200-300 TL aralığı pintilik kategorisine girmeye başladıysa toptan ölelim :)

babama hediye olarak garmin nüvi'lerden aldım 240'a modelini hatırlayamadım şimdi. işimizi fazlasıyla görüyor, marka olarak kesinlikle garmin tavsiye ediyorum.

Telefunken kullanmaktayız. 240 gibi bir fiyata aldık.Memnunuz.Tavsiye ederiz.

o fiyata varsa garmin olsun.

tomtom via 125 aldık. vatanbilgisayar haftasonu indiriminden (%25) denk geldi 230 civarı bir fiyata geldi. çok güzel, gayet memnunuz.

vatan haftasonu indirimleri bayağı sık yapılıyor, denk gelmek lazım, sık sık takip edin.

alacaksan lazca navigasyon al :d

Güzel olur ama götüremezsin.

oha çok çılgın bir proje olabilir bu :D gerçekleşirse eğer söyle uzaktan izlemek isterim zira cennet mahallesi tadında bişey olur heralde

epic fail?

eski sevgili ile yeni sevgili bir olup aday sevgiliyi dövebilirler

Teoman misin la sen ?

Hesap kol gibi girer sana.Başkada bişey olmaz

"Çok kadın hiç kadındır oğlum, yalnızlıktır sonu"
Demiş teoman reis bu konu hakkında.

4.olarak gelirim okey de oynarız.

@hamaliel zaten 4 kişiler. Ermanen+ex+new+candidate. Yancı olup çay iç anca

yeni sevgili iki başka hatunla beraber çıkmayı nasıl kabul etti çok merak ettim. hakikaten çılgın projeymiş.

haha, ben yapmistim aga bunu b.k gibi bir sey oluyor hic tavsiye etmem.. en azindan bu degiskenlerden birini denklemden cikarmaya calis :)

gecenin sonunda 2 eski sevgilin olur, aday da kaçar bence.

aday gider.

üçüncü dünya savaşı çıkar.

barney stinson olsaydın hepsiyle eve giderdin, ama şu durumda güzel bi dayak yersin gibi.

herşey kızların karakterine bağlı. kavga da çıkabilir, birlik olup seni postalayabilirler de.

okumuyorum. pişmanım. +1

"Örneğin ben roman okumayı zaman kaybı olarak görüyorum.Birisinin kafasında yarattığı bir dünya size ne katabilir ki diye düşünüyorum ?" => farklı bir bakış açısı

sırf bilgi de bi yere kadar. bakış açısını da genişletmek lazım.

eskiden bilgilenmek zorunda hissettiğim için okurdum. böyle olunca romanı zaman kaybı olarak görür, bilimsel, tarihsel, felsefik, dini şeyler okurdum...

sonra baktım bunları okuduğum halde çevremde bunlardan bahsedecek, tartışacak kimse yok. roman okumaya başladım. anladım ki roman okumak kesinlikle zaman kaybı değil. yapacak işlerin varsa tabi ki git onları yap romanla zaman harcama. ama hobi olarak kendine ayırdığın zamanda roman okumak iyidir.

roman okumak, farklı kapılar açıyor insana. dünyanın monotonluğundan kurtuluyorsunuz. tabi çok cafcaflı bir hayatınız varsa orası başka.

yılda 20-30 roman okurum. ayda ortalama 2 taneye denk geliyor.

nadir okuyorum, pişmanım, devamlı okumak istiyorum ama bilgisayar artı üşengeçlik buna engel oluyor. tamamen irade meselesi aslında.

sadece eğlenmek için okuyorum.
gerçeklikten kaçıp farklı bir dünyaya gitmek rahatlatıyor çünkü.

sayı ile ilgili benzeri bir başlık açmıştım zamanında, işte çarpıcı cevaplar: (git: 293021)

okuyorum, pişman değilim. birinin kafasında yarattığı bir dünya (fantastik ya da kurgusal romanlardan bahsediyorsun sanırım) yine de insana bakış açısı sunar, farklı pencereden bakarsın. önyargılarla okumazsan, önyargılarının sınırlarını zorlarsın. etrafındaki insanların düşüncelerini daha iyi anlarsın.

hiçbir kitap senin dünya görüşünü etkileyemez, sen izin vermedikten sonra. ama mesela rus edebiyatından açlığı, fakirliği ve düzenin çarpıklıklarını öğrenebilirsin; rus edebiyatı sana fırsatlar sunar elindekilere daha iyi bakman için.

knut hamsun sana göçebeliği, insan hayatının sınırlarını, hatta anlamsızlığını sunar.

jack london okursan kendini doğada tek başına bulursun; zaman zaman da pis londrayı ziyaret eder, kendi haline şükredersin.

john steinbeck ise sana doğayı sevdirir. küçük mutluluklardan bahseder; onun kahramanlarıyla güler, onun kahramanlarıyla üzülürsün.

j.r.r. tolkien ise kaçırır seni gerçek dünyadan. zaten kendisi de yazdığı türün bir "kaçış edebiyatı" olduğunu söyler. "insan etrafındakilerden, kendi duvarının dışındakileri de düşünebilmeli" der. ihaneti, arkadaşlığı ve güzel çayır ve dağları görürsün.

gibi. kitap hem hoş vakit geçirmek içindir, hem bilgilenmek içindir. kimisi için de bunların ötesine geçip ormanda yürümek, günbatımını izlemek kadar zevk veren bir aktivite olmuştur.

zaman kaybı olarak gördüğün kitap okumanın dışında yaptığın işlerin yüzde doksanı zaten zaman kaybıdır. ne yapalım? istanbul'da yaşıyorum, televizyon mu izleyelim, ya da bilgisayarın başında oyun mu oynayalım?

6 sene kırgızistan'da yaşadım ben. orada devrim de gördüm, iç savaş da gördüm, açlık da çektim, kafama silah da dayadılar. ama şu an akıl sağlığımı korumuş olarak yaşayabiliyorsam, kitaplar sayesindedir.

kitap okumak asla zaman kaybı değildir; benim için bu böyle. eğer küçükken kitap okumaya alışmazsan bir daha kolay kolay alışamıyorsun, bu yüzden okumak sana ters geliyor olabilir.

hiç okumuyorum. oldum olası neftet etmişimdir kitap okumaktan. benim için zaman kaybı kavramında ilk başta yer alır. sinemada bunlardan biri benim için. bunun yerine bilimsel, teknoloji vb. makaleleri, yüksek lisans tezleri falan okuyorum, oyun oynuyorum. çok ta iyi güzel oluyor; kitap okuyanlara da bunları yapmalarını şidddetle tavsiye ediyorum. otobüste, metroda vb. kitap okuyan test çözen herkesi de burdan selamlıyorum. swh

okudugun kitaba gore degisir panpa. kimisi hayal alemine dalmak ister, kimisi rontgencilik ic guduleriyle kitabin sayfalarini acar, kitaptaki insanlarin hayatini merak eder. bir baskasinin hayatini anlama firsati bulursun. kitap okumak insani hissiyat olarak daha duyarli bir hale getirir, olgunlastirir. bunun canli orneklerini gordum..

thracian kitap okumayı zaman kaybı gördüğümü nereden çıkardın.Roman için böyle düşünüyorum sadece.okunan romanının filmini seyretmekle aynı iş yapılmış olmaz mı örneğin

okuyorum az da olsa. aslında okumayıp okumaya çalışanlardanım.

hoşça vakit geçirmek için kitap okumak da nedir? kapitalist, modern, herr ne haltsa işte, bu çağda, bi hobi kategorisi haline getirilmek isteniyor kitap okumak. bunun gibi "boş zamanlarda kitap okumak" gibi bir laf var bir de. ben bu tür yaklaşımların salakça olduğunu düşünüyorum.

bilgilenmektir sizin de değiminizle kitap okumanın amacı. ya da "cahillikten bir nebze daha kurtulmak". esas amaç budur.
bunun farkında bir biçimde okurken insan hoşça vakit de geçiriyorsa ne ala. ya da hoşça vakit geçirerek okumaya başlayıp esas amacı ıskalamıyorsa, böylesi de makbuldür.

roman kısmına değineyim. ben de sizin gibi düşünüyordum bir ara. fakat fikrim değişti. bir başkasının kafasında kurduğu dünya sizin hayal dünyanızda dahi olmayabilir ve siz bu sayede çağlar atlayabilirsiniz onu okudukça. buna benzer bir ifadeyi (bkz: murat menteş), -ki mevzumuz kitap okumaksa onun ismini özellikle anmak isterim- kullanmıştı. mealen, okumak insana görmediği, haberi dahi olmadığı şeylerden haber verir. dolayısıyla insan öğrendikçe ufkunu/zekasını daha çok geliştirir, demişti.

birşeyler daha diyecektim de unuttum. neyse kalın sağlıcakla.

6 aydır almanyadayım. Kitap okumasam yalnızlıktan çıldırmış bir şekilde ülkeme geri dönmüştüm.

oturup safi aşk romanı falan okursam hakikaten birinin kafasında kurduğu dünyadan bana bi gram fayda gelmez. ama kurgu olayların ortasında insana bazı şeyler anlatan, öğreten romanları gayet keyifle okurum. mesela bu anlamda vay beee diye bitirdiğim ilk akla gelen kitap İstanbul Hatırası - Ahmet Ümit.

okumaktan sıçmaya vakit kalmıo

ayda 1 kitap.

okuyorum.
bütün amaçlar değişik zamanlarda amacım olur. hoş vakit geçirmek, can sıkıntısı, bir şeyler öğrenmek, ne demiş bu gereksiz organizma diye meraktan, ....

yanılıyorsun.

saksel, genellikle roman - film karşılaştırmasında işe "tercihler dünyası" karışır. yani sen bir olayı 2 saatte yaşayıp bitirmek istersin, ben günlerce kendi kafamda kurguladığım mekanlar ve karakterlerle yaşarım. bir bakıma iki taraf da birbirini suçlar. sinema tercihinde ısrarcı olanlar, zaman kaybı ve yorucu olarak gördükleri kitaplardan uzak dururlar. kitapseverler ise her zaman sinema uyarlamalarına biraz "yukarıdan" bakarlar; ki hafif de olsa bu kibirin asıl sebebi "sahiplenme" içgüdüsüdür. yani haftalarca içinde yaşadığın bir odanın başkası tarafından 2 saat içinde tüm düzeninin değiştirildiğini düşün; kızgınlık duyabilirsin.

ben ise ikisini de yaparım; yani filmi de izlerim. şu ana kadar film konusunda tek çekincem yüzüklerin efendisi serisi olmuştu. kitabı olağanın dışında sahiplenince filmi ancak çıktıktan 4 sene sonra izleyebilmiştim. fakat yine de farklı bir deneyim olmuştu ve gerçekten iyi iş çıkarmışlardı.

dediğim gibi, tercihler dünyasıdır bu. kimisi balık tutar; ama balık umurunda değildir; kimisi de balık tutana güler ve balıkçıdan güzel bir somon fileto alır ve gider.

Cevirmenler bile cok deneyimli degillerse pek is bulamiyorlar. Bir de Ingilizce'yi iyi bilmek ceviri yapabilmek icin yeterli degil. Gene de denemek icin ceviri ofislerine gidebilirsiniz, size deneme metinleri verirler.

hayatımda ki en önemli eksik sende var. buna rağmen iş bulabilir miyim? Sorusunu gördükçe sinirlerim zıplıyor.

@secretcode anlamadım abi gerçekten.

şunu diyorum sevgili dostum ben çok iyi derecede ingilizce bilmeyi üniversite mezuniyetine tercih ederdim. 8 yıldır kurumsal bir çok firmada çalışıyorum eğer senin gibi çok iyi ingilizce bilen birisi olsaydım hayatım değişirdi. Şu anda şu yetkinliğinizi nasıl kullanamıyorsunuz şaşıyorum. 500 tane iş alternatifi bulabilirdim senin yerinde olsaydım.

yalnız ben hala öğrenciyim çeviriyi part-time yapabileceğim için seçtim yoksa zamanı gelince layığıyla kullanmak niyetindeyim bunu :)

benim arkadaş toefl'dan 104 aldı. bir şey de bildiği yok :)

lise ülkenin en iyi anadolu liselerinden üniversite ülkenin en iyi ingilizce mühendisliklerinden, işyerinde yabancılarla konuşuyordu toelf'dan da 2 kez üst üste 103-104 aldı bana kalsa listeningi ehh iyi, readingi orta veya orta kötü.

kendisi de diyor yani "ehh işte" diye.

yani durum bu...

yani insan bu puanı alan insanın natioanl geographic'i yakıp, new york times'ı yırtıp, bbc focus'u parçalayıp, scientific american'ı darmadağan edeceğini sanıyor ama değil. normal - normaltı bir kitapta bile bilmediği milyon kelime var.

bit.ly

dil demek sadece kelime demek değil muhabbetlerine girmeyiz umarım.

yani "çeviri işine dalıcam para kazanıcam" cesareti için bence çok çok çok daha iyi olmak lazım.

lan bu kadar adam bi cevap yazamamış şu soruya. sayfa başı 5-8 tl civarı kazanılıyor. çeviri bürolarına gidip konuşuyorsun, onlar sana internetten atıyor çeviriyi. kabul ediyorsanız şu zamana kadar çevirmeniz gerekecek diyor. daha sonra kaç sayfa çevirebileceğinize göre işi alıyorsunuz. tek bürodan genelde haftada 1 falan iş düşüyor. para kazanmak performansa ve şansa bağlı. 20 sayfalık çeviri de gelebilir, 2 sayfalık da, 200 sayfalık da. ne kadar çeviri bürosuna cv/mail adresi telefon bırakırsanız o kadar şansınız artar.

Ayrıca toefl'dan 97 aldıysan gayet de çevirirsin. bizim arkadaşlar falan çevirip kazanıyor paralarını öğrenci halleriyle. toefl'ları falan da yok öyle. Sonuçta açacaksın önüne tureng'i çevireceksin baka baka takıldığın yerlerde. simultane çeviri yaptıracak halleri yok heralde. iyi değilsindir yapma çeviri diyenler hangi kafada acaba ya...

bu kadar adam cevap yazamamış çünkü çeviri öyle pek ne iş olsa yaparım abi tarzı bi sektör değil. insanların sağda solda kullanacağı, iş görecek, gerekirse resmi mecralara akacak belgeler geçiyor elinizden. ingilizce bilmek kadar türkçeyi güzel kullanmak, doğru cümle kurabilmek de gerek. tercüme büroları da her ingilizce bilenin üzerine balıklama atlamıyor.
kimseye haybeye hayal kurdurmayın.

Kapagi bir yayinevine atmaya bakin. İyi ceviri yapiyorsaniz duzenli bir sekilde kitap gonderirler. Ama bazilari aylarca paranizi vermez, surundurur. Piyasaya girince ogrenirsiniz az cok kimin odeyip odemedigini.

türkiye'deki çeviri büroları yukarıdaki arkadaşın dediği gibi 5-8 tl arası ödüyorlar 1000 karakter başına, hiç kasma bu bildiğin amelelik.

freelance istiyorsan bireysel network elde etmek için yabancı freelance sitelerinde kendini düzgün olarak takdim edip nitelikli çeviri işlerini bu fiyattan daha yukarıda almaya çalış.

ya da uluslararası çalışan şirketlerin uluslararası ilişkiler gibi departmanlarında çalışabilirsin hem de fonksiyonel deneyim kazanırsın.

ben tercüme yapmıyorum ancak makale yazarlığı yapıyorum, türkiye'de piyasası makale başına 5-10 tl, yurtdışı networkü sayesinde makale başı 30 dolar aldığım oldu tahmin et artık aradaki uçurumu. emeğine saygı istiyorsan her zaman yurt dışı müşteri bağlantıları kur linkedin, diğer sosyal medya araçları vs yardır.

yani türklerle çalışma da ne yaparsan yap :)

gayet iyi kafadayım.

"yani "çeviri işine dalıcam para kazanıcam" cesareti için bence çok çok çok daha iyi olmak lazım."

dedim.

----------
yani adam elbette ingilizce biliyor. ama ingilizce bilen herkes de bilir ki yeri gelir bir tane salak kelime adamın saatlerini alır.

---

"Sonuçta açacaksın önüne tureng'i çevireceksin baka baka takıldığın yerlerde. "

tureng'in yanında ayrıca eksiduyuru var google translate (!) var. İLLA Kİ çevirirsin ama sonuçta 5lira kazanacağın çeviri senin ne kadar zamanını alıcak sorun orada işte.

haksız mıyım?

Ayar vermeye kasanlar olmuş madem bir kaç kelam daha edeyim...

Soruyu soran arkadaş ingilizcesinin profesyonel olmadığını ama ingilizceyle haşır neşir olan öğrenci bir kardeşimiz olduğunu belirtmiş. Zaten daha profesyonel çevirmenler niteliklerine göre 5-8 tl değil 10-30 tl arasında kazanabiliyor sayfa başına. Benim dediğim 5-8 tl arası çalışan gruba daha önce ben de çok uzun bir süre olmasa da dahil oldum, çevremdeki arkadaşlar da çalıştılar. "Hata istemiyorlar!" yanılgısı bu 5-8 tl alan grup için kısmen geçerli. Çünkü bu grup zaten çoğunluk öğrencilerden oluşuyor ve çevirilerini çeviri bürosuna gönderdikten sonra daha nitelikli bir çevirmen tarafından tekrar gözden geçirilerek düzeltmesi yapılıyor. yeri geldiğinde sizle iletişime geçerek hatalarınızı gösteriyorlar, hatta msn, facebook gibi platformlarda çoğunlukla online oluyorlar ve çeviriniz yaparken çok takıldığınız yerlerde sorma şansınız bulunuyor bu elinizdeki çeviriden sorumlu nitelikli çevirmene. Genelde sizin seviyenizin bir kaç çeviriden sonra farkına varıyorlar ve ona göre çeviri gönderiyorlar. Elbette hazırlık öğrencisi gibi çevirecek kadar ingilizcenizle, nitelikli çevirmene danıştığınız halde sayfa başına 4-5 hatadan fazla hata yapacak biriyseniz bu işe kalkışmayın. Ayrıca Tureng'i google translate'le bir tutmak da hakkatten ayrı bir kafa. Bilen de konuşuyor bilmeyen de konuşuyor sonra ayar vermeye kalkıyor, ilginç.

ayar vermek - kasmak - kafa - ilginç - bilen konuşur bilmeyen de.. bir sokak ağzı bir ağır abi tripleri bir ben bilirim komiklikleri.. neyse:

sonuç: 97 almışsan kimse sana ingilizcen yok diyecek değil. ELBETTE çevirirsin. ama bunun EKONOMİK DEĞERİ olur mu? 5liralık çeviri ne kadar süreni alır? kaldı ki toefl ayrı çeviri yine ayrı. alakaları yok.

al buyur başla madem. sen de gör, ben de, biz de.

annenin biliyor olma ihtimali de var. az da olsa, bunu da düşün

evet zor bir durum gerçekten fakat kesin bir kanıtın yoksa kalkışma sakın böyle bir olaya ve anneye söyleme babanla konuş derim daha sağlıklı olur.

Zor bir durum gerçekten. Her şey yolundaysa evinde, böyle de sürer diyorsan bence sen bilmezden gel. Çünkü annen her şeyi bilir, bilmezse bile hisseder. Yapılacak bir şey varsa o yapar. Eğer baban babalık yapmıyorsa sana, kocalık yapmıyorsa annene o zaman zaten baban aileniz olmayı haketmiyor demektir.

Haddimi aştıysam kusura bakmayın, görüşlerim bu yönde.

Kadını bulmam neredeyse imkansız sayılır muhtemelen istanbul da oturuyor zira biz antalyada yaşıyoruz ayrıca kadını hiç görmedim ve babamın mesajlaştığına ve konuştuğuna dair sağlam kanıtlarım var ki bu sanırım genede kadını bulmama yardımcı olmaz

Söylemek babayı kaybetmek söylememek annenin kandırıldığını görmek.Zor bir durum.Bekle biraz annen belki kendiliğinden anlayabilir.Kadınların hisler kuvvetlidir.

çok zor bir durum. Allah yardımcın olsun.

ne yaparsan yap lütfen acele hareket etme. ölçüp biçmeden, hatta birilerine danışmadan hareket etme. hele ki öğrenciysen, sınavların varsa, veya annenin veya kardeşinin özel durumları varsa onları da hesaba kat.

sana olanları sineye çek demiyorum ama acele ile, öfke ile sonradan pişman olacağın şeyler yapma.

ya zaten belli süreç sora karı koca ilişkisi bitio. annenin bu durumdan çok rahatsız olucağını düşünmüyorum. 20 yaşında değiller. heyecan meyecan yok aralarında.

aldatıldığından rahatsız olmak için ancak 20li yaşlarda olmak gerektiğini de öğrendim bu akşam.
kim demiş karı koca ilişkisi bitiyor diye, kadın nasıl umursamaz? hayretler içindeyim şu an.
babanın ya da annenin ağzı aransa diyeceğim (ihanet konusunda, genel olarak) ama ortalığı batırmadan nasıl yapılır bilemedim.

önce babanla konuş sonra hareket et derim...

aldatmak asla tasvip ettiğim bir durum değil fakat burada yazılanlara bir farklı bakış açısı daha katmak için yazıyorum; ya babanın diğer ilişkisi, annenle olan evliliğinin bir dinamiğiyse?

üsttekinin üzerinde de bir düşün derim.

ama öncelikle kendini rahatlatman lazım. annene kötülük yapan sen değilsin. kendi vicdanını rahatlatman gerek.. annenle konuşursan, babanın seninle ve annenle olan ilişkisi büyük zararlar görebilir. ama babanla konuşursan ve durumu bildiğini düzgün bir dille anlatırsan, kimseyle aran bozulmaz ya da sadece babanla aran bozulur (ki babanla aranın bozulması da düşük bir ihtimal, sadece baban senden utanabilir). yani iki durumu karşılaştırdığımızda, annene anlatma durumunda iki ilişki bozulacak, babana anlattığında (babanın da saygıyla karşılayıp diğer ilişkisini bitirdiğini düşünürsek) sadece bir ihtimalle bir ilişki bozulur.

of, bilemedim şimdi.

allah kolaylık versin.

babanla konuşmalısın...durdurmanın tek yolu bu..yoksa devam edecek...annene söylememelisin...babanla konuş, delikanlı gibi..ciddi ciddi...olay ancak böyle çözülür...çözen var biliyorum..

önce annenin ağzını ara, bakalım farkında mı değil mi?
sonra babanla konuş,
duruma göre annene söyle veya söylemezsin.

annenin ağzını arama hiç bir şekilde. işkillendirme. direk babanla konuş

annen snne be slk triplerine de yatabilir. kadın sonuçta. iyisi mi akışına bırak. konuşucaksan da babayla konuş.

En mantıklısı bence de babayla konuşmak ama kesinlikle %100 emin olacağın kanıtlar olmalı. Bir anda hayal gücü yüksek bir "iftira atan" (Kelimeyi bulamadım) durumuna düşebilirsin. Senin psikolojin bile sorgulanabilir bu durumda. %100 emin olursan baban inkar edemez ve mantıklı konuşmak zorunda kalır.

Allah kolaylık versin.

annenin gerçekleri görmesini sağla. mesela eve biri telefon etsin gizemli bi kadın. Annen şüphelensin böylece. ama ne öğreneekse kendi araştırsın öğrensin. -bence- ben asla dayanamazdım bilmemesine..

ilginç gelebilir ama ben hiç karışmaman taraftarıyım. ikisi de yetişkin insanlar. annenin durumu sezdiği konusuna katılıyorum. evlilik çok başka bir kimyaya sahiptir, bizim sevgilicilik oyunlarımıza benzemez. babana istersen biraz gıcık git, sinirini at. kötü davran kendini iyi hisset. baktın dayanamıyorsun, git konuş. konuş ve hemen yargılama da. aldatması çok kötü ama nihayetinde insanların aldatan yaratıklar olduğunu biliyoruz.

biraz da annenin nasıl bir insan olduğuyla ilgili bir durum. güçlü ve ayakta kalabilecek bir kadınsa, bu olanları öğrenmesi onu sonunda perişan etmeyecekse babanla konuşurken rahat olabilirsin. çünkü babanla bu konuyu konuşmanın nerelere varacağını tahmin edemezsin. bahsi geçmeyen bir mevzuyu dile getirmen demek artık o mevzuyu kaçınılmaz kılmak demektir.

sabırlı ol, takip et, izle. baban annene nasıl davranıyor bir bak. sonra gider konuşursun güzel güzel. "ne oluyor baba, neden yapıyorsun?" de. saldırma hemen suçlama. yaptığı suç da olsa sen suçlama. dinle. böylece o da yakalanmış olmanın verdiği korkuyla saldırmayacaktır. çok büyük tepkiler verse bile sen sakinleştiren taraf ol, anlamak istediğini göster açık açık.

yukarıda da söylemişler, o kadın evliliğin dinamiği bile olabilir. ve kadından kesinlikle uzak dur. muhatap olma. sakın karşısına geçeyim konuşayım deme. senin muhatabın kadın değil baban. bunu yapan baban çünkü. tamamen babanın bilinçliği yaptığı bir şey bu. sorunu ancak onunla çözebilirsin kadınla değil.

Hiçbirşey olmamış gibi yapma. Çok daha büyük olay patlıyor. Bunu yaşadım. Hiç konduramadım babama. Düşün o sırada 70 yaşındaydı. Ufak ipuçları vardı, ama konduramamıştım. Bilseydim, onunla konuşurdum ve olay anneme ulaşmadan biterdi. Şimdi, o kadınla ilişkisi bitti. 70 (şimdi 80) yaşında birini kim ne yapsın? Babam evde ama annemle konuşmuyorlar. Hepmiz büyük insanlarız, ama yine de eski mutlu günlerimiz yok artık. Neden? Bir tarafına hakim olamayan andropozlu bir adam ve onu kafalayıp para silkeleyen bir karı yüzünden. Konuşun babanızla. O da 60'larındadır herhalde.

17 yaşımda öğrenip 4 sene sakladım.babanın vücudundaki izlerden anne işkillendi babanın yıllardır süren kötü davranışlarında b.kunu çıkarma görüldü annenin yoğun ve haklı şüpheleri karşısında dayanılamayıp itiraf edildi.bunların üstüne 2 sene psikiyatrik tedavi gördüm.ilaçları daha yeni bıraktım.hala bilmiyorum iyi mi ettim kötü mü en başta söylememekle.
bak eski günlere döndürden beni şimdi gözlerim yaşardı hatırlayınca.umarım erkeksindir.ve dilerim bu meseleyi herkesi en az zarara uğratacak şekilde halledebilirsiniz.

İslam dininde bir insanın aldatmasına, dört kişi şahit olacak, gözüyle görecek,sizden ricam eğer gözünüzle çok ileri giden sahnelere şahit olmadıysanız konuyu abartmak bence yanlış olabilir, insanlar sosyal medya aracılığı ile artık görüşe biliyor, ben evliyim kız arkadaşlarım var eşimde biliyor, önemli olan eşlerin birbirine güvenmesi, evlendik diye iletişimleri koparmak insanın doğasına aykırı, cinsellik ayrı o konuda gözle görmek gerek , yoksa iftiraya girer onunda sorumluluğu büyük.

ya valla lanet olsun benim durumuma ya, 17 yaşındayım sınava girecem bide seneye gecen gece çaktım olanları bütün gün öylece dalıp gittiğimi söylediler dersmi çalışsam sınava mı girsem bilemedim zaten.. ya inanın hiç hazmedemedim ve babamı bu akşam gördüğümdede hiçbirşey olmamış gibi davranmayı da sindiremedim kendime.Sanırım en kötüsü de babama böyle bir şeyi yakıştıramamam.. . ama gerçekten vakit ayırıp düşünen cevap herkese çok teşekkür ediyorum var olun...

var öyle bir şey ama hepsinde geçerli değil sanırım.

prosedüre göre 'yardımcı olabileceğim başka bir konu var mı' diye sormaları ve hayır cevabı alırlarsa da iyi günler diye kapatmaları durumu var benim anladığım kadarıyla, yani suratınıza kapatacak tipte biri değilse.

küfür etmediğiniz sürece kapatamıyorlar. küfürde de "bu şekilde konuşmaya devam ederseniz görüşmeyi sonlandırmak zorunda kalacağım" demeleri gerekiyor hatta.
küfür dışında kapatırsa şikayet etmeniz durumunda hatalı bulunur müşteri temsilcisi.

Çizilirse çizilsin..

koruyucu film kullanıyorum. çizilince çok kötü oluyo geri dönüşüde yok. telefoncularda o filmlerin düzgünleri var onlardan alırsan uzun bi süre dayanıyo

film var

telefonu alalı 2 sene oldu, üzerindeki filmi çıkarmadım. telefon manyağı biri olmadığım için film bile hala aldığım günkü gibi duruyor, kenarı köşesi bozulmadı.

ben koli bandı yapıştırdım. ayfon 5

şaka şaka. ace var. film yok. gereksiz.

2. el aldığım için filmle gelmişti ama sonra satın aldığım case'in yanında gelen filmle değiştireyim dedim, beceremedim.. eldeki filmden de oldum böylece.. o gün bu gündür filmsiz kullanıyorum.. yeni telefon aldığımda da film takmam muhtemelen..

gittigin yol yol degil panpa.

basima bir sey gelmiyecekse hayir hissetmiyorum.

eskiden bir onceki girisimde en son okudugum soruyu gorene kadar ilerliyordum. kullanicilar ve sorular cogalip 7., 8. sayfalara kadar gitmem gerekince, birkac aydir 3 sayfayla sinirlandirdim. 4. sayfaya asla bakmiyorum.

ben de çoğu zaman bütün duyurulara bakıyorum, görmediğim kalmasın istiyorum. ama cevap sayısı takıntım yok. bildiklerime, fikir sahibi olduklarıma cevap vermeye çalışıyorum. cevap sayımın giriş sayıma yetişmesi için hemen her soruya cevap vermem lazım zaten artık.

hayır.

sorumluluk sahibi olduğumdan cevaplıyorum bu soruyu da.

buraya yazanların hayatı bana bağlıysa toptan yandık :))
ana sayfadan öteye gitmiyorum bile çoğu zaman, neyi yakalarsam ona bakıyorum, cevap için de kasmıyorum, diyecek sözüm yoksa niye uğraşayım?

gittiğin yoldan gidiyorum. ama yanlışız hacı. çok yanlış. bu kadar üstüne düşmemeli.

yalnız şu var ki, zamanı harcamak konusunda çok takıntılıyım lakin duyuru.da ne kadar vakit geçirsem de bundan pişmanlık duymuyorum. hem insanlara yardım etmeye çalışmanın verdiği bi huzur var hem de burası fikir alışverişi yapmak için biçilmiş kaftan.

ama duyurunun hayatına bu kadar işlemesine izin verme. o takıntıları yok et. saplantılı bi ruh hastası mısın bilmem lakin böyle devam ederse olması muhtemel.

duyuruya uye oldugum gunden beri elimden geldigince butun sorulari okumaya calisiyorum. en son okudugum soruya kadar ilerliyorum cogu zman. su favori olarak isaretlenen sorulara/ duyurulara da ait opsiyinel bir bildirim seysi olsa guzel olacak. zira hunharca favoriliyorum..

adeta saplantılı bir ruh hastası oldum. => sağlam obsesyon varmış.

ben de çok vaktimi harcıyorum ama ehh desem kapatır hesabımı giderim, daha önce 4 kez yaptığım gibi.

haci seninle izmir zirvesinde tanismis olabilir miyiz? ismin dambil nickli elemanla ayni miydi senin?

kız güzel. ama testi geçmiş. o yüzden "uydurma" sahte diyor. çünkü fırın print edemez diyor (yani kadın mutfaktan başka ne bilir gibi bişey demek istiyor.

kadının yeri mutfaktır 9gagcılara göre. "fırından çıktı alınamaz, sahte" demiş.

edit: 9gag.com

"Kadının yeri mutfaktır" mottolarına itafen "mutfaktaki fırından bu çıktıyı almış olmaz, fake" yorumudur.

"kadınların yeri mutfaktır" diye bir düşünceleri var. "sen hep mutfaktasın fırından da çıktı alınmadığına göre bu gerçek değildir" diyo.

postun sahibi bilememiş, 'ben kadınım, icabında fırından bile çıktı alırım' diye kapak edecekmiş.

Şöyle ki, biz kimin herhangi bi konuda ne yapacağına karar vermeyi çok seven bi milletiz.

türkiye'de krematoryum yok. yani ölüleri yakabileceğimiz, o standartları tutan bir yer yok. takdir edersin ki ekmek fırınına atıp da yakamayız vücudu. ben de uzun zamandır bunu düşünüyordum. yani vücudu yaktırmayı. sağlıkla ilgili bi şeyler vardır kesin.

hatta bak alakasız belki ama, abd'de arkadaşlarım için kiraladığım evde, ev sahibinin annesinin külleri vardı. gönderiyorsun krematoryuma, onlar yakıp küçük bi karton kutuya koyup sana kargoyla gönderiyorlar :)

Ankara'da böyle bir fırın var gibisinden bir şey okuduğumu hatırlıyorum geçen gün, yanlış mı gördüm ki? Aslında acaba olaya normal cenaze töreni görüntüsü verilip aslında işlem gizliden yapıldı mı diye de düşündüm ama böyle bir konuda gizlilik sağlamak çok zor olmalı.
Ben hiçbir yakınıma bu işlemi yaptıramam. Ölüyü vefat anından sonra en kısa sürede defnetmektir aslolan. Saygı açısından. Nerede kaldı fırına atıp cayır cayır yakmak. Düşüncesi bile ürpertici.

yakılmak bizim o meşhur milli değerlerimize aykırı olduğundan dağlarcanın dediği gibi o bilmez ben bilirim deyip gömmüşlerdir büyük ihtimal.

iyide bu ülkede hiç mi o inanca(öldükten sonra yakılan bi mezhep vardı hırıstiyanlıkta) sahip insan ölmüyor? belki vasiyetinde falan olmadığı için o işlem uygulanmamıştır. yoksa kim kimin dinine nasıl gömülmek istediğine karışabilirki vasiyet ettikten sonra..

okuduğuma göre leyla gencer yurtdışında yakılmış ve külleri türkiyeye getirilmiş. yapılabilirmiş yani bu. bilemedim.

ejderha

başak erkeği tabi ki.

ulubatlı hasan

kendisi burçlardan hiç inmezdi, son nefesini de orada verdi mübarek.

aslan kadını cesur erkeklere bayılır

eşek

hahaah:D ejderhaya bayldm:)
başak erkeği nasl oluyor, pasif bi karakter mi sergiliyor?

basak degil.

not: basak erkegiyim.

başak kesin değil.

burçların kuralı: art arda gelen burçlar birbirine zıttır. atlayarak gitmek lazım.

zaten aslan ateş, ona da ateş ve hava lazım. su ve toprak batırır.

kadın aslansa:

başak - toprak: berbat
terazi - hava: süper.
akrep - su: berbat
yay - hava: süper
oğlak - toprak:berbat
kova - hava: süper
balık - su: berbat
koç - ateş: süper
boğa - toprak: berbat
ikizler - hava: süper
yengeç - su: berbat
aslan - ateş:süper

aslan kadınına para harcatma meraklısı ve ilgi gösterme delisi ve kabalıklarına susabilecek bir erkek lazım kısacası.

aslan kadınının rumuzundan bile belli:

megalo - maniac.

en kendisi beğenmiş - en ben merkezli burç işte.

burçlara takılmış bir insanı hiçbir karşı cins mutlu edemez.
adam olsun, gerisi mühim değil.

başak erkeğinin hiçbir kadını mutlu edebileceğini sanmıyorum gerçekten (haha!).

eğer burçlara inanıyorsanız en iyi anlaştığınız burçlar kendi burcunuz ve burcunuzdan 6 önceki burçtur.

gerçi ben yine de o kadar ciddiye almamanızı tavsiye ederim.

kendi burcunuzdan 6 onceki burc ıle:

zıtlasarak anlasırsınız:

aslan ile kova gibi. aynı özellikler baskındır.

ama en iyi +2 -2 ile anlaşırsınız:

aslan en deli: ikizler ve terazi ile süper anlaşır.

@saatgeceninonikisi, burçlara takık değilim, ama iyi anlaştklarımla konuşrken laf arasnda geçerse burcunu öğrenmş oluyorum.Ancak, hiç mutlu edilememiş, aradığını bulamamış, ya da hep bekar takılan hangi kadını görsem genelde aslan oluyor...

@truvaiti, haklı olduğunu söylemeden geçemiyciğiim ama onlar hep en iyi arkadaşlarım oluyor :)

bir de en temız saf cici efendı başak ile

yıne efendı kıbar cıcı evcıl az para harcayan yengecın arasındalardır:

pıs alıskanlıkları coktur (sıgara kumar ıckı) evde oturmazlar, pek bır "sosyal" olurlar, kabadırlar...

kesinlikle burçlara inanmamak lazm bak mesela benim kötü alışkanlığm yok. Ama terazi-ikizler hep en yakın arkadaşlarım oluyor.
ekbilgi:Balık burcu kızlarını da iyi arkadaş olarak bilirim:)

ben kımseye ınan ınanma demıyorum bu muhabbete hastayım.

sen bana ıstanbul'da nerede ıstakoz yenır dıyorsun ben de şurada yenır dıyorum.

ama sana durduk yere hadi kalk ye demıyorum.

bunlar sorunun yanıtı. ha sen sev ya da sevme veya neyse.

arada ikizler denmis. yapmain allaskina. aslan ve ikizler?

(bkz: ikizler burcu erkeği aslan burcu kadını ilişkisi)

hala burçlara inanıyomusunuz ya...

karakterli her erkek her kadınla mutlu yaşayabilir böyle burçlara yormayın bence kafanızı, kendi kendinizi rahatsız edesiniz.

araya kaynayayım hemencecik. aslan erkeği oğlak kadını?

yay olmaz yay adamı sıkılmaya gelmez ama aslan kadını feci sahiplenir. +2 -2 mantıklı geldi bana düşününce şimdi, truvaiti haklı. ayrıca başak burcu adamı hiçbi kadını mutlu edemez diyen arkadaşa da katılıyorum. ay lav burçlar, tutuyo abi.

@kakao, aga aslanın hangi türü olduğuna bağlı. bu adamlar ya çok olgun ya çok çocuk oluyolar. olgun olansa olabilir.

bu kadar uzun ne yazmış yukardıkiler okumadım ama cevap kısa. yay ve ikizler. bunlar süper anlaşıyor. terazi de süper. terazi, yay, ikizler diyebiliriz kısacası.

@ the_wooden_one :) yaşa sen.. sırf bunu yazmak ve formata uydurmak için cevap veriyorum.

yengeç

yengeç ve cesaret? aksdjhasjdhasdsj
en evcimen burç nasıl en cesur burç oluyo agalar. evden çıkmaz ki o? :)

ben soruyu anladim ama cevabini bilmiyorum :)

bir de, nufusa 6 gun gec kaydettirseniz olmuyor muydu?

benim en son bildiğim 60 ila 72 ay arası çocuklar başlayacak.
yani senin çocuk eğer 2007'li ise bu eylülde 57 aylık, seneye 69 aylık oluyor, o yüzden 2013 eylül diyorum.

okulun başladığı an 5 yaşında olursa problem olmaz. ben şubat doğumluyum ve okul başladıktan 5 ay sonra 6 yaşında olmuştum birinci sınıfta.
yani şöyle ki çocuğunuz aralık 2006 doğumluysa, 2012-2013 yılı için uygun kıvamda diyebilirim.

10 aralik dogumlu bir aceleci kiz anasi olarak cevaplari merakla takipteyim

siz birkaç ay öncesine kadar hamileydiniz yanlış hatırlamıyorsam. bahsettiğiniz minik delikanlı yeni doğmuş bebeğinizse, iktidara gelenler eğitim sistemiyle kedi fareyle oynar gibi oynadığından onun okul yaşı gelene kadar köprünün altından çok sular akabilir. bunun derdine düşmek için çok erken. ama daha büyük bir çocuktan söz ediyorsanız onu bilemem.

@nawres, hastane doğumlu olduğu için resmi belgeyle kaydettirebiliyoruz ancak.

@saatgecdeninonikisi; doğru hatırlamışsınız :) evet dediğiniz doğru ama akp nin de 5 yıl içinde gideceği yok gibi. yani 5 yıl o kadar da uzak değil. Bi de kimse bilmiyor bu işin doğrusunu, burda belki bir bilen çıkar dedim. Okul müdürleri, eğitimciler, kimlere kimlere sordum, yok, bilen yok.

bir kişinin resmi yaşı doldurduğu yaşıdır. 25 aralık 2011 de doğan çocuk eylül 2017 de resmi olarak 5 yaş sayılır. 26 aralık 2017 de resmi olarak 6 yaşında olur.

Kimse bir şey bilmiyor maalesef aynı soruyu ben de 2-3 gün önce sordum, tatmin edici bir cevap alamadım. Yaşayarak öğreneceğiz herhalde, en kötü ihtimalle çocuğun durumu başlamaya müsait değil deyip erteleteceğiz, geç göndermek isteyenler için diyorum. Yoksa 63 aylık çocuğu okula başlatmak durumunda kalmak istemiyorum ben de şahsen...

öle bi sistem yok.

iphone gibi smartphone'ların gps takibi çok kolay ve sahibi de telefonum çalındı dediğinde imei bloklanır ve telefon kullanılamaz hale gelir zaten. ilahi adaletine yorum yapmayacağım ama ne olur ne olmaz bu bilgiyi vereyim dedim. bloklansa da bloklanmasa da, başka sim kart taksan da takmasan da telefonu açtığın an yeri takip edilebilir.

Verince mutlu olduysan gece yatarken vicdanen rahatsan ne guzel... bunda aslinda ilahi adaleti degil ahlak konu ediliyor
sana nasil davranilmasini istersin

cro magnon biliyorum. hatta istese iphone'umu bul vs. varsa anında kilitler ama bi şekilde elden çıkartılabilir o cihaz..

bir ilaha inanan biri için, evet var ama her zaman bu dünyada tecelli etmez. sizinki gibi küçük şeyler şimdiden üzerinizden bir yük olmaktan çıkmıştır ama afrikada, ortadoğuda, çinde, vb. zülme uğrayan binlerce çocuğun hesabını zalimleri bu dünyada vermiyor değil mi?

açıkçası ben cennet- cehenneme inanmıyorum. insan yaptıklarının cezasını bi şekilde bu dünyada çekiyor bence @annesütü

Ben de sinemada çalışsaydım ve değerli eşyalar bulsaydım almazdım. İlahi adalete inandığımdan değil, sahibi çok büyük ihtimalle gelip soracağı için. Etik olmazdı. Lakin sokakta yürürken para bulursam hiç affetmem, cebe atarım.

İlahi adalet diye bir adaletin var olduğuna inanmıyorum.

illahi birşeylere inandığımdan değil,tamamen kişiliğim gereği birine ait olan birşeyi almam. gerekeni yaparım.

ilahi düzende bu şekilde çalıştıklarını sanmıyorum.

pek inançlı biri değilimdir. ama böle bi sistemin var olduğunu söyleyebilirim. başıma gelenlerden dolayı söylüyorum.

insan iyi niyetle yaptığı her şeyin de kötü niyetle yaptığı her şeyin de karşılığını alacak. şu an buna inanmayan varsa, öbür tarafa gidip gördüğü zaman "duyuruda biri demişti, valla öyleymiş" diyecek :) size ait olmayan her şey haram maldır ve yanınıza kalmaz.
bu arada, yolda bir şey bulunca alıp almama konusunda ikilemde kalanlar şöyle düşünsün, siz kendi kaybettiğiniz bir şeyi birinin bulduğunu ve cebine attığını uzaktan gözleseniz, helal olsun koçum mu dersiniz ana avrat düz mü gidersiniz? kendinize yapılmasını istemediğiniz hiçbir şeyi başkalarına yapmayın.

kimse yazmamış, mesela karma diye de birşey var. bakınız vermiyorm zira sözlükteki karma daha farklı.

ben de inançlı biri değilim lakin ilahi bir adaletin varlığına inanıyorum. ister karma de, ister darma, ister tanrının işi ister allahın, ya da evrenin işi olsun. en genel ifade ile ilahi adaletin varlığında şüphe etmiyorum. islamiyetteki haram\helal kavramlarına elimden geldiğince uymaya çalışıyorum ve haketmediğim hiç birşeyi tüketmiyorum. inanınıyorum ki evren, hgerşeyi fazlasıyla verecek kadar cömert. yerde bulduğun üç beş liraya tamah edip de evrenin cömertliğinden tenzih olmayı mantıklı görmüyorum.

neye inanmak istersen öyle aslında. duyuruya allah var mı diye soru açmak gibi olmuş :)

benim kişisel görüşüm 'karma' denen şey yok dünyada. ama buna inanmıyorum diye çalmam tabi ki çünkü kendi ahlak sistemime uymaz. ilahi ceza korkusunun beni doğru yola götürmesine gerek yok kendim bulabilirim.

ilahi adalete inanmıyorum ama bir adalet var. ne zaman birini çok üzsem ertesinde işlerim ters gidiyor.

not:ateistidmanyurdusporluyum

var.

algıda seçicilik olayı yukarıdakilerin dedikleri. birisine kötülük yaparsınız, sizin başınıza da kötü bir şey gelir, karma dersiniz. kimseye bir şey yapmazsınız, başına kötü bir şey gelir, karma nerede diye sormazsınız. kısaca yok.

ben ki pek bir şeye inanmam, gözümle görmeden elimle tutmadan:

son zamanlarda gördüğüm en çarpıcı ilahi adalet örneği, bahçesine giriyor diye bizim köpeğimizin bacaklarını jiletleyen psikopat komşunun bacaklarının kesilmesi oldu. artık o evde bile oturamıyor, tekerlekli sandalyeyle girip çıkabileceği bir eve taşındı.

muhtarlıktan kişinin yakınlarına ulaşabilirsiniz eğer kimsesiz değilse. Yoksa yardıma muhtaç insanlara yardımda bulunabilirsiniz.

-bildiğim kadarıyla- eğer bi tarafını yırta yırta aramana rağmen kimsesini bulamadıysan, bir fakire vermelisin ya da bir yere bağışlamalısın.

Bunu bilmiyorum da
borcu olan biri olurse gomulmeden varislerinin borcu odemesi istenir.

Borc ve guven olayinabonem verir

alacak da miras gibi varislere kalır, hem dinde hem hukukta.

eğer çok arayıp taradıysan ve bulamadıysan ihtiyacı olan birlerine vermen lazım sanırım.

o kişi adına sadaka verilebiliyor demişti bir hoca.

biraz sıcak su ile açarsanız neden olmasın

suyla karıştırıp biraz da yağda çevirin. gayet güzel oluyor.

Ceviz, salata dahil nereye girerse girsin yakışan muhteşem bir besin bence. Ayrıca söz konusu makarnaysa, tek başına yerken sevdiğiniz her şeyi bu yemeğe de karıştırabilirsiniz.

italyada kahvaltı diye kahve içiyoruz sadece

Yediğimiz içtiğimizi de Avrupa ile kıyaslayacaksak yandık :) acıktın mı yersin, ki zaten insanın sindirim sistemi birkaç saatte bir acıkacak şekilde çalışıyor. yani öğün atlayan insan doğrudan kendine zarar verir bence. sabah kahvaltını edeceksin, öğleni atlamayacaksın, akşama da abartmadan karnını doyuracaksın. Ülkemin zengin çeşitleri Avrupa'da da olsun, görürüm ben onların boğazını o zaman.

sabah kahve kızarmış ekmek ekmek. bizdeki taşşaklı türk kahvaltısı olayı yok.
öğlen iyi yiyolar ama. akşam da iyi.

ispanya'da böyle polonya'da da kahvaltı mevzu aynı çay/kahve öğle akşamı bilmiyorum.

ekmek yemiyorlar, uzun uzun yiyorlar, çok çeşit, az porsiyon yiyorlar.
evet çok yiyoruz.
ekmeksiz fastfood yok. sulu yemeklere ise yine ekmek banıyoruz.
geçen taksim'de bir grup alman lokantaya girdi ve hepsinin tepsisi ortalama şu şekildeydi: bulgur pilavı, haşlanmış karnıbahar, yoğurt, su (ekmek yok)
ikea'da ördüğüm yabancılar ise aldıkları tramisuları bile tam bitirmediler :)
yine yazın bir otelin açık büfesinde Türkler ikişer tabak doldururken yabancılar çeşitlere tenezzül bile etmeden tatlı olarak karpuz alıp birkaç çeşitle 1 tabak yemek yaptılar kendilerine. ekmek yine yok.

bizde ise saatinde öğün yok, kahvaltı alışkanlığı yok, gece yemek çok, hareket yok, hatır için bir tabak daha, çok güzelse biraz daha derken şişiyoruz... :)

Avrupa kocaman kita hocu, ulkeden ulkeye cok farkeder. Ama evet biz yemek isinde fenayiz. Hem fazla hem de yagli yiyoruz. Ve de dedikleri gibi ekmek de cok. Spor da yok.

"Avrupa" denen kulturun kuzeye gittikce arttigina dusunen biri olarak, buralarda ogun niyetine salata yemek spor yapmak falan cok yaygin. Ekmek yenmiyor diyemeyiz ama beyaz ekmege uyusturucu gozuyle bakiyorlar :). Bir de aksam yemegi 5-7 arasinda bitiriliyor.
Porsiyonlar aslinda oyle cok kucuk degil ama yenen seyler farkli iste.

ben 1 ögünde dolu dolu 3 tabak yemek yiyenlere hayret ediyorum.. benim midem 1.5 tabaktan fazla yemeği almıyor.. en sağlıklısı az ve sık yemek..

bizim yemekleri yapabilseler kapılardan geçemezler. yağlama bazlama mantı yağ mantısı kebap çeşitleri tandır çeşitleri döner çeşitleri çiğ köfte fellah köftesi güveç yaprak sarması biber dolması avşar pilavı tarhana çorbası un aşı ayran aşı ...

tatlı çeşitlerini saymıyorum bile

onlar ne yer allah aşkına pane harcının mantığını biri bana anlatsın lan nedir o kusmuk gibi.

türkiyeye gelen avrupalılar bi süre sonra duba gibi oluyor bu da bir gerçek evet

ailem>ben>arkadaş(tabi samimi erkek arkadaşsa)>sevgili

ailemi tabii ki, bana kız mı yok?

sevgilim = kendim > arkadaşlarım > aile

ilk yüzme bilmeyeni kurtarırım elbet.

mal mısınız lan nasıl düştünüz diye dalga geçtikten sonra ailemi kurtarırım, sevgilim denize düşecek kadar kekoysa ve yardım bekliyorsa artık sevgilim değildir.

denize gitmeden önce topuna birden yüzme dersi aldırırım, gerisi için polemiğe girmem :)

hoca da durur mu yapistirmis cevabi; "hanim sen biraz yuzme biliyordun degil mi?"

tabii ki önce annemi babamı kurtarırım, sonra sevgilim, sonra kardeşlerim, en sonda da henüz ölmedilerse arkadaşlarıma el atabilirim.

ben tanımadığım bir insan olsa bile kurtarırım, öyle insan ayırt etmem. 21. yüzyılda olacak iş değil.

temel durur mu yapıştırmış cevabı; "komitanım bu ülkenin tek can kurtarani benmiyum?"

hiçbirini kurtarmam yepyeni bir hayata başlarım. lan götler hepiniz birden denize düşüüyorsunuz. demek ki gemide falansınız. beni niye çağırmadınız?

hepsi birden denize düştüyse ve hepsi birden yüzemeyecek kadar beceriksizse, bi sigara yakar hepsini bi izlerim sanırım son kez.

annem%kardeşim>gerisini salla :)

o kadar adam aynı anda düştüyse vardır bi bokluk der kaçarım.

yüzme seviyelerine göre kurtarırım elbet. annem başı çeker.

selam bora ben. gerisi gelir zaten..

arada yüzme bilmeyen çıkarsa onu kurtarırım yoksa çıksınlar kendileri

kardeşim > ailem > kendim > arkadaşlarım = sevgilim

%70 %30 diyorum.

çocuk tamamen anneye ait olmadığı için babanın da onayı alınmalı tabi ama ülkemizin toplumsal yapısı düşünülürse alınmasa daha iyi olur muhtemelen..

toplumsal yapımızı düşünmek zorunda olmasak, bir kadın olarak %50 derdim. toplumsal yapımızı düşününce kafam karıştı, bilemedim.

evet oyle ama bir sekilde babanin onayi olmadan kurtaj oldugunuzda daha sonra babanin yasal olarak bir dava acma olasiligi vs olmuyor. yani bu hastanenin kurali gibi bise sanirim ya da sadece oncesine ait , yasalara gore cezai yaptirimi yok . adam gidip karim benden izinsiz kurtaj oldu dediginde , olur kardesim onun vucudu onun karari diyip siktiri cekiyolar

anne ve baba adayı halihazırda evli ise bence iki tarafın da onayının alınması gerekli diye düşünmekteyim.
yaparken iki tarafın da isteği söz konusuyken bozarken tek tarafın isteği önemli gibi bir mantık çok da doğru değil.
bu kadın vücudu dokunulmazlığı vb gibi bir durum değil de ortak yapılmış bir iş için ortak karar verilmesi durumu.
geçerli sebepler olmadıkça boşanma konusu dahi iki tarafın da isteği doğrultusunda gerçekleşebiliyor. emsal teşkil edebilir. evlenmede ortak karar ise boşanmada ortak karar aranması.

ortada bir cenin söz konusu olduğuna göre kadının vücut dokunulmazlığını baba ihlal etmiş zaten edeceği kadar :)) böyle bir dokunulmazlık ilkesini de ilk kez şimdi okudum bu arada. fikrime gelince, bebek oraya gökten gelip yerleşmediğine göre anaya da babaya da sorulmalı tabi.
bu arada evet test ve teknoloji çağındayız ama testlerin bal gibi karıştırılabildiği ve insanların abuk sabuk teşhislerle yalan yanlış tedavilere de sokulabildiği bir çağdayız.

oha ne zamandan beri baba onayi geldi? 10 haftaya kadar olan gebeliklerde baba falan karisamaz kurtaja. ondan sonra basliyordu onun onay hakki. ya ben mi geri kaldim yeni bir yasa falan mi cikti son birkac sene icinde?

Hastanede 45 yaşında bir kadınla tanışmıştım, istemeden hamile kalmış, kocası aldırmasına izin vermediği için amniyosentez için de imza vermemişti. Bir çocuğun doğumu tamamiyle annenin bakımı da çoğunlukla annenin üzerinde bir yüktür. Bu yüzden bu yükü taşımak istemeyen bir kadına sırf kocası izin vermedi diye o yükü taşıtmak bana yanlış geliyor.
@waterhardeningsteel; hastane kuralı değil bu, kanunda geçiyor. Sonrasında baba eşe dava açabiliyor mu bilmiyorum ama kürtajı yapan doktora ve hastaneye dava açabiliyor.

>freefroglet; evli ise her türlü baba onayı gerekiyor, evli değilse zaten devlet hastanesinde kürtaj yapmıyorlar.

buzzlightyear+1

çocuk her ne kadar yasal kürtaj süresi içinde bir "çocuk" olmasa bile, baba adayı kanlı canlı var olan bir insandır sonuç olarak. anne istemese bile, annenin içinde bulunan varlığın oluşumunda, rol oynadığından ve hiçbir zaman bu baba adayının kendi kendine çocuk sahibi olamayacağı gibi bir gerçek göz ardı edilemeyeceğinden, bu kişinin bir bebek üzerine gelecek planı yapması ve bu bebeği sahiplenmek istemesi engellenemez, anne bebeği istemese bile hala bebeği sahiplenen bir baba var çünkü ortada, dolayısıyla size emanet edilen bir umudu öldüremezsiniz. sadece yanlışlıkla olan bir şey olarak düşünmemek gerek bu cenini, evliyken çocuk yapmaya karar verip daha sonra ayrılan bir çiftin sonradan sadece anne taraflı hamileliği sonlandırma girişimine de dönüşebilir bu...

tecavüz gibi bir durum yoksa eğer ben kararın sadece anneye bırakılmaması taraftarıyım. ya da erkeğe kendi başına çocuk sahibi olabilme imkanı verilsin.

amniyosentez ignesi, ceninin gozune girerse, bundan baba zarar gormus olur mu olmaz mi? baba sadece tohum saglayan bir mahluk mudur?

@compadrito, bir annenin bebeğinin engelli olup olmayacağını öğrenme hakkı yok mudur peki?

o bebek sadece anneye ait degildir. karar mustereken verilmelidir. risk mustereken alinmalidir. aksi takdirde, baba tohumluk mahlukat durumuna duser. baba tohumluk mahlukat olmadigi icin ileride bosanma halinde nafaka odemektedir.

boşanmada genelde çocuk anneye veriliyor. bu durumuda bile babanın sorumlulukları devam ediyor dolayasıyla öncesinde ve sonrasında %50 söz sahibi olması normal.

bence doğru düşünüyorsun. kadın istemediği halde "ben bebek istiyorum doğuracaksın" diye imza vermeyen adam kadına ne saygı duyuyordur ne de seviyordur. böyle bir ilişki içine doğan bebekte ne kadar mutlu olur bilinmez.

@kalinixta agapi mou

pekala... ben bebek istemiyorum, sen istiyorsan da seni bağlar, beden benim bedenim doğurmayacaksam sana da söz düşmez diyen bir kadın ne kadar saygılı ve sevgilidir?

sadece bu durum değil, dediğim gibi daha önceden kadın ve erkeğin anlaşmalı olarak çocuk yapmaya karar verdiği; ancak sonradan belki de bir anlaşmazlık sonucu veya başka bir nedenden dolayı kadının hamilelikten vazgeçmesi de söz konusu olabilir. kimsenin bunu yapmaya hakkı yok, bir insan başka bir insanla anlaşarak bunu yapıyorsa, bu işi sonlandırmak da anlaşmayla olmalı. aksini düşünmek taraflardan birine büyük haksızlık olacaktır...

çocuk yapmaya karar vermek, sadece kadın mutlu olsun diye değildir. kadının bedeni çocuk doğurabilecek tek organizma ne yazık ki, burda kadının bedenine müdahaleden söz edilemez (dediğim gibi anlaşmalı durumlarda), kadın çocuk yapma fikrini onaylayarak zaten onu taşıma fikrini de kabul etmiş oluyor daha en baştan ve yine çocuk yapma fikrine tamam diyerek, çocuk bekleyen adama da söz vermiş oluyor ve bir şeylere umut bağlamasına yol açıyor. annesi istemese bile sözünü aldığı çocuğunu isteyen bir baba bu kadar kolay saf dışı bırakılamamalı.

adam doktora da hastaneye de hicbi yere de dava acamiyor. bunu yapmak isteyen birini taniyorum cok ugrasti ama hic bi sekilde dava bile acamadi butun avukatlar oyle dediler.TCK da hicbir yaptirimi yok. sadece NPK da yer alan bi madde oldugundan cezai yaptirim kesinlikle soz konusu degil. fakat bosanma sebebi olarak sayilabilecegi konusunda avukatlar hemfikir. hatat bunun tckda yer almamasinin eksiklik oldugunu savunan avukatlar oldugu gibi, tck disi olmasinin iyi olduguna inananlar da var. bence iyi oldu , bazen cocuk yaparak kadini baglayabileceklerini dusunuyorlar cunku. eletet bu soylediklerim yasal sinir olan 10 haftaya kadar olan sure icin gecerli. kisa bi sure once de benim basima geldi ayni durum.

@mentuhotep, o durumda ilişki zaten yürümez. bi taraf bebek isterken diğeri istemiosa o ilişki bi şekilde biter zaten.
burda bahsedilen durum ise kadına bir yaptırım olması. yasal yaptırım. kadına taşımak, hayata getirmek istemediği bir canlı üzerinden uygulanan baskı ve dikte söz konusu.
bebekler anne karnın da annelerinin her duygusunu hissederler. istenmediklerini de. hamilelik sonrası depresyon diye de bir şey var. bu kürtajda imza yasası nasıl kabul edilmiş anlamadım. resmen insan haklarına aykırı.

Amniyosentez uygulaması öncesi eşlerden "karımın karnından su alınmasına izin veriyorum" yazan imzalı bir kağıt istiyorlar. Bu cümle bile çok düşündürücü enim için. Yani erkek tohumluk mahluk değil belki ama kadın erkeğin hükmü altında taşıyıcı bir mahluk gibi görülüyor.

Kadınların haksız bir durumda kalmasını kesinlikle ben de istemem, yine demek istiyorum ki eğer tecavüz ya da evlilik dışı istenmeyen bir hamilelik durumu varsa seçme şansı kadına bırakılabilir ve hatta bırakılmalıdır da...

yine de eğer çiftler evliyse ve bir çocuk için anlaşılmış ancak yasal kürtaj süresi henüz dolmadan çiftlerden birisi çocuğu istememe kararı almışsa, çiftlerden diğerinin de onayı olmadan bunu yapamamalı

çocuktan vazgeçen baba da olabilir, bir ömür boyu bir çocuğun sorumluluğunu almaktan vazgeçip çocuğun aldırılmasını isteyebilir, ancak anne planladığı gibi çocuğu doğurmak ve büyütmek istiyorsa buna kimsenin söz hakkı olmamalı...

aynı şekilde anne de çocuktan vazgeçmişse, ancak baba planladığı gibi çocuğunu istiyorsa bunda da kimsenin babayı etkisiz bırakacak bir karar alamaması gerekir diye düşünüyorum.

kadının kullanılması diye bir düşünce var yaygın olarak, ama bu çocuğu doğuracak kadından başka hiçkimse yok, kadın bedeni bunu yerine getirebilecek tek şey... kadın en baştan eşiyle anlaşıp böyle bir yükümlülük altına girdiyse, bundan cayabilmesi de bu kadar kolay olmamalı... veya aynı şekilde adam eşiyle anlaşıp bir çocuğu sahiplenme sözü verdiyse bundan cayabilmesi bu kadar kolay olmamalı.

Ya da dediğim gibi, erkeklerin çocuk doğurabilmeyi seçme şansları olsaydı eğer, dediğiniz kullanılma durumu geçerli olabilirdi, ama bu imkansız bir durum. bir erkeğin de çocuk sahibi olabilme hakkı var; kimse de o zaman git başka biriyle yap çocuğunu, bende olanı alamazsın diyememeli...

ne kadının zorla vazgeçirilmesi ne de erkeğin zorla geçirilmesi adil bir karar, adil olan ortak olarak vazgeçmek ya da ortak olan istemektir. ancak erkeğin çocuğu taşıyabilme gibi bir imkanı olmasını mümkün olamayacağı için, bu en başta kadının ciddi olarak düşünmesi ve kesinlikle emin olduktan sonra karar vermesi gereken bir durum. kadın en başta istemezse, hiçkimse onu zorlayamaz. aynı şekilde adam da en başta istemezse hiçkimse onu zorlayamaz.

hamileyken, eşinizin sizi kürtaja zorladığını düşünün.. tamamen aynı durum, eğer fark olarak görülen kadının çocuğu taşıması ise, bu olayda etkisiz olmalı diye düşünüyorum, çünkü bu durumun başka bir oluru yok... çocuğu taşımak zorunda olan kişi her zaman kadın olacaktır çünkü. keşke olmasaydı...

ikisi için de gitmem.
gittiğim arkadaş ortamı güzelse giderim.

çalışanların güzelliği her zaman daha etkilidir. ama böyle güzelliğin de bi kararı olsun nası diyim bazıları bokunu çıkarıyo geliyo muhabbeti fazla uzatıyo masada, ya da işte bi tane pub'ımız vardı adam artık abartmıştı yeaaaa kalkın alın işte biranızı falan diyodu.

yani diyeceğim o ki, samimi olan yere gidilir, seve seve gönülden. laubali olan yerden kaçılır. bi mekanı güzel yapan da ordaki insanların güzelliği. gibi gibi.

Efendim şöyle ki, tek başınıza gittiğiniz ya da birilerini beklemek, oyalanmak vs için tercih ettiğiniz cafe(ler) de yok değildir sanıyorum ve bu durumda tercih sebebiniz hangisi olurdu acab?

Bu arada -sürekli araya giriyor gibiyim- bahsi geçen güzellik, ruh-karakter-kişilik güzelliğinden öte, bildiğiniz beden güzelliğidir. Bunu baz alınız lütfen.

çalışanın güzelliğinden ziyade samimi olması ama yerini bilmesi önemlidir. öyle çok soğuk davranan siparişi bırakıp gideni de sevmem, arkadaşımmış gibi muhabbet etmeye, şaka yapmaya çalışanı da. Ayarını bilecek, kibar olacak, tabi ki mağara adamı gibi gelmeyecek müşteri karşısına. Mekan temiz olduktan sonra herşey gıcır gıcır süper yeni sandalyeler yerine daha eski görünümlü, ahşap masaları falan tercih ederim şahsen.

çalışanların güzelliği derken? elit model look jürisi değilim. alt tarafı bi kahve içip çıkıcam. kastınız müşteriye iyi davranış ise, öküz gibi tiplerin olduğu yere bir daha gitmem tabi, ama bunun dışında fizikle işim olmaz. ortamın rahat olması ve servisten memnun kalmaktır önemli olan.

eğer müzik varsa, kötü müzik çalıyorsa gitmem.

benim için her ikisi de önemli.

ortamı, mimarisi, yemeği için giderim.
eğer çalışanları güzelse daha sık giderim:)

Çalışanlar çirkin olmasın, cafe ferah olsun, yeri merkezi ve yemekleri güzel olsun.
Önem sırası sondan başa - yani çalışan güzelliği en az ilgi göstereceğim şeydir.
Hatun kişiyim, yazmadan edemedim. Erkekler farklı düşünüyor olabilir.

Şahsi fikrim de, cafe güzelliğinden yanadır. Ancak bazılarında -özellikle de cafe sahiplerinde- şöyle bir düşünce yok değil sanki; çalışan erkek ya da kadın olsun, 'çirkin' -kime göre?- ise, görünüşü ilgi çekici değilse, vs sanki orası tutulmazmış gibi geliyor olmalı. Ha, her sahip böyle düşünmüyordur; mantıklı insan, çalışanda başka şeyler arar herhalde... Hiç cafe sahibi olmadım gerçi, bilemiyorum işin açığı... Lakin şu sıralar cafede aradığım, çalışandaki beden güzelliği değil, bunu biliyorum.

"içine girilip çılgın atılacak dört duvar" dışında, genel faaliyet olarak fikir ister misiniz bilmem ama, özellikle Boğazdan Eyüp'e kadar tarihi yarımadada ve Beylerbeyi'nden Karadeniz kıyısına kadar Anadolu yakasında yapılacak uzun gezintiler keyifli oluyor, tabi yürümeyi seviyorsanız.

dediğim gibi tüm mekan ve yerler kabulümdür. sadece dört duvar olması gerekmiyor.

cezayir sokağı candır.

babylon getto gibi yerlere baksana biletixten. reggie seviyorsan nayahi tavsiye ederim.23.30dan sonra dolmaya basliyor. gelen insan profili super olmasada arkadaslarla deli gibi dans edip kafa dagitmak icin guzel olabilir(istiklalde) Daha oncesinde jokere gidip bi sise nuri alco soyleyebilirsiniz. shot yapmakta eglenceli olur. (istiklalde-caminin yanindan girince) siraselvilerde kiki var. gece bi saate kadar yemekler yeniyor sonra masalar kaldiriliyor dans formatina geciliyor. offpera var.minicik mekan. muzikler keyifli ama cok kucuk oldugu icin dans etmek zor oluyor.hepside ctesi icin oneridir.

cicekdiyari.com

combo breaker.

www.cinarcicekligi.com gayet iyi ve muhteşem servisleri var ben beğendim tavsiye ederim hocam.

444cicek.com
2 kez kullandım bi yamukları olmadı.

yani arkadaşını gerçekten düşünen seven x e v yi ayarlamaya çalışır mutluluğu için bu onu unutsun ayakları boş ayaklar.

sana x i ayarlayacak v de ona kalacak işte. en mantıklı nedeni bu ama bu değilsede işin içinde bir çakallık yatıyor.

bak benim hoşlandığım x kızın arkadaşı y benle düşmandı şimdi benle x den daha samimi oluyor ne halt peşinde anlamadım ama kızlar hep şeytan.


eee duyurudan gominist redar ne demiş ;

ilişkileri mahvedenler genellikle bu arkadaş görünümlü pigme yaratıklardır.


gominist redar

y'yi bir güzel döv. x ve y ile muhabbeti kes, başka arkadaşlar bul kendine.

evet bir ibnelik var o arkadaşında. ya kendine düşünüyor ya da başka bişey. v ile mutlu olsa kıskançlıktan çatlayacaktır belki. o bile olabilir sebep. sen yine de kafanı takma , o onların arasındaki muhabbet. sen arkadaşıyla iyi geçin yardım etsin işte. ama bigün en azılı düşmanın olursa da şaşırma.

hocam nasıl kesiyim ilişkimi seviyorum işte kızı ya. :)

belki v'nin x'e iyi gelmeyeceğini düşünüyordur y kızımız. neden olmasın ki yani, ille bir art niyet olması lazım değil böyle şeylerde.

aynı olayın haftalar önce de anlatıldığını çok net hatırlıyorum. durum hala çözülemedi mi?

@saatgeceninonikisi,

hocam anlatmıştım da, son bölümleri sormamıştım. dikkat ettiysen en son belirttim olaya böyle bakmanın bugün aklıma geldiğini. ilk başı sormuştum ivet doğru hatırlıyorsun. ama kalan yarısı yoktu.

kız senden hoşlanıyor olabilir, arkadaşı da yanlışlıkla "ben aslında ona yardım ediyorum " demiştir. sonra bu olayı xe anlatmıştır. x de seni sevdiğini anlama diye öyle bi yalan atmıştır. zira aynı olay başıma geldi ve x bendim. aynen de böyle olmuştu.

@Dalek,

hayallerde yaşamak istemiyorum. :) ama teşekkür ederim.

değişir.
yaratım sürecine has bir euphoria denen olay hissedilerek de yapılabilir.
mekanik bir biçimde de üretilebilir.

bence çoğunlukla vardır. olmayanı hatta baya azdır.

@sanal hayvan

mekanik bir üretimde sanattan söz edebilir miyiz? eleştirmek için sormuyorum, merak ediyorum sadece, mekanik bir üretim sanat sayılabilir mi. örneği var mı bu tür bir şeyin?

duygusuz sanat olmaz. içiniz coşmalı ki dışarı bir şeyler taşsın.

şimdi, replikaların sanat sayılıp sayılmadığına dair bir kavram da giriyor buraya, temel olarak sanat nedir ona geçiyor ondan sonra. bence duygusuz da yaratılabilir bu yüzden.

al bak:

sanat dedin gülüm
ah dedim
naber dedin
aklımı aldın
tamam ama baş harflere baksana

ben buna sanattır dedikten sonra, hayır değildir dense ne olacak? duygusuz sanat olur.

başlığı okur okumaz aklıma Hadi Gari geldi ama fazla laubali tabi.
Motivasyon Ekibi tam olarak necidir onu da bilmiyorum gerçi.

Yani çalışanlara gaz veren, aktiviteler düzenleyen hediyelerle motive eden bir nevi iletişim topluluğu gibi çalışacak şeçilmiş kişilerden ve yöneticilerden oluşan bir grup olacak. :)

@psikolog sulugoz Güzel Bir İsim Listeye Aldım Teşekkürler....

pozitif'ten esinlenerek PoziTeam.

yalnız böyle bir grubun motive etmekten çok sinir bozacağına inanıyorum. belirtmeden duramadım.

açıklamasında şöyle bir şey yazıyor. ingilizce biliyorsan ne mutlu sana :)

To pierce the skin with an awl, and not to damage it in the old days had to lather. As an awl was not made of stainless steel and, therefore, as a rule was a little rusty, and therefore rough. Therefore change to soap awl means necessary to change one thing to another, that is meaningless to make the transaction: to work-it is still impossible.

İngilizce biliyoruz da gene bir şey anlamıyoruz.

anladigim kadari ile bir rusca deyisin karikaturu "menyat shilo na milo"
menyat:degismek,
shilo:tig,
milo:sabun,
deyisin kaynagi, dericilikle ugrasan yani deri isleyenlerin tig yerine cuvaldiz+sabun kullanma yoluna basvurmasindan kaynaklaniyor, o donemlerde deride delik acmak icin kullanilan tiglarin kotulugu, sabunun ise cok faydasi dokunmamasi ile ilgili, karikaturde de anlatilmak istenilen budur saniyorum, ozetle: degersiz degis-tokus

bu nasıl bi espri tarzı ve kültürü. çok ayrı kafası var.

@bojangles
eger bana,
"kopruyu gecene kadar ayiya, dayi demek"
"yorgan gitti kavga bitti"
"ayagini yorganina gore uzat"
deyislerinin esprisini yabancilara nasil anlatabilecegini yahut karikaturunu nasil resmedebilecegini gosterirsen bende sana bu espri tarzi ve kulturu hakkinda brifing verebilirim.

resmi ilk açışta o pembe şeye buzdolabı diye bakmadıysam ne olayım ve hatta diğerini de tornavida sandım, aklım tamirat olayına gitti. :)

anladığım kadarıyla dericilik jargonu ile ilgili.

etiketinde kesin yazıyordur

atıyorum makineye dediğiniz yün programı mı? diğer türlü uzun uzun döndürüyorsa kazak mahvolur çünkü.

30 derecede çekiyosa makine sapıtmış olabilir. ben emin olamadığım her şeyi narin 30 dereye atıyorum. hepsi sağlam.

1 - bir yastık kılıfı edin, fermuarlı olsun.
2 - çamaşır makinesinin elde yıkama, yünlüler vb. programları olur, öğren.
3 - kazağı ters çevir, yastık kılıfının içine koy, fermuarı kapat
4 - bunu makineye koy, öğrendiğin programı ayarla
5 - su sıcaklığının 40 dereceden, sıkma devrinin 600'den yüksek olmadığına emin ol
6 - makineyi çalıştır
7 - makineden çıkan kazağı ıslak halde bir yere ser, asmamaya dikkat et.

not - mümkünse kazak rengine uygun perwoll edin. yoksa herhangi bir sıvı deterjan iş görür. toz deterjandan uzak dur.

bi de kazaklar (ister yün ister sentetik) konsantre deterjanlarla yıkanmıyor. deterjanın üstünde yazıyor zaten yıkanmaz diye. bulabilirseniz konsantre olmayan deterjan veya persil jel kullanın. makinanın içine kazak, triko vb dışında bişey atmayın. ve persil jel pamukluları zerre yıkamıyor.

elde yıkanır

hayvan beslesem daha az derdim olurdu.
sağolun cevaplar için

yok.

Kişinin posta kutusuna hiçbir şekilde müdahale edilemeyeceği için sadece kendinizden silmiş olursunuz, o göreceğini görür.

Aynı durum bizim evde de var. Ben birazdan zeytinyağın içine kekik falan koyup etleri içinde bekleticem. Güzel oluyormuş.

balsamik sirke de güzel yumuşatır. ayrı bir de tat katar.

en klasik yöntem zeytinyağı ve kekikli olandır. fakat 24 saat bekletmeniz daha uygun olur.

onun dışında şarap ve bira (ben denemedim) ile yumuşatanlar varmış. ben balzamik sos ile denedim güzel sonuç verdi (fakat ete farklı bir tat katıyor ona göre deneyin)

yumusatmak icin:
sogani rendele, rendeledikten sonra suyunu sikip, kekik, kirmizi biber ve biraz da nane ile birlikte zeytinyagini da ekleyerek guzelce sotele eti.
4 saat sonra yumusacik olur.
hele 24 saat beklersen, hem tadi nefis olur hem de lokum gibi olur.

Ana mantık etin liflerinin yumuşaması. Eti dövebilirsiniz ya da marine edebilirsiniz. Yoğurt genelde tavuğa daha çok gidiyor. Limon olabilir. Sirke falan söylenmiş zaten. Yoğurt yerine kremada bekletebilirsiniz. Önemli olan marinasyonu uzun tutmanız. Tabii dry aged falan çok kaliteli bir etiniz ve dökme demir tavanız varsa sadece tuz ve karabiber ve ayçiçek yağıyla ovup kızartabilirsiniz.

zeytinyagı ve birazcık süt ile de çok güzel sonuç alabilirsiniz.

maden suyu, soda da kullanılabilir. ama bildiğim kadarıyla çok bekletmemek lazım. ek olarak kırmızı şarap da tavsiye edilir.

süt ve sodada bekletin yağların lime lime olduğunu görürsünüz.

süt ve rendelenmiş soğandan sıkılan su diye biliyorum

şurada Özgür Şef programından bir tarif var, işe yarayabilir.
tvarsivi.com

tavsiyelerinizle elimde olan zeytinyağı, süt, soda, kekik ile bekletmeye başladım bakalım akşama nasıl olcak ilk defa yaptım teşekkürler:)

hepsi birden değil;
-yoğurt+soda
-sirke (elma balzamik falan olursa daha değişik lezzetler olur)
-süt
-yağ+baharat
-şarap
-soda

portakal suyunda bıle marıne edıldıgını bılıyorum

eti dövmeyin
onun dışında diğer tariflerin hepsi işe yarar
ben biraz soğan suyu ve sirke ile buzdolabı poşetine koyup bekletiyorum.

Erkekmisin bayanmı bilmiyorum ama bence sevdiğinden başkasıyla yatmak seni bitirmeye yetecektir.

Eğer gözün başka kişilere kayıyorsa artık o kişiyi sevmiyorsun demektir benim gözümde.

Yani kısacası insanları rahatsız etmesi normal...

birine gerçekten "aşıksanız", bir başkasına ne bakmak ne dokunmak gelir içinizden. eğer böyle bir istek varsa, diğer kişiye duyulan his aşk değildir.
kimse kendini kandırmasın.

Haklı felan değildir. Aşık olmanın sebebi bu zaten. O senin vücudunun üremek için seçtiği kişi. Yani işin peri masalı kısmını bırakırsak öyle.

Erkeksen normaldir. Hormonlar yuzunden. Erkek doymaz surekli ister.
Fakat hic bi kadin bu normal diye izin de vermez. Gizliden yaparsan yaparsin.

öyle bişey diyen bi insan hiç de haklı değildir. sana aşık değildir aynı zamanda iğrenç, iradesiz, gereksiz bir insandır.

Niye önemli anlamıyorum ama, erkeğim ve mevzubahis kişi de erkek.

Benim de zaman zaman gördüğüm ya da tanıştığım biri aklıma takılıyor, ama öyle mutlu olamayacağımı biliyorum. Gidip yatarsam hoşlanmayacağımı, onun yerine evdekine sarılmayı tercih ediyorum çünkü bu bana huzur veriyor. Zaten diğer isteklerim de ya o an, ya da birkaç gün içinde bitiyor.

bence kafada bitirmiş ancak sevdiceği yedekte tutmaya çalışan insan beyanatıdır bu.

tez zamanda terk edilesi cinsten..

bence birinin sevgilisi varken başka biriyle yatmak istemesinin iki sebebi var.
1.sevgilinle aranda olması gereken ten uyumu yok, birbirinizi tam olarak arzulamıyorsunuz. sadece sevgi var.
2.ya da zaten hiç sevişmediniz.

sen dünyanın en mükemmel çiftiyiz, harika bir ilişkimiz var, birbirimizi çok seviyoruz desende, eğer arada bir ten uyumu yoksa olmuyor arkadaş. mutlaka aldatıyosun. başka kadınları arzuluyorsun. bu iş budur bence.

Ya onun da bir şey yaptığı yok. Sadece "bir gün mutlaka yaparım, herkes yapar" diyor. O zaman benim şimdikinden daha çok üzüleceğimi biliyor ve bunun için şimdi vazgeçmeye çalışıyor. Ama bir yandan "birini istediğimde neden yapmayayım?" demeye başladı. Yoksa şimdi ayrılırsak da belki aylarca kimseyle yatmaz.

hazir tartisilmisini verelim: (bkz: tek eslilik)

her iki durumda da elimi cebime atarım kimse benim yediğimi içtiğimi ödemek zorunda değil ki pek hoşlanmam da

her iki türlüsünde de elimi cebime atarım önce ama ben öğrenciyim karşı taraf çalışansa bazen ödesin diyebilirim içimden. yok o da benim gibi öğrenciyse kesinlikle ödetmemeye çalışırım ya da karşılıklı birbirimize bişey ısmarlarız.

öğrenci hali fenadır nitekim. bazen olmayınca olmuyor hakikaten ve hesap ödeten kıza çıkabiliyo adın.

bu konuda karakterine çok güvendiğim bir hatun büyüğümün lafı vardır ki şöyledir; "ben zaten öderim yediğimi, içtiğimi, kimseye ödetmek gibi bir derdim olmaz ama o da eşek gibi durmasın, yok falan desin, bir elini cebine atıyormuş gibi de olsa yapsın, diye beklerim"

kesinlikle teklif ederim. edilmelidir de. tabi erkeğin centilmenlik icabı ilk buluşmada hesabı ödemesi ona bir artı kazandırır. ama ödemedi diyede yanlış anlamam. fakat yeterli parası ve maddi durumu olmasına rağmen hesabı bir bayana ödetiyorsa (ilk buluşma için) soğurum. net. cimri olduğunu düşünürüm.

tabiki yani. şuana kadar hesap ödettirmişliğim çok azdır şahsen. hoş da karşılamıyorum sürekli aynı tarafın hesap ödemesini

teklif ederdim, atardım. hala da öyle. arada bir hukuk oluşmuşsa (sıkı arkadaş, sevgili, koca/karı farketmez), bu hukukun gereğini az çok iki taraf da bilir. vaziyet uygunsuzsa zaten karşıdaki bunu bilir, uygun olan eli cebe atar. uygunsa bazan biri, bazan öbürü. ama hukukun gereğini taraflardan biri bilmiyorsa orada biraz sorun çıkabilir.

"ben de öderim, ama beni durdurması ve ödemesi lazım." diye filan diye hiç düşünmem. olağan ve içten gelişir ki zaten.

peki yukarıdaki iki durumdan sadece birinde hesabı paylaşacaksanız hangisinde paylaşmayı tercih edersiniz? diğerinde erkek ödeyecek, siz teklif etmeyeceksiniz

tutumum değişmez.

3 yıllık sevgilimin yanında bile her çıktığımızda elimi cebime atarım illa ki. sonuçta evli değiliz, aldığımız verdiğimiz ayrı (üstelik o annesinden babasından harçlık alıyor hala).
(fakat dating olayında eğer ben davet etmemişsem ve karşımdaki kişi içtiğimiz şeyi ödemek isterse ısrar etmem.)

bugün kardeşimi bir avm'den alacaktım ve park etmişken içeri girip bir şeyler yiyeyim dedim. kızın biri sevgilisi olduğunu düşündüğüm kişiye bardakta satılan fondülerden alması için yalvarıyordu (adam da almayacağını söyledi sanırım ki uzaklaştılar). çok utanç verici bir durum bence. açıkçası ben anneme babama bile küçüklüğümde böyle bir şey yaptığımı hatırlamıyorum. maddi durumumuz iyi olsa bile sessizce alabilir miyiz diye sorar, hayır derse de ısrar etmezdim. bugün kızın yerine ben utandım resmen, başımı başka yöne çevirdim. ben hoş bulmuyorum karşı cinsin üzerinden geçinmeye çalışan kişileri.

edit: he paşam he, sırf burada kezban görünmeyeyim diye yalan söylüyorum. evi, arabayı da erkeklere ısmarlattığım yemeklerden arttırdığım parayla aldım zaten. sanki millete yalan borcum var.

1- ilk randevu ise ve davet karşıdan gelmişse, ona bırakırım. ama tekrar görüşülürse iş değişir.
2- muhtemelen teklif ederim.

teklif etmeyin ölümüne mücadele edin :P biz ısrar ederük :D

@1-2-3-4-5-6-8-9-10 kesinlikle yalan
@11 zorlamış.
biz ugandalı hatınlarla takılıyoruz sanırsam

erkeğim ödüyorum olmayıncada bi 5 likte sen at ya da param yok ısmarlarsan gelirim derim çünkü nadiren olur sıkıntı olmaz bu durum :)

dating söz konusuysa ben çağırmamışımdır ödesin madem davet etti
arkadaşsa öderim, bazen o öder. bi şekilde bi denge tutturulur. hesabı yapılmaz. O öyle düşünmüyorsa da gerekli açıklama yapılır o günden sonra öyle düşünür- yok illa düşünmeyecekse bi daha kimse kimseye bişey ısmarlamaz olay kapanır-
Uzun süreli-ciddi sevgili olunuyorsa (bu konuda pek tecrübeli değilim çnkü dışarıda yeme alışkanlığımız pek yoktu) 2-3 kere o öderse 1 kere ben öderim gibidir çünkü ben evde de yemek yapıyorum demi??

erkek kisi olarak paylasalim diyeni milyonda bir gordum hep ode diye bekliyorlar acikcasi oduyorum bir daha da arayip sormuyorum kiz mi yok birak alla sen.

uc kurus icin kendilerini kucuk dusuruyorlar uzucu.kimse salak degil taksi parasi odememek icin gecenin yarisi beni evime birakirmisin diye teklif edenler normalde yuzune donup bakmaz ama...


"ben zaten öderim yediğimi, içtiğimi, kimseye ödetmek gibi bir derdim olmaz ama o da eşek gibi durmasın, yok falan desin, bir elini cebine atıyormuş gibi de olsa yapsın, diye beklerim"

burasi bayagi ilginç geldi, dikkat cekici iyi taktik yani yedigini ictigini oderimse ode ben neden odeme aman dur ben odiycem diye ayagina kapanip yalvaricam bole sacma bir sey olur mu yahu.


yine soyliyim vakti zamaanında sevgili olup arkadasa donen, siniftan kiz arkadas, normal kiz arkadas her ne olursa olsun dişi biri ile bir sey yeyip icince bekliyorlar odeyelim diye istisna yok bekliyor yuzu de kizarmiyor hic :)

haci burdaki kizlarin alayi yalan soyluyor. emin ol. bir cok, hatta onlarca kizdan "ben hic sevmem erkegin hesap odemesini, cok kiroca bir hareket zaten bu, beraber oderiz iste hesabi, kimseye yedigimi ictigimi odetmem ben." lafini duydum.

ama biraz samimi olunca ve hatta bazilari ile sevgili olunca, samimilesince kazin ayaginin oyle olmadigini gordum. turk kizlarinin "hepsi" kezbandir. en modern goruneninin bile icinde buyuk bir kezban yatar. en metalcisinin icinde bile bir belly-dance dansoz vardir. en komunist gorunen salagi bile starbucks a gitmek icin yanar tutusur. en muhalifi bile biraz buyuyunce (yas 23-24 olunca) en adisinden ortam insani olur. biz erkeklerin tiksindigi o kezban mahluklara donusur. sakin kanmayin boyle "az samimi olan turk kizlarinin beylik laflari" na.
hic birisi hesap odetmek istemezmis. peeehhh. biz de yedik. kezbanlar sizi.

genelde kız arkadaşım öder. param varsa da ona veriyorum zaten.o ilgileniyor nasıl harcanacağıyla.

Ayrıca paylaşırım ne yahu? Liseli misiniz? Kadınların hepsinde bu alışkanlık olmuş vaziyette, parası olanda bile. Ödeyen %5 filandır herhalde.
Hatta bazı kadınlar öyle alışmış ki, parayı hesap kutusu içine koymuyor direk sana veriyor. Şaşırıyorsun sen de ne oluyor diye ama alışmamış mekana ödemeye, o da garipsiyor kendince.

Hesabi erkege odetmeye calisan kizdan tiksinirim. Bunu acikca soyleyen bir kizdan ziyade bunu caktirmadan yapan kiz daha igrenctir. Yani hesap geldigi zaman yalandan elini cebine atip sonra olmaz falan deyince icinden derin bi oh ceken kiz kadar igrenci yoktur. Bazen sen odersin bazen o. Olay bu kadar basit.

starbucks a hiç gitmedim dediğin gibi yanıp tutuşsaydım ömrümde bir kere olsun

giderdim sevgili serkan .bu sorunun iki de bir sorulmasına da anlam veremiyorum

doğrusu benim de maddi durumu çokta yerinde olmayan sevgili veya normal erkek

arkadaşlarım oldu ilişkide maddi yönü büyük ölçüde üstleniyorsun bu durumda ve

eminim ki bir çok kızın da olmuştur ama ben kalkıp buraya hesabı

kim öder v.s vs. yazmaya da utanırım açıkçası ilginç.

atarım tabi ki. hatta hızımı alamazsam toptan ben de ödeyebilirim. sora o öder sora ben falan filan. bu meseleleri ince ince hesaplamak çok ayıp geliyor bana.

şu elimi cebime atarım diyen yazan kızlardan sadece kayranin kedisi doğru sölüyordur. diğerlerinin alayı yalan ki tanıdığım iki kişi var içlerinde. tabi yalan göt gibidir herkeste bulunur diye bağlamadan arkadaşın birinden bir vecize ile yazıma son veriyorum.

twitter.com

niye yalan söyleyelim alla allaaa.. öderim de illa ki ödemek isteyene tamam da derim. ay ay hayır ben ödeyeceğim diye kavga mı çıkarıcaz garsonun önünde.

burada kızlara ciddi meblalar ödemiş kalbi kırık arkadaşlar var sanırım hahah. hayır bu kadar zorunuza gidiyorsa ödemeyin. kıza hava atcam diye kol gibi hesabı yükleniyorlar sonra gelip burda ağlayıp kızları yalancılıkla suçluyorlar. bir söz de benden gelsin: kaz olmak isteyeni bi yolan elbet bulunur:)

bazı arkadaşlarımız bu kadar üstüne düştüğüne göre bu duyurunun bir yaraları olsa gerek. buyrunuz en cuk tarafından bir özdeyiş. yarası olan gocunur:)

iki durumda da öderim, öğrenciyken elimden geldikçe ödemeye çalışıyordum, artık şükür çalışıp kazandığıma göre kimseye bile bile hesap ödetmek gibi bir niyetim olmaz; hoş bulmuyorum. çok yakın arkadaşımsa ya da sevgilimse zaten dert etmem, hangimizde varsa bir şekil kapatırız, para konusunu mevzubahis etmemek en güzeli. tanıdık biriyse bile fark etmez; zaten beraber çıkmışsak ve çok uçuk bir yerde değilsek teklif ederim, uçuk bir yerdeysek de paylaşmayı teklif ederim.

eğer burada "öderim" diyen kadınların sözlerine inanmayacak denli tecrübeniz oldu ise kendisini "ücreti ödenmesi gereken bir meta" olarak gören kadınlarla bolca birlikte olduğunuzu kabul edip "ben neden bu tip kızlardan hoşlanıyorum acaba, mallık bende mi" diye düşünün. 29 yıllık hayatımda hesabı ödemek için mücadele vermediğim tek dönem evlilik sonrası dönemimdir ki onda da tek hesaptan işleri yürüttüğümüz için, girdi çıktı hesabını bozmayalım diye.
Öncesinde de "erkeğim ben, hesabı ben öderin" diye tutturalardan koşar adım uzaklaştım.

kız arkadaşım aklıma geldi. buluştuğumuz ilk 2-3 hesabı kavga gürültü ödemişti. sinirlerim bozulmuştu. benden tavsiye bunu ikinci veya üçüncü defada kızın yapması. erkek hagaten kafayı yiyor sonra.. :))

yani böyle bir dünya var..

insanı etkileyen karşı cinsin bizzat kendisidir. parfüm anca katalizör olabilir. yani 'bunu kullanıyorum, şimdi bütün beylerin/hanımların dibi düşecek' diye bir dünya bence yok.

çikolata sevmeyen kadın olmadığına göre adres belli: rochas man

bence güzel degıl daha dogrusu klasık bır ayakkabı eger cok spor bı gıyımınız yoksa alınabılır fiyatı ıyıymıs.

E normal fiyatı da bu kadar ki bunun +kargo da ödeyeceksin, git mağazadan hem gör, hem de deneyerek al.
+güzel değil.

bence güzel değil

pazar işine benziyo..güzel değil

basit. öyle seviyorsanız şahane.

bence son derece sade ve güzel.

siyah asil renktir, her şeye de yakışır, siz beğendiyseniz alın gitsin.

derisi kaliteli ise guzel yoksa cakma durur.

Severek giydiğim bir ayakkabı olmaz çünkü çok sade geldi bana ancak başka model bulamazsam güzeldir alınır.

Kalibi yaglican tabiki

(bkz: silikon kek kalibi)

evet yazmayı unuttum tabi kalıbı yağladım ve kekin soğumasını bekledim.

katı yağı kalıbın her tarafına yedirmeniz lazım.. yedirmediğiniz yer kalırsa yapışır.

yapılacakları yapmışsın, kalıbınemli bez ile sar. en son çare...


çaylı kek tarzı biraz cıvık kıvamlı hamuru kalıba döküyorsan; kalıbı önce margarin ile yağla ve kalıba un serpmelisin.

kalıbı değiştir. ya da kek tarifini.

keki fırından çıkarttıktan sonra bir sofra bezi ile sarıp 15-20 dk. bekle. ondan sonra çıkarmayı dene. kolayca çıkacak kalıptan. :)

elinizle kalıbın her tarafını yağlayın, komple bulansın. ayrıca hafif un serperek o unu da her yana bulaştırırsanız (tabi yağın üzerinde olunca çok homojen bi görüntü olmasa da) hiçbir kek size isyan edemez.

1. facebook.com/about/timeline.
2. ayarları var diyollar.
3. bi üst cevap.
4. geri dönüş yok. zaten herkes geçecekmiş 3 ocakta.

2-3. 1 hafta preview evresi var. sonra dışarı açılıyor. ya da anında da açabiliyorsunuz.

peki bu timelineda şu zamandan önceki şeyleri sakla diyebiliyor muyuz?

çok emin değilim ama o deneme süresi yarına kadar gibi anladım ben, yani herkese zorunlu olana kadar. gerçi profillerde yapılan güncellemeler şimdiye kadar hiç herkeste bir anda olmadı, belki bu da öyle olur, ama bi 29 aralık lafı var. eski haline dönmüyor galiba, öyle bir ayar bulamadım.

abi bence eşyalarını bariz gönderme. ayrıldık, it's over olarak anlar bence.

onun eşyalarını gönderirseniz, çok güzel bir yanlış anlamaya sebebiyet verip kızcağızı doğum gününde hüngür hüngür ağlatırsınız.

insanlar sms ile ilişki bitiriyor artık, karşı taraf gerçekten de bitirmiş olmasın? sakın ola eşyaları göndermeyin, kim olsa bunu al mektuplarını ver mektuplarımı şeklinde algılar. oturun ellerinizle aşk mektubu yazıp gönderin mesela, çok daha iyi.

telefon ile ayrılmayı ciddiye almıyorsunuz ama msn üzerinden bile terk edilenler var artık - hatta tecrübeyle sabit - . Neyse, eski eşyalarının geri gelmesinden romantik birtakım mesajlar çıkarabilecek bir insan olabileceğine pek inanamıyorum. Lütfen o ihtimali de geçin. Anladığım kadarıyla uzak mesafeli bir ilişki yaşıyorsunuz. Bence en güzeli o gün atlayın otibise minibise gidin karşısına çıkın hediyesini elden verin.

Dünya ve dünyada üretilen her şey size çok büyük, muhteşem geliyor olabilir ama uzaktan bakılınca hepsi toz tanesi kadar görünüyor.

aslında kainatta bir hiçiz, ama bazen kendimizi kainatın hakimi sanırız.

egonun ne kadar saçma sapan birşey olduğunu anlatıyor.
evren karşısından hepimiz "kocaman" bir hiçiz.
ve işin güzeli, bunun ayrımına varabilmek, insanı mutlu kılıyor.
(-:

hakaten lan. neyiz olm biz

www.wolframalpha.com
teraziye tıklarsın artık.

24.11.2011
- 27.12.1984
--------------
27.10.0026

26 yıl, 10 ay, 27 gün yaşamışsın. yani 26,5 tan 27 yaşındasın.

balık tutmayı da öğretyim bari. normal çıkarma işleminin tersine, yaş hesaplarken günden başlıyoruz. eğer eksilen haneindeki gün sayısı (sende olduğu gibi küçükse) komşu ay hanesine gidiyoruz. tabi oradaki birim ay olduğu için oradan 1 ay alında gün hanesine 30 olarak yazıyoruz onu. aynı şekilde ay hanesi küçük olduğunda komşu seneye gidiyoruz. oradan 1 yıl alıyoruz, bu sefer onun 12 ay olarak aya yazıyoruz. böylece her birimi kendi içinde çıkarma işlemi yapmış oluyoruz.

şimdi 26yım ben o zaman 1 ay sonra 27 mi oluyorum yani? bitirdiğin yaş söylenir diyolla ya ona göre hani.

ama aylar önesinde bile 26 yım ben diyince insanlar kendi yaşımı küçültmeye çalıştığımla ilgili dalga geçiyolardı benle. o niye peki?

Doğalı 26 yıl 10 ay 27 gün olmuş.27 den 10 ay 27 gün almışsın, 27 yaşını atlatana kadar 33 gün daha sık dişini daha da bişey olmaz.

çünkü basit hesapla 2011-1984=27

yani 27 yaşındasın. 1 ocak 2012ten itibaren 28 olcan.

şimdi 33 gün sora 27yim dersem gene dalga geçicekler mi benimle? hayır artık kendimi çılgıncasına estetik yaptıran 70lik teyzeler gibi hissetmeye başladım da.

Hahah daha önce dalga mı geçtiler? :)

hayatım boyunca bununla dalga geçtiler. bitirdiğin yaş söylenir demişti bizimkiler. ben de öyle yapıyordum. 10-15-21-26 hep bitirdiğim yaşı söyledim. tarihler arasında çıkartma yapmayı öğrendiğimiz zaman ilkokulda bunu kanıtlamaya bile uğraştım. ama hep 1 yaş az söylediğimi, yaşımı küçülttüğümü söyleyerek dalga geçti insanlar. benim de resmen içime oturdu.

aralıklı olduğun için hep buçuk olacaksın. ben 19.12.92 doğumluyum şu an 18 buçuğum mesela.

en basit mantık: hiç kimse doğar doğmaz 1 yaşında olmadığına göre, her zaman bitirilen yaş söylenir. kim ne derse desin, isteyen dalga geçsin, doğrusu bu. siz de bir ay sonra dolu dolu 27 yaşında olacaksınız.

aman ufakmış ki buuu :D bir dişi mahluk olarak yaşını hep bir eksik söyleyebilirsin ben izin veriyorum :P mesela anlattıklarına göre benim büyükteyzem 5 yıl boyunca 35 yaşındaymış eheheh ben de kasım doğumlu olmama rağmen doğum yılım sıfırlı olduğu için bulunduğumuz seneyi yaşım olarak söylüyorum. mesela yılbaşından sonra 32 yim (halbuki 2012 kasıma kadar değilim)

spor oyunlarında, yarışmalarda vs. 10. saniyede yapılan skor kayıtlara 1. dakika olarak geçer. yani 27 yaşındasın. 1 ay sonra 28 yaşındasın. biraz daha zorlarsam 30 bile olabilirsin :p

yapmayın gözünüzü seviyim :) gencecik bi insanın duygularıyla oynamayın (di mi lan gencim ben?!!?!?!?!) ben spor karşılaşması olmadığıma ve bitirdiğim yaşı söylemeye devam etmeye karar verdim. ilgilenen arkadaşlara teşekkür eder, büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin gözlerinden öperim. ayrıca su küçüğün, söz büyüğündür derim :)

esra elönü,mehmet baransu,ahmet altan,(bazen)mehmet barlas,nagehan alçı,nazlı ılıcak,ayşe özyılmazel,hilal kaplan,rte,bekir bozdağ,bülent arınç(adam kafayı gençlerin uçkurlarıyla bozdu),mehdi eker,beşir atalay,trt haberdi sanıyorum 45 dakika diye bir programı sunuyor hülya hökenek onu da sevmem,adnan oktar,fethullah gülen,cüppeli ahmet hoca,chp milletvekili kemal anadol(tam bir burjuva atatürkçüsü)(olm ben en sağlam atatürkçülerden biriyim ama bu herif şekilci atatürkçü)

rasimi ben de sevmem.

ben rasim'i seviyorum mesela ama evet toplumun geneli sevmez.

fazıl say
bedri baykam
müjdat gezen
levent kırca
yılmaz özdil

toplumu bilmem ama hülya avşar ve mehmet ali erbil benim için direkt zaplama sebebi.

+1 ruhibirbanyo
ayrıca acun ılıcalı ve murat bardakçı

o duyurudaki gibi burada da çok yanlış şey yazılacak misal bir ahmet altan, acun ılıcalı filan yazılabilir, ne bileyim yılmaz özdil şimdiden yazılmış, sorulara ben ve bizim elemanlar olarak cevap veriyoruz.

kenan evren filanda yazarlar şimdi.

böyle bir duyuruda en azından %85 sevilmeyen birisi yazılmalı.

misal: bulamadım. ancak adi suçlular girer o da bazıları, ogün samast girmez mesela, hatta kendisi diğer listeye daha yakın. hakkatten bu ülkede her türlü sevip sayacak adam buluyorsun.

sevgi doluyuz. kelebeğiz, arıyız.

toplumun mehmet baransuyu ve hatta murat bardakçıyı tanıdığını hiç sanmıyorum (toplum da sözlük yazarlarından ibaretti zaten)
acunu sevmek ne kelime rol model kendisi
toplumu temsil etmeyerek ben kimleri sevmem diye cevap verirsem cemil çiçeğe ve bülen arınç'a özel uyuz oluyorum
artısı yaşar nuri, güneri civaoğlu

@hewist;ogün samast'ı kimse sevmediği için insanlar sevmediğini dile getirmiyor, ama acun ılıcalı genelde sevilen biri olduğu için, sevilmediği dile getiriliyor, sözlükler aracılığıyla falan.

yeşim salkım- seven görmedim daha.

@sorubankasi ogün samast'ı bağrına basacak en azından 1-2 milyon kişi, bağrına basmasa da olumlu bakan 10 mmilyona yakın kişi vardır bence bu ülkede. geri kalanların 40 milyonunun söylemi de ogün samast yanlış yaptı ama dink'de az değildi filan olur.

iyimser bile olabilirim.

ogün samast bu listeye girmez yani bence, asena filan girer o girmez.

asena önemli nokta kimsenin nefret etmediği ama biraz olumsuz baktığı kişiler kişstesi bu zira birilerinin nefret ettiğini çok seven de mutlaka çıkıyor ve toplum geneli sorulduğundan bu listeden düşüyorlar.

ibrahim tatlıses
acun ılıcalı
rte

@hewit:demek istediğini anladım, ama ogün samastın girmemesi onun sevildiği anlamına gelmez.hiçbir katil yok ona bakarsan listelerde?cem garipoğlu da yok mesela,binlerce şehidin sorumlusu abdullah öcalan da yok.

adnan oktar

yok ya n'olcak. aile büyüğü değil de, bir arkadaş ama ağzı sıkı birini tutun, kostüm ayarlayın oldu bitti.ama sonradan evlilik yıldönümünüzü arkadaşalra ağzınızdan kaçırmayın.

Aile büyüğü değil de rol yapabilen birini bulun.İstediğiniz gibi gitmez yoksa.

@yvonne +1
Öğrenilirse çok ayıp olur.

Nikah önceden kıyıldığı için gelin damadın çıkıp direkt dans ettiği ya da gelen gidenle ilgilendiği bir sürü düğün yapılıyor. Akraba çevreniz orada nikah görmezse alınacak türden insanlar mı? Bu yüzden mı çabanız, merak ettim.

@saatgeceninonikisi

biraz öyle denilebilir. bu durumdan alınacak tanıdıklarımız var. herkesin gönlünü hoş tutma çabasındayız.

hiç gerek yok bence. biz de nikahı önce yapmıştık. düğünde çıkıp dans ettik direk. hatta sizin düşündüğünüz gibi yapan bir komşumuz olmuştu da mahallede çok konuşulmuştu arkasından.

ortalığı karıştırmaya gerek yok, eğer bir projeksiyon perde var ise mekanda, oraya güzel bir küçüklük resimleri koleksiyonu, böyle güzel bir müzik eşliğinde verilir (birazcık klasik oldu ama maksat milleti oyalamak madem. veya değişik bir fikir olarak çok sevdiğiniz bir animasyon ya da kısa film olabilir. 3-5 dakika millet bunu izlerken sonra doğru sizin dans müziğiniz çıkar ve kenardan dansa gelirsiniz.

örnek www.youtube.com

tabi bunu koyup da milleti ağlatmayın orada. başka bir şey koyun.