Duvara yazarsanız daha iyi sonuc elde edersiniz: hem yine yakalanmazsınız, hemde daha büyük bir kitleye ulaşırsınız.

uğraşacaklarını hiç sanmam, sandıkta oy veren herkesin el yazısı örneğini toplayıp o yazıyla karşılaştırmaları gerekir çünkü. ama rte'dir belli olmaz.

o değil de bizim hanımın oy verdiği sandıktaki mühür evet miş. hayıra evet basmak anlamsız geldi bana.

not: bizim sandıktaki mühür tercih idi. daha anlamlı.

kağıt parmak izini öyle güzel korur ki... eğer ciddi suç teşkil edecek bir şey ise araştırabilirler bence... (tahmin benimki)

şırnak'ta bazı sandıklardan terör örgütü lehine sloganlar ve öcalanın fotografları cıkmıstı mesela. yakaladılar mı bilmiyorum.

hepsine cevap veremem ama;

6-özel kuvvetler operasyonalarda kullanılıyor, doğuda görev yapan çok sayıda komando birliği var.
8-dağ operasyonlarında çelik yelek, ağırlığından ötürü hareketi oldukça sınırlayan bir şey. dağ coğrafyasında pkk ile düzenli ordu şeklinde mücadele etmek mümkün olmadığından gerilla savaşı taktikleri uygulanıyor. dolayısıyla timlerin hızlı hareket edebilmesi çok önemli. bu yüzden çelik yelek kullanılmıyor sanıyorum. bu konuda yazılmış entryler vardı, ben aramaya üşendim, ararsan daha açıklayıcı şeyler bulabilirsin

5. sorumuzda tahmin ettiğimiz gibi askerlerimiz kaçırılmış PKK tarafından.. Genelkurmay bugün açıkladı.

5. soru:
genel kurmay kayıp dedi ama o şerefsiz pkk esir aldık diye yazmış sitesine!
69.39.226.234 gündüz açılıyordu şimdi biraz zor açılıyor site.. isimlerini bile yazmışlar aşağı yazıyorum. bu şerefsizlerin sitesini hackleyebilecek bilgili bir hayırsever var mıdır acaba aramızda?

Çatışmalarda esir alınan askerlerin künyeleri:

1)Ramazan Yüce
Mardin
Piyade Er

2)İrfan Beyaz
Antep
Er

3) Mehmet Şenkul
Niğde
Çavuş

4) Nihat Başova
Konya/Cihanbeyli
Er

5) İlhami Demir
Ağrı/Patnos
Er

6) Fatih Atakul
Denizli
Er

7) Halis Tan
Adana
Uzman Çavuş

8) İsmini sonra açıklayacağımız bir asker

80 trilyon askeri harcamalar için çok komik bir rakam. günlük peynir parasına bile yetmez.

yaver

korumadan ziyade yaverliktir o askerin görevi. rütbe sınırlaması yoktur cumhurbaşkanlığı makamı için tabi tutup da bir generali yaver yapamazlar. şu an kurmay albay metin özbek başyaverdir.

teşekkürler. yaver ve başyaver başlıklarında detaylı açıklamalar da varmış.

bir tane değil 2-3 tane var bunlardan. biri mutlaka kurmay albay, diğer ikisi kurmay olmayan yarbay vb olabiliyor. biri denizci oluyor hatta.

neden kaynaklandıgını bilmeniz lazım. ne zamandır oluyor ve ne zamanlar oluyor (sürekli mi sadece soğuk havalarda mı?) burun kemiği ile ilgili bir sorun mu yoksa allerjik mi? bunu da bilmeniz lazım. ben deviasyon ameliyatı oldum fakat hala düzelmedi böylelikle allerjik tıkanıklık oldugunu ogrenmis bulundum. soguk havalarda burnum hemen tıkanır, kuru bi tıkanıklık. çözüm de yok gibi.

olmaz oyle, burun tikanikligi anck otrivin ya da allergodil gbi bir alfa reseptor antagonisti ile giderilir.

allergodil ya da otrivin

mutlaka deneyin, gecmis olsun.

deviasyon var ameliyat olacağım zaten. ama o zamana kadar bi çözüm bana, bissürü iş güç bekliyo nefes alamadığımdan kalıyorum.

iliadin adlı burun damlası biraz önce tak diye geçirdi.
aynı sorun delirtiyordu beni de :(
yakın çevrede nöbetçi eczane varsa çözümü garantilidir.

serçe parmağına viks sürüp onuburun deliklerine iyice yedirip yatmanı tavsiye ederim. bende çok işe yarıyordu. ama hafif bir burun akıntısı hissi oluşuyor ona bir önlem alamadığım için sürüp yatmayı tercih ediyorum ben :=)

illadin tavsiye edilir evet ancak sıklıkla kullanmak daha büyük sorunlara yol açar.

olur da otrivin kullanirsaniz (ki kendi kendinize zaten kullanmayin) bunun aliskanlik haline gelmemesine dikkat edin derim.

koca karı ilacı ama %80 işe yarıyo; bol tuzlu su buruna çekilir.

@la traviata
otrivine'i zaten doktor verdi ama bağımlılık yapıyo gibi bişiler okudum bugün ki ciden 3-4 saat sonra etkisini kaybediyor. zaten sorunlu bi burnum var bi de başka yerden çıkmasın...
@sfenxs
valla burnuma sokmayı denedim ama inanın burnumda onu içime çekecek kadar bile açık yer yok

acı ye?

(bkz: karabaş otu)

(bkz: stérimar)

512MB sınırdır bence. Tabi bu sadece XP mi çalıştırdığınla da ilgili. Şöyle ki; bende 2GB RAM var ve arkada FTP Server, Antivirus, Firewall, Ekşi Sözlük CPU Power için gereken WCG Agent, Bluetooth, IP yönlendirici zımbırtı, NetLimiter, MSN, IE7 ve yazmaya üşendiğim bir kaç program daha çalışrken yaklaşık 1GB RAM gidiyor. Bu durumda kaba bir hesapla arkada çok program çalıştırmamak şartıyla 512MB stabil bir sistem ile şart. Yoksa 256MB ile de XP çalışır ama sürünerek çalışır...

pekala,
öncelikle win98 çıktığında dialup ile indirip kurmuş biri falan olduğumu belirteyim. xp'yi 256, 512 ve 768 ram ile kullandım. şu anda laptopta 1024+256, iş yerinde ise 768 mb ram ile kullanıyorum. açıkçası işyerindeki alet firefox ve işim gereği olan bazı yazılımları da açınca takas dosyasına fazla yüklenerek geberik bir performans sergiliyor. en büyük performans artışını ise 256 dan 512 ye çıktığımda yaşamıştım. resmen uçuyor gelmişti.
olay tamamen ne kullandığına bakıyor ama 1,25 gb ram ile sorunsuz her şeyi çalıştırabiliyorum. şu an 758 mb free ram varmış mesela ki sadece firefox açık.
çok özel yazılımlar kullanmadığını ve firefox'da meebo benzeri ram yiyen uygulamaları da kullanmadığını varsayarsak (eklentiler bile etkiler bunu ama en çok açık tab sayısı ve içeriği etkiler) 1 gb ram civarı uzun süre idare edecektir. hatta işyerinde 768 ile de ben kaşınmasam bek kasılmayacağını düşünürsem 768 mb süper olabilir derim. en azından böyle daralma durumları olmaz. ben yine de masaüstü wallpaper vs disable edip tek renk kullanmayı, xp temalarını kapatıp windows classic olarak kullanmayı ve açılışta çok program yükletmemeyi (avast hariç) tercih ediyorum. yine de şu an sql server olarak kullanmak zorunda kaldığımdan ve performansın dibini gördüğümden hiç bahsetmemek daha iyi olur sanırım :) eğer düşük ram ile performans ve sağlamlık istiyorsanız windows server 2003 tavsiye ederim. 2 sene 512 ram ile hiç sorunsuz kullandım ve performans olarak xp'ye göre her daim tercih ederim. tek kötülüğü vardır oyunlar falan sorun çıkartabilir o yüzden xp ile devam ediyorum. htpc olarak kurduğum sistemde de vista kullanıyorum (ultimate). umarım bu deneyimlerim yardımcı olmuştur. zaten ne demek istediğimi anlamışsınız min ram ile de çalışmasına çalışır.

128 ile kullandım uzun süre.

öncelikle ne yaptığınıza bağlıdır. ben 1gb ile kullanıyorum ve kimi zaman yine kasıyor. ama her zaman browserımda 10-20 arası tab açık, winamp,msn,emule açık pek tabi. bazen kapamaya üşenip oyuna girdiğim de oluyor.benim gibiler için 1gb de yeterli olmaz tabi. ha siz sadece çalışsın diyorsanız 256 yeter elbette.

256 ram ile sp1 kullanıyordum, pekçok şey için yeterliydi... antivirüs , divx, emule, oyunlar, grafik programları,net tarayıcıları vs vs... bi gün sims 2 yi kurdum, ram yetmedi kastı sonra olaylar gelişti. bu arada herkes söylemiş ben de söyleyeyim: ben; xp yi 256, 512,1 gb ve şu anda da 2 gb ram ile kullanan/kullanmış birisiyim, tanıştığımıza memnun oldum...

yalnız şu anda sistemin 357 mb ram kullandığını da belirtmek isterim... sadece firefox 81 mb kullanıyormuş. yani xp 256 ile de kabul edilebilir şekilde çalışır (sürünmez) ve fakat minimum için 512 uygun gibidir.

çok alengirli işler yapmıyorsan 512mb ile 2gb ram arası farkı çok nadiren hissedersin.

test ortamı:

512mb ram + win XP sp1
(vs)
2gb ram + win XP sp2.

80 (32+32+8+8) mb ram ile yaklaşık 1.5 sene sorunsuz kullanmıştım.

ne yaparsanız yapın kendiniz reklamlara tıklamayın, mümkün olduğunca hile hurdadan kaçının.. google amca hepsini anlıyor çünkü

13 dolar için 87 dolardan olmayın

bi de 50 doları geçtiği takdirde adsense ödeme yapıyor diye biliyorum ben, eft için hesap numarası falan verip hesabınızı doğrulattınız mı? (ya da başka bi yoldan ödeme almak istemiş de olabilirsiniz gerçi, neyse)

böyle parça parça cevap veriyorum ama siteleri inceledikten sonra gözüme çarpan bişeyi de belirtmek istedim.. google der ki; reklamların üstüne, altına, orasına, burasına reklama tıklamaya yönelik yanıltıcı ya da teşvik edici tarzdan şeyler yazmayın koymayın

ilk adresi incelediğimde sağdaki reklamların üstünde "anladın sen;)" yazıyor ya, ben anladıysam google da anlayabilir onu, benden söylemesi :)

sadece sozluk yazarları tarafından okunabilecek sekilde bi ilan verseniz hadi tıklayalım diye yada tanıdık internet kafe varsa ordaki arkdaslara rica etseniz. google da allah degil ya herşeyi görecek :) aynı ip'den gelip gelmediğine bakar en fazla.
edit: yok yapmayın bunu asserth de uyardı birsuru seyden bakıyorlarmıs, yinede ufak caplı yapılabilir. sitem olsa yapardım ne yalan soyleyim kahvedeki arkadaşlara çay ısmarlardım hepsi evinden tıklardı ehehe

şöyle söyliyim, sitenin günlük hiti 100 ise ve bunun 80 tanesi ekşi duyurudan gelmişse; o gün reklamlara 80 tıklama olmuş ve ekşi duyurudan gelmeyenler hiç tıklamamış, sadece ekşi duyurudan gelenler tıklamışsa.. öhh ne açıklama oldu be

demek istediğim sadece ip değil, daha detaylı bi sistem var google'da.. google analytics kullandıysanız ufacık bir kodla sitenize giriş yapan kullanıcılar hakkında ne kadar çok bilgiye sahip olabileceğinizi görmüşsünüzdür, ki orda gördüklerimiz de sadece google amcanın bizimle paylaştıkları

uzun lafın kısası, yazık olur 87 dolara :)

sağolun arkadaşlar ama daha fazla öneriye ihtiyacım var. şimdi 90 dolar olmuş bakıyorumda bu yayınlandıgı gün arkadaşlar basmış sağolsunlar :) 10 dolar kaldı. umarım kesmez google.

2008-03 editi : paramı aldım 2-3 ay önce. mutluyum.

eski kartlar agp8x oluyo. yenileri ise pxi express(x16) diye gecer. eger agp 8x tavsiyesi istersen bugun satin adlgim sapphire ati radeon x1950gt derim. 181$ saydim gayet memnunum. x16 dersen bisey demem.

ati istiyorsan ve güç kaynağını değiştirmeyeceksen x1650 falan idare eder seni. ama güç kaynağını sağlamlaştırmanı öneririm.

fiyat aralığına düşen kartı al memnun kalırsın. :) ekran kartı boktan bir piyasa biliyorsan şimdi 300 dolar verirsin 6 ay sonra 150ye iner falan. o yüzden 150 civarında vermek mantıklı. daha fazlası boşa gider ihtiyacın yoksa. gerçi ekran kartına verilen her kuruşa da değiyor onu da görüyoruz :) ikilemde bırakırım böyle.

x1950 pro'lara bakabilirsin. bunlar directx 10 desteklemedikleri için son teknoloji kullanırım abi!'ciler tarafında ikinci elde satılıyor.

senin kart ati radeon 9550 'lerin pci versiyonu. (performans karşılaştırmalarında işine yarayabilir)

evet pci benimkisi. x1950 pro'ya bir bakayım o zaman ben makul fiyatta bulursam alırım. hatta burada satan bilen varsa selam ederim.

steam üzerinden evet.

yurtdışında bile yeni yeni çıkmaya başladı. türkiyeye gelmesi 1 ayı en az bulur bence.yeminim var korsan indirmeyecem bu adamlara saygımdan dolayı. çatlayacam ama.

orange box 'ı satın alıp, indiriyorlar... ama kargoyla herhangi bir şey gelmiyor. yanlış mı biliyorum?

team fortress 2'yi almayı düşünüyorum ben de... 25 usd imiş herhalde... hl2, tf2, ep1 ve ep2 ise topluca 50 usd imiş...

bu arada ben de valve'dekilere çok saygı duyuyorum. adamlar 2-3 sene çalışıp hl2 gibi oyun yapıyorlar, beleş beleş oynamak doğru gelmiyor. geçen yine bitirdim, hl2 gerçekten başarılı bir eser... bioshock falan deyip duruyorlar, da bir sürü şey hl2 den arak, buna rağmen hl2 nin zevkini vermiyor.

half life 2 nin taaa 2004 senesinde çıktığını hatırlatalım...

bu arada 0v3rm1nd ın sana bi mesajı var:

selam soyle abi nihilanth'a. isteklerini yerine getiremedik adamin. mahcupmu$ de. ama hala istiyorsa yelken yapmak bizim cocuklar ba$licaklar yakinda. ayarlarim hala izmir'deyse. hadi bi iletiver be :)

burdan ilettim ama ayıp olmadı inşallah... msn'de yoksun, maksat mesaj ulaşsın...

ben kutu olarak çıkacak diye biliyorum? ki zaten ismi de cismi de o şekilde görünüyor sitede. ama denildiği gibi önce steam üzerinden dağıtılmaya başlandı.

abi valve'a saygı tabiki sonsuz orası ayrı ama benim orjinal alma niyetim hem ucuz olması hem 5 oyun olması hem de babalar gibi HL arşivi yapmış olmak. bulunmaz hint kumaşı gibi bir şey bu büyülü kutu.. o yüzden rastlasam da alsam diyorum hemen.. bir de korsanlarda sorun çıkartıyor crackdir bilmemnedir oyun takılıyor dellendiriyor uğraşılmaz yahu.

abi sen de selam söyle overmind'a. aslında msn'deydim bugün akşamdan beri ama.. yapmak da istiyorum da nasıl haberleşicez nasıl olacak hiç bilmiyorum .)

29 ekim'de mavi bilgisayar'da satışa sunulacakmış.

www.mavishop.com

Aral İthalat'ın forumunda söylediklerine göre oyun cumaya kadar satışa çıkacakmış. Fiyatı ise henüz belli değilmiş, ama MaviShop'un linkinde de 50YTL deniyor. Öyleyse gayet harika bir fiyat.

halflife 2'yi oynayın önce. bitirin sonra episode 1'i indirin onu da oynayın. episode 2 de yeni çıktı zaten sonra da onu oynarsınız. ekpaketleri oluyor o episode'lar.

size tavsiyem orange box'u almanız. episode'lar,portal oyunu (süper bişey) , team fortress 2 dahil tüm oyun tek paket içerisinde 50 dolardan satılıyor sanırım. ben henüz göremedim görsem alıcam direk.

sormadan söyleyim hl2 ve episodelar tamamen bağımsız ayrı kuruluyor ama tabii baştan oynamak lazım.

hemen koş. steamden orange box al. durma. b orange box tamamen senin gibi yeni başlayanlar için biçilmiş kaftan.

internetten team fortress 2 kafası yaşamayacaksan pek de orange box taraftarı değilim be açıkçası.

Bu azalmayı blogların yaygınlaşmasına ve web2.0 ye bağlıyorum ben.

tematik yapan da pek yok gecen senelere gore...

sözlükteki eski yazarlar yaşlanıyor, iş güç ev bark derken ilgilenebilecekleri süreler kısalıyor. eskiden beri sözlük içerisinde olmayanlar da zaten çok fazla önem vermiyorlar oturup uğraşıp sözlükte bir entry yazmaya. daha 100 entrysi bile olmayan binlerce yazar var sözlükte. bunlar bir ara coşar, hergün yazarlar sonra sıkılıp başka mecraya akarlar. böyle de gider bu, sonunda sözlük tarih olur. malesef.

bir de pek tabii 6.nesilden sonra bir daha toplu bir yazar alımı olmadı, e millet de yaşlanıyor, iş-güç vs.

yeni bir yazar alımı sürecinden sonra ya batar ya çıkar zaten sözlük bence...

ayrıca gereksiz virgül kullanımı bende de hastalık oldu, nokta yerine virgül koyuyp duruyorum, belirteyim dedim. :)

facebook'un ve blogların etkisi de yadsınamaz.

6. nesil katledildi, tematikçi abiler ortalıkta yok. bir yazar gece paso ispanyolca şarkı sözleri giriyordu, bir başkası eline aldığı sözlüğü ekşiye geçirmekle meşguldü. yaş hadisesi gereği de bir çoğu işe, güce, eşe, çoluğa, çocuğa sahip oldu. kaçınılmaz olarak entrylerde düşüş yaşanır.

yalnız sözlüğe olan ilgiyi entry girme oranı olarak görmen pek doğru değil, sözlük gittikçe popülerleşiyor.

şu an yazarlardan çok bir okur ordusu var, sen onları yazar yap bak nasıl bir patlama yaşanıyor :) ekşinin serverı CARTMAN'ı ağlatırlar valla :))

Ayni durum zirvelere de yansiyor, eskiden barlarin doldugu kapi onunde yigilmalarin oldugu zirveler olurdu Ankara'da ama simdi Ankara Zirvesi'ne bile 50 kisi gelecek gibi gozukmuyor. Sozlukten uzaklasiyor insanlar ve yeni nesil alimi yapilmazsa bu boyle devam eder...

nokta yerine virgül kullanmamızın nedeni, konuşma dilimizi yazıya döktüğümüzde ortaya çıkan kısa cümlelerden rahatsızlık duymamız ve virgüllerle bu ayıbımızı örtmeye çalışmamızdır,,,

sadece büyüdüğümüzün farkına vardık, okul bitip iş hayatına adım atınca. olay bundan ibaret.
artık boşa zaman harcamaz oldu eski nesil.
misal entry girmeye çalışan biri "girsem ne olucak sanki? para mı veriyorlar. hayır. salla yaaa" diyerek okumayla geçiştiriyor genelde. birde facebook ortalığı biraz dağıttı son zamanlarda.

ben sadece kendi adıma konuşmak istiyorum(5 senede ~500, son 1 senede 20'den az entry girmiş biri olarak), istatistiklere girmesi açısından: evet soğudum, ara sıra nefret ettiğim bile oluyor (anlık). sebeplerini sorarsanız uzun uzun yazabilirim (müsait bir zamanda). neden hâlâ yazarım? bunun cevabıyla şu an ilgilenilmiyor sanırım, mesajı boş yere uzatmayayım.

ben de kendi adıma sıkıldım ve benim gibi de birçok insan var. sebepleri muhtelif onlar tartışılır ama bir bıkkınlık durumu var benim gördüğüm. zamanında patır patır yazanlar artık uğraşmıyor ben dahil.

Sözlükteki espri anlayışının değişmesi de etken bence. Aradan 8 yıl geçmiş ama 99'daki entry'lere hala deliler gibi gülüyorum ben. Ama gel gelelim kendi entry'lerime yarısı kadar gülemiyorum. Biraz değişik de olsa aynı güzellikteki entry'leri Depeyi ve Gerrain'de de görmek mümkün ama benzer başka yazar sayısı az.

Tabi daha saymak gerekirse 99'dan sonra dünyanın hızla boka sarması da örnek gösterilebilir, neden gösterilmesin?


Şimdiki yazarların, bizlerin sözlüğü kötü kullanması var tabi daha. Hepimiz az ya da çok sözlüğü kötü kullanıyoruz, kabul etmek gerek. Guru'nun güzel bi entry'si vardı ama hangi başlıktaydı bilemedim şimdi. "Biz sabah ayarlaştığımız insanlarla akşam karşılıklı içerdik" benzeri bir şeyler yazmıştı, artık bu yok tabi. Herkes birbirine düşman, nefret dolu. Büyüdük ve kirlendi dünya da sözlük de anasını satayım.

ilişki olarak düşünüldüğünde heyecanın azalması diyebiliriz buna.alışmış sözlük birbirine,diline,şeyine bilmemnesine. tam ortalık dinginken birden stevemcqueen çıkmıştı, ne bileyim peder zickler çıkmıştı vs. sözlük bu yazarlardan ibaret değildir elbette ama bir celebrity'nin doğuşu ateşi alevlendiriyor ve insanları yazma konusunda güdülüyor diye düşünüyorum. yeni yazar alımı da belli bir süre yapılmadıgı zaman uykudaki mumyalar da uyanmadıkca ortalık sen sağ ben selamet devam ediyor. zaten ben de uctum.

vakit kisitli, her gecen gun girilebilecek entry sayisi azaliyor (daha once yazilmis bu), kisisel olarak cogunlukla keyifliyken ya da sinirliyken entry girerim ancak bu iki ruh haline ender yakalaniyorum, genelde notr oluyorum.

bence bundan kacis yok, ya formatta degisiklikler, ya da yeni eklentiler falan filan lazim. yoksa yazilan her entry sonrasi yazabileceginiz entry sayisi azalmis oluyor. ya iste cogu filmin artik biribirine benzemesi gibi, kac tane orijinal fikir var allahaskina?

kafaya takinca da duzelmez, kendi ritmine birakin , rahatlayin...

sözlüğü 2002'den beri takip etmekteyim, insanüstü bir beceriksizlikle yazar olamadım bir türlü. hep dışarıdan izledim gelişmeleri ben de. ilk yıllarda sözlüğü okurken olduğunu gördüğüm "sosyal ortam"ın hastasıydım. o sosyal ortama girebilmek için onaylı biri olmanız gerekiyordu tabi. bu da işi daha da çekici yapıyordu. Zamanla sosyomat, facebook vs. vs. ile bu sosyal ortamlar başka yerlerde de oluşturuldu. Kabul etmek lazım şimdi öyle bir ortam (henüz çok az kişi biliyorken) daha da zevkli oluyor. Tıpkı Sosyomat'ın "one hit wonder" olması gibi bir şey. Facebook da zamanla unutulacak.

Bu sosyalleşme sitelerinin etkisi var fakat herkesin unuttuğu bir şey var ki, o da artık bir tane sözlüğün olmaması. Nereden baksan 100'ün üzerinde klon var. Okur milleti buralarda yazmaya başladı. Sözlük yazarı olma ihtiyacını bir çok kişi karşıladı. Artık klonların klonu yapılmaya başlandı. Ekşi sözlükteki entry'lerden çıkardığım kadarıyla, bir çok ekşi yazarı da başka sözlüklerde aktif rol almakta. Herkes kendi sözlüğü ile ilgilenmekte. Okurlar, o gıptayla baktıkları zirve buluşmalarına klonlar sayesinde haftada bir katılmaktalar.

Bence bir diğer çok önemli sebep de, Sözlükte siyasetin gereğinden fazla popüler olması. geçenlerde bir yazarın entry'sini okumuştum o süper açıklıyordu bu durumu. "a kişisi elma diyor b kişisi armut diyor a kişisi "armut diyenlere inat elma" diyor" diye gidiyordu entry. Sanıyorum ki ciddi ciddi siyasi fikirlerini belirtmek için yazar olanlar var sözlükte. Bu, hem sözlüğün okunabilirliğini düşürüyor hem de diğer yazarları yazmaktan soğutuyor. Bir okur olarak ben de artık "darbe(68)...", "basın açıklaması(582...), "türban(74)..." görmekten sıkılmış durumdayım.

kamyonun sürücüsü yok mu yahu ortalıkta? ben olsam sorardım civardakilere bu kimin diye

kornaya asıl, bütün mahalle camlara çıkana kadar bas. elbet kamyon sürücüsü de duyar gelir, sarı çizgiyi geçemiyorsa ters tarafa doğru kamyonu çeker. şu ölçülere bakılırsa ön teker kaldırıma çıksa bile geri geri çıkılmaz ordan.

senin önerin bence en iyisi gibi gözüküyor. arkanı iyice yasla siyaha, sonra tam sağla burnu kaldırıma çıkar. geri geri çıkarsın. kamyoncuya okkalı bi selam yollamayı da unutma :)

ps: senin araba neydi abi bu arada, manevra kabiliyeti açısından bilgi için soruyorum.

kamyonun sürücüsü var, adamla konuştuk hatta da... biraz daha açıklayayım:
sarı çizgi şu taşınmak için kullanılan asansörlerden o taraf öyle kapalı. yok kamyon ileri gitsin derseniz siyah araba tam köşede kamyon ileri gitse köşeyi dönmek zorunda yine benim çıkabilmem için ki köşeyi dönmesi, dönse bile aynı pozisyonda geri girmesi köşeye parkeden zibidiler yüzünden şu durumda imkansız...
ekleme: araba eski kasa hyundai accent, dönüş çapı 5,2 m. hidrolik olmayan direksiyon:)

5-6 kişi topla arabanın kıçını kaldırıp yola verin geri geri çık %100 çözüm.

burun kaldırıma çıksa bile arkadakiyle mesafeden dolayı kurtarıp da geri geri çıkabileceğini sanmıyorum. üstelik araba da hatchback değil. tekerlekleri arabanın en arka noktasında değil. en iyisi blackdog'un dediği gibi 5-6 kişi toplayıp haydi hooop yaparak arabanın kıçını dışarı çevirmek.

bir de kamyoncuyu hareket ettirmek yerine siyah arabanın sahibini bulup onu çektirmek, sonra da rahatça geri geri çıkmak mümkün olabilir. kırmızı araba öne hareket edemediğine göre ona araya acıdım ben. onun çıkmak için hiçbir yolu kalmamış. haydi hoop yaparak da çıkamaz. süpermen lazım.

abi biraz riskli ama en yararlı yol :

bu arada 40+10= 50 cm lik bir boşluk hakkın var. onu 25-25 eşit olarak ayarla. kamyonda azıcık geri gitsin. madem 1m pay hakkı var.

daha sonra arabaya bin ve direksiyonu tam sağ kır. el frenini çekili durumda tut. ve gaza bayaa bir yüklenerek arabanın patinaj yapmasını sağla. (eğer önden çekişli ise araban) göreceksinki, arabanın burnu olduğu yerde sağa doğru yavaş yavaş ilerleyecek ve kıç tarafını çıkış işlemi için uygun bir açıya getirecek. bu arada araba el freni çekili olduğu için ileri-geri hareket etmeyecek ya da çok az edecek.

ama biraz riskli daha önce yapmadıysan, pek denemeni tavsiye etmem =)

abi sonuç ne merak ettim :)

oha ne enteresan oneriler gelmis, harbiden sonuc ne?

çıkmayı başarmış herhalde ki cevap veremiyor :)

Arabanın içinde mahsur kalmış da olabilir yalnız. Allah yardımcın olsun abi. Ya da olmuştur inşallah.

evet çıktım:) arkadaki şerefsiz tamponuma dayanmış (evden bakıldığında boşluk var gibiydi). arabanın burnunu kaldırıma çıkarıp arkadaki arabayı (siyah-tempra) geriye doğru hareket ettirdik. oluşan açıya 4 kişi sıkışıp benim arabanın kıçını kaldırarak dışarı doğru çevirip geri geri çıkmayı başardık(m).

tebrikler :) çok oluyor böyle durumlar fuar gibi yerlerde oraya buraya park ediyorlar sahibini bekliyorsun gelmiyor adam sonra düşünmeye başlıyorsun ne yapılır diye.

yemek masasini her hafta yeniden almiyorsun. 2-3 tane agacla yapilmis o masa yillarca idare ediyor. atacagin zaman bile baskalari tarafindan tekrar kullaniliyor. mobilyalar bu sekilde en azindan, isinma icin kullanilan tabii ki fazla tuketir... ama kagitta olay cok daha fazla. bi agactan az miktarda seluloz cikiyor, kullandigin kagida da tekrar cope atiyorsun.. cogu kagit turevi geri donusume gitmeden yok oluyor. kagit tasarrufuyla her yil adam basi 3-5 agac kurtarmak mumkun.

son olarak: mobilya gibi seyleri "agac tuketmeyelim" diye metalle, plastikle ikame etmek zor. ama 21. yuzyilda bilgisayar, pda vb bi yigin zamazingo varken otu boku kagida yazmak tamamen bir israf. neyseki 30 yil sonra kagit sadece muzelerde gorulebilen bir sey olacak.

kağıt kullanımını azaltmaya yönelik çağrılara değil, ama kağıdın geri dönüştürülmesi olayına yönelik bir açıklama getirebilirim.

meselenin özü şu; kağıdı geri dönüştürmek oldukça kolay.

kullanılmış kağıdı toplamak ve ayrıştırmak,geri dönüşüm işleminden daha zor. yeterli duyarlılık sağlanırsa ve altyapı hizmetleri uygun düzenlenirse, kağıt kolaylıkla geri dönüşüm tesislerine yollanabiliyor. Geri dönüşüm işlemi de tahmin edildiği kadar zor değil diye biliyorum ben. teknolojik olarak da oldukça basit bir işlem.
bu yüzden, kağıdı geri dönüştürmemeyi, musluğu açık bırakmak gibi düşünebiliriz.

ayrıca, dünyada kağıt yapmak için 1 yılda kesilen ağaç sayısı, mobilya için kesilenden kat be kat fazla olmalı.

ha bir de, bazı mobilyalar zaten geri dönüştürülmüş ağaç malzemeden yapılıyor.


odun yakma konusuna gelince.. odun yerine başka bir yakıt yaksak da problem aslında. aslında insanlık olarak "yakmayı" bırakmalıyız acilen. hey gidi karbondioksit, hey gidi karbonmonoksit..

şimdi şöyle ki, ağaç bir kere geri dönüşümü en kolay ve sürdürülebilir malzemelerden biri çünkü üretiminde, işlenmesinde ve dönüşümde harcanan enerji muadillerine (çelik, beton) göre çok daha az. ayrıca ağacın neredeyse tamamı bir şekilde yan ürünlerle değerlendirilebiliyor. yani ürettiği atık miktari az.

bir evi veya yemek masasını ahşap yerine çelikten yapmak, o çeliğin üretilmesi için harcanan enerji, ortaya çıkan faydasız atıklar, vs düşünüldüğünde çok da çevreci bir davranış olmayacaktır.

kağıt üretmek için sadece ağaç gitmiyor, elektrik enerjisi yakıt ve suyu da hesaplayınız. ama geri dönüşüm yapılırsa kağıtlara daha az enerji,yakıt ve su harcanıyor. olayın özü budur.

kapının aralığını bilmiyorum ama , ince- sert birşey ile kapının dilini oynatmaya çalışsanız...

kredi karti ile acilabiliyor. kapinin dilinin tahmini yerine karti sok ve dili bulmaya calis. biraz ileri geri yapinca kapi aciliyor. tabii kart da biraz hasar görebiliyor bu arada.

ince sert bisey olarak buyuk bir ekmek bicagini oneririm. bizim evde de anahtar kilidin hep arkasinda takilidir da. :)

@cedilla
veranda var, bahçe çitini tırmanıp veranda kapısına ulaşabiliyoruz ama iki asma kilitli demir parmaklık ve ardında normal camlı kapı var. asma kilidi açmak çok kolay ama kapı için camı kırmamız gerekir...

@denize karşı içen keçi @atmacaged @notorious
çok aralıklı değil kapı. kredi kartından umut kesilmişse işe yarar ancak. bıçak ve oraya sığabilecek türlü zerzevatla gideceğiz eve.

dışarıdaki vidaları sökmekle biryere varılıyor mu acep?

hayir kilit sistemini (dil ve kilidin gobegini) iki tarafi da sokmeden cikartamazsiniz. kapiniz celik kapi degilse ihtiyaciniz olan araligi kapiyi iterek elde edersiniz dertlenmeyin. celik spatula da i$inizi gorur.

neyse ki çelik kapı değil... diyordum ki..
eğer burada bahsedilen yöntemlerle açabilirsem kapıyı, evden çok huzursuz çıkacağım, gece de huzursuz uyuyacağım artık... kapı hikayeymiş yahu... allahtan ki bir de parmaklıklı kapı var üstünde.

kapı ile kilit arasına aşağıdan yada yukarıdan başlayarak A4 büyüklüğünde bir asetat parçası yada röntgen filmi gibi esnek bir malzeme ile kapı kolu hizasından kilit dilini yuvasına iterek açabilirsiniz. kredi kartı vs ye göre kullanımı daha kolaydır.

eğer kredi kartı ile açamadıysanız, -ki genelde kapı kasaları artık girintili çıkıntılı yapıldığı için kredi kartı falan karetmiyor- sert bir tel bulun. "L" şeklinde kıvırın. kilit dilinin hizasından kapı ile kasa arasına "L" şeklindeki teli sokun ve aşağı doğru çevirin. amaç "L" nin bir kenarının kapı diline baskı uygulamasını sağlamak. tabi yazıyla anlatmak oldukça zor oluyor ama, sert bir tel ile gidip denerseniz bir şekilde anlarsınız demek istediğimi. bu şekilde çok açtım kapımı.


bu arada kapı için endişelenmeyin. çünkü;
1- kilitlenmemiş ise, hırsızların açamayacağı kapı yok, çelik kapı olması neredeyse hiç farketmiyor.
2-çıkarken kapıyı kesinlikle kilitlemeniz lazım. çelik olsa da olmasa da bu şart. Aksi halde hırsız kardeş 10 sn de açabiliyor kapıyı. ama kilitlenmiş kapıda süre oldukça uzuyor.

edit: bahsettiğim yöntem, justaddwater'ın bahsettiği yöntemle prensip olarak aynı, sadece uygulama biraz farklı.

kapılar eskisi gibi değil acılmıyor. biz de epey ugrasıp cilingir cagırmak zorunda kalmıstık.

eve yürürken 1 litrelik kola alıp içebildiğimiz kadarı içtik, içemediğimizi döktük. şişeyi işten getirdiğimiz maket bıçağı ile kesip plastik bir şerit elde ettik ve bununla dili itip kapıyı 1-2 dakikada açmış olduk. şeridi bahçedeki saksılardan birinin altına saklamayı da ihmal etmedik tabi ki anahtarmışçasına...

ist belediyesinin ücretsiz kursları var sitenin adını unuttum oradan bakın bir isterseniz.

çin e gitmeden öğrenilmiyor bu dil. orada da en az 2 yıl kalmak lazım.

çince kursla öğrenilecek bir dil değil maalesef, normalde boş zamanımda dil öğreneyim düşüncesiyle kursa gidenler çincede pek sonuç alamaz, abartı gibi gelecek belki ama hayatınızı o yönde değiştirmeniz gerekir çinceyi ciddi anlamda öğrenebilmek için. yani uzun zaman çinde yaşamak gerekiyor, çok emek istiyor. çin kültür merkezi az ders saatine yüksek fiyat alıyor bildiğim kadarıyla ama ders kalitesini bilemiyorum. boğ. üni. iyi değil. türkiyede ancak temel edinebilirsiniz. derste çok şey öğreniyormuş gibi hissediyor insan ama çine gelince pratikte ancak kendinizi tanıtabildiğinizi anlıyorsunuz. bu yola girmeden önce çok iyi düşünün derim :P

tömer'e gidebilrsiniz. istanbulda var mı bilmiyorum ama ankaradaki kursları son derece başarılı.

Herhangi bir dilde ileri seviyeye ulaşmak 1000 ders saatiyle başarılası bir şeyken, bu rakam konu Çince olduğu zaman 10.000 ders saatine çıkıyor (götünden sallamıyorum, bir kaç dil öğreten ve Tömer gibi temeli verdikten sonra gerisine kurs aç(a)mayan kurumlara değil de, biraz daha taşşaklı kurumlara bakılırsa görülebilir bu gerçek).

Bu mantıkla yaklaşırsak, ben de "Lan manyak mısın?"cılara eşlik etmek ve 1 tane Çince öğrenmek yerine 5 tane farklı dil öğrenmek daha makuldur demek istiyorum, angutça yürüttüğüm mantığa da şapka çıkartmanızı rica ediyorum.

japonca daha kolay öğreniliyor, onun yerine japonca deneyebilirsiniz?

www.uzmantv.com

ısrarla japonca diyorum

verilen linkteki videolarda çin kültür'ün sahibi kendi kursunu pazarlıyor tabii adam ne desin. öyle konuşuyor ki sanki tercüman ve rehber açığını kapatıyorlar kursta...

Aslına bakarsanız benim hep japoncaya karşı bi ilgim vardı ve kafaya koymuştum japonca öğrenmeyi. Fakat bu yaz amerikaya gittim ve orada Tayvanlı arkadaşlar edindim. Bu sürede haliyle Çince dolu günler yaşadım ve arkadaşlarımın sayesnde pek çok kelime, cümle öğrendm. ve bana telaffuzumun çok iyi olduğnu söylediler(beraber gittiğim liseden arkadaşımın telaffuzunu duyunca burun kıvırıodu elemanlar hehe) neyse bende birden Çince öğrenme aşkı peydah oldu. Yalnız bu sadece "kurstan kursa gidiyim, kendim bi çaba göstermiyim artık ne kaparsam" gibi bişey diil. Aksine ben çince metinlerle içli dışlı olmak(ne biliyim mesela Dynasty Warriors adlı playstation oyunundaki tarihi karakterlerin geçmişini okumak ya da bu arkadaşların blog sitelerine girip orda yazdıkları şeyleri anlayabilmek) niyetindeyim. Ayrıca tayvanlı arkadaşlarım mikrofon vesilesiyle net üzerinden benle pratik yapmak ve bana bu konuda her şekilde yardım etmek istiyolar. Bukdr uzun ve sıkıcı bi metni okuduğunuz için öncelikle teşekkür ederim, şimdi bu düşünceme ve hissiyatıma rağmen sizce hala Çince'den caymalı mıyım(ki zaten direk "şu kurs iyidir" diyen de çıkmamış, ortalıkta pek kurs yok sanırım)? Teşekkürler tekrar.

ortalıkta gerçekten kurs yok. dediğim gibi ancak temel birkaç şey öğretebiliyorlar. saydığınız şeyleri yapmanız, başladığınız andan itibaren birkaç senenizi alacaktır (ki o da devamlı çin'de olursanız). aksi takdirde "kendim çalışayım ilerletirim" imkansız bu kadar net söyleyebilirim. çünkü mesela bir avrupa dili öğrenirken ilk kez duyduğunuz bir sözcüğü bile aşağı yukarı doğru yazabilir, hatta belki anlamını tahmin edebilirsiniz. çincede bir sözcüğü bilmiyorsanız hiçbir çare yok, çünkü hem yazılışını hem tonunu bilmeniz gerekir. tonları düzgün söyleyemiyorsanız kimse ne dediğinizi asla anlamaz. grameri de onların farklı düşünce sistemini çok iyi yansıtır. şimdi niye hep olumsuz yazdın demeyin; olumlu yanı, ama şurası da kolay denebilecek bir yeri yok çünkü :) ancak cidden gönül verdiyseniz bu yola girin yoksa yukarıda söylendiği gibi çince öğrenene kadar başka dilleri çok rahat öğrenirsiniz.

sozluk'ten isigi yaktim. tam bu album degil ama daha fazlasi var gonderdigimde.

çok çok teşekkür ederim :)

biz de alsaydık burdan :)

mp3hanesi.net

@nihilanth: msn den yollim sana birazdan. sozluk'ten yollayamadım.

linkler kaldırılmış sanırım, güzel bi arşiv, çalışır linklei bulabilir miyiz

Öeeh lan bütün linkler ispiyanlanıp patlatılmış:S

hakkaten öeh, kim niye yapsın bunu. şu andan sora, indirmiş olanı kutsal bi vazife bekliyor, link istiyoruz

SEMAVİ DİNLERDE ORTAK VE FARKLI YÖNLER
a-Yaratıcı inancı açısından: Semavî (Gökten gelen vahy-ilahî) dinler bir yaratıcıya inanmada ortaktırlar. Ancak "Nasıl bir Tanrı?" sorusuna verilen cevapta birbirinden farklı inanışa sahip oldukları görülür.
Yahudiler: Tanrı Yehova sadece Yahudilerin tanrısıdır ve Tanrı onları seçkin bir millet yapmıştır.
Hristiyanlar: Tanrı üçlemeyle ele alınır: Baba tanrı, Oğul tanrı ve kutsal ruh
İslam: Yanlışı düzeltir, doğruyu denge içinde sunar: Allah alemlerin Rabbidir ve Bir'dir, oğlu ve babası yoktur.
b-Peygamber anlayışı açısından: Üç Din de bütün Peygamberleri bilir kabul ederler. Özellikle Hz. İbra him'i…
Yahudiler: Peygamberler sıradan insandır hatta içki zina gibi günahları işleyebilirler.Yahudiler Zekeriya ve Yahya Peygamberi öldürmüşler, İsa'yı da öldürme teşebbüsünde bulunmuşlardır. Allah İsa'ya ihanet e den kişinin yüzünü İsa'ya benzetmiş, İsa diye tutup onu çarmıha germişlerdir. Hz.İsa ise diri olarak göğe çekilmiş tir(5/157)
Hristiyanlar: Yahudilerin aksi aşırılığa düşerek, Peygamberi göklere çıkarıp tanrının oğlu haline getirdi ler.
İslam: Kelimei şehadette geçen iki kelimeyle bu iki yanlışı düzeltmiş, Peygamber anlayışına denge getir miştir
Abdühû: Hristiyanların dediği gibi, Peygamber tanrı değildir, bir insandır, her in san gibi Allah'ın kuludur.
Rasûlühû: Fakat Yahudilerin dediği gibi, günah işleyen sıradan ve basit bir insan değil, değerli bir elçidir.
c-Kutsal Kitaplar açısından: Üç Din de, Allah'ı Vahiy bilgisi gönderdiğine inanır.
Tevrat: Tarihteki ünlü Kudüs yangınında orijinal Tevrat yanmış, katip Ezra bildiğiyle kendisi yazmıştır.
İncil: İsa'dan sonra Rahipler yüzlerce İncil yazmış, 325'de İznik’le tamamı yok edilmiş veya saklanmış, o zamanın inanışı, kültürü ve anlayışıyla, uygun gelen dört incili kendilerine göre belirlemişlerdir.
Kur'an: İlk ayetin geldiği günden itibaren, yüzlerce insanın hafızasında yer etmiş, binlercesi ezberlemiş, Peygamberimiz ayetler geldikçe yazdırmıştır. Hz.Ebu Bekir zamanında ilk kez kitap toplanıp haline getiril miş, Hz. Osman zamanında çoğaltılmış ve günümüze kadar ilk orijinal şekli değişmeden gelmiştir. Ve değişmeyecektir.
d-Ahlak anlayışı açısından: Üç Din de, cinayet, hırsızlık, zina, haksızlık gibi kötülükleri ve her çeşit iyiliği bilir.
Ancak bazı ahlakî davranışlarda Müslümanlar daha titiz davranıyor olabilir. Sözgelimi aile kavramı Müs lümanlar için çok önemlidir. Erkek-kadın ilişkilerinde de farklılıklar göze çarpar.Müslümanlar, özellikle Türk ler cömertçe davranışları, misafirperverlikleri ve gelenekleri ile batılıları etkiler.Özellikle Hristiyanlar, do muz eti yedikleri gibi, şarabı da kutsal sayarlar. Onlara göre Hz.İsa son yemeğinde ekmek benim etim, şa rap da kanımdır demiştir. Bu yüzden kilise de ekmeği şaraba banarak yer ve ayin yaparlar. Kilisede günah çıkarma, gevşeklik oluşturmuştur.
Ahlak kavramını iş, çalışma ve meslek ahlakı olarak ele alırsak, batı dünyasın da, çoğu Müslümanca ah lakî davranışın daha çok sergilendiğini ve insan haklarına dikkat edildiğini de rahatlıkla gözlemleyebiliriz.

www.msxlabs.org

chinese-school.netfirms.com
www.allaboutreligion.org
www.religionfacts.com
muslim-canada.org

efruz'un yazdıklarını "islamiyet'in diğer dinlere bakış açısı nedir?" sorusunun cevabı olarak okuyabilirsin.

yahudiliğin diğer dinlere bakış açısını anlatan baki adam'ın çok güzel bir makalesi var, adı “Yahudiliğin Hıristiyanlığa ve İslam’a Bakışı“ eskiden google'da sonuç verirdi biraz aradım bulamadım, okumanı tavsiye ederim.

ayırt edici özellik olarak çok temel, tek kelimelik bir yanıt vermek gerekirse
(bkz: dualizm)

insanlar tarafından yazılmı$ / yaratılmı$ olmaları en önemli ortak özellikleridir. mitologyası kandilli..

@ent2tel sözlük'te değilim forumda değilim ekşi duyuru'dayım değil mi?

(bkz: incil tevrat ve kuranin sumerdeki kokeni) aslen sumerlerle ilgili ama istedigin benzerlikleri de anlatiyor bahsettigin tarzda.

Bak bu da enteresan
taa 1200'lerde adamlar oturup günlerce tartışmışlar
en.wikipedia.org

tamamen aldigin hosting paketine bagli.

edit: ornegin servage'in bu $ekilde multiple domain hosting ozelligi var.

böyle bir paket alınca da fiyat ona bağlı olarak artıyor sanırım..

ben şey düşünmüştüm; yine atıyorum aldığım hosting hizmetine bağlı olarak 82.12.12.12 gibi ip adresi verildi bana ben bunu domain1.com'a kaydettirdim.. sonra domain2.com adresini domain1.com/domain2 ye yönlendirmenin bi yolu olabileceğini düşünmüştüm ama yok sanırım..

anlatabildim umarım

yapabilirsin. onun icin ekstra bir i$leme zaten gerek yok.
ister klasor altina alirsin, ister subdomain acarsin. daha sonra da domain kontrol panelinden istedigin yere yonlendirirsin.

ayrica, servage'in sundugu hizmette ekstra bir ucret yok. her $ey dahil $6,45 (aylik)

2 seçenek var :D
1- deluxe ( bi üst model) hosting paketi almak ki bütcesi daha fazla
2- ekonomi paketinin altına alt klasor açaıp, ücretsiz host veren yerlerden ( ki bunların database desteği yoktur bu yüzden buraya açmayı düşünme) tek sayfa ile yönlendirme yapabilirsin)
örneğin bravehosting die bi yer vardı hatta
www.bravenet.com

hosting ihtiyacını uygun fiyata karşılayabilirim bu arada. evet 1 host alıyorsun dilediğin kadar domaini kullanabiliyorsun (yani aldıgın yerin izin verdigi kadar)

[email protected]

edit : cok geride kaldı o günler :)

(bkz: #11445880)

www.netber.com

Didar

Samime

promethus

cafe han

ya da cafe osman

Valla facebook koysan kopar gibime geldi.

facebook yerine cafebook olabilir ahah :)

bariz cafebook daha iyi olmus, menulerin ve tukkanin temasinida facebook mavisi yaptin mi super olur. Hatta bir fikir onerisi olaraktan da masalara status'unu yazabilecekleri birseyler koyun. Yatirim yapim derseniz digital LEDli bilmem kac karakterli ekran olur olmadi miknatisli harfler de olabilir hatta harflerde ortak bir yerde durursa kaynasma ortami olur. En kotu hazir kesilmis kartonlar olabilir kalem vasitasi ile guncellenecek. Gelir bir cayinizi icer statusumuzu guncelleriz icabinda.

çınaraltı

guzel bir isim yaratıcı ve daha once denenmemiş, gençliğin dikkatini! çekme garantili...şaka mı bu?

godspeed you black emperor (hm daha önce kullanıldı gibi ama olsun :)

keyfbook

kafe, tost deyince "kaşar" geldi ilk olarak aklıma. negatif çağrışım yapabilir ama hem türkçe hem de akılda kalıcı, reklamın iyisi kötüsü olmaz ne de olsa. (işletecek kişilerin erkek olduğunu varsayıyorum.)

fayton, phaeton

cafe inn.. denenmiş olabilir daha önce muhakkak.

zamanında (1990'ların ilk yarısı) istanbul ulus'ta hard on cafe açmıştı birileri. Sonra, anlamına ilişkin ikaz edilmiş olacaklar ki, içinde rock barındıran başka bir isme dönmüşlerdi.

biz turkler gordugumuz seyleri unutur gibi yapip sonra yeni fikir olarak sunariz bilincsizce. (biz dedim bakin ben de yapiyorum) o yuzden, bize gercekten ilginc gelecek isimleri, yurtdisindan bulursun gibi bir his var icimde.

www.wordlab.com

bunlarda geldi aklima
cafe ortam , cafe bahane , cafe on7
bide bi ark nes cafe dedi
insanin secenegi cok olunca secmeside zor oluyor.

bu arada tesekkur ederimm:))) daha da warsa isim onerisi alabilirimm

akşam iyidir en azından köşe yazarlarını okursunuz.

yok abi gazete mazete. Artık yayın işlerini yürüten kurumlara güvenmek bitti. Eline günün erken saatlerinin rutubeti olan, matbaadan çıktıktan sonra ilk senin iç sayfalarına baktığın, "şunun ebat olarak daha küçüğünü (en x boy) neden yapmıyorlar?" diye kendi kendine sorduktan sonra "cebelleşmesi olmasa tadı olmazdı" diye yine kendi kendine cevap verdiğin, sonra haberlerini, köşe yazılarını okurken "uyuntu okur olup her yazana, yazılanın her açıklamasına kanmadan, alternatif görüşleri de belleğimde saklayarak okuyacam..." derken adamın tekinin yazdıkları ile uçmaya başlayacağın, uçarken vicdanının rahat olduğunu hissedeceğin, kısaca genel anlamda öznel fikirler ile donatılmış olduğu halde gazete hakkında kabızlık çekmeden "nesnel, okunur" diyebileceğin, yarısından fazlası ya da en azından bu kadarına yakını reklam olmayan bir gazete yok.
eşşekliğimi sonuna vardıracağım ama bir anırtım da yukarıdaki yazılmış olanların martavaldır demezsem tuvaletimi rahat yapamayacam.
gazete seçme, hatta gazete okuma; böyle ökküz gibi söylüyorum, sen (siz) insan gibi anla(yın). okumayın gazete. çok istiyorsanız hepsini alın, sabahtan akşama kadar kasıp hepsinden "1 adet gazete" edebilecek kısımları kesip yapıştırıp yeni gazete yapın.
hemen her şeyde, özellikle alışverişlerde yaptığınız gibi (gazete nevi) okurken de seçici olun. işinize yarayacak olanı, değerli olanı, değecek olanı seçin bulun. ahan da önünüzde internet, akademik bir süreçte değilseniz bile böyle sürdürün, seçin okuyacaklarınızı onca rezilliğin, pisliğin içinden. tv izlerken zap yapar gibi.
kendilerine ve sırtından geçindikleri topluma saygısı olmayan, bir dediği bir dediğini tutmayan, patronlarının ve eşrafının çıkarları işin içine girince olanı biteni çarpıtan ya da eksik tutan, yazmayan bir yayın organını beslemek dahi ayıp bana göre. böyle bir yerde çalışıyor olmanın ise açıklamaları var ise bile açıklayanın da içinin sıkılmasına neden olacaktır diye düşünürüm.
don gömlek alırken, tv seyrederken (ya da aylık paket seçerken), internette sürücü ararken, edindiğin müzik albümlerini dinlerken yaptığın gibi seçici ol, sürekli dikkatte dur. Sıkıcı ama başka çaresi yok.
Yoksa "vadaaaaa" olursun, uyuntu teyzenin bol alışveriş yapabilmesi için yük taşıttırırlar.
haa, götün yiyorsa kendi yayın organını çıkarırsın, ama öteki yayın organlarının işine gelmeyen bir şeyler yazdığında ve bunlar okunur (okur tarafından tercih edilir, dikkate alınır) hale gelmeye başladığında senin yayın organın ile onların bir takım organlarını eline verebilirler, ayrı ya da benzer konu...
ya; sabah sabah, akşam akşam, posta posta, zamanının en radikalinden.
pırt!

not: gazeteye verdiğin para dışında reklam gelirlerinden de hayvan gibi paralar kazanıyorlar ve biz okudukça daha çok reklam satabiliyorlar. beslememek de gerek. bu yüzden sıçtımın monitörüne bakacaksın, bulacaksın sevdiğin yazarları ve düzgün haber kaynaklarının düzgün haberlerini, gözlerin yoruluyorsa gazeteye verdiğin aylık para ile printer alıp basıp okuyacaksın, o ebatta olmaz, cebelleşmezsin, "ne yapıyorsun?" diye sorduklarında aldıkları yanıt üzerine "manyak..." falan derler. haklı olma olasılıkları olacaktır.

vatan fena değil. delilikle dahilik arasındaki ince çizgide dolaşıyor.

bir günde iki gazete alarak zaman ve radikal okuyun ve her konuda herkesin fikri hakkında bilginiz olsun. şahsen ben öyle yapıyorum. çünkü bu ikisinin toplamı, yazılı medyanın büyük bölümünün özeti olmakta.

ben de zaman mutlaka listende olsun derim. özellikle köşe yazıları, ve değişik kesimlere yazdırdığı yorum sayfaları gündemi yakın takip ediyor, ettiriyor

bence de okunacak düzgün bir gazete yok ama bir abdurrahman çelebi belirtmemiz gerekirse vatan derim.

zaman derim ben de. fethullah gülen ve cemaat dışında da çok şey oluyor. tasarımı da iyi.

zaman derim. tarafsız bir gazete olmasa da en fazla içerik ve bilgilendirici haber zamanda olur.taraflı yaptığı haberlerin çoğunda da yalan yanlış şeyler söylemez,çarpıtmaz; sadece taraf olur. tasarımı da gayet güzeldir. rahat okunur.

birgün

(bkz: kurk mantolu madonna)

i never promised you a rose garden (sana gul bahcesi vaad etmedim.)

eskiden olsa bu kitabin adini buraya yazmazdim, cunku dunyada ne kadar az kisi bilirse o kadar bana ozel olur diye dusunurdum. Deborah delidir, niceleri denemistir onu kendi dunyasindan cikartmayi ama kimse basaramamistir, bir doktor basaracagini anlayinca ona bunu isteyip istemedigini sorar. isin sonunda ise "sana gul bahcesi vaadetmedim" der..

(bkz: kemalettin tuğcu)

(bkz: gazap üzümleri)

(bkz: silahlara veda)

piedra irmaginin kiyisinda oturdum agladim. bogdu beni bogdu.

gülden kale'nin yazdığını yazacaktım: gazap üzümleri +1
bari bunu yazayım:
(bkz: anayurt oteli)

gazap uzumleri +2. verem eder adami.

Gazap üzümleri +3 buradan. Gerçi öbür Steinbeck'lerin de arda kalır yanı yok.

Bir de Turin Turambar olayı vardır ki, of anam of diyorum başka bir şey diyemiyorum.

gecenin sonuna yolculuk ya da kinyas ve kayra

kinyas ve kayra diyecektim ben de.

kara kitap'da eklenebilir. okudugum en karamsar kitaplardan.

kumarbaz- dostoyevski
ezilenler- dostoyevski
ölesiye yaşamak- erich maria remarque

(bkz: başucumda müzik)

Tolkien - Hurin'in Çocukları.

Edit: Sui de önermiş zaten Turin'in hikayesini.

1984

açlık - knut hamsen

hatta seneye ramazanda filan okuyup etkisini katlayabilirsin.

stefan zweig - amok kosucusu

Bir de aklıma gelmişken, kitabın yanına Yaprak Dökümü ve Menekşe ile Halil dizilerini izleyebilirsin, acı kasvet tam olur memleket işte o zaman.

Okurken ulan bu kadar da olmaz b.kunu çıkartmışlar böyle hayat mı olur demeden ağır ağır acı çekmek uzun süre etkisinden kurtulmadan yaşamak istiyorsan kinyas ve kayra tam aradığın kitap olur.
yine hakan günday'ın piç'ini de tavsiye ederim.

tutunamayanlar - oğuz atay

HALİL CİBRAN kitaplarını okuyabilirsin,özellikle ERMİŞ tabi oradaki acıları görmek senin gözüne kulağına kalmış

abi ben kamera alacagim ba$liginda kiyaslamalari felan yazdim hehe, $u an duruma bakinca bana en uygunu dogubank geliyo spota mal kamera en uygunu yani bide 12 ay taksite boldurdun mu oo yeaa.. di$ardan getirtmek icin cok masrafa girmi$ olacaksin.

sagolun. bu arada o baslıkta yazdıklarını da dikkate alacagım. sony dcr hc1000 gercekten iyi kamera fiyatına göre ama 2.500 bizi aşar abi :) dogubankda falan ne kadara bulunur ki o.. benim almak istedigim aslında panasonic nvgs500 idi. fiyatına göre o da iyi. 1700 ytl falan. 1000 ytl'ye bulunsa alıcam hemen de..

google'da şöyle diyor :

"Türkiye'de canlı hayvan ağırlığı dana ve sığırlar için 250 ile 800 kg. arasında değişiyor."

kurbanda ortalama bir danaya girildiğinde 30 kilo falan kemiksiz et düşüyordu diye hatırlıyorum.7 kişi girilse 210 eder.

25-40 kg arası.

kemikleri ağır baya, ortalama bir danaya ortak olmuştuk(süt danası gibi sanırım böyle çok kocaman değil) 7 kişiydik sanırım 30 civarı löp et düşmüştü kemikler, yağlar, işkembe falan hariç.

mikrop kapmıştır. tuzlu su o tür durumlarda o acıyı dindiriyor iltihabı yok ediyor diye biliyorum.

antiseptik gargara alip gunde 2-3 kere gargara yap.

piraldyne diye bir ilaç sürdüm 2 saat önce daha geçmedi tabi

Emekli sandığı ilişkisini bilmiyorum da açıkta kalmazsın onu biliyorum. Sigortadan yararlanabilmek için yanılmıyorsam 90-100 günlük falan sigorta yatırılmış olması lazım, ki seninki olmuş zaten o kadar abi.

Düzenleme: Eheh yine göd olmuşum: )

işyerinden çıktığın zaman prim ödemesi sonlandıgı için sigortan biter. ama 18 yaşın altındaysan babandan devam edersin sigortalanmaya. 18 in üstünde ve üniv öğrencisiysen okuldan 6 ayda bir aldıgın ogrenci belgesini sigortalar kurumuna götürüyosun provizyon veriyorlar yine devam ediyor. bunların hiç birine uymuyorsa tabi ki ortada kalıyorsun.

90 günlük çalışma olayı çalışırken karne alabilmek için çıkartılmış bişey. yani işten ayrıldıgın zaman prim ödemediğin taktirde her halükarda ortadasındır.

84 doğumluyum

ha bi de kadınlar evlenene kadar ailenın sosyal guvencesinden faydalanıyorlar.

üniversite öğrencisiysen korkma, babadan dolayı 25 yaşına kadar emekli sandığı, sonrasında ise mediko devam eder. severim üniversitelerimizi.
ayrıca ssklı işyerinde 4 ayı doldurduysan işten çıktıktan sonra 6 aylık vizite kağıdı alma hakkın var. yani 6 ay işsiz de gezsen, babandan dolayı da bişi olmasa yine tedavi olabilirsin. devletimizi de seviyorum bazen.

adım adım anlatamayabilirim ancak bizim dokuz eylül üniversitesinde şöyle oluyor.
eğer üniversite öğrencisiysen ve de herhangi bir sağlık sigortan yok ise "mediko" ya gidip başvuru için gerekli belgeleri hazırlıyorsun onlar okulda öğrenci oldugun müddetçe işini görecek karneyi hazırlıyorlar. üniversitenin ogrenciler için saglık hizmetleri verdiği bir yer varsa oraya gidip sorabilirsin.

ailenın sigortasının olmadıgını belgeledikten sonra ogrenci islerine gidiyor, ordan duzenliyorlar.

adım adım anlatacak bir şey yok. en zor kısmı bütün kurumlara gidip belge almak :( sonrasını çözüyorsun zaten öğrenci işlerinde.

bence kişinin kendi ticari becerilerine paralel olarak mümkün olabilir, minare gölgesi bile satabilirsin neticede, mühim olan ne sattığın değil.

benimsinemalarim.com tarzı yerlerde kısa film için müzik yapma konusunda anlaşarak satabilirsiniz ama diğer türünü bilmiyorum.

bu şey hakkında olmalı. dev mıknatıs yapıldı sanırım yer altında avrupa'da bir yerlerde. onun yapıldığı mekanı half life üslerine benzetiyorlardı. gordon freeman'da HL'deki fizikçi olduğu için onun silahı olan levye ile bir bağlantı kurup karikatür yapmış adam da. hoş.

çeviri doğruysa, ispanyollara diyecek bir kelime bulamıyorum. ben de gordon freeman fln var, komiktir diye düşünmüştüm. yine de tebessüm ettirdi. teşekkürler hepinize.

freeman'ın M.I.T'den (Massachusetts Institute of Technology) mezun olduğu biliniyor. ama kuramadım gene bağlantı.

"attaa gittii"

bana böyle demişlerdi. tabi kimin ölümünü açıkladığınıza da bağlı. ben izlediğim filmdeki karakter ölünce bu cevabı almıştım.

cahil cesareti ile söylüyorum, asla dönemeyeceği, sonsuzluk, yokluk gibi kavramlardan bahsetmeyin bence. çocuklar için bunu kabullenmek çok zor oluyor. Artık yorulduğu ve dinlenmek için tanrının yanına gittiğini söyleyin bence. burda bir yazı buldum; www.cocukpsikolojisi.net

öncelikle ölümle ilgili konuşmalardan kaçınmayın tabii ki her fırsatta konuyu açın demiyorum ancak her sorduğu soruya cevap verin, tekrar tekrar sorarsa tekrar tekrar cevap verin. allah baba çok iyi bir insan olduğu için dedeni yanına aldı, annen uyumaya gitti-uyuyor, amcan yolculuğa çıktı gibi cevaplar süreci atlatmanızı sağlasa da daha sonra size düşündüğünüzden daha çok problem çıkarır. kısaca tüm sorularına basit ama gerçekçi cevaplar verin. soyut anlatımlardan çok somut tanımlar üzerinde durun. örneğin ölen birinin nefes alamayacağı, yemek yiyemeyeceği, bir şey içemeyeceği, oyun oynayamayacağı, düşünüp hissedemeyeceği söylenebilir. kendi duygularınızı da çocukla paylaşın, onun da duygularını anlatmasına izin verin, ağlamamalısın sen ağlarsan annen de ağlar, sen üzülürsen amcan da üzülür tarzıyla ne hissedeceğini nasıl davranacağını empoze etmeyin.

en önemli tavır çocuğu ortamdan uzaklaştırmamak ve bu süreç bitince hayatında çok fazla değişiklik olmayacağını örneklerle açıklamaktır.(olacaksa bile değişmeyen şeyleri vurgulayabilirsiniz)

soruyu yanlış anlamışım, ölümü yaşamayan bir çocuk sadece soru soruyorsa, kendi inançlarınızla cevap vermeyin, yani ister reenkarnasyona, ister cennet-cehennem-yargılamaya inanın çocuğa vereceğiniz cevap tamamen somut olmalı. ölen insan nefes almaz, konuşmaz, yürüyemez onu tekrar göremeyiz ve konuşamayız gibi.

bilmiyorum genelde cennete gitti denir bizim ülkemizde. ve bunu demek hem kolaydır hem de çocuk üzerinde fazla olumsuz etkisi olmaz. sonraki yaşlarında çocuk cennet ve cehenneme inanmayacak olsa dahi geçen zamanla ölümü kabullenmiş olur. ama insanlar ölür,yok olur tarzında bir şey söylerseniz bunun etkisi daha kötü olur diye düşünüyorum. en azından bana dayım ve halam öldüğünde öyle demişlerdi. ağlamıştım ama sonradan çok büyük bir üzüntü yaşamadım.

zardoz
xardoks
zardoks

böyle birşey vardı. bulamadım ekşide.
----
(bkz: zardoz)
us.imdb.com

zardoz u izledim ama o oldugunu sanmıyorum anlatılanlara göre. ölümsüzlük olayı,tanrı ve uçan bina vardı zardoz'da hatırladıgım kadarıyla.

yav gene ben sordum ben buldum! filmin adı "Spacehunter: Adventures in the Forbidden Zone" imiş.

sıcak para girmeye devam ediyor, amerikada faizler düşünce bizim faiz cazip geliyor. borsada yabancı oranı %72 nin üstüne çıktı.

faiz düşürecek sanırım merkez bankası ekimde, yıl sonuna kadar bi daha düşürebilir. o zaman ytl den cıkış olursa dolar yükselir.

ama şu var, şuan elimizdeki bu sıcak yabancı para cok cazip. cari açık dengeleniyor ve bi bakıma imf den ayrı, ülkeye verilmiş borç para gibi, güzel kullanılırsa fırsat olabilir.

şuna seviniyom, en azından elin amerikalısı 1000 dolarını getirip bozduğunda daha az karşılık alıyor, orda bi maaşıyla burda 3-5 ay tatil yapamıyor artık

sevindiğiniz şey baya bir ilginçmiş.

2000 dolar maaşını alıp tr geldiğinde 10 bin ytl olarak bozup burda burda krallar gibi yaşaması daha mı az ilginç?

şimdi uzakdoğuda 50 dolar maaş alıyorlar, sen kendi maaşın ortalam 1000 dolar ile oraya gitsen kaç ay orda rahat yaşayabileceğini düşün. en azında artık o durumda değil ülkemiz,

savaş yakınlarında parasının değerini düşürerek piyasalardaki rekabeti kırıyor adamlar..kimse mal satamıyor sonra..avrupada muhalefet 5 yıl önce öyle kırıldı..şimdi yine yeniden ..amerikan malı almak durumunda kalıyor herkes..

iyi de hacim adam simdi getiriyo 1000 dolari ceviriyo tuk lirasinda sonra yatiriyo faize. sonra o faizden cektigi turk lirasiyla 1200 dolar alip gidiyo. 1000 dolar koyuyo ilk sonra ana parasiyla ebraber senin cebinden 200 dolari alip kaciyo. dusuk kur-yuksek faizin sorunu bu. adamin 100 dolarla gelip kral gibi yasamasi cok sorun degil bence bu durumun yaninda.

merkez bankasi da yabacilarin bu nedenle davamli memlekete sicak para gondermesinden memnun oldugu icin mudahele etmiyor ama bi zaman gelecek cok pis patlayacak. su anda gelen sicak para ve borclanmayla daha once gelmis sicak paranin faizini cevirmeye calisan bir ulkeyiz.

e peki burda yaşayıp maaşını dolar bazında alanları düşünen yok mu? eridi la maaş.. açlıktan nefesimiz kokuyo anasını satim..

ayni sorun bende de var haci ama napalim, bekliyoz nasi olsa artar yine diye...

babamda 10 dolar var unutmus cebinde bozdurmuyo adam 1-2 ytl zarar edicek diye. düşünün artık siz büyük şirketlerin elindeki dolarları. müdahale edemiyorlar çünkü sadece türkiye'ye has bir şey değil. bütün dünyada düşüyor. tabi bizdeki olumlu hava da daha da gerilemesine yol açtı. duydugum kadarıyla 1.10'un altına düşmesine izin verilmeyecek. daha sonra 1.3 seviyelerini bulabilir diyolar. ama 1.5 e çıkmasına önümüzdeki bir kaç sene şans vermiyorum.

*öncelikle beyoğlu'nun o eski istişamlı foto.larına ulaşmak isterdim
*en bilindik cafelerine,restorantlarına v.b yerlerinde önceliğimin olucağı bir kartım olmasına ihtiyaç duyardım
*varsa gizli saklı kalmış yerlerin keşfedilip bize deşifre edilmesini isterdim
*beyoğlu ile ilgili eski hikayeler olaylar olabilir mesala atlas pasajının eskiden ahır olarak kullanıldığı gibi böle güsel hoş bilgiler olabilir.

umarım isteğine karşılık verebilmışımdır kolay gelsın

butun cafelerin, barlarin kolay tariflerini isterdim ben.

yani bilmemne sokak , bilmemne no yerine,

mc donaldsin solundan gir sari tabela,
asmali mescide girince ayakkabicinin bir sokak sonrasindaki kucuk bar,

vs. gibi..
pratik olalim.

istanbulda bile değilim ama mekanların menülerinin fotoğrafını çekip koyabilirsin. hatta menü güncellemesi için mekan sahibine bir modül yazabilirsin.

bu hafta işte bu stickerı götürene şu mekanda %5 indirim şeklinde kampanyalar düzenlemeye çalışabilirsin.

benim gibi turistler için mekanların içinin dışının fotoğrafını çekip koyabilirsin.

kolay bulunması açısından kroki çizebilirsin.

sanırım googlemap tüm beyoglunu indexlemiştir, biraz ugraştırsa da güzel bi çalışmayla mekanları googlemap üzerine oturtabilirsin.
biz de yolda yürür gibi evimizden yolumuzu bilir öyle gideriz bilmedigimiz mekanlara.

mekanın eski müdavimleriyle görüş eski beyoğlunu anlatsınlar ve bunu roportaj olarak yayınla. geçen hafta bi takside muhabbet oldu adam neler neler anlattı yanımda ses kayıt cihazı olsa kaydederdim :) istiklalin en ünlü ve eski ayakkabıcısından kimlerin ne zaman oraya geldiğine kimin neci olduguna.. bu tür kişilerle görüşüp pek kimsenin bilmediği şeyleri siteye eklersen farklı olur diye düşünüyorum. tarihi bitmez beyoglunun. biz de bişeyler öğrenmiş oluruz.ha bir de bi yerlerden sunay akın'ı bul onunda fotosunu koy siteye :p

- kafeler, barlar, gece klüpleri yanı sıra beyoğlu'nda bir sürü galeri, araştırma merkezi, kütüphane, konsolosluk da mevcut. bunların yerleri, nasıl yararlanılacağı bilgisi çok işe yarardı.
- ayrıca kaçış mekanları, gözden ırak ama gönle yakın ferahlama noktaları tüyosu da verilebilir. mesela artık pek gözden uzaklığı kalmadı ama galatasaray'da danışman geçidindeki mustafa amca'nın çay ocağı gibi... yeme-içme-eğlenme mekanı ayrımları da kalabalık piyasa mekan-sakin sessiz mekan tarzında alternatif şekilde sunulabilir.
- beyoğlu'nda iğneden ipliğe bulunmayacak şey yok. seri üretim yapanlardan çok özellikle el üretimi yapan ayakkabıcı, terzi, takı atölyesi, dövmeci, piercingci gibi dükkanlar tanıtılabilir.
- sanat tarihi-mimarlık tarihi açısından beyoğlu'ndaki binalar anlatılabilir.

kolay gelsin :)

ben yarın bir rtük ün arşivine bakarım.arşivleri kaç yıl saklıyorlar bilgim yok.ama yine de bulabilirsem size haber veririm.

edit:rtük arşive baktım,şikayet olmayınca kasetlerin üzerine çekim yapıyorlarmış.ayrıca kasetleri , kanal ,tarih ve günlere göre sıralıyorlar. a kanalı, 10 eylül saat 20-21 arası gibi.bu yüzden reklamları bulamadım,kusura bakmayın.

lütfen biri bunları bana da gönderebilir mi??

evet hoca da görmüş onları ve o yüzden istedi :( ben de bulurum dedim ama ne youtube'da ne de reklamlar.tv'de var. kanallarda ya da rtük arşivinde belki vardır umarım bulabilirsin marcelorios cevabını bekliyorum.

Ben de aç kapa var, okuldaki CDlere bakmam lazım yalnız. Bu başlığı takip etsin isteyenler.

çok eskiden bir egos reklamı vardı, finalinde adam bir çerçeve içinde saçlarını geriye yatırıyordu. böyle bir reklam hatırlıyormusunuz, yoksa hayal mi bütün bunlar?

uzun süreli hafızam mamak çöplüğü gibi oldu.

nokia (ngage olabilir) reklami bulursaniz onu da ben istiyorum bak, hani "... yaptigim yer" seklinde bos mekanlar gosteriyorlardi

Rapid çalışmıyormuş burdan, başka bi yer bulana kadar fıtık oldum. Neyse:
uploaded.to

Burada aç-kapa artema bir de ford transit reklamı var. Gerçi Ford transit diye yazmamışsınız ama, o listede o da vardı.

Bu arada hoca da beleşçiymiş ha. Kendi arasın bulsun, kızdım bak şimdi.

hangi klasörde belirdi? browser falan bir siteden download etmiştir diyeceğim.

4 parça hard disk kullanıyorum c,d,e,f . çoğunlukla kullandığım d de belirdi. benden habersiz mi download edildi biri torjan mı attı şaka mı yapıyor diye baktım da oluşturulma tarihi 2004 gözükür mü öyle bir şey olsa ?

Winamp ve başka programların yanında şarkı falan içeren versiyonları var. Onlardan biriyle birlikte gelmiş olabilir. Eski versiyon olduğundan 2004 olabilir. Tabi belki.

oluşturulma tarihi pc'nizdeki tarih değildir o mp3 dosyasının oluşturulma tarihidir yanılmıyorsam. siz değiştirilme tarihine bakmalıydınız lakin eğer mp3 ü çalıştırdıysanız o tarihte değişmiş görünecektir böylece ne zaman geldiğini tam olarak öğrenemezsiniz. kasettiğim sürücü değil de klasördü. yani c:\downloads falan gibi bir klasörde mi rastladınız yoksa temps mi, documents mi vs.

normalde programlarımı depoladığım d nin direk içinde rastladım yani daha program files klasörüne falan girmeden .d ye bakıyorum program files deamon tools bu mp3 vs var yani.

maliye senede bir vergi rekortmenlerini açıklar. Her il içinde bir liste olsa gerek. İsimlerini gizlemeyenleri bulabilirsiniz.
bir de ticaret odaları var ama bilgi verirler mi bilemiyorum.
Bir diğer yolda büyük saydığınız sektörlerin derneklerini bulup ordan bilgi almak, yada üyelerini soruştumak.
Bir de işadamları futbol kulüplerine başkanlık etmeyi severler.

"siad" ile biten derneklerde yönetim kurulunda üye olan kişilere bakabilirsin.

abi isparta'ya gel :)

Burdur gölü kenarına gidebilirsin hatta yüz istersen :) İnsuyu mağarası var. Bi de şehirde bi saat kulesi var o ilginç bi yapı :) Ben Burdur'lu değilim sadece turistik yerlerine bakabildim :D

burdur inanılmaz kücük bi yerlesim yeri diye hatirliyorum. bi ara içinden geçmiştim ve sadece o kadardı sanırım :) ama isparta var hemen yakındır. assert h da orda bak hem. tabi asker olayıysa zor.

şurda bişeyler yazmışlar da okumuşsundur sanırım : sozluk.sourtimes.org

Orijinal ismi "Bom yeoreum gaeul gyeoul geurigo bom"

3 sene önce indirmiştim gerçi ama bu isimle indirmiştim.

kızlarağası hanında üst katta the wall diye bir mekan var orayı tavsiye ederim.

adres veriyosun bir adet dvd ile yolluyorum çarçabuk elinde oluyor....
ne pratiğim ama:P

bende de olması lazım. eğer gerekirse verebilirim izmir'de.

nette aynı hatayı buldum codec problemi demişler. k lite in son sürümünü tekrar yükledim ama hala düzelmedi.

hmm denemedim. nasıl yapacağız wmp üzerinden?

o şekilde yaptıgımda da ekran siyah sadece ses geliyor.

wmp 11 yükleyince duzelir

götürdüm teknik servise. kamera bozuk çıktı. çöpe gidecek.

www.turkhukuksitesi.com

Burası işe yarar belki...

yetkisi vardır elbette. orası sizin terasınız olduğu kadar apartmana da aittir. kat mülkiyeti kanunu'na göre apartmandan izin almanız gerekir. bir kişi bile olmaz derse yaptıramazsınız. hiç alakası olmayan arka cephnin en üst katının bile payı vardır orada. izin almadan yaptırırsanız iş mahkemeye falan da kalmaz. ihbar yapılırsa belediye zabıtaları ertesi gün dikilir kapıya.

yaptırmayı düşündüğünüz şey teras uzerinde strukturel bir yapilanma iceriyorsa (ki anladigim kadariyla iceriyor) belediyeye tadilat projesi vermeniz ve onay almanız gerek. eger yapmazsanız ve belediye gorevlilerince farkedilirse/veya sikayette bulunan olursa mahkemeye kadar gider bu durum.

therkes yaptiriyor olabilir ama kanuna gore binalarin gorunusleri uzerinde izinsiz degisiklik yapamazsiniz.

ne kadar saçmaymış hakkaten kanunlar. işin ilginç yanı demirler orada duruyor üstünü örtmek kalmıştı sadece.. bir tek üst komsu karıstı iste.. ben ust komsu olsam umrumda olmazdı böyle bi olay.. neyse. teşekkürler arkadaşlar. müstakil ev rulez.

ayrıca ilk linkteki olay yasal değil deniyor biz de evin mutfağını genişlettik balkona dogru ve salondaki balkonu yıktık kafamıza göre takıldık bişey olmadı henüz. buna da şükür o vakit.

aslında balkonda demirlerin durmasi da yasal degil, hala ispiyonlanma ihtimaliniz var:)

ben o yasanın değişitiğini okumuştum bir ara milliyette. eskiden oy birliği lazımdı şimdi ise oy çokluğu yetiyor diye.bir araştırın.

tek yol abi geçen ben de geçtim.gidip telekoma kısa bi form veriyosun. 2-3 işgününde geçiyor.

eskiden rastgele gidip yapılabiliyordu, şimdi hat sahibinin gitmesi gerekiyor. nufüs cüzdan fotokopisi ve bir imzaya bakıyor gerisi. eğer santralda yoğunluk yoksa, imzadan sonra 1-2 saat içinde değişiyor.

Son değişiklikte fax'lamıştım dilekçeyi, olmuştu ama fax'ı göndereceğiniz doğru numarayı bulmak biraz yorucu olabiliyor.

telekom şubelerine verirseniz dilekçenizi 3 iş günü civarı sürüyor kotasız tarifeye geçiş. yalnız bilmeniz gereken bir şey var şubeler bağlantıyı düşürme değil sadece yükseltme işlemini gerçekleştirebiliyor. 4mb bağlantıdan 2 ye geçicem derseniz bulunduğunuz ilçenin telekom gn. md.lüğüne gitmeniz gerekiyor. ha yok yükselticem zaten diyorsanız ama 3 günden tasarruf etmek istiyorsanız yine md.lüğe gidin anında yükseltiyorlar beklemiyorsunuz.

m2 si kaça? 10 ytl altıysa pek itibar etmemek lazım 10-20 arası eh işte 20 ve üstü ise kaliteli olsa gerek. laminat parke dediğin nedir ki sıkıştırılmış ağaç üstü kağıt onun üstüne de cila-kaplama. çok ucuza kaçmadan orta karar bir malzeme almakta yarar var.

Mavi melek amblemine sahip olmayanların kanserojen ihtiva ettiği konusunda çok çeşitli yerlerden duyumlar aldım, Türkiye'de bu ambleme gerçekten sahip olan tek marka ise Meister dediler, 32 milyon metrekaresi. Aklınızda bulunsun.

babam bir akrabamızdan ucuza almıs sanırım normal m2 si 15 ytl imiş 10ytl'ye almış ama döşeyecek adam kalitesiz oldugunu iddia ettiği için bize de böyle bir şüphe düştü.

Bütün PVC vs kaplamalar kanserojen olabilir ayrıca mermer cilası ve parke cilası da kanserojen etki gösterebilir. Neme lazım yemeyin laminatı ve çıplak ayakla pek basmayın çorap olsun en azından. bir de böyle kanserojenmiş falan lafları yumuşak karna vurmak oluyor iplemeyin pek. cep telefonun var mı diyin. modelini söyletin aa o modeller en çok radyasyon yayan modeller valla bizim cemil abinin çükü düşmüş o yüzden diyin bak ne oluyor :)
15 ytl den 10 ytlye aldıysa sorun yoktur demek ki orta kalite bir malzeme ama dedim ya alt tarafı laminat güzel görünüyor ve dayanıklıysa(üstündeki trafiğe verdiği tepki hemen aşınmak olmamalı) yeterli. ya boşver o ustalar kendileri de mal sattığı için öyle derler ara bak ağzını hemen çıkarır baklayı. ya yan odaya da döşeyeceğim nerden alabiliriz ne önerirsin de bakalım ne diyor :) yerim ben o ustaları kahvaltıda simit niyetine.

camtasia

HyperCam var, My Screen Recorder Pro var [avi, wma vs. şeklinde kaydediyor], Flash, JAVA, EXE, GIF, ASF gibi formatlarda kaydedebilen TurboDemo var. Bunların hiç birini kullanmadım.

Daha meşhur olan camtasia ve snagit var. Onlar da şurda; www.techsmith.com

Türk yapımı olanı da www.thesilver.net burda.

snag it

cam studio da olabilir tabii neden olmasın.

bsr var ödüllü bir türk yazılımı kendisi.

Platform belirtilmediği için ben de Mac için alternatifler sunayım:

Snapz Pro X ve Jing. İkincisi ücretsiz ama sadece swf olarak kaydediyor.

adobe captivate

www.frontcam.com sorunsuz, kullanıyorum, gayet gusel bir uygulama

core2duo bir pc yeterli olur sanırım. saydığın parçalar olmadan 800 ytl'ye falan toplarsın. duruma göre fiyat aşağı yukarı oynayabilir tabi.

(bkz: ssg nin bilgisayar fiyati teoremi)

türkiyeden tüm parçaları alırsan 1000 doları bulur ve geçer ama ebay gibi sitelerden getirtebilirsen 600-800 dolar arası canavar pcler çıkar ortaya.

ayrıca hatırlatma hiç bir bilgisayar 3 sene boyunca çıkan tüm oyunları çalıştıramaz. arada kesinlikle 3-5 oyun çıkar kaldıramayacağı. oyun yapımcılarının mantalitesi bu zira.

abi cok afedersin e$$egin bi tarafi kadar cevap yazdim, ama duruyu log out olmu$sun gibisinden bir$eyler dedi, girdim tekrar, ama gondermedi, gitti cevap :(

hesap yaptim,

ortalama bir$ey 900 lira tutuyor
kalburustu bir$ey 1100 lira tutuyor

bu bahsettiklerimin ikisi de core2duo ve 2gb ramli modeller.

Ama birinde hdd 250, birinde 500, efendime soyleyeyim birinin ram'i 667, digerininki 800, birinin i$lemci onbellegi bi$ey digerininki bi$ey, bus hizlari farkli.. ekran kartlari falan.. abi upuzun yazmi$tim ya allah kahretmesin. daha fazla yazayiycam uzgunum :( uhuhuh... kolay gelsin

ayıptır soylemesi temmuz ayında kasayı değiştirdim core duo 2.40 hz, 250 mb dirext10 destekli ekran kartı, 2 gb ram vs. toplam 900 ytl tuttu.

dvd-rw olmeye ba$liyor da olabilir. firmware guncellemesi i$e yarayabilir belki.

ide kablolarına bir bak derim, anakartının veriyolu zımbırtılarını tekrar kur derim.
asus a7n8x-x gibi ortalama bir anakart ve lg yazıcıyla 6 dakikada yazıyor ortalama.

yok henüz yeni aldım dvd yazıcıyı, samsung'un write master'ı. pc de henüz bi kaç aylık.. sistemde de bi sorun yok ama bakalım deniyeceğim bişeyleri.

pio idi galiba sözlükteki başlık.

dvd writerınız dvd seçiyor büyük ihtimalle. verbatim gibi kaliteli bir boş dvd alıp tekrar deneyin. aldığınız boş dvdlerin sahte veya kalitesiz olma ihtimali yüksek.

bende philips dvdr16ls var, dandik bir boş dvd kullanmayı denediğimde titreşimler oluşturmaya başladı, o kadar fazlaydı ki kasayı salladı yazarken. ayrıca çok uzun sürdü yazması.

arkadaşlar dvd seçme olayı değil dediğim gibi tamamen uyumlu dvd almıştım.

sorun düzeldi, yardımcı olanlara çok teşekkürler. denildiği gibi pio olayıymış. sadece ayarlardan dma yaptım restart attım ve artık 6 dk da 4gb yazıyorum :) sağolun varolun.

onu bunu bilmem de; philips'in hicbir optik surucusune yakla$mayin derim. bunu bilir bunu soylerim.

üçüz, dördüz ve beşiz hayvanlar alemi dışında insanlarda çok sık görülmediği için (dğal yollar ve anormaliteler hariç ki fil adam gibi mesela) vay anasını falan diyorlardır muhtemelen ne desinler. 80 yaşındaki bir büyüğüme sordum kaç tane beşiz gördün diye hiç dedi. peki dördüz dedim bizim kedi dedi. e hadi üçüz dedim ona da gitti tp bebek sonrası bir dönemden örnek verdi. yemezler yani.

-analı babalı buyutsun

ben de ondan şeyettim. işte günümüzde çoğaldı bu tür doğumlar. özellikle yurt dışında daha sık yaşanıyor. ama bunların tarihinde böyle şeyler varmıydı insanlar ne yapıyordu bunun için şiirler törenler vs. yapıldı mı merak ettiğim bu.

ananeme sordum şimdi telefon açıp(kendisi 102 yaşında) uykudan uyandığı için biraz sinirliydi, kulakları da ağır işitiyor malum, götüm yemedi açıkçası sormaya. yarın tekrar sorarım ama büyük ihtimalle maaşallah falan diyolardır.

edit: sordum, "yiihhhuuuuu" diye bağarırdık, babası millete puro dağatıp üç buçuk rekat şüküğr namazı kılar v

sonuç : hala aranıyor?

ya bilgisayarınıza şeytan girmiştir, ya da hoparlörünüz çevredeki telsiz, telefon gibi aletlerin seslerini çekiyordur. bazen de, flashle yapılmış bannerların üstüne gelince çıkıyor o sesler farkında olmadan. sözlükte vardı öyle bir şey.

hmm bilmiyorum hoporlorden supheleniyorum. arkaplanda dedigim gibi film oynuyor sanki.. oh my god.. ooh shit. f*ck ların biri binbeşyüz.

bilgisayardan çıkan sesi mute diyip kesip. hala o sesler geliyorsa o seslere kablosuz hatta kablolu mouse'un hareketi, hoparlörün etrafındaki nesneler, hoparlör kablosu gibi şeyler sebep oluyor olabilir tek tek kontrol edersiniz.

yok bilgisayardan softwareden kaynaklanıyorsa. tek tek programları kapatarak deneyin.

zannedersem bişeyler buldum. youtube ya da metacafe gibi bi site açık olabilir mi acaba arkaplanda.. çünkü eskiden orada izlediğim bir videoya ait sesler duydum az önce. böyle adam kediyi vantilatore taktırıyodu kedi fırlıyodu falan.. sanki biri tekrar izliyor o videoları.. ama neden rastgele zamanlarda çıkar ki..

sitelerden değil elbet her şey kapalıyken ve arkaplanda bi yazılım çalışmazken de duyuluyor :) ama sesler yine çıksın deniycem o mute olayını.. nedense tam yapacakken kesildi.

bizde de oyle abi valla. hep trt fm bi de. onceleri sadece hoparlorden geliyordu; sonra [adsl baglandiktan sonra] sadece hatta bagli sabit telefondan gelmeye ba$ladi. cozemedik...

64.233.169.104

soyle bir sey var.

fakat bence sormalidir. niyesine gelince avcilar kampusunde kimligi belirsiz kisiler tarafindan tartaklanan bir arkadasim var. arastirmalar sonucu bu kisilerin universite disindan oldugu saptanmisti. guvenlik gorevlileri bu olay sonrasinda etrafta supheli gorduklerine ogrenci kimligi sormaya baslamisti (gerci cok kisa surdu bu uygulama).

ege üniversitesindeyim, kampüs içinde öğrenci olmayanların bulunması yasak, hatta gecenin bi vakti öğrencilerin de takılması rektörlük kararıyla yasak. hele bir de alkol tüketiyorsanız hepten yasak.

ama güvenlik görevlisi geliyor, "gençler öğrenci miyiz" diyor "evet abi öğrenciyiz, al bak kimlik" diyoruz. bazen o soruyor kimlik görebilir miyim diye. öğrenci olduğumuz için insiyatiflerini kullanıyorlar ve "sorarlarsa biz sizi çıkmanız için uyardık afiyet olsun" diyorlar.

özetle evet hakkı var, eğer göstermezseniz polis çağırır, normalde polis kampüs içine çağrılmadıkça giremez ama zorluk çıkarırsanız polis/jandarma çağırabilir. al başına belayı.

hakkı olmasa bile destek veriyorum, öğrenci olmayanlar da giriyor o zaman iti var kopuğu var, ege üniversitesinde şenlik zamanı bir kıza tecavüz etmeye çalışmış hayvanlar.

var tabi. lakin ben bizim deü iibf kampüsüne gece vakti kapının üzerinden atlayıp girmiştim. bankamatikten para çekecektim. içerde bekçi napıyon burda sen kimsin dedi abi bankamatik bi tek burda var öğrenciyim bu okulda para çekmem lazım dedim kartı göstermeme gerek kalmadan parayı çektim çıktım sonra.

olmalı. ama hukuki yönünü bilemem. çok da zorlamamak lazım suyuna gitmek lazım. takarlarsa iş kötü yerlere gidebilir.

biz gece okulda ateş yakmıştık adamlar geldi dekanlıktan izniniz var mı dediler yarılmıştık. ateş yakmanın izni mi olur adamlar da afalladı. deney yapıyoruz demiştik hehe. söndürdük. kimlik bakıp gittiler.

sonra topluca ormandaki masalarda bira içiyorduk geldiler kimlik baktılar kapıya çıkacağımızı telsizle bildirip bizi dışarı attılar. halbuki insan kendi okulundan atılır mı ayıptır ya. bu içki olayından dolayı daha önce de sorunlar yaşanmıştı.

almak zorundasın. o kart olmadan trafik başvuruyu kabul etmez. ama hastaneye falan gerek yok. en uyduruk laboratuarlarda bile iki dakikada yapıp verirler.

kan grubundan adın kadar emin olsan da kızılaydan alacağın kan grubu kartı olmazsa kabul edilmez.

Bir kızılay'a uğra, 5 dakikada alırsın.

sagolun arkadaslar aldım bugün medikodan kan grubu kartını. gittim belgeleri vermeye lakin 4 te evrak almayı bırakıyorlarmıs. fakin devlet kurumları işte. pazartesiye kaldı.

Biz çift damacana alıyoruz. Biri yedek oluyor. Takılı olan boşalınca dolusuyla değiştiriyoruz ilk fırsatta da boşu verip yenisini alıyoruz. Yani bi defaya mahsus çift damacana almanız lazım. Bir nevi temporary damacana veya damacanayı cache'a atma mantığı...

komşuya, kapıcıya, hiç olmadı bakkala söyleyin alsın bir tane.

bende 3 damacana var sırf bu yüzden. kapıcı var mı apartmanda? parayı ona bırakın. ya da bir komşuya rica edin. parasıyla değil mi?

boş damacanayı kapıya bırakıyosun, sucuya ya parayı peşin ödüyosun ya da damacananın bi tarafına sıkıştırıyosun, sucu kapıya gelip su bırakıp gidiyo

bir tane yedek alın tabi ki. olmadı bittiği zaman 5 litrelik damla sudan alın, reklam gibi olmasın da fiyatı eşit neredeyse. o yüzden zarara girmemiş olursunuz hem 2 gün daha dayanır o su size.

valla bizim burda 24 saat açık su istasyonu var :) damacana su satıyorlar. eğer eviniz bahçelievler'e yakınsa hizmet hastanesi'nin (türk böbrek vakfı) sokağına girin, hastanenin hemen bitişiğindedir bu istasyon. istediğiniz zaman gelip alabilirsiniz.

başka bir önerim de eğer tanıdığınız bir mahalle bakkalı, market vs. varsa adama rica edin, sizin için 2-3 damacana su alsın sucudan. sonra akşam eve dönerken siz uğrayın bakkala ve suyunuzu alın. herhalde bakkallar da 19:30da kapanmıyordur.

kapıcı da yok, komşu da yok, bakkal da yok. hiçbir şey yok. herkes tatilde.

arabanız varsa uzak bir yerden alıp getirseniz evinize?

20 kilo suyu bel fıtığımla 4 kat merdivenden çıkartamıyorum.

sizin adresi versene madem kimse yok keşfe geliyim apartmana. dur dur ip den buldum. (paranoya mode on)

illa bi yerine sıkıştıracaksanız parayı boş damacananın altına koyun. adamlarada belirtirsiniz para altında diye.

evi değiştir.yukarıda iş sormuştun işide değiştir.su bayisi aç bi tane.piyasa da böyle bir açık varmış değerlendir bu boşluğu.

ya da netten market sayfalarından birine gir 5 litrelik sular 1 milyon lira coca cola nın yeni markası adını unuttum.damacanadan daha ucuza geliyor.eve teslim yaptır geç saate.

bence su aldığınız firmayı değiştirin. ben 20:00 da su alabiliyorum. açın sorun geç saatlerde de açıkmı diye farklı suculara, onlardan almaya başlayın.