şimdi hatırlayamadığım bir şarkıcı(kendisi erkek), bileğine çocuğunun ayak izini dövme olarak yaptırmıştı. bana ilginç gelmişti.

direk annenin/çocuğun yüzünü yapıyorlar dövme olarak ama gölgelendirme/çizim konusunda hakikaten iyi para bayıp yetenekli bi yere gitmek lazım yoksa yüz dövmelerinde efsane çirkin sonuçlarla karşılaşılabiliyor.

bir de şu vardır, favorim kendisi
uzuncorap.com

Suratlar bana çok korkunç geliyor o yüzden şu tarz şeyler daha başarılı bence www.toycyte.com tabii cinsiyete göre üzerinde oynanabilir.

media-cache-ak0.pinimg.com

media-cache-ak0.pinimg.com

encrypted-tbn3.gstatic.com

soldaki kadında daha güzel durur sağdaki erkekde. :)

canım anam yazdır panpa. keçeli kalem yeşili tonunda olursa daha bi datlı olur.

sevdiğiniz edebiyat tarzıyla ilgili bloglar okuyun.

stumbleupon kurun, bir süre götürür sizi.

şirkette bu kadar siteye ulaşabildiğin için en başta çok şanslısın. şimdi akşam mesai bitimine kadar şükür duası et.

stumbleupon +1

nerede çalışıyorsun? ben de başvurcam.
twitterı unutmuşsun, bloglara ve pintereste de bakabilirsin. diğer online alışveriş siteleri de olabilir. ohoo internet bitmez dostum.

sobadsogood.com
www.buzzfeed.com
www.themost10.com

oyunus.com

wordabula oynarsan oyalanırsın sanırım. şu an ben oynuyorum, üyeliği de çarçabuk halledebiliyorsun.

gel kapışalım. (:

Facebook'taki uykusuz dergi, incicaps, welcome to the internet gibi sayfaların fotoğraflarına bakın. Baya bi meşgul ediyorlar adamı.

4chan ve 9gag demişsin ama ben ayrıca reddit'i de önereyim.

tapastic.com
lookbook.nu
vasisdas.com
www.kreativme.com

Alıyor alıyor merak etme.

hicbir sorun olmuyo ben hep oyle kullaniyorum artik daha kolay oluyo.

firmamın adı falan grup ise ve falangrup boşsa tabii ki onu tercih ederdim.

Bosta olani al. Zaten millet google'dan arayip gelecek. Google da 2 haftaya kalmaz (eger site duzgunse) seni ilk siraya oturtacak zaten.

Direkt adres yazip gelen zaten yazip gelir. Cok ozel olmadikca domaine o kadar para kaptirmayin. Balon gibi sisiriyorlar piyasayi.

Ayrica direkt adres yazip girdiginiz site sayisina bi bakin 5 10u gecmez

öncelikle "falan" "falangrup" "falangroup" gibi şirket ismi ile alakalı olabilecek tüm .com .net vs uzantıları alırdım ondan sonra hangisine site kursam diye düşünürdüm.

şu an benim de başımda aynı dert var, şirketadı.com alınmış durumda ve senelerdir bizim onlarla irtibata geçmemizi bekliyorlar ki hiç aramadık bile.

şirketadı.com.tr zaten bizim ve şirketadı.com bizimle paralel faaliyet gösterecek şekilde açılırsa sanırım mahkeme ile kapattırılabiliyor/alınabiliyor (emin değilim)

senin durumunda olsam, dediğim gibi tüm varyasyonları alır ve falangrup.com'u kullanırdım. diğer adresleri de buraya yönlendirirdim.

wordpress'den bir blog açılarak oradan yazılabilir. en mantıklısı bence bu.

Blogger ya da wordpress.
Blogger'ın içeriği google'da daha avantajlı yer alıyor diye biliyorum, yanılıyor olabilirim ama.
Sonuçta yazı ve birkaç resim için bu iki platform da rahattır.

öncelikle çok geçmiş olsun.twitter diye birşey var.bu sayede herkese sesinizi duyurabilir ve gözlemlerinizi rahatlıkla aktarabilirsiniz.üstelik bloglarda kendinizi duyurmanız neredeyse imkansızken twitterda yüzlerce insanın desteğini ve sizin için umut duyduğunu görmeniz çok önemli birşey olsa gerek.
böyle birşey yaparsanız da adresi belirtin her söylediğinizi rt'leme ya da sesinizi duyurabilecek kişilere mention atma sözü benden

meyve, salata, meyve salatası

yogurt ve turevlerı

yoğurt, süt ya da ton balığı. önceden hazırlayıp sandviç paketleyebilirsin.

muz ve süt, yoğurt, elma/elma suyu

bitki ozlu seker olabilir (pastil aslinda onlar da ben seker niyetine tuketiyorum.)
ekmek bir de. tam tahilli, pekmezli, cevizli vb. cikolata tuketebilirsiniz, hem mis gibi kokarsiniz.

Meyve, meyve suyu, sut, kuru meyve, minik yogurtlar var ya onlardan, onlarin da meyvelisi:)

elmadır tabi ki. böyle böyle adımı elmacıya çıkarmışlığım vardır. bu aralar mandalinalar çok iyiydi. ama sezonu kapanıyor onun da yavaş yavaş. dönem dönem erik girer menüye, armut girer. soymaya üşenmesem portakalın tam zamanı. içecek olarak beypazarı maden suyu çakıyorum arada.

goo.gl

hostr.co

Doğru, ben de kartımı iptal ettirirken "Yeni yasa çıktı ekimde, artık limitiniz gelirinize bağlı olacak (gibi bişi, tam dinlemedim), şimdiki limitle alamazsınız bak" gibi şeyler dedi müşteri temsilcisi.

yeni yasayla ilgili doğru olabilir. yoksa banka artırmak için ölüyordu eskiden.

oldu evet ben de 2 hafta kadar önce denedim bddk demediler ama talebiniz olumsuz yanıtlandı gibi bi mesaj geldi. başka bi bankaya başvuru yaptım yeni kart için, onlar da olumsuz dedi. ben de şaşırdım, normalde var olan kartı arttıralım mı diye zırt pırt ararlar, olmayan kartı da vermek için 3 saat dil dökerlerdi.
burada mı okumuştum başka bi yerde mi hatırlamıyorum, tüm kartlarınızın toplam limiti ve maaşınızla ilgili bi düzenleme var sanırım.

yeni düzenleme var gelirinizin en fazla 3 ya da 4 katına kadar "ortak" kredi limitiniz var. yani diyelim gelir x. Sizin 3x (ya da 4x herneyse) hakkınız var. Bu hakkı 4 bankadaki farklı kredi kartlarına x'er adet dağıttıysanız, bir tanesini diğerini azaltmadan artıramazsınız.

beni de reddetmişlerdi 2-3 ay önce acil lazım oldu 1700'den 2500'e çıkarmaya çalıştım sallamadılar.

hem de garanti bankası. düşünün yani garanti bile reddediyor :D

ödemelerim de aylık 750-1000 arası ve gayet düzenliydi. hoş ben öğrenci olduğum için reddettiler herhalde diye düşünmüştüm.

Aynen Finansbank ta durmadan arardı hata bir çok kez kızmıştım sonra iki hafta önce fln lazım oldu limit artırayım dedim dün mesaj geldi artıramadıklarına dair bu ve birçok düzenleme geldi bankacılık işlemleriyle ilgili

senin durumundayım. kartımı yeni çıkarttırdım ve 300 tl limitim var. cücük gibi. 1000 tl olsun bari diye başvurdum, "araştırılacaksınız, uygun görülürse arttırılır" dediler ama 1 hafta geçti limit hala aynı.

Öncelikle medikal marijuana buralarda satılanlar değil, ABD'de falan çiftliklerde özel olarak yetiştiriliyor, genleriyle oynanıyor ve tıbbi bazı içeriklerin artması sağlanıyor, zararlı içeriği de azaltılıyor. O yüzden gidip birinden bulacağınız ot bildiğiniz etkileri gösterecektir, bunun başlıcası da baş dönmesi falan tabii.

içip yazdın sanırım dostum, aynı etkiyi gösterir.

baş ağrısı yapar.. trde satılanlar gerçekten marijuana değil.. Ancak amerika, hollanda, fas gibi yerlerde tütünsüz içersen temiz bir kafa olur...

İlla sigara gibi yakarak içip tüketmen gerekmiyor. Vaporizerından browniesine binbir yolu var.

Sanal kartında bakiye var mı? 1 liralık işlem yapıyor zira.

gerçek kart verirsen 30 gün sonra spotify biz yazmıştık diyerek üyeliğini otomatik olarak yeniler bu arada belirteyim..

@whoosie, evet limit de tanımladım. yine kabul etmedi.
@joehihashi, onu bildiğim için sanal kart denedim zaten ama kabul etmiyor.

if I had to be something i'd rather be a chicken daha iyi olur sanki.

hmm ama şöyle bir anlama gelmeside gerekiyor..

şimdi chick deniyor

buda dicek ki; zaten bunu olsam erkek tavuk olurdum gibi

hani rather tercih etmek gibi oluyor ama aslında olduğu şeyi söylicek

i would be kullanılabilir. "olurdum" demek için.

whoosie'nin söylediğinden rather'ı ve a'yi çıkar tamamdır.

öncelikle istanbul'da 10 milyon değil, en az 17 milyon geri zekalı var :)

bence saçmalık değil. istanbul'da "kariyer" açısından her zaman daha iyi fırsatların olur gelecekte. fenerbahçe de güzel bir semttir, rahat edersin. senin açından da güzel olur. başka bir şehir, yalnız yaşamak, daha fazla sorumluluk falan sana avantaj olarak geri döner.

istanbulda nerede çalışacaksınız muhit olarak ?

Fenerbahçe yine.

gelme bok gibi bir şehir.

gel hocam gel valla, istanbul iyidir, hele anadolu yakası daha iyidir. takılırsın cadde, kadıköy falan. hatta caddebostan sahili zorlarsan izmir'e bile benzetirsin.

tatillerinde de atlar gidersin izmir'e, hasret giderirsin. daha keyifli olur.

Yaklaşık 7 yıldır İstanbul'da yaşıyorum. 1 tek gün bile pişman olmadım. Trafiğinden, havasından, kalabalığından midem bulanmıyor. Seviyorum İstanbul'u çünkü.

o zaman taşın derim.
kira ödemeyeceksin +1
trafik çekmeyeceksin +2
daha çok para alacaksın +3 ( istanbulda asıl pahalı olan ev kiraları + ulaşım için araba zorunluluğu )
fenerbahçe - kadıköy istanbulun en güzel bölgesi +4
izmire göre olan sosyal imkanların aşırı fazla olması +5
iş imkanlarının, networkun aşırı fazla olması +6

eksilere gelirsek
iş yeri taşınabilme durumunda yeni ev tutacaklar mı ? -1
ailesiz yaşamaya hazırmısınız ? -2
istanbula alıştın mı izmire geri dönemezsin -3
kalabalık ortam -4

istanbul'a taşınmanın sebepleri arasında evlilik öncesi para biriktirmek olacaksa sevgilin var demektir. onu da izmir'de bırakıp mı geleceksin?

istanbul vallahi de öyle. klişe gelicek ama hem sevmezsin (zaman zaman) hem de aşıksındır bırakamazsın.

ama benim gel dememdeki en büyük etken oturacağın yer. oturacağın yer, "yaşayacağın" yerdir. sıkılmazsın da burda. her zaman bulunur yapılacak şeyler.

@esek sipasi

evet maalesef abi 2006'dan beri beraberiz...

uzak mesafe ilişkisi zorlar yalnız. ben olsam her şeyden önce bunu düşünürdüm. para her şey demek değil.

istanbul'da yaşarsın. her daim yapacak bir şey bulursun. arkadaş bulursun. daha öncekilerin de dediği gibi caddebostan sahil falan alsancak havası verebilir bir nebze. ama sevgilin yanında olmicak. sözlükte uzak mesafe ilişkisi yaşamış insanların deneyimlerini oku istersen.

fenerbahçe'de ev tutucaklar üzerine 3000tl maaş gayet mantıklı. hiç pişman olmazsın. para biriktirme işi sana bağlı. 1500tl geçinmek için kötü değil. kalıcağın semt gayet güzel.

bence de gelme. istanbul daha masraflı olacaktır izmir e göre

Fenerbahçe'de ev tutacaklar kısmına kadar gelme ne gerek var diyecektim ki, bi de cevaplarda Fenerbahçe'de çalışacağını görünce hiç düşünme derim...

kira vermeyceksin, trafik çekmeyeceksin, maaş daha yüksek, sahile yakınsın ve gerçekten nezih bir bölge, koşarak gel :)

sevgilin (hem de 8 yıllık bir ilişki) varsa işin rengi değişir. ne zaman evlenmeyi düşünüyorsun? 1 sene sonraysa olabilir ama daha uzunsa bu süre, seni baya zorlar.

aylık 3-4 arası bişey talep etsen yeter bence.

ya ben gercekten anlamıyorum,millet burada 1500 liraya eziyet cekmeye alışmış sanırım,o yüzden 3000'e "gel yeaa" diyorlar.
1-3000 tl ile ayda 1500 lira biriktirmen için haftada bir dısarı cıkmıyor,içki sigara içmiyor,işten eve evden işe gidiyor olman lazım.
(maaşında fark edecek 500 lira için İstanbul'a gelmek eşittir yeni borçlar edinmeye davetiye cıkarmak)
2-İzmir gibi memleketi ve sevgiliyi geride bırakıp buraya gelmek gerçekten ama gerçekten çok mantıksız.
3-İstanbul'da Feneryolunda oturuyorm,işim yakın,hatta genelde evden çalışıyorum vs ama bir yerden bir yere 2 saatte gidemiyorum.
Trafik sadece ev-iş arası mı ben anlamıyorum ki bu kafayı?
4-iyi bir semtte yaşayacak olman buradaki milyon tane hırsız,dolandırıcı,sapık insanlarla karşı karşıya gelmeyeceğin anlamına gelmiyor.

*İzmir'de yaşamış bir insan olarak yazıyorum bunları.

Fenerbahçe'de oturup çalışmak çok güzel de 3000 lira maaşla o muhitte yaşayarak çok az birikim yapabilirsiniz.

izmir'de doğup büyümüş, ankara'da okumuş, istanbul'da çalışıyor olan biri olarak kesinlikle tavsiye etmiyorum. istanbul insanı yiyip bitiren, fiziksel ve ruhsal olarak hasta eden bir şehir. ha imkanlar süperdir, ayda 10.000+ maaş alırsan, şirket arabanı evini verirse, kalabalıktan izole sakin bir hayat yaşarsan ne ala. yoksa çekilecek çile değil. ki anladığım kadarıyla hem sevgilin hem sosyal çevren hem ailen izmir'de, bence hiç gerek yok. ancak joe dalton ve demoniclewinsky arkadaşların dedikleri de mantıklı geldi. biz ne dersek diyelim senin aslında artıları ve eksileri yazıp düşünmen gerekiyor. bunu yaparken sanırım sevgiline ve ailene de danışmalısın. naçizane tavsiyelerim bunlardır.

kira masrafı olmadan, araba alma zorunluluğu olmadan tek başına 3000 tl ile birikim yapamayan birisi zaten evlenmesin.

yalnız evlenme konusu çok ciddi, sevgiliniz gidipte uzak bi yerde çalışmak zorunda kalırsa, çekeceğiniz trafikten dolayı hayata bile küsebilirsiniz. ne işle meşgul sevgiliniz ?

@bad astronaut

o çevreye bağlı kalarak 3000 tl'nin yarısını biriktirebilmek zor olan.
Bir de bunu İzmir'de zaten alacağı maaşın 500 lira fazlası için yapmak?

İstanbul'da seçenek çok evet ama bu ne demek,Fenerbahçe'de yaşayıp Gaziosmanpaşa'ya eğlenmeye mi gidecek,ev alışverişini zeytinburnu bilmem ne pazarından mı yapacak?
Günlük ihtiyaçlarını mevcut çevresinden karşılayacak. Dışarı çıkınca bi kadeh şaraba 25 lirayı verecek nihayetinde.

2 kişilik 1 kedisi olan kira vermeyen biri olarak 3000 tl yetmiyor. ne kadar gerekebileceğini hayal gücüne bırakıyorum. imkanın varsa gelme istanbula (daha doğrusu sadece turist olarak gel. öbür türlü çekilmez)

fenerbahçe de yaşayıp, kadıköye eğlenmeye giderse o paranın yarısına da eğlenir pekala.
günlük ihtiyaçlar ise marketlerden yapıldığı sürece aynı fiyata geliyor.
asıl sorun doğalgaz vb gibi faturalar olur, yoksa giyim istanbulda izmire göre daha ucuz mesela.

size müstehak,gelin aq :)
ben zaten taşınıyorum 2 seneye.

Kadıköy'den Beyoğlu'na gitmek kolay hee,
-Taksiyle git,arabayla git,otobüsle git;manyağın biri sik gibi araba kullanıp köprüyü kapasın 2 saat öyle git.
-ama en güzeli metrobüsle git,o tadı bi al,yaşa.Metrobüse binmeden ölme.
Te allaaam.

gelme. çok net söylüyorum. pişman olursun.

doğma büyüme istanbullu olarak istanbul'dan pek hoşlanmıyorum, ama kiran karşılanarak fenerbahçe'de oturmak mükemmel teklif. istanbul'un yaşanacak en güzel yerlerinden birisi bence oralar.

son bir yorumum olacak.
eğer ayda 1500 tl birikterecekseniz, izmirde ayda 750 tlye geçinebliyorsanız ayda, istanbulda 1500 e geçinirsiniz. tabi bazı fedakarlıklar yapmanız grekecek izmirde de kalsanız, istanbula da gitseniz.

bence asıl sıkıntınız evlilik durumu ? eşiniz çalışıyor mu ? istanbulda iş bulabilecek mi, bulsa da iş yeri yakın olacak mı ? istanbulda işsiz kalıp izmire dönememe durumunuz da var.

yanisi bekar olsanız kabul edin, ama evlilik işi ayrı boyuta getiriyor. hele bir de eşiniz izmirde kalacaksa, haliniz nicedir.

Fenerbahçe'de yaşayacaksan kesin gel.

tüm cevaplar için çok teşekkürler, kız arkadaşım psikolog daha 1 senesi var bitirmeye yüksek lisansını ha diyince yine evlenemiyoruz benim kafamdaki şu açık konuşmak gerekirse;

2 sene boyunca ayda 1,500 TL biriktir 24*1500 = 36000 primlerle falan 40bin de sorna işten ayrıl askere git düğün yap İzmir'e yerleş bu mümkün mü agalar ? Kulağa yapılabilir geliyor mu ?

dostum,

izmirde ortalama 2250 alacaksın istanbulda 3000 alacaksın diye hesap ettim ben yazdıklarından. 2 sene boyunca o meblağı zor biriktirirsin, yani haftada 1 eğlenmek, günde 1 paket sigara zaten sana ayda 600 tl masraf çıkartır, e faturalar+yeme içme ( haftaiçi yol bile koymadım işe yakın diye, haftasonunu da eğlenceye kattım ) 1500 kesin harcarsın, kıyafet falanı da kattım işin içine. yani çok zorlar. hele bir de ayda 1 kere izmire gidip gelsen, direk eksidesin.
izmirde 2250 maaşa, o parayı biriktirmek istiyorsan, ya hiç sigara+eğlence yapmaman, ya da hiç fatura+yemek parası ödememen gerekiyor.
2 türlü de o parayı biriktirmen imkansız hocam.

askere gidene kadar hadi diyelim 24000 biriktir, bi de tazminat alıp askere git o tazminatı askerde yersin diyelim, dönüşte illa i bulman gerekecek ki, düğün yaptıktan sonra evi idare edebilesin

İstanbul kariyerin için iyiyse git,gençten kariyer yapılır, ama hayat da kısa sürünmenin de lüzumu yok. Bence 4000 de şansını dene, verilmez bir rakam değil farklı şehre gidiyorsun, İstanbul pahalı. Amaaa kirayı vermeleri de süper lam!! Ailenden ayrılmak da iyidir 25 yaşındaki insan için.

Istanbuldan izmire taşındım ben, çok mutluyum ama benim çoluk çocuk var, bekar olsam iş deneyimi diye koşarak giderdim.

oğlum hepinize çay çorba ısmarlicam ne iyi adamlarsınız.

@stunky izmir'de mi, istanbul'da mı? ona göre şeyedelim :)

hayır mümkün değil. alacağın maaşın her ay yarısını biriktirebilecek olma ihtimalin yok. herkes semtin güzelliğinden bahsetmiş yalnız o civarlarda oturman kira ödemesen dahi masrafını olması gerektiğinden de artıracak bir durum zaten. biliyorum çünkü o taraflarda yaşadım doğduğum günden beri. şu an üniversite dalgasına ankara'dayım, çok özlüyorum oraları, çok çok güzel bir şehir evet ama 1500 tl ile karın doymuyor asla. ben senin böleceğin ve onunla orada yaşayabileceğini umduğun 1500 tl ile ankara'da giyim kuşam, dışarı çıkmaa, içki, paket sigara, hazır yemek vesaireye hiç para harcamamama rağmen ay sonunu zor getiriyorum.

yerinde olsam ya izmir'de kalır ya da para biriktirmeyi unutmak şartıyla giderdim istanbul'a.

İzmirde'kilere haftaya İzmir'de, İstanbul'dakilere Temmuz'da :)

Kararımı şöyle verdim 4000 TL + kira'dan kapıyı açacağım 3250+kira'ya kadar düşeceğim.

1 ay içinde yapılacak bu konuşma tek tek haber ederim :)

sevgilinle de konuş da ona göre ver kararını. uzak mesafe ilişkisi zordur. 1 sene bile olsa bir de araya askerlik girecek vs. iyi düşün derim.

abi daha önce de uzak kaldık 7 ay kadar ben yurtdışındaydım çok kısıtlı konuşma imkanımız vardı o konuda gözüm arkada kalmıyor, şükür.

gözün arkada kalması başka bişey, özlemek-istediğin anda göremeyecek olmak-kötü bi anında yanında olamayacak olmak vs. başka bişey.

bu yüzden dedim paradan daha değerli şeyler var hayatta diye

ben kontrata senede 6 git-gel uçak bileti sıkıştırayım o zaman :)

ya açıkçası İzmir'de bile haftada 1 kez görüşebiliyoruz, ben duramam haftasonları kaçarım İzmir'e.

kaçarsın tabi izmir dediğin nedir. ben de bazen haftasonları gidiyorum iş için. atlar gideriz beraber :))

kadıköy'den beyoğluna gitmek kolay mı:D
tamam.

eğer erken kırmızı renkli dönemde ise kremler sadece küçülmesini sağlıyor ve tamamen geçirmez.
tamamen geçirmez için lazer yapılıyormuş artık ama ne kadar işe yarar bilmiyorum.
eğer beyaz renkli halinde ise hiç bi krem geçirmez belki görünümünü azaltabilir.

Çatlak merhemle kremle geçmez. Derinliği azaltan kremler var deniyor ama bence güvenmemek lazım. Lazerle tedavi çeşitleri var ama onun da verimini bilmiyorum.

edit: Ayrıca vicut değil vücut

(bkz: dermaroller)

arkadaşımda işe yaramış.

i.imgur.com

mezolift denen bir şey var.
iğneli, acılı ve biraz da pahalı.

özellikle kırmızı çatlaklarda yüzde 100 sonuç veriyor.

Taksim'e Havataş, sonra ister taksiyle gidin, ister metro-levent-taksi yapın, ister taksim'den 559c otobüsüne binin, etiler'den geçer. otelin yerini tam bilmiyorum, etiler tarifi verdim.

edit: havaalanı metro - yenibosna'da metrobüse geçiş - zincirlikuyu'dan etiler otobüsü ya da taksi de olabilir.

metrobüs çok daha çabuk olur. aktarmayı yenibosna'dan değil ataköy-şirinevler istasyonundan yapın, daha kolay.

Başka bir alternatif vereyim. Havaalanından havataş'la Taksim'e gidersiniz. Taksimden de 559C'ye biner ve etiler "Cengiz Topel" durağında inersiniz. Cengiz Topel'de indikten sonra karşınıza çıkan göbeğin solundan yaklaşık olarak bir 10 dakika dümdüz yürürseniz otele varırsınız.

Not: Havataş'tan Taksim'de değil Beşiktaş'ta inerseniz de 559C'ye binebilirsiniz. Vakit açısından kazanç olur, öyle yapın hatta.

3 kuruş fazla ver turkcell'den şaşma. en iyi internet hizmetini turkcell veriyor.

turkcell'den avea'ya geçtim, memnunum. Merkezde yaşadığım için çekme internet vb problem olmadı. Ayrıca turkcell net kazık, bir sokakta edge'e düştüm diye 30-40 lira fazla veremem.

@dierache,
bilgilerin için teşekkürler.

@fearomenkor,
avea'nın 3g internet kalitesi nasıldı, bir sorun yaşadınız mı?

@sovyetik,
o kadar sıkı kullanıcı değilim. gerek yok o kadarına. turkcell hakkındaki fikirlerinize sonuna kadar katılıyorum.

@whoosie,
hangi paketi kullanıyorsun peki?

Vodafone...

Ben de 9 yıllık Turkcell aboneliğimi Ekim'de Avea'ya taşıdım akıllı telefon almamdan mütevellit.

Tarifemin adı profesyonel 600

Her yöne 600 dk
Her yöne 1000 sms ve 4 gb internet pakedi var. (4 gb'tan sonra hız düşüyor.)

Aylık 40 tl.

3g'nin çektiği yerlerde indirme hızı 4-5 mb/sn'ye kadar çıkabiliyor dizi indirmişliğim var telefona. Lakin Turkcell kadar kaliteli değil orası net.

Valla adı ne bilmiyorum. Geçiş tarifesiydi, 500 dk 500 sms 2 gb sonradan sadece hızı düşen internet 29 liraydı 12 ay, sonrasında 34 mü ne olacaktı. 34-35 olunca aradılar, biz size %15 indirim yapıcaz dediler, ne güzel dedim, 30-31 ödüyorum yukarıdaki şeylere. İnternet dışındakiler önemli değildi zaten pek, sms atmam, konuşmam da çok.

türk yemeği dedin miydi aklıma en önce karnıyarık geliyor.

Basit bir şey istiyorsan daya mücveri (kabaklı, patatesli, havuçlu) gitsin. Az kasarım diyosan çek bi karnıyarık.

Malzeme temini konusunu da yaz da daha net olalım.

menemen yap geç,fazla kasma

Patlıcan, domates ve soğan varsa gerisi kolay. İnternette patlıcan yemekleri diye arat. En kolay olanını yap.

yerel malzeme olmayan şeylerden kadınbudu köfte, beğendi, ali nazik geldi aklıma.

mantı yap kafayı yesinler :)

mercimek koftesi
hatta knorr'un hazir satilan karisimiyla yapabilirsin.

Hazır mantı alıp onu yap. Hem basit hem de herkesin ağız tadına uyan bir yemek.

musakka.

ana yemeğin yanına meze yap ben öyle yapmıştım bayılmıştılar,yogurtla ocakta közlediğim patlıcanlara sarımsak koydum bi de yanına şakşuka tarzı bişi yaptım

Sucuklu yumurta, bastırmalı yımırta

Kasma, merak eden gelsin yesin

mantı yap bence de.

Patatesli gozleme, mercimek koftesi, kisir. bunlari cok sevmislerdi. onerim kisir. yapmasi kolaydir. ayran da yapabilirsin. ama genelde begenilmiyor.

ben benzer bir durumda pilav yapmıştım 3 alman kıza. kızlarla ilgilenmekten pilavla ilgilenememiştim, lapa olmuştu.

çok beğendiler, türk pilavı böyle olur demiş kandırmıştım bi de :)

ezogelin çorbası yap. çok basit yapımı.

yanına da biber dolması, mercimek köfte, kısır vs yap

kuymak yap :D

Menemene bayılmıştı benim ABD li arkadaşlarım.

Yoğurtlu biber...

50dolarlik saraptan ucuz icki icmeyen artiz fransizlarin da oldugu oyle bir ortamda ben sadece sucuk kizartmistim-evet, usengecim-
ona bile bayilmislardi.

kısır yap. almanyada tüm bayern'de aım oluşturmuştu yaptığım kısır. italyan bir arkadaşımın babası, kızın facebook'a koyduğu fotoğrafı görüp, araştırıp öğrenmiş nasıl yapılacağını, orda bile yapıyormuş. o kadar seviyorlar.

ali nazik yada hünkar begendi yap.
olsa da yesek

2. tüy dökme problemi yoksa hiç taraklara para dökmeyin. kedim çok tüy döküyor diye gittim furminator aldım, ne kadar hafif tarasam da hayvan nefret ediyor aletten. son çare klasik bir tarafı sık bir tarafı normal ufak cep tarağı vardı onu denedim kuzu kuzu oturuyor o zaman. tarağın sık tarafı da aynı furminator gibi bir sürü tüy topluyor. boşa para vermeyin hiçbir şeye.

ya bu diş olayı ne kadar gerekli? ben dişlerini fırçalamıyorum, ya da bir bakım uygulamıyorum. 3 yaşında benimki.

Valla biri 9 biri 1 yaşında 2 kedim var, hiç diş ürünleri kullanmadım. Kedinizin dişlerinde problem mi var? Varsa veterinere göstermeden ürün kullanmayın derim. Eğer ağzı falan kokuyorsa dişten ziyade beslenmeden ya da mideden olabilir, sağlıklı kedilerin kokmuyor ağzı yaş mama yemedikçe.

biz bi ara yaş mamayı abarttık diş taşı oluşmaya başlamış veterinere dedi.yaş mamayı azaltın dedi sadece.bence veterinersz bişey kullanmayın.ürün yetersiz,yanlış ya da gereksiz olabilir.

valla ben tarağı demir uçlu,dökülmek üzere olanları da çekip alan modelden aldım.taratmıyor kendini.hayvanı rahatsız etmiyicek bişey alın.kaşıtıyorum hesabına kendisi gelsin

1. aslında veteriner özel diş macunu ve çocuk fırçasıyla temizleyebilirsiniz demişti ama eleman 4 yaşına geldi ben bir şey yapmadım. hoş, yaptırmaz da zaten. bence ufakken yaş mama ve kuru mamayı dengeli verip zamanla yaş mamayı daha da azaltmak lazım. kuru mama dişlere iyi geliyor.

diş temizliği için bir ürün arıyorum çünkü kedinin ağzı kokuyor. ıslak mama vermiyorum neredeyse hiç, her gün hills kuru mama yiyor ayda bir de evde pişirdiğimiz etten veriyoruz. kesinlikle yememesi gereken ya da kalitesiz hiçbir şey yemediğine eminim. veterinere danışmak istemiyorum çünkü veteriner kendisi hangi ürünü satıyorsa onu tavsiye ediyor ticari kaygıları sebebiyle, hemen hemen her veteriner yapıyor bunu bu durum nedeniyle de onların önerdiği hiçbir ürüne güvenemiyorum.

ürün tavsiyesi için değil de "kedimin ağzı kokuyor nedendir" diye giderseniz çok daha mantıklı bir şey yapmış olursunuz.
ağız kokusu için tabletler var aynı zamanda ödül maması niyetine de kullanılıyor onlardan verebilirsiniz belki, benim kedimin ağzı da inanılmaz kokuyor, geçmemecesine hem de ama hiçbir veterinerim (ki gittiğim veterinerin sayısı kaç ben bile unuttum) bugüne kadar fırçalamamı söylemedi. bana da çok gerekli gelmiyor. dişler normalse (gingivit falan yoksa-kontrol edin) muhtemelen sorun ağızda değil sindirim sisteminin başka bir bölümünde, eğer ağzında gingivit varsa da antibiyotik kullanacaksınız, pembe bi hap böyle, veteriner verecek size onu (kendi kullandığı ürünü verme olayı bunda yok, hepsi aynı ilacı veriyor tecrübeyle sabit). eğer sorun dişlerde değilse ve siz koku geçsin diye dişlerini fırçalarsanız hem koku geçmez hem de kedinizin sağlığını tehlikeye atmış olursunuz.

ps: kedi köpek diş macunu güzel kokmaz...

öyleyse o tabletlerden alayım teşekkür ederim. sindirim sistemiyle ya da dişleriyle ilgili problem olsa veteriner söylerdi diye düşünüyorum, son gittiğimizde kontrolünü yapmıştı çünkü. koku da çok ağır derecede değil zaten, öyle olsa büyük ihtimalle sindirim sistemiyle alakalı olduğunu düşünürdüm.

iç parazit iğnelerini düzenli yaptırıyor musunuz? benim kedim üşüttüğünde bile ben mideden kokuyu alıyorum. ihmal etmeyin ağız kokusu sindirim sistemiyle ilgilidir. konu uzarsa lütfen vet.e gitsin. neredesiniz benim levent'te iyi bir vet.im var. ve para peşinde değil.

evet yaptırıyoruz. ankara'dayım malesef.

ankara'da iseniz korusev'i tavsiye edeyim ben, levent bey çok iyidir.

evernote

xp'lere yükleniyor mu bilmiyorum ama office 2010 ya da 2013'teki onenote ile iphone onenote app senkron çalışıyor.

evernote +1

@konusma ben konusuyorum hayır ben bu gift box ı istiyorum
@hayirsiz dr da bu gift box var mı.

nisantasinda karum kirtasiye var, moleskine'in bir cok turu oluyor. eger boyle cok onemli acil birseyse ben amazon prime'dan siparis verip adresinize de yollayabilirim.

hem "only us" hem "limited edition" zannetmiyorum ki kırtasiyede bulabilesin. ama nişantaşı nı deneyebilirsin, onu bulamazsan güzel bir alternatif bulabilirsin.

Çok şanssızsınız zira Moleskine çok yakın zamana kadar Türkiye'ye yolluyordu, hatta christmas'ta ücretsiz kargoydu, star warsları almıştım.
ama amazon.de'den alabilirsiniz, baktım 37 euro gibi bir şeye geliyor kargo ile. 7-21 gün içinde teslim.
www.amazon.de
almanca bilmiyorsanız yardımcı olabilirim.

var var, ben aldım :)

www.eksiduyuru.com


not: set olarak almadım, ama tek tek vardı. set'in olup olmadıgını da sormadım. :(

timsah, kanguru gibi hayvanların yenmesine karşıyım yiyenlerı kınıyorum. solucanı çocukken izci filmlerinden görüp yemiştim tadı toprak gibi. ha bu arada toprak da yemiştim. kuşu komşum vurmuştu davet etti ondan yedim. kılıç balığını lokantada kirvem sipariş vermişti

at eti ve kımızı kırgızistan'da bulunduğum sırada yedim. yılanı ise doğada iki arkadaşla yaptığımız survival bir senaryo gereği yedik. önceden hazırlık gibi düşün; bir şekilde ormanda ya da doğada mahsur kalırsan bunları yapmak için düşünmemelisin.

gerçekten zor durumda kalırsan ölmemek için yersin belki ama normal zamanda niye?

valla açıkçası iş gezisindeyken gittiğimiz restoran bi avustralya restoranıydı, menüde hep kanguru, timsah vs gibi şeyler vardı. bi seçim yapmam gerekiyordu, ben de kanguruyu seçtim. niye kınıyosunuz lan aç mı kalaydım?

zaten sertti eti, pek de sevmedim. çiğne çiğne zor bitti...

(yok lan çok da sert değildi, kendimi acındırmak için dedim öyle, fena değildi)

valla kınıyorum yani :)

fare de yedim derseniz artık bayılcam :)

timsah kanguru gibi hayvanların restoranlar için doğada avlanmadığını, çiftlikte yetiştirildiğini hatırlatayım. İnekten farkı yok yani etik olarak.

Neden değişik şey yer insan? Zira denemeyi seviyordur. Neden çin yemeği ya da italyan yemeği yerse aynı sebepten ötürü. Önce merak eder, sonra dener, beğenirse devam eder. Tabii damak tadı olarak bazı insanlar maceracı olmuyor, herkes aynı değil.

aşçı olduğum için herşeyi denemem lazım. son 5 yıl yediğim bazı şeyleri yazayım,

solucan, köpek eti, boğa yumurtalığı ( :((( ), köpek balığı eti, balina eti, kurbağa, timsah, kanguru eti, at eti, yılan, bir çeşit deniz anası, napalm biberi,

veeee en ilginci geliyoooor....

hazır mısınızzzzz.....

canlı balık yedim

çoğundan gurur duymuyorum ama yiyorsunuz mecburen ya. bunlarıda restoranda yedim, jackass gibi ormanda köpek kovalamadım yani, adabıyla geleneği neyse öyle yedik

ben o duyuruya da cevap yazmıştım, yediğim en ekstrem şey ıspanaklı pasta. icat edenin aklına <insert here çeşitli küfürler> neyse, dünyanın en saçma yiyeceği. gerçekten de saçma. neden yedin dersen, önce fıstıklı pasta falan dediler, ben o sırada dersten gelmiştim, ölümüne açtım, "oha fıstıklı past-bi dakka lan, fıstık mı o?" diye baktım önce bir, arkadaşım kanmadığımı anlayınca -yani çok bariz belliydi fıstık olmadığı ama bildiğin yeşilimsi böyle kek-krema falan düşün- ne olduğunu söyledi, merakımdan bir lokma aldım, daha da akşama kadar bir şey yiyemedim. hayır tadı öyle aşırı iğrenç değildi de, ne bileyim, insan ıspanak tadı falan bekliyor, gereğinden fazla şekerli bir tat geliyor, çünkü ıspanağın sırf haşlanmışını da yemişliğim var, cidden iğrenç bir şey ve o tat gitsin diye salçalı ve/veya soğanlı yapılan bir yemek, ne bileyim sarımsak, yoğurt vs. hep o tat yüzünden bence. o iğrenç tat gitsin diye de basmışlar şekeri üzerine, daha bir garip olmuş. yani gereksiz bir şey.

erkek arkadasım fas'ta salyangoz yedi böyle kürdanla kuyrugundan cekip yedi 2-3 kere bi kase aldi filan. israr etmesine ragmen düşünmedim bile. yediğim en ekstrem şey domuz etidir herhalde.

Salyangoz: rahmetli babaannem bahçeyi sularken bulduğum kocaman salyangozu gösterip bu yenir mi dedim, yersen yenir diye cevap verdi, pişir yiycem dedim; bir kaç tanesini alıp cezvede haşladı yedim. beğenmedim, ama babaannemin salyangoz yemeği yapmayı bildiğini sanmıyorum, adam gibi yapan bir yerde tekrardan tadımlık yiyebilirim.

Güvercin; bir arkadaşım sapanla yada havalı tüfekle vurmuş ziyan olmasın diye peder pişirdi, yedim. yağlı bişi pek tadını hatırlamıyorum.

Sığırcık; güvercinde olduğu gibi bir hikayesi var

valla ben buna işkembe diye cevap vereceğim. Daha da asla yemem.

kılıç balığı, solucan(çocukluk aklı) aklıma başka gelmiyor ne yazıkki.
bir de zamanında komşumuz serçe vurmuştu onu yemiştim güzel değil.

edit: ben de kımız içtim :D

at eti ve yılan eti yedim. kımız içtim.

martı döner

kanguru eti. aynı restoranda timsah da vardı, kararsız kalıp kanguruyu seçmiştim...

çok yemek seçerim o yüzden pek ekstrem şeyler yemedim ama bana göre en extreme şey tavuk yüreği. (o da daha çocukken dedem yedirmişti, cüneyt arkın gibi cesur, yürekli olursun diye kandırmıştı rahmetli gjklasd)

(bkz: mavi yengeç)

ben değil de, bir arkadaş:

www.youtube.com

dikkat: görüntüler mide kaldırıcıdır.

köpek ve balon balığı sanırım

yengeç ve kelle paça..

davşan

Kirpi

old.jagareforbundet.se şu heyvanın etini yemişliğim var

Çocukluğumda yerden bulduğum sakızı çiğnamıştım.

tavşan, at, geyik, mavi yengeç, adını bilmediğim renkli tropik balık ve midyeler.
Hiçbiri ekstrem değil gerçi.

ben için en ilerisi ahtapot salatası oldu :)

cam bardak

mermer

Boga kuyrugu.

inek dili

yani şunlar yanında ekstremliği kalmadı ama, ıspanaklı pasta yemiştim. böyle bildiğin ıspanaklı yani. dünyanın en saçma yiyeceği ama, onun dışında bir ekstremliği yok.

Peçete, kibrit çöpü ve gül. Peçete ve kibrit çöpü için çocukken yarışma bile yapmıştık, niye olduğunu da hatırlamıyorum. Gül de Demet'in Kınalı Bebek klibinden kalan bir şey.

kurbaga bacagi ve salyangoz. bir de devekusu etinin tadina baktim.

ayrıca haftaya geyik sucuklu kurufasulye yapıcam mesela, sayılır mı? :)

salyangoz haşlaması

midye lan. cidden yediğim en acayip şey oydu.

güvercin, sığırcık da yedim, pek extrem sayılmaz bunlar ama olsun.

bana sizin yediklerinize bakınca ancak bok yedim demek düşer.

deniz kestanesi

salyangoz ve ekstrem sayılırs eğer bıldırcın.

at ve eşek sucuğu (italyada bilerek satılıyor)
sülünes

koyun taşağı

dilli kaşarlı :(

o puf zımzımlar yüzünden biraz bihterin yatak odasında duracak bir şeye benziyor kenarındaki

bu kadar modernliğe o biraz klasik kaçmış ama zevk benim salon benim diyerek koyabilirsin de.

diğer eşyalar daha modern puf biraz daha klasiğimsi. olmaz gibi sanki.

kapitonesizi varsa daha iyi olur gibi. bu haliyle çok ağır ve hantal duruyor. ölü noktanın mezarı olur bu puf. gotwob yan sehpa seçtiysen yine gotwob'da satılan puflardan koyabilirsin.

Bu resimdeki en guzel parca bu puf.

@supersonik turbo
aa ben gotwob'un puflarını bilmiyordum,fiyatı da iyiymiş.
Orta sehpasına göz koymuştum da çok pahalı,o yüzden yan sehpa ve aydınlatma ile yetiniyordum.

puf biraz klasik duruyor evet. Altında sandığı olan daha modern bir parça seçebilirsiniz, hem depolama yeri de olur, kapıya yakınsa oturup ayakkabu da giyilir uygun yükseklikte seçerseniz.

Halihazırda eviniz yoksa hayır diye biliyorum. Varsa www.yapikredimortgage.com gibi şeyler var.

Aldığınız evi yüksek gösterirseniz, yani 140 bin gösterirseniz 105 bin verirler kredi..

bu yuksek gosterme isine ben mi karar veriyorum? banka experleri gelip bakmıyo mu eve?

evın deger ısıne eksper gelır bakar.kafaya gore deger bıcılmez.ayrıca banka evın full degerını odemez. bellı kısmını alıcı oder,oranı da sabıttır.%25-30 gıbı bısı olması lazm.

Sen karar veremiyorsun tabii ki ama, bazı emlakçılar tamamına kredi çekebiliyor..

experin belirlediği rakam kritik konu. o rakamı yukarı çekebilmek için çabalamak gerekiyor. benim bankacım araya girdi ve exper ile gerekli görüşmeleri yapıp daha iyi bir noktaya çekti krediyi. ama sancılı bir süreçti.

sattınız mı evi? :)

3-4 kiloyu kabin bagajınıza sığdıramaz mısınız? Sırt çantasını falan tartmıyorlar genelde.

bilgisayar çantana ağırlık yapan şeyleri yok.. kitap filan varsa hele..

@whoosie, yani alsalar kabin bagajına sokucam aslında 2 şeyden birini, ama interrail çantası olmuyor sanırım kabin bahajı için..

yurtiçi uçuşta interrail çantası bırak direk bavulu alan gördüm uçağa.

illa ek bagaj hakkı kullanacaksan da internetten satın al, daha ucuz diye biliyorum.

bagaj sınırını 5 kg, kabin bagajını da 3 kg geçirmiştim, ekstra tek kuruş ödemedim. ki yurtdışından türkiye'ye dönüştü, görevliler türk değildi. eğer uçuşunuz yurtdışına çıkış ise daha kolay ikna edeceğinizi düşünüyorum. olay görevlilerde bitiyor.

dizide kız defteri kendim yaptım diyordu. diy notebook diye arattım şöyle bir şey çıktı ; www.cremedelacraft.com

onun haricinde istanbul için konuşayım, kadıköy akmar'ın yanında nezih var sanırım. adından emin olamadım şimdi. çok güzel defterler var orada. bir de kabalcılara bakın.

defter delisi olarak moleskine ben de çok severim, ama travel defterleri tam aradığım gibi bir şey değil.

cremedelacraft ilginçmiş. nezih, d&r, penguen ve türevlerinde çok fazla gözüme çarpan bir şey olmadı. kabalcı'ya bakacağım...

Kadıköy'e yakınsanız nezih'in arka sırasındaki, yani Akmar'ın diğer çıkışından sağa doğru 2-3 tane yer var, önlerinde envai çeşit defter ve not defteri var. Bakmadan geçmeyin.

kadiköy'e yakınım, ama akmar taraflarına gitmeyeli 2-3 yıl oluyor. sırf defter için giderim kesinlikle. teşekkürler.

Ayrıca şunu ekleyeyim, benim de seyahatlerimde yanımda taşıdığım ve ıvır zıvırı yapıştırıp not tuttuğum bir defter var, pek de seviyorum kendisini ancak eğer yanınızda taşıyorsanız büyük ebatlı olmaması daha iyi olur. Zira bişiler yapıştırınca iyice kalınlaşıyor ve taşıması zorlaşıyor. Ben en iyi sonucu ciltli ve yatay not defterimde aldım. Sol tarafa yapıştırdım, sağ tarafa yazdım.

bir tane seyahat defterim var. gezerken yanımda taşıyorum. biriktirdiklerimi ise kutulara koydum. neyin ne olduğunu unutmamak istiyorum o yüzden deftere yapıştırıp altına not alırsam çok daha iyi olacak. ama gene seyahat defterimi yanımda taşımaya devam ederim, sonra dönüşünde öteki deftere aktarırım diye düşündüm:)

Duvara yapıştırılabilen derken bu statik olarak yapışıp sökülebilenlerden mi?
goo.gl mesela
ya da www.magicwhiteboard.net

Süpersin, Flipchart Kağıdı

Başka şehirdeyim ve veteriner bilgim yok ama yarın sabah aramak için www.yildirim.bel.tr en alttaki veterinerlik hizmetleri.

Klinik Adı :İrem Veterinerlik
Hekim Adı :Yusuf KIRMIZ
Adres : Karapınar Mh. 103. Sk. No: 4 (başka bir sitede adresi Yeşilevler Mh. 2.Sk. No:4 Yıldırım / BURSA )
Telefon : +90 224 331 85 48
GSM : +90 532 426 24 49

telefonla ulaşmaya çalışabilirsiniz. başka ne yapılır bilemiyorum maalesef.

veterineri aradım, arkadaşları hemen yönlendiriyorum dediler. adresi verdim bekliyoruz. kedi nefes alıyor ama hiçbir hareket yok.

ek olarak, 24 saat açık olan iki yer var diye buldum. Biri Görükle'deki Uludağ Üniversitesi'nin hayvan hastanesi diğeri de Nilüfer'de BURVET.

İletişim bilgileri:
Üniversite Tel : 0 224 2940805

BURVET ADRES: Cumhuriyet Mah. Gazi Cad. Güven Sk. No:6/B
Nilüfer / BURSA
TEL: 0 224 453 18 88

GSM: 0 532 282 64 55 - 0 533 717 55 13

veteriner gelemeden ne yazık ki öldü arkadaşlar... teşekkür ederim bilgilendirdiğiniz, yardımcı olduğunuz için.

böyle garip şeyler genelde bilkent realde oluyor.

Şöyle bir olay da varmış.
www.yoremden.com

istinye park'taki malatya pazarında vardı, Ankara'dakinde de vardır sanırım.
Olmadı www.misircarsisindan.com

Oha kaçırma.

edit: kıllandım ama bak, iyi incele evi. Isıtması falan mı yok, nedir acaba? Çok iyi zira fiyatı.

edit 2: Biraz daha bilgi, Bağdat caddesinden dolmuşla yol açıksa maksimum 10 dakika sürer. Dönerken de biraz ilerdeki çatalda inip yürüyebilir ya da alttaki caddeden yukarı yürüyebilirsiniz.

Ben de killandim simdi. Madem o kadar uygun yarin bi gidip bakmali

Bence duyuruyu da sil ki iyiyse de görüp gidip kapan olmasın. Paranoya iyidir.

iyi bir ev. ama bir sor önce mütaahite verilme durumu var mı. bir kaç ay önce olsaydı kötü bir tercih olurdu. ama demiryolu kapatıldığı için gürültü sorunun da olmaz. kadıköye ulaşımı haftasonu öğleden sonra çok problemli (dolmuşlar adı üstünde dolu geçer. otobüslerde öyle). haftaiçi o kadar sorun yaşamazsın. aynı lokasyonda oturduğum için kadıköye ulaşabileceğin net süreyi veribilirim. 5 dakika (haftasonu sabah-dolmuş-otobüs bekleme süresi hariç) ile 25 dakika (haftasonu öğleden sonra. bunda da araç bekleme süresi eklenmemiş durumda) arasında değişir.
kiraya gelince 20-25 yıllık bir evse o bölge için normal sayılır.
not: 40 yıllık bina 3+1 110 m2 950 tl kira.

İnsanlar neden değişir sorusuna "zira insan adapte olan bir varlıktır" diyebilirim. Şartlara ideal derecede uyum sağlamak için değişirler. Tabii bilimsel referansını veremem, ilk aklıma gelen yanıtı söyledim.

kendi görüşüm sınavda sakın yazmayın

her canlının mensubu olduğu familyasının ortak özelliklerini belirleyen kromozom ve dna dizisi vardır.

nasıl ki kedilerin hepsi temelde aynı görünüşe sahip olsa da tıpatıp hepsinin benzememesi gibi.

kedi dnası, köpek dnası, maymun dnası, insan dnası.

kısacası insanın da normlarını oluşturan bir dna dizisi var, o dizisiden dışarısı zaten hatalı sayılıyor ölü doğuyor misal ya da düşük oluyor filan. (yaşanılabilir kılan kromozom anomalilerini saymıyorum ancak onlarda bile bir norm oluyor .misal down sendromlu çocuklar da birbirine benziyor hep)

ortak dna dizisi sayesinde benziyorlar.

ancak yine bu dna dizisi sayesinde farklılıklar oluşuyor.

insanların yürüyebillen, düşünebilen varlık olmasını sağlayan dna diziliminde küçük nüanslarla mavi göz, kısa boy vs oluşuyor.

tıpkı kek hamurunu bozmadan portakallı, çilekli yapmak gibi bir şey.

norm dışına çıkmadan yine genetik dizilim farklılığı ile birbirimizden farklıyız.

ve tüm ortak özelliklerimiz ve farklı özelliklerimiz genetik kodlar sayesinde gelecek döllerimiz arasında aktarılıyor.

evrimsel süreçte de ortama, değişen yaşam şartlarına adapte oluyoruz.

Bu bence varlık mı (veya öz mü?) çevre mi, (essence/presence - nature/nurture) sorusu.

Gen olarak %95-%98 aynı havuzdan geliyoruz. Pavarotti ile Marilyn Monroe'nun birbirine %95 benzediğini gözle görmek güç ama iki ayak, iki kulak, iki bacak, bir ağız, ayakta yürüme bilgisi. İşte, bunlar hep %95. Geri kalan %3-5 de Pavarotti ile Marilyn Monroe arasındaki fark.

Birbirimizden gen olarak değil de, bu ortak zemini oluşturduktan sonra ideoloji, kişilik olarak ayrılıyoruz ki o ayrılığın da değişik sapmaları olduğunu ve bunun genelde de çevreden ve %3-5 genden geldiğini düşünüyorum. Örneğin, 100 yıl önce bir kadının tek parça paçalı mayo giyip denize girecek cesareti olmaması ile bugün bikini ile rahatlıkla güneşlenebilmemiz gibi. Bu çok aöıklayıcı bir örnek olmadı. Örneğin, bazı insanlar çekinik, bazıları baskın olabiliyor. Bunun ne kadarının çevreden, ne kadarının da %3-5 genden geldiği ise zaten felsefede uzun yıllardır tartışılan, bilimde ise doğru düzgün kanıtlanamamış, ancak örneksel verileri genellemeye çalışan bir konu. Ben varlığın (%3-5 genin) biraz daha baskın olduğunu düşünüyorum ama bunun çevre ile bastırılabileceğini veya ortaya çıkarılabileceğini, bunun da özde bulunan miktara göre belirlenebileceğini düşünüyorum. Özde bulunan miktarın nasıl ölçülebileceği ve çevrenin etkisinin en az ne kadar olması gerektiği ile ilgili ise hiçbir fikrim yok.

kültürel antropoloji sorusu ise benzer kısmını aynı kültürü yaşayan insanlarla açıklayacaksın farklı kültürler için ise "bizim düşündüğümüz gibi ulus devletler tarafından çizilmiş keskin kültürel sınırlar yok onları biz kafamızda yaratıyoruz anlıyor musun dostum?" diyeceksin. burada bir de "yurtsuzluk" kavramını ekle. hybrit kimlikler, iletişim ve ulaşım imkanlarının acayip noktalara ulaşmasından mütevellit. "artık cebinden twitter'a giriyosun dünyanın öbür ucundasın bu ne demek düşünebiliyo musn?" diyeceksin.

benzemez kısmını kültüre rağmen kültürel kalıpların her insan tarafından yeniden yorumlandığı ve kültürün insan ile yaşayan bir varlık oluğunu filan söyleyebilirsin buradan kültür ve dil ilişkisine azcık gir: işte kültür dediğimizin birikim sonucu olduğu ve bu biriktirmenin lisan ile yapıldığı bir de jacques derrida'nın dil ile ilgili görüşlerini eklersen neden benzemez kısmına tadından yenmez.

üçüncü kısımda önce insan değişir mi onu tartış. neden değişir, nasıl değişir? toplumlar değişir insanlar değişmeyebilir gibi yanar dönerli cevaplar da verebilirsin.değişir tez-antitez-sentez ile oluşur diyebilirsin mesela. tez yaratıldığı anda antitezi de yaratılmaya başlar gibisinden... Toplumsal değişim diye google'a arat oku beğendiğini savun.

neferkitty, neden yazmasın? yazsın valla! bek gözel!

www.amnh.org

şempanze ve insan DNA'sı %98.8 oranında tıpatıp aynı. Ama o aradaki %1.2'lik farklılık, 35 milyon çeşit farklılığa tekabül ediyor. Örnek olarak, şempanzeler de AIDS ya da hepatit oluyolar ama sıtma olmuyolar. Bizden çok farklılar.

Benzer şekilde, gelmiş geçmiş ve gelecek insan DNA'ları da, birbirinden farklı. Hiçbiri, diğeriyle %100 aynı değil. Hatta ve hatta, tek yumurta ikizlerinin DNA'ları bile birbirinin tıpa tıp aynı değil:

www.scientificamerican.com

Ama birbirlerine benziyorlar mı? Hem de çok!

Hâl böyle olunca, benzerliği ve benzemezliği açıklayan şeyin DNA'da yattığını söyleyebiliriz.

Bu noktada, fenotip kavramını tanımlayın. Ama çok güzel tanımlamanız lâzım. İyi bir gugıl araştırması gerekiyor.

Ardından da,

canlıların karakterlerinin büyük bir bölümü, bir değil, çok sayıda gen tarafından kontrol edilir. Başka bir deyişle, belirli bir fenotipin ortaya çıkmasında birden fazla gen, değişik ölçülerde ve değişik yönlerde katkılar yapmaktadır. Bu etkileşimler daha ziyade, sıra ile birbirini izleyen biyosentetik reaksiyonların yerine getirilmesi sırasında katalizör olarak görev alan enzimlerin (ve bu enzimleri üreten genlerin) etkisinden ileri gelmektedir.

Sonra diyebilirsiniz ki,

Görüldüğü üzere, fenotipin belirlenmesinde, 1 gen, 1 özellikten sorumlu değil. Çok fazla sayıda genin ve çok fazla sayıda çevresel etkinin ortaklaşa oluşturdukları bir sonuçtur fenotip. Dolayısıyla, benzer çevresel koşullara maruz kalan iki farklı genotip, sonunda birbirine tıpatıp benzeyen değil belki ama birbirini andıran iki fenotipe dönüşebilir.

Örnek olarak, düğün fotoğraflarında birbirlerine çok benzemeyen bir karı kocanın, 40 sene sonra, görünüş olarak birbirlerini andırmaları mümkün olabilir. Elbette her çift sonunda birbirine benzeyecek diye bir şart yok ama, bazı çiftlerde de böyle bir realite var. Bakarsınız ve tuhaf bulursunuz. Çünkü bu insanlarda bir kan akrabalığı yoktur. Ama yüz ifadesi, görünüş olarak birbirlerini andırırlar. Neden? Çünkü 40 senedir aynı şeylerle ve aynı düzenle beslenmişlerdir. Kırk senedir, birbirlerine bakmaktadırlar ve mimik kasları, aynaya bakar gibi, ister istemez, aynı hareketleri, aynı yüz ifadelerini yapmaya şartlanmıştır. Bu etkenler sonunda insanlar birbirlerine benzer hâle gelirler.

Bu durumun tersi, birlikte büyüyen ve ayrı büyüyen tek yumurta ikizlerinin karşılaştırılmasında da görülür. Ayrı büyüyenlerde belli belirsiz bir farklılaşma meydana gelir.

Besinler, dengeli beslenme veya kötü beslenme, beslenme düzeni, içilen suyun özellikleri, yapılan işler, spor yapmış olmak veya olmamak, yapılan sporun cinsi, mâruz kalınan atmosferik, coğrafi ve iklimsel şartlar, kimyasal maddeler, zor hayat veya kolay hayat, rahat bir hayat veya meşakkatli bir hayat, uyku kalitesi, uyku düzeni, içki, sigara, kola, uyuşturucu, şeker gibi kötü alışkanlıkların olması veya olmaması, stres, üzüntü, depresif bir hayat ya da nispeten normal bir hayat ya da neşeli geçen bir hayat, aile bireyleriyle olan etkileşim, bir aile ortamında ya da sokaklarda büyümüş, sokaklarda yaşamış olmak, yatılan yatağın ve yastığın kalitesi gibi benzeri yüzlerce, binlerce parametrenin, birey bazında onlarca yıl, tür bazında ise binlerce yıl süreyle fenotipimiz üzerinde bıraktığı değiştirici etkiler, sonunda benzerliklerin ve farklılıkların ortaya çıkmasına neden olur.

örnekler: ırklar arası farklılıklar. fazla güneşe maruz kalınan bölgelerde açık renk gözün olmaması, beyaz tenin olmaması, güneşe çok az maruz kalınan bölgelerde, koyu renk ten renginin bulunmaması.

(Bu örnekleri çeşitlendirmeniz lâzım. Antropoloji sayfalarında gezin biraz. Elinizin altında internet ve gugıl varken, yazılı kaynak bulamadık demeyin lütfen).

(bkz: google'da ileri arama teknikleri)

insanlık ne çekiyorsa aşkı film ve kitaplardan öğrenen insanlardan çekiyor. feride zamanının iyi okulunda okumuş, ayrıca fransız okulunda okumanın getirdiği avrupa'daki birey olma bilincisini kafasında oturtmuş bir kadın olduğu için gidip diyar diyar öğretmenlik yapabiliyor. okumasa onu aldatan kuzeniyle evlendirilip evde oturan kız olarak kalacaktı. zamanın ötesinde olmasının nedeni o zaman fransız okulunda okuyan kız sayısıyla alakalı bence. bir kere kadın aldatılmış. aşk bunun neresinde? gerçi ıssız adama ağlayan toplumdan nasıl bir aşk algısı bekliyoruz.

Hah, ben de bunu demeye çalışıyorum bir yandan. Millet daha çaresizken, görece oldukça şanslı bir kızın hikayesini "Aman Allah'ım" nidaları ile okumak garip geliyor.

aynı mantıkla insanlar bugün de ebru gündeş'e üzülüyor. şu ülkede üzülecek o kadar çok şey varken, gidip kocası bütün ülkeyi dolandırmış zengin, ünlü ve güçlü bir kadına insan neden üzülür bu da sosyolojik değerlendirmeye açık bir olay. ebru gündeş'e üzülenler ebru gündeş'ten bin kat kötü durumda. ben bu konuyu nasıl buraya bağladım o da ayrı bir konu. ebru gündeş aslında ferideymiş.

Dediğiniz gibi sosyolojik açıdan doğruları yanlışları fazla, ayrı bir makale konusu ama dediğiniz noktalar üzerinden birkaç şey söylemek istiyorum.
Öncelikle ikinciden başlayayım. Doğrusu aşk ifadeleri şimdiki genç kızlardan farklı değil. Önemli bir ayrılık sonrası bugünkü ergenin de aynı şeyleri aynı ruh durumuyla yazdığını görebilirsiniz. "Eh ayrıldın sus artık" tepkisi bugün de o kıza verilir. Ama bu Feride'nin saçmalığını göstermez. Tam tersine bence burada güçlü bir tahlil var genç kız ruhuna dair. Bir de o zamankilerin daha naif olduğunu da eklemek gerekiyor.

Birincisine gelirsek; yine dönemi iyi tahlil etmek lazım. O zamanlar dame de sion'dan çıkan kızların nazlı ılıcak gibi her devrin kadını olmaları değil evin süsü olmaları bekleniyordu. Yani Feride'nin o acısı paylaşılan sofralardaki durumu aslında kaçaklığına dair. Acı verici bir şeylerden kaçtığı belli, zira orada olmaması gerekiyordu. Hani iyi de bir kız, marazi aşk acısı var, iyi huylu, saf falan. Tam ideal özellikler kadın için işte teorik olarak. Ayrıca posta koyması ama bunu da öğretmenlik gibi yine kadınsı bir şekilde koyması da güzel. Kadınların evden çıkması lazım yavaş yavaş dönem itibariyle ama bunu zarfiçe yapmaları lazım, bu da bunun örneği. Karşısına çıkacak insanlar da siyah ve beyazlar malesefi ki bu da romanın eksik yönlerinden. Ya onun gibi duygulu, nazik erkekler ya da adını hatırlamadığım evinde parti yapılan mahdum ve oradaki kadın gibi uç kötü niyetliler. Bu tabii büyük bir eksiklik.

Ayrıca Kamran'a kafam girsin, romanın en kötü tarafı Kamran zaten.

edit: Eklemeden geçmek istemedim; Zeyniler köyü tasviri Türk edebiyatındaki en başarılı gotik tasvirlerdendir bence.

(bence) o acıma/değer verme şeysi; İstanbullu, genç, güzel, kolej mezunu bir kızın gelip anadolunun ücra bi köşesinde öğretmenlik yapabilmesi için ya manyak (ki deli olmadığını görüyorlar) ya da çook derin bir acı filan yaşamış olması lazım yoksa neden gelsin buralara kafasını yaşadıklarından.

Minimum 4500 gün çalışsan da 25 yıllık sigorta primini tamamlaman gerekiyor dışarıdan ödeyerek vs gibi diye anladım ben.

Size aynı yaş denk gelmiş ama çoğu kişide farklı yaş çıkar. Özellikle 2001 öncesi çok hizmeti olanlarda bu durum görülür. Örneğin kişinin 3600 günü dolmuştur, "prim ödemeye/çalışmaya devam edersen 50 yaşında, yok ödemez/çaluşmazsan 60 yaşında emekli olursun" gibi bir sonuç çıkar genelde. Sizin ilk sigortalılığınız geç olduğundan her iki durumda da aynı yaşa tabisiniz.

4500 gün ve 25 yılı tamamlarsanız ve 58 yaşınıza daha varsa çalışmadan 58 yaşını bekleyebilirsiniz. Bu şartlar 50 yaşında dolarsa 8 yıl prim ödemeden/çalışmadan beklerseniz 58 yaşında emekli olursunuz. Bu arada sağlık giderleriniz için gss primi ödemeli ya da başkasına tabi olmalısınız.

Ya da 4500 günden sonra çalışmaya devam ederseniz 7000 gün ve 58 yaşı beklemelisiniz. Burda 25 yıl şartı yok. Aslında saçma görünüyor ama bu sizin durumunuzdan kaynaklanıyor. Genelde ilk verdiğim örnekteki durum görülüyor.

her halükarda 58 yaşını doldurmuş olmanız gerekmekle birlikte;

ya sigortalılık süresine bakmaksızın 7000 gün prim ödemeniz lazım,

ya da en az 25 yıl sigortalılık sürenizle birlikte 4500 gün prim ödemeniz lazım.

Hamburg havaalanı sıkıntılı, Türkiye'den bir tek THY ile Germanwings uçuyor sanırım. Bir de euro fırlayınca ucuz bulmak imkansıza yakın ki 500 lira aslında 170 euro falan, çok değil özünde.
Pegasus Airberlin ile işbirliği başlattı, şu anda Hamburg'dan Antalya görünüyor sadece ama bilet bilgisi yok.
Sonuç olarak Hamburg'dan İstanbul'a 170 euro iyi bir fiyat özünde.

edit: Yanlışmışım, sunexpress de başlamış. skyscanner'da 15 ağustos için 350 liralik thy bileti falan görünüyor. Skyscanner'da tüm ayı seçip arama yapınız yani önce.

fazla değil diyosanız, okey. sanki daha uygun alternatifler vardır da ben bulamıyorum diye düşündüğümden şeyetmiştim.

bana 3 ağustos lazım. pegasus ekim ortası başlıyormuş. sunexpress 270 euro çekti :/

skyscanner'dan havaaalanı seçmeksizin istanbul, hatta türkiye diye aratıyorum ama çıkan fiyatlar fakir hamburg'dan dönemesin diyor :P

tarihi esnetemiyorum maalesef.

Döviz yükseldiği için fiyatlara direkt yansımıştır.

Yerel turizm acentalarının düzenlediği charter'ları araştırabilirsin bir ihtimal.

12'de bir sınavım var, bu olaylar sınavda çok ufak bir parça olarak yer alıyor uzun uzuna araştırdım ama iişin içinden çıkamadım. benim fütürist mimari olarak tanımlayabileceğim şeyler postmodernist olarak geçiyor o yüzden acil yorumlarınızı bekliyorum şu meseleyi çözmezsem saçmalayacağım sınavda

Bağlantı kurulabilir. Lakin zorlama olacaktır. İkisi de aynı döneme ve birikimle gelse de temelde birisi geleceği tasarlarken, diğeri geçmişi sorgular. postmodernizm geçmişten kopmak için yola çıkmamıştır. Artık böyle olsun diye tali bir yol çeker. postmodernizm korkuların üzerine gitmekle başlıyor. Futurizm, postmodernizme göre daha rahat ortamlarda yeşillerniyor.

Temel farklardan yola çıkarsan daha hızlı hareket edersin.

fütürizm için teknoloji ile obsesyon halinde, hayalperest, kaygısız yaratıcılık
postmodernist için geçmişi sorgulayan denilebilir o vakit?
peki geçmişi sorgulamaya ek olarak ne yapıyor postmodernist?

Fütürizm postmodernizmin öncülü sayılabilir zira sanat akımları bildiğiniz gibi birbiri üzerinden ilerler. Fütüristler dev adımlarla geleceğe yürürken savaşla yüz yüze geldiler, çoğu savaşta yer aldı mutlulukla zira geçmişi yıkacaktı bu savaş. Sonra heba oldular tabii cayır cayır.
Ondan sonra arada uzun yıllar var postmodernizme kadar ama 2. dünya savaşınden sonra ve soğuk savaş döneminde her şeyin anlamını yitirmesinden çıkmıştır postmodernizm. Yani direkt bir bağlantı yok ama postmodernizme giden yoldaki duraklardan biri fütürizm.

Edit: Direkt bir bağlantı yok dedim biraz abartı tabii. Yoksa 1. Dünya Savaşı'ndan sonra yok olmadı fütüristler, ağır darbe aldı diyelim. 2. Dünya Savaşı sonrasına kadar devam etti etkileri, postmodern mimariye bağlamak için de wikipedia'daki şu cümle var mesela "The futurist architecture created since 1960 may be termed post-modern futurism."

şimdi ben silver apple'a pek katılmıyorum.
öncelikle fütürizm postmodernist değil modernist dönem akımıdır. birinci dünya savaşından önce ortaya çıkmıştır. postmodernizm ise ikinci dünya savaşından sonra ortaya çıkmıştır.

genel anlamda modernist dönemde (savaşın ve yeni bilimsel buluşların etkisiyle) realizmden uzaklaşıldı. tek bir gerçekliğin var olduğu, insanın evrenin merkezinde ve ayrıcalıklı bir konumda olduğu gibi inanışların doğru olmadığı anlaşıldı. hızlanan şehirleşmenin bireyleri yalnızlaştırması da var ayrıca. dolayısıyla resim, mimari, edebiyat alanlarında yeni formlar denenmeye başlandı. bu formlar genelde insan zihninin her şeyi bilemeyeceği, gerçekliği yakalayamayacağı fikrinden yola çıkarak oluşturuldu. burada psikanaliz kuramının insan bilinçaltıyla ilgili ürettiği fikirler de etkili. sanatçı dünyayı kendi gözünden gördüğü şekilde yansıtmaya başladı. mesela cezanne, van gogh, picasso gibi adamların yamuk yumuk resimleri. edebiyatta da güvenilmez anlatıcılar, flashback/flashforwardlar, kesintili anlatımlar romanlara hakim olmaya başladı. sanatta biçim ön plana çıktı, galeriye gelen insanlar fotoğrafa bakar gibi bakmıyor resimlere (mesela bir rembrandt resmi değil artık), resme baktığının farkında artık. figürler yamuk, koca koca boya parçaları var tuvalde (van gogh mesela) vs vs.

şimdi fütürizmi burada konumlandırmak gerekirse, o da biçimin ön planda olduğu ve en önemlisi sıklıkla zaman kavramıyla oynanan bir akım. 1909 başlangıç tarihi. hareket halindeki nesneleri gösteriyorlar bize (özellikle resimde), teknoloji hayranlığı hakim. fütürizm geçmişi tamamen reddetmeye dayalı bir akım. modern zamanı yüceltiyorlar. hız, şiddet gibi kavramlar ön planda. makinalar, gemiler, arabalar, uçaklar vs. amaç hep geçmişten sıyrılıp yeni bir devrin kapısını açmak. ancak bu akım birinci dünya savaşından sonra pek tutulmuyor artık (savaşın korkunç yıkımının etkisiyle).

postmodernizme geçiçem ama önce şunu yollayayım kaybolmasın.

fütürizmle postmodernizmin benzerliği ikisinin de geçmişi reddetmesi. halbuki modernizm akımında bir epistemolojik kriz var, abi biz hiçbir şey bilmiyomuşuz ya şeklinde. realizmin çöküşünden sonra (dinin çürütülmesi, darwin, nietzsche, freud, einstein gibi adamların işleri bunlar) bir boşluğa düşüyorlar. dediğim gibi şehirleşme, bireyselleşme derken insanlar iyice yalnızlaşmaya başlıyor. sonra birinci dünya savaşı gelip çatınca kriz iyice derinleşiyor. fakat önemli olan şu ki, modernist akımda hala bir sanata olan inanç, geçmişe, her şeyin kesin olduğu düşünülen zamanlara bir özlem, sanata bir misyon yükleme gibi şeyler hala mevcut. sanat dinin yerini alıyor bir nevi.

işte postmodernizmde bunlar yok. postmodernizm diyor ki geçmişe özlem anlamsız. modernizmde hala biraz realizm izleri var ama postmodernist düşünce anti-realist. postmodernizm sanatın anlamı veya ahlaki rolü hakkında şüpheci. bir de postmodernizm yüksek/elit kültür ve popüler kültür arasındaki ayrımı da sorgulamaya başlıyor. bir de 50'lerde azınlık hakları hareketleri falan başlıyor özellikle amerika'da, dolayısıyla 60'lar ve 70'ler azınlık grubundaki sanatçıların da coştuğu bir dönem oluyor. yani postmodernist hareket 60'larda erkek sanatçıların öncülüğünde ve biçime odaklı olarak başlasa da sonradan kadınların, azınlıkların daha aktifleştiği ve giderek daha politikleşen bir akım haline geliyor.

aklıma gelen her şeyi yazmaya çalıştım umarım sorunuzu biraz cevaplayabilmişimdir. sınavda başarılar.

Blade Runner daki mimari ve mizansen aslında benim hakkında düşündüğüm filmi izlediyseniz bir fikriniz var mi

hiçbir ilgisi yok

Uzay, gezegenler. Merakınız da varsa güzel deneyimdir gözlem yapmak.

2000 Türk lirası civarı bir paraya gayet tatmin edici gözlem yapılabilir. Yahu teleskop nerden çıktı bir kere? Gözler ne güne duruyor? Sonra dürbünü var daha.

Ayrıca hangi hobiye başlarsa başlasın bir süre sonra ayıracağı para mutlaka artacaktır.

bir süre oturup kendini dinle. Medtasyon gibi yani.

Çok zor olacaktır, ne istediğini bilmemek ciddi psikolojik sıkıntılardan kaynaklanır. en iyi ihtimalle odak eksikliği vardır.

Bana soracak olursan hobi eksikliğinden daha ciddi problemlerin olabilir.

Sorunu cevaplamak gerekirse de başta söylediğim gibi, kendini dinle. Nelerden hoşlandığını bul.

iyi de bunu kendin keşfetmen lazım. arnavut şevkete kimse kuşlarla ilgilen hobi olarak dememiş. önce neyi sevdiğini bulacaksın ki onun peşinden gidesin.

en pahalılarından biri ama en güzeli seyahat bence. İnsan bir yerden sonra seyahat edebilmek için para kazanmaya çalışıyor.
Puzzle da çok güzeldir ama 3 ayda 1 puzzle yapsan asacak yerin kalmaz, puzzle da bitince çerçeve istiyor, yoksa insanın içinde kalıyor.

mutlaka fiziksel işler mi olmalı? edebiyat, güzel sanatlar, şiir, resim, sinema vb alanları takip edebilirsin. etkinliklerini, dergilerini, sergilerini, fetivallerini. hiç birine meylin yok mu? ille icracısı olmaya gerek yok.

bric, satranc, cam ufleme. garaj varsa tahta oyma kakma, bahce varsa 1 donum falan cicekcilik-kendine tarim. deniz kiyisiysa kucuk tekne-keyif-balik.

yazinca gordum cok yaslanmisim amk, acmaz benimkiler seni.

Resim yapilabilir seviyorsan.

ömürlük hobi, "şu kursa katılayım da hobim olsun, ölene kadar uğraşayım" diye olduğunu sanmıyorum.
genelde çocukluktan beri var olan bir ilgi alanının sürekli takip edilip yıllarını vererek benimsenip devam ettirilmesiyle oluyor.

ömürlük olursa o "hobi" olmaktan çıkmaz mı artık?
uzakdoğu dövüş sanatlarını deneyebilrsin belki.

(bkz: kare karalamaca)

www.griddlers.net

duyuruda ki cevaplara tick koymak olabilir, hıhı tam senlik.

değil

değil

sazan.avi yapıyorsun de mi?

babaannem sandım bi an.

monica bellucci ise güzel değilse çirkin

Granny ile alakasi ne yahu, yuh. Neyse anormal olan benim galiba.

güzel, eskiden daha güzelmiş ama abartılacak kadar değil.

Yaşından kilosundan değil de o çene işi bozuyor.

yabancı damat'taki kızın annesine benziyor, ismini unuttum

Varsa macrocenter'dadır. O olmazsa Nişantaşı - Teşvikiye Camii tarafında genelde yabancıların alışveriş yaptığı birtakım küçük market/şarküteri gibi yerler var, oralarda olabilir.

aktarlarda keklikotu diye sorabilirsiniz. Zahterle aynı diyorlar ama emin değilim.

bildiğiniz kekik (thyme) değildir kendileri. ayrıca bana tazesi lazım.

ben yabani mercanköşk diye biliyorum bunun türkçesini. tazesini bulabileceğinizi hiç sanmıyorum, hele de istanbulda.

hayır mercanköşk ile de alakası yok.

bunun Türkçesi ne?

wikipedia'da oregano'nun türkçe karşılığı yok.

oregano maddesinde şöyle bir şey yazıyor:

The herb is also widely used in Turkish, Palestinian, Lebanese, Egyptian, Syrian, Greek, Portuguese, Italian, Spanish, Philippine and Latin American cuisines.

In Turkish cuisine, oregano is mostly used for flavoring meat, especially for mutton and lamb. In barbecue and kebab restaurants, it can be usually found on table, together with paprika, salt and pepper.

kebapçıda olsa olsa kekik vardır. oregano ne ki?

türkçesini doğru bilen yok. her kafadan bir ses çıkıyor. muhtemelen kekik gibi koktuğu için kekik diye biliniyor. hiç yemişliğim yok fakat burada söylenenler olmadığını biliyorum. thyme ile aynı familyada fakat thyme'dan farklı cinste bir bikti. ebay'den tohum alıp kendim yetiştiricem o olacak.

burda keklikotu, güveyotu, dağ kekiği demiş

www.yeminlisozluk.com

burda iyice karışık, ciddiye alınmaz.

tureng.com

bence keklik otu da değil. keklik otunun çiçeği sarı ve yaprakları da alakasız. güveyotu biraz daha benzer gibi göründü. ona bakmak lazım.

dağ kekiği diye görsellere bakınca çıkan pembe çiçekli bitkiler wikipedia oregano maddesindeki pembe çiçekli bitkiye benziyor.

www.google.com.tr

en.wikipedia.org

diğerleri alakası. sarı çiçekli filan dediğin gibi.

çiçekleri benziyor ama dağ kekiğinin yaprakları ince uzun. oreganonunki yuvarlak. dağ kekiğini biliyorum evde kurusu var.

önce türkçe ne olduğunu bilmek lazım.

büyük marketlerde genelde taze kekik (thyme) satılıyor. ben ondan alıyorum.

ayrıca mercanköşk.

www.gurme212.com

bu diğerlerine göre değişik geldi.

kekige benzer ama kekik degildir.

goo.gl
Burada deseni aynı kalıbı farklı çeşitler var, hepsine bakamadım ama vardır herhalde.

porland'dan almıştım benzerini, websitesine baktım bulamadım şimdi ama

whoosie, buraya sormadan önce ben de denk geldim o siteye ama yok orada maalesef.

Yanlış biliyor olabilirim ama kapandı sanırım orası. Varsa Halitağa'da vardır.

edit: Evet, Halitağa'da varmış.
www.colins.com.tr

Bahçeye falan salmayın, sokaklar kedi dolu zaten, bir 6 tanesine daha sebep olmayın. Kısırlaştırın. Doğasını bozmak falan değildir bu, ev kedisi ve şehirde yaşıyor, Masai Mara'da değil. İnsan ve kedi arasındaki tarihi etkileşimi yok sayamayız, biz evcilleştirdik süreç içinde, biz kısırlaştırıyoruz nüfusunu kontrol etmek için.

tüm doğacak yavrulara bakmak gibi birşeyi becerebilecek isen yahut da hepsini sahiplendirmeyi becereksen kısırlaştırmayabilirsin. yok yapamam diyorsan bir zahmet olarak kediyi sokağa salıp da sokakta sürünecek ve büyüdüklerinde daha da fazla sokakta sürünecek yavru kedi ortaya çıkarak yavru kedilere yol açma aymazlığını göstermeyiver.

kedin dişi değil de erkek olunca, ortaya çıkardığı yavrular senin sorumluluğundan düşmüyorlar.

Saçmalamayın, kısırlaştırmakla doğasını bozmanın ne alakası var? Doğum kontrolü de kullanmayın siz doğanız bozulmasın diye. Doğacak çocuklara bakan bulunur nasıl olsa... Sinirleniyorum böyle kulaktan dolma bilgilerle hareket edenleri gördükçe. Kediyi kısırlaştırın, başta kedinin kendisi olmak üzere herkes rahatlasın. Hormonal kanser riski de stresi de sıfırlanır. Kilo alımına karşı da kısırlaştırılmış kediler için olan mama vereceksiniz. Bu kadar basit.

kesinlikle kısırlaştırmak lazım.
yavruları sahiplendirmek bile yeterince iyi bir çözüm değil.
hali hazırda yavru kediler var zaten, onun yavrusunu sahiplenecek olanlar çoktan doğmuş olanları sahiplenebilirler.

sahipsiz kedi-köpek sayısı almış başını gidiyor.
yazık yani, sonra onlar sefil oluyor.

şimdi çiftleşse bile, yılda 3-4 kere kızgınlık dönemine girecek.
her seferinde çiftleştirmeniz gerekecek.
bir sonu yok bunun.
bir yılda yüzlerce yavru eder.
yavruların yavruları vsvs.
yazık günah.

kızgınlık dönemi bitince kısırlaştırın hemen.

kısırlaştırmak da nedir yahu ? sizin kedinin psikolojisini bozmaya ve allahın ona bahsettigi özelligi ondan almaya ne hakkınız var ?

bırakın kedinizi dısarı, rahat rahat ihtiyacını gidersin. hem sokaktaki disi kedi de cinsellikten mahrum kalmasın. yavrulara bakamazsın filan diyenlere de aldırma, allah onların rızkını verir.

bir kere dışarı salarsanız, hem sokaklarda ölecek gayrimeşru çocukları olur, hem çiftleşme oldukça sert bir rekabet ve mücadeledir gözü çıkmış kulağı yırtılmış hastalık kapmış şekilde dönmesi olası.
kısırlaştırma konusunda şüpheliyseniz, az biraz okuyun araştırın bence. hayvanın doğasını bozmak olduğunu düşünmüyorum, şöyle ki kısırlaştırma işlemi hayvanı aseksüel cinsiyetsiz bir garabet haline getirmez. yalnızca hormonları kızgınlığa girecek kadar aşırı salgılanmaz ve çiftleşme halinde yavru doğmaz. onun dışında kediniz bir erkek kedi olmaya devam edicek, bir eksiği olmayacak, eve sonradan bir dişi kedi alırsanız mesela kısır erkek kediniz onunla oynaşacaktır, ama yavru olmaz. üstelik kızgınlık dönemi hayvan açısından oldukça acı verici bir dönemdir, zira aşırı artan hormonları ve doğanın çağrısı hayvanları çıldırtır, sağa sola sürtüp tatmin olamadıkça özel bölgelerini tahriş etmesi sözkonusu olabilir. bahçeye salarsanız da bahçedeki dişilerden çok sizin oğlana yazık olur çünkü her bölgenin dişilerini döllemeyi görev bilmiş erkek kedileri sizin evde büyümüş süt oğlanını haşat eder, dişiler de genelde çiftleşecekleri erkeği bir güzel kavga edip pataklayıp ona göre seçerler.
abimin ve ev arkadaşımın erkek kedileri kısır. ikisi de hala çok hareketli ve filinta gibi, o kızışma dönemindeki huzursuzluk saldırganlık kendini 5. kat camından atma çabaları sürttürüp sürekli yalayarak kendi pipisini incitmesi falan sona erdi. hem de hayvan erkek olduğunu unutmuş değil, yani erkekliği eksilmiyor, dişi kediye hamle yapıyor hala. ama aklını kaybetmiş gibi saldırmadığından dayak yediğini görünce çekiliyor ölümüne dalmıyor.
hayvanın doğasını bozmak olduğunu düşünmüyorum, yani doğuştan kısır bir dolu hayvan da var, hem de hayvanın yaşam kalitesini yükselten, dayak yiyip hastalık kapıp sokaklara kendini atıp ölmesini önleyen bir operasyon. biri size günde 3 öğün viagra verse 3 ay boyunca kendinizi tatmin dahi edemeden sürekli kalkık gezseniz bu iş keyif olmaktan çıkar, ki hayvanlar doğanın bariz çağrısı ve hormonlar nedeniyle cinsellik peşine düşüyor, bu onlar için bir keyif de değil, soyun devamı için vücudun bir çağrısı. bu çağrı olmadan hayatlarını gayet güzel sürdürüyorlar.

hiç kudurmadan, kudurmanın ne olduğunu bilmeden önce kısırlaştırsaydınız kısırlaştırılmak kötü bi rüya gibi kalırdı aklında, ama hayvanın hormonları azdığı için şu dakikadan sonra kısırlaştırırsanız depresyon, iştahsızlık, biblo taklidi yapmak gibi bi dünya problemle uğraşacaksınız.

sokağa salayım çiftleşsin mantığıyla hareket ederseniz de sokak kedisi popülasyonuna katkıda bulunmuş olacak, sahte hayvanseverlerin kendi topluluklarındaki statülerini yükseltmelerini sağlayacak, annelerinden çalınıp bir sevgi pötürcüğünün ellerine düştüğü için gözlerini devirip, tüylerini meme ucu şekline gelene kadar yalayan, sonra da deli gibi kendini emen hilkat garibeleri yaratacaksınız.

sal kedini dışarı allah onların rızkını verir diyenlere itibar etmeyiniz, arabaların altında asfalta yapıştırılan, üzerine benzin dökülüp ateşe verilen, kafası koparılan bir dünya hayvan gördüm fakat daha 'allah'ın kimseye rızkını verdiğini görmedim.

kedinizi veterinere götürün ve kısırlaştırma için veterinerin bir tarih belirlemesini isteyin, sonra da o tarihte kedinizi kısırlaştırıp veterinerin önerdiği şekilde bakmaya devam edin.

yıl 2014 hala kedi köpeğin cinsel ihtiyacı ile insanın cinsel ihtiyacının aynı olduğunu zannedenler var. kısırlaştır tabi ki. hayvanlar cinsel ilişkiyi zevk için değil, doğal bir zorunluluktan kızgınlık gelip kafayı yedirdiği için yapıyor. dünyada cinsellikten zevk alan üç canlı vardır: insan, orangutan ve yunus. gerisi tamamen üreme zorunluluğundan yapar bizim gibi zevk için değil. Allah'ın bahşettiği özellik falansa eğer Allah onlara avlanma, kendi beslenme özellikleri de bahşetti o zaman eve hiç almayalım hayvanlara bakmayalım başlarının çaresine baksınlar. O kadar üreme ihtiyacı zaten dışarıda bolca öldüklerinden geliyor. Sen kediyi eve aldın, uzun yaşıyor, bu sürece çoğalmasa da olur.

Cevaplar için çok teşekkürler..
Lakin kızmayın yahu, kararsızım dedim, ben de üzülüyorum tabii sokaktaki hayvanlara. Ama bizimki hamile bırakmasa başkasından hamile kalacak yine dişiler, bu başıboş üreme işine çare bulmak mümkün değil ki! En fazla yavru gördüm mü korur kollar beslerim elimden geldiğince..
Ha tabi, biraz daha vicdan yapıp bu hunharca çoğalan kedi nüfusuna mütevazı bir katkım olmasın diyebilirim yine de.

Sokakta dayak yiyebileceği de aklıma gelmemişti bu arada.. Evcilleşerek evrilmiş kedilik halini de göz önüne almam iyi olacak.

affedersiniz ama yanitinizi düsündügünüzü bile sanmiyorum.

kedi türlerinden evcillestirilebilenler zaman icerisinde bagimliliklari artmis türlerdir. mesela van kedisi disarda tek basina yasayamaz, cunku göz enfeksiyonlarina cok savunmasizlar. mesela iran kedileri de bagisikliklarinin gelismemis olmasindan dolayi yasayamaz. cogu kedi disarida hayatta kalamaz.

cunku hayvanin midesi bulandiginda yemesi gereken otlar vardir. bunlari algilar, bunlarla kendini tedavi etmeyi bilir. düzenli avlandigi zaman icgüdüleri gelisir ve kendi besinini edinebilir.

oysa sokakta birakin otu bahceyi avlanabilecegi alani, yasamaya alani yoktur. sizden önce tarla olan yere binalar otoparklar yapip bir agaca dahi yer vermiyorken sokaktaki kedilere "allah onlarin rizkini verir" diyemezsiniz. eger verildiyse bile de siz onun elinden coktan aldiniz.

bir diger konu bu sekilde yasam kosullari vs dusukken ölüm oranlari hasta ve sakat kalma ihtimali bu kadar yüksekken sokaga erkek hayvaninizi salayim azicvik tepissin rahatlasin mantigi, oglunuzu cikartayim azicik tecavüz etsin rahatlasin demekle estir. benim gözümde böyledir. sorumluluk kabul etmeyecek, birak zevkini tatsin cocuk dogasi böyle diye bir mantik yoktur. cunku onun dogasi burasi degildir. sokak degildir.

sokaktaki hamile hayvanin dogumu icin yer vermiyorken doguran hayvana tekme atip pisletme burayi diyorken sokaktaki disi hayvan da cinsellikten mahrum kalmasin denmez.

hani bastan sona her kelimesine ayri ayri yorumum var ama degisecegine inanmiyorum.

sorunuza gelirse eger evinizde bakmiyorsaniz, yabanil kedilerden olusan bir aileniz ve büyük dogal ormanlik bir alaniniz yoksa kedinizi bahceye (sokaga hic degil) salamazsiniz. erkek olmasi bir sey degistirmez.

ben de kedilerin kisirlastirilmasina karsiyim ama bu ortamindan koparilip kisirlastirilip salinmasi konusunda gecerli. sadece yabanil ve kendi ortamindaki türler icin gecerli. sehir kedilerinde bunun ihtiyac oldugu düsüncesindeyim.

edit:"mikro zihinler vs" demeye basladiysak editleme yapmamkta sorun olmasa gerek. eger dogru anladiysam; lütfen ve lütfen, hastalaninca doktora gitmeyin. valla bakin, sizin yasam süreciniz kaderinizde bu var. öleceginizi hissediyorsaniz lütfen doganizi bozmayin. ilac kullanmayin ameliyat olmayin. doganizda ölmek var. 60 yasina kadar olan ortalama insan ömrü 80i zorluyorsa artik yanlis yapiyoruz demektir. "evrensel işleyişe müdahelede bulunmak işlenebilecek en büyük suçtur." ayiptir günahtir.

ha ama. korunmak sart. onu unutmayalim.

@meltem

prezervatif veya hap kullanmak ile testis/rahim alınması olayını aynı seviyede görmek çok zekice.

kısırlaştırmak ile doğasının bozulmasını ilişkilendiremiyorsan zaten yapacak birşey yok.


benim fikrim,
bırakın bir kere çiftleşsin, kızgınlığı geçince de kısırlaştırın.

kısırlaştırmanın doğasını değiştirmek olduğunu düşünüyorum ama doğal yaşam alanını değiştiriyorsanız mecburen doğasını da değiştirmeniz gerekiyor.

yukarıdaki gibi insanlar oldukça sokak hayvanları sorunu hiç çözülmeyecek bu hayvanların yaşadıkları sıkıntılar da hiç bitmeyecek ne yazık ki. ama malum şartlar belli, zihin, akıl, kültür seviyesi yerlerde. onlara göre bir yavru ölmüş yaşamış pek birşey ifade etmez, doğa kanunudur o yavrunun başına gelen, o hayvan sokakta tekmelendiğinde, arabanın altında kaldığında da doğa kanunudur, bir insanın bir insanı öldürmesi de doğa kanunudur, sonuçta güçlü güçsüzü saf dışı bırakmıştır falan filan. uzatmaya gerek yok mantık ortada zaten. sizin sorumluluğunuz onu kısırlaştırmak, ki bu gariban hayvanların sayısı artmasın. bir de bu hayvan düşmanlarını kısırlaştırmak lazım ki soyları kurusun tabii.

ortada doğa diye bir şey kalmamış, insanlar hala kendilerini modern mağaralara adapte etmenin peşinde ömür tüketiyor, ben aylardır arı ve güvercin göremiyorum, burada 'kısırlaştırmak doğasını bozmak mıdır' diye tartışılıyor ya, hakkaten komiksiniz.

evde büyüyen kediyi sokağa bırakırsan 15 dakika sonra elinde kürekle mezarını kazmaya başlarsın, evde süt kuzusu gibi soğuğun ne olduğunu bile öğrenemeden büyüyen hayvanda içgüdü filan aramayın, saçmalamayın.

evcil hayvanların soyunun tükenmemesi için kontrollü bir şekilde üremeleri gerek zira bu hayvanları himayemiz altına alıp beslemezsek 1 hafta içinde itlaf edilirler.

bu demek değil ki hiç bir hayvan kısırlaştırılmamalı, bal gibi de çoğu hayvan kısırlaştırılmalı ki bir dünya hayvan doğduktan sonra 1 yıl içerisinde ölmesin.

soruyu soran arkadaş kedisini salsa sokağa, en az 4 tane yavru doğmasına vesile olacak ve çok çok yüksek bir ihtimal bu 4 yavru da arabaların, ayakkabıların altında daha yavruyken ölecek.

doğa diye bir şey yok arkadaşım, fantezilerde, anılarda kaldı doğa.

melih gökçek yedi doğayı yok size bize yok doğa filan.

bana gelip de allah rızk verir hayır şer inşallah deme ayrıca, sen ne kadar reddedersen reddet, senin inancın dünyanın dönmesini sağlamıyor.

işine gelmezse bakmazsın hayvanı eve hapsetmezsin demişsin fakat ben bu hayvanları koruyup kollamasam senden bi tık gerideki adamları mobese kayıtlarından bu hayvanların üzerine zippo gazı döküp ateşe verirken izleyeceğim.

ben kangal cinsi bir köpeği abim belleyerek hayvanların arasında büyüdüm, 23 yıldır hayvanlarla beraber yaşıyorum, yarasadan tut örümceğe kadar her tür primata bakmışlığım var, en iyisini ben biliyorum, sen ne biliyorsun?

@azizakin prezervatif veya hap kullanılması kedilerde de mümkün olsa onu önerirdim, elden gelen bu.

kediler ilk evcilleştirilen hayvanlardan biridir, doğal ortam bahsi yalnızca evcilleştirilmemiş yani insan yapısı ortama uyum sağlamamış hayvanlar açısından geçerlidir. bir filin doğal ortamı savannah dır, bir koala nın doğal ortamı tropikal ormandır diyebiliriz. oysa ki bir kedinin doğal ortamı nedir? orman mıdır? bozkır mıdır? dalga mı geçiyorsunuz, evcilleştirilmemiş yaban kedisi türlerinin doğal ortamı ormandır oysa ki şehir hayatında bulunan felis domesticus un, yani 'evcilleştirilmiş kedi' ırkının doğal ortamı bimlerce yıldır insan tarafından bulundurulduğu yerdir.
bir de doğal ortam kavramımıza bakalım, şu anda 'doğal ortam' dediğiniz şehir hayatında sokakta yaşayan kediler, sıçacak bir parça toprağa bile sahip değiller, 'doğal korunak'ları araba içleri bina girişleri, ve doğal beslenmeleri etrafta hiç avlanabilecekleri küçük hayvan olmadığı için insan çöpleri artıkları. he kedilerin doğal ortamı budur, şehirde yollarda araba bina kenarlarında asfalta sıçıp çöp yemektir demiyorsanız, kedilerin günümüzde zaten doğal ortamdan ne anlıyorsanız öyle bir doğal ortamı yoktur.
gönül ister ki bok gibi şehirlerde yaşamayalım bahçeli evlerimiz bahçede avlanacak küçük hayvanlar ve kedilerin sığınabileceği diğer yırtıcılardan köpeklerden korunabilecekleri ağaçlar olsun. ancak şehir kedilerin doğal ortamıdır, siz onları doğal ortamından koparıp sırf yalnız kalmamak için eve alıyorsunuz, halbuki dışarda yaşasa avlanacak doğal ortamı olacak demek tamamen mallık bence.
kediler evcil bir tür olarak binlerce yılda insan bakımına muhtaç ve insanların onlar için gerekli şartları oluşturmasına bağlı olarak hayatta kaldılar.
ailem küçük bir kasabada bahçeli evde yaşıyor, her yer kedilerin sıçması için toprak, avlaması için minik tarla faresi, börtü böcek ve tırmanması için ağaç dolu.yine de bu hayvanlar evcilleştirilmiş bir tür olduklarından özellikle kışları bakıma ihtiyaç duyuyor evin dibinden ayrılmıyor ve özellikle kışın sert zamanlarında hepsi insan çöpü karıştırıyor, insanlara sürünüp mama istiyor. gayet doğal ortamında bile olsa adı üstünde 'vcilleştirilmiş kedi' türün adı, insana bağlı bir hayat sürmek genlerini şekillendiren şey. bu açıdan aman canım doğal seleksiyon doğrurur doğurur fazlalıkları ölür demek, evcil ve insanlarla bağ kuran bir hayvan sözkonusu olunca saçma, zira insan bu hayvanların bakımından bütün katkısını çeker tamamen doğal haline bırakırsa(beslenecek çöp, barınacak insan evleri verandaları yağmur-soğuk almayan bulamadıklarında) yani yüzde yüz doğal ortama-ormana vs. terk edildiklerinde hepsi ölüyor. zira evcilleştirilmiş bir türden birden insan elini çekerseniz olacağı bu.
en basitinden ormana terk edilen köpeklere bakın, bunların sadece insan eliyle büyütülmüş ilk nesli değil, bu 'doğal ortam' da üreyen 2. nesli de aman bizim doğal ortamımız biz hayatta kalırız demiyor, insanların attığı çöpleri bulabilecekleri yerlere gidiyor ya da ölüyor.

kısırlaştırılmalı. sokaklar bu kadar perişan kediyle dolu iken, sahiplenilmeyi bekleyen binlerce kedi varken bunlara yenilerini eklemek acımasızlık olur. erkek kedinin kısırlaştırılması dişiye göre çok daha kolay hem, iki saat sonra hiçbir şey olmamış gibi hoplayıp zıplıyor. herkes için daha iyi olacaktır, merak etmeyin.

@mftf, üslubun bu kadar saldırganken istersen evinde timsah besle. benim gözümde faydasızsın.
sen hangi ezik yalnızlığını gidermek için aldın o hayvanları evine madem a şaşkın? senin ne haddine benim tercihlerimi sorgulamak!! bu inanç olduğu kadar da bir tercih meselesi, sen insanlara bu kadar saygısızken senin eline bakan hayvanlara bayağı üzüldüm açıkçası.

@meltem, görüşlerimiz yakın ama sen de biraz saldırgansın açıkçası.

@wilii, yanıtımın neresini düşünmediğimi sandığını anlamadım, hatta o kadar yazmışsın, tam olarak ne demek istedin onu bile anlamadım ama yine de sağol zaman ayırdığın için :)

@makcinaw ve matchgrip, eyvallah :)
bu duyuruyu eklemedeki gerçek amacımı anlayıp cevap yazmış diğer tüm arkadaşlara da teşekkürler, cidden uykularımı kaçıracak kadar kararsızdım. ama şimdi eminim ne yapacağıma.

@saint marla : ezik yalnızlık diyerek seni kastetmedim, verdigim cevaba saldıranları kastettim. dolayısıyla senin tercihlerine karısmak gibi bir durum olmadı. ben yalnızca fikrimi belirttim.

ayrıca ben evimde besledigim hayvanlara en iyi kosulları saglarım. onları sanki dogal ortamlarında yasıyormus gibi hissettiririm. hayvanlarımdan birini almadan önce yurtdısından malzemelerini getirtmek ve ortamını hazırlamak için 6 ay bekledim. ondan sonra hayvanı aldım.

eger 100 m2 lik bir apartman dairesinde oturuyorsanız ve kedi-köpek besliyorsanız bencilsiniz evet. çünkü siz o hayvanın bunalıp bunalmayacagını düsünmüyorsunuz, neyi istedigini-arzuladıgını umursamıyorsunuz. öyle petshop'a gidip ''hadi ben bunu alıooom'' diyip hayvan alınmaz. eger saldırganlıktan kastettiginiz buysa geri adım atmam, kusura bakmayın.

zavallı kedicige de bol sans. umarım gelecek onun icin guzel olur.

o arkadaş rammstein'ın berlin konserlerini hiç izlememiş anladığım kadarıyla

Yani Pentagram da Türkiye'de tanınmıyor mesela. Biz tanıyoruz da yoldan geçen ne kadar tanır?

o arkadaşa söyle öyle geniş geniş atmasın.

dogma buyume hannover'li kız arkadasim uyandirma alarmi olarak kullandigim du hast vesilesi ile ogrendi rammstein i :)

kreuzberg'de dönercilerde tanınmıyor olabilir, kimi referans aldığına bağlı..

Munih Hardrock Cafe'de Rammstein calmaya baslayinca Almanlar birbirilerine high five yapiyorlardi.

Kimse tanımıyor almanya'da. En çok tanınan şarkıcı İsmail YK ve Yurtseven Kardeşler'dir.

ana yurtları almanya olduğundan kara propaganda ve önyargı da çoğunlukla orda oluyor haliyle. yani insanlar rahatlıkla "nazi bunlar" diye düşünebiliyor, bunun etkisi de olabilir yıllar içinde.

eski rammstein bootleg trader'ı ve youtube'da birkaç konser videosu bulunan ve bunlarla yaklaşık 3 milyon view almış biri olarak, video istatistiklerine bakarak birkaç veri söyleyeyim o halde:

videolar en çok almanya'dan izleniyor. yaklaşık 750.000 view almış konser videolarım almanya içinden. ondan sonra abd (250k), meksika (212k), brezilya (180k) ve rusya (130k) geliyor. istanbul konserinin de multicam videosu var kanalda bir arkadaşımla yaptığımız; onun da etkisiyle türkiye'den 72k izlenme var.

sadece almanya üzerinden konuşmak gerekirse, ilginç bi grafik var. almanya'dan videoları izleyenlerden 13-17 yaş aralığında olanlar %9, 18-24 yaş aralığı %11, 25-34 yaş %15, 35-44 yaş %20, 45-54 yaş %32, 55-64 yaş %9 ve 65+ yaş %2.

yani genç nesil aslında rammstein'a ilgi göstermiyor. 25 yaş üstü almanlar, tüm alman izleyicilerinin %88'ini oluşturuyor. 35 yaş üstü ise %62. bayağı ciddi bi yoğunluk bu.

hard rock cafe'ye giden kitle tabii aşinadır da, gençlik sanırım her ortalama avrupa ülkesinde olduğu gibi genellikle pop müziğe sarmış durumda olabilir.

tanınmıyor değil de sevilmiyordur. pentagram'la kıyaslayanlar falan olmuş da pentagram'ın dünya çapında tanınırlığıyla rammstein arasında dağlar var.

müzik türü ve popülerlik ile alakalı bir şey. türkiye'de ajdar'ın cahit berkay'dan daha çok tanınması gibi, popülerlik meselesi.

tanınıyor veya tanınmıyordan çok, soru sanki "popüler mi, değil mi" gibi geldi bana? yanlışsa uyar. eğer öyleyse, cevap hayır. biri demiş ki konserlerini hiç izlememiş galiba, zibilyon tane seveni gitse ne fark eder birader? orası illa ki dolar 10 bin, 20 bin, 30 bin, geniş perspektiften bak.

cevap neden hayır; rammstein almanya'da popüler bir grup değil. yeni albümleri çıksa millet heyecandan delirmez, umurlarında dahi olmaz (genelden bahsediyorum).

tüm bunları hannover, münih, frankfurt, wuppertal, köln, düsseldorf şehirlerinde ayrı ayrı ve uzunca mesken tuttuğum günlerimden çıkarım yaparak yazdım.

Almanya'da da çeşitli müzik türlerine ağırlıklı olarak ilgi gösteren yaş grupları var elbette ve Rammstein'da uluslararası ünü nedeniyle bu tür müziğe ilgili çevrelerce biliniyor elbette ama "Neue Deutsche Hãrte"nin geniş skalasını da göz ardı etmemek lazım. Mesela Düsseldorf çevresini iyi bilen birisi olarak rock barlarda çalındığına şahit olmuşumdur. ama Kuzey Ren Vestfalya bölgesi olarak şunu diyebilirim ki, bizde bu tür müziğe ilgi gösterenlerin yaş ortalaması o bölgede daha çok hip hop ve pop müziğe ilgi gösteriyor ağırlıklı olarak.

kara liste merkez bankasının listesidir ve bütün bankalarla paylaşılır.ve lanet bir durumdur kredi çekemezsin,kart alamazsın mahallenin tinercisi gozuyle bakılırsın finans dünyasın da.
asgariyi ödemen birşeyi değiştirmez listeye girdiysen kökten çözeceksin durumunu.

Bildiğim kadarıyla artık kara liste dışında kredi derecelendirmesi var. Eksi şeyler oldukça puanın düşüyor ve tüm kredilendirmeler falan için oraya bakılıyor.
KKB'nin sitesinden 2.30 TL'ye kendi raporunuza bakabilirsiniz. Sanırım 1700'ün altına pek düşmemek gerekiyor.

benim de öğrenciyken başıma gelmişti buna benzer bir şey. 1700'ün altına düşmemesi gereken puanım şu an 640. ama 20 bin ihtiyaç kredisi çektim 1.5 sene önce. çat diye verdiler.

Puanımızı en basit nereden öğrenebiliyoruz?

kkb'nin sitesinden.
İsterseniz herhangi bir bankadan da öğrenebilirsiniz online ödeme şansınız yoksa ama 5.50 falan alırlar.

Metrobüs 24 saat çalışıyor. Geceleri daha seyrek sadece.

24 saat çalışıyor geceleri 15 dk da bir sefer falan oluyor.

www.iett.gov.tr

gece devam eden başka hatlar da var. ana sayfada 34 diy aratırsan görürsün diğerlerini de.

B ile aynı, yine verdiğin paraya göre değişen sayıda ders alıyorsu ehliyet kursunda. Sınavda da B ehliyetin olduğu için motor bölümünü yapıyordun sadece, hala öyle mi bilmiyorum gerçi. Yani gidip ehliyet kursuna başvuracaksın. Sonra da istersen özel ders alabiliyorsun tabii.

peki aşağı yukarı ne kadar bir para veriyorum biliyor musun?

sınava girmiyormuşum b sınıfı ehliyetim var diye, sadece direksiyon sınavına giriyormuşum. ama başta da belirttiğim gibi sınavı geçeyim de nasıl geçeyim değil,, binmeyi öğreneyim istiyorum. bir de kolay bir şey mi istanbul'da motosiklete binmek?

Kolay değil tabii ama araba kullanmak da kolay değil sonuçta. Önemli olan her zaman tam korumalı olmak, 50 metre olsa bile.
İşte kursta atıyorum 5 saat eğitim alacaksın, o da yetmeyecek elbette. Gittiğin kursun eğitmenini falan sevdiysen oradan, ya da tavsiyeyle başka yerden ekstra ders alırsın, ne kadar alacağın sonuçta sana bağlı, belki birkaç derste çözeceksin belki 10 ders gerekecek.
Fiyatları hiç bilmiyorum malesef.

Ortalama 350 TL kurs, 50 TL sinav harci, 200 TL emniyette ehliyet islemlerinde gidiyor.

Ehliyet almak gercekten cok kolay.. Egitim cok onemli. Honda Gucenli Surus egitimlerini tavsoye ederim.

dark dante nin fiyatları doğru.

evet yazılı sınav yok yeni kanunda, sadece direksiyon sınavına gireceksin.

kadıköy de gelişim sürücü kursu var, arkadaşımdır. motosiklet konusunda tecrübeliler.

eğitimde alırsın başlangıç için, sonra kendini geliştirmek istersen ileri seviye kurslar alırsın.

Çok çok büyük ihtimalle yapmaz.

amerikan federal kargo sistemini kullan usps o şekilde ptt ile gönderilmiş gibi olur burada Topkapı gibi merkezi bir yerden alır uğraşmazsın, ayrıca gümrük mevzuatına girer mi ona bak eğer fatura 300 dolar falan olursa yok yere üzülürsün.

dedem kahvaltı yapmazsan erken yaşlanırsın derdi.. adam akıllı yapmak lazım.

akşamdan ekmek arası domates falan hazırla sonra hemen ısıtıp ye eğer imkanın oluyorsa.

O bisküvilerdeki yağlar bir yerden sonra reflüye davetiye çıkarıyor. Pastane poğaçaları falan da, her sabah yiyince bir yerden sonra mideyi fena yapıyor. En azından sandviç götürün.

Bisküvide şeker var aç karnına hızla şekerini yükseltir sonra daha çabuk acıkırsın.

Raf ürünü olup sağlıklı olan pek bir şey bilmiyorum.

www.ekicipeynir.com

hiç sağlıklı değil. bir domatesin bi peynirin yerini tutar mı? kahvaltı en önemli öğün. işyerinde buzdolabı varsa. üçgen peynirlerden al, bir paket zeytin, 1 kilo domates falan yiyeceğin şeylerden götür koy. bir paket de sandviç ekmeği al. bir haftada tüketirsin ekmeği. süt de götürebilirsin. korn fleks yaparsın arada. işte çeşitlendirirsin.

ablamlar İspanya'da yaşıyor, her sabah kahve ve o tip değişik bisküvilerden yiyorlar. bir de yanında meyve. gayet sağlıklılar. tek kahvaltı tipi bizim Türk kahvaltısı değil.

Yulafli biskuvi degil de yulaf ezmesi saglıklıdır. Biskuvi de bir suru ek madde tatlandırı vardir arkadasların dedigi gibi seker vucuda girince kolay kolay cikmaz ve zamanla sagligi kotu yonde etkiler. Sut+yulaf ezmesi hızlica her ortamda hazirlanip tuketilebilecek saglikli besinlerdir.

1 sene önce sizin gibiydim, evet çok sağlıksız ve alışkanlık yapıyor. şimdi mecburiyetten yiyorsunuz gibi geliyor size ama sonra o bisküvileri aramaya başlıyorsunuz. başka seçenekleriniz olsa da yani.
evde niye edemiyorsunuz kahvaltı? edebilirsiniz gerçekten isterseniz.

bir de, sabah hiçbir şey yemeyebilirsiniz de aslında. bunu da bir düşünün.
ezber normları tamamen yoksayarak, yaşam stilinize hangisi uygunsa ona göre bir sistem oturtabilirsiniz.

abartildigi kadar sagliksiz degil ama seni rahatsiz ediyorsa yeme. anliyorum hem vaktin yok hem de usengecsin. onerim bir adet yesil elma ve bir avuc kuruyemis. badem, findik ya da ceviz vs. hem tok tutar, gereken enerjini alirsin hem de o mutlaka yap dedikleri hormonlu domates, beyaz ekmek, boyanmis zeytin ve fabrika peynirlerinden daha saglikli bence.

valla singapuru biliyorum ondan yazayım (heralde benzerdir) bi plaza oluyor içinde hep teknoloji aletleri satan küçük esnaflar ben birbirlerine kırdırıyorum biri 1100 dese öbürü 1050 dedimi o malı 900 e alıyorum

uzak doğuda küçük esnaf iş yapar büyük mağaza kazıklar aklında olsun...

ürün konusundada hangisi ucuzsa onu getirsinler singapurda mesela hepsi türkiyeye yakın değmiyor hiç...

Taylanddan bence birsey alma sahte cikiyor ayirt edemezsin de sadece laptop alinir. Bangkok da dogubanka benzer yerler vardi

Tayland'ın neresi? Mesela Phuket'te Jungceylon isimli dev bir alışveriş merkezi var. Oranın alt katında apple dükkanı, üst katında da adını hatırlamadığım media markt benzeri yeri vardı, hatta istediğim telefon apple store'da olmadığı için yukarıdan aldım.

Tavsiyem, apple thailand sitesine girin, hangi şehre gidecekseniz oradaki resmi satış yerlerine bakın. Sadece apple store'lar değil resmi olarak apple ürünleri satan teknoloji marketleri de oluyor ve orada yazan yerlerdeki diğer ürünlerde de sahtecilik olmuyor.