fat32 iyidir boşver. arada 2 dakikalık zaman farkı ya olur ya olmaz sonuçta. dvd imajı yedeği yapmıyorsan da 4gb'dan büyük dosya yok gibi bir şey.

NTFS dosya formatı FAT32'den daha üstündür. FAT32'den NTFS'ye dosyalarına zarar vermeden bir komut ile geçebilirsin de. Bence de NTFS'ye geri dön.

bilgi için de: en.wikipedia.org

fat32 olunca hard diski dvd player'ın usb sine takıp film-dizi izleyebiliyosun. ntfs de olmuyo o. benim bildiğim tek avantajı bu.

Sırf Windows kullanacağım diyorsan NTFS iyidir. Ama hız konusunda FAT32 daha üstündür. Dosya aktarımının yavaş olması HDD formatından ziyade HDD'nin PC'ye bağlandığı arabirimle ilgilidir yüksek olasılıkla. Eğer HDD'nde varsa USB 2.0'dan başka arabirimler kullanırsan dosyaları daha hızlı aktarabilirsin; e-SATA ya da FireWire gibi...

eger isin icinde oylama varsa turklerin gelistirdigi uygulamalarin hepsi 5 yildiz olurdu, kesin baska kriterler de vardir.

evet genelde gerçekten berbat uygulamalar var. ama tabi hangi app store'da 1 yıldız veriliyor, bunu da belirtmeniz gerekir. türkler zaten genelde mal, çok süper uygulamalara bile "açamadım, çalışmıyor" diye yorum bırakıp 1 yıldız verebiliyor.

genelde ucretsiz olan uygulamalar dusuk oy aliyor. ucretli olanlarin oylari daha duzgun oluyor. bunun sebebi ihtiyaci olan olmayan herkesin alip denemesi ve silerken 1 yildiz vermesi. gerci daha sonra bu silerken oy verme olayini kaldirdilar. zaten cok sacmaydi.

küçük odada mavi baymaz mı?

Daha önceden yapmış biri olarak söylüyorum. SAKIN!!!

Hala ki küçük odaysa hiç bulaşma. İnanılmaz daralıyor ve üzerine kasvet çöküyor. Yaş 18-20 olunca sorun olmaz belki ama daha büyük yaşlarda adamı daraltır

Bu sene genelde toprak tonları moda boyalarda... Açık bir renk istiyorsan kum rengini önerebilirim...
Silikonlu boya tercih edebilirsin silinebilme özelliği olmasından dolayı...
Filli Boya ya da Faworinin Silikonlu boyalarini kullanabilirsin...

bir duvasrı farklı diğerini farklı boyayın ?

en kısa zamanda caps koymam gerektiğini anladım böylece :/ koyunca yeniden açacağım herkese bir teşekkürü borç bilirim.

bordro göstermezsen alamazsın...

ayfon 2g

nokia 5800 xpress music. biri yazıcaktı illa =)

dokunmatikten vazgeçerseniz nokia e63

5530 da var.

samsung star hakkında ne düşünüyorsunuz?

(bkz: samsung monte)
dokunmatik ekranı oldukca basarılı.

(bkz: samsung s5233w) iyidir.

www.hepsiburada.com

ince uzunları diyorsanız masa takvimi deniyor. kırtasiyede bulursunuz.

ofis malzemeleri satan büyükçe kırtasiyelerde kesin var. adını ben de tam bilmiyorum.

berberime sorduğum soru.

yaşım 26 ve şu an benim için yapılabilecek pek bir şey yok. ama sen bolca jilet vurarak çok az da olsa bir gelişme sağlayabilirsin.

sarimsak sür

her gün jilet vur yurtta oda arkadaşım parıl parıl iken 3 aylık bir çaba sonucunda senin istediğin gibi oldu.
not: benim sakal seyrek yer yer hiç yok yani aynı senin dediğin şekilde yaş 28 ama gayet huzurlu ve mutluyum sakalımla. taliban mı olacan olum idare et işte. badem bıyık yeter.

aynı sorun bende de var yaşım 19.
baya araştırdım bu olayda en büyük etken hormonların ve genetik.yok her gün jilet vur,yok sarımsak sür,yok bok sür bi yere kadar etkili.
ben seneye de bişey olmazsa cildiye'ye gitmeyi planlıyorum.
bir de minoxil diye bir ilaç var.araştır istersen.

jilet, sarimsak kaydedilde başka var mıdır :) bu arada seyduna taliban'dan çok kirli sakal bıraktığımda boşluk kalması hoş görünmüyor ya o bakımdan şey ediyorum ben.

*şaman ; minoxilin ben saç için olduğunu okumuştum ya.

bence hiç takıntı yapma
çıktığı kadar çıkar
ileride askerlik ve iş hayatında zorluk çekmezsin

@turkishjohndoe yok yüze sürenlerde var.doktorlar da onu yazıyormuş zaten.internette var kullananların deneyimleri.

ileride pisman olacaksin muhtemelen simdi bunun icin yapacaklarinla. zaten bi sekilde cikacak, ne kadar gec o kadar iyi, askerde her sabah, hatta efsanelere gore gunde iki defa tras olmak zorunda kalacaksin, istemesen de cikacak bi sekilde.

bir de; "kilda keramet olsa gotumuzde cikmazdi" diye cok dogru bir atasozu var konuyla ilgili.

bir bağyan olarak, boşver sakalsız daha iyidir diyorum.

bence de az çıkmasının bi sakıncası yok.

Askerliğimi İzmir'de yapmış olmanın dışında askerlikte beni en çok mutlu eden şeydi yanaklarda sakal çıkmaması. Sabah traş olup akşam sakalı yüzünden laf yiyen adamların arasında 2, hatta duruma göre 3 günde bir traş olursun.

Boşver sarımsağı, jileti. Cildini tahriş etme hiç. Bak hatun kişiler de aynı fikirde hem :)

benim istediğim sorduğum bu değil ki diyeceksin muhtemelen hatta belki inandırıcı da gelmeyecek ama ileriyi düşünerek bişey yapma derim.

19-20 yaşına kadar sakalım seyrek çıkar ve yavaş uzardı. özellikle çenemin altında bir bölgede pek seyrekti. topsakal bırakma gazıyla bildigin haftalarca uzatır hepsi aynı seviyede olsun diye makinayla duzeltirdim falan.

şimdi sakalımı her gun kesmek durumundayım ve hiç istemediğim kadar cıkıolar. 3-4 yılda ne halden ne hale geldi.

18 yaşında anormal bişey değil bence yaşadığın. fakat şimdi yapacagın bir yanlış ilerde başına tahmin edemeyeceğin belalar açabilir. max 2-3 yıl önce bol sakalım olsun diye risk aldığına değmez derim. akışına bırak. illa bişey yapmam lazım dersen de duydugun herhangi bi şeye atlamadan önce en basitinden bunu yüzüme sürsem bişey olur mu diye bir eczacıya bişeye sor.

yüzün çoğu insanın sana dair bileceği/hatırlayacağı ve saklayamayacağın bir parçan. kalıcı bir hasar hayatının geri kalanını çoooook ciddi şekilde etkileyecektir. sen alışsan bile seni yeni tanıyan insanlar alışamaz vsvs. tedbiri elden bırakmamak lazım.

öp de başına koy...

öyle iyidir yahu daha dur 18 desin

sirkeci, büyük postanenin karşısı.

en garantisi sirkeci, ama öyle yerlere gitmem ben elitim diyorsan da tabi ki nike, adidas vb mağazalar.

bir kilo karbonhidrat mı daha kalorilidir bir kilo protein mi?

deneysel ortamda protein daha kaloriliymiş ama metabolizmada protein ve karbonhidratın kalorisi eşit.

bu durumda patates kızartmasının balık kızartmasına göre daha sağlıklı olması gerekirdi. ama değil.

Patates kizartmasi da balik kizartmasi da kizarirken epey yag ceker. Cok yagli olduklarindan da cok kalorili olurlar. Ikisini de "sagliksiz" yapan sey budur.

Patates bir sebzedir ama "sebze sagliklidir" dusuncesindeki sebzeler grubuna ucundan girer. Yesil sebzelerdir asil burada kastedilen. Patates tek basina cok kotu degil ama kizarinca epey kotu oluyor.

Balik da bir protein kaynagi olarak epey sagliklidir. Onu da kizartmak gorece sagliksiz konuma dusururur.

Ikisini karsilastirmaya gerek var mi bilmiyorum. Kotunun iyisini bosverip yiyeceksen arada bir ye, sik yeme.

patates sağlıksız değildir, yağda kızartılan patates sağlıksızdır.
yağda kızartılan balık da sağlıksızdır, ama balık yağı gibi ve proteinleri açısından da sağlıklıdır.

özetlemek gerekirse, ikisi de kızartma olduğundan aynı derecede sağlıksızdır; ancak protein ve balık yağı içermesi nedeniyle balık daha sağlıklıdır.

(bkz: combofix)

sistem geri yüklemeyi denesen bi belki işe yarar..

(bkz: salt pio modu)

pidgin deneyiniz

Sanırım adium.im taraftarı da çok.

ccc adium ccc.

adium her turlu en iyi program bence ama adiumda da goruntulu konusma destegi yok henuz.. ben video chat icin skype kullaniyorum.. onun disinda her sey icin adium..

tabi ki adium + skype...

deism gibi.

deist gibi duruyorsun ama tam deist olamamışsın. kafan karışık sadece netleştirmen gerek bu tür olguları. burada netleştirmen çok zor birşey ama. biri gelir vardıra ikna eder diğeri gelir olur mu hiç öyle şey der daha da kafan karışır.

niye kendini kategorize etme ihtiyacı duyuyosun ki, yardır gitsin :)

(git: 167906)

böyle deist olmaz, deistler yaratıcı tanrıya kesin olarak inanırlar.

agnostisizm ile de yakından ilgisi yok, hatta hiç, zerre kadar alakası yok.

james keenan'ın dediği gibi, ateizme yakınsayan kafası karışık insan diyorum...

arkadasım oncelıkle senı cok ıyı anlıyorum .. zamanında bende senın gıbı ıkılemler yasamıs bırıyım ama ben hıc bı zaman ınanmamazlık etmedım hıcbırıne sadece olması gerektıgınden fazla sorguluyodum .. cocuklugumdan berı buyudugum cewrede hıc bı zaman oncelık dııldı dın .. cok fazla sorguluodum bılgı sahıbı olmadan fıkır sahıbı olan ınsanlar yuzunden ıyıce ıcınden cıkmaz hale gelıyodu ınandırıcılık kısmı .. kendı kendıme sawas werıyodum we bu sawasın tam ortasındayken belkı ınandırıcı gelmeyebılr ama tam 21 gece arka arkaya aynı ruyayı gordum .. hergece aynıydı ve bıseyler duyuyordum sureklı .. en sonunda bı sabah kalktıgımda kelımesı kelımesıne aklımda uyandım we nedır bu dıye arastrdıgımda daha once duymadıgım (bılıncaltı degıl yanı ) bı ayet oldugunu ogrendıgımde sawasım orda bıttı :) sımdı kesınlıkle ınanıyorum we daha guzel ıcınde bı huzur oluyo ınsanın anlmsızca .. umarım sende bırgun yolunu secmıs olrsun we o yol bnm yolum gıbı olur .. :)

(bkz: sübhanallah kardeş ibretlik bir paylaşım)

tutamadım kendimi.

@wampex +1

gece gece güldüm lan...

deizm'e bir adımdasın ama seni boşluğa çeken bi sebep var. yani tam inandım derken birşeyler okuyup ya da etrafındaki insanlardan birşeyler duyarak aaa tabiki tanrı, peygamber, kitap yok diyesin geliyor.

yaklaşık 1 yıl önce bende de aynısı olmaya başlamıştı. günde 5 vakit namaz kılıyodum, oruç tutuyordum ancak neden kıldığımı, inancımın sebebini bilmeden Allah'a kızıyodum (hani bunlara ne gerek var diye). yani müslümanlıktan bihaber olarak yaşayarak müslümanım diyerek ortada geziniyodum. malum sözlükte de ateizm ve evrim teorisi başlıklarında yazılanları okudukça ister istemez senin gibi arada kalıyordum.

bu durum benim için dayanılmaz hale gelince türkçe tefsirli (açıklamalı- yani bakara suresinin adının neden bakara olduğunu açıklayan kurandan)kur-an'ı kerim aldım. başladım okumaya ve okudukça kafamdaki sorular %90 oranında netleşmeye başladı. daha sonra etrafımda duyduğum, kendim cevaplıyamadığım eskiden de olduğu gibi beni inançsızlığa sürükleyen %10 luk kısımdaki soruları alo fetva hattına ve evimin yakınındaki camide görev yapan imam efendiye soruyorum. şu ana kadar cevaplıyamadığımız sorular yok, çünkü imam efendi bilmediği zaman o da hocalarına danışıyor.

eğer istersen kuran'ı kerimi türkçe oku, yani ben tavsiye ederim. karar senin şimdiden hayırlısı olsun.

dediğin deizm.
sende deist olmuşsun.
din iman toz duman be hafız ne uğraşıyon uyu uyu biraz unutursun, olmadı seyfi doğanay dinle bir de büyük aç bak sonra ne allah kalıyo ne peygamber,
bir kadeh atarsın peygamber olursun biraz daha içmeye devam edince nirvana denen ebeamısını ters açıdan gören pozisyona geldin mi orda dur.
takılma dostum böyle tırıvırı işlere. yaşamak güzel.

İnanmadığının bi sebebi vardır.Hayatında kötü bişey mi yaşadın ondan sonra inancını kaybetmişsindir.Hani bazı insanlar önce inanır sonra da hayattan kazık yiyince allaha inançlarını kaybederler ya seninki de öle bişey mi yoksa

zamanla hem fikirleriniz netleşip oturur. o zaman anlarsınız deist misiniz, ateist mi, agnostik mi yoksa bir din mensubu mu olduğunuzu.

yönlendirmek gibi olmasın ama inanan biri olarak dinin çok ciddi bir konu olduğunu düşünüyorum. bu noktada, yani benim inancıma göre bir ahiret hayatımız olacağı için senin de din konusunu gerçekten ciddiye almandan fayda görüyorum.

karar vermeden önce ciddi bilim adamlarının din kitaplarından faydalanmalısın. senin kafanı karıştıran şeyler temelde cehaletle ilgili şeyler. dinin felsefi bir boyutu da var ama insanlara bu boyutu ağır geliyor. malum sıcak ülke insanları azıcık kolaycı olurlar. genelde herkes basitçe "10 kez şu tesbihi çekersen cennete gidersin" tarzı şeyler duymak istiyor. kimse dinin özüyle ilgilenmiyor, okuyup araştırmıyor. bu da müslümanım diyen ama cahilce konuşan insanların sayısını çoğaltıyor ve kafası zaten karışık olanları dinden soğutuyor.

dini konuları ben de çocukluğumdan beri hep merak etmiş, senin sorduğun soruları defalarca insanlara sormuştum. hiç düzgün cevaplar da alamıyordum. cevapların kafamda netleşmesi 10 yıldan fazla zaman aldı. ama ben her soruma yavaş yavaş, vakit buldukça cevap bulmaya çalıştım. bir de mevlana'yı çok iyi anlamış birinden dinlediğim bir kaç detayı uzun zamanda kafamda sindirerek sorularımı netleştirmeye başardım.

Zamanında inancını tam anlamıyla yitirmiş, ve bu konu üzerine de çok giderek saçmasapan şeyler yapmış bir insan olarak söylüyorum, yürümekte olduğun yol pek iç açıcı bir yol değil. Ben zamanında felsefe, edebiyat ve sosyoloji üçlemesine çok fazla takıldığım sıralarda, inancımda çok büyük depremler oldu ve sonunda tam anlamıyla bir inkar haline geçtim. Bu tam 2 sene boyunca hiç değişmedi. Ezan okunurken hocaya küfrederdik, craddle of filth parçalarını full ses açardık, bulabildiğimiz her türlü insanla dalga geçerdik, tezlerini çürütmeye çalışırdık inanç konusunda. herşeyin rasyonel gerçekliğe dayandığını düşünür, ve bunca adaletsizliğin, bu denli yüce bir yaratıcının eseri olamayacağına, bunların toplumları kontrol altında tutmak için kurulmuş düzenler olduğuna inanırdık. Bunun yanında daha birçok konu ve alt başlık var ama burada açıklamak uzun sürer. Ama şimdi anlatacağım şeye dikkat et; öyle 22 gün rüyamda ayet okundu gibi birşey değil.

2008 yılının yaz ayında Work&Travel programıyla amerikaya gittim. Hesapta çalışıp kazanıp gezip tozacaktık. Ve orada o kadar çok olayla karşılaştım ki bana birşeylerin gerçekten kontrol edildiğini planlandığını hissettirdi. Orada çektiğimiz birçok zorluk gerçekten ilahi adaletle bize geri iade edildi, hayatımızı tekrar sorgulamamız, "şükretmemiz" sağlandı. Amerikan bankası(!) "yanlışlıkla(!) 400$ yatırdı hesabıma, ve asla geri ödemedik o parayı hesabı da kapattım gelirken. Amerika'da 3.günümde kaldığım yerin kapısında bulup karnını doyurduğum çocuk "şans" bu ki yaz boyunca orada olacakmış ve her darda kaldığımda (sokakta kalma tehlikesiyle karşı karşıya bile geldik) tereddütsüz bana borç verdi,yardım etti. Pedicab işi yapıyordum, çalışabildiğim son gün, öğlene kadar 40$ para kazanmıştım, gerçekten imkansız bir şekilde kaybettim o parayı, ve tekrar kazanmak için tüm gün çalıştım. O çalıştığım gece, - normalde sahilde bir yol üzerinde gidip geliyorduk bu aletlerle insanları taşıyorduk- sahilin hiç görmediğim iki ucuna da müşteri götürdüm, sonunu ilk defa o gece gördüm o yolun, ve o gece çok yüklenmekten bacağımı sakatlamışım, 4 gün bekledim,çinlilere masaj yaptırdım, elimden geleni yaptım, hiçbir şekilde bacağımdaki o kasıklık geçmiyordu ve türkiyeye dönmek zorunda kaldım. O işe girmek için çıktığım önceki işimle alakalı rapor edilmişim sponsor şirketime, sakatlandıktan 6 gün sonra ülkeden çıkmam gerektiği mailini aldım aynı gün, ve nihayetinde terkettim.

Nihayetinde burada aklıma gelmeyen ve anlatamadığım birçok daha olay ile, sanırım Allah bana geri dönüş yolunu açtı. Çünkü kafamda türkiyeye dönmemin "istendiği" ve bunun "sağlandığı" düşünceleri yerleşmiş olarak geri gelmiştim. Burda da olaylar cereyanını sürdürünce araştırmalarıma daha farklı bir yön verip, din insanlarıyla - ama yobaz olanlarla değil - konuştum, araştırdım. ama ilk kural şu : KOŞULSUZ İNANMALISIN. sonrası gelecektir inşallah.

Bunları anlattıktan sonra bir ateist olmanın veya dinleri ve Allahı kabul etmemenin sonuçlarını yazayım sana;

1- Hiçbirşeye güvenemiyorsun, tam olarak avunacak, teselli olacak bir destek bulamıyorsun.
2- Bu bir ateist ve cool çocuk olma özentiliği olsa bile, zamanla gerçeğe dönüşebiliyor ve gerçekten de ateist bilim adamları kadar çok bildiğini düşünüyorsun - en yakın arkadaşımdan biliyorum.
3- Ortak birşey bulamıyorsun insanlarla, çünkü müslüman bir ülkede yaşıyorsun.
4- Dinin sana getirdiği kısıtlamalardan muaf sanıyorsun kendini, daha sapkın, kuralsız ve tehlikeli bir hayat benimsiyorsun.
5- Dinin yıkıldığı beyninde, geri kalan çoğu ahlak sistemi ve yargı zincirleri kırılıyor ve salak gibi ortada kalıyorsun.
6- sonuç olarak BİR BOKA inanasın gelmiyor artık. PİÇ GİBİ kalıyorsun. O yüzden o kadar smart ass olmaya gerek yok.

Gelelim sorularına:

1- Evet açlığı oruçla anlayacaksın. Sürekli aklına eseni tıkındığın bir süreçte, sokaktaki insanın ne hissettiğini, yaşadığını asla anlamayacaksın. Çünkü inanmayan insan sadece kendinden mesuldur. Halbuki dinin temelinde - BU KÖTÜ BİRŞEY midir sana soruyorum - sosyal paylaşım ve yardımlaşma bulunur, oruç da buna birebir uygundur. Tutamayanlar fidye verirler - maddi yardım.

2- Namaz neden var? Çünkü temiz ve zinde olman önemli, namaz kılan insanlara bak, hepsi çok dinç insanlardır ve yüzleri apaktır. Sonra, namaz kılmak sana şimdi korkutucu görünse de rahatlatıcı bir dini ibadettir ve Allah'a kulluğunu sunduğun, nimetlerine şükrettiğin bir teşekkür biçimi ve sorumluluk ifasıdır.

3- Dua neden var sorusu çok saçma.

SENİ İMAJLAR YILDIRMIŞ, IDEOLOJILER ve BAZI BAŞKA ŞEYLER.
Ama şundan eminim, biz ne dersek diyelim, sen bize inanmazsın. Eğer sana nasip edilmemişse, ya da zamanı gelmemişse.Sen hiç görmeyeceksin.

"Ve biz onların önlerinde bir sed ve arkalarında bir sed meydana getirdik, öylece onları sarıverdik. Artık onlar göremezler."

merhaba. ben de zamanında senin gibi kafa karışıklıklarına sahiptim. çölde deve güder bir yandan da walkman'imden cradle of filth dinlerdim. sonra bi gün hira dağında ateist arkadaşlarımla trekking yapıp cool görünmeye çalışırken bana bi vahiy indi. kafamı karıştıran soruları da alo imam hattına sordum, çözdüm.

şimdi peygamberim. sübanallah.

uzun uzadiya tasvirlere gerek yok.

+1 @svarte daue

Yönlendirmek gibi olmasın ama oruç açları anlamak için tutulmaz. Aynı şekilde tüylerinizi diken diken eden kadınlar da erkekler tahrik olacak korkusuyla başlarını örtmez.

İslam inancında herşey Allah istedi diye yapılır. İslamda teslimiyet vardır, yani "bu doğrudur" ön kabulü ile başlarsınız, ve sizden bunlar istendi diye yaparsınız. Evet oruç tutarsanız açları anlarsınız, namaz kılarsanız daha zinde olursunuz vs. Allah'ın bu ibadetleri istemesindeki amaçlar arasında bunlar da vardır elbet.

Bu düzeltmeyi yaptıktan sonra deizme yakınsadığınızı söyleyebilirim. Ama ikircikli bir durumdasınız, üzerinde düşündüğünüz halde bir tanrının varlığına tam inanmadığınız için adını koymak mümkün gibi görünmüyor.

allahın varlığını kabul etmek ve buna inanarak yaşamak tabii ki şu anki hayatınızdan daha huzurlu bir hayat sunacaktır size. ama bence varlığı %100 kabul edilemeyen bir şeye inanıp huzurlu yaşamak mı sizin tarzınız yoksa sorgulamak, araştırmak ve belkide ölene kadar hiçbir zaman cevabını bulamayacağınız ve anlayamayacağınız sorularla meşgul olup stress'li bir hayat mı sizin tarzınız.. buna karar vermelisiniz. bu çok ince bir nokta ve sen daha çok başındasın. en ufak örneğiyle; daha allah ile din arasında bir bağlantı kurmandan bunu görüyorum. yani allah'ın varlığına inanmayıp ta din'i kurallara uyabilirsin. bu kuralların çoğu (hatta belki tamamı) doğru şeylerdir. mesela oruç tutmak denilen şey; bedeni ve ruhu disipline eder. sadece açları anlamanı sağlamaz. iyi birşeydir yani. bunun gibi bi dünya örnek.

geç bir cevap veriyorum ama bence ;

din ile ilgili(bilhassa islam) yazılmış kaynakları okuyun araştırın , fakat kesinlikle imana gel türünden şeyler söylemiyorum , eğer yeterince okudum ben , yine de bana göre değil dersen topuna inanma .
ama çok iyi araştır bence , yazılmış kitapları falan.

islamiyeti kabul etmek-etmemek meselesi değil bu. din konusu belli dönemlerde sorgulanır. ben zamanında namaz kıldım beş vakit, oruç tuttum vs vs sadakamı da veririm falan falan.. sonraları bir şeylerin içimi doldurmadığını farkettim ve türkçe meal kuran okuyup sorguladım: d vitamini ihtiyacımızı islamiyetin gereksinimlerini yerine getirirken (örtünürken) nasıl giderebiliriz? ya da şimdi saçlarım açık diye bütün erkekler tahrik mi oluyor ve günahı benim boynuma mı? allah insanı yazın sıcağında aç hele ki susuz bırakır mı? yazın 17-18saat aç ve SUSUZ oruç tutulur mu? namaz mesela: neden günde beş kere en az on dklık tapınmalarda bulunayım ki kendimi affettirebilmek için? yani kendimi affettirmek için günde en az bir saat ona yalvarmam mı gerekiyor? temiz bir vicdanımla bunu kabul etsem daha iyi olmaz mı? bir kere söylesem olmaz mı? namaz duadır derler. benim bir duamın etkisi diğer namaz vaktine kadar mıdır ki bu yüzden günde beş kere aynı şeyi söyleyip duruyoruz? hele bir de temizlik kavramı var: günde beş vakit sürekli ağzını burnunu çalkalıyorsun? mileti boşver ben beni yaratanla konuşabilmek için illa ki sümüklerimi mi temizlemeliyim/grip nezle haricinde kim burnunu siler ki? yaratıcı gerçekten fiziki şeylere bakıyor mu? yoksa önemli olan kalbimiz mi? vs vs

beni yaratan bu kadar insafsız olamaz diye düşündüm. ve ona inanmayı bıraktım. şimdi çok çok huzurluyum. çünkü farkettim ki insanı yargılayan şey vicdanıdır. bir insana özür dileten şey kitapta yazması değil vicdanına dokunmasıdır.

sonuç olarak burada yazanları yine kendin sindirecek, sorgulayacak ve bir sonuca varacaksın. inancını kaybetmeye başlamanla hiçi bir şeye (yaratıcı kavramı/kendisi dahil) inanmamak arasında fark vardır. şimdilik deist olarak kabul görürsün.

@freeze, fizik ile dini karşılaştırman anlamsız. işte kendin diyorsun, imtihanın sırrı işaret olmadan da inanabilmek diye. bilimde böyle bir şey yoktur, din kanıta değil inanca dayalıdır, bu inancı destekleyecek pozitif/deneysel/bilimsel hiç bir temeli yoktur.

madem ki hiç bir kanıt yok, kendi dininin hıristiyanlıktan, musevilikten ya da ne bileyim, bahailikten daha "doğru" olduğunu nereden biliyorsun? ben şu dakika bir tanrı uydurup ona inansam, islamiyet'in ondan üstün olduğunu nasıl kanıtlarsın? ya da eski dinlerin, roma tanrılarının olmadığından nasıl bu kadar emin olabiliyorsun ve daha ötesi, 2000 yıl sonra senin tanrın da mitolojiden farklı mı olacak sanıyorsun?

bir dost tavsiyesi;
biraz kuran ve incil okuyarak ateist olabilirsin evlat

yol gösterme gibi algılama ama okumaya araştırmaya devam et derim. tam oturmamış gibi herşey.

yok.

yok değil. eşi kocasını kıskanmış puhahaha.

amazondan veya bi kitapevinden güzel ilginizi çeken bir roman alın. sözlükle birlikte okuyun.

(bkz: kurgusal sözlük)

ingilizce kitap fikri gerçekten güzel.hem eğer sahaftan alırsanız çok para vermenizden gerekmez.

pandora'da var bir ton ingilizce kitap ve türkçelerinden pahalı değil genel olarak.

ben işime yarayacak bilmediim kelimeleri listeler, kart yaardım önü ingilizce arkası türkçe olucak şekilde. akılda eninde sonunda bikaçı kalıyordu..

sevdiğin yabancı(genelde ingilizce olurlar) şarkıları ezberlemeye bak merak edip ne diyorum len ben diye sözlüğe baktığın zaman ölene kadar unutmazsın.

takip ettiğin diziler varsa, ingilizce altyazı ile takip et. anlaymadığın yerde sözlükten yardım alırsın. öğrendiğin her kelime sahneyle beraber aklına geliyor sonra. öğrenmek daha hızlı oluyor.

japonların ingilizcede en çok kullanılan 500-1000 kelimeden öğrenmeye başlama gibi bir yöntemleri var. çok işe yarıyor. çatır çatır konuşuyorlar. isterseniz mesaj atın, liste halindeki excel dosyasını bulup yollayayım. (dosyayı indirdiğim link ölmüş)

bütün tycoon oyunları.

en.wikipedia.org

sonsuza kadar yaşarsın ne olacak ki? yani ecelin gelip de ölene kadar.

ya şimdi şu var, life after people diye bişey izlemiştim, o doğrultuda konuşucam. bikaç ay içinde zaten elektrik ve şebeke suyunu unut. sanıyorum marketlerdeki herşey de çürüyecektir, en fazla bir yıl dayanır konserveler falan. serdar kılıç değilsen en fazla 3-5 ay bence. ha serdar olsan soy soylar boy boylarsın tekrar o ayrı:)


(bkz: serdar kılıç)

Niye yaşayamayasın canım . Ağaçlar duruyor, balıklar duruyor, hayvanlar duruyor vs. Ha dersinki Hayvanlarda ölsün. O zaman vejeteryan olarak hayatına devam edersin.

Boku çıksın diyorsan ağaçlar falanda ölsün. bitki örtüsü falan kalmasın diyorsan; fazla ömrün olmaz canım. Ekolojik sistem bozulacağı için 1-2 sene içinde ortalık çok karışır :D


Olaki hayanvalar bitikler var dersen, yaşayacağın psikolojiyi şu iki filmde görebilirsin

Yeni hayat- Tom Hanks
I Am Legend - Will Smith (fantastik ve biraz konu dışı ama eğlenceli yanını gösteriyor)

iyi de insanda ekolojik dengenin önemli bir ögesi değil mi?bir anda öyle önemli bir ögeyi yok etsen sistem(tüm elemanlarıyla) büyük zarar görmez mi?

ayrıca ilgilenenlere şunları buldum:
www.worldwithoutus.com
www.popularmechanics.com

insan ekolojik dengenin bir öğesi değil, dünyadaki tek dominant tür. doğayı kendine göre şekillendirip dengeyi bozan bir tür.

otomasyonla çalışan nükleer santraller var. buradan avrupaya doğru yürümeye başlarsan orada onlar var. süpermarketlerin soğutucu bölümleri çalışacaktır. yani illa ki hayvan avlamana falan gerek de kalmaz. ama tabi sonuçta o da çok kolay olur, bir sürü tüfek tabanca var, bulursun..

asıl o ekolojik dengeyi bozan şey insan. sanayi devrimiyle birlikte başladık dünyanın içine etmeye. insanların hepsi ölse atmosferdeki karbondioksit oranının önce artışı durur, sonra da miktar düşüşe geçer. iklim hızla değişiyor. kim değiştiriyor o iklimi? biz değil miyiz?

ilk cevaptaki gibi, ecelin gelene kadar yaşarsın. ha ama şu var, hasta olursan tedavi edecek doktor bulamasın, öyle ölürsün. ama sağlığın elverdiği sürece standartların düşük de olsa yaşamaya devam edersin.

öncelikle elektrik bir günde kesiliyor, akülerle falan onu idare edersin ama bir süre.
yiyecek işi ilk sene çok kolay, konservelerle falan 5 sene yaşarsın rahatlıkla.
5 sene sonunda şehrin büyük bölümünde bitkiler büyüyecek, dolayısıyla geyik gibi otobur hayvanlar dolaşacak sokaklarda, avlanıp onlarla beslenirsin artık.
hastalık mevzuunu kütüphanede karıştırdığın kitaplar ve eczaneden aldığın ilaçlarla idare edersin bir süre, insan olmadığından pek hastalık kapmazsın zaten.
60-70 yaşına kadar yaşarsın yani bence. ben de aynı hayali kuruyordum lisede bol bol :)

(bkz: flashforward)

evet, herhangi bir sesten müzik yapılabilir.

emek harcanıyor ki hepsinde. vuvuzela çalınırken bile emek harcanıyor mesela.

elektronik müzik, bir müzik türüdür ve dolayısıyla sanattır..

bana göre, emek harcamadan asla 'müzik' yapılamaz. ama elektronik müzik de hiçbir emek yok ki ben zaten onu müzikten saymıyorum.

edit: canlarım benim ben de benim sevdiğim müzik tarzına eleştiri gelse sevinmem ama farklı düşüncelere de açık olmak lazım değil mi? yukarıda yazdıklarımın tamamen arkasındayım, bu konuyu tartışmayı isterim ama ne yeri, ne de zamanı. bu asabilikle bir yere varılmaz. hadi öptüm bb.

ben ıslıkla dokuzuncu senfoniye kadar geldim.

elektronik müzikte duygu soruna bazı parçalarla yanıt vereceğim;

missing (todd terry remix) - everything but the girl
remind me (someone else's remix) - röyksopp

bunları dinle, sonra gel bakalım emek var mıymış, duygu var mıymış.

teyallahım ne insanlar var ya...

elektronik müziğin sanat olup olmadığını anlamak için bir konçerto, bir arya dinleyin de 'gerçek' sanatın ne olduğunu anlayın. kimsenin müzik zevkine karışacak değilim ama neyin sanat olup neyin olmadığını bilmek lazım.

elektronik müzik olarak neyi ele alıyoruz, zira dinlediğimiz herşeyde zaten elektronik birşeyler var,
triphop taki elektronik davullardan dolayı emeksiz mi sayacağız

yada en basitinden midi klavye ile bas gitar samplesi çalınca emek oluyorda bir sawlead çalınca emeksizmi oluyor.

elektronik müzik içinde deli gibi müzik bilgisi lazımdır, elbette emek vardır
ama her müzikte olduğu gibi iyi müzik ve kötü müziği ayırt etmek lazımdır.

elektronik bir müzik türü müdür ?

- evet elektronik bir müzik türüdür. ve elektronik müzik çok geniş dallara ayrılan bir müzik türüdür. dubstep'den tutun chillout'a kadar gider bu yol.

elektronik müzikte duygu var mı?

- bana göre en fazla duygu içeren müzik türü elektronik müziktir.

"elektronik müzikte emek yok"

bunu söyleyebilen birisi "müzikten anlamıyordur". bu kadar basit. 2 kere 2 = 4. sen elektronik müzigi hayatında sadece clublarda duydugu müzik zanneden zihniyetin bunu söylemesi çok basit ve anlanabilir.

howard shore ile yapılan bir roportajda bu konu üzerinde durdular. howard shore elektronik müzigin şu an icra edilen en kaliteli müzik türü oldugunu üstüne basa basa söylüyordu. (2005-2006 arası bir roportajdı) Ayrıca hangi sanatçıları takip ettigi sorulunca, bir Trance efsanesi olan Airbase'i göstermişti.

www.youtube.com

Gidin, Trance dinleyin, Chillout Ambient Lounge Downtempo dinleyin. Commercial House'ı elektronik müzik sayanlar, sizler bu konularda fazla yorum yapmayın. Benimle aynı ortamda bu konuyu açmayın. Fena ezerim.

Çok uzun bir yazı yazacaktım ancak bu kadarı yeterli.

elektronik müzigi dinlemeyi bilmek lazım önce. evet.

bir de rock müzik icra edip hastası olan bir arkadaşım elektronik müzigin rock müzikten etkiendigini söylüyordu. odasında ise elektro gitar asılıydı. hala her müzik türünün digerlerinden az da olsa etkilendigini, hiç bir müzik türünün digerinin "alt kümesi" olamayacagını anlamayanlar var.

burada "bizim pink floyd, deep purple gibi, rolling stones gibi efsanelerimiz var diyip" elektronik müzigi küçümseyen kişilerin kesinlikle bir kaç tane elektronik müzik "efsanesi" dinlemesi gerekiyor. araştırınız.

elektronik müzik dinleyen bir insan değilim, ama devils trill bir işin sanat olup olmayacağını sizin kıstaslarınız belirlemiyor. kaldı ki elektronik müzik ileri seviyede müzik bilgisi gerektiren ve emek harcanan bi müziktir.

Müzik entrumansız yapılmaz. Bilgisayarda yapıyorsanız enstrumanınız bilgisayardır.
Emek harcamadan müzik yapılabilir ama başkalarının emeklerini harcamak gerekir bunun için.

Bir de elektronik müzik dediğiniz çok geniş bir genre. Şu dj lerin çaldığı sürekli kendini tekrarlayan ritimler de bu genreın içinde Mike Oldfield'da. Çok saçma örnekleri de var ama başyapıt diyebileceğimiz örnekler de var.

Bir de elektronik enstumanları entruman olarak kabul etmemek o kadar saçma ki. Acaba Moog'dan çıkan sesi ne gibi bir akustik entrumandan çıkarabilirsiniz. Çıkaramazsanız bu gibi seslerden feragat mı edeceksiniz.

Bir de konçerto, arya dinle falan denilmiş. bir konçertoyu tamamen elektronik enstrumanlarla çalabilirsiniz. Hatta elektronik bir enstruman için (mesela hammond orgiçin) bir konçerto bile besteleyebilirsiniz. Kubrick'in A Clockwork Orange filminin müziklerini dinlerseniz klasik eserlerin elektronik enstrumanlarla nasıl icra edildiğini görürsünüz.

elektronik müzik 19. yy sonundan itibaren başlamıştır. ancak günümüzdeki şeklini daha çok 1950'lerden itibaren aldı desek hiç de yanlış olmaz. özellikle pierre schaeffer'in "concrete musique"i ile karlheinz stockhausen'ın "electronische musik"i öne atıp geliştirmesiyle, ses örneklemesi ve sesin işlenmesi, müzik içerisindeki yerini en sağlam haliyle aldı.

öncelikle elektronik müziğin aslında hiç de yeni olmayan, aksine önemli geçmişe sahip bir müzik yapma çeşidi olduğunu belirtmek istedim. malum yanlış bir anlaşılma var gibime geldi. şöyle ki, elektronik müzik sadece chill-out, drum n bass ya da trance'den ibaret değildir.

matematik, geometri ve mimarinin özelliklerinden yararlanarak bu müziği üreten çok fazla elektronik müzik sanatçısı vardır. kimisi tam bir programcı edasıyla dijital ortamda kodlamalar yaparak müziğini üretir, kimisi ise, analog modüler sistemler kurarak ya da analog olarak üretilmiş sesi, dijital ortamda process'e uğratarak bize sunar. ve tüm bu olanlar sandığınız kadar basit bir süreç değildir.

buradaki önemli nokta, elektronik müziği nasıl ve ne olarak algıladığınızdır.

amma aşıkmışsınız elektronik müziğe yaa. tamam her şey emek olduğu gibi elektronik müzikte de emek vardır. ama ve lakin benim uğraştığım müziğin yanında elektronik müzikteki emek hafif kalıyor.
bilgisayarla falan programlamak farklı, tuşe de elin yara olana kadar kreutzer çalmak farklı.
bir paganini eseri çalabilmek için değil yıllarını, tüm hayatını ona veriyorsun. parmakların yara, sırtın, belin, boynun ağrıdan geçilmez duruma geliyor. sadece bir notaya bile günlerce uğraşıyorsun. haftalarca kreutzer, han sitt vs. kasıyorsun. çalışıyorsun, çalışıyorsun ama hoca beğenmiyor. sayfalarca süren en can sıkıcı, en zor etütlere çalışıyorsun. enstrümanını çalmadığın zaman bile parmakların sanki çalarmış gibi hareket ediyor, çünkü ondan başka bir şey düşünemez hale geliyorsun. bir nevi çıldırmak yani. sizin 5 dakika dinleyip geçtiğiniz eser üzerinde o kadar çok emek var ki bunu, o enstrümanı çalandan başkası anlayamaz.

biri için ömrünü veriyorsun, diğerini ise dijital ortamlarda yaratıyorsun. aradaki o kadar çok emek farkı var ki yazacağım hiçbir şey ifade edemez bunu. ayrıca kendimi övme meraklısı değilim ama, 'müzikten anlamıyor' denilecek son kişilerden biriyim emin olun.

herkes kendi sevdiği müziği dinlesin. hiç yoktan yere düşmanlık yaratmaya gerek yok.

susucam diyorum olmuyor.

devil trill, güzel arkadaşım. sen elektronik müzigin bilgisayarda çat diye yapıldıgını mı sanıyorsun? benim ugrastıgım müzigin yanında hafif kalıyor ne demek? elektronik müzik tüm müzik dalların arasında "yapım sonrası" en fazla emek harcanan müzik türüdür. senin çaldıgın, bahsettigin isimler zaten müzige yön veren isimler. sen gelmiş klasik müzikle günümüz müzigini kıyaslıyorsun ve çaldıgın şeydeki emegin fazla oldugunu söylüyorsun. sen 1700 1800lerde yapılan müzigin yapım şartlarıyla günümüzün şartlarını bir tuttugundan böyle konuşuyor olabilir misin?

kısacası her müzik türünün kendine has bir havası dogası vardır. ben transa'nın söylediklerine katılıyorum ama biraz sert çıkışmış kendisi. onun verdigi link'e bir ekleme de ben yapayım :

www.youtube.com

1.45'den sonrasını dinleyiniz, klasik müzik etkilerini yaşayınız. bu başlıkta elektronik müzik fazla savunulmuş ama umarım türkiye'de hak ettigi ilgiyi görür.

elektronik müzik çok emek isteyen, çok müzik bilgisi isteyen, nota bilgisi isteyen bir sanat dalıdır. sanattır. duygu vardır.

devills trill ise elektronik müziği beğenenleri kendi cevabına karşı gelinmiş gibi değerlendiren bir bireydir. ya cevap verip durma adamın sorusunun içine etmişsin. kimse seninle tartışmamış ki. kime cevap veriyorsun?

elektronik müzik yapmak için bile bence bi enstrüman çalmak şart çünkü ritim duygusunu geliştirmen lazım

elektronik müzik de bir müzik türüdür. sevenlerine de saygı duymak lazım. elbette kişisel zevkler tartışılmaz fakat genel manada müzik dünyası da gitgide bu yönde bir müziğe doğru evrilmektedir. Bunun en önemli getirilerinden biri de eski sistemlere göre çok daha az bir maliyete oturduğunuz yerden bir orkestra kurabilmek olmalı.

öncelikle herkesin bir başka müzik türü müzisyenine, bestecisine ve dinleyicisine saygı duyması gerekir.
genelleme yapılırken de dikkat etmesi gerekir.
en duygusal müzik elektronik müziktir demiş bir türk düşünürü az önce yukarılarda bir yerde...
hayatınızda kaç kere klasik müzik dinlediniz? ne dinlediniz?
neye göre kime göre karar veriyorsunuz?
mozart, verdi requiemdeki duygu yoğunluğunu, adnan saygun yunus emre oratoryosundaki duygu yoğunluğunu algılayabilecek kadar derin bir algınız var mıdır?
elektronik müzik dum tıstan ibaret değil elbette, bunun farkındayım. ama lütfen bu müzik türü için en yüksek duygu yoğunluğuna sahip gibi saçma sapan sıfatlar koymayın, gülerler...
farkında mısınız bilmiyorum ama ben de herhangi bir müzik için bunu koymuyorum...
bu biraz kişisel bir olgudur zira.
her ne kadar bir müzik parçası 10 saatte (attım) diğeri ise 7-8 ayda besteleniyor; bir müzik parçası tek kişi ile 1-2 saatlik bir prova ile diğeri ise 100lerce kişi ile 20-30 saatlik bir prova ile anca sahnelenebiliyor ise de ikisine verilen değer, tamamen kişinin algısı ve dolayısıyla algılayabildiği ve sonrasında hoşuna gidebildiği doğrultuda yüklediği değerdir...
bugün müzik gibi sanatın önemli bir konusunda bile "pr" "reklam" türevi ticari konular konuşuluyorsa o zaten müzikliğinden çıkmaya, ticari bir olgu olmaya yüz tutmaya çalışan birşey olmuştur zanımca...
konuya gelince.
eskiden, özellikle kompozsiyon bölümünde okur, saatlerce kontrpuan ve armoni kasarken elektronik müzik türünü ciddiye almaz, müzik olmadığını düşünürdüm.zira dj olup eline turntable alan -ki teknoloji sayesinde gerçek pikaplarda kullanılmıyor artık- kendini müzisyen ilan ediyor... öte yandan 3-5 akor bilen gitarı kendi kendine öğrenmiş kişiler de müzisyenim diye geçiniyor... kim müzisyen peki? ben mi o mu? konservatuvarda resmi sınav saati 12-24-48 saat gibi hayvan uzun sürelerde olan, odada günlerce çalışarak ortaya bir şey çıkartmaya çalışan, kağıdını jüriye teslim ederken bile kafanda acaba orasını öyle yapmasaydım daha iyi olurdu türevi düşünen bizle mi gerçek müzisyendik, yoksa orda burda çeşitli kayıtları sample edip stüdyosunda çok büyük emek harcayarak ortaya şarkı çıkartan gubikler mi?
enstruman, kelime itibariyle araçtır zaten. kim hangi araçla müzik yaparsa o müziktir. ama müzik, baside indirgendiğinde duygu ve düşüncenin notalara aktarılması ise, bir tarafta sıfırdan yaratılan bir duygu hüzmesi, tamamen size ait, daha önce kimse tarafından yapılmamış, edilmemiş bir duygu bulutu varken öte yandan birilerinin birşey çalmasına muhtaç olan, başkalarının duygularını kendi duygusuymuş gibi özümseyen kişiler var...

bestecilik orkestra şefliği haricinde esasen kemancıyım bir fiil 10 yıldır önemli bir orkestrada çalan. birçok tv, reklam, albüm, dvd kayıtlarına giriyorum 100lerce kez. her seferinde de önem arzedip sorarım, nasıl olsun diye... çünkü notaların içindeki duyguyu bir tek müzisyenler anlar. aranjörler veya prodüktörler değil. ama para kazanmak için onların istediğini hatta onların hayal bile edemeyeceğini en kısa sürede en kolay şekilde ortaya koyman gerekir. sorarsın nasıl olsun usta diye, şöyle olsun böyle olsun diye söyler kendi dağarcığındaki müzik bilgisiyle. çok kötü ise durum, çalarsın yok olmadı şurayı gııy gıy burayı gıy gıy gııy yap der bu mu dersin... yine olmazsa zaten hiç oraya gitmemeliydin...

şöyle birşey var, mutlaka alakalıdır...
bir takım tesbitler yazıyorum, belki hoşunuza gidiyor, belki gitmiyor bilemem. ama emeğe saygı ise söz konusu olan, laf edememelisiniz...
zira bir elektronik müzik müzisyeninin (yazar bu lafı yazarken çok güldü kendi kendine...) eğitimi kaç senedir? pardon, sene midir? aletleri çözdüğünde zaten içindeki duygusunu enstrumanları olan o aletlerle halka sunamaz mı?

ben size yazayım okuyunuz. klasik müzik kemancısının minimum eğitim süresi 10 yıldır. 3 yıl ortaokul, 3 yıl lise, 4 yıl üniversite. konservatuvarda geçer bu yıllar ve sizin anca üniversite karşılaştığınız finaller, vizeler ortaokul bebesinin karşısındadır.
eğitim sistemi çoğu avrupa ülkesinden daha köklüdür.kendisini daha da geliştirmek isteyen müzisyen, mezun olduktan sonra yurtdışında okul araştırır. birebir eğitim sisteminden ötürü iyi bir hoca bulur, gideceği ülke ile ilgili maddi manevi herşeyi hazırlayabilirse çeker gider... 1-2 sene yüksek lisan sonasında ülkesine 3-5 senelik kazanımla döner...

diğerinde ise belki arada bir setupı için birkaç bin dolar ödüyordur...

başka bir türk düşünürünün sarfettiği youtube linkine de üşenmedim tıkladım.
söz konusu elektronik müziğin en efsane grubunun muhteşemötesi muazzamissimo eserini de dinledim.
dayanabildiğim kısmına kadar olan form analizini yazıyorum.

8 ölçü elektor kick girer.
2. 8 ölçüde hihatler girer.
16 ölçü sonrasında 3. 8 ölçüde o ünlü efsanevi melodi girer.
do minördür, daha dün annemizin melodisinden biraz daha komplikedir.(söz konusu daha dün annemizin melodisi mozart tarafından bestelenmiştir.helal, ne güzel kompğlike birşey yapmış mozarttan bile komplike... ama o beste esnasında mozart 4 yaşındaydı...) neyse,
bu parçanın o muhteşem melodisi 3 kez tekrar ettiğinde takribi 4. tekrar girerken bir crash sesi gelir. reverse edilmiştir ve 4. tekrarın başındaki ölçüye kadar uzatılmıştır...
bu böyle sürer gider.merka ettim gerçekten böyle mi sürüyor diye, yok sürmüyormuş. usta müzisyenler bundan sıkılıp parçanın 2.30 ları civarlarında bu melodiyi es geçip başka bir melodi bulmuşlar.bu melodi inici yapıda bir melodi o da sürüyor hayli...
yapılan en enteresan gelişme, bu mzikte herşeyin üstüste bindirilmesi.ama bunu 8 ölçü 8 ölçü yapıyorlar ki dinleyici iyice algılasın. yoksa basmıyor sanırım...
oysa senfonik olaylara bakıldığında aynı anda zaten 15-20 ayrı track var.(yazar burada algıda seçicilik için elektronik müzik ağzıyla konuşur) her track, kendini asla tekrar etmediği gibi, diğer tracklerin de pek tekrarı değil... üstüste eklemek bahsinde zaten üstüste gelirken, ayrıca yatay biçimde de ciddi bir form oluşiturmakta. 8 ölçü olan bir tema, tekrarıyla total 16, hadi bir tekrar daha yapalım desek 32 ölçüğ sonrasında gider. yerine bir başka tema gelir. bazen temasız, geliştirme bölümleri, köprüler ve diğer parçalı yapıdaki formlarla gelerek dinleyiciyi monotonluktan çıkartır.sürprizli bir yapıda bambaşka şeyler doğurur...
duygu ön plandadır. kimi senfonik eserler, senfonik şiir tadında konusu olan, birşeyler anlatılan şeylerdir... bunu en iyi anlamanın yolu (esasen çocuklar için yazılmış olsa bile) prokofiev'in peter ve kurt'tudur.


...bu mudur sizin duygu dediğiniz şey?
eğer buysa çok duygusuz bir nesil yetişiyor azizim !

eğer buysa sizin top noktanızdaki elektronik müzik, bir mozart requiemi alıp oturtursanız bilgisayar ortamına, her 16 ölçüsünden bir elektronik parça çıkar. tek requiem ile de muhtemelen hayatınız boyunca dinleyeceğiniz binlerce elektronik parçayı dinlersiniz. daha da ihtiyacınız kalmaz...

yazıktır beyinlerinize, kulaklarınıza...

son sözü şöyle söylemek istedim...
nota bilmeden müzisyen olunmaz.
budur.
2x2=4...



saygılar.

tchaikovsky, 1812'nin overture (uvertür) bölümü.

(bkz: 1812 uvertürü)

bahsettiğin kısım tam olarak 1812 overture'ün sonlarına doğrudur.
fizy.com

kotana bak şimdi, sonra bir de yarın bak, eğer aşırı şekilde artmışsa kullanan vardır.

modem arayüzüne gir. Kaç kişi bağlanıyor ona bak. Ne olur ne olmaz diye de wi-fi şifreni değiştir.

sınırsız kullanıyorum ben gerçi, pek kota takibi yapmamıştım şimdiye kadar, pek anlaşışır olmaz gibi sanki. bunun başka bi metodu yok mudur. linuxta falan direk görebiliyorduk vistada da yok mu böyle bir şey ?

edit: 2. cevabı şimdi gördüm, modem arayüzünde nerden bakılıyor kullanıcılara, teknoloji cahili bir insan olaraktan bulamadım da..

modem arayüzüne girip eğer kablosuz ağına giren varsa wlan kısmında giren bilgisayarın mac adresini görebilirsiniz.

modemin kullanım kılavuzu varsa arayüzün ip'si mi neyse o yazar. 192.168.1.1, 10.0.0.1 gibi birşey olur. arayüze girerken de şifre ister, bu da kullanım kılavuzunda yazar.

dhcp istemcilerine mi neyse bağlananlara bakacaksın işte.

kendi siteleri üzerinden alanlar bile artık kariyer veya secret cv'ye ilan bırakıyorlar. piyasada bu saydıklarının tekeli var ve herkes de kabullenmiş durumda. işin doğrusu bu şekilde bir tekelden kimse zararlı da çıkmıyor, aksine herkes fayda görüyor.

esenboğa +1

şöyle bir alternatif yöntem var, deneyip başarılı olan arkadaşımdan biliyorum:

bir şekilde şirketteki yetkili birilerinin mail adreslerine ulaşıp düzgün bir önyazı ile özgeçmişini göndermek de bir başvuru yöntemi. [email protected] gibi mailler değil de, gerçek kişi mailleri lazım tabi.

birkaç ik sitesi öneriside olsa süper olurdu.

elemanonline ve isvar, denendi ise yaradi, kariyer vb elemana ihtiyaci olmadigi halde super eleman bulmak isteyen sirketlerle dolu

eleman.net var ama o saydıklarından çok daha içler acısı durumdaydı en son..

nası bi kulaklık istiyosun?

iem(kulakiçi)
clip on (kulak arkası)
headphone (kafa üstü)
earbud (yarı kulak içi)

bide bütçe yazıver gari.

@cruex headphone sanırım. en rahatı hangisiyse işte evde kullanıcam. fiyat aralığı nasıl belli bi bütçe yok fiyatına göre zorlarım kendimi.

o zaman ya technics ya da sennheiser zaten.

ben sony'nin iem-kulakiçi kulaklıgını aldım. cızırdama vs. yapmıyor. kulagınıza tam yerleştirdiğinizde zaten dışarıyla baglantınız kesiliyor. ses kalitesi harika. ama yatarken kullandıgım zaman biraz rahatszlık veriyor. onun dışında tavsiye ederim. 2 hafta önce 20 dolara almıştım abd'den. türkiye'de ne kadardır bilmiyorum.

esenboğa'nın cevabına bir ekleme yapayım; pioneer...

kesinlikle sennheiser !

(bkz: etymotic)

kulakiçinin birçok eksisi var (bakteri oluşumu, işitme kaybı), artısı ise dışardan gelen sesi kesmesi olduğundan ev için son derece anlamsız.
rahat edebileceksen headphone, edemeyeceksen clip on al.
sennheiser kulakiçi kulaklığım çok iyiydi, diğerleri de iyidir herhalde.

o büyük headphone dediklerinden alayım o zaman. model olarak ne önerebilirsiniz?

@adslmodem dediğim gibi evde kullanıcam.

evde kullanacaksan. ve en rahatını arıyorsan.bence en rahatı yuin g2a..ses kaliteside süper.hem canın sıkıldığında alıp mp3 playerında otobüste falanda dinleyebilirsin.az bişi kaba ama headphone gibi eşşek kadar bişeyde değil...tr'de yok..head-direct.com'dan 100-120 lira civarına getirtebiliyosun.yada donanımhaberde bi eleman 100 liraya satıyor.ben ondan almıştım.çokta memnun kaldım.tek dezavantajı, klipsleri bebek poposu kadar hassas.

(bkz: koss portapro)
fiyat performans oranı muazzam

@badfan iyiymiş bu nerden satın alabilirim?

ben bu satıcıdan almıştım,

shop.ebay.com

şu an elinde görünmüyor ama geçmiş satışlarını listeleyerek ne kadar kimik fiyatlara sattığını görebilirsin.

trailer'ı dünyanın en klişe en boktan tralier'ı olmuş...

üstüne 20 lira vermezlerse ben gitmem. (klimalı sinema hatırına o da yoksa 50 liradan aşağı imkansız)

trailer seviyorsan bir de şuna bak bu da baya güzel;

www.cracked.com

esenboğa + 1
hayatta gitmem.

muaf olduğun dersi alıp yükseltebilirsin.

okuluna göre değişir.mesela kocaeli üni.de hazırlığın not ort ya da muafiyet sınavı sonucu ortalamayı etkilemez.

muafiyetin notu farketmez ki, hiçbir yerde çıkmaz bile karşına. sadece geçti/kaldı olur.

@ esenboga,
ben de öyle biliyordum; ama gazi'de sene sonuna etki ettiğini söylediler. o yüzden sınava girip girmemek konusunda karıştı kafam.

muafiyetten geçemeyip sınavlara girsen etkilerdi notu.
şimdiyse öyle bir ders yok, hiçbir şekilde etkilemiyor.
evet, yabancı dili iyi olduğu halde muafiyet sınavını vermeyip, sınavlardan yüksek not alarak ortalamayı yükseltmek yaygın bir davranış üniversite habitatında.

maykrosoft tabi ki ya...

ssg maykrosoft diyor

ingiliz-avustralya ingilizcesinde mikrosoft
amerikan ingilizcesinde maykrosoft

ssg reis ne derse o ; maykrosoft

havuz + deniz valla bu sıcakta napıcaz baska

nerde havuz + deniz?

evet nerde mesela?

modada

kadıköy zirvesi var yarın

perde gözlem değil sonuç.

işin özü şu, deneyde elektronlar gözlendiğini anlıyor bir şekilde. Bunun sebebini bulursan sanırım nobel alırsın.

Denk gelirsem modern fizik hocasına soracağım sorunu

evet çok uğraşıp bu dedektörleri elektronları etkilemeyecek şekilde yapmışlardı falan gene olmamıştı.

daha garip bir durum var. elektronları tek tek gönderdiğinde gene girişim deseni oluşuyor. özetle tek elktronun 2 delikten aynı anda geçip kendi kendini etkilemesi lazım.

hayır o filmin türkçe adı ölümsüz, ingilizcesi ise unbreakable.

baya iyi bi film sadece merakın gidermek için bakıp geçme bu yorumlara mutlaka izle.

izle bu filmi

bazıları bu filmden nefret eder hindistanlı abinin yaptıgı en boktan iş olarak görür

bazıları ise çok sever

sadece 6 ay veya bir yıl için ev arkadaşı bulması sıkıntı olabilir. ben olsam almazdım şahsen. öteki seçenekler daha mantıklı bu yüzden. ama duyuruda ev arkadaşı arayan çok vardı onlarla bir iletişie geçmek lazım.

ya bak alakası yok. merkezde bile, altıparmak'ın ortasında bi ramazan günü gündüz dışarda masada yemek yedik bir kişi bile dönüp bakmadı.

ha yalnız yıldırım semti için iyi şeyler söylemiyorlar, o ayrı, her ilde böyle bir iki mahalle semt olabilir.

biz geçen yıldan beri nilüfer ilçesinde, ataevlerde oturuyoruz. iş yerin nerede bilmiyorum ama burası mükemmel bir yer. etrafta aquaparklar var, insanlar gayet sıcak, gayet içki satan süpermarketler var, kızlar erkekler çift olarak yürüyorlar açık açık, her şey çok güzel. los angeles gibi bir yer diyebilirim rahatlıkla. (türkiyenin los angeles'ı ne kadar olursa tabi.)

eğer anlaşabilirsem yer nilüfer'de.

Yer Nilüfer'de ise hepten nema problema. Burda herşey var Nilüfer'de. Merkeze doğru gitmene ihtiyaç bile olmaz. Ha kirası pahalıdır ama Nilüfer'in. Senin kira bütçen nedir, maaşın çok mudur, servis imkanı var mıdır filan gibi birçok unsuru gözönüne alman lazım. Detaylı bilgi istersen danışabilirsin bana. Ya da başka Bursalı insanlara. Başlıklarda yazanlara aldanma, bilirsin ki millet olarak iyiyi yazmayız hiç, hep şikayet hep şikayet :)

Nilufer iyidir hostur, su an nilufer merkezde kiralar pahali tabi ama Ertugrulkent civari yeni yapilasan yerlerde ucuza cok iyi daireler var. Onun disinda fsm bulvari ve etrafi iyidir genc biri icin..ramazanda biraz durgun oluyor tabi ickili mekanlar ancak onun disinda her sey iyi guzel hos bir problem yasamazsin. Herhalde NOSAB veya Organize Sanayide olacaksin is icin o yuzden Ataevler, Ihsaniye civarlari sana uygun gider ama tabi kira butcene bakar.

nilüferden bahsediyosun.burda yaşa bir daha başka yerde yaşamak istemeyeceksin söyliyeyim.Türkiyenin en yaşanılır yerlerinden biridir.ihsaniye ataevler on numaradaır.

valla içim açıldı yazdıklarınızı okuyunca.

ev için fsm civarı düşünüodum. kira için 500-700 arası verebilirim. öyle büyük evde gözüm yok. içi yeni ve temiz olmalı sadece. nedir ki kira fiyatları fsm civarı için?

500-700 arası şehir merkezinde doğalgazsobalı, karşı ev manzaralı ev bulursun, nilüferde, ataevler'de önü açık, üç oda, doğalgazlı mis gibi 3+1 evde oturursun. gelince kendin de görürsün zaten, ya da google maps'ten falan bak, FSM yi kesen nilüfer hatun caddesi diye bir cadde var, hah işte o cadde etrafında her yer olur. nilüfer hatun caddesi üzerinde bile zaten bir sürü emlakçı var, onlara takıl genelde pek sahibinden ev yok buralarda.

edit: yani demek istediğim ana caddelerin üzerinde evler biraz daha maliyetli olabilir ama buraların ara sokakları da kötü değil, hatta bana sorarsan daha iyi. nilüfer hatun caddesi ve gazi caddesi'nin kesişim kümesi gibi bir alan var, bir de nilüfer hatunun saçakları var, oralara bak, çok rahat bulursun ev o bütçeye. hatta bence daha da altına bile bulursun.

kendinle ilgili rapor hazırlamana gerek yok kendinle ilgili söylediğin şeyler anlamlı olmaz. doğru düzgün terapiye gidersen terapist gerekli her şeyi çözer.

Sen sana tanı koyamazsın, çünkü sen seni bir uzmanın göreceği biçimde göremezsin. Uzman soracağı sorularla açığa çıkaracaktır ne var ne yok, tabii dürüst cevap vereceğini varsayarsak. Esenboga güzel demiş, bir psikoloğa git ki çözüme başla.

"alice miller"ın yazdığı kitapları öneririm.

b tipi likit fon çok inanılmaz derecede düşük kazandırır, hiçbir zaman kaybetmez, istediğin her an bozdurulabilir. pratiktir, ama tek işlevi paranın enflasyona yenilmemesidir.

gelelim asıl sorunun cevabına;

1000 tl ile zengin mi olacaksın? git paşa paşa harca ya, 1000 tl para mı...

önemli olan bir kenarda durması yav.
yoksa belirttiğim gibi bende biliyorum harcamayı.
liste hazır para yetmio bile ama hani içimdeki o ses biseler yap diyor.
yoksa günlük 1 tl getirisiyle bir haftada anca 1 bira içerim.şu b tipi ile

başka bir yol yordam olmalı olmalı...
altın falan mı alsam???

yoksa hepsini harcasam mı lan!!
bilemedim ki ben şimdi.

yatırıma bu kadar uzaksan hisse senedi, VOB, döviz, altın gibi şeylere sakın bulaşma, tokatlanırsın.
tavsiye için: kırık vadeli mevduat, repo, bono ve b tipi likit fon. eline 10bin tl geçeceğini düşünerek ortalama aylık getirileri (yaklaşık) sırasıyla: 49, 48, 45 ve 47 TL.
yani harca gitsin beaaa

flash bellek işine gircez anlaşıldı...

1000 tl hiçbişey getirmez.
aynı zamanda b tipi likit fon gibi kolayca ulaşabileceğin, nakden alabileceğin bir yerde durduğu sürece "hacı dur bi 50 çekeyim" ".. 100 çekeyim koyarım yerine" diye diye gider o para bir aya kadar..
ya vadeli mevduat yap ya da altın filan al annene ver filan..
anneler harcamaz, koyarlar kenarıya her zaman :) en garanti yöntem

harcıyorsan altın al ve ailene ya da güvendeğin dostlarına ver. ben bunu istediğimde şu şu tarihe kadar vermeyin de. ancak altında çok veya hiç para kazanamazsın malum şu anda çok yüksek.

benim amacım birazda artması işte paranın.
yatmasın ölee para
küçük bir kar tanesi olup yuvarlansın. kartopu olsun önce.sonra büyüsün büyüsün büyüsün çığ olsun çok zengin olayım falan istiyorum... bunların hepside 1 2 ayda falan olsun.
hiç risk falan da almıyayım istiyorum.max risk max kazançta neymiş zaten.

nese bizim para ona buna şuna gidecek anlaşıldı...

rüyalar üzerine yüksek lisansta sunum için çalışma yapmıştım. freud'un rüyalara bakışını irdelemiştim. sonra da bırakmadım peşini.
ama şu var güzel aradaşım, eğer ki freud da okuduysan bilirsin. bir rüyayı, seni tanımayan birinin incelemesi, sadece seni tanımasına vesile olabilir. gerçekte o rğyanın ne olduğuna ancak sen karar verebilirsin. şimdi diyelim ki, rüyanda koyun görmüş ol. benim koyun görmem, vejeteryanlığımla alakalı olabilir, ötekinin koyun görmesi, sevgilisinin yüz şeklini andırmasıyla alakalı olabilir, annenin görmesi köy yaşantısı ile alakalı bir ayrıntının güncellenmesi olabilir.. kodlardan yola çıkarak, onu yorumlayabilecek en süpersonik insan da sensin. tabi bu freud'un yorumu. ki, ben severim kendisini. sapık falan da değildir kendisi. taam mııaa

freud'u biliyosanız psikanalizi de biliyorsunuzdur, o zaman bunun basit bir kaç internet sitesi veya kitapla kotarılamayacağını da bilmeniz gerekirdi. @lovemyself'in de dediği gibi her şey...

ruyalarin degerlendirilmesi en iyi uyku ile uyaniklik arasindaki gecis doneminde yapilabiliyor. diyelim uyandiniz ve gordugunuz ruyayi hatirliyorsunuz. yataktan kalkmadan gozleriniz kapaliyken, son sahneden geriye dogru dusunmeye baslayin. ve bilincaltinizin size gosterdigi seyleri bilinciniz acikken degerlendirin. bu sirada bilinc alti da tam olarak kapali olmadigindan, anlamlar hizli bir sekilde cikarilabiliyor. tek kotu yani bir sahneye cok odaklanirsaniz ruyanin geri kalani hizla siliniyor. zaten yataktan kalkip gunduz moduna gecince baglantilar cok daha hizli bir sekilde siliniyor ve bir sure sonra gordukleriniz sacma gelmeye basliyor.

@ esenboga: birkaç kitap ve internet sitesi ile kotarılabileceğini zaten hiçbir zaman düşünmedim, sanırım ben sorumu tam olarak ifade edemedim ya da sen yanlış anladın. oysa profesyonel birinden yardım istediğimi belirtmiştim. site ise referans bir kimliği gösterebilmesi adınaydı.

native olarak yok. ama şöyle bir şey var, biliyorsun dock ikiye ayrılıyor, bir tarafta normal program ikonları varken diğer sağ tarafa klasör koyabiliyorsn. hah işte hard diskinin herhangi bir yerinde klasör oluşturup, buna da kategorine göre isim verip, içine istediğin aplikasyonların kısayollarını koy. sonra da bu klasörleri dock'un söylediğim bölümüne sürükle. bu şekilde program, en azından açık değilken dock üzerinde gözükmeyecek, aynı zamanda ulaşman da kolay olacaktır.

bu arada bu bahsettiğim klasörün simgesini de istediğin şekilde değiştirebilirsin, dock üzerinde güzel gözükür şekil olur.

dock üzerindeki o ikona da sağ tıklarsan ikona bastığında ne şekilde açılacağını "grid, fan, automatic vs" ayarlayabilirsin.

oh anlatınca bile hoşuma gitti.

dışarı vermezler ki onları mümkün değil kimsede olamaz..

Ben de çok aradım. Memur sınavı bildiğin mantık testi oluyor. Ales sınavına giren varsa benzeri sorular çıkıyormuş. Hatta daha basiti. 60 soruluk genel yetenekti yanlış hatırlamıyorsam. Onun dışında soruları bulman zaten imkansız.

of be ben mimarlık okuyor olsam var ya prff. fıstık gibi bölüm ya soğuma okuldan falan. almadıysan şimdiye kadar sanat tarihi kitapları falan okusana. mimarlık akımları vs. almışsındır tabi büyük ihtimalle.

ya aslında bölümle ilgili değil ki soğuma, ben de biliyorum iyi hoş da nasıl motive olcam? kitap alıyorum alıcam daha da ama işte anlatamıyorum, korku var başarısız olma korkusu oluştu. sene tekrarı yapıcam. çok mallıklar yaptım. şu an 3. sınıfta olmam gerekiyor ama 1. sınıftan dahi dersler almam gerek. ve aslında o dersleri vermiştim, neyse uzun ve saçma bi hikaye...

okuldan soğumak her bölüm için en az bir kere olur... Bunun nedeni hep başkalarının yaptıkları bizlere öğretildiği için falan... mesela falanca bina şu yılda şu kişi tarafından şu teknikle yapılmıştır. bunu da sevgilisine ithaf etmiştir...

Bana ne a.q...

Kısaca olan iyi şeyler üzerinden örnekler gösterilerek buna bağlı kalın ve geliştirin deniyor. hani benim yaratıcılığım diyorsun... be betonarma bir yapı yaratmak istemiyorum ben sanat yapmak istiyorum düşüncesiyle yaklaşırsan senin için daha güzel olacaktır. Dünya üzerindeki aykırı tasarımları incele. Yapan kişilere bak. hayatlarını oku. Dönüm noktaları neymiş öğren.

ve ufakatan birşeyleri çizimlerine başla... okul bitince bunu bir yere dikecem de...


how i met your mother ın baş karakteri senin olduğun duruma geliyor bir sezonda (mimar) ... ve kurtuluşu nasıl buluyor dersen izleyip anlaman lazım derim...

Edit: cevabını sonradan gördüm... bence kafana çok takma . Üniversitenin en karizmatik bölümünde ve en çok kızın olduğu bölümde okuyorsun. Hayatının en güzeller yılları olan 19-25 arası üniversite ortamında geçecek... daha ne istiyorsun anlamıyorum... olur abicim uzatırsın ne olacak sanki...

ya aslında ben zaten gayet aykırı takıldığım için bu hallere düştüm :) yani sonun başlangıcı o şekilde oldu.muhafazakar bir hocaya düştüm geçen sene projede ve mimarlıktan soğumaya başladım. çok farklı bakıyorduk ikimiz de. sonunda proje teslimine bi saat kala teslimden vazgeçtim. çünkü tüm sene hocayla didişmekten tasarıma çoook geç başlayabildim, hoca da beni reddetti yardımcı olmadı vs vs...

edit: ya işin kötüsü ben heteroseksüel bi kadınım o kadar kadın içinde olmak çok da hoş değil hani :p bi de vakıf üniversitesi...

Ne yazık ki tüm üniversiteler böyle ve sisteme uymak zorunda bırakılıyoruz. Eğer bir dersten geçtiysen ve okul sana hayır kaldın dediyse, o dersten kalmışsındır. İstiyorsan hakkını ara. Aradığın zaman belki o dersten geçersin ama bir sonraki derslerden kalacağına emin olabilirsin. Üniversite böyle kardeşim yapacak bir şey yok. Kimi kime şikayet edecez.

Sen hocalarına uy, arada sırada yanlarına git danış. Onların istediklerini ver. Ama kendine zaman ayırıp, kendi projelerinide yarat. Her yıl düzenlenen mimarlık proje yarışmalarına katıl. Ola ki bir derece gelirse hepsi götünü yalayacaklar emin ol. Kendine güven, yapabilirsin. İmkansız diye birşey yoktur. Taaa ki denyene kadar. Hhadi durma koş okula, hayat seni bekliyor...

DO IT... !!!!

cınnnn Cın Cın Cıınnnn (rocky)

ya verdiğim derslerden ben kaldım zaten, suç benim neyse çok aptallık dolu bi hikaye...
ya bi bok yapamıyorum ki bi senedir. işte o başlamak için gerekli enerjiyi nasıl sağlarım diye aranıyorum.

edit: ya bi de hocanın istediği gibi yaparsam özgün, kendime ait bi tasarım yapmış olmam ki...

köprüyü geçene kadar onun istediğini yap. özgün tasarım yapman şart değil, farklı bir açıdan bakmış olursun. biraz polyanna takıl belki o taraftan, o görüşten bakmak sana az da olsa katkı yapar. özgün olmak illa ki kendi bildiğinin dikine gitmek de değildir ki. ve evet maalesef belli bir yere kadar bazı insanlara mecbursak, ki bu genelde böyle olur, elimizden gelen bir şey yoktur.

sıfırdan başla her şeye, geçmişte yaptığın hatalardan ders al.

sıradan bir şey yapmak beni öldürür! sırf o yüzden bi sene kaybettim zaten ben. orta yolu bulmalıyım evet, bokunu çıkarmamalıyım. biraz onu memnun edip kendi bildiğim yapmalıyım yine pff.

ben böyle zamanlarda şeyi düşünürüm, eskişehir'den bir tanıdığımız vardı, çocuk basbaya bildiğin kördü ve öss de hukuk kazandı, normal 4 yılda da bitirmiş. yani böyle bir adam var, bir de iki gözü, kolu bacağı olan insan var. bitir gitsin o bile bitirebiliyorsa senin "daha geçerli" nasıl bir bahanen olabilir ki?

Şahsi fikrim, okula ısınmanın en iyi yolu sınıf ve okul arkadaşlarından geçtiğidir. 1 yıldır okulla alakan olmadıysa muhtemelen arkadaşlarınla da hemen hemen alakayı kesmişsindir diye tahmin ediyorum. Dolayısı ile tekrardan ortamını kur. "Arkadaşlar da olmasa bu okul hiç çekilmez" dediğimi çok bilirim.

Öte taraftan güzel bir bölümde okuyorsun, kendini şanslı hisset, o bölümde okumak isteyen binlerce öğrenci var. Seviyormuşsun da bölümünü. Girmek için uğraştığın günleri hatırla. Bölümünle ve başarılarınla her zaman iftihar et. Mesleğinde de en çok sevdiğin ve başarılı olabileceğin alana odaklan. Tekrardan bu şekilde kendini motive etmeye çalış. Asla başarısız olurum diye korkma, oraya kadar geldiysen daha iyisini her zaman yapma potansiyelin var demektir. Yaz günü dersleri düşünmek seni motive etmez, zannetmiyorum. Yaz henüz bitmemişken, yapmadıysan güzel de bir tatil yap kendine gel. Sonrası gelir diye umuyorum.

yerinde olmayı ben de isterdim. hadi bakalım ısın şimdi.

bak abla benden daha fazla kimse okuldan soumamıstır... iki kere okuldan atılma pozisyonuna kadar getirmistim işi düşün yani... sonra askerlik belasina dagci cantasina koydum kitaplari elimde de laptop çantasi iş için kullandıgım... 7 senede verdigim toplam ders sayısını bir senede -iki yaz okulu iki normal donem- totalde 17 ders vererek bitirmiştim... ve nasıl becerdigim hakkında en ufak fikrim yok... ikiyedi ortalama da cabasi... maykılceksin in tabiriyle okula ısınılmaz bitirilir ;) yani bi tane at gozlugu al derslere gir çık ben aynı zamanda çalışıyodum düşün... ki mimarlık gibi duyunca insanın içini ısıtan bi bölümde deil benim... ah ne guzel kızları vardır sizin bölümün;) neyse konu daılmasın... gozlerini kapat elektronik muhendisliginde okudugunu düşün bi an... şimdi aç gozlerini oo bak hepsi bir kabusmuş sadece... mis gibi mimarlık orencisisin... tamam şimdi yola çıkma zamanı...

mimarlık deyince herkes güzel kızlar eğlenceli bölüm demesin artık bea... kızlar umrumda değil bilakis rekabet unsuru. ayrıca mimarlık öğrencisi tanıyan yok heralde, gece gündüz çizim yapan asosyal insandır mimarlık öğrencisi dediğin...

anadolu hastanesi stadyumun biraz ilerisindedir. lise de cadde üstündeydi galiba. çarşıdan o.g. üniversitesi yönüne giden tramvaylar geçiyor.

anadolu hastanesinden migrosa doğru yürürken hemen solda. kime sorsan gösterir.

tramvayla geçerken görülebilecek bir yerde değil ayrıca. atatürk bulvarı'nın alt paralel bir sokağında.

akatlar,dunyagozun arka taraflari,bebek.emlakci olarak kuzey kampusun hemen yan tarafinda var bi tane,adini unuttum simdi.

akatlarda 3000 liradan aşağı ev bulursan iyi. bebek'de de kiralık ev bulabilirsen mucize olur, onun da en az on bin dolardan falan başlar heralde. nese...

fatih sultan mehmet mahallesi var, biraz ters bir yerde. niye hisarüstü hariç onu anlamadım, boğaziçi'nin tümü zaten orada kalıyor.

bir şikayet yazıp tüketici haklarına basvurabilirsiniz

hemen zart diye dava açılmaz. önce müşteri hizmetleri ile görüşmen gerekli. ayrıca her zaman meşgul olmaz biz gayet istediğimiz zaman bağlanıyoruz.

önce ödetip oyle işlem yaparlar sanırım

86 tl faturam var5000 dakika turkcell 1000 dakika şirket içi 1000 dakika her yone 1000 sms 4gb internet (data ) trcll abi her zamn her yerde :)

99 2002 arası faturalı telsim kullandim her ay 14 gönderiyorlardı :) standart tı bu adamlar müşteri memnuyiteni bilmiyor wodafone avea ve turkcell kullanıcısıyım bir tek wodafone kontürlü :) süt sıcak içilir hiç ayran uflemeye gerek yok

müşteri hizmetleri ile görüş mutlaka durumu belirt. faturaya itiraz ettiğini ve incelenmesini istediğini söyle ve sorun çözülmediği takdirde tüketici hakem heyeti ile görüşeceğini ve faturayı ödemeyeceğini de ayrıca belirt. 2 gün içersinde sana net bir yanıt ile dönerler. farzı misal bana benzer bir olay için para ödemesi yaptılar.

bende var, hesaplanmış yani. hiç işaretleme yapmadığın sınav bölümü falan var mı belki o puanın hesaplanmamıştır oradan hiç işaretlemediğin için.

@esenboga

ingilizce doğru sayısı 48'in üzerinde mi?

tam 48, öyle mi oluyormuş ?

edit: ingilizce 48'den çok çok az bir arkadaşımın da hesaplanmış. gözüküyor yani.

evet. 48+ olduğunda hesaplanıyormuş.

benim bildiğim pazar gün olan hukuk sorularından yanıtlamak gerekiyor o puan için.

yeni proların ufağını al
air'lerin donanımsal olarak çok eksiği var, optik sürücü olmayınca olmuyor.

ne amaçla kullanacağına bağlı. kolay kullanımı için almayı düşüüyosan hangisi en ucuzsa onu al bence. ama yok hakkaten video/audio/grafik işleri için kullanacaksan pro derim.

ama zaten bu tip işlerle ciddi profesyonel şekilde uğraşan biri olsaydın burda sormazdın diye tahmin ediyorum. en ucuzunu kap gitsin, seni hepsi idare eder...

paran varsa macbook pro al, sebebini aldiktan sonra anlayacaksin.

macbook pro 13 inch. ihtiyacın olabilecek her şeyin tek karşılığı... (mobilite, güç, işlevsellik, sağlamlık, pil ömrü, vs vs)

it's always sunny in philedelphia
her türlü..

kesinlikle 'scrubs' hiç başka bişey arama indir & izle

4 kişi cevap yazmış boşver

al sana dünyanın en kral komedisi

the office us versiyonu

(bkz: cheers) bunu beğenenler how i met your mother'ı da beğendi

(bkz: two and a half men)

how i met your mother dizi mi yeaa...

30 rock ve the office

bunlardan gerisi yalan dolan.

(bkz: weeds)

the office
scrubs
30 rock
Blue Mountain State
modern family
two and a half men
married with children

hepside onar puanlık dizilerdir.

!!!!!!!!!!!!seinfeld!!!!!!!!!!!!

ya kesin olarak şu markayı al demeyeceğim ama olabildiğince az "özelliği" olan bir makine al. madem tek yaşıyorsun kilo kapasitesinin de çok olmasına gerek yok. 55 programlı çamaşır makinesine dünyada hiç kimsenin ihtiyacı olmaz.

solo dedikleri bildiğin çamaşır makinesi, ankastre olanlar muftakta dolapla aynı renk falan oluyo ya gizli gibi, onlardan. onu boşver.

çamaşır makinelerinin özellikleri 3 aşağı beş yukarı aynı.
5 yada 7 kg yıkama kapasiteli yaşadığınz yerde servis problemi olmayan bir marka seçmenizi tavsiye eedrim.

bende şu var. fiyatı da makul:

www.vestel.gen.tr

bekarken kullanıyordum. evlendim, hala kullanıyorum. uzay üssü gibi bir kontrol paneli yok. kullanımı kolay. hızlı ve ekonomik programları var. 1 buçuk senedir sorun çıkarmadan çalışıyor. a sınıfı, az elektrik tüketiyor. tavsiye ederim.

bir de bu çamaşır makinelerinde tek su girişli/çift su girişli ayrımı var.. halen aralarındaki fark ne bilmiyorum. onu da araştır derim almadan önce.

bizdeki, camasir makinesi hotpoint marka yanilmiyorsam, super birsey degil oyle gorunus olarak, cok fazla programi da yok, ama cok ideal, ekonomik, yari yuk, ve hizli gibi opsiyonlari var. en guzeli de kurutucusu var, kurutucu icin erteleme ve sure ayarlayabiliyorsun. bence yalniz yasan birisi icin bu ozelliklerde bir makine ideal.

@Labyrinthe, kurutmalılar çok pahalı oluyor sanırım, yani iki gündür araştırmalarımda hep öyle rastladım. hotpoint uygun mudur? model ve fiyat hakkında bilgi verebilir misin?

@all,

çok teşekkürler. bu arada montajı da sağlıyorlar di mi? internetten sipariş veren oldu mu hiç? haftanın 5 günü de çalışıyorum, nasıl olacak bilmiyorum..

internetten almadım gerçi ama makine evinize getirildikten sonra servisten randevu alıyorsunuz. evinize gelip ücretsiz kuruyorlar.

bir dvd 4.7gb boyutundadır....

iso halinde yazmayacaksın, iso dosyasını o dvd'ye imaj olarak yazdıracaksın.

yerelden genele doğru tarih ve coğrafya ile başlanabilir.

tam senlik bir kaç site yazacağım. her site ayrı görüşler içeriyor. sen aynı haberi bu farklı sitelerden okudukça ister istemez bir eğilim ve görüş ortaya çıkacak.

www.iyibilgi.com

www.internethaber.com

www.aktifhaber.com

www.turktime.com

belli bir kesime özgü düşünceye bağlı kalmamalı, yoksa kendi görüşünü savunmaya çalışırken karşı tarafın soruları yüzünden apışıp kalabilir. kısacası eline ne geçerse okuyup izlemeli ve kendi dünya görüşüyle karşılaştırıp orada anlatılanın kendisine uygun olup olmadığını anlamalı öncelikle. daha sonra kendi yolunu zaten çizebilecektir. ama dediğim gibi bence en başta sadece tek bir görüşe özgü kaynaklara takılıp kalmamalı, kitaplarını seçerken tüm zıt konuları okumalı ve kendi içinde karşılaştırmasını yapmalı.

edit: tabi ki kendi görüşlerinde de bağnaz olmamalı ve okuduğu şeyleri enine boyuna düşünüp gerekirse kendisinin yanlış düşündüğünü kendisine itiraf edebilmeli.

anladığım kadarıyla haber siteleriyle değil de siyasi konularda donanı sahibi olmak, olası bir tartışmada "bak arkadaşım o olay öyle değil böyledir" demek istiyorsun.. ama bunun için yaklaşık 20-30 kitap bitirmen gerekli diye düşünüyorum ama yine de aklıma ilk gelen birkaç örnek yazayım..

Andrew Heywood - Siyaset // siyasi literatürde ne var ne yok bu kitapta var. biraz klasik ve kalın bir kitap olsa da biraz dişini sıkarak 600 sayfayı bitirdiğinde, siyasi konular hakkında daha doğrusu kavramlar hakkında müthiş bir birikimin olur.. www.kitapyurdu.com

serap yazıcı - yeni bir anayasa hazırlığı ve türkiye // türkiye anayasaları hakkında ve anayasaların eksikleri konusunda bilgi için oldukça başarılı bir kitap.. www.ilknokta.com

feroz ahmad- Bir Kimlik Peşinde Türkiye // kesinlikle okuman gereken akıcı ve bir o kadar da bilgilendirici bir kitap.. osmanlıdan günümüze kronolojik sırayla türkiye'nin geçirdiği siyasi ve ekonomik olayları ele alıyor kitap.. www.kitapyurdu.com

şimdilik aklıma ilk gelenler bunlar, bunlarla başlayabilirsin.. tabi bir de kesinlikle tavsiye edeceğim radikal, cumhuriyet ve zaman gazetelerinin köşe yazılarını mutlaka okuman.. diğer gazetelere vakit ayırma derim, özellikle radikal ve zaman'ın köşe yazılarını okursan faydasını görürsün "bence"..

abi boşver ya of aman biz uzaklaşmaya, umursamamaya çalışıyoruz, yani "biz anlıyoruz da ne oluyor..."

benim anladığım kadarıyla maksat kültür ile hava atmak, gerçekten bilmek değil de biliyormuş gibi yapabilmek başarılı bir şekilde.

@ogzi'nin dediği gibi, 20-30 kitap okumak gerekir. onun yerine felsefeye yönelsin, onun havası daha iyi oluyor diyorlar. hem de bileni az olduğu için 3 kitap okusa temiz hava atar.

@esenboga
amaç hava atmak değil.ciddi ciddi kendime yetecek kadarını öğrenmek istediğimi söyledim.yanlış anlamak için uğraşmayalım.
20-30 kitabı çok görmüyorum ayrıca.

o zaman önce siyaset biliminden başla. (çok kitap var)

sonra ideolojilere geç. (modern siyasal ideolojiler - bilgi yayınları)

ondan sonra karşılaştırmalı siyasal sistemler oku, (barrington moore - demokrasinin ve diktatörlüğün toplumsal kökenleri)

sonra sosyolojiye başla.

sonra kimlik, toplumsal roller, toplumsal cinsiyet vs. konularına gir.

bu sırada baştan itibaren bence iktisat da oku. sonra yavaş yavaş marksizme girmiş olursun. iktisadi ilişki ve rollerin siyasi ilişki ve rollere olan etkisini anlayınca marksist olursun zaten. ondan sonra anlatacak bol bol şeyin olur...

ha prd unutmuşum; ideolojilerden önce avrupa siyasi tarihi oku.

türkiye siyaseti'nin tarihini anlamak açısından şunu okuyabilirsin;

mete tunçay-türkiye cumhuriyeti'nde tek parti yönetiminin kurulması, 1923-1931

ekran parlaklığını kıs bluetooth kapat, mümkünse wireless yerine kablolu baqğlantı kullan, güç profillerinde değişiklik yap

tabi bir de yapılan işlemin süreye etkisi var. yani, oyun oynamak yerine internette gezinmek kazanc saglayacaktır.

internette işin yokken internet bağlantısını kapatabilirsin. bu arada klavyenin ışıklarını kapamayı söylemiyorum bile. :)

üstte yazılanlar acayip etkili olur.

bunun da yanında kullanmadığın programları cmd+q klavye kombinasyonuyla veya normal şekilde tamamen kapat. dock üzerindeki programlarda altta beyaz ışık da olmasın yani. arkaplanda ram tüketiyor çünkü hepsi.

bütün bunlara ek olarak, arada bir bataryayı kalibre et.

kalibre etmek nedir?

şu adreste kalibre etmenin nasıl yapıldığı anlatılıyor. iki ayda bir, ayda bir kalibre etmek mac'in pil ömrünü uzatır. support.apple.com

ingilizcem yok malesef. türkçe kısaca anlatacak arkadaşım yok mudur?

1- kabloyu takın ve yeşil yanana ve ekran köşesinde bataryanın tamamen şarj edildiği gösterilene kadar batarya dolsun.
2- tamamen dolmuş bu durumda bilgisayarınız iki saat kalsın. adaptörü çıkarmayın. bu sürede bilgisayarı kullanabilirsiniz.
3- bilgisayar çalışırken durumdayken güç adaptörünü çıkartın. batarya boşalana kadar bilgisayarı kullanabilirsiniz.
4- batarya bitmeye yakın çalışmalarınızı kaydedin. batarya tamamen bitince bilgisayarınız kendiliğinden uyku moduna geçecektir.
5- bilgisayarı kapalı veya uyur durumda beş saat veya daha fazla bekletin.
6- adaptörü takın ve tamamen bilgisayarınız şarj olana kadar takılı kalsın.

budur.

ben pro degil ama normal macbookla kullaniyorum, bir sikirti yok

olmuyor.

bence ringo nun yaptığı tüm şarkılar kötü

Kime göre neye göre tabi de, tüm zamanların en kötü 50 parçası arasına 48. sıradan Beatles'ın Ob-La-Di, Ob-La-Da parçası girmiş: arsiv.ntvmsnbc.com O kadar ipe sapa gelmez gruplar ve parçaları varken haksızlık olarak niteliyorum da :) Madem merak ettin, böyle de birşey var.

@tembel degilim useniyorum ben özellikle onları çok seviyorum. ayrı bi havası var. 500 days of summer da summer karakteriyle çok özdeşleştirmiştim kendimi bu yüzden. hatta sözlüğe de yazmıştım; (bkz: #19836830)

@Lethe oha diyorum. en sevdiğim parça lan o benim.

bence var.
ne kadar fanatiksiniz ya?aşın şu saplantıları artık ya.

Ob-La-Di, Ob-La-Da güzeldir ya.

@şaman fanatik değilim çok seviyorum sadece. sevmeyene de saygı duyarım. @tembel degilim useniyorum ile aksi görüşte olduğumu belirttim sadece fanatiklik değil bu. bence var demişsin orası tamam zaten herkesin vardır da ne olduğunu söyleseydin bide.

çoğu şarkısı kötü. bilmem kaç yüz şarkısı var 20-30'u güzdeldir anca

tmm haklısın.biraz atarlı girmişim.
mesela i am the walrus'u hiç sevmem.çok gıcık bi şarkı bence.özellikle iam the bilmemney diye girdiği bölümü.

senin o sevmediğin yere ben bayılıyorum nolacak bu durumda? çok farazi şeyleri tartışıyorsunuz.

sinatra'nın bile var, beatles'ın da olması çok doğal, ki var.

(bkz: fanatikliğe fanatiklikle cevap vermek.)

@şaman evet i am the walrus diğerlerine göre kötü birazcık.

@darknum tartışmıyoruz hiçbişey niye bu kadar abartıyosunuz anlamıyorum. soruyu biraz subjektif yazmış olabilirim ancak basit birşey sordum bu kadar gaza gelmeye gerek yok hemen. gidin sözlükteki trollere filan sataşın ne biliyim. bak hazır ramazan tartışması dönüyor 17 eylül insanlarıyla dalga geçenler var git onlarla uğraş.

@mannomena ne var mesela?

only a northern song ..belki...

veya you gonna lose that girl...bilemedim ki kardeş hepsi güzel..üstte only northern song dedim ama su anda onu dinliyorum nası olacakbu iş..:D

@emre513 dediğim gibi zor. bende onu dinliyordum sen yazdıktan sonra :)

göreceli.
bana sorarsan iyi şarkıları yok, nasıl ve neden bu kadar el üstünde tutulduklarını hiç anlayamamışımdır şimdiye dek.

@turkish tekila bence 50 yıl sonra bile hala yeterince el üstünde tutulmuyor. ama dediğin gibi göreceli. overrated olduğunu düşündüğün için mi sevmiyorsun yoksa gerçekten dinleyip de beğenmedin mi? bi michelle'i bi when im sixty four'u, come together'ı dinleyip de sevmediğini söyleme lütfen bana.

@turkish tekila bu gece beni üzdün:)

abi beatles nası sevilmez ya..belkide müziğin olabilecek tek tanımdır "beatles"..:)

dediğim gibi, zevk meselesi.
şarkılarını dinledim tabii, ama çok yabancı geldiler bana. ki blues'tan tut klasik müziğe kadar pek ayırt etmeden müzik dinleyebilen, seven birisiyim.

beatles da benim kriptonitim demek ki.

beatles for sale'in ikinci yarısından bir şeyler bulursun mutlaka :)

saka maka fanatizmin doruklarinda bir soru. bana kalirsa beatles iyi olmasina iyi de, fabrika ciktisi gibi sarkilari var, nasil diyeyim 3 tarz var mesela, butun sarkilar o 3 tarzdan birine ait, o bakimdan bu 3 tarzi seversen butun sarkilari sevmis oluyorsun. cok farkli isler yapmis bir grup degil gibime geliyor. bu benim teorim tabi salliyor da olabilirim. kanimca en az sayida kotu sarkisi olan grup led zeppelin'dir, ki onlarin da var arada. amma, lakin ki degisik degisik sarkilari var.

while my guitar gently weeps bi de help!'i sevmem ben mesela.. ama çok göreceli bir soru.

beatles'ın hiçbir şarkısı güzel değil ki hepsi vasatın altında, tamamen çağın dinamikleri sebebiyle popüler olmuş bir grup. siyasi duruşları olmasaydı şu anda isimlerini kimse bilmeyecekti bile.

şimdi gerçekten hala çok göreceli bir konu olduğunu tekrarlıyorum. ama bir arkadaşımın entrysi çok hoşuma gitmişti. onun linkini vereyim.

(bkz: #19884333)

time machine'den bahsediyorsun. Onun icin harddiskinle ayni boyutta ayri bir harddiske ihtiyacin var. Onu bagladiktan sonra time machine'i calistir o seni yonlendirir.

hayır hard diskinle aynı boyutta olması şart değil, hatta mümkünse daha büyük olsun yedek disk.

harici bir hard disk al, onun en azından 500g'ını falan mac os x journaled formatında formatla, geri kalanını ne istiyorsan yap. sonra onu takınca sorar zaten time machine, bunu kullanabilir miyim diye, evet dersen gerisini o halleder.

ayrıca karmaşık değil... her şey windowstakine kıyasla fazla bile net

ilk başlarda ben de bir windows kullanıcısı olarak biraz zorlanmıştım. ama sonra windows'ta amelelik yapıyormuşum diyeceksin, mac os'in rahatlığını fark edince.

sine büyüka beğendiğin kişi sanırım.

yok ya bunu ilk defa gördüm, netten bakayım, bakayım.

tuğba dural mı acaba

(bkz: dilara gönder)

dilara'dır kesin.

evet evet dilara o, lens falan takmış daha bir hoş olmuştu. oldu o zaman, teşekkürler.

macbook pro 13 inch.

mobilite -> cok hafif, her turlu gideri ve ekran boyutu var.
batarya suresi -> macbooklarda 8 saat ortalama
multitasking -> os x, windowstan kat kat daha ustun. registrynin sisip sistemi yavaslatmasi antivirus yavaslatmasi vs dertleri yok.


ayrica macbook air performans icin degil tasinilabilirlik ve sagda solda karizma yapmak icin tasarlanmis gibi bir izlenim var bende. evet var. ha dedigin 15 tab + skype + itunes macbook airi kasar mi? ram 2gbdan yuksek oldugu surece kesinlikle kasmaz.

macbook pro 13"

neden?
işletim sistemi çok akıcı ve problemsiz.
kasa kalitesi
muhteşem ekran kalitesi
performans
çok kullanışlı multi touch trackpad
uzun pil ömrü

neden macbook air değil?
düşük performans yüksek fiyat

bir yerlerden macbook pro bulup 1 gün deneyin, sadece multitouch touchpad in sağladığı kullanım kolaylığına bile aşık olursunuz.

macos un akıcılığı zaten apayrı, windows oyuncak gibi geliyor.

aynı konfig.a sahip bir notebook ile karşılaştırmak gerçekten büyük hata olur. imkanınız varsa kıyın paraya. Türkiye den almayın tabi fiyatı gereksiz yere şişirilmiş vergiler yüzünden

yaptigimarastirmalar ve okudugum review'lar neticesinde macbook air'i eledim. cok guzel,cok sekil evet fakat fahis fiyat - dusuk performans hos degil

2.el 1000-1200 tl civarina core2duo, 2 gb ramli modeller var. tek dusuk yeri hard disk'leri gorunuyor (60-80gb). Herhangi bir harddisk uyuyor mu mac'lere?

Bu sekildeki konfigurasyonlar bahsettigim islemleri gerceklestirmemi saglar mi?

Netbook macerasindan tamamen vazgectim.

hepsinin basinda insanlar icindeki komponentlerin sayisal degerlerini degil uyumlu sekilde calismasini ve yazilimin basarisi sebebiyle o komponentlerden beklenmeyen performansin elde edilmesini methediyor.

macbook pro 13" diyor sebeplerimi acikliyorum.

oncelikle performans ve gorunus olarak beyazlara gore cok avantajli. bir beyaz macbook, bir macbook pro ve bir mac pro kullanan biri olarak diyebilirim ki macbook pro gercekten pro adini hakeden, ekrani cok guzel olan ve duz macbook un epey uzerinde bir alet.

yapacagin islere de bir baktim. oncelikle osx faktoru var. digerlerine gelince.
youtube film muzik skype falan filan zaten ayin. hatta mac icin skype in arayuzu benim daha hosuma gider mesela win versiyonuna gore. safari nin mac uzerinde performansi da epey goz dolduruyor.
gitar / bas gitar takip sarki kaydetmek diyorsan tek sozum var: logic. native calisan (hardware destegi olmadan yani) programlar arasinda yanina yoresine yaklasabilecek, yarisi kadar performans gosterebilecek bir program henuz yapilmadi. halihazirdaki rakiplerini dusununce yapilmasi icin daha yillarca beklemek gerekebilir. en karmasik projelerde bile cpu kullanimi cok dusuk.

klasik macbook alacaksaniz evet herhangi bir harddsik uyar. deistirmek icin de acacaginiz 3 tane vida. prolarda biraz daha karmasik. onda da 4 vida falan yani. gayet rahatlikla evde deistirebilirsiniz. google da arayip resimli guidelar bulmak mumkun.

pdf ile cok isiniz olacaksa ozellikle cok hosunuza gidecek. preview aplikasyonunu acin dursun kenarda (zatne programin acik olmasi ile acik penceresinin olmasi farkli seyler osx icin) daha sonra acacaginiz her pdf dosyasi tikladiginiz anda ekrana gelsin. adobe reader'dan cok ceken bunyelere birebir.

ayrica bir sure core2duo 2gb ram 120 gb hdd lik bir model kullandim. 15 tab skype ve itunes uzerine gayet rahat logic acip calisilabiliyordu. kasmayacagindan emin olabilirsiniz.