sony ericsson w ve nokia xpress music serisini inceleyebilirsiniz.

samsung m7600 beat dj var o tip.

sony ericsson volkmen serisi harika ses .

4 yıldır sony'nin w550i kullanıyorum ve çok memnunum, tabi siz onu almayın antika oldu artık ama walkman serisi güzeldir.

(bkz: #15501979)

Benzeri durumda bizimde arsamız var. Arsanın bağlı olduğu belediyeye gidip o vatandaşın sadece ismini alabiliyorsun. Ancak eğer mahkemeye verme durumun olursa avukatın adamın bilgilerine mahkeme aracılığıyla erişebiliyor.

tapu kadastrodan bir tanıdık ayarlayın ya da orda tanıdığı olan inşaatçı, emlakçı vs.. birini bulun. emlakçı, inşaatçı dememin sebebi genelde işleri çok düşer ve ordaki herkesi tanırlar. kişinin adını soyadını tc kimlik nosunu alın. bu çok zor aslında nazınızı ya da paranızı geçireceksiniz. hemen adres bulabilmek için ise nüfustan bir adam bulun. malum merkezi adres kayıt sistemimiz var. artık tanıdık, naz, para ne olursa sistemde kayıtlı adres bulabilirsiniz. şu da olabilir tüm gsm ve telekomdan bu isme ve tc kimlik nosuna kayıtlı telefon isteyebilirsiniz.

sahibi tek kişi ve yaşıyor olsun eğer çok mirasçılı bir yer ise ölme eşeğim ölme. hepsini satış için ikna etmek başlı başına derttir. satmaya niyeti olan olacaktır, olmayan olacaktır. başka şehirler de belki de ülke de yaşayan olacaktır.

şansınız yaver gitsin. yeri aldıktan sonra inşaat ile uğraşmak çelik gibi sinir sahibi yapacaktır sizi. başıma geldi ordan biliyorum.

(bu yöntemi uyguladım ve çoğu işi tanıdık vasıtasıyla çözdüm ve beş mirasçıyı iki yılda ikna edebildim. bir tavsiyem de mirasçılarla, satıcıyla uğraşacak olursanız ne olursa olsun öyle acil, çok paralı alıcı gibi görünmeyin 50m2 yere 500m2 parası çekecek kadar utanmaz olabilirler. )

muhtara sormayı denediniz mi?

cevap üzerine; muhtarın bilgisi olabilir. adamın bilgilerini vermese bile haber yollayabilir. bence denemekte yarar var...

@roadrunner_merlin ve phonex teşekkür ederim.

@Lazor, muhtara sormayı denemedim ama oradan bir şey çıkacağını sanmıyorum.

konak vapuruna bin, ordan metroya, hilal'de in. askerlik şubesinin arkasında kalır hilal durağı.

konuyla tamamen alakasız fakat bu albümleri kendin ripliyorsan flac'lerini de bekleriz :)

Full Discography: Eluveitie ve Full Discography: TrollfesT başlıklı iki yazınızın en altında bu kod var. div katmanının stilinde pozisyonu belirtilmiş o da şu an görünen yerde konumlanıyor. büyük ihtimalle bir yerden kopyalarken bunu da kopyaladınız ya da başka bir şekilde metne ilintilendi. altta belirttiğim kodu bulup silerseniz sanırım düzelecektir.

<div id="what_the_hell_icon" style="position: absolute; left: 457px; top: 325px; display: block; opacity: 1; z-index: 9999; cursor: pointer;"><img src="appwared.com " alt=""></div>

Denizli'nin bir ilçesinde yaşayan teyzemdeydim. 10 yaşımdaydım ve sokağa çıkma yasağı olduğu için eve dönemedim bir süre. Bundan az bir süre önce bizim sokakta çatışmanın ortasında kalmıştım. Sokağın iki ucundan ateş ediliyordu, ben de kapının önüne çıkmış bir sağa bir sola bakıyordum. Annem içeri sürükleyinceye kadar, kovboy filmi heyecanım sürmüştü.

pederim adına cevaplayayım, partizanlık yuzunden cıkan kavga sonucu jandarma tarfından alıkonulmus bi sure.

tam olarak bugunu degil ama bir hafta kadar sonra okullar acilmisti, o zamanlari hatirliyorum. ilkokula giderken tüm yollarda jandarma vardi, izmir gültepe o zamanlar sakat mekanlardan biriydi, duvarlardaki kurşun izlerine, üzeri kirecle kapatilmis sloganlara baka baka okula gidiyorduk.

ben de 10 yaşındaydım.

bir hafta sonra okullar açılacaktı, yatılı gideceğim için, salonda baş köşede, eşyalarım hazırlanmış duruyordu, aklımıza gelenleri son dakikada ekliyorduk. o yüzden gecenin bir yarılarına kadar ütü yapıyordu annem ve geç yatıyorduk. sabah 5 gibi amcamın telefonuyla uyandık: "ihtilal olmuş"..sonra radyoyu açtık, "hasan mutlucan". biz pek birşey anlamıyorduk, ama sokağa çıkma yasağı vardı, camdan tanklara bakıyorduk. Ha, çokça asker ve tank vardı, çünkü çorlu'daydık, yani zaten askeri üs olan bir yerdeydik.

okul da, bir özel lise olduğu için midir, nedir bilinmez, gittiğimizde kapısında askerler vardı sürekli. bir sene askerler kaldı hep kapıda. (hatta kışın okulda "kardan kadın" yapmıştık 10 yaş anatomi bilgimizle de, askerlerden bilmişlerdi, o zaman üzülüp itiraf etmiştik)

ben de portakalda vitamindim.

annem -teyzemlerin yanindaymis izmir'de- diyorki, "sabah bi uyandik, sokaga cikma yasagi koymuslar. hoparlorlerden de duyuru yayinliyorlardi, televizyonda da kenan evren vardi."

bilmedigimiz seyler soylemedi yani senin anlayacagin.

daha portakalda vitamin bile değildim. babam tarladan dönerken askerleri görmüş. hayırdır kardeş demiş? darbe oldu hemşerim, ne tarafa demişler. o da tarlada işim bitti eve gidiyorum demiş. iyi sokağa çıkma yasağı geldi. direk eve git. duyurulana kadar da çıkma demişler. ayrıca peder, bizim burda öyle çatışma matışma, vukuat olmadı der. bir iki heyecanlı genç arada slogan mlogan atardı çarşıda o kadar derdi.

Darbenin ilk sabahı idi, 9 yaşındaydım. (Darbe öncesi tv'de bol bol Ecevit, Demirel izleniyordu. Ben bir şey anlamıyordum. Evde bazı kitaplar bir yerlere saklanmış idi -yakılmamıştı-. Birtakım yasaklardan haberdardım, tam olarak mevzuu kavramıyordum. Sadece ortam gergindi ve bir sıkıntı vardı.) Neyse, bir Marmara Bölgesi ilçesinde mahalle ortamında yaşıyordum. Sokaklar bomboştu ve sanki hafif yağmur yağdıktan sonra azıcık güneş açmışçasına bir ışık vardı. Nedense son derece hoşnuttum ve sokakta tek başıma keyifle yürümüştüm. Sanki sokağa çıkma yasağı kalkmışçasına bir ruh hali içindeydim. Hatta bir ezgi mırıldanıyordum, nerden duymuşsam (hala anımsıyorum onu).

ben de türk.net le bağlanıyorum dediğin her yere bağlanabiliyorum ve yavaşlık da yok. her şey yolunda.

teşekür ederim, sanırım bende bir sıkıntı var ama çözemiyorum..

sıkıntı yok.

Karşıyaka lisanslı forma lotto beyaz
( Melih Spor )

Fiyat: Ytl- 59.00 alayına isyan ölümüne göztepe...

teşekkürler. yüzsüzlük gibi olacak ama melih spor'da karşıyakadaymış daha yakında yok mudur? (konak, alsancak tarafı falan) bende büyük altay diyorum. arkadaştır kıramıyoruz.

sanırım yok. zaten ksk store ya da kskyum ya da ksk yuvası diye bir oluşumları da yokmuş. geçen güne kadar yalısporda filan çakma formalar satılıyormuş. polis basmış. sevgiler.

kemeraltının konak tarafından girişinde, devlet opera binasını geçince barçın spor var. orda kesin vardır.

..Göz Göz Göztepe..

müjde ar? www.t-turk.com

3432.voxcdn.com

denizden çıkmış buz gibi bo derek

(denizden çıkmamış da olabilir)

www.kisax.com

galeri.milliyet.com.tr

Bunları buldum en yakın. Ama sanki daha farklı bir fotoydu o ya.

şu da olabilir..
galeri.milliyet.com.tr

ursula andress olmasın o james bond'un dr. no filminden?!

cevaplar için teşekkür ederim ama bunlardan hiçbiri değil maalesef.

ama öyle bir fotoğraf var di mi siyah beyaz olması lazım hatta? ben rüyamda görmedim umarım.

www.sinepil.org
www.bing.com
images.google.com.tr

ticaret sicil gazetesinin internet sitesinden baktığımda şirketin eski adının european telekomünikasyon olarak görünmekte. 11 adet kayıt çıkıyor. son 27/10/2008 tarihli sicil gazetesinde genel kurul toplantısında çukurova'nın ve pek çok şirketin katılımı var. sanırım çok ve yabancı ortaklı btk'dan lisanslı bir telekom şirketi.
sizin de bakmanız için www.ticaretsicil.gov.tr

nasıl bir firma olduğunu sicil gazetesine bakarak söylersek temiz, sermayesi belli görünüyor. elbette bahsettiğiniz anlamda teknik destek, müşteri temsilcileri nasıldır kullanan birinin söylemesi daha iyi olur.

adsl 2+ mevcut adsl teknolojisinin daha da iyileştirilmiş halidir. 24 megabit e kadar destekler. ancak şu an yeni 8 mbit verilmeye başlandı o da adil kullanım denen saçmalıkla beraber. yani mevcut hızlar arttırılmadığı sürece 2+ ın bir anlamı yok.

ttnet e5 ise biz otobanız olayı yurtiçi için saçma bir deyim çünkü tüm santral ve kablolamalar türk telekom un sahibi arapların elindeyken hele de piyasa şartlarını bile ttnet belirliyorken çok saçma. çünkü onların altyapısına geçseniz de ttnette sorun olduğunda sizde de olacak. ancak yurtdışı çıkışları ayrı ise ttnet in yurtdışı çöktüğünde sizin yurtdışı erişiminiz olacaktır. özel firmalar yavaş yavaş yurtiçinde kendi kablolamalarına geçiyorlar ama bu büyükşehirlerde belli başlı bölgelerde.

ben turknet kullanıyorum yurtdışı çıkışı kendisine ait. millet yurtdışına çıkamazken ttnet ile ben gayet rahat işimi hallediyordum.

kükürtle kurutuldukları için yıkanması gerekir diye düşünülmüş olabilir..ama ne farkeder ki?

biz siyah olanlarından alıyoruz ve her zaman yıkarız. zaten yıkarken üzerinden kum gibi bi şeylerin çıktığını göreceksiniz. yoksa yerken gıcır gıcır gelir ağzınıza. bi de yapış yapıştır böyle toz kaplıdır zaten. mutlaka yıkayıp havlu kağıtla güzelce kurulayın.

yıkayın kardeşim, ben malatyalıyım

ve evet günkurusunu tercih edin

yıkamayın, ben de malatyalıyım.
yıkanınca tadı kaçıyor, yeme usulü bile kurudur onun.

malatyalı arkadaşıma sordum,
kuru kayısıyı niye yıkayalım ki cevabı verdi ben onun yalancısıyım.

yıkanmış kayısıların kızgın güneş altında kurutulmasıyla üretiliyor içinde hiçbir kimyasal yok ama açık hava sonuçta tozdan börtü böcekten etkilenir nihayetinde. ben yıkamadan yemeyi tercih ediyorum alchemistt in dediği gibi tadı kaçıyor yıkayınca ama yerken de dikkat edin börtü böcek çıkıyo bazı bazı :))

arkadaş günkurusunu yıkamadan da çok yedik, bi şey olmaz. ki insanın biraz pisliğe ihtiyacı da var bağışıklık sisteminizi ana kuzusu yapmayın. ama yok ben senin gibi dalında balında yiyemiyorum istanbula gelene kadar ne pis herifler ellemiştir "kayısının kilosu kaça" diyerek çerezcide dersen hemen yıka tabi.

ben de malatyalıyım, evet, yukarıdaki de bendim. ama yıkayacaksan yıka yıkamayacaksan yıkama kükürt içinse zaten fazla kükürt geçirip geçirmemeleri önemli üstündekini de yıka her türlü üstünde de kaldıysa zati direk kükürt yemiş olursun.

gidiyorum.

Ekleme: yukarda tadı kaçar demişler doğrudur, siz ikimizin dediğini birleştirin (thundercats miydi) yıkayın bi güzel ama sonra yemeyin, bekleyin, kurusun.

dediğim gibi sarısı için kükürt gerçeği, gün kurusu içinse "fazla ellenme" gerçeği her daim vardır.

Yine ekliyorum:
her gün kurusu iyi değişldir, akıllı tüccarımız napar, gün kurusunu ıslatıp satar ki ağır çeksin (şerrrefsizler evet) bana bi 5 kilo günkurusu hediye gelmiş (akraba makraba değişl 7 kat yabancı tarafından) herneyse içinde kurumamış gün kurusu çıktı, ağır çeksin diye hibnelik etmişler.

şmdi normal kurumuş bi gün kurusunu yıkasan yine tadı o kadar bozulamaz.

malatyalıların cevabını dikkate almayın, yıkayın. çünkü nereden geldiğini bilmiyorsunuz. üstüne kedi köpek mi işedi, kuş mu sıçtı bilmiyorsunuz. malatyalı adam kendi kayısısını kendi kurutuyor gözünün önünde, temizliği de pisliği de kendi biliyor. çarşıdan alıyorsanız her halt olabilir onda, yıkayın.

ben de kendi bahçemdeki şeftaliyi ağaçtan kopartıp yiyorum yıkamadan. gözümün önünde büyüyüp yetişen şeftali. temizini kirini ben biliyorum, ben görüyorum. ama manavdan alsam yıkıyorum.

kötü bir görüntü oluşturuyor kısmını ihmal etmeniz ? çerçevelettirmeyecekseniz (yuh baya uzun kelimeymiş.) dursun ne olacak ki ?

orjinali kopyasından daha değerliyse bilemedim
lakin,
taranıp photoshop'ta filan temizlendikten sonra iyi bi baskısı çıkarılır hani kopyası olaraktan, o şekilde işe yararsa aklıma gelen tek çıkar yol budur efenm.

@lejant; açıkçası diplomayla adam olunmaz diye düşünenlerdenim ancak çerçeveletip asma ihtimalim olduğu için (işyeri için) burda sıkıntı oluyor yoksa bir tarafımdan aşağı kasımpaşa hesabı.

@paradoxical; diplomada hologram etiket ve gümüş yaldız baskı kullanılmış. iyi bir öneri ama bu sebeple sıkıntı oluyor. olmazsa öyle yapacağım.

normal silgiyle sil. hatta hi polymer diye bi silgi var pentel in onu dene yardımcı olabilir.

okuldan kayboldu diye yenisini çıkarttırın

@bullet-tooth; deneyeceğim.
@ilse; mail attım. bakalım cevap bekliyorum.

harnup pekmezi olarak da bilinen keçi boynuzu pekmezi olabilir. pekmezi sade yiyemem dersen yoğurt ya da süt ile karıştırabilirsin ancak kendisi düz duvara tırmandırıcı bir etkisi de bulunmaktadır. burn den daha iyi enerji patlaması yapar. konstrasyon sağlar, dinç tutar.

psikoloğu dövüp zorla tedavi olmak bana çok mantıklı göründü.

- öncelikle sınava gerçekten hazır olduğunuza emin olun.
- internette nefes egzersizleri vardır. onları uygulamayı deneyin.sakinleştirmesi açısından. işe yarıyormuş.
- "yine ishal olucam" beklentisine girmeyin.
- her zaman yediklerinizden farklı şeyler yemeyin. (sınava 2 gün kala en az)
- yine sınava yakın, erken kalkmaya çalışın. vücudunuz erken kalkmaya, o saatte yemek yemeye alışsın.
-psikoloğu dövmek fena fikir değil.

100 tl lik psikolog biraz ucuzcu imiş aslında. psikologlar daha pahalıdır. psikolog tavsiye ediyorum ben.

ben sınavlara normal kola ve çikolata götürüyorum. sınavdan önce helecandan bişi yiyemediysem bile sınavda kola ve çikolata ile doping yapıyorum, zorla tıkıştıyırum ağzıma. faydası oluyor. sonuçta şeker beyin için gerekli bir besin. performansı arttırıyor.

Sınav sabahı bir şeyler yiyemeseniz de size sert bir kahve içmenizi öneriyorum. Kafein candır canandır konsantransyonu arttırır, dikkatinizi toplar.

ben burda bana yakın bi duyuru rastlamadığım için veremedim. ancak bu tv lerde altyazı gecer bazen bir kere denk geldi gittim verdim. burda da adresime yakın olsa giderim heralde.

ben bir kez kan verdim buradan görüp. son kan verişimden yeterince zaman geçmişse ve denk gelirsem veririm yine. ama bir şey hissetmiyorum açıkçası. sağlıklı sigara falan kullanmayan bir bireyim, ihtiyacı olan varsa veriyorum sonra dönüp gidiyorum. tatmin amaçlı değil yani.

bir kez yaşadım bu durumu. gidip de kan vermediğim için vicdan azabı duydum diyebilirim. hatta duyuruyu açanı bulsam sorucam ne oldu hasta iyileşti mi diye. bir daha böyle bir durumla karşılaşırsam gider veririm. sigara içmem sorun olmazsa eğer.

gördüm mü veririm. ne burda ne de sözlükte daha nasip olmadı. bir tek geçenlerde tüm izmir için kızılay'dan bağış çağrısı yapıldı. stoğumuz kalmadı diye. bir hafta kadar önce bir saatlik yol teptim kan vermek için.

sigara sorun değil. boyunuz kilonuz ortalamanın biraz altındaysa veya daha yüksekse, 24 saat içinde alkol kullanmamışsanız verebilirsiniz büyük ihtimalle. formda daha bir sürü şart var ama genel olarak böyle.

burdan hiç denk gelmedi ama bir keresinde okulda denk gelmiştim. 500 kişinin olduğu bir yerde asılıydı ilan. muhtemelen başka dersliklere de asılmıştır. gidince ilan sahibine sordum; bizim okuldan bir tek ben gelmişim. aksatmayın, normalde de giden insan sayısı çok az.

kan vermeye gidecekseniz de google'da "kan bankası" veya "kan aranıyor" diye aratıp bir bakın, kanınızı ihtiyaç sahiplerine gitsin. onu bulamazsanız da takas için kan ihtiyacı olan birilerini bulmaya çalışın. tedavisinde düzenli olarak kan gereken hastalar hastaneye borçlu kalıyor. 20 ünite kan almışlarsa o kadar ünite kanı yerine o kadar kan bulmaları gerekiyor (kan grubu farketmez). yoksa senet yapıyorlar. ünite başına 10 lira falan olması lazım.

kizilay'a duzenli kan bagisinda buluyorum ben. hem benim grubum da en fazla bulunan grup oldugundan pek de aranmiyor.

yalniz bi kere ankara metro'da anons yapilmisti da bi ben gitmisim. yazik adamcagiz taksi falan tutup goturmustu hastaneye beni.

benim kan grubum 0 rh -, bazen görüyorum ama hatayda oturduğumdan dolayı pek işe yaramıyor. sinir oluyorum. bir kaç kerek mesaj atıp sormak istedim ama kafa bulandırmak da istemiyorum.

kan aranıyor duyurularının %90'ı istanbul'da olduğundan maalesef veremiyorum, sözlükteki duyuruyu da kapadım artık görüp görüp veremeyince. onun dışında eş dosttan duyduğum ihtiyaç sahiplerine kan veriyorum. normalde aspirin filan almamış olmak gerekiyor, ama acil bir durumsa ve lazım olan plazma vs ise belirtmeniz kaydıyla alıp ayrıştırıp kullanıyorlar.

girip giremeyeceği hakkında bir bilgi veremeyeceğim (bu olaylarla alâkadar olmayalı çok oldu da) ancak şunu söyleyebilirim bildiğim kadarıyla eğitim ve teknik eğitim fakültelerinde bilgisayar, elektronik, elektrik vb. teknik bölüm öğretmenliklerini bitiren öğrenci, eğitim fakültesinde aynı bölümü bitiren öğrenciden, bir kademe (sanırım 3 yıllık hizmete tekabül ediyormuş) daha önde başlıyor. sanırım artı avantajı genç yaşta kademe farkından sahip olacağı memur avantajlarıdır. (bunlar nelerdir bilmiyorum)

Pittsburgh Slim - Girls Kiss Girls diyeyim o zaman.

flo rida - right round

Pitbull - I Know You Want Me (Calle Ocho)

inna - hot

bugun aksama kadar power fm ya da birgin radio dinle hepsını ogrenırsın.

bir gin ne ya virgin.

rihanna - disturbia

@bryan fury@ radyoda güzel şarkılar duyuyorum ama isimlerini bilmediğimden işe yaramıyor.

cudi - day n night
pitbull - hotel room

winap fln kur orda title da yazıyor.

a)
1. inna - feelo
2. flo rida - right round
3. david tavare - call me baby
4. pitbul - i know you want me (calle ocho)
5. ian carey- keep on rising (radio mix)
6. inna - hot
7. akcent - that's my name
8. lady gaga - poker face
b)
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.

biraz buldum. yeni çıkan olmasa da olur bu tarz şarkılar lazım işte. yok mu bu tarz müzük dinleyen? bi oldurun be.

myo'lar, meslek lisesi mezunları için sınavsız geçiş/ek puan vs. desteğiyle devam niteliğindeki okullardır. diğer liselere ayrılan kontenjan ise çok kısıtlı olup zaten alan dışı puanla tercih şansın olacağından fakültelere girme şansının bile daha yüksek olduğunu söyleyebilirim. moral bozmak gibi olmasın da hele istanbul içi peeh...

bazı okulların 2 yıllık internet destekli bölümleri olur. açıköğretimden pek farkı yoktur aslında. bunların kontenjanları diğerlerine nazaran devasa fazla olduğu için şansın yüksek olur. ancak harcın yanında ek ücretleri oluyor. bir de sadece internetten döküman okuyarak sınavları geçebilir misin bunu iyi düşünmen gerekir. çünkü örgün eğitim gibi birebir imkanı yoktur.

sinopsisten bir şey olmaz. tabi yazdığına da bağlı. temiz bir tretman 100 sayfa kadar plan plan fransız usulü. onu onaylatırsan ileride bir şey olmaz.
eğer çok ayrıntılı işlenmemiş bir senaryonuz varsa bile tut ki parası bol arkası sağlam birisi çaldı çekti filmi??? ne olacak? en fazla savaş ay gibi kısıkça bir sesiniz çıkar.

konu farklı bi konu. şu ana kadar işlenmemiş bir konu açıkcası. hiç mi şansım yok sinopsisten?

sinopsis sonuçta üstün körü bahseder. böyle bir durum oluşsa bile adam ben düşünmüştüm bunu falancaya anlattım o da gitti bu arkadaşa anlattı olabilir. şu ana kadar işlenmemiş bir konu demeniz için dünyadaki tüm senaryoları okumanız gerekmez mi? tabii ki tek, ilk kez siz düşünmüş olabilirsiniz.

şöyle bir şeyin yapıldığını duymuştum. tabii bunun doğruluğunu araştırmadım eğer doğru ise işi garantilemek adına yapabilirsiniz. bir zarf alıp sinopsisi de içine koyup zarfı iyice kapattıktan sonra pullatıp damgalatıp postane vasıtasıyla kendi kendinize gönderiyorsunuz ve o artık geçerli bir kanıt oluyor. çünkü damgada tarih var ve mektup açılmamış. mahkeme huzurunda ilk kez açılacağından o gerçek kanıt oluyor çünkü şahidiniz bir devlet kurumu.

zarf olayını belirtmemin sebebi şu; öncelikle sinopsisi olabilir, daha sonra yazdıkça beşer sayfa, onar sayfa ya da keyfinize göre kaçar tane isterseniz, kendi kendinize göndermeniz ve zarfı açmamanız. ben bunu şu zaman yazdım şahidim de postane demek için.

postane yöntemi geçerli aslında ama yakın zamanda zarf açıp kapamanın türlü yollarını bulduklarından bir de mail yöntemini deneyin. kendi kendinize mail atın ve saklayın, işlemin yapıldığı tarih net olarak tespit edilebildiğinden geçerli kanıt sayılıyor bildiğim kadarıyla.

Zamanında ben de çok araştırmıştım bu konuyu;
1-Zarf olayını 1-2 avukata sordum, yüzde yüz doğrudur, dava lehine sonuçlanır diyemiyorlar.
2-Bana verilen akıl şuydu, sinopsis bile değil, sadece senaryoyla alakalı en kilit noktaları (Değişirse filmin bir şeye benzemeyeceği) varsa en önemli diyalogları, işte kısacası değişirse filmin kötüleşeceği noktaları yazarak onaylatmak. Böylesi bir yazı da max 3-5 sayfa tutar. Ben uygulayamadım ama bana verilen akıl buydu, benim de aklıma yatmıştı.

Bir kere azmederseniz, gerisinin geleceğini düşünüyorum. O azme başlamak için, işin gerisinin kolaylaşacağını bilmek yeterli olacaktır zannedersem. Umarım başarırsınız, kolaylıklar dilerim.

başlamak bitirmenin yarısıdır derler. yapacağım işin planını programını yapar, tamam başladım derim. sonra açarım sevdiğim gaz bir parça işe girişim. zaman geçer gider farkına varmam bile. bu arada işim bilgisayar üzerine.

"çalışmıyorum.daha önce kısa dönem çalışmıştım ve çalıştığım zamanlarda işimi zevkle yapıyordum.şimdi bir işe gidip çalışmak dahi istemiyorum."
reçeteni kendin söylüyorsun. "hayatımı çok kötü etkileyeceğinin farkındayım zaten şu anda yaşım genç." yaşın genç olduğu için hayatını nasıl etkileyeceğine dair çok gerçekçi bir fikrin yok, durumu abartıyorsun. büyük ihtimalle bu da bir baskı oluşturuyor, eh, her çalıştığında bizzat bu baskıyla yüzleşiyorsun. şu durumda kim çalışmak ister ki?

çalışmak istemiyorsan çalışmayacaksın bu kadar basit. en azından bir süreliğine ara ver. ama bunu yaparken için rahat olacak. bak zevk aldığın şeyleri yapmadığını söylemişsin, sebebi budur, çalışman gerektiği gibi bir kanı en tepede sallandığı sürece zevk alamanı engelleyecek o suçluluk duygusu.
o yüzden bu duygulardan bir arın. bunun bir zorunluluk olduğundan falan. zihnini uzaklaştır ve rahatla. bunun için de dediğim gibi 0 çalışma olan bir ara verip, zevk alacağın şeylere konsantre ol.
çalışmamak belki bir isyan? en güzel yaşlarında zevk alacak şeyler yapmak yerine kıçını kırıp sabahtan akşama sıkıcı sıkıcı birşeyler çalışmana isyan? eh, hayatını zevksiz hale çevirince ne çalışacak enerjin kalıyor, ne de zevk almana izin veriyorsun, dediğim gibi yapmazsan bu döngüden çıkman zor gibi.

bir başkası o duyuruyu okudgunda tiklenen cevabın işe yaradığını diğerlerinin boş olduğunu anlar, kolaylık sağlar.

emeğe saygıdır, adam yazmış bir tık o kadar zorsa soru sormasın.

bencesi böyle, ve bir anlamda özellikle bazı sorularda tik önemlidir.

bildiğim kadarıyla dharma'ya katkısı var. ama benim değinmek istediğim şu :

alchemistt + 1

boşver dharma'yı. ben forum olayına hastayım.

peki o zaman bunun bu kadar gizli olması engellense? mesela ben duyuruya ilk girdiğim zamanlarda o tik orada nasıl oluyor kestirememiştim, beyaz bir kutucuk var evet ama o kutunun basılacak bir şey olduğu çok belli olmuyor bence. üzerine gelince highlight olmuyor ya da ne bileyim başka şeyler de olmuyor, çok belli etmiyor kendini. sadece bi tane el çıkıyor. mesela altına "cevap işinize yaradıysa bu kutuya tik atın" falan yazılsa? ya da nick yazan yerin yanına "bu cevap işime yaradı" butonu koyulsa, o butona basınca yanda tik çıksa?

yani sadece görsel ve hafiften implicit bi özelliğin siteye ilk defa girmiş birine çok şey ifade edeceğini sanmıyorum ama ben bilmem assert h bilir.

legal değildir.
şahsen ben de rahatsızım tick kullanmaya tenezzül etmeyen yazarlardan. sonuçta buraya bir soru sormak tanımadığınız insanlardan yardım istemek demek. sokakta adamın birine "otobüs kaçta geçecek burdan?" diye sorup o adamın yüzüne bir daha bakmamak gibi.. hoş değil.

tabii sorulan sorunun cevabı tam olarak verilmediyse tick atılmayabilir, benim kastettiğim o değil, yanlış anlaşılmasın şimdi

elbette dediğin olabilir ama sonuçta buraya gelen insan, sözlük vasıtasıyla geliyor ve çoğu şeyi çözebilecek, ne işe yaradığını anlayabilecek kapasitededir. (genellemenin allahını yaptım ama sanırım coder böyle düşünmüştür diyorum. al sana bir genelleme daha)

tik in tek amacı sonradan gelen aynı sorundan muzdarip, benzer bir sorusu olan kişilere yardımcı olmak. aha cevap budur eğer boyle yaparsanız sorununuz çozulur demek. toplam cevabın onaylanmış cevaba oranının dharma ya etkisi var. ancak dharma gereksiz birşey bence. insanlar burda sorulara statüko için, dharma puanım artsın diye değil yardımcı olmak için cevap veriyor. dharma gelmeden once de benzer kişiler yardımcı oluyordu, şimdi de oyle.

O zaman biz bu ozelligi islevi icin mi (Sorunun yaniti verildi anlaminda), yoksa tesekkur etme amacli mi kullanacagiz?

Sonucta benim icin yanlis da olsa birkac satir yazmis insani da digerlerinden ayri tutup tiksiz birakmak ayip bence. Ben, duyuruma yazilmis her cevaba tik atiyorum cıvık bir uslup kullanilmadigi surece.

sorunuzun cevabı ne ise onu ticklemeniz olayın özü. aynı zamanda bu tick bir aferin, bir teşekkür anlamı da taşıyor. taşısın zaten, insanlar teşekkür edilsin diye yardım etmez ama yardım edince teşekkür edilmesini bekler.. doğal yani..

Dharma ne bilmiyorum ama sanırım ekşisözlük için geçerli bir karma gibi bi şey(?)

Ben de siteye ilk girdiğimde bir süre bu kutuları hiç farketmedim. Sonra bazı mesajlarda tikleri görünce anlıyor insan. Bir de şu var, birisi mesaj yazıyorsa karşı taraftakine yararlı olmak ya da yazıyı diğer okuyanlara yararlı olmak amacında olmalıdır, dharma yalan, yardım esastır. Bu noktada sorun yok zaten millet birbirine güzel güzel yardım ediyor bu sitede.

Ama tiklesinler yani :-) Ben bunu öğrendiğimden beri tikliyorum. Tiklemeyen de tiklemeyebilir, ama bu hareketiyle "sorum daha yanıt bulmadı ha" gibi bi mesaj peşinde olabilir mi? Ya da beğendiği yanıtlarla beğenmediği yanıtları bu yolla ayırt ediyor olabilir mi?

tik olayini komik ve bir o kadar sacma kullananlar da var. dogru cevap dururken yanlis cevabi tikleyenleri gordum, sacma cevaplari tikleyenleri gordum, sadece kendi cevabini tikleyenleri gordum...

takmaya degmez, yardim etmek daha onemli... belki gelistirilebilir..

abi dharma'ya etkisi var da yani dedigin gibi nedir ki yani? o eglencesine koydugumuz bir sey.
ama tick su ise yariyor. sen sorunu sordun, cevabini aldin, isini gordu tamam. senin sorunu okuyan baskalari icin "haa bak su su cevaplar ise yariyormus" anlamina geliyor. olayi bu.
bizim icin de istatistiksel olarak onemli, o kadar.

kanimca olay 'mesela adam duyuruya 2. defa giriyordur işi düştüğünden hemen sorusunu sormuştur, cevabı alınca belki bakmaz bile bi daha.' ifadende. aramadan soru soranlara duyulan tepkiyi de buna baglayabilirim. duyuru'yu kullanma kurallarini bilmiyor ve aramadigi ve tik atmadigi icin bu noktada hakli olabilir ama cevap verenlerin hemen hepsi burada takilan insanlar, yani dur bir kere soru cevaplayip cikayim diyenler degil. bu noktada da daha once ayni soruya 2 kez cevap yazdiktan sonra 3. kez soruldugunda sabirli olmama ragmen delleniveriyorum. bir cok kez yasayinca da bunu yapanin farkli kisiler olmasi bende bir sey farkettirmiyor. birkac yildir burda yazdiktan sonra boyle bir tepkim gelistiyse de kendimi suclayamayacagim. seye benzedi biraz da, burda beggin olayinin koptugu ana taniklik edenler bilir. bir yazar, gayet masumane bir sekilde geldi ( muhtemelen ilk sorusuydu ve belki duyuru'ya birkac kez girmisti) ve sarkiyi tarif edip sordu. bu kadar basit ama bizde de ayni sarkinin 20. kere sorulmasinda kayis koptu.

tik olayini hic takmam ama dun ilk kez igneleyici bir cevap verdim ve nedenini su an kendime sorunca, pespese tiklenmeyen cevaplar okudugum icin olmali diye dusunuyorum. dharma puanim ya da benim cevaplarimin tiklenmesi umurumda degil ama boyle bir sistem varsa ve bu sistem kimi yazarlarin umurundaysa, bunun kaygisini gutmeyi neden sorgulayalim ki? haa, bunu daha kibarca yapmali belki ama yukarda da yazdigim gibi, surekli ayni sorular, kullanim sorunlari olunca sabri olmayiveriyor insanin.

tiklemeyip, tesekkur yazanlarin mesaji moderasyon tarafindan siliniyor, onlara da ek is cikiyor mesela. yani diyecegim o ki; bence herkes hakli.

bu puan olayının eksileri bunlar

ve keşke hiç gelmeseydi böyle birşey.

şimdi teker teker herkese referans yapamayacağım çok fazla kişi olduğundan ve vaktim sınırlı olduğundan:

duyuru'ya giren herkes kullanmayı bilmiyor doğal olarak. sözlük buradan çok daha katı ve kuralların çok daha belirgin olduğu bir yer olmasına rağmen orada bile kurallara uymayıp çaylak olan veya uçanlar var. bu adamların bir kısmı da kuralları bilmediklerinden böyle oluyor. aramaya inananların sayısı git gide azalıyor mesela. burada da aynı durum geçerli, daha ilk defa duyuru'ya girmiş bi adam konsepti anlayana kadar "dur bakiym daha önce yazmışlar mı?" diye aramaz bence. direk sorusunu yazar 25. girişi de olsa, ve bu ilk girişteki adamın bence bu tik olayını çözmesi çok kolay değil. yani tamam ilk bakışta çözenler olmuştur ama neticede onun bir tik kutusu olduğunu belirten bir şey yok. ben sour lemonade ile sözlükten gelen yanıtta ya da kullanıcılara e-mail falan şeklinde notifikasyon gönderiliyorsa o notifikasyonda "eğer bu cevap işinize yaradıysa duyuru'ya girip yanındaki beyaz kutucuğa tick atın" diye bir ibare eklenmesi taraftarıyım. bunun yanında tick'in görsel olarak kalmasından yanayım ama bir "işime yaradı!" butonu koyulsa, sözlü bir şey olduğundan kullanıcıyla iletişimi çok daha kuvvetli olacaktır. sonuçta amaç daha sonra arayanların doğru cevabı görebilmesiyse bu yapılmalı, tick atma oranını artıracak bi şey olduğuna inanıyorum ben açıkçası. moderasyon "sağolun arkadaşlar" mesajlarını siliyor, adam o mesajı zaten tick fasilitesini bilmediğinden yazıyor çoğu zaman. bir bakıyoruz adam teşekkür ediyor ama hiçbir cevap tiklenmemiş. o yüzden yukarıda bahsettiğim şeylerin yapılmasından yanayım.

oluru var mıdır sevgili modlar?

mesela bir sorum da şu, böyle sözlükteki gibi bi ampul abi yapılması zor mu duyuruya? mesela bi adam duyuru açarken başlığa yazdığı kelimeler başka bir duyurunun başlığıyla uyuşuyorsa açmadan önce "bu başlığa bakın belki cevabınız buradadır" dese? gerçi neyi değiştirecek bilmiyorum, yani benim açımdan çok bi şey değişmez sonuçta eskiden açılan bi duyuru tekrar açıldığında hemen birileri (git: ) yapıyor. öyle aklımdan geçiyordu sordum.

mesajlarin altina not dusme olayi yapilabilir, evet. compumaster'a onu ileteyim.

onun disinda siteye yeni girenler icin uyari koymayi dusunuyorum. ya cok degil, herkes 1 (bir) defa yardim/hakkinda(www.eksiduyuru.com sayfasini okusa bu sorunlar hic olmayacak. ama malesef olmuyor, okunmuyor.

(bkz: ay ışığı)

senı bılemem tabıı ama sankı bu daha once cok sevdıgın bırının kaybetmedıgın ıcın olusmus bır dusunce olabılır, ınsan her ne kadar kendını zorlarsa zorlasın sapasaglam oldugunu bıldıgı bırısının oldugunu dusunup o ankı ruh halını anlayamaz bence. ben hayatımda bugune kadar sadece bır kısıyı kaybettım hayatımda, o ınsanı bır daha goremeyecek olmak, bır daha onunla konusamayacak, ona dokunamayacak olmak cok boktan bı duygu. aglamak sart degıl tabıı ama o an hıssettıklerının dısa vurumu genelde gozyası ıle olur. ozellıkle cenaze torenınde o tabutu gordugun ve ıcınde cok sevdıgın o kısının yattıgını ıdrak ettıgın an uzulmemek ya da hıssız olmak mumkun degıl bence. bı beden var karsında, son kez goruyorsun o halını bıle. ayrılık gıbı de degıl tam olarak, ayrılıkların da bı gerı donus umıdı olabılır cunku ınsanın ıcınde, olum cok farklı. aglamamayı anlayabılırım ama soz konusu olan sevdıklerının olumu ıken hıc uzulmeyecek olmak, kulaga ımkansız gıbı gelıyor.

- ağlamam : ölümle yüzleşme faslımı tamamladım, kendi ölümüm hakkında hislerim, yaklaşımım olgun, paniğe kapıplıp histerik şekilde ölüm korkumu bağırtılarla haykırmalarla kaçırmaya çalışmam
- ağlarım : ölüm karşısında üzülmenin doğal olduğunu bilirim, ortaya çıkan duyguyu ifade etmekte bir beis duymam. ölüme üzülmeyerek onu yoksayıp ondan etkilenmeyeceğim gibi büyüsel bir inancım yoktur.

şeklinde şablonlamak mümkündür.
ben ne yaparım bilmiyorum, olunca görülecek birşey sanırım.

aynı şeyleri bende düşünürüm ve aynı şey bende de var. kimseye üzülmem gibi geliyor. kaybettiğim akrabalarım vardı. ancak yaşlı ve uzun zamandır hasta olan insanlardı. yaşamlarını yitirdiler cenazelerine katıldığım, şehir dışında olduğumdan katılamadığım da oldu. telefonla haber aldığımda ise o kadar üzülmedim. çok yakın olmasa da bir arkadaşımı trafik kazasında kaybettim. ailesine taziyeye gittiğimde boğazımın düğümlendiği, bir şey diyemediğimi hatırlıyorum. üzülmüştüm çünkü çok gençti, evlenme arifesindeydi ve askerden geleli bir yıl bile olmamıştı.

sonuçta doğarsın, büyürsün, ölürsün. bunu kabullenen bir insan isen ölüm çok normal gelir. hele müslüman yahut gerçek yaşamın bu dünya'da değil ruh aleminde olduğuna, bu yaşamın sadece sınanma amaçlı bir oluşum olduğunu düşünenlerden (ahiret inancı dedikleri olay) isen yaşamını kaybeden kişi için mutlu bile olabilir insan.

beni üzecek olanın çok bağlandığım bir insanın zamansız kaybı olabilir diye düşünüyorum. bu kazadır, ani hastalıktan kısa zamanda vefatıdır. bir de kendinden daha gençlerin daha uzun yaşayacağını düşünür insan. bir ananın, babanın evladını kaybetmesi, bir adamın, kadının genç denebilecek yaşta eşini kaybetmesi, kişinin kendinden yaşça küçük kardeşini kaybetmesi vb..

ağlayacağımı sanmıyorum. en azından içini parçalarcasına. insanlar ölür. doğal. ölümün bu kadar büyütülmesine gıcık oluyorum hatta. onca yakarmalara filan. biri öldüğünde insan kendini düşünür yitip gideni değil. "of oğlum çok gençtin... ben sensiz napıcam... beni nasıl bırakıp gittin. ben şöyle şöyle yapıcaktım. ben. ben. ben." sevmiyorum cenazeleri. gidenin ardından ağlamıyor kimse, kendine yanıyor sadece. duygusuz biri olmayı göze alıyorum. ninem öldü (çok sevmezdim kendisini) ağlamadım. rahatladım hatta. annaneme yük oluyordu. çok yaşlıydı. yıllardır ölümü bekleniyordu filan. ımm, evet çok duygusuzum tekrar okuyunca.
çevremde ölenler oldu. bir kere cenazede bulundum. arkadaşım vefat etmişti. küçüktüm o zamanlar. ağlamıştım.
özlenebilir. yıllar sonra o kişinin yanında olmadığını hatırlayınca özlüyor insan. o zaman ağlanabilir belki. (hayır yine ağlamıyorum doğru düzgün)
haberlerde ölüm/cenaze gib şeyleri de seyretmeyi sevmem. duygu sömürüsü yapıyorlar. o haberi oraya koyanlar. sinir oluyorum kapatıyorum. samimi gelmiyor.
sevmiyorum ölümleri.

ek olaraktan; amerikan dizilerindeki cenazelere bayılıyorum. insanlar ölümü daha bir kabullenmiş oluyor. kimse zırlamıyor. ağlayan var evet. ama seviyeli. tabuta sarılan var, ama kimse orda baygınlık geçirmiyor. belki film olduğu için gerçekle uzak olabilir. ama hayranlıkla izliyorum yabancı cenazelerini. soğuk veya duygusuz değil onlar tam olması gerektiği gibi bence. seviyeli bir hüzün var. ağlayıp zırlamanın ölen kişiye bir fayda getirmeyeceğinin farkındalar. çünkü o öldüğü andan itibaren çürümeye başladı. çok mu mantıkçıyım?
düzeltme; türk ulusü ölümleri sevmiyorum.
ek 2: arkadaşımın naaşını görmüştüm. yani ölü bedenini.

kefenin içinde zamansız giden cansız bir beden gördüğün zaman anlarsın. bir daha da gözünün önünden gitmez zaten.

hissizlesmiste olabilirsin tabi, lakin bu gercek hayatta karsilasmadan anlayacagi bir sey degil.

nasil desem 4chan'da b0g.org'da bilemedim eski sitelerde shownomercy'de felan binlerce yarali, olu gormus olup kendini tamamen hissizlesmis zannedersin ya, gercek hayatta kopuk parmak gorsen bile icin kotu olur.
bu da onun gibi hic olum gormemenin tam tersi olan cok olum izledim oglum da bir seye yaramaz.
an itibariyle cok yakin arkadaslar icin birsey hissetmiyor gibi dusunebilirsin de, b senin insanliginin az oldugunu yada yontulabilir bir cisim oldugunu gostermez. tabi ki aglmayamayabilirsin. hatta bende cogunluk icin aglamayacagimi biliyorum.

ama yarin obur gun kopek gibi asik oluruz da o gider, ailevi yakin birisi gider o apayri bir olgu bence.

Bu hissiyatin degismesi icin evlat sahibi olmak gerekiyor sanirim. Annenin, babanin, kardesin, arkadasin olumu bir kenara, evladin olumu bir kenara. Cocuk sahibi degilim, fakat 'evlat acisi'nin diger acilardan cok daha baskin oldugunu biliyorum. Yakin zamanda babami kaybettim. Agladim mi agladim, uzuldum mu uzuldum. Fakat annem-babam beni kaybetseydi acilari cok cok daha buyuk olurdu.

Sevilen birinin olum haberini almak kotu bir sey, dunyanin en duygusuz insaninin bile kayitsiz kalamayacagi bir sey. Onu gommek, uzerine toprak atmak, bir daha goremeyecegini bilmek...

Fakat soyle de bir sey var, insan bir defa sevdigi birini yitirdikten sonra anliyor hayatin gerceginin ne oldugunu. O tokadi yedikten sonra digerleri o denli koymuyor.

büyük ihtimalle header.php ya da index.php içinde (wordpress değil joomlacıyım. çok fena götümden sallıyorum) o class bir div tagı olarak çağırılıyordur. swf'nin object kodunu o tagın içine yerleştirin.

--
şimdi indirip baktım, wp-content/themes/default altında header.php dosyası var. bu standart kubrick teması imiş sanırım farklı bir tema kullanırsanız sadece default yerine tema adı olur. her neyse orda bulduğu satır şu;

<div id="header" role="banner">
<div id="headerimg">
<h1><a href="<?php echo get_option('home'); ?>/"><?php bloginfo('name'); ?></a></h1>
<div class="description"><?php bloginfo('description'); ?></div>
</div>
</div>
bu div bloğun içine swf kodunu koyarsanız sanırım olur.

türk vatandaşı kimdir ? İSVİÇRE medeni kanunua göre evlenen İTALYAN ceza kanunua göre cezalandırılan ALMAN ceza muhakemeleri usulu kanununa göre cezalandırılan FRANSIZ idare kanununa göre idare edilen ve İSLAM hukukuna göre gömülen kişidir

teşekkürler. söyleyen?

www.milliyet.com.tr

Uğur MUMCU

www.youtube.com

pc'nin dns ayarlarından kaynaklanıyor olabilir. ağ bağlantı simgesinin üzerine tıklayıp repair/onar seçeneğine tıklayıp deneyebilirsiniz. diğer seçenek başlat > çalıştır dediğinizde gelen ekrana cmd yazıp enterlayın ve çıkan konsola ipconfig -flushdns yazıp enterlayıp tekrar deneyin.

çaycı bir işyerindeki en düşük maaşlı çalışanlardan biri olduğu için onun artistlik yapması daha çok gözünüze batıyor olabilir.

dizilerde de genelde kıl tipler oluyor çaycılar. gerçekte de böyledir belki.

en son işten çıkarılacak kişi olduğu için olabilir.

her ortama rahatça girip çıkabildiğinden bir takım şeyler duyarlar. dedikodunun hatta kendiniz hakkında dahi bilmediğiniz her türlü bilgiye sahip olurlar. genel müdür kovulur ama çaycı (genelde) kovulmaz. zaten büyük ihtimalle "ne iş olsa yaparım abi" diyen patronun akraba ya da tanıdık kontenjanından işe aldığı adamdır. bir ihtimal işten çıkartıldığında işyerinde herkesin sırrını ortaya saçıp giden haliyle küçük çaplı bir kıyamete yol açan çaycı görmüşlüğüm vardır.

benim eski çalıştığım işyerinde de çaycı çok gıcıktı. örnek veriyim dedim =)

bizim işyerindeki gayet sempatik bi adam. herkes sever yani onu. geyik, muhabbet tam yerindedir.

ben olsam yerim :)

yenmez. bana gönder.

gayet yenir ya. olsa da yesek :/

"üç aylık sucuk yenir mi?" ve "dolaba ne zaman koyduğumu hatırlamadığım donmuş sosisleri yesem ne olur?" gibi sorulardan sonra bu soru çok hafif kaldı sanırım. o sorulardan sonra soru sahipleri "yedim, bi şey olmadı." dediler. bu insanlar şu anda sağlıklı, siz de yiyebilirsiniz tabii.

süt ürünü tabi ama içinde koruyucu madde de var. muhtemelen sorun olmaz.

tadı biraz bozulmaya uğramış olabilir. bende oluyordu zira.

erimiş güzel olmaz ama ağza sıvanır kalır.koyun bi daha donsun öyle yiyin.

nutella buldum onla idare ettim teşekkür ederim

onu denedim forumlarda anlatılan folder'larda tutulmuyo benim temp lerim nerde tutuluyor bulamadım.

* eogrenme.anadolu.edu.tr adresinden giriş yapıp fakültemizi, bölümümüzü, dersimizi seçtik.
* Ders sayfamız açıldı. Bu sayfa ekşide olduğu üç parça frameli bir sayfa. Soldaki menüden E-Kitap başlığına tıklayı ders listesini gördük. Sırasıyla zaten linklere bakacağız. İlk linkimizin üzerine sağ tıklayıp "yeni pencerede aç" seçeneğine tıkladık. Sadece o dersin sayfası gelecek. Örn; Genel Muhasebe eogrenme.anadolu.edu.tr
* Üst menüden Görünüm > Kaynak dediğinizde (View > Page Source) çıkan html kodlarından kitapURL değişkenini bulunuz. Örn; yine Genel Muhasebe dersi için "VALUE='kitapURL=KitapSWF/GENEL MUHASEBE (975-06-0081-9)/unite01.swf'" evet ünite1 'in kaynak adresini bulduk.
* Bu adres eogrenme.anadolu.edu.tr adres satırından sonra eklenecektir. Yani eogrenme.anadolu.edu.tr(975-06-0081-9)/unite01.swf bu şekilde olacaktır.
* Yine örnek olarak söylersem Genel Muhasebe 20 ünitedir. Yukarıda vermiş olduğum adresi /unite01.swf den /unite20.swf ye kadar kopyala yapıştır usülü kopyalayıp ayarlarsanız flashget gibi bir download programı ile toptan indirirsiniz.
* Bunları indirmenize de gerek yoktur aslında. Gerçek adresinden (yani yukarıdaki adres) yazıcı linkinin aktif olduğunu görürsünüz. Yazıcı linkinden elbette pdf printer tarzı bir program bulup pdf olarak yazdırabilirsiniz. Ordan da word de dönüştürmeniz muhtemeldir.

Biraz meşakkatli de olsa yöntem şudur. Üst menüden Tools > Options > Privacy soldaki ekranda Contacts lists > See who has added you to their contact list karşısında bulunan view butonuna tıkladığınızda karşınızdaki pencerede sizin kimin listenizde olduğunu gösterir. eğer biri sizi listenizden silmişse kesin gösterir ama engelleme de gösterir mi ondan emin değilim.

sizi engelleyenleri görmeniz mümkün değil. ancak silenleri görebiliyorsunuz, onun için de blockstatus gibi siteleri kullanmak yerine phonex'in dediklerini yapmanız daha kolay.

atıyorum sizi ayşe engelledi ve fatma da ayşenin en yakın arkadaşı. [email protected] diye adres alın ve ayşe' yi ekleyin kabul edip online olmasını bekleyin. bunun dışında ayarlar secenekler gizlilik sağ klik seçeneği ile sadece silenleri görebilirsiniz. web sitelerine de google dan araştırıp aa bu site engelleyenleri gösteriyormuş diye aldanıp gimeyin mail adresinizden olursunuz.

sizi kimin engellediğini öğrenmek hiç bir zaman mümkün olmadı ama o tarz sitelerde, msn status checkler var, zaman zaman oraya kişinin msnini yazıp online olup olmadığını denerseniz, online yakaladığınızda sizin listenizde online değilse bloklandığınızı anlarsınız. ama çok uzun manyakça bi iş olur.

blockstatus.com yada msndeki tools/seçenekler bölümünden vs. hiçbiri sizi engelleyeni göstermez. hiçbir siteye şifrenizi vermeyin o yüzden. mümkün değil göstermesi. sizi listesinden silen kişileri gösterir sadece. üstelik bazen yanlış da gösterir. 10 dk. önce konuştuğunuz kuzeninizi sizi silmiş(engellemiş değil) olarak gösterebilir. sizi engelleyeni görmenin bir yolu var. o da kesin bir yol değil.
kişinin online olduğuna emin olduğunuz bir anda, msn listenizde kişiye sağ tıklıyorsunuz, profile git diyorsunuz. orda msn görünümü, web görünümü yer alıyor. msn görünümü görünmüyorsa sadece web görünüyorsa sizi engellemiş demektir.
fakat aynı zamanda kişi offline ise yine msn görünümü görünmemekte. dolayısıyla anlamak için kişinin online olduğuna emin olmak gerekir. böyleyken böyle.

bir rivayete göre msn den sizi engelleyenleri görmenin tek bir yolu varmış, bu yol çok çetrefilli bir yolmuş ve bunu sadece bill gates biliyormuş.

Muayene için 15 lira vermiştim bir devlet hastanesine.

1 - 15 lira muayene ücreti, testler için ayrıyeten istenir.
2 - yeni kanun tasarısıyla 30 gün. ancak sağlık vizesini başlatmak için evrak ya da benzeri işlem gerekebilir. sorun soruşturun.

iyileşirsin allamallam işalla subaneke işalla yareppim sübaneke işalla dinimiz amin

www.mint.com.tr

milliyetin geçen cumartesi verdiği tv ekinde röportajı vardı bu hanım kızın. bilginize:)

3.bp.blogspot.com

herhalde çiğdem batur'u soruyorsunuz..

evet, o. dr shephard'ın gösterdiği de olabilir bilemedim şimdi. çok benziyorlar.

boot.ini bozulmuş olabilir. eğer hdd sata ise kurulum cd sinde sata driver olan bir kurulum cd si deneyin.

hdd'de sorun olmadığını biliyorum demişsin, ama format atmaya çalıştığımda hdd görünmüyor demişsin.

format atmak için dos altından "format c:" falan mı kullanıyorsun? hddyi bağladığın başka pc'de tekrar formatla ya da gparted live cd kullan, sistemi gparted cd den boot et öyle bak.

bir de vista "boot.ini" kullanmaz, vista boot loader diye ayrı bir olayı vardır onun, hdd'yi başka bir yere bağlayıp easybcd ile vista boot loader'ı onarabilirsin.

bozuk ya da herhangi bir sakatlık çıkarsa hangi tarihte hangi üretim bandından çıktığını kolayca bulup o üretim bandını toplattırmak için? (buna benzer bir şey duymuştum haliyle sağlam sallıyorum)

ne kadar ciddi bir okul ve ne kadar ciddi bir hoca olduğuna bağlı değişir bence. tanıdığın ve fotoğrafı çekebilecek birinden senin için çekmesini ve sana mail atmasını iste. sonuçta sen de çeksen bilgisayara atacaksın bir şekilde? :)

fotoğrafların eskişehirde çekilmesi gerekiyor. eskişehirde makinesi olan bir tanesini bırak normal bir arkadaşım bile yok.

bi fotoğrafçıya gidip anlatmayı deneyin derdinizi.ücreti karşılığında halledersiniz muhtemelen.

benim asıl sorduğum hocanın dijital ile filmin farkını anlayıp anlamayacağı

anlar (bkz: exif) ve (bkz: meta data) denilen olay var. ilgili başlıklarda detaylı anlatımları var. en basitinden bu bilgileri değiştirilmemiş dslr ile çekilmiş bir fotoğraf bulun netten. sonra bilgisayarınızda bu fotoğrafın sağ tıklayıp özelliklerinde üstte özet kısmına bakın. orada fotoğrafın çekildiği makina modelinden tutunda resmin çekildiği tarihe kadar en detaylı bilgileri görebilirsiniz. taratma da kalite oldukça düşük olacaktır. ayrıca çekim yapılan makina ile ilgili teknik sorular sorabilir. ek olarak kullandığın donanım var mıydı diye sorabilir. (örn; tripod, objektif vs.) arkadaşların belirttiği gibi makina bulamıyorsanız bir fotoğrafçıdan rica edin ayrıca makinası hakkında teknik bilgi de edinin.

dijitale aktarılmış bir fotoğraf ile dijital fotoğraf arasındaki fark barizdir.

Taratınca kafam kadar gren oluşabiliyor onları sileyim derken kalite düşüyor falan. Valla ben genelde anlıyorum hocanın anlama olasılığı yüksek bence. Eğer fotoğrafın exif'ine bakma imkanı da varsa %100 anlar zaten.
(ben yazana kadar...)

exif olmasa bile anlar. film ve digitalin renkleri çoook farklı birbirinden.
fotoğraflar ne zamana gerekiyor?

haziranın 10una kadar teslim etmem gerekiyor. peki ben bu fotoğrafları film ile çeksem, sonra "ya hocam işte atarken şöyle oldu bik bik" diye gevelesem yutma ihtimali var mıdır? yoksa bu exif davası hiç bir şekilde zarar görmeyen bir veri depolama sistemi midir?

fotoğrafı kameradan bilgisayara atarken ne olabilir ki? =) sen en iyisi amatör de olsa bir fotoğrafçı bul çektir fotoğraflarını yemek içki falan ısmarla sonra bir de adama. ucuza kapatırsın böylece =)

kesinlikte anlar cektigin fotorafin(digital olan) bütün bilgileri shutter speed fln hepsi cikio saat kaçta cektigin hangi makine ile cektigin hepsi gozukuo ama analog makinede bu bilgileri goremiycek.

fotoğraf sitelerinden eski şehir ile ilgili fotoğrafların orjinallerini isteyebilirsin.
süper bir fotoğraf değilse orjinal dosyayı vermekten kimse çekinmeyecektir.

lise diplomasıyla 3 yıl tecil hakkınız var.

yanlis bilmiyorsam yatak odana girmisse ve oldurursen nefs-i mudafaa gerekcesi ile yirtabiliyorsun.

daha iki üç gün önce bir başlıkta soruldu ve bayağı tartışıldı. hukukçu zeke kardeşimiz cevaplarıyla bu yatak odası olayını benim nezdimde şehir efsanesi olayı haline getirdi. inceleyiniz incelettiriniz dediğim duyuru (git: 74048)

silahla adam vurmak o kadar kolay bir şey değil kendni bile vurursun, olmadı alır silahı elindeno panikle seni vurur. hele soyulacağım diye vurmak hiç doğru bir şey değil. insan sonuçta.
hırsızı gördün mü, öyle bir nara at ki " heyyyytt uleyynn gibi" tüm apartman yıkılsın.
bak neler oluyor o zaman.

metal küresel ufak bilyemsi şeyler atan silahlar var. co2 tüpü yardımıyla atış yapıyor ve oldukça güçlü bir cihaz. attığı merminin oldukça küçük olması hem karşı tarafa kısmen zarar vermeyi hem de başınıza iş açacak bir durumdan kaçınmayı sağlıyor. hiç lazım olmadı insana karşı denemedik ama bir tane almıştık zamanın birinde ve araştırdığımızda bulundurmanın ruhsata tabi olmadığını öğrenmiştik. nitekim alırken de birşey sormuyorlar.


edit: havalı silah diye geçiyormuş adı.

öğrenci halinizle eve hırsız girdi diye size silah ruhsatı vermezler. o yüzden bir haydar edinin. onunla döverseniz hırsızı aranızda boğuşma geçeceğinden nefsimüdafaa ya girer. boşverin silah işlerini. okul bitip askere gidince elinize alacaksınız zaten o soğuk çeliği.

pencereye demir falan taktir, ne yap et, ama silah alma. silah bulundurman, eger hirsizin da silahi var ise onu kullanmasi icin neden olur. normalde hirsiz iki cep telefonu alip gidecekken bosu bosuna kendi kendini tehlikeye atma.. bu baglamda illa silah alacak isen, kuru siki kesinlikle alma, cunku sen silahini cekince eger var ise o da cekecek, ve sen vurmazsan vurulursun. unutma, onun seni vurmasi icin senden daha cok nedeni var.

zaten eger hirsizin silahi yoksa ve acik bir neden olmadigi halde sen kendininkini kullanirsan, bu da olum ile sonuclanirsa, ne kadar hafifletici neden olursa olsun (kendinde olmamak, elindeki seyi bicak sanmak vb... ) bir miktar yatarsin. 2 cep telefonu icin gereksiz yere yatmanin da anlami yok, alarm taktir, demir taktir, hic olmadi birak calsin.

Benzer cevap veren arkadaşlar var ama yinelemek geldi içimden; atalarımız ne güzel söylemiş: "iti dövme korkut" diye... kuru sıkı silah bence çok iyi bir çözüm olabilir. ama tipi gerçeğe benzemeli ve yere ya da havaya sıkman iktiza ederse sesi de yüksek olmalı, kulak çınlatan cinsten. inan bir kere korkuttunmuydu, apartmandaki diğer daireleri komple boşaltsalar da bir daha senin daireye girmeye yeltenmeyecektir.

bir de; ona fiziksel zarar vermeden belli uzaklıkta kalarak tehditler savurman en iyisi. Benim amcaoğlu arabasına giren hırsızı eşşek sudan dönmiycekmişcesine ıslatmıştı. gerçi kendince haklı sebepleri vardı; zira çalınmaya kalkışılan teyp, arabaya taktığı 4. teypti. ve evi müstakil bahçeli bir evdi. adan 38-40 yaşlarındaydı. amcaoğlu çok sağlam dövdü ve elini ayağını bağlayıp karakola götürdü. lakin 3 ay davalarla mahkemelerle uğraştı durdu. hırsız 15 gün iş göremez raporu alınca bizimkine de 20 gün hapis cezası çıkardı nöbetçi mahkeme. neyse ki kefalet ödeyip sıyrıldı.

sözün özü; nesnel bir zarara yol açmadan halletmeye çalış bence sorununu...

çelik kapıların kenarına bar takıyorlar levyeyle daha zor açılsın diye, en azından caydırıcı olur. ben başucumda iki adet boken bulunduruyorum. bir de; balkon, koridor gibi hırsızın girmesine müsait yerlere harekete duyarlı lamba takarsanız o da bir miktar caydırıcı olabilir.

onun psikolojisini kaldırabilecek misin hayatın boyunca. yani adam vurmak için izin istiyorsun resmen. onun yerine güvenlik önlemlerini artır silaha vereceğin parayla.

buraya kurusıkı yazanlar, simultane kardeşinizi öldürtmek mi istiyorsunuz?
diyelim ki hırsız silahı görünce o karanlıkta gerçek sandı ve çıkardı kendi tabancasını sıktı ne olacak?

arkadaşım pazarda 1 liraya satılan kapı ve pencereler için alarmlar var. tak pencerelerine açıldığı an deli gibi bağırıyor. ne gerek var bunlara. ha çok mu korktun taktır evine pronet alarm. ayda 30 lira mı ne. adam vurmak falan bunlar kolay işler değil.

Öyle ruhsat almayı kolay mı zannettin kardeş, her evi soyulana silah verseler işin sonunda herkesin bir silahı olur. Zaten yeteri kadar silahlı adam var anasını satayım, kimle dalaşsan hemen silahı çıkarıyor. O silahı elinden alıp ağzını yüzünü kırmak da var, ama ondan sonra bir yerde sıkıştırıp 10 kişi silahla üstüne geliyorlar. Neyse.

Hukuki olarak benim bildiğim kadarıyla yatak odanda bile vursan yine bir şekilde ceza alıyorsun. Ancak hırsız, çalma fiilini tamamlayıp geri balkona döndüğünde aşağı inmek üzereyken müdahale etme hakkın doğuyor. Hatta hatta jandarmalar ve kolluk mevzuatında da tartışma konusudur, hırsızlık fiilini tamamlaması için bir ayağının balkondan dışarıda ve elinde çaldığı eşyalarla duruyor olması lazım. Saçma mı, evet son derece saçma.

Bana sorarsan hırsızın balkona çıkmasını adımını falan beklemem. Büyük konuşmayayım ama boğazına sağlam bir kroşe çakardım büyük ihtimal gördüğüm yerde. Bıçaklı silahı varsa sol elini çapraz şekilde kalbini koruyacak şekilde yaklaşıp burnuna veya boğazına vurabilirsin. Hatta boğuşma anında çok zorda kalırsan ve adam öldürmeyi göze alırsan baş parmağını şah damarına doğru tüm gücünle itebilirsin.

Yine de değmez, görme böyle durumlarda hırsızı. Bırak gitsin. Hukuk ne yapar ne eder seni suçlu çıkarır nasıl olsa.

insan vurmanın odası koridoru olmaz. sizin hâkimiyet alanınızda bulunan, o an var olmaması gereken ve oradaysa malınıza veya canınıza kastettiği açık görünen bir yerdir ev. evin neresi olursa olsun. sonuçta kendinizin ve yanınızdakinin başta canını ve vücut bütünlüğünü, daha sonra malını vs korumak durumundasınız. bu açıdan 1-0 öndesiniz.

ancak karşıdakinin oluşturduğu tehdidin büyüklüğü ile sizin bu tehdidi bertaraf etmek için giriştiğiniz eylemin de bir yerde orantılı olması icap eder.

hırsız eğer kılıç kuşanıp gırtlağınıza dayanmamış ise silah kullanmanızı önermem. yok ille kullanacağım diyorsanız öldürme değil, etkisi hâle getirme kastınızın olduğunu insanların açıkça anlayabilecekleri hedeflere nişan almanızı öneririm. (Tabii nişan alma gibi bir lüksünüz varsa silahlarla şu ana kadar olan ilişkiniz dâhilinde!)

güzel kardeşim silah almayı düşünmekle en iyisini yapmışsın.ayrıca öğrenci adama silah ya da ruhsat vermezler diye birşey yok!ülkemizde 21 yaşını bitiren herkes silah ruhsatı alabilir,ancak taşıma ruhsatı biraz zor.sen zaten evin için alacaksın,bu yüzden senin bulundurma ruhsatı ile işin var.silah olarak da senin işini kırıkkale bile görür ki bu silahı ilçe emniyet müdürlüklerindeki ruhsat bürolara sorduğunda illa bedelsiz olarak devretmek isteyen yaşlılar,vs. bulursun.5 yılda bir harç ödeyeceksin o kadar altı üstü,ekmek istemez su istemez...
bu ülkede kasıtlı olarak bireysel silahlanmanın önüne geçilmek isteniyor ama birgün hepimiz silah bulabilmek için ne yapacağımızı bilemez çaresiz bir haldeyken silahın ve bireysel silahlanmanın değerini anlayacağız.
bu arada sakın ruhsatsız filan işine girme!

google toolbar direk excel'e atiyordu sanirim sayfadaki tablolari

sayfayı farklı keydet yapıp uzantısı xls olarak değiştirirseniz de olması lazım ancak formülleri uygulatmak isterseniz tekrar excel formatında kaydet demeniz gerekli.

herkesin sorduğu çarşı bura.
ekmeğin çıkış noktası.
severek yediğiniz ekmeğin çıkış noktası.
damak zevkinizi değiştiren tat.
damak zevkinizi değiştiren 50 yıllık tat.
her sofradaki forvet.
her sofranın forveti.
50 yıldır çarşıda ve sofranızda.
ciğerlenize dolan sıcak ekmek kokusunun imalatçısı. meşhur bursa çarşı fırını.
ek:
elinizi yakan sıcak ekmeğin imalatçısı. meşhur bursa çarşı fırını.
ek 2:
tutarsa bira isterim. bir tane yeter. mümkünse efes dark.

sicacik tahanli pide de yapiyonuz mu? en ozledigim sey yav :(

@kartonpiyer
en çok satılan ürün zaten tahinli pide.

raid controller ve scsi driverlarını birde nlite vasıtasıyla xp bootable cd yapıp ekleyin.
forum.pclabs.com.tr

nüfus müdürlüğüne veya muhtara gidip ikametgah alın.

cep telefonu?

kontörlü ne yazık ki

ssk ya da bağkur kaydınız varsa orda belirttiğiniz adresinizin de geçerli olması gerekiyordu (aynı dertten muzdarip olmuş olup 1 yıl önce böyle yapmıştım)

evet ikametgah işini görür...

aynı sorun bende de var. ikametgah da alamiyorum cunku onun icin de nufus mudurlugune faturayla gitmemiz gerekiyormus artik, bu nasil bir sacma sistem anlamadim...

ikametgahı muhtardan alacaksınız. faturayla gitmek de ne demek. adınıza elektrik, su, vs gibi abonelik yapabilmek için de ikametgah isteyecekler. ikmetgah için fatura, fatura için ikametgah. ikisi de birbirine yollasın. öyle saçma iş mi olur?

muhtarda da kaydınız memlekette falan gözüküyorsa daha da yapacak bir şey yok malesef. olsa olsa 7-8 lira verip eve bir telefon hattı daha alın adınıza. en hesaplı sabit ücretsiz tarifeden. maksat fatura bulunsun.

hane sahibi kim gorunuyorsa onu da yanına alıp nufusa gidiyorsun, orda senı o eve kaydediyorlar. kira sozlesmesınde adın geciyorsa arkadasa gerek yok gerci. sonra ikamet alıyorsun hemencecik.

muhtardan değil nüfus müdürlüğünden -ücretsiz ve anında - ikametgah alacaksınız

bu kadar...

Control Panel > Windows Firewall istediğiniz işi görebilmesi lazım yok görmüyor ise Kaspersky Internet Security istediğiniz işi yapıyordu sanırım. (Ben xp üzerindeki Windows Firewall kullanıyorum.)

XP'de Firewallda olmuyor o

(bkz: netlimiter)

zonealarm kullanabilirsin.

kaspersky bu işi hallediyor.. ancak o da çok hantaldır..
ve bugunlerde işe yeni bi eleman aldı sanırım kaspersky lab.
o yeni eleman da çok azimli çalışıyor maşallah.. bulduğun key iki gün sonra "blacklisted" oluyor..
eskiden 2-3 ay giderdi bir key..

comodo firewall var.

Zone alarm'ın internet security paketini değil de sadece firewall olanını yükle. Oldukça hafif bir programdır aslında; kasmaz, ram'den yemez.

herhangi bir firewall programı ile yapabilirsiniz.

netlimiter kullandım sağolun.

radmin yapabilir belki.

team viewer ile mümkündür efendim. Denemek lazım

----------------------------------------------------------------

yanlış anlaşılmışım tabi yanlış anlatınca. derdim işten eve ulaşmak değil canlarım ciğerlerim. eve geldiğimde iş laptop'ını evdekine harddisk eylemek. yanyana duracak iki laptoptan bahsediyoruz.

tamam da, team viewer ve radmin gayet lan'da da calisiyorlar?

edit: tabi komiklik, sakalar. (bkz: local area network)

hmmm..

lan mı? canın sağolsun.

kablo yaptır sen. cross muydu ne.

10 mt. geçmemesi şartıyla (emin değilim, belki daha uzun olabilir) cross kablo işini görmesi lazım.
(bkz: cross kablo)

tickinizi koyuyorum şimdiden, yarın bakıcam olacak mı diye. rectriction olayını kaale almadan cevap verenlerin notlarını kırıcam.

(bkz: tarz farketmeyen türkü) arıyorsanız madcon-beggin' tavsiye ediyorum...

(bkz: çamdan sakız akıyor)
(bkz: el vurup yaremi incitme tabip)

Salkım Söğüt albümleri çok güzeldir.

zülfü livaneli
aşık mahzuni şerif
musa eroğlu
tüm parçaları..

hepsinin isimlerini bilmiyorum ama:
safiyeme karyola dar gelir :)
zeytinyagli yiyemem aman
mendilimde/cemberimde gül oya
kadifeden kesesi
kirvem
mihriban
osman aga
drama köprüsü
bahcelerde börülce
kizilciklar oldu mu
yuksek yuksek tepeler
kalenin bedenleri
gesi baglari
arda boylari
ordunun dereleri
carsambayi sel aldi

kızılırmak : bana medet senden olur

tolga çandar albümleri, özellikle türküleri egenin serisi

çok şahane olur aynı sorun bende de war. etrafında bir de her daim üç tane lavuk sap var. bir yol gösterin de şu muhabbet yolda görünce selam vermekten öte geçsin. bu arada kızı cidden hiç tek görmüyorum. her daim o saplardan biri var. yaptığım araştırmlar sonucu görüştüğü yok o kesin.

hayali bir kişi yaratın. bir sebeple (iş / kitap ya da bilgi alışverişi vs.) okuluna gidin. denk getirip kızı bulun ve "merhaba" deyip hayali kişiyi sorun. bir şekilde muhabbete girip yanına ilişin. kantin / cafe tarzı bir yerde olursa daha mükemmel olur. yanında beklesem olur mu deyip yanında takılın. gerisi size kalmış ama bilirim ki sözlükçü için imkansız yoktur ancak biraz zaman alır.

zor be. ilk olarak sürekli iletişime geçilebilecek bir yer bulunmalı. facebook, msn, telefon. sonrasında muhabbet başlatacak bir şey bulabilirsin. mesela bu da okulunda yapılacak bir şey olabilir, film gösterimi filan böyle böyle şeyler varmış nasıl oluyor biliyor musun? sonra gelişir zaten ama ilk aşama cidden zor. kendi tecrübemi söyleyeyim gerçi küçüktük o zaman:P direk telefon numarası istemiştim. vermişti. ilk aramada bendeniz ödemeli atınca işin olmayacağı belli oldu. şsklfhdşkgsfshd

@dambıl
abi ben bilmez miyim bunları :) ama ertesi gün bakınca facebook'u olmadığını farkettim.. bütün planlar onun üzerineydi. yoksa kaçar mıydı ilk gördüğüm gün telefonunu falan zorlar alırdım.. kaderde böyle çömezlik yapıp kaçırmak da varmış :(
biliosun oscar almış adamım dasdsadasdas

gideyim bölümünden arkadaş edineyim. kendime de tick atıyorum, çok güzel düşündüm.

ya meşhur forvetler gibi fırsat kolla aynı aktivite içerisinde yer al ya da direk git merhaba de aklına bir şeyler gelir o anda. zor diyosan. deme.. dene. zaten yokmuş hayatında olumsuz cevap verirse, bundan sonra olmasa da olur. takma.

e git direkt konuş?

herzman kullandığım konuşma taktiğim var :) hatta duyuru'da anlattım bile :)
benim soruda belirttiğim gibi karşılaşma bahanesine ihtiyacım var :) tarihi bir bina gidip fotoğrafını mı çeksem mesela :) aha kendime bir tick daha

burada sorunca direk imaj biçmeyin :) çekingen değilim. konuşmaktan falan korkmuyorum, zaten öyle duygusal bir insan da değilim.. sadece millet çok yaratıcı cevaplar veriyor diye bir sorayım dedim.

ortak bir şeyler bulmalısın. hafiyelik yap evet. ortak arkadaş/hobi/zevk vs vs. höbeleyy diye yanına gidince bahsedecek, hatta davet edecek bir şeyin olsun.

misal, ismail yk konseri var ne hoş değil mi figen?

vallahi üzüyorsunuz beni :(
soru:"nasıl bir bahaneyle okula sızmalı?" kızla konuşmak için repliğim, taktiğim vs gereken her şeyim var.

okulu geçerken uğranacak bir yer değil, yolda rastlaşmam mümkün değil. bir şekilde o binada bulunmak için bahane bulup kıza rastlasam mesela. fotoğraf çekme fikri çok iyi, bulan arkadaşı tebrik ederim.

anti femme fatale/sayfa 130-198/x kadınlar/kategori d/kapa gözlerini taktiği
kitabımdan bir alıntı:
...düşün ki anadoluya bir memlekete gitmişsin, işin çıkmış, sende sadece x olarak kalmış kadının geliyor aklına deli deli. gözlerini o her gün binlerce kere açıp kapadığın anlardan biri. ve kadının karşında ne kadar da hoş bir karşılaşma değil mi? sana burada ne işin olduğunu soracak, o rutin "merhaba merhaba" nızdan öte. "bıdıbıdı işim vardı" mı diyeceksin a kamil? tabiki hayır, tek cümleyle onu şoka uğratacaksın.
"hiiç seni görürüm diye buraya geldim" diyeceksin. "ne nasıl ya ile saçmalamaya başlayınca" tebessüm edip, usuldan usuldan aslında öyle olmadığını söyleyip ama, bilahare gördüğüne çok çok çok sevinidiğini de söyleyerek, aslında ne zamandır da konuşmak istediğini söyleyip puan toplayacaksın. etrafa bir göz gezdirip bulduğun ilk kafe restorant v.s. ye davet edip ayakta durmayalım dedikten sonra iki ihtimalin olacak, ya oturacaksınız ya da o başka bir zaman diyecek, diyebilir. çünkü kadın bu, binbir hali var; kitabın giriş kısmında anlattığım gibi. "peki " diyeceksin, eğer red ederse o an konuşmayı, peki diyeceksin ama öyle kuru kuru değil, "peki ama, bir buluşma sözü istiyorum, beni dinlemenizi istiyorum" diyeceksin. kelimeleri unutursan kızı da unut. "istiyorum" u iki defa söyleyeceksin. o an kafası piyonla çarpışmış hadron hızlandırıcısına döneceği için size "peki peki" diyecektir. hatta "peki olur" diyecek. demezse beni taksim meydanında...(en azından "peki" diyecek). "görüşmek üzere" deyip ayrılacaksan bu kitabı hiç anlamamışsın. ne demiştik sayfa 56 da?, buluşma gibi ayrılma anı da sıcacık olmalı. buna uyarlarsak, diyeceğin şudur: "merakla bekleyeceğim 2 hafta sonra pazara" diyeceksin uzaklaşırken. elin de yarım havada elveda aşkım der gibi kalkacak. kız, sizi uber romantik sanacak, hele ki "2 hafta sonra" demenizi kıramayacağı için( ne diyecek 2 hafta sonra pazara dolumuyum). aslında 2 hafta uzun bir süre, kıza ilkin rahat gelecekken bu süre, aranızı soğutabilir,(hani ara a.k?) ama ama ama, ileride göreceğimiz gibi bu ara safhada kadınınıza kendinizi ufak şeylerle hatırlatın, tam 1 hafta sonra o sizi yavaş yavaş unutmaya başlamışken, bir yandan da "buluşayım mı buluşmayayım mı 1 hafta kaldı" ikilemlerini yaşamaya başladığı bir anda, hemen olaya gireceksiniz, küçük bir velet bulacaksınız mahalleden, (önceden dediğim gibi, ilişkilere arkadaş ve akraba karıştırmak yok) cebine 5-10 lira sıkıştırıp (fazla değil ileride gene lazım olur bu velet) kızın okulun oraya götürüp soteye yatacaksınız, kız arkadaşlarıyla okuldan çıkarken siz çocuğun eline bir (içinde : " unutmazsın ama, ben bunu göze alamam, 5 gün sonra buluşmak üzere saati ve yeri sen seç, ben c.tesi bütün gün mesajını bekleyeceğim telefonum 0532..... " yazan) küçük bir kağıdı tutuşturup yollayacaksınız, çocuk kağıdı "abla abla diye" verip kaçacak. (kaçmalı ona göre)... kız mesaj atacaktır,
buluşma için sayfa 101- red için sayfa 88- onun verdiği tarih için "tamam süper" mesajı, belirsiz başka zamana belki" için "siktiret"
bu kıyağımı unutma-
edit: "okulunu biliyoruz" demişsin, yakın çevrenden kimseye gereğinden fazla kızdan bahsetme! ayrıca bağyan ne demek? bir de kızın okulunu da yaz da buradan yardımcı suser bul.

e git direk konuş demek kolay olsa da o kadar kolay olmadığını biliyorum. bir kaç kez karşı karşıya gelmeye çalış 2-3 defa denk getirebilirsen ondan sonra git konuş kesin, göz aşinalığı olsun hatun kişinin.

ahahaha valla sabahın köründe koptum yani. neden bu gidip konuşamaz önkabulü :) konuşurum ama aynı ortamda buluşamıyorum, derdim o.

yüksek lisans/doktora ya da bitirme tezi yapan bir arkadaşına yardım amacıyla kütüphaneye geldiğini söyleyebilirsin. ben yerdim şahsen bu bahaneyi. bu yalanı desteklemek için de konu olarak da karşındakinin anlamayacağı bir konu seç. kız dediğine göre "uçucu kül ile arpa küspesi külü kullanılmış betonun mukavemetinin araştırılması" gibi absürt bir konu diyebilirsin. SEM falan da kullanıyorlarmış demen iyi olur.

bence okula git kızı bul buluncada mesela kızın bolumu x okulu y kampusundeyse kıza sor işte "pardon x okulu y kampusune nasıl gidebilirm" die...hem hafiften niyetini de belli etmiş olursun..

Bahar şenlikleri falan olmalı bu zamanlarda, varsa ona gitmek bahane olabilir...

mission failed :(

odayı 24 saat kayda alan bir kamera yerleştirip görüntüyü geri sardırarak en son o çorabı nereye fırlattığını görebilir en azından arama tarama alanını daraltmış olursun.

walla bende acil bir şey ararken gayri ihtiyari parmaklarım ctrl+f arıyor.eskiden ıslık duyarlı anahtarlıklar vardı ıslık çalınca öterdi.ama sizin projede biraz korku filmi teması yaratır.:)
rfid ile olabilir.hani şu marketlerde satılan eşyaların üzerine takılan çipler kasada alınır alınmazsa kapıdaki sensör ikaz eder.
maliyet konusunda fikrim yok ama metal dedektoru gibi elde kullanılan cinsi vardır sanırım.

tabii 100 çift çorabım olduğunu söylemeyi unutmuşum. ve bunlar bir yığın olarak aynı yerde olduğunda dahi; o kalabalıkta bilgisayarda özelliklerini belirttiğimi göstermesini.

the big bang theory'nin son bölümlerinden birinde oluyor bu olay.

efenim, alışveriş merkezlerinde (örn walmart) önemli ürünler üzerinde rfid devreleri oluyor (sanırım şuanda da avm'lerden bişiler araklamayı engelleyen sistem de o). walmart'taki abiler tavana taktıkları alıcılar ile hangi ürün nereye bırakmış çok iyi izliyorlarmış, böylece ürünlerin tasnifinde, yanlış reyona bırakılan ürünleri toparlamada başarılı oluyorlarmış.

sistem budur, kurması güçtür.

özellikle teşekkür ederim carnicero, bu rfid galiba tam aradığım şey. diziyi de bulup izlersem çok güzel olacak. sağolasın.

boyle seyler konusunda calıstıgın yerın it sine danısman daha iyi olur. port configurasyonları vs onlar belirler. ya da web acces varsa browser ile girersin.

eğer mail erişimi dışarıya açık değilse biraz zor. değilse (ki denemek yada bu işle ilgili kişiye sorman lazım), dışarıdan erişmek içinde var olan iş bilgisayarında outlook hesaplarındaki ayarları evindeki bilgisayarına uygulayıp maillerine erişebilirsin.

p.s. kullanıcı hesap ayarlarını eğer bilmiyorsan outlook'un versiyonunda göre kullanıcı hesap ayarlarına ait bilgileri şu linkten ulaşabilirsin;
office.microsoft.com

muhtemelen şirketinizin mail servisini satın aldığı hosting firmasının webmail hizmeti vardır. onun adresini sorarsınız ordan rahat rahat istediğiniz yerden sadece sayfaya girerek kontrol edersiniz.

eğer outlook tarzı bir programa kurarsanız, iletinin bir kopyasını sunucuda bırak demeniz gerekebilir çünkü malum sunucu ile pc iletişime geçtiğinde maili direkt olarak pc'ye kopyalayıp sunucudakini siliyor. bu sebeple evden baktığınız maile işten bakamayabilirsiniz. bu tip şeylerle uğraşmamak için eğer port ve sunucu tanımları standart ise (git: www.mail2web.com) diye bir adres var. buradan sadece mail adresiniz ve şifrenizi girerek maillerinize web üzerinden bakabilirsiniz.

Bu her şirkette değişebiliyor sanırım.Örneğin benim daha önce çalıştığım bankada
mail.bankaismi.com.tr olarak giriliyodu
benim de başlarda bir türlü giremememin sebebi https yerine sürekli http yazmamdı.
Dolayısıyla şirkette bu konuyla ilgilenen departmana veya mailine evden bakan arkadaşlarına sormanda fayda var.
Adresi doğru girdikten sonra şirkette kullandığın kullanıcı adı ve şifre yeterli oluyor.

Merhaba,
Cezâları Türkiye'nin her yerinden yatırabiliyorsunuz. Yani başımıza öyle bir şey gelmişti. Oradan biliyorum.
Kolay gelsin.

birçok bankanın internet şubesinden bile ödenebiliyor. en azından ben iş ve garantinin internet şubelerinden ödemiştim.

cezayı belli bir sürede öderseniz %25 ya da %30 gibi az ödüyorsunuz ama tam hatırlayamadım, son cezamı 4 yıl önce almıştım :P

30 gun içinde o indirim.

intvd.gib.gov.tr

bu linkte Motorlu Taşıtlar > Motorlu Taşıt Sorgulaması ve Kredi Kartı ile Ödeme'ye tıklayıp bilgileri girdiğiniz zaman aracınızın üstündeki cezaları (bazen bu cezalar plakaya bakılarak kesiliyor ve tebligat yapılmamış olabiliyor) görebilir, kredi kartı ile ödeyebilirsiniz.

bankadan (veya internet şubesinden) ödeme yapmayı seçerseniz makbuzu kesinlikle kaybetmeyin, vergi dairesine geçmeyebiliyor çünkü.

kostüm partisi olabilir. ama tabii kelli felli adamlar varsa "rezil mi edeceğim kendimi bu yaştan sonra" diyebilir.

dipnot: recep ivedik 2 izledim evet ama sinemada değil korsan çekim pc'de.

burada fikir biraz da o ay partiyi duzenleyen ekip disinda kimsenin son ana kadar ne yapildigini ogenmemesi, cekisme var anlayacaginiz :)

80'ler partisini duzenleyen grup icindeki kelli felli insanlar da gayet 80'ler tarzi giyinmisti, insanlar rahat yani.

bence herkes bir başkası gibi katılsın yarışmaya. mesela siz Ahmet seniz, Mehmet gibi katılın. onun gibi giyinin, onun gibi konuşun. ama kim olduğunuzu söylemeyin. partide herkes karşısındakilerin kim olduğunu bulmaya çalışsın :) ehe süper olur ya :)

farkli konseptleri gelistirebilirsiniz, genelde otellerde animasyon gecelerinde yaparlar ya, turk gecesi, brezilya gecesi gibi ulke konseptleri olur...

ya da mekan konseptleri olabilir, night club partisi, bar partisi, uzay, hayvanat bahcesi :p

ya da olay, durum, eylem, aktivite ilgili bir konsept, tenis turnuvasi, oscar odulleri, eurovision :)

boyle boyle yaratici konseptler cikabilir, illa benim yazdiklarim degil tabi...

cevap olmayacak, hatta alakasız bir soru olacak ama çalıştığınız şirketin/ofisin adını merak ettim.

güzel bir dansöz getirtebilirsiniz. bana hala çok gizemli geliyor. ama daha güzeli üç dansözdür tabii.

1. mayıs ayı boyunca ofistekilerin mümkünse çaktırmadan komik fotoğraflarını çekin. komik ama hani alınmayacakları bir şeyler olsun. sonra onları projeksiyonda döndürün. olaya alengir katmak isterseniz, sonrasında en ilginç foto yu çekmek için insanlara kağıt dağıtıp oylama yapabilirsin. kazanana da bir ödül verilebilir. oylamada karmaşa olmasın diye üzerinde mayıs partisi vs yazılı bir kağıt dağıtılabilir.

2. ortama midye dolmacı çağırın. tepsiyle satın alıp kenara koymak gibi değil de önceden anlaşın en az 2 midyeciyle, tezgah açıp, servis yapsınlar derim.

3. öncesinde de yazıldığı üzre size bir konsept lazım. daha önce yapılanlardan farklı olması açısından türkçe müzik üzerine oynayabilirsiniz. sevmeyenleri de çoktur ama iş eğlenmeye gelince de herkes döktürür üç beş. ne bileyim erken saatlerde eskili yenili tr rock, arada yerli, yabancı ufaktan pop takılarak 45'lik modası rüzgarı estirebilir.

4. müzik tr olsun derseniz yine bu kez sağlam bir fasıl ekibi ayarlayabilirsiniz ya da ne bileyim sulukule gecesi ya da hıdrellez, kakava şenliği tadı yakalamak seçenekler arasında. aslında sahne alırlar mı bilmem ama tr rock, roman hepsini tek grupta yaşatmak isterseniz gayda istanbul bu iş için doğru adamlar. luxus da aynı şekilde coşturmalık babında doğru bir seçim olur ama maliyet kısmını araştırmak lazım, o kısmını bilemedim ama sallamam gerekirse 1.000 tl'ye olur mu sanki ne :s

5. pamuk şekerci çağırın partinin erken saatleri için. bende bir tanesinin telefonu olcak ama sokaktan çevirip bulabilirsiniz de. bir de elma şekeri de alın ve de sağa sola bonbon, horoz şeker vs koyun. ucuz ve renk katan bir ayrıntı olur.

6. konsept olarak latin gecesi gibi bir şeyler de olabilir. o zaman da dansçı çağırabilirsiniz ama tüm gece latin müzik bayar mı emin olamadım. roman gecesi yaparsanız onda dansöz ve de çiçekci ablalar illa olur zaten.

7. küçük ilüzyonlar yapan palyaço kiralayabilirsiniz.

meksika gecesi yahu. margarita. fajita. tekila. koca şapkalar. pinataya abanan muhasebeci filan. ben gelirdim mesela.

neresi o ofis ya biz de calısalım orda.

playstation gecesi?
tabu gecesi?
sucuk mangal + bira gecesi,
kfc kova + bira gecesi?

arkadaşlar süpersiniz, bütün fikirleri eninde sonunda değerlendirip, belki bir kaçından da yararlanmayı planlıyorum, sonunda tam olarak ne yapılacağına bakacağız. daha da açığım önerilere. her yazdığınız en ufak şey pek mühim.

neresi o ofis diyenler için de; avrupa yakasında danışmanlık hizmeti veren bir şirket diyeyim.

cv göndereyim ?

60lar rock veya 70ler disko zirvesi tadında olabilir.

tahtakale ellerinden oper. bi han var ici sirf parti malzemesi dolu, ordan incik boncuk, top, kaynana dili, balon, duduk, molotof kokteyli, mini tombala, odullu cekilis sehpasi vb. gibi seyler alabilirsiz...

not: 100 kisiye 2000tl mi butce? bence istifa et ne bicim sirket orasi? (islem tamam bryan, atil!)

vampir temalı bir parti de olabilir, piyasayı twilight çılgınlığı sarmışken. erkekler kocakafalı edward gibi giyinsin, kızlar da diğer vampir karakterleri gibi, kırmızı şarap ve punch sular seller gibi aksın, blade deki gibi tekno müzik olsun falan :)

yahu sırf ofis partisi yapılıyor diye süper bir yer değil burası, yanlış anlama olmasın o kadar :))

direk pijama partisi yapın işte. hem samimi olur. gerçi siz ofiscenek çoktan kaynaşmışsınız gibi ama =)

en çok midye dolma fikrini tuttum.

Trio (gıygıycı) çağırın. 300-400 TL

30 tane hazır sıcak şarap alın, büyükçe bir tencerede ısıtın, seramik fincanda servis yapın. 500-600 TL

Arkasından kahve yaptırın, 5 tane falcı bulun, gelsinler konuşsunlar... 300-400 TL.

Meze olarak çiğköfte yaptırın. O da yaklaşık max. 300-400 tutar.

fasıl felan yapın, olmadı sıra gecesi.. çiköfte dansöz saz vesaire. alaturkanın dibine vurun..

ama niçin sabit bu duyuru?

black metal grubu çağırın, herkez kaçsın para size kalsın.

@hikaye mesture: ben moderatör arkadaşlardan rica ettim 1-2 gün üstte durmasını, daha çok kişi görsün, daha çok fikir olsun diye. bu ara kalkar zaten.

@korpse: aslında senin dediğin en güzeli de, namümkün :)

bende de var sorun. yarım kaldı download. geneldir herhalde.

geri geldi.

modemin web arayüzünden Dynamic DNS Settings olur. Orada server olarak dyndns işaretle ve dyndns bilgilerini gir. almış olduğun adres, kullanıcı adın ve şifren.

peki port açmam gerek anladığım kadarıyla bir de, onu nasıl yapmalıyım?

bu kadar geç cevap verdiğim için özür dilerim. bu ara pek fırsat olmuyor bilgisayar başında oturmaya. Öncelikle NAT (Network Address Translation) bunu etkin hale getir. daha sonra bu seçeneğin altında Port Forwarding olur. PC'nin local ip adresini, protokol tipini (tcp ya da udp) pc üzerinde kullanılan portu (örn; mysql için genel olarak 3306) son olarak wan yani uzaktan hangi porttan erişileceğini girmen gerekir. aynısının olmasını istersen aynı numarayı girebilir, istersen başka biri tesadüfen bulup denemesin diye standart olmayan bir sayı verebilirsin.