oz çünkü diğer ikisi çok tiriviri

prison break. zirvedir.

sürükleyicilik açısından fringe ve prison break arasında tartışmasız prison break

Tabiki OZ, diğerleri sıradan klişelerle oluşturulmuş değersiz diziler. Onlardan her zaman bulabilirsin. OZ bambaşka.

oz. net. sürükleyicidir.

Oz'a laf yok da. Fringe'e değersiz klişe denmez gençler :) .Ayrıca Prison Break ilk sezon bomba sonra yavaştan cıvıyor.

nocturne cıdden frıngeden bulabılıyorsan bana bulur musun bi tane. acayip ozlemını cekıyorum yazdıkların bana umut verdı.

scı fı seviyorsan frınge. dıgerlerını ızlemedım ılla kı ıyı dızılerdır ama bır bılımkurgu dızı ıle karsılastırılmamalı.
surukleyıcılıkse surukleyıcılık. meraksa merak. ama paralel evrenler, insan eliyle oluşturulmuş yeni türler,deli dahi bılım ınsanları, astro astrid asprin ve observerlar ılgını cekıyorsa frınge ızle. cekmıyorsa dıgerlerı.

the oz

Prison Break ve OZ'un tamamını izledim. Fringe ilk birkaç bölümünü izledim fena değildi. Ama OZ gibi olsaydı baştan çivilerdi kıçımı sandalyeye.

Üçlü kıyaslamada OZ derim rahat. Ama hepsini izleyeceğim ilk hangisi diyorsan kesinlikle Prison Break'i önce, OZ'u sonra izle derim. (Fringe daha farklı kulvar)

Zira OZ'dan sonra PB çok hafif gelir, sevemeyebilirsin. PB'yi izleyip üstüne OZ izlersen cila olur.

bakın gençler ağzınızı yüzünüzü kırmayayım diyorum ama yok illa kırdıracaksınız. lan oğlum adam sürükleyici demiş, sen kalkmış oz diyorsun lan. prison break ve fringe varken sen oz'a sürükleyici diyorsan malsın kusura bakma. bak kaliteden bahsetmiyorum dikkat ettiysen, sürükleyicilikten bahsediyorum. ha bana sorarsan oz evet güzel dizidir ama prison break oz'dan kat be kat iyidir. biliyorum çoğunuza göre oz pb'yi döver, bana maval okumayın. ancak dostum şundan emin olabilirsin. oz iyi dizidir, ama kesinlikle ve kesinlikle sürükleyici değildir. o konuda zirve prison break'tir.

Sürükleyicilik konusunda: Prison Break Ben cep telefonuma atıp izliyorum dizileri prison breakte ardarda kaç bölüm izledim hatırlamıyorum. Şarja bağlı yaşadım bitirene kadar.

Fringe: Manyak sahneleri, çekimleri ve konusu ile gerçekten kaliteli bir dizidir. Yalnız son sezonda biraz saçmaladılar ama olsun. Çoğu diziden sağlamdır.

Oz: Evet bilerek sona bıraktım. İzlemeden önce abartıyolar sanıyordum. Herkes izleyemez, serttir vs diye. Ama gerçekten öyle. Oz gibi bir dizi yok. Ağırdır, insanı çarpar, prison breakte amaç ordan kaçabilmekken ozda 1 gün daha hayatta kalabilmektir. Sağlam aforizmalar barındırır, hayatın kendisi gibi, tokat gibi bir dizidir.

Valla beni gayet sürükledi oz ilk bölümden itibaren @lionel andres.

Klişe dolu PB ile sana mutluluklar.

prison break

sürükleyicilikten kasıt bütün bölüm bayık bayık olayları sıraya dizip son saniye merak uyandıran bitiş yapmak ise.. neyse.

bence.. eee... battlestar galactica. zaten bi bunu şevkle izleyebildim şimdiye dek.

prison break,spartacus

prison break

dırı dım... dırı dım... eşliğinde.

bilen bilir.

bana göre,
oz
the sopranos

Prison Break..

lost'un ilk iki sezonu, prison break'in ilk sezonu ile 24'ün birkaç sezonu arasında kaldım.

lost

Fringe

Weeds de iyiydi hatun daha ne numara ceviricek acaba merakiyla setrediyordum.

24

fringe.arow

lost deriz

fringe bence

Spartacus abi spartacus, 3.sezonda var mıdır ki bir bölüm kalbin çarpmasın sprinter gibi.

buffy the vampire slayer

prison break, spartacus, lost ve breaking bad 4. ve 5. sezonlar. bir dizide aradığım en önemli kriter sürükleyici olması. ve tabi saçma sapan olmaması. en son spartacus'u izledim ve tam aradığım dizi tarzı bu işte. şu an hiçbir diziyi sevemiyorum. tavsiyesi olan varsa seve seve alabilirim.

not: walking dead izliyorum birkaç gündür. zombi olaylarından dolayı önyargıyla yaklaşmıştım ama fena değil. dizi yokluğunda gideri var.

@lionel andres 2.sezon göreceksin gideri var mı gerçekten :D

@oddyseus, iyi anlamda mı kötü anlamda mı?

prison break tek sezon izlememe rağmen izlediğim en sürükleyici diziydi.

prison break ve spartacus diyenleri kınıyorum. spartacus dizi mi lan?!

lost ve battlestar galactica. breaking bad de derdim ama ağır bir tempoda geçtiğinden dolayı diğer haftayı heyecanla bekletme olayını çok yaşatmadı bana.

Ickiden zevk almak bir basari degil ki. Ben zevk aliyorum ickiden ancak mesela kelle pacadan zevk almam. Ama severek kelle paca icenleri de basarili olarak gormuyorum, damak tadi meselesi.

@crown kendinizi kandırdığınızı düşünüyorum.

zevk alan insanın kendini kandırdığını düşünüyorsan zaten anlayamazsın. Neden yalan söylesin ki bunca kişi? İçki zevk alınarak içilebilen bir şeydir, bence sorun sizde. Ayrıca iğreniyorsanız neden içiyorsunuz mesela?

bira dışında hepsinde katılırım ama biranın tadı ayrı ya. buz gibi bira böyle, fıstık falan. inanılmaz keyifli ve lezzetli bir içecek bence. geri kalanını ben de sevmiyorum, kafa yapsın diye içiyorum sırf.

@whoosie mazozişt değilim tabi ki kafasına ulaşmak için. Damardan verilen alkoller satsınlar tekelden onu alayım.

@bugunku antremanda goz dolduran futbolcu evet bir takım kombinlerle içilebilir hatta sevilebilir seviyeye gelebiliyor. ama yanında eşlik edecek bi yiyecek olmadan içip zevk alanları anlamıyorum.

Ben de bilakis "icki kafasi" dediginiz noktaya gelmemeye ozen gostererek tadi icin iciyorum iste. Cakirkeyif olmaya baslarsam birakiyorum icmeyi cunku o noktadan sonra pek tat vermiyor.

Alkolu sarhos olmak icin icmiyorum, hatta sarhos da olmuyorum. Tadini keyfini esligini sevdigim icin tuketiyorum. Tadina bakip sevmedigim alkollu icecek de var tadini sevip zevkle tukettigim icki de var.
Alkolde amac sarhos olmak degildir sonuc olarak sarhosluk gorulebilir. Alkol kulturunun carpik olusmasindan bunlarin hepsi. Icmek de icmemek de marifet degil, hele cikip kafasi icin katlaniyorum demek cok sacma. Beyine yeterince hakim olabilirsen sifir alkol ve uyusturucu ile dogal kafaya cok guzel erisebilirsin.

Skoç içiyorum, çok zevk alıyorum. Kokusundan dahi.

abi çakırkeyf olmaya başladığında bırakıp nasıl 50 den fazla sarhoş oldun.o denklemi çözemedim?
ps:sorun sende.

illa her türlü alkolü seveceksin diye bir şey yok. en basit şekliyle arkadaşım vodkayı sek içmeyi seviyor, ben 1e 1 karıştırıyorum, başka birine 1e 1 çok alkollü gelebiliyor.

soruna cevap hayır rol yapmıyoruz. içkiyi güzel yapan en önemli şey ortamdır. sıcak bir yaz gününde içilen soğuk bir misali. bunun dışında alkol konusunda doğru markaları tercih ettiğini düşünmüyorum. ayrıca onlarca çeşit denedim demişsin ama tadı birçok meşrubattan daha güzel olan kokteyller var.

rakıyı hiç de rol yapmadan içebiliyorum. sarhoş olduktan sonra zaten ayrı ama olana kadar, az kayıntıyla böyle, çok değil ama az.
şarap falan o da öyle.
bira zaten şerbet gibi gidiyor. o ilk yudumun tadını arttırabilmek için denemediğim yol kalmadı.
tekila tuz ve limon olmadan da içilir pek ala.
votkanın bi numarası yok. gerçi dur, votkayı bi limonu ısıra ısıra içme yöntei fena değildi.
viski zulüm. içmesini öğrenemediğimden olabilir ama.

önemli olan ağız tadını bozmadan içebilmek. az miktar meze bu yüzden şart. zaten seni rahatsız eden alkolün tadı değil kokusu. o da içerken nefes alıp vermene göre değişiyor. bir de alkol bedeninde dolaşmaya başlayınca zaten içimin kolaylaşıyor. yani tvde alkolik tiplerin alkol alışını canlandırıyorlar biraz o yüzden gerçekçi olmuyor gibi.

@rakicandir çakırkeyf olmaya başlayınca bırakıyorum diyen ben değil crown'du. 50 defadan fazla da sarhoş olan benim.

ps: sorun kimdeymiş?

yok hocam kandırmıyorum en azından ben seviyorum akşam bir kadeh içmeyi çok keyifli bir şey kafanı dağıtıyor rahatlatıyor günün yorgunluğunu alıyor bir sürü sayısız yararı var.

img01.alkislarlayasiyorum.com

size bi polonya votkasi lazim. cogu ickinin tadi kotu evet ama ruh haline gore mesela bazen biradan igrenen bende bazen guinness su gibi akip gidiyor.
iyi bi votka ne bogazi yakiyor ne yuzunu eksitiyor adamin.

hiç mojito denedin mi canım?

(bkz: damak tadı) bu kadar basit bir şey. herkes her tadı (alkol çeşitleri ve bir sürü farklı yiyecek içecek de dahil) sevmek zorunda olmadığı gibi, sevenin yadırganması da anlamlı değil.

Ben de vodka-tekila sevmem mesela ama ozellikle Toronto'ya geldigimden beri dunyanin her yerinden bira tatma sansim oldu, bira super bir sey. Arada da iyi bir viskinin her zaman gideri vardir. Her ickiyi sevmek gibi bir zorunluluk yok. Ha, sevmiyorsan da sevmiyorsundur, kasma.

güzel bir kırmızı şaraptan, alman yapımı bir buğday birasından, single malt scotch viski'den aldığım zevki, lezzeti başka hiçbir şeyden alamıyorum. kokteyl olayına daha girmedim bile bak.

talisker'in kapağını açınca gelen hafif isli deniz suyu kokusu bile güzel.

şöyle ki bir gün çok sıkı bir şekilde çalış böyle kas gücü gerektiren bir işte ama epey bir yorul akşam iş bitincede açık havada bir bira içmeyi dene. ben de içki içmeyi çok sevmem ama o yorgunluk birası yok mu, bildiğin ilaç.

www.eksiduyuru.com şu duyuruya bi göz atarsan anlarsın bence.

içki 'kafa yapmak' için içilecek bir şey değildir, kafa yapmak istiyorsan eski torbacımın numarasını verebilirim...

dipnot: torbacı ironidir, silmeyiniz yok bende torbacı filan ayrıldık biz.

king lizard +1 Hepsini geçelim, "şarap" diye bir gerçek var.

Kusura bakmayin da biradan, saraptan vb. kastiniz da muhim. Bira derken efesse bu bir an evvel bitirmeye cabaladiklarinizdan birisi mesela, hislerinizi bir nebze anlayabilirim. Her karisimi denediginizi zannetmiyorum cumlelerinizden, hele farkli markalara asina oldugunuza da inanmiyorum. Yani jack, olmeca, absolut, efes dediginizden boyle duusndum( tmm efesi ben ekledim ama kesin dogru)
Tek basina bira bile derya deniz ki digerlerine girmeyelim hic. Turu. Mayasi, tadi o kadar farkli ki, gayet lezzetli bir cok tur var olay lezzetse, mesela suraya bir goz atin derim birasevdasi.blogspot.com.tr

Acikcasi kafasina ulasmak icin iciyorumu gorunce bosa yazmisim gibi hissettim.
Zaten bu amacla, sonuc dogal.

hayatında rakı mezesi görmemiş ya da ne bileyim rakı peynir yapmamış birinin açabileceği bir duyurudur bu. hayır hepsini geçtim onca rakı balık yapan insanda mı sence rakı kafası için uğraş veriyor?

ben de hep merak etmişimdir.

hiç izlemedim ama götüm gibi dizi olduğundan eminim. bence her dakika zarardasın.

tüm zamanların en iyi dizisi bence.

eğer iki sezon izleyip hala bölümler ilerlemiyor diyorsan bir an önce bırak izleme. diziye yazık etme.

3.sezon ilerlemıyor sanki diyorum! :(

ilk birkac sezon iyi, son 2-3 sezon bok gibi.

edit: Arrow da hani sirf Manu Bennett hatirina izlenecek dizi izlenirse. Yoksa cok kotu lan. Diyaloglar kotu, oyuncular berbat.

6 sezon gösterip sonunda vermeyen dizi lost un en iyi tanımı. iyi gösteriyor ama vermiyor. :(

3-4-5 olur, 6 sakın
öyle kalsın

Ben çok severek izliyordum

Ben de Lost gibisi gelmedi diye düşünüyorum. OZ'la o tadı yakaladım bir de.

hiç izlemeyip "götüm gibi dizi" diyenleri dikkate alma öncelikle. dallamalık yapmanın gereği yok. cevabım ise sıkı bir lost hayranı olarak diziyi bir türlü bitiremediğim. sebebi ilk 3 sezon ciddi anlamda efsane, 4'te yavaştan bozmaya başlıyor, 5'te bozuyor. 6. sezonun ilk 2-3 bölümünü izleyip kaldım öyle. işte orda ilerlemiyor dizi. yoksa sana katılmıyorum. 3. sezonu güzeldi bana kalırsa.

erdogan made gains in my cab (sakin olun 4chan klasörümü açana kadar yeşillik olsun diye koydum)

bugün yaptığım çeviriden öğrendiğim:

doghouse: Where you are figuratively when you're on bad terms with your girlfriend or wife.

hani evden atılmış da köpek kulübesinde yatmış gibin, oradan mecaz yapmışlar.

edit
mevzubahis cümle: Take it from a man who spent more than a few nights in the doghouse - there are moments that are worth it.

yani diyo ki "karısıyla uzun süre küs kalmış bu adamın sözüne kulak ver, küstüğüne değecek bazı anlar vardır"

esen kalın

Due to the fact that...

bu sebeple gibi bir şey.

"that" kısmından sonra ne cümle kurarsan kur banamısın demiyor, sorun çıkarmıyor, boku püsürü yok. Çok elverişli bir kalıp.

when the world is sick
can no one be well
but i dreamt we was all
beatiful and strong

rigatoni kelimesinin türkçe anlamı kabaca düdük makarnası ya, argo olarak da aynı türkçesindeki gibi, gıcık olunan bir insana "düdük makarnası" demek için kullanıldığını duyduğumda baya eğlenmiştim (friends'te sevilmeyen bir karakter italya'dan döndüğünde, "ne zaman döndü bu düdük makarnası roma'dan şeklinde kullanılmıştı.)

my work here is done

cold turkey (daha dün duyurudan öğrendim)

"go crazy over x" kalıbı:
www.quickmeme.com

wild ass guess (git: en.wikipedia.org)
(well educated guess diye kibarlaştırılıyor)

viki linkinden hatırıma geldi: rule of thumb

"to fall on (own) sword" - Kim made a plan but she fell on her own sword.

Kendi kazdığı kuyuya düşmek.

"to hold (own) horses" - Okay, hold your horses!

Sabredin lan iki dakka adam olun!

fuck me sideways

de.urbandictionary.com

it is raining cats and dogs.

bardaktan boşalırcasına yağmur yağması.

shotgun

arabada ön koltuğa oturmak için söylenir.

bi tür devetabanı diye biliyorum.

saksicicekcesitleri.blogspot.com.tr

cevaplar için teşekkürler arkadaşlar ancak bizimkinin gövdesi odun. krotona falan baktım hep yeşil gövdeliler. bizimki yaşlı diye mi böyle?

mail atma mektup olarak ver kanka
yazarken eldiven tak bi de mektubun ucunu yak.

ne kasıyosun amk internet kafe filan. suç unsuru bişey yok ki bunda.

aynen odasına mektup da bırakabilirsin, ablam öyle yapmıştı bi hocasına. senin şimdi için rahat etmez internet kafeden at sen :)

Ağzına sağlık. İyi demişsin.

Bir şey olmaz. Vakti zamanında aynısını ben de yaptım. Hem de öğrenciyken. Sınav kağıdını verdi, biz sınav olurken benim gönderdiğim maili sınıfa okudu. "Kim yazdı, daha doğrusu kimin velisi yazdı bunu" diye sorup durdu sınav sırasında. Düşün halimi.

Bir şey olmaz bence, telaşlanma. Hakaret bile etmiyorsun sonuçta. Hislerini açıklamışsın.

hocanın mailini ver ana avrat sövelim. ama bi şey değişmeyecek papi.

ver ben atim yaw, kasma bu kadar internet cafe falan. bişe yok ki bu mail'de.

Saraçoğlunun yayınına katıldığı programların izleyici analizlerini bulup sonucu düşündüğünüz bölgeyle kıyaslayın derim.

ürünlerin kar marjı nedir? yaklaşık olarak 110.000tl ne kadar süre'de geri kazanılabilir?

bunlara dikkat etmek lazım. ayrıca bence üşenmeyip, bu tarz iş yapan bir dükkan bulup samimi bir şekilde muhabbeti sağlayabilirseniz, getirisi neymiş görebiliriz.

bu aralar evet çok moda, bitkisel ilaçlar, gündüz kuşağında sürekli dönüyor tv reklamları, programları ama insanların bu ürünlere satın alma eğilimi nedir? bunu öğrenmek lazım bence.

önümüzde kriz varsa patlayabilir bu yatırım. gerçi patlasa da florya ahalisi batmaz batarsa esenyurt batar küçükçekmece batar..

hayır, hiç girmeyin derim. marka hakkı için 30.000 tl zaten başlı başına hayır dememe yetiyor. ürünleri bilmiyorum ancak zaten bitkisel ürünlere merakı olan insanlar aktarlardan alışveriş yapıyor.

saraçoğlu'nun izleyici kitlesi emekliler ve ev hanımları değil mi? onlar zaten çarşıyı pazarı çok iyi biliyor. ayrıca gidip saraçoğlu markasına para vereceklerini düşünmüyorum.

tabi bu sadece benim fikrim.

saracoglu isim hakki 30 bin lira etmez diye dusunuyorum arti gidin bir saracoglu magazanin yakinina butun gun takilin geleni gideni gorun giren kac kisi birsey alip cikiyor bunlari gozlemleyin en az bir haftaici bir de haftasonu tam gun izleyin eger mumkunse dukkan sahibiyle gorusun. 150 bin e yakin bir yatirim bedeli var bu isin acikcasi ben bu ise girmezdim ki ben ne islere para yatirdim :) neyse fastfood sektorunde daha cok aliyorsun koydugunu ona da bakabilirsiniz.

ayy ben de merak ediyorum. bir ara ex libris yaptırmaya heveslenip kaşecilerle görüşmüştüm ama yapamayız demişlerdi. belki sert lastik gibi bi malzeme bulup el becerisi olan birine oydurabilirsiniz.

kaşeyi günün belli saatlerinde ucuza yaparsın. acil kaşe yaptırmak pahalı olur. (buraya kadarı gereksiz bilgi)

10-30 tl arası değişebilir boyut ve detaya göre.

kaşeciden kaşe mekanizmasını alıp kendin de yaparsın aslında. stencilin negatifini çıkarıp orta sertlikte bir plastiği kızgın bir şeyle oyarak yapabilirsin gibime geliyor.

Selam,

Ben bi süredir bu işi yapıyorum, 2 örneği şurada:
emeksensin.com

Bu arada not: kaşeciye hazır bir tasarım sunmak gerekir ki, istenen sonuç alınsın. :)
İlgilenirsen haber bekliyorum.

elimde ocak 1992'de üçüncü baskısını yapmış olan düşünme kutusu-1 kitabı var. burada yazan biyografisine göre doğum tarihi 1934. kitabın baskı tarihi itibariyle yaşıyor.

daha yenisi yok maalesef.

onun ölümünden sonra bilim ve teknikte bir yazı çıktı. o yazının olduğu sayı da kesin verdikleri dvd'de vardır.

bilim ve teknik dergisi arşiv dvd'si

dvd vardı bende ama evi talan etmeme rağmen bir türlü bulamadım. ölümünü 2000'lerin başı diye hatırlıyorum ama google'da tam tarihine ulaşamamıştım. teşekkürler!

sahibinden.com'da gönüllü sahiplendirme yapıyorlar. bir bak istersen.

www.sahibinden.com

petarkadas.com'da da gönüllü sahiplendirme vardı.
Elbette belli cins kedi arıyorsanız laf etmek bana düşmez ancak o kedilerin internette dolaşan yavru resimleri bebek gibi oluyor diye hatırlatmak isterim. Büyüdükten sonra kulakları kıvrık normal dombili kedi oluyorlar. Sonra hevesiniz kaçmasın.

yavru aramazsan bulabilirsin de, diğer türlü bulman oldukça zor.

ücretsiz bulamazsın.

bulsan da sana barınağa bilmemkaç kilo mama yahut bağış yardımı yapman şartıyla sahiplendirirler. maliyeti çok olmaz bu işin ama hiç para harcamayayım diyorsan bunu bil.

ayrıca bu kediler bebek gibi olmuyorlar. diğer tüm cins kediler gibi aptal oluyorlar sadece. aptallıkları da "bebek gibi bunlar" illüzyonu yaratıyor bence. tabi ki scottish sahibi biri misal bir tekir kedi bakmaya başlayana kadar bu gerçeğin farkına varamaz.

bını bırıyı bırıkırım

www.eksiduyuru.com

bir british shorthair cinsi (parayla almadım) bir de karışık kedim var. bsh olanı gerçekten bebek gibi, kaldır koy gıkı çıkmaz. bir tek kucaktan nefret ediyor hayatta gelmez ama onun haricinde tombik sevimli bişi. ne zaman karışık cins kediyi aldım eve hareket geldi resmen. inanılmaz zeki öbürüne göre ve sevgi dolu. cins kediler sağlık açısından da daha hassas oluyor. scottish de sorunlu bir cins çünkü o kulakları aslında genetik bozukluk. iki scottish çiftleştirilmez o yüzden, genelde bsh ile çiftleştirirler. yani iki yönü de denemiş biri olarak evsiz bir yavrucağı sahiplenin diyorum.

Kediler karakteri olan canlılar. Yani bütün britishler, bütün scottichler, bütün siyamlar, bütün tekirler aynıdır diye bir şey yok. İnsanlar gibi düşünün, nasıl zenciler ya da sarışınlar ya da esmerler aynı değilse. Birbirlerinden farklı huylara sahipler, şansınıza ne denk gelirse.
Quasiromantic'e katılıyorum.

Karşılığı olmayan kelimelerden sanırım.

Açıklamaya çalışsam Neighbourhood Civil Registry Officer falan derdim.

muhtariyet - autonomy
muhtar - autonomous

hukuk terimleri sözlüğünden.

Tam karşılığı yok evet ama belediye meclisine "alderman" diyorlar bizdeki "yaşlılar heyeti" ile aynı kökenden. Alderman denilebilir sanırım.

Ama "ayran", "kebab" gibi düşünüp "mukhtar" da mantıklı bence.

wiki'de doğrudan muhtar ve mukhtar diye geçiyor. parantez içerisinde de bir açıklamasına yer verilebilir "neighboorhood/quarter headman" şeklinde. google'a sordum, varmış böyle bir kullanım.

şerif olarak çeviririm tabii ki de

eksisozluk.com

Yurt ici-yurt disi, trenin cinsine biletin sinifina gore farklilik gosterir bu sorunun cevabi.

6 kisilik kogus misali kompartmanda da bir gece gecirmisligim var bir yerimden bir sey eksilmedi. Temiz carsaf vardi ama ben herzamanki gibi kendi yastik yuzume kafami koydum.

Bir yatakli vagon var bir de kusetli(couchet yani). Aralarinda da fark var. Yatakli vagon daha iyi. Yemek servisi bile var.

Yataklı trenler harika, 24 saatin nasıl geçtiğini bile anlamıyorsunuz. Yataklı vagonlardaki kompartımanlar 2 kişilik olur. İçinde lavabo, buzdolabı, bavul koyma bölümü, askılık ve bir de dolap bulunuyor. Tuvalet sadece sizin vagona özel oluyor, yani sanırım bir vagona 10 kompartıman falan var, bir tek onlar kullanabiliyor. En arka vagon oluyor ve diğer vagonlardan yataklıya giriş de olmuyor, yani gece rahatsız edilmiyorsunuz, zaten kilidiniz de var.

2 kişilik yataklı tren deneyimim var, muhteşem. temiz, rahat. sarsıntı çok yok, bi zaman sonra alıştığın için duyarsızlaşıyorsun zaten. trenin kendine has ritmik sesi de ninni etkisi yaratıp rahatlatıyor. odada lavabo, mini buzdolabı, dereceyi ayarlayabildiğin klima, küçük dolap var. bildiğin otel odasının hareketlisini düşün.

kuşetlilerde gece 3-4 gibi uyanıyorsun böyle, tren makas değiştiriyor, lokomotif değiştiriyor vs, kafayı zaten cam tarafına vermişsin, hava açık, tamamen karanlıktasın, gökyüzü şahane görünüyor. tekrar uykuya dalıyorsun.

Kardeşiminki kesilmişti, 5 dakika sürdü, hiçbir şey hissetmediğini söylüyor. Konuşmasının düzelmesi dışında bir değişiklik de olmadı.

lingual frenilum deniliyor ve sizdeki kısa.

basit bir operasyonla kesilip düzeltiliyor.

Lazerle zirt diye kansiz alirlar onu.

hacılar kısa olup olmadığını kbb uzmanına mı kontrol ettirmek gerekiyor? yoksa çocuk cerrahisine falan mı gidetyim?

Benim kucucukken kesilmis, yoksa hep yarim yamalak konusacakmism. Ay ne mutluyum ve minnettarim kestirdikleri icin. Cok kucukken oldugu icin hatirlamiyorum, ama iyi ki kestirmisler. Suan artikulasyonumda hic sorun yok, dilim hic geriye kacmiyor.

bunu bi defasında böyle ay anlatamıycam anlayın işte annesi çocuğununkini iyyyy

bi de buna benzer başka frenulumlar da var ehi kehi ama o ayrı mesele

diş hekimliği fakültelerindeki ağız ve çene cerrahisi bölümüne gitmelisin

çok basit bir operasyon

oğlum doğduğunda böyle bir bağ ile doğdu, kulak burun boğazcı jilet gibi bi şeyle çizik attı .

i have been working in private sector "for" nearly 2 year"s" diye ufak bir elden geçirme, ve passion yerine perseverance falan gibi bi kelime (belki tam karşılamıyordur)

I would like to take "the opportunity of" having a part of your team. ben de böyle düşündüm.

I will be graduated yerine I will graduate
I have succeeded in many courses
oblage to yerine obliged to
I have been working in private sector nearly 2 year -> hala çalışıyo musun? çalışmıyosan "I have worked" de. nearly'den önce for ekle. ve 2 year değil 2 years.
as full timer yerine as a full timer
to company yerine to the company

çocuğu ben kaçırırım
haa kendi çocuğummuş o zaman parayla adam tutup dövdürtüp tehdit ettiririm

bunu söylediği anda delik deşik ederim. belki bu yüzden, çocuk sahibi olmayı düşünmüyorum.

öldürmezsem ya da öldürtmezsem bile vücudunu kullanılamaz hale getiririm ki bir daha ayağa kalkamasın.

çocuğunu kaçırırım. yoksa da kendisini kaçırırım.

öldürürüm, tekrar kaçıracağını söyleyemeden ölmüş olur zaten, serbest kaldığı anda gebermiş olur. düşünürken bile sinirim çok bozuldu.

öldürürüm ya da çok ciddi zarar veririm. başka bir alternatif göremiyorum.

bacaklarını felç bırakacak şekilde bir şeyler yapar/yaptırtırım. eğer tekrar kaçırmakla tehdit etmeseydi herhangi bir şey yapmazdım. bilgisayarına çocuk pornosu falan yükleyip anonim ihbar ederdim. girsin hapse diye.

bacaklarina sicak kursun enjekte ederim.

aklımı kaçırırım.

bence de kazanmayacak..

az farkla da olsa evet.

kazanamayacak.

kazanamayacak, işin güzel tarafı da şu ki: bu hoşuma gidecek.

Çok zor. En azından 5 puan fark yemesi kesin bence.

Bir kazanamayacak da benden.

2009 da 4-5 puan fark vardi zaten. Bu secimde bu farki kapatir. Bir de bizde akp den olucesine nefret edip, oy vermeyen kimi insanlar var. Onlar chp ye ya da ikinci partiye oy verseydi, akp cogu belediyeleri alamayacakti.

Oylamanın ve sayımın doğru yapıldığına inanamadığımdan cevap vermenin imkansız olduğu inancındayım.

cemaatin dediği our :))

Kazanacak burun farkıyla..

büyüklerimiz başganlarımız ne derse o olur biz bilmeyiz.

sarıgül de hiç bir şey yapamaz bence, yeterli hüloğ oranına sahip değil tayyipin daha çok hüloğsu var.

kazanacak. az farkla.

Kazanmasını umuyorum ama o kadar çok gerizekalı varki

kazanmasını umut ediyorum ama az farkla kaçıracak gibi geliyor bana.

Ben her türlü alacağını düşünüyorum. 2009'da CHP'nin adayının hiç bir belediyecilik tecrübesi olmadan tepeden inme bi adam olarak gelip 4 puan fark yemesi inanılmaz bi başarı, bu sefer adam çok güçlü. Kampanyayı iyi yürütüp proje falan sunarsa bence alacak.

akp çok oy çalamazsa kazanır.

2009 seçiminde fark 7 puan.

chp 37
akp 44

ki kemal kılıçdaroğlu sempatik bir adam ve ciddi medya gazı ile aldı bu rakamı.

sarıgül ün son anlarda bir bombası patlamazsa en fazla alacağı rakam 40 olur.

ki o fazladan alacağı oyları akp seçmeninden değil, kendi siyasi çizgisine daha yakın insanlardan alacak.

peki karşı görüşteki insanlar ne yapacak bu durumda? mesela SP %5 almış, demeyecekler mi ulan chp geleceğine akp kalsın bu sefer sp ye değil (nasılsa kazanamıyoruz) akp ye verelim.

chp oy toplama yerine chplileri sandığa gitmeleri için ikna etse yeter bence. kesin kazanır.

bence de kazanacak aslında kazanmalı da

kazanamaz

tabi ki kazanamayacak.

kazanır bence de. çünkü cemaat + chp + akp almasında kim alırsa alsıncılar arkasında.

tabii seçim hileleri vs devreye girerse nolur bilmiyorum.

About time.

www.tastekid.com

frequency ve triangle. hangi filmlere benzediğini söylersem zevki kaçar.

paralel evren hikayeli dersen de ;

source code
deja vu (tam emin değilim paralel evren konusunda)
lola rennt
przypadek
sliding doors
the jacket

ekleme : the thirteenth floor

twelve monkeys
dahasını arama

midnight in paris

zamanda yolculuk degil, gecmisle bugun hatta gelecek arasindaki bagi gostermesi acisindan guzel bir film bence.

cloud atlas www.imdb.com

Bence bu filmi izlemelisin. Tekrar izleyesim geldi..

The Time Traveler's Wife

www.imdb.com

the time traveller's wife olabilir?

midnight in paris +1

edit: onakomabunako yazmis ya pardon

www.imdb.com
ben bu filmi çok beğenmiştim.

Lake house güzel film.

primer

donnie darko

reserve

Oha! Kimse timecrimes yazmamış. Zaman yolculuğuyla alakalı senaryoda çarpiklik yaşamayan tek film bence lan? Her şeyin mantiğa oturduğu, sonunda "lan peki şu nasil oldu amk" demeyeceğin tek film.

İzlemediysen timecrimes tan basla

@syozkn adam los cronocrimenes yazmış ya aynı film

@feykalat lafı ağzımdan aldın. Sağolsun herkes.

hot tub time machine

pardon lan ben onu görmedim. taam o zaman sakinim.

tabi ki işletme, genetik okuyanlar işsiz, kolaylıgı zorlugu salla, işletmeyi seç sen

Genetiğe 20 yıldır geleceğin bölümü deniyor. Bir türlü gelmedi :)

işletme

Açılın Bilkentliyim!

Öncelikle, işletme, at kenara. cebine koy, kalsın.

Genetik dediğin eğer mühendisliği değilse ki bizdeki mühendislik değil. sallayacaksın hocu.

ikisi de birbirinden çok farklı. ilk ne olmak istediğini iyice bi düşün bence. lisanstan sonra türkiyede kalmam diyorsan genetik. yoksa işletme

genetik zor bolum tabi dersleri falan baya agir bi kac kisiden duyduguma gore.
isletme ise kolay.

genetikte arastirmaya ugrasmaya merakli olman lazim, isletmede de boyle bir farkindaligin olmali fakat genetik kadar degil.
genetikin mezunlari research lablari disinda nerelerdeler bilmiyorum ama isletmede cok farkli pazarlardaki sirketlerde calisabiliyor insanlar.
ps: bilkenttenim

abicm bu soruyu soruyorsan kesin işletmeye git.

Tek millet dooru diyo. Genetikçi adam lise 1'den beri genetik istemeli. Âşık olmalı genetike.

Sakin genetigi secme.

allaam lütfen genetik seçmesin

bilkent elektronik okudum, keşke işletme okuyaydım.

benim gibi konuşmak istemiyorsan, işletme seç

Genetiği hobi olarak yine yaparsın sen işletme seç.

Tıp mı genetik mi diyen çok gördüm de, işletme ne alaka? Bence gelme genetiğe, ilk dönemden sıkılır işletmeye geçersin.

210 tl diyorum

78 tl oha ki ne oha

78

edit: oha aynı tahmini yapmışız :D

59

159

189.65

103

bundan daha ufak kumbaram aynı içeriğe sahipti ve 120 lira çıkmıştı. 180 civarı diyorum :)

Aynı kumbaradan bende de var. Sadece 1 lira atmıştım bi dönem. 2 ay sonra 100 tl bile çıkmamıştı Cok heveslenme üzülürsün sonra :<

199

58

179.75

hay amk ben bu kumbaranın. kuzenimin vardı bundan annesi geçerken şunu da açtırt diye tutuşturdu elime. neyse bankaya gittim, kadında öyle bi açtı ki kumbarayı açar açmaz direk ters çevirdi içindekiler dökülsün diye. ulan amk içinden paradan başka her bok çıktı. böyle tabanca boncukları falan dağılmaya başladı sağa sola. rezil oldum kumbarayı bırakıp gidesim gelmişti amk adsdfasfs

134,75 lira çıkacak.

127,50

50den fazla çıkmaz.

132

Kazanırsam ne ısmarlıyon?

115,25

Aç artık lan 1 saat oldu. 110 tl diyorum.

86 tl, 6 tl sini iş bankası hesabıma isterim.

125 tl den fazla cikacagini dusunmuyorum.

297

228,5

135,50

imar bankasında mevduatı patlamış mudiler gibi endişe ve merakla bekliyoruz bi cevap ver mübarek.

yakın zamanda bazı gözlemlerin yorumlanması sonucu evrenin hızlanarak genişlediğini düşündüren bulgulara ulaşıldı. fizikçi değilim, hakkıyla açıklayamam.

big bang kozmik fon ışımasıyla fark edilen bir kavram, kozmik fon ışıması bir kabul değil. deneysel bir bilgi. tv ekranındaki parazitli karıncalı görüntünün ta kendisi hatta.

dünya evrenin herhangi bir yerinde. nerede olduğunun fazla önemi yok aslında. evren çok büyük. evrenin içeriği yani madde enerji vs bildiğimiz ve anlayamadığımız her çeşit kütle, evrenin dokusu içine genişliyor. evrenin dokusu ise bunlardan bağımsız genişliyor diyorlar.

bir fizikçi arkadaşım evrenin geometrik yorumunu anlatırken sonlara gittikçe mesafe kavramının çarpılmaya başladığını söylüyordu, yani evrenin sonuna ulaşıp elini uzatamazsın çünkü elin asla yeterince uzun olmaz gibi bir şey. anlatamadım. bu kadarı yeterli olur umarım.

hayvanlarda o aile kavramı yok ki!

cins evcil hayvanım yok da
sizi bir büyükbaş hayvan çiftliğine alalım hocam havvanlarda aile kavramı hakkında ufkunuz genişlesin...

ona bakarsan adem ile havva'dan hepimiz kardeşiz..

Yavrusu ile büyüyen farkli cinsiyetteki 2 köpek, cins olsun sok-it olsun eninde sonunda çiftleşirler! Yavruları da olabilir! Olmuştur da!

Peki sen şuna cevap ver sokakta sahipsiz dolaşan köpeklerin kendi yavruları ile çiftleşmediğini nasıl kesin gözüyle bakabiliyorsun ve bundan yola çıkıp cins köpekler ensest'tir diğerleri değildir donucuna varabiliyorsun?

Kusura bakma ama hocan hakikaten cahil bir adammış! En azından bu konularda...

hayvanlarda aile kavramı yok +1
aile kavramı dışında insanardaki ahlak sistemi de yok.
doğal hayatta da birinci derece akrabalarıyla çiftleşiyor hayvanlar.

ikinci olarak sürekli birinci dereece akrabalarla çifleştirilmiyor. belli noktadan sonra kuzenler vs biniyor işin içine.

üçüncüsü yalnızca görünüş amaçlı değil cins hayvan oluşturulması.

ahlaki kaygılarınız sizi agresif yapıyor.
bakın sokakta hayvanlar 5 çiftleşmeden birinde aile içi yapıyorsa cins hayvanlarda bu sayı 25 çiftleşmede 25.
yani seri oluyor. kasıtlı oluyor.

bana bununla gelmeyin, ben materyalistim. ahlak maddeden sonra oluşmuştur derim. sadece size ne hissettirdiğini sordum, vardığım kanı şu, insanları ayrı bir mertebeye koyuyorsunuz (ki bana göre bir engerek yılanı, bir akrep, bir balina ve bir insan eşit derecede muhteşemdir)

bunu yapmayın.

sadrettin çelebi lise seviyesinde karşıma çıkan öğretmenlerin en iyisidir. bunu da ayrıca belirtme ihtiyacı duyuyorum. onun temel seviyede bir bilgi üzerinden yaptığı ikazı ben biraz büyüttüm. on seneden fazladır düşünüyorum meseleyi. ne söyleyecekseniz bana söyleyin. rica ederim.

Ahlaki kaygı? Köpeklerin ensest olabileceğini söyleyen kişi, öyle bir şey olamayacağını söyleyen kişilere ahlaki kaygılar yüzünden agresifleşiyorsunuz mu diyor yani?

Siz "ahlak" ve "namus" konusuna gereğinden fazla önem ve zaman ayırdığınız için hayvanlarda da bu tip kavramların olabileceğini düşünüyor ve aksini inkar ediyorsunuz. Bu tip ilişki kuran hayvanları da kendi insani kavramlarınız üzerinden yaftalamaya çalışıyor bu hayvanları tercih eden yada besleyen insanlara da bu konu hakkında ne düşündüklerini sorarak insanları tahrik etmeye çalışıyorsunuz.

Canlıların hepsi muhteşem olup hepsi de birbirinden farklı olabilirler. Neden her şeyi kendi pencerenizdeki kalıplara uydurmaya çalışıyorsunuz? Hayvanlarda aile, akrabalık, kardeşlik gibi kavramlar yoktur. Doğada türünü devam ettirbilme güdüsü sonucu olabildiğince çok çiftleşir ve bunu yaparkende her hangi bir seçimde bulunmaz.

Hocanız hakkındaki görüşlerim sabittir, aşağalamak için söylemiyprum, biyoloji gibi temel bilimlerden mezun olmuş birinin bu duruma bilimsel açıdan yaklaşmak varken ahlaki açıdan yaklaşıp bambaşka sonuçlar çıkarmış olması ve bunu öğrencilerine öğretiyor olması en hafif manası ile cehalettir.

Hocanız öyle düşünüyor olabilir ama bir öğretmen olarak kendi düşünce ve fikirlerini değil genel geçer kanıtlanmış bilgileri öğrencilerine aktarıyor olması gerekirdi. Hangi kitapta, hangi araştırmanın sonucunda bu söylediğiniz sonuç ortaya çıkmışta öprencilerine böyle bir şey söyleme gereği duymuş gerçekten merak ediyorum.

ben sadece hisleri merak ettim. ahlak kısmına biyoloji hocam girmişti. sınıfın önemli kısmının kendini dindar nitelendirmesi yüzünden bu girişi yapma ihtiyacı duymuştur muhtemelen.

ben aile kavramını gencilik olarak düşünüyorum. onu geçelim.

ne hissettiğinizi sordum, hemen savunmaya geçtiniz, hayvanlarda aile kavramı yok diyorsunuz. e insan hayvan değil mi desem ne dersiniz merak içindeyim. ben ne hissettiğinizi soruyorum, siz işi meşrulaştırıyorsunuz kusura bakmayın ama ben bunda niyet okurum. agresiflik savunma mekanizmasıdır. hepiniz başarıyla mantığa büründünüz.
büyükbaş hayvan çiftliği denmiş, o büyükbaşlar doğada sürü halinde yaşarken ensestin olumsuz etkilerinden nispeten uzaklar. büyükbaş hayvan çiftliğine girerken emin olun ensestten başka kaygılarım da var. o yüzden almayayım. ayrıca kedi ırkı saflaştırmayla inek, koyun vs saflaştırma arasında da fark olmadığını bilecek kadar düşündüm mesele üzerinde. soruyu mandıra sahiplerine sormak yerine evcil cins hayvan sahiplerine yöneltip cevap alma şansımı arttırdım.
adem ve havvaya inanıyorum ama bir mitokondriyel havva var.
sokakta kendi yavrusuyla çiftleşen hayvan gördüm. bu en fazla iki üç nesil olur. sonra dışarıdan bir erkek gelir ve ensestin olumsuz etkileri biraz genetik çeşitlilik ile azalır.
cins hayvan oluşturulması ister görünüş, ister bekçilik ister dostluk ister başka bir şekilde olsun, bu tahakküm olduğu gerçeğini değiştirmiyor.aynı kapı. geçiniz.

son olarak hayvanlar türü devam ettirme çabasında değildir. bir hayvan düşünün mesela bütün dişilerden çocuk yapabilsin ama onun çocuklarıyla diğer erkeklerin çocukları verimli döl veremesin yani bir başka türün atası olsun bu başlangıçtaki hayali hayvan. o hayvan kendi türünü devam ettirmek istiyor diyebilirsiniz. yalnız, maalesef böyle bir hayvan ya yok ya çok nadir görülüyor. mesele tür meselesi değil çünkü. mesele mümkün olduğunca verimli döl vermek. bu da gen seçilimiyle anlatılıyor. tür seçilimi demode bir biyolojik kavram. bunu da öğrenmiş olun ileride lazım olur.

ve hocaya laf ettirmiyorum. hoca şunu diyor, ben saf ırk yaratayım diye bu kediyi hep uzun tüylü olması için uzun tüylü kardeşiyle ve ondan doğan kendi yavrusuyla çiftleştirdim. şimdi o kedi uzun tüylü fakat atalarındaki bir genetik defekt yüzünden sağır diyor. sağır kedi avlanmada hep geridedir. ne yaptınız? bir hayvanı muhtemelen boş yere sakat doğurttunuz. ahlaki kaygı burada devreye girer. ensest bu yüzden günahtır. kedi köpek de bizim gibi kültüre sahip olsa ve kardeşiyle çiftleştiğinde hastalıklı yavru ihtimalinin arttığını bilse onlar da ensestin "günah" olduğunu keşfederdi.

sonuç olarak, farklı cevaplar verip inkarı ve bilgisizliği seçseniz de ben istediğim cevapları aldım.

esen kalın.

"Hayvan türünü devam ettirme çabasında değildir" den sonrasını okumaadım bile...

Sen az biraz arada farklı kitaplarda oku bence. Hep aynı hep aynı müfredatın geride kalmış senin belli...

hayvan türünü devam ettirmez canımın içi. soyunu desen belki. ama hayvanı oluşturan genler kendini devam ettirir, asıl hikmet burada. bunu anladığın zaman türün bu konuda önemsiz bir aşama olduğunu göreceksin. hiçbir canlı ben türümü devam ettireyim, türümün nesli tükenmesin diye uğraşmaz.

biraz soyutlayalım. bir bilimsel kurul sana gelse dese ki "naughty, sen çiftleşemezsin, senin genlerinde hastalık var, türümüzün sonunu getirecek genetik hastalıklar senden tüm dünyaya yayılacak"
bu senin çiftleşebilme umudunda ya da çocuk sahibi olma arzunda olumsuz bir etki yapmaz. çünkü açıkçası senin hep umudun olacak. bu bir. insanlığın sonunu getiren genlere sahip olduğunu bilmek cinsel iştahında hiçbir azalmaya neden olmayacak bu da iki. tilkinin şeyi.

yani şimdi yeme beni senle ben aynı türdeyiz ama dur sen dandik genlere sahipsin naughty ben üreyeyim sen geri dur desem, hadi len der arkamı döndüğüm gibi kafama sert bir cisimi indirirsin. çünkü benimle aynı türde olsan bile ben aslında senin umrunda değilim. tür de değil. sen kendi genlerini sonraki nesile aktarmaktan mesulsün. senden mutant canavar bile çıksa, tereddüt etmeden çıkartırsın. kapiş?

tür seçilimi, grup seçilimi, türü devam ettirme çabası vs bu laf reddetmemi ve kurduğum cümlenin anlamını çözmeye çalışmadan şiddetli tepki vermen tek hatan.
sorsan söylerdim.

cins kedi nedir? bu kavramı nasıl tanımlıyorsun sevgili dostum?

şu kedilerden hangileri cins mesela? (uzun tüylü hepsi) i.imgur.com

"bakın sokakta hayvanlar 5 çiftleşmeden birinde aile içi yapıyorsa cins hayvanlarda bu sayı 25 çiftleşmede 25." gayet yanlış bir cümle olmuş bu da.

Bunu öğrendikten sonra hiçbir şey değişmedi. Kedime sarıldım uzanıyorum. Sığ bir insanım evet.

hocan demiş ki "arkadaşlar, ne kadar ahlak dışı olduğunu düşünseniz bile, biyolojide genetik çalışmalarının temeli izolasyona dayanır ve bu genelde yavru ile ebeveynin, ya da kardeş ile kardeşin çiftleştirilmesine dayanan ırk ıslahıdır aslında"

ben burada hayvanlar için ahlak dışı bir şey görmüyorum. ahlak dediğin şeyi senin soyun yarattı. bir köpeğin kardeşiyle çiftleşmesinde herhangi bir mahsur yoktur. sen misal kedi-köpek alemini kendi etik değerlerinle yargılarsan zaten baştan yanlışa düşmüş olursun.

köpekler sıçtıktan sonra götlerini yalıyorlar mesela. ne kadar ahlaksız hayvanlar. bizim buna göz yummamız düpedüz ahlaksızlık.

bruges, mesela cins kedi kulakları kıvrık olsun diye sadece kulakları kıvrık benzerleriyle çiftleştirilen ve belli coğrafi sınırlarda patentlenmiş koruma altına alınmış gen havuzu kısıtlanmış hayvancağızlar oluyor. bunlar tür olarak kedi olsa dahi ırk olarak bilmem ne short bilmem ne grey oluyor. ırk/cins kavramının biyolojide olmadığını işaret eden bu örnek argümandan ötürü teşekkür ederim. yalnız sorduğumla alakası yok. bu kadar çok endogami sence hoş mu bunu soruyorum sadece. bununla ilgili fikrin nedir?

zigi, net cevabın için teşekkürler. cins kedin var ise onun adına üzgünüm.

matchgrip, fevkalade, bu noktayı evvela tartıştık, hatta ben de benzer yaklaşımlarda bulundum. ahlak durumlardan sonra gelir dedim. vs. yalnız her hayvanın temizlik alışkanlığı, üreme alışkanlığı vesairesi insan ahlakına ters gelebilecek olsa dahi tamamen rastlantısal ve kendiliğinden olması gereken bir üreme sürecini alıp, dört duvar arasına kapatıp, kafamıza göre seçip, boy boy ensestleri mazur görecek şekilde yüzlerce yıldır tekrarlamamızın vicdanen sende ne gibi yansımaları olduğunu hala bilmiyorum. o hususa da değinirsen fevkalade olacak.

kendimiz için çooook yanlış olan bu ensest mevzuunu kıvrık kulak, dost canlısı bekçi köpeği, sevimli dostumuz gonzales hamsteri vb yaratmak için kullanıyoruz, eğer bu ve benzeri hayvanlardan birinin sahibi iseniz, yüzyıllardır lannisterler, habsburglar vs gibi kendi içinde çiftleşen bu gariban hayvanlara aynı gözle bakabiliyor musunuz? öncelikle bunu merak ediyorum.

bu arada tür seçilimini bilim dışı buluyor, ahlakın fiziksel gerçekliklerin öncülü değil sonucu olduğunu iddia ediyor, cins/ırk derken pet satıcılarının dilini kasten kullanıyor ve emektar biyoloji hocama toz kondurmuyorum.

şimdi cins hayvanınıza bakın, babası ile çiftleşen bir yavrudan doğan ve sonra hem babası hem dedesi olan bu baba ile çiftleşip doğan yavrusuyla bir daha çiftleşen ve bunu defalarca tekrarlayan bir çok bireyden oluşan bir sülalenin son halkası.

bunun yeni farkına vardınız ya da önceden biliyordunuz. fark etmez, sorduğum şey bununla ilgili ne hissettiğiniz.

hayvanlarda aile kavramı yok yeaaa diyorsanız, evet bayramlarda el öpmezler, emekli maaşıyla torunlara oyuncak almazlar, baldızlarına hallenmezler. bunlar bize özgü. ama bizim gibi oldukları bir konu var: akraba evliliğinde bizimki gibi hastalıklı yavrular doğuruyorlar.

bununla ilgili düşünceniz ne?

Soy ve türü 2 farklı şey zannediyor olmana da şaşırmadım!
şurdan arat bakalım "soy" un anlamı neymiş; www.tdk.gov.tr

soy
isim
1. isim Bir atadan gelen kimselerin topluluğu, sülale
2. Cins, tür, çeşit
3. sıfat İyi ve üstün nitelikleri bulunan
4. Manzum söz

Cümlelerini uzun ve ağdalı kuruyorsun diye çok bilgili veya haklı olmuyorsun. Çok düşündüm, hocam süper bilgilidir vs.. diyorsun ama en basit bilgilerden yoksun ne yazık ki.

Hayvanlardaki ahlak kavramı veya hayvanların yaptıkları günah mıdır değil midir diye düşüneceğine biraz kitap oku kelime haznen de gelişir.

kelime haznemin zekatı sana yeter. işi kişiselleştirme. retorikle uğraşmaktan imtina ederim. özellikle başkasının anlamda yaptığı hatalarla ama bunu sen istedin.

mesela türü devam ettirme diyorsun. ben de diyorum ki hayvanların böyle bir motivasyonu yoktur. (bu iddiayı sorgulamak yerine kaçak vuruşuyorsun çünkü bu konuda bilgi eksiğin olduğunun sen de farkındasın). "hadi" diyorum "belki soy desen", o kendi verdiğin tdk linkindeki "sülale" anlamından hareketle, "kendi sülalesini devam ettirir" desen (demek istesen), bu gen seçilimi kavramına daha yakın diyorum. ona belki eyvallah diyorum, bunu baştan böyle söylüyorum. ama sen geliyorsun, benim soyun tür ile aynı anlama gelmeyebileceğini iddia ettiğime getiriyorsun meseleyi. ben zaten o hamleni önceden açmazda bıraktım. sülale senin genlerine en yakın insanlardan oluşur, ben de zaten gen seçilimi diyorum.

ayrıca madem kelimeler arası çelişkiler ilgini çekiyor, sen bana "kelime haznen gelişsin" derken, biraz evvel dediğin "ağdalı cümle kurmak" lafını kendin reddetmiş oluyorsun. al sana retorik öyle olma, böyle olur:
eksisozluk.com

yani demem o ki, cümle kalıplarını ezberlemişsin ama arada memetik ve semantik bağları epey gözardı etmişsin. benim gibi 3-4 kişiyle daha bu konuları tartışırsan, sen de ileride iyi bir münazaracı olabilir, hatta şirinleri bile görebilirsin. kim bilir?

ben materyalistim, mitokondriyel havva, genetik defekt, gen havuzu, kelime haznemin zekatı sana yeter, retorikle uğraşmaktan imtina ederim, gen seçilimi, memetik ve semantik bağları... hahahahahaha hiç güleceğim yoktu.

Benim söylediğim şeyi ben öyle düşündüğüm için öyle değil. bu bilimsel bir gerçek senin söylediğin zırvaların neye dayandığını sen zaten itiraf etmişsin;

"ben de diyorum ki hayvanların böyle bir motivasyonu yoktur."

bunu "sen" diyorsun!
neye dayanarak diyorsun?
dünyaya tek bir pencereden bakarak değerlendiren hocanın sana zerk ettiği bilgi diyeceğim ama bilgi de değil, değerler üzerinden diyorsun.
Her hangi bilimsel bir dayanağı var mı? Var biyoloji hocan öyle demiş! hahahahahahahah :)


sürekli aynı şeyleri farklı jargonlar kullanarak kendini pantolunun üzerinden büyük göstermeye çalışıyorsun ama nafile! düşüncelerini bilimsel jargonlarla bezeyince söylediklerinin bir anlam ifade etmesini bekliyorsun ama kendini komik duruma düşürmekten başka bir işe yaramıyor! tartıştığın şey bilimsel bir konu ama tezlerin hep kendi düşüncelerin, ahlak, günah, ayıp gibi soyut kavramlar penceresinde.

dogmatik bilgilerinle sana hayatta başarılar...

Dostum onu bunu siktir et de akraba evliliklerine odaklanalım biz.

"hahahahahaha hiç güleceğim yoktu."

"Her hangi bilimsel bir dayanağı var mı? Var biyoloji hocan öyle demiş! hahahahahahahah :)
"
"sürekli aynı şeyleri farklı jargonlar kullanarak kendini pantolunun üzerinden büyük göstermeye çalışıyorsun ama nafile!"

"düşüncelerini bilimsel jargonlarla bezeyince söylediklerinin bir anlam ifade etmesini bekliyorsun ama kendini komik duruma düşürmekten başka bir işe yaramıyor!"

adnan hocacı tadı aldım. şu yazdığın kadarcık üslubundan anladığım tek şey konuyla ilgili hiçbir şey bilmediğin. cümleler sadece beni gülünç bulduğunu ima edecek şekilde çıkabiliyor senden.

birkaç başlangıç noktası vereyim sana. ufkun açıla..

yaşayan hemen her canlı genlerinin inşa ettiği bir bedene sahiptir. üremede amaç genlerin sonraki nesile aktarılmasıdır. genler bu sırada çeşitli seçilim şartları altında evrimleşir. rastgele mutasyonlar ve diğer şeylerle.

genler seni bir yaşamkalım makinesi haline getirir. sen yaşarsan ve üremeyi de başarırsan, bu genler bir sonraki bedene geçmek için bir şans sahibi olur. (bu şans çünkü her döllenmede kromozomlarının yarısını aktarırsın. tek çocuk sahibi olursan kromozomlarının yarısı kesinlikle sonraki bedeni göremez)

buraya kadarı gen bencildirden. oku bu kitabı. tür-grup seçilimi muhabbetine giydiren kitap budur. al sana kaynak.

aile içi evliliğin ya da daha genel olarak endogaminin hayvan, bitki, mantar bilumum canlı için ne kadar sakıncalı olduğunu temel biyoloji derslerinde izah ederler. bunun için kaynak vermeyi gereksiz görüyorum.

ahlakın kökeniyle ilgili yorumumu kodum ortaya, hayvanları iç üremeye zorlarsan bu insanın başına gelenden farklı sonuca yol açmaz, ben insanı diğer canlılardan üstün gören bir anlayışa sahip değilim dedim. bunu anlamak ya da anlamamak sana kalmış. kaynak benim. bana itimat etmemen umurumda değil.

ahlak vs soyut diyorsun, bu duyuru başlığının konusu net bir şekilde yorum aldığımda anlamlı. yorum yapmaktan kaçınıyorsun. onun yerine bilmediğin sularda yüzüyorsun.

gen bencildir çok rerörerö dersen bir üst versiyonu "rastlantı ve zorunluluk" adlı kitaba bak. evrimin kimyasal kökeni hakkında fikrin olsun.

materyalistliğimi karıştırma, o adem havva diyene verdiğim cevabın konusu. senle alakası yok. sana hitaben yazılmamış şeylerden medet umma.

lise hocamı da karıştırma, ya da istersen karıştır :)) onun pek umurunda olacağını sanmam.

şimdi ben sana sorsam: "canlılar türünü devam ettirmeye çalışır." varsayımının kaynağı ve varsa ispatı nedir diye. acep ne dersin? dur tahmin edeyim:
"ahahaha dogmana dokundu di mi ağdalı seni haraharharharh, dar pencereden bakıyorsun, lise biyoloji hocanı gözünde büyütmüşsün ahahah" dersin muhtemelen. amaan neyse. hiç demedim varsay.

sanırım hayvanların / canlıların türlerini devam ettirme motivasyonuna örnek olarak ortamda hiç dişi birey yoksa erkeklik organını dişi üreme organına yada tam tersi erkek birey olmayan popülasyonlarda erkek üreme organı geliştiren balıklar gösterilebilir.
basit bir akvaryumda bile beslediğiniz 8-10 dişi kılıçkuyruk (balık) 'lar yeterli olgunluğa geldiklerinde akvaryumada adapte olurlarsa ( soy devam ettirmek isterlerse ) aralarında erkeğe dönüşen 1-2 birey olur ve üremeyi bu arkadaşlar sağlar.

@the imp, iyi nokta gibi görünüyor aksini, ispata çalışayım:

erkek üreme hücresi ile dişi üreme hücresi arasındaki yegane fark nitelik ve nicelik olarak iki kaleme ayrılabilir. kimi türlerde (izogami) denen üreme anlayışı vardır ve sperm ile yumurta arasında fark olmaz. kimi türlerde (hatta çoğunda) cinsiyetler kesin olarak bellidir. kimilerinde dediğin gibi cinsiyetler grup anlayışı içinde kendiliğinden oluşur (bunu duyduğumu hatırlıyorum). bazı türler ise (orfoz misal) üreme erişkinliğine vardığında sırayla erkek ve dişi karakterler geliştirir. bunun haricinde hermafrodizm de var. erdişi bireyli türler mevcut.

şimdi the imp, bahsettiğin türde, (tür adı nedir bunların acaba?)
herkes erkek diyelim. hep beraber dişileşmeleri mümkün değil ise (mekanizmayı bilmiyorum) en kısa sürede dişileşen erkek zaman avantajını alır. hızla durumdan faydalanmak bu bireye büyük katkı sağlar. tür de bu sırada kurumamış olur evet. ama işin odağında hala "en hızlı şekilde dişiye dönüşümü sağlayacak genlerin üstün geldiği bir mücadele" var. seçilen bu genler, diğer erkekler ne oldum derken bir dişiye ulaşmaya çalışacaklar. bu erken dişi ise bir sonraki nesile ilk yavru doğurma hakkına sahip olacak. garantici genler günü kurtarır.

diyelim bütün balıklar dişi, en kısa sürede sperm üretmeye başlayan erkek, diğer dişiler dönüşene kadar çoğunu belki hepsini dölleyecek, muhtemel rakip erkek dönüşümlerine gol atacaktır. burada hızlı dönüşümü sağlayan genler sonraki nesilde devasa başarı sağlarken yavaş dönüşümcüler maalesef hızla tökezleyecek. ikinci erkek dönüştüğünde belki de dölleyecek dişi kalmayacak ortalıkta ve sonraki nesilde tamamen silinecek yavaş genler.

bu kurgu mantıksızsa söyle tabii ama cinsiyetlerin oynak olduğu bu durumda tür sürdürme için iyi bir örnek desek de işin özünde hala belli genler farkı yaratan en temel birimler oluyor. yani gen seçilimi hipotezi yara almıyor.

ha gen seçilimi harici durumların hepsinde tür seçilimine galip geliyor. herkes için en mükemmel evrimsel çıkar türünün dünyadaki tek dişisi ya da erkeği olması. çünkü bu durumu gerçekleştirdiğinde tür tamamen ondan türüyor. yani türün atası o oluyor. evrimin temel hayali bu aslında.

bu arada, kimi erkek böcekler dölledikleri dişilerin yumurtalığına beton döker. evet spermin dışarı sızan kısmı katılaşır ve ikinci erkeğin sperm boşaltmasına izin vermez mesela. bu durumda bu bencil erkek kendinden daha iyi olabilecek herhangi başka bir erkeğin o dişi vasıtasıyla genlerini üretebilmesinin önüne engel koyar. yani tür için hayırlısı ne ise o olsun demez, kendi için en hayırlısını yapmaya çalışır.

bu yumurtalık mühürleyen ilk erkeğin de muhtemelen iki üç nesil sonra bütün yavruları bu avantajla baskın hale gelmiş olsa gerek. birey kendi genlerini yaymak için karşı cinsi kullanır. buna da eşey savaşı deniyor. evrimde sorun bu zaten, eşey nesil birey herkes savaş içindedir.

yaw he he...

yazmışın yine uzun uzun okumadım ha bilesin!

yazsana buna da uzun jargonlu jargonlu! :) arada da ufak ufak aşağlarsın kendince falan. şimdi ben sana esas bir soru sormak istiyorum;

ne hissediyorsun şu an? :)

geçmiş olsun.. acıyor mu..

o paraya ahır alınır.

önemli olan senin içim bu para ne ifade ediyor?
yani o para beni batırmaz diyosan takma o zaman. herkesin başına gelebilir, olur öyle ama arada değil.
bi daha olmasın dikkat et, bu sana ders olsun.

Yok yok gençsin abi. O sana para mı. Sen kat kat fazlalarını kazanırsın.

bu para 6 aylık çalışmamın bedeli oluyor. hüzün veriyor. 3-5 biniyle sadaka ve burs verecektim. kalanıyla arabanın masrafları çıkacaktı, ondan kalanı da hısım akraba eş dostla yiyecektim baharda. şimdi baharda da çalışacağım. bu sıra borçlanacağım, üstelik bok gibi geçecek o süre. götü 7-8 ayda belki toplayacağım.
şu andan itibaren üçkağıda başlıyorum. bunu yazıyorum buraya duyuru. bu güne kadar iyi biri olmaya çabaladım. artık işin şerefsizliğindeyim.

Uzulme. Ben de gecen yilin sonunda direk kazik degil belki ama arkadasimin umursamazligi sonucu 20 bin kaybettim. Aynen benim de 6 aylik Maas gitti. Ilk gunler baya oturdu am a sonrasinda dunyanin faniligini daha idrak etmis, parayi takmayan bi insanim. Battibalik yan gider modunda daha DA harciyorum. Iyi mi kotu mu allah bilir.

Sen kendini bozma

15 mi 20 mi aradaki 5 bini küçümsediğine göre koymaz.

kazığı atanın kim olduğuna göre değişir. sahi fazla özel olmazsa eğer; kime kaptırdın? bana versen o parayı iş kurardım amk, ömür boyu duacın olurdum. gitti para ya.

@mad madame, tartışmalı meblağ, bazı işlerde harcırah falan olur ya, onlardan kıvırmaya çalışırlarsa o kadar oynar.

@nickbulmaktazorlaniyorum, daha resmen kaptırmadım ama umudum azalıyor. büyük firma değil. piyasada domino taşı etkisi yapmaz :(

@lazuri, valla ben parayı zerre önemsemem de çevremi hayal kırıklığına uğratabilirim. havaya çalıştığımı bilirlerse üzülürler. hatta böyle dedim, bi gayret geldi. bu işin sonunda ya o para tahsil edilecek ya da birilerini o paralara mahsuben..

intihar ederdim kederden :(
nasıl yiyebildin bu kazığı?

şöyle yedim,
%20 eş dostla iş yapıp gereğinden fazla güvendim %80 kendi mallığım, ben gidiyorum desem 3-5 ile kurtarır nalet olsun derdim. peşinden koşmazdım o kadarcık paranın.

gerçi henüz tam yemedim, uç verdi. hafiften penetre ediyor.

4000 teğlelik kısmı kurtaracaz gibi. bakalım.. inşalla.

bana koymazdı ama ben öyle kazık da yemezdim.

Aldous Huxley-Brave New World

hayvan ciftligi de ayni yazardan oldukca iyi bence.

zamyatin - biz
vonnegut- otomatik piyano
ballard - coğu kitabi hikayesi

boşvermişler (sabri gürses)

ray bradbury
fahrenheit 451

ayrıca @sharon and hope +1

Tommaso Campanella - Güneş Ülkesi

ben de "fahrenheit 451" diyorum.

o tarz kitaplar arasında bence en iyisi ama bence sen g.o'ın diğer kitaplarını da oku. en az bu kitap kadar çok şey katar sana. türkçe'ye çevrilmeyen kitapları da var okuyabiliyorsan ing. oku ben daha cesaret edemedim ama okuycam mutlaka.

şunu önerebilirim. mcdn01.gittigidiyor.net

Jose saramago - körlük

edit: distopya kitaplar diye bakarsanız daha çok seçenek bulabilirsiniz

Ursula Le Guin-Mülksüzler
Hatta yazarın tüm eserlerini okuyun derim, Metis'ten çıkıyor

aradığınız her türlü cevap için >> eksisozluk.com

ışığın teleskopun büyük lensi/aynası ile oküleri arasında kat ettiği mesafe (arttıkça görüntü kalitesi artar).

ayna elle parlatılmış aynaysa mesela 6 inçe kadar (cm için çarp 2.5) ayna formunun olabildiğince paraboliğe yaklaşması.

cam kısımların kaplamaları. (antirefle hesaaabı)

büyük teleskoplarda, teleskobun kapalı hacimlerinde hava sirkülasyonu.

bir kilometre mercek mobilize olamaz. yani sorun hareketle alakalı bu bir. o mercek soğurken kesin deforme olur parçalanır bu iki.

ayna tercih ederler o da birçok aynanın tek bir görüntü oluşturacak şekilde dizilmesiyle olur karışık işler.

teleskoptan daha önemli faktörler de var. atmosferin kendisi mesela, ve ışık kirliliği.

Kuzeni ile muhabbetine, eski sevgilisi ile muhabbetine bağlı. Kızın zorunluluktan kalıp kalmamasına bağlı. Siz ayrıldığınızda neden böyle bir plan yaptığına bağlı cevap.

Kuzeni evli, çok görüşmüyolar. Kızla 2626272 sene önce sevgililermiş. Kızın İstanbul'da olması için hiçbir sebep yok, bir tane arkadaşı bile yok burda. Planı neden yaptıklarını anlayamıyorum ben zaten.

Gecmis olsun :)

Geçmiş olsun. +1

hov... o işi silkerler. gerçekten de...

sevgilinin evine git kızla tanış, bak bi nasıl biri. sonra gel bize anlat

neden iptal edememiş ki aslında?

Kızla tanıştım. Sorunlu bildiğin, benim yanımda sevgilimi azarlıyo falan. Memnuniyetsiz. Sevmedim hiç iyice deliriyorum.

acını anlayamasam da paylaşıyorum.

bostan korkuluğundan hoşlananı ilk defa gördüm.

sevgilini o kız senin yanında azarlayınca sevgilin "peki" mi dedi?

Bunlar yakın arkadaş ya sözde samimiyetmiş o. Daha doğrusu onu kimse azarlayamazmış, öyle şey mi olurmuş.

bıragghh de.

surata da o ifadeyi tam oturt.

sen de kal? ne yap et sen de katıl ve sinsice kıza defolup gitmesi gerektiğini hissettir. yap bunu. (:

sevgiline durumu çaktırma kıymete biner sonra
kız güzel ki kıskandı falan diye düşünür daha çok delirirsin

Pompa Alarm \o/\o/\o/

abo ortama bak.

bacım kaç kendini kurtar, 3leme çekmenin peşinde o eleman askdjslad

yakın arkadaş filan değil onlar, sevgilin senden ayrıyken 'şu tarihte gel bende kal pompez yaparun' diye plan yapmış, sonra da o planını gerçekleştirmiş, tabii senle barıştığı halde niye daha hala böyle işlerin peşinde o da senin bileceğin şey.

ben hatun olsam, böyle bi ortamın ortasına düşsem valla kaçardım yani, pis pis şeyler asdjal

Kızın beli tutulmuş dün gece acile gitmişler arkadaşlar. Ahım tuttu diye sevineyim mi yoksa ulan durup dururken gece gece insanın neden beli tutulur hastaneye gidilir diye üzüleyim mi bilemedim.

yavrum sen saf mısın? delirtme insanı yahu.

doktor kıza merhem yazacak. e beline kendisi süremeyeceğine göre sevgilin sürecek. günde minimum 3 defa sürecek olsa, e olur bu iş.

valla tebrik çiçeği falan yolla bence bu yeni çifte.

Pompa var.

bacı kardeş kusura bakma da senin sevgilin o hatunla kesin çarpıştı, bu birincisi.

senin sevgilinin o hatunda uzun zamandır gözü vardı ki 2 yıl görüşmemesine rağmen senden ayrıldığı ilk fırsatta o hatunu evine davet etti, üzerine senle barışmasına rağmen bu planı iptal etmedi, bozmak istemedi, bu da demektir ki bu eleman bu hatunu harbiden arzuladı ve elde etti, bu ikincisi.

sen de tam bir safsın ki burada 'hatunu göndermeyi başardım zafer benimdir' diye seviniyorsun, senin sevgilim dediğin eleman muhtemelen dün gece o hatunun belini sakatlayana kadar üzerinde çalıştı, hevesini aldı, sonra da bugün evinden gönderdi, bu da üçüncüsü.

şimdi şu yazdıklarımı alnın terleyene, ellerin titreyene kadar bi oku ve hazmet, sonra da neyin doğru olacağını düşünüyorsan onu yap.

hadi bakalım.

e yuh. kötü hissederim, birlikte olduklarını düşünürüm

bu iki kişi 2 senedir görüşmeyip, siz ayrılık sürecindeyken görüşüp plan yapıyorlar. ee güzelmiş, siz bunu öğrendiğinizde niye karşı çıkmadınız? kabul etmeseydiniz, ya iptal etselerdi veya başka yerde kalsaydı. kız arkadaş olarak sizde kalabilirdi. kalacak yeri yok ve yıllık izninde sevgilisi olan bir adamın evine geliyor, ilginç yani. neden bu kadar alttan alıyorsunuz? ben de bunu merak ettim.

kusura bakma ama onlar çoktan sikişmiştir zaten

ben zerre kiskanc olmayan bir insan olarak soyluyorum:

bu, devasa sacma bir durum.

barisinca iptal edememis diye bir sey yok. iliski yasadigin insan hayatindaki en onemli ve oncelikli seydir demiyorum. iki insanin da kendi hayati ve iliskileri olmazsa asiri sagliksiz durumlar ortaya cikar. ama bu durum o degil. bu yapilanin hicbir aciklamasi yok. boyle iliskisini(eskiyle) ayarlayamayan bir insan gercekten o iliskiyi(su anki iliskisi) yurutmek istemiyor ya da yurutemiyor izlenimi veriyor bana.

bir de yaninda azarliyor, bir de beli sey oluyor. vay vay hikayelere gel. beli neden sooolmus acba yea?! kiz da ilgi aci. hic hoslanmadigim insan tipi. ben oyle bir insani vaktinde begenmis insana bile saygimi kaybederim.

bence iliskini genel olarak gozden gecir. cok ciddi mantik hatalari var.
eski sevgiliyle ayrildigim donemde program yapilcak, sonra ay artik ayarladiklanacak, kadin gelecek sevgilimin evinde kalacak. bak cok abuk.

çok iyi nota bilgim olmamakla birlikte ben kök notaya bakar çözüyorum olayı. am demişsin akoru. 4 yarım ses inceltiğinde -her bir perde yarım ses aralığı olduğundan- la notasını çıkan nota do diyez oluyor. aynı şeyi g(sol), f(fa), em(mi) ye uyguladığında da sonuçları buluyorsun. çıkan notanın akoru majörse majör, minörse minör basıyorsun.

(bkz: transpoze)

kapo sesi yükseltiyor yav. high tize low basa gidiş. ingilizcem bi işe yarasın istedim.

4. perdeden Am çaldığında do diyez minör oluyor çünkü. kapo ses yükseltmiyor sadece üst eşiği 4. perdeye taşımış oluyor. zaten kapoyu 4. perdeye koyup Am çaldığında ki notalara bakarsan C#m ile aynı olduğunu göreceksin. kapo yerine bare basarsan aynı yani.

kapo kullanmadan çalmak istiyorsan her akoru 4 perde ileri taşıyacaksın yani am-g-f-em yerine C#m-B-A-G# çalacaksın.

6 aydır ertelediğim hastaneye gider kontrole girerdim.

Yurtdısında yukseği tamamlamış muhtemelen bi holding de işe başlamış veya herhangi bir bankaya müfettiş olmuş yada londra da ayda 20bin kazanan bir borsa cıydım

Kısa vadede;
-1 aydır yürüyüş yapıyor
-işe öğleden sonra değil, sabah vaktinde gidiyor olurdum.

Uzun vadede ne olurdum bilemiyorum..

2 buyuk usengecligim var, onlara usenmeseydim:
1) su an ivy league'de doktorami bitiriyor olurdum.
2) carnegie mellon cs'den mezun olmus, para basiyor olurdum.

cevap verirdim...

kararsız olmaya devam ettiğim sürece hiçbir şey olmazdı küçük değişiklikler dışında.

3 yıldır alamadığım üniversite diplomamı alabilirdim.
okumadığım kitapları, seyretmediğim onlarca filmi seyrederdim.
aylardır arayıp sormadığım insanları arardım.

üşenmesem kısa vadede bir kız arkadaşım felan olurdu (bazen lazım oluyor biliyor musun)
uzun vadede kendi dobsonian'ımı ve önden çekişli trike'ımı yapardım. havamı basardım.

yüksek lisansıma başlamış olurdum. yemek yapmakta ustalaşmış olurdum. istediğim bölgelerde kaslara sahip olurdum.

1- çok akıcı ingilizcem olurdu, iyi seviyede almancam ve şimdiki ingilizce düzeyinde fransızcam olurdu.
2- şu ankinden daha iyi bir maddi gelirim olurdu.
3- yıllardır ertelediğim mide için doktora giderdim.
4- yüzme kursunda olmam gerekti normalde bu aralar.
5- kitap okurdum. bu konuda kendimden utanır oldum.
6- kitaplığım daha düzenli olurdu.
7- vs vs vb vb bla bla ...

üşenmesem kısa vadede, çok iyi not ortalamam olurdu.. zira çalışamıyorum..
uzun vadede, uzun vadede ne olacağını düşünmeye bile üşendim abi ben..

harvard da yurtta terligimde geziyor olurdum

kısa vadede: mezun olup an itibariyle ingiltere'de göt büyütüyor olurdum.
uzun vadede: çalışkan ve sorumluluklarından kaçmayan biri olurdum.

Kısa vadede: tarlaya kulübe yapar orada zaman geçirirdim.

Uzun vadede: 5-10bin kitap okumuş olurdum.

İş kurmuş olurdum.

moon

primer

blade runner

the man from earth ile alakasız olacak belki ama gravity diyorum ben.

izlemişsindir elbet ama alien. kaç defa izledim kim bilir. ondan daha öte bir bilimkurgu izlemedim ama neyse ki philip k dick sayesinde okudum.

Agora

%51

iyi de bu adam salak mı, fake hesapla geldiğine göre deşifre olmak istemiyor, ben mantıklı bir bağlantı kuramadım.

Salaktır muhtemelen?

hemşire olmasın?

madeleine elster: ney?

ya pardon benim aklım doktora kaydı. sözlükten ya da buradan okumuştum da hemşireyle takışmanı. gıcık etmek içindir diyecektim.

bu kadar tesadüf saçma

@beatli, senin durum ne oldu şimdi ya; olumlu mu, olumsuz mu? doktorsa bu ekleyen o kadar salak bir doktor tanımıyorum. esas hesaptan ekle(ye)memesinin sebepleri vardır.

moroff, kendisinin esas bir hesabı bile yok, yani facebook kullanmıyor. durum tabiri caizse "rölantide". dün müydü evvelsi gün müydü pansumana gittim, neyse pansuman odasından çıkarken hiç o tarafa bakmadan, iyi günler falan demeden (zira beni bi miktar sinir etmişti) kapıya yöneldim ki "noooolduuu gidiyo musun" dedi, evet dedim, "ya" dedi "çok kötü zamanlarda geliyorsun, senle ilgilenemiyorum", "ilgi istemez, gerekmez" deyip kapıyı çektiğim gibi çıktım. durum bu. artık çabalamayacağım, akışına bıraktım.

merhaba,
Bazıları bulunamamak için böyle yapar, sarhır tarkır gibi feysi vardır ya da senin için açmış olabilir.
Bu arada ilgisi olduğunu hala söylüyorum.

fake hesapla ekleyen adamdan kaç bence.

belli olmaz sen yine de dikkatli ol. ama o adamla alakalı olduğu kesin.

eski kızıl boya kahverengiyi oluşturan pigmentlerden farklı bazı pigmentleri içeriyordur. kahverengiyi siyaha tamamlayan pigmentleri. tadaaa..

önce net bir teslim tarihi belirleyin.

sözleşmeye müteahhitin teslim süresini geciktirdiği her ay için kira ödeyeceğine dair bir madde koyun.
kiranın belirlenmesi hususunda ise, denk evlerin kiraları arasından ev sahibinin belirleyeceği tutar, diyerek ipleri elinize alın.

zamanında bitirmezse de kiranızı alın.

bu maddelere yanaşmıyorsa da pek güvenmeyin.

bildiğim bu kadar.

yapabilecegin hicbir sey yok. adam paralari toplayip yurt disina da gidebilir. google'da aratirsiniz bu sekilde bir suru magdur gorursunuz.

evin imarinda herhangi bir sikinti olup olmadigini belediyeden kontrol edebilirsin. tek yapabilecegin bu.

@bigl0rd

imar konusunda sıkıntı olacağını sanmıyorum çünkü şuan temel atılmış durumda. gittim gördüm yani. tabi tedbir için bakılabilir.

Televizyonda birçok uzman, bitmiş binayı görmeden ödeme yapmayın diyor. Maketten ev seçmeyin diyor. Birçok dolandırıcılık öyle oluyormuş. Yani sadece temel atılıyor, para alınıyor, sonrası malum.

bir müteahhitin kazık atabilme kapasitesini asla hafife alma. ben aldım.

teminat mektubu veya senedi almadan ödeme yapmayın.

en ince noktasına kadar sözleşmeni yap yoksa her yerden kaptırmaya çalışır bu müteahhit milleti.

yalnız bu bas ağırlıklı bir parça değil. "bas ağırlıklı" denilince genelde kastedilen bas gitar olabilir. senfonik boyuttaki telliler olabilir. böyle bilgisayar bozması şeyler değil.

örnek olarak: www.youtube.com

www.youtube.com

seksenler ne güzeldi lan

bu bas ağırlıklı muhabbetini tamamen yanlış anlamış olabilirim ama benim bildiğim bas ağırlığı beele oluyor.

www.youtube.com

Sağolun arkadaşlar.

Malt - deprem
Rhcp - higher ground

sebastian leger - pluton
www.youtube.com

"farklı bir üretim modeli içinde olmayı hayal ediyorum"
guzel hayal. su anki durumu insan perspektifinden inceleyince sorun cok esasen.

"binde bir mi rastlanır bu yola çıkılacak güvenilir insanlara, toplulukta?"
daha seyrek.

"insan faktörü, seri üretimin iğrençliğinden kurtulma, uzmanlaşmaya karşı koyacak kadar çok yönlü olabilme. bu tür şeyler merak ettiklerim."
standart disi is yapmak mumkun. zaten yapiliyor, adi inovasyon. ve kucuk sirketlerin ayakta kalabilmesi icin baska sanslari yok. yani dusundugunuz kadar yaygin olmayan bir sey olmayabilir. sirketler buyudukte "economy of scale" sebebiyle avantaj elde eder. bunu optimizasyonla ilerletir. uzmanlasma olur. yani uzmanlasma ve inovasyonun stratejik konumlari bu. sizin bahsettiginiz ise anca kendi kendini cevirme olur. rekabet avantaji olmaz. rekabet avantaji elde etmek icin fikirde gelistirmeler yapmalisiniz.


konu ilgimi fazlasiyla cekiyor. ama bazen oyle bir anlatiyorsunuz ki (siz ve benzeri kollektif fikirleri olanlar) diyorum ki ya siz insanlari tanimiyorsunuz ya da ben tanimiyorum. 15 kisi ile basi olmayan bir toplantiya girin bakalim en ufak bir karari alabiliyor musunuz? is dunyasinda cok kalabalik insanlar bir arada calisabiliyor ve bazi kurallar var. iste o kurallari gereksiz saymaniz icin ekstra bir deger gostermelisiniz. ve bu degerin "guvenilir", "gozu parliyor" dan cok daha fazlasi olmasi gerekli.

tamam, itiraf ediyorum, sonuçta ben de mülksüzleri okuyup koptum geldim bu noktaya. nedir? mevcut üretim ilişkilerini içselleştirene bu tür ütopyalar ayrı bir dünya anlayışı gelir. yani paralel evrenler gibi, kanıtlanması namümkün şeyler.

o yüzden daha bu bizim kültüre yakın bir dile geçmek lazım. ilk düzgün eleştiri de geldi. o zaman buradan hareketleneyim. bundan sonraki düşüncelerimde yani.

şu durumda insanların birbiriyle didişmesi günümüz iş hayatının kurallarıyla düzenlenmeli. çok can sıkıcı ve aşılması zor. zannedersem bu kurguları hayattan aşırı derecede kopmuş, uyum sağlayamayan insanlarla ortaklık kurarak yapmaktan başka çarem yok. normal insanlar bu düzenin en doğal düşmanları çünkü. bu düzene en az şekilde tesir etmeleri lazım.

şimdi normal bir iş düzeninde, hesap sorulabilirlik olsa da herkesin sayısız mazeret üretme şansı var. işi yokuşa sürme şansı var. evrakla boğarak işin içinden çıkma şansı var. bu durumda önce beraber çalışmayı öğrenmek şart. yani varsayalım bu 15 kişi, ciddi şekilde motive edilmeli. hırlaşmayacaklar ve bilgi bir defa üretildiğinde herkesin olacak. bir de bu ortak hareketten gelen güç bi işe yarayacak kadar kuvvetli olacak. avantajı olacak.

sonuç olarak, mülkiyet arttırma değil de ortak mülkiyet üretme gibi bir yoldan gidilmeli galiba ama sorun bunun altında yatanın hangi kuvvet olacağı ve bunu ne şekilde idare edeceğimiz. adım gibi eminim, insanların egoları bu şekilde kontrol edilirse, kendilerini kahraman gibi görmeye başlarsalar, şu ego problemini aşmak gibi bir şansımız da olur. işin oluru bunlardan geçiyor.

hala hakim görüşü benimseyenlerin sert yorumlarına ihtiyaç var bol miktarda :(

Kırabilirsin.

Devlet yurdunda yahut yurt gibi bir yerdeysen,onu kıracak bir alet var,sor birilerine vardır oralarda mutlaka.

kırmaktan da başka?

acayip kolay kırılıyo onlar. sağlam ve uzun yassı bi çubuk sokacaksın araya, sonra da kilidin en yakın noktasına şöyle sağlam bir çekiçe bir iki kere allah ne verdiyse vuracaksın. çat diye açılır.

kırmak harici biraz zor.

ataçla açardık biz o tür kilitleri lisede. sonra unuttuk o zenaati.

tel tokayla kurcalayıp açmışlığım var. ataçla da. kurcalaman ve sabretmen gerekiyo

bisiklete binmek için yaşıyor ve çalışıyorum.

gelecekten umudu olmayan kimse bu dünyada yaşamak istemez.

benim kız arkadaşım veriyor bana bu umudu. ufak şeylerden de mutlu olabilmeyi öğrendim.

tatmin olamıyorsun ama geçici de olsa mutlu oluyorsun. zaten dünyanın en tepesindeki adam bile hayatından memnun değildir kanımca.

Aile önemli aile. Kimse çocuğunun vazgeçmişliğini görmek istemez. Az çok onlar için çabalarsınız hiçbir şey yolunda olmasada.
Yoksa zamanı doldurmaya uğraşıyoruz zaten çokta büyük bir mesele değil.

öğrenmek için yaşıyorum resmen şu anda. öğrendikçe daha da heyecenlanıp daha da okuyup daha da gaza geliyorum.

İnsanı yaşatan şey çocukluk hayalindir bence ya da yani herhangi bir hayalin de olabilir belki de.

Yani yapmadığın bunca şey varken ölümü düşünmek yanlış bence. Yapmadığın şeyleri yapmaya çalış, orta afrikada 40bin km safariye çık, bisikletine bin önce kendi şehrini sonra Türkiyeyi gez kamp yap doğaya dön. Zamanı gelince ölecen zaten

zengin olma değil de belki kıyamet kadar büyük çaplı bir yıkım olur ve kalan son insanlardan biri olmayı başarıp doğru düzgün bir medeniyet kurarım hayliyle hayata tutunuyorum. bu medeniyet çok bürokratik ve boktan.

şu an hayatımdan hiç memnun değilim ama sebebi benim tamamen. hepsi kendimle alakalı. niye yaşıyorum? bir şeyler değişebilir. değiştirebilirim. ecelimle yaşlılıkta hastalıktan falan ölmezsem kesinlikle intihar ederim ama bunu da 30-35 yaştan önce yapmam diye tahmin ediyorum.

o zamana kadar ne olursa olsun "daha gencim lan" deyip bir şeylerin peşinde koşabilirim. ama baktım yaş olmuş 35 hiçbir şey yok, depresyondan depresyona koşuyoruz hayat ağır geliyor, o vakit çekerim emaneti. fakat o zamana kadar yaşamak için bir amaç aramadan "böcekler ne güzel" diyerek dünyada vakit geçirmeye çalışacağım.

Sevdiğim insanlar ve onlarla beraber olmanın verdiği keyif. Herkes gibi benim de çok eksiğim var hayatta, ama en azından iyi bir ailem olmasının kıymetini bilmeye çalışıyorum. Ya yaslanacağım hiç kimse olmasaydı?

spor ve et bu aralar

Bugün öğle yemeğinde üniversiteden eski bir dostumla görüşürken bu konu açıldı. Benim ve onun için akşam erken yatıp sabah erken kalkmak, bir işte çalışıp meşgul olmak bizi hayata bağlayan asıl şey. Üniversite hayatında o kadar düzensiz ve depresif zamanlar geçirdik ki şu anki halimize bile şükretmelere doyamıyoruz.

bir gün çok zengin olacağım ve dünyayı dolaşacağım. yani hayal kuruyorum bol bol. otun bokun hayalini kuruyorum ben. sihirli güçlere sahip oluyorum, uçuyorum hayvanlarla konuşabiliyorum falan. eğer bir tercih meselesi olsaydı seneler önce yaşamamayı seçmiştim zaten. ama bu durumda günü kurtarıyorum işte.

"birisi" için yaşıyordum ama sımdı yok. aradayım.

sadece sevgi ve değerli hissettirmek. ama insanlar sevgisizleştiler. kimse kimseyi sevmiyor. herkesin yüzünde umutsuzluk ve hırs var.

beklentilerini minimuma indirmeye calis bence. o baya zaman aliyor zaten. o arada yasar gidersin.

Hedeflerime ulaşabilmek için yaşıyorum, sonra bir başka hedef geliyor yerine etap etap yani.

diğer ihtimalin toprak altında sonsuz bir karanlık olması. başka bir şey değil.

Kendi ile yasar. Duz mantik hayat kurtarir

Amına koyarım.

Edit: Hayır yani harbiden amına koyarım,niye tik gelmedi onu çözemedim. Ne yazayım oraya,cinsel münasebette bulunurum mu yazayım?

vururdum.

Ben yapamam la.valla yapamam.

Not: mal demeyin.

yapmam diyen erkek yalan söylüyor. üstelik adriana lima şartı aranmasına gerek de yok