"şen şakrak, konuşkan ve çok abartılı kişiliklere karşı oldukça ön yargılılar" diye anladım ben.

yalan söylemek medyanın işi. özellikle 90'lı yıllarda kürtlere karşı yaptıkları yalan haberin haddi hesabı yoktur. insanlar da kuzu kuzu inanıyor her şeye, hala. elime gazete geçerse direkt magazin, seyahat gibi eklere bakıyorum, asla okumam normal gazeteyi. neyse ki artık doğru düzgün haber okuyabildiğimiz siteler var, sosyal medya var.

Çoğu da doğruluğunu teyit etmeden copy paste yapıyor

meydanlarda olan insanların %50'si ulaşım ücretsiz olmasa gelmez çünkü.

komplo teorisine gerek yok ki zaten açık açık söylüyorlar yeni bir hareket olabilir, sokakları terketmeyin vs. vs. diye.

@nrmnm: Bunun söylenmesi zaten bana garip gelen aslında. Halkın böyle bir olayda öleceğini bilen, askeri bastırdığını söyleyen bir hükümet neden bunu yapar?
Altındaki asıl sebebi merak ediyorum işte..
Halkın "darbeyi durdurma" yeteğine falan güveniyor demeyin..

psikolojik baskı yaratıyor o sokağa çıkan insanlar. gecenin 1 buçuğunda kornalarla geziyorlar, "uyumayın lan" diye bağırıyorlar, rte şarkısı çalıyorlar. darbe protestosuyla alakası yok, her kesime mesaj veriliyor "bizim borumuz ötüyor, haberiniz olsun" diye. dün gece polisi aradım artık, neden göz yumuyosunuz buna, uyuyamıyoruz diye. bebeği olan var, hastası var yaşlısı var. ama sikinde değil kimsenin bunlar.

@nathanieltroy: Bu da mantıklı bir bakış açısı aslında.. Sokağı denetleyen mekanizma artık değişiyor gibi..
Havaalanında çıkmaya çalışırken, "Ya polis yok mu, havalanı kapısını kapatmış adamlar" diye soföre konuştum, "abi polis de onlarla beraber kapatıyolar" dedi.. Ki gerçekten bir şekilde çıkışa ulaştığımızda kapıya paralel parkeden arabaların arkasında polis de vardı.

Nasıl bir mekanizma işleyecek artık bilmiyorum.

halkın darbeyi durdurma yeteneğine güveniyor. durdurmadı mı? durdurdu. askerin sivil halkı vuracak hali yoktu. can kayıplarının çok yüksek olmaması ve hatta iç savaş çıkmaması tamamen şanstı. olay tekrar ederse diye insanları sokakta tutmaya devam ediyorlar. altında başka bir sebep görmüyorum ben şahsen.

@sane ego: Tabii ki darbeyi eliyle tank durdurmaya çalışan masum vatandaş mı yoksa mit ile irtibatta olup gerekli yerlerde zaten engellemeleri yapan asker ve polis mi engelledi tartışmaya açmıyorum.
Ancak benim sorum hala baki duruyor, "halkın öleceğini bile bile" niye hala sokakta durmalarını istiyorlar diyorum.

Halkın öleceğini bilmeleri veya halkın ölmesi onlar için sorun değil çünkü. Her şeyi ve herkesi kendi menfaatleri doğrultusunda kullanıp hedeflerine ulaştıktan sonra, 3-5 kişinin ölmüş olması nedir ki? Hem şehit sıfatını da veriyorlar direkt. Hem de çogzel duygu sömürüsü yapıp nemalanıyorlar. Sömürülecek drama ve rte'nin hiç susmadan konuşabilmesi için malzeme çıkıyor. Bir de tabi prova bir anda gerçeğe dönüşür diye ödleri kopuyor ve halk evlere hiç girmesin istiyorlar. Sonra biz de işte böyle 1 m2 alana 25 kişinin düştüğü metrobüste, otobüste, metroda işe güce gitmeye çalışıyoruz. Nefret ettim bu ücretsiz ulaşımdan ve şu 15 günlük süreçten ama yapacak bir şey yok! Hayat bu iğrenç ayrıntılarla birlikte devam ediyor sonuçta.

Yani sonuç olarak, hep beraber mevcut iktidarın beklediği bu darbeden de büyük bir olay için kalkan vazifesi görüyoruz.
Gerçekleşecek olan her ne ise, iktidarın "halk engelledi" diyebilmesi için bedava araçlarla sürekli sokaklara dökülüyor ve onlar için, onların istikbali için "vatan kurtarıyoruz"
Süper..

Bu arada bursada ulaşım ücretsiz değil, ama meydanlar tıkabasa dolu. şehir merkezinde yollar kapatılıyor, geçen 1:30da yeni açmışlardı.

@Absinthe75c: Bu güzel bilgi, bedava falan hikaye o zaman..

mantıklı bir cevap arıyorsan o yok ama cevap insanların kalkan olması. ölenler, yaralananlar falan karar alıcıların umrunda değil. tabi bunu bu şekilde değil de bir kahramanlık destanı olarak sunuyorlar. günlerdir tv'de yaralananlarla, şehitlerin yakınlarıyla yapılan röportajlar uzun uzun yayınlanıyor. ölen ve yaralananlara/yakınlarına yardım kampanyası yürütülüyor, üniversitelerde burs kontenjanı ayırıyorlar vs. vs. dolayısıyla o gece uykusunda olanlar bile şu an olayın bir parçası olmaya çalışıyor.

ayrıca darbenin başarılı olmamasının nedenlerinden biri de halkın sokakta olmasıydı. bu reddedilemez..

@nrmnm: Halkın sokakta olması ve darbenin başarıya ulaşmasını engellemesi hiç yadsınamaz.
Bunda hem fikirim. O halk sokakta tankın içindeki veya silah tutan konudan habersiz askere gerçekleri anlatmasaydı, sokaklar boş olsaydı, şu an çok daha kara günlere uyanıyor olurduk.
Ancak demek istediğim, bunu halk olmadan da engelleyebilecekken, bu hale getirmenin yarattığı kafa karışıklığı işte.. Kalkan meselesi gibi..
Neyse, alıcaklar hepimizi içeri :)

@quaker

abi ulaşım olayı hikaye gibi, pazar akşamı bile gece 2ye dışardaydı insanlar, onbinlerce insan meydanda toplandı.
Sanırım belediye çalışanları vs. biraz mecburiyetten yani memuriyetten olmamak için gidiyorlar gibi geliyor bana. Yani sırf tarafını belli edip menfaatini korumak isteyen önemli bir grup var.

@mirandaiam: Komplocu olduğumu kabul ederek yazdım :)
Ne kadar duracaklar, ne için duracaklar?
Bir sürü soru..
Keşke durmalarını isteyene sorabilsek..

Aslına bakarsan, keşke meydanları hiç bırakmasalar..
Ama gerçek demokrasi ile insan hakları ile, bireysel haklar için vs vs vs..
Neyse ben ne biliyorum zaten..
Senin dediğin olacak muhtemelen :)

Kimsenin canına zarar gelmeden evlerine dönsünler temennim o..

valla pek beceremiyorum ya
yapmak aklımada gelmiyor bazen
bazen bilerek yapmıyorum

Ben pazarlık yapmıyorum ama düz hesap yapalım diyorum. Geçenlerde et döner ve kola aldım. Et döner 7,5 TL ve kola 3 TL idi. Yani toplam 10,5 TL ödemem gerekiyor. Adam 10 buçuk deyince, hı? 10 buçuk mu? dedim, 10 ver yeter dedi. Benim olayım da böyle.

bence ne aldığına göre değişir bu pazarlık olayı ya. tekne turu örneğindeki gibi eğer hizmet alıyorsam pazarlık yapmam, ama keko gibi de her yerde otuz liraya satılan mala elli lira vermem.

hizmet sektörü pazarlığa kapalı olmalı, ama ticaret açık bence. öyle düşünüyorum.

yaparım. zevkli de oluyor. yunanistan'da bile yapıyorum adfasdfsfd

yapanlara sözüm yok, onların da kendince bir doğru bildiği vardır ama kendim için konuşacak olursam çok bayağı ve dandik geliyor bana ya. yapış yapış ne öyle. ABİ ŞÖYLE YAPAK, ABİ BÖYLE YAPAK, ÖĞRENCİ KARDEŞİNE NE YAPARSIN vs. hiç gelemem. ürünün fiyatı belliyse ya verip alırım ya da arkamı dönüp uzaklaşırım. fiyat yoksa da sorarım, uygun gelmişse alırım, gelmemişse yine devam ederim. hayır zaten ekonomik hacmi düşük bir insanım, sene boyunca aldığım her bir şey için pazarlık yapsam kurtaracağım 100 lira falan olur yani ne uğraşcam ya.

hayatta yapamıyorum, hiç yapmadım, yapabileceğimi de sanmıyorum. yanımda yapıldığında da çok utanıyorum. yapana, yapabilene saygım sonsuz ama pazarlık yapmak herkese göre bişey değil sanırım :)

ben hiç beceremiyorum o yüzden de pazarlık olmaması gerektiği taraftarıyım. aynı yerden aynı şeyi birilerinin daha ucuza alıyor olması koyuyor tabi. oysa annem pazarlık konusunda tam bir master. 4-5 ürün alırsa birini resmen bedavaya getiriyor ama işte nerede pis huy var babamdan almışım.

kız arkadaşım iyi allahtan o konuda da beraber olduğumuz zaman o işlere o bakıyor..

yaparım çünkü pazarlık yapılan bir yerse pazarlık payı bırakıyorlar zaten.

ben yapıyorum sayılır.
ama işin komiği ucuz şeylerde pazarlık yapıp pahalı şeylerde yapamıyorum.
çünkü ucuzun alternatifi ve çeşidi çok oluyor genelde.

Bazen yapabiliyorum. Çok da iyi değilim. Fakat babam ve bir iki arkadaşım baya iyiler bu konuda. Gerçi iyi de demeyeyim, Kesin arkadan ana bacı küfür yiyiyorlardır.

Bazı yerlerde pazarlık yapman lazım ama. Çünkü genelde fiyatlar pazarlık payı eklenerek konuluyor. Pazarlık yapmayanlar sayesinde kazandığı para çok olduğu için, pazarlık payı da olduğundan çok sorun etmiyorlar. 125 liradan 25 e düşen bile gördüm ben.

Genelde çok etki edemiyorum ama şu an kullandığım şort çantasını 75ten 60 a düşürdüm en son. O kadar. Onu 50ye düşürürdü yetkili kişiler.

nakit alıcam en son kaça olur derim ama ısrar edemem.
ama annem mükemmel bir kadındır bu konuda. baya indirim yaparlar o deyince.
adeta içimizdeki kayserili.

tek yapabildiğim pazarlık birden fazla bi şey alırsam indirim istemek.

2.5 liradan 5 tane bi şey alacaksam eğer, 10 lirayı kabul etmezlerse hayatta almam mesela.

babam çok yapar. Ben pek yapamıyorum ama madem tekne turu örneği var, bir kere baya indirim olmuştu 3-5 falan değil birkaç kişinin bedavaya gelmesinden bahsediyorum. Ha sonraki güne vs. değildi yarım saat sonra kalkacak bir şeydi, adam da "tamam abi siz geçin sizi görenler gelir oradan kazanırız" gibi bişey demişti.

Ayrıca benim hiç olmaz dediğim Satürn'de bile yapmıştı :D Yani Vatan bilgisayarda mı ne daha ucuzdu onu söyledi, o fiyata verdiler. Tamam bu hakkımız bazı mağazalar diyor bunu ama ben bunu söyleyip dert anlatacağıma gider Vatan'dan falan alırdım mesela.

Ha yine "yanında hediye" olayı var. Bir çeşit pazarlık. Laptop aldık, 150tl'lik çanta verdiler ama biraz zorlama ve muhabbetle. Hani pazarlık işte. Aynı laptobu alan başka adama vermeyecekler yani, onlar teklif etmiyor. Ben bunu Amerikanlara yaptım şansımı denedim oldu :D Öğrenciyken ABD'deki bir websitesinden illüzyon malzemesi alıyordum, yüz küsür dolar tutmuştu benim için büyük para. Sİparişe ek mesaj attım öğrenciyim benim için büyük para ama Türkiye'de yok bunlar, eğer mümkünse yanında küçük hediyelerinizi bekliyorum diye :) Gayet güzel/eğlenceli bi kart oyunu göndermişlerdi değeri de 16$.

yaparım. yapılması da gerekiyor. öyle "3 lira için ne yaparlık yapcam?" diyenler kendi paralarını kazanmıyorlardır yada çok paraları vardır.

Eski galerici olan babam kadar olmasa da yaparım. O gençliğinde adamın ağzına sıçardı bir şey alırken. Çoğu esnaf Türkiye'de fiyata pazarlık payı ekliyor zaten. Müşteri de kaybetmek istemeyeceklerinden illa biraz biraz fiyat kırarlar. Tekliften çekinme yani.

Pazarlik yapmam.
Ama bazi durumlarda ne tutturursa o fiyati cekerler ya, o durumlarda kaziklandigimi farkedersem pazarliga girisirim pek beremiyor olsam da. 3 ay once yurtdisinda adamin 45euro fiyat cektigi tekne turunu 20euroya aldim. Aslinda pazarlik yapmadim, adam ben istemiyorum dedikce israr etti, gittikce fiyat dustu. Ben de yeterince dusuk fiyat soyleyene kadar yok dedim.
Ama pazrlik denen seye karsiyim. Fiyatlar sabit olmali, kaziklama olmamali, pazarlik da olmamali.

Bende yapamazdim. Ama fazla mal aldigim zaman kurumsal bir yer degilse kusuratu atalim bari su kadar olsun diye teklif edebilirdim en fazla. Birkac kez kayinvalidemle alisverise cikip catir catir pazarlik yapma olayini gordum ama hala ben o kadar israrci olamiyorum. Kendisi esnafi biktirircasina pazarlik yapar. O kadari da cok fazla ama yine de ilk soylenen fiyatin hemen kabul edilmemesi gerekiyormus.

Zamanla geliştirdim ben de, önceden hiç beceremezdim. Ancak pazarlık yapılan yere bağlı tabii ki, hissediyorsun yani onu bu insan beni kazıklayacak diye. Bayağı geleceği durumu da ön görüyorsun zaten o esnada yapmıyorsun.

ben de yapamam. ama fiyatı duyunca tekrar sorarım şaşırmış gibi veya hımm yok pahalıymış falan derim. bazen öyle deyince indiriyolar slfkdg. başka bi şey diyemem ama.

fırsatım varsa, elim kuvvetliyse direk yaparım

Yapmazsan kazıklanırsın.

Yapmışlığım var birkaç kere ama hiç sevmem, yoruyor ve yıpratıyor beni. Ben doğrudan "Pazarlık sevmem, son bir fiyat söyleyin, alırsam alırım" derim. Eğer pahalı gelirse ve sonradan "Hadi. 10 daha indireyim" derse de "Hani son fiyatı oydu" der, bağırmadan kızarım. Pazarlık yapanları takdir ederim de, bir arkadaşımla Antalya'ya gittik ve iki gün Antalya'daydık. Arkadaş bir şal için "Pazarlık sünnettir" deyip 1.5 saat pazarlık yaptı ve arkadaşa çok bozuldum. Zaten azıcık zaman oradayız; onun da 1.5 saatini dükkanda geçirmek istemem. En son parasını ben verdim. "Hadi, bu da hediye olsun benden" dedim. İndirim de 30'dan 20'ye. 10 tl o kadar zamanıma değmez. Yalnız bir gezide, dlini bilmediğim yabancı bir ülke için "İlk söylenen fiyatın yarısına alın" dediler. Oranın dilinde rakamları öğrenip hayvani pazarlık yaptım ama o istisna. Adamlar baştan uçuk söylüyorlarmış zaten.

pazarlık yapmadan olur mu ya :)

teklif verirken bile pazarlık payı ekliyorum üstüne :D

Yani pazarlığın her aşamasında varım

Sabah hastanede yaptim. 13bin kusurluk fatura 9200e dustu.

Pavyon mu hastane mi belli degil. Pazarlik yapmayandan 13bini cart diye aliyorlar iste.

bir kere yapayım dedim beceremedim. 50 liralık 3 tane tişört beğendim satıcıya uygun bişeyler yaparsanız 3 ünü de alırım 135 olsun dedim, yok yapamam üstelik kartla ödeyeceksiniz komisyon alıyor banka dedi. bende peki sizi kırmıcam çok sevdim dedim 150 lira verdim :) genelde bunu satıcı müşteriye der ben söyleyip çıktım dükkandan :)

geçen yıl lazer'e başlarken ablamın yaptığı pazarlık gözlerimi dolduracak cinstendi. oldukça karlı ve memnun çıkmıştım. o yüzden pazarlık yapabilene saygım sonsuz. ama ben yapmam. çok utanıyorum :(

....na bile koyyorum Fraise görsen şaşırırsın %30 indirim garanti. Sabah 20 liralık peyniri pazardan 12'ye aldım bak o kadar küsüratlı diyorum.

@sivrisinek nasıl la? pazarlık yaparak kazıklanıyoruz. yani ben dükkana giriyorum abi selam pazarlık yapacam ona göre fiyat ver diyorum o da 100 liralık mala 300 çekiyor ben 200'e alıyorum ve seviniyorum asdfasdfsadfsadffasdfasdf

bi anlatsana çok heyecanlı

eskiden yapamıyordum, artık yapabiliyorum.

yaparım. yapmalıyız.

tekne turunda pazarlık yaparım. hatta geçen haftasonu gittik, 50 tl idi kişi başı, kızkardeşim 35 e çektirdi öyle çok dil de dökmeden. pazarlık payı oluyor onların dert etmeyin.

ama bizim burda aydında cuma pazarında bile pazarlık yapılıyor. meyve alacak diyelim karpuz 11 geldi 10 yap derler. ya da armutu hadi 2 den ver 2 kilo alayım derler.

pazarcıya, zor geçinen esnafa ben pazarlık yapmam mesela.

bu biraz ben de insaniyet, prensib meselesi. bir de 2 lira için pazarlık yapmam. mesela çilingir çağırırım onla pazarlık yaparım 60 dediyse 40 a çekerim fln. türkiye'de işler böyle dönüyor. size de tavsiye ederim.

fazla beceremem ama yapana saygı duyarım.

belki yüzeysel düşünüyorum ama girenin bize girmesi üzerine kurulu bu sisteme acayip uyuzum. şimdi o mal yada hizmet bize gelene kadar her aşamasında pazarlık yapılmıyor mu, yapılıyor. belli tenzilat - iskonto tutarlarında anlaşılıyor karşılıklı, protokoller oluyor. fabrika girdisinden çıktısına, ürünün ambalajını üreten firmadan toptancısına, perakendecisine kadar her düzeyde bi karşılıklı anlaşma var fiyatlarda. böyledir yani bu, başka yolu var mı? amaa son kullanıcıya gelince bi etiket fiyatı tutturulmuş gidiyor. 5 kuruş indirim talep edilse tepeden bakılıyor neymiş etiket fiyatı öyleymiş. kim basıyo o etiketi acaba, tüketici tarafında kim anlaşıyor sizlerle o fiyatta? beyefendi lütfedecek %5 peşin indirim yapacak, karta %0,2 bonus yüklenecek şu bu. baştan aşağı farazi rakamlar olaylar.

türkiye'de ailenin yanında ikametin gözüküyorsa oraya haciz gidebilir sanırım. onun dışındakileri bilemiyorum.

yurtdışı giriş-çıkış yasağı veya polisin alması söz konusu değil. tahsil edemediği zaman hapislik durum da yok. ailenizin evine hacze gitmesine engel olamazsınız ama aileniz evin kendilerine ait olduğunu, onlarla yaşamadığınızı söyleyince herhangi bir şey yapamazlar.

hatta gidince mernis kaydını değiştirir ikametgahı da yurtdışına aldırırsanız, uzun süre hiçbir şey yapamazlar. yurtdışına tebligat konsolosluk eliyle oluyor ve çok masraflı-zaman alan bir iş. orada da tebligat size yapılamadıktan sonra uğraşsın dursunlar.

en kötü ihtimalle aciz vesikası alırlar ki bu da bankalar vs. nezdinde artık kredi, hesap açma vb. işlem yapmanıza engel olabilir. ama ileride borcu ödeyip vesikayı iptal etme imkanı var.

özetle, bir şey olmaz.

Atalarda(Maltepe'ye minibüsle 10 dk) Caroline Fitness Club var, ben memnunum baya, bi git sor fiyat al, belki indirim de yaparlar benim adımı da söylersen

Pamukspor var baya övüyorlar ama pahalıymış sanırım.

kartal macfit'teki arkadaşlarım çok memnun bi bakın isterseniz. minibüsle 5 dk maltepe'den.

maltepe macfit var e-5'in yanında. maltepe devlet hastanesinin yanında sayılır. akşamları kalabalık ama yapacak bir şey yok.

maltepe'nin neresindesiniz bilmiyorum ama yakınsanız bostancı sporium iyi gibi. pazarlık da yapabilirsiniz.

arayarak sorabilirsin, buradan cevap gelmezse: 216 410 1111

meme'e dönüşmüş bir fotoğraf işte.

Olayın aslını soruyorsan: Gezi zamanı Tayyip kendi yandaşlarına evlerinize bayrak asın demişti. Bu amca da çıkıp asmış. O anın videosundan alınmış bir capture.

Elif Key bu adam ile röportaj yapmıştı: www.haberturk.com

işte bi şekilde türkiye'yle ilgili gurur duyulacak bi durum olduğunda o muhabbet geçiyor. mesela sibel kekilli game of thrones'ta oynadı, "asın bayrakları" diyolar. hani bi türk dünyaca ünlü bi dizide oynadı bağlamında. saçma bi şey, ama komik oluyor bazen.

cenaze töreni, mezarlık gibi şeyler ölülerin geride kalan yakınları için. ölünün sikinde bile değil zaten bunlar ama hiçbir anne, baba, çocuk, eş veya arkadaş, yakınının bu muameleyi görmesini istemez. ypg militanlarının günlerce sınırda bekletilmesinde de aynı şey geçerliydi. kimsenin, ne olursa olsun bu kadar zalimliğe hakkı yok diye düşünüyorum. ölen kişinin suçları yakınlarını bağlamaz.

Bunu yapanların ölüye bile saygısı olmayan iğrenç varlıklar olduğunu düşünüyorum.

ne bok yiyeceğini şaşırdı herkes
belediyeler mezarlık vermeme yarışına girdi
gömün gitsin aq neyin derdindesiniz

olmamış.

Hristiyan, Yahudi mezarlıklarına girip vandallık yapan, mezar taşlarını kırıp zarar veren halkın yöneticilerinden beklediğim tarzda bir hareket.
Ölüye saygıyı geç, kalana tahammülü yok.

Olusune saygi bekleyen diriye saygili olmaliydi.

Tam bir gereksizlik. Her şeyin b.kunu çıkartmakta üzerimize yok.

ne kadar zavallı olduklarını gösterir, Hamza'nın ciğerini yemek gibi bir şey. ölmüş bir insan. ölüden intikam almak, ya çok zavallılar, ya da manyak olmalılar, ölü insanları fişlemek için. daha akılcı tedbirler bulamadılar mı acaba.

Kin ne nefret dolu bir toplumunda olabilecek bir şey.

Oraya gömülecek olan insanların ailelerine üzüldüm.

Darbeci, cemaatçi vs. değilim ve ikisine de karşıyım ama yine de çok gereksiz bir hareket. Göm gitsin.

Bir de darbecilere yönelik nefretin bu kadar çok olması çok saçma. İşte R. T. Erdoğan'ı kutsal bir varlık gördüklerinden dolayı, dine saldırı olarak görüyorlar herhalde. Yoksa ne 3 kuruş para için yüzlerce madenciyi ölüme itenlere böyle tepki verilmeyen, tecavüzlerin üstü örtülmeye çalışan ve mağdurlar suçlu bulan, hadi başka ülkeleri salla kendi ülkesinde de eylem yapan IŞİDli teröristlere sempati duyan, yıllardır kanlı bıçaklı olduğu PKKya bile bu kadar öfke duymayan insanlar neden bu kadar gaza gelsin? Darbe süreci ile ilgili soru bile sordurmuyor, eleştiri dinlemiyorlar. Hemen öfke nöbetine girip darbecilikle suçluyorlar.

bu onlarin aile mezarligidir.
ölümden sonra kisi yaptiklariyla anilir ve ona göre muamele edilir. yeni değil, tarihte de var benzer durumlar.

Herkes ne yapsak da darbeye karşı olduğumuzu göstersek kaygısıyla ekstrem icraatlar yapıyor. Bu da onlardan biri. En nihayetinde yıllarca savaş verdiğin PKK üyeleri de öldüğünde kendi şehirlerinde kendi belediyelerince toprağa veriliyor törenle mörenle. Götün yiyorsa onları da engelle. Bu işler biraz şov.

Ne olursa olsun ölenin de peşini bırakın be kardeşim, bir de müslümanız şöyleyiz böyleyiz derler. Hani bizde ölünü arkasından bile konuşulmazdı; ne olursa olsun vatan haini bile olsalar o insanların da bir ailesi eşi, kızı, oğlu, annesi babası var; onların ne suçu, günahı var. Ölüye saygı diye bir şey var, adam ölmüş gitmiş işte mezarından kalkıp darbe yapamaz ya

Bok gibi bir topluluk olduğumuzu.

hayır değil.

tatlı yani şeker yemek tek başına zararlı. yemekten önce ya da sonra.

biraz ara verip yersen daha iyi. seker her türlü zararlı.

tatlı kan şekerini çok hızlı yükseltip düşürüyor. Tatlı yediğin sıralarda kan şekerini dengede tutacak şeylerde yemek gerekiyor şekerin zararlarından daha az etkilenmek için. Meyveyi bile yemekten sonra değil yemek ile beraber yiyin diyorlar aynı nedenden dolayı.

Sonuç yemek ile beraber yemek gerekiyor. yediğin şekerli şeyleri kan şekerini dengeleyecek şeylerle beraber tüketmen lazım.

Tabi bunu söylerken yemek porsiyonlarını adam gibi küçük küçük ayarladığını düşünüyorum

Hayır diyenler açıklasın lütfen de öğrenelim.

Evet. Sebep insülin. İnsülin depo hormonu ve toklukta salgılanır. Tokken artık ne yesen depolamaya çalışacak. Bu da yağ olarak olacak.

Hali hazırda şeker olarak yersen bu besini yani tatlı, daha hızlı sindirilip depo olacak.

Kabaca cevap bu.

Şekerden minimum zararı almak için açken yani insülin hassasiyeti yüksekken yemek daha mantıklı.

bok gibi. giymeyin. new balance giyin. süper. hem de popüler.

Bence New balance ile skechers al birini vur ötekine. Bunlara verilen 250 300 liralara yazık. O parayı vereceksen salomon veya columbia al. Merrell da olur.

Dikkat ettiysen nike adidas olayına hiç girmedim.

bana kinetix gibi geliyolar. alışamadım tiplerine. basit ve çirkin çoğu. rahatlığını bilemem.

Ayağının şeklini alınca o yastığa basiyormussun hissi kisa sure sonra kayboluyormuş çabuk deforme oluyor dediler. Ben baya araştırmistim geçen sene Nike çok başarılı bence, skechers biraz moda sadece yenice çıktı diye

arkadaslar bir de bunu giyenler yorumlayabilir mi? Şeklini kaybediyormus öyle duydumdan ziyade, giydim, denedim şöyle oldu diyecek bir yigit yok mu?

skechers bizim ülkede şimdi moda amerikada 30 yıldır var, yürüyüş denilince sketchers çok iyi bence kapalı alanda spor ya da koşu için nike adidas, amerikada 90 tl almıstım 250 300 ise çokmuş tabi indirim beklemek lazım, ama kesinlikle kullanışlı özellikle uzun yol yürüyorsanız ayaklar hiç ağırmıyor

edit: giydim, kaç tane denedim formunu kaybetmedi. bence o açıdan nike adidas kadar oluyor deformasyonu

skechers yeni aldım o yüzden deforme oldu diyemem. nike air pegasus var yaklaşık 1 senedir kullanıyorum sanki dışarda spor ayakkabı ile değil de evde halıda çorapla yürüyomuşum gibi. Nike ın üst seviye ayakkabıları ile yarışamaz diye düşünüyorum

O giyince rahatlık veren hissi 1 ayda kayboldu. Hafiflik konusunda sanki hiçbir ağırlığı yok gibi. Adidas ve Nike' dan daha rahat bence. Başka bir arkadaşımda daha var o da memnun.

Popüler olduğu için mi yoksa rahat olduğu için mi alacaksın ona karar ver önce.

Bazı dönemler sağlam indirime giriyor onlardan almak lazım. Memory foam özellikli olanları iş görüyor, diğer modelleri para tuzağı gibi vermem ben o parayı.

Tavsiye istersen şuan mizuno wave rider kullanıyorum. Memnunum ama eskidi iyice, nike lunaracer yada free flyknit e bakacağım. Öve öve bitiremiyorlar.

Linktekinin siyahını aldım 2 ay önce, inanılmaz rahat ve kullanışlı, çok da estetik fikrimce. Diğer modelleri bilmiyorum.

www.google.com.tr

bu markaya karşı ben de önyargılydım ama şu an bendeki memory foam modeli hayatımda ayağıma giydiğim en rahat spor ayakkabıdır. aylardır giyiyorum (6 ayı geçti) en ufak bir deforme hissetmedim, hala ilk günkü gibi. bu ayakkabı ile saatlerce yürüsem de ayaklarımda en ufak bir sıkıntı meydana gelmiyor, puf puf bulutların üstünde yürüyor gibi hissediyorum ki bu benim gibi bi kaptırınca kilometrelerce yürüyen bir insan için çok büyük bir nimettir.

skechers'a alıştığımdan beri evdeki adidas'ların, nike'ların yüzüne bakmaz oldum. new balance'ı ise çok şükür şu ana kadar hiç eve sokmadım. yan tarafındaki eşşşek kadar n harfi ile tam bir görgüsüz ayakkabısıdır o benim için.

hiç giymedim ama çok çirkinler, nasıl moda oldu anlamadım. bikaç senede bir böyle patlayan ayakkabı bir markası oluyor. yıllar önce converse patlamıştı herkes ona "çok rahat abi yaaa" diyodu. düşün, dümdüz tabanlı converse, artık neresi rahatsa. sonra superga ve vans patladı. sonra new balance patladı. şimdi de skechers, bikaç seneye de başka bişi patlar. tabi bence skechers bu saydığım markalar arasında en az estetik olan modellere sahip marka. millet "bu kadar çirkinse kesin çok rahattır, bu fiyatın bir anlamı olmalı" falan diye düşünüyo heralde :(

Kendisine karsi bos degilim. Yillar once Amerika'da eyalet degistirmis, deli gibi yurumus, ve ayagim su topladigi icin bir magzaya girip spor ayakkabi alip eski ayakkabilarimi atip cikmistim. Bayagi cirkin, cok ucu olmasa da ucuz bir ayakkabiydi. Sonra o ayakkabinin dunyanin en rahat ayakkabisi olduguna karar vermem cok uzun surmedi ve markasi o zamanlara kadar hix bilmediğim skechers' di. Ne kadar cabuk eskidiler bilmiyorum ancak bayagi giydigimi hatirliyorum. Hala en rahat ayakkabilar siralamsinda bir iki arasinda gidip gelir.

Go walk memory foam var, çok rahat. Tozlu yollarımızda kir hemen rengini değiştirdiği için çok sık giyemiyorum ama 6 ayda bozulmadı. Ayağımı neredeyse tüm ayakkabılar vuruyor. Skechers gözüm kapalı alabileceğim nadir markalardan biri. Adidas Superstar ayağımın arkasını parçaladı. ZX700'ü ile seviyeli bir ilişkimiz var. Nike hiç giymedim, rahat gelmedi. New Balance'ın bir modelini uzun süre giydim, sonra ne olduysa tabanı sürtüp dev su dolu balonları oluşturdu. Skechers diğerlerini döver yani benim gözümde.

Not: Bu mesaj Birkenstock Arizona Softbed ile yazılmıştır. Bu terlik hepsini döver.

Valla 250 300 tl verme ama indirimli bulabilirsen al. Ben gayet memnunum. Uzun sure ayakta durdugumda topuk dikenimden dolayi cok agrim okur. Bu ayakkabiyi giydigimde kilometrelerce yurusem koymuyor.

New balance demisler ama guldum ben baya. Nb dedigin gazuk gibi ayakkabi. Sikecirsla kiyaslamam bile pehh

geçen ay tabanı jelli olan modellerden aldım. Çok memnundum hatta diğer ayakkabıları giymek istemiyordum ama dün farkettim ki sağ tekinin tabanındaki jel aşınmış, baya değişik bir form almış. Bugün müşteri hizmetlerine yazdım bakalım nasıl bir cevap gelecek.

Anneme de kendime de aldım, yaklaşık 2 aydır giyeyorum memory foam olanı, hakikaten çok güzel. Saatlerce yürüyorum gün içinde bazen ama ayağım yorulmuyor ve dolayısıyla eve daha dinç giriyorum. Tavsiye ediyorum, şiddetle!

Deichmann'da memory foam taban satıyorlar 10 liraya. Tabanım artık yeterince köpüksü değil diyenler alıp ekleyebilir.

hocam 6 aydır kullanıyorum. Dizim problemliydi o nedenle kullanmaya başladım. Kesinlikle hiç yormuyor ve dize yük bindirmiyor. Bazı modellerinin şekil alan tabanlık dışında yere basan kısmı da çok yumuşak ve darbe emici oluyor. bu ayakkabılar varken bütün gün yürüsem de ayağım, bileğim ve dizim ağrımıyor.

İnsan tabi ki yoruluyor tüm gün ayakta kalınca ama diğer ayakkabıları kullanırken ayak tabanlarım ağrırdı. Kesinlikle çok rahat.

200 TL nike a adidasa vereceğime 300 TL yi gözüm kapalı tekrar veririm.

Sıyrılıp gelen.

sevda türküsü'nü çok severim ben. dağlara gel bi' de.

www.youtube.com
www.youtube.com

Daglara gel le boran kusumuydu boran firtinasimiydi oyle bisi

daglara gel daglara.

baska da sarkilarini bilmiyom zaten.

Sıyrılıp Gelen ve Güleycan. Güleycan'ın şu yorumu eskisine kıyasla daha güzeldir: www.youtube.com

kondulardan gelmişik lo

Sevda türküsü

Uğurlama
Bir görüş kabininde
Cemo
Mehmet sait
Haziranda ölmek zor
Özlem
Daha böyle sürer gider sevmediğim yok ki zaten niye yazdıysam ben

Sıyrılıp gelen ve dersim' de doğan güneş

Ay haziranda ölmek zor' u unutmusum.

mitralyöz ve misri kız'ı bu aralar çok seviyorum, ama fix ve yeri değişmeyecek şarkıları var, sıyrılıp gelen, dağlara gel, sevda türküsü gibi..

saymakla bitmez.

Tabii ki
youtu.be

büyü, insan pazarı, düşenlere, bu kente yalnızlık düştüğü zaman.

Bir görüş kabininde
Haziranda ölmek zor

Bunlar öncelikli benim için.

Godoşubeklerken de haklı bence

Grup godoş bir grup çıktı. Lisede anlamazken severdim. Ne zaman konserine gittim atatürk hakkında fikirlerini gördüm, kitlesini gördüm. O zaman soğudum.

haziranda ölmek zor.

takıldı dilime, akşama kadar söylerim şimdi ben :)

hiçbir zaman ayaküstü kitap almıyorum.

önceden belirlediğim yazar/kitap ikileminden yola çıkıyorum.

o yüzden kapağı,fiyatı,arkasında yazanları,cinsiyeti,satır boşluğu,basıldığı matbaanın adresi falan umrumda olmuyor.

kapağı, türü, arkasında yazanlar ve fiyatı sırasıyla. ama genelde önceden belirlerim ben de, yani birinin tavsiyesiyle almış olurum. hiç fikrim olmadığı bi kitabı nadiren alıyorum.

Önerici sistemleri. Kitaplara puan veriyorum ve 'Sizin için seçtiklerimiz' çıkıyor ya, ilk fikrimi çelen o oluyor. Yapay zekaya inanır ve güvenirim. amazon/audible'ın sistemleri genelde iyi çalışıyor. Önerilen kitaplardan internetteki yorumlara, amazon/audible puanı ya da yerli bir kitapsa ideefix/D&R puanına bakıyorum.

Arka kapak yazısına da çok bakarım. Önerici sistemler A noktasından B noktasına götürüyorlar da, arkadaşın masasında gördüğüm kitap lap diye önüme çıkıyor. Dolayısıyla, daha önceki deneyimlere dayalı bir bilgi yok elimde. Arka kapak yazısını sevdim, çok ilginç geldi. 'Okuduysan alabilir miyim' dedim, kitap da arka yazısı kadar güzel çıktı.

Radikal bir şey olduğunda en çok satanlara bakıyorum ama şu ara en çok satanlara bakıyorum. Geçen aylarda ilk kez gizem romanı türünü denedim. Hiç kimseyi bilmiyorum, konu hakkında hiç bilgim yoktu. Aklıma esti sadece. Gizem romanında isim yapmış ve çok satmış yazarlara baktım, oradan daldım. Sonra da önerici sistemlerle ilerledim. Pişman değilim.

Kitapları ben de önceden araştırıp gidiyorum ama gitmişken arka kapağını okuyup beğendiğim kitapları almışığım da çoktur.

1. kendini kanıtlamış olması
2. okuma garantisi vermesi

yazarına göre
tavsiyeye göre
pek kapağına dış görünümüne bakmam

içeriğine bakıyorum.

yazarı ve içeriği hakkında hiçbir fikrim olmayan kitapları almıyorum, ne zaman öyle kitap alsam okuyunca beğenmiyorum. genelde hep güvendiğim yorumlar, tavsiyeler, yazarlardan yola çıkarak alırım.

klasik eserler ve çok bilinenler haricindekilerin bazıları ile bir yerlerde mutlaka karşılaşıyorum (başka kitaplarda, filmlerde, kitap okuyan tanıdıklardan, sözlük veya buradan vb.). imkanım olduğunda, sonradan almak üzere not ediyorum bunları. bazı önemli kitapların yazarlarının diğer kitaplarını da okumaya çalışıyorum (örneğin salinger çoğunlukla catcher in the rye ile biliniyor, ama franny ve zooey isimli kitabını daha çok sevmiştim). ödül almış kitaplar ve yazarları çok önemli ayrıca (nobel, pulitzer, goncourt, man booker, vb).

Goodreads'de takip ettiklerimin okudukları, Goodreads'in bana önerileri, takip ettiğim yayınevlerinden çıkanlar, bloglarda önerilenler, bir yazarın iki kitabı arasında kaldıysam çevirmenine bakıyorum. Arka kapakları neredeyse hiç okumuyorum, kitap bittikten sonra bakıyorum ne yazmış diye.

Önceden araştırmadıysam içeriğe ve yazara bakıyorum. Sonra kapağa bakıyorum. Sayfa ve yazı kalitesine bakıyorum.

Yazara bakmam. Kapagi, ismi falan da ilgilenmedigim seyler.
Turune bakarim. Roman okumuyorum.

i.sozcu.com.tr

Üniversiteler 57. sayfada yazıyor.

1- Altın Koza (İpek) Üniversitesi (Ankara)
2- Bursa Orhangazi Üniversitesi (Bursa)
3- Canik Başarı Üniversitesi (Samsun)
4- Selahattin Eyyubi Üniversitesi (Diyarbakır)
5- Fatih Üniversitesi (İstanbul)
6- Melikşah Üniversitesi (Kayseri)
7- Mevlana Üniversitesi (Konya)
8- Şifa Üniversitesi (İzmir)
9- Turgut Özal Üniversitesi (Ankara)
10- Zirve Üniversitesi (Gaziantep)
11- Kanuni Üniversitesi (Adana)
12- İzmir Üniversitesi (İzmir)
13- Murat Hüdavendigar Üniversitesi (İstanbul)
14- Gediz Üniversitesi (İzmir)
15- Süleyman Şah Üniversitesi (İstanbul)

ikisinin de yeri ayrı ancak şu ara çaydan yana kullanıyorum zira, o göbeği eritmek gerek :)

sabah kahvaltısında bitki çayı, akşam dışarı çıktıysam bira. evde bira hiç içmem.

bira kırk yılda bir içiyorum artık, sağlıksız.

çay insanıyım. bi de maden suyu insanı oldum.

neden kahve yok ki seçeneklerde:)

Cayi kahvalti haric hic icmem. Birayi da senede 3-5 defa en fazla.

Yemek yoksa viski. Yemek varsa sarap. Meze de varsa raki.

çay ne ya, tabiki bira <3

çayı sabahları içmek keyifli geliyor bana. biranın zamanı yoktur oysa. galiba bira insanıyım.

çay hep, bira nadir.
ama siyah çay, şöyle bir kaçak çay.

çay

çay.
sudan sonra en sık tükettiğim sıvı çaydır. alkol arada sırada içilen bir şey benim için.

çay

plase kahve

İkisinin de yeri ayridir.
Çay+15321

Çayın her türlüsünü (yeşil/beyaz/siyah, kiraz sapı, rooibos, ekinezya, meyve..) içerim, öğleden sonra da bir filtre kahve içmeyi kendime keyif görürüm.

Alkol tüketmeyi çok sevmiyorum.

ince belli bardakta cayim varsa yanimda, degmeyin keyfime

Ben kahve tercih ediyorum.

Normal çay zaten sevmem; bitki çaylarıni kışın seviyorum.

Alkol 3 4 ayda bir ancak tüketiyoruz. Geçen gün yılbaşından kalma bira bulduk mesela buzdolabında; içelim bari dedik.

Kahve sıcak, soguk her türlü severim.

Çay ne yahu kahve desen belki. Bir de bira değil şarap olacak o. Bu şartlar altında şarap insanıyım :)

İlle ikisinden biriyse çay. Bira sevmem hiç.
Ama kahve insanıyımdır aslında.

Çay kahvaltı hariç içmem . Hatta çoğu zaman kahvaltıda da içmem . Çay mı bira mı dersen elbette bira seçerim .

Çayı sadece kahvaltıda, birayı da 40 yılda bir içiyorum, tatları çok benlik değil. Kışın salep, yazın ara ara limonata, her mevsim sade Türk kahvesi. Düşündüm, akşamları çoğunlukla sadece su içiyormuşum :)

gözü çok yoruyor, nereye bakacağımı şaşırdım. daha az grafik, daha az fotoğraf falan kullanabilirsin. bir de anlatıcı bir ses olsa daha iyi olur. bir de 2:16'da "konuşken" şeklinde yazım hatası olmuş, bunlara daha özen gösterilmeli :)

illuminati vidyosu gibi, gözlerim ağrıdı

kanka bu beşinci ''video hazırladım feedback lazım'' temalı duyurun.

lütfen hit kasıyorsan bari söyle de keriz gibi feedback vermeyelim, yoksa hitler feda olsun sana.

Minyon bir kadin olarak (1.60, 44kg), bu ceketi denedim, boyle bol ceketleri de cok seviyorum fakat asiri bol oldu, icinde kayboldum desem yeridir. Ceket cok guzel ama, belki siz icinde kaybolmus gibi olmazsiniz.

ben de baya minyonum :) kayboluurum o zaman

Ancak ceketin boyundan biraz daha kısa elbise ile filan güzel olur onun dışında güzel durmayabilir. Bu arada S bedeni yokmuş, Mangonun hali hazırda kalıpları oldukça büyük, dolasıyla söz konusu minyon kadına uymuyor olacaktır.

ben pek begenmedim.

bir de yukarda da soylenmis; mango'nun kaliplari cok buyuk. ben de minyon biriyim. normalde xs/s giyiyorum, simdiye kadar mango'dan herhangi bir sey alabilmisligim yok zira cok genis geliyor.gecen ay indirimde o kadar elbise vardi, hepsinde gozum kaldi. dolayisiyla bu model sizde iyice cuval gibi durabilir.

Yalvaririm bunu almaya kalkma.

yok bu çok salaş giyme bence.

minyonsan alma.

mango'yu + salaş giyimi normalde çok severim ama bence bu ceketin kimsede gideri yok. model kıza bile yakışmamış.

uzun boylu kızlarda ceket daha hoş duruyor bence,minyonsan alma

kıza bile yakışmamış +1

bildiğin dayı ceketi bu

fotograftaki model minyon degil ama ona da gitmemis zaten. kimseye gideri olacagini da sanmiyorum. 40 yasinda kotu giyimli ingiliz graphic designer ceketi gibi, kotu beah :/

Minyon bir kadin olarak omuzlarim dar olduğu icin bana yakışmıyor bu modeller .daha uzun ve üst kismi geniş kadınlara yakıştırıyorum.

allahim cok korkunc. renk/model/ vs. vs. alma

işe gideceğim birazdan beterin beteri var

yoo ne eziklencem ya. film izleyebilirim.

eziklenmiyorum da bu akşam bir şeyler yapabilsem güzel olurdu, aşırı bunaldım. hayatımda ilk kez ciddi ciddi anneme vurmaya niyetlendim sanırım bugün. yeterince sıkıntılıyım, bir de o üzerime geliyor sürekli. bıktım.

Stajımın ilk haftası bitti. Mutluyum ama gezemedim diye sıkıldım biraz. Şu anda yemek yiyorum, az sonra Game of Thrones izleyeceğim.

aynen öyle şu an :S

yarin sabah 8de ucagim var, planim erkenden uyumak.

Dizim sakat, evde takılayım dedim, şarap aldım, yanına bir şeyler de aldım. Bi hevesle şaraba uzandım, evde tirbüşon yok! Vidayla açmayı denedim, evdeki bütün vidalar kısa, mantar dağıldı şimdi hüzünle bakışıyoruz şarapla :(

yemegi eritip denize girmek niyetim

Rakı, sanat müziği, internet... Güzel böyle...

evde oturmanın neresi eziklik anlamıyorum. işten çıkıp dışarıda yorgun bitkin dolanacağıma oturur witcher 3 kasarım.

midem bulanıyo biraz, uzanıyorum daha doğrusu kafamı kaldıramıyorum pek.
bir şeyler izlerim, buralarda takılırım falan.

ders çalışıcam ama başlamadım hala :/

bira, cips, dizi.

valla herkes tatile gidiyor acayip trafik var.sen otur hala evde.

Eziklenmiyorum cunku asiri uykusuz ve yorgunum, disari cikarsam dusup bayilirim.

nargile, kitap, kahve

Yillik iznimi aldim 2 hafta ankaradan uzaklasicam 2 saat sonra

Valla yapacak bir şey yok. Az sinirlenmeye çalış diye önerebilirim sadece :)

Ben de uyuz oluyorum. Anlatım yanlışı, yazım yanlışı vs. O "de"ler filan oofff..

Düzen takıntısı obsesif kompülsif bozukluk belirtisi olabilir. Çözüm olarak biçimden çok anlama bakmak gerek. Anlayamazsanız zorlamayın, geçin.

fazla olmasa da hafifi var bende. bugün bi' asker arkadaşım mesaj atmış, hayatımda ilk kez cuma mesajı alıyorum, çok heyecanlandım ama virgül kullanmadığı için mesajı anlamak 30 saniyemi aldı. mesaj şu:

"toplu vurdukça yürekler onu top bile sindiremez hayırlı cumalar."

ben de sinirleniyorum. geçen gün bir üniversitenin yetenek sınavına girdim, orada çizmemizi istedikleri cümle feci bozuktu. herkes çizmeye başladı, ben sinirden bir 5-10 dakika çizemedim.

"parktaki spor aletleriyle spor yapan ve onları izleyen en az üç kişi" diye cümle mi olur amk? kim en az üç kişi olacak spor yapanlar mı spor yapanları izleyenler mi toplamı mı? SEN NE DİYON NE?

Evet üşenmedim ve hepsini okudum. Bence bu iş olmaz çocuğun bu ılıman tavırları ileride baskıcı bir hale dönüşecektir kesinlikle emin olabilirsiniz. Kk daha çok küçük ve çocuğun bu olgun erkek tavırları kesinlikle onu cezbetti emin olabilirsin. Bence yollayın kk yı biraz gezsin görsün gözü açılsın, hem benden bile olgun demişsin zaten. Tecrübe ile olgunlaşsın biraz da.

evlendikten sonra gerçek yüzü ortaya çıkar. kendi halinde biri değil anlaşılan "ateist ya"lamalara falan bakılırsa. kardeşini tebrik ettim. kararının arkasında dursun.

Kadın kocasına tabii olur gibi düşünülüyor. Yani anladığım kadarıyla çocukta çok dindar değil ama ilerde dindar olabilirim gibi düşünüyor. Muhtemelen de ömür boyu böyle gidecek ama içinde eksikliğini hissediyor. İlerde umreye giderim, namaz kılarım vs. düşünüyordur.

Evlilikte, ilişkide bu konular önemli. Enişte muhtemelen ailesinden dolayı böyle düşünüyor. Enişteden kaynaklı çok sıkıntı olacağını sanmam. Namaz kılarım vs. diyeni çok gördük ama kolay bir iş değil. Bu yaşa kadar kılmadıysa zor. Bu şekilde giderler. Ancak ailesi sıkıntı çıkarabilir. Kız kardeşiniz bana çok uzak bunlar diyorsa hazır bitmişken öyle kalsın...

çocuk kardeşini çok güzel diye seviyor, kardeşin de çocuğu olgun diye seviyor. anne babanız ayrıymış, kardeşiniz çocuğu bilinçaltında baba figürü yerine bile koymuş olabilir. çocuk kızı alana kadar ılımlı davranacak, evlenirlerse kıza her türlü baskıyı yapacak, bahanesi de "doğru yola çekmek için" olacak. kardeşin de ya baskıya boyun eğip kocasının istediği yaşamı sürecek, ya da dayanamayıp bikaç yıl içinde boşanacak. hiç değmez. kk daha çok genç, kendi kafasına göre birini bulur elbet.

Valla kardeşin çok iyi yapmış şimdiden bitirerek, olgunluk etmiş helal olsun.
Dediğin gibi bunun çocuk eğitimi var, bu tipler karısını özgür bırakan tipler de değiller, sıkıntı çıkar yani. Bir de kardeşin çok küçük 20 nedir? Biraz tadını çıkarsın hayatının, yalnız gezsin, tek başına yaşasın, ne bileyim insan tanısın, öyle karar versin hayatını kimle birleştirmek istediğine fikrimce.

"ateist biri ile olacakmış, allahtan benle oldu" sığlığındaki bir adamı bırakmış, aferin kardeşine. akıllı bir kıza benziyor, sen istemesen de o dünyasını büyütecek belli ki.

benim etrafımda ne kadar muhafazakar-liberal çift varsa liberal taraf muhafazakar tarafa uymak durumunda kaldı
zira muhafazkar olan ailesi iş ortamı vs. hep birlikte
ama bak din bunu diyor ama bak çocuğu dinsiz mi yetiştirecez gibi şeylerle geldi. maddi çıkarlar da söz konusu oldu hep -nedense...veya başka türlü konforları arttı.
kadınlar zaten evlilerse gardlarını iyice düşürüyorlar. gerçi erkekler bile muhafazarlaşıyor. ülkede iklim öyle bizde aile ve çevre öyle kombo oluyor.

antalyada tatilde bikiniyle, içki ortamında tanışıp, birlikte yaşayıp, evlenince bizimkilerin elinde fethullahçı olup oradan AKPye evrilen yengelerim var. evet bildiniz kızlarının adı Hira oğullarının Eymen. öyle. geçmişlerini bilmeseniz, maddiyatçılıklarını bilmeseniz hep muhafazakardılar sanırsınız çünkü dışarıdan gayet mutlu görünüyorlar ve bir şikayetleri de yok. bu arada benim dinle bir sorunum da yok zaten dini hassasiyetleri olan bir insanım. benim sıkıntım kocam/sevgilim/görümcem/işyerindeki amirim öyle istiyor ve her taraftan bu baskı geliyor diye 25 yaşında başka 30 yaşında başka 35 yaşında başka olamam. bunu sindirerek yapamam böyle mutlu olamam. benim karakterim uygun değil. bu tip şeyler görüş/ideoloji/hayat tarzı ile başlayıp kullandığın kelimelerden kiminle iyi dost olup kimle görüşmeyeceğine çoğu hangi okula göndereceğine kadar milyon tane faktörle ilerliyor.

ve fakat kız kardeşiniz alışveriş seven, fazla zora gelemeyen, anladığım kadarıyla cıvıl cıvıl, prenses modlarda bir kız.
bu kızlar genelde gayet de kapanabiliyor. hem türbanlı hem makyajlı tipler bunlardan çıkıyor çoğunlukla. onlar da boy boy instagram fotosu atıyorlar vs. çok öyle bambaşka bir hayata gitmiyorlar ve genelde namaz filan da kılmıyor oluyorlar... Şu anda yaşı küçük evlenmek için bence her türlü küçük, gerek yok zamana bırakın. Ancak etrafında onun dine uzak tarzını olağan karşılayacak birine denk gelemezse ileride yine benzer şeyler yaşayabilirsiniz. ege konusuna çok vakıf değilim de bizim oralar öyle.

suçlu hissedecek kadar da değil de ben yine de kimsenin ilişkisine karışmıyorum mesela :) çünkü yukarıda bahsettiğim türde ilişkilerden tonla var benim aklım almıyor nasıl oluyor. benim de ilişkim yok, olsa sizin konuşacaklarınızı konuşabilmek isterdim. ama kızlar genelde öyle değil işte yapacak fazla bişeyimiz yok. Neticede biz ilişki bakımından mutsuzuz genellikle, demek pek de bir b.k bilmiyoruz.

benim dindar insanlarla bir problemim yok, çizgileri daha belli oluyor; sınırlarını sen de biliyorsun onlar da. ama bu tip insanlardan korkuyorum. yani uygulamada değil de daha çok dilinde olanlardan. bu çocuk kaç yaşına gelmiş ama olmak istediği insan olamamış hala onu da hesaba katın olgun falan diyorsunuz ama. kardeşiniz bu konuda daha net bence küçük olmasına rağmen.
bence gözünün açılması daha iyi. zaten o yaşta başlanan ilişkiler genelde ilk ciddi ilişkiler oluyor; içerisindeyken doğru insanı buldum gibi hissediyorsun ama bittikten ve diğer insanları da tanıdıktan sonra kimle uğraşmışım ya da aşık değilmişim falan diyorsun.
çocuğa dönecek olursak bu çocuk dinin gerekliliklerini uygulamaktan çok ahlaki tarafından dem vuracak hep. şu ayıp, bu günah, bunlar günahkar vs. gibi yaşlandıkça daha da beter bi hal alacak.
toplantıya giriyorum daha yazamıyorum. hayırlısı olsun. :)

Öncelikle kardeşin daha çok küçük. 20 yaş evlilik vs kararını almak için biraz erken (bu devirde)

Eğer yapabiliyorsan kardeşinin dünyasını büyüt tabii ki, ama onun da içinde olması lazım.

Ben 19 yaşımda hayatımda bana en çok değer vermiş olan kişiye arkamı döndüm ve tek sebebi dini olarak bakış farklarımızdı. O zamanlar orta inançta bir insandım ama alkol vs. alıyordum. Karşımdaki ise alkol almayan, kısa giyinilmesine karşı çıkan vs. biriydi. Bana karışmıyordu ama ileride çok hoşlanmayacağını da samimiyetle söylemişti. (Seni kandıramam dedi anlattı samimiyetle) Ben de olmaz bu iş diyerek ayrıldım ve gerçekten, hayatımda çok kıymetli birini kaybetmiş olsam da (hala annem kafama vurur bu işi) en azından kendi kurallarıma göre yaşadım/yaşıyorum.

Kararı verecek olan kardeşin ama eğer alkol almak rahat giyinmek vs. istiyorsa ayrılmalı. Hele ki bu eleman biraz "ben doğru yolu ona öğretirim" kafasında olduğuna göre, kesin ayrılmalı :/

20 yaş evlilik planları için çok küçük bir yaş.
Zaten bu anlattığınız profilde insanlarsa bir arada kolay kolay yaşayamazlarmış.

Uzaktan bakınca ayrılık kararı iyi olmuş gibi gözüküyor.

kardeşini benim yerime tebrik et çok doğru bir karar vermiş. zararın neresinden dönülürse kar. hem 20 yaşında evlilik mi düşünülürmüş afsgah. aferin ona, bitirdiği çok iyi olmuş.

ayrılmaları iyi olmuş, madem sorun olacaktı. çünkü çocuk belli ki kardeşinin dini görüşlerinden rahatsızlık duyuyor. ablamın eşi de dindar, arada bana şakayla içkiyi ne zaman bırakacaksın, oruç tutuyo musun, cumaya gidelim beraber falan der ama benim tavrım net böyle şeylere. şaka boyutundan çıkardığı anda tatsızlık olur, şu haliyle hehe deyip geçiştiriliyor işte. ama ilişki ve evlilik söz konusu olduğunda durum daha vahim. maalesef dine inanan insanlarda genel olarak kendilerinden daha az inançlı veya tamamen inançsız olanlara karşı bir "tebliğ" eğilimi mevcut. evlilik olunca bunun baskıya dönmesi işten bile değil.

bence kardeşine destek olmanız yeterli çok üzüldüyse. bu bence onun için de bi ders olmuştur. kendi hayat tarzına daha yakın veya kendi hayat tarzına gerçek anlamda saygı duyarak bireysel özgürlüklerine karışmaya cüret etmeyecek birilerine yönelmesi gerektiğini anlayacaktır.

ilave yapacak olursam: kardeşim oldukça baskın bir karakterde. çocuk açık açık ben zaten kardeşine hiç bir şekilde baskı yapamam bu konuda, sözümü de dinlemez dedi. o da biliyor.

bizim ailede babam 5 vakit namazında biri, annem ise o kadarı fazla diyen biri. zamanında babam bizi bu konuda oldukça zorlayıcı eğitimlerden geçirdi, oyüzden kardeşimin din konusuna olan mesafesi içinden gelen birşey, doğal bir yargı. 50 yaşına da gelse aynı mesafede kalmak isteyecek muhtemelen. yani kardeşimin kapaması fln mümkün olamaz.

kardeşimin hayatında yarım figürler var, abiyi yılda 10 gün görüyor, gördüğünde sıcak samimi ama ayda bir fln konuşuyorlar normalde heralde, baba daha da yarım. oyüzden bu yarım figürlerden dolayı olgun bir erkek arkadaştan hoşlandığını ben de düşünüyorum. buna benim yapabileceğim birşey yok sanırım.

çocuğun istediği şeyler sanırım: 4-5 gün oruç tutması, ne bileyim beraber içkiyi bırakıp evlerine içki sokmamak gibi şeyler. ama kardeşimle konuşunca anladım ki çocuğun bu fikirlere sahip olmasından bile rahatsız. açık görüşlü birisini istiyor.

çocuğun istekleri sadece istek olarak kalmayacak gibi. namaz olayını fln istediğim çok şey de var da bunlar yapmayı düşündüklerim olarak söyledi biraz.

bir de kardeşime şuana kadar karışmamamız bu şekilde mutlu olduğunu düşünmemizden. bu şekilde soru işaretlerinin içine sinmeyen şeylerin olmadığını bilmiyorduk. mutluluğuna çomak sokmuş gibi hissedecektim daha önce ona gözünü açmak için bazı şeyler söylesem.

21-22 yaş çok erken biz de biliyoruz da, dedik ki herkes aynı şekilde yaşamak zorunda değil diye düşünüyorduk çok mutlu idi. bir de bu zamana kadar uzakta idim ilk defa 20 gün kesintisiz kalıyorum denebilir. bütün yaz da buradayım.

ama şuan eğer kesin bir ayrılık olursa biraz ele almayı düşünüyorum evet.

en azından mantıklı davrandığımızı düşünmeniz iyi.

Kardeşiniz için olması gereken açık görüşlü biri ama gidip bu adamı seçmiş. Babanız da dindar biriymiş, bu epey bilinçaltı dökümü oldu. Eğer kardeşiniz bu adamı istiyorsa, önce bilinçaltını bir masaya yatırsın kendi, neden bunu istiyor, neden bir başkası değil de o. Eğer kendini bilmezse kardeşiniz bu adamdan ayrılır, ama yine gidip olgun ve dindar birini seçebilir. Bu uyumlar patalojik geliyor bana. Neticede bu da yarım kalan bir ilişki, ayrılık ilişkileri sonlandırmıyor.
Kolaylıklar dilerim, işiniz zor.

kk 20, eleman 27 yaşında. Destan yazmışsın bi de, ne anlatmaya çalışıyorsun? Kimse de kalkıp yaş farkı var ulan dememiş, kansız mısınız?

barıştılar. sadece bir hafta sürdü ayrılıkları.

alışkanlık ve sevgi...

konuşmuşlar birbirlerine bu konuda saygılı olacaklarmış. öyle kalsa tamam da. ben bu konuda herzmn sorun çıkacağını düşünürüm. iki tarafın inancı farklı olsa tamam da bir taraf daha inançlı olunca diğerini de çekmeye çalışırmış gibi geliyor zamanla.

yapabileceğim fazla bir şey de olmadığını düşünüyorum.
gençsin, güzelsin, kalk git hayatı yaşa demeye çalışıyorum ama bu fikirlerimin pek önemsendiğimi sanmıyorum. yapacak birşey yok belki de. bazı insanlar da böyle oluyor, kardeş de olsa kabullenmek lazım.

yani soruna cevap olmayacak da ben şu şarkıyı çok severim, sonbahar filmini de bu vesileyle binlerce defa önermek isterim herkese:

www.youtube.com

açılın gürcü geldi.

benim gürcü olarak bildiğim : Tamara Gverdtsiteli var, ayrıca türkiye'de de bilinen trio mandili var (tatlı kızlar)

türkiye'den bayar şahin'in müthiş gürcü folk şarkıları var.

bildiğim bi the shin var, gürcü müzikleri ve cazz müziği sentezi yapıyorlar sanırım pek dinlemedim ama eurovision'a katılmışlardı 2014'te bi de fuat sakayla ortak albüm falan yapmışlardı. etnik müzik olarak önemli bi grup sanırım

1) Ekmeği küçük parça olarak çatal ucuna takarak banarım.
2) Dilimi gezdirmem, yapandan tiksinmem.
3) Kullanırım ve ağzımı mutlaka kapatırım.
4) Okumadım, neyi nasıl yiyeceğimi bilirim.
5) Evet
6) Evde kabul ama dışarıda evet.

1 - banmam, bunu yapmayı küçüklüğümden beri sevmem. içine ekmek banılan salatadan aşırı rahatsız olurum.
2 - çıktığım biri böyle yapıyorsa rahatsız olmam, zaman zaman ben de yapıyorum.
3 - kürdan kullanmıyorum, kullanmam gereken bir durum olursa lavaboya gidiyorum.
4 - hiç video izlemedim ama ufakken ev ansiklopedisi olurdu içinde de böyle gereksiz mevzuların kuralları, onları okudum. lüks bir restorana gitsem ne yapmam gerektiğini iyi bilirim.
5 - pilavı çatalla, mantıyı da çorba gibi sevdiğim için kaşıkla yiyorum.
6 - salatanın karpuzun suyunu dikmek evdeysen hayvanlık değildir.

genel cevap, insan nerede nasıl davranacağını bildiği zaman, biraz da sempatikse tüm bunların hiçbir önemi olmuyor.

1-restorana göre cakabo gibi çatalla ya da elimle banabilirim, çekinmem.
2-yapmıyorum, çok tiksinmem ama görgü kurallarına çok hakim değil diye düşünürüm. sırf bunu yaptı diye birinden hoşlanmaz değilim.
3-kullanmıyorum çok zorda kalmadıkça, kullanacaksam aynası olan bir yere(tuvalet oluyor genelde) oraya gidiyorum.
4-özellikle okumadım ama ailemden ve çevremden öğrendiğim belirli şeyler var. çekinmedim, belirli tabak çanak çatal bardak düzenini biliyorum ama bilmediğim bir şey de vardır illa ki.
5-ikisini de çatalla.
6-tabağı kaldırıp ağza yakın tutup yemek de normal değil, suyu dikmek de. bardakta olmayan hiçbir şeyi ağzıma dikmem; ne evde ne restoranda.

1- Evde, esnaf lokantasında banarım, biraz daha üst seviye yerlerde banmam.
2- Çaktırmadan yapmaya çalışıyorum, karşımdaki kişi elini ağzına sokmadığı ve öküz gibi dilini yanağında gezdirmediği sürece doğal karşılarım.
3- Kürdan çok nadir kullanıyorum, kullanınca da elimle siper ediyorum. Hatta kullandığım kürdanı direkt tabağa koymak falan da istemiyorum, kırıp peçeteye koyuyorum ve buruşturuyorum.
4- Birkaç defa televizyonda, internette denk gelip izledim/okudum, oo dur bi yemek adabı öğreneyim demedim. Küçükken gerilirdim de şu an her türlü ortama ayak uydurabilirim. Yumruğuyla soğan kıran abilerin sofrasına da misafir olurum, bilmem kaç liralık hesap ödeneceğini bildiğim yerlerde de rahatça yemeğimi yerim.
5- Evet, evet
6- Evde yemek yemeyi sevme nedenlerimin başında gelir şu olay :) Özellikle salata suyuna bayılırım, hiç acımam diklerim.

1) banarım
2)çok resmi bir ortamsa yapmam. yapana da dikket etmem. ailemle başbaşaysam mutlaka yapmışımdır. hatta şuan da yapıyorum, kabak çekirdeği çitlerken.
3)dişlerim çok sıkı diş ipi bile zor kullanıyorum.
4)okumadım, izlemedim. restorana gittim. hiç çekinmedim. senin benim gibi bir yer.
5)pilavı ve mantıyı kaşıkla yerim
6)karpuzun suyunu dikmem dikene afiyet olsun derim.

1. Evet
2. Tiksinilecek birsey yok
3. Ortamda bayan varsa kapatirim.
4. Kasmiyorum. Heryer ayni bana.
5. Nasil rahat ediyorsam oyle yiyorum. Catal kasik icin keskin kurallarim yok.
6. O dediginin ikisini de yapmiyorum. Gerek yokki.

1- evde yaparım. dışarıda pek yapmam. uygun ortamlarda çatalla yapabilirim.
2- yani abartmadan yaparım. başkasında da sorun etmem açıkçası, çok dikkat ettiğim bi şey değil.
3- nadiren kullanırım, kullanırken de kapatırım ağzımı.
4- bir iki okumuşluğum, görmüşlüğüm var ama detaylı araştırmadım. daha çok aileden öğrendim. lüks restoranda da idare ederim kendimi. o kadar takmıyorum öyle şeyleri.
5- pilavı da mantıyı da kaşıkla yerim.
6- evet. ama evde her şey yapılabilir.

1) Yemeğin suyunu normalde de yemiyorum, ama çorbaya canım isterse çatala ekmek takıp banarım,
2)Yapmam, yapana da gıcık olmam.
3)Hayır kullanmıyorum, çok rahatsız edici durumdaysa lavaboya gider orada hallederim.
4)İzlemedim, çekinmem, bana yetecek kadar görgü kuralı bildiğimi düşünüyorum.
5)İkisi de çatal, yemeğin suyunu sevmediğimden.
6)Evde yaparım, sebep tabağımda hiç bir şey bırakmak istememem, çatala ya da kaşığa gelmiyorsa başka çözüm kalmıyor, dışarıda yapılmaz ayıp ama. Evde de annemin babamın yanında yaparım bir tek.

1- evdeysem ve yemek çok güzel olmuşsa ve ben doymamışsam banabilirim. dışarıda banmam.
2- bunu yapanın görgüsüz olduğu kanaatindeyim. yapan biriyle çıkmam
3- kürdan kullanmıyorum. yemek sonrası wcye gidip işimi orada hallederim. kullananların eliyle ağzını kapası gerek tabii
4- video izledim, yazı okudum. param olsa high end restorana gitmekten çekinmezdim.
5- pilavı çatalla, mantıyı da çatalla yiyorum
6- hayvanlıktır

1- evet.
2- Tiksinmiyorum çok rahatsız olursam yaparım.
3- evet. elimde kapatıyorum.
4-hayır okumadım ya da izlemedim. Lüks bir restorana gitsem gayet yerim. Zaten kasmam kendimi de hayvan gibi yemiyorum sonuçta. solak olduğum için zaten yeterince "cık, cık, cık" alıyorum.
5- ikisini de kaşıkla.
6- evdeysem ve ailemleysem ikisi de normal dışardaysam değil.

1. Bazen suyuna baniyorum evde, cok nadir ama. Karsimdakinin turnaklari elleri temizse ve baniyorsa umursamam.

2. Dilimi agzimda gezdirmiyorum yemek bitince. Son icilen icecekler, icecekten alinan yudumlar bunun icin var. Sevgilim yapsa "su ic doktor, ayilasma" derim.

3. Kurdan kullanmiyorum.

4. Evde annemin ev ekonomisi derslerinden kalma Fransiz yemek adabi ve muaşeret kurallari kitabi vardi. Nasil yemekten nasil servis edilene kadar. Catali kullaninca tabaga dayali bicagin ne tarafina catali da dayayacaksin gibi bir ton sey.

Restoranlarda yengec gelince geriliyorum. Kabuklular icin ayri bir alet falan oluyor, onu kullanman gerekiyor, bazen kendi alete gecmis geliyor falan, icindeki ete ulasmak zulüm. Bagirsagini cikar, onu cikar bunu cikar, eklemlerini em :( yengeci yiyemiyorum. Kabuklulara uyuz oluyorum sofrada.

5. Kaşık yalnizca corba icin kullanılır sofra kuraarina gore, davet sofralarinda falan. Yemek sirasinda kullanilmaz. Yani normali manti da pilav da catalla. Ama ben kasikla yiyorum ikisini de evde.

6. Dikmemeye calisin, kasikla nisbetlenmeye calisin sulardan, uzerine dokulecek bilmem ne. Restoranda yapmayalim bilakis.

geçer

geçer, ben de 3 hafta aradan sonra pazar ilk kez gittim. düne kadar tuvalete bile oturamıyodum bacak ağrısından. bugün iyi ama.

Geçer +1

hamlamışsın. korkacak birşey yok.
ağrı artarsa, aspirin içebilirsin.

Geçer geçer

masaj yap, esne, geçer.

Hafif yürüyüş, üstüne masaj ve esnetme.

ucuz kıyafet için primark. bazı içki çeşitleri yok türkiye'de. hayat kurtaracak bir şey bilemedim ama.

Şu an Londra'da bütün mağazalarda indirim var zaten, fiyatlar gayet mantıklı. Ben de dün benzer bir soru sordum, iki gün buradayım ve senin gibi Türkiye'de olmayan ilginç ürünleri arıyorum ama henüz aradığımı bulamadım.

Ama primark'a bir bak gerçekten ucuz şeyler var.

Primark +1

primark +1

kozmetik olarak Lush'ın ürünleri yok Türkiye'de, ilgini çekerse. (ben baya memnunum)
Stella yok :( which is güzel ve ucuz bira.
ayakkabı Dr Martens.

bi de uniqlo

www.uniqlo.com

Kontrol edilirse yer ayvayı.

Referans için kontrol ederlerse sıkıntı çıkar mimlenir. Bunun dışında cv'de yalan seminer, sertifika bilmem ne yazan çok.

adam olduğundan daha üst bir pozisyon yazmamış ki. referanslarına da yazmadıysa kimse de tutup aramaz onları.

bir çok kişi yapıyor bu sahteciliği.
en sık olanları;
maaşı fazla yazmak,
bilmediği veya az bildiği programı bildiğini yazmak,
seminer ve konferans abartı abartı,
referansa bi arkadaşını yazanlar,
sallama şirket ismi yazıp müdürlük yapanlar.
işin ilginci bunların hepsine şahidim ve bir tane yakalanan ya da adamlar anladı diyenini görmedim.

ciddi bi is icin gönderiyorsa cv'yi sorun olur. ben şimdi bi görüşme içerisindeyim. CV gönderdim. Aramışlar eski patronlarımı birinden onay almışlar. Digerini bulamayınca direk çelişkili durum var diye mail attılar sonra düzelttik. Diğer müdüre attıkları mail spama duşmuş.

-maaşı sallamayın,çalışma belgesi isterler, sıçarsınız.
-bilmediğiniz yada az bildiğiniz progamları yazmayın, anlayan birini getirirler, sıçarsınız.
-seminer ve konferans konusunda sağlam olanlara katılmadıysanız büyük bir önemi yok, büyüklere katıldım derken destekli sallayın, fiyatını sorarlar söyleyemez sıçarsınız.
-referans kısmı önemli, arkadaşınızı referans olarak arayan ikcının çalıştığı yere zaten girmeyin, iyi bir ikcı kimi arayacağını size sormaz,söylemez. Belki zarf atar.

herşeyi geçin, daha başlamadığınız bir işyerini kandırma niyetinde olmayın, dünya küçük. yalanınız başta değil 3ay sonra çıkarsa daha büyük rezillik yaşayıp istifa etmek zorunda kalırsınız.

şirketine göre değişir. çoğu şirket sadece son çalıştığın yada son iki çalıştığın yerlerden belge istiyorlar. mesela ben trt'de staj yapmıştım ama kimse ne referans istedi ne de belge. biraz da inandırıcılık ile ilgisi var. yani gidip staj yaptığın yere apple yazarsan sorgulanma isteği doğurabilir. bunun gibi şeyler. hemen çoğunluk ufak da olsa yapıyor gerek hobiler kısmı olsun ya da üniversitede üye olduğu kulüp olsun.

valla ben yurt dışında yaşadığımda bir okulun kütüphanesinde çalıştım gibi bi hikaye barındırıyorum cv'mde, işte gönüllü çalışan ve zamanı iyi değerlendiren biri görüntüsü vermek için. halbuki öyle bi şey olmadı hiç. bu tarz ufak yalanlarda sıkıntı yok bence. eğer cv'nizde sizi ön plana çıkaracak fazla bir şey yoksa ya da yeni mezunsanız bu tarz yalanlara girişilebilir. çünkü sıçtığımın ülkesinde iş ilanlarında EN AZ 3 YIL DENEYİM görmekten midem bulanıyor artık. fotoğrafsız cv kabul etmezler, pozisyon için verecekleri maaşı yazmazlar, "esnek çalışma saati" gibi garip imalar yaparlar ama senden "iş ahlakı" beklerler. keriz olan hep iş arayanlar zaten dimi?

Bi halt olmuyo. Olmasi lazim ama bir sey cikmaz. Arasalar kimi arayip bulacaklar zaten, stajer bi de ohooo.

stajyer yazarsa kimse sikine takmaz zaten. bini bir para.

ama kalkıp oraya bölüm yöneticisi yazarsa sıkıntı olur.

maaşta da çıkmaz ki sorun türkiye'de. Çünkü hala maaşın bir kısmını elden veren firmalar mevcut.

Gitme.

bu sene gitme bence, diğer yıl başı git..

ben olsam gitmek istemezdim. biraz daha beklemek lazım bence. ha işler daha kötü olur mu, bundan daha kötü olamaz herhalde. ama bi ihtimal daha iyi olabilir en azından.

Aklı olan gider ben gidicem

git.

kendimi bildim bileli bu ülkede "aman abi şu aralar gitme çok karışık" geyiği var. bitmedi. bitmez.

Git git.

Ben 2015 Ağustos celbi için başvurdum . Ekimde gittim 2.dönem olarak.

Ama giderken herkes " durumlar çok karışık neden gidiyorsun " tarzı cümleler kuruyordu. Sonra farkettim ki her geçen gün daha da kötüleşiyor .

Sen iyisi git kurtul , cunku yarının cennet olmayacağı kesin görünüyor.

bana oyle gelmedi

seviyorsan git konus.

yani yakışıklı adam da ben öyle fotoğrafını açıp açıp bakacak kadar etkilenmedim. belki de daddy issues'tan muzdarip olmadığım ve üniforma fetişim olmadığı içindir. tabi adam tbmm-bakanlar kurulu dış görünüş ortalamamımızın çok üstünde, sonuçta binalilerle hüseyin çeliklerle falan sınanıyoruz.

gençken iyiymiş bence.

çok ilginç. bu aralar Hulusi Akar'ın adının yakışıklılık ve çekicilik metni altında geçebiliyor olması valla ilginç.

olm kafa falan dağıtalım tamam da biraz bekleyin lan. hemen gündemi unutup, değiştirmeye bu kadar meraklı olmak nedir?

ayrıca kendisini beğenenlere ümit dündar'ı da tavsiye ediyorum. o da karizmatik adam. akın öztürk de var da, onu diyip de darbeci olmayalım şimdi.

geri kalan yakalanan darbecilere bakıyorum, hepsi kahvede okey çeviren adam modeli.

günümüzün ahmet mete ışıkara psikolojisi heralde.
*liseliler bilmeyebilir 99 depreminden sonra çok gündeme gelince yılın en seksi adamı falan seçilmişti...

sugar daddy. fena değil.

Neredeyse dedem yaşındaymış ama karşılaştırınca Hulusi akıyor. Açıp resimlerine bakacak kadar değil ama abartma.

yazılar yaz, blog tut. bunları görüşlerine en yakın gazetelere, dergilere, web sitelerine gönder. gerçekten o kadar etkili olabileceğine inanıyorsan ismin duyulur biraz en azından.

siyaset bilimi ve uluslararası ilişkilerle ilgili ana kitaplar bellidir. bu bölüm öğrencilerine verilen kitapları okumuş ol. mesela henry kissinger'ın diplomasi kitabını ya da platon'un devlet'ini okumayan biri siyaset, dış politika, uluslararası ilişkiler biliyorum diyemez. kilit kitapları okumuş ol yani.

ilk aşama olarak bloğu ve twitter'ı etkin kullanarak insanların gündemle ilgili görüşünü merak ettiği bir aktivist olmaya çalış. yeterince adın duyulduğunda gazeteler ve belirli kanallarda yer alabilirsin. tabii muhalif olacağını varsayarsak ana akımda yer bulamayacaksın, bunu şimdiden kabullen. o yüzden internet yayınları ve sosyal medyada etkili olmaya çalış.

duolingo ile başlanabilir. biraz yol aldıktan sonra da ingilizce çocuk kitapları okunabilir, basit dilleri okuma ve anlama yeteneğinin gelişmesine yardımcı olacaktır.

ayrıca youtube'ta beginner english, elementary english gibi aramalar yapılarak başlangıç seviye için eğitim videoları bulunabilir eminim.

tabii ki "voscreen"

patlayana kadar oyna.

defter tut

sonra günlük oynayıp deftere yazdıklarını tekrar tekrar yaz.

bunu hergün yap kesinlikle çok gelişecek güven bana

ingilizceye ders değil; yeni bir kültür, anlayış ve iletişim bakış açısıyla bakmanız size kısa sürede çok şey kazandıracaktır.

kendinizden yola çıkın, biriyle tanıştığınızda oldukça basit ve anlaşılır cümleler kuruyorsunuz. kendinizi nasıl ifade ederdiniz? öncelikli olarak hangi sözcükleri öğrenmeniz sizin için yararlı olabilir? sayılar, renkler, hisler, present perfectler, hello my name is'ler filan çok temel şeyler, internetin her yanında da kusturacak kadar var, bulmakta zorluk çekmezsiniz ama bunların dışında kalan sözcük bilginiz tamamen bireysel ilgi alanınız ve dil kullanımının tekrarıyla alakalı.

merak olmazsa dil öğrenemezsiniz. müzik dinleyeceksiniz, dizi izleyeceksiniz. bu adam ne anlatmaya çalışıyor diyeceksiniz. alt yazıda duyduğunuzu göremediniz, merak edip bakacaksınız. hikaye, kitap okuyacaksınız. hem de bol bol. 9gag'e, imgur'a bakacaksınız, yorumlarda ne söylemiş, cümleyi nasıl kurmuş irdeleyeceksiniz. konuşmaya yeni başlamış bir çocuk gibi merak dolu, bilgiye aç olacaksınız kısaca, dil başka türlü öğrenilmiyor. naçizane.

dizi, film izleyerek başlanabilir. düz bakarak değil, konuşulanı dinleyerek, kelimeleri seçmeye çalışarak izlersen bir faydası olur.

müslüman kişisi nedir onu da anlamadım ya, neyse.

Normal olmak abartiliyo, anormallik daha iyi gibi bi anlami var bence. Klasik tumblr girl yazisi ama bana kalırsa

normallik çok balon, abartılmış bir şey demek.

nundu +1, "Normallik abartılıyor, anormal olmak sanıldığı kadar da kötü değil" gibi bir anlamı var.

house md
lost
shameless
behzat ç
ezel

11.22.63 beğendik mini dizi
lost room güzel mini dizi
lost kesinlikle

damages, lost, lost room(mini dizi)

(bkz: 11.22.63) merak unsuru iyi. (bkz: bron/broen) de çok iyi.

the shield

Breaking Bad yazılmıştır diye baktım ama hayret kimse yazmamış. Listeye ekliyorum.

kıstasına uymuyor ama benim önerim 10 sezonuyla friends. bunaldığın dönemde antidepresan etkisi yaratır.

doctor who, eğer fantastik şeyleri ve ingiliz tarzını seviyorsan daha iyi dünyadan koparacak bir şey bilmiyorum.

@sevgi
arkadaş izlemiş beğenmiş breaking bad i o yüzden yazılmadı.

Fringe. Dün o kadar bunaldım ki açıp biraz izleyeyim dedim; arka arkaya 4 bölüm izlemişim.

The walking dead fazla mantik aramayip surekleyicilik kistas ise aradigin bu.

Shameless muhtesem bir dizi

Lost, fringe. Ben de gündemi unutmak için bunları baştan izliyorum.

Ha black sails demeyi unuttum korsanlı dizi bence tanıma uyuyor.

oz ve hemen ardından the wire. şöyle ki ozu izlerken ben wireı bilmiyordum. "keşke bu hapishanenin dışını çektikleri bi dizi de olsa" diyordum ve tam o sırada wire ile karşılaşınca mutluluktan uçmuştum. ikisiyle kapışabilecek diziler nadir olduğundan ve o dizileri de bitirmiş olmamdan dolayı ikisini de birden fazla olarak tekrar izlemişimdir. izlediğin dizilere bakılırsa tam senlik diyebilirim bunlar.

Friends!

Six feet under

supernatural, sons of anachy, south park(efso), gotham, the last kingdom(vikings yokken müthiş gider), marco polo (netflix yapımı efso)

Narcos

Bron Broen

six feet under. dünyanın en iyi dizisi bu aslında. sürükleyici mi emin değilim de daha iyisi yok işte yani.

bir de oz. bu deli gibi sürükleyici ve bence six feet under'ın tahtını sallayabilecek kadar başarılı tek dizi.

the wire
the sopranos
battlestar galactica
star trek serisi

it's always sunny in philadeplhia.

Yok. Bu topraklarda milliyetçiliğin daha da yükselmesinin işleri daha da yokuşa süreceğini düşünüyorum. Kaldı ki millietçilik fikri geçmiş yüzyıllarda kalan modası geçmiş bir düşünce. 21.yy dinamiklerinde milliyetçilikten çok daha farklı dinamiklar söz konusu. Dolayısıyla geriye doğru bir adımla "ileri"ye( ileri diye bir şey varsa ?) gidileceğini sanmıyorum.

1- milliyetcilik projesi, aydınlanmacilik ve ulus devlet sosu ile bulanmış modernite projesidir. bununla ilgili bir sürü kitap var oradan okuyabilirsiniz.

2- milliyetcilik, büyük ölcüde emperyal devletler tarafından geride biraktiklari sömürgeleri kontrol altinda tutmak icin kullanilmistir. afrika'daki sonuclari malum. biraz koloni tarihi okuyabilirsiniz.

3-almanyadaydin simdi galiba, biraz etrafına bak. sınır yok, ulus devlet yok, ulusal ekonomi yok. bu saatten sonra bu cagda, milliyetciligin herhangi bir tanımının uygulanabilirligi yok.

milliyetçilik yüzünden bu ülkenin vatandaşı olan rumların, ermenilerin evleri, dükkanları, kiliseleri yağmalandı 55'te, varlık vergisi'yle hayatları sömürüldü. birkaç sene önce daha çocukların okullarına bomba tehditleri yapardı milliyetçi gruplar. bu ülkenin islamcılık kadar milliyetçilikten de çektiği çok oldu. atatürk milliyetçiliği diye yumuşatılmaya çalışılan şeyin, dünyanın herhangi bir yerindeki milliyetçilikten en ufak farkı yok zaten.

nathanieltroy, serserilikten arınmış derken saydığın tipte olaylarla işi olmayan, neo-nazi kafasından arınmış bir milliyetçilik türünü kastetmiştim aslında. Rumların, Ermenilerin ve diğer azınlıkların bu ülkeye kattığı değerlerin de farkında olan bir milliyetçilik ihtimali yok mu yani?

@soso ben öyle bir ihtimal ve potansiyel göremiyorum maalesef. milliyetçiliğin doğasında bu değerlerin olduğunu düşünmüyorum çünkü.

Milliyetçilik evrensel değer olarak tarif edebileceğimiz her şeye karşıdır. Güçlenmeye, otoriterleşmeye ve en sonunda da katliamlara kadar gidebilen bir düşüncenin mayasıdır.

Mussolini'nin kara gömleklileri, aynı şekilde Hitler'in paramiliter güçleri bunların örneği. AKP'nin sokağa dökülen kitlesinin bir anda polis moduna girmesi de aynı şekilde.

İslamcı zihniyetle ancak sekülerizmi savunarak, anti emperyalizmi savunarak mücadele edilebilir. Sosyalizm de diyeceğim ama hede hödö yapan olacak şimdi, gelin ortada buluşalım. Siyasal İslamın, cihatçılığın panzehiri bunlardır.

Milliyetçilikle siyasal İslam her zaman birbiriyle buluşmaya müsaittir.

sevgikusunkanadinda;

Saydığın örnekler benim tarif etmeye çalıştığım, sadece istiklali değil, aynı zamanda hürriyeti de aynı derecede önemseyen bir milliyetçilik anlayışını yansıtmıyor aslında. Sadece yarım ağızla "sekülerizm" dediğinde insanların tek bir çatı altında toplanmasını sağlayamazsın diye düşünüyorum. Hem özgürlükçü hem ahlaklı hem milliyetçi bir model çok mu imkansız yani? Şimdi açık konuşalım, Türkiye'deki dört büyük parti içerisinde en doğru, en çağdaş, en ahlaklı parti programına HDP sahip, darılmaca, gücenmece yok. Yani Türkiye şartları için konuşuyorum tabii. Genele bakarsan yine yetersiz. Yalnız bu Türkiye için çağdaş sayılabilecek programın başka kesimlere, hele ki vahşi bir terör örgütüne ılımlı bakan kesime bırakılmadan, öncelikle Türk milliyetçileri tarafından sunulması gerektiğini düşünüyorum ben. Çağdaş değerleri savunmaktansa tamamen romantik söylemlere ve fevri reflekslere sahip akıl yoksunu kasaba milliyetçiliğinin Türk milliyetçiliğini ele geçirmiş olmasından şikayetçiyim. İslamcıyla ancak, Türkiye'yi geliştirmeyi, güzel ve yaşanılır bir ülke haline getirmeyi kendine amaç edinmiş, dar bir ideoloji ya da partiden ziyade geniş bir temel üzerine kurulmuş milliyetçilik modelinin mücadele edebileceği kanısındayım. Alman ya da diğer batı toplumlarının şu anki dinamikleriyle bizim içerisinde bulunduğumuz ortamı karşılaştırmanın pek doğru olabileceği düşüncesinde de değilim bu arada. Bazı durumlarda doğrunun evrenselliğine sığınmamak gerektiğini düşünüyorum.

herkes bir reçete yazıyorsa ben de yazayım madem; halka gereken ilaç geçmişteki fatsa, günümüzdeki ovacık'tır.

bu ülkenin yıkılmaya ihtiyacı var.

canı gönülden kutluyorum, bu uluslarla farkımızı koyduktan sonra bu saptamayı da yaptığınız için, çünkü bizde olamayan aynen bu dediğinizdir ve bu nedenle bizde hiçbir sol hareket gerçek anlamda gelişemiyor.

pratik gerçeklerin yarattığı sorunlara gelmesi gereken çözümleri akıllarındaki teoride arayan insanlar bir süre sol macerası yaşıyor, o kadar.

milliyetçilik fikri geçmiş yüzyıllarda falan asla kalmış değildir. yahu asıl federasyonların ara bir aşama olduğunu bilmeyenler bunu düşünüyor sanırsam.

bir kere diyelim marxist olsanız nasıl işçi sınıfının sınıf bilincinin oluşması için üretim araçlarını ellerinde toplayan bir burjuvazinin olması gerektiğini düşündüğünüzdeki gibi bazı basamakları "mecburi" geçmeniz gerektiğini düşünüyorsanız mesela, benzer bir mecburiyeti de milliyetçilik durumunda yaşıyorsunuz. zaten tüm başarılı sol devrimler bu milliyeçi şuur varlığında oldu, yokluğunda değil. o şuur olmazsa küba olarak amerika'ya kafa tutamazsınız, biz küba'yız, demeniz gerekiyor.

yine de milliyetçiliğin kendi sol ütopyasında nihai aşama olmadığını idrak eden her heyecanlı insan kafasında bunu aştığı an tüm dünyanın da aşabileceğini sanıyor. oysa hala feodal kültürün hakim olduğu yerler var ve hayır, o ekonomik bağlantılar ve olgular sabit kaldığı sürece oradaki insan senin düşündüğünü yırtınsan da düşünmeyecek.

yani şartların ne zaman olgun olduğu düşünülmüyor. onu bırakalım hakim üretim tiplerinin de kendi ilişkilerini ve toplum yapısını yarattığı tamamen görmezden geliniyor. daha yeni tip üretime dayalı ilişkinin kendisi ve dolayısıyla bilincinin yerleşmediği yerde solculuk yapılıyor ve o solculuk da üstelik ekonomiyle ilgili hiçbir şey söylemiyor: onun yerine hem de çoktan vatandaşlığımızı elde etmiş ve artık bunlarla uğraşabilecekken, bizlere hatırlatmasalar hiç de umursamıyor olduğumuz kökenlerimizi hatırlatıyorlar. oysa milli şuuru olan insan, önce kendi haklarını anlar, anayasasını bilir ve bunu önüne gelene elletmez bu bir, ikincisi kendi ülkesinde kendi haklarını iyileştirmek üzere örgütlenebilir. sendikalar kapatılıyor, işçiler ölüyor insanlar "benim ten rengim bu, ben bunu sabah akşam bağırmak istiyom tamam mı" modunda. beyaz yakasın, çocuğunu verecek okul kalmıyor, kunta kinteyim ulan moduna giriyorsun. iyi yani, aferin. çok işine yarayacak. okulun yok daha, hangi dilde okuyacağını tartışıyorsun. aferin.

hep diyorum bunlara, çünkü bunu en çok pusulasını unutmuş solcular yapıyor: öyle enternasyonaldiysen önce şu ülkede hakların için savaşır, örgütlenirdin, çünkü zaten devrimin ülkesi yok :)(oradaki çelişkiyle dalga geçiyorum biraz). yeni yeni pıtrak veren hareketlerin içine "ben zart zurt renkteyim"le etmektense, hangi dilde bilme hakkı için değil, öncelikle bilme ve paylaşma hakkı için uğraşırdın. marabaya "başka bir ülkenin marabası olarak kal" diye gaz vermeye kalkmazdın.

milliyetçilik bir aşamadır. zıplayarak geçilmiyor. ve şu an emperyalizme karşı en mühim araç. bütün diplomasi çünkü ülkeler, vatanlar üzerinden ilerliyor. esperanto konuşup adacıklarında özerklik ilan eden adamlarla değil, devletlerle anlaşma yapılıyor. ekonomin dışa tamamen bağımlı, sömürü ülkesi konumuna gelmişsin ama 10+ sene önce konuşmak istemediğin/umursamadığın dinin-kökenin çok önemli oluyor. ya yapalım o zaman dünya nüfusuna bir DNA testi, herkes maternal DNA'lerine bağlı olarak ilk çıktığı yere gitsin? o kadar saçma şeyler ki bunlar, toparlamak bile istemiyorum.

bu insanlara guess what? demek istiyorum. bir zamanlar hepimiz tek hücreliydik, beni o zamana görürebilir misin, mutluluğun resmini çizebilir misin abidin?

... daha ciddi bir tonda devam etmek niyetindeydim ama böyle yarama bastın ne yapayım. bu enayilik öldürüyor beni. önce mevzini koruyacaksın, tartışabilir güce geleceksin, sonra tartışacaksın. ve o zaman güçlü olduğun için, dünyanın en sömürgeci ülkelerinin finanmanını sağlıyor olmasına, tarihi çarpıtmana, kütüphaneler kurmana gerek kalmayacak çünkü o zaman bir şeylerin üzerine konmaya çalışıyor olmayacaksın, hakkını arıyor ve alıyor olacaksın.

horozlar dövüşüyor, dövüştürenler kahkahalarla gülmekte. bir de ulus devlete bildiğimiz eleştiriler getirilip etnik kimlikten bahsedilmiyor mu? yahu, o mantığın devamı herhangi bir kökenin önemli olması değil, hepsinin önemsizleşmesi. her anlamda anayasaca eşit haklar sağlanması. hatta öyle ki ülkelerin yok olması. yani sınırların. daha küçük ülkeler için daha çok sınır, daha büyük yönetimler ve onlarla savaşamayan küçük halklar edinmek değil bu fikrin devamı.


çok şey var bu konuda denecek ama sana katılıyorum ve bence bunu anlamayanlar woodrow wilson'ların, huntington'ların peşinden çok güzel gidiyor. ben sol'dan örnek verdim çünkü rönesansını yaşayamamış topraklarda feodal kültürde debelenirken kafasında çarpıttığı ve sol olduğunu iddia ettiği teorilerle bu milli şuurun edinilmesini bir süredir sözde solcular engelliyor. bu olmasaydı belki biz "ümmet" olmaktan çıkıp bir ülkenin "millet"i olabilmek haline daha hızlı da gelecektik ayrıca.


not: pek katılmıyormuşuz galiba birbirinize, cevaplar arasındaki yazınızı anca gördüm de :). daha doğrusu benzer şeyleri düşünerek farklı sonuçlar elde etmişiz, ancak özünde anlatmaya çalıştığımız şey aynı gibi.

ben bu ülkede doğrudan üretim tipleri, araçların dağılımı, okuma ve sağlık hakkı, giderilmiş gelir uçurumları, ifade özgürlüğü, din ve vicdan hürriyeti gibi şeyler için savaşmak zorunda olduğumuzu düşünüyorum. bunun için ilk gereken: tam bağımsız türkiye. dolayısıyla milli şuur. dolayısıyla manipüle edilemeyen iç ve dış politika. kim olduğumuz, kimlerden olduğumuz bu kadar önemli olmamalıydı. yani eski chp'nin çıkış noktası olan ilkeler çok önemli. ve bunları elde etmişsek diğerlerini zaten edebilecek konuma gelmişiz demek olurdu. hdp gibi partileri hiç samimi bulmuyorum; onlar yeni bir ülkenin burjuvası olmak ve kaymağını yemek istiyorlar, bölge halkını zerre de umursadıkları yok.


edit: evet, teşekkürler açıklama için. zaten özünde katıldığımı vurgulamak istedim ben de. benim tek korktuğum şey yazılı metni kastetttiğinizi her okurun anlamaması. bu gelişkin bir bakış açısıdır, bence. program üzerinden bakılsa aslında program sahiplerine yani her partiye de çok bilinçli eleştiri gelirdi. belki bu tartıştıklarımız daha çok kişi için önemli olurdu.

@godoşu beklerken;

Oradaki HDP lafına takılmamak gerekiyor. Samimiyet falan sorgulamıyorum, tamamen yazılı metinden bahsediyorum. Bu metni, bu anlayışı bir Türk milliyetçi akımının da önerebilecek kapasitede olması gerektiğini düşünüyorum sadece.

Yoksa "bunları elde etmişsek diğerlerini zaten edebilecek konuma gelmişiz demek olurdu" şeklindeki bakış açısına aynen katılıyorum. Anlatmak istediğim öncelikle buydu.

turkiyede milliyetcilik, birlik yok ki. din iman para insanimizda.

Bence bu ülkenin ihtiyaç duyduğu tek şey tüm ideolojilerden arındırılmış bir liberalizm. Çünkü her şeyi abartan bir toplum olduğumuzdan, milliyetçi değil faşist, dindar değil cihadçı oluyoruz, ortası yok.

başvuru için ingilizce sivinizi bc bilmemne referansıyla gönderin.

basvurmak icin lutfen cv'nizi su referans koduyla gonderin: BC...

yani göndereceğin mail'in konu kısmına "ref: BC/LX/ELJ" yazacaksın.

eh yani. aramaları daha doğru olurdu tabii. beni arkadaşlarım aradı sordu, evde misin, eve git falan diye. saat 11 bile değildi olaylar başladığında. olayın şaşkınlığıyla akıl edemediler belki, çok da şey etme.

olayları ciddiye almamış olabilirler
olup biteni anlamamış olabilirler
bilemiyorum bir şey diyemeyeceğim ama ailene küsüp de askere gitmek ne demek?

Dogrusunu yanlisini bilmem de, arayip beni niye merak etmiyorsunuz diye kizmak supermis :d

Yetiskin bi insansin, basinin caresine bakman gerekiyor sonucta. Ve bence seni merak etmiyorlar diye kizman sacma.

Onlar sunu dusunmus olabilirler mi diye dusundun mu hic: bu kadar olay oldu bizim oglan bizi bi arayip sormadi falan filan...

Onlar seni buyutup okutmus yetistirmis. Kendi ayaklarin uzerinde duruyorsun. Gorevlerini tamamlamislar. Belki de sen onlari arayip sormali ve kollamalisin.

Bence aramamalari sacma, kac yasinda olursan ol. Ben olsam olurum lan meraktan ki benim ailem turkiyede su an ben yurtdisindayim, daha ekside beylerbeyi olaylari diye baslik acildi hemen aradim dolanmayin diye.

Ya aileler cok bir sey anlamadi saniyorum. Hele de internet falan yoksa gercekten anlamayabiliyorlar.

Kardesim Ankara'da. Normalde Ankara'da kus ucsa arayan babam dun gece "he darbe mi? bisi olmaz ya, cikma evden" deyip kapatmis asdfsa. Ben 3 bin km otede hala iki saatlik uykuyla uyuyorum. Kardesimin bulundugu apartmanin camlari falan patladi, bayagi tehtid altindaydi yani. Bugun babama konuyu ozet geciyorum, "abartmayin be, bisi yok iste" diyor. Saniyorum olayin vehameti, ozellikle internet falan takip etmeyen Anadolu insaninda pek anlasilamadi cidden.

çok travmatik durumların bir etkisi de bu şekilde olabiliyor. insanlar içinde bulundukları durumun ciddiyetini kavrayamayabiliyor, anlayamayabiliyor falan. çok kişisel algılama bence.

ben anneme köprüde askerler var anne bir şey oluyor demesem haberi bile yoktu kadının, normal kanallar falan bir şey göstermedi çünkü. aramasam öylece yatıp uyurdu belki. sabah olunca da ne oldu ne bitti anlamazdı heralde.

Olayın vehametini anlayamamış olabilirler. Bize de başkaları haber vermese film falan izliyorduk, sonra sosyal medyaya döndük. Sabah ettik ama o insanlardan bunu bekleme, ertesi gün duymuşlardır anca. Su an hepimiz aşırı duygusaliz, kırma o yüzden aileni. Iliskiniz genelde böyle değilse eminim anlattigim gibi olmuştur.

Sosyal medyayı aktif bir şekilde kullanan ebeveynlerden değilse bir şey bilmiyor olma ihtimali var. Çünkü televizyonlarda doğru düzgün anlatılmıyor olaylar.

Benim kardeşim de akıllı telefon kullanmayı sevmez. Facebook hesabını dondurmuştu en son. Ben Berlin'deyim, olaylar hakkında ondan daha fazla şey biliyorum. "Senin bu anlattıklarının hiçbiri annemin facebook hesabında gözükmüyor" diyor.

hiç meme ya da popo yok, ne biçim bir kadın vücudu.

genetik de olabilir. az biraz kilolu olaydı keşke (kocasini düşündüğümden keh keh)

Nesi varmış vücudunun? Gayet şahane ve fit bana göre.

ben bir kusur göremedim? kolları biraz açık duruyor azıcık şişmiş gibi ama onun dışında fıstık gibi prenses. kıskanmayın. :)

omuz ve kollar çok gelişmiş.

çok kötü. ne meme var, ne göd.

yahu skinny olayının nesi beğeniliyor, anlayan beri gelsin.

"squat yapan prenses"

olabilir mi böyle bir şey?

biraz zayıf ama kötü değil vücudu. kolları da çok gelişmiş değil bence. omuzları geniş, o da güzel duruyor zaten.

Bu kadını neden begeniyorlar hiç anlamiyorum. Yuzunde zaten ekstra bir güzellik yok, fiziğine dikkat etmemiştim, fiziği de hoş değilmiş.

Hatta umarım taslanmam ama bence cirkin. ( Çoğu kadını beğenen bir kadınin beyanı)

kate'i kete okuyan biri olarak beğeniyorum. spor konusunu bilemiyciim

Son zamanlarda bulabileceğin en kötü fotoğraflarını getirmişsin. Eskiden faciaymış ama şu an gayet zarif.

weeds, jessica jones olabilir

edit ihtiyacı duydum: belirttiğin dizileri seyrettim. bu beğenilere yönelik tavsiyede bulundum, genel bir dizi tavsiyesinde bulunmadım. öyle istersen öyle de bulunayım.

yaaa nasıl aklıma gelmedi, mozart in the jungle +1, iyi ki yazdı keşkül

ben yılmıcam, six feet under diyorum :)

(bkz: you're the worst)

the black mirror, californication, breaking bad, six feet under +1

six feet under her dizi önerisi başlığında tekrarlanmalı bence de, üstüne bi dizi yok :)

bir de how not to live your life'ı çok beğendim son zamanlarda. ona da şans verin. çok başarılı bir ingiliz komedisi.

değişiklik yap ve Humans izle

the middle (bölümleri bulması kolay olmuyor maalesef ama acaip underrated bir dizi)
fringe
six feet under +1

humans ve weeds'e +1 demeye geldim. orange is the new black ve Weeds'in yönetmenleri de aynı sanırım. mükemmel bi diziydi, yerini ancak oitnb ile doldurabildim ben de.

humans ise bambaska dünyalar, humans seven black mirror de izlemeli tabii.

ek olarak shameless seven californication
girls seven you're the worst, casual, transparent sevebilir.

Nip/Tuck

it's always sunny in philadelphia.

kitap oku. ben evde kitap okuyamama nedenimin internet olduğunu çözdüm. o yüzden internetim olmasa kendimi kitaba verirdim.

Kitap diye bir şey icat etmişler, deneyebilirsin :)

küvet varsa doldur, içine dal, saatlerce kal öyle.

Çok istiyorum ama dediğim gibi baş dönmesi var. Odaklanamıyorum. Gözler fıldır fıldır :/ kitap yoruyor maalesef.

podcast indir telefonuna sevdiğin konularda. onları dinle. özellikle ingilizceni geliştirmek istersen güzel olabilir. internetinden çok yemiyor onlar sanırım, boyutları küçük diye hatırlıyorum.

tears in heaven.

Doobie Brothers - Long Train Runnin'
Sweet Home Alabama + 1

Herkesin bildiği şeyler olacaksa
Eagles - Hotel California (illa herkes bilir)
Beatles - Yesterday
Barış Manço şarkılarının bir kısmı

boat on the river

hardal diyorum ben. çok az bilinir ama duysam vayy be hardal çalıyorlar deyip tekrar tekrar gelirdim. yavuz çetin de olsun.

sweet home alabama - lynrd skynrd
american pie - don mclean
layla - eric clapton
more than a feeling - boston

bahsettiğiniz gibi bir konsere gitsem yukarıdaki şarkılardan en az birini dinlemek isterim, hem hepsi epik şarkılar hem de bilinilirlik düzeyleri yüksek olduğu için topluca keyif alınırdı diye düşünüyorum.

ayrıca sizin kafe nerde? :)

@evde liyakat kalmamis, kafe Bodrum'da; yolunuz düşerse mutlaka beklerim :))

la bamba :)

ve yavuz çetin +1

bence bu çok güzel olur: youtu.be (bad company - seagull)

bu da canlısı: youtu.be

eric clapton - cocaine

kemik yapısı güzel olanlarda çok hoş duruyor, ben çok beğeniyorum.

yani josh beyinki gibi düz arkaya değil de, son fotodaki gibi hafif yana doğru olursa güzel görünüyor bence.

1-orta. bu saç bazı kişilere çok yakışıyor ama. captain flint diye arat
2-kötü ama en çok bu yapılıyo
3-güzel. tipe de gitmiş

sıralama 3>1>2

edit: kalın kemikli bir yüz yapısına (hatta kalın dudak ince burunsa daha iyi olur) en iyi 3 gider (kerem bursin)

En iyisi 3 bence de. Hatta biraz daha kısa olabilir üstler ama böyle de güzel.

Daha da kısa derken de örnek koyayım gitsin: cdn.xlr8r.com

İşte bu çok iyi saç bence, hatta ideal saç modeli olabilir. Ya da üstler uzunsa yanlar da nispeten uzun olacak. Stalin'in gençliğindeki gibi. Yanlarla üstler arasındaki fark arttıkça rahatsız oluyorum ben. En son berber defalarca uyarmama rağmen öyle kesti, kendim ucuza ustura alıp bi nebze de olsa düzelttim. Gençlik sırf moda diye silgi gibi geziyor ortalıkta amk, anlam veremiyorum.

edit: Stalin'in gençliği dediğim saç modeli aşağı yukarı nice tnetennba'nın gönderdiği gibi işte. Güzel saç bence de.

Stalin dedik, o da bu: i.hizliresim.com

content.asos-media.com

ben şu tarz saça bayılıyorum. belki başkası yapsa kıro gibi durur ama kemikli yüz yapısında efsane oluyor, oyş.

I Origins diye bir film var. Ben izlemedim henüz ama arkadaşım şiddetle tavsiye etti.

ingilizceniz varsa (zira türkçe altyazı yok) "white nights of postman aleksey tryapitsyn" izleyebilirsiniz

@himmet dayi, ilginç bir filme benziyor izliycez.

@lesmiserables, Tarkovski'nin eski asistanı değil mi o filmin yönetmeni, asla kaçırmam. Almanca altyazı bulup onu da izleriz.

@vegas, Jake Gyllenhaal'ın hastasıyım. Nightcrawler da çok iyiydi.

@old possum

sanırım evet. bu filmini izleyince sinemaya dair umutlarım yeniden yeşerdi. haneke'ydi, nbc'ydi falan bu adamın eline su dökemez şu filmden sonra.

Thirteenth floor

this is england. ennn sevdiğim filmlerin başında geliyor.

Güzel bir ikilem, ben de müşteri olarak hem boş bardak alınsın isterim hem de önüm boş görünsün istemem. Sanırım en mantıklısı çok uzun / çok kısa olmayan bir süre sonra almak. Sonuna kadar kalması pek de anlamlı değil.

ya siz ne kadar ince bir insansınız.

böle şeyleri bi ben düşünüyorum ve deliyim sanırdım :)

şahsen ben güvence istesem son bi kaç yudum bırakırdım dibinde almasınlar diye.

ama masayı çok kalabalık eden bişey değilse kalsa da olur bence.

en güzeli beğendiniz mi falan derken o ara boşu almak.

ay bilemedim.

bu durumda bardağım kişiye ne kadar yakın durduğu önem kazanabilir. kendinden ileriye ittirdiyse alınmasını istiyordur diye düşünürüm.

özensiz bir yer diye yemek yediysem ve toplanmadıysa düşünürüm, sadece bir şeyler içtiysem aklımın ucundan bile geçmez.

öneri olarak bardağın orada durması sizi kafe sahibi olarak rahatsız ediyorsa kaldıracağınız zaman muhabbet etmenizi; başka bir isteğiniz var mı diye sormanızı öneririm. bana usul buymuş gibi geliyor.

freya'nın dediği mantıklı geldi bana. ittirdiyse alın bence :D

whoosie'ninki de iyiymiş, zamana bağlı da değerlendirilebilir.

Çok ittirenleri alıyorum evet :D İçine peçete atılmış tabakları da hemencik alıyorum. Ama bikaç patates kaldıysa hemen almıyorum. İlerleyen dakikalarda iyice bakıyorum patatese yelteniyor mu diye. Yeltenmediğine ikna olursam "tabağınızı kaldırabilir miyim" diye sorup öyle alıyorum. Böyle böyle deli olacağım sanırım ahaha :D

Keşke her mekan sahibi böyle düşünceli olsa diyerek lafa giriyorum. Bence gelen kişi istemeden bardağı/fincanı kaldırmaya gerek yok. Zaten bir bardak/fincan masanın üstünü dağınık veya kirli göstermeye tek başına yeterli olmaz diye düşünüyorum. İlla bir öneri de yapılacaksa, belki masaya günlük gazete vb. tarzı bir şey bulundurulabilir belki masada hiçbir şey kalmamasının getirebileceği hissin önüne geçebilmek için. Bilemedim ama bence çok da şey yapmaya gerek yok yani.

Kahve lezzeti-zaman grafiğine göre (Şekil-1) müşteri zaten bir süre sonra içmeyi bırakacak, kalanı azar azar içecek veya bir kerede dikleyecek. Ben müşteri olarak bir süre sonra o kahvenin alınacağını bildiğim için hadi siktir git olarak algılamazdım buz gibi olmuş fincanın önümden alınmasını. He almadan yine de nezaketen sorabilirsin "Devam ediyor musunuz/muydunuz?" gibisinden. Öteki türlüsü de bu ne ya kahveyi bıraktı gitti pezevenk düşüncesi oluşturuyor bahsettiğin gibi.

Şekil-1
1.bp.blogspot.com