Ses kartınızın marka ve modeline göre win7 uyumlu yazılım bulmanız gerekiyor. Malum, EQ ayarlarını sağlıklı yapabilmeniz için o ses kartına bir şekilde erişmeniz gerekmekte. Aksi takdirde yalandan yükleyeceğiniz bir programdan(ayarları sanal olarak yapmak durumunda kalacağınızdan) verim almanız çok zor. Tavsiyem, ses kartınızın official sayfasından win7 uyumlu driverı indirip kurun. Olmuyorsa da yine ses kartınızın marka ve modelini destekleyen bir yazılım kurmanız şart. Eğer ses kartınızın marka ve modelini bilemiyorsanız "everest" adlı program ya da benzeri driver detective tarzı programcıklar işinize yarayabilir.

1- Chip taktırmadan kesinlikle kopya oyun oynayamazsınız. O makinalarda yazılımsal(jailbreak) bir uygulama kullanılamıyor çünkü.
2- İnternetten indirdiğiniz ps2 oyunu iso dosyasını 2x ya da 4x ile yazdırdığınız oyunu chipli makinada çalıştırıp oynayabilirsiniz, lakin 6 ay sonra makinanın okuyucu gözü(yani kafası) ayvayı yiyeceğinden, ve bir kafa fiyatı ortalama 80$'dan başladığından astarı yüzünden pahalıya gelir. Size tavsiyem, ille de oyunu siz yazdıracaksanız 2x(nero kullanabilirsiniz) ile yazdırın ve kaliteli dvd kullanın. Noname medyalardan uzak durun.


Bonus: Şimdilerde bir yazılımla ps2'ye hard disk bağlayabiliyorsunuz. Konuyla alakalı detaylı bir bilgim yok ama, ucuza alacağınız 40 ya da 80 gb'lık bir hard diske oyunları atıp, yardımcı programıyla dvd derdine düşmeden oynayabilirsiniz. konuyla ilgili ayrıntılı bilgiyi kadıköy yazıcıoğlu işhanından alabilirsiniz.

İyi eğlenceler

king

nautilus

victory

priestess of the moon
(bkz: dota)

aegean

sea-doll

leviathan.

Little Osman

gemicik

nebuchadnezzar

slice of life

6. sezon ne zaman başlıyor? açıklanmadı di mi daha?

toprak.

Ceviz Kabuğu

Armageddon

ermanen

lost

ship happens

teknoloji ve bilgi sistemleri bakımından iyiye gidiyor.. ama bu insanları hem yakınlaştırıyor hem de uzaklaştırıyor...

doğal dünya da kötüye gidiyor diyebiliriz... kaynakların kullanımı ve atıklar yüzünden..

geçmişe göre insan hakları ve demokrasi daha iyi çoğu yerde.. ama kötüye giden yerler de var.. devletlerin birbirine göre dengesizliğinden kaynaklanıyor...

insan doğurganlık oranı da düşüyor.. aslında geçmişe göre dünya nüfusu daha fazla ama artık düşüşe geçiyor..

insan yaşamı geşmişe göre daha uzun, ama manevi yönden daha kötü hale geliyor insanlar..

bir de medya olayı var, medya artık daha fazla insana ulaştığı için, kötü haber daha fazla yayılıyor ve insanlar daha çabuk etkileniyor..

kısaca bu dengeleri sağlayan iki ana kelime, kapitalizm ve para oluyor.. zengin ve fakir.. adalet ve dengesizlik...

yani dünya hem iyiye hem kötüye gidiyor... kimilerine göre daha iyi, kimilerine göre daha kötü...

Küresel ısınma.

cinsel ilişki outdoora taşıyor. iyi değil.

kötüye gidiyora örnek petrol bitmek üzere (bkz: peak oil)

bence eski bayramların tadı yok.

artan tuketim hizi ile bas edilemeyen cop ve geri donusum sorunu.

Klasik olacak ama, ABDde nüfusun 5te 3ünün ciddi manada obez olması(şişman değil, obez), Afrikada nüfusun %90nının açlıktan vücutlarındaki kemiklerin görülebilecek şekilde sayılması.

500 yıl kadar öncede savaşlar, katliamlar vardı, ama bu düzeyde bir fark yoktu herhangi bir uygarlık arasında

Eskiden buralar hep dutluktu. Çocuklar yeşil çimlerde çift kale maç yapardı. Şimdi görebiliyo musun öyle bişe?

tüm çiftçi kredi batağına düştü, herkes korku içinde faiz ya patlarsa, ya beni de içeri alırlarsa diye.önceden çoğu insan dürüsttü, şimdi insanlar dürüst yaşamaya çalışırken bile binbir çile çekiyor.
daha ne olsun adım atmaya bile korkar oldu insanlar.

Balık hafızalı bir milletten ne bekliyorsun ki allaaşkına? kim demiştin? Nesrin Baytok mu?...

bi tanıdığın parmağı kırılmıştı. kaynasın diye onu da karın boşluğuna yerleştrimişlerdi. yeni bir yöntem galiba.

Benim de bir tanıdığın parmağı kesilmişti. Acilen doktorlar hücreler ölmeden karnına dikmişlerdi. Böylece 1 hafta parmak hücreleri yaşamış ve sonrasında yerine geri dikmişlerdi.

İnsanın karın boşluğu, vücuttan herhangi bir şekilde(daha doğrusu düzgün olmayan bir parçalanmayla, yani bıçak-jilet gibi düzgün kesikle olmaksızın) kopan parçaların hücrelerini canlı tutmak için bir kuluçka makinası olarak kullanılıyor günümüzde. Özellikle uzuv vücuttan ayrılırken meydana gelen tahribatın onarımı için doktorların başvurduğu bir yöntemdir bu. Kopan uzuv (bu bir parmak da olabilir, abartısız söylüyorum koskoca baldır da olabilir) tahribatın meydana geldiği yerden karınboşluğuna dikilir. Böylelikle uzvun hücre kaybı önlendiği gibi, yeni hücrelerin oluşumuna da zemin hazırlanmış olur. Bütün bunları nereden biliyorsun diye soracak olursanız: sıkı bir Grey's Anatomy izleyicisiyim. Bir bölümünde trafik kazasında kolu kopan birinin kolunu karnına dikmişler ve yukarıdakine benzer bir açıklama yapmışlardı. Hatta hasta uyanıp kolunu karnında görünce kafayı yeme noktasına geliyordu. Ben de diziyi izledikten sonra araştırıp bir kaç makalede okumuştum. İnsan vücudu inanılmaz bir makine arkadaşlar gerçekten de.

aynı şekil bir cafe vardı bizim evin az ilerisinde. anadolu şiir cafeydi adı. gerçi battılar, dükkanı kapattılar falan ama olsun.

Rakkas

asma altı ya da xxx (şehir adı ) sofrası gibi olabilir :)

kırmızı/mor
mavi/beyaz
kırmızı/yeşil

vs. gibi renk isimlerini kullanabilirsin. diyelim kırmızı/mor cafe restaurant seçtin. gece eğlenceleri mor, sabah kahvaltıları kırmızı gibi de tema oturtursan tamamdır.

cezve

babil

neden bilmiyorum bir gün açarsam bir kafe adını hep babil olarak düşündüm. herhalde tarihteki önemi ve güzelliği yüzünden :)

ıhlamur ağacı

Nar

yelken

Bir pazarlama dergisinde okumuştum. Bir işyeri açarken konulacak isim, müşterinin dikkatini fazlasıyla çekebilecek bir terim olmalıymış ki akılda kalsın, tavsiye edilirken de zihinde yer tutsun. Şöyle ki; mesela işyerinin bulunduğu yerde bir göl yoksa, göl ismi vermek mantıklı oluyormuş. Örneğin "Mavigöl" ismi, çevre insanı tarafından akılda tutuluyormuş.

- Akşama nereye gidelim?
+ Mavigöl'e gidelim...

Ya da deniz yoksa civarda, uydurma da olsa denizi çağrıştıracak bir isim konulabilir deniyordu makalede. Örneğin: "Marina"

tüm bu isim arayışında restaurantın bulunduğu yere tezat özelliklere yer vermek akılcı olabilir. Diyelim ki tren yolunun ya da havaalanının bulunmadığı bir ilçedesiniz;
(tamamen farazi söylüyorum)"İstasyon", "Apron", "Radar", "Hangar" ya da "Büyük Hangar" dersiniz isim olarak.

Dolayısıyla orada "olmayan" bir yapının ismini kullanmak akılda kalmak için cazip olabilir. Kimbilir, mekanınız bir dolmuş ya da otobüs güzergahındaysa belki de işyerinizin ismi oranın durağına bile ismini verebilir.

Bir başka önerim ise insanların hayatları boyunca göremeyeceği taşıtların isimleridir. "Denizaltı", "Sarı Denizaltı", "Zeplin" ya da "Mor Zeplin" gibi.

cafe miz

3D tv destekli ve lig tv aboneligi olan bir mekan bulman lazim mantiken. ayrica mekanin musterilerine 3D gozluk dagitmasi da lazim. Turkiye'yi bilmem, dunyada bile duymadim boyle mekan. Olsa bir sekilde haber edilirdi. 2 yil icerisinde belki acilirlar.
Kisaca sen en iyisi maca git.

digiturk birkaç sinema salonu ile anlaşmak üzere imiş duyduğuma göre. 1-2 güne kadar sinemalar açıklanırsa insanlar bilet kuyruğunda sabahlayabilir. gözünüzü kulağınızı 4 açmanızı öneririm.

sinemalar için biletler satışa çıkmadı, sadece davetiyeler var.

pes değil de fifa oynarsın gameranger ile.

pes nasıl oynanıyor online?

orijinal oyunla.
(bkz: düz adam)

adamın penaltı atma becerisi kalecilerin çoğunun penaltı tutma becerisinden üstün. çok saçma cümle oldu.

atacağı köşeye gösteren futbolcular da var, kaleciler yine de tutamıyor. futbol işte, sürprizlerle dolu.

evet hep aynı tarafa atıyor. kaleciler istedikleri kadar dikkat etsin, sonuçta topun hangi köşeye atılacağı kararı, kalecinin o köşeye uçma kararından çok daha önce verildiği için, kaleci en fazla parmaklarının ucuyla değiyor. zaten genelde kalecinin uzanabileceği en uzak noktaya atıp, yan anlara topu taktığı için kalecilerin çaresiz kalması normal.

kaleciler penaltı kurtaramaz, futbolcular penaltı kaçırır.

isterse atacağı köşeyi eliyle göstersin, iyi kullanırsa ki kullanıyor kaçmaz o penaltı.
diğer köşeye de attığı maçlar var. kaleciler mal gibi önceden o köşeye yatıyorlar o da diğer köşeye bırakıyor.

genelde yan ağları bulduğu için, kurtarmakta bir hayli zor.

zaten adam öyle bir atıyor ki sert ve köşeye gidiyor yaptığı vuruşlar. yani kaleci köşeyi bilse bile tutamıyor. mesela bazı futbolcular vardır, sadece ters köşeye yatırma amaçlı atar. yani kaleci köşeyi bilse tutacak. örneğin ümit davala öyle atardı, ters köşeye yatırırdı ama yavaş ve tam köşeye gitmeyecek şekilde. yani kaleci köşeyi bi bilse tutamaması imkansız.hatta öyle çok kaçırmıştır.

zaten topa kaleciyi kontrol ederek geliyor gayet sakin. kaleci çok önceden hareketlense diğer köşeye bırakacak, öyle attığı penaltılar da var. hareketlenmezse de nasılsa tutamaz diyerek verediyor topu yan ağlara.

Dostum, penaltı vuruşu her ne kadar basit gibi görünse de, tekniği ile atan için bir "sanat"tır. Zamanında Sokrates diye bir oyuncu vardı, araştırırsanız toptan geriye hiç açılmadan kullanır ve her defasında usta kalecileri avlardı. İşte bu "stil" sahibi penaltıcıların kullandıkları atışı kurtarmak her babayiğidin harcı değildir. Hele ki Alex gibi yan filenin içine sert vurabilen bir oyuncunun kullandığı penaltıyı çıkarabilmek için kalecinin vuruştan hemen önce oraya yönelmesi gerekir ki; bu da abesle iştigal demektir.
Uzun sözün kısası, emin ol kaleciler bu tür ustaların nereye vuracağını bildikleri halde golü yemenin sancısını hissetmektedirler...

aslında en çarpıcı örnek de geçen hafta oynanan fener bjk maçı. alexle yıllarca beraber oynamış, 100. yıl şampiyonluğu yaşamış, alexle sayısız antrenmana çıkmış rüştü bile alexe göre sağ kendine göre sol köşeye atacağını bilmesine rağmen çıkaramadı topu.. parmaklarının ucundan sıyrıldı ve girdi top... çıkarılması zor köşeye bırakıyor ve sert vuruyor.

kariyerindeki ilk penaltısını yıllar önce samsunda kaçırdı alex ve canlı izledim stadtaydım, onda da direğe nişanlamıştı..

yani kaleci ancak tahmin eder atlar, alex iyi vuramazsa çıkarır yoksa gol kaçınılmaz.

Topun penaltı noktasından kalenin köşesine gidişi yaklaşık 1 sn.
Kalecinin topa vuruş anında seçtiği köşeye uçması yaklaşık 2 sn.

Doğru şiddetle ve köşeye giden bir penaltıyı dünyanın tüm şımaykılları gelse çıkartamaz.

metallica - one
çamur - hara
demir demirkan - kahpe

tabi şöyle bir durum da var: çalışma olanağımız 3-4 saat kadar. ayrı şehirlerdeyiz o yüzden durum sıkıntılı. herkes ne çalacağını bilirse kısa sürede halledebiliriz ama cover olayı zaman alır. yine de bu önerinizi değerlendireceğiz, teşekkürler.

incubus - love hurts (olmazsa olmaz djfhdksf)
radiohead - creep (den den)
smiths - please please please let me get what i want (söyleyebilirseniz ortaya nefis bi şey çıkabilir)

metallica - whiskey in the jar(solist kendine güveniyorsa)
she is beautiful - children of bodom
hotel california
knocking on heavens door
welcome to the jungle
sweet child o mine
two minutes to midnight
mor ve ötesi -yorma kendini
benim repertuardan bi kaç parça

pearl jam - black

liselilerden belki birkaçı bilir bunu.

onun dışında song 2'yu çalın. adını falan bilmeseler de melodiyi hatırlarlar. çoşarlar falan.

the killers'dan
all these things that i've done, mr. brightside, smile like you mean it, somebody told me.
bazılarında klavye de var gerçi.

yavuz çetin'den bişeyler çalın. hatta lise konserinde yaşamak istemem'i çalarsanız alnınızdan öperim.

311- Beautiful Disaster
Rage Against the Machine - Killing in the name
The Cure - Love Song

Her telden onerim bunlardır (:

önünde enerji patlaması yaşayan, rock anlayışı hayko ve ogün sanlısoy'dan ibaret bi kesim olucak. sen o çağları geçtin tamam ama onlar hala o çağda. olumlu bi geri dönüş ve bebelerin eğlenmesi için, en güzel günüm gecem, saydım, sana aşkım minimum maksimum hesabı coverlar falan çalın bence. ya da kuul takılın kimse sizi sallamasın :) seçim senin.

ogün şanlısoydan pencere - saydım
aslı - dans etmeye ihtiyacım var
sweet dreams
athena beyoğlu - öpücük

(bkz: flört)

Yaşınız kaç olur ise olsun, gelenler kaç yaşında olur ise olsun, Erkin Baba'dan Yalnızlar Rıhtımı'nı öneririm. Yabancı olarak da Eagles'dan Hotel California olabilir....

not again!?

türkçesi ne? otobüs gibi birşeyin hangi seferi olduğunu mu soruyorsun, bu kaçıncı defa mı demek istiyorsun?

örnek vereyim ;
- abi bugün baya araba yıkadık
- bu kaçıncı araba?

mevzu kaçıncı yani sayısal bazda

"how many cars we have washed so far?" dersin mesela.

how many times diye de başlarsın o zaman. ben sitemli bir soru sandıydım.

nispeten doğru olsada , birde şu şekilde sorayım aklımda kalmasın ;

misal 10 tane araba geçiyor ve birinde tarkan var.

- tarkan kaçıncı arabada ?


bu nasıl çevirilir ?


diyebilirmiyiz bunu

what post did you go?

which many

(bkz: #13097760)nun yalancısıyım

ingilizcede öyle bişi yok.
which diye sorarsın.
how manieth da varmış amma onu ingiliz bile anlamayabilir söylesen.

ingilizce'de bizim gibi tek kelimeyle bu soruyu soramıyorsun. yani ingilizce'de "kaçıncı" kelimesinin formal olarak karşılığı yok. ama informal olarak "how manyth" veya "how manieth" kullanılabiliyor.

what is the count da denebilir ama pek yaygın değil. gramer olarak kulağa garip geliyor doğru olsa da...

what is the count of cars we have washed until this one?

how many cars mantıklı

Arkadaslar "how manieth" Shakspeare Ingilizcesi de denilen eski Ingilizce'ye girer ve 80 yillik yasaminizi Oxford, Cambridge veya Windsor Kalesi'nde gecirseniz dahi denk gelemeyeceginiz bir ifadedir. "How many" kafi gelecektir.

how many this journey

vurgusu iyi ayarlanacak şekilde ve hafifce höykürerek "a-gain?!" ünlemi de bu anlamda sarfedilmiş olunabilinir.

- abi bugün baya araba yıkadık
- bu kaçıncı araba?

- quite a work huh?
- yup, umpteenth car! [ I don't know - wasn't counting! ]

xnview

paintte açıp ctrl+w ile resize edeceksiniz. en ve boy için aynı yüzdeyi girin.

paintte yeniden boyutlandır diyerek yapılabilir.

toplu olarak halletmek için faststone photo resizer diye harika ve beleş bir program var.

picasa dan export yontemi ile yapabilirsiniz.

picasa candir.

paint'le falan yaparsanız yalan olur o resim.
photoshop > image > image size > bicubic sharper

picasa

Bir seçenek te benden

Microsoft Office Picture Manager -> Resimleri Düzenle -> Yeniden Boyutlandır.

picasayı tavsiye ederim fotografta bozunma yapmıyor.

(bkz: irfanview)

yaya gecidi mevzundan cızgıde durmak gerekiyor.

"kırmızı ışıkta geçmek(47/1B)" ve "ışığın hizasının gerisindeki beyaz çizgiyi geçip ışıkta durmak(47/1C)" galiba ayrı ayrı ceza maddeleri.. şöyle bişi vardı googleden aratınca:
forum.donanimhaber.com

geçen haftalarda da tv kanallarının birinde haber yapmışlardı kırmızı ışıkta beklerken çizgiyi geçenlere fotoğraflı ceza makbuzları yollanıyor diye..

"beyaz çizgi trafik ışığı direğinin 2 metre gerisindeyse, beyaz çizgiyi geçip direk hizasında durursak kırmızı ışıkta geçmiş sayılır mıyız?" sayılmazsınız ceza ygulaması kırmızı ışıkta geçme cezası olamamalı, gene DH'den alıntı:

"47/1B'den ceza yeseydiniz kırmızı ışıkta durmamak olacaktı fakat 47/1C'den yediğiniz için bizim söylediğimize geliyor olay.

47/1C;

Trafik işaret levhaları, cihazları ve yer işaretlemeleri ile belirtilen veya gösterilen hususlara uymamak

Sürücülere 62 lira peşin 46 lira 50 kr.

20 ceza puanı da varmış :)"

47/1C diye aratınca googledan 2007-2009 yılları cezaları çıkıyor maddeleri ile.

yaya geçidi mevzusu da ışığın da ötesinde. yani çizgiyi geçince yaya geçidine basmış olmuyorum. böyle de manyak bir şehiriz.

Şerit ihlali gibi düşünün. Sollamanın ve diğer şeride geçmenin yasak olduğu yerlerde nasıl ceza alacaksanız, işte bu ışıklarda çizilmiş olan çizginin ötesine geçmekle de ceza alabilirsiniz. Son sınır ise aracınızın ön tekerleridir. yani ön tekerleriniz çizgiyi geçmedikçe problem yok.

ankara'daki durum cyclops'un verdiği linkteki gibi de değil. çizgi var, en az 2-3 metre mesafe var, sonra da ışık var. yani bunun yağmuru çamuru var, gecesi var, silinmiş boyası var. üstelik de yere baka baka gitmiyoruz, önümüze, ileriye bakıyoruz. maksat çizgiyi geçeyim de iki adım da ileride durayım piçliği değil. sanki bilinçli olarak "çizgiyi ışığın iki metre berisine çekelim de çizgiyi fark etmeyenler, sadece ışığa bakanlar ışık hizasına kadar yanaşsın da ceza keselim şeklinde bir hipnalık seziyorum ben.

hocu o mesafeyı takip/emniyet mesafesı gıbı de dusunebilirsin yaya gecidinın dıbınde duramayıp birine koysa kotu degıl mı ? daha geriden durdurup bu tehlikeyi engellemek daha makul bi yontem.

vergisi yakmaz ama yakıtı yakar kavurur.
ne gereği var fantezinin.
başka bir araba düşünsen daha iyi olur.

içinde varsa böyle bir arzu, ne sallıyorsun bizi git al.

20.000e cillop gibi dizel bir araba al, parçaları ucuz olsun, servisi yaygın olsun, kullandıkça için yanmasın.

uyduruk bi porsche modeli. çok servis çıkabilir, herhangi reliable bir dizel daha mantıklı.

arabaya verdiğin paranın 3 katını benzine verirsin bi kaç ayda güzel kardeşim. paran var ise al. yoksa hiç bulaşma.

benzin bi yana; bozulan herhangi bir parçasının yurt dışından gelmesi için aylarca beklemek zorunda kalabilirsin.

Aldığım cevapların çoğu "masraflı olur" oldu. Sanırım bu fikirden soğumaya başladım :(
Herkese teşekkür ederim. Verdiğim paranın üzerine bir de "happy hour" yapan bir arabaya benzin yetiştiremem. Hevesti, geldi geçti. Önümüzdeki maçlara bakalım...

çok alakalı değil ama,

kahvaltısız koşmamanızı öneririm; ee yemek yedikten sonra da bi 45 dakika beklemek gerekir. eğer 2 saat sonra kahvaltı yapmayacaksanız 5te koşamazsınız.
kalbinde sorun olduğunu sanan birinin bence yapması gereken şey doktora koşmaktır. muhtemelen birşey çıkmaz ve gönül rahatlığıyla koşarsınız.

uzmanlar akşama yakın diyorlar.
kalp ile ilgili sorunların sabah daha çok olduğu gözlenmiş,özellikle spor yaparken.

Yine de bu sabah saat 6 da ballı süt içip sahile çıkıp 20dakika hafif tempo ( yürümeye ykaın hızda) koşu yapmayı deniycem... bir zararı olmaz dimi?

biz birşey olmaz dersek olmayacak mı?

eh,hadi deyim bari.

olmaz merak etme,10 dakikada benden olsun 30 dakika yürü...

hocam bize değil bir kalp doktoruna git önce tetkik yaptır. sonra bu işlere gir.

Sağlıklı bir cevap alabilmeniz için göğüs hastalıkları ile ilgili iyi bir hastanede(Dr. Diyami Ersek Hastanesi mesela) kalp elektrosu ve akciğer grafisi çektirip iyi bir muayeneden geçmeniz gerekir. Sağlık işleri afâki bilgilerle yürütülecek işler değildir.

www.compel.com.tr veya mydukkan.com'da kesene göre cihazlar bulabilirsin.
Ama benim naçizane önerim midi klavye konusunda m-audio'nun 5 oktavlık olanlarıdır. Kesinlikle tavsiye ederim. External ses kartı olarak da yine m-audio'nun interface modelleri 250-300 dolar civarında, bir göz atıver istersen.

klasikler haric demissin ama neye gore klasik bilemedim.

paranormal activity, musallat, session 9, the descent

şahsen iskelet anahtar'ı beğenmiştim.

lake mungo

şiddetle önerilir:

(bkz: the fourth kind)

sile kumbaba

ankara nallihan ve konya'da bazi filmerin col sahnelerinin cekildigini duymustum.

bildiğim kadarıyla kilyos civarındaki kumullarda.

Ben de o sahnelerin sarıyer-kilyos'da çekildiğini duymuştum.
(bkz: gümüşdere)

auf der anderen seite

@advest, izledim bunu güzeldi. sağol.
@fader, bu güzel gibi..

boy

el secreto de sus ojos'u izlemistin sanirim sen boyle bir muhabbet yaptiydik diye hatirliyorum =) yok yanlis hatirliyorsam izlemeni oneririm.

onun disinda yormayacak:
temple grandin (dram, basari)
rough cut (2008 kore filmi) (eglence)
be kind rewind (komedi, geyik, sona dogru dram)

ekleme: (bkz: criticker) :) bunu yazmasam olurdum, evet!

@entrapmen valla seninle çok film muhabbeti yaptık, bi imdb'de aratayım hatırlarım izlemişsem :) onun dışında diğerlerine de bakıp kararımı veriyorum

sağolun :)

the road

Daha yeni izledim ve çok beğendim:
(bkz: the lake house)

tek cevabı yok o saydıklarının hepsi masal dediğin google v.s.

ben birisinden duydum. başka 20-30 kişiye de söyledim. başka bir yerde duymamışlar ben söyleyene kadar. noldu şimid kulaktan kulağa olmadı mı?

google.

google'da ne ararsam ekşi çıkıyordu, ne lan bu böyle dedim, üye oldum. sonra insanlara tavsiye ettim. bu şekilde de çok olmuştur tahminim.

o zamanlar bilgisayar dergilerinde ayın siteleri gibi bir bölüm olurdu eksi orada çıkıp dururdu. eksi olsun itiraf.com biraz da böyle yayıldılar gibi me geliyor. bir de başka site yoktu.

kulaktan kulağa. özellikle üniversite ortamında ondan buna yayıldı bence.

ilginçtir ki facebook'un popüler olma hikayesini ekşi sözlük'ünkine benzetiyorum ben hep. kapalı bir komünite olarak başlayan bu iki ortam, kulaktan kulağa yayılarak fenomen haline geldi. sonrasında alternatif medyada kendisine sağlam yer edinerek büyük sükse gerçekleştirdi.

kesin cevap olmasa da, fikir vermesi açısından;

(bkz: ekşi sözlükle tanışma şekilleri)
(bkz: yazarların ekşi sözlükle tanışma hikayeleri)

karete, tekvando gibi bişiler yap :)

Rüyada kavga "kuvvet" olarak yorumlanır. Rüyasında kavga eden insan, kavga ettiği kişilerin desteğini alır denilir. Özellikle kavga ettiğiniz tanıdık kişilerin size gerçek hayatta herhangi bir konuda destek olacağı yorumu yapılır.

mantık olarak, trafiğe kapalı alanda polis denetlemesi olmamalı.

Trafiğe kapalı alanda alkollü araç kullanmanın 2 adet cezası ayrı ayrı kesilir. Birincisi trafiğe kapalı alanda araç kullanmak, ikincisi alkollü araç kullanmak. yani bu eylemi yapan kişi iki ayrı cezayı da öder. Ayrıca "trafiğe kapalı alanda polis kontrolü olmaması" gibi bir durum saçmalıktır. Eğer enselenirseniz bal gibi de cezasını çekersiniz.

petula clark, downtown

ben klasik samsung alarmıyla uyanıyorum.
iyi uyandırıyor gerçekten.
ayrıca www.rainymood.com buradaki mp3 ü indirip alarm olarak ayarlayabilirsin de.
bu arada "inek obasıııııııııı" mp3'ünü istiyorum söyliyeyim ((:

lou reed - perfect day

yımşak yımşak, mutlu mutlu uyanırsın.

disco partizani benim alarm müziğim.

itiraf ediyorum, o kıpır kıpır şarkıdan artık nefret ediyorum :P

edit: inek obasını ben de istiyorum!

enigma sadeness

dedeler soundtrackle uyaniyorum ben.

bu arada, inek obasi'ni paylasabilir misin panpa?

efenim, sabahları uyanmak için "yımışak" tonlar yanlış bir seçim. olabildiğince sert ve sizi nefretle yerinizden kaldıracak birşeyler deneyiniz. ayrıca telefona yattığınız yerden ulaşabiliyorsanız uyanmanız zorlaşır. uyku sersemi otomatik bir davranışla alarmı kapatıp uykuya devam edebilirsiniz. en azından yerinizden doğrulacak kadar uzağa koyun telefonunuzu. (bkz: ben yaptım oldu)

tripgj9

gule eglene uyanirsin.

inek obası isteyenler bana maillerini atsınlar.. ben de onunla uyanıyorum :)

hocam malın dağıtıcısı benim araya girip iş bozmayalım :))))))

disco partizani ile bi' dönem uyandım artık istemiyorum sağolun:)

@trawmatolog ; sabahları zaten yeterince bet oluyorum o yüzden yımşak bişeler lazım paşam:)


mailleri alayım göndereyim akşama:)

bu arada tavsiye edilenlerde uyan bişey bulamadım ben:) böyle nası' diyeyim jay jay johanson' ın eğlencelisini arıyorum diyeyim:) " feel good music"
:)

ben bir ara guns n roses'ın don't cry şarkısıyla uyanıyordum. istediğiniz tarzda, yumuşak ama rock.
alarm oldugu için şarkıdan nefret etmeye başlayacağımı hisstttiğim anda değiştirdim. şimdi mikanın rain şarkısını kullanıyorum.

bir ara da eski telefonuma yüklü gelen ama kimin söylediğini bilmediğim şu güzel parça ile uyanıyordum: www.tudou.com

karar verdim do not worry be happy denicem:).
şarkı olarak klasik tabi ki, önemli olan uyanmam üzerindeki olumlu etkisi:)

olcak gibi sanki:)

Behringer'in guzel oporlorleri var boyle uygun fiyatli... :P

EDIT: ahha... niye kine?! :)

behringer'de alınmaz ki arkadaş ya :))

Paranın yettiği en iyi monitörleri al. Düzenlemesiz ve geometrisi idealden uzak bir odada çalışacaksan çifti için 1000 doların üstüne çıkma, yazık olur. 60hz'in altıyla çok haşır neşir olacağın müzikler ile uğraşıyorsan ( dasn müziği vs. ) 8 inch ve üzeri boyutta bass driver'ı olan modellere bak. Kişisel fikirlerim bu yönde. Kulaklıkla da miks yapmayı pek tavsiye etmiyorum ama mecbur kaldığım durumlarda ben beyerdynamics dt770 kullanıyorum, iş okul ve evde kullandığım dinleme sistemlerine en yakın cevabı veren alet bu.


Compel, BL Muzik, akalın vs.. hepsinin internet siteleri mevcut,fiyatlarıyla ineceleyebilirsin monitörleri.

Referans monitörlerini aldıktan sonra da bambaşka sonuçlar ortaya çıkmaya devam edecek. Evdeki referans sistemine alıştıkça dışarıda değişik yerlerde nasıl tınlayacağını bilir hale geliceksin. Anlık sihirli bir değişim de bekleme yaptığın mikslerde :) Kesinlikle edinmelisin ama bir çift düzgün monitör, en önemli enstruman bu işte.

www.mydukkan.com ya da compel.com.tr'ye bakıver kardes.

tesekkür ederim yardımcı oldunuz en yakın zamanda alıyorum monitörleri o halde.

ben kullanmıyorum (bkz: ubuntu) ama birisi mutlaka combofix yazacak :)

ben başkalarının yalancısıyım. bir bak bakalım o muydu?
geçmiş olsun.

u3 olması lazım

USB Disk Security, yalnız Full olmalı...

"usbvaccine" diye şırınga simgeli bir exe programı vardı. usb bellekteki tüm haşaratın canına okuyodu diye biliyorum.

3mbit iyiymiş yine, benim aynı tarifede 0,7-0,8 civarı sürünüyordu. uydunetin 1mbit bağlantısıyla 0,95 civarı bağlanıyorum.

smile adsl kullanıyorum bir sıkıntı yaşamıyorum. en azından ttnet zımbırtısı ile uğraşmıyorum. tavsiye edebilirim.

@ozzm aradım smile'ı da fiyat farklı.

uydunet varsa...

ttnet ile nasıl bir hız alıyorsanız diğer sağlayıcılarda da aynı hızı alırsınız, çünkü hepsi ttnet kullanıyor, sadece isimleri farklı.

kesinlikle uydunet.

hocam bu şekilde sonuca ulaşman zor. bi şekilde bulup buluşturup link falan verebilsen belki...

external bir ses kartı ve usb çoklayıcı ile kasayı açmadan çözebilirsiniz...

peki açıp eğer yandıysa çözülme imkanı var mı?

bu sizin kendi basiniza cozebileceginiz bir soruna benzemiyor, laptop tamircisine soylesenize tamirden sonra boyle oldugunu.

yok hocam ben açamam laptobu o adamın nasıl açtığına bile şaşırdım. ekranın menteşelerini falan söküyor. gittim adama söyledim o usta eve gitmiş patronu tekrar tamir servis kağıdı tutun dedi. peki dedim bunun için tekrar mı ücret ödeyeceğim dedim. adam diyor ki demekki bir sorun var hocam oradan patlamıştı bu sefer buradan patladı diyor eğer yaparsak ücret ödersiniz dedi. bende sonra gelirim dedim usta olsa hemn baktıracaktım anlayacağınız tekrar bir ücret alacaklardı bide ekranı düzeldi diye açtırmaya korktum.

büyük ihtimalle ekran kartı entegresini değiştirirken bozmuş. çünkü bga türü entegrelerin sökülmesi normal havya ile olmuyor. ya sıcak hava ya kızılötesi, sıcaklık ses kartına ulaşıp lehimlerini eritmiş olabilir. yada kablosunu falan takmamıştır. geri götür tamirciye.

hiç uğraşmaya değmez. böyle usb bellek büyüklüğünde 7-8 liralık ses kartları var. kadıköy yazıcıoğlu ya da eminönü'de bulabilirsin.

bu olabilir mi? atarioyunlari.blogspot.com
mame veya snes ile hala oynanabiliyor sanırım.

Double Dragon olabilir büyük ihtimalle.

en.wikipedia.org

ikisi de değil maalesef :(
Oyunun geçtiği ortamlar final fight taki sokaklara çok benziyordu.
daha çok punk tipler vardı yanlış hatırlamıyosam.

vendetta galiba

en.wikipedia.org

vendetta'da değil:) ama ona benziyor. kamera açısı daha yakındı final fight gibi :)

punisher?

streets of rage olabilir mi?

en.wikipedia.org
en.wikipedia.org
en.wikipedia.org

çok bariz punisher.

karşına gelen rakipler ekranda belirince haince kahkaha atıyolar mıydı? dayak yerken de iki göz iki çeşme ağlayan tipler miydi bu adamlar?

punisher ve streets of rage de değil maalesef.
Hangar isimli hakkında hiçbir şey bulamadım. O mu değil mi bilmiyorum.

Bir detay daha hatırladım. oyunda düşmanları da kendi yanımızdaki oyuncuyu da halter gibi kaldırıp tepemizde tutarak yürüyebiliyor, fırlatabiliyorduk. Yanlış hatırlamıyorsam bizim adamlar da böyle benimsenecek mübarek suratlı temiz tipler değillerdi. Geğirme gibi hareketleri olabilir. Dayak yerken iki göz iki çeşme olabilir emin değilim ama galiba kahkaha atıyorlardı.

Haggar'a da baktım o da değil :(

Daha fazla detay hatırlayabilirsem tekrar yazarım.
Sayenizde bolca oyun öğrendim ama. Herkese teşekkürler...

Yillar sonra gelen edit:
oyunun ismi Two Crude Dudes :)

efenim, ne yazık ki o program tarama yaparmış gibi görünüp aslen kendi reklamından başka bir şey yapmıyor. korkarım ki bu bahsettiğiniz şey bir spywaredir ve acilen daha büyük problem yaşamadan bir anti-spyware programı yükleyip temizleyin derim.

dün avira'yla tarama yaptım ama bir şey bulamadı. siz hangisini öneriyorsunuz? duyurudan da baktım, comodo denmiş, spyware doctor diyen var vs.

Spyware terminator.

yüklediğim programları açmama da izin vermiyor. hatta winamp'ı dahi açmıyor. az önce de mavi ekran verip restart oldu kendi kendine.

hayretle izliyorum.

eker mı teker mı o iyi.

Bakkallara gelen dandik gibi görünen ama kaliteli olan yoğurtlar oluyor; onları da alabilirsin. Ekşiyse yönel yani. O tür ürünlerde çakallık yapmak meşakatli olduğu için henüz denemiyorlar.

danonenin ar-ge kısmında çalışan yengem(şubatta yengem olacak, düğünümüz var evet:p),danonenin yoğurtlarını, bahçıvanın da peynirlerini öneriyor.

şu bim in yoğurdu çok satılıyor.

yörsan tava iyi ve küfleniyor da.

tanınmış markalardan almak, ya da tanınmış alışveriş dükkanlarından almak daha iyidir. bakkal bir arkadaşım var ve çok sık bir şekilde son kullanma tarihi geçen yoğurtların sadece kapalarının değiştiğini söylüyor. tanınmış olan iyidir.

hepsi aynı hocam, gıda kodeksinin verdiği imkanlar dahilinde en ucuz şekilde üretmeye çalışıyor adamlar.

iş müfettişi biri daima yörsan derdi

kalitesini bilmiyorum da, tat olarak bim'deki dost yogurt baya iyi.

yorsan ın ıscılerıne tutumu nedenıyle almamanı tavsiye ederim.

annenin evde yaptığı yoğurttur. biz dışarıdan hiç yoğurt almayız ve inan bir süre sonra o yoğurtlardaki ilaçların tadını alıyorsun ev yoğurduna alışınca. danone ile mayalamayın yalnız. yörsan tava falan kullanın, süte de sek günlük şişe süt koyarsanız, tadından yenmez.

bim'in yoğurdu cok güzeldir. Dost yoğurt ve danone tarafından üretilmektedir..
şiddetle tavsiye edilir.

eniştem süt hayvanclılığıyla ugrasıyor ve kesinlikle süt ve yoğurt için SEK der baska da bişi demez.Pınar,Danone özellikle kötü..yapay diyeyim.Yörsanı hiç ondan duymadım ama benim hiç işim olmaz .

işin uzmanı falan diyilim, ancak damak tadım iyidir ve boğazıma düşkünümdür. (iki yıldır sucukları beğenmememin nedenini yeni öğrendim: ısıl işlem görmüş sucuk benzeri yiyecek denen ucubeler ve dana etine hindi/tavuk karıştırılması. bunları bilmediğim halde sucuk yiyememeye başlamıştım.)

işyerinde beğendiğim bir yoğurt vardı, aşçıya sordum "ateşoğlu" dedi. sonradan dia'da görmeye başladım. günler içinde yavaş yavaş ekşiyor ev yoğurdu gibi. aynı zamanda şunu da fark ettim: bu marka kalmadığında dia markalı yoğurdun nereye yaptırıldığını inceleyip "ateşoğlu" olduğunu gördüm. üç yılı aşkındır bu yoğurdu yiyorum ve memnunum.

ek: yıllarca sek yoğurt yemiş ve beğenmiş idim.

bir yoğurt expert olarak kesinlikle yörsan'ın kova yoğurdunu(2.5 kg) tavsiye ediyorum.

cok tesekkur ediyorum arkadaslar tavsiyeleriniz icin. ufkum cok acildi. sayenizde dost ve atesoglu yogurttan haberdar oldum. hatta onları bu sektorun icinde olan birilerinden de gayet olumlu olarak duydum. bu arada kanlica yogurdu olarak satilan bi sey var ki biraz sulu, yani yogunlugu az. yorsan ve tikvesli'yi kivam olarak cok seviyorum. eker'in yogurdunu hic denemedim. bulsam baliklama atlarim, cunku ayranda tek gecerim. itimat'i da iyi oldu hatirlattiniz. taksim civarinda satan yok galiba ama besiktas'tan alirim. bir de manisa'da foca yogurdu mu ne oyle bi sey yemistim. tabi onun uzerine cikabilen henuz olmadi.

gene de harikasiniz, bol yogurtlu gunler...

dostum denetim masası'ndan kullanıcı hesaplarına girip komple kaldırabilirsin şifre olayını.

kardeş garantisi devam ediyormuş. bi katagulli olacaksa da garantili ürün. bir telefon edip sormak çok mu zor yahu?

bu saatte arayamam degil mi? fiyati anormal duruyor. sirf guitar hero seti ne kadar, wii ne kadar?
izmir'de oldugundan gidip gorme sansim olmayacak. satin almak istesem once para, sonra urun diyecektir muhtemelen adam. belki bir ihtimal gittigidiyor'a koyar, bilemem.

her halukarda oncesinde bu tur durumlarda insanlar ne dusunuyor ogrenmek istedim. nsa bu fiyata bu urunu bulamam, yanlisim varsa duzeltin.

hocam izmirdeyse ben senin yerine gidip bakabilirim dilersen?

fiyat uygun ama bit yeniği aranacak kadar düşük değil bence.

wii kampanya ile 400 e indiğinden fiyat normal.
bende 2 wiimote ve nunchuck set + 1 adet wiimotionplus
1 tane beyaz ana ünite chipli + soft modlu
1 adet wii balance board
ve tonla oyun var misal. toplam kullanım süresine baksan çok az kullanılmıştır çünkü wiideki grafikler sağolsun 2 senedir oynanmıyor bile (xbox aldığımdan beri).
kaç para verirsiniz?

fiyat normal. adamı ara konuş anlaş, bu kadar.

ozdek'in yanitindan sonra wii'den buz gibi sogudum. bir sure daha para bulmaya calisip, bulursam ps3 almaya karar verdim.

yanitlar icin tesekkur ederim.

Müzik aleti internetten alınmaz, hele ikinci else hiç alınmaz. Sesine, görünüşüne, eziğine, çiziğine bakmak lazım.

yok sıfır alıcam. başka şansım yok zaten adapazarındayım.

hepsiburada.com'da bir şeyler var gibi görünüyor. Fiyat/performans oranları için iyi araştırmak gerekiyor, trompetçilerin yazdığı forumlar filan varsa onlara sorun mutlaka. amazon.com'daki yorumlara da bakabilirsiniz.

mydukkan.com'a bakıver istersen. gayet hesaplı satıyorlar enstrümanları orda.

aganın bin trene gel istanbula git tünel'e al. müzik aleti internetten alınmaz. sesini bir duy, aleti eline al bak, üfle...

Çipler tek tip değildir. farklı farklı versiyon çipler vardır, fiyat farkı da çipin kalitesinden kaynaklanmaktadır. ömrünün uzun olması(okuyucu kafanın ömrü mesela) ya da her kopya dvd'yi okuyabilmesi açısından çiplerin birbirine karşı farklarının olması da doğaldır. Anadolu yakasında Kadıköy Yazıcıoğlu İşhanı, Avrupa yakasında ise Eminönü'nde bulunan Doğubank'a uğramanızı tavsiye ederim.

trawmatolog'un söylediği gibi dvd okuyabilmesine göre değişebiliyor ve bu sinir bozucu bir durum. ben 2 kere çip değiştirmek zorunda kalmıştım. mesela bazı çipler sadece altı gümüş dvdleri okuyabiliyor. piyasadaki çoğu dvdnin ise altı mor yada mavi renkte. bu nedenle bu çipi takan adamların anlaşmalı dükkanları var anca oradan temin edebiliyorsun, daha pahalı oluyor vs vs...bunun yanında bazı çiplerde dvd film okuma sorunu oluyor, bu sorunda lensi fazla zorladığından bozulmaya yol açıyor. o nedenle güvenilir bir yerden orta karar bir şey alman en mantıklısı bence

Beynimizin biz insanlara oynadığı garip oyunlardan biri gibi görünüyor. Ben mesela zamanında sıklıkla yaşadığım(Allahtan gerişde kaldı) "Karabasan" sorunu için doktora gitmiştim. Karabasan olgusunun aslında neden-nelerden kaynaklandığını öğrendiğimde, sorundan kurtulmam daha da kolay bir hal aldı. Bilmeyenler için kısaca özetleyeyim: Karabasan denilen durum, derin uykuya geçiş ya da uyanma esnasında meydana gelen beyin-vücut bağlantısı sorunudur. Yani beyin, derin uykuya geçen vücudun hareketsiz kalması için tüm sinirleri ve algıları farklı bir evreye geçirir. Eğer beyin hareket yetisini tekrar kazandıracak olan emri siz uyandığınızda hemen veremezse, bilinciniz kısa süreliğine yerine gelir fakat hareket edememekten kaynaklanan bir panik yaşarsınız. İşte bu sırada birinin sizi hareketsiz bıraktığını, üzerinize çullandığını ve hatta sürenin uzaması durumunda hayali bir kişiliğin sizi resmen boğmaya kalkıştığını zannedersiniz.
Halbuki başta da belirttiğim gibi hepsi hepsi beynin kendisinden kaynaklanan bir "shut down" sendromundan öte birşey değildir. Eskiden, yani doktordan işin aslını öğrenmeden önce ne zaman böyle bir durumda olsam feci korkup delicesine panik yapıyor ve sorun geçtiğinde de dakikalarca etkisinden çıkamıyordum. Zira hareket edemediğim sırada beynimin bana oynadığı küçük oyun sayesinde hep beni boğmaya çalışan birini görüyordum üzerimde. İşin aslını öğrendikten sonra ise bu sanrı gitgide azaldı ve azalarak bitti. İnsan olarak vücudumuzun yaşadığı herhangi bir problemi bilinçaltında farklı şekillerde algılayabiliyoruz. İşte sizin anlattığınız olay da bunlara bir örnek gibi görünüyor. Uykusuzluk(insomnia), yorgunluk ve uyku düzeninin bozulması, sinir sistemini doğrudan etkileyen ve kesinlikle hafife alınmaması gereken sorunlardır. Ancak ne yazık ki ülkemizde bu sorun sadece uyuklayan otobüs şoförü ölümlü kazaya sebebiyet verdiğinde dikkat çekiyor.

Size tavsiyem, en kısa zamanda bir doktora ayrıntılı olarak anlatın durumunuzu. Şimdilik önemsiz gibi görünen boyutlarla ilgili problemleriniz, ileri seviyelerde çevrenizdeki insanlarla ve hatta sevdiklerinizle ilgili problemlere dönüşebilir. Bu durumu önemseyin ve muhakkak bir uzman görüşüne başvurun...

hocam yani bu çok farklı bir şey. nesneleri zihninizde boyutlandıramıyorsunuz. yani muhakkak böyle bir şey yaşayanlar vardır lakin olayı ayrıntısı ile anlatamadığım için çok havada kalıyor konu. karabasanla hiç bir alakası yok. ve çok nadir başıma geliyor aslında. belki 3 ayda bir. ama insan az da olsa yaşadığı bir şeyin adını koyamıyorsa kafaya takıyor ister istemez.

en.wikipedia.org

bana da olur küçüklüğümden beri. küçükken sırf bu yüzden hastayken evde yalnız kalmaktan çok korkardım.

(bkz: uyku ve gerçeklik arası görülen boyut paradoksu)

ronnie o' sullivan; mükemmel bi' sporcu ve insan.
okan bayülgen:sürekli ahkam kesip en rezil programlardan birini yaptığı için.

umut sarıkaya: o mükemmel çizgisini bozmadı.

sagopa kajmer : bozdu.

erdal beşikçioğlu: zeki, rahat ve yol yordam bilen adam aynı zamanda kültür pıtırcığı
okan bayülgen:sürekli ahkam kesip en rezil programlardan birini yaptığı için

orhan gencebay: her daim "sanatçı" olmayı başaran bir üstad-ı muhterem.
beyazıt öztürk: ne yazık ki eski mütevazı beyaz'ın yerinde yeller esiyor.

- alex de souza

- aykut kocaman

şişmanlık özgüven eksikliği yaratmamalı bence tabi boyun ve kilonun arasında 15-20 kg farkka kadar daha ilersi sorun olabilir yataktaki performansına güveniyorsan arkadaşını falan siktir et ara kızı zaten senle tanıştırmak için çağırmış kızı ne düşünüyorsun

erkek arkadaşını aramadan iş yapma. kız geri teperse sonradan kesin o erkek arkadaşının kulağıana giderecek bıd bıd bıd konu uzayacak.

öncelikle şu yukarıda yazan uzun paragrafı anlayana helal olsun, 4 dizilik senaryo çıkar oradan rahatlıkla.

kız meselesine gelince, telefonu sende varsa, tanışıp da hoşlandıysan, arkadaşın da sizi bu amaçla tanıştırdıysa neden aramayacaksın ki yahu? arkadaşına haber versen de olur, vermesen de. durumda utanacak ne var pek anlayamadım.

Evet asadas1999 un dediği tüm ilişkiler sex üzerine...

utanacak ne var abi, ara konuş anlat durumu.. utanacak bir mesele yok rahat ol. reddedilsen bile en azından bu işlerin bir süre sonra hiç koymadığını anlamaya başlarsın.. yumruk yemeden kavganın nasıl bir şey olduğunu anlayamayacağın gibi bir şey işte..

ara çağır nargile muhabbetine tekrardan, illa ilk ben senden çok hoşlandım demene gerek yok. vakit geçir biraz bakarsın bir yönüne gıcık olursun sen vazgeçersin..

arkadaşını tabi ki tanımıyorum ama erkek dayanışması diye bir olay olduğu için fazla önemseyeceğini düşünmüyorum böyle şeyleri.. hatta yardımcı da olur her türlü gibi geliyor..

peki nasıl yapayım.önce bir yere çağırıp da mı konuşayım yoksa telefonda olan biteni söyleyim mi.

hikayenin başında erkeksin sandım sonunda kız çıktın. hikayeden hiç bişey anlamadım ama sana vereceğim tek tavsiye abi seviyorsan git konuş bence

annaa bağyan mış ya la bu pohoaaa bizde yatak performans falan diyoruz. kızsan gerek yok erkekler için kilolu olmanın önemi yoktur fotosentez yap yeterli :D

arama. sizi tanıştıran arkadaşına arasam mı diye çıtlat o laf kısa bir süre içinde yerine ulaşır, bir şey olacaksa o seni arar ve bir şeyler olur. diğer türlü hem reddedilip üzülme ihtimalin var hem de kız evi naz evi olmaz öyle şey. niyetini belli et ve bekle sadece, aksi halde zaten arkadaşın sana karşı duyduğu ilgi bile kaybolabilir.

yaws ben erkeğim n erden çıkardınız bayan olduğumu:D
Çağırayım derken bir cafeye kahve falan içmeye buluşmaya.

Biraz basit olacak biliyorum. Durumunuzu anlatmışsınız genel hatlarıyla.
Çok çalıştığınızdan bahsetmişsiniz. O yüzden çalışma hayatına paraler şeyler söylemek istiyorum özgüven ile ilgili...

İş hayatınıza ne zaman başladınız bilmiyorum, ama uzun süredir çalışmışlık intibası oluşturdunuz bende... kendinizi gözlemlediniz mi iş yerinde? bildiğiniz işleri yaparken çok doğal ve güvenli; daha az bildiğiniz işlerde ise biraz daha ürkek davrandığınızı düşünüyorum (zaten olması gereken de budur genel olarak). çoğumuz öyleyizdir.

İnsan bilmediği şeylerden, belirsizlikten korkar. Gözünde büyütür bilmediği yeni bir tecrübeyi, onu canavarlaştırır. En ufak bir detay için bile vazgeçme eşiğinde bulur kendini...
korkar risk almaktan, tehlikeye atılmaktan... o yüzden soyutlar kendini 'yeni' eylemlerden. korur kendini...

hoşlandığınızı söylüyorsunuz... bundan daha güçlü bir etken olabilir mi kabuğunuzu kırmak için? o heyecanı duyumsamak, o'nu aklınıza getirdiğinizde düşüncelerinizin ışık hızına ulaşmasından daha büyük bir şey var mı dünyada? (aşkın dışında)

neyi bekliyorsunuz? başka birisinden aldığınız fikirle yola çıkıp, her hangi bir olumsuzluk durumunda sorumluluktan kurtulmayı mı yoksa?

aklınızdan geçen fikirler içerisinden en güçlü olanı yapmalısınız, (buradaki iletilerden alacağınız fikirler belki daha işe yarar olacaktır bunu bilemeyiz) ama eğer kendi fikirlerinizle hareket ederseniz, özgüveninizi kendiniz güçlendirmiş olur ve önem vermezseniz dış görünüşünüze. olumsuz sonuçlanması halinde ise göreceksiniz ki iyi hissediyor olacaksınız. çünkü kendi gücünüzü kullanmayı öğrenmişsinizdir yavaş yavaş.

Diğer insanların fikirlerine önem vermek iyidir de; o fikirlere göre davranmak o kadar da mantıklı değildir son olarak... (Bu mesaj da dahildir son yazılan cümleye:))
Başarılar:)

@ sx

Beni benden iyi özetlemişsiniz.Her nokta kesinlikle doğru.Başkalarının fikrini soruyorum sorumluluktan kurtulmak için.yeni bir şeyler yaparken hep ürkek davranıyorum.Aşka ulaşma dışında diğer herşeyde özgüvenim var.kabuğumu kırmam lazım.

Herkese çok teşekkür ederim

önce şarz değil şarj demeyi öğren. gerisi gelir.

@beyaz zambak ve mezar

bunu söyleyince mutlu oldun mu?

evet. biri sayemde yeni bir şey öğrendi.

Bakınız sözlük ne güzel özetlemiş:
(bkz: abi seviyorsan git konuş bence)

@beyaz zambak ve mezar

mutlu olduysan ne mutlu.

problem mamasını vermek veya gezmeye çıkarmak değil. ben örneğin elini uzatınca patisini avcunun içine bırakan köpeği, bunu anlar ve kendiliğinden yapar zannederdim fakat 5 ay oldu bizimki elimi uzatayım ısırıyor.

daha 5 aylık, söz dinlememesi atlaması zıplaması ısırması normal. ama eğitmeyi bilmiyorum diyorsunuz dolayısıyla bu sorunlar hayvan büyüdüğü süre içinde de devam edecektir. işini çok iyi yapan köpek eğitmenleri var. evine geliyorlar hem seni hem de köpeği eğitiyorlar. biraz araştırmanızı tavsiye ederim. bu şekilde köpeğinizin eğitilmesinden çok siz bir köpeğe karşı nasıl davranılması gerektiğini de öğrenmiş olursunuz. biraz masraflı olur ama seviyorsanız bazı şeylere de katlanmak lazım.

ha bu arada yukarıda da dediğim gibi köpekte kesinlikle bir anormallik yok, beyinlerine eğitim programı yüklü şekilde doğmuyorlar :)

askerdeyken 9 aylık bir kafkas kangalını eğitmiştim :) oturup kalkmasını öğrenmişti. elimde et ile yanına gidiyordum. hoplayıp zıplamaya başlıyordu. sonra eti gösterdim üzerime atlamaya çalıştı. 20 30 50 kere otur dedim eti sakladım. oturdu,oturunca verdim eti. böyle hafta geçti. sonra otur dediğimde oturur hale geldi. gel dedim geldi. bende anlamadım kazayla oldu valla
ipucu verebilir diye şeettim
not:subhanallah ibretlik bir paylaşım

dog whisperer'ı izle.

bu arada köpeğin henüz çocuk. bunu da aklından çıkarma.

çok güldüm yalnız duyuruna, belirtim istedim :)

zavallı hayvan bir an önce sizden kurtulmalı. üzücü yanı bunun da seçiminin sizin elinizde olması.

National Geographic Channel da "Köpeklere Fısıldayan Adam" isimli bir program var takip et onu işine yarar şeyle çıkar muhtemelen.

dog whisperer'in işinize yarayacağını sanmam. satmayı bile düşündüğünüze göre zaten zevk için almışsınız. eğitime de para ayırmazsınız bu durumda. bence sizden daha iyi bakabilecek biri varsa bi an önce verin en iyisini yaparsınız.

bu arada bazı mesajlar için belirtmek istiyorum ki köpek sevmeyen birisi değilim. köpekleri değil de balıkları sevseydim balık alırdım. yani bu köpek ile benim bir araya gelmem kötü bir tesadüf veya köpeğin başına gelmiş bir lanet değil. fakat görüyorum ki ancak balık bakabilecek düzeyde bir insanmışım. yanlış yaptığımı ben de öğrendim. o yüzden de köpeğe daha iyi bakabilmem için belki bir iki yardımcı olacak yazı okurum, ya da benden daha iyi bakabilecek insanlara satmayı düşünebilirim demiştim.

köpek düşmanı birisi değilim, bunu unutmayın. mental anlamda hayvanı geliştirmek dışında yapılması ne gerekiyorsa yaptım, sadece eğitim işinde yetersizim. yoksa bilsem eğiticem.

bu arada eğitmenler için 1-2 bin lira verecek durumum yok. olsa hiç düşünmem eğitmen tutardım.

kedi köpekle insanın beyni aynı şekilde işlemez. insan öğrenir. kedi köpek ise şartlanır. pavlov'un deneyini hatırlayın. mesela size otur denince oturursunuz. karşılığında birşey beklemezsiniz. kedi köpek ise otur sesini duyunca yemek vere vere öğretirsin, "bu lafı duyduğumda yemek gelecek" diye düşündüğü için denileni yapar. ya da döverler mesela, acı çektirirler. otur diyince "oturmazsam sopa geliyor" der, dayak yememek için oturur (polis köpeklerini falan böyle eğittiklerini düşünüyorum, yanılıyor da olabilirim ama bana öyle geliyor). bir müddet sonra da otomatiğe bağlar artık, alışır. muhakeme kuramaz. adını söyler yemek verirsiniz, adını söyler yemek verirsiniz. artık adını her söylediğinizde yemek var diye koşar gelir. ama bir müddet sonra yemek vermeseniz de adını söyleyince gelir. "amaan son üç yıldır bobi diyince yemek var diye gidiyom ama yemek falan vermiyo, gitmeyeyim bundan sonra" diye düşünemez.

bunları dikkate alarak eğitmeye çalışın. ama dövmeyin, onu beyinlerinin çalışma sistemini anlatmak için örnek verdim.

elinizi uzatınca ısırıyorsa mesela, elinizi uzaatın, ısırmaya yeltenince aynı eli tokat atacak gibi veya "halt dur orada" der gibi sertçe kaldırıp yine sertçe hşşşşşt diyin, hatta elinizi köpeğin burnuna doğru ittirin (vurmadan, dokunmadan, havayı iter gibi). bir adım geri atsın (köpekler şşş sesinden çekinir. hoşt, kışt falan denince tırsarlar). birkaç sefer o el kalkıp şşşt diye rahatsız edici sesi duyunca o ele artık ısırma hamlesi yapmaz. şşt diyerek, ayağınızı yere vurarak falan yapmak istemediğiniz şeylerden tırsıtmak yoluyla vazgeçirebilirsiniz.

@kibritsuyu teşekkür ederim. bu tarz yazılar ile yardım bekliyordum. diğer seçenekleri ben de biliyorum. biraz biraz temel eğitim için neler yapılması gerektiğini bilsem, hayvanın bir şey öğrendiğini görsem ben de asılacam bu işe fakat dediğim gibi hayvanda hiçbir gelişme olmaması bütün ümitlerimi tüketiyor, şevkimi kırıyor.

@cedric tweedledee, doğru. fakat böyle birşey olursa aşı masraflarını istemem. aldığım fiyata vermeyi düşünebilirim.

son olarak, aldığım köpek kullanma kılavuzunu bitiricem. daha sonra eğer sonuç alamazsam satışı için ilan verebilirim. yardımcı olmaya çalışan herkese teşekkürler.

bu arada forum siteleri var bu konularla ilgili. oralarda yazılanlardan da yardım alabilirsin.

Köpek bakmak zor gerçekten zor. Bizim evimizde 4 kişi var, 3 yıldır American Staff cinsi bir ite bakıyoruz (:P) hepimizin anası ağlıyor yalan değil. 3 farklı kişiden eğitim denedik, başarısız oldular köpek çok burnunun dikine gidiyor çünkü.

Şimdi bizim köpeğimiz gerizekalı onu anladık biz, tek önemsediği şey BOĞAZI. Yemek verdikten sonra, ölü taklidi de yapıyor, oturuyor, yatıyor, zıplıyor, havlıyor. Ama başka zaman kendimizi yırtsak oturmuyor bile. Belki biz hata yaptık, belki eğitmenler, belki köpeğin kendisi sorunlu. Ama biz atmadık kendisini dışarını, terlik mi parçaladı yenisini aldık, havlamaya mı başladı balkona bıraktık orada havladı (bize değil ırkı gereği diğer hayvanlara saldırgan onlara havlıyor). Kısacası biz köpeğe uyduk açıkçası, o bize değil. Akşamları yatacak yer sorunu yok o 4 kişiden 3ü köpeğe aşık (4.sü babannem ve nefret ediyor açıkçası köpekten). Hep bizle yatıyor, akşamları sakinleşiyor kuzu gibi oluyor mıncık mıncık yatıyoruz beraber. Biz köpeğimizi seviyoruz, ilk aldığımız dönemler çok zor du doğru.

Sizin konunuza dönecek olursak, 5 aylık demişsiniz. O daha yavru 7-8 aylığa kadar birşey beklemeyin (evet bir çok golden var 2 aylıkken bile neler yapıyor ama onlar çok çok iyi eğitilen köpekler). Bunu siz de yapabilirsiniz ve çok çok ucuza mal edebilirsiniz. Bir sürü online kılavuzlar var, inanın istemediğiniz kadar eğitmenin yayınları var internet üzerinden. Bir köpek için HERŞEYİ öğrenebilirsiniz tabi bunun için sizin içinizde istek lazım ve tabiki zaman ayrıca istikrar. Örnek olarak otur komutunu öğrettiniz diyelim, köpek iyi cevap veriyor komuta. Fakat bunu 5-6 gün yapıp bırakırsanız başa dönersiniz. Köpekler gerizekalı değil, ama tekrarlanmayan eğitim sonucu unutuyorlar. Siz bile öğrendiğiniz hangi dersi unutmadınız tekrarlamadıkça ?

Birazcık azim lazım, eğer yok uğraşamam diyorsanız köpeğinizin cinsi gereği barınağa vermeden çok iyi bir aile bulabilirsiniz bakacak. Ama eğer böyle birşey yapacaksanız çok geç olmadan yapın. Çünkü köpek size alıştıktan sonra onun için çok zor olacaktır. Her ne kadar umursamaz gibi görünse de, her köpek sahibine sadıktır.

Bir sonraki hamlenizi iyi düşünün; umuyorum ki gerekli şartları yerine getirip onunla güzel bir gelecek sahibi olabilirsiniz. Çok da birşey öğrenmesine gerek yok, tuvalet eğitimini öğretin, komutlar için ise; otur, kalk, yat, gel, git gibi basit şeyleri öğretin başınıza bela olmaz zaten.

Hareketliliğinin iki çözümü var; birincisi ilgi. Köpeklerin doğasında hareket var, sizin köpeğiniz G.Ret. Retriever isminden anlaşılacağı üzere bir av köpeği. Bu hayvanlar doğada koşup, koklayıp vs. Enerjilerini boşaltıyorlar. Bunu sizin evde, bahçede, sokakta, parkta yapmanız gerekiyor. Onu yoracak oyunlar oynayın akşamları 1-2 saat kadar. Hiç zamanınız yoksa yarım saat bile thug&play oynayın emin olun yorulacaktır. İnsan evladı bile çocukken ilgi istiyor, yorulmak istiyor. Ki köpeklerin çocuklardan farkı yok. İhtiyaçları aynı sadece konuşamıyorlar.

İkincisi ise kısırlaştırmak. Bu biraz şans işi, kısırlaştırılan köpekler genelde sakinleşirler. İçlerindeki dürtü kaybolunca normale dönüyorlar haliyle. Fakat bazı köpeklerde herhangi bir etki olmuyor. Bizimkinde çok fazla işe yaradı, %50 sakinleşti köpek belki.


Umarım herşey ikiniz için de zararsız bir şekilde sonuçlanır :)

5 aylık bir köpek için beklentileriniz çok yüksek. bir çocuk gibi düşünün, onlarında çocukluğu ergenliği ve olgunluğu var. siz daha yolun başındasınız ve yaşına göre fazlaca oyunbaz olması gayet normal. eğitmeyi bilmemek değil, öğrenmemek ayıp. köpek eğitimi üzerine bi dolu yayın mevcut. ayrıca eğitim için yardım alabileceğiniz yerleri veterinerinizden ya da pet shop'tan öğrenebilirsiniz. bu kadar sabırsız davranırsanız başarılı olabilmeniz çok zor. 5 aylık bir hayvanı eğitememe ümitsizliğine kapıldıysanız, bence onu benimseyecek birine verin.

eski bir şarkı ama nelly furtado, maneater olabilir mi? www.youtube.com

resimdeki nelly furtado

ne yazık ki nelly de amy de değil arkadaşlar. sanırım melezdi. kısa saçlı. i have a dream
perfect imagine falan gibi sözleri vardı. araba kullanıyodu klipte.

bu baya maneater klibi yalnız resimlerden görüldügü üzere

%3219123597213832508203957 nelly bu.

evet man eatera çok benziyor bu kare ama değil ne yazık ki. sanırım bulamayacağım.

www.letssingit.com da bi baksanız.

@fotrsapka+1 Nelly Furtado-Maneater bu.

www.youtube.com

maneater değil, melez zaten. klibi de hatırladım ama şarkıyı beğenmediğim için değiştirmiştim. daha önce sorulmuştu hatta bu şarkı, fotoğraf yoktu tabii :)

iletişime geçilir mi bilmem ama twitter.com

edit: verified account.

Bildiğim kadarıyla sosyal medya takibini de elmalma.com yapıyor.

cem yılmaz'ın twitter ya da face hesabı yok, olanlar da fake hesaplar. bunu kendisi söyledi hem de. bence beşiktaş kültür merkezi yönetimi ile temasa geçebilirsen belki durumun ehemmiyetine göre yardımcı olabilirler. bildiğim kadarıyla cmylmz bkm ile sürekli irtibatta.

twitter.com
bu abisinin twitter'ı belki işine yarar.

@trawmatolog Onu söylediğinde daha bir sosyal medya firmasıyla anlaşmamıştı. Sonradan fake hesapları kapattırıp bu işi bilenlere teslim etti hesaplarını. Ha buradan Cem Yılmaz'a ulaşmak ne derece mümkün, tartışılır...

bildigim kadarıyla sözlügü takip eden birisi. belki tanıyan vardır sözlükten.

www.cmylmzfikirsanat.com

kullanacağınız programların tavsiye ettikleri sistemleri araştırın önce.

64 bit. ramleri ddr3 6 gb ya da 9 gb olacak şekilde olmasına dikkat edin. işlemci fln zaten söylemiyorum. kasa bol soğutmalı ve sessiz olsun. üstünde adam gibi bi psu olmalı. sistem diski velociraptor 10.000 rpm 300 gb fena olmaz. ekran kartını da söylemiyorum.

render yapıp bilgisayarı 2-3 gün iş yapar halde bıracaksanız kasanın yanına sağlam bir ups çakmayı unutmayın.

ekran kartı ıcın nvidia quadro serisi ya da ati firepro serisinden.

dostum 2700 tl iyi seviyede bir mac için yeterli olmayabilir. benim tavsiyem, donanımını server tipi sağlam soğutucusu olan(thermaltek ya da ocz marka) bir kasaya toplamandır. gerisini sen bilin.

bu paraya alınacak mac i3 3,06ghz işlemcili 4gb ramli 256mb ekran kartlı bir alet oluyor. performansı çok yakın olursa mac alayım?

3dsMax ve mac?

mac alıp windows yükleyeceksen sen bilirsin ama ayrıca türkiye de toplama bilgisayar bütçesi ile alabileceğin mac yarı performanslı bile olmaz. fiyatlar çok uçuk ne yazık ki.

piyasa da crossfire yapabilen yani birden fazla ekran kartı takabileceğin anakartlar var. 3 ekran kartına kadar destekleyen olduğunu duymuştum, araştrmak lazım. böyle bir sistemde 64 bitlik bir işlemci + 8-9 gb ram, düzgün bir hdd ve 3 tane 1gb 256 bitlik ekran kartıyla işini halledebilir, 2700 liraya toplayabilirsin sanırım.

öyle bir konseptin pat patentini alabileceğini sanmam farklı bir teknoloji vs değilse yarattığın, alsan bile çok fazla şekilde bu aşılabilir yani patent var diye seni koruyacak diye bir şey yok. eğer zaten o kadar iyi bir konsept ise bunu ilk yapan avantajın olacaktır hep, markalaşırsın vs. hemen hemen her girişimcide olan fikrimi çalarlar korkusu sendeki de.

parlak fikirlerin adamı, girişimci falan değilim. bir anda aklıma geldi ve "vay be, olur mu be" diye yazdım bir kenara. belki de bir yerden duydum lan şimdi işkillendim. neyse şimdi bunu hayata geçiremeden ölmek istemiyorum (beklentiyi çok yükselttim) farklı bir teknoloji falan da değil, olmaz mı yani şimdi internet üzerinden daha önce yapılmamış herhangi bir şeyin patenti alınamaz he mi?

www.turkpatent.gov.tr al abi burdan öğren. ama patentini aldığın bir şeyin kopyalanıp kopyalanmadığını takip etmezler, o iş sana kalmış, rastlarsan o tip bir şeye senin ihbar etmen gerek.

öncelikle öyle bir fikrin burada ya da dışarıda aynının yapılıp yapılmadığını iyice araştır. sonra patente para döktükten sonra yıllardır aynı tarz bir fikrin-ya da mamülün senden önce uygulanmış olduğunu görüp hayal kırıklığına uğramazsın en azından.

internet sitesi için Türkiye'de patent alman öyle zor ki... bu ancak internet siten teknik bir sorunu çözüyorsa mümkün.

Ama ABD'de dersen, her türlü...

daha buyuk fan. muhtemelen cpu dan kaynaklı.

Fanları temizleyip deneyin. Sıcaklığı kontrol eden yazılımlardan kurup oyunu pencerede oynarken sıcaklıkları izleyebilirsiniz. "CPUID Hardware monitor" işe yarayabilir.

Ekran kartımın fanı bozulduğunda başıma geliyordu.. Restart mı atıyor kompe mi kapanıyor o önemli..Restart atıyorsa ekran kartı büyük ihtimalle..

fandaki pisliği çay kaşığıyla temizle .ben de işe yaramıştı

PSU gucu yetmedigi icin kapaniyordur.

sen yine de kasa icindeki havayi arkaya ufleyen bi fan tak arka yuzeye.

kımse yazmamıs ama neden guc kaynagında sorun olmasın? belkıde kaldırmıyordur?

Donanım yetersizliğinde oyun kasılır; PC kapanmaz. Açık bir şekilde aşırı ısınma olduğu gözüküyor. PC'nin tozlarını al; olmadı daha büyük bir işlemci fanı al.

power supply problemi gibi geldi bana. değilse de işlemcinizin fanı yeteri kadar soğutma yapamıyordur. yukarıda da yazılmış ama tekrar hatırlatayım: eğer problem ekran kartının kaldıramaması olsa sadece reset atardı makinaya. tamamen kapanıyor olması sadece ve sadece ısınma+power problemidir. "ben de oyunu açmam olur biter" şeklinde boşverirseniz, ileride daha pahalı problemlere yol açabilir.

arkadaşlar belirtmeliyim ki bilgisayarım çat diye kapanıyor diye yanlış yazmışım. Restart atıyor.

aradığın oyunun ismi fighting force. 4 farklı karakterle oynanabilen bir tps oyunu idi. başlarda çekici gelse de ilerleyen bölümlerde sıkıyodu insanı. çift cd içeriği vardı.

(bkz: beyaz tv)

melih gökçek'in kanalı.

Ankaralı işadamlarının ortak projesi bu kanal. İstanbul'daki medya birliğine karşı Ankara'nın sesi olması amacıyla kurulmuş.
(bkz: ben öyle duydum)

maudio markasina bir bakin, en cok kullanilan midi klavyeler bu firmaya ait.

mydukkan.com, keyfimuzik.com ya da compel.com.tr adreslerine bi gözatıver istersen.

zıpladığın noktaya inersin. sen de hareketlisin çünkü. şöför frene asılsa ön cama yapışırsın. bir hızın var çünkü.

dünya da bayağı bir hızla dönüp duruyor ama iyi ki oturduğumuz yerde oturabiliyoruz =)

atmosfer sayesinde diye biliyorum hep bunlar..

otobüsün ivmesine ve hızına siz de sahipsiniz. havadayken bir miktar yavaşlarsınız, hızınız 100 km/s'in altına iner ama havada kaldığınız süre kısa olduğu için çok fazla geriye inmezsiniz.

otobusun icindeki hava kutlesi de ayni hizda oldugundan normal yerde ziplamissin gibi olur.

atmosferle bence fazlasiyla ilgili.

farzedelimki hareket eden tamamen ustu acik bir platform olsun; zipladiginda hava surtunmesi sebebiyle bayagi geri duser. ya da hava surtunmesi olmadigini varsayalim, bu sefer platformla ayni hiza sahip oldugu icin tekrar ayni noktaya iner. otobusun icindeki de bir nevi bu duruma benzemiyor mu? dis mekandan izole oldugundan hava surtunmesi ziplayan icin hareket dogrultusunda yok, cunku otobusun icindeki hava kutlesi de ayni hizda.

atmosferde dunya ile birlikte donuyor, o yuzden atmosferle ilgili oldugunu dusunuyorum. (tabi bu yuksek irtifada cesitli durumlara yol aciyor)

eylemsizlik otobus yavaslarken veya hizlanirken etkili olur, yanlis mi dusunuyorum?

ekliyim; otobusun icindeki hava kutlesini de bir atmosfer olarak varsayiyorum.

myth busters da işlenmişti sanırım bu konu ama çok merak etmeme rağmen izleyememiştim bi araştırmak lazım bölümünü.

atmosferle ilgisi yok. sürtünme kuvvetinden bahsedebilmemiz için en az biri hareket eden ivmeleri farklı iki yüzeyden bahsedebilmemiz lazım. ama otobüs içerisindeki hava da otobüsle birlikte hareket eder. kaldı ki havanın yaratacağı sürtünme kuvveti 70 kiloluk bir insanın ivmesini saliseler içerisinde ne kadar düşürebilir? yahut ne kadar sabit tutabilir?

otobüs duruyor olsun. ve tam hız kazanacağı an sen zıpla, ve havada 5 saniye kalabildiğini varsayalım. otobüs 5 metre ilerledi diyelim. arka cama yapışırsın. niye? çünkü senin hızın yok. sen otururken otobüs hızlansın. ne olur? otobüs içerisindeki kütleye de hız kazandırır. buna sen de dahilsin. koltuğa doğru bir baskı uygularsın değil mi? otobüs senin eylemsizliğine karşı koyabilmek için enerji harcıyor. koltuk olmasa otobüsün başka bir parçasına tutunman gerekir.

sonuç olarak otobüsün hızı ve ivmesi senin hızın ve ivmendir. sen zıpladığında otobüsü iten motor gücü bir an için sana etki etmez, yavaşlamaya başlarsın. ama dediğim gibi havada kaldığın süre kısa olduğu için belirgin bir fark olmaz indiğin yer ile zıpladığın yer arasında. 20 saniye havada kalsan olurdu. budur.


otobüsün içerisindeyken attığın taş da aynı şekilde otobüsün içerisinde olduğu için otobüsün hız ve ivmesine sahip olmak zorundadır. bağıl hızlık bir durum yok. otobüsün dışarısında bir şeyden bahsediyor olsaydık bağıl hızla ilgisi olurdu.

otobüs sabit hızda mı?
sabit hızdaysa etkilemez, artan ya da azalan hızdaysa daha geri/ileri düşebilirsin.
otobüs kapalı mı açık mı?
kapalıysa hava sürtünmesi olmaz, açık olursa sürtünmeden dolayı geri düşersin.

sonuç: sabit 100km/s hızla giden kapalı bir araçta zıpladığında tam olarak aynı yere düşersin.
@cro magnon: zıpladığında motorun gücü etki etmediği için yavaşlama olur demişsin; eğer hız sabit ise, otobüsün ivmesi sıfır ise yavaşlama olmaz çünkü sürtünme yok. verdiğin koltuğa baskı örneğindeki gibi sadece hızlanırken baskı olur, sabit hızda giderken baskı sıfırdır, niye? çünkü biz hızımızı zaten koruyoruz, otobüs de korumak için motor gücünü kullanıyor.

bu konuyla ilgili olarak; 100 km/h ile giden otobüsten asla cart diye inme, hala 100 kmlik bir hıza sahip olduğundan bir saat yerde takla atarsın. otobüs durduğu zaman inersen bir şey olmaz.

geridonusum kutusunun bahsettigi olayin atmosferle ilgisi yok, evet. vercingetorix'in anlattiginin var, cunku atmosfer de dunya ile birlikte hareket ediyor. bu nedenle otobusun icindeki hava kutlesinin de (otobusun icindeki atmosferin de) hareket ettiginden ayni noktaya inilecegini soyluyorum.
otobus hizlanirken/yavaslarken (ivmelenme varken) eylemsizlik etkili olur demistim, onu neden aciklama ihtiyaci duydun anlamadim. adam 100 km/s ile giden bir otobusten bahsediyor. surtunme ile ilgili bilgiyi atmosfer hareket etmezse ne olur onu izah edebilmek icin verdim, gerekli sarti da acikladim (ustu acik bir platform hareket etsin diyerek)
asil nokta su: v hizinda otobus, v hizinda hava kutlesi, v hizinda insan. bu insan zipladiginda neden yavaslasin ki? ona hareket dogrultusunda etki eden bir kuvvet yok. o zaman dunya uzerinde zipladigimizda da bir miktar geri gidiyoruz (cok cok az da olsa). Bu mudur yani?
adamin o durumda ustune etkiyen kuvvetlerin hareket dogrultusunda bileskesi sifir. zipladigi esnada da bu boyle olacak, cunku hava kutlesi de adam ve otobusle birlikte ayni hizda hareket ediyor.
eylemsizlik, bir cisim üzerine etkiyen dış kuvvetlerin bileşkesi (net kuvvet) sıfır olduğu zaman cismin hareket durumunun değişmeyeceğini söyler. tekrar ediyorum; hava kutlesi de ayni hizda ve bu adama hareket dogrultusunda hic bir kuvvet etki etmiyor.

ekliyim bu arada yanlis anlasilir belki; hareket dogrultusundan kastim otobusun hareket ettigi dogrultu.

@sahteyazar: reelde sürtünmenin tamamen sıfır olamayacağına dayanarak çok ufak bir fark olur dedim. ek olarak kişi havadayken de otobüs ivmelenebilir. ama sürtünmeyi ve otobüs ivmesini 0 kabul edersek evet dediğin doğru. kişinin hızı ve otobüsün hızı değişmez ve aynıdır, aynı yere iner.

@feedback: otobüs içerisindeki hava kütlesinden atmosfer olarak bahsettiğin için demek istediğini yanlış anlamışım. haklısın. evet sürtünme olmazsa havadaki kişi neden yavaşlama eğiliminde olsun.

evet o ilk mesajda yazdiklarim biraz karmasik olmus.

surtunmenin sifir olamayacagina da hemfikirim bu arada. kaldi ki yol durumu, ruzgariydi falan dusunuldugunde denge durumundan dolayi pratikte ayni noktaya inilmesi pek mumkun degil gibi.

universitedeyken derste bir eleman ses ustu ucan bir ucagin icinde insanlarin birbirlerini duyup duymadiklarini sormustu. bu da benzer bir durum, cunku sesin yayildigi ortamin da bir hareketi oldugu ve cevreden izole oldugu gozden kaciriliyor. ayrica benim de kucukken aklima takilan olaylardan biriydi bu :))

dünya ve atmosfer örneği de bu duruma uymuyor pek. dünya dönerken sabit durabilmemizi sağlayan şey atmosferden ziyade yer çekimi. atmosferin hareketi ancak sürtünmeyi engeller. zaten otobüsteki gibi lineer bir vektör değil merkezkaç kuvveti devreye giriyor falan filan.

İki gündür iyi bağıl hız yaptı burası :) Aynı yere inersiniz, korkmadan zıplayın.

bir başka soru sorayım bu soruya cevaben: saatte 120 km hızla giden tüm camları kapalı bir aracın içerisinde havada asılı şekilde uçmakta olan sinek, aynı zamanda saatte 120 km hızla mı uçmaktadır?

teknik şeyleri yazamayacağım lakin mantık olarak zıpladığımız yüksekliğin veya zıplama süresinin bu işlemde önemli olduğunu düşünüyorum yanılıyor muyum? yani belli bir cm'ye kadar zıplasan bişey olmaz ama atıyorum otobüsün tavanını çok yüksek düşün sende o doğrultuda daha yükseğe zıplıyorsan aynı yere düşemezsin kanımca.

mantıklı olalım.zıpladığınız süreye (daha doğrusu zıplama hızınıza) otobüsün hızına bağlı.

biraz vektör bilen anlar.

@travmatolog: otobüsün dışındaki bir gözlemci için 120 km/s hız yapmaktadır. içerisindeki gözlemci için sabittir.

en iyisi bir dahaki otobüs yolculuğunda denemek anlaşılan.

en.wikipedia.org

kısaca; evet, personelin işine göre renk vardır ama o renkler, hastanelere göre değişir, diyor.

kesin olarak bildiğim ameliyatlarda kullanılan yeşil renk...renk tablosunda kırmızının(kan renginden dolayı) zıt renklisi olan yeşil..bi insan sürekli bi renge bakarsa etrafı o renkle görürmüş ama o rengin zıttını gördüğü zaman görüşü düzelirmiş..(resim hocamız anlatmıştı küçükken)

ülkesine göre de değişiyor. ülkemizde cerrahlar yeşil giyer. lost'ta jack mavi giyiyordu.

Ben de Scrubs'tan örnek vereyim: cerrah kısmısı yeşil, diğer doktorlar mavi, hemşireler kırmızı giyiyorlardı.ha bir de janitor vardı, o da mavi tulum giyiyordu:)