Merhaba arkadaşlar,23 yaşındayım. İstanbul'da doğup büyüdüm. 7 ay önce de üniversiteden mezun oldum. Daha doğrusu kendimi zor attım oradan. Çünkü 4 sene boyunca fahiş kiralar yüzünden okula yakın bir eve çıkamadım, bu yüzden her okul günü 4 saatimi otobüs, vapur ve tramvaylarda geçiriyordum. Sabah 6
Merhaba arkadaşlar,
23 yaşındayım. İstanbul'da doğup büyüdüm. 7 ay önce de üniversiteden mezun oldum. Daha doğrusu kendimi zor attım oradan. Çünkü 4 sene boyunca fahiş kiralar yüzünden okula yakın bir eve çıkamadım, bu yüzden her okul günü 4 saatimi otobüs, vapur ve tramvaylarda geçiriyordum. Sabah 6'da kalkıp 7'de evden çıkıyordum, akşam 7-8 gibi geri dönüyordum falan, berbat zamanlardı. Her gün yüzlerce yabancıyla sırt sırta, göt göte o hiç açılmayan trafikte gıdım gıdım yol almak, sürekli telaş ve yetişme çabası içinde zamanla yarışmak, beş altı saatlik ders aralarında eve gidememek ve "4 saat"lerin giderek artan yoruculuğu kısa sürede beni hayattan bezdirdi, huysuz ve asabi biri olup çıktım. Okul günlerini bu kadar yorucu geçirdiğim ve yeterince toplu taşıma aracına bindiğim için okul dışındaki günlerde evden dışarı adım atmaz hale geldim. Ama bu dinlenmeme yeterli olmuyordu, kaygı bozukluğu baş gösterdi bir de. Okula gitmek için kalktığım neredeyse her sabah midem bulanıyordu, özellikle uykudan önce deli gibi kalbim atıyordu ve binlerce şey kafama üşüşüp beni uyutmuyordu. Kalp çarpıntım 4. senenin son döneminde o kadar artmıştı ki kendimi ihtiyar gibi hissediyordum ve "Kalbim dayanamayacak buna" diye bilgisayar oyununu yarıda bırakıyordum.
Bu bahsettiğim fiziksel şikayetlerle başvurduğum doktorların hepsi beni doğal olarak nörolojiye yönlendiriyordu. Ama ben sorunun kaynağını bildiğim ve ilaç kullanmak istemediğim için gitmemeyi tercih ettim. Kendi kendimi çocuk gibi telkin ediyordum, "İyi kötü bir an önce bitirmeye bak, ondan sonra seni çok şımartıcam, tüm bu stresin izi bile kalmayacak" diyordum. Son bütünlememden de geçtiğimi öğrendiğim andan beri de bu sözümü tutuyorum ama o kadar kasılmışım ki, tam anlamıyla eski halime dönemedim. Mide bulantılarım kayboldu ama heyecanlandığımda hala çarpıntım oluyor, hatta şu satırları yazarken o dönem tekrar gözümün önünden geçti ve kalbim hızlandı hemen. Bir de çıkıp sinemaya bile gitmek istesem hemen "Yol gidicem" düşüncesi kafamda çakıyor, içimde birşey geri adım atıyor ve ben gitmiyorum. Sırf bu yüzden karşıda oturan bir arkadaşımda geçen ay unuttuğum cep telefonumu, bakın atkı veya eldiven demiyorum, telefonumu, 1 ay sonra alabildim.
Tabi bu sorun yalnızca okulla da alakalı değil. İnsanın bilgisi ve bilinci arttıkça bakış açısı da değişiyor. Bir zamanlar ben de İstanbul hakkında, içinde "yeri başka", "Boğaz", "nereye gidersem gideyim" geçen cümleler kuruyordum ama sokağa çıktığımda yalnızca olumsuz yönleri gözüme çarpıyor artık. İşte hepimiz biliyoruz, çirkin ve güvensiz binalar, pis hava, pis elektrik, pahalı ve düşük kaliteli yaşam, muazzam suç oranı vs.
Durum böyleyken böyle, ben burada daha fazla durunamıyorum. İnsanların iş dışında sosyal bir hayata da sahip olabildiği, yeşil yaşam alanlarına sıklıkla rastlanan, araba sayısının insan sayısından fazla olmadığı, burada sokağa çıkarken cebimde taşıdığım biber gazını yanımda götürmeme gerek olmayan bir yer bulmak istiyorum. Gitmek için cebimden mümkün olan en az paranın çıkmasına bir tek
EVS olanak sağlıyor. 2-12 aylığına bir Avrupa şehrinde, haftada 35 saat çalışma karşılığında, barınma, yemek, dil eğitimi ve aylık 200 Euro sağlıyor bu program kısaca. Ben de keyifli bir iş seçip 5-6 ay Kopenhag'da yaşarım diye düşünüyordum, aradığım özelliklere uygundu. Ama çok önceden farketmem gereken bir detayı yeni farkettim: Danimarka'nın kuzey iklimi. Bu çok küçük bir ayrıntı gibi gelebilir ama yukarıda bahsettiğim bu "kendimi iyileştirme" devresinde yaz mevsiminin ve güneşin bana çok iyi geldiğini/geleceğini biliyorum. Bir yandan 2009 yazını kaldırıp çöpe atmak istemiyorum, diğer yandansa başka bir şehir seçebilecek tecrübem yok.
İşte tam burada size danışmak istiyorum.
Başından beri ayrıntılı ruh analizi yaptığımın ve soruyu direkt olarak sormadığımın farkındayım, ama ne istediğimi ve ne istemediğimi anlayın istedim.
Benim tüm bu anlattıklarımdan ve sizin olası tecrübelerinizden yola çıkarak, bana bir akıl verir misiniz? Nerede yaşanır? Nereye gideyim? İnsanın eve tıkılıp kalmak istemeyeceği, dışarıdaki kent hayatının bir parçası olmayı önemseyeceği yer, neresi olabilir?