kibar insanlar, teşekkür et muhabbet et. bence bize baya yakınlar seviyorum onları.

cok özel hayat sorusu sorma, sizin kizlar veriyor mu falan deme. muhafazakardir cogu. bir de ingilizler sizi nasil zikmis la yillarca sömürge falan deme, cok aliniyorlar, ingilizler bizim tarihimizin güzel bir anısı diyorlar. ülkeleri ile ilgili övündükleri bir durum ingiliz sömürgesi olmak.

onun disinda son derece neşeli insanlardir, şakalaşmayi severler. eve davet et, sen onun evine git. misafirperverdirler.

Ben de iş hayatı hakkında bir noktaya değineyim, hindistanlılar ve pakistanlılar deadline olayında sıkıntı yaşarlar çoklukta (benim deneyimlerim bu yönde) yaptık, şu zamana yapıcaz diyip hiç iş yapmayıp karşı tarafı ortada bırakabiliyorlar. Arada sorun çıksa mesela süreçte haber vermezler genelde. Bunun için fazla kabalaşmadan arada işin hangi seviyede olduğunu filan kontrol etmek işe yarar.

Özel hayat konusunda muhafazakarlık önerisi doğru, hoşlanmıyorlar pek.

siz sorun onlar kafa sallasın.. siz cevaplayın onlar kafa sallasın.. yani sürekli kafalarını sallarlar aldırış etmeyin. parfumleri bile köri sosu esintilidir. sıcak insanlardır. ingilizcelerini anlamak zaman gerektirir.

Muhafazakardırlar, pistirler, sıcak kanlılardır, işleri yavaş yaparlar. Eğer verdiğin işi sürekli takip etmezsen sonuç alamazsın. Uysaldırlar, biz onlara göre çok agrasif kalıyoruz.

karşımdaki oldukça profesyonel..sorduğum her soruya ayrıntılı zamanında cevaplar veren biri..iş maksadıyla beraberiz tabi..teşekkürler cevaplara..

hindu mu müslüman mı öncelikle. müslümansa çok da farklı değil, hinduysa bayramlarını kutla. bayramlar çok önemlidir. diwali olur holi olur. büyük saygı sempati kazanırsın. dendiği gibi muhafazakardırlar. aishwarya rai'yi oprah davet etmişti de sizde öpüşmek tabumu diye üzerine gitmişti epey kadın gene alttan aldı şirinlikle cevapladı ama çok kaba, saygısızca bir tavır onlar için. pis değildirler. türklerde olmayan diş fırçalama temizlikleri vardır. yerel yerler ve varoşlarda tuvalet yoktur su yoktur her gün bir kaç kova dışında tüketemezler. genel olarak şeytantersi cinsi leş baharatları da sicim gibi kullandıklarından berbat kokarlar, saçlarını yağlarlar özellikle falan. bu gibi şeyler pistirler kanısına varmanızı sağlarlar ama değildirler.

Bence de çakı.

4. şık en mantıklısı eğer yoksa zaten elinizde bir tane.
Ucuzundan bir e kitap okuyucu öğrenciyseniz çok işinizi görür

@eranicus: İsviçre çakısı olması lazım aslının, ama soran anlamış zaten kastınızı.

Vezir padişah danışmanı zaten. Paşa olur, sayıları bellidir birden fazladırlar.
Vezir-i azam ve sadrazam aynı şey. Vezirlerin başı, padişahın baş danışmanı, divanın da başı. Sahip oldukları yetkiler diğer vezirlerden daha fazla. Dönem dönem değişmekle birlikte Osmanlı'da devleti padişah gibi yöneten sadrazamlar da vardır (Köprülü gibi).

homo sapiens gotgobekus +1

vezirler bugünün bakanları gibidir. Sadrazam ya da vezir-i azam ise başbakan. Ama son sözü daima padişah söylüyor. sadrazamını rahatlıkla idam ettirebilir padişah..

Teşekkür ederim. Vezir-i azam ve sadrazamın aynı olduğu kesin mi?

%100 kesin

vezir-i azam ile sadrazam aynı olarak kabul edilse de aslında aynı kişiler değildir. vezir-i azam, yürütme yetkisine sahip meclis başkanı olarak düşünülebilir. sadzaram ise bildiğimiz başbakandır. sadrazım 18. yy'dan sonra kullanılmaya başlanmıştır. nezaretler kurulmuş ve bu nezaretler sadrazam paşaya bağlanmıştır.
ancak osmanlı klasik döneminde divan-ı hümayum olarak adlandırılan yapı bir hükümet ya da bakanlar kurulu değildir. yürütme yetkisine sahip olan meclis olarak kabul etmek daha doğru olur.

İlhan Şeşen - New York

Google'da "her şey var da İstanbul yok" arayınca çıkıyor halbuki.

Duyuruya soru sorucak kadar bilgisayardan anlıyorsanız geçersiniz. Sözlükte is 100 başlığına bakmanız yeterli. Çalışılacak bir şey değil.

Duyuruya soru soracak kadar anlamaktan kasıt: Fare ile istenen yere tıklayabiliyor musun, istenen bir paragrafı seçebiliyor musun, pencere kapatmak için köşedeki x'e basabiliyor musun tarzı şeyler.

çalışma, gerçekten. sorular şu ayarda:

.jpg ne uzantısıdır?

cevap: resim

gibi.

ashdasd çıkmış soru diyor yavv. direk gir hiç uğraşma, mouse tutmayı bilen adam kalmaz o sınavdan.

kamu bankaları için (vakıf, halk, ziraat);

1- test olursun, anadolu üniversitesi veya gazi üniversitesi gibi okullar düzenler. genel kültür (tarih, coğrafya, vatandaşlık), genel yetenek (mat, türkçe), iktisat, maliye, muhasebe, hukuk alanından soru gelir. çıkmış sorular internette var.

2- kazanırsan mülakata katılırsın. orda seni tanımaya çalışırlar, bilgi seviyeni, hareket ve tavırlarını incelerler. uygun görülürsen kazanırsın.

özel bankalarınki biraz daha değişik, ilk yaptıkları test şekil yeteneği sorularından oluşuyor. müfettişlik gibi pozisyonlarda 3-4 defa görüşmeye gitmen gerekebiliyor. süreç belirsiz. müfettişlik için gidip uzmanlık teklif edebilirler.

edit:sınavda ingilizce de olabiliyor. müfettişlikte kesin olur.

anladım, çok teşekkürler istediğim gibi cevaplardı.

peki özel bankaların şekil yeteneği ağırlıklı sınavını geçtikten sonraki aşamalarda iktisat, hukuk, maliye ve muhasebeden sorular geliyor öyle değil mi?

bir de bu derslere çalışmak için önerebileceğiniz kaynaklar var mı?

gelebilir tabi gelmez diyemem, giriş aşamasında da sorabilirler. ben özel banka sınavlarına pek aşina sayılmam.

kaynak olarak kpss yayınları var, onları kullanmanız daha faydalı olur. ilave olarak bankalar banka hukuku/banka muhasebesi gibi alnlardan bir kaç soru sorabilirler. onun dışında kpss için yapılan hazırlık bankalarda da işe yarar.

İlk olarak sürekli takip etmen gereken iki kaynak olarak memurlar.net'de özel sektör bölümüne ve www.bankasinavlarihvz.com kısmına göz atmanızı öneririm. Özellikle ikincisi oldukça faydalı bilgiler edinebileceğiniz bir kaynaktır.

1-bihaber'in bahsettiği gibi müfettiş yardımcılığı sınavlarında kamu bankaları hukuk-iktisat-muhasebe-genel yetenek-genel kültür ve ingilizceden sınav yapar, sınavda başarılı adaylar arasından belli bir sayıdaki adayı ise mülakata/mülakatlara alır. Çoğu banka müfettiş yardımcısı pozisyonu için ayrıca bir istihbarat ve ev mülakatı aşaması da kullanır. Sınavda hangi konulardan sorumlu olduğunuz ise her bankada değişmekle birlikte sınav duyurularında bildirilir. Özel bankalar ise kendi kafalarına göre takılmaktadır. Örneğin Akbank genel yetenek ve güncel ekonomi bilgisi üzerine bir test sınavı yaparken, İş Bankası sadece iktisat üzerine klasik bir yazılı sınav yapar. Özel bankaların çoğunun kamu bankaları sınavlarından farkı yabancı dil istemeleridir. Bunu sınavdan önce alacağınız bir dil sınavı belgesiyle istediklerinden önceden tedbirli olmakta fayda var. Özel bankaların çoğu KPDS sallamaz, fakat her banka TOEFL'ı kabul eder. İngilizce de iyiyse paraya kıyıp TOEFL belgenizi hazır edin önceden. Devlet bankaları da her halükarda işe girme aşamasında dil belgesi talep eder zaten.

2- Mülakatlar genellikle seni tanımaya ve daha önce iş/eğitim hayatında yaptıkların üzerine odaklanır. Fakat yine de alan konularından yine sorular gelir. Bunlar daha çok iktisat-hukuk-muhasebe üçlüsünün bankacılıkla ilgili alanlarıyla alakalıdır. Sınavı geçen birisinin verebileceği cevaplar genellikle fakat orada asıl önem verdikleri cevaptan çok muhakeme ve ikna yeteneğinizdir.

Kaynaklar özellike memurlar.net sitesinde bolca paylaşılır, fakat hukukçu değilseniz hukuka abanmak pek fayda sağlamaz. Genel geçer bir seviye de işinizi rahatça görür.

şu son cevapla da kafamdaki tüm taşlar oturdu yerine.

bu ay toefl kursuna başlıyordum zaten, belgemi elime alayım. ardından zeynel dinler, orhan sevilengül ve bankacılık akademinin bir bankacılık kitabı var. bu üçü üzerinden de kalan bilgilerimi hallederim gibi.

yaparım ben bu işi.

elbise çantasında koltuk üstlerindeki bölmelere koyarak.

muavinden rica edebilirseniz bagajdaki askıya asabiliyor.

kılıfın içine koyarsanız, otobüslerde takım elbise asmak için özel bölmeler oluyor bagajlarda.

Takım elbise için çantalar oluyor, onlarla. Sürekli seyahat eden erkek için neredeyse zorunluluk. Yaklaşık olarak şuna benzer birşey.

urun.gittigidiyor.com

özel valize gerek yok. gir beymen'e, kiğılıya falan, bir takım elbise askısı iste

goo.gl mis gibi ve bedava. üstelik çanta gibi de yer tutmaz, ağırlık yapmaz.

Eğer taşınacak takım sayısı 1-2 ise kılıflar iş görür ben smyrna'nın dediği gib. Ancak taşınacak takım sayısı artınca çanta çok kolaylaştırıyor takım taşıma işini.

takım elbise kılıfı var, taşıma işini oldukça kolaylaştırıyor doğru ama otobüs yolculuğunda o kılıfı nereye koyacağımız asıl problem.

otobüslerde askı var denilmiş, benim haberim yoktu açıkçası, gelecek sefer soracağım.

şu takım çantasını da merak ediyorum, dışı nasıl korunaklı mı , mesela otobüs bagajında üstüne başka şeyler koyulduğunu düşünün, eziliyor mu?

ve takımı ikiye katlayarak koyuyorsunuz sanırım. bu kırışmaya sebep olmuyor mu? ayrıca çanta içinde iken ceketin kolları sağa sola savrulup, ezilip kırışmıyor mu?

Oldukça korunaklı modelleri de var, daha önce ezilme problemi filan yaşamadım. Evet takımlar ikiye katlanmış oluyor, ancak doğrudan sanki pantolon katlar gibi değil de kat kat elbiseler katlandığından herhangi bir iz oluşturmuyor. Kat izi zaten otobüste alt tarafa kılıfla astığınızda daha kolay oluşuyor. Kollarda da şimdiye kadar bir problem yaşamadım, zaten çantanın içinde sabitlemek için lastikler mevcut bunu engellemek için. Otobüs altında sallanan bir takım daha çok sağa sola vuracağından daha kolay bozuluyor ütüsü.

anladım, cevap veren herkese teşekkürler..

Burs kesilmiyor ki. Krediye dönüyor olması lazım.

krediye falan dönüşmedin demiştim ben. kredi için zaten başka hesap oluşturuluyor, bana başka hesap mesap da gelmedi

verdiğin dilekçe işleme konmamış demek ki, bankadan almış görünüyorsun bu paraları ziraate gidip adına açılan hesap no'sunu vs öğrenip tekrar bi itiraz et ama eski dilekçeni ispat etmen gerekli

eğer bana kredi için başka hesap oluşturulduysa taa 2006'da ve ben de o hesaptan hiç haberim olmadığı için hiç para da çekmedim, direkt itiraz etsem, "hesabı da istemiyorum, paranızı da, alın paranızı tekrar, hiç çekmedim, borcumu morcumu iptal edin" desem ne olur.

mahkemeye kadar gider bu olay.
sinir krizi geçiriyorum şu anda.

Tutarların büyüklüklerine bakarak aslında bunun katkı kredisi olması daha muhtemel. Hani harcın çoğunu devlet ödesin diye başvurduğumuz.

ben 2. öğretim öğrencisiydim, katkı kredisi alamam. almadım da.

Enstruman al.

üstüne para ekler yol bisikleti alırdım.

elektro gitar alırdım bir de amfi tabi ikinci el gitar.

bi çuval un bi çuval şeker 5 kilo çay al, bi teneke de zeytinyağı. eski insanlar böyle yapardı. artanı bana yolla.

2 çift ayakkabı

ben bankaya koyardım en ters zamanlarda parasız kalıyorum ya.

illa harcamak zorunda değilsin. zorlama kendini harcamak için. :) kenara koy bi gün acil ihtiyacın olunca harcarsın. hastalık olur harcarsın falan.

kindle diyenin amına koyarım.

1 ton kömür.

bisiklet.

italya fransa ispanya vb merak ettiğin bi ülkeye gidiş dönüş uçak bileti. kalana biraz daha ekler orada harcarsın

elektrik süpürgesi, mümkünse dyson dc-23 animal.

kahve makinesi . tchibo. 250tl. mis. süper süper.

200 lirasını kenara ayırır kalanı mantıklı bir şekilde iddaaya yatırır, 4 bin tl olunca malta'ya dil kursuna giderdim

benim tavsiyem eğer öyle birşey yapmadıysanız bankaya atın "acil durum parası" olarak. ama illa harcamam lazım diyorsanız:

bir liste yapın almak istediğiniz şeylere dair. aynı maddeyi tekrar yazmaktan çekinmeyin. listedeki madde sayısı 100'e ulaşınca en çok tekrar ettiğiniz ürünü alın. genelde kararsızlıkta kullanılan bir yöntem bu.

ürün olarak tavsiyem ise eğer evde kalıyorsanız doğalgaz alın şimdiden, şubatta zam gelmesi muhtemel. Sigara da olur.

tam altın.

hesabıma yatırırdım. illa ki bir zaman lazım olucak.

tablet

lazım dıgılse harcamaz kenara atar ustune para koyar telefon alırdım.
altın alırdım.

Üstüne biraz daha ekler sevgiliime iPad touch 5. Nesil den alırdım

-bir kenara koyup uzerine de azar azar ekleyip tatilde yurtdisina giderdim.
-ayakkabi, gomlek, alkol alirdim.
-iddaa'ya basardim.

sonsuz kez?

6

edit: yani çocuk 1, 2, 4, 5, 10 ve 20 yaşındayken. sonrası hep ondalıklı. ayrıca soru çok güzelmiş.

hmm tam emin olmamakla 6.
20 den sonra bölemez zaten.(20den sonraki değerler için x+20/x 1ile 2 arasında değer alıyor sonsuzda 1 e yakınsıyor.)
20yi tam bölenler bölebiliyor.

21-1
22-2
24-4
25-5
30-10
40-20

6 kez

20nin asal çarpanları
2^2 * 5

üsleri birer arttırıp çarpıyorsun
3*2=6

sonuçta benimkisi de bi cevaptı niye tikimi alamıyorum acaba????

@neira, dağıttığımız şeker değil ki herkese sevabına verelim.

Doğru cevaba tik veriyoruz.

Hehe. Valla biz burda bir tanesiyle başa çıkamıyoruz, adamlara helal olsun. Şimdilik eyyorlamam bu. Cevapların gelişimine göre devam ederiz.

çok koyu protestan bir arkadaşımla yaptığımız konuşma sonucunda şu bilgiyi edindim; katolikler yeni ahit'e inanıyorlar ve protestanlar yeni ahit'in tamamen saptırılmış olduğunu, rahiplerin işine geldiği gibi yorumladığını düşünüyorlar. onlar eski ahit'e inanıyorlar çünkü onun bozulmadan aynen kaldığını düşünüyorlar.

edit: ortodokslarla ilgili bilgi toplayamadım henüz.
freekara'dan sonra gelen edit: evet bunlar ayrı ayrı inciller değil, incilin ayrı ayrı bölümleri.

+1 freekara

Neye göre inandıklarını bilmiyorum. Fakat İncil kuran gibi doğrudan peygambere iletilmiş bir kitap değil. İsa'nın hayat hikayesi + tevrat ortaya karışık tarzı bir kitap. Dolayısı ile İsa öldükten sonra değişik değişik binlerce incil çıkmış ortaya yorum ve anlatım farkından dolayı. Zamanında İznik konseyinde bu çok sayıda incili 4'e indirmiş din adamları. Protestanlarda da çeşit çeşit inciller var yani.

Müslümanlıkta Kuran'a değil de hadislere benziyor daha çok onun için. Nasıl binlerce değişik hadis kaynağı var ve birinin ak dediğine diğeri kara diyorsa incil de o şekil. Değişik yorumlamalar, farklar oluşturuyor. Hristiyanlar da bunun yorum farkı olduğundan dolayı "İncil değiştirilmiş hacı" diye paranoya içinde değiller bunun yüzünden.

(bkz: iznik konsili)

yeni ahit incil demek, eski ahit ise tevrat.

hristiyanlar ikisine de inanıyor, mezhep mezhep ayrılmadan.

sözüm ona bir tanrı var. bu tanrı peygamber gönderiyor isa diye. bu adam yaşıyor, havarileri, kankaları, yoldaşları vs oluyor yaşadığı süre boyunca. sonra ölüyor. ölünce bu kankaları kendisinin başından geçenleri yazıyorlar ya da ona buna anlatıyorlar. kimi inciller isanın ölümünden çok uzun yıllar sonra yazılıyor. incil deyince akla gelen kuran gibi gökten indiği iddia edilen bir kitap değil de, isa peygamberin anıları, tavsiyeleri, yapın veya yapmayın dedikleri. ondan dolayı değiştirilmek diye bir şey zaten yok. muhammed ya da kuranın yazıldığı dönemdeki insanlar, hadis ravileri incilin tarihini doğru düzgün bilmedikleri için değiştirilmiş diye kestirip atmışlar. halbuki ortada değiştirilecek bir şey yok zaten. önüne gelen isa ile ilgili ne biliyorsa onu yazmış işte.

@homo sapiens gotgobekus, isa'da bir resul yani kendisine kitap verilen peygamberlerden biri. kendisi hayattayken bunun yazıya geçmiş olmaması ve hadislere benzetmeniz çok mantıksız geldi.
@xenu emin misiniz?

not: inancı olmayanlar yazmasın, tanrı veya din tartışması yapmıyoruz.

Benim de inancım yok. İsa diye zamanında bulunan ve peygamber olarak insanları peşinden sürüklemiş birisi olduğuna inanıyorum fakat kendisine kuran'da bahsedildiği gibi bir kitap indiği veya kendisi hayattayken bir kitap yazdırdığı konusuna inanmıyorum.

hadislere benzeme kısmı şu anda piyasada olan incillerin nasıl oluşturulduğu konusunda kafanızda bir fikir oluşturma açısından.

akşam yine bir grup hristiyan arkadaşla birlikteydim ve detaylıca sordum. olay şuymuş:

isadan önce eski ahit var ve tevrat ve zeburu kapsıyor. isa doğduktan sonra yeni ahit oluşmaya başlıyor. ama bu yeni ahit vahiy inmesiyle falan değil, isa'nın etrafındakilerin onun hakkında bildikleriyle ilgili yazdıklarından, insanoğluna öğütlerinden, o zamanın iyisi güzeli neyse ondan oluşuyor. katolikler şuna protestanlar buna inanıyor diye fark yokmuş. bana önceden anlatan arkadaş yanlış anlatmış. iki mezhebin de (ortodoksları hala bilmiyorum, protestan olan arkadaşlar da bilmiyordu) inandığı şey aynı, hem eski hem yeni ahit. ama pratikte farklılıklar var, katoliklerde aizzler var ama protestanlarda yok gibi. bu durumda hangisine neye göre inanır gibi bir soru da sorulmazmış yani.

o çok koyu geçinen arkadaş beni tamamen yanlış bilgilendirmiş meğer. bir başka arkadaş da çıkıp başka şey derse daha da konuşmam bu konuyla ilgili.

ne kadar materyal o kadar iyi

facebook yoluya hiçbir şey yapma da, gerisini bilemiyorum. gerçi vize ile ilgili kısmı hatırlatan bir mail gönderebilirsin.

En kısa zamanda usturuplu bir şekilde mail atın tekrar, süreç hakkında 10 gündür haber alamadığınız için ek bir çaba gösterip gösteremeyeceğinizi sorup, pozisyona olan ilginizi tekrarlamak istediğinizden bahsedin. eski projeninizi de yollayın.

fakat ödül hakkında bilgi verirken hatırlamadığınızı filan söylemeyin, çevirisini yaptım; teyit ettim gibi bir bahane bulmaya çalışın. aldığınız ödül gereksiz tırıvırı birşeyse (yanlış anlamaya karşı önlem: yani başvurduğunuz adamın ödülü büyük ihtimalle iplemeyeceğini düşünüyorsanız veya adam biraz google aramasıyla o ödüle ulaşamayacaksa) hiç uğraşmayın, negatif etki yaratabilir.

hacı abi böyle mevzularda darlayabildiğin kadar darla adamı, vay amk adam harbiden bu işi istiyor desin emin ol hiçbirşeyi batırmayacağın gibi şu anki durumundan da kötü olmayacaktır hiçbir olası senaryo. tabi adamı sıkıştırırken de, "şşş hadi la alsana beni" modunda çok, kendi reklamasyonunu yap.. yukarıda bahsettiğin ödüllü projenden bahset, tam çeviri olmasada ana hatlarından oluşan bi özeti mail at, ne bileyim vur kır parçala işte.

facebook'tan değil de mailden yaz bir an önce. follow-up denen bir şey var, takip etmezsen bıraktı herhalde peşimizi derler. ha ona da cevap gelmezse yapacak bir şey yok.

mesaj attım.

devlet, devlet, devlet.

özel üniversite (tırıvırı olanlar ocak dışı) yurt hakkı+burs veriyorsa özelde, vermiyorsa mecburen eskişehir.

ben her türlü istanbul derdim.

üniversitesine ve bölümüne göre değişir. daha ayrıntılı bilgi vermeniz gerek.

özel üniversite. bir an için bile düşünme.

devlet üniversitesi; odtü, boğaziçi, itü falan değilse direkt özel üniversite. (ama eli yüzü düzgün bir özel üniversite)

çünkü devlet üniversitesine girdiğin puanla aldığın hizmet "orospu çocuğu siktir git" ayarındadır.
özel üniversitede ise imkanların aşağı yukarı ortalama bir devlet üniversitesinin 10 katıdır.

düşünme bile.

hele radyo sinema televizyon bölümüyse 10 kere istanbul.

devlet üniversitesinde eline kamera geçene kadar muhtemelen mezun olursun.
özel üniversitede ise imkanın muhtemelen daha çok olacaktır ve istanbul olduğu için en azından bu işin piyasasına daha yakın olacaksın.

tekrar ediyorum: devleti düşünme bile.

radyo televizyon okurken çalışma gerektiren bir bölüm olduğundan dolayı, gerek çevre edinme, gerek şehir, gerekse eğitim imkanları bakımından özel üniversite.

kendine güveniyorsan özel. çevrendekilerinin yaptıklarına, yediklerine, siktiklerine ayak uydurabileceğini düşünüyorsan özel. ya da bunlara göz yumarak kendini motive edebileceksen yine özel.

özel ünide senin gibi burslu okuyan, zengin olmayan insanlar da olur.
para ödeyerek okuyanların da hepsi zengin değil.
kendi ayarında birini bulursun.

üniyi de yazsan daha iyiydi, ama ben de istanbul diyorum.

dizi: chuck

film: görevimiz tehlike, tinker tailor soldier spy, knight and day, syriana, the man who stare at goats.

bir kaçı ajan temalı komedi filmi tabi.

(bkz: archangel)
www.imdb.com

film: body of lies, türk olarak labirent

tabii ki en başarılarından biri

(bkz: homeland)

the departed, zwartboek, true lies, spy game, salt, from paris with love, knight and day, mr. and mrs. smith, duplicity, international, the saint, charlie's angels, xXx 1-2.

ekleme: enemy of the state, green zone, taken, rendition

ekleme 2: enemy of the state.

burn notice bu tarzda istediğiniz en güzel dizi örneği olabilir.

Traitor
The Recruit
The Good Shepherd

Munich: (bunu seyretmedim ama mossad ajanları ile ilgiliydi diye hatırlıyorum)

(bkz: munich)
(bkz: carlos)
(bkz: der baader meinhof komplex)

Spy Game

www.imdb.com

www.interpals.net

Kullanmadım ama bahsettiğiniz seviyede olduğunu zannediyorum.

Kıskancız hepimiz, dövmeliler çok havalı. Biz yaptıramıyoruz diye bok atıyoruz mecburen. Eziğiz.

fikirlerinin böyle olması neden garip geldi anlamadım?
Cevap: Belki gerçekten böyle düşünüyorlardır.

özenti gençliği taşlama amacı olabilir. dövme kişinin karakteri ile ilgili bir durumdur. seçimi başkasına bırakılmaz. bana göre kendi vücudunda hayatı boyunca taşıyacağı bir şeyi başkasının şekillendirmesi kadar saçma bir durum yok.

ha bana sorsanız bunu soran çük dövmesi yaptırsın. kendisini en iyi o betimler.

@basond
fikirlerin böyle olması garip değil. benim sorum daha çok tavır odaklı diyebilirim. yani "kötü", "olmamış" değil de; "bu nasıl dövme senin agzına sıcayım!!1bir!" tarzı cevaplar oluyor genelde.

3 dövmem var ama ben de negatif yaklaşıyorum çünkü gerçek bir istek değil de özentilik olduğunu görüyorum. gerçekten isteyen sormadan etmeden gider yaptırır, ne yaptıracağından, neresine yaptıracağından emindir, kararlıdır. bir allahın kulu bile beğenmese o sever. dövmenin böyle bir hissiyatı var yani, kişiye özel. böyle yaklaşmayanlara ben de önyargılıyım. teknik sorular ayrı.

bob dylan blowin in the wind olmasın ?
İlk aklıma gelen bu oldu.
www.youtube.com

@homo sapiens gotgobekus

ahahah, hocam ne kadar teşekkür etsem az, berbat bir tanımla bu kadar kısa sürede bulabilmeniz harika.Eski günleri yadettim.
Evet, şarkı Blowing in the wind
da dadadaa dadada da dada :)
not:neden bilmiyorum ama Ankara'da yaşıyorsanız size geldiğimde Polonya'dan ufacık bir hediye getirmek isterim.

bide farklı gruptan var ben en çok bunu severim daha coşkulu bir dinleyin belki seversiniz
www.youtube.com

Gazetelerin web siteleri? Onların arşivleri?
Yani çok düz mantık olacak ama medya öğrencisi olduğunuzu varsayarak bunu yazıyorum. Azıcık araştırmanız sizin de yararınıza olmaz mı?
Misal veriyorum girin Radikal, Hürriyet, HaberTürk, Cumhuriyet, Sabah gazetelerinin sitelerine, bu ay içindeki köşe yazılarının başlıklarına bakın önce, aynı konu içerenler mutlaka var zaten, açın ve ulaşın.
Kolay gelsin.

www.yazaroku.com

Buradan son zamanlar gündem işgal eden bir konu üzerinden gidebilirsiniz. Spesifik bir konu yoksa, en kolay Muhteşem Yüzyıl tartışması bulursunuz.

çok sağ olun buldum sayenizde

bi raa bununla ilgili internetten çıktısı alınan bi yapıştırma vardı, arabaların üzerine yapıştırılan. hani böyle bi ortak bilinç yaratmak için. türkiyede miydi hatırlamıyorum.. engellilerin karşılaştıkları sorunlar falandı hatta çıkış noktası.

fotografını çekip şurada paylaşıyor insanlar:
www.facebook.com

ben de çekiyorum da paylaşamadım daha hiç.

Benim eski oturduğum yerin bakkalı direk çiziyordu arabaları anahtarla. Sorana da "kaldırıma parkedersen çizerler kardeş" diyordu.

İhbar etmek daha kolay, 154'ü arayınca ilgileniyorlar genelde.

şikayet edip ceza yazdırabilirsiniz, çekilmesi lüzumlu bir yerse çekebilirler de. bana yazdılar ben cezamı ödedim, yapılabilirliğini, ilgilendiklerini burdan biliyorum. daha sonra da kaldırımı park edilmeyecek gibi düzenlemek gerekebilir tabi.

ben şahsen anasını sikiyorum öyle bir arabanın. genellikle çiziyorum. bir sefer aynasını kırdım, bir sefer kaputuna 'burası park yeri değil' yazdım. umarım benim yolum üzerine böyle bir araba park etmezsiniz.

(bkz: dungeons and dragons)

(bkz: eragon)

otobüs-tuncel kurtiz ve hatırlayamadığım diğerleri

alamanya alamanya diye bir belgesel var idi
www.youtube.com

film olarak fatih akın filmlerinin çoğu o kategoriye giriyor, misal
(bkz: auf der anderen seite)

Abd için her ne kadar beyzbol üstüne olsa da
(bkz: sugar)

hatırladım, almanya acı vatan

Tam dönemi götürün. Film iyi.

+7
film iyi

(bkz: el indio)

Açıklayayım ufak olarak; kendi çıkarı peşinde koşsa da kişiliğe sahip bir kötü karakterdir. Zekidir, insan kullanmayı iyi bilir ve bir o kadar da travmatik bir hikayesi var. Keşke Sergio Leone zamanında ayrı olarak bir de Indio'nun tarafından anlatan bir film çekse diye iç geçirdiğim oldu zamanında.

belki tam olarak anti-kahraman değil ama benimki tabi ki Joker!!

(bkz: villain)

çok var ya, hepsini saymam mümkün değil ama deneyeyim bir.. tyler durden, agent smith, darth vader, blade, tony montana..

edit: dexter, walter white, batman, wolverine..
birkaç da anime karakteri; luffy, zoro, sanji, ace, whitebeard, gol d. roger (one piece), kenpachi (bleach), alucard (hellsing)..

raif efendi, lüzumsuz adam.

anti-kahraman tanımını bilmek önemli. batman ancak kelimenin anlamına aşina olmayan insanlarca anti-kahraman olarak tanımlanabilir, zira tam anlamıyla kahraman özelliklerine sahip batman.

ajan smith, darth vader bunlar kötü adamlar, anti-kahraman değiller.

anime çok takip etmiyorum, ama kenpachi kesinlikle bir anti-kahraman, hem de en kralından.

bununla birlikte behzat ç., naked filmindeki baş karakter, dexter sağlam anti-kahramanlar.

Vegeta - Dragon Ball Z/GT
Piccolo - Dragon Ball/Z/GT

valla çok doğru mu anladım emin değilim ama deadpool

trainspotting-renton.

@madyb
hehe.. benim yazdıklarımı sınamışsın resmen. :) batman'in antihero olması tartışılır hep böyle bir konu açıldı mı.. "evet, öyle." diyen de çok, demeyen de. çizgi romanı okuduysan başından sonuna pek de superman'vari (tüm serisini okumadım ama genel kanı böyle.. tamamıyla adalet savunucusu, kendi doğrularından ve hero esaslarından şaşmayan bir karakter olduğunu varsayıyorum superman'in.) bir kahraman olmadığını çok bellidir batman'in. heroism'e ters, kusurlu denebilecek birçok davranışı var.
www.comicvine.com

bunun haricinde agent smith'le ve darth vader (ve tyler durden da) temsil ettikleri sistemin hero'ları. gerçek hayattan örneklemek saçma olacak ama.. tıpkı hitler'in naziler için hero, yahudiler için villain olması gibi. ama içinde bulundukları hikayede onlara karşı duran sistem iyi olarak kabul edildiğinden bu arkadaşlar anti konumunu işgal ediyorlar ister istemez.

villain'larsa pek bir şey savunma gayesi içinde olmayan, sıradan kötü adamlar.. tabii yazarlar, çizerler de yarattıkları villain'lara bir nebze olsun derinlik katmak istiyorlar genelde. bu yüzden de iyi mi, kötü mü olduğu şaibeli bir fikrin ya da oluşumun hero'su olarak karşımıza çıkıyorlar. artık eskinin o cici, saf kötü, erol taş villain'ları kalmadı anlayacağın. her villain bir noktada antihero. aslında bu konuyu tartışmak bile bir tuhaf geliyor bana. birisi "benim için şu antihero'dur." diyor, sonra başkası çıkıp "yok yav, onun neresi kahraman ki?" diyor.. superman'deki bizarro bile antihero kabul ediliyor comic geek'lerce mesela.. gerisini sen düşün. :)

(bkz: travis bickle)

batman dibinden sonuna kahramandır, her kahramanın çizgi romanında bazı hikayeler var ki onları kahraman dışı gösteriyor. superman'in de var. batman'i anti-kahraman gören kesin belirttiğim gibi kelimenin anlamını bilmeyen bir kesim insan, internet tartışmaları da hep o tip insanların ayar görmesiyle sona eriyor :). attığın linkte de genel kanı anti-kahraman olmadığı yönünde zaten.

temsil ettikleri sistemin kahramanları ne demek yahu, o adamlar kötü adamlar, antogonistler hikayelerinin. sen perspektif/bakış açısı kavramını çok yanlış noktadan ele alıyorsun. bu mantıkla o zaman kötü adam diye bir kavram kalmaz elimizde. bu denklemle her kahraman ve her kötü adam anti-kahraman, kahraman ya da kötü adam olarak görülebilir zaten. dünyanın en iyi niyetli insanı da ben kötü bi insansam benim görüşlerime göre ters ve benim hikayemin kötü adamı oluyor. bakış açısı katmak böyle bi şey değil :).


bahsettiğin sıfatlara aşinasın, ama içlerinden çıkmayı bilmiyorsun sevgili dost, ne dersen de daha kendi yazdıkların bile içinde çelişiyor. kötü adamlar sıradan değiller, hadi sıradan diyelim senin ikinci paragrafında yaptığın açıklamadaya dayanarak her kötü adam, aynı zamanda anti-kahramandır. joker de anti-kahraman o zaman, neticede adam da kendi temsil ettiği düzensizliğin kahramanı vb. vs.

savunman örneklerinden beter be abi :). ama bunun tartışmasını yapmayacağım, zira çat diye doğrudan ortada olan şeyler bunlar, hadi batman neyse onu tartış, ne diyeyim, ama vader ve smith ya bak özge şimdi onlar bi sistemin adamı filan diye anti-kahraman yapmak of of of:)

joker de tartışmaya açık zaten ama bence onu da antihero saymak biraz zorlama olur. şu link'e tıklayıp ctrl+f yaptıktan sonra "star wars" ve "batman" sonuçlarıyla karşılaşıp geri gelmeni rica ediyorum o zaman.. www.imdb.com

bildiğim en geçerli kaynak imdb. eğer varsa şu antihero'dur, bu değildir diye gösteren bir kaynak paslarsın buraya. sanki çalıkuşu'nda geçiyor antihero terimi, kimlerin antihero olduğu okullarda öğretiliyor da bu kadar net bir şekilde "artık buna da antihero diyen bir halt bilmiyordur." minvalinde laflar edebiliyorsun.. varsa onaylı bir antihero listesi, bilelim.. ha bir de evet, antihero'nun tanımınu yaparken az önce yaptığım gibi sistemli mistemli muhabbetlere girmek tam da yapılması gereken.

prison break izlediysen bilirsin t-bag'i mesela.. katil, tecavüzcü, faşist bir ağabeydi kendisi.. gitmiş wikipedia da onu antihero kabul etmiş. batman'i de etmiş aynı zamanda.. (ctrl+f devam.) yoruma açık bir konu bu gayet, üzüyorsun beni. :/
en.wikipedia.org

edit: bu arada tyler durden, agent smith, darth vader, tony montana harici de pek bir örnek yok bu kadar villain/antihero arası kalan. keşke herometer'ımız olsaydı üfletip öğrenseydik hangisi villain'lık raddesinde kötülük yapmış, hangisi ise gerçek anti-hero..

madem ki olay "anti kahraman nedir?" tartışmasına döndü, ben de bi taraflarımdan sallayarak, konuya kendimce bir açıklama getirmeye çalışayım, nasılsa bu işin literatüre girmiş net bir tanımı yok.

kendini sevdiren kötü adama anti-kahraman diyorum hacı ben. tabi burada jack of hearts'ün getirdiği güzel bir bakış açısı var; hitler de nazilerin gözünde kahraman demiş, yine çok mantıklı bir antitez olarak madyb, o halde elimizde kötü aldam diye haklı bir çıkış yapmış.

demek ki konu hakkında subjektif bir duruşu olan insanların gözünden olayı incelemek gerekiyor. yahudi veya nazi değilsen senin gözünde hitler bir villain'dir.

joker'in ise tartışmalı bir durumu var, zira salt kötü olmaktan çıkarıldı joker, onun geçmişini irdeleyen çizgiromanlar filan çıktı, kendisiyle empati kurmamızı amaçladılar. o halde anti-kahramanlığın bir diğer şartı kendisi ile empati kurdurabiliyor olması diyebiliriz gibi geldi bana.

son günlerin en popüler antikahramanları; dexter, walter white(breaking bad) filan sanırım ve ortak özellikleri pis işler yaptıkları halde bize kötünün bakış açısıyla bakma zorunluluğu hissettirmeleri. yani adam uyuşturucu satıyor ama niye satıyor gibi bir soruyu kendimize yönelttiğimiz an, karakter bir villain olmaktan çıkıp antihero'ya dönüşüyor. yanlış mıyım?

bir diğer özelliği ise hitler'e kıyasla(örnekleri de niye hitler üzerinden veriyorsak:) ) daha az belirgin bir iyi-kötü ayrımında durması. mesela death note'taki yagami light(kira), evrensel adalet değerlerinin tümüne ters hareket etse bir çok insan tarafından sevildi. demek ki içgüdülerimizde bulunan, kendi çıkarımızdan öte insanlığa faydasının dokunacağı bazı yanlış eylemleri arzuluyor ve bunu gerçekleştirenleri de kahramanlaştırabiliyoruz(anti anlamda).

son olarak; jig saw(testere serisi)... azılı ve sapkın bir katilken, bir anda enteresan bir ahlak sorgulatıcısı olabiliyor. bunu yaptığı yollar kesinlikle çok yanlış, fakat galiba içimizdeki "eden bulur" dürtüsünü harekete geçirdiğinden o da bir anti kahraman...

biraz hızlı yazdım, tuvaletim var, imla hataları ve anlatım bozuklukları için özür dilerim :)

aynen. antihero uzaktan çok cafcaflı duruyor da marifet kemiksiz, net villain'lar yaratmak sanıyorum ki artık.. "sevilen villain antihero'dur." demek söylem olarak basit gibi dursa da güzel karşılıyor tanımı aslında. belli bir derinliği olmayan, ebleh villain'lar sevilmiyor zaten ve antihero şanına erişemeden kalıyorlar.. bir karakterin yaptıklarını "böyle yaptı da.. iyi bir şey mi, kötü bir şey mi şimdi bu?" diye sorgulamaya başlıyorsan anla ki o antihero yani. hmm.. güzel. :)

hangi sektör ve hangi caddenin ana cadde olduğuna göre değişir tabi. Ama genel olarak 2 numara. görünürlük iş yapmanın en önemli koşullarından.

Sektör nedir?

sağ taraftaki cadde ana cadde ve trafik yukarıya doğru akıyor.

belirli hiçbir şey yok şu anda, sadece genel çerçevede fikirleri almak istiyorum.

hangisinin önüne park edilebilir? 1 gibi duruyor sanki

ben 1'i seçerdim.
sırf içinde bunaldığım için alışveriş yapmadığım mağazalar, hatta avm'ler var.

2. ön cephe ne kadar geniş/gösterişli olursa o kadar iş yapar o dükkan. tabi hangi caddenin daha işlek olduğuna, işin ne olduğuna ve park edilebilirlik durumuna göre cevap değişebilir.

Büyüklük fark nedir, yapılacak iş ne kadar alan gerektirir, ileride yoğunluk artınca dükkan yetecek mi, mal yığılacak mı, raf vs arası boşluk ne olacak, istediğin kadar ürün bulundurabilecek misin gibi soruları bir yana bırakırsak:
Vitrin önemli. Çok önemli.

Anacadde sağ taraftaysa 2.cinin bir manası kalmıyor artık. 1 daha iyi.

www.youtube.com

İçeriyi minimal döşeyeceksen bak minimal diyorum türk firmalarının anladığı minimalizm değil gerçekten bu felsefeyi benimsemiş biriyle bu işi yaparsan 2. dükkan seni çok mutlu eder.

2

bana 1 gibi geliyor. tamam 2 abantajlı vitrin açısından köşe olması da artı bence ama yine de 1

vitrini büyük olanı seçerdim yani 2 . insanın küçük girişli dükkanlara giresi gelmiyo cidden

köşede olması ve iki caddeyi de görmesinden dolayı 2 numara.

2. Trafikte yukarı akıyormuş hem.

Bol cephe iyidir.

tukkanin oune araba koyarlarsa isin biter

brezilyalı socrates var, tıp doktoruymuş kendileri.

aaaa ölmüş adam geçen sene.

(bkz: oleguer presas)

bizim kuzen vardı bir de. tıpı 2. sınıfta bıraktı. futbola devam etmedi ama. öyle bir uğraşı yoktu çünkü. tekrar hazırlandı bilg.müh. ne girdi

Çapa tıpta bi eski hoca var, hem tıpa devam edip hem 1. ligde oynamış zamanında. adını hatırlamıyorum maalesef.

pablo aimar'mış beyler.

Karşındakini iplemediğini, işi ciddiye almadığını, dikkatsiz olduğunu gösterir. Ayıp tabi.

bazı insanlar o tarz şeyleri belli bir düzen içinde halleder. dolayısıyla mail'in konusu onlar için önem arz eder (mail okunacak mı, okunacaksa o an mı okunacak, belki filtrelenecek vs). o düzeni bozmak oluyor o hareket.

Bana gelse o mail, içeriğini ciddiye alacağımı sanmıyorum. Ki öyle dünyaca tanınmış bir Prof bile değilim, artık siz düşünün :)
Ek olarak artık spam mailler bile başlıklı geliyor.

Çok büyütülecek bir olay değil belki ama ayıp, evet. Sebebi de şu; o adam her gün onlarca email alıyor ve bunların hepsini okuyup adam gibi cevaplamaya vakti yok. O yüzden başlıktan, kimin attığından ve kimlere atıldığından kendine göre bir filtreleme yapıyor kafasında; ve de duruma göre okumuyor bile bazılarını. Sen başlıksız email atınca bunu okumak zorunda kalıyor önemli mi diye. Sonunda önemsiz çıkarsa da adama zaman kaybı.

evet ayıp bir şey. bende başlıksız mailler direkt spam'e gidiyor, dua et cevap gelmiş yine.

ben ogrenci halimle bana konusuz mail gonderen hocayi ciddiye almam, isim dusmeyecekse o maili okumam. hoca olsam budakli mese odunuyla kovalardim onu gonderen ogrenciyi.

ya yok be bu üni hocalarının tualet yapma organlarınn kalkııklıından dolayı öyle.

bana da geçen biri saydırmıştı mail attım diye. mutlaka kulp bulurlar.

başlıksız mail gönderdiğinizde mailin neyle ilgili olduğunu ancak mesajı açınca bilebiliyoruz. haliyle bir kişiden 10 mail alırsak ve hepsinin başlığı başlık yok olursa insanı sıkıntıya sokuyor.

Ayıptan ziyade metod denebilr. konu yazılmalı sonuçta adama çokca mail geliyor ve adam işlerinin yoğunluğu yüzünden önem sırasına göre maillerine bakıyor olabilir. ya da içeriğini açmadan başlıktan içeriğini anlamak isteyebilir. ayrıca maili daha sonra tekrar okumak isteyebilir bakmak isteyebilir, bu çocuk bana mail atmıştı ama neydi demez mi o adam. (açsın baksın üşenmesin nedir yani diyebilirsiniz ama adam hoca diyorsun allah bilir senin gibi kaç öğrenci mail atıyodur. adamın ayıklaması lazım, ödevlerini mi attı bu öğrenci, soru mu sormuş, yardım mı istemiş ödev mi, nedir yani diye ). Bir nevi önem arzediyor, kendi içinde

dün başlıksız mail gönderen babamı az kalsın dövüyordum

başlık yazmadıysan 10 puan kırmıştır mailinden.

İnanacağım insana yemin etmese de inanırım, inanmayacağım insana yemin etse de inanmam.

ben de savina gibi düşünüyorum.

yemin etmek samimi bir davranış değil, alelade bir davranış, insanın yemin etmesinin hiçbir hükmü yok, yakınımdaki insanlar da böyle bişey yapmaz, kıymeti yok zira.

söz söylemek yemin etmekten daha aşağı kalır bir şey değil. yemin ikiyüzlü bir güvensizlikten geliyor.



ne doluymuşum yemine karşı arkadaş.

artmaz. yemin etmeyi alışkanlık haline getirip her şeye yemin edenler çok. bir şey ifade etmez yani.

yemin edince yalan attığını düşünüyorum ben daha çok.

Doğru söyleyen adamın yemine ihtiyacı olmaz zaten,kendinden emindir,sözü yeter ...

bence de doğru söyleyen adam yemine ihtiyaç duymaz.

garip bir öneri olabilir, fakat günlük tutmak oldukça işe yarıyor. veya entry filan yazmadan önce tek tek cümleleri kontrol edin. bir vakitten sonra düzeliyor.

@ayazkan
sordum ya

@allineed
konuşurken de yapıyorum ben. yıllardır kurtulamadığım bi alışkanlık oldu. fazlasıyla içselleştirmişim. kurtarın la beni!

niye kurtulmaya çalışıyorsun. Akışına bırak amk. İnsanlar seni böyle kabul etsin. Belki ruhunda bi piçlik anarşistlik vardır. Devrimci misin lan sen?

insanlar sikimde değil ben kendi kendime takıldım. niye devrik cümle kuruyosun diyen de olmadı bugüne kadar. he la doğru diyosun akışına bıraktım gitti.
not: devrimci değilim abey :)

hacı bol bol kitap okumak da faydalı olabilir.

sakarya caddesinde bazaarlar var karşılıklı. onlarda var. bu hafta sonu 10 liraydı. Karanfildeki pasajlarda filan da vardır.

süzme aparatı felan varmış.. sıradan yerlerde zor bulursun ikea ya felan bak..

2-3 hafta önce şok markette 5 tlye satılıyordu (french press) anck bu şekilde balon tipli değil. 2 dene almıştım. gayet kaliteli idi.

french press ararsan bulursun. ayrıca bu da bodum marka imiş. tuzlu bir markadır ama goo.gl benzeri bir şeyler rahatlıkla bulursun.

migrosta vardı, 2 fincanla beraber. 20 liraydı.

bi hocam vardı gittiğim almanca kursunda. 8 dil biliyor. almanca ana diliydi. ancak annesi ve babası farklı ülkelerin insanları olduğu için +2 dil de ordan gelmiş. Annesinin de ebeveynleri farklı iki ülkeden, e bunlara ek olarak litvanca, letonca yı öğrenmiş, kısmen benziyor zaar. tr ye gelince türkçeyi de öğrenmiş. her ne kadar gramer olarak kusursuz olmasa da oldukça akıcıydı.

yani mesleğinin dil öğretmenliği olması, küçük yaşta farklı dillerin konuşulduğu ortam içinde bulunması ile bu kadar dili öğrenme fırsatı bulmuş.

Dayımın oğlu...yedi dil biliyor. Japoncayı yazabilmek için iki yıl japonya da kaldı. Kendisi lise mezunu. Öğrendiği dilleri kendi çabasıyla ögrendi. Şu anda istanbul un hatırı sayılır bir otelinde yönetici. İngilizce ve fransızcayı bildiğini adım gibi biliyorum. Japonca konusunda ise japonlarla sohbet ettiğini gôrodukten sonra inandım. Neyse fazla uzatmayayım. Durum bu.

lisedeki ingilizce öğretmenim. kendisi türkiye'de yıllardır yaşayan bir belçikalıydı.

flemenkçe,almanca,fransızca,ingilizce,türkçe,ispanyolca ve italyanca konuşuyordu rahatça. belçikalı olunca zaten ilk dördünü rahatça öğrenmiş, türkiye'de türkçeyi, arjantin'de ispanyolcayı sökmüş birisiydi. italyancayı ne ara öğrenmiş onu hatırlamıyorum.

beş dil biliyordu (şu anda hayatta değil), çok iyi/anadili düzeyinde idi. lise mezunu. çocukluğunda ve gençliğinde 1-2 yabancı ülkede (batı+doğu) bir süre kalmış, ancak bildiği tüm dilleri oralarda öğrenmemiş, tam olarak her bir dili nasıl öğrendiğini bilmiyorum. mesela anadil düzeyinde fransızcası olduğu halde, ileri yaşında fransız kültürün konuşma/sohbet kuruna devam etmişti. yabancı kanalları izlerdi tv'de. lise bittiği gibi çalışma hayatın atıldı, bazı kamu kurumları ve büyük bir yabancı şirketin türkiye ofisinde çalıştı. genellikle yabancılarla burada ve yurtdışında muhatap olacağı işlerdi.

kitap okumayı son zamanlarına dek bırakmadı. sadece dil değil, başka konularda da meraklıydı. düzeli, disiplinli, mantıklı, farklı kültürleri yargılamadan değerlendirebilen, insanları tanımaya çalışan, yardımsever ve espritüel biriydi.

dedem. 9 dil biliyordu. 78 yaşında 10. dil olarak Rusça'ya merak salmıştı. Enteresan bir insandı.
İngiltere'ye gittiğimizde İngiliz misiniz? Nerede bir ingiliz gibi ingilizce konuşmayı öğrendiniz diye sorarlardı.
Ben hayatımda duyduğum en "temiz" almancayı onda duydum. Çok iyi İsviçre dialekti de konuşurdu.
Kuzenim Tevfik Fikret + GSU mezunu. Çok iyi Fransızca konuştuğunu söylerdi.
Amcam bir İtalyanla evli. Onunla da sorunsuz konuştuklarına şahit oldum.
Doktordu, dahiliyeciydi.
Radyoda klasik müzik çalarken "Bach'ın piyanosundaki siyah tuşları duyuyor musun? Bu yüzden bu adam bu kadar önemli bir besteci" diyebilirdi.
Bunun bir kabiliyet olduğunu, genlerle alakalı olduğunu savunurdu. Kitaplardan öğrenmiş, hafızası çok kuvvetliydi. Bir de 18 yıl İsviçre'de Başhekimlik yapmış Almanca ve Fransızcayı orada öğrenmiştir sanırım.
Osmanlıca, Arapça ilkokul zamanlarından kalmış zaten

peki bu insanların hayata bakışları nasıl? kültürleri, amiyane tabirle oturup kalkmaları nasıl? kendilerini ifade konusunda sıkıntı yaşıyorlar mı? olaylara bakışları nasıl? belirttiğim gibi, bir dil bir insan lafından ilerlersek, cidden bu adamlar bir kaç insanın hayat görüşüne sahipler mi?

@dahinnotha biz (babam, ben , annem ve amcam) yakın zamanda farkına vardık ki durumlar karşısında hep dedemin bir lafını söylüyoruz. dedem derdi ki... diye başlayan cümlelerin ardı arkası kesilmiyor. Ve yazmaya karar verdik. Not alıyoruz artık. Dedemin hikayelerini, laflarını, hayata bakışını, özlü sözlerini, bize anlattığı çocukluk hikayelerini. Yavaş yavaş unutmaktan korkuyoruz sanırım. Aktarabileceğimiz kimse kalmadı çünkü.
Bugün 30 yaşımda bile başım sıkıştığında, karar veremediğimde, ne yapacağımı bilemediğimde hala onun bana 1989 yılında bir ilkokul çocuğunun hatıra defterine yazdığı 1 sayfalık yazıyı okuyup her defasında dünyam aydınlanıyor.
Kültürüyle, adabıyla, gustosuyla inanılmaz biriydi. Tek kötü özelliği (ki bence onun yerinde biri için kötü bir özellik sayılmaz bile) kibiriydi.

kuzenimin arkadaşı vardı. ingilizce, almanca, isveçce ve türkçe biliyordu.

ege ünv. edebiyat fakültesi alman edebiyatı bölümünde gertrude durusoy.
oturup konuşmuşluğum yok ama kendisi alman. üniversitede ingilizce çalışıyor. sonra italya ve ispanyada görev yapıyor. oradan polonya'ya gidiyor. (bu arada dillerini öğreniyor bu ülkelerin) daha sonra türk bir akademisyenle tanışıp türkiyeye geliyor. şimdi de ege ünv'de profesör. türkçesi de su gibi şakır şakır konuşuyor.
almanca, ingilizce, ispanyolca, italyanca, lehçe ve türkçe. bunlar benim bildiklerim. ekşi sözlük'te 10 dil bildiğinden bahsediliyor. (bkz: gertrude durusoy)

Son dakikada en çok verim alabileceğiniz nokta olarak kelime listeleri var internette, onlara göz gezdirin. kpds'de en çok çıkan kelimeler diye. Faydası olur.

Seviyenizi bilmediğimden başka bir öneri veremedim.

bence paket sigaraların hepsinde o koku ve hissiyat devam edecektir. bence golden virginia, sarı old holborn ya da drum'dan bir tütünü kullanmaya başlamak fark ettirecektir. en azından ben yıllardır golden virginia kullanan biri olarak, tütün bittiğinde, normal paket sigara içmiyorum bile hiç, o derece fark hissediyorum arasında. kokuya da muhakkak etki edecektir.

sigarayı bırak önerisine kapalısın,ama başka sigara önerisine açıksın :)öncelikle şunu söyliyim,sigarayı bırakmazsan istersen sabaha kadar dişlerini fırçala o koku gitmez.ben sigarayı bırakmanı öneririm.şöyle düşün,hayatın boyunca sevgiline sarılıp uyuma şansın yok.ha şöyle düşün o da sigara içiyo olsun,onun ağız kokusu seni yine rahatsız edicek.demem o ki şu pis şeyi bırak,tertemiz,mis gibi yaşa.inan temiz koktuğun zaman kendini daha çok sevip,daha çok mutlu olucaksın,ve tabii daha da sağlıklı.

yalnız sigaradan olmayabilir. bi 3 gün falan kullanmasan belki anlarsın.

@mlky lvn: Sigaradan olduğuna eminim zira ara verdiğimde kesiliyor o koku.
@rock n roll: Sigarayı bırakmayacağım, onun için gerek yok sigarayı bırakma önerisine. Kendimi şu an da seviyorum zaten. İyi niyetiniz için teşekkürler yine de.

iyi,bırakma o zaman.rica ederim.

diş ipi ve ağız çalkalama suyu kullanın.
bilhassa dişipi çok önemli.
bir de böyle deneyin bakalım.

zaten herkesin dişipi kullanması lazım.
bu konuda yardımcı olmazsa da yine de kullanın.

uyuduğun odada sigara içiyor musun? pöfür pöfür tüttürüp dumanaltı yapmadığın bir mekanda uyumayı denemeni tavsiye ederim..

@ruhibirbanyo: yok sadece balkonda içiyorum.

uyurken burundan nefes almada zorluk çekiyor musun? ben de öyle bir sorun var ve günlerce sigara içmesem bile uyandığımda ağzım çamur tadında olabiliyor ama reflüm de var onun da etkisi olabilir. benim ki sigarayla pek alakalı değil anlayacağın. yine de camel çok ağır bi sigara, daha hafif şeylere geçmeyi dene ve bi dişçiye görün, belki farkında olmadığın sorunlar olabilir.

ya geçen bi sigara gördüm. d ile başlıyodu. karanfil kokulu. ben normalde sigara içmiyorum. yılda 2-3 kez içiyorum. işte geçen o sigarayı içtim. hoş bi kokusu var. bilmiyorum belki işe yarayabilir.

Dolap almak yerine sadece gardrop borusu satılıyor, odada başka bir duvara monte edebilirsiniz, ya da üst üste iki tane yapabilirsiniz. Çok şık görünmüyor ama kullanışlı.

açılır baza kullan, onun altını bi şekilde düzenleyebilirsin kutularla falan.

bi öğrenci evinde görmüştüm, tam pencerenin önüne boru sarkıtmışlardı askılık asmak için. hem perde, hem gardırop. :)

küçük kiler gibi bir odanız var mı? tüm odaya raf sistemi kuruluyor çok daha kullanışlı oluyor, yatak odası da ferahlar böylece.

fesmekan.mynet.com

www.indirdik.com

hediyepakette.com

urun.gittigidiyor.com

fesmekan.mynet.com

"CHP lideri Mustafa Kemal'i meclise girecek adayları seçerken gösteren Tek parti dönemini siyasi hicivi".

Portekizcem yok - Google translate

bu baya ünlü bi karikatür ya türkçesini de bulabilirsin.
en.wikipedia.org:Mustafa_Kemal_golden_scoop_political_caricature_of_single_party_system.png

Fenerbahçe.

Düzgün bir amacı olsa, maç satıyormuşcasına oynamasa, Gençlerbirliği diyeceğim ama... Mantalitenin değişmesi gerek önce.

galatasaray!

fakat ankara'da seyirci kalitesini gördükçe gidip geldikçe gençleri tutardım. neden tutmadım çünkü babam yada annem sağolsun bu tür okul dışı faaliyetlere beni hiç yönlendirmediler. ot gibi büyüdüm.

ankara doğumlu değilim ama ankara'lı sayılırım artık. düştükten sonra ankaragücü'nü tutar oldum, geri çıksın istiyorum.

Hanımköyü Ankaralı olan bir insan evladı olarak:

Fenerbahçe.

Fenerbahçe

önce galatasaray, sonra gençlerbirliği.

fenerbahce sonra genclerbirligi. kucukken genclerde kaleciydim o yuzden ankaragucu degil genclerliyim.

angaragücü

ankaragücü

Çocukluğumdan beri Gençlerbirliği. Sırf Ankaragücü taraftarından küfür yediğim için tutmaya başlamıştım.

gençlerbirliği. 3 senedir neredeyse her maça gidiyorum.

4 yildir ankara'da oldugumu belirtmeliyim.

Kararı aldırmışsınız, aralıkta gitmeniz gerekiyor.

bana mecbur değilsin gibi geldi.
En kötü ihtimalle bakaya kalmaktan 250 TL ceza ödersin falan filan herhalde.
Askerlik şubesine öğleden sonra telefon edince çok düzgün cevap veriyorlar. Çekinme, ara.

Faydası olur, zararı olmaz. İngilizceyi kullanarak yapabileceğiniz askerlik diğer opsiyonlara göre daha "kebap" yerler olur genelde.

bence de ver, faydasi kesin olur demiyorum ama olabilir. ancak hangi asamada veriliyor onu bilmiyorum.

benim abim toefl belgesi yolladı, şimdi afganistanda operasyon şefi yardımcısı , bi bok yapmıyor bütün gün otelde

faydasi olur... (bkz: nrdc-t/@kumdan kale)

uzun dönem çıkmamasını istiyorum ben, iş durumlarım için hiç iyi olmaz bu.

ingilizce biliyoruz diye uzun dönem yaptırma ihtimalleri var mıdır ?

kısa yapmak istiyorsanız mal profili çizmelisiniz.

Katolik. Bir röportajında söylediği üzere. Şimdi aramaya üşeniyorum.

konan, katolik bir aileden geliyor, irlandalı oldukları için heralde. bir keresinde çocukken her hafta kiliseye gittiğini söylemişti. ailesi katolik bir kızla evlenmesini istemiş. şimdilerde neye inanıyor bilemiyorum. amerikalıların, özel hayatlarını gizli tutmak gibi bir adetleri var.

aynı senin gibi ben de istemdışı da olsa insanların görünüşüyle ilgili kendi kafamda saçmalar ve sonra da çok utanıp o düşünceyi uzaklaştırırım kafamdan.

dediğin insanlar beni ilgilendirmiyor ama tanrılara da yaratılana da yaratılanın iç güzelliğine de inanmayan bir kuraltanımaz/ahlaksız/pislik/badass olduğum için insanların güzellikleri kadar, çirkinlikleri de benim için üzerine konuşulabilir şeyler.

çirkinlik çok özel bir şey. freaklik de öyle.
sapkın şeylerden hoşlanıyoruz. bu çerçevede istediğim şeyi istediğim kadar aşağılarım.
bu da benim düşünce özgürlüğümün bir parçası.

utanmam da. utanılacak bir şey yok.
fiziksel şeyler dünyasında fiziksel bir şey konuşuyoruz. içinden yapmak daha fena. saklı niyetten nefret ederim.

bir şeyi yapıyorsam GÖSTERE GÖSTERE yapmaktan hoşlanırım.

ek1: gizli gizli fis fis fısır fısırlamak hoş değil.
yüzü yanmış bir insanın yüzüne bakmadan yanından geçmeye çalışmak yerine, direk sorarım:yüzün acıyor mu? direk yanına giderim: nasılsın?

burnunun açısı kötüyse bunu söylerim bir insana. saçını kötü bir renge boyattıysa da söylerim. berbat giyindiyse de söylerim.

bunların hepsini söyleyebiliyorum, çünkü kendime de aynı muameleyi yapabiliyorum.

diğer türlüsüne uyuz oluyorum. dev bastırılmışlık.


ek2:
başlıkta da olabilir böyle şeyler bence. görüş bunlar. fiziksel görünüme takmıyorsa bir insan fiziksel görünümünden dolayı gelen bir yoruma da takmasın o zaman. çok uhrevi ve manevist ya hani insanlar. onlar manevist olsunlar. dış görünüş diye bir şey yokmuş gibi yapsınlar o zaman. hadi. bekliyorum.

internette bu türden zorbalıklar çok yaygın. mesela 4chan'dekilerin tipleriyle dalga geçerek intiharına sebep oldukları ergenler mevcut. şu da aynı durumun sözlükteki en uç örneklerinden:

(bkz: ekşi sözlük pankartının önünde planking yapan kız)

o kızda fazla özgüven var biraz da

@fauxhumanitas sen biraz yanlış mı anlamışsın acaba mevzuyu?

@aeroflot

feci derecede doğru anladım, insanların tipleriyle dalga geçmenin kökeninde bir çok açıklaması vardır. birini çirkin bulup, bu durumu içten belirme halinin de birden çok açıklaması var. sadece başka bir yerden bakıyorum. belki aynı noktalarda durmuyoruzdur?

hatta şimdi girdim sozlukte verilen linklerdeki fotoğraflarına da baktım. kızın suratı(pinkfreud olan) muppet show kuklasına benziyor. ama çok komik bence bu. iyi bir şey yani. ahahha çok şirin. diğer mevzularını hiç bilmiyorum. mesaj, bişey, kitap, twitter falan. ama tipi komikmiş.

her neyse, neden yanlış anladığımı düşündün?

Sadece çirkinlikle dalga geçmek sığlık kabul.

Ama kendini herkesten üstün gören, milleti aşağılayan, hatta Pucca gibi yüzünü daha önce göstermeyerek bir pazarlama malzemesi haline getirmiş birisi daha sonra çirkin çıkınca dalga geçmek ve "bu muymuş milletle dalga geçen kezban" demek saçma değil.

(bkz: pucca/@shelbyl)

özel sektör kpds yi tınlamaz.

thy tanır

değişir. bazı bankalar, savunma sanayi şirketleri dil şartı olarak kpds yi de kabul ediyor.

ozmania + 1.

yani elbet toefl vs vs ayrı bir olay ama kpds de

"saçma salak beyinsiz ötesi bir sınav, bir gram ingilizce bilmeyen adam 75 alır"

denecek bir sınav değil ki.

özel sektörde siz olsanız:

"yaa ingilizcem var abi" diyeni mi alırsınız kpds 75 diyeni mi? ha bunlara eş değer veya daha yüksek bir toefl olsa daha da iyi elbette kim buna hayır der.

bence kpds'yi yenileyin ve daha bir vurucu nota (85 üstü) çıkarın.

tabi ielts toefl'a kimse hayır demez.

toefl ve ielts daha geçerli ancak kpds de önemli. bu açıdan bence kesinlikle girin.

özel sektör kpds'yi tınlamaz diyenlere bakmayın. thy kpds'yi kabul ediyor örneğin. şekerbank başvurusunda da kpds'den son 2 yıl içinde 75 veya toefl'dan x puan almış olma şartı vardı. türk telekom için de bir pozisyonda son 2 yılda kpds'den 75 alma şartı arandı, vesaire. ama mesela iş bankası kpds kabul etmiyor, sadece toefl ve ielts kabul ediyor.

yani özel sektör kpds'yi tınlıyor. bence sınava mutlaka girin.

Mülakatta veya iş başvurusunda "ingilizce konuşma düzeyim - iyi" gibi bir kalıptan daha iyidir her halükarda bir sınav sonucu vermek. Karşı taraf en azından bir fikir edinebileceğinden girin.

Yine de toefl ve ielts daha prestijli ve elle tutulur sınavlardır konuşmanızı ve dinlemenizi de içermesi bakımından.

1 ayda 8 kilo verdim. pantolonlarim kicimdan dusuyor simdi giydiklerim bol geliyor. gobegim falan kayboldu karnim duzlesti. eskiden hamile gibi geziyodum

(bkz: #29718708) göbeğim neredeyse düz artık yağ oranımı bayağı azalttım gömleklerimin düğmeleri artık kapanıyor

9 ayda 42 kilo vermiştim 3-4 sene once. boş vaktim vardı ve yurudum.haftanın 6 gunu, gunde 2 saat muzik dinleyerek yurudum.oyle spor salonunda da değil. zincirlikuyu taksim arası git gel yaptım.

bu kadar kilo verince hersey degisiyor hayatında..

Daha az yoruluyorsun,
Kadınların ilgisinde gözle görülür bir değişim oluyor,
Özgüven artıyor oldukça.

98 kilodan 72 kiloya (11 kilosu ilk iki hafta içinde).
5,5 ay içinde :) (TSK en etkili zayıflama aracı)

89-74
giyecek kıyafetim kalmadı :( yenisini de alamıyorum çünkü kilo vermeye devam ediyorum ve onlar da 2 ay sonra bol gelecek.

bunun dışında valla hayat biraz daha güzel oluyor. hafifliyor insan. görünüşün iyileşiyor.

70 -> 61 i'm sexy and i know it.

73ten 61 e düştüm 1 bucuk ayda. (ister inanın ister inanmayın)

85'ten 67'ye düştüm, nefret ettiğim insan sayısı fazlalaştı.

aynı aktiviteler daha az yorar
daha az terlersin
vücut zaten belli de yüzün tipin düzelir
kas definisyonu artar, daha adeleli hale gelmesen bile kadınlar öyle sanırlar
en güzeli: karşıdan gelen geçenler arasında kesen karşı cins farketmeye başlarsın. kilo verdikçe artar.

1,5 ayda 12 kilo vermek komando eğitimiyle falan pekala mümkün. günlük -2.000 kaloriye takebül eder (yenen-yakılan). tabii sıklıkla su kaybı, kas kaybı da araya karışır bu hesapta. önemli olan ne kadar yağ yaktığınız.

Hayır.

Sarı zarfı aldıktan sonra dönüşü olmayan yoldasın. Yoklamada sadece karar aldırıyorlar herhalde, sonra kasım ayı içinde gelip sarı zarfı almanı isteyeceklerdir.

Tecil için bir sebep lazım lisans ya da yüksek lisans gibi. Yoksa raporla celb dönemini atlatacaksın, nisana kadar erteletirsin.

bir ara bununla ilgili bir dolandırıcılık hikayesi okumuştum. Aşağıdakine benzer bir durum olabilir.

edit: www.clickbankers.com

ülkeye gümrüksüz girmiştir bu araba yabancı birinin olduğu için. sen ben almaya kalksak vergisini algısını da ödemek gerekir bunun, o zaman normal parasına yaklaşır diye düşünüyorum.

Adamın ilanda yabancıya, yerliler alamaz deme sebebi alfred hickorkmaz'ın dediği gibi vergi. Bizde satılan araçtan deli dana gibi vergi alındığı için aslında o aracın 7500 euro edeceğini silmişiz hep kafamızdan. Yabancı ülke vatandaşlığın yoksa o vergiye tabi oluyorsun otomatikmen.

yabancı plaka olduğu için bu kadar ucuz.
bir arkadaş (ingiliz vatandaşı) ingiltereden ev taşıcaktı istanbula, 400 pounda araba aldılar, aldıkları arabada sağlamdı yani. neyse geldiler istanbula, araba ellerinde kaldı. bedava olarak trafiğe bağışladılar arabayı. üstelik devlet yabancı plaka arabalarla uğraşmamak için acayip çaba sarfedip pürüz çıkarıo. neyse arabadan kurtuldular. kendileri satmaya hiç uğraşmadı, bi de yabancı plaka araçları 3ayda 1 mi ne yurtdışına çıkarman gerekio. öyle acayip işler.

yabancı bir plaka ve büyük ihtimalle bir yabancıya satılacağı için. türkiyedeki yabancılara böyle çok ucuza araçlar bulunabiliyor :)

3 yasından büyük arabaları vergisini vereyim desen bile ülkede kullanamıyorsun çıkmak zorunda bu araba türkiyeden.

www.setav.org

Şöyle birşey buldum, işe yarar mı bilemem. Ama genel bir kanı yaratabilir. En altta çalıştay raporu var.

(bkz: #28107349)

eurolines ile ucuza seyahat yapabilirsin şehirler arasında. bir araştır. ben brükselden utrecht'e 15-20 avro gibi bir fiyata gitmiştim.

rota olarak da belçika şehirlerini tavsiye ederim. rotterdam'a gitmedim ama gidenler bir bok yok diyorlar. sakin, klasik bir hollanda şehri görmek istersen utrecht'i deneyebilirsin. amsterdamda her yer coffee shop, işin boku çıkmış. ben çok sevmedim. müzeler güzel ama. museumkwartier mi öyle bir yer var o tarafta bolcana müze var. istasyondan aşağılarda. kısacası brugges, gent, anvers güzel (gidenler öyle diyorlar). brüksel de fena değil.

Brugge gormeye deger, Almanya tarafi icin baska bir tur planlarsiniz.

(bkz: Leiden) Pişman kalmazsınız.

4 saatte parise gidersin hızlı trenle. 90 euro felan ama. thalis'ten bak.

brugge u gezmek en fazla 2 saatinizi alır. o yüzden sabahtan brugge e gidin sonra brüksele dönün 1 gün orda kalın. brüksel de guinnes rekolar kitabına girmiş bir bar var delirium diye. 2500 çeşit bira var akşam mutlaka oraya gidin. ayrıca avrupann en güzel meydanı seçilmiş grand palace var ki cidden çok güzel.

amsterdam da çok kalmanın alemi yok bence. ben 3 gün kalmıştım son gün sıkıldım artık sırf ot hatrına çekilir fazla kalmanın alemi yok yani.

tabi ekonomik açıdan çok esnek misin bilemem ama amsterdam brugge içi önce antwerpen sonra bruksel sonra brugge yapmanız lazım. sonra tekrardan geri dönmeniz lazım tabi. ben olsam brugge e gitmezdim mesela. yani sen bakma 2 gün kaldım orda ama 23 günlük interrail gezisinin en sıkıcı 2 günüydü. saat 6 da tüm dükkanlar kapanıyor ve hayat duruyor. zaten dediğim gibi gezmesi de en fazla 90 dkkanızı alır. onun yerine brüksel yeter bence.

antwerpen e güzel diyorlardı fakat gidemedim. bence gidin oraya her türlü brugge dan güzeldir. büyük bir liman kentiymiş çünkü. benden bu kadar:)

brugge+1, köln'de domdan başka bişey yok.

daha önce bir hafta brüksel'de kalmış, sıkıntıdan bir günlüğüne hızlı trenle paris'e gitmiştim. delirium'da da vakit harcadım, pariste de yani. yine de teşekkürler yorumlar için.

sinüzit olabilir mi? sinüslerin dolmuştur ve iltihap akıyodur sürekli. kronik olanı da var.

Ya sinüzit muhtemelen de ne olucak şimdi yani? 1 ayı geçtiğine göre kronikleşti artık, ne yapıyosunuz sinüzit mağdurları olarak?

sinüzit kanka. böyle burnunun arka tarafında tonla sümük toplanıp başını ağrıtıyor. sonra da bro bir vakitte o arkadaki sümük boşalmaya başlıyor falan.

Sinüziti zamanında ilaç tedavisiyle yenmiştim. Fakat "İlaçla olmazsa ameliyatı var" demişti doktorum. Çaresiz birşey değil yani.

Şöyle de birşey buldum:
www.sinuzit.gen.tr

belgesel olmasa da, "kanlı pazar" (bloody sunday) olayını anlatan iyi bir film var.

film : www.imdb.com

olay : en.wikipedia.org

The Story of Ireland - BBC belgeselidir, genel İrlanda tarihi anlatır güzeldir.

www.youtube.com

İlla kuzey irlanda diyorsan;

Provos, Loyalists and Brits
topdocumentaryfilms.com

Tür olarak belgesel olmasa da, bi belgeselden çok daha fazlasını verebilen muhteşem bir film olarak:

- The Wind that Shakes the Barley

kesinlikle The Wind That Shakes the Barley.

(bkz: dostum izmirli yazmışsın ama bu kız zenci )

(bkz: dostum izmirli yazmışsın ama bu kız zenci)