bizde de vardı, akıbeti odada elbise askılığı olarak kullanılmak oldu, söylemeden edemedim.
ama çok ses çıkarmaz kürek makinesi, komşuları rahatsız etmezsin yani.

sana bi dost tavsiyesi, baya gaza gelmissin belli.. birak kuregi felande senin icin en ideal cihaz su ecx.images-amazon.com

ilk 5-10 gun kurek felan hirs yaparsin sonralari, guzel yemeklerin ardindan zor gelmeye baslar. sonralari dokunmak bile istemezsin, uyusukluk basar aleti gorunce.. en sonunda kaldirir bi kenara koyar sahibinden.com ilanlarinda satmak icin adam ararsin.

Based On True Story

arkadaşlar kararlılığım konusundaki endişeleriniz için teşekkürler, makinenin kendisiyle ilgili başka yorumu olanlar var mı?

çok daha pahalı bir gitar getirdik. ama gittik aldık geldik. havaalanında hiç bri ek ücret ödemedik.

kargo gelirken de sonuçta keko gibi fiyat yazmayacaktır heralde arkadadaşın. gift yazacak.. kim biliyor fiyatını? belki 2. el aldın vs..
bir de elektro gitarlara "elektronik" alet muamelesi yapıyorlar mıdır bilemiyorum. bizimki klasik gitardı..
ayrıca hasar görmeden taşınması.. bilemiyorum :/

kargo parası gümrük parası vs. pegasus sus 80€ kampanyaları var git al gel hiç uğraşma canın sıkılmasın. valla bak bi değişiklik de olur

1000€'luk gitarı kargoya verdirtme bi zahmet. ya biri gelecekse ordan alsın getirsin, ya da sen gidebiliyorsan git-al-gel.

hangi şehir?

Ya gidip gelebilsem veya o getirebilse yapacağız da ikimiz de çalışıyoruz, öyle bir imkan yok. Hasar görmemesi için hardcase mardcase ne yapabiliyorsam yapacağım. Ben sadece bu işin bürokratik kısmını öğrenmeye çalışıyorum, bizzat getirmenin daha kolay olduğunu ben de biliyorum. Yapabilsem öyle yapardım zaten.

hicks: revelations -> relentless -> sane man

bill hicks standart bir komedyen değildi(r) yalnız. louis ck veya ne bileyim bir mitch hedberg gibi değildi(r), çok karanlıktı(r). revelations bence en "light" gösterisi, o yüzden ilk onu yazdım (onda da goatboy var gerçi). sane man'i ilk izlesen bu ne lan diyebilirsin.

c.k. içinse hilarious -> one night stand -> shameless derim.

izlemediysen dave chappelle'i de mutlaka tavsiye ederim.

ikinci el bir roland td4kx olabilir.

benim davul hocam roland td4 önermişti 4 sene önce. zuhal'den gidip almıştım. oldukça responsif bi davul. tuşeni falan da bozmuyor. trampette rubber değil mesh gerçek trampete çok yakın. yeni eve taşındığımdan ve yer olmadığından satmayı düşünüyorum. istersen mesaj at.

yüzsüzce araya girmek istiyorum.

benim de aklımın bir köşesinde şöyle kalitelisinden bir elektro davul almak var. şu anda yamaha dd-55 var, aldıydım fi tarihinde, idmansız kalmayayım diye. ama kulaklık takınca bile padlere vurulduğunda gelen tak tuk sesler acayip gürültü çıkarıyor. rolandlarda bu durum nasıldır? apartman ortamında kullanılmaya ne kadar elverişlidir?

kablosuzdan mı bağlanıyorsun ?

büyük ihtimalle wirelesstan kaynaklıdır. bende de oluyor etherneti takmadığımda. bir de etherneti takıp deneyin.

evet, kablosuzdan. ama türkiye'de değilken de kalbosuzla bağlanıyordum, sorun olmuyordu. tüh. neyse, ikinize de teşekkürler.

iyi guzel tabii de, madem manu'ya öyle oynayan takim kac atar diye soruyoruz, ordu'dan iki tane yiyen braga'dan kac yer diye de sormak lazim. galatasarayliyim ama bana sakat geliyor.

akşamki kuponum gs-barca-chelsea-bayern... oran 6,3

manu 1,40
chealsea (h2) 1,65
valencia iy1 2,00

oran: 4,62

en.wikipedia.org

www.imdb.com
nam-ı diğer rorschach

rush-tom sawyer
mastodon-black tongue
nevermore-the river dragon has come

pearl jam - black / alive / even flow
pantera - walk / 5 minutes alone / floods
dark tranquillity - lethe
avenged sevenfold - seize the day
bruce dickinson - tears of dragon
buckethead ...
bullet for my valentine - say goodbye
guns n roses ...
in flames - come clarity
opeth - in mist she was standing / ...
yeter sanırım

queensryche-eyes of a stranger
the doors-light my fire
led zeppelin-achilles last stand
in flames-ordinary story
dream theater-home
the killers-al these thngs that i'v done
iced earth-coming curse
scorpions-rock you like an hurricane
cinderella-somebody save me
def leppard-love bites
queen-innuendo

ac/dc - back in black,
ac/dc - razor's edge,
dokken - mr scary,
dokken - in my dreams,
dokken - dream warriors,
dokken - hunter,
dokken - it's not love,
dokken - kiss of death,
pantera - 5 minutes alone,
pantera - domination,
pantera - pyscho holiday,
queen - show must go on,
queen - crazy little thing called love,
queen - i want it all,
queen - innuendo,
van halen - ain't talkin bout love,
van halen - unchained,
white lion - blue monday,
white lion - it's over,
white lion - little fighter,

Billy Idol - Rebel Yell (Lyrics)
Burner - Six Gun

Rammstein - Mein Land
Rebel Son - Burry Me In Southern Ground
Rebel Son - Out Of My Face
Rebel Son - Redneck Piece Of White Trash
YANO - Banal Na Aso, Santong Kabayo

opeth-pyre
opeth-I feel the dark
avenged sevenfold-Blinded In Chains

*the lecture begins at 8 a.m. (ders sabah 8'de başlıyor/başlar)

*the lecture began 15 minutes ago (ders 15 dakika önce başladı)

*by the time I got to the campus, the lecture had already begun (kampüse vardığımda ders çoktan başlamıştı)

write fiili ile de ben açıklamaya çalışayım:

1. he writes novels and stories (o, roman ve hikaye yazar)

2. he wrote 3 novels and 5 stroies. (3 roman ve 5 hikaye yazdı. burada adamın ölmüş olduğunu anlıyoruz, geçmiş zaman kullanılmış demek ki adam bir daha yazamayacak)

3. he has written 3 novels and 5 stories so far. (şimdiye kadar 3 roman ve 5 hikaye yazmıştır, hala yazma şansı var. o yüzden has + v3 kullandık)

Amacın zamanları kavramaksa bu şekilde bir ayrım kafanı karıştırabilir. bu liste sadece fiillerin çekimini göstermek için. Yoksa cümledeki zamanları sadece bu listeyle ifade edemezsin. Mesela gelecek zamanı göremezsin vb.
yok sadece anlamı soruyorum diyorsan:
Başlar / başlıyor - Başladı - başlamıştı gibi bişey olabilir.

üst 4 nikolai tesla

üst sıra soldan sağa
1. einstein
3. dawkins
4. tesla

alt sıra soldan sağa
4. hawking
5. freud

diğerlerini tanımıyorum

sagdan solaysa
ust 2 nikola tesla
ust 4 richard feynman

üst sıra soldan sağa

albert einstein - richard feynman - richard dawkins - nikola tesla - paul dirac

alt sıra soldan sağa

carl sagan - thomas edison - steven weinberg - stephen hawking - sigmund freud

alt soldan 2. edison

1. einstein diğerlerini tanımadım.

üst sıra, en sağ
Paul Dirac

kendisi kişikil olarakta çok enteresan adamdır.

toparlayayım, eksikleri de tamamlayayım:

üst (soldan sağa) einstein - richard feynman - richard dawkins - tesla - paul dirac
alt (soldan sağa) carl sagan - edison - steven weinberg - hawking - freud

edit: ben yazarken yoktu o yorum :(

Bu şekilde kort tenisine de aynı anlamı yükleyebilirsin.

Kitap okumak genelde daha yüksek kültürel seviyeye işaret olarak görülür. Kitaptan alınan bilgi önemli değil öenmli olan bu alışkanlığın kendisidir.

Genel olarak emekçi sınıf iş yükü ve hayat şartları yüzünden okumaya ve kort tenisine fazla zaman bulamayarak entelektüel açıdan kendilerini çok fazla geliştirme fırsatı bulmazlar. Bunun yanında sosyal statüleri daha iyi olanlar ise kitap okuma alışkanlığı geliştirecek boş vakitleri ve eğitime harcanacak bol paraları olduğu için kendilerini rahatça geliştirirler.

Dizi yada filmler her türden insanın aynı yoğunlukta takip edebileceği eylemler olduğundan sınıfsal açıdan bir fark göstergesi oluşturmazlar.

Son olarak papirüslerden günümüze hala daha en fazla bilgi yazılı kaynaklarda bulunmakta ve okumadan bunlara erişilememektedir. Okuma yazma bilmek her zaman toplumda bir statü göstergesi olmuş sadece son yüz yılda okuma oranlarının artması ile bu azalmıştır. İnsanlığın hafızasındaki bu fark hala daha devam etmektedir.

Kutsal birşey de ondan.
(bkz: ikra)

tabi kitap, amaçtan çok araç olmalı bilgiye ulaşma konusunda...

Vakti boş geçirmemekle ilgili bir durum bu bence. "Boş boş oturacağınıza kültürel bir birikim yaratın kendinize" demek gibi. Eh bu da mesela alışverişe giderek, televizyonda dizi izleyerek, konsere giderek vs vs olacak bir şey değil takdir edersiniz ki. Düşünsel, eleştirel, kültürel anlamda kendini ilerletmenin tek yolu kitap değil elbette ama halk arasında ağız alışkanlığı olmuş diyelim:) Yoksa kişi film de izleyebilir mesela, dergi okuyabilir, bir grup içerisine dahil olup diyalektik etkileşimle bir şeyler kazanabilir vs vs. Ha tabi tutup da Canan Tan kitapları okuyup Şahan Gökbakar filmlerine gitmenin hiç bir değeri yok. Ben bu konuda yapılan aktivitenin önemli olduğunu düşünüyorum ilk etapta ancak buna tamamlayıcı olarak salt aktivite o olduğu için değerli değildir, niteliği de önemlidir diyorum.
Bilmem anlatabildim mi.

günümüzde pek bir işe yaramıyor. aslında yarıyor da elle tutulur bir şey yok...

içeriğin de önemi var elbet, ama içeriğin tartışılabilmesi için önce bir içeriğin olması lazım. bir analojiyle anlatayım. mesela ülke olarak olimpiyatlara eskrimci sokmak istedik diyelim. bunun yöntemi, sokaktan on kişi çevirip, "gelin sizi eskrimci yapalım" demek değildir. eskrim kursları açarsın, spor halk arasında yaygınlaşır, sporculara destek olursun, zamanla olimpiyatlara adam gider. o yüzden "neden bizim olimpiyatlarda eskrimcimiz yok?" diye soramayız, çünkü memlekette eskrimci yok (vardır tabii de, tanımıyorum, affetsinler). aynı şekilde, neden felsefe kitabı okunmuyor diyemeyiz henüz, çünkü kitap okuyan yok. o tür "ağır" kitapların okunabilmesi için, önce bir okuma alışkanlığının kazanılması, basit kitapların okunması, onlardan keyif alınması lazım.

çok anlam yüklemeye gelirsek, benim için kitap okumak önemlidir. neden? akıcı bir dilden, başka birinin iç sesini duymaktan, filmlerdeki gibi her şeyin gözümün önüne konmasının aksine kitaptaki tasvirleri canlandırmaktan keyif alıyorum. sadece roman da okumuyorum, non fiction kitaplardan bilgi de ediniyorum. bence okumak muadili olmayan bir keyif.

okuyamayanlara da kızmıyorum. kimisi keyif almıyor olabilir, okuma alışkanlığı kazanmamış olabilir, başka kaynaklardan bilgi ediniyor olabilir. benim kızdıklarım, kitap okumamayı sanki matah bir şeymiş gibi gösterenler. bu sadece kitap için de geçerli değil. "kitabın ne faydası var" diyen adama ne kadar kızıyorsam, sinemanın, müziğin, sanatın da faydasız olduğunu iddia edene adama da kızarım.

kitap okuyan kişi hayatı daha çok anlamlandırabilir. birkaç yıldır doğru dürüst kitap okuyamıyordum, tekrar başladım ve hakkaten yararını görüyorum en basitinden karşımdaki insanı daha iyi analiz edebiliyorum.

Türkçe öğretmeniyim, köyde görev yapıyorum. 14 yaşına gelip de hala uzun, grameri basit olmayan cümlelerimi takip edemeyen, deyim bilgisi mecazi anlamı olmayanlarla sınırlı, bildiklerini/düşündüklerini ifade edemeyen çocuklarla uğraşıyorum. Hala cümleyle yargı bildirmeyen bir kelime dizisinin ayrımını yapamıyorlar. Kelime dağarcıkları inanılmaz kıt. Bilmedikleri kelimeler beni hayrete/ dehşete düşürüyor.
iki buçuk senedir öğretmenleriyim, onlara öğrettiğim pek çok şey yukarıda söylediklerimi yapmlarını sağlamıyor.
Çünkü OKUMUYORLAR.
Okumak hiçbir şey için değilse bile insanın diline hakim olması için (ki bu çoook önemli) gereklidir.
Evet hayat kitaplardan öğrenilmiyor, okumak herkesi kendi kafasıyla düşünebilen bireylerden yapmıyor, bilmek de sadece okumakla ilgili değil ama kitabın asgari faydaları bile dizi izlemekten daha değerli.

kitap okuyan adam derinleşir.kitap okumaya fazla anlam yüklenmelidir zaten doğrusu budur.ayrıcı felsefe kitabı okuamadığı için değil kitap okumadığı için oluyor eleştrler demişsin.yahu gidip de yüzüklerin efendisi harry poter gibi serileri okuyan adam eleştirilir eleştirilmelidir.nitelikli kitap var niteliksiz kitap var.nitelikli okuyucu var niteliksiz okuyucu var.okumayan çok şey kaybediyor bu kadar nokta.

İçeriğin önemli olduğu konusuna katılıyorum. Fakat "felsefe kitabı okuyanlar" veya "Politik Ekonomi okunma oranı" gibi istatistikler kolay bulunmadığı için, kitap okuma oranı kullanılıyor.

Benzer bir mantıkta kitap okumak hem kişisel gelişimi hem de ifade yeteneğini geliştirdiğinden, kitap okuyan bir neslin kendi düşünce sistemini oluşturabilmesi daha kolay. Düşünce dediğimiz şey dil ile oldukça alakalı zira.

Film ve dizilerin de çoğu hayata birşey katmadığı belli olan şeyler. Roman okumaya göre ayrımcılık yapılmasının sebebi sanırım film izlemenin "düşünme" gerektirmeyen bir aktivite olması. Kitap okurken en azından o olayları kafada oluşturma durumu var.

Bilgiye ulaşmada kitabın hala önceliğini koruduğunu düşünyorum, zira yorum da içeriyor.

şahsi gözlemim: kitap okuyan insan bir olayı daha derinlemesine algılar ve değerlendirir, kitap okumayan insan daha yüzeyseldir.

kitap okumayan insan her şeyi bildiğini sanır bir şey bilmez. kitap okuyan insan bir şey bilmediğini bilir.

tabi kitap derken içi boş bestseller kitaplardan bahsetmiyor olmalıyız.

ayrıca kült filmleri izlemeyen insanlar da en az kitap okumayan insanlar kadar eksik görülüyor biraz okuyan, izleyen, araştıran çevrelerce.

Bir söz vardı ‘’Aptal insanlar kendi hatalarından, akıllı insanlar ise başkalarının hatalarından ders alırlar.’’ diye. Her hatamızdan ders alıp telafi edecek kadar uzun yaşayamayabiliriz. Bu amaçla okumuyorum her zaman ama bunu da aklımın bir köşesinde bulunduruyorum. Mesela bir yazar kadavraları araştırmış 10-15 yıl araştırma yapmış. Bir kitap yazmış. Ben bu 15 yıllık bilgiye evimde yayıla yayıla oturup okuyarak ulaşabiliyorum. Ne kadar çok, ne kadar farklı kaynak okursam o kadar bilgi edinmiş oluyorum. Bir kelime bile öğrensem kardır diye düşünüyorum. Öte yandan Kanıt dizisini izliyorum şu sıralar; oradan da Fulaj izi ne demek onu öğrendim mesela dün. Bilmiyordum. Belki benim gibi bilmeyen bir çok kişi vardır, bu yazımı okuyunca merak edip araştırırlar. Bilgilenmek, okumak böyle bir şey bence. Okuyan insan paylaşır, tartışmayı sever, yeni fikirlere açıktır, dolayısıyla kendini daha fazla geliştirebilir. Düzgün konuşur, etrafındaki insanlara kendini ilgiyle dinletebilir. (Tabi ki kişiden kişiye değişmekle birlikte).

Sizin sorunuzdaki kilit noktanın muhattabı ise okumayı moda kabul edip okumayanları kalıba sokmaya çalışan boş insanlardır. Çok gördüm böyle okula, işe kitap getirip ‘bakın nasıl da entelektüelim nasıl da okuyorum’ havalarıyla dolaşanları. Bu tarz insanlar yüzünden böyle bir kanıya varmış olabilirsiniz diye düşünüyorum. Ama gerçekten okuyan, araştırmayı seven, kendini aşmış* insanların kitap okumaya fazlaca anlamlar yüklemek gibi yaklaşımları yoktur.

@deneme:(bkz: 2. felipe dönemi'nde akdeniz ve akdeniz dünyası)

Tek örnek vererek çürüttüm demiyorum. Ama kitap diğer kısa sürede unutulacak mecralara göre daha verimli bir medya aracı. Olay sadece bilgi vermesi değil, bilginin yorumlanması ve düşünce değerlendirme kısımlarını daha uygun bir şekilde anlatması.

buzbebek'in bahsettiği 15 senelik birikimi ve araştırmayı kitapla aktarma kısmına tamamen katılıyorum. Diğer medya araçları bunu ya üstünkörü yapıyor, ya da kısa bir özet geçebiliyor sadece.

Bir kitabın bahsettiklerini internette ufak bir özet olarak okumak veya film olarak çekmek o detayların çoğunu yok sayıyor.

@deneme özellikle kitap uyarlaması film, belgesel vb türlerde yönetmenin,
bakış açısından izlemek zorunda olduğumuzu gözardı etmeyin derim. Kitapta böyle bir durum yok, yazar anlatır siz okursunuz, istediğiniz şekilde hayal edersiniz. Filmde, belgeselde verilen bakış açısıyla izlemek zorundasınız. Bana kalırsa film, müzik, kitap, televizyon hepsinin artıları eksileri var. Ancak en kalıcısı, en eskisi yazıdır, kitaptır. Bonus tartışmalardan biri de çok okuyan mı bilir çok gezen mi tartışmasıdır bilirsiniz. Onda da enteresan bir biçimde çok gezenlerin daha çok bildiğini düşünürüm. Deneyimlemek bambaşka, okumak başka, izlemek başka…

deneme! harry poter okuyan okuyucu niteliksiz okuyucudur amacı sadece olaydır onu sürüklemesidir elindeki kitabın.kelime hazinesinin de pek zenginlik içerdğini düşünmüyorum.okuyucuya kattığı bir derinlik söz konusu olamaz.yazarlar insanlara kılavuzluk ederler yön gösterirler.nitelikli okuyucu kendine derinlik katacak kitabı seçer ve kendisi de kitaba bir şeyler katar.kitap oluşumunu daima sürdürür.onu her okuyan nitelikli okuyucu kitaba edebiyata bir şeyler katar.sonuç şu ki harry poter okuyan kişi, nitelikli okyucuya herhangi bir şey sokamaz.terbiyesizsin.şöyle düşün tv kitap ikisini bir tutmuşsun ya tamam televizyonda güzel programlar var ama pembe dizilerde var.her güne 2 dizi koymuş pembe dizilerin kendisinden sorulduğu bir teyze bildikleriyle kime ne sokabilir.kitap var kitap var.susmalısın artık.

(bkz: kitap okumak/@compadrito)

var. ücretlidir tabii.

www.gyayingrubu.com
notosyazievi.blogspot.com

konuyla ilgili başka soracağınız bir şey olursa sorabilirsiniz.

p.s kitap yazmışsa yazardır. şu an yayımlanmış bir yazar değildir yalnızca.

teşekkür ederim. mesaj attım

1) Bende normal kindle var. Sürekli yazı yazmayı, not almayı düşünmüyorsan klavyeye çok ihtiyacın olmaz, çok büyütüyor çünkü aleti klavye. Karakterlerde sorun yok, ama küçük gözüküyor pdfler bence. Sadece yazıysa, mobi'ye dönüştürüp okumak daha kolay olabilir.

4) En son ne zaman kitap okumaya niyetlenip de karanlıkta kaldığın için okuyamadın? Başına hiç böyle bir olay geldi mi? Işıklı kılıfa ne kadar gerek var? Bence sadece darbelerden koruyan bir şey yeterli.

1)cok cok rahat, yaratmiyor, bende klavyelisi var gayet kullanimi rahat ama klavyeyi pek kullanmiyorum, not almak rahat degil zaten.

2)uk icin olan gelir.

3)amazon store u hic kullanmadim tr de ama wi fi i kullaniyorsun ya da en rahati koy bilgisayara ordan upload et alete.

4)amazon.co.uk dan aldim ben 5 er sterlinden 2 farkli kilif.biri imitasyon deri idi cok sik ve rahat kullanimi, digeri hard cover olan, seyahatlerde onu aliyorum yanima.isikli olana hic ihtiyac duymuyosun.

4) sunu aldim ben de touch icin.

www.ebay.co.uk

isigi da geliyor ama dandik birsey sanirim. bu arada elime ulasmadi urun henuz yani ne kadar iyi oldugunu bilemiyorum.

kindlebilgideposu.wordpress.com aradığın soruların cevabı burada
gofret.wordpress.com ile birlikte

2- fiş gelmiyor

trömsö maçı olması lazım.

yıllar önce hatırladığım bir tromso faciası vardı.

tromso değil, 80lerin sonu veya 90ların başında olması lazım.

edit : çok net bir şekilde tromso maçı değil. yukarıda belirttiğim tarihlere dikkat. ve kesinlikle iç saha maçı.

dış saha olabilir mi? dış sahaysa tromsö maçı muhtemelen. içerdeki tromsö maçında zemin gayet güzeldi, iyi hatırlıyorum.

(bkz: 18 mart 1992 galatasaray werder bremen maçı) mı?

tromso maçı, olayın kahramanı ümit karan.

türkçe olarak ne demeye çalışıyorsun?

The Norra tree is the symbol of the city, which you can see yellow flowers on its peak.

where's wally bulmacalarına gönderme yapmış. çok da komik değil.

herkes arıyor, buluyor da kimse nasıl olduğunu sormuyor gibi gibi..

(bkz: where's wally)

bilhassa batı ülkelerinde oldukça popüler bir kahraman bu. kitaplarında inanılmaz bir insan kalabalığı olan resimler bulunur ve her resmin bir yerinde bu arkadaştan bir tane bulunur. okuyucu da wally'i (waldo da diyorlar) tespit etmeye çalışır. ona gönderme yapılmış.

山口氏親愛なる、

これは、JVCトルコムスタファです。このメッセージはよくあなたを見つける願っています。

ちなみに、私達は不完全なヘッドホンのためにJVCドバイと接触しており、彼らは亡命したヘッドフォンを受け取ったら、彼らは私たちに新しいものを送ることを知らせてくれました。

そこで、我々はあなたが日本ではビクターサービス部門との接触、彼らはヘッドフォンを亡命受信していることJVCドバイに通知するように依頼するように要求。

ドバイでのサービスの問題を担当している下さんレルマの連絡先を見つけてください。

[email protected]
敬具、
Mustafa KUCUKDAG

bu çeviriyi sakın yollamayın bu arada. google translate zaten japonca konusunda çok başarısız.

kendim çevirecek kadar japonca bilmiyorum, ama bu çeviride adama anata demiş oluyorsunuz ki anata diyebilmek için can ciğer kuzu sarması olmak lazım, aksi halde kavga çıkabilir. çeviride diğer hataların olduğuna da eminim. aman diyorum.

anata'dan daha resmi bir sen varmı ki? adama kimi mi diyecek? yeni öğreniyorum da japoncayı, merak ettim :)

edit: hıı yamaguchisan diye 3. kişiden mi bahseder gibi yapcak o zaman aklıma bi o geliyo??

evet yamaguchi san demek lazım. anata hiç resmi değil, epey gayriresmi diyebilirim hatta.

bu çeviriyi yollamaktansa direkt ingilizce yollamanızı tavsiye ederim. inanın daha anlaşılır olur.

not: anata o kadar da gayrıresmi değil. isim/ünvanla hitap etmek en iyisidir ama, ille karşınızdakine "sen" diyecekseniz en resmisi odur.

contact form

feedback?
contact us?

www.emailmeform.com

bu site işinizi görür.

1 arada öyle sandığın kadar büyük bir fark yok

2 sen ingiliz olanını alsan bile amerikan gibi konuşucaksın izlediğin filmlerden dolayı

ben yıllardır ingiliz ingilizcesi okuyorum, hiçbir amerikan filminde ya da herhangi bi şeysinde sıkıntı yaşamadım... hatta doğrusunu istersen ikisinin arasındaki ufak tefek kelime farklılıkları haricindeki olayı hala anlamadım.

ben olsam ingiliz ingilizcesini tercih ederdim. ama dersen ki ben amerikan sporlarını takip eden, amerikan dizileri izleyen adamım, öyle profesyonel bi amaç için öğrenmiyorum, amerikan ingilizcesi daha iyi olur.

ya zaten ikisi de aynı işte aman, istediğini öğren. :p

amerikan ve tabiki zenci ingilizcesi.. yo check it out :)

öyle bir yazmışsınız ki sanki ingilizlerle amerikalılar birbirlerini anlayamıyor.

çok fark etmez. anca aksanda fark olurdu, ama aksan da bilinçli bir çabayla yapılabilecek bir şey değil. yardır gitsin.

amerikan ingilizcesi ile ingiliz ingilizcesi arasındaki en temel fark telaffuz ve "slang" yani argodaki kullanımlardır. bir de bazı kelime yazılışları fark eder. grammer yapıları arasında önemli bir fark yoktur. ama zaten sana temel ingilizce eğitiminde argo öğretmeyeceklerini varsayarsak, çok da bir fark olmaz.

34534534 tane british english diye kurs var ama hiç amerikan english diye kurs yok
bu da bi mantık sonuçta.

öğrenirken bir fark ettirmeyecek. o yüzden en doğru kullanım ingilizlerde olduğu için ingiliz ingilizcesi seti al.

ingiliz ingilizcesi. hic tartisilmaz bile...

bu cevabı dikkate almanı tavsiye ederim;

tecrübelerime göre ingilizler amerikan ingilizcesini küçümsüyor ve amerikalılar ingiliz ingilizcesine hayranlık duyuyor, dolayısıyla her iki durumda da avantajlı olan british ingilizcesi.

ingiliz ingilizcesi öğren. daha sonra amerikan ingilizcesine geçmek istersen 3 ay arka sokaklarda kalırsın, ağzın yüzün konuşman yamulur.

ama amerikan ingilizcesi öğrenip ingiltere'ye gidersen 1 yılda düzeltemezsin.

İngiliz paketi alsan bile onun aksanını kapamıycaksın..konuşma şeklindede pek bi fark göremedim ben..ama sen yinede amerikan al..

Avrupa'da ortak ingilizce olarak ingiliz ingilizcesine daha yakın bir ingilizce kullanılıyor. Özellikle pronunciation olarak. İngiliz ingilizcesi olarak başla, bol bol dr. who izle :))

"there is no such thing as American English. There is English, and there are mistakes" demiş Queen'in Twitter'daki kopyası. Doğru da demiş. ingilizce öğrenmeye başladığımdan beri Oxford'la yatıp Oxford'la kalktım, üniversitede İngiliz Dili ve Edebiyatı okudum, daha Amerikanları anlamada güçlük çektiğim bir an olmadı. Biraz İngiliz, İskoç, İrlandalı falan da dinleyince, Amerikanlar "basitleştirilmiş" şekilde konuşuyor gibi geliyor insana. herkes "gilmore girls'te ne kadar hızlı konuşuyorlaaar?" derken, sen "ne var ki gayet anlaşılır konuşuyorlar" diyebilirsin.

Ayrıca not: insanlar ingiliz aksanı duyunca konuşan kişinin zeki olduğu izlenimine kapılıyor. neden bilemedim.

birinden diğerine oy vermeyince bir şey olmayacağına dair tevatür var.

bunlar konuşalı çok oldu: (bkz: #15012016)

yani sonuç olarak ? korkmamıza gerek yok mu ?

gerek yok.

birbirinizin entrylerini oylamayın hakikaten. onun dışında sorun olmaz.

sen torpillisin

bildiğim kadarıyla sistemi daha az yoruyor

Bu mu yani? Winamp de yormuyordu halbuki.

ikisi de yüklü bilgisayarımda ama ben hala winamp'ı açıyorum. alışkanlıktan kopamıyor insan. aimp'in de birkaç kullanım kolaylığının olması dışında öyle ekstra bir özelliğini göremedim. ha kötü program demiyorum. ama dediğim gibi, 10 yıldır winamp kullanan bünye başka şeye kolay geçemiyor. ses kalitesi olarak belirgin bir şey de fark etmedim. zaten 128k, 312k vs.. şarkı dinliyoruz amk. o dosyaları ne kadar mükemmel hale getirebilir ki bir oynatıcı. sistemi yorma meselesini de geçiniz efendim. mesela şu an 18mb bellek yiyor benim winamp. kaldı mı sana 2gb :S

(bkz: #25646442)

Arada dağlar kadar fark yok yani. Teşekkür ederim.

winamp'taki auto-tag özelliği yok mesela aimp'de. bu bile aimp'in artılarını görmezden gelmeme sebep oluyor.

Winamp akar. Ikisini de kullandim ama uc mb ram icin playerimi degistiremem.

aimp tırt da, asıl keramet foobar2000'de.

aimp3 çıktı onu kullan.

winamp'tan aimp'e terfi etmemin tek sebebi: bir şarkıya çift tıkladığım zamanki bekleme süresi. eğer winamp arka planda açık değilse en az 5 saniye bekletiyor. aimp saniyesinde açılıyor ve çalmaya başlıyor. ayrıca bana göre aimp'in arayüzü daha kullanışlı. ayrıyetten arka planda müzik çalarken sağ alt köşeye kullanışlı bir mini bar koymasına da bayılıyorum.

aralarında dağlar kadar bir fark yok hakikaten. tamamen tercih meselesi yani.

sanırım psycho ve the shining'i hep bu listelerde görüyorum ilk üç civarında. ama bunlar klasikleşmiş filmler olduğu için, öyle sıçırtan yanları yok pek.
bir de the exorcist var, o görece daha korkutucu.

bir de bir gün böyle bir listede poltergeist'ı görürseniz doğrudan o listeyi ciddiye almayabilirsiniz onu da belirteyim.

@inayet prensi
ayrıca kendi fikrimizi değil uzmanlarınkini soruyor.

ring dir çok net.

nosferatu
the shining
psycho

bunları görmüştüm bir kaç değişik listede.

peki sizin favorileriniz arkadaşlar? gerim gerim gerildiğiniz film var mı?

çok yeni değiller ama case 39 ve shelter'dan başka film germedi beni son zamanlarda, insidious çok iyi falan dediler hiiç bir şey hissetmeden izledim valla. ama eskileri de katarsak favorim halka'dır.

nasferatu psycho gibi filmler siyah beyaz şimdi izlerken sıkılıyorsun komik geliyor.. ilk örnekler olduğu için her listeye alıyorlar ama oturup izlenmez yani. the human centipede izle mesela

suspiria'nın çok adı geçer.
döneminin filmi tabi, ben izledim sik gibi, hiç korkunç değil.

Strangers on a Train'de çok gerilmiştim ben, Hitchcock'un. Bir de In the Mouth of Madness - ki yukarıda da sormuşlar zaten:)- da germişti beni.

korku - gerilim karışımı the poughkeepsie tapes'i izlerken inanılmaz gerilmiştim. galiba izlediğim en rahatsız edici filmdi.

baş üstüne

sayısal-sözel kısmı yanlış hatırlamıyorsam assessment systems'in bir uygulaması. sorular zor olmuyor, asıl önemli olan süreyi iyi kullanabilmek.

teşekkür ederim.

ben zamanında staj için o sayısal ve sözel teste girmiştim. tabii ki iş görüşmesinde sorular daha farklıdır, ama ben de oldukça kolay olduğunu söyleyebilirim.

ben de girmiştim sınavlara, sorular zor değildi, fakat zaman sıkıntı yaratabiliyor, grafik soruları vardı. sınavdan sonra kötü beklerken de en yüksek puanı aldınız diye gelmişlerdi. ondan çok kasmaya gerek yok gibi. hatta ben zamanı yetiştiremeyince sonuncuları sallamıştım. ki bunu kendileri tavsiye etmişlerdi, boş bırakmamam için.

o özellik herkeste var, standart geliyor.

ikizler misin?

evet.

ben sürekli mutsuzum, bana bak mutlu ol.

ben de ikizlerim tam bi sorunluyum.

yok boğayım

bazense iyi işte.

dayaksızlıktan.
bende dahil olmak üzere böyle hissettim diyeni gören bi hayır sever ıslak odunla böyle çala çala dövecek. bak negzel hayat.

ben hep cok mutluyum. ray malifalitiko

hep öyle be..

Bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu, mut (I), ongunluk, kut, saadet, bahtiyarlık, saadetlilik
"Hele bir de birkaç sünger bulabilse artık mutluluğunun sınırı olmayacaktı." - Halikarnas Balıkçısı

mutluluğu değil ama size yeniden doğuşu tarif edebilirim.

1- kakanızı yapın, ne kadar uzun süredir yapmıyorsanız o kadar iyi
2- banyo yapın, sıcak suyun altında uzun uzun bekleyin
3- tırnaklarınızı kesin, kolay kesen bir makas olsun
4- uyuyun

2 ile 3ün sıralarını değiştirebilirsiniz alışkanlığınıza göre, ancak bu saydıklarım sizde kısa süreli bir yeniden doğuş hissi yaratmalı.

mutluluk, dışarıda hafif yağmur yağarken evde çay+kitap+müzik+o gün yapılması gereken bir şey olmaması kombinasyonudur.

mutluluk duygulardir,tatmindir,zevk almadir:)

dogru kisi,dogru yer,dogru zamanin birlesimidir.

hastalandıktan sonra iyileşmek mutluluktur.

olumsuz düşünmedikçe mutluluk seni zaten bulur, onu aramana çok da gerek yok :)

mutlu olabilmek icin sabretmeyi ogrenmen lazim hem de aci bir sekilde yasayarak ogrenmek ...

www.eksisozluk.com

entry lerden dolayı da olaiblir

valla aklıma bi o geldi açıkçası. kimse ihtimal verecek mi diye de merak ettim.

valla bilemedim aynı sebepten mi ama bana da gelmiş bugün. benim için komşum almış, görevli memurlar dini değerleri aşağılamak falan tarzında şeyler demişler. ben de muhtemelen entrylerden diye düşündüm.

öyle bi durumda dava açan vs. gibi bilgiler direkt olarak verilmez miydi peki

bir ihtimal:
www.eksisozluk.com

şöylece baktım bi bunu buldum. :)

ifadeden sonra ne diye çağırmışlar vs buraya yazarsanız seviniriz.

daha dün bi arkadaş ifadeye çağrılmış. sebep telefonda bir arkadaşıyla konuşurken tayyiple ilgili ileri geri konuşmasıymış. artık böyle şeyler de mümkün.

olası sözlük entrylerimle alakalı bir şikayet ihtimaline karşın ekşisözlük moderasyon ve praetor kademesinden kişilere de mesaj attım belki bir yardım ya da tavsiye için.

ifade sonrası sizleri de ilgilendirebilecek bir durum ileride meydana gelebilir diye detayları anlatıcam.

bir de şöyle bir durum var aklımı kurcalayan, hali hazırda zaten sözlüğün hukukçulardan oluşan bir praetor ekibi var yanlış bilmiyorsam. yani tck'ya göre suç addedilebilecek dini inanış ya da belli başlı inanç çevrelerine net hakaret içeren bir entry olsa zaten silinmesi gerekir hatta uçurulurum da muhtemelen.

orada gözden kaçıp da bana cezai yaptırımla sonuçlanabilecek ne yazmış olabilirim hiçbir fikrim yok.

praetorların silmesi için önceden ispiyonlanması gerekmiyor mu? kimse ispiyonlamadıysa gözlerinden kaçmış olabilir.

Abi zamanında savaştan yeni çıkılmış öle tasarım yapılcak durum yok yapılsa bile o parçaları üretemiyorlarmış nemiş discovery belgeselınde izlediydim tosbaa nın parçalarında porşun yedek parçaları uyarlanıp kullanılmış vs. deniyordu zaten o arabanın yarım asra meydan okumasının da tek sebebi budur heralde.

en.wikipedia.org

güdümlü terlik yeme istegi olabilir.

isteyin,isteyinde önce ingilizce ögrenin,sonra eger firsat bulursaniz ögrenin bence korede yasamayacak,koreli sirketlerde yükselmek istemiyorsaniz cok gereksiz ve sacma ama size bagli hobi mobi filan falan iste

çok yanlış bir mantık, önce ingilizceyi neredeyse anadilin kadar bilmen lazım ki 2. dil öğreneyim ben diyebilesin, 2 yarım dilin kimseye faydası olmaz sonuçta. bundan sonra mantıklı gelebilir belki o zaman bile almanca öğren, fransızca öğren arkadaşın dediği gibi korede yaşamayacaksan, koreli firmayla bi alakan olmayacaksa saçma.

yapildiginda mutluluk hormonu salgilaniyorsa yapilabilesi olasi birseydir..

bir zaman bir yazı okumuştum. bu yazıya göre isteklerimiz bize varlıklarıyla heyecan, tatmin veriyormuş. yani ben korece öğrenmek istiyorum yav diye ortalıkta dolaştıkça veya bu planı paylaştıkça tatmin oluyormuşuz, neredeyse öğrenmiş kadar memnun oluyormuşuz bu isteğimizden ve isteği gerçekleştirmenin çok bir değeri kalmıyormuş ve bu nedenle vazgeçiyormuşuz.

hayatta her şey kariyer için değil. keyif alacağına inanıyorsan yardır gitsin.

african american ingilizcesi gibi biraz. The fact that I believe in this. veya sadece believing in this made it hard for me to ... gibi fiili tek kullanırsın, sonra kişiyi verirsin. working so hard made them bitter. mesela.
veya
as i believe in this and this, it is hard for me to believe in another thing. bu seferde 'buna inandığımdan/yaptığımdan' gibi bir kalıp olur. şu 'olmak' fiilini ne kadar az kullansak iyi bu arada 'etmem/yapmam' da desek yetiyo oluyor di mi :)

bu formatın kulağa düzgün gelmesi için ikinci kısmın olumsuz olması lazım. "me doing/believing/thinking this does not mean that..." gibi. formal letterda lakayıt kaçar biraz.

sadece believing in.. dersem "benim" vurgusunu içermiyor gibi geliyor bana ama
mesela "etik davranışın sürdürebilir büyüme için en önemli şey olduğunu düşünmem, beni şirketle ortak değer yargılarına sahip olduğuma inandırıyor" demek için...

"The fact that, i consider ethical behavior as the most important thing for sustainable growth, makes me believe that i share the same falan filan." desem olur gibi geldi şimdi.

ya zaten o şekilde cümleyi düşürmek pek iyi değil ingilizcede.
(I think that) I share the same ethical values with the organisation as/because I also believe (that) ethical behavior (is) to be the most important thing for sustainable growth.
veya 'my belief' diye başlayabilirsin.

etkileyici

"etkileyici"

etkileyici dışındaki seçeneklerde tırnak içine "iyice" koyarsan anlam değişikliği olmuyor, dolayısıyla etkileyici farklı olan.

bu gibi sorularda aynı anlamı verecek ortak bir kelime bulursan doğru cevap kabak gibi ortaya çıkar.

bu soruyu sor diye.

ciddiyim.

nasıl yani? "istemeyim de merak etsin ehehe." gibi bi kafada mı şimdi bu?

salaktır.

etkileşim yok demek ki?

sen iste bak negzel olcak.

ben isteyemem ya. çok yavşak gibi görünürüm :/

"amaaaaaaannn ne işime yarayacak bu nursuzun numarası salla" demiş olma ihtimali?

Senin yanlış anlamandan korkuyordur ki haklı çıkmış gibi

seni köprü olarak kullanıyorda olabülür..

borçlar kanunu sakin bi sakin ya. konserve "salçamda beyazlık var yesem bi şey olur mu" diyen var anasını satim. fikir almak istedim.

1. seni korkutmak istemiyor alıcıyı kontrol ediyor kısaca senden hoşlanıyor olabilir

2. senden hoşlanmıyor

oldu?

Hoşlandığım kızlara karşı abazan görünmemek için takındığım tavır. Aslında numarasını almak için can atıyor olsam da, biraz da "cool" görünme edasıyla, uzak durmamdan kaynaklanıyor. Aranızda etkileşim olmasına karşın böyle böyleyse, bil ki o çocuk da aynen benim gibi, ilk adımı atmaktan aciz ve attığı adımların yanlış anlaşılmasından korkuyor.

Bizim gibi tiplere ürkütmeden önce sen yaklaş. Sen niyetini bariz bariz belli etsen de hala anlamamazlıktan gelebiliriz. Sakin ol ve de ki: "senden hoşlanıyorum, what about you?". Yavşak olmaktan da korkma. Yoksa böyle adamlar çatlasa da söylemeyebilir. Sen bi git gör.

sen iste ya nolcak dalek gözün yağın yiyem. dallandırarak isteyebilirsin, telefonunun amına koyim numarası yok mu gardaş münasip bir soru.

(eskiden) sinanpaşa, internet kafeler.

kazan, 7-8 hasanpaşa, kartal heykelleri, dersaneler.

Katık Döner aklıma geliyor.

bisiklet sürerdim, hey gidi sabahın 7'sinde yaz-kış :)

balık pazarı

ıhlamur kasrı,abbasağa parkı,beşiktaş evlendirme dairesi...
sonracığıma,
ortaköy sahili,
beşiktaş kültür merkezi,barbaros ta ki yeme içme abur cubur fast food mekanları,fulya sanat merkezin de konser olayları ve dahası ve dahası..aaa bi de balık pazarı ve o sokaktaki enfes rakı kokusu..
beşiktaş çok gizelll,raki balik harika..geliniz görünüz,eğleniniz...

amcaların balık tuttuğu, vapurların falan geldiği ama öyle çok da işlek olmayan bi yere gittiydim ben bi kere. adını sanını bilmem hiç. inönü stadı var ya hah ordan 40-45 dakika falan yürüyodun. orası var.

sinanpaşa iş merkezi aklıma geliyor

yıldız teknik üni.

(bkz: barbaros bulvarı)

sinanpaşa'dan DVD almak, rakı-balık yapmak, işe giderken börek almak, öğlen karadeniz dönercisinde halen döner varken yakalamak, kabalcı'da kitaplara ve yabancı dergilere bakmak (ama almamak), vapura yetişmek.

bit.ly

doğru diyosun tabi de bi yandan sohbet olsun aa abi ne kadar ilginçmiş ya falan desin insanlar. güzel şeyler bunlar.

ray?

die fetten jahre sind vorbei

Der Untergang
Das Leben der Anderen
Das Boot
Metropolis
Das weiße Band - Eine deutsche Kindergeschichte
Lola rennt
Der Himmel über Berlin
Die fetten Jahre sind vorbei
Der Baader Meinhof Komplex

die welle

Berlin Calling
Die Fälscher

herr lehmann,
wer früher stirbt ist länger tot

die fälscher

oncelikle mp3 ve diger kayipsiz ses formatlari arasindaki kalite farkini algilamaniz zordur. ama bu, kullandiginiz kulaklikla da ilgilidir. eger pro bir kulaklik kullaniyorsaniz, mp3 gibi sikistirma formatlarindaki ses kayiplari sizi rahatsiz edebilir. bu durumda bir de siradan bir kulaklik deneyip, sesin sizi rahatsiz edip etmedigini gorebilirsiniz.

bence discman almaniza gerek yok. yuksek kapasiteli bir mp3 calar ve flac ya da yukse kalitede ogg formatli sarkilarla bu sorunu cozebilirsiniz.

ben de kulaklik konusunda cbe ile hemfikirim. mutlaka kaliteli sennheiser'lar, philipslerle falan deneyin.

ama sadece o değil, dinlediğiniz o klasik eserleri kaydeden stüdyolardan, orkestralara vs. kadar pek cok sey de etken olabilir.

bazi klasik cd leri var ucuz ucuz satilan, berbatlar.

Peki bu flac.'ları ve ogg uzantılı formatları çalan kaliteli çok da pahalı olmayan bir mp3 çalar önerebilir misiniz?
Kulaklık konusunda şu kullandığım kulaklık baya iyi (40-50 tl civarinda bişi vermiştim). Eskisine göre çok fazla şey duyabiliyorum. Yine de varsa önereceğiniz kulaklık ona da hazırım :)

Size analitik ses karakterli ve sesi doğala yakın haliyle alacağınız bir kulaklık iyi gider.

Cihaz soruyorsanız da lossless çalabilen bir cihaz sizi anca kurtarır. Yanisi flac yada waw dinletebilmesi ön koşul.

Tam bilgi için techno-fi'deki thehadi'ye bir ulaşın. Deyin ki Mair gönderdi ;)
www.techno-fi.net

mp3 196 kbps ise, flac veya audio cd ile farkını anlamak için kaliteli bir kualklığa/hoparlöre gerek yok, direk belli oluyor. 320 kbps olduğu zaman anlamak için kalburüstü ekipman gerekebilir.

format olarak bazı yerlerde vinyl ripler oluyor, kalite olarak oldukça tatmin edici, ama boyutları hayli büyük.

Bir şey daha sorayım. Malum bir sürü albümün .flac formatını internette bulmak mümkün olmuyor. Elimdeki CD'leri flac'a çevirecek bir convfertor tasvsiyesi olan var mı?

"INJURY UPDATE: Derrick Rose (lower back) is a game-time decision and Richard Hamilton (right thigh) is out."

türkçe meali: lower back rahatsızlığı varmış.www.lowerbackpainrelief101.com şurası.
maçtan hemen önce karar verilecek.

oynamayacak.

biraz cahil cesareti işi olmuş ama geçmiş olsun öncelikle.

elinizdeki yeşil pasaportu kullanarak öğrenci vizesi almadan öğrenci olarak kalmaya gittiğinizde değil 90 gün 1 gün dahi kalsanız suç işliyorsunuz. dolayısıyla yine ucuz kurtulmuşsunuz. tavisye verecek bir şey yok, almanya'ya dönmeden önce geçerli pasaportunuzla birlikte konsolosluğa gideceksiniz, gerekli evraklarınızı yanınıza alcaksınız ve öğrenci vizesi için başvuracaksınız. yaşadıklarınızdan dolayı vizeyi vermekte zorluk çıkartabilirler ancak siz yine de durumunuzu yukarıda anlattığınız gibi açıklarsanız (eğer açıklamanızı isterlerse) vizenizi alır, sorunsuz bir şekilde almanya'ya dönersiniz. belki de zaten "hatasını yapmış anlamış" deyip vizenizi verecekler pat diye. belki de "bir daha ülkeye girip karıştırmasın ortalığı cahil herif/hatun" deyip boşverecekler vizeyi. bu tamamıyla konsolosluğa kalmış.

cevabınız için teşekkürler. yani şimdiden konsolosluğa gidip böyle böyle bir durum yalşadım şimdi ne olacak dememe gerek yok mudur?

özel bir işlem yapmanız gerekmiyor. siz iyi niyet göstergesi olarak donanımlı ve bütün evraklarınızı hazırlamış olarak gidersiniz, oradakilere durumu da anlatırsınız saklamış gibi olmamak için ama bilmediğinizi, pişman olduğunuzu falan da eklersiniz. sonrası allah kerim.

mutemelen yaşadığınz olay kayıtlarınızda çıkacak çünkü.

ah be abi. ah be diyorum. keşke almanya'ya gitmeden önce daad'a falan gidip sorsaydım ben ne yapmalıyım diye.

bir kere mutlaka istanbul'da konsolosluğa gitmen lazım. sen bir şey demesen bile büyük ihtimal olan biteni görecekler orada bilgisayardan. sana tek tavsiyem ne olur sükunetini koru. çünkü saçma sapan konuşup insanın sinirini bozuyorlar, haklıyken haksız duruma düşüyorsun. ben kendimi genelde çok sakin biri olarak görüyorum, eğitim için vize almaya gittiğimde oradaki görevli kadınla çingene gibi kavga etmiştim sinirden, abitur diplomam olmasa direk attırıyordu kadın dışarı.

sakin ol, alttan al, durumunu açıkla. kötü niyetli olmadığını anlarlarsa, biraz da şanslıysan pek sorun çıkarmayabilirler. vizeyi aldıktan sonra da ilk iş münihte yabancılar şubesine, oturma izni almaya gitmek. kolay gelsin.

muhtemelen 5 yil süreyle giris yasagi konucak,ayni zamanda diger schengen ülkelerinden de vize alamayacaksiniz.

ayni zamanda turistik vize ile egitim vizesi farkli seyler olacagindan durumda uygulanacak.yani durumdan haberdar oldugunuz varsayilacak.hafifletme olacagini sanmiyorum 18 yasindan kücükseniz muhtemelen ceza almazsiniz bu arada,eger öyle bir durum var ise bilginize..

acikcasi bu durumdan haberdar oldugunuz ve turistik vize ile illegal olarak orada kaldiginiz icin hakettiginizi düsünerek bunun diger kisilere ders olmasi gerektigini düsünüyorum.

merhaba,

benim anlamadığım bir konu var. Almanya'da bachelor okuyan birisinin, pasaportu ne renk olursa olsun, üniversite'de, visum veya aufenthaltstitel'ine bakmadan kayıt olması imkansızdır. hele bayern'de her şey daha da imkansızdır. tabii öğrencinin aufenthaltstitel'ini alabilmek için, önce eğitim maksatlı vizeyi görmek isteyecektir üniversite ve yabancılar şubesi, istanbul'dan alınan. siz direkt olarak vizeyi de almadığınıza göre, üniversiteye kayıt olmanız gerçekten ilginç geldi, çünkü üniversite pasaportunda vizeyi görmeden asla ve asla kayıt yapmaz.

iyi günler

ya şöyle bir durum vardı, geçen ekim ayına kadar(ekim 2011, yani dönemin başına kadar) zaten erasmus öğrencisi olarak o okuldaydım ve oturma iznim vardı. daha sonra oturma iznim bitti ve yeşil pasaport yaşı 25'e uzatıldığından ben de yeşil pasaport aldım. açıkçası, benimkisi sadece deneme amaçlıydı, yani ben türkiye'de de bir üniversitede okuyorum normalde, acaba orada yapabilir miyim diye denemek için bu dönem gittim, zaten bütün dönem orada kalmadım, sınavlarımı verdim döndüm.

sorun zaten orada, okuldan ses seda çıkmyaınca, ki oturma iznimimn bittiğini biliyorlardı, ben de hiç bilmediğimden dolayı başıma geldi bütün bunlar. çıldıracağım, 5 yıl falan süreyle yasak deniyor. off ki ne off...

@aelus

bütün dönem orada kalip kalmamaniz degil olay orada ögrenci olarak yesil pasaport ile bulunmak illegaldir,bir cok ülke zaten bunu belirtir,yani siz egitim vizesine ya da oturum vizesine basvurmaniz lazimdi ,isin bilincinde olup basvurmadiniz.

olay bu,zaten onlarda öyle islem yapacaklardir.

okul sizinle bu konuda ilgilenmez,uyarici kurum okul degildir,18 yasindan büyük oldugunuz gerekcesi ile sizin dikkat etmeniz gereken bir durum oldugundan islemlerin tam olarak yapilacagini düsünüyorum ve umuyorum.

sorusturma acilip acilmamasi da önemli,eger acilirsa is ciddiye binebilir,ki binmis kisiler de taniyorum.bu islemlerde %99 demek dogru degildir cünkü risk sizin üstünüze.isin ucunu takip edin,mahkeme acilma durumu var ise ona göre baska islemler yapmaniz gerekebilir.

insanlar Almanya'da neler olup bittiğini bilmeden bildikleri 3-5 pasaport kuralı herkese her durumda işler sanıyorlar
ben öğrenci vizesiyle gidip 2 sene kayıt olmadan yaşadım kimsenin ruhu duymadı
sakin olun durumu en baştan anlatın konsoloslukta
bi de inşallah erasmuslu gittiğiniz dönemdeki pasaportu atmamışsınızdır oradaki vizeyi gösterin veya erasmus için olan belgelerinizi bulundurun yanınızda
orada asla çalışma filan olmadığını yeşil pasaportu sonradan aldığınızı ve üniversitenin uyarmadığını (gerçi uyarmak zorunda değil ama saf salak ayağına yatın)
bi de derhal gidin konsolosluğa randevu sistemi var bir sürü evrak isteniyor biliyorum. telefonda bunlar anlatılamıyor zaten. ama içeri girip derdinizi anlattıktan sonra böyle özel durumlarda olanları arıyorlar -biliyorum beni bizzat aradılar çünkü sevgili amcam bana giriş yasağı koydurtmaya çalışmıştı da (bende her türlü macera bulunur :D)

@niye ama

bahsedilen tüm tecrübeler türkiye,almanya,avusturya arasinda tecrübe edilmis olup yazilmistir.bir süre almanyada,4 senedir avusturyada yasamis/calismis/okumus biri olarak bu tecrübeleri yaziyorum.özellikle vize durumlari ile cok fazla karsilasma durumum oldu ondan bu kadar kesin seyler yazabiliyorum.

belirtmekte fayda duyuyorum, niye amanin dedigi gibi olayi hafife almayin.cünkü bu ciddi bir olay.bu olaya normalde dikkat edilmez belki ama sizinkinde farkedilmis ve olay hakkinda yazili dökümanlar tutanaklar tutulmus.ondan resmi prosedür itibari ile budur(cok yakin bir arkadasimin ki okulunun yarisini biten ögrenci vizesini yenilemeyip yesil pasaportla kalan birinin 5 yil ceza yemesine tanik oldum).

isin pesini birakmayin,avukatla görüsün.o size yardimci olur.ama su halde salaga yatip vize almak bana cok zor geliyor.

yok, eski pasaportum -üzerinde oturma izni olduğu halde- duruyor. zaten aslında sanırım ona bile gerek yok zira sistemlerinde, hemen çıkıyor, oturma iznim olduğu ama ben yine de yanımda bulundurmaya çalışırım.

şimdi o zaman ilk işim hemen gidip randevu almak ve içeride(konsoloslukta) durumumu anlatmak. umarım ceza falan olmaz(giriş yasağı anlamında) zira eğitim hayatım buna bağlı.

Öncelikle geçmiş olsun diyorum. Benim başımdan biraz daha farklı bir olay geçti. (bkz: schengen vizesi/#16764506) Başka bir duyuruyu da cevap vermiştim. www.eksiduyuru.com

Ben gözaltına alındığımda paskalya tatiliydi. O yüzden bana eğer Türk Konsolosluğu'nu ararsan paskalya bitene kadar yaklaşık 1 hafta seni nezarethanede tutmak zorunda kalırız, o yüzden boşuna arama ver ifadeni dediler. İfade, parmak izi, sorgu çekimi vs.den sonra 16 saat havaalanında tutuldum. Ayrıca bir sürü ceza filan ödettiler. Berlin Schönefeld'de, gece tüm havaalanı kapatılıyordu, sadece polisler, temizlikçiler ve ben vardım.

Neyse, ertesi sabah 2 polis eşliğinde uçağa bindirildim, bütün yolcular garip garip bakıyordu. Pasaportumu geri verdiler ve üzerinde geri gönderilmiştir damgası (zurückgecshoben) basmışlardı. Almanya'ya süresiz giriş yasağı kondu. Bu arada hakkımda mahkeme açılmış, ben savunma filan yazıp, öğrenci olduğumu belgeleyip evrakları posta yoluyla gönderdim.

Olay başımdan geçip geri gönderildikten sonra Berlin Türk Konsolosluğu, Berlin Eğitim Bölümü, İsviçre Bern Eğitim Ateşeliği ve Milano Türk Konsoloslukları ile konuştum, yazıştım. Bir ton evrak gönderdim. Yalnız hiçbirisi yardımcı filan olmadı. Hepsi bunlar Almanya'nın içişleri ile ilgili mesele, biz karışamayız dediler. Telefon ve Hızlı Gönderi ücretleri de (tanesi 25€ idi, bir sürü farklı yere gönderdim) sağlam girdi. 1 ay sonra evime gelen posta ile tercüman ücretini de istedi Alman polisi. Kısaca birşey elde edemedim. Utanmadan bir de Berlin Konsolosluğu evime mektup yolladı, Internet'te schengen anlaşmasının linkini göndermiş ve Alman polisi kuralların gerektiğini yapmıştır ve bizim yapacak birşeyimiz yoktur diye. Konsoloslukların olaya yaklaşımını bil diye yazıyorum bunları.

Türkiye'deki Almanya Konsolosluğu'ndan vize alabilirsen beni de haberdar et. Çünkü bu vaka Schengen Information System'e ekleniyor, böylece tüm ülkeler bu kaydı görebiliyor. Sen yine nezarethanede kalmamışsın sanırım, pasaporta damga filan da basmamışlar anladığım kadarıyla. Ben bu olay nedeniyle ceza paraları, telefon görüşmeleri, postalar, uçak bileti vs. derken toplam 1500-2000€ civarı bir para gitmişti. Daha sonra İtalya'dan oturma izni aldım, çünkü geçerli D tipi schengen vizem vardı.

benimde yeşil pasaportum var yarı zamanlı berlinde yaşıyorum

almanya hükümetinin şöyle bi uygulaması var turistik vize ile(yeşil pasaport dahil buna) ülke içinde eğitim görmen (bu sıradan bi dil kursuda olabilir üniversitede) yasak.

ülkeye giriş hakkın turistik amaçlarla sağlandığı için eğitimden faydalanma durumlarında ceza alıyosun(parada olabilir ülkeye giriş yasağıda bundan emin degilim)

ama 90 gün yasasını aştığın takdirde(1-2 örnekle karşılaştım) yeşil pasportu kapsayan tüm avrupa ülkelerine giriş hakkını kaybediyor olman lazım(süreli yada süresiz buna dair hiç bi bilgim yok)

hatta sabihadan çıkarkende berline giriş yaparkende görevli beni sürekli uyarıyor 90 gün dolmadan çıkman lazım şeklinde. çıkış esnasındada 90 gün içinde geri giriş yapamayacağımı fln hatırlatıyor. görevlilerden kimseninde vizesiz pasaportla giriş yaptığın halde bi uyarıda bulunmaması şaşırtıcı ayrıca

vize konusunda işi çok sıkı tutuyorlar hele ki almanya'da yani, tr'deki okuluna geri dönme planlarını hazırla elde b planı olarak derim şahsen. muhtemelen o d tipi vizeyi alamayacaksın. b ve c planın hazır olsun yani.

sizin vizeyle alakalı yaşayacağınız hiç bir sorun inanın kimsenin umrunda değil, sorun karşı taraftan kaynaklansa bile suçlusu sizsiniz (mesela vizem geç çıktı diyorsun adamlar erken başvursaydın diyor, gibi). dolayısıyla evet.

özet olarak geçmiş olsun. türkiye de güzel bi yer bence sdf

al.

alma bence. solist, bateri ve çoğu zaman lead guitar mid ve tiz içinde kalıyor frekans olarak. yani ben böyle ibliyorum.

kulaklıkla ilgili bu hayatta öğrendiğim bir şey varsa o da bası tizi falan değil, kulaklığın dayanıklı olması gerektiği. çantaya atmaya, dolanmaya, az biraz çekiştirilmeye karşı dayanıklı olmalı. 100 tl lik kulaklık da kullandım 20-30 tl lik de 5 tl lik de. hepsinin ortak özelliği en fazla 2-3 ayda çöpe gitmesiydi.

idamda kullanılan halat o. boğulmayı engellememesi için yağlıyorlar, bu sayede insan istese de kurtulamıyor, halat ellerden sürekli kayıyor filan.

Ben hic kayan halat/urgan gormedim. Burada ozellikle yaglanmaktan bahsedilmiyor sanki bence?

Idamda kullanildigini biliyorum ama biz niye buna yagli urgan/ilmik diyoruz? Sorum bu. ecnebiler "Hangman's knot" diyor buna.

yağlı olmasının sebebi kolayca geçsin boğazı sıksın, diye. aksi halde hem boğaza tam geçmeyip, sıkmayacak hem de ölümün gerçekleşmesi zayıf düşecek. ayrıca idamın da süresi uzayacak, bu şekilde yağlı urganla idam süresinden fazla sürer. ayrıca idamlığın da canının çok yanmadan, adam gibi ölmesi için yapılan bir şey işte.

yani siz diyorsunuz ki ipe/halata yag suruyorlar? soylediklerinizden bunu anliyorum. yanlisim varsa dogrusunu soyleyin lutfen.

ben hic yaglanma olayiyla ilgili bir sey gormedigim icin sasiriyorum. siz gordunuz mu bu turden bir sey? bir suru idam iceren yapit, belgesel vs var hicbirisinde buna benzer bir sey animsamiyorum?

bana nedense tamamen farkli bir sebebi vardi gibi geliyor.

İpsiz Recep filminde ipin yağlanmasıyla alakalı bir sahne olması lazım

insanların boyun kalınlıkları farklı malum. halat da sert bir madde, sürtünmesi çok. boyuna geçirilen kısım geniş tutulur ki herhangi bir insanın kafasına geçsin diye. ondan sonra da halatı sıkmak lazım tabii. ama halat yağlı olmazsa sıkması zor olur. asma eyleminde boynun anında kırılması için halatın sıkıca sarması gerekiyor, yoksa kurban boğularak ölür. normal bir asılma olayında kurbanın boynu anında kırıldığı için halattan kurtulmaya çabalaması gibi bir durum yok.

kısacası, halat kurbanın boynuna geçirildiği zaman kolayca sıkılaştırılabilsin diye yağlanıyor.

şahsen twitter ve google reader olmasa ne yapardım bilmiyorum. heralde gider bi çay koyardım.

aynı sıkıntı bendede var sizle aynı düşüncedeyim.galiba artık internetin başından kalkmamız gerekli.

hayat dışarda, sokaklarda. hayata dair tüm güzellikler dışarda. neti sevmiyorum. şahsen 10 dk bi girip çıkıyorum.

eksiduyuru ve sozluklerde takiliyorum. yasim buyuk olmamasina ragmen beni de sikiyor artik internet. zaman gecirme aracindan ziyade merak ettigim seyler hakkinda bilgi sahibi olmak ya da baskalarinin fikirlerini de ogrenmek. o kadar.

(bkz: reddit)

facebook'a bayağı takmıştım bir zamanlar ama artık yabancı dizi izliyorum çoğunluka. en azından dilime faydası var.

gözünün yorulmaması için ekranın e-ink olması gerekiyor. kindle fire ise bildiğin bilgisayar ekranı gibi. gözleri kesinlikle yoracaktır yani.

ne yazık ki renkli e-ink teknolojisi yeni yeni geliştiriliyor. geçen gün şu linki görmüştüm:

www.pcmag.com link eski ama yine de bu yönde pek ilerleme olmadı hala.

renkli olmadığı için de çizgi romanlardan o keyfi almayabilirsin. siyah beyaz okumak koymaz diyorsan e ink ekranlı bir reader lazım. kindle gibi, nook gibi. ki bence her türlü e ink alman lazım çünkü lcd ekranlarda saatlerce okumak hayal.

kasım ayında korede mirasol teknolojisini kullanan ilk e-kitap okuyucu piyasaya çıktı. eğer acil bir ihtiyaç değilse ben olsam biraz beklerim. bir seneyi bulmaz yaygınlaşması.

www.youtube.com
www.mirasoldisplays.com

edit: şu anda bunun haricindeki renkli okuyucular göz yoruyor ve uzun süreli bir okuma şağlayamıyor, arkadan aydınlatma var çünkü, normal ekran gibi.

kindle fire rullaz.

ekşi yeşil elma. kütür kütür ye. ciddiyim.

soğuk duş adamı çivi gibi yapıyor ama bünyen zayıfsa deneme bile:)

(bkz: solgar nero nutrients)

sakinleştirmiyor ama kahve gibi daha fazla germiyor da.

sopiro yok bende öyle olmadı ya. bir de spora çok vakit ayıran bir birey olarak o vakiti arar oldum. o nedenle şu an göbek bağladım. ah şu projeler bir geçse...!!!iii!111

boo ya moon: hımm teşekkür edermim, bir deniyim bakiiim. saolun

oyunun save dosyalarını nereye kaydettiğini bul. düzeltmek istediğin save dosyasının üzerine sağ klik -> restore previous versions.

oradan istediğin noktaya geri getirirsin.

Yıllar sonra ben de nostalji yapayım dedim, son göreve kadar geldim SA'da. :)

valla gözlerim doldu :I dediğin gibi save dosyasına geldim ama arşivle felan çıkıyor ustat.

var lakin biraz farklı.
şimdi senin görevleri bitirme sıran farklı nette indirdiğin kişinin görevleri bitirme sırası farklı.
yani 3-5 görev atlarsın.
en baştan oyna.
bende indirip oynayayım yahu.
harbiden ne güzeldi:)

ah be. hilesiz gidiyodum babalar gibin. sabah dalgınlığına gitti savelerim..

Sistem geri yükleme geri getrmez mi hocam?
Kayıtlı oyunlar gitmesin diye bundan korkardık küçükken; öyle birşey hatırlıyorum ama.

sistem geri yükleme denedim. olmadı. internette çeşitli forumlarda save paylaşımları var.% 22 lerde bulabilirsem alıcam artık, virüstende tırsmıyor değilim.

www.tubitak.gov.tr
www.tubitak.gov.tr
www.tubitak.gov.tr

hiçbiri değil maalesef. aradığım kitap daha esprili bir dille yazılmıştı.

edit: buldum sonunda tekrar. kitabın adı the disappearing spoon imiş.

ne zamana kadar geçerli? eğer süresi dolmuşsa uzatmıyorlar artık, yenisini almak gerekiyor.

@resistance is futile

süresi dolalı 3 yıl olmuştur onun.

hmmmm sanırım yenisini almam gerekiyor, onu uzatmıyorlar doğru mu? Gidip sıfırdan gibi başvuru mu yapmam gerekiyor? Yoksa eski pasaport sahiplerine bir uygulama var mı?

(bkz: business'tık biz, biz de mi öldük)

www.epasaport.gov.tr

eski sahiplere bir ayrıcalık yok, süreçle ilgili her türlü bilgi bu sayfada mevcut.

herhang bir ayrıcalık yok.
online randevu alıyorsunuz, harcınızı yatırıyoruz ve eğer daha önceden parmak izi vermediğiniz randevu saatinizden önce gidip parmak izi vermeniz gerekiyor. 3-4 gün içerisinde pasaportunuz adresinize postalanıyor.

thermodoline diye bi krem var. aynı sebepten ben de kullanıyorum. sürünce ısıtıyor ağrıyan bölgeyi, iyi geliyor.

benim oldugum yerde eczaneler kapandi ya onu söylemeyi unuttum :/

buz tutabilirsin.

bir de, gece yatarken, ellerini yastığın altına sok. ellerin yukarıda olsun yani (ciddiyim).

bende buz kompleksi yapsam diye düşündüm.. bence daha da agrır yastıgın altında

reddit

reddit'te dataları gizleyemiyorsun bildiğim kadarıyla. yani subreddit'in adını bilen biri bulabilir. ama 80 bin küsur subreddit var, bulunacağını pek sanmıyorum.

the orange box şart bi kere.
portal ve portal 2
sonra dead space serisi,
deus ex,
f.e.a.r serisi,
bioshock,
bulletstorm,
dead island fena değildi yine,
lara croft oyunları keyiflidir,
red faction sevmem ama seveni vardır, dene yani.
e tabi fallout,
fabla güzeldir,
rage,
tom clancy oyunları iyidir,
the witcher,
şanslısın yav :)

portal 2

the witcher 2 oyna; hatta dur lan! benim pc kaldırmıyor bir de benim yerime de oyna.
kaymak gibi oyun. hele ingilizcende iyiyse tadına doyamayacaksın.

age of 2
dirt 3
la noire
witcher 2
warhammer

orange box, üstüne portal 2.

L.A. Noire ve GTA IV benim sevdiğim tarz oyunlardır. gta tarzı oyun işte :D

teşekkürler cevaplar için. öncelikle age of empires kral oyundur onu bildiğimi yazmayı unutmuşum:)

bir kaç oyun yükledim arkadaşlar. cevaplarda en çok adı geçen the whitcher 2 ve portal 2'yi yükledim. gerçekten inanılmaz. özellikle portal'ın sıradışı kurgusuna, whitcher'ın da enfes grafikleri ve oyunun kaderinin tarafımızdan değiştirilebilirliği (sanırım rpg oluyor bu) beni çok şaşırttı. yalnız ingilizcem iyi olmadığından bu oyunu, çıkacak türkçe resmi çevirisinden sonra oynamaya karar verdim ( www.oyunceviri.com!!! )

onun dışında orange box'ı daha sonraya sakladım. hele şunlar bir bitsin. ayrıca bunları duyuruda sormasaydım sanırım başka bir şey yükleyecektim ve muhtemelen bunlardan daha kötü olacaktı. sağ olun:)

GTA V ve MAX PAYNE 3 yolda dostum onlar bi çıksın bayram var :D

edit:niye ben seviniyosam sanki kaldırcak bilgisayarım :((

edit2:işlemcimden kaybediyorum :((