ben şu noktadan bakıyorum: insan inanabileceği hemen hemen herşeyi denemiş. ilk başlarda, taştan havadn, sudani geceden yağmurdan korkmuş, onları kutsal bilmiş. daha sonra bunlarda korkulacak bir şey olmadığını anlamış daha ruhani şeylere yönelmiş: atalar ruhu, kurban ruhu, totemler vs. bunlardan da bişey çıkmayınca, gözle görülmeyen gidilemeyen yerlerde yaşadığına inanılan tanrı ve tanrıçalara inanmış. bu işin boku çıkınca bunların sayısını azaltmış, bire düşürmüş. tek tanrılı dinlerin her biri, kendinden önce gelenlerin zayıf yönlerini kapatmış.
böylesi bir gelişim çizgisi açıkça ortada, amma, belgesellerde gördüğümüz muazzam işleyişin kendi kendine olduğuna inanmak, diğerine inanmaktan daha zor.
o halde, bu işleyişin arkasında "bir bilenin parmağı" olmalı, sen buna ister allah de, ister enerji, ister doğa ana, ister karma...
kırmızı hap ı seçersen, bu dünyayı boşverip öbür dünya için çalış,
mavi hap ı seç, ulan nası oluyo da oluyo diye şaşıra şaşıra belgesel islemeye devam edersin..