yok. ama şekil duruyor.

Bgun facebook ta da bir arkadasim bunun aynisini yazmisti artik arkadasim degil.bir dizinin toplumu bu kadar etkilemesi enteresan olan bugun dogan cocuklara da mustafa ismi verilmistir muhakkak.

Mustafa ismi hz.peygamber'in ismi olmasindan dolayi bu kadar cok ayni sekilde mehmet te oyle,abd ile baslayanlarda,

Tamamen uydurma.
O dönemin yaygın isimlerinden birisi Mustafa o kadar.

Mustafa ismi peygamberimizden gelir.

Günaydın. İş yerindeyiz, çalışıyoruz.

iş yok ki oturuyoruz

Hem karanlık hem de yağmur yağarken işe gelmenin şoku hala üzerimde, zor vala normal olmak, kasıldım ya la :)

Merhaba, donmakla meşgulüm şahsen. Peteklerle aşk yaşıyoruz adeta.

siktimin sgk borcumu öğrenmeye çalışıyorum ama ısrarla güvenlik kodu hatalı diyor.

Günaydın, iş yerindeyiz, Rock FM Rabarba dinliyoruz...

İşteyim, duyuruya bi bakim dedim.

ofiste tadilat olduğundan bi süre evden çalışmamız gerekebilirmiş, bakalım. düşüncelerinizi bu yönde yoğunlaştırırsanız sevinirim.

edit: evet yarın evden çalışıyoruz eheh.

@sen git ben geliyorum
harfleri büyük yaz.

Eleştiri yazısı yazıyorum, bir yandan da bunu okuyacak olanların aslında önemsemeyeceğini ve sahnede falancayı filancayı görmek dışında bir dertleri olmadığını düşünüp içerleniyorum.

napalım iş yerinde yatış

Gunaydin, otobüs bekliyorum, donuyorum vs. vs.

Yataktan cikmadim. Elimde telefon bos bos uzaniyorum.

İşyerinde pomodoro ile çalışıyoruz. 5 dakika moladayım.

Fransa, Nice'teyim kardeşimizi ziyarete geldim bugün dolasacaz kahvaltı yaptıktan sonra.

tıp bitirsen de aynı şeyi düşüneceksin.

okulu bitir, hemen evlen. günde 3 kez seks yap. çok iyi gelecek.

okul bitmiş sanırsam. iş bul. iş varsa direkt ikinci aşamaya geç.

tip okuyarak. ne istiyorsaniz onu yapin.

biraz alakasız olacak ama hastane yöneticiliği sertifikası ya da yüksek lisansı yapmayı düşünebilirsiniz mesela. Tıp yorar bence, girmesi ayrı dert çıkması ayrı dert.

hayallerinin peşinden koş diyeceğim ama şöyle düşün tıp'tan en erken mezuniyetinde 31 yaşında olacaksın. uzmanlık falan da yapayım dersen. ohooo. hayatımı yaşayayım derken hayatı kaçıracaksın.

@himmet dayı'nın sözüne katılmıyorum çünkü hayatı erteliyor ve filanca okulu bitirdikten sonra, filanca kadınla yahut erkekle evlendikten sonra başlayacak bir şey olarak görüyorsanız yanılırsınız. Hayat şimdi'dir. Şu an bu duyuruyu okuyanların vücutlarında kanser hücresinin üremeye başladığı an olabilir. Ertelemeyin. Hayatı kaçırmak mı? Tıp fakültesi öğrencisi olmaya dışarıdan bakarak öğrenci olmayı, doktor olmayı arzulayabilir bir insan, öğrenci olmaktan hoşnut olmazsa zaten ilerletmeyecektir bu durumu, ancak hoşnut olursa, bunu sürdürür. Hayat, yani bu süreç güzeldir. Ne öğrenebilirseniz öğrenin @ssge, sıkılmamanın tek yolu bu. "Öğrenmek"

Biyoloji mezunu olup uzmanlaşmak için hayvanları seçmen yahut veterinerlik fakültesi mezunu olup uzmanlaşmak için bu hayvanları seçmen gerekir. Aksi halde ornitoloji bölümü diye bir lisans bölümü bulamazsın.

kalabalık olsa da hiç o kadar kuyruk beklediğim olmadı en fazla 10 dk beklersin.

Endişelenme, vize final zamanları kalabalık oluyor ama yarım saati bulacak kadar bekleyeceğini sanmıyorum. Üstelik Adnan Ötüken salonu kalabalık olsa bile Müjgan Cunbur salonunda yer bulursun. Genellikle bir salonda yığılma oluyor.
Kolay gelsin. İyi okumalar, çalışmalar.

sağolun arkadaşlar. duruma göre bir değerlendirme yaparım. :)

Belki bakışta ve davranıştadır. Bön bön bakıyorsa anlamamıştır. Anlamış gibi bakıyorsa ama başka işlere bir anda geçiş yapmışsa muhtemelen aynı fikirde değildir ama belirtmek istiyordur.Anlamış gibi bakıp, hiç bir şey yapmıyorsa ya onaylıyor ya da içinden küfrediyordur.

aradaki fark, muhabbet arasında verdiği kısa cevaplarda gizli. ortaya bodoslama bir şeyler söylüyorsa mal, inceden dokunduruyorsa mamüldür

o çizgi pek ince değildir kanımca. kişinin ağzından çıkan az sayıdaki cümlelerden çizginin ne tarafına düştüğü rahatça anlaşılabilir.

bir insan ben aptalım ne diyeceğimi bilmiyorum hiç konuşmuyorum diyorsa aslında aptal değildir bayağı zekidir.

aptal insan dediği şey muhteşem bir şeymiş gibi saçmalar durur. doğrusunu öğrenmeye de çalışmaz.

godsparticle+1

ne diyeceğini bilmediğinden, bilgisizliğinden susan da edebinden susmuş oluyor bana sorarsanız.

"farkında olmak" kadar şahane bir şey yok.

İkisinin arasında görünen bir fark yoktur ancak aptal olup susmak, basiretsizlikten ve olayı anlamamaktan kaynaklanırken, edepli olup susmak, olayın çirkin sonuçlarını bile öngördüğünüz halde içsel dengeniz gereği susmak ve neyi neden yaptığınızı bilmek demektir.
Aptal olmadığınız halde susuyorsanız, edepli birisiniz.
Sustuğunuz konuda hakkınızı aramıyorsanız aptal birisiniz.

bir tek örgü öremiyorum.

evet, hem de severek. o kırışıklıkların gözümün önünde yok olup dümdüz hale gelmesi beni rahatlatıyor. hafif bi simetri hastalığı olsa gerek.

sadece zorundaysam evet. ben örgü de örebiliyorum da zorunda kalmadan iskence gibi geliyor.

sadece pantolon. gömlek denedim tamamen kırışık giysem daha iyiydi.

bana öğretin agbeyler

(bkz: gömlek ütülemek/@compadrito)

Mükemmel biçimde yapabiliyorum ama ütüsüz giyinmeyi ve kılık kıyafet yönetmeliklerini her durumda ihlal etmeyi seçiyorum.

Ayıpsın..

liseyi yatılı okuyacağım kesinleşince ablam öğretmişti.

-kurumasını bekleme ütü kuruluğu diye bir şey var o anı yakalamaya çalış.

-ütün iyi olsun. en önemlisi de yüksek buhar basıncı. en az 2 bar

-pantolonu içeriden ceplerden ütülemeye başla. direk dışarıdan başlarsan cebin izi çıkar.

-kumaşına bak, yünlü ve polyesterli pantolon ütüleyince dikkat et.

-parlak gömlekleri içinden ütüle

tülbent denen bezin olsun

kireçsiz su kullan kaynamış su kullan.

ütüye su koyarken buharsız konuma getir suyu koy ve tekrar buharı aç.

ütüyü masanın üstüne dik olarak koy.

ütü masası bezinin altına güzelce havlu, seccade gibi şeyler yerleştir yumuşak olsun.

Jilet gibi ütülerim. 12 yıllık ütücüyüm :)

tonla para verdim süper ütü kakaladılar yinede yapamıyorum.

Gazetelerde yillardir aranan son utucu benim. O bicim utulerim. Alet isler el ovunur derler, demem o ki silahin iyi olmali. Tefal

evet ama çok iyi değil

ortaokuldan beri bütün gömlek ve pantolanlarımı kendim ütülüyorum,valide benim kadar iyi ütüleyemiyor.

bisikiyatirtigimin psikiyatr cok yaratici olmus.

(bkz: iyilik yapmak/@compadrito)

Yeni bir iş bulma zamanınız gelmiştir belki de. Bu değersizlik hissinden kurtulmak ya da hayatınızdaki şey ve kişilerin değerini anlamanız için her insan gibi kaybetmelisiniz, bunu temenni etmiyorum ama insan bu tecrübe etmeden oğrenemiyor. Hayat eylemler silsilesi, siz dursanız bile o durmaz.

Sorumluluk alarak bundan kurtulabilirsiniz.
Size az kazandıran ama gene de düzenlilik gerektiren bir iş bulun, haftada bir iki gün çalışabileceğiniz bir iş. Yahut,bir sivil toplum örgütüne üye olun. "Sorumluluk" aldığınızda, işlevsiz hissetmeyeceksiniz kendinizi.
O sorumluluğu ve yapılan edilen şeyleri küçümseyeceksiniz orada. Zihninizin derinliğinin umursanmadığı, (zaten görebilecek pek az insan olacak) yalnızca bir üretim bandında a'dan b'ye kadar sorumlu olduğunuz bir iş yaptığınızda, şu anki hayatınız yeniden değerlenecek.
İşte o zaman başlayabilirsiniz "yeniden" sarılmaya.

tesekkur ederim; ama ne yazik ki baska is bulma sansim yok. baska is yapmayi da istemem aslinda. sorumluluklarim var. sorunum; bunlari onemseyemiyorum ve onemsemem, uzerilerine dusmem gerektigini biliyorum. yine de degisen bir sey yok. keske bir konuya azimle calissam. icimden gelse yaparim; ama keske...

hayata "tekrar" sarilmak

şimdi saydım da 6 kere yapmışım bunu..

bu duyuruya bakarken falan, icimden "buraya sorarak netlestirmis oluyorsun degismeyi. bak sen de istiyorsun degismeyi, yukselmeyi" vs. demek geliyor icimden; ama konu degil aslinda. anlik gaza gelislerim gun icerisinde tukeniyor. bunu defalarca yasadim.

evi toparlasam, tras olsam, calismam gereken islerime calissam da o gunun aksamina ne calisma istegi kaliyor, ne azim. diger gunden itibaren icimde sadece anlamsizliklarla ilgili dusunceler, keyifsiz bi' tembellik, degersizlik hissi ve kendine faydali olmamanin gerkinligi devam ediyor.

hedef belirlemek istiyorum. gercekten "bunu istiyorum" diyecegim hedefler. bunun icin ne yapabilirim bilmiyorum.

Yapmak niye bu denli zor, söylemekten.

just do it diye bir şey var, reklamlarda kullanılan basit bir slogan olmaktan öte.
Düşünme, "sadece yap" herhangi bir işe odaklandığın an bu durum değişecektir. İçinden gelmiyorsa da o işe harcadığın zamanı o iş için belirlediğin yerde geçir. İnternete girme, o işi yap. Yazı mı yazacaksın, aklına bir şey gelmiyor mu, otur masaya ve iki saat yazacaksan o iki saat internete girmeden bir bilgisayarın başında, word sayfasının önünde bekle.
Başka çaresi yok.

sürekli takmazsan zor alışırsın.

imza 15 senedir gözlük kullanan insan.

miyop gözlüğü öyle çıkarılıp takılacak gözlük değil ki. sürekli takılı olmalı. aksine ferahlatması lazımdı bünyeyi ama ilginç olmuş bu durum. psikolojik olabilir bu baş ağrısı.

yaklaşık 5 yıl gözlük kullanmış, son 13 yıldır da lens kullanan birisi olarak diyebilirim ki, o baş ağrısı 2-3 gün normaldir...
geçer, merak etme...

gözlüğü ilk takan herkeste oluyor o baş ağrısı... hatta 2-3 gün sürmez bile belki..

için ferah olsun.

yeni takınca da baş ağrıtır uzun süre kullanımdan sonra bırakınca da.

not: arttırıyorum 25 yıllık dört göz.

@magoria ölçtüğünden düşük dereceli cam vermesinin nedeni, gözlerinin yüksek dereceli cama uyum sağlayıp daha da bozulmasındansa, düşük dereceli cama uyum sağlayıp kendini belli oranda iyileştirmesidir.
iki hafta düzenli takın, on gün içinde alışırsınız gözlüğe.
imza:26 yıldır gözlük kullanan ileri miyop bir insan.

astigmat şakaya gelmez. sürekli takın. baş ağrısı yaptığında uzakta bir yere odaklanıp bir süre bakın veya gözünüzü üç beş saniye kapatarak dinlendirin.
ayrıca ilk gözlüğün çerçevesiz olması taraftarıyım. çerçevesiz titanyum gözlükler ağır olmadıkları için burun ve kulak arkasında fazla baskı yapmıyor, rahatsızlık vermiyorlar.

Güvenmediğiniz kişiye neden vekalet veriyorsunuz o ayrı bir soru. Neyse İİK gereği takibe konu senet aslının icra müdürlüğü kasasında bulunmaması takibin iptali sebebidir. Senet aslı olmadan olmaz.

senedin aslı ile takip başlatılabilir ancak. güvenmiyorsanız güvenebileceğiniz avukatlarla çalışın +1

söylenenlere ek olarak; senet aslının avukatınıza teslim edildiğine dair yazılı bir belge alabilirsiniz. avukatınız zaten senedi kaybetmeyecektir ama sizin de içiniz rahat eder böylece.

Senedin bir kopyasının noterden onaylanmış suretini verebilirsiniz. Notere de güvenmeyecek değiller herhalde. Ancak bunun hukuki prosedürdeki boyutunu bilmiyorum.

alkislarlayasiyorum.com


en basit anlatımı için

@allstar Yazdıklarımı tam olarak okuduğuna emin misin? Konuya hakimim zaten, bilmem gereken bir çok şeyi biliyorum. Herhangi bir şeyi ince ayrıntısına kadar oyun teorik bir şekilde yorumlayacağım ve bunun için "yaratıcı" bir konu arıyorum.

GSS konusunu mesela devletin vatandaşa çektirdiği.

yada ilk okul düzenlemesi,
birinci sınıfa yaşı küçük olan öğrencilerin alınması konusunda devletin zorunluluk getirmesi. ardından geri adım atması.

yada öğretmen atamaları konusu ile dershanelerin kapatılması ile işsiz kalıcak öğretmenler arasında bağlantı.

yaa aslında sözlükteki sol frame iyi bir kaynak.

Sanat kuramıyla ilgili bir öneride bulunabilirim. Bunun için ihtiyacımız olan iki şey var. 1. Kral Oidipus adlı antik tragedyayı da okumanız. 2. Tragedya'nın nasıl bir şey olduğunu öğrenmeniz. Eğer bunları yaparım derseniz, edebiyat kuramını da ilgilendirecek biçimde ilginç bir ödev yapmış olmanız an meselesi.

Antik Yunan tragedyalarının enteresan bir özelliği vardır. Karakter iki olumlu değer arasında seçim yapmak zorunda kalır. Bu iki olumlu değerin ikisi de onu yıkıma sürükler. Annesiyle birlikte olduğunu öğrenir ve kendini cezalandırır. Gözlerine mil çektirir. Kendisiyle beraber kızlarını da alır gider. Tebai kenti lanetinden kurtulmuştur ama Oidipus perişandır.

Kendisi kör bilici Teresias'ın kehanetine uygun hareket etmiştir. Onun yazgısında annesiyle birlikte olmak ve babasını öldürüp tahta geçmiş olmak vardır. Zaten o bunu yapamasın diye çocukken ülkeden gönderilir. Öldürüldüğünü sanıyordur herkes ama öldürülmemiştir.
Eğer Teresias'a çıkıp da kibirle ben lanetin kalkmasını sağlayacağım dememiş olsaydı, annesiyle birlikte olduğunu, böylesi bir suç işlediğini asla bilmeyecekti.

John Nash'in teorisi matematikteki olumsallıkla da ilişkilendirilerek, tragedya üzerinden, "mükemmel bir hayat olabilir mi?" sorgusunun yapılmasını sağlayabilir.
Yani, olayı bilmeyenler için şöyle özetleyebilirim. Oidipus, Tebai kentinin üzerindeki laneti kaldıracağım diye büyük bir iddiayla konuşur, lanetin kalkması demek, kendisinin annesiyle ilişkiye girdiğini öğrenmesi demektir, yıkımını hazırlar bu durum. Laneti kaldırmak için gerçekle yüzleşir. Olumlu iki şey vardır ikisi de karakterin bir işi başarmasını sağlar ama onu yıkıma sürükler.

Peki bunun Nash'in teorisiyle ne ilgisi var diyeceksiniz. Daha önce kimsenin yapmadığı bir bağlantı kurarak, herkesin kazanabileceği bir oyun kurmak ve tragedya'yı oyun teorisiyle eşlemek düşüncesi ilginç olabilir. Ancak, tragedya formuna zarar vermeden bunu yapmak, yani buna uygun bir yeni kurgu yapmak imkansız görünen bir şey.

istatistikle ilgili ise bende bir makale var oyun teorisi diye onun üzerinden yeni bir makale yazacağım bu konu hakkında

işine yarar mı ?

@kaiserr76 istatistikle ilgili verimli bir şeyler yapabileceğime inanmıyorum. ama çok teşekkür ederim.

@benaaymi hocam bunlar biraz başlangıç olarak kalıyor, dersin girişinde hoca tarafından anlatılan şeyler bunlar. ben biraz farklı şeyler arayışındayım. teşekkürler yine de.

tariftekiler benim bir vakit baktıklarımdansa (amfibyen7amfibik) hem minik çakıltaşları, hem de arada sudan çıkıp tüneyecekleri kendilerinden büyük taşlar vardı akvaryumda. fakat başlarına bir iş gelmemişti. büyük ihtimal tepinip duruyorlardır eğlenmek için.

yine de korkmama garantisi verecek biri olursa onu dikkate alın.

Korkma, boğulmazlar. Benim evimde de iki tane kaplumbağam var. Kendileri iki yaşında olmalarına rağmen yedi sekiz yaş boyutundalarmış. Onlar da akvaryumdaki koca taşları deviriyorlar. Mağara yapayım dedim olmadı. Yıktılar her bir tarafını. Onlar çok da "fresh water" canlısı değil demişti bir arkadaşım. Sanırım haklı. Rahat bırak hayvanları biraz. Onlar kayanın altına da girmeye çalışırlar. Onlara küçük bir mağara yapmalısın.

Akvaryumun içinde uzunlamasına bir tahtamız var üzerine çıkıp güneşleniyorlar, bazen oradan salona atladıkları bile oluyor. Akvaryum yüksekçe bir yerde.
En ufak ses geldiğinde ben de koşturuyorum yanlarına.
Endişe etme. :)

Onlar seviyor birşeylerin altına girmeyi, bende büyük deniz kabuğu vardı elim kadar, ya altına girerlerdi ya üstüne çıkarlardı.

altına uygun tahta parçası kestir 2 tane falan. onlarla yerden destekle. biz öyle idare ettik. bir de ek yerlerine silikon atabilirsin.

Evyeyi tutan şey nedir ona bir bakın, daha evvel alçı benzeri bir malzemeyle arkasından tutturulmuşsa ondan alıp kendiniz bile yapabilirsiniz. Altına bir dayanak yerleştirmenizse gelecekte benzeri bir şey yaşamanızı engeller. Usta çağırırsanız öğrenciyiz deseniz bile mırın kırın ederler, canınız sıkılmasın. En büyük derdiniz bu olsun. :) Hallolur.

fotoğraf koyarsan nasıl yapabileceğinizi anlatabilirim.

Bauhaustan uygun silikonu al birlesme yerlerine sik sonra lavabonun mermeriyle birlestir alttan arkadasin destek sikistirarak sabitlesin ustten ve alttan bir daha silikon cek ertesi gun destegi al. Gecmis olsun

silikon geçici çözüm olur, bir mermerciye git ve derdini anlat. kullandıkları yapıştırıcıdan biraz iste yada ne olduğunu öğren ve dışarıdan satın al. arkadaşların bahsettiği alttan destekleme yöntemi ile yapıştırma işlemini tamamla. bahsettiğim yapıştırıcı (yada bir kaç şeyin karışımı) kuruduktan sonra çok sağlam ve taş gibi bir yapı oluşturuyor. mermeciler de bu yöntemle yapıyorlar zaten.

dediğim gibi silikon geçici çözüm olur, silikonun amacı sızdırmazlıktır, tutuculuk değil. esnektir, zamanla tekrar düşer o lavabo. ha ama yok sitret idare etsin derseniz en hızlı ve kolay yöntemde silikondur. silikon yapacaksanız eğer 3-5 liralık çin malı birşey almayın, sista alın mutlaka.

sakal temizliğin nesine engeldir? temiz tutarsan mis gibidir sakal.
bu mantıkla saç da temizliğe engel olabilir. yıkamazsan.
edit:
ayrıca sünnet, peygamber efendimizin kendi insiyatifi ile uyguladıklarıdır. yaparsan hoştur yapmazsan günah değildir.
sünneti, farzı sorgulamak bence kendisinden daha saçma.
misal, futbol neden 11 kişiyle oynanır diye futbolun insan hayatına sosyolojik-psikolojik vs etkileri araştırılmaz. oradan o sonuç çıkmaz yani.

tövbe de günah da, dinin biraz sevap point günah point gibi bilgisayar oyunu düzleminde sığ bir şekilde yorumlanmasından kaynaklanıyor. din 10 sevap alanın cennete direk gideceği 4.5 olanların 5 e tamamlanıp alınacağı bişey değil. yani en azından bakalım kaç kişi cennete yetecek sevap pointi toplayabilecek diye gönderilmedi.

din başlı başına büyük bir sosyal olgudur. inanç dinde çok önemlidir. ama inanmak sadece kapıyı aralar. ardını görmek lazım.
inanmamak da öngörülmeyen bişey değildir. kuranda ey inananlar, ey iman edenler diye denmesi de inanan insanlara anlatılan başka şeyleri gösterir.
inanç meselesinin dindeki yerini anlatmak açısından söyledim. inandım demekle din bitmiyor. başlıyor.
sonuç; sorgulayabildiğin kadar sorgula, ister inan. ister inanma.

Sakalın neresi temizliğe engel ki? Senin bu mantıgına göre saçta temizliğe engel o halde hepimiz dazlak gezelim sinek kaydı traş olup

Sakal erkegin fitratindan dolayidir. Kadina benzememek tamamen ayirt edilmek icindir. Ayrica butun peygamberler sakal birakmistir.

Sünnet olması temiz olmasıyla ilgili bir durum değil. Peygamberin yapıp ettiği şeylerdir sünnet. O dönemde mach3 yoktu. Traş olmak başlı başına bir işti ve kumu tozu tutan bir şey sakal. Üstelik yetişkin bir erkek olunduğunun da göstergesi.

Temiz olup olmamasını geçtim, müslümanlar kendi dönemlerinde yaşayan gayrimüslim toplumlar gibi görünmemenin yollarını görsel zevklerinin de ayrılmasıyla başarabilmişler. Bugün televizyona çıkıp da hristiyan gibi sakal bırakma, Yahudi gibi bilmem ne yapma diyen insanlar büyük bir gaflet içindeler.
Yaşadığı sermayenin kaynağını sorgulamak yerine şekille uğraşıp duruyor millet. Size bunu sorguladığınız için baskı gösteren insanları ciddiye almayın derim ben.

sünnet değil ki. Cahiliye uydurması o basbayağı.
Dini sorgulamak günah değil farzdır: bakara suresi 260. ayet. (bkz: sorgulayarak iman etmek)

@dafaiss
www.kurantefsiri.com

sünnettir farzdır vaciptir nasıl çıkardın buradan yahu.
şöyle desek daha mı güzel;
peygamber bile sorgulamış peygamberi olduğu dini ve tanrısının kudretini.

dinin sana göresi bana göresi olmaz; sünnetse sünnettir, farzsa farzdır.

@vaktiyle iyi biriydi: zaten aynı şeyi söylüyoruz, farz: "senin için iyi ve hayırlı olacağı kesin olan" gibi bir anlamı var.
İslamı nereden öğreniyoruz?
Kuran-ı kerim
orada bize kimler anlatılıyor?
Peygamberler (elçi, uyarıcı, hatırlatıcı)
-ibrahim kim?
Peygamber
- peygamberler niye anlatılıyor
- yaptıklarını yapıp onlar giibi olmaya çalışalım diye.

sünnet olan sakal ıssız bir adaya düşmüş adam sakalı ya da hanzo sakalı,tarzan sakalı değildir.Sünnet olan sakal Adnan Oktar isimli kişinin bıraktığı gibi içi boşaltılıp sınırları çizilmiş amerikan usulu sakal da değildir.
Sünnet olan sakal, uzunluğu ve temizliği, düzeni sürekli kontrol altında tutulan muntazam sakaldır.Hatta bir rivayete göre elini attığın zaman bir tutam olan sakal daha makbuldur.Yani daha uzununa da gerek yoktur,hogwarts usulu olmamalıdır.

islami bir sakala örnek: Muhterem Münib Engin Noyan beyefendinin sakalı.

Bıyık oldukça kısa tutulmalıdır.Örnek olarak, Tayyip Erdoğan bıyığı.Uzun bıyık hoş karşılanmaz.Yemek yerken bıyık kaşığa değerse o kaşıktaki yemeğin yenmemesi konusunda çeşitli rivayetler,tartışmalar vardır.Yani islami bıyığın da bir usulü var; öyle penguen bıyığı gibi devrimci bıyığı ya da burma bıyık islamda söz konusu değildir.

rivayetle mi,hadisle mi dini yaşayacağz, sorgulayacağız diyen vehhabi kafasına sahip kişiler bu satırları pas geçiniz.Yav hee hee.

Peygamberler pis, kötü bir örnek bırakmaz geride. "Bir şey hz. peygamber yaptı diye sünnetttir,güzel ya da temiz olduğu için değil" gibi saçma sapan bir anlam çıkarmayınız sakın.

İslam insanın saçına sakalına karışır.Koltuk altına, etek tıraşına kadar karışır.Çünkü islam temizliktir.Bu kadar ayrıntıya girmesiyle de mükemmeldir. Allah Kuran'da temiz olmayı emreder; bedenen, ruhen, kalben.Aklen. Bütün bunları temizleyen ve allahın emirleri ve yasakları çerçevesinde yaşayan biri bu dünyada temiz bir hayat sürer.

sünnet dediğin şey peygamberin yaptıkları. yani bir bağlayıcılığı yok. o dönemlerde sakal bırakmak yaygındı. modern hayata geçtikçe kesmeye başladı insanlar.

biraz ilgisiz, biraz ilgili: sıçmak da sünnettir.

bahsettiğiniz psikiyatri değil, psikologların gerçekleştirdiği terapi bu arada. psikiyatriste dertlerinizi anlatmazsınz o da sizi yönlendirmez/çözüm bulmanızı sağlamaz.
psikologlar ne işeyarıyor diyorsanız da, yani bu konuda zamanın ötesinde bir entry'm var, psikologların faydalarını bu faydalara inanan biri anlatsa daha doğru olur.
entrym de şu: eksisozluk.com

edit: kusura bakmayın cahilliğime verin. benim bildiğim/bana psikoterapi yapalım konuşmalı anlatmalı devam edelim diyen psikiyatrist de, psikiyatristliğin 'yanısıra' psikoloji üzerine ayrı bir eğitim aldığı için 'psikolog gibi' terapi yaptığını söylemişti.

psikiyatristler de psikoterapi yapar alice, tam olarak psikiyatrist psikoterapistlerden bahsediyorum.

Çünkü; anlatan kişinin ne anlattığı, olayları görme, dünyayı okuma biçimi, onun kimliği ve zarar gören kısımları konusunda fikir verir. Rorschach lekesi testinde olan da budur. Hasta orada, tamamen kendi iç dünyasının denetimiyle anlamlandırır lekeyi.

Siz yalan söyleseniz ve gerçekleşmemiş olaylar anlatsanız da tamamen anlatıcı olan siz'in dünya görüşünüzle ve geçmiş deneyimlerinizle sınırlandırılmış bir ifade kullanacağınızdan, ortalama bir psikiyatr da bunları okuyabilecek durumda olduğundan, bir şey anlatmanız önemlidir.

Neyi anlattığınızın bir önemi yok yani. Yalnızca anlatmanız bile yeter. Dil,Freud'a göre de, Jung'a benliğin tezahürüdür. Dildeki sapmalar üzerinden yapılabilecek tahliller, son derece yerinde noktalara tekabül eder.

@kalemdefter ; tam aradığım açıklamayı çok doyurucu şekilde yapmışsın. çok teşekkür ederim. eline sağlık.

benim bildiğim kadarıyla danışanın beden dili de psikoloğa yorum yapma yetisini verir. kalemdefter'in de dediği gibi ne anlattığından çok nasıl anlattığı önemlidir.

vallahi ben birkaç kitabını iş bankası yayınları'ndan okudum(hasan ali yücel serisi). pek tatlı bir çevirisi vardı. shakespearean english'i anlamını kaybettirmeden iyi aktarmışlar bana kalırsa.(shakespeare hayranı değilim, gözlemler birkaç kitap üzerinden.)

Remzi'nin basımlarından almanızı öneririm. Sabahattin Eyüboğlu çevirileri kullanıyorlar. Can Yücel iyi bir çevirmen olabilir ama Eyüboğlu'nun ingiliz dilinin kıvraklığının, dokusunun bozulmamasına yönelik tutumuyla eş bir tavır geliştirebilecek donanımda değildi.
Tiyatro bölümlerinde de şu sıralar çokça görülen Remzi yayınevi baskıları kullanılıyor. Siz de oradan okursanız tadına varırsınız.

isterdim.
soyleboyle.com

seçilen yazılar mı yayımlanacak? bir eleme var di mi? peki biriktirilip yayımlanmayıp, para verilmeyip, 2 yıl sonra birikenlerden yüklenirse? oha yazmadığım yazının parasını ister duruma geldim :) ama insanın aklına geliyor.

@ykyt, evet bir eleme olacak tabii ki. Biriktirme gibi bir şey olmayacak, yazınızın yayımlandığı gün paranız hesabınızda olacak.

bos zamanim olsa ayda 100 yazi yazardim ve 500 trink para. nefis.

esra elönü gibi yazıyorum, 5 tl edersem geleyim.

İsterdim tabi, sermayem olsa yapmayı çok istediğim şeylerden biri.

Hatta zamanında yeltenmişliğim de var, İnciciydik o zamanlar. Güzel yazan adamlar vardı 55 kişiyi falan topladım bir site kurduk. Maksat herkesin bir köşesi olsun, ilerde reklamdan falan kazanırsak kırışırız falan diye. Siteyi açtığımla kalmıştım tabi, topladığım adamlara haber bile vermedim çünkü teknik kısmından hiçbir halt anlamıyordum. FTP'den wordpress'i atmakla olmadı yani.

Yazılan yazının kelime sayısına göre bir ücretlendirme olsa çok daha iyi olurmuş.Mesela 500-1000 kelime arası 5 lira 1000-1500 kelime arası 10 lira gibi.

@memories, aynen dediğin gibi olmasını planlıyorum bende. o konuda bir sıkıntı olmayacak.

herkafadan.com

bak alinmadan hemen al. turkce karakter yok. boylesi bir daha denk gelmez :))

Şayet bu elemeyi yapacak kişi edebiyat alanında yetkin biri değilse ve nesnel bir bakışa sahip değilse yani "editör" düzgün değilse internette bir yeni facia daha yer bulmuş olur.
Eleme kısmıyla ilgili berrak ve güven verici bir yapı oluşturulabilirse fikir gayet güzel.

@kalemdefter, 2-3 kişilik bir grup tarafından elemeler yapılacak, eleme ekibi gerçekten sağlam olacak ve eleme ekibinin de yazıları site içerisinde yer alacak.

exlibris'i takliden: "her telden" :)
siteyi açacak olursanız haberdar edin.

Ekşi sözlük'un olması gerektiği gibi.

bence çok güzel fikir.

kimsede sormamış ki bu parayı kim ödeyecek?

şimdi gülen insanlar mutsuzdur. somurtan insanlar da mutsuzsa kim mutlu?
nicksonlarımız aynı olunca şey edeyim dedim. iy geceler.

var öyle bir şey bi arkdaşımdan biliyorum. ama genelleme yapılamaz

dogru degil herkes huzun tasir. dertsiz insan var mi dunyada? kalkip annesi olmus, kanserli biri eglenceli olmaz. eglenceli insanin huznu senin benim kadardir

herkes için geçerli değil, ben de çok eğlenceli bir insanım ama hüzünlü değilim, hüzünlenmekten de nefret ederim.

O ben eğlenceli görünüyorum ama o hikayedeki palyaço benim, çok duygusalım çok üzgünüm diyen arkadaşlar, hayatta bazı eşikleri geçememişlerdir.
sahiden o palyaço olmayı başaran birisi kendini hüzne teslim etmez.
burada hayatlarımızı anlatıp acı yarıştırabiliriz,en çok acı çekenin en çok laf söyleme hakkı olduğuna inanırsınız, deneyim denilen şeyin de acıyla ilişkili olduğu önkabulü yüzünden kendi acılarını herkesinkinin üstünde tutar insanlar.
Demem o ki, yaşamın mizahını, insanı güldüren yanını sahiden gören birisi, azbuçuk aklı varsa bunu kaybetmez.
Başarılı insanlara bakın. Başarılı deyince para ve ün kazananları kastetmiyorum.
Mutlu olanlara bakın. Bilim insanlarına, öğrenmenin coşkusunu yaşayanlara...
Bunlar hayatlarında her şey yolunda giden insanlar değiller ama mutlu kalmayı başarıyorlar. Neden? Çünkü acıyla kurulan karmaşık bağı anlıyor ve ona ne mesafede kalmaları gerektiğini öğreniyorlar.
Bizim filmlerimiz bile acıdan besleniyor.
En çok acı çekenin en çok ödüllendirileceğine dair inanç var.
Acı seven toplumda böyle yanlış yerleşiyor fikirler.
Hayatta ağlayan palyaçoluk durumu yoktur, onu diyen halt etmiş.

herkes her şeyi taşır. derecesiz gözlük gibi bi laf.

var.
şebek gibi gülücükler saçarak geziniyorum ama çok mutsuzum. mutsuzluktan ölecem yeminle. ama dışarıdan bakınca aa neşeli cici tatlı kız. başka bi şekilde hayata tutunamam heralde. mutlu taklidi yapmak gerek kısacası.

geçmişinde daha fazla acı çekmiş biri ya da ne bileyim üzüntüyü daha çok yaşamış olanlar daha neşeli olurlar.çok dikkat ederim çevremde bu tezi çok kanıtladım.

bunu da bağladığım bir yer var aslında.daha çok üzülen,geçmişte sıkıntı çeken biri basit şeylere üzülmemeyi öğrenip neşeli olmaya çalışırken,diğerleri daha ufak şeylere moralini bozup surat asabilirler falan.çünkü asıl zorluğu tatmadığı için o anki ufak şeyler zor gelir.

çok aşırı eğlenceli biriyim. hiç hüzün falan yok bende

klişe yapmış yok öyle genelleme.

1 tl dir bencede.

maliyeti 30 kuruş civarı galiba. (arkadaşımın yalancısıyım)

2 sene önce arkadaş internetten 1 tl ye almıştı, moda oldu ondan fırladı zahir. sıfır maliyet yahu çin malı hepsi.

uzaktayken whatsapptan barışmak sayılıyorsa ben.

bence olmayacağı varsa her türlü olmuyor, zaten olmayacak yüz yüze de değiliz sallayayım bakalım ne olacak diyerek. tecrübe filan yani.

ben yaptım yok dedi. ama durumun whatsappla alakası yoktu zaten olmayacaktı. bence teklif edilmez de nabız yoklanır. olacak gibiyse yüzyüze daha romantik bir şekilde olur.

doğru diyosunuz olacağı varsa böyle de olur. gralsınız.

Aceleci davranmayın. Ciddi bir ilişki kurma niyeti bile bir anda çocukça bir mecraya çekilmiş oluyor ve fos çıkıyor internette.
Yazışarak yapmayın bunu.Yazışarak, kendi dünyanızın karşınızdakinin zihninde tanımlanmasını sağlayın ancak, yazışarak açılmayın.
Bu, sizin başarısızlığınızı taçlandırdığınız, durumu kontrol edemeyerek toyluk gösterdiğiniz, aşırı hevesli olduğunuz ve bu heyecanın size puan kaybettirdiği bir sonuca götürür.
Sakin olun, adım adım ilerleyin.

Yüzyüze konuşmaya yürek dayanmıyor bazen be.

O değil de Twitter en kötü sonuçları doğuran. Facebook yine idare eder. Whatsapp ise yürümek için güzel yol.

bizim zamanımızda msn'den açılınıyordu. açılınan için pek de keyifli bir şey olduğunu söyleyemeyeceğim.

sanal ortamda duygu aktarmak icin(en azindan) skype/goruntulu konusma daha iyi.
ama ideali her zaman basbasa oldugunuz zamanlar. iletisimin cok buyuk kismi duyu organlari sayesinde gerceklestiriliyor unutmayin. koku, tat, dokunma, duyma, gorme. absurd gelebilir bir dusunun.

chat duygu aktarmiyor. ne kadar gulucuk de koysaniz : )

açılma akışına bırak kendi gelir.

Yıldırım Türker, Koray Çalışkan, Bülent Usta severim. Pınar Öğünç'ün yeri de ayrıdır.

yankı yazgan

Türkiye'de köşe yazarı olup da eskilerin gazetecilik anlayışına uygun biçimde, içeriği zengin,"makale" yazan ve herhangi bir düşünceyi tartışabilen tek bir yazar bile yok.

markar esayan
hayko bağdat
ruşen çakır
yıldıray oğur
merve şebnem

tam liberalim evet.

zevkle okunabilecek nitelikli yazar yok. bir tane bile.

ek: nitelikli yazılar gazete denen nanenin sınırlarına sığmaz, okumaya değer yazarlar gündelik hay huya kapılıp yüzeysel olamaz, derinliği de (hakkıyla derinse tabii) gazete hiç kaldırmaz, okur da pek bakmaz.

@tedirginlik hucresi, nitelikli yazıları gazete kaldırır, matbuat tarihi, nitelikli yazıların bulunduğu günlük gazeteleri de arşivlerinde bulunduruyor.

(bkz: sessizlik) (tek gecerim son zamanlarda izledigim en iyi oyundu.)
onun disinda krek ten var 2 sene once izlemistim
(bkz: guzel seyler bizim tarafta)

soyut padişah (hala aklıma geldikçe gülerim :))

bir yaz gecesi rüyası

izleyip beğendiğim: mesut insanlar fotoğrafhanesi.
okuyup beğendiğim: arkadaşımın yazdığı bir oyun. (macbeth'den, godot'tan daha çok hoşuma gitmişti)

(bkz: profesyonel)

Şehir Tiyatrolarından:
- Tehlikeli İlişkiler
- Çığ
- Hedda Gabler (Sadece Şebnem Köstem için izlemeye değerdi.)
- Doğum Günü Partisi (Sadece Mert Tanık için izlemeye değerdi)

Devlet Tiyatrolarından:
- Ölüleri Gömün

Özel:
- 39 Basamak
- Küçürekkız

İlk aklıma gelenler bunlar..

DT hepsi.
bir delinin hatıra defteri (erdal b.)
sessizlik
yastık adam
sidikli kasabası

Turgut Özakman- Duvarların Ötesi
Sam Shepard- Vahşi Batı
Sartre- Altona Mahpusları
Murathan Mungan - Geyikler Lanetler
İngeborg Bachmann - Radyo Oyunları
Eugene O'neil - Yağ
Tennessee Wiliams - Sırça Kümes
Arthur Miller- Cadı Kazanı
Tom Stoppard- Rosencrantz ve Guildenstern öldüler
Georg Büchner - Woyzeck


Not:Shakespeare ve Molierre gibi isimleri yazmıyorum. Onlar ne yazmışsa onu beğenmek ve tapınmak bir tiyatro modası zaten. Tamam, önemlidirler ama yeter artık.

ben ruhi bey nasılım

osuruk böceği

osuruk böceği.

ekinlerin içinden çıkardı bu böcekten.

mevsiminde üzeri fosforluya yakın yeşil olur. ama bu aylara kalanların kabukları bu hale geliyor. kendisi anlı şanlı osuruk böceği; en.wikipedia.org

haydaa ne alaka lan evde osuruk böceği. bi saksı bitki bile yok. iki gündür göç yoluna mı denk geldi bizim ev...

karınca.

Kımıl

Ölmeye yaklaştıklarında renkleri neredeyse bronz oluyormuş. Sizinki de korkarım ölecek... :(

o değiil de zincire mi vurdun böcee?

ters dönüp ölüyorlar ek bilgi.
gerçi çoğu böcek öyle sanırım

kudret göz

Cebeci, Vehbi Koç göz hastanesi.

olur (olsun tabi bana gore , ama bi etkim yok totalde )

olur.

Mıyım ayrı olsaydı haklı olurdun.
Şimdi haksızsın.

görürsem söylerim.

işte bu yüzden 1,5 yıldır çaylaksın. "mı/mi" lan en basit kural.

harbiden 1.5 yılda öğrenemedin mi şu soru eki ayrı yazılır kuralını bebeğim. daha dur sen dur 1 yılın daha olmalı.

olum Türkçe dersi mi veriyorsunuz hepiniz? Sizi gidi TDK mensupları

-haksız mıyım?
-bir şey
-soracağım
-bir


Yukaridaki kelimeler ve bazi imla işaretlerinin doğru kullanımını öğrenince haklı olabilirsin.En azından çok göze batanlarini ogren, lutfen.

olur

@fraise nasıl yazıldıklarını bılıyorum da sen tum duyurularında yazım kurallarına dıkat edıyormusun, duyuru acarken veye entry yazarken(eger yazarsan) hıc mi hızlı yazıp imla hatası yapmıyorsun? :)

Her insan yazim hatasi yapar;bu anormal bir sey degil fakat 1 paragrafi baslik da dahil hatali yazmak, uyarildiktan sonra da duzeltmemek ilginc geliyor.

işyerinde zaten dikkat ediyorumda forum duyuru gibi yerlerde hızlıca yazdıgımdan sizler kadar dikkat edemiyorum,burada amaç soru sorup soruna cevap almak imla hatalarını düzeltmek değil yapmayın allah aşkına

sen ne pis insanmışsın.

edit: fikrimi belirteyim. insanlari merak etmemnizin sebebi, zaten insan iliskilerinde iyi olmaniz; tartismalar yasamamaniz, bunlar olsa bile, arkadaslarik, sevgi, aidiyet vs. gibi duygusal ihtiyaclarinizi zaten karsiliyor olabilmenizdir.

sosyoloji ve psikoloji hakkinda bu kadar betimlemeler yapan, insan davranisini cozmeye calisan yazarlara bak, hemen hemen hepsi ya asosyaldir; ya cok cirkindir ve sevgili bulamamistir; ya kendini diger insanlardan ustun goruyordur vs. yani insan iliskilerinde bir sorun vardir.

troll soruya ciddi yanit yazdim ya, pes bana.

ruh öküsümü buldum. o kadar kişiyle sohbetim var sözlükte ve duyuru'da, henüz bir tanesine dahi fotoğraf gönderir misin demedim.

Belki insanları çözmüşsündür, normal geliyordur, sihrin bitmiş senin :)

İçten içe insanları merak etmeyişin üzerinden takdir bekliyor olabilirsin ki bu da bir suç değil.
Ben de merak etmiyorum. Mümkün olduğunca da az insanla temas kuruyorum.
Hayatının belli bir dönemine has bir tutum olabileceği gibi bir kişilik özelliği de olabilir.

İnsanları değil de onun dışındaki şeyleri merak ediyor olmak, sürekli öğrenecek bir şey bulmak demek ki bu pek güzel bir şey.
Kolay gelsin.

yaşın kaç? ona göre daha sağlıklı bir yorum yapabilirim. ama kesin kararlı isen takam tırnak konusunda iltfat gelirse gülümseyip teşekkür et. ehhee takma zaten demek hoş olmaz.

yaş 22. hiç takma tırnak takmadan mı gitsem diyorum, ama tırnak yemek de çok ezik bi görüntü ya. nerden geldi bu huy anlamadım şu yaşta.

derdini sikiyim demiycem çünkü güzel bi noktaya parmak basmışsın. kadının eline bakılır arkadaş! uzun olmayan güzel tırnaklar, düzgün ince parmaklar, hafif tontiş bir el yapısı ile ince bileklerin kombini.

oyh.

ahahahha çok tatlı yazmışsın. Bence teşekkür et ve üzerinde durma. Zaten bir iltifat karşısında açıklamaya girişmene gerek yok.

Yakıştırıyorsan ve doğal davranacaksan tamam, ama kasacaksan hiç bulaşma oje falan sür.

kişisel cevabım sadece.
takma tırnak olduğunu söyleseydi, gözümde biraz kokoş ünvanına yerleştirilirdi. kokoşta ağır kaçtı şimdi. biraz süslü gibi gelir. ama bak sadece ben öyle düşünürüm. yani tüm takma tırnak takanlar böyle demiyorum. herkes böyle düşünür de demiyorum. o ne düşünür bilemem. o yüzden tak ama söyleme

@redeath oje süremem minicik tırnaklarım :'(
@1tam1ayran evet ben bile kokoş diye düşünürüm açıkçası. ama çok süslenmeyi düşünmüyorum, doğal bi görüntünün yanında takma tırnak çok sırıtmaz heralde.

ben en iyisi laf uzicak gibi olursa 'evet ya bu ara takma tırnak kullanıyorum hoş oluyo' falan diye dünyanın en normal şeyiymiş gibi davranıp geçiştiriyim. çünkü sonradan anlarsa saçma bi durum olucak. bunun daha tekrar buluşma ihtimali var,takma tırnak nereye kadar dii mi

Takma tırnak kullanma. Ojelerin yer yer dökülmüş ve tırnakların yenmiş bile olsa bu sensin ve seni sevecek, sahiplenecek insan olanca şefkatiyle bunu kabullenecektir.
Üstelik, benimle buluşmuş olsan bunun üzerinden bir çıkarsama yapıp seni küçültmez ve seni ürkütecek yorumlarda bulunmazdım. Zaten sırf gözlem yapmış olmak için tırnaklarına laf eden bir adamla işin olmasın.

Minicik tırnakların var ve onlarını da yiyor musun :)
Takma tırnaklarla normal (çizmeyecek) boyuta falan getirsen..

bu insanlarin tek esli olabilecegine inaniyor musunuz gercekten? herkesin tuttugunu optugu bir alemde her sey normal.

Senin benim gibi gundiye mi bakacak miranda :) justin veledi de trilyonluk sonuçta.

@redeath, ehem Miranda bana da bakarsa artık hımm. aslında.. ilik gibi hatun ne de olsa. nasılsa erkeklerden bi fayda gördüğümüz yok :) Parası için Justinle mi olunur yav?
@sarix, tek eşli olmamaları değil konu başka biri olsa zaten hiç bişey düşünmem he der gererim. Konu Justin -en azından bana- karikatür gibi filan geliyor. 14-15 yaşında ergen kızlar etkileniyor tamam da Miranda gibi bir kadını etkilemiş ya da her neyse işte aralarındaki, çok ilginç. bence tabi o yüzden merak ettim ya.

Bana bir sopa verin Miranda'yı yerinden oynatayım.
İddia ediyorum beş dakika bizi aynı masada bırakın, beş dakika sonra ikna etmiş olurum benimle çıkmaya.
Hatta arttırıyorum, başka bir yabancı ünlü kadın ile de aynı fırsatı verirseniz onu da ikna ederim. Gerçi terk etmek zorunda kalırım hiç ilişki yaşayasım yok ama sırf @redeath'ın hatrı kırılmasın. @redeath düşünce sistemini değiştirelim senin. :)

Şunu düşündüm.

"BU DÜNYANIN ADALETİNİ ANASINI AVRADINI SİKİP MUTLULUKLAR DİLEYEM E Mİ AMINA KOYİM!"

Özür dilerim, küfürlü oldu.

"Atom fiziğine de profesörlüğe de lanet olsun!"

Birde bunlar hep reklam kokan hareketler :)

@kalemdefter hangi ünlüyle sevgili oldun cevap belli :) çünkü hepimiz fakiriz..

o değilde ben bu kadını çok severdim zevksizliği midemi bulandırdı.

Daha abeslerini de gördük.

hiç inanmadım

yalan haber. oğluna bieber fever demeyi öğretmişmiş ahsahahhah

ya her manken gibi beş para etmez bir orospu işte ne sanıyorsunuz. 2000-3000 liran varsa çok ünlü mankenleri sikebilirsin bile bir gece.

@redeath yeni gördüm yazdığını, isim verirsem reklama girer. :)

valla sudan korksun. benim çok sevdiğim muhabbet kuşum tweety, yıllar önce su hastası bir kuştu. sonra bir gün evdeki su kovasında boğuldu.

Yıllar evvel kuzenimin muhabbet kuşu Aliş, kendisine konulan bir kap suya kendiliğinden atlayıp çıkarak banyosunu yapıyor, mutlulukla şakıyordu. Suyu sevmesi için yavaş yavaş ıslatın siz onu. :)

(git: 684390)

küçüğüm o zamanlar, benim muhabbet kuşu hiç yıkanmıyor. bir de özel küvetimsi bi şey almışım buna. dedim dayıma böyle böyle yıkanmıyor diye. tuttu kuşu bandırdı suya çıkardı, bi daha bandırıp çıkardı. ondan sonra kendi kendine banyoya girer oldu. tabii bu sadistçe yöntem her kuşta işe yaramayabilir, hatta kuşun psikolojisini bozabilir. aman dikkat.

benimki bayılıyor valla :)

www.youtube.com

ama yapmıyorsa zorlamayın

işi o onun. adam işi garantilemiş. valla normal bir kargo elemanı bu lafı etse merkeze şikayet etseniz adamı atarlar.

Ufak bir bahşiş verin ayıp olmaz. 5 kat yürüyormuş adam sürekli yazık.
Tracking number yoksa sonra ufak tefek paketleriniz kaybolabilir. Ne hikmetse benim hep tracking no olmayan paketlerim kayboluyor.

yani gayet makul bir öneride bulunmuşsunuz ama tınmamış. haklısınız gayet.

abi afedersin ama deli misin nesin sen ya sorunun saçmalığına bak.

o ne öyle ya başlarım öyle şeye dışarda bu kadar işsiz varken karsısında da bu kadar dusunceli biri varken nasıl bir tavır o oyle nasıl git baska kargoya ver der su an sinir doldum. sorup derdını anlatmıssın ınsan gıbı medeni bir sekilde karsılastıgın tavra bak. ben olsam inadına 8 siparis daha veririm o ne ya. neyse uyuz oldum su an ben gidip bi su içeyim.

Bahşiş almak için yapmıştır zaten.

Mantığı da çok güzelmiş. Paket taşımak istemiyorsan neden postacı oldun? Belki Ptt'nin iç işleyişinde bizim bilmediğimiz başka sorunlar olabilir ama bu sorunların muhatabı ben değilim. Ben kargo göndermeyince her şey düzelecek sanki.

yazık ya adama, zor yani. bahşişi dene bence. bi de sizin girişte berber yok muydu? oradaki çalışanla konuş oraya bıraksın.

yahu tamam da işi onun o. çok enteresan gerçekten. adamcağız yoruluyor fakat işi yahu o, ayırt etme şansı yok ha kaldı ki etmiyor da çıkıyor, teslim ediyor. ediyor da sizi suçlaması da bi ayrı enteresanmış. üstelik siz ben aşağıya inip alayım dediğiniz halde. cidden vicdanen karmaşık bir durum.
telefon numaranızı almak istememiş fakat aşağıdan zile bastığında, siz beklemesini rica ederek aşağıya inseniz bence sorunu çözersiniz.
bahşiş vermek falan da çok saçma, önünü alamazsınız o şekilde bence.

önerinize rağmen hala reröre yapıyorsa müstahak ona +8 tane daha zebellah kargo verin, yüz görmüş astar istiyor.

# bölge bölge ayrılıyor görevliler sizin ptt kargocunuz o kişi.

Yıllar yılı benzeri şeyleri ben de yaşadım. Naifliğim yüzünden işittiğim homurtular kulaklarımı çınlattı.
Bir süre önce ablamın evini taşıması için bir şirketle anlaşmıştık. Ben taşıma görevlileri (her biri Arnold gibiler) çok yoruluyorlar diye asansörsüz bir binada bulabildiğim kolileri ıvır zıvırı ve hatta ağır ama ebatı küçük şeyleri taşıyarak yardım ediyordum.
Bir süre sonra baktım ki adamlar bir kenara oturmuş sigara yakmışlar ve bana talimat veriyorlar. Yukarıda komodinin önündeki bilmemneyi de getir, bilmemneyi indir, bir de biz terledik bak,(elde sigara bileğin içiyle alnı silme hareketi) dediler.
Kendimi aptal gibi hissettim. Adamlar oturuyordu ve ben taşıyordum. Bu bir süre devam ettikten sonra gittim yanlarına ve benden bu kadar dedim. Adam "ama biz yoruluyoruz" dedi. Ben de "ama paranızı da alıyorsunuz değil mi?" dedim.
Ablam taşındığında orada olmayabilirdim o zaman mecburen bu adamlar taşıyacaktı her şeyi ve eril bir figür görüp ona da iş yıkmak gibi şansları olmayacaktı.

Kargo görevlileriyle de yaşadım bu durumu, tam da sizin lafını ettiğiniz türden, dört kat yukarı ortalama bir koliyi çıkaran adam homurdandı ve ben de seslendim, ne dediğini işittim dedim, blöf yaparak, adam kaşlarını kaldırıp gözlerini yere dikerek meydan okudu bana. "Bundan sonra getirir aşağı bırakırım" dedi. Ben de "o zaman ürünü almam, bana teslim edilmediğini söylerim, apartmandaki güvenlik kamerasından görüntüleri alır ve şirketine teslim ederim, neticede ürünü bana teslim etmek zorundasın" dedim.
Merdivenlerden inerken hala "homua homua" diye küfürler ediyordu.

Başkalarına yardım etmek, onlara yüklenmemek iyi bir davranış ama şunu söyleyebilirim ki bu onların işi. Onlar bunun karşılığında para kazanıyorlar ve herkesin evi asansörsüz değil.Günde kaç kez bizimki gibi asansörsüz binaya denk geliyordur ki elinde ağır yükle? Hiç muhatap olmayın, işini yapsın o, eğer ki aksarsa iş, o zaman şikayet edersiniz. Ürünün ne olduğu, ağırlığı vb. onun işini yapmamasını ya da serzenişini size yapmasını meşrulaştırmaz.

Bazen taksiye binersiniz, mahalleden sıklıkla kullandığınız duraktır. Her sabah uzun mesafe gidiyorsunuzdur ve aynı adama denk geliyorsunuzdur adam memnundur, ne zaman kısa mesafe gittiniz o zaman suratı asılır adamın.
E hayat bu,her zaman yük hafif, yol uzun olacak değil ve zaten o iş için hak edilmiş miktarı kazanan adama bir de armağan vermemiz gerekmiyor.

çok sık ptt kargo kullanan biri olarak bahşiş veriyorum.

klasik bahşiş ayakları. bana da yapiyorlar.
sigara al 10 20 bahşiş ver arasira.
hep de alıştırma.

haklisin ama çözüm bu karşim

tipik devlet memuru işte. çalışmaya gelmiyor.

bu kadar diyolog yerine 5-10tl bahşis verseydiniz; bir dahaki paketler uçarak gelirdi, hem de siniriniz bozulmazdı :)

Ya aslında şu yazdıkların o kadar naif ve incelik içeren şeyler ki.. Ama ne yazık ki biz böyle merhametli davrandıkça, Avrupa ülkelerine özenmeye, oradaki sisteme gıptayla bakmaya devam edeceğiz. Bana sorarsan, adamın davranışı gayet haksız ve seni bunları düşünmek zorunda bırakması bile profesyonellik dışı bir hareket. O adamın işi o, ve çalışma koşullarını başından beri biliyordu. Kaldı ki tek 5.katta oturan ve ikide bir siparişi gelen sen değilsindir diye tahmin ediyorum. Çok yoruluyorsa, yaşlıysa başka bir iş arasın, ben de üzülüyorum, herkesin içinde kalabileceği bir durum, ama o adama kolaylık sağlayınca, aynı durumda kalmayacaksın diye birşey de yok. Ben olsam şubeyi arayıp şikayet bile edebilirdim. Sonuçta o kişi her paket getirdiğinde gerilmek zorunda değilsin.

Yurtdışından adam için güzel bir hediye sipariş et.

Adam siparişi sana getirdiğinde, Bunu sizin için aldım de?

Karşılıklı bakışıp, duygulanın, birbirinize sarılın. :)))

Ya da bahşiş ver.

Bahşiş falan verme, bu adamın görevi sonuçta. Bahşiş verenlerin yüzünden bu adam bu cesareti buluyor. PTT gibi bir kurum Türkiye'deki apartmanların %5'inde bile asansör bulunmadığını bilmiyormu sanki, eğer şikayeti varsa gitsin PTT'ye etsin. Muhatap olma, imzanı at, pakedini al, kapıyı kapat. Ülkemizde herkes kısa yoldan para kazanma derdinde, kime yardım etsen seni enayi yerine koyar. Adama bak ya, bir de sana kargo ile iste diye akıl da vermiş. Herkes kargo ile istese sen ne iş yapacaksın?

adamın işi o. ama kapına çıkarmak değil. normalde posta kutusu zemin katta olur. asansör de olsa kapına getirmemeli. taahütlü olmadığı sürece kapına getirmek zorunda değil. niye getirdin diye sormalı, yoruluyorsa aşağı bırakacak.

bizim postacı da sokakları bilmiyorum bahanesiyle hiç getirmiyordu. şikayet ettim, beklemediğim kadar ciddiye alındım.olayı incelemek için eve şube müdürü falan geldi.

adam 2,5 bin lira alıyor,bahşiş vericeksen mendil satan çocuklara ver

kalp damar cerrahisine gitmen gerekir. varis, toplar damarlarının kanı taşımasında sıkıntılar, belki damar tıkanıklığı. görüntüleme gerekebilir en iyisi kalp damarcı

varis görüntüsü yok ama bacakta yaşımda daha 30 :)

sigarayı 2 yıl önce bıraktım acaba ? her zaman yapmıyor bu bir iki haftadır başladı.

Özellikle "koşucu bacağı" adıyla bilinen ve tibia (kaval kemiği) üzerinde ağrıya neden olan duruma sahip olabilirsiniz.(İhtimal)
medial stress tibial syndrome adıyla bilinen bu rahatsızlıkta kemikte çok az düzeyde bir esneme, ilerleyen zamanlarda da yamulma görülebilir. Eğer kiloluysanız bunu yaşama olasılığınız daha da yükselir.
Düzgün koşu ayakkabısı kullanmamak, tartan zemin dışında bir zeminde koşmak bu durumu tetikleyebilir.
Muayene sırasında belli noktalardan bası uygulayarak doktor bunu rahatlıkla tespit edebilir.
Tedavi edilebilir bir durumdur.
Geçmiş olsun.

bilmiyorum

6. is. sut, musli, bal.

12 falan gibi kalkarim. Kruvasan kaldiysa onu yerim cayla. Olmazsa yine tosta talim.

7. ders. hiçbir şey

8, iş, (hazırlanma hızıma göre) yumurta veya poğaça

8-8:30 arası-iş-zeytin,peynir,domates,tereyağ-salça ikilisi,çay

7. iş. nesquik mısır gevreği

Altıda uyanacağım. Çalışacağım. Kahvaltıda kahve, peynirli jambonlu tost ve portakal suyu olacak. Ardından çalışma süresi boyunca da kahve eşlik etmeye devam edecek.

06:15, 1.5 saatlik yol-okul, büyük ihtimalle mısır gevreği

kaçta uyanırım bilemiyorum. kahvaltıda süt, yulaf ezmesi, yumurta beyazı, beyaz peynir, hindi füme var.

Uyumayacağım sabaha kadar çalışacağım o yüzden uyanma ve günayma mevzuları olmayacak. Muhtemel kahvaltı boyoz-çay.

7 uyancam okul gitmek için , kahvaltı yapmicam derse girmeden 5 dk önce çay+poğaça.

7, iş, kömeç

6, iş. İstifa sonrası son iki.
kepeğe kaşar domates tost, fiks..

7.30 ders salcali tost

hiç uyumicam. kahvaltı: starbucks. evden 8'de çıkarım muhtemelen

9'da kalkacağım. Çarşamba dersim 11'de başlıyor. Saat 10'dan biraz sonra çıkınca trafik de olmuyor, rahat rahat gidiyorum ne güzel.
Omlet olabilir.

7-8 arası.
kahvaltıda bilimum yumurta var. yarın sanırım otlu peynirli yapıcam.
erken kalkmayı seviyorum. kalkamıyorum çoğunlukla o ayrı.

8 gibi. İş. Granola + yoğurt ve yeşil çay (douchebag alert)

6:45, iş, komşufırından tahıllı ezine peynirli sandviç+kahvaltım meyve suyu (fiks)

7:30
İş var, bilmediğim bir yere gideceğimden erken varmak istiyorum
Açık büfe kahvaltı, yok yok

5te uyanacağım,koşuya çıkıyorum 1 saat sahilde sonrada duş alacağım.

kahvaltıda peynirli omlet ve kahve var

9da da okulda olmam lazım

vücut ne zaman uyanmak isterse. 5 günlük tatil yapmış olucam fakat perşembe sendromu başlıyor yarın.

müsli yerim 99%.

edit: ayrıca işe okula giderken 8'de uyananlara imreniyorum. ne güzel bi hayat.

7.30. is icin. kahvaltida yogurt-tarcin-elma-badem karisimi yiyecegim.

6.30
iş
domates, peynir, zeytin, kahvaltıya zaman kaldıysa omlet.

gözlüğünün üzerine 3d gözlüğü takıyor?

gözlüğün üzeri +1

gitmeyerek. bence zaten milenyumun en sacma teknolojisi 3d seyir. sirf katmanlarla izliycem diye essek kadar gozluk takilir mi arkadas? teknoloji hayati kolaylastirir zorlastirmaz.

Miyopluğun ileri gelenlerinden biriyim. Gözlüğümün üzerine takıyorum 3d gözlüğünü. E tabi temkinli olmanız gerekiyor, olur da koltuk sallanırsa tek elinizle gözlüğü tutmanız gerekiyor, dahası kendi gözlüğünüzün camı çerçevesi zarar görmesin diye bir daha hassasiyet göstermeniz gerekiyor.

Gözlüğün üzerine 3d gözlüğü takınca rahat oluyor. Lens+3d'den farksı geldi bana. Biraz kulak acır o kadar, o her türlü acıyor zaten.

gözlük üstü. 3d izlememeyi tercih ediyorum. kötü görüntü kalitesi, burun kulak ağrısı...

3d tv teknolojisi niye geç geldi ülkeye belli oldu :)

gözlük +

@dokunmakalbime ben de öyle diyordum ama (bkz: gravity )

sertap erener ışın karaca şarkıları.

dediğiniz tür olmasa da die zauberflöte

queen-innuendo,dont stop me now. çok zevklidir söylenmeleri. en azından benim için :)

www.youtube.com

sam brown - stop
hooverphonic - mad about you
tanita tikaram - twist in my sobriety
bu ucunu de soylemesi asiri zevkli :)

www.youtube.com hem söylemesi kolaydır, hem sözleri çok akılda kalıcıdır, hemi de güzeldir.

Lana del rey sarkilari. Sesiniz ney, soprano mu falan ne bileyim bilmiyorum ama without you falan guzel mesela.

ben blowin' in the wind'i söylemiştim bob dylan'dan. çok zevkliydi. vay anasını, gözlerim doldu. ne günler geride kaldı.

iphone varsa sing! uygulamasını yükleyin smule'nin, pratik yaparken çok faydasını görürsünüz. android'te de vardır herhalde bu uygulama.

tavsiyelerim:
norah jones - don't know why
adele - rolling in the deep
otis redding - sitting on the dock of the bay
ccr - i heard it through the grapevine
amy winehouse - you know i'm no good

ben bu şarkıları çok seviyorum ve söylerken çok keyif alıyorum. umarım siz de alırsınız. kolay gelsin. :)

şöyle bişey vardı ama işine yaramaz herhalde?

(bkz: birbiriyle alakasız iki kişi bulma sanatı)

yok yok kisileri ifade eden ilk kelimeyle ozdeslestirsem is gorur aslinda. muslum : jiletlemek - sabrı kus vurmak gıbı:)

Size hangi konuda metod lazım anlamadım ben. Birbirinden alakasız cümlecikler nedir? Kolaj mı yapacaksınız? Birbirinden alakasız cümlecikleri bulma metodu diye bir şey mi var? Vallahi anlamadım.

yahu işte birbirinden alakasız kısa cümleler daha nasıl anlatabilirim ki? su içmek, ip atlamak, balkonda oturmak vs..kolaj molaj yapmayacağım. böyle birbirinden alakasız binlerce cümleyi bulabileceğim bir yer, metod arıyorum.

Azra Erhat - Mitoloji Sözlüğü
Edith Hamilton - Mitologya

www.eksiduyuru.com

Zamaninda ben de duyuru acmistim; belki yardimci olur cevaplar.

Bulfinch Mitolojileri diye bir kitap var, adamın 3 kitabının toplanmış hali. iskandinav mitolojisi falan da var içinde. kalınca bri kitap ama dili anlatımı çok güzel. tavsiye ederim.

Azra Erhat'ın sözlüğü on numaradır. İlyada ile birlikte okursanız bayağı işinizi görür.
Yunan mitolojisi dışında Antik Yunan ile ilgili de araştırma yapmak istiyorsanız Tarihöncesi Ege isimli 2 kitabı tavsiye ederim www.idefix.com

kendimce kısmen biliyorum ama uygulamıyorum. tv yok hayatımda iyi hoş da gerekli işlerim için başında olmam gereken pc'de gereksiz işler için de bir o kadar vakit ayırıyor olmam zamanımı verimsiz kılıyor. ha ama hakkaten göreceli bir de ben mesela yemek yapmayı, spor yapmayı falan verimli addediyorum, böyle görmeyenler de olabilir. kendi hayatından çıkarmaya bak derim biraz verimliliği.

ben pek yapamıyorum ama yapabilenler planlı yaşıyor. ne zaman ne için çalışacağından sosyal ilişkilerini, eğlencesini, ne zaman içip sapıtacağını bile planlayan insanlar var. vakit darlığından da hiç şikayet etmiyorlar :/

7 saatlik uyku ve akabinde erken kalkış. sabah erken kalkarsan gün ister istemez verimli oluyor.

Sahici bir "amaca sahip olunduğu varsayımıyla" yedi maddem var benim.
1. Geç uyumak ve erken uyanmak.
2. Planlı biçimde iş yapmak.
3. Sosyal yaşam ya da bireysel eğlence işleri için "amacımızdan" vazgeçmemek.
4. Her yerde ve her zaman okumak.
5. Gündelik yaşam içinde yaşam amacımıza koşut olmayan şeylerden uzak durmak.
5. Asla ertelememek.
6. Kendini olumsuzlamamak ve geçmiş zaman için hayıflanarak zaman harcamamak.
7. Kesintisiz öğrenmeyi alışkanlık haline getirmek ve her şeyi bağlam içinde tutmak.

Bunlar için,@straight gigolo'nun da dediği gibi gereksiz insanlardan uzak durmak, gereksiz görsel materyallerden uzak durmak, günlük alışkanlıklar edinip zamanın kıymetini anlamak ve bunu akıldan çıkartmamak her zaman işe yarayacaktır.
Nitelikli kitaplar okumak, nitelikli düşünmeyi sağlar.
Yolda geçirilen zaman, yüklendiğimiz angarya işler sırasında geçirdiğimiz zaman (bu işleri üstlenmemiz elzem olabilir bazen, aile durumları vb.) boşa geçmiş zaman olsun istemiyorsak zihnimizi eğitmek ve çarkın hiç durmadan devam etmesini sağlamak zorundayız.

@straight gigolo +1. motivasyonumu kıracak herkesten uzak duruyorum. kendime hedefler koyuyorum ayrıca. "haftada en az 12 saat falanca işe ayıracağım" gibi gibi. bi ara günlük internet kullanımıma kota koymuştum. günde 3 saatten fazla internete girmeyi yasaklamıştım kendime. o aralar baya fazla kitap okumayı başarmıştım mesela. ama devam edemedim.

tam yazacaktım, önce yorumlara bakayım dedim. iyi ki bakmışım, yazmama gerek kalmadı. straight gigolo abi ve kalemdefter +1
noktası virgülüne.

6 saatten fazla uyumamak
yemeğe öğün başına 15 dakikadan fazla ayırmamak.
ulaşım rotaları için farklı kaynaklardan yararlanıp ince eleyip sık dokumak. iş geliş-dönüş saatlerinde fazla rağbet görmeyen güzergahları kullanmak hatta mümkünse yolda olmamak.
planlara sadık kalmak, en kötü ihtimalle 1 gün öncesinden plan yapmak.

zamanımı daha verimli kullanmak istediğim günler duyuruya az giriyorum (:
şimdi yaptığım gibi çizim arasında kaçamak girişler daha eğlenceli.
internet beni yiyip bitiriyor çünkü :( zamanım en çok burda kayboluyor.

Aynı aplikasyonu kullananlar arasında belli bir güzergahta olanların vasıtalarına binerek toplu taşıma sorununu ortadan kaldırmak gibi bir şey mümkün olsa.
Diyelim x sokağından y caddesine gideceğim ama x sokağına gitmeden bir toplu taşıma aracına binmem mümkün değil. Varış noktası y olan kullanıcılar arasında bana en yakın olanını belirlese sistem ve oraya yönelip onun arabasıyla y sokağına gidebilsem. Tabi sistem kullanıcı bilgilerinin doğruluğu üzerinden güvenlik sağlayacak.

@kalemdefter'in tavsiye ettiği şeyi yine bir proje dahilinde arkadaşlarım yapmıştı. işlerlik ve güvenlik açısından çok eleştiri almıştı. söyleyeyim dedim.

mesela bir dersteki öğrencilerin yoklamasını alan application. sınıftaki öğrenciler foursquare'a benzeyen bu app üzerinden check in yapar. hocanın telefonuna da bu check in yapanların listesi düşer.

düdüt: bunun üzerinden para kazanırsan komisyonumu isterim.

@zgrydn
Akıllı telefonu olmayan öğrenciler ne yapacak peki?

@jacque, asgari ücretle çalışanların bile ayfor'larla dolaştığı böyle bir dönemde parmakla gösterilecek, toplum önünde aşağılanacak, örselenecek, el ele tutuşularak etraflarında daire oluşturulup dans edilecek sevgili aynştayn.

şaka bi yana devlet üniversitelerinde söylediğin sebepten ötürü pratikte uygulanması zor olabilir ama özel üniversitelerde gideri var bemce.

olmaz bence. ek kontenjanla yerleştirildin sonuçta.

bir şey olmaz da yanında bi tane defterin olsa da yeter.

beslenme çantanı da unutma. şaka şaka ne çantası ya? lisede bile çanta kullanmamış biri olarak yadırgıyorum bu soruyu.

Üniversiteden mezun olalı uzun yıllar oldu, hala çantayla dolaşırım ve içinde hala defterler kitaplar vardır. Defterin kitabın hamallığını yapmaktan çekinmeyin, çantayla gidin, yanınızda olsun aradığınızda içine kendinizi gömebileceğiniz kitaplar, kırtasiye malzemeleri vs. Hiçbir zararı olmaz.

Sırt çantası insanın hayatının her döneminde olmalı.ek kontenjanla girilen üniversite de dahil.

ahmet hakan
sukru kizilot

engin ardıç

Kemal Okuyan..

elinde kahve, gazeteden/internetten köşe yazılarını toplayıp okuyan yok mu yahu içinizde?

Ben bir ara toplama isi yapiyordum. Mehmet Farac ve Ali Ece'nin yazilarini begeniyorum. Yalniz kose yazisi toplamak zor , cunku internet gazeteciligi var.

toplamaktan derken, köşe yazılarını farklı sekmede açıp sıryla okumak veya gazetelerden sırayla okumak. günlük tüm köşe yazılarına yönlendirme yapan siteler var mesela. ben ordan açıyorum 45-50 yeni sekme başlıyorum okumaya.

köşe yazılarını okumayı severim. ama düzenli takip ettiklerin var;
şükrü kızılot
engin ardıç

eksisozluk.com bence ne okuyorsak okuyalım dikkat edilmesi gereken şey linkte

beğendim ben. hastalık grip mi

ateşli grip gibi. Teşekkürler beğeniler için

a a güzelmiş ki. bi de kargo sarkısı söyleyip bana özelden yollar mısın..

Geçmiş olsun. Dinledim. Teşekkür ederiz. :)

vay çok güzel olmuş çok gerçek bi kaç tane daha söylesene.
daha varmış tmm onları artık.

:)

korse? doktor tavsiyesiyle bir süre kullanan bir arkadaşım gayet dik duruyor şu an.

insanın bin yıllar içinde evrim geçirdiğini hatırlasana hocam?

şaka bir yana korse tarzı aletler var dik durmanı sağlayan ama bi ortopediste git çok kötüyse

pilates diyolla, ben yapanın yalancısıyım.

korse takacağına kas yap bence. kasların güçsüz olduğu için taşıyamıyolar o yüzden bükülüyosun.

psikolojik olarak sana acaip destek olacak bir önerim var.
en kambur oturduğun anda birisi fotoğrafını çeksin ve sana göstersin.
tiksinirsin kendinden.
kim lan bu gollum dersin. ve en fenası gerçekten öyle görünüyorsun.

bu seni çok pis etkiler.

boynunu geri atmaya yani kafanı dik tutmaya alış böylece direk olarak omurgan düzgün bir şekilde durur.

kas yapman lazım, vücut geliştirmeye gitmelisin. korseler korseyi taktığın sürece seni dik tutar, kasların tembelleşebilir bu arada daha kötü durmaya başlayabilirsin.

dik durmak istiyorsan sırt kaslarını geliştireceksin.

google'a barfiks yazarak işe başla.

İp atlamak sırtınızı da çalıştıracak ve dikleşmenizi sağlayacak bir egzersizdir beraberinde barfiks de yapabiliyorsanız (doktora gidin önce herhangi bir engel teşkil etmiyorsa yapın) sizin oturmanızdan kaynaklanan eğim düzelir. Öğretmenlerde vb. masa başı işler yapan insanlarda sıklıkla bu kamburlaşma durumu yüzünden mekanik bel ağrısı hasıl olur ki dikkatli olmakta fayda var.

en banko yolu söyleyeceğim sana şimdi; barfiks.
çin askerlerinin iğne olayından daha garanti. şayet düzenli yaparsan, inanılmazın ötesinde faydasını göreceksin. görmezsen bul beni. başka bir şey söylemiyorum.

(bkz: kendimden biliyorum ekolü)

medikalcilerde satılan sirtliklar var. bunlar dik durmadiginizda ses çıkartıyor. isterseniz titreşime alıp kiyafetinizin içine giyebilir ve günlük olarak kullanabilirsiniz. bir ortopedistten yardım alsaniz iyi olur.

Salsa bana cok iyi gelmisti. Dik durmak gerekiyor dans esnasinda, alistim o sekilde.

chai tea latte

fresha diye bisi cikti sanirim yeni
lime olanini tavsiye ederim
soguk buzlu bi icecek
nane surubu koydurmadan gayet guzel oluyo kalorisi de az 100 kalori sanirim icinde yesil limon ve yesil kahve cekirdegi falan var diyordu yanilmiyorsam

@rentts hastasıyım anlatamam ama kışın içemem onu :/

yazın karamel frapiçuno
kışın karamel makiyato

tall, normal süt

freşa lime içtim, hiçbir tadı yok. git su iç daha iyi.

Karamel makiyato

karamel makkiato

Taze çekilmiş Kenya'dan french press. Duruma göre Cafe Verona da güzel gider.

up in death mokoko.

white chocolate mocha

Çoğunlukla Amerikano bazı zamanlarda da Chai çayı ama üzerine birazcık soya sütüyle.

chai tea latte + nane nane nasnağne şurubu. (evet çok komikim.)

ristretto bianco.

House Blend

chai tea latte
sütlü filtre kahve(yağsız süt)

americano irish. şahane

Yazın serinlemek için buzlu latte,
her zaman için ise Filtre kahve (az sütlü)

Americano. 2 parmak yagsiz sutle birlikte. Muazzam.

Risretto bianco (cilginlar gibi)
ice americano
Chai tea latte

yaz , karamel frappuccino
kış, white chocolate mocha. laktozsuz sütle.

isimleri bilmiyom ama yaz kış şu soğuk kahvesiz içecekleri süper oluyo la

nasil verildigine bagli. kliseyi veriyorsan onceki filmden ustun bir seyler yapman gerek. misal the conjuring vardi vizyonda gecenlerde. tamamen klise ama o kadar guzeldi ki oyunculuklar, diyaloglar ve etkilesimler; klise olmasina ragmen genel anlamda cok begenildi.

klise 1-0 yenik baslar. ama bunun da getirdigi avantajlar vardir. misal yaratici olman gerekmez. ama bu yenik baslama olayini artiya cevirmen icin baska konularda uzmanlasman gerekir.

Klişelerin sevilmemesi çok klişe bence. Sevelim klişeleri, biraz orijinal olsun. :D

Adam bombayı son anda da imha edemesin istiyoruz biz. Böylesi çok daha heyecanlı.

dunedan haklı. fakat üslup mühim tabii. o klişenin nasıl kullanıldığı, sarkazm içerip içermediği de önemli. yoksa b sınıfı bir poli,siye-macerayı izliyorsak zaten klişelere hazır olmalıyız.

her gün aynı saate uyanıyoruz işe/okula gidiyoruz güneş hep doğuyor hep batıyor kıştan sonra hep yaz geliyor. Tatillerimiz hep aynı günler. Dönüp dolaşıp aynı yemekleri yiyoruz.
Bu kadarı yeterince fazla zaten. Adam olsunlar diye sevmiyoruz ama anlatamıyoruz.

Klişe güvenlidir ancak klişeyi dramatik yapı içinde sundukları yer izleyiciyi, okuyucuyu aptal yerine koyuyorsa o zaman klişeyi kimse sevmez. İçinde bulunduğumuz çağda insanlar sinemaya acaba filanca yönetmen ne demiş diye gitmezler nasıl demiş onu görmek için giderler. Bu nasıl'ın günden güne anlatım olanaklarını zorlayan sanatların içinde ötekilerden ayrılan bir yanı olması, dünyayla ilgili perspektifimizin de geliştiğinin bir kanıtıdır. Bu yüzden klişeden uzak durabilen insanların üretkenliğini kutsar, ötekileriyse kendi bayağılıklarında boğulmaya terk ederiz.

aksiyonda her türlü alır götürür bir şekilde olayların son anda düzeltilmesi çünkü bu son ana kadar aksiyon heyecan demek. ama romantik, duygusal vs. şeylerde gitmiyor. hayatın birçok alanında da gitmiyor.

iki insan geliyor filmde didişiyorlar, bunlar kadın erkek. sonunda sırılsıklam aşık oluyorlar hem de hayatlarında hiç böyle duyguları tatmamış oluyor erkek. son anda bir yanlış anlaşılma oluyor ayrılıyorlar, biri de son anda gönlünü almak için ya uçağa, ya otobüse ya x yere yetişmeye çalışıyor. bu klişeler izlenmiyor eğer oyunculara özel bir hayranlık yoksa.

ya da korku filmlerinde sürekli çocukların çizdiği resimler gibi. sürekli küçük çocuk resimlerle bir şey anlatmaya çalışıyor. sürekli lanetli bir ev oluyor. sürekli birileri bir yerden bir yere taşınıyor ve inatla o evden gitmiyor. aileden birisi de saçmalama dostuğğm hayalet diye bir şey olamaz diyor. birisiyse deliriyor.

bu klişilerin geçtiği favori filmlerim de var. evet aşılmalı biraz ama aynen bohr atom modeli +1 the conjuring klişeden geberirken bile çok güzel. demek ki sorun klişe değil de klişeyi yedirme şeklinde.

tıpta buna arefe günü doğmak diyoruz:)

vitamin-mineral eksiğiniz yoksa ve bünyeniz kuvvetliyse yaralar çabuk iyileşir. ağız yarası stresten, enfeksiyonla veya fiziksel nedenlerle olur (yanak ısırma-protez vurması). stres kronik değilse, ağız hijyeninize dikkat ediyorsanız ve diş sıkma vb. probleminiz yoksa neden olmasın?

sigara içiyorsan ondan olabilir (evet doğru yazdım)

@vizdilla ballı, şanslı vb... çoğaltabiliriz.
Her hafta ağzımın ayrı bir yerinde yara çıkar ve her hafta bir yara ile gezerim. Her gün Bemiks C diye bir vitamin alıyorum, hekim tavsiyesi. Yine de değişiklik yok! Nalet olsun, her gün canım yanıyor. Dile getirsem arkadaşlar "ofis bebesi işte, her şeye of der" deyip gülüyorlar.
Sebebini bulursan bana da söyle...

@cliquot hergün 1 imuneks 1 supradyn 1 balık yağı ile başla ve düzenli kullan. bol su iç. 1 aydan sonra sen de aynı duruma gelirsin.

Ağız epiteli en çabuk tazelenen dokumuz diyebiliriz. Ondan öyle.

hayatın gerçekleri diyorum. ama herkes o kadar şanslı olamayabilir. ayrıca üniversite okumuş insanla okumayan illaki farkediyor. her şey para değil. boşver takma artizi.

O adamın yerinde olsaydın mutlu olur muydun? Hayatta neler yapmak istediğin önemli. İkinizde kendi yolunuzdan gitmişsiniz ne güzel işte. Başarının kriteri para değildir ayrıca maneviyattır. *klişedenölmeküzere*

1.bp.blogspot.com

olum sen o kadar okuyup hala eğitimsiz (bak dersler kitaplar, matematik denklemleri edebiyat terimleri demiyorum) biriyle tartışacak sosyakültürel bir yapıdaysan ne diyelim?
moron gibi olup zengin olmak mı derdin?

biz ona zengin olamazsın demedik, adam olamazsın dedik.

cahil ayinin tekidir direk audi alip poz vermesinden belli. bütün parasini eskiyip değeri düşecek arabaya vermiş barzo bi sik olmaz o ayidan .

iyi yapmış arkadaşın. burda da onu çekemeyenler hemen laf atmışlar. adam lise üniversite okumadı diye cahil mi olacak kitap internet diye bir şey yok mu?

urfadakiler de toprak zengini olmuş ama, auidinin bagajda koyun taşıyo diyolla

cahilliğe özendirilen
cahilliğiyle gurur duyanların olduğu bir toplumda yaşıyoruz artık.. normal yani burada yazılanlar da arkadaşının söyledikleri de...

yani bu yazıyla belirlenmese de hepimiz biliyoruz ki tüm toplumlarda bir sınıf farkı var..
istediği kadar kendini geliştirsin bir manavın hayatıyla akademide prf. olan birinin, ya da küçük bir kasabada hemşire olarak çalışan biriyle büyük şehirde güzel bir holdingte çalışan birinin; illa çalışanlardan gitmeyelim bu insanların çocuklarının da bir farkı var, dert etme yani

arkadaşının başarısına bok atmaya gerek yok, kafası çalışıyomuş iyi para kazanmış bu kadar basit. sen de farklı bi yol çizmişsin, sen de kazanırsın bunlar sıkıntı değil. benim dikkatimi çeken servet düşmanlığı. ya nerden biliyosunuz bütün parasını arabaya verdiğini? belki adam bi trilyon kazandı 120 milyarına gitti a4 aldı. ne var lan bunda? artık zenginleri itin götüne sokmak alışkanlık olmuş.

beyler adam "çaldı çırptı mahallenin amına koydu zengin oldu" dememiş, "okulu bırakıp kendini geliştirdi interneti iyi kullanıp zengin oldu" demiş.

bütün bunların ardından şunu söyleyeyim, o şanslı bi azınlık. bu anlattığın şeyler 90ların başında bitti aslında. her yıl 1 kişi filan bu şekilde zengin oluyodu, biri de arkadaşınmış. bence mutlu ol, adam bi sik olamayıp aç kalsaydı daha mı hoşuna gidicekti?

adam da eğitimsiz değil ki, gitmiş mesleki eğitim almış. ama zengin olma meselesi tamamen şans işi,sen de bugün ticaret hayatına atılabilirsin, ama para kazanabilir misin?