuma kullanmis olursun. ve dahi 5-6 sene hala fisini cektiginde kapanmayacak sekilde kullanabilirsin laptopunu.

lenovo "enhanced experience 2" ile birlikte sarji surekli takili tutarsan, sarj %100' e gelince sarji elektronik olarak kesiyor, %50' ye indikten sonra tekrar sarj ediyor.

chop cücü de çalan şey değil mi bu

chop suey

logitech'in touchpad'li klavyeleri var o olabilir.

www.nexustek.nl
www.amazon.com
www.teknosa.com buna da sessiz denmiş ama bilemem.

www.nexustek.nl

edit: hız :)

hama vardi bende 10€ luk bisidi. sessizdi.

birde eher mouse un varsa onun icini acip klik sesini yapan yeri kurcalayarak sesi kaybedebilirsin. riskli biraz ama anlamiyorsan.

zaten akpye karşı olan adamlar meydanda. niye düşsün

Ben de çok merak ediyorum bunu. O kadar saçma sapan yönetiyorlar ki durumu artarsa şaşırmam doğrusu.

Yuzde 40lara duser

düşer ama çok büyük bir düşüş olmaz bu. destekleyenler zaten körü körüne destekledikleri için gözleri pek bir şey görmüyor, yanlı haberlerle bilgileniyorlar.

düşmez. düşsede bu gezi parkı meselesı yüzünden değil kürt açılımı yüzünden olur en fazla.

gezi parkı olayı aslında tayyibin arkasını sağlamlaştırdı kendi kitlesinde. işine yaradı.

şu an yüzde 40 seviyesinde. ama kürtlerin çoğu açık destek veriyor. sakin olmak lazım ekonomik krizde yavaş yavaş satışlar başlayacak ;)

Düşmez. Yıllarca bu umudun gerçekleşmesini bekledik ama her seferinde hüsran oldu.

ekonomik krizde oyları düşecek diye sevinmek nedir yahu?

ekonomik kriz sayesinde Tayyip bu günlere geldi zaten.

bir ekonomik kriz gelir, tayyip gider bu sefer daha kötüsü gelir.

ALmanya örneğini unutmayın.

sırf tayyip gitsin gerisini siktir et mantığıyla bir b.k yapılamaz.
adamda zaten bu b.ktan zihniyet sayesinde 10 yıldır başta.

benim düşüncem sivil olarak başladık ancak amaçsız gidiyoruz. hükümet istifa deniyor ama hükümet istifa etmez en olabilecek olan ki olacak erken seçim . ancak örgütlenip tayyipin karşısına biri çıkarılmazsa oylar bölünecek ve adam bu sefer çoğunlukla tekara alınca tabiri caizse kan kusturacak hepimize.
ayrıca eğer bir lider belirlenmez ve de böle körü körüne gidilirse ab işe el atar ve suriye gibi oluruz.
bunun yanında fetullah tayyibi desteklemiyor şuan . ab çok sessiz tayyibin süresi bitmiş olabilir. ab şu an tayyip in karşısına fetullahı çıkara bilir seçimlerdeki. tayyipi var eden fetullahtı cemaat çok fazla örgütlü durumda . yani başımıza fetullah gelirki o zmn ne olur aşikardır.
halk hareketi evet . hiç bir yandaş yoktur. doğrudur. hiç bir partide yoktur. doğrudur. benim görüşüm yeni bir parti kurumalı. bu partinin başına getirilecek olan kişi sağın oyunu alabilecek biri olmalı ki muhafezakar kesim oy versin. ama aynı zamanda aşırı milliyetçi olmamalı ki doğudan kazanılan güç kaybedilmesin.
yani kısacası örgütsüz devam edilemez artık ilerici biri seçilmeli,manifesto yayınlanıp ne istediğimiz resmi larak belirlenmeli gibi geliyor bana.

Kesinlikle düşecek. Ama önemli miktarda düşüş için ayaklanan halkın güçlü ve temiz bir lider seçip karşısına çıkarması gerekiyor. Kılıçdaroğlu, bahçeli vs ile olacak iş değil. Onlar da ülkenin bu hale gelmesinde tayyip kadar suçlular. Önemli olan tam bağımsız ve herkesi kucaklayan bir tek adamın ortaya çıkması ve halkın güvenini elde etmesi.

Eğer böyle biri çıkarsa %50 oyu o olacaktır, emin olun. Devir artık sağcılık, solculuk, milliyetçilik, ırkçılık devri değil. Çok modern bir değişiklik içindeyiz. Devir artık herkesin özgürlüğünü birinci sıraya koyan, eğitimi bir numaralı ilke edinen, kimsenin düşüncesine karışmayan devirdir. Bu nedenle parti yanlısı değil, fikir yanlısı olmalı insanlar. Bu yönde de bir parti kurulursa başarı elde edilebilir.

Benim şahsi fikrim de şudur. Seçim barajı %1 gibi bir orana düşürülmelidir ve siyasi parti zihniyeti ortadan kalkmalıdır. Meclisteki 550 kişinin her biri sadece milletvekili olmalıdır, hiçbiri hiçbir partiye üye olmamalıdır. Her milletvekili kendi partisini değil, kendi fikrini desteklemelidir. Halk da kendi milletvekilini seçmelidir. Böylece partiye değil, milletvekiline oy verilmiş olunur. Milletvekilleri de kendilerini halka anlatmak için daha çok halka yakın olmak zorunda kalacaktır. Çağımızın artık en ideal yönetim biçimi siyasi partisiz, milletvekillerinden oluşan cumhuriyet'tir.

iki çuval fazla kömür verirler ne olacak.

samanyolunun ilkokulundan mezun birisiyim. gördüğüm kadarıyla hiç çekinmeden, altına imzamı basacak şekilde söylüyorum ki gerilla yetiştiriyorlar. ki ben ilkokulunu bitirdim, erkek liselerinde ya da üniversitelerde neler var tahmin bile etmek istemiyorum. erdoğan çıksın desin ki arkadaşlar ben orospu çocuğuyum, bir ara annemin papa ile münasebetleri olmuş, yürrüü bee zaten muhammed'den önce 600 yıl hristiyanlık hak dindi derler.

bir miktar düşücek bence ama asıl chp nin oyları düşecek, çünkü onu destekleyen insanların çoğu sokakta ve chp nerdeyse hiçbir şey yapmıyor..

sağda bı rlıder olmalı kı oylar bolunmesın odaklanmamız gereken konu bu arkadaşlar, bolunurse akp yıne başa gelebılır ama tayyıp olmaz numan kurtulus olur, tayyıp köşk e çıkar yada chp- bdp koalısyon yapıp yenı bır hukumet kurar

akp'nin oyları düşmez belki ama ibb yalan olacak gibi geliyor akp için. eğer br de mustafa sarıgül aday olursa kesin gibi.

ana vatan ve doğru yol bitirilmeseydi belki.

sağ merkezde başka bir lider/parti çıkmadıkça çok zor.

oyunu kuralına göre oynayan bir akp var.

ilerde ne olur belli olmaz, kürt açılımı ile düşer düşerse.

%44 falan olur ama yine iktidar olurlar

seçim zamanı dağıtılacak;
kömür, sabun, altın, çamaşır makinası, kuran gibi promosyonlarla dengeyi tuttururlar yine.

akp'nin kendi içinde de özgürlüğe demokrasiye olan inancı taşıyan bir kesim var, yani tayyipe tapmayan. yetmez ama evetçiler çoktan kayış attı, türban için oy verenlerin de aralarında aslında türbanı siyasi rant için değil özgürlükleri için savunanlar da vardı, onlar da tayyipin gerçek yüzünü gördüler.
ancak, ve bu önemli bir ancak; alternatif bir siyasi örgütlenme yok. bu yukarıda saydığım gruplar belki akpye oy vermeyecek olablir ama chp akp'den daha mı iyi diyerek yine akpye oy verebilir.
kesinlikle bir "demokrasi partisi"nin kurulması gerekli. ben ki şahsen hayatım boyunca sağ partilere oy vermem ama chp'nin bu muhalefetsizliği yüzünden chp'ye de vermeyebilirim. bence sürecin bu duruma gelmesinin sorumlusu hiçbir şeye tepki vermeyen, adam gibi bir duruş sergilemeyip akpnin güçlenmesine ve tayyipin götünün kalmasına sebep olan chp'dir. şu anki durumda belki bdp'ye bile verebilirim, zira belki de yıllarca medya tarafından yanlış yönlendirildik; belki de "polis" bizdik ve "halk" da kürtlerdi. medya ise yine medyalığını yapıyordu.

arkadaşı merkeze alalım

sen oynadın drogba sakatlandı amk.

ankara memur semti olarak biliniyor. kendimi bildim bileli ankarada yaşamış birisi olarak ben bile tahmin etmiyordum bu kadar büyük şeyler yaşanacağını. 500-1000 kişi anca gelir, onlar da güven parka bile ulaşamadan yere dağılır diyordum. bence insanlar hala ankarada neler olduğunun bilincinde değil. "ankara la işte"

çünkü taksim de sanatçı dan bozma ünlüler dolu. ankara da bi behzat ç.
ha bir de tiyatrocu olan veya dizi filmler de oynayıp taksim de boy göstermeyen kalmadı.

ulusal tv bile 1 dakikalığına bağlanıp kısa özet geçiyor sadece onca olaya rağmen. garip bir geri plana atılma var.

çok haklısın. insanlar festival havasında takılıyor taksim'de, çok da güzel görüntüler var da, biraz da ülke çapında birliği unutmamak gerekiyor. yine de belli bir kesim dikkat çekmeye çalışıyor ankara'ya, antakya'ya, dersim'e. medyaya diyecek bir şey yok zaten. taksim'i neredeyse bir hafta sonra gösteren bir basından bahsediyoruz.

istanbul a 2 cm kar yağınca 5 gün haber olur, ankara da 1 ay kar yerden kalkmaz hiç kimse de haber yapmaz. aynı durum.

çok hızlı ve fazla ürüyolar.ilaçlatmak lazım evi.

şu 15 gün ilaçlamam mümkün değil.15 günde ürer mi bunlar ?

15 günde devlet bile kurabilirler.
edit: aslında 18 günde çıkıyorlar yumurtadan ama ne zaman geldiklerini bilemeyeceğiniz için elinizi çabuk tutun.

seni evden gönderirler,öyle söyliyim :)

her gün bir tane öldürmene rağmen görüyorsan çok önceden başlamışlar yumurtlamaya. 15 günde devlet kurmayı bırak ab'ye bile üye olabilirler. daha başlangıç aşamaları bunlar.

ilaçlama dışında alternatif kurtuluş yöntemleri yok mudur ?

Terlikle ezmeyi dene.

bunlar inanılmaz şeyler ya ilaçlatmak şart valla. bir de ilaçlattıktan sonra ortaya çıkacak olanları gördüğünde "nerede yaşıyormuşum lan ben" diyeceksin, eminim. bunun dışında evdeki açıklıkları kapaman gerekiyor. tabi yoğun gaz solumanın nasıl olduğunu gördükten sonra, kendilerine acıyarak bu yaratıklarla dostça da yaşayabilirsin, seçim senin.

haa terlikle ez diyene de aldırma, ezilerek öldüklerinde ortaya çıkan sıvıyla bile üreyebilme imkanına sahip bu olağanüstü yaratıklar.

böceksavar alsana marketten, raid'in vardı galiba. duvar diplerini falan ilaçlıyorsun, 30 dk havalandırıyorsun, ertesi gün kenarda köşede ters dönmüş hamamböceklerini görüyorsun. ben evde 2-3 tane öldürürüm, ertesi gün ilaçlarım, bi daha da çıkmazlar.

Siz cozmussunuz bu isi bravo vallahi , nasil urediklerine kadar biliyorsunuz.

iktidar, çapulcularını ilaçlarken karşıt olanlar, güç kendilerine geçtiklerinde aynı tavra bürünüyorlar. yapmayın. sizi anlıyorum gençler falan diyin. köşelere ilaçlı kağıtlar koymayacağınıza dair söz verin.

bende ilk kez şimdi gördüm ya! benden hızlı şerefsiz.. ne yapacağım bilemedim.. insana zarar veriyorlar mı bunlar? simsiyah kocamandı!

dünyanın en sığ yorumunu yapacağım, kesilen kılın yerinden daha güçlü kıl çıkar. kesmeyince de uzuyor dersen zamanında kesmişin diyip bi trollük yaparım. git dene bi bebeğin saçını hiç kesme uzuyor mu bakalım.

oha ağır bi trollük yapmasam da çok zevkliymiş.

edit: anlamayan olursa diye söylüyorum, taşak içeren bir yorumdu.

edit kare: hey maşallah taşak geçiyoruz diyoruz hala kızların kılları diyor...

Benim bildiğim kılın kesildikçe gür çıkması olayı mitti.

kodu müsait değil demek ki cinsleri farklı

kreatinden dolayıydı galiba. bi yere kadar uzuyor sonra en üstteki katman ölüyor düşüyor yenileniyor. kaşlar falan öyle.

kreatinden dolayıydı galiba. bi yere kadar uzuyor sonra en üstteki katman ölüyor düşüyor yenileniyor. kaşlar falan öyle.

kreatin değil de keratin. ama ondan mı bilmem. sonuçta saçta da var keratin.

bence turleri (kodlari) farkli oldugu icin.

deride de benzer durumlar var mesela ornegin elin icine krem surunce vicik vicik oluyor ama elin uzeri ayni kremi hemen emiyor. gozenek durumundan kelli.

uykuyu seç 100 tlyi boşver derim otelde kal

kardeşim düşün kazanamazsan seneye bi daha deneyeceksin yarım yamalak uykuyla gidilmez seneye aynı masrafları tekrar yapacaksın gıt otele uyu tavsıyem bu

otele geç.

2 saatlik mesafe riskli bir uzaklık. felaket tellallığı adına söylemiyorum ama, yol boyunca oluşabilecek her türlü aksiliği göz önüne alarak hesaplamalısınız zamanınızı.

100 tlyi bana ver sınava gir ama tercih yapma hadi bakalım

otelde kal.

jonas brothers diyip seviyeyi düşüreyim biraz.

yok türk grup, saçma sapan bir pop grubuydu

birkaç iyi adam?

sene kaç? 3 kişiden oluşan erkek grubu birkaç iyi adaman başka yok.

2000 sonrasıydı ya iki kişi de olabilirler sahnede şarkı söylüyorlardı klipte ama ondan eminim

flört. emin gibi oldum şimdi. dün gece trt'de izledim olabilir dediğin de. eğer flörtse birincisi flört pop yapmaz, ikincisi aaazına vururum flörte saçma dersen.

yok yahu flört değil severim o grubu da, kral tvde yayınlanan şarkılar kategorisinden

www.youtube.com
bu mu acep?

yok bu kadar eski değil ama hatırlattığın iyi olduğu bu şarkıyı da :) böyle duygusal bir şarkı değildi zaten hareketli pop şarkısı

yıllar sonra gelen edit: grubun adı b.o.m.b

Ben yoruldum bırakın eve gidecem deyip, elini kolunu sallayarak polislerin arasından geçtiğini söyleyen bir arkadaşım var.

İzle

alkislarlayasiyorum.com

verdiğim bi cevabı kopyalıyorum:

"bi resim vardı, oraya gitmek tercih değildir, emir verilir yapmak zorundasın. biber gazı atmak tercih değildir, emir verilir yaparsın. ama o biber gazını insanların kafasına doğru atmak, 4-5 kişi birisini sürüklemek tercihtir diye. herkes aynı emri alıyor. nasıl yorumladığına bağlı. mersindeydim 2 gün, görmüşsünüzdür mersin forumdaki polisi. tabi onlarda da kötü niyetliler vardır belki ama geneli gerçekten genel olarak hayalimizdeki polislerdi. atatürk parkında (sahildeki o uzun parkın adı atatürktü dimi ya la ?" 2 tanesi oturuyordu, sakince gazete okuyorlardı gittik protesto dışında da bi iletişimimiz olsun, hem belki biz yanlış bakıyoruz diye konuşalım dedik adamın ikinci cümlesi "zaten vatan haini de biziz, kimsenin suçu yok ben zevk alıyorum bu işten" oldu. içim parçalandı ya la. mersin polisinin iyi niyetini görmüştüm, o adam da onlardan birisiydi. o yüzden "yok abi bizim derdimiz ankaradakilerle, taksimde güven parkta izmirde bütün polisler böyle olsaydı tek bir kişinin bile tırnağı kırılmazdı" falan diye adamı sakinleştirmeye çalıştık. öyle polise atılan taşa ilk ben siper olurum.

ama gelelim ankaraya, cuma günü şinasiden ulusa kadar gittim gece 11de. güven parktan metroyla devam ettim ulusa güven parka kadar yürüyerek gittim. sürekli oradan oraya savaşa gider gibi koşan bir polis grubu vardı. sanırım amaçları sadece koşmak. spor yapıyorlar belki de. :) ama bak sana yemin ediyorum, öyle bir gidişleri vardı ki "çekilin analarını sikicez" der gibi. "açıl açıl açıl ! açıl diyoruz hala yolun ortasında dikiliyor !" kol kola yürüyen 2 tane masum kızdan yarım milisaniye içerisinde kenara geçmesini bekliyorlar. anlatamam o anı, o koşuş o mimikler o ses tonu... adam isteyerek ve bilerek, zevk alarak saldırıyor. biraz daha ilerleyince tomanın arkasına yaslanmış kaskı elinde çökmüş gibi muhabbet eden 2 polis gördüm. duyamadım tabi ne konuştuklarını, ama tomanın öbür tarafında yüzlerce insan oraya ulaşmaya çalışıyorken o adam üzgün bir şekilde arkada dikiliyordu. öbür meslektaşları ise "çekilin lan aç yolu aç aç aç aç" diye herkese bağıra bağıra maskelerini takıyordu.

kendi adıma konuşayım, bu polis bizim polisimiz. n.ş.a. kimsenin dokunmaya hakkı yok. ama ben hiçkimseye sıfatından dolayı "polis, yaşlı, öğretmen, akraba" saygı duymam. yaptığından dolayı saygı duyarım. saygı duymuyorsam sıfatı önemsizdir. o mersindeki polis türk polisidir, atatürkün polisidir, halkın polisidir. güven parkta çevreyi hüzünle izleyen polisle meslektaştır. ama ankarada onu yapan polisler orospu çocuğudur. onuncu kata biber gazı atan bir insanın yaşama hakkı yoktur, toma ile birisini ezmeye çalışan birisinin yaşama hakkı yoktur."

vicdanı olanlar, verilen emri en insancıl şekilde yorumlayanlar gerçekten bıkkın. "zaten hep vatan hainiyiz biz..." diyerek geziyorlar. öbür faşistlerse "gebersin it oğlu itler" şeklinde.

bunlar polisi şirin gösterme çabaları hep gençler.yanı başında kafası kapsülle bile isteye yarılan bi insan görünce anlarsınız çevik kuvvetin gerçek niyetini,bizim aramızda nası az sayı provakatörler varsa onların arasında da muhakak az sayıda iyi polis vardır tabi.

direnisciler dost, polis dusman diye bir durum yok arkadaslar. gidip protestonu yaparsin, polisin de kafasini gozunu kirma durumu olmaz. bu kadar birbirimizi otekilestirmeyelim. evet cokca orantisiz guc kullaniyorlar ve gereksiz mudahelelerde de bulunuyorlar ancak bu insanlar da yunan askeri degil ve sizlerden birinin kardesi, oburunun amcasi, digerinin kiracisi falan.

sonuc olarak konusulup dertlesilebilir. bugun haberlerde cok guzel bir goruntu vardi. gosterici polisle konusmasini kaydetmis cok guzeldi.

Polis görünce eğer tek başımaysam adımlarımı çaktırmadan hızlandırarak tırıs gidiyorum.

Ya biz saf saf "yok canım emir almadan o da insan, ne yapacak ki" diye düşünüyoruz hep. Mantığımız bunu emrediyor. Ama öyle değil işte. Elbette ki normal, sakin, görevini düzgün yapan polisler var ama çoğunluğu eylemcilerin gerçekten anarşist dinsizler olduğuna inanıyor. Zaten ülkede histerik şiddet son hız yükseliyor kaç yıldır, onlar da bizden çıkarıyorlar işte. Kişisel psikozunu eyleme döküyor adam, sen iyi niyetli olsan kaç yazar?

Bunlar hep Hulusi Kentmen yüzünden.

son yaşanan olaylardan öncede yapıyordum. Polis gördüğüm zaman mümkünse yolumu değiştiririm hacı. ne yapacakları belli olmuyor çünkü. yüzlerce kişinin önünde donuna kadar arama yapıyorlar, insanları küçük düşürüyorlar. o üniformayı giyip güneş gözlüğünü takınca kendilerini herkesten üstün görüyor, istediklerini yapmaya hakları olduklarını sanıyorlar. sesimizi çıkaramıyoruz. son iki-üç yıldır böyle bu.

bi resim vardı, oraya gitmek tercih değildir, emir verilir yapmak zorundasın. biber gazı atmak tercih değildir, emir verilir yaparsın. ama o biber gazını insanların kafasına doğru atmak, 4-5 kişi birisini sürüklemek tercihtir diye. herkes aynı emri alıyor. nasıl yorumladığına bağlı. mersindeydim 2 gün, görmüşsünüzdür mersin forumdaki polisi. tabi onlarda da kötü niyetliler vardır belki ama geneli gerçekten genel olarak hayalimizdeki polislerdi. atatürk parkında (sahildeki o uzun parkın adı atatürktü dimi ya la ?" 2 tanesi oturuyordu, sakince gazete okuyorlardı gittik protesto dışında da bi iletişimimiz olsun, hem belki biz yanlış bakıyoruz diye konuşalım dedik adamın ikinci cümlesi "zaten vatan haini de biziz, kimsenin suçu yok ben zevk alıyorum bu işten" oldu. içim parçalandı ya la. mersin polisinin iyi niyetini görmüştüm, o adam da onlardan birisiydi. o yüzden "yok abi bizim derdimiz ankaradakilerle, taksimde güven parkta izmirde bütün polisler böyle olsaydı tek bir kişinin bile tırnağı kırılmazdı" falan diye adamı sakinleştirmeye çalıştık. öyle polise atılan taşa ilk ben siper olurum.

ama gelelim ankaraya, cuma günü şinasiden ulusa kadar gittim gece 11de. güven parktan metroyla devam ettim ulusa güven parka kadar yürüyerek gittim. sürekli oradan oraya savaşa gider gibi koşan bir polis grubu vardı. sanırım amaçları sadece koşmak. spor yapıyorlar belki de. :) ama bak sana yemin ediyorum, öyle bir gidişleri vardı ki "çekilin analarını sikicez" der gibi. "açıl açıl açıl ! açıl diyoruz hala yolun ortasında dikiliyor !" kol kola yürüyen 2 tane masum kızdan yarım milisaniye içerisinde kenara geçmesini bekliyorlar. anlatamam o anı, o koşuş o mimikler o ses tonu... adam isteyerek ve bilerek, zevk alarak saldırıyor. biraz daha ilerleyince tomanın arkasına yaslanmış kaskı elinde çökmüş gibi muhabbet eden 2 polis gördüm. duyamadım tabi ne konuştuklarını, ama tomanın öbür tarafında yüzlerce insan oraya ulaşmaya çalışıyorken o adam üzgün bir şekilde arkada dikiliyordu. öbür meslektaşları ise "çekilin lan aç yolu aç aç aç aç" diye herkese bağıra bağıra maskelerini takıyordu.

kendi adıma konuşayım, bu polis bizim polisimiz. n.ş.a. kimsenin dokunmaya hakkı yok. ama ben hiçkimseye sıfatından dolayı "polis, yaşlı, öğretmen, akraba" saygı duymam. yaptığından dolayı saygı duyarım. saygı duymuyorsam sıfatı önemsizdir. o mersindeki polis türk polisidir, atatürkün polisidir, halkın polisidir. mersindeki polisle meslektaştır. ama ankarada onu yapan polisler orospu çocuğudur. onuncu kata biber gazı atan bir insanın yaşama hakkı yoktur, toma ile birisini ezmeye çalışan birisinin yaşama hakkı yoktur.

ya bu polisleri fabrikadan cikarmiyorlar ki. onlar da insan. iyisi de var, kotusu de var. Kimisi mecburiyetten yapiyor bu isi, insafli. kimisi de zaten karaktersiz hayvanin teki. polis olmasa yine bir yerlerden silah vs bulup yine insan avlicak, adam dovecek. Polis olmus, kendini koruma altina almis.

daha kolay hikaye kitaplarından başlayın derim

kegums ne de güzel söylemiş pek te güzel söylemiş. ilk başta o tür native kitaplar gözünü korkutur, hevesini kaçırır. dilden soğutur seni. stageli levelli kitaplar senin seviyende çok daha iyi. gaz verir.

kegums bokum gibi söylemiş afedersin. hemen alıyorum onun tickini geriye(ver ulan tickimi) gittim kitapçıya stage 6 kitapları inceledim şakır şakır okuyorum. I am shikering ulan ! bir de kalkmış stage 2 veya 3 diyorsunuz ya. ayrıca yabancı bir sitede test ettim ingilizcemi; "seviyeniz c1" dedi :o ne iş ?

gaz verirmiş, bilmem ne ! su ve elektrik de veriyor mu yanında sayın uzman svalobilmem ne ! veriyorsa yani gidip abonelik açtıralım. Allah Allah ya...

kegums doğru söylemişmiş, ne güzel söylemişmiş. pis yalaka seni kaybol burdan !

arkadaşım sen de stage 6 okuyorsun c1 diyorsun are you sex'in 2 tık üstü diyorsun. ne desin arkadaşlar, are you sex'in 1-2 tık üstü dan brown'ı telaffuz bile edemez.

höst höst fakir seni ! sen ki bir garip daha ekşi yazarı olamamış keloğlan, ben ki 18 köyün muhtarı, ekşi sözlük yazarı, toprak ağası, para babası şakir. senin neyine ulan benim arkadaşım olmak höst.

şimdi iyi oku, izle, öğren babalık gör ulan:

seviye 1 : ......
seyiye 2 : hay
seviye 3 : are you sex ?
seviye 4 : can we make out ?
seviye 5 : if I was living around of you, would you like to have a wild sex with me ?

senin "tık" anlayışın çok güzelmiş.

yauv kes kes, fukara sümüğü gibi yapıştın. yapı kredi reklamı mı çekiyoruz burada ? tık tıkmış. seni tutarım o sivri dilinden de camdan atarım, köpek yavrusu gibi tepiklerim ulan ! kaybol buradan.

evet, şimdi yeni önerilerinizi bekliyorum arkadaşlar :)

ingilizce öğretmeniyim eger bir sayfada 10dan fazla bilmediğinz kelime çıkıyorsa o kitapdan 1 seviye daha düşük kitap okumanızı tavsiye ederim ayrıca direkt olarak romandan başlmayın seviye seviye ilerleyin çünkü ingilizcede reading skills kolayca gelişen bir yetenek değildir ne kadar çok okursanız o kadar çok native speaker seviyesine ulaşırsınız ama bu yıllar alabilir

çözersen bana da haber ver.

NTFS olarak bicimlendirilmemis olabilir. Formatlarsaniz duzelecektir.

hiçbir fikrim yok tamamen sallıyorum, disk yeni olduğu için biçimlendirilmemiş olabilir disk yönetiminden mi ne harf atıyorduk ya hani diskin şu kadar gb'ını seçip falan. dene bi.

bilgisayarim simgesine sag tiklayip 'manage' (yonet) de.
cikan pencerede 'storage' (depo) altinda, disk management (disk yonetimi) olcak.

oranin bi screenshotunu koy. bakalim.

* ingilizce terimler icin kusura bakmayiniz.

Oraya girmeye çalışınca girişte "Diski Başlat" diye bir pencere açılıyor:

img13.imageshack.us

Ne yapayım bunu?

Bir üstte screenshot'ını verdiğim ppencereden MBR'yi seçip tamam dedim. (Disk 120 GB olduğuna göre bunu seçmem gerekiyordu herhalde).

Şu da disk yönetimi penceresinin şu anki görünümü:

img705.imageshack.us

Disk 2 için "Ayrılmamış" diyor. O ogaliba yeni taktığım disk...

Evet yeni taktiginiz disk. Ayrilmamis dedigi formatlanmamis, bu diski NTFS olarak formatlarsaniz Bilgisayarim'dan da girdiginizde gorebileceksiniz.

Formatlama değil de sağ tıklayıp "Sürücü Harfi ve Yolu Değiştir" dedim. Harf atayınca şöyle oldu:

img203.imageshack.us

Şu an Bilgisayarım'a girdiğimde diski görebiliyorum. Yalnız diskin kapasitesi 100 MB (evet, megabyte) ve 28 MB'ı da dolu görünüyor. Şöyle ki:

img703.imageshack.us

Formatlamaktan kastınız "Biçimlendir..." ise onu denediğimde "Windows, bu diskteki sistem bölümünü biçimlendiremez" diye bir mesajla karşılaşıyorum.

Şu da Bilgisayarm üzerinden yeni disk'e sağ tıklayıp Biçimlendir dediğimde aldığım mesaj:

img802.imageshack.us

Ben bu diski yanlış yere bağladım galiba...

var mi gelisme? Teamviewer'dan bakabilirim istersen.

Son durum şöyle:

img839.imageshack.us

Kurcalaya kurcalaya yeni diskin işini hallettim galiba.

Yalnız şu 100MB görünen disk nedir onu anlamadım. Hep orda mıydı yoksa ben kurcalarken yanlışlıkla C üzerinde 100 MB'lık yeni bir bölüm mü yarattım... Nedir o acaba? İlk başta yeni taktığım diskle karıştırmışım kendisini.

sorun yok gibi gorunuyor suan.

buraya da yazayim,

sistem otomatik olarak 100mb ayiriyor normalde, eski ekran goruntulerinde de asagida gorebilirsin. onceki ssd'den gelen asagidaki. ama yukarda gorunmemesi lazim. yukarda gorunen yeni ssd'den olusmus olan olabilir. Bilgisayarim da gorunuyor mu 100mb ayrica?

silmek istersen yontemleri var ama 100mb icin degmez bence.

edit:

bu arada onceki ekran goruntusunde, bicimlendir dediginde hata alman normal, cunku bilgisayarimdan degil disk yonetiminden yapman gerekiyor bicimlendirmeyi :)

edit 2:

system partition kisminin ismi silinmis. o yuzden cikiyor sanirim yukarda, "system" gibi bir sey yazarsan ucar gider.

ayrica 100mb olan ilk ssd'den geliyor. 2.sinde olusmamis. sen 100mb gorunuyor yeni taktigim derken isim karisikligi olmus, system bolumunu Sandisk SSD olarak kaydetmis bilgisayar niyeyse.

neyse ozet, sorun yok, gule gule kullan. :)

İlk başta, o 100 MB olana harf atamıştım kurcalarken. Öyle yapınca Bilgisayarım'da görünüyordu. Sonradan harf olayını kaldırınca Bilgisayarım'dan kalktı. Son screenshot'ta da görüldüğü gibi, Bilgisayar Yönetimi penceresindeki listede görülüyor yalnız.

Sandisk SSD diye ben yazdım, o yüzden öyle görünüyor.

Valla şu an her şey düzgün çalışıyor gibi. Çalışan şeyi daha fazla kurcalamayayım ben en iyisi. :)

Teşekkürler herkese.

wd 1tb 3.0 al. 2.5". ufak hafif

vatanda haftasonları indirim oluyo. hepsiburada da zaman zaman indirim yapıyo.. ucuza denk getirirsem ben de alıcam bu yuzden bakıyorum

Piyasasını söyleyeyim; 1TB 2,5 inç USB 3.0 için 149 TL'den yukarı verme. Limango Tech (Arabulvar), Markafoni, Morhipo gibi sitelerde de çek-puan kombinasyonlarıyla 1TB'yi 120-130'lara getirebilirsin.

abi iş dosyası diyorsun arşiv diyorsun önemlidir büyük ihtimal. 2,5 inçlik en ucuz hddlerle olmaz iş. masa tipi 3,5 inç bir şey daha güvenli olur.

www.hepsiburada.com

www.hepsiburada.com

gibi gibi... arşiv amaçlı diyoruz ufak hafif olmasına gerek yok. kalite daha önemli.

tamamıyla "kafasına göre" olacak şekilde internete ilk bağlandığın bir anda seni bir sayfaya yönlendiriyor "AŞTINIZ DA 3'E İNDİRDİK BİLESİN HA!" tadında.

atmadığı halde 3 mb hızda takıldığım aylar da oldu tabi.

hiç gelmedi bana.

düştüğünde seni kendi sayfasına yönlendiriyor orada yazıyor o bilgi

superonlineda sms geliyor. ttnet sayfayı yönlendiriyor. sonra deavm ediyor

mesaj gelıyo bize.

Normal kadın

balık etli / normal arası kadın.

kadın bütün olarak sevilir.

bu soru da her ay soruluyor nedense...

slim fit erkek pek hoştur. şişmiş kaslardan hiç hoşlanmıyorum ben şahsen.

Butun olarak sevilir,bunun farkindayim,notunu da dustum zaten.

Ben aklinizdaki fiziksel guzellik algisini merak ettim.

erkekte pek zayıf sevmem, kaslı erkeklerin sayısı da o kadar fazla değil günümüzde açıkcası. yapılı erkeklerin daha iyi göründüğünü düşünüyorum. kadınlara gelirsek de özellikle fashion tvdekiler gibi olmaya kasmıyorsa o kadını da yargılamamak gerekiyor ve belli bir boyun üstünde bir kadın misal çağla şikel boyunda bir kadın normal kiloda çok iri görünür aynı o voleybolcular gibi. normaldir ama iri durur. zarif olması için uzun kadınların biraz daha zayıf olması gerekiyor bence. ama kemikten kırılmak da demiyorum. güzel zayıflar da var. normal kilodaki kadınlardan da bir farkı yok bence. fiziği güzelse kilosuna göre güzeldir. çağla şikelin kemik yapısı onu biraz öyle çirkin yapan özge ulusoy da çok zayıf ama çağla gibi durmuyor. daha zarif duruyor.

kadın dediğin az ele gelecek. ama az gelecek, çok değil.

zayıf kadın. erkekten anlamam.

harbiden bunun matematiği olduğunu mu sanıyorsunuz ? "at gibi" tabirinin hakkını veren de var, gerçekten zayıf olması gereken de var. eğer öyle bir standart olsaydı bütün kadınlar o kiloya hücum ederdi.

cok zayif insan hic cekici gelmiyor bana.

1 numara iyidir. uzun tirnak igrenc duruyor

bi tık daha uzun olursa gayet iyidir

güzel, ama biraz daha uzun olabilir.

İdeal bence, tam kıvamında.

en güzeli bu. bunu seviyoruz. her kadınlar dysun bunu. bunu istiyoruz arkadaş biz.

Bence örnek olarak gösterdiğiniz tırnaklar kısa; şunlarsa çok iyi(1-2mm uzunu da olabilir):
www.google.com.tr


Bunlar ne mide bulandırıcak kadar uzun, ne de erkek eli gibi gösterecek kadar kısa.
Saç uzunluğu nasıl kadınsılığı belli eden bir unsursa(Zevklerden bahsetmiyorum; yaygın olarak erkeklerin kısa saçlı, kadınların uzun saçlı olmasından bahsediyorum.), tırnak boyu da bence kadınlığı göstermelidir.

Verilen cevaplarda "Bakımlı olacaksa uzun olsun." anlamında yorumlar yapılmış. Bu fikre katılmıyorum. Bazı kadınlar uzun tırnak kullanamaz, sevmez ya da bebeği vardır uzatamıyordur vs., tırnaklarını kısa tutuyordur. Ama bu onların bakımsız olabileceği anlamına gelmez. Tırnakların ve tırnak çevresinin bakımı çok önemlidir ve kadınlar da erkekler de buna özen göstermelidir bence; tırnakları uzun da olsa, kısa da olsa.

Bence de azıcık daha uzun olsa iyi olur. Çıplak tırnakta belki ama ojeli tırnakta biraz kısa kalmış bu uzunluk.

azıcık daha uzun olabilir

sevgilim tırnaklarını ölümüne yiyen birisi, gayet tatlı bence. ama böyle düz olunca çok erkeksi gibi duruyor. ya yesin (çok saçma oldu lan) ya da uzatsın biraz.

bence en ideali. uzun tırnaktan nefret ediyorum ve aksi gibi çok çabuk uzayan tırnaklarım var :/