"Start the test now" yazıyordu ne dediğini anlamadım kapattım. Start başlamak demek ama onu biliyorum.

4,800 kelime. çevremde, ailede en iyi ingilizce bilenlerden biriyim ama bu işte. 10 yıl ingilizce eğitimi veriliyor ama hala bok gibi. eğitim sistemini siktiğimin.

8200 cikti benim de. gerci kac yildir ogreniyosunuz, hic ingilizce konusulan ulkeye gittiniz mi falan da sordu. onlarin da etkisi vardir heralde.

7 bin kelime bilsen yazar olursun beyav!

6800 çıktı. tutarlı buldum. reading için 8000-9000, listening için 6000-7000 yeterli olur diyordu. ielts'te reading'ten 8, listening'ten 9 almıştım.

ikinci testi de yaptim, biraz daha fazla cikti testyourvocab.com

@zeta, gunluk konusma baska bisi, 200 kelimeyle de gecinirsin.

8500 çıktı ama yani bir sürü bilmediğim kelime ile karşılaştım,
ayrıca nasıl değerlendireceğimi anlamadım.
Reading için 8000-9000 yeterli mi diyor yani?

9000, ilk site tutarlı.

12.600 dedi ama üzülmeyin çünkü ingiliz dili ve edebiyatı okuyorum ve i don't know cevabını o kadar çok kullandım ki bu bölümde okuyan bir öğrenci için bayağı utanç verici bir sonuç.

@zetahead 1000-3000 kelime hakkında yapılan genelleme "günlük" konuşma kapasitesine göre söylenen bir şey. bu testte günlük konuşma dilinden uzak bayağı kelime var.

9200 çıktı ama bilmiyorum ne kadar doğrudur.

neredeyse yarısını bilmiyordum ama 9000 çıktı :) çevirmenim bi de.

@michael_knight

evet ilk test öyle diyor. Mesela ben de listeningde daha iyiyim. Yani listening için daha az kelime bilmek yeterli olabilir. Reading daha kasıntı.

Şu istatistiğe bakarsak: testyourvocab.com çoğunluk 4.000-7.000 arasına sıkışmış. 10.000 kelime önemli bir eşik.

"You know at least 8,800 English word families!"

Oha beklediğimden çok çıktı :) (ilk link my vocabulary size)

12.200 ne be

7bin fena degil, sorduklari oldukca zor kelimeler. high school bitirmis 30 yas alti bi amerikali ciksin bu sorulari cozsun en fazla 14-15bin alir.

7200
öbür siteden 8080 aldım.

13000. toefl dan 100 almıştım

6.200

ingilizce kursu görmedim herhangibir yerde, birde yaşımı ve eğitim süremi, ybancı ülkeye gittim mi (yabancı ülkeye gitmedim daha önce) vs. sorması bu sayıya etki ediyor mu bilmiyorum, onları unsure seçtim.

@empty bottle

Etki ediyor evet. İngilizceyle haşır neşir olduğun yıl sayısı etkileniyor çünkü. Yaş da önemli, ingilizce eğitim veren okulda okumak da vs.

6100

kursa gitmedim, üni. hazırlık okumadım ing. dersimiz de yok, liseden bildiğim ve film-müzik- gittiğim ab projeleri. Ama iyi biliyorum sanıyodum moralim bozuldu biraz..

9800. Ama pek aklıma yatmadı böyle bir testle kelime bilgimi ölçmek esasında. Yine de yaptım merakımdan.

Sonuçlar tutarlı. İlk link 5800 ikincisi 5720.

sırasıyla 13800 ve 9220 çıktı. ikinci biraz kazık gibi.

9700 çıktı.

Ilkinde 9400, ikincisinde 13.300 cikti. Aradaki farkin sebebi, ilk testin kelime ailelerini, ikincisinin ise (her nedense) kelimelerin kendilerini saymasi olsa gerek. Gene de fark fazla cikti diye fotograflarini koyayim:
imgur.com

ilk testi yaptım, 14.200 çıktı, bozuldum biraz:(

2400

Pegasus'un haber bültenine üye ol. Gerçi artık THY de baya promosyonlar sunuyor. Anında bu promosyonlardan haberdar olursun. Biz iki sene önce Konya'ya gidiş dönüş 18 TL'ye gitmiştik Pegasus ile :P

sunexpress ile gidiş dönüş 100 liraya kadar bulabilirsin erkenden ayarlarsan.

ryanair ile kos'tan oslo'ya 13 euroya uçmuşluğum var bir iki yıl önce.

olay erken ayarlamakta, kampanyaları takip etmekte.

aga pegasus surekli indirim yapiyor yurt ici ucuslar icin.
al 6 ay onceden 19/29tl ye vakti gelince uc gel.
gecen aylarda 1 hafta onceden bilet aldim ankara-izmir arasi 130tl verdim cift yon anadolu jette.
200tl'leri bulan seyler yok artik son dakika almazsan

önceden alındığında çok daha ucuz olduğunu biliyorum, hatta zaten çok ucuza bir bilet yakalamış ama vizem çıkmadığı için binememiştim eheh, ama tamamen keyfi bir şey olduğu için 3-4 ay sonrasına bilet almak istemiyorum. o gün bir şey olur binemem korkusu var.

ama bültenlere üye olma fikri güzelmiş, ordan kampanya yakalarsam çökerim direkt. gittiğim yerde de yapacak bir şey bulurum artık.

pegasus'un fiyatları şu an gayet uygun.

Daha daha ucuzu için daha uzun vadeli bir plan yapıp, biletini şimdiden alırsan belki 80-90 liraya kadar düşürebilirsin maliyetini. Senin için aşağıda bi plan yaptım, 3 Nisan'da uçuyosun :p

i.hizliresim.com

Bi de artık THY bile sezon sonunda kampanya koyuyo. O zaman gidiş dönüş Antalyalar filan 70 lira civarları oluyo.

Yukarıdaki arkadaşlar daha bile ucuza almışlar bak.

bir de bu var. 100 lira civarıydı galiba. deniz uçağı ile istanbul turu: www.flyseabird.com

o gün bir şey olursa kaybedeğin para topu topu 30-40 lira. bilet alıp konsere gidememek gibi düşün. son dakikada ucuz bilet bulman imkansız.

Afrika kıtası geliyor aklıma zank diye..

büyük pipi

insan

çok sevimli türkçe konuşan fransız dev gibi canım arkadaşım.

reşat çalışlar

Hiç bir şey aklıma gelmiyor

Hip-hop

rap, ön libero, gta san andreas.

kas +++, beyin - (istisnalar var tabi)

vallahi bu kadar sığ bi herif olduğum için üzülüyorum ama benim aklıma da ilk olarak zenci ski geliyor. bu biraz "italyanlar hakkında ne düşünüyosun" sorusuna "ooo skleri büyük olur :))" cevabı vermek gibi bi şey. allahını seven üzerime kültür, bilgi, birikim atsın.

Buyuk pipi

köle , büyük penis

drogba

Billie Holiday, Cosby Show, Puşkin, Michael Jackson, Usain Bolt ve babam geliyor. Babam zenci değildi ama birlikte Cosby Show izlerdik.

İsmi Steysi olan melez bir kız geliyor aklıma, bir süre yazışmıştık.

Tom Amca'nın Kulübesi adlı kitabın kapağı geliyor aklıma ve daha bir sürü şey.

Dans..
Saat..
Sempati..

www.itusozluk.com

En yakın arkadaşımın lakabı olduğundan,direk o geliyor aklıma.

penisimin siyah hali

survivordaki elenen kiz geldi ilk aklima

gel abi, 5tl 10tl saatler..

insan geliyor amk, ne gelecek başka?

tyson beckford geliyo
visionaryartistrymag.com

benim aklima bembeyaz ve biraz buyuk disler, kocaman siritmis bi agiz geliyo :)

rte

siyah ten rengi

Dudak

benim aklıma "bunların avuç içleri neden öyle beyaz/açık renk amk?" sorusu geliyor

şaka lan şaka herkesin aklına ne geliyosa benim de aklıma o geliyor ama işte sorunca avuç içi dans müzik sempatiklik falan diye geçiştiriyoruz.

Shabani Nonda Shabani Nonda 30 cm tarak var onda.

Müzik ve sporda açık ara üstünlük.

ülkü tamer'in konuşma şiiri.

zen öğretisi geliyor.

Direkt atletizm. ilk olarak.

tripod

1- ingvar ambjörnsen'un beyaz zenciler kitabı. yeraltı erdebiyatı severlere şaheser.

2- porno endüstrisi ve tv-reklam endüstrisi tarafından gizli kapaklı alt metinlerle insanların bilinçaltlarına yapılmış bir sik taarruzu geliyor. bunun çabasını uzun yıllardır neden verirler diye düşündürür bir de. e aklımızın ama-göte-sike çalıştığını düşünürsek, kolayca kanıksarız bu propagandayı.

ayrıca akla sömürü gelmemesi de çok acıklıdır. o kadar zenci demişiz bi sömürü dememişiz. ayıb.

not: konuları açan ermanen olunca mevzular çok ciddiyetsiz geliyor bir de bana. neden aceba.

ben 5 yıllık casper nirvanamla çok mutluyum.

autocad, photoshop kullanmama rağmen hız konusunda sorun yaşamamıştım.

casper alaacksan önce kendini bir doktora göster. bunu daima derim. asus al kafan rahat olsun.
www.orionnet.com.tr

hocam bırak o zaman laptopu. al bir ipad ya da samsung galaxy tab rahatla.

elinden düşürmeyecektir. denedik %100 çalışıyor :)

Laptop alacaksanız bence de Asus. Dell, Sony Vaio, Lenovo, Acer alt modellerinin hepsini kullandık ailecenek. En iyisi Asus bence. Bim, A101 750-850ye satıyorlar dönem dönem. Tam dediğiniz işi görecek babaya yetecek laptoplar.

casper alma +1

iyiden kötüye sırayla önerilerim:

toshiba - pahalı
asus - pahalı
sony - pahalı
lenovo
acer

casper alma...
lenova'nın bir düşük modelini alabilirsin..

Ne alırsın bilmiyorum ama güncellemelerini açık tut ve Norton 360 gibi tam koruma ve bakım hizmeti sunan yazılım satın al.

Yine de en azından i5 işlemcili ve hiç yoktan bir ekran kartı olan bir cihaz tercih edin.

tablet alsan bence de daha mantıklı, laptopta iki siteye giremeyen annem şimdi tableti elinden bırakmıyor misal. hem de kullanması daha rahat, sadece internet vs gibi basit şeylerle ilgileniliyorsa laptop kullanmak biraz hamallık gibi geliyor bana artık. benimki samsung galaxy note 10.1, gayet memnunuz.

tablet önerileri iyi hoş ama excel ve haber siteleri kısmı sıkıntı olur. :)

bi de iş yerinde kullanacağı için masasında duracak alet, o yüzden tablet olmaz yani maalesef.

excel gayet çalışıyor valla tablette. makro, pivot table falan kullanmıyorsa işini görür.

habersitelerin zaten tozunu arttır. tabii habersitesi bir şifre değilse :) hoş tabletten diğer habersitelerine de giriliyor

kardio yaparken etkili yağ yakımı için nabız'ı belirli bir seviyede tutmak gerekiyor. bunun kontrolü için kullanılıyor.

nabız förmülü: 220-yaş. çıkan sonucun %65'i.

örnek olarak bu formüle göre 20 yaşındaki bir birey için ideal spor nabızı 125-140 arasında olmalıdır.

yağ yakımı için gereken aralığın altında kalırsanız yaptığınız spor verimli olmaz; üzerine çıkarsanız vücudu zorlar hatta hasar verebilirsiniz.

Çok gerekli değil. Klasik kardiyo zaten yağ yakımı için pek efektif bir yol değil. HIIT için de nabızdan çok performans takibi yapmak yani yoğunluğu arttırmak önemli olan.

sarmısaklı yoğurt üstüne de nane pul biberli mantı sosu. böylelikle karnabaharınız mantıbahar olmuş oluyor

bizimkiler soğanları yarımay şeklinde ince doğrayıp öldürüyor, maydanoz da doğrayıp limon döküp yiyorlar.

yumurtaya bulayıp kızartın (ya da fırınlayın).
sonra da yoğurtla yiyin.
karnabahar sevmeyen biri olarak severek yerim.

garip gelebilir ama zeytinyağı ile seyreltilmiş pesto çok güzel oluyor haşlanmış karnabahara.

sarımsaklı yoğurtla olunca çok seviyorum ya tok karnına bile canım çekti. afiyet olsun.

az önce yedim:

sarmısaklı yopurt, üstüne pul biber, nane

karnabahar ılınınca yoğurtla birleşmeli, yoksa kesilir/sulanır yoğurt

bu soruya bakacaklara tavsiye olsun:

1: sarımsaklı yoğurt üzerine domates sosu (mantı stayla)

2: zeytinyağı, limon, hardal ve baharat (kırmızı biber, karabiber vs) karışımı. mükemmel oluyor

autocad için kursa gitmek çok saçma olur. açsın youtube'dan izleyerek öğrenir. sertifika veriyorlarmış da bilmem ne. ben şimdiye kadar autocad sertifikası soran görmedim.

autocad'i işte 1 haftada öğrenir. oldukça kolay.

onun dışında kesinlikle kurs tavsiye etmem. program dediğin bir şey yaparken öğreniliyor kalıcı olarak.

yetiştirmek üzere eleman arayan az para veren yerlere girsin. taş çatlasa 3-5 aya halleder, sonra daha iyi bir yere geçer. kursa boş yere para dökmesin hem cvsine yazacak tecrübesi olur. hiç olmadı eğitim cdsi kitap alıp çalışsın.

bu durum tamamen sana bağlı. yalnız yaşamaktan mutluysan ve huzurluysan, maddi olarak da sorun yoksa bence yalnız yaşamaya devam et. ama yok sıkıldıysan artık, evde birisi olsun istiyorsan arkadaşınla eve çık. ilk zamanlarda zorlanırsın mutlaka. hayy aklıma edeyim keşke yalnız yaşasaydım vs dersin ama o duruma da alışılıyor. kilit nokta sen ve senin beklentilerin, durumun bence.

maddi olarak karşılayabiliyorsan rahatça kira ve fatura masraflarını, düşünme ev arkadaşını boşver. yalnız->ev arkadaşlı->yalnız yaşadımi yok ya, iyi arkadaş olsan bile bi süre sonra batmaya başlıyor.

bence en önemli nokta maddiyat. maddi açıdan bu şekilde memnunsan, "bir şekilde yürüyor işte" diyorsan devam et.

hem iş hemde ev aynı insanla yaşamak çok kasar be. bide bu kişi çok çok iyi anlaşacağın biri değilse.

Kişisel gozlemlerime dayanarak şunu söyleyeyim iyi anlaştığin, sevdigin bir insanla bile ayni eve ciksan belirli bir sure sonra o kisi antipatiklesmeye başlıyor (Sevgilin, annen vs degilse ki onlarla bile tartışıyorsun bazen). Bunu mutlaka gözönünde bulundurun derim, maddi acidan probleminiz yoksa hiç bulasmayin. Ha evde tek basima yaşamaktan sıkıldım diyorsaniz orasını bilemiyorum.

aynı işyerinde çalıştığın kişiyle eve çıkmak mantıklı değil gibi.

onun dışındaki tüm artı eksiler kişiye göre değişir.

fraise +1

Ya bu tam kisiye gore degisen bir sey. Simdiki ev arkadasimla birlikte kalmaktansa yalniz eve cikmak benim icin daha hos olurdu. Ama simdi yalniz eve cikmak veya bir onceki ev arkadasimla ayni eve cikmak secenegim olsa yalniz cikmayi tercih etmezdim.

bu soruna şöyle bir soruyla cevap vereyim,
arkadaşından ne kadar tiksinmek istiyorsun? çoksa eve çık, hem iş hem ev çılgınlar gibi darlar seni.

çok samimi olduğun arkadaşını iyi tanıdığından emin misin? ev ortamında iyi anlaşabileceğinizi düşünüyor musun? gerçekten iyi anlaşıp birbirinizle bir şey olduğunda paylaşabiliyor musunuz açık yüreklilikle? eğer böyleyse, benzer bir durumu yaşamış birisi olarak, kesinlikle birlikte çıkmanı tavsiye ederim.

üniversiteye başladığımda herkesten duyduğum şey, "lise arkadaşınla eve çıkma"ydı. birlikte çıktık ve belki de hayatımızın en boş ama en güzel senesini geçirdik.

istersen yine yalnız kalırsın. dediğim gibi, iyi anlaştığın biriyse, mevcut düzenini bozacak hiçbir şey olmuyor zaten, olmayacaktır. ama canın biriyle konuşmak istediğinde, bir şey yapmaya niyetlendiğinde yanına gidebileceğin birisi olur o varken.

ben sevgilimle gezmediğim, vakit geçirmediğim kadar ev arkadaşımla vakit geçiriyordum. spora gittik, ev alışverişlerini birlikte yaptık, sırf dolaşalım yürüyelim yemek yiyelim diye bir yerlere gittik, aldık akşam biralarımızı "maç izleyek lan" dedik vesaire...

kurallar, sınırlar belliyse ve taraflar anlayışlıysa iki kişilik ev o kadar şahane bir yer oluyor ki, çıkmak istemiyorsun.

en kötüsü ne olur? adam disiplinsizin tekidir, evle ilgili hiçbir şeyde uyum sağlayamazsınız, birlikte vakit geçirmek de haliyle bir yerden sonra istemeyeceğiniz bir şey haline gelir. birbirinizi yersiniz, hem huzurunuzu hem de arkadaşlığınızı kaybetmiş olursunuz.

ama 25 yaşındayım ve çok samimiyiz diyorsun. uzun yıllardır yakından tanıdığın, sevdiğin, güvendiğin biriyse hiç düşünme bile bence. iyi anlaşılan ev arkadaşı demek, hem en derin yalnızlığı hem de hayatın neşesini istediğin zaman istediğin şekilde yaşayabilmek demek.

bak ne kadar güzel anlattım şey ettim, özledim çünkü yani, cidden çok güzeldi.

hepinize çok teşekkürler görüşleriniz için. benim de kararım genel olarak tek kalmaktan yana; sadece arada gaza geliyordum işte ama gazla verilecek bir karar değilmiş onu anladım. bütün gün beraber olmak gerçekten yıpratıcı olacak gibi.

şimdi geriye arkadaşı kırmadan bu konuyu açmak kalıyor. bu konuda tavsiyeleriniz var mı?

Masaj iyi gelmişti bana tüm hafta dünya varmış diye uyanmıştım.

(bkz: uyku apnesi)

100 değişik sebebi olabilir.

(bkz: uyku apnesi)

uyku apnesinde horlama var mı? ben horlamıyorum ama. (horlamadığını bilemezsin demeyin çünkü bunu ben söylemiyorum, aynı odada kaldığım kişiler de horlamadığımı söylüyor. )

kaçta yatıp kaçta kalkıyorsun?
rüya görüyor musun?
uyumadan kaç saat önce son kez yemek yiyorsun?
uyuduğun odanın sıcaklığı kaç?
uyuduğun odaya sabah ışık giriyor mu?
odayı kaç günde bir havalandırıyorsun?
kapı pencere kapalı mı yatıyorsun?
uyurkenki ışık düzeyi nasıl?
yatağın nasıl? (yaylı, yumuşak sert vs vs)


vs vs gibi şeyleri bilmek gerekç

100 değişik sebep olabilir +1

sigara içiyorsan bırak.

dahiliyeye git kan değerlerine baksınlar bir önce.

konka, deviasyon gibi bir sorun var mı?

sigara yok. konka tipi bir şey bildiğim kadarıyla yok. çocukken geniş eti ameliyatı olmuştum. genelde gece ağzımdan nefes alıyorum ama bu yorgunluk son 1 yıldır filan var.
cevaplardan anladigima göre sorun solunum ile ilgili olabilir.

blistex medplus ya da aktardan alacağınız kakao yağı.

iki ğç gece yatmadan önce sürün, normal haline döner mutlaka.

blistex medplus +1

teşekkürler arkadaşlar. dediklerinizi deneyeceğim mutlaka.

dax sulphur. 10-12 lira genelde ama ben 4.5 liraya bulmuştum bir yerde.

blistex medplus +2

antibiyotikli kremler iyi geliyor. doktor bana göz pomadı vermişti. thiocilline mi ne, öyle bir şey, minik tüpte, o çok iyi geliyordu.

hanımlar beyler inanın para önemli değil yani 30 tl de olsa vereceğim yeterki çözülsün bu iş. ömrümü yedi.

blistex +1000

Şans eseri görüp öylesine almıştım da, sürdükten 2 dakika sonra şok oldum. Öyle işe yarıyor yani.

günde 3 kez hametan kullan. eğer kenarlarda da çıkıyorsa travazol sür 1-2 kez. sadece kenarlara tabi travazol.

vardım eczaneye aldım blistex'i. işe yaramazsa sırayla diğer arkadaşların önerilerini deneyeceğim. tekrar teşekkürler hepinize.

tatil.

Güzel bir semtten orta halli bir daire almayı düşünebilirsin.

Aq ne yapacan 5 bin lirayla. Git e ticaret sitesi falan aç. Ya da git ye.

profesyonel bahisçilik yapılabilir.

tatil +1

Eger gercekten unutucam diyosan borsayi tavsiye ederim 5 sene sonra 5e katlarsin

cinsiyet erkekse pavyonda da yenebilir. dişiler için mümkün mü bilmiyorum.

tatil para yeme vs daha öncesinde yapıldı arkadaşlar. sadece yatırım odaklı düşünülen bi para bu.

isveçi ya da ne bileyim belçikayı falan neden eledin, yani neleri gözeterek polonyaya yakın duruyorsun onu anlayamadım.

ucuz olduğundan cebimizde daha çok parayla daha çok gezeriz fikriyle. daha doğrusu hocalar da bu yönde fikir veriyor. bizim bölümden önceki gidenler de oraya gitmiş tavsiye ediyorlar bunu. ama bahsettiğim insanların gidiş sebebi benimkiyle aynı olmayabiliyor. oladabilir. buradaki arkadaşlara bir danışayım dedim.

edit: isveç veya belçika bu isteklerime uygun mudur efem?

barcelona varken diğerleri çok anlamsız :) bu arada her yerde alkol ucuz ve gece hayatı da öğrenci ortamı olduğu için kendince hareketli olacaktır.

Para pul dert değilse Hollanda. Leiden favori, Groningen plase.

anladım, maddiyat önemli tabi. yani şu ülke süper diyip gidersin ama parasızlıktan cefa çekersin, keyfin kaçar. tüm bu ülkelerin geçim standartlarını bilen biri olması lazım :)

kesinlikle ispanya. hem ülkeyi farklı kültürler oluşturuyor(katalan-bask-endülüs-galya-vs.)hem de bu kültürler köklü ve eski, tarihi kültürler. sunduğun kısıtlara göre bence ikinci sıradaki listede olmayan fransa ama dert etme, barcelona fransaya oldukça yakın.

berlin diyorum.

berlinden her yere gidebilirsin.
almanyada nispeten ucuza geçinebilirsin.
büyük şehirlerde kültürel imkanlar fazladır.

barcelona diyenlere de katılıyorum ama.

oyum almanya'dan yana zira bence taleplerini ziyadesiyle karşılayabilir. test edildi, onaylandı.

Barcelona varken diğerleri gereksiz geliyor bana. Güleryüzlü insanlar, güzel iklimler, farklı kültürler.

Fırsatın varsa Mevlana Değişim Programıyla Güney Kore'ye git. Avrupa'ya her zaman gidersin ama Güney Kore gibi bir ülke de aynı fırsatı yakalayamazsın.

danimarkaya gelme ucu cok bok bi yere cikiyor. cok pahali para yetistiremiyorum. avrupadaki merkezlere de yyakin degil.

bana soracak olursan kesinlikle hollanda derim. ama pahalı bir ülke. zaten euro/tl kuru da zıplayınca iyice pahalandı. kısıtlı bütçe ile çok serbest hareket edemezsin. benim için para değil özgürlük önemli diyorsan kesinlikle hollanda. ispanya'dan uzak dur. beş para etmez bir yer. türkiye'den hiç bir farkı yok. bok gibi. restoranlarında falan miden bulanır. ikinci tercihim ise ya macaristan olurdu ya da slovenya veya estonya. son sırada polonya geliyor.
fiyat/performans açısından düşünürsen polonya ilk sırada tabi. mesela talinn, çok küçük ve konsantre bir şehir. tek artısı feribotla helsinki'ye falan kaçıp gezmek kolay. hoş helsinki de öyle ahım şahım bir yer değil zaten. ljubljana talinn'in balkan modeli. daha sıcakkanlı insanları vardır. italya'ya venedik'e falan kaçıp gezme şansın var. ekonomiktir de. ama küçük bir şehir tabi alkol de ucuz.
danimarka ve ingiltereyi sıralamaya koymadım dikkat edersen. oralara para yetiştiremezsin hacı. rezillik çekersin. gerek yok. yok benim param var diyorsan zaten hollanda ile aynı kategoride değerlendirilebilir ki o zaman hollanda derim zaten.
özet: slovenya veya macaristan derim. ekonomik tercihine göre polonya öne çıkabilir.

yuvallak.

eller oval ayaklar duz

1) küt duz mu demek, duz kesiyorum ben, tirnagimin yapisi oyle yani yuvarlak yakismiyor

(Hep yuvarlaklara ozeniyorum ama :()

beşgen, altıgen şeklinde.. törpüye ihtiyacım var sanırım.. :p

Kut gibi kesiyorum ama cok kut degil, kenarlar cok hafif yuvarlatilmis.

Kac yasima geldim hala tirnak yiyorum ben, :(

Yuvarlak. Yapisindan ötürü

www.smerete.com

2-3 arası bi forma getiriyorum ben.

yuvarlak

Bas ve isaret parnaklari yuvarlak, orta-yuzuk ve serce parnaklarim duz-kut sekilde kesiyorum. Oyle.

Yiyorum, lanet olsun ki.

beyazlar gidene kadar.

oval oldukları için oval oluyor. özellikle oval kesmiyorum.

aslında sağlıklı olan küt kesmek. zamanında lise sağlık bilgisi dersinde öğrenmiştim :) ama uzayınca çirkin oluyor, yuvarlak kesiyorum.

Yuvarlakımsı. Çünkü öylesi güzel.
Kut çirkin hani düz oluyor ya özellikle yapıyorlar onu çirkin o.

oval kesiyorum.

valla makas nasıl keserse öyle kesiyorum

doğaçlama, yiyorum.

Yuvarlak.. Öyle alıştım nedeni yok, sağlıklı olduğunu bilmiyordum, neden sağlıklıymış acaba ne iyiliği varmış? Bilen beni de bu konuda aydınlatırsa sevinirim..
Ek olarak kütün görünümü sevmiyorum..
Ama ayaklarda uğraşmam öyle ufak zaten küt küt gidiyor..

Pastel 80 dur editleyecegim
www.dropbox.com ben iki kat sürüyorum boyle oluyor, siyaha yakin bordo.

Goldenrose muydu bir oje var, ojeleri cok kotu, uc tane var bende goldenrose, ucu de baloncuk yapiyor yuzeyde.

www.dropbox.com
Bir de bu aralar hep su sekil yapıyorum. Uclarda olan pastel 80, alta surdugum cecile ve cok guzel ama numarasini bilmiyorum, su an arkadasimda kalıyorum bakamadım ama begenirsen bir ara mesaj atarim numarasini.

www.dropbox.com
Nadiren de soyle yapiyorum burada da pastel 80 ve cecile var (hep ayni ojeyi suruyormusum :p)

Son olarak sunu bulsam havada kapacagim,
www.dropbox.com

Edit: Ay tesekkur ederim :>

@user

ellerini iki gündür üst üste görüyorum çok tatlısın :) güzel renkler not ediyorum.

ben tam istediğim tonu tutturabilmek için karıştırıyorum ojeleri, böylece bir ojenin kusurunu (yoğunluk/aşırı sedefli olması/zor kuruması vs) başka bir ojeyle de örtmüş oluyorum hem. vazgeçilmez ojelerim de genelde bu karışım ojeler:) dolayısıyla şundan bir bulsam da alsam dediğim oje pek olmuyor, görüp beğendiğimi ya da aklıma geleni anında karıştırıp yapıyorum:D

@mayaa

hiç denemedim aynı markaları mı karıştırıyorsun?

yok Allah ne verdiyse. hiç sorun yaşamadım şimdiye kadar. yalnızca kıvamı çok yoğun olanlara oje inceltici damlatıyorum 1-2 damla, süper oluyor.

yazılanları okumadan yazıyorum aynılarını önden yazan varsa hoşgörün.

pastel 80; ama iki kat sürünce seviyorum.
alix avien 121; çok seviyorum bu kırmızıyı uzun süredir arıyorum da denk gelmiyor hatta.

bunlar dışında rakı beyazını seviyorum. marka vermeyeyim de tek kat sürünce doğal bir bakımlılık katıyor (ne demek istediysem siz anlarsınız).
----

flormar, çoğu saydam, sevmiyorum. mat severseniz iyidir ama.
golden rose, çabuk kuruyor, bunun dışında da sevmiyorum ama.

Şunu çok seviyorum
ojekokusu.com
Gerçi fotoğraflarda çok kötü çıkıyor, ölü tırnağı gibi ama canlısı çok başarılı.

flormar 323 ve 369 en çok sürdüklerim

ten rengini bilmeden ne desek boş.

mesela bir ara meşhur olan chanelin kaka rengi bir arkadaşımda şükela dururken bende ellerimi boka batırmışım gibi durmuştu.

ya da kırmızının bir tonu yakışırken başka tonu yakışmayabilir.

ten renginin dışında cildinin alt tonu da önemli.

Pastel 08: 4.bp.blogspot.com

Essence Floral Grunge 01: 3.bp.blogspot.com

Cecile 12: 4.bp.blogspot.com

Bi de neon sarı ve pembeleri çok seviyorum şahsen.

pastel 68'in hastasıyım...

ben de karıştırıyorum. alıp beğenmediğim ojeleri böyle değerlendiriyorum. komple şişe değil mesela ama süreceğim kadarını...
fosforlu sarı var bir tane pastel'den limited edition. o karıştırma işleminde çok işe yarıyor.

bende kartela bile var hazırladığım da şimdi bulamam. yoksa beğendiğim ve hiç vazgeçmeyeceğim birkaç renk var.

favorim siyah
güzel yapan olursa nail art çoğoş

not erkeğim

evet kardiyo sayılır dans etmek. hatta spor salonlarında zumba seansları oluyor. ben de katılıyorum ve hocam koşmaktan falan daha iyi olduğunu söylüyor zumbanın.

Dans ettim diye gidip yemeğe abanmazsan kilo verirsin.

@arnold: kilo vermeye çalışmıyorum, tersine almaya çalışıyorum.

O zaman da temiz beslenmelisin ki yağ olarak alma.

eksisozluk.com

var, beyin hücrelerini öldürüyor deniyor fazla uykunun.

ne kadar doğru bilmiyorum ama.

Bunye uykuya alisiyor sonra. Sanki daha bi rehavet cokuyo ustune uyku, uykuyu getiriyo gibi oluyor.

Mesela gece 2.30 da yattim. Ders calisiyorum diye. Sabah 7-8 uyandim. Kahve ictim, nescafe cart curt ictim hala goz kapaklari acilmiyor. Calisirken motive olmakta zorlaniyorsun. Bunye alismis aksam saat 22.de, 23 de yatip sabah 8 de uyanmaya.

ideali kışın 6 yazın 5 saat bence. en azından ben öyle yapıyorum. 7 saati geçerse zaten fazlasıyla kötü hissediyorum ve de mutsuz kalkıyorum yataktan. 9 saat en fazla tembelliğe alıştırır vücudu, bilimsel yanını bilmem.

metabolizman yavaşlar, şişmanlar hantallaşır ve erken yaşlanırsın.

saat başı limon sür

diş macunu sürüp katılaştıktan sonra bir iki saat daha bekletmek.

clean&clear'ın sivilce öldürme bişeysi var. 4 saatte etki ediyor. Ben beğeniyorum.

Fucidin.

2

pipi, 19

2. 24 erkek.

28.

2 - 20 - erkek

87.
26 Kadın.

100 civarıdır. 28 E.

Sadece hatırladığım dün gece kafam iyiyken 60 yaşında bir hatunla sırılsıklam öpüşüyordum, eve geldiğimde zaten onu da kusuyordum :) İşim yokda onu mu hesaplayayım, geçmişi fazla öpmeyin aşkla kalın :)

60 lara cikarinca manidar mi gelecek bu opusmeler.

maltali olunca ne oluyor ya?

polatli olmanin neticesinde 3 asagi 5 yukari hic farkli kisiyle opusmedim. yas 32, ergeg.

11
23, k.

edit: 1 tane one night unutmuşum. ama half night gibiydi. doğal yani.

@gel gel sarisinim sag yap gel malta'da daha bir ortam falan oluyor ya o bakımdan o.O

0, erkek, 21

12, 25 e

1. demiseksüel bir insanım. tebrikler karşim, maltalısın erkeğin hasısın. 50 kız peşinde.

13.
22, K

4.5 yıllık ilişki mevcut.

25-30 civari
kadin 25

100 üzeridir galiba
28-erkek

465372 23 E

ilkokul dahil olmadığı için 0

yaş 20 erkek.

12.5 falan. cinsiyetim kedi

50 civarı, 25 erkek. ben de yarı maltalıyımdır.

200 civarıdır sanırım.
200 az bile olabilir emin olamadım. hiç de düşünmedim açıkçası

kaç kişiyle yattığımı da bilmiyorum zaten ya neyse
25 kadın

bu ne marjinallik vuhuu

25 k - 5 :D

evet bir sürü kişinin tükrüğünü ağzına almış insanların hevesle cevapladığı sorulardan biri. ben de koşa koşa geldim. cevap iki basamaklı.

2, 21, e

8; 20, erkek.

herkes de amma öpüşmüş arkadaşım.

6 maksimum.

25, K

1

22 e

bu ne lan. aktif bi cinsel hayatım olmadığını biliyodum ama millet çatır çatır sevişiyor anasını satayım, vay arkadaş.

6
28/k

1, 21, gadın.

0

20-erkek

ama bi' kere sarılmışlığım var.

30 kişi erkek yaş 21

4

27, kadın.

4
24, disi

ne makara donmus ya.

ben de maltali diyince dedim acaba maltalilar kadinlar arasinda tercih sebebi mi? ondan seyettim.

tinerle silmek.

duvar boyası ise bazı duvar boyaları aseton ile çıkıyor.

jiletlede hafif kazıyabilirsiniz

www.google.com.tr

ben ilanı gördüm hemen bi haller oldu , dedim anasız kalmış gidiyim bi göriyim.
evde ona ait çöp bile yok daha.

gittim veterinere ilanda gördüğüm dişi kediydi, onu verdik dediler erkek kardeşleri var dediler.

ben ''erkekler daha yaramaz oluyormuş'' diye başta korktum , bana 3 tanesinin arasında en şaşkın, korkak ve uslusunu ''bu öyle değil'' diye kucağıma verdiler.

daha kucağıma alır almaz bu başladı gurç gurç mutluluktan guruldamaya zaten el kadar bir şey. kucağımda uyuyor filan, tamam dedim ben bunu götürüyorum.

oradan aldım tüm maması, yatağı, taşıma kafesi vs.

500 tl ye yakın masraf çıktı!

şimdiki aklım olsa internetten ya d petshoptan önce

1- taşıma kafesi

2- maması

3- tuvaleti ve kumu

4- mama ve su kaplarını

alırdım ilk önce.

yatağında sadece ilk gün uyudu bir daha kullanmadı şu an benim yanımda uyuyor ama yine de ben yokken kullanıyor mu bilmiyorum.

evde rahat pofuduk minder varsa o da olur ya da bi yatak alırsınız sonradan.

sonra zaten yavaş yavaş oyuncaktır filan alırsınız, kaldı ki kuru soğanla bile oynayan bir manyaktan bahsediyoruz , taşıma kkafesi, kum ve mama ilk gün için yeterli bunları alın önce :)

şimdi ben tuvalete girince bile ağlayan bir hale geldi, konuşuyor kendince, sevinen, ağlayan ve de seven bir can oluyor evde güzel bir şey.

kedilerleyasam.com

bu da benim blogum, paylaştım bir şeyler tecrübelerime dayanarak :)

-edineceğiniz hayvan eve gelmeden ihtiyacı olabilecek her şey hazır olmalı.

-ve bence en önemlisi edindiğiniz hayvanın eve geldiği gün eve başka kimse gelmemeli. hayvan yalnızca ev ile ve sizinle iletişime geçmeli.
ve mümkün olduğunca serbest alan bırakmalısınız. üzerine çok düşmemeli.

-eve gelen hayvanı evin yalnızca bir bölümünde tutmalı ilk birkaç gün.

şimdiye kadar pek çok hayvan besledim ama ilk defa evimde kedi besliyorum, beslediğim kedi zaten mahallenin kedisi, apartmana girip çıkıyordu, hava da soğukdu dedim gel sen içeri tuttum eve kovaladım (insana yaklaşmıyordu o zamanlar)

evdeki yoğurt kabından falan su yemek kabı yaptım ertesi günde tuvaleti kumunu mama/su kabını ve mamasını aldım, birde pire ilacı, ensesine döküp balkona attım, suyu maması ile birlikte (evde ölmesin pireler diye), akşama doğru da içeri aldım. ilk masraf çok fazla bişi tutmadı, evin ilk hayvanı.

ilk 8/9 ay sadece yemek yerken sevebiliyordum, 5 seneye yakın zaman geçti şimdi eve gelenlerle de gayet samimi benimlede.

herkes, benim başıma gelmez diye düşünüyor. bir şeyi bilmekle içselleştirmek ayrı şeyler.
yani aids ne kadar yaygın, etraf cinsel yolla bulaşan hastalık dolu biliyoruz ama yine de riskli ilişkilere giriyoruz, riskin var olduğunu bariz olduğunu biliyoruz ama bize olmazmış gibi geliyor.
alkollü iken araba kullanmanın ne kadar tehlikeli olduğunu biliyoruz, hepimizin çevresinde bu sebeple ölen en az bir kişi var, ama ben dikkatli şöförüm şahane şöförüm benim başıma gelmez diyoruz.
en basitinden bunca insan sigaranın kendini öldürebileceğini kanser edip süründürebileceğini biliyor, ama kendisinin başına gelebileceğinin tam bir farkındalığına sahip değil.

ciddi ciddi mi soruyorsun bunu?
o zaman afrikada yaşayanlar direkt ölsün

dafuq; kimse ölmesin diye soruyorum.

çocuk yapmak mantık ile yürümüyor ki.
içgüdüsel bir şey ve soyunu sürdürme isteği.
dünyada hayatta kalma arzusundan daha kuvvetli bir şey yok.

Soyları devam etsin diye belkide içgüdüsel :S

soyları devam etmese dünya için kayıp mıdır bu yani? millet soyunu ne zannediyor ve neden abartıyor. genleri sürecekmiş, soyundan Einstein mi çıktı, bilim adamları, sanatçılar mı çıktı? dünyayı kurtarırlar belki diye mi düşünülüyor?

bazen sadece yaparsın :(

hahaha

doğurma isteği içgüdüseldir. yani soyun devam etmesiyle ilgili söylenenler de içgüdüsel gelişen durumlar. mesele kendi soyunu abartmak değil, çocuğunun einstein olmasını istemek falan hiç değil, yalnızca içgüdü. ve annelik, babalık daha çok duygusal anlamda sahiplenilen bir şey. ayrıca dünya ne durumda olursa olsun, benim en temel annelik içgüdüme neden engel olsun? bu dünya 2 tane acı dolu yas dolu dünya savaşı geçirdi, yine de yaşama, doğurma içgüdüsüne engel değil bunlar. dünyada yeni gelen bebeklere de yer var, su var, ihtiyaçlarını karşılayacak her şey var. ama tabii paylaşan yok, kirlilik çok. şimdi suç, benim bir kadın olarak gebelik sürecini yaşamak istemem mi? emzirmek istemem mi?
ayrıca dünya kötü diye çocuk yapmamak, dışarıda araba çarpabilir diye sokağa çıkmamak gibi bir şey. niye çıkmayayım ki sokağa?
yeni doğan bir bebeğin hayatına gerekli olan o 5 kuruşluk değeri annesi verir zaten. yoksa bin yıllardır insan köle olmaktan ileri gidemedi.

çocuk yapmamak gibi bi seçenek olduğunu düşünmüyor bile bazı insanlar. yani hayatın akışı bu şekilde olmalıdır gibi bi yargı var ve sorgulanmıyor bile: oku, iş bul, evlen, çocuk yap. çocuk nasıl bi yere gelecek neler yaşayacak düşünmüyorlar bence. düşündüğü halde sadece "anne olmak istiyorum"- "baba olmak istiyorum" mantığıyla yapanlar da var. ben bunu bencilce buluyorum ama tartışılır.

biz vazgeçtik örneğin.
türkiye'de yaşamaya devam etmek durumda kaldıgımız sürece çocuk yapmayacağız.
içgüdü,soyun devamı vs iyi hoş da ben şu saatten sonra şansla çocuk büyütüp paranoyak olamam.

ya bi de sadece içgüdülerimizle yaşamadığımız bir dünyada içgüdülerin öyle istiyor diye çocuk yapmak mantıklı değil ki. insan içgüdülerine ve doğaya bu kadar ters düşmüşken bu konu bu şekilde değerlendirilmemeli.

insan bugün, öğrenilmiş davranış ile içinden gelen davranışın ne olduğu konusunda karışıktır. ama içgüdü konusunda değil. yani dişiysen pembe giymek içinden mi geliyor yoksa sana öğretilen bir şey mi, bunu bilmiyoruz, ayıramıyoruz.
gelişen dünya elbette ki insanın, hayvan yanına sırt çevirmesi sonucunu getirdi. doğallığını yitirmesine sebep oldu. ama yaşama içgüdüsü devam ediyor, en zor koşullarda bile kalsak, açlıktan ölecek olsak yine de kurtuluş yolunu panik içinde ararız, tek sebebi de yaşama içgüdüsüdür.

çocuk yapmayı isteyebilirsin, mesela hayatta benim kadar anaç bir kadın yoktur. mükemmel bir anne olurum, ama o isteğini bir şekilde dizginlemelisin. yok çocuk kıymeti yok bu ülkede. çocuğunun gittiği kreşte üzerine lavabo düşebilir, oyun oynarken açık bırakılan çukura düşebilir. bir de üstüne çocuğunu suçlu çıkarırlar. çocuğunu pisi pisine kaybedebilirsin. insan hayatının çok önemli olduğu bir ülkede yaşasaydın doğur istiyorsan.

Uygun yaşama koşulları olmasa bile insanın içine bilinci pasif bırakan bir üreme iç güdüsü yerleştirilmiş ( çünkü dünyaya bolca köle lazım ) Eğer insan oğluna bu iç güdü verilmeseydi insanlar bilinçli şekilde ürer ve dünya bu kadar rezil bi halde olmazdı

türkiye'de yaşamaktan ne kadar nefret ettiğimi her yerde yazıyorum. ama "türkiye'de yaşadığını bildiği halde çocuk yapmak" kalıbı da bana çok garip geliyor açıkçası.

çocuğun çok daha medeni bir ülkede 3 yaşında hasta olup da ölebilir. sadece toplumun genel sağlığı nedeniyle, ihtimal türkiye'ye kıyasla daha azdır.

kaynakların azlığı, dünyanın daha fazla insanı taşıyamayacak olması gibi sebeplerden dolayı "biz yetiyoruz, başkasını yapmayalım" derseniz anlarım. ama "ya bi şey olursa?" diye düşünerek çocuk yapmaktan kaçınanların paranoyak olduğunu düşünüyorum. neden çocuk yapılmalı ya da yapılmamalı konusunda sağlıklı bir düşünceden ziyade çok karamsar bir dünya koyuyorlar ortaya.

ben "içgüdülerimizle yaşamıyorum"a katılmıyorum açıkçası, bal gibi de içgüdülerimizle yaşıyoruz. şu şartlar altında evlenmek olsun, çocuk yapmak olsun benim de çok korkacağım şeyler. ama baba olabilecek seviyeye geldiğimi hissettiğimde, şartlar el verecek olursa niye istemeyeyim?

soyun devamını çok basit düşünüyorsun. kimse "ben süperim, 100 sene sonrasını da göreyim" diyerek çocuk yapmıyor. size hiç öyle gelmiyor olabilir ama 3 yaşında, bana benzeyen, sevdiğim kadınla ortak çalışmalarım sonucunda dünyaya getirdiğim apayrı bir can bana acayip sempatik geliyor. evet şu an türkiye'de bunu yapmam, ama "çocuk yapmak tü kaka" da dememek lazım.

her insan bir şeylere ihtiyaç duyar. kimisi gurur ihtiyacını "aslan gibi oğul"la karşılıyor, kimisi başka şeylerden. evladın özellikle de bir kadın için ne ifade ettiğini göstermesi açısından oğullar ve sevgililer şahane bir roman, bu vesileyle önermiş olayım okumadıysan. git morel'e de bakiyim "niye yaptın bu kadar çocuk" diye, saçını başını yolsun senin.

neyse, çok karıştırdım. çocuk yapmak çok acayip ve "güzel ortam" sağlandığı sürece güzel bi şey bence. yapmak isteyenleri anlamak o kadar zor olmamalı. öyle ya da böyle bir şekilde yaşıyoruz. herkes evladına daha iyi bir gelecek sağlamak ister ama allah değiliz biz de yani, "çocuk sevecem" deyip pat diye çocuk yapıyolar, acayip acayip işler.

söylemek istediğim şu; çocuğa, insana değer yok. lavabo örneğimde, sallanan bir lavabo var, yerine sabitlenmemiş. orası kreş, küçük çocukların olduğu bir yer. buna rağmen önemsenmemiş. çocuk bu lavabonun altında kalır ölür dememişler, kısaca bana ne ölüyorsa ölsün denilmiş. ya da çukur kapatılmamış, çocuklar oynarken buraya düşer bişey olur denmemiş, umursanmamış. bir de üstüne adli tıp raporunda çocuk hatalı gösterildi. çocuk öldükten sonra o lavaboyu tamir ettiler, o çukuru kapattılar. bunlardan başka örnekler de var. sorumlular hiç sıkıntı yaşamadılar.

çocuk sahibi olmak elbette güzel bir sey ama sorulan Türkiye'de çocuk sahibi olmak sanıyorum.
Ortalama standartları olan bir ülkeye göre burada çocuk sahibi olmak her anlamda büyük risk diye düşünüyorum.
Devletin sağlayacağı sağlık hizmetinden tutun da sosyal hayat içinde yaşayacağı her türlü olay bir tehdit.
Anne-baba adayı olarak da bunları düşünmek gerekir.
Yoksa allah verir rızkını diyip tüm bunları görmezden gelmek kolay kısmı.
Benim çocuk sahibi olmayı düşünmem için insana değer veren medeni bir ülkede,uygun ekonomik koşullarda yaşıyor olmam ve çocuğumun geleceği ile ilgili endişe duymuyor olmam gerekir.
Bunun paranoyaklık değil,mantıklı bir insan isteği oldugunu düşünüyorum.

dünyanın en güzel yerinde en iyi imkanlarıyla dahi yaşasan o çocuğun hastalıktan, kazadan saçma sapan bir nedenden yine de ölme ihtimali var. Türkiye de yaşamak bu oranı arttırıyor olabilir ama dünya üzerinde bunun sıfıra indiği bir yer yok o yüzden böyle düşünmek biraz abartı oluyor. ama şu var "bu koşullarda çocuk yetiştirmek istemiyorum" diyebilirsin senin tercihindir.

birazda çocuk yapmanın dışında bir şey bilmedikleri için böyle. adam öğrenmiş zaten okul, iş, evlilik, çocuk, torun-emeklilik, mezar. bunun dışında bir yaşam tarzı bilmiyor. bu yüzden bu halkanın dışına çıkamıyor, çıkarsa kendini anormal hissediyor. kendi çocuklarına da bunu öğretiyor.

kendi bi halt yemiş çocuk yapmış, çocuğuna da ona göre "ne zaman evleneceksin sen?" diye baskı yapıyor, evlenince "torunum ne zaman gelecek" diye soruyor. arkadaşlarıyla bir araya gelince tek konuşup övündükleri konu çocukları ve torunları çünkü. 'benim çocuklar, çocuk yapmak istemedi' demek onun için utanılacak bir şey.

konuşan hayvan beslemek istedikleri için, sevimli geliyor sanırım.

Hırstan olmasın sakın.Bu kadar duygusal varlıktan mantık beklemeyin.Herkes yapıyor ben de yapayım ne değişecek der ve yapar.

24 yaşına kadar sevgili yapmamış, 30'a kadar evlenmeyi aklından bile geçirmemiş bir kadın olarak ben çocuk için ölüyorsam kesinlikle içgüdüsel.
yoksa bana kimse ne çocuk yaptırabilir, ne Türkiyesi kalır bunun.
O değil ben istesem gider başka bir ülkede de yaşarım -ki zaten yaşadım- ama hayır, ben burda doğurmak burda büyütmek istiyorum.
Niye herkesin sizin açınızdan baktığını düşünüyorsunuz ki? dünyadaki tek laik müslüman ne kadar sorunlu da olsa demoktatik ülkeyiz mesela, çocuğum ana dilinin konuşulduğu ülkede büyüsün istiyorum mesela en azından ilk okulu bitirene kadar.Dede-nine, kandil-bayram, nevruz-hıdırellez bilsin istiyorum mesela.
Çocuk büyütmek nerede olursanız olun zor. Başka ülkede olsam ya azınlık olacam ya memlekete uzak ya da bambaşka detlerim olacak kaçış yok bundan.. Sadece pozitif çocuk ölüm oranı istatistiği mutlu çocukluğun garantisi olsaydı istatistik bilenlerin hepsi o ülkede doğum yapardı...

oyuncak al hayvana yazık olur

kedi de köpek de tüy döker.. az ya da çok cinsine göre değişir ama mutlaka döker

balıkla başla
sonra su kaplumbağası
ardındann muhabbet kuşu ya da hamster
sonra kedi alırsın.
finali de timsahla yaparsın.

iguana al pampa:)

Sultan papağanı diyebilirim. Kendisi biraz pahalı olabilir(100tl) ama yemi ucuz. Fazla gürültüsü yok. Tüy döker ama kafesin kenarına tül takarsan onu da büyük ölçüde engellersin.

Betta

kaplumbağa alın; hem ucuz hem de dünyanın en kolay bakılan hayvanı. üç günde bir suyunu değiştirin, yemini, kabuk sertleştiricisini ihmal etmeyin tamam. yalnız kalabiliyorlar da evde. benim iki tane var, pek hareket etmiyorlar ama çok seviyorum ikisini de.

tek bir tane fındık faresi (ürememesi için ) sevimlidir , elinle besleyebilirsin , sevebilirsin , birlikte uyuyabilirsiniz..
su kaplumbağası değil ama kara kaplumbağaları ; daha evcilleşmeye meyilli evin içinde yuvasına girip çıkanı , evcil köpek gibi takılanı bile gördüm.

Eğer kurtarma amaclı almıyorsanız, ve gerçekten hayvanları seviyor ve acıyorsanız, alıp da üretime destek olmayın lütfen.
Sokaktaki hayvanları besleyebilirsiniz; balkonda küçük kuşlar için yemlik yapabilirsiniz; Barınaklardaki hayvanlara geçici ev sahipliği yapabilirsiniz..

kaplumbağa bakımı kolay bir hayvan değildir. en başta bunu söyleyeyim. birkaç basit google aramasıyla ne kadar zor olduğunu görebilirsiniz. bir kere birkaç günde bir suyu değiştirilen dandik plastik kapta kaplumbağa beslenmez. kaplumbağaların en az 15 cm suya ihtiyacı vardır yüzmek için. pek hareket etmemeleri normal bir şey değildir. su kaplumbağası (özellikle piyasadaki kırmızı yanaklar) sıcak iklim hayvanıdır ve kış uykusuna yatmaması gerekir. akvaryuma ısıtıcı eklemeniz şart. bu arada akvaryumun su için filtre ihtiyacı var tabi. bir de kaplumbağalar su dibini aşırı kirletirler, su öyle lönks diye değiştirilemeyeceğinden de (sağlıklı değil en başta) dip çekim aletine ihtiyacınız olacak. kabuk sertleştirici kimyasal vermek yerine uv lamba almanız ve sık sık güneşlendirmeniz çok daha sağlıklıdır ayrıca. heh bir de kaplumbağa yavruyken karnivor büyüdükten sonra omnivor olan bir hayvandır ve piyasadaki yemler beslenmesi için yeterli değildir. küçükken sık sık karidesle beslemeniz lazım. normalde yetişkin olduktan sonra marul salatalık vs vermeniz gerekiyor ama bunları çocukluktan da yiyebiliyorlar, benimki yerdi. akvaryumuna kuru alan yapmalısınız kuruyup uv lamba ile güneşlenebileceği. iki tane almaya kalkarsanız çiftleşecekler, kumlu bir kuru alana ihtiyacınız olacak yumurtlayabilmesi için ve kaplumbağaların üreme dönemi zorlu ve sancılı geçer. hatta iki kaplum üremese bile birbirini yaralayabilir, beraber yaşamaya pek uyumlu hayvanlar değiller en uygunu tek beslemek.
bir de alacak olursanız eğer, kabuklarını çok iyi kontrol ederek almalısınız. mantar kaplumlar için ölümcül bir hastalık ve satılan hayvanların yarısından çoğu mantarlı oluyor...

kaplum beslemek zordur ama becerebilirseniz eğer çok çok çok keyifli bir iştir. insan görünce kabuğuna saklanıveren kaplumbağanın siz parmağınızı uzattığınız zaman kafasını uzatması paha biçilmez bir keyif.

kaplumbağa beslemeyi özledim ben ya.

not: kara kaplumbağasının beslenmesi yasal değil. fındık faresi de pet hayvanı değil, almayın...

en mantıklısı bir adet hemstır bence, hem tüylü sevgiye açık ve eğitilebilir, hem minnak, talaşını sık değiştirirseniz koku da yapmaz, çeşit çeşit ırkı cinsi var çok tüylü ve iriden az tüylü ve miniğe. hem de tavşan gibi. bir de abim evin içinde üst cebi olan tişört gömlek falan giyip cebinde gezdirirmiş sürekli, küçükken. masrafı da kafes talaş ve yem. bir kaç da ufak oyuncak alırsınız, yürüyüş topu alırsınız falan zamanla. pisliği de etrafta olmaz, kafeste olacağından.

tavşan çok güzel bir dosttur, ruh halinden anlar, kafasını elinin altına sokarak kendini zorla sevdirir, herkesten kaçarken gelir senin tepene çıkar falan çok keyiflidir. ama gel gör ki her ne kadar tuvalet kabına alışsa da arada etrafta kakasını kaçırır, duvardan mobilyaya kablodan halıya her şeyi kemirir, önüne geçmenin tek yolu köşe yerleri lastik falan kaplamaktır. kedi, köpek, tavşan hepsi tüy döker, hepsinin uğraşı ve pisliği olur. ev halkı istemedimi olmaz yani. muhabbet kuşu dene.

papağan kesinlikle tavsiye etmiyorum. (muhabbet kuşu da dahil.)

papaganlar pis hayvanlardır. (pisten kastım çevreyi inanılmaz pisletir.) yediğinin yarısını yere atar, her yere kaka yapar. kemirme konusunda da tavşanlardan aşağı kalır yanı yok.
üstelik kedi kadar da tüy döker.
doğal hayatta bunlar kendine ve diğer canlılara yararı olan davranışlar. gel gör ki evde beslendiği zaman bize pislik olarak geri döner.

eğer sürekli kafeste durmayacaksa (ki o hayvana işkence.) papağan beslemeyi hiç tavsiye etmem.

gine domuzu tavsiye edebilirm. ama durumunuz biraz daha düzelene kadar bekleyin derim.

sultan papağanı +1

ama bakımına çok dikkat etmen gerekli tropikal kuş, azıcık bi cereyanda kalsın hemen hasta olur.

çok fazla tüy saçmaz etrafa, kafesin içine tıkılıp kalabilecek bir yapısı da yoktur ama(hiç bir kuşun yoktur aslında), kendine alıştırırsan gün içerisinde omzunda takılmayı tercih eder, konuşmaya çalışır vs çok güzel hayvandır.

ama tabii yine de '0 tüy yüzde yüz hijyenik olmalı' diyorsan balık bile alsan batar abine, primat bunlar sonuçta hep.

kesinlikle papağan almayın. papağanlar sürü halinde yaşayan hayvanlardır. sevgiye çok muhtaçtırlar. bu hayvanları alarak alım satımlarına ön ayak oluyoruz. onlar da sürü halinde yaşamaları gerekirken bir kafesin içinde bir ömür geçiriyorlar. siz işe gireceksiniz, tatile gideceksiniz. bırakacağınız bir yer olmayabilir ve bu nedenle sıkıntıya girebilirsiniz. bir de gerçekten tüy, kaka problemi bunlarda da var. kanatlarından çıkan beyaz bir toz etrafı kaplıyor. bütün bunlar ablamın papağanında gözlemlediklerim. ne olursa olsun hayvan satın alıp bu vebale girmeyin.

kitap elbette. ve de film vs.

sevdiğin kitapların ingilizcelerinden başlayabilirsin.

univ. of texas at austin bunlarin arasindaki en kral okul. dahasi austin gibi memleket de hic bir yerde bulamazsin, sakin kacirma.

bölümü belirtmemişsin sanırım.

pennsylvania ivy league'de. tek bildiğim o :)

Tabi bölüme göre değişebilir fakat biraz bilgi biraz subjektif
1-University of Pennysylvania
2-The University of Texas at Austin
3-Rice University
4-Rochester Institute of Technology
5-Indiana University

snakes on a plane

arkadaşlarla geyik yaparak izleyeceksen en eğlencelisi bu

national geo.nun uçak kazası raporu programını izle:)

uyku tutmadığında uyumak için bazen, kesinlikle aşırıya kaçmadan.

rahat hissediyorum, normalde ayık kafayla yapamayacağım şeyleri yapıyorum. ya da plasebo gibi geliyor alkol, canımın istediğini yapabiliyorum bilinçli olarak ve soran eden olursa da "alkol yahu, heh heh ben de pek alkole dirençsizim" yapıp kurtulabiliyorum.

bulması zor değil, birini telefonla arayıp gizemli gizemli sipariş verip beklemen gerekmiyor, arkadaşlarla içince keyifli. bu kadar "kolay" bi madde beni duvara bakarken bile gülümsetebiliyosa içerim/kullanırım, normal.

ortama girince koyun misali herkes ne yaparsa yapıyorum ben. yoksa bir bira olsa da tek başıma gümletsem demiyorum

Kusana kadar icmeyip hafif etkisinde olmayi cok seviyorum nedense. Sohbetler daha bir guzel oluyor gibi daha cok gulup egleniyorum.

-rasyonel düşünmeyi bir kenara bırakmayı sağlıyor. bu durumda daha çok eğleniyorsun.
-libidoyu tetikliyor, daha bir hoş oluyor.
-bazen uykum gelsin diye içiyorum.
-bazen keyfim kaçıksa az biraz içiyorum.
-bazen de yemeğin yanına iyi gider diye içiyorum. (et, balık vs yaptıysam.)

dahası bin çeşit alkol var. hepsinin tadı kötü değil.

Algılarımı yavaşlatıyor, daha az düşünüyorum, geçici bir hafiften uyuşma hali sağlıyor. tüm bunlar olunca da canım daha az yanıyor. geçici bir kaçış hali. soğuk havada, karların üzerinde saatlerce yürümek, saatlerce yüzmek veya duşta kalmak ile biraz benziyor gibi. üstelik birazcık alkolden ne bana ne başkasına zarar gelmiyor...

içmiyorum

Sosyal içici denen türdenim, sosyal ortamlarda içiyorum. Birçok alkolün de tadını sevmiyorum aslında, şekerli tatlı damağı olan bir insanım. Gülün kokusunu çok buruk olduğu için sevmediğim gibi alkolün de birçoğunun tadı buruk geliyor. O nedenle kokteylleri ve bazı beyaz şarapları seviyorum, arada da yerine göre rakı. İyi ki sürekli sosyalleşmiyorum, yoksa hepsinin fiyatı da alıp başını gidebiliyor.

ayni sizin durumunuzdaydim ben de bir iki sene oncesine kadar. haftasonlari beyoglunda arkadas gruplariyla takilirken ben de baya icerdim. zevkten icmeye kalktigimda hic bir tat almazdim. 18 imde istanbul kazanip yalniz yasamaya da baslayinca hem ozentilikten, hem ozgurlukten neyse artik bikac kez kendimi sarhos etmisligim de var(cok ama cok zor sarhos olurdum). efkarlandigimda icerdim, sonra bir ise yaramadigini, sadece kendimi oyaladigimi farkettim. gerceklerle ayik kafayla yuzlesmek uzun vadede daha mutlu edici.

simdi o gunlere bakip ne cocukca seyler yapmisim diyorum. tabii ki pisman degilim, hayatta her sey tecrubeden ibaret.

babam alkolikti ve siddete egilimli bir insan olurdu icki icince. artik onu mu ornek aldim nedir bilmiyorum ama ickiyle arama mesafe koydum. tabii her icki icen alkolik olacak diye bir kural yok ama ben boyle daha mutlu ve huzurlu hissediyorum kendimi.

bir ara düzenli olarak içiyodum her hafta : şarap

şu an o dönemlerimden en daha az mutluyum ne daha çok dertliyim ama içmiyorum. o bir alışkanlık ben normalde asla alkole ihtiyaç duyan bi tip olmadım ama şarap resmen bende bağımlılık yapıyordu. ben niye içiyordum kesinlikle kafam çok güzel oluyordu. yani sarhoş olmayı kastetmiyorum ama daha stressiz daha gevşek daha açık daha sakin... müzik dinlemek de o kafayla ayrı güzel oluyordu.

sebeplerim duygusal olarak ve fiziken daha rahat hissetmemle alakalı.

genelde içkili ortamlarda kızlarla tanışıyorum

kola neden içiliyor? tadı hoşa gittiğinden mi? bilmem bana hiç çekici gelmiyor içerken genzimi yemek borumu yakması, tadı vs.

alkollü içecekler de içmesini bildikten sonra diğer içeceklerden hiçbir farkı yok. yemekte bir insan nasıl kola fanta ve türevi gazlı içecek tüketmeyi tercih ediyorsa ben de su şarap rakı veya nadiren yemeğine göre bira tercih edebiliyorum. bu tamamiyle damak zevki ve tercihlerle alakalı.

o hoba bu akşam içelin şöyle kafayı bulalım şu kadar shot yapalım mantığını olduğum bir günden beri anlamış değilim. herhangi bir şeyi "aşırı" tüketmek marifet değil. kararında keyfine varmak varken üstelik.

deneyip tadını sevmediğim alkollü içecekler olduğu gibi tadını sevip keyifle içtiğim alkollü içecekler de var. bak mesela birazdan çıkıp güzel müzik eşliğinde 1-2 kadeh birşey içicem en fazla. lakin başrol oyuncusu içeceğim sıvı değil sohbet muhabbet müzik olacak.

içki içilen ortamda içmediğimde çok sıkılıyorum

@hjarteblod, alkollü halini de biliyoruz aq, aynısın.

ben sarhoşken çok tatlı bir insan oluyorum, çoğumuz oluyordur herhalde. o yüzden sırf. o rahatlık hoşluk hali başka zaman olmuyor. bira içiyom zaten bi tek, aram yok diğerleriyle hiç. sevmem şarap vodka modka. tekila var bi de hah.

sağlık için.

çünkü kendimi olmak istediğim kişi haline getiriyor birkaç saatliğine de olsa.

uyumak, rahatlamak icin, keyif icin, eglence icin, isim geregi agresif ve kendine guvenli gozukmek icin vsvs

sanırım boxerın paçaları (paça mı denir buna bilmiyorum) iyice yukarı kaçmış, bu hareketi yapan da onları tutup aşağı çekiyor.

boxer araya kaçıyor, paça yukarı çıkıyor, yada külotun lastiği geriliyor. bazen de malzemeyi düzeltmek gerekiyor :)

toşaklar sıkışıyor ya da boxer araya kaçıyor dedikleri gibi.
onun kadınlardaki muadili donu düzeltmek olduğu için kadınlar bu konuda bir şey düşünmüyor. en azından ben düşünmüyorum.

onu yapmazsak acayip rahatsız ediyo aşağısı, mecburiyetten yapılıyor yani. insan yine de dayanır kıyıda köşede, tuvalette falan yapar ama uluorta yapmak saçma. gören kadın rahatsız oluyorsa da haklı.

kelimebulutu.com

bu değildi.
tek bir kelime yazıyordun ve sana o kelimenin geçtiği bir sürü paragraf ve paragrafların başka bir dile çevirisini getiriyordu.

sozluk.ingilizdili.net bu olabilir mi?

aradım taradım sonunda buldum.
www.linguee.com idi.

compadrito sağolsun.

@zebragibi, spankeinstein: sizin siteleri de kaydettim.

kumaş boyası? hem istediğin rengi istediğin gibi kullanabilirsin. hatta kumaş kalemleri var bi şeyler de yazmak istersen.

öte yandan ben converselerin plastik kısımlarına cd kalemiyle (permanent) bi şeyler yazıp karalamıştım ve onlar bile hala duruyor, kumaş boyası hayli hayli durur kanısındayım.

ben kumaş boyasıyla boyamıştım zamanında.
biraz sertleştiriyor.

board-marker ile de o beyaz kısımları boyamıştım, spiderin yaptığı gibi. ama o çıkmıştı. tekrar tekrar boyuyordum.

Pasaportun kendisi resmi bir kimlik belgesidir, ekstra kimliğe gerek duyulmaz havaalanında falan.

lütfen anneye anlatir gibi anlatir misin whoosie,

almanyadan tc kimliksiz ucaga binip turkiye'de dis hatlardan kimliksiz bir sekilde sadece pasaportu ile cikis yapabilir mi?

Yapabilir.
Pasaportlar uluslararası geçerliliği olan kimlik belgeleridir.

havaalanında tc kimliğine bakılmaz zaten. yalnızca pasaporta bakılır.

pasaport=kimlik=ehliyet(Bazı yerler ehliyeti kabul etmez)

ama pasaport her şekil kimliğin yerini tutar.

şimdik kız türk vatandaşı sanırsam kimliği olduğuna göre pasaport da türk pasaportu
türk vatandaşı isterse yurda kimliğiyle giriş yapabilir tabi ama sorarlar senin pasaportun nerde ordan nasıl bindin diye... çifte vatandaş olanlar bile bi yerde bi pasaportu başka yerde öbür pasaportu gösteriyor)burdan çıkış yaparken oraya girerken zaten kimse kimliğe bakmaz sadece pass sorar.
ehem neyse sonuçta pass varken kimlik gerekmez

kiehl's ın midnight recovery diye bir serumu var. tavsiye ederim.
diğer ürünleri de güzel.

egitim merkezlerinde verilen egitimi siz surduremezseniz pek ise yaramaz.

kendiniz biraz okuyup arastirma yapip egitmesi daha iyi sonuc verecektir. (belli bir amaca yonelik egitmeyi dusunmuyorsaniz tabii.)

stockholm

red eye gemiyle oslo, sabaha karsi fiyortlari sudan izlemek mukemmel.

lund
malmo

lübeck, hamburg, berlin

malmö tren ile 25-dk sürüyor yaklaşık ve günün her saati buçuklu saatlerde (15:30-16:30 vb)tren var

tallinn
(ryanair vs ile uygun ucak bulursaniz tabii.)

eger butce sorunu varsa kopenhag uzerine oslo ya da stockholm eklemeyin:)

malmö ordan da lund

bence de malmö ve lund.

biz de yardim ederdik lan. eminim norvec de de montunu vermeyen cikmistir bizde de cikar. ama bizde cocugu alip duzgun yere goturup yemek yediren sonra nereye gitmesi gerekiyorsa goturen ustune gidip lc waikikiden bi mont alan da cikar :) norvec de cikar mi bilmiyorum valla cikadabilir cikmayadabilir

deneyin nerede ve saat kaçta yapıldığına bağlı olarak değişir ama montunu veren de çıkar, kandırıp tecavüz etmeye çalışsan da çıkar, ben mi doğurdum anası babası baksın diyen de çıkar hangisi çok olur dersen aklım başkasını kalbim başkasını söylüyor... ama hangisi ne söylüyor onu sizin tahminize bırakıyorum.

Ateist norveçlilerden bunu beklemezdim. Arap müslümanlar daha iyisini yapardı

bizde o çocuklar çingene çocuğu oluyor ve onlara bişey olmuyor

Bizde de gayet yapan olurdu. Bu tarz yardımlar ülkeden ülkeye değişmez. Münferit tepkilere bağlı çünkü.
Biz de olaya @denizaya gibi yaklaşan tipler de olması daha üzücü maalesef.

Aynısı olurdu. Öyle fonda sigur rosluk, sevgi kelebeği bi durum da görmedim ben. Fazla ceket filan varsa verirdi işte biri.

ohoo bizde montu verdikten sonra bi de zorla çorbacıya götürürlerdi ("içi ısınsın"). türkiye istanbuldan ibaret değil

Yapardik diyenler sacmalamasin la bi gidin. Cingeneler, dilenciler, suriyeliler bu sekilde kendilerini acindirarak deli para kazaniyorlar. Dilencinin gunluk geliri 250tl den basliyor.

Bu dilencilerin potansiyel musterileri aralarinda olanlar yine bir seyler veriridi, ama kayitsiz kalan da cok olurdu.

dilencinin cebinden binlerce lira çıkan bir ülke olduğumuz için sokakta böyle şeylere duyarsızlaştım görmemezlikten geliyorum çoğu kişi gibi.

dun buna benzer bir arastirma okudum. eger bu deneyi meydan gibi kalabalik bir yerde ya da islek bir caddede yapsalardi durum farkli olabilirdi.

yardima ihtiyaci olan birini ne kadar fazla sayida insan goruyorsa yardim eden insan sayisi o kadar azaliyor.

yani turkiye ya da norvec olup olmamasi fark etmez. burada da bir iki kisinin bekledigi bir otobus duraginda yine benzer bir sonuc cikardi diye dusunuyorum.

kilo ver çiko

soguk su ile yikayinca geciyor bende.

Sodyum kaynaklı şişmelerdir onların cogu. Tuzlu ya da tatlı seyler, alkol ödem yapabilir. Bol bol su içersen önleyebilirsin.

Benim de dudaklarım uyandıktan sonraki bir saat zenci dudagına dönüyor ordan biliyorum.

o bazı ayakkabılarda çıkarılabilen bir şey. camper ayakkabılar da öyledir. hatta gayet avantaj da sağlıyor bu durum sana. bence yapıştırma, aslında kendisi oraya oturuyordur zaten.

kendisi ilk aldığımda yapışık haldeydi. şu an çıkıyor ve kayıyor ayakkabının içinde. rahat değil.

aldigin yere gotur, ya da baska bir new balance yerine. onlar yapistirirlar.

Ben Müzik Öğretmenliği bölümünden mezunum. Çalgım yan flüt idi.Ben genel lise çıkışlıydım flüt çalmayı okulda öğrendim. Zuhal müzikten yamaha 211 almıştım 1000 tl idi bizim zamanımızda. Simdi daha pahalı sanırım. Jupiter marka 600 liralık flütler vardı arkadaşlarımda lisede güzel sanatlarda olanlarda. Ben flütümden çok memnunum. O arkadaşlar da Jupiter i 6 sene falan kullandılar. Benimki gümüş kaplamaydı. Hani malzeme gümüş ya da altın olmadığı sürece ses kalitesi çok değişmiyor. Bence profesyonel olabileceğinizi düşündüğünüzde iyi birşey alırsınız. Yamaha 311 de çalmıştım bir ara flütüm tamirdeyken o da çok hoştu. Daha pahalıydı benim flütümden. Flütte şöyle birşey var fabrikasyon da olsa farklı çıkabiliyor enstrumanlar. Aynı yerden de alsanız. Bir bilenle almanızı tavsiye ederim. Ben Jüpiter ya da yamaha alın derim. Jupiter daha hesaplı tabi :)

diş teli sorun çıkarır.
şu an diş tellerimle flütte düzgün ses çıkaramıyorum diyeyim sen anla.

onun dışında başlangıçta ses çıkaran en ucuz flüdü tercih et derim. ben 300 liraya markasız bir flüt almıştım, 6 yıl önce. o fiyata çok iyi ses çıkarıyordu.

bir iki yıl devam ederseniz iyi bir flüde geçersiniz.

H&M

tchibo

accessorize'da da oluyor şal/atkı arası şeyler.

mudo

viaport yakınsa oraya git kesin bulursun aradığını.

mudo, stradivarius

mavi. bu sene güzel şeyler çıkarmış.

bir duyuruya daha yazmıştım; en ucuzundan bir iki paket tütün al, otur hepsini sar.

tütünü kağıda homojen yay, filtreyle aynı yükseklikte olsun. ilk olarak bunları tutturabilirsen, gerisi el becerini geliştirmene bağlı. iki günde öğrenirsin. ithal tütün kullan bir de, holborn mesela. açık tütün elle kolay sarılmaz. zaten bana göre içilmez de.

rolling cigarettes yaz yutuba izle

selam tekrar.

dün izledim how to roll a cigarette yazarak. fena olmadı son sardıklarım.

ama şöyle bir sorum olacak.
şimdi sarma sürecinde, önce filtrenin oradaki kağıdı kıvırıyoruz ya, kağıdın diğer kısmını sardığımda biraz ucu açık kalıyor, yani
1.bp.blogspot.com bu şekilde değil de, alt tarafı filtrenin olduğu kısım gibi düşünürsek daha sıkı, üst tarafı daha gevşek oluyor. tam simetrik olmuyor. normal mi bu?

umarım anlatabildim derdimi

filtrenin olduğu ucu hafif kıvırdıktan sonra iki başparmağını orta taraftan yanlara doğru götürerek hizala. en uygun böyle anlatabildim ama en iyi yöntemi sen kendin bulursun yine

funny games ve das leben der anderen'i izleyebilirsin. ikisi de çok güzel filmlerdir. onun dışında fatih akın'ın filmlerine de bak.

müzik:

karel gott,
tokio hotel,
bushido,
die fantastischen 4,
tote hosen.

film;

chiko,
gegen die wand,
nicht mein tag,
speedracer,
wut,
kanack attack.

Film: Das Leben Der Anderen

film: der untergang, das boot
mini dizi: unsere mütter unsere väter

(tümü ikinci dünya savaşı'yla ilgili. ilgini çekmiyorsa saracağını hiç zannetmiyorum)

müzik: blutengel (çoğu şarkısını sevmem. benim kişisel önerilerim beğeni sırama göre: reich mir die hand, nachtbringer, über den horizont, anders sein, weg zu mir, seelenschmerz)

ek olarak, was hast du mit meinem herz getan ve david bowie'nin heroes'unun rammstein & apocalyptica cover'ı helden'i öneririm. bir de absurd diye nazili faşikli bir grubun pesttanz şarkısına hastayım ama 100 kişiden birinin hoşuna gider diye düşünüyorum,

www.youtube.com

daha gelirse aklıma eklerim.

seviyen film takip etmek için çok iyi değilse sevdiğin filmlerin almanca dublajlılarını izle derim.

yazilanlar harici:

film: oh boy
müzik: de.wikipedia.org:Neue-Deutsche-H%C3%A4rte-Band

ayrica müzik olarak "die ärzte" tabii ki.

edit: link sapitik cikmis, google'da "neue deutsche härte bands" diye aratabilirsin.

yüz temizleme jeli iiile yıka sabah akşam.
haftada bir iki de peeling.

Yüz temizleme jeli ile yıkayın her gün sabah ve akşam. Cilt tipinize göre tabii.
Akşamları da yıkadıktan sonra elma sirkesi ile temizleyin tonik gibi.

kadın olarak yüzüme bir şey sürmem,sabunla yıkama dışında ama çok meyve,yoğurt ve sebze tüketirim,ne siyah nokta ne yağlanma ne sivilce olur.
+kükürtlü sabun

hayvanlarda o aile kavramı yok ki!

cins evcil hayvanım yok da
sizi bir büyükbaş hayvan çiftliğine alalım hocam havvanlarda aile kavramı hakkında ufkunuz genişlesin...

ona bakarsan adem ile havva'dan hepimiz kardeşiz..

Yavrusu ile büyüyen farkli cinsiyetteki 2 köpek, cins olsun sok-it olsun eninde sonunda çiftleşirler! Yavruları da olabilir! Olmuştur da!

Peki sen şuna cevap ver sokakta sahipsiz dolaşan köpeklerin kendi yavruları ile çiftleşmediğini nasıl kesin gözüyle bakabiliyorsun ve bundan yola çıkıp cins köpekler ensest'tir diğerleri değildir donucuna varabiliyorsun?

Kusura bakma ama hocan hakikaten cahil bir adammış! En azından bu konularda...

hayvanlarda aile kavramı yok +1
aile kavramı dışında insanardaki ahlak sistemi de yok.
doğal hayatta da birinci derece akrabalarıyla çiftleşiyor hayvanlar.

ikinci olarak sürekli birinci dereece akrabalarla çifleştirilmiyor. belli noktadan sonra kuzenler vs biniyor işin içine.

üçüncüsü yalnızca görünüş amaçlı değil cins hayvan oluşturulması.

ahlaki kaygılarınız sizi agresif yapıyor.
bakın sokakta hayvanlar 5 çiftleşmeden birinde aile içi yapıyorsa cins hayvanlarda bu sayı 25 çiftleşmede 25.
yani seri oluyor. kasıtlı oluyor.

bana bununla gelmeyin, ben materyalistim. ahlak maddeden sonra oluşmuştur derim. sadece size ne hissettirdiğini sordum, vardığım kanı şu, insanları ayrı bir mertebeye koyuyorsunuz (ki bana göre bir engerek yılanı, bir akrep, bir balina ve bir insan eşit derecede muhteşemdir)

bunu yapmayın.

sadrettin çelebi lise seviyesinde karşıma çıkan öğretmenlerin en iyisidir. bunu da ayrıca belirtme ihtiyacı duyuyorum. onun temel seviyede bir bilgi üzerinden yaptığı ikazı ben biraz büyüttüm. on seneden fazladır düşünüyorum meseleyi. ne söyleyecekseniz bana söyleyin. rica ederim.

Ahlaki kaygı? Köpeklerin ensest olabileceğini söyleyen kişi, öyle bir şey olamayacağını söyleyen kişilere ahlaki kaygılar yüzünden agresifleşiyorsunuz mu diyor yani?

Siz "ahlak" ve "namus" konusuna gereğinden fazla önem ve zaman ayırdığınız için hayvanlarda da bu tip kavramların olabileceğini düşünüyor ve aksini inkar ediyorsunuz. Bu tip ilişki kuran hayvanları da kendi insani kavramlarınız üzerinden yaftalamaya çalışıyor bu hayvanları tercih eden yada besleyen insanlara da bu konu hakkında ne düşündüklerini sorarak insanları tahrik etmeye çalışıyorsunuz.

Canlıların hepsi muhteşem olup hepsi de birbirinden farklı olabilirler. Neden her şeyi kendi pencerenizdeki kalıplara uydurmaya çalışıyorsunuz? Hayvanlarda aile, akrabalık, kardeşlik gibi kavramlar yoktur. Doğada türünü devam ettirbilme güdüsü sonucu olabildiğince çok çiftleşir ve bunu yaparkende her hangi bir seçimde bulunmaz.

Hocanız hakkındaki görüşlerim sabittir, aşağalamak için söylemiyprum, biyoloji gibi temel bilimlerden mezun olmuş birinin bu duruma bilimsel açıdan yaklaşmak varken ahlaki açıdan yaklaşıp bambaşka sonuçlar çıkarmış olması ve bunu öğrencilerine öğretiyor olması en hafif manası ile cehalettir.

Hocanız öyle düşünüyor olabilir ama bir öğretmen olarak kendi düşünce ve fikirlerini değil genel geçer kanıtlanmış bilgileri öğrencilerine aktarıyor olması gerekirdi. Hangi kitapta, hangi araştırmanın sonucunda bu söylediğiniz sonuç ortaya çıkmışta öprencilerine böyle bir şey söyleme gereği duymuş gerçekten merak ediyorum.

ben sadece hisleri merak ettim. ahlak kısmına biyoloji hocam girmişti. sınıfın önemli kısmının kendini dindar nitelendirmesi yüzünden bu girişi yapma ihtiyacı duymuştur muhtemelen.

ben aile kavramını gencilik olarak düşünüyorum. onu geçelim.

ne hissettiğinizi sordum, hemen savunmaya geçtiniz, hayvanlarda aile kavramı yok diyorsunuz. e insan hayvan değil mi desem ne dersiniz merak içindeyim. ben ne hissettiğinizi soruyorum, siz işi meşrulaştırıyorsunuz kusura bakmayın ama ben bunda niyet okurum. agresiflik savunma mekanizmasıdır. hepiniz başarıyla mantığa büründünüz.
büyükbaş hayvan çiftliği denmiş, o büyükbaşlar doğada sürü halinde yaşarken ensestin olumsuz etkilerinden nispeten uzaklar. büyükbaş hayvan çiftliğine girerken emin olun ensestten başka kaygılarım da var. o yüzden almayayım. ayrıca kedi ırkı saflaştırmayla inek, koyun vs saflaştırma arasında da fark olmadığını bilecek kadar düşündüm mesele üzerinde. soruyu mandıra sahiplerine sormak yerine evcil cins hayvan sahiplerine yöneltip cevap alma şansımı arttırdım.
adem ve havvaya inanıyorum ama bir mitokondriyel havva var.
sokakta kendi yavrusuyla çiftleşen hayvan gördüm. bu en fazla iki üç nesil olur. sonra dışarıdan bir erkek gelir ve ensestin olumsuz etkileri biraz genetik çeşitlilik ile azalır.
cins hayvan oluşturulması ister görünüş, ister bekçilik ister dostluk ister başka bir şekilde olsun, bu tahakküm olduğu gerçeğini değiştirmiyor.aynı kapı. geçiniz.

son olarak hayvanlar türü devam ettirme çabasında değildir. bir hayvan düşünün mesela bütün dişilerden çocuk yapabilsin ama onun çocuklarıyla diğer erkeklerin çocukları verimli döl veremesin yani bir başka türün atası olsun bu başlangıçtaki hayali hayvan. o hayvan kendi türünü devam ettirmek istiyor diyebilirsiniz. yalnız, maalesef böyle bir hayvan ya yok ya çok nadir görülüyor. mesele tür meselesi değil çünkü. mesele mümkün olduğunca verimli döl vermek. bu da gen seçilimiyle anlatılıyor. tür seçilimi demode bir biyolojik kavram. bunu da öğrenmiş olun ileride lazım olur.

ve hocaya laf ettirmiyorum. hoca şunu diyor, ben saf ırk yaratayım diye bu kediyi hep uzun tüylü olması için uzun tüylü kardeşiyle ve ondan doğan kendi yavrusuyla çiftleştirdim. şimdi o kedi uzun tüylü fakat atalarındaki bir genetik defekt yüzünden sağır diyor. sağır kedi avlanmada hep geridedir. ne yaptınız? bir hayvanı muhtemelen boş yere sakat doğurttunuz. ahlaki kaygı burada devreye girer. ensest bu yüzden günahtır. kedi köpek de bizim gibi kültüre sahip olsa ve kardeşiyle çiftleştiğinde hastalıklı yavru ihtimalinin arttığını bilse onlar da ensestin "günah" olduğunu keşfederdi.

sonuç olarak, farklı cevaplar verip inkarı ve bilgisizliği seçseniz de ben istediğim cevapları aldım.

esen kalın.

"Hayvan türünü devam ettirme çabasında değildir" den sonrasını okumaadım bile...

Sen az biraz arada farklı kitaplarda oku bence. Hep aynı hep aynı müfredatın geride kalmış senin belli...

hayvan türünü devam ettirmez canımın içi. soyunu desen belki. ama hayvanı oluşturan genler kendini devam ettirir, asıl hikmet burada. bunu anladığın zaman türün bu konuda önemsiz bir aşama olduğunu göreceksin. hiçbir canlı ben türümü devam ettireyim, türümün nesli tükenmesin diye uğraşmaz.

biraz soyutlayalım. bir bilimsel kurul sana gelse dese ki "naughty, sen çiftleşemezsin, senin genlerinde hastalık var, türümüzün sonunu getirecek genetik hastalıklar senden tüm dünyaya yayılacak"
bu senin çiftleşebilme umudunda ya da çocuk sahibi olma arzunda olumsuz bir etki yapmaz. çünkü açıkçası senin hep umudun olacak. bu bir. insanlığın sonunu getiren genlere sahip olduğunu bilmek cinsel iştahında hiçbir azalmaya neden olmayacak bu da iki. tilkinin şeyi.

yani şimdi yeme beni senle ben aynı türdeyiz ama dur sen dandik genlere sahipsin naughty ben üreyeyim sen geri dur desem, hadi len der arkamı döndüğüm gibi kafama sert bir cisimi indirirsin. çünkü benimle aynı türde olsan bile ben aslında senin umrunda değilim. tür de değil. sen kendi genlerini sonraki nesile aktarmaktan mesulsün. senden mutant canavar bile çıksa, tereddüt etmeden çıkartırsın. kapiş?

tür seçilimi, grup seçilimi, türü devam ettirme çabası vs bu laf reddetmemi ve kurduğum cümlenin anlamını çözmeye çalışmadan şiddetli tepki vermen tek hatan.
sorsan söylerdim.