gülten dayıoğlu olabilir, eğitici öğretici değil ama sürükleyici en azından

okumadıysa tabi ki de küçük prens.

ayrıca gülten dayıoğlu +1

okumadı ise harry potter.

gülten dayıoğlu iyiydi harbi, onun dışında hayvan çiftliği olabilir

"Smart 11-year-olds won't need any pre-knowledge of Marx, Lenin, Trotsky and 1917 to appreciate this brilliantly-told fable." ve "This is not a great book for small kids, you have to be above 10 to read it, but it is a book with a lot of twist and turns" demişler.

şeker portakalı
gulliverin gezileri
denizler altında 20 bin fersah
balonla beş hafta seyahat
muzaffer izgünün rıfat ılgazın kitapları olabilir bence.

Masalın Aslı

samed behrengi kucuk kara balik

martı jonathan livingstone

bir arkadaş dünya klasiklerinin ağır dilini hafifletip çocuklara uygun hale getirilmiş versiyonunu almıştı kardeşine çokta beğenmişti çocuk bence güzel olabilir.

hobbit

hemingway

çevirisi yapılmış olanlara bakının goo.gl

muzaffer izgü, aziz nesin serileri.

eğlenceli bilgi serisi var timaş'ındı yanılmıyorsam, ilgi alanına göre o seriden seçebilirsiniz

Gülten Dayıoğlu ne ya. Onu okutacağınıza Aşk-ı Memnu izletin çocuğa. Gülten Dayıoğlu'ndan mezun olan İpek Ongun'la Sera dizisine başlıyor ordan da Ayşe Kulin, Canan Tan biraz şanslıysa Elif Şafak'a terfi ediyor. Ötesine geçen şanslıdır.

Pipi Uzunçorap, Haydut Kızı Ronja, Dorian Grey'in Portresi, Şeker Portakalı, Küçük Prens, Mutlu Prens, Samet Behrengi'den ne varsa, Steinback (Gazap Üzümleri, İnci, Fareler ve İnsanlar) London (Martin Eden), Emma, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz v.b

Adam gibi Türk ve Dünya Klasiklerini okutun.

Ayrıca Sol Ayağım hariç; corazon valient +1

mümkün mertebe twilight, yüzüklerin efendisi, unutulmuş diyarlar, ejderha mızrağı gibi fantastik serilerden en azından 16-17 yaşına kadar uzak dursun. Bu kitaplarla erken yaşta karşılaşan çocukların hayalgücü süper olsa da, asosyal tiplere dönüşüyorlar.

harry potter okuyacaksa önce filmleri izlesin sonra kitapları okusun ki her şey yerine otursun kafada soru işareti kalmasın :)

ufuk açar mı bilmiyorum ama okuma alışkanlığı kesinlikle edindiriyor:

thomas brezina 4 kafadarlar takımı serileri.
hayaletler değirmeni
sultanın büyülü kılıcı
hayalet gemiden s.o.s
bi de rusya'da geçen bi tanesi vardı bunlar en iyileri ama hepsi guzeldir o yaslarda bir cocuk icin diye dusunuyorum.

Ne kadar ucuz? Dönemine göre Sunexpress, Lufthansa ve hatta pegasusta dahi ucuz bilet bulman mümkün...

german wings

pegasus dönem dönem indirimler yapıyor. bir hafta kadar önce ekim'de amsterdam'a 80 liraya bilet vardı mesela.

Hollanda için Corendon bir alternatif olabilir..

temmuz sonu icin biraz gec kaldim ama bi umut ariyorum. once hamburg'a gidip, ordan amsterdam'a gecip ordan turkiyeye geri donmeyi planliyorum.

almanya germanwings, germania, corendon
hollanda transavia.com

Sorun olmaz
Benzer bir olay yasadim ama Ryanair degildi

Türk Hava Yollarında ismi yanlış yazdım, Hüseyin yerine hseyin şeklinde telefonla aradım düzelttiler...

sorun olmaz , sonuçta pasaport numarasını girmiş olmalısınız ve kimliğiniz yanınızda olacağı için halledersiniz.

yanlis yonlendirmek istemem ama bi sorun cikacagini sanmiyorum. ismi yanlis yazmadiginiz surece sorun olmaz. sadece pasaporta, gecerlilik suresine ve vizenize bakiyorlar. isim degistirmek vs. hepsi ucretli. ryanair sitesinde "manage my booking" kismindan bakabilirsiniz.

@Labyrinthe checkin yaptığım için hiç bi değiştirme şansım olmadığını yazmışlar ama bilemedim

hic bi sorun olmaz, arkadasim ryanairda göbek adini yazmadi nationality ye ireland yerine iceland secip cekin yapti yinede bi sorun olmadi. tabi sans faktörude vardi sanirim.

olur, ama parayı o gün yatırmış olduğunuz görünecek sonuçta, konsolosluk da salak değil bence... dökümde uzun süre hareket yok, vize almaya yakın para yatmış, paranın yattığı gün döküm alınmış.. ben olsam yemem...

bende bir kaç gun önce yatırmıştım hollanda vizesi için çekmedim kendi paramdı ama bi sorun çıkmadı

Çok insan o taktiği kullanıyor. Uzun zamandır kullandığın ve nakit giriş-çıkışı olan bir hesapsa (maaş hesabı gibi) sorun yaşanmıyor (en azından benim tanıdıklar).

3 aylik gecmis istiyorlarsa olmaz. bana kalirsa kredi cek geri yatir masraf odersin biraz.

İngiltere büyük elçiliği bir şekilde o bilgiye ulaşıyor. Bir arkdaş öyle yapıp red almıştı. Nasıl olduysa demişler adama yatırıp hemenm çekmişsiniz diye."

Yunanistan 6 aylık geriye dönük hareketleri görmek istiyor.

böyle durumlarda bazen banka geçmişe dair alacaklarını tahsil edebiliyor. hesap işletim ücreti gibi. eğer bir kaç senedir yatırmıyorsanız 150-200 gidebilir bilginize.

bazı konsolosluklar geriye dönük döküm istiyorlar tam da bu sebeple.

Eczanelerde var yoksa da istersen getirtiyorlar.

hangi şehirdesin? bazı şehirlerde (mesela mersin'de metropol civarında) gübre vs satışının olduğu yerler oluyor. bunların çevresinde yine köylülerin bu tür ihtiyaçlarının satıldığı dükkanlar var. maya vs. oralardan çeşitli şeyler bulabilirsin.

magaza.hammaddeler.com

izmirdeyim. tşk ler. gouda edam gravyer gibi peynirlerin yapımınd akullanmayı düşünüyorum bu mayaları.

paketi bozulmamışsa hiçbir şey demezler, bozulmuşsa almayabilirler.

e pakedi açtık tabi, zaten açmadan anlayamazdık...

Paketi çok yırtmadıysanız geri koyup koli bandıyla düzgün bir şekilde bantlarsanız sorun çıkmıyor öyle bişi iade etmiştim. Ama ambalaj paramparça falansa bir şey diyemem.

iade ettik, değiştirdik, hiçde sorun çıkarmadılar sağolsunlar.

yarısı az kardeş hepsini üstüne yaparlar.

Hayal kurmak da güzel.

sizi de görürüm lan. saldırmayın.

iyice bak kutuya. minik minik bi yerine sıkıştırmıştırlardır.

yok öyle bir yazı

Hicbir şey vermiyorum.

emin ol daha once kimsenin aklina gelmemistir.

Ben coca cola'nın başganıyım. adresini yolla çeki yolluyorum şampiyon.

Fenilketonüri hastası mısın?

lan adamın hevesini niye kırıyonuz anne babalar gibi.

efendi gibi anlatın:)

Eesek kadar fenilalanin icerir yaziyor daha ne yazsın. Aspartama da yildiz koymus.

"Fenilalanin içerir" yazıyor. Belki 30 senedir yazıyor kendimi bildim bileli yazıyor o orada, küçüktüm ufacıktım lan bu fenilalanin ne diye gidip meydan larusse a bakmıştım, internet bile yoktu düşün yani...

beyler bunlar coca cola nın adamları, kanmayın

9000 lik yeter

12000 bence.

İzmir'de 7 katlı binanın son katında olan ve metre kare olarak biraz daha büyük salonumuza 13000 almışız şimdi baktım. Gayet de yetiyor,çoğu zaman artıyor.
(Gerçi bizim katın üzerinde bir kat daha var deop olarak kullanılıyor,belki fark yaratır)

Normalde 9000 yeter ama adana ve dam faktörü için bir 3000 daha verelim, 12000. 18 fazla gelir bence.

12bin ile serinlersiniz ama şunu da söyleyeyim bizim salon 27 metrekare filan klima 18bin, adana değil ancak bütün gün güneş alan ve büyük camların olduğu bir salon.. satıcı bence size garanti olsun diye demiş..

soğutmaya yeter 12000 ama kışın ısıtmaya yetmez.

gençler bunlar mühendislik hesaplamaları ya yapmayın böyle, kafadan bu tarz hesap mı yapılır. biri 12000 der biri 18000. bu ne olm? insanlar üniversite okuyorlar bunun için. bu kadar acemice yaklaşmayın hacılar.

Bu arada dosyaya yazma yetkim var görünüyor, ama php belgelerinde değişiklik yapamıyorum.

değişiklik nasıl yapılmıyor? ftp'den ötürü falan mı?

düzenlenir tabi doğru php dosyalarından gerekli satırları editlemek lazım. neyin nerde olduğunu eleman ismini tüm tema dosyalarında arayarak bulabilirsiniz veya alışınca direk nokta atışı yapılabiliyor.

evet ftp sanırım. dosya yetkim 777 ama nedense değişiklik yapamıyorum.

normalde yapılıyor yani ben yaptım hem de twenty eleven da... üst resmi daralttım falan, ama xxxxxxx.wordpress.com değil kendi domainimizdeydi dosyalar ve dashboard üzerinden yaptım. Alakası olabilir mi bilmiyorum.

site üzerinden değiştirmeye çalışıyorsanız ve firefox kullanıyorsanız chrome ile deneyin demişler. bir de pluginleri deaktive edin demişler. veya ftp'den indirip öyle editleyip geri yükleyin?

İlginç! Mac'te olamıyormuş. PC'de yaptım (ya da sorun bambaşka bir şeydi).
Peki şu temayı (digitalnature.eu) Chrome'da da değiştiremiyorum?

izban'la halkapınar istasyonu'nda inip hemen yan taraftaki otobüs duraklarından fahrettin altay aktarma merkezi'ne giden otobüslere bindikten sonra üçkuyular'da inip üçkuyular terminali'nden beyaz renkli urla dolmuşlarına binilebilir. (yazarken bile yoruldum)

urla merkezde gitmek istediğinizi düşünerek.....

havaalanından direkt üçkuyulara otobüs var mı emin değilim ama , aktarmalı olarak gidilebilr...
şöyle;
havaalanından izban ile halkapınara gidip oradaki otobüs duraklarında 554 ya da 169 ile üçkuyulardaki fahrettin altay aktarma merkezinde ineceksiniz... aktarma merkezinin yanında dolmuşların kalktığı bir başka durak yeri var.. urla dolmuşu da orada kalkıyor

Pegasus'un Çeşmeye servisi var (oha deme gerçekten var), 20 tl falan... Pegasus yolcusu değilsen de alabilirler belki bir sor, Urla çıkışında atsın seni, oradan da yakın zaten urla, en kötü ihtimalle merkeze 20 dk yürürsün.

öldürdünüz adamı, o kadar dolaştırılır mı bu sıcakta? :)
havaalanından saat başı kalkan 202'ye binilir, otobandan üçkuyular'a gidilir (10-12 durak falan), orda semt garajından dolmuşa binip gidersiniz.

mühendis denmeyen mühendisler. ben orada ticaret öğrencisiyim aynı binayı paylaşıyoruz mis öğrencileriyle ama çok göremiyoruz onları. kendi koridorları var. dersleri biraz ağır. ama gayet güzel dersleri var. temel işletme ekonomi derslerini de alıyorlar basic mühendislik derslerini de. mezun olduklarında iş olanakları çok geniş. her yerde çalışabiliyorlar çok alakasız sektörlerde çalışanları gördüm ve görüyorum. kampüs kötü. hisar çocuğu olursun ve bulduğun her fırsatta güneye kaçmak isteyebilirsin. istersin de zira hisarda ilgi çeken herhangi bir şey yok. kaliteli bölüm müdür oldukça kalitelidir haberin olsun.

bonus: burada boun mis ile ilgili epey bilgi var:
(bkz: yönetim bilişim sistemleri)

Çıkınca boğaziçilisin gerisi hikaye... Kendin de girişken bi adamsan bi BÜ İşletme mezunuyla kafa kafaya bir kariyerin olabilir.

bizim rektör dedi ki: "YOK'ten butunleme sinavi hakkinda resmi yazi gelmesini bekliyoruz. Ilk sinav resmi yazidan sonraki ilk donemin sonunda."

yaz okuluna etkisi olmayacakmış ayrıca. yaz okulu yine yapılacak, vize + finallere gireceksin, eğer kalırsan bi de büt sınavına gireceksin.

ha ama ne olur, bizim gibi vakıf üni.ye gidenlere o büt sınavını çok zor yaparlar, hiçbir işe yaramaz. yasa çıktığıyla kalır. insaflarına kalmış biraz.

ieü için konuşuyorum yazı bugün geldi, bütünleme sınavları 2 temmuz haftasına konuldu, yaz okulu ertelendi.

cinsiyet ve yaş farkı nedeniyle tek hediye bulma şansın düşük.

ikizlere renkli,zararlı boya içermeyen, plastik ucuz oyuncak alabilirsin,inan pahalı elekronik birşey alsan mutlu olmazlar.

3 yaşındaki çocuğa renkli toka seti

lego en iyi seçim olur kanaatimce. hem eğlenceli hem de kafa çalıştırmak için birebir o yaştaki çocuklar için.

o yaştakilere özel puzzle'lar falan var onlara bakın derim bir.

lego duplo... büyükçe bir kutu... aynı yaşlarda iki tane var evde ve ortak oynadıkları tek şey o, cinsiyetler farklı.

android mi o kablosuz baglantılar arasında data paketini kullan gibi bi işaret var kapat gitsin

not:annem olsa o da anlamazdı

güç tuşuna basılı tutun.
"veri ağı modu
veri ağı modu devre dışı bırakıldı" şeklinde yazması lazım. öyle değilse bir kere basın oraya.

anneyim ama anladım :) ee yaptım şimdi edge açılmıcak mı? hadi bakalım... wifi yi kapatıp baksam mı bi dur bakalım

Birinci metod işe yaradı, ikinciyi denemedim... Şimdilik gitsin öyle... Şu an Edge kapalı yani di mi, ekranda edge ile ilgili hiç bir şey yoktu.

deneyin 10 saniyeden pek bir şey olmaz. :)

üstteki çubukta
E
3G
H+
gibi şeyler yazmıyorsa kapalıdır.

Birinci metod işe yaradı zannetmiştim ama yaramamış, şu an wifi ye bağlanıyor görünüyor ama internetten veri çekemiyor...

İkinci yöntem ile şu an wifi ye bağlı, veri modu etkin değil... hmm bu herhalde mevzu.

(bkz: türklerin zeka düzeyinin düşük çıkması)

sq.4mg.com

IQ testi zekayı tam olarak ölçmez, sadece o ünlü testin sorularını çözme yeteneğinizi gözterir. Zekayı tam ölçen bir sistem yok, zaten tek tür bir zeka da olduğunu zannetmiyorum. Önemli olan bilgeliktir bence :)

sayı denen olayı da kimin neresinden uydurduğu belli belirsiz, bu hesaplama için gereken standartları bıyıklı halam da hazırlamış olabilir.

uzun lafın kısası şu hikayededir.
varoşta kalıp turkceyi oyle ogrenen birisi turkcesindeki hataları asla gorece dogru turkce kullanan istanbul ankara vs gormeden bilemeyecektir.

duz mantık kuran turk olarak diyorum ki

ortalama zekanın -19 oldugu bi toplum olarak herkes kendini 90 sanarsa alsında -19=90 oluyor
bi toplum ne zaman
zekanın gercekten mankenin gotunden onemli oldugunu
sınavların kandırmaca oldugunu
3.kopru ticaridir su an tek kopru calıssa da durum aynı
polisin aragazını alıp vatandasa daldıgını
vatandasın polise karşı bilinci kışkırtıldıgını
asker polis arasında ayrımın kasıtlı yapıldıgını
turk kurt ayrımının da kasıltlı oldugunu
sehit olmazsa vatan millet unutulur diyen zihniyetin kansız pislik oldugunu
ozel sektorde işverenin vazgecilmez degil zavallı oldugunu
calısanın kole degil iş arkadası oldugunu
emekci işci olmadan işverenin gotune don alamayacagın
aldığı Q7sine koydugu benzinin işçisinin maaşından falza olanın oç oldugunu
....


görebilecek

Twiiterda TrendTopic olan konuların 1 ay öncesinde basın yayın kanalı gibi kaliteli ve güncel içerik olurken bir çok haber sitesi bile ağzı açık oradan bakerken

iki tane sosyal medya uzmanıyım diyen piçin, ergen gerisi iki tane futbol takımına çalışan liselinin, iki tane hükümet reklam panosu olan gazetenin sacma salak haberler ile salak salak koyun surusu gibi yonlendirildigi

zekanın kullanılmadığı, kullanılmaya gerek oldurulmadığı, telefonun televizyonun bize kullanıcısından daha akıllı olduguna inandıgınız bir tuketim devrinde

sanal konularla gündem yaratıp bi kurtaj haberi uydurup gecen bi ton alttaki ihalenin haddi hesabı yokkken zeka aramak mı pardon ben bi salagım galiba


-- sacma salak okuması zor nokta virgul olmayan turkce yazamayan halk garibanı gerzek bi muhendisimsi malın hatalı tuslarını okudunuz boşa giden bi 32sn daha

Tamamen tıbbi açıdan:

. İyot eksikliğinin yaygın olduğu bir ülkede yaşıyoruz.
. Anadolu'nun iç kesmi tahıl(karbonhidrat) ağırlıklı besleniyor(hem ekonomik hem de geleneksel sebeplerle). Protein malnutrisyonu olan bir sürü birey yetişiyor.
. Akraba evliliği hala ve ne yazık ki çok yaygın.

IQ ortalamamızın düşük olmaması ne yazık ki mucize olur.

dostum sen dolmuşsun. patlamaya zemin hazırlamak için üstteki soruyu sormuşsun. ama soru sadece formalite olmuş. asıl amacın son yazdıklarını bir yerlere yazıp içinden atmakmış. ama şunu söyleyebilirim ki, yazdıklarının IQ ile veya millet ile alakası yok. her yerde yoğun olarak yaşanan şeyler.

gözü doymak bilmeyen orospu çocuklarından oluşan bir güç var, ve bütün dünyayı aynı şekilde yönetiyor. geri kalan her şey için master card.

turkler cok zeki ama medeniyet yok, kultur bozuk, egitim altyapisi bozuk, egitim almak mumkun degil, birsey yapmaya kalksan ilkonce ya poatronun ya okuldaki hocan tas koyar etc.

universitelerde cok bos adam var oralarin kapanip o akademisyenlerin kovulmasi sart batida egitim mukemmel anadilinde bolca kaynak var biz daha turkce adam gibi ceviri bilim kitabi yazamiyoruz yazilan okunmuyor yonlendirme var kisacasi adamlar sistemli makine gibiler

egitim ve imkan olmadiktan sonra sicarim oyle zekaya

dogru soylemisler her gun et yiyorum ve 1 ekmek yiyorum simdi ben ekmegi azaltsam eti en az 3 katina cikarmam lazim ki bu bile hayvani bir para tutuyor amerikda et ucuz hayvan gibi kocaman biftekler 10 dolara satiliyor ve ekmeksiz birini gotursen 2 ogun eder sana okadar yani 600 700 gram biftek

Kimisi dediğiniz gibi orjinal isim istiyor ki ben de orjinal isim taraftarıyım. Çok alelade bi isim koymam sanırım çocuğuma, ama pek çoğu anlamına göre isim seçiyo. Zaten verdiğiniz örneklerin çoğu da arapçadan gelme gibi duruyor. İsmi güzel olsun ki bahtı da güzel olsun anlayışı sanırım biraz.

örnek verdiğin isimler genelde cennetin kapısının tokmağındaki desenin bilmemnesi şeklinde islami bir yerlere bi şekilde dayanan isimler. belki islami duyarlılıkla v.s alakalıdır bilemedim.

hacı öbür türlü herkes memet, ali, ahmet felan oluyor bu sefer de çocuğa kimse adıyle hitap etmiyor; çocuk da bu ne aq diyor. ben dedim mesela.

ahaha erkek halimnen ben de girip erkek bebeğe isim arıyorum o sitelerde şimdi. hamişten kocişten kafayı yiycem. aynen dediğin gibi de değişik değişik isimler öneriyor herkes. o yazdıklarının çoğu arapça, kuran'da geçen, islamiyetle ilgisi olan isimler. bir de farklı olmak istiyorlar.

erkek ismi bulmak da pek zormuş. büyük ihtimalle seninkiyle adaş olacaklar.

O zaman islami cenahın hanımları internette fink atıyor, ben onu anladım:))

Koy koy adaş olsunlar, iyi olur:))

Hayatını çocuğu üzerinden ifade eden insan, çocuğunun herşeyiyle ilgili ekstreme düşme eğilimindedir bittercim canım... İsim daha bunun başlangıcı, devamı daha da eğlenceli oluyor... He de geç.

Ayrıca kadınlar kulübünde takılıyorsanız, hafif hafif uzayın...

Yok kadınlar kulubü aşamasını geçeli çok oldu:) İnternet geniş, anneler kulubu, nurturia, webanne derken kayboluyor insan:)) Daha dün 6 aylık çocuğum organlarının yerini gösteremiyor, zekasında gerilik mi var diye panikleyen bir anne gördüm zaten, ekstrem ki ne ekstrem..

Büyük ihtimalle Saadet Partisi Kadın Kolları grubuna üye olmuşsun :) Orijinal isimlerin içinde hiç Tuvana, Ceylin, Katre göremedim.

Orijinal isim koyma merakı, ailelerin çocuklarını sahiplenme, onu onlara ait bir şey sanmalarından kaynaklanıyor bence. Halbuki, çocukları orijinal bir insan yaratma projesi olarak görmekten vazgeçilmesi ve çocukların normal bir çocukluk yaşamalarını sağladıktan sonra kendilerini kanıtlamalarını ve kendi başlarına orijinal bir insan olmalarını "izlemek" daha sağlıklı olur kanaatindeyim.

y teorisi yanlış.

Onu azcık daha açmak gerekicek sanırım

organizasyon dersi almış biri olarak, bunlardan birine doğru ya da yanlış demek yanlıştır. her organizasyon farkı ihtiyaçlara sahiptir. ordu da bir organizasyon, google da bir google'ın ofislerine bakın, bir de kışlalara ve ikisinin bireye yaklaşımlarına. ikisi de kendinde doğrusunu yapıyor. x teorisine +1 deyin, y teorisine -1 organizasyonun beklentilerine göre tayin edilmesi gereken yapıya ne uygun düşecekse, bu konuya dair yaklaşımınızı o belirleyecektir. yerine göre -0,75 yerine göre +0,50 yaratıcılık gerektirmeyen, tekrara dayalı basit bir iş için organizasyona dahil ettiğiniz insan'ı yaratıcı kabul etmez sizi çözüme götürmez, onun bir insan olduğu için, işe dair çözümler sunacağını unutmak sizi aptal kılar. iki ara bir dere karar veriniz.

X teorisi çalışanları motive edecek faktörün para olduğunu söyler. Y teorisine göre, çalışanlar takdir edildikleri zaman motive olurlar. Bu iki teorinin sonraki uzantısı Herzberg'in Hijyen teorisidir (aç ona da bak bence). X teorisi, scientific management mantığı üzerine kurulu bir teoridir, yani fayol mayol.. Fordizm falan. Y teorisi, özellikle şu Mayo çalışmalarından sonra ortaya çıkan bişidir (bkz. hawthrone effect). Bi de mcgregorun x ve y sine eklenen z teorisi vardır ki ben olsam ona da bakıp, bi kuple de onun hakkında bişiler yazardım.

X teorisi için. Doğru payı çıkarmak için şöyle bakabiliriz olaya 'insan çalışmak için gelmemistir dünya ya para kazanma zorunlulugundan çalışır, lidyalilarin amk'

osmanlılar zamanında yanlış hatırlamıyorsam edirne'de ilk akıl hastanesi kurulmuş. müzik ile hastaları iyileştirmeye çalışıyorlarmış.

çünkü o zamanlar seni özgüvensiz, sosyal fobik, blah blah olduğuna inandırıp sana zorla ilaç aldırmak isteyen ilaç şirketleri yoktu.

ayrıntılı bilgi için: www.youtube.com

edaydin +1

(bkz: asklepion) Bergama'da bulunan bu sağlık merkezinde psikoterapi uygulamasının olduğu söyleniyor. Hatta yerle duvarrların birleştiği yerlerde küçük su yolları vardı, buradan geçen su sesinin insanı rahatlattığı anlatılmıştı. Tarih M.Ö. 5.yüzyıl.

Ama yine de teknoloji öncesi dönemde oran olarak bu kadar ağır depresyon olmadığını sanıyorum. Yani tüm dünya olarak depresyondayız var mı ötesi?

Hayatın hızı o kadar arttı ki yetişemiyoruz. hep koşturmak durumundayız küçüklükten beri. Hep kendimizi başkalarıyla kıyaslamak durumunda bırakılıyoruz, "benim neden yok?" bunalımı veya "benim de olsun!" hırsı.

Eskiden sahip olunacak şey azdı, şimdi sahip olup hemen tüketip yeni bir şey istemek durumundayız. Trafik, gürültü, politika, bunları saymıyorum bile. Doğayla bir ilişkimiz kalmadı. "Yıllık izinde Bodrum'a kaçıyoruz şekerim"den veya ofis pikniklerinden başka toprak veya suya en son ne zaman temas ettik?

Çok doluymuşum ben de aman!

ortaçağ avrupasında da içine şeytan girdi, bu cadı diye öldürülebiliyorlardı tedavi yerine.. ya da insanlar bir şey diyecek diye sorunlu çocuğunu insan içine çıkarmamaya çalışıyordu aileler. izole edildikleri için toplumdan, haklarında şimdi olduğu kadar çok şey bilmiyorduk. ama bu hastalıklar firmaların uydurması değil abartmayın. yok şizofreni illuminati uydurdu hatta.

schopenowski +1

Elbetteki ekstrem durumlar vardı ama şu an günümüzde kişilik özellikleri bile sanki bir hastalıkmış gibi aksettiriliyor ve ilaç kullanman için gazlanıyorsun. Geçenlerde ciddi bir tıp dergisinde bir makale okudum hiperaktivite ve dikkat eksikliği diye bir hastalık olmadığı, bu davranış biçiminin ilkel insandan gelen bir özellik olduğu (yani hayvandan börtüden böcekten kendini korumak için sürekli teyakkuzda olmak, hareketli olmak ama hiç bir şeye de aşırı yoğunlaşmamak), bu özelliğin bazı insanlarda daha fazla ortaya çıkabileceği, bunun bir hastalık olmadığını falan yazmış adamlar. Bugün biraz hareketli bir çocuğu doktora götür, aha ADHD deyip ilaç başlıyorlar... Yani olay biraz farklı...

ilaç firmalarının etkisi elbette var ama bu hastalıkların olmadığı anlamına gelmiyor. ibn-i sina'nin kitabında da bahsedilmiş bazı psikiyatrik hastalıklardan, delüzyonlardan ve değişik tedavi şekillerinden. o zaman da psikoterapi ve farmakoterapiyi kombine ediyorlarmış. tabi ilaçlar bitkilerden falan elde edilen karışımlarmış ama mantık benzer.

Öncelikle zaten insanın psikolojik hastalıklarının olacağı bile baya yakın zamanda kabul edilmiş bir şey. daha öncesinde sadece bir kaç ileri görüşlü bilim insanı buna inanmış ama yaygın bir görüş olmamış.
bir de günümüzdeki sorunların çok büyük kısmının etkenleri boş takılmaktan kaynaklı. misalen araştırmalara bakarsan yada direk kendi hayatına bakarsan evde boş oturduğun zamanlarla çalıştığın, meşgul olduğun zamanlar arasında problem bakımından büyük fark olması lazım. bunun haricinde şu doğal beslenme olayı var ya, o da psikolojiyi dolaylı olarak ama büyük ölçüde etkiler diye çalışmalar var. hani kaliteli benzinle çalışmış aracı düşün bir de kirli, katkılı benzinle çalışmış aracı düşün problem bazında. amatörce, sadece son 2 yılın araştırmalarının odaklandığı noktalara bakarak böyle bir açıklama getirdim profesyonel bir görüş değil.

metin münir'in bununla ilgili çok güzel bir yazı serisi vardı. üzülmek ne zamandan beri hastalık oldu diyordu. yapısal depresyon haricindeki, üzüntü eylemlerinin insanın doğasında var olduğunu, hastalık olarak nitelendirilemeyeceğini söylüyordu. tabii ki ilaç ve hastane kapitalizminin bir sonucu bunlar.

ertesı gun hapı her zaman ılıskı yaptıgın zama alınmıyor. ayda 1 dıye bılıyorum. cok zararı oluyoır yanı. prezervatıfsız ılıskı kurmakta garıp oluyor. garıp ısler herkesın kendı ıstegı var işte. kımısı sexi uç noktada yaşamak ıster. onlar ıcın kotu oldu yanı bu durum

mesele kürtaj değil çünkü, olayın operasyon tarafından bakarsanız tek mesele kürtajmış gibi görünüyor, ama buradaki mesele kürtaj, sezeryan ve daha bir sürü mevzu üzerinden -tecavüzün ne kadar basit ve tüh tüh tüh olmasaymış iyiymiş ama oldu naapalım modu da dahil- kadınların alenen aşağılanması, kuluçka makinesi olarak algılanması falan filan... adam sezaryene neden karşı mesela, bu ülkemizde sıklıkla gereksiz yere uygulanan bir operasyon olduğu için DEĞİL DE, sezeryan yapan kadın 3.yü doğuramaz, onun nüfus isteklerini yerine getiremez diye... Ayh ne yazsam boş tabii... erkek gözüyle baktığınız sürece kürtajın kürtaj-cerrahi-kazımak kısmında kalacaksınız.

kimse ay canım sıkıldı bir kürtaj olayım da geleyim demiyor, bu öyle canı sıkılanın yaptırdığı bir operasyon değil ama mecbur kalındı ise de kişinin kendi hayatı üzerinde vereceği bu denli kararı da devlete sorması olacak iş değil, rica ederim. o kadar mevzu varken memlekette, ne gibi bir sıkıntı yaratmış ki en önemlli konu olarak öne sürülğyor. bunun için yasaya gerek var mı , yahu?
cezanı mı çeksin, ne demek istiyorsunuz?
o kadar sorumsuzluk örneği var bu ülkede, işiçi ölümlerinde alınmayan tedbirlerden daha mı önemli ya da trafik kazalarındaki ölümlerden, rica ediyorum biraz mantık biraz. kimsenin sorumsuzluğunun bedelini siz ödemiyorsunuz ama onca aptala verilen ehliyet nedeniyle ölebiliyor, yaralabiliyorsunuz, şu hassasiyetlerinizi rica edeiyorum gözden geçirin.

Aptalların ve aptallığın hakkını değil, kişisel hayatı savunma durumu bu. Taviz çorap söküğü sistemiyle ilerler, bugün yapılan kişisel müdahale yarın gelir başka yerleri de vurur.

Bunu bilebilecek olgunluktasınızdır diye düşünüyorum. Nihayetinde, aptallık yerine kendi haklarını savunacak derecede olgunlar.

Ayrıca korunmasız ilişki bu ülkede kadının korunmadığı ilişki demektir genelde, erkeklerimiz korunmayı sevmez, illa korunulacaksa bu kadının görevidir. Korunma yöntemlerinin tamamı kadına bir şekilde hasar verir, ama mecburdur kadın yapacak bir şey yoktur. Kadın, adam istediği her zaman onunla birlikte olmak zorundadır, regl dönemlerinde kadınlar dayak yiyor bu ülkede biliyor musunuz? Ertesi gün hapı, herkesin ulaşabildiği bir şey değildir, kaldı ki ulaşılabilir bile olsa bir insanın hayatı boyunca 3'ten fazla kullanmaması önerilir, öyle zırt pırt kullanılacak bir şey de değildir.

kimse zevk için, hobi olarak hamile kalıp kürtaj yaptırmıyor... "kaza" sonucu hamile kalıyor hamile kalmak istemeyen kadınlar genellikle. tecavüz falan gibi olayları saymıyorum bile fark ettiysen...
istemeyen, yanlış bulan kürtaj yaptırmaz, bu onların hakkıdır, ama yaptırmak isteyenin de yaptırmaya hakkı olmalıdır, diğer insanlara kendilerini haklı göstermek zorunda dahi değillerdir.

konu o değil ki. şu anda da 3 aylık bebeği aldıramıyorsun zaten. 8-10 haftadan daha küçükse ancak... he ondan sonra yaptıran da vardır ama ona zaten biz de karşıyız. yoksa evet kimse "sevişelim de hamile kalırsam kürtaj yaptırırız" demiyor.

bu arada; ertesi gün hapı korunma metodu olarak görülmemeli. tecavüz sonrası, kondom yırtılması vs gibi durumlarda kullanmak için... yoksa efendim sevişelim arkasından ertesi gün hapı alalım olmuyor. olsa çok pratik olurdu ama çok zararlı olduğu için hiç önerilmiyor...

bu tip, herkesi ve her durumu kapsayacak uygulamalar, normal durumları değil, istisnai ve anormal durumları da kapsayacağı için genelde tepki alır. tabi ki "bile isteye korunmayıp da hamile kalan insanlar rahat rahat kürtajını yaptırabilsin" diye protesto edilmiyor bu.
ama doğum kontrol yöntemlerinin hiçbiri ama hiçbiri %100 etkili değildir. korunan kişinin de hamile kalma ihtimali vardır, tecavüze uğrayanın da hamile kalma ihtimali vardır.

ailemde yaşanan bir kürtaj hikayesi mesela; kadın 5 yıldır evli, çocuk sahibi olmak istiyor, korunmuyor. kocası bir gün eve geliyor ve pat diye "benim başkasıyla ilişkim var seni terk ediyorum" diye çıkıp gidiyor. bikaç hafta sonra kadın hamile olduğunu öğreniyor. naapsın? aile olmaya çalışan kadın, kendini aniden bekar bulduğunda çocuk doğurmak zorunda mı? o babasıyla büyütmeyi düşünerek hamile kalma kararı vermişti, hiç hesaba katmamışken bekar anne olmak zorunda mı?

bu bir kamu alanının genişlemesi, devletin heryere elinin uzanması, bunu ahlak üzerinden yapıyor gibi görünmesi. sizce de devlettin alanları yeterince geniş değil mi?

devletin özgürlükleri kısıtlaması olarak görmüyorum. hatta tam tersi, vatandaşların özgürlük kisvesi altında sorumsuzluklarını küçücük bedenlere ödetmesi olarak görüyorum. çorap söküğü diyen arkadaşa da empati yapmasını tavsiye ediyorum. bugün kendi tembelliği ve aptallığı yüzünden böyle bir karar alan insan bu rahatlıkla yarın öbür gün daha uç şeyler yapmayacağı ne malum?

şu duyurudan;

tecavüz olayına karşı çıkmam için tecavüze uğramış olmam,
hırsızlığa karşı çıkmam için hırsızlığa maruz kalmam,
enseste karşı çıkmam için enseste maruz kalmam,
cinayete karşı çıkmam için cinayete kurban gitmiş olmam,

gerektiğini anlıyorum.

vay anasını sayın seerciler.
aynı hava.. nefes almak.. israf.. tebrik..

bunu savunanların, ağızlarından salyalar çıkarak kurdukları cümlelerde insanın aklına inanın çook başka şeyler getiriyor, kişisel özgürlüklerin bu denli hafife alınmasını inanın kabul edemiyorum.
mevzu kürtaj değil mevzu kişi hak ve özgürlükleri, ama işin içine cisel ilişki girince mutlaka ahlak açısından da bakmak lazım, ahlak birtek onun üstüne, kadın bedeni aracılığıyla kurulur. pes, pes ,pes....

@holy senin gibi anlamak için başka organlarını kullananları görünce ben de aldığım nefese isyan ediyorum.

kürtajı tamamen yasaklamayacaklar zaten süresini 4 haftaya kısaltacaklar. doktor geçen tvde dedi 4 haftalıkken hamileliği anlamak çok zor. ki şu an 10 haftaya kadar yapılıyor ve geneli 8 haftalık iken oluyormuş.

ben de şahsen kürtaja karşıyım ama devlete ne aq. 10 hafta sınırı koymuşsun daha ne kasıyorsun. ayrıca bu kürtaj muhabbetinin de sırf gündem değiştirme olduğunu düşünüyorum. bir doktorlara danışır dimi, başbakan çıkıyor saçmalıyor, sağlık bakanı sıçıp sıvıyo. kasıtlı hareketler yani bunlar.

ayrıca korunmasız ilişkiye girenleri de anlamak mümkün değil bence de. ama şöyle bir olay var o bile tamamen koruyamıyor yani. ki ertesi gün hapı alsan da o bile kesin değil. yani kondomla ilişkiye girip ertesi gün hapı alsan yine de milyonda bir de olsa ihtimal var. o yüzden kürtajı tamamen yasaklamak kuzey kore'nin müslümanlısı olma yolunda atılacak büyük bir adımdır.

Bakış açın çok yanlış. Kimse kürtajın ne kadar ideal olduğunu söylemiyor. Her aklı yerinde insan kürtajın bir doğum kontrol yöntemi olmadığının da bilincinde. Ancak çocuk doğurmak, bakmak buna hazır olmak ya da olmamak bireylere özel kararlardır. Her doğum kontrol yöntemi 100% sonuç vermez. Ya da bir aksilik olur şartlar değişir: işten çıkarılırsın, eve haciz gelir, hastalanırsın vs; kendin çocuksundur bakmaya hazır olmadığını geç anlarsın, hamilelik sıkıntılıdır, annenin ruhsal fiziksel sağlığı(bebeğin de) doğuma ya da sonrasına müsait değildir. Sebebi ne olursa olsun çok kişisel şeyler bunlar ve bir başka otoritenin o kişinin kendi bedeniyle, hayatıyla ilgili böylesine önemli bir konuda söz söyleme hakkı olmamalı.

Burada asıl karşı çıkılan siyasilerin insanların yaşam şeklini bu derece kontrol etmeye, kendi etiklerini kabul ettirmeye çalışması ve bireylerin haklarını hiçe saymaları.

-ülkemin belli bir bölgesinde genç kızların ve hatta kız çocuklarının korkuç şekilde artan intihar oranı çok yüksekse ve bu kızlar sadece birer istatistik rakamı olarak yer alıyorsa kayıtlarda,
-çocuk esirgemelerin koşulları bu kadar ortadaysa, çevre esnaflar bile kontör karşılığı bu çocuklara bir sürü şey yapmayı kendisine hak görüyorsa,
-20 küsur kişinin tecavüzüne uğrayan bir kız çocuğunu koruyamıyorlarsa,
-kadın cinayetleri bu boyuta geldiyse ve artarak devam ediyorsa,
-karakolda kadın şüpeliyi (?) döven polislerin akibeti güzelce örtbas edildiyse,
-kadın sığınma evlerinin neredeyse tamamı kapatıldıysa,
-bu kürtaj konusuna karşıt fikir beyan eden bazı andavallar bile söz konusu partili bir bakanın eşinin tüplerini bağlatmasını karşı argüman olarak kullanacak, aynı mentalite ile karşılık verecek kadar eril( ve de geri zekalı) bir dile sahipse,
-töre indirimi gibi bir uygulama bu ülkede yıllarca uygulandıysa,
-evinizin önünde ki çöp kovalarına boyu yetmediği için içine girerek çöp toplayan çocuklar yaşıyorsa ülke sınırlarında,
-dolmuş kiralayıp sokakta yatmak daha katlanılabilir diye antalya'ya kışı geçirmek üzere giden sokak çocukları varsa,


ve bu örnekler daha geniş zamanım olsa sayfalarca çoğaltılabilecek kadar çoksa, kimse bana bu uygulamaların "ceninin hakkını korumak" adına savunulduğunu söylemesin. bunun 5 sene sonrası kadınlar araba kullanmasın, tek başına yolculuk etmesine gidecek. sakın bana ama ordu falan gibi bir söylemle gelmeyin.

keyfi olarak kürtaj yaptıran bir kadını canlandıramıyorum ben kendi mantığımda. varsayalım öyle, amma velakin sebebi, gerekçesi her ne olursa olsun herhangi bir bireyin ( kadın demeye bile gerek yok ) kendi bedeni üzerinde söz hakkı vardır. son söz kendisine aittir. kamu malı mıyım ki ben kamu benim bedenime dair karar verebiliyor?! zaten sağlık v.b. gerekçelerle gerekli düzenlemeler yapılmış durumdadır ve revizyona gerek yoktur. varsa da buna tıp eğitimi almış kişiler karar verir.

edit: ama diğer ülkelerde ki tecavüz mağduru kadınlar doğurdular ne var ki diyen şahıslar; o terk edilen çocukların 2 yaşında olanlarının dahi amerikadan gelen şahıslarca çocuk pornosunda kullanıldıklarına, kaldıkları yurtlarda ki müdürlerin bu işten zengin olduklarına dair çarşaf çarşaf haberleri okumuşlar mıdır acaba o zamanlarda, yoksa para saymakla mı meşgullerdi diye sorarım ben. insanlar pembe gözlük takınca dünyanın pembe olduğunu sanmıyorlar mı, çıldırıyorum.

@keltikfrost,

isyan etmek, ileriye götürüp adımlar atıp gelişilince bir anlama bürünüyor tabi.

hayatta insanların başına istemeseler veya her türlü tedbirleri alsalar dahi nelerin gelebileceğini düşünebilecek kapasitenin olmamasından başlayabilirsin belki. "yaştandır herhalde, o yüzden geçer bir süre sonra" diye düşünmeyi tercih ediyorum, ayıp olmasın diye..

zira hayatla ve insanoğluyla ilgili bu gerçeği; kendi başına ya da çevrende yakının olanların, sevdiklerinin başına gelerek öğrenmek zorunda da kalabilirsin...

Burada mesele düşünceni karşı tarafa zorla kabul ettirmek, üstelik te bunu kadın tarafını en aşağılayan bir biçimde yapmak. Bir karşı örnek vereyim; bundan bir süre öncesine kadar kadınlardan çok erkekler çıkıp kadınların başlarını örtme hakkını savunuyordu. Bu dönemde başı örtülü kadınlar derse alınmazken bu düşünceyi savunan erkekler derslerine rahatça giriyorlardı. Şimdi yine erkekler diyorlar ki "kadın kürtaj olmasın" ama bunu diyen / demeyenlerden peydahlanan çocuklar kadınların bedeninin içinde. Onun için diyoruz "bu kadınların seçimi olmalı " diye.

Seviş geçer panpa.

cigerdelen doğru demiş.
ot, sebze, meyve seveceksin. kendin yemek yapmayı seveceksin.
abur cubur, fast food yememek için kendini dizginlemen gerekmeyecek, çünkü zaten istemiyor olacaksın.

edit: etten uzak durma. en önemli püf nokta her besinden almak. doğru oranlarla.

Özellikle çocuklar doğduğundan beridir, bir anda değil ama zaman içinde yavaş yavaş geldiğimiz nokta aşağıdaki gibi, ama yine de sağlıklı yaşadığımı zannetmiyorum.

- Yoğurdumuzu ve ekmeğimizi kendimiz yapıyoruz.
- Yetiştirebildiğim kadarıyla sebze, özellikle domates biber salatalık ve otları kendim yetiştiriyorum, domatesleri kışın kullanmak için donduruyorum. Ayrıca mevsiminde bamya fasulye enginar falan donduruyorum.
- Her gün yemekte mutlaka sebze olmasına dikkat ediyorum. Sebzelerin neredeyse tamamını zeytinyağlı pişiriyorum.
- Sadece kuzu ve balık tüketiyoruz. Dana ve tavuk almıyoruz, çok ekstrem durumlar hariç.
- Pirinç, yumurta ve çayı organik alıyorum. Yeşil çay tüketmeye çalışıyoruz.
- Yağ olarak sadece zeytinyağı, yoğurttan yapılmış tereyağı ve bazen fındıkyağı kullanıyorum.
- Alkol tüketmiyoruz.
- Kendi adıma öyle suratıma sürekli abuk sabuk kimyasalları sürüp durmuyorum, çok gerekmedikçe makyaj dahi yapmıyorum (zaten sevmem makyaj yapmayı o ayrı mesele yani sağlıklı yaşam diye değil)
- Teflonları tamamen attım, onun yerine seramik tava ve çelik tencere kullanıyorum.
- Kızartma -çok ekstrem durumlar hariç- yapmıyoruz.
- Fast food tüketmemeye çalışıyoruz, eve kola vb. almıyoruz, özellikle glikoz şurubu içeren gıdalardan uzak durmaya çalışıyoruz. Ama hani bazen dışarda oluyorsun, o zamanlar tüketiliyor yani komple yok değil.
- Tatlı olarak çikolata tüketiyoruz genellikle.
- Zifiri karanlıkta ve düzenli uyuyoruz.
- Gece yatarken wireless i ve elektrikli aletleri kapatıyorum, tasarruflu ampul yerine eski usul ampul kullanıyorum.
- Meyve tüketiyoruz, ama onlardaki ilaç kalıntılarına bir çözüm bulamadık yani, mümkün olduğunca bol yıkayarak ve soyarak tüketmeye çabalıyoruz.
- Deterjan kalıntılarının tamamen temizlendiğine inanmadığım için bulaşık makinesi almıyorum, kullanmıyorum, mümkün olan en az deterjanla elde yıkıyorum.
- Çamaşır suyu ve benzeri ağır deterjanları çok çok çok gerekmedikçe kullanmıyorum.

Bunla aklıma gelenler. Kafayı yemiş diye düşünebilirsin ama etrafımızdaki her şey maalesef zehir saçıyor ve insanın çocukları olunca daha da paranoyak hale geliyor. Bunlar haricinde yapmayı beceremediklerim: Hala günde 5 tane kadar sigara içiyorum ve bırakamıyorum, nasıl becerebileceğimi de bilmiyorum, en sinir olduğum bu. Hayatımda hala, eskisi kadar olmasa da, stres var özellikle iş hayatından gelen. Damacana su yerine bir alternatif bulamadım. Bir de çok spor yapamıyorum. Bunları da yapabilirsem, en azından başıma bir hastalık bile gelecek olsa, ben elimden geleni yaptım diyeceğim. Öyle işte.

www.myfonts.com

DIN ailesinden fontlara benziyor.

www.myfonts.com

mahins.uk.to

panın labirenti

@sui izledim. saol yine de :)

the fall
stardust
big fish
arizona dream
edward makaseller (inglizcesi zor geldi şimdi )
black swan
ameile

tureng.com
www.seslisozluk.net

cap sleeve de olur.

Puff sleeve ya da gathered sleeve olabilir, google görseller de nispeten destekliyor. Cap sleeve kesinlikle değil.

watermelon arm diye bir geyik yapsam?

www.pratikev.com

şundan alın. bizde bunun büyük boyu var. 1,5 kg lık. her eve lazım. yağsız patates çok lezzetli. içinde mantar da yapıyorum, et yemeği de.

Kendine actifry al, annene de güzel bir parfüm al bence.

bence ev aleti alma. anneyle mutfağı özdeşleştirmiş gibi oluyoruz, hoşlarına gitmiyor aslında. daha kişisel bir şey al, parfüm olur, giysi olur. sadece ona özel bir şey al, yoksa kendimize almış gibi oluyoruz.

tefalin bir kaşık yağla komple patates kızartması yapan bir aleti var. onu bana alsalar havaya uçarım. (sevinçten, bomba gibi değil)

ama fiyatı süpersonik.

"anne sen, omrun boyunca, bize yemek yapmaya mahkum bir kolesin" mesaji vermis oluyosun. hoslarina gitmiyor. sevinmis gorunuyolar ve kirginliklarini belli etmemek icin caba harciyolar.

beko/arçelik türk kahvesi makinesi. özellikle de kahve seviyorsa. teklisi 109 tl anneler günü fiyatı. normali 149 tl.(diğer cevaplara istinaden, kahve daha keyfi bir şey olduğundan mutfak eşyasından da daha uygun bence. mesela benimki el süpürgesi isteyip duruyordu eskisi bozuldu diye. ama almadım kahve makinesi aldım. çünkü süpürgeyi nasılsa öyle yada böyle alacak ama kahve makinesini ben almasam asla almaz! :)

ekmek makinesi

yok ya o kadar da degil

akışına bırakabilirsen zor değil. akışına bırakabilmek zor ama.

biz zoruz biz

bilene kolay

nefes alsak yeter

orospu çocukları yüzünden zor.

çoğumuz için.

hayat iyiymiş ama çevresi kötüymüş.

hayat zorba

hayata çok anlam yüklemediğin sürece zor bi yanı yok

in vino veritas +1

hiç bişey takmazsan gamsız olursan değil. ama bu kişilikle alakalı. kaygılı bi insanken bi anda gamsız adama dönüşemiyosun

yaşlandıkça daha zor...

daha ziyade kalleş.

çeyrek iyi olur. hem paradan daha verilesi hem de elbise ıvır zıvırdan kesinlikle daha kullanışlı :)
bizim burda adettir yakınların çeyrek takması.

çok yakın akraba olunca bizimkiler de hep öyle yapar.

en münasip hediye...

dereotu maydonoz tam zamanıdır. biz de bugün ektik. ayrıyetten çilek ektim.

2-Uygun.
3-O zaman az sulayın, çamur yapmayın.Bir bitkiye bir bardak gibi örneğin.

her gün sulamana gerek yok. ilk ekim yapmanın ardından 3 gün ard arda sula. ardından 3 günde bir sulasan olur. toprağa gübre karıştır derim ama fenni yani hazır değil. doğal gübre. balkabağı ek, karpuz ek güzel olur.

1-işin ehli değilim ama köyde gördüğüm hep 1 adım kadar aralıklarla.

bolme yapmadan nane ektim ama fide halinde, söksem mi acaba? Saksiya alabilirim onu.

Maydonoz icin cok gec, 1 kasik dolusu tohumu 80x40 cm bir alana serptim, her yeri saracak muhtemelen.

1. aralarından geçeceğin kadar olsa yeter.
2. uygundur.
3. iki güne bir iyidir.
4. marul fidesi de dikmelisin bence. bir kaç kök karpuz kavun falan da olabilir.

domatesi çok sık ekmemeye özen göster çünkü büyüdüklerinde bazı domatesler gölgede kalıyor ve o yüzden kızaramıyor.
domatesler çiçek açana dek her gün sulamalısın.
çilek de rahat oluyor, kendi coşup gidiyor. salatalık da ekebilirsin, taze taze güzel oluyor.

Fideler 30 cm kadar aralıklı olmalı, biberler 20 cm falan da olabilir çünkü onlar dikine büyüyorlar. Domates salatalık vb. biraz daha yatay gidiyor.

Tohum, o tip otlar için uygun, 3-5 güne filizlenir, bir aya roka yersiniz. Roka tohumu ekmediyseniz ekin, topraktan çıkanla pazardan alınanın alakası yok diyebilirim.

Her akşam sulamak iyi, özellikle de şimdi. Domates çiçek verince 4-5 gün sulamayın. Biberi, salatalığı bol bol sulayın.

Pazarlarda patlıcan, çilek, kabak fidesi de bulabilirsiniz. Ben sizinkilere ek bunları da ektim. Dolmalık biber de ekin, dolma yaparsınız.

Kolay gelsin, herkes bahçesine saksısına sebze eksin...

Ayrı olmalı, hatta ekşi duyuruyu anlattığın yer de çok "başlangıç" niteliğinde bir yer değilse onu da literatürün altına al...

istanbulda var...

izmirde benzin istasyonlarında gördüm, abuk sabuk şeyler oluyor benzincilerde zira.

mecidiyeköy'de var. nerede dersen aslı böreğin karşısındaki köprü altındaki büfede.

Mecidiyekoye yazın ulasabilirim :D ben şimdilik dnr ve benzinlik deniyim teşekkürler :D

I do study diye birşey var hani vurgu yapıyor
bu da aynısının pastı işte did take place= took place
ilk çevirin doğru
ikincisi olması için arada that/which olmalı
üçüncüsü olması için protest calling olur olsa olsa protests calling diye bi tamlama olmaz

sanırım cümlede anlatım bozukluğu var, ben o did'i;

I'm 2,5 and am still virgin'deki am kısmı gibi algıladım.

ayrıca, paragrafın gidişatına bakarsak, and youth unemployment and protests kısmı yanıltıcı, 2. and cümleleri mi yoksa kelimeleri mi bağlıyor anlamadım.

vurgu amaçlı yardımcı fiil kullanımı, evet.

koşullar kötüydü, demokratik değişime davet eden protestolar oldu ama...

bu içerikte örneğin sadece "oldu ama" demek yerine "olmasına oldu ama" ya da "olmadı mı, oldu ama" dersem bu ifadeye paralel olabilir.

asıl fiilin zamanına göre kullanılıyor.

and protests calling for democratic change "took" place last year, but...
and protests calling for democratic change "did take" place last year, but...

ya da

and protests calling for democratic change "take" place every year, but...
and protests calling for democratic change "do take" place every year, but...


şuralarda ayrıca bilgi var biraz:

flabbergastenglish.blogspot.com

english.stackexchange.com

www.xcers.com

anlatım bozukluğundan ziyade "unemployment"tan sonra virgül olacak. hatta daha net olması için "unemployment"tan sonra nokta varmış, "and" yokmuş gibi bakmayı deneyin bir.

Vurgu, ve birinci çevirin doğru. Özellikle günlük değil de daha akademik, daha fiyakalı kullanımlarda yaygındır.

Bizdeki şletmede bu bahsi geçen konuların hepsinden azar azar okutulur, genel fikir sahibi olursun, bu 30 sene önceki işletmecilik anlayışıdır, çünkü o vakit bu alanlar bağlamında dört seneyi doldurabilecek müfradat yoktu. Bizde halen devam o ayrı.

Batıda ise işletme artık ayrışmıştır, çünkü işveren uzmanlaşma ister, o nedenle çok temel bir işletme bilgisi verildikten sonra, genel yönetim, muhasebe, pazarlama, ne bileyim uluslararası işletmecilik vb hepsi ayrı bölüm haline dönüşür. Yani sen ilgi alanın neyse onda "uzmanlaşırsın". Kapiş? Biz bunu yapmak istedik de bu sene YÖK izin vermedi anasını satayım..

Bel meselesini bilemem. Araştır. Ben başka bir şey anlatacağım.

İlk doğumumu normal, ikinci doğumumu ise bebeğin 39+5'te kafa üstü dönmesi üzerine sezeryanla yaptım. Bebek ters geldiği halde ters doğurtmayı teklif edebilecek bir doktorum var, sadece popoyla değil de ayakla gelince bebek risk çok arttı ve o yüzden sezeryana dönmek durumunda kaldık. Yani doktorum normal doğumu çok destekleyen biri ve kendine gelen gebelerin de %90'ı normal doğum yapıyor...

Geçenlerde kendisini ziyaret ettiğimde, özel bir klinikte çalışma teklifi geldiğini ve düşünme aşamasında olduğunu anlattı. Kendisini en çok endişelendiren şey klinikte doktor başına ayda 30-40 doğum gelmesiymiş. O zaman sordum, günde 1-2 doğum durumunda normal doğum yaptırmak mümkün müdür dedim, hayır değil maalesef dedi. Bu kadar hastaya bakmak zorunda olan doktorlar sezeryan için mecburen bütün kozlarını kullanmak durumundadır dedi, dar çatı, iri bebek, su bitmesi, o bu... Çoğu gerçekçi değildir ama yapılacak bir şey yoktur dedi.

Bence, normal doğum yaptırdığından geçmişi itibari ile emin olduğunuz bir doktor bulun ve ona danışın. Eğer o da, hayır bel fıtığı mutlak sezeryan gerekçesidir derse devam edin. Ama mutlaka mutlaka böyle birinden fikir alın. Sonra içinizde kalmasın.

Güzel doğumlar ve bebeğinizle sağlıklı bir hayat diliyorum.

benim bu konuda bir fikrim yok ama bir de sizi ameliyat eden doktordan ya da en olmadı bir beyin sinir cerrahından ve başka bir kadın doğumcudan görüş alın derim.

sui
aslında kendisi ablamında doktoru onun her iki doğumunuda normal yolla yaptı.ama aradan nerden baksanız 7 sene geçti ve şu an özel muayenesinde ve gelen giden hastanın haddi hesabı yok :/ iri bebek ve bel sorunu onun için direk sezeryan sebebi.peki ilk doğumunuz normal olmuş doğum sırasında belinize binen yük çok mu fazla yada ıkınmadan dolayı belinizde bir sorun oldu mu?

iyi dilekleriniz için teşekkürler ;)

kalimotxo
evet beni ameliyat eden beyin cerr.na mail yoluyla ulaştım.bir a4 dolusu durumumu belirten mail yazdım.cevabı ise son 1 ay dinlenin yorulmayın sonrasında normal doğum için bir sakınca yoktur oldu.bu cevap da beni pek tatmin etmedi açıkcası

hayır normal doğumda hiç bir sorunum olmadı bel ile ilgili... Ya da başka bir şey ile ilgili... Sezeryanda bacak sinirimle ilgili hafif bir sorun oldu, dikme esnasında çok sık olurmuş, sonradan bir ortopedist arkadaşımız söyledi. Sinirlerden birisi yanlış şeyi hissetmeye başladı diyeyim. Sezeryan sonrasındaki ağrı sızıya değinmiyorum bile.

www.e-gebelik.net

@mucizem: kaynar su, normal su?

suyu dök,
yapışmış yerin üzerine sıvı deterjan dök biraz, yaydır,
üzerine usulca ılık ,sıcak su koy, ama deterjanı köpürtme dağıtma,
koy ocağa, bir süre kaynat,

kaynaması geçince de, beklet bir süre;
zaman herşeyin ilacıdır.

Suda beklesin ama zamanın yoksa bulaşık teli... mucize icat.

tam anlamadım "adfg" kısmını da.

"farelerin peynire karşı koyamadığı görülmüştür." diyelim. bunu tespit eden ilk biz olmadığımız için ilk keşfeden kimse ondan bahsederiz.

yani michael'ın yazdığı bir paragrafı diyelim hiçbir yerine dokunmadan tırnak(" ") içine alarak yazarken bunu ne amaçla yapıyorsunuz. onu soruyorum. yani kendi cümlelerinizle yazmaya üşendiğiniz/yazamadığınız için mi yoksa nedir yani.

özgün bir tanım falan aktaracaksam kullanıyorum ben.

Bu söyleyeceklerim kendi yorumum değil önce onu belirteyim.

Eğer direk alıntı yapacaksan, bunun altında ciddi bir nedenin olmalı, yani söyleyeceğin şey kelimesi kelimesine çok önemli olmalı ya da herhangi bir neden, ama üşenmek kesinlikle değil.

diğer türlü paraphrase denilen şeyi yapıyorsun, yani o cümleyi yorumlayıp yazına aktarıp daha sonra da referans gösteriyorsun.

çoğunlukla biberbir kullanılması münasip olan tanımlar için kullanılır. Örnek:
Condom (2012), asdfg'yi "bir bilinmeyenin iki bilinmeyene dönüşmesi" olarak tanımlar.

Bir başka kullanımı, birisinin bir metninden uzunca bir kısmı almak içindir, o zate ayrı bir paragraf olarak verilir, sağdan soldan içeri daraltılır. Bunların haricinde yazmaya üşendin diye yapılmaz kesinlikle...

sanırım tampon, üzerinde yazan saatte bir değiştirirsiniz uçakta, en azından battım batmadım derdiniz olmaz.

O aklima geldi ama o kadar yuksekte sakata gelmeyeyim.

sakata gelmelik bi durum yok. en kötü ihtimalle pedini biraz daha sık değiştirirsin. hatta bence fazla akış olmasından çok akışın kesilmesi daha mümkün yani korkacak bi durum yok. sırf bunun için ilaç kullanma.
bi tek akşam uçak saatine kadar hareketli olmaya çalış ki 12 saat oturunca sıkılma, bunalma, hem de şimdiden çıksın bi kısmı.

"Tampons on plane" diye sordum google amcaya, bir şey olmaz dedi. Aynı şekilde pedler de sıkıntı çıkartmazmış.

paniğe gerek yok. isterseniz biletinizi koridor kenarına alın tuvalete rahatça gidip gelmek için. böylelikle ne siz rahatsız olursunuz ne de başkaları. :)

ilaç almayı filan boş verin.

tampon+1,
bir de rahat giyinin, belinizi kapalı tutun, ceket alın yanınıza. 12bucuk saatlik uçakta donarsınız. hatta mümkünse önlerden alın bileti. arkalar buz gibi oluyor. rahat ayakkabı giyin. ağrı kesici unutmayın.
mutlaka her saat başı kalkıp yürüyün.
bilgisayar başı egzersizlerine ve uçakta yoga gibi videolara bakın. o 12bucuk saat bitmez. kitap mutlaka alın. ben uçtuğumda 4 saat kitap okuyup üzerine 2 film izlemiş üstüne uyumuştum.
www.youtube.com

evet arkadaşlar doğru yazmışlar. normal zamanlardan daha fazla üşüyeceğiniz için sağlam bir ayakkabı, kalın çoraplar ve de belinizi sarmak için şal gibi bişi alın.

kesmek/azaltmak için ilaç alman dönemi daha sıkıntılı hale getirebilir. ağrı vs. açısından. regl ağrısı varsa ağrı kesici de almak isteyebilirsiniz tabi.

Bu sağlık bakanlığının yatacak yeri yok. Eskiden uğur dündar bir şeyler yapardı şimdi kimse yok ortada.

yemin ederim bi ürünü kasap dışında bir yerden alırken "inşallah eşek etidir, at etidir" diye dua ediyorum. çünkü biliyorum ki eşek veya at eti değilse, bi hayvanın kokuşmuş iç organını, kemiklerini presleyip yedirecekler.

ne de olsa baharatı bastın mı, bilmem kaç gücünde pres makinesinden de geçirdin mi beton yedirsen yedirirsin.

sadece tüketiyoruz en azından tüketirken sorgula be arkadaşım.. bir resim vardı insanı evrimindeki değişim en sonda da domuz(tüketirken o da sorgulamaz ne boku bulsa yer) sonumuz iyi olsun ne diyim...!

ben o yuzden istersen polonez olsun, ister apikoglu olsun, hicbir sekilde sucuk salam sosis yemiyorum. tavuk gogsu veya o anda cekildigini gordugum kiyma aliyorum. tavukta kesin var da, kirmizi ette hile yoktur umarim.

tek tirnakli at, esek mi oluyo bu arada? oyleyse igrencsiniz ibneler.

Mis gibi domuz eti yemiyoruzda gidip essegin kafasini gozunu yiyoruz sucuk niyetine, garip milletiz..

bim'de falan 2-3 liraya tavuk eti falan var.

hep söylediğim şey şu:

beslenmek ciddi pahalı bir şey. hem bu kadar ucuza beslen hem de sağlıklı olsun diye bir şey yok.

ne yazık ki durum bu.

işin ilginç tarafı alışveriş yaptığım şarküteri her seferinde bana apikoğlu öneriyor, bilmemne tereyağı öneriyor, markasını daha önce duymadığım peynirler öneriyor, bunlar da gayet pahalı şeyler bir de, en son apikoğlu aldığımda yiyememiştik o kadar baharatlıydı ki,
yarın gidicem şarküteriye, doğal diye neler kakalıyorsunuz bize diycem, aklımdan çıkmıyor ya tek tırnaklı olayı, keşke okumasaydım.

kanatli dedikleri insallah sinek falan degildir.

mesele sadece bunlarla sınırlı değil ki, endüstriyel gıdaların neredeyse tamamı ölüm saçıyor, sahteciliği geçtim... Ölmüşüz ağlayanımız yok.

www.yavuzdizdar.com

aha alın bunu da okuyun:

www.haberturk.com

sucuk, salam, sosisi mümkün olduğunca tüketmemeye çalışıyorum valla ben de.. tek onlar da değil. nuggetlara, şinitzellere hayvanın etinden başka kıkırdağından ibiğine, ayaklarına kadar neyi varsa koyuyorlarmış. arada canım tavuk ayağı çekince yiyorum işte nugget falan.

tarım bakanlığı, patron kim gösteriyor işte. ihalede bir şeyde anlaşmazlık olunca tanıtalım kendimizi demişlerdir. yarın yine onay alır bunlar bir şey olmamış gibi satmaya devam ederler.

sağlık bakanlığı diyince biri ordan daldırmış gitmişim ben de. sağlık bakanlığının sucuğa bakacak hali mi var. kendi derdinde o hahah.

merdiven altı firmalar tamam da bilenen markalarda var. yuh olsun

www.haberturk.com

yalnız olmak yalan söylenmekten aldatılmaktan ve saygısızlığa uğramaktan evladır.

"yalnız olmak yalan söylenmekten, aldatılmaktan ve saygısızlığa uğramaktan daha iyi."

"yalnız olmak, yalan söylenmesinden, aldatılmaktan ve saygısız davranılmasından daha iyidir" diye atıyorum.

yalnız olmak, yalan söylenmiş olmaktan, aldatılmaktan ve saygısızlık görmüş olmaktan çok daha iyidir.

bekarlık sultanlıktır

sakla samanı gelir zamanı

(bkz: yalnız birey güçlü birey )

Being single is much better than being lied to, cheated on, and disrespected. yazıyor. türkçe karşılığını soruyorsan marido süfer açıklamış zaten

Ben de beko var, şahane bi yatırım diyebilirim, fiyatları hep aynı oluyor genelde zaten. Yeteri kadar soğutmayı geçtim dondurur istersen içindekileri.

eyvallah, altus ve regal için o kadar iyi şeyler duymadım. özellikle altusların kapak gevşiyor ve tam kapanmıyormuş bir süre sonra. beko onlardan bir 100 kağıt kadar fazla, ama sorunsuz diyorsan verilir artık naapalım. ucuz mal alacak kadar zengin değilim sözünü uygulayalım bari.

arçelik de iyi.

biz de zamanında yurtta beko kullandık 3 yıl kadar harbiden çok iyi. hele buzluğun olduğu ilk iki rafın buzluğa yakın kısmına meyve sebze koyarsan içleri donuyor çok acayip :d

hemen hepsi iyidir. ebatları küçük olduğundan motor sıkıntısı olmuyor. ikinci el aldğım bir tane var 5 yıldır sıkıntısız kullanıyorum.

arçelik şu an kampanyada 299 tl, aldık görücez.

şöyle ki:
www.youtube.com

dikiş sormuşsun anca dikiş becerin yoksa 3M'in özel yara bantları var, bu tip derin yarıkları yaranın ikişer ucundan tuttura tuttura bantlıyorsun, dikiş etkisi şeklinde kaynaşmasını sağlıyor.

www.google.com.tr

sui; bu bantlar süpermiş, nerede satılır bilgin var mı?

eczanelerde var, yoksa da getirtirler öyle çok pahalı bir şey de değil. 3M Steristrip diye istersin.

Sahte parayı veren kişiyi öldürür.Artık başı iyice beladadır.Polis peşindedir.Polisin onu bulamaması için Travesti olur.Fuhuş yapar.

İntikam alır belki ?

Ya da şimdi aklıma gelen ve beğendiğim bir öneri :
Katilin elinde yüklü bir miktarda sahte para vardır, bu parayı ufak miktarlarda harcaya harcaya gerçek paraymış gibi kullanmaya çalışır. Tabi harcaması yıllar alacağından, başına pek çok olay gelecektir. Ahanda size senaryo.

parayı verenin peşine düşer. en yaratıcısı bu olmalı.

hımm fena öneriler değil aslında ama uzatadabiliriz..sabaha proje ödevim bu benim.yardımcı olursanız sevinirim

parayi mahalle bakkallarinda bir winston soft ala ala bozdurur.

taksiye biner. taksiciye kakalamaya çalışır parayı. taksici anlar. adamı öldürür. paraları alır. dolmuşçuya kakalar. gerisi gelir zaten...

karanlık bağlantıları sayesinde parayı %40 fiyatına okutur ve bu parayla alması gereken yeni bir intikam vardır.. al sana baba gibi bir giriş :)

o parayla kiralık katil tutar ve kendisine sahte para verenleri öldürtür... ve limit sonsuza gider...

@harrege adamsın:)

parayı verenin peşine düşer ama parayı veren kişi aynı zamanda bunu polise ispiyonlamıştır. şimdi hem intikam almanın peşinde, hemde polisten kaçmak zorundadır.

revolverdaki gibi tefecilik işine girsin, ya da lucky number slevındaki gibi şehri terk etsin, görünüşünü değiştirip bi şekilde son işini yaptığı adamların yanına girsin, teker teker öldürsün.

madem son iş, parayı alır anadolunun bilinmeyen bir köşesinde otobüsten iner, bir göl kenarına kadar yürür, paralardan kayık yapıp yüzdürür.

parayı aldığı insanı bir şekilde kaçırıp ailesinden para ister. fidyeyi alınca katil ya, kesecek adamı.

mesela 88 dakika filminde bi kızı bi binaya çıkarmıştı doktor kızı kurtarmaya gitmişti.
bu tarz bişi olabilir.

Katil istanbul dan ayriliyor. Gittigi yerde paranin sahte oldugunu anliyor. Cok kiziyor ama artik isi biraktigi icin parayi bi sekilde elinden cikarmaya calisiyor. Bir gazinoya gidiyor, yiyor iciyor, hesap gelince sahte parayi verip cikiyor. Fakat tam cikarken gazino sahipleri adami kapida tutuyorlar. Gel bakalim soyle sen bize nasil sahte para veritsim la gavat diyetek adami baya hirpaliyorlar, dakiklarca kufurler edilen, tokatlar atilan adam istese bunlari yapan 4-5 adami da yere serebilecek kabiliyette ama kendini tutuyor, artik biraktim adam oldurmeyi diye dusunuyor. Derken bunu dovenler isi iyice abartinca adam da artik zivanadan cikiyor, hepsini hitman agent 47 gibi tak tuk indiriyor, boyunlar kiriliyor, kafalar yerlere vuruluyor. Adamimiz cok saglam dovdugu/ oldurdugu adamlarin ceplerinden kendi verdigi sahte para da dahil tum paralari aliyor, daha kendisinde cok is oldugunu, meslegi birakmak istemedigini dusunerek gazino dan cikip karanlik sokaklarda gozden kayboluyor.

Ne sos bulursam dökerim, affetmem.

dökmem. kötü oluyor. pizza soslarıyla yiyorum onun yerine. sos yoksa kuru kuru yerim.

asla dökmem. bu arada eğer bilinçli yazmadıysanız; piza değil, pizza.

dökmem, dökeni de sevmem.

mayonez ve ketçabı bol dökerim.

izmir'de cok normal birsey , nasil olusmus bilmiyorum ama pizza kulturu boyle olusmus izmir'de.ben de her pizza yedigimde ustunu ketcap mayonez doldururum. muhakkak ki diger sehirlerde de oyle yiyenler vardir ama genelde garip karsiliyorlar. sonucta fil pizza'da buyumus bir neslin aliskanlikalrini degistirmek zor:D

dökmem. hardalın ne oldugunu bile bilmiyorum zaten. 1 kez tadına baktım kötüydü.

sadece ketçap değil mayonez de dökerim ben. pilavi da ketçağla yerim.

dökmem ama döken bi arkadaşım var izmirli kendisi tesadüfmü bilemedim

bin ada sosu orjinal adıyla thousand island sos baya yakışıyor

pizzasına bağlı. bazısı hakikaten ketçap mayonezsiz çekilmiyor ama adam gibi bir pizza oldu mu önümde, bence bunu yapmak saçmalık.

bir de izmir, evet :)

konuyla alakasız ama izmir olayı, pizza pizzanın izmirde mantar gibi türediği zamanlarda masalara bi de ketçap mayonez şişesi koyması ve o zamanın çocukları-genç ergenleri olan jenerasyonun "ohaaa ketçap mayonez beleşmiş istediğin kadar" gazıla pizzalarıı sıvalamalarıyla başlar. Ben şahidim.

www.eksisozluk.com

pizzanın ingredients ine göre değişir. tadını bozabilir.

dökmem, dökeni de kınarım.

ben azıcık dökerim, ama italya'da pizzanın üzerine sos,tuz,baharat falan eklemek şefe hakaret sayılırmış, tadını beğenmedim demek gibi oluyormuş.

kilolu değiseniz ltb - super slim serisi - 89 TL

boy kilo vücut tipi cinsiyet yazsanız iyi olurdu. levi's dan şaşma derim madem az alıyorsun aldığına değsin. gidip her modeli deneyeceksin en güzel olanını al.

hayatımda ilk kez 501 aldım geçenlerde ve verdiğim paraya cidden değdi gibi geliyor. paraya kıyıp git al bence.

mavinin kotları yumuşacık ve likralı. Ben çok severim.

mavi işi iyice bozmuş, renk atmalar, sık giyilmemesine rağmen diz yapmalar falan..

bence levis veya diesel almalısın.

@kayranın kedisi +1

levi's diesel. madem 1 sene giyeceksin biraz paraya kıyıver.

Sadece kot giyerim ben de, aynen alıp sürekli aynı kotu giymek gibi bir huyum var. Neyse, bir ara levisten cayıp mavi vb. giydim, ama malzeme kötü sürekli yırtılıyot yıpranıyor renk atıyor vb. O yüzden Levis'ten şaşmıcan.

507 diye şahane ötesi bir modeli var, ama bu sene itibari ile 527 adı altında mı ne üretilecekmiş. Neyse, yeni hali 150 TL, 507 olan versiyonları Boyner'de 70-100 TL bandında bulunabiliyor. Koş, kaçırma.

hepinizi biiir biiir ayrı ayrı yanaklarınızdan öpüyorum. ne güzel insanlarsınız siz ya valla bildiğiniz derdime derman oldunuz.

ben soruyu anladim ama cevabini bilmiyorum :)

bir de, nufusa 6 gun gec kaydettirseniz olmuyor muydu?

benim en son bildiğim 60 ila 72 ay arası çocuklar başlayacak.
yani senin çocuk eğer 2007'li ise bu eylülde 57 aylık, seneye 69 aylık oluyor, o yüzden 2013 eylül diyorum.

okulun başladığı an 5 yaşında olursa problem olmaz. ben şubat doğumluyum ve okul başladıktan 5 ay sonra 6 yaşında olmuştum birinci sınıfta.
yani şöyle ki çocuğunuz aralık 2006 doğumluysa, 2012-2013 yılı için uygun kıvamda diyebilirim.

10 aralik dogumlu bir aceleci kiz anasi olarak cevaplari merakla takipteyim

siz birkaç ay öncesine kadar hamileydiniz yanlış hatırlamıyorsam. bahsettiğiniz minik delikanlı yeni doğmuş bebeğinizse, iktidara gelenler eğitim sistemiyle kedi fareyle oynar gibi oynadığından onun okul yaşı gelene kadar köprünün altından çok sular akabilir. bunun derdine düşmek için çok erken. ama daha büyük bir çocuktan söz ediyorsanız onu bilemem.

@nawres, hastane doğumlu olduğu için resmi belgeyle kaydettirebiliyoruz ancak.

@saatgecdeninonikisi; doğru hatırlamışsınız :) evet dediğiniz doğru ama akp nin de 5 yıl içinde gideceği yok gibi. yani 5 yıl o kadar da uzak değil. Bi de kimse bilmiyor bu işin doğrusunu, burda belki bir bilen çıkar dedim. Okul müdürleri, eğitimciler, kimlere kimlere sordum, yok, bilen yok.

bir kişinin resmi yaşı doldurduğu yaşıdır. 25 aralık 2011 de doğan çocuk eylül 2017 de resmi olarak 5 yaş sayılır. 26 aralık 2017 de resmi olarak 6 yaşında olur.

Kimse bir şey bilmiyor maalesef aynı soruyu ben de 2-3 gün önce sordum, tatmin edici bir cevap alamadım. Yaşayarak öğreneceğiz herhalde, en kötü ihtimalle çocuğun durumu başlamaya müsait değil deyip erteleteceğiz, geç göndermek isteyenler için diyorum. Yoksa 63 aylık çocuğu okula başlatmak durumunda kalmak istemiyorum ben de şahsen...

benim de ünlü bir mağazadan aldığım ve çok severek kullandığım bir çantanın metal kısmı koptu 2 ay bile olmadan, götürdüm, fabrikaya gönderdiler, 3 hafta bekledim, hatayı kabul ettiler ama hangi mağazadan hangi dönemde alınmış ispat edemedim fatura yoktu, bu da bana ders oldu, aldığım her şeyin faturasını saklıyorum.
hatta arkadaşım ay ay zımbalıyor faturaları, ben henüz o kadar organize olamadım bir kutunun içine atıyorum hepsini eve gelir gelmez.

Belli bir miktarı üzerindeki şeylerin faturalarını, en azından bir süre, saklayın. Tek tavsiyem bu.

Gizli ayipa giriyor bu arastirin haklariniz daha fazla ve soke soke alirsiniz ;)

tövbe estağfağrullah hey allahım :)

tebessüm ettim.

insanlarda tepki bilincini oluşturmasını sağlayacaksa bende isterim...

ya hic fakir olmadin ya da anandan babandan dayak yemedin hic, her istedigin alindi, o yuzden boyle dusunuyorsun.

(bkz: biz o kadar fakirdik ki)

çok fakirlik gördüm, trakya'da yaşarken. ama hiç anne babadan durduk yere şiddet görmedim ekonomik nedenler yüzünden. yaptığım yaramazlıklar yüzünden pederin sillesini yemişliğim var tabi. ama aile içi şiddet veya çocuk yetiştirmede çocuğa kontrolü bırakmak gibi psikolojik ve pedogojik konular farklı bir yerde ele alınmalı; ben sadece zenginliğin de insanlara bazen huzurdan daha çok huzursuzluk getirdiğini düşünmekteyim.

belki dediğim gibi sakatlık bende.

kimse yoklukla sınamamalı , herkesin fakirleşmesini istemek yerine herkesin birbirini sevmesi / saygı göstermesi , bu dünyada ne kadar çabalarsa o oranda kazanması gerektiğini bilmesini ummak daha yapıcı.

herkes fakirleşsin ne yav , somalideki insanların haline bi bak , afganistandakilere bi bak , hindistandakilere bi bak. böyle bi şeyin mümkün olmadığını göreceksin ..

hani Occupy Movement'da bahsedilen %99 muhabbetini göz önüne alırsak zaten büyük çoğunluk fakir, keşke baska bir şey isteseymişsin.

Tam olarak aynısı değil ama:

(bkz: gönüllü sadelik) (google it: voluntary simplification)
google it: anticonsumption)

öle bi sistem yok.

iphone gibi smartphone'ların gps takibi çok kolay ve sahibi de telefonum çalındı dediğinde imei bloklanır ve telefon kullanılamaz hale gelir zaten. ilahi adaletine yorum yapmayacağım ama ne olur ne olmaz bu bilgiyi vereyim dedim. bloklansa da bloklanmasa da, başka sim kart taksan da takmasan da telefonu açtığın an yeri takip edilebilir.

Verince mutlu olduysan gece yatarken vicdanen rahatsan ne guzel... bunda aslinda ilahi adaleti degil ahlak konu ediliyor
sana nasil davranilmasini istersin

cro magnon biliyorum. hatta istese iphone'umu bul vs. varsa anında kilitler ama bi şekilde elden çıkartılabilir o cihaz..

bir ilaha inanan biri için, evet var ama her zaman bu dünyada tecelli etmez. sizinki gibi küçük şeyler şimdiden üzerinizden bir yük olmaktan çıkmıştır ama afrikada, ortadoğuda, çinde, vb. zülme uğrayan binlerce çocuğun hesabını zalimleri bu dünyada vermiyor değil mi?

açıkçası ben cennet- cehenneme inanmıyorum. insan yaptıklarının cezasını bi şekilde bu dünyada çekiyor bence @annesütü

Ben de sinemada çalışsaydım ve değerli eşyalar bulsaydım almazdım. İlahi adalete inandığımdan değil, sahibi çok büyük ihtimalle gelip soracağı için. Etik olmazdı. Lakin sokakta yürürken para bulursam hiç affetmem, cebe atarım.

İlahi adalet diye bir adaletin var olduğuna inanmıyorum.

illahi birşeylere inandığımdan değil,tamamen kişiliğim gereği birine ait olan birşeyi almam. gerekeni yaparım.

ilahi düzende bu şekilde çalıştıklarını sanmıyorum.

pek inançlı biri değilimdir. ama böle bi sistemin var olduğunu söyleyebilirim. başıma gelenlerden dolayı söylüyorum.

insan iyi niyetle yaptığı her şeyin de kötü niyetle yaptığı her şeyin de karşılığını alacak. şu an buna inanmayan varsa, öbür tarafa gidip gördüğü zaman "duyuruda biri demişti, valla öyleymiş" diyecek :) size ait olmayan her şey haram maldır ve yanınıza kalmaz.
bu arada, yolda bir şey bulunca alıp almama konusunda ikilemde kalanlar şöyle düşünsün, siz kendi kaybettiğiniz bir şeyi birinin bulduğunu ve cebine attığını uzaktan gözleseniz, helal olsun koçum mu dersiniz ana avrat düz mü gidersiniz? kendinize yapılmasını istemediğiniz hiçbir şeyi başkalarına yapmayın.

kimse yazmamış, mesela karma diye de birşey var. bakınız vermiyorm zira sözlükteki karma daha farklı.

ben de inançlı biri değilim lakin ilahi bir adaletin varlığına inanıyorum. ister karma de, ister darma, ister tanrının işi ister allahın, ya da evrenin işi olsun. en genel ifade ile ilahi adaletin varlığında şüphe etmiyorum. islamiyetteki haram\helal kavramlarına elimden geldiğince uymaya çalışıyorum ve haketmediğim hiç birşeyi tüketmiyorum. inanınıyorum ki evren, hgerşeyi fazlasıyla verecek kadar cömert. yerde bulduğun üç beş liraya tamah edip de evrenin cömertliğinden tenzih olmayı mantıklı görmüyorum.

neye inanmak istersen öyle aslında. duyuruya allah var mı diye soru açmak gibi olmuş :)

benim kişisel görüşüm 'karma' denen şey yok dünyada. ama buna inanmıyorum diye çalmam tabi ki çünkü kendi ahlak sistemime uymaz. ilahi ceza korkusunun beni doğru yola götürmesine gerek yok kendim bulabilirim.

ilahi adalete inanmıyorum ama bir adalet var. ne zaman birini çok üzsem ertesinde işlerim ters gidiyor.

not:ateistidmanyurdusporluyum

var.

algıda seçicilik olayı yukarıdakilerin dedikleri. birisine kötülük yaparsınız, sizin başınıza da kötü bir şey gelir, karma dersiniz. kimseye bir şey yapmazsınız, başına kötü bir şey gelir, karma nerede diye sormazsınız. kısaca yok.

ben ki pek bir şeye inanmam, gözümle görmeden elimle tutmadan:

son zamanlarda gördüğüm en çarpıcı ilahi adalet örneği, bahçesine giriyor diye bizim köpeğimizin bacaklarını jiletleyen psikopat komşunun bacaklarının kesilmesi oldu. artık o evde bile oturamıyor, tekerlekli sandalyeyle girip çıkabileceği bir eve taşındı.

var var ne suruplar otlar falan var da.. neyse...

kısacası: tıbbi değeri olan uzerınde kontrollu deney yapılmıs olan 2 şey var:

1. ilaçlar

2. yüksek yoğunluklu spor.

www.medicalnewstoday.com

haftada 3 dakikada bile sonuç alınıyor şaka gibi ama...

tabi hit demek terlemek zıplamak demek. istemeyen tıngır tıngır yürüsün.

truvaiti +1. Ayrıca insulin direnci orta ve uzun vadede vücudunuz için çok kronik ve sıkıntılı sonuçlar doğurabiliyor, metformin için diyabetin primadonnası deniliyor ayrıca.

yağdan fakir diyet ve egzersiz programları sayesinde diabet gelişme ihtimali %58 oranında azalmıştır.

günde iki kez 850 mg metformin (glifor) alan hastalarda diabet gelişme ihtimali %31 oranında azalmıştır.

Oyle narin işlere hic girişmem biten puzzle i bir kagida rulo yapar, direkt cerceveciye gotururum.. Ertesi gun de gider alirim.. :)

bauhaus ta çerçeveletin. harika seçenekler var. yapıştırıcı olayını bilemiyorum ben de.

önce yapıştırıcıyı suyla karıştırıyosun, educaların içinden çıkan yapıştırıcılarda 12 yemek kaşığı suyla karıştırın yazıyodu sanırım, hangi zemin üzerinde yaptın bilmiyorum kartonun üzerinde yapsan daha iyi olurdu ama yine de zemine pek bulaşmaz yapıştırıcı, üzerine azar azar döküp puzzle ın her tarafına yayman lazım, ellerimle yapıyorum ben, özellikle köşelere daha yoğun yap, emmesini sağla yapıştırıcıyı puzzle ın, 6-7 saat sonra kurur parçalar birbirine yapışır, ardından arkasını çevirip koli bandıyla şerit şerit sağlamlaştır , her parçası koli bandıyla kaplanmış olsun sonra da çerçeve için taşıyabileceğin şekle gelmiş olacak

bi de yapıştırıcı öyle japon yapıştırıcısı gibi olmaz sadece parçaların hafifçe birbirini tutmasını sağlar fazla zorladığında parçalar çıkar dikkat et

puzzle ı ters çevirin, bi koli bandı alın ve arkasından sıra sıra bantlayın. Sonra düz çevirin, yapıştırıcıyı hazırlayın ve üstüne döküp düzgün bir şekilde sıvayın. Hiç bir yere yapışmaz böyle. Kuruduktan sonra istediğiniz yerde çerçeveletebilirsiniz.