basvuru için bişey diyemem ama benim girdiğim sınav: düz git, biraz geri geri gelerek yandakı yola gir, o yoldan düz cıkıp basladıgın yere gel seklındeydı. bunu yapmayı ogrenmen de bir kac gununu alır sadece. biz bu sınava 5 gün, her gün 1er saat dersle girmiştik. ama lütfen sadece bu bilgiyle trafiğe çıkma :)

internet nakil oluyor da diğerlerinde nakil olmuyor bildiğim kadarıyla. elektrik ve su için başvurmuştuk ama önce kapatıp sonra yeni kullanıcı olarak başvurun demişlerdi.

dünya bankasından bayındırlığa..

internet, telefon dısındakiler sabit, kapat-ac yapmak gerekiyor. windoz stayla.

internet telefonla beraber taşınıyor, otomatik.
diğerlerini esksini kapatıp yeni taşındığın yer için yeni açtırıyorsun.

8 hafta.

sigorta girişi yapıldıgı tarihi esas alman gerek. askerlik sebbeiyle istifa ettiginde tazmınat hakkın var. haklı fesih sebebıdır. askerden sonrası ıcın fiiliyatta oyle bi uygulama var fekat kanunda gecmıyor, ictihatlarda var mı bılgım yok o konuda.

edit: 6 hafta evet, sori.

askere giderken istifa edebilirsin, tazminatını öderler. eğer "ben askerliğimin işimi etkilemesini istemiyorum" dersen istifa etmezsin, askerliğini yapınca aynen işine devam edersin. bu firmanın değil senin kararın diye biliyorum. yine de emin değilim aslında. ps: nick sahaneymiş.

sevgili bryan fury bazı kaynaklarda 1.5 - 3 yıl arası çalşanın 6 hafta çalışma zorunluluğu olduğu yazıyor. arada kalınan 2 hafta benim için mühim ayrıca 8 hafta çok değil mi yhaaa :,( lütfen 6 hafta olduğunu söyleyin.

teşekkür ederim dasher. bu arada inş. dediğin gibidir askerlik hususu. bakalım ciddi kararlar kolay olınmıyor.

6 hafta evet, yanlıs olmus.

teşekkürler bryan fury.

marketlerde satılıyor. kilo konusunda bir tahminim yok ama baya sağlam oluyor.

edit:
alttaki duyuruyu da görünce bi an içimden "dexter" mı lan bu sorusu geçmedi değil? 1 kelle, 2 de kol taşır heralde bir çöp torbası.

:)) yok canım, işte bardak kırıldı görünmez kaza. evi temizledim haftasonu, çıkanları atmak için.

en yakın nalburdan alabilirsin,bayağı çeker onlar

taşınırken kitap doldurmuştum onların içine, gayet guzel taşıdılar. nalburlarda da var sanırım ama biz naylon poşet satan bı dükkandan almıştık kiloyla.

edit: benim dediğim normal poşet gibi ama büyük baya ve çok kalın siyah poşetler. bildiğin çöp poşeti formunda değil.

eminönü'nde kiloyla satıyorlar çok ucuz. toptan alabilirsin.

"sadece aptallar 8 saat uyur" kitabında azar azar azaltıyordu uykuyu, 10ar dakika mı neydi. ne kadar sağlıklı bilemem ama kitaba göz atabilirsiniz. bir de ölü adam denen teknik var, vücudu bilinçli olarak gevşetip uykuda alacağı dinlenmeyi 10dakika gibi bir zamanda alıyorsun. onu da ali murat erkorkmaz anlatmıştı bütün dünya dergisinde. 2004 mart olsa gerek. bakarım birazdan, bulursam link eklerim.

ps. ölü adam olayı pek sağlıklı değilmiş sanırım uykuda salınan hormonlardan dolayı. yaptıgında normal uyuyamıyorsun da sanki. ama yapan 100lerce insan var. bilemiyorum.

bahsettiğim yazıyı değil, ama gelen sorular üzerine açıklama yaptığı yazıyı buldum. ilgili kısmını kopyalıyorum buraya. aslında bu yoganın sonunda yapılan dinlenmeye benziyor, daha detaylısı, daha derini. bunları öğrendiği kitabı bulmak lazım :)çünkü istemediklerini duymamayı filan da öğrenebiliyorsun gibi değişik şeyler var. neyse, budur işte.

.......

Uykunun şuuraltını kullanarak oluşturduğu “temizlenme ve yenilenme” ortamını bilinçle oluşturmak. Bunu da kimi egzersizler yaparak altı ayda kullanır duruma geliyorsunuz. Vücudunuz ve beyniniz (sanki beyin vücudun bir parçası değilmiş gibi) bilinçli olarak uykuyu oluşturuyorlar. Üstelik beyin bu işin ilmini bir kaptı mı gerisini getirmekte üstüne yok.

Egzersizler oldukça basit ama uygularken karşımıza çıkan alışkanlıklarımız yüzünden çok da zor. Şöyle başlıyoruz:

Yatağınıza, kanepeye yada halıya, nerede uyumak istiyorsanız onun üzerine sırtüstü yatarak avuçlarınız aşağıya gelecek bir biçimde kollarınızı gövdenizin yanlarına uzatıyorsunuz. Sonra, sağ ayak küçük parmağından başlayarak her bir organınızın üzerindeki kasılmayı, ağırlığı ve gerilimi kaldırıyorsunuz. Bunu her bir organınız için yapıyorsunuz. Ayak parmaklarından başlayıp, ayaklara, tabanlarınıza, ayak bileklerinize falan filan bu gevşetmeyi uyguluyorsunuz. Yalnız bu göründüğü kadar şıppadanak olmuyor. Siz daha henüz dört parmaktaki basıncı kaldırmış beşinciyi düşünürken hop, bakıyorsunuz, ikinci parmak bağımsızlığını ele geçirmiş bile. Bu arada küçük karıncalanmalar da insana yaşamı zehir etmiyor değil.



Ama istenen sonuç, tüm bedenin, kafanın ve ruhun tam gevşemesi. Bir iki kasınız bile gerili kalsa değişen hiçbir şey olmuyor. İlla da illa tüm organlardaki gerilim kalkacak.

Ayak, parmak, karaciğer derken tüm vücudunuzu dolaşıyorsunuz. Sıra en zor olanına, kafaya geliyor. Gözler yarı açık, ağız neredeyse sarkmış, çene düşmüş olacak ve mutlaka beyazı düşüneceksiniz. Bu, yoğun bir bulut kümesi mi, süt mü artık siz bileceksiniz, ama mutlak beyazı düşünmek zorundasınız.

En başlarda bir iki saat geçmesine karşın hiçbir başarıya ulaşamamak, beynin olan biteni yavaş yavaş keşfetmesi yüzünden zamanla yerini inanılmaz bir keyif olan bilinçli uyumaya terk etmesi, bende altı ay aldı.

Ve her şeyi yaptığınızı fark eden beyin bir anda ortalığı ana baba yerine çeviriyor. Açık arterlerden koşturan kan önüne çıkan, çıkmayan her hücreyi hızla yenilemeye başlıyor. Kulaklarınız vınlıyor, gözlerinizin önünde her bir şeyler uçuşmaya başlıyor. Bana ilk olduğunda başka bir gezegene ışınlanıyorum sanmıştım. Bu vınlamalar ve düşler yaklaşık on dakika sonra geldiği gibi yok oluyor. Ve bir kez başardınız mı vücut ve beyin onu mutlaka istiyor ve uyguluyor.

Ama yine dediğim gibi altı ay kadar sabırla yapılan gevşeme alıştırmaları sonucu yakalayabilmiştim bunu. Başkalarının bir ayda mı bir yılda mı yoksa doğrudan hemencecik mi yakalayabileceği konusunu bilemem.

Bir arkadaşım vardı. Çekirdeği ağzına atarken eli havada kalabiliyordu çünkü uykuya o kadar dayanıksızdı ki her an uyuyordu. Onu çok kısa zamanda kendime benzetmiştim.

Gazeteciler Cemiyeti eski başkanı rahmetli Nezih Demirkent de başarılı öğrencilerimin arasındaydı. Yüzlerce insana denettirdim ama yalnızca 10-15 kadarı egzersizleri yapmayı ısrarla sürdürdü ve bugün onlar da benim gibi az uyuyup çok yaşarlar.

Uyku denli, insanın beyninin öteki işlevlerini de geliştirmesi gerekir. “Bütün Dünya” Mart sayısında bu konuya çok ciddi (?) olarak yer vermiştim. Ama sanırım her işte olduğu gibi bunda da şu yukarıda söz ettiğim basit egzersizin ısrarla yapılması sizi kesinlikle başarıya götürecektir.

Birçok yerde bana sorulan en birinci soru hiç şaşmaz: “Nasıl oluyor da bu kadar abuk sabuk işe bulaştınız? Nereden buldunuz bunca zamanı?” Bilin bakalım ben onlara ne diyorum...•

BÜTÜN DÜNYA
Temmuz-2003
--------------------
Ali Murat Erkorkmaz

ya çok oldum sanki ama meditasyonlar var uykuya hazırlayan ve bütün vücudu gevşetmeyi amaçlayan, "deep rest" filan adında. onları dinleyerek uyursam daha kısa süre uyuyorum ben.

Uyku saatinizi azaltacağınıza gününüzü verimli yaşayın. Dünyayı değiştiren insanlar çalıştıkları problemin başından kalkamadıkları için uyuyamıyorlar. Öyle bir probleminiz olursa siz de uyumazsınız, önceden alışmaya gerek yok.

öğlen arası yada saat 14-15 gibi bir saat uyu.

cevahir d&r'da görmüştüm sanki. bakmadıysan bak, ya da uğradığın d&r mağazasına sor, bakarlar başka şubede var mı diye, bir de getirirler üstüne.

www.dr.com.tr

analogun farkı, nostaljisinde. mp3 player fiyatına neden plak aldığı sorulmaz bir adama. aynı şey bir yerde. eskiye özlem, daha fazla emek verilen, daha çok uğraşılan şeye ilgi.

dijitalin farkı rahatlığında, kolaylığında ve sonucun anında gözüküyor olmasında. galiba insanlar fotoğrafın baskı kısmıyla değil de çekilmesi kısmıyla alakadar olmayı seviyorlar. iki kare çekip, bilgisayara aktarma buradan geliyor olsa gerek. tabi bilgisayara aktarabilmek de önemli bir dijital tercihi. ayrıca analogun film masrafları göz korkutuyor olabilir.

benim fikrim budur.

dijital'in hala analog kalitesine ulaşamamış olması da ayrı bi sebep tabii.

dijital fotoğraflarda renk farklılıkları olan yerlerde, mesela lacivert-beyaz arasında mavimtrak bir çizgi görünür. analogda böyle bir şey yoktur. (en basitinden kanyon'un metro çıkışındaki fotoğrafları incelersen her yerden böyle mavi çizgiler geçtiğini gözlemleyebilirsin)

dijitalde renkleri tam olduğu gibi yakalayamama ihtimalin çok yüksek ama analogda dijital değil kimyasal(kimyasal da değil sanki ne ola ki o?) bir işlem olduğundan renkler tam olarak olduğu gibi görünür.

dijital evet daha kolay ama analog daha kalitelidir bu ve benzeri sebeplerden, bana göre tabii ki. ayrıca filmi banyo edip fotoğrafları basmanın zevki başka hiç bir şeyde yok.

İkisi de var ama dijital kullanıyorum. Çok daha pratik ve ucuz çünkü. 4gb bir hafıza kartı olduktan sonra raw çeksem bile 250 taneye yakın fotoğraf çekebiliyorum ve hiçbir masrafı yok. RAW demişken, bir de tabi dijital fotoğraf çok daha fazla hakimiyet sunuyor kullanıcıya.

Şu anda dijital makineler 35mm'nin çözünürlüğü olan 24MP'i yakalamış durumda. Tabi geniş formatta iş değişir orası ayrı. Ancak bir de iyi dijital makinelerin 5000iso değeriyle bana mısın demeden grensiz fotoğraf çekmesi göz önüne alınınca dijitalin analogdan geride olması gibi bir şey pek yok gibi.

bana dijital daha zor geliyor. analogda diyafram ve obtüratör ayarlamak daha pratik, dijitalde karışık (analog canon ae1 dijital nikon d90). analog daha zevkli, film kıymetli olduğu için düşünerek ayarını iyi ve hızlı yaparak çekmen gerektiği için üzerinde güzel bir baskı yaratıyor. dijitalde çektiklerim kıymetsiz gibi kötüyse tekrar tekrar çek. veya bakıp sil.

yani dijital artık yaklaştı da, o yaklaşan modeller çok pahalı. misal yakın bir zaman kadar orta format film kadar yüksek çözünürlük yakalıyamıyordu, ama son çıkan leica nın ne bileyim hasselbladın medium format dslr leri 50 megapikselin üzerine çıkıyor. şimdi pentax da çıkarıcak. yani filmli makinenin çok bir anlamı kalmadı.

mesela bir sitede hemen hemen denk bir slr bir de dslr nin fotoğraflarını karşılaştırmışlar. slr de slide film kullanılmış. dslr de daha çekilmiş aynı fotoğraf daha keskindi.

benim hala filmli makine kullanmamım en büyük sebebi paramın olmayışı. misal ilerde canon g10 ya da panasonic d-lux falan alabilirsem analog makinelerimi de rafa kaldıracağım.

misal dslr ile fotoğraf çkemye çıkıtğımz aman bir olayın 30bin farklı açıdan fotorğafını çekebiliyorum. ama filmli makinede en ideal açıyı bulmak için kendimi zorluyorum, bu iyi bişey bence..

asıl dijital makineler ile fotoğraf çekiyorum, hobi olarak analog makineleri kullanıyorum.
dijitalin hız, anında ön izleme gibi doğrudan faydaları tartışılmaz.
analog makine kullanırken en çok hoşuma giden kısmı sonuçların süpriz olması.
dijitalde çekip bakıyorsun iyi veya kötü, analog'da ise teknik bilgi ve tecrübe ile çıkacak sonucu tahmin ediyorsun, birkaç düzeltme uygulayıp yine çekiyorsun ve sonucu bekliyorsun. belirsizlik insanı heyecanlandırıyor. ardından çıkan iyi fotoğrafların tatmini ise dijitalden kat kat fazla. beklemenin getirdiği bir haz sanırım.

amazon.com müzik göndermiyor diye biliyorum. formatları mı farklı oluyormus ne. uyarı cıkarıyor yanı "senın ulkende calabılecek mısın sen bunu" diye. ayrıca amazon.com'dan tırnak süsleme ile ilgili aparatlar almıştık, geldi gayet.

yani şimdi bunu;

www.amazon.com

ya da şunu;

www.amazon.co.uk

sipariş versem gelir mi dersiniz?

Aslen en iyi yöntem deneyerek görmek. Alışveriş sepetinize ekleyin, adresinizi seçin ve bakın bakalım herhangi bir hata verecek mi. Vermiyorsa gönderiyorlar demektir.

www.vatanbilgisayar.com

buradan alsaniz?

amazon.co.uk'dakini king of flash satiyor, yani amazon aracilik yapiyor. bu firmanin gonderim yaptigi ulkeler arasinda turkiye de var. Eurozone 3 diye geciyor.
www.amazon.co.uk

yalniz 7.50gbp lik urune 6.99gbp shipping gorunuyor listede.

amacına bağlı. eğer ağır programlar çalıştırıp tasarımla filan uğrasıcaksan sonyvaio'nun modellerini incelemeni öneririm. ya da apple'dan macbookları. sony için de apple için de kendi mağazasından al derim.

dell marka, i5 sandy bridge islemcili, nvidia 4xx ya da 5xx serisi ya da ati 5xxx serisi 6xxx serisi ekran kartlı min 4g ram li 1080p ekran cozunurluklu bişi olmalı.

aynen

evet.

yöö.

canlı da dinledim,kesinlikle katılıyorum sana.Modern cengiz kurtoğlu kendisi.Bir şarkısını dinle, tüm albümü dinlemiş gibi oluyorsun.

düşünmüyorum.

az biraz

bence overrated değil ama şöyle bir şey var.. son albümü hariç diğerlerini tereddütsüz satın aldım ve mest olarak dinledim ama şu anda biraz "ne oldum delisi" olup kendini tekrarladığını düşünüyorum. yeni albümün şarkılarından bir ikisini dinledim ve eski albümdenmiş gibiydi tamamen. almaya değil dinlemeye bile gerek duymadım. adamın sesi özel, yaptıkları güzel ama bir yere kadar. bir de bence "seçkiler" albümü şahanedir.

kesssinlikle.

overrated kere overrated. freak show'da yer almasi gerekirken muzisyen oldu.

fazlasıyla. albümünü bedava verseler alıp dinlemem.

sesi korkunc bence.

hem de nasil overrated :)

aynen.

Güzel ses, kötü şarkılar.

uhm, bence çok "overbleached". çok beyaz "skin", yeah. biraz da "overexuberated", yo. "voice" fazla geliyor, eh?

moarlim bozuldu yav. ben severdim cem adrian'i. kendimi keriz gibi hissettim simdi.

evet.

sesin 7 değil 77 oktav olsa eğer ses renginin ve kullanış şeklinin bir karakteri yoksa, dinlenir olmuyor.Misal Tom Waits'in ses aralığı öyle ahım şahım değildir ama öyle karakteristik ses rengi vardır ki gök kuşağı gibi gelir adama. Fazıl Say'ın lansmanı sayesinde bu kadar biliniyor ediliyor birazda Cem Adrian. Yoksa bence çok mekanik ve ruhsuz bir ses tonu var. Herhangi bir şarkısına denk geldiğimde yarısına gelmeden çıkıyorum.

artık kendini, tarzını bulsa iyi olcak. şarkı söylemek oktav şovu yapmak değil sadece. onu da söylerim, buna da uçarım modunu rahatsız edici buluyorum. bu gidişle sesi güçlü şarkıcı şeklinde bilmeye devam edeceğim yani Cem Adrian diyince aklıma Cem Adriyan değil, bu geliyor.

bi sakin ol, et benleri nadir melanom yapanları oluyor genelde.
yarın ilk işin uzmana gözükmek olsun, bence içini rahat tut.

endişelenme, sakin ol. olabiliyor böyle seyler, muhtemelen bir şey yoktur. en yakın zamanda doktora görün ama, ağrı sızı iyi şeyler değil :/

benim de yıllar önce boynumda bir et beni vardı. kolyem, kazağımın içinde ip falan varsa takılıp duruyordu. bir gün ani bi hareket yaptım kopacak gibi oldu ama kopmadı. tabii fena halde tırstım ilk önce. sonra üzerine yara bandı yapıştırdım tekrardan takılmasın diye. birkaç gün sonra bandı çıkardığımda simsiyah olduğunu, etrafının da hafif kızardığını gördüm. tekrar bant yapıştırdım.(doktora gitmek aklıma gelmedi evet) ikinci bandı da birkaç gün sonra çıkardığımda banda yapışık halde çıktı. kırmızılık falan geçmişti. kurtulmuştum kendisinden. yıllar geçti üzerinden, çok şükür hiçbir şey olmadı. tabi doktora gitmek en mantıklısı.

Hmm... Benim et benim de geçen haftalarda giydiğim bir hırkanın fermuarına takılmıştı. zaten zavallım öyle bir yerde çıkmış ki sürekli bir şeyler değiyor. Zaten minicik. 2 yaşında bir kardeşim var, görüp görüp "bu ne" diye parmaklarının arasına almaya çalışıyor. Allah'tan minicik olduğu için ele gelmiyor. Benimki de düşse, bir daha çıkmasa, ben de artık normal bir insan olsam...

bence telaşlanmana gerek yok ama yine de doktora gitmelisin. ne olur ne olmaz en azından için rahat olur.

Düştü kendisi. Hepimize hayırlı olsun.

Kullandığınız oparetörün sitesinden az 10 tl yükleyebilirsniz

bana 10tl'den daha az lazım 5tl mesela.

iş bankası internet şubesi

turkcell'den 5tl alabiliyorsunuz internetten.

iş bankası'ndan en az 10 tl yüklenebiliyor

taksimde atlas pasajinda var bi yer

Nişanlımın adidas spor ayakkabısı 48 numara, ama Kemal Tanca'dan 46 numara ayakkabı bulduk ve oldu, yani Kemal Tanca'nın kalıpları büyük oluyor, bir gidin deneyin derim.

45 numara basketbol ayakkabısı giyiyorum, klasik ayakkabım 43 numara. kalıplar değişebilir yani en azından bir deneyin 47yi.

taksim'de halep pasajında da vardı sanırım.

Spor ayakkabı kalıpları 1 bazı modellerde 2 numara kadar büyük olabiliyor. www.fitbas.com 'da 48'e kadar ayakkabılar var ve mağazaları olmamasına rağmen deposuna gidebiliyorsunuz.

geçen gün benim de aklıma geldi eski bir kursun kalemin tepesindeki kırmızı saçlı trollümü bulunca. cevap değil biliyorum ama paylaşmasam çatlardım çünkü herkes "ne trollü be" diyor bana. bulursan ben de istiyorum :)

benzincilerde goruyorum ben bu hededen...

moda kadife sokak girişindeki dükkanlarda vardı 2009 yazında bir sor bakalım

moda kadife sokak derken :D şehir izmir yasemincik :D:D bu hededen olan benzinci hangi hede şehirde acebaa..?

sabah kalkınca tuvalete gidip her bi şeyi çıkarıp öyle tartılacaksın.

edit: her gün değil ama haftada/2 haftada bir tartılırsan sağlam bir grafik çıkarırsın. üstelik istikrarlı olur her zaman aynı şartlarda tartıldığın için.

sabah boş mide ile tuvalete çıktıktan sonra tartılmak

tartılırken +- 1 kiloyu hesaba katmayacaksın. her türlü boşaltımı yapıp tartılıp aa 1 kilo vermişim demeyeceksin. aslı budur.

bir kuralı yoktur. sadece her zaman nasıl tartılıyorsanız hep öyle tartılın. bir gün sıçmadan üst baş giyinik tartılıp, ertesi gün sıçıp çıplak tartılıp da "yaşasın bir günde üç kilo vermişim" demeyin. her seferinde tartılma şartlarınız aynı olsun yeter.

ama standardı tutturabilmek için sabah kalkınca sıçıp çıplak tartılman en iyisidir.

1- kaktüslere çok su verme şimdi kış buharlaşma az olduğundan ayda bir ver. zaten çöl bitkisi en önemli özelliği suyu içinde depo etmesi.( ben öyle yapıyorum)
2-menekşeye aklıma geldikçe( üç günde bir falan ) su veriyorum altından su sızıncaya, toprak suya doyuncaya kadar.
3-bilmiyorum.
4- evet vardır. ama oranları önemli gübre vereyim diye çicekleri kurutma, yakma. www.agaclar.net e göz at sorularına ayrıntılı yanıtları orada bulabilirsin.

unuttum birde bitkiler güneş alsın. soğuktan ve aşırı sıcaktan koru.

kaktus icin ; fazla sulama malum kaktus col bitkisi.
menekse icin bisi diyemem ama annem tabagindan suluyordu.
guvenilir gubreyi her cicekciden alirsin.

@ mr fusion, cevap için teşekkür ederim. kaktüslerimin birinde 2 günde bir tatlı kaşığı kadar su verin yazıyor ama ben açıkçası onu pek takmıyorum 20 30 günde 1 su veriyorum hepsine. sadece o yaprak dökeni çözemedim işte :/ fotoğraf çekip çiçekçiye sorayım bari.

gayet aydınlık bi yerde yaşıyorum, çatı katındayım, pencerelerin şeklinden dolayı aydınlık oluyor ama direk güneş ışığı vuran yer kısıtlı, bu sebeple şanslıyım sanıyorum.

site için de teşekkürler tekrar :)

Bunu dinledim,www.youtube.com

sevgilimle beşiktaş hentbol maçına gittim. üstüne bir de yendik.

ders çalıştım ve çalışıyorum.

siparis verdik gelmesini bekliyoz ev arkadasimlan, kopek gibi yiyicez sonra. sonra da icip, namazimizi kilip uyuruz.

çay içiyoz.

çay içiyorum bir yandan da tatlıyı beklemekteyim.
ikisi aynı zamanda olsun dedim
ama şimdi ayrı ayrı zamanlarda geliyor ya sinir oluyorum arkadaş.
neymiş daha soğumamış.

sabah erken uyandım büyükpapamı hastahaneye götürdüm sonra eve geldim kahvaltı filan derken öğle oldu. şimdi akşam olmuş. hiç bişi yok yani. olsun istiyo muyum? olsa fena olmazdı hani :p

bilmemkaçıncı ay dönümünü kutladık telefonda laf olsun diye. sevgililer günüyle işimiz yok.

onun dışında okul iş filan. normal günlük şeyler.

mal gibi oturduk evde. oturduk derken kedim ve ben. kedim daha çok uyudu, ben o arada ders çalışıp, arta kalan zamanlarda six feet under izledim. tam heyecanlı yerinde bıraktım ki geceye izlemeye niyetim olsun. ama olmaz büyük ihtimalle. portakal yiyorum şimdi de. soyuyum yersin?

şehirler arası yolculuk. her sene yaparım. tek başıma.

ben içiyorum şu anda mesela da, ben ayrı birşeye deyinicem. sevgili olandan daha fazla sayıda olmayan var bence ülkede be!
is it true?

yeni yazilim aramayi dene bir de?

çağrı merkezini arayın. mümkünse bir erkekle konuşun. neden bilmiyorum çağrı merkezinde çalışan kızlarla biraz zor anlaşıyoruz.

@thefin maalesef olmadi en az 5 kere yaptim onu da

@dasher yarin arayacagim artik kendim cozemessem oyle gozukuyor

1- ilgi meselesi.tarzına ve rengine göre değişik kombinasyonlarda kolaylık sağlıyor.başka bişi değil bence.hastalık derecesinde olanlar napıyorlar bilemem.
2- 26 çift.

1- o gun giyinilen giyim tarzina, renklerine gore degistirip giyiyoruz. o yuzden bir suru var.
2- 30 civari olmali.

edit: usenmedim gidip saydim. 27'ymis. terliklerimi saymadim :)

1- Ayakkabı en basit kıyafetin bile havasını değiştirebilir. Vezir de eder, rezil de durumu. Çanta için böyle düşünüyorum. Ben kronolojik sıraya koydum. Bu ay şunları giyeceğim yada bir süre bunları giymeyeyim diye yönlendiriyorum kendimi. O kadar çok alıyorum ki bir süre sonra ne aldığımı bile unutuyorum. Hala hiç giymeye fırsatımın olmadığı 2-3 çift ayakkabım var. Ama bu beni yıldırır mı, tabi ki hayır.

Aynı zamanda ben de takıntı haline geldi. İlk tanıştığım birinin muhakkak ayakkabısına bakar, markasını filan tahmin etmeye çalışırım. Ayakkabının giyim tarzını özetlediğini düşünüyorum.

2- Bu soruya kesin cevap vermem zor. Ama spor ayakkabıları ve abiyeleri de sayarsam 100+

sadece kadınların çok çeşit ayakkabısı yoktur ki, benden çok ayakkabısı olan adamlar tanıyorum, sadece bizim kadar "ayyy vayy" diye beyan etmiyorlar orada burada.

1. giyiyorum valla ben tepe tepe, ama bir kuralım var, yeni bir ayakabı alırsam eskibir tane veririm birine.
2. 24 çift (sandaletler filan dahil).

simdi soyle dusunelim, renkleri siyah-beyaz tonlari-kahve tonlari-gokkusagindan bir renk olarak 4 kategoriye ayiralim. ayakkabilari spor-topuklu ve gunluk-topuksuz ve gunluk-abiye-bot 5 kategoriye ayiralim.

ayirdik mi. 4 le 5 i carpalim kac etti? 20. topuklunun fetisinden +5 diyelim. botlari da spor botlar klasik botlar diye ayiralim, biraz da oradan eklensin. 26 27 az bile :)

1-giyim tarzına ve rengine göre uyumlu giyilmesi taraftarıyım ama bir çok şeyle uyumlu bazı modeller ve klasik renkler alındığı takdirde, yukarıda yazan adetlere ulaşılmasına gerek kalmaz. fazlası gereksiz israftır benim gözümde.

2- üşenmedim gittim saydım hepsi toplam 12 çift.

1) niye kadınların erkeklerden fazla çeşit kıyafeti varsa o yüzden. bir de kadınların kullandıkları renk skalası yüzünden, ortalama bir erkek siyah-kahve-lacivert-bej pantolon giyer en fazla.ya da bir haftayı 3 pantolonla geçiriyosa isterse o üçünün de altına aynı renk ayakkabıyı giyebilir. yani bi yere kadar gerçekten ihtiyaçtır, şık bir eteğin altına spor ayakkabı giyemezsiniz. mini eteğin altına çizme daha iyi olur vs.

2)en fazla 30dur benim de. hatta şöyle olabilir dağılımı : çizme: 5 spor ayakkabı : 4 abiye :5-6 yazlık: 6-7 günlük : 6-7
ayak numaram müsaade etse daha da fazla alırım, bi yerden sonra saplantı oluyo çünkü ayakkabı

2. 2 çift bot ( birisi 5 yıllık), 3 çift ayakkabım var.
1. onlarca çift ayakkabım yok, sipor giyindiğim için ve gereksiz tüketmemeye çalıştığım için bana yetiyor.

1- kadınların giyimi kuşamı erkeklerden çok farklı. erkekler tshirt+jean ya da takım elbise ile her yere uyum sağlayabilir. hadi bir de smokin diyelim abartı olsun. kadınların giyecekleri çok değişir. tek parça elbiseyi ele alalım. günlük elbise var, şık elbise var, ağır elbise var, abiye var, bunların arasında olanlar var ve hepsinin giyildiği yer farklı, hiç biri diğerine uymaz. renkler ve kumaşlar var. üzerine işlemelerden gelen ekler var. var da var. bunun her birine gidecek ayakkabı modeli - rengi - kumaşı farklıdır. erkekler bir yazlık terlik bir spor ayakkabı bir de siyah deri ayakkabı ile hayatını geçirebilir ama bu kadınlar için imkansız. bu sebeple erkeklerin bu ihtiyacı anlayabildiğini sanmıyorum.

ayrıca bir de zevk meselesi bu.

daha yazardım ama muhtemelen yukarıda bile saçmalamaşımdır uykulu halimle. umarım anlatabilmişimdir.

2- bilmiyorum hiç saymadım. sandaletler-abiyeler-günlükler-spor olanlar toplam 20-30 arasındadır. şunu ekliyim ama, klasik bir çift bile düz siyah ayakkabım yok, almam "lazım" :)

1- Onlarca çeşit ayakkabım yok, bir çift adidas -ki işe falan da onları giyiyorum, iki sene her gün giyip haşatları çıkınca yenisini alıyorum-, bir de çok özel düğün toplantı falan olursa diye iki çift.
2- Aha toplam 3 çiftmiş. Demek ki ne yapıyoruz, genellemiyoruz.

1. ayakkabıcılar ve kuaförler olmasaydı psikiyatr/psikologlar şimdikinin en az 10 katı para kazanırdı. ayakkabı almak endorfin salgılamamıza ve mutlu olmamıza yarar, asla bir ihtiyaç değildir.
2. saymıyorum, bereketi kaçmasın diye ama sezon için 100 ün altına düştüğüm olmadı.

ayakkabı alma beni mutlu ediyor. Kıyafetin en önemli parçası belki de..
40 civarı

normal insanlar için üroloji ama bayanı bilemiyorum..

ürologi

bayanlar kadın doğum'a giderler, başka sebeplerle olabilir çünkü. olmadı ürolojiye yönlendirirler.

jinekoloji

Duş jeli vücut içindir, Şampuan saç için. Duş jeli vücut sabununun sıvı hali olarak düşünün. İçindeki kimyasalların yapısı derinin uygun ph ve yağ dengesine göre. Şampuanınki ise saçın türüne göre bile değişir. Kepekli, yağlı vs. ona uygun kimyasal yapısı vardır. Duş jeli saç derisinde birikerek kepek oluşumunu artırır. şampuan vücut derisinde suyla hemen akıp gider. fazla temizlemez.

Mentollü şampuanımı uzun süre 4-5 ay kadar vücudumda da kullandım ve nice duş jeli ve sabundan çok daha iyi etki etti (bazen göğsümden omuzlarıma doğru uzanan kızarıklıklar oluyordu da)

Duş jelini de kazara saçıma döktüm 3-4 gün önce hemen yıkadım ama birikebilir doğru

hem duş jeli hem şampuan olarak kullanabileceğin bir ürün var lush'ta. adını hatırlamıyorum şu anda. saç için olanların saç derisi ve saç teli için ayrı bileşenleri oluyor, bakım için filan. duş jelinde böyle bir şeye gerek yok. daha özelleşmiş ürünler. sıvı el sabunu ve duş jeli aynı şey mi desen daha mantıklı bir soru olurdu bence :) çünkü uğraşacak başka bir şey yok saç gibi, sadece cilt.

c vitamini,
tylolhot,
dinlenmece...

anneme sordum, ilk istirahat dedi sonra ya çalışıyorsa dedim,vicks ya da buğuseptil uygulasın dedi. burun akıntısı için ise deloday.

- Ihlamur, nane limon iç bolbol
- C vitamini al, portakal falan
- İlaç takviyesi gerekecekse, nurofen var, favori ilacım
- Bi de anneannem derdi, iyice terle, çıksın mikroplar!

vicks ve burna tuzlu su çekme.

geçende (sanırım tv'de) doktorların ilaç yazmaya meraklı olduğu iddia edildiğinde bir hekim yaklaşık olarak dedi ki:

"biz aslında tuzlu suyu burna çekmeyi öneririz; ama ilaç yazmayınca doktorun ilgilenmediği veya iyi doktor olmadığı sanıldığından, bazı meslekdaşlar ilaç yazmak durumunda kalıyor."

tylolhot kullanmayın. cerrahpaşa'da kardiyolojide profesör olan bir kadına gittim 2-3 sene önce, adını hatırlamıyorum su anda, çarpıntım oluyordu (21-22 yasındaydım). tylolhot gibi "suya karıştır iç kendine gel" ilaçlarında ve iliadin gibi tuzlu su haricinde içerik bulunduran ilaçlarda çarpıntıyı tetikleyen birşeyler varmış. hiç yoktan kalp hastası edebilirmiş insanı. bir kaç sene geçtiği için detay hatırlamıyorum çok kusura bakma, ayrıca bazı ülkelerde bu ilaçların satışının yasaklandığını da söylemişti.

(bkz: torrent siteleri)

zamunda.net

torrentz

@kelimeoyunu, biliyorum o başlığı ama bazıları cok karmasık. o yüzden mininova'yı sevdiğimi yazarak sordum. sağol yine de.

www.kickasstorrents.com

karşı tarafa da o şekilde mi gidiyor?

sorun karsıdaki telefonda. tecrübeye sabit. nokia'nın eski bir modelinde ı harfi " i" şeklinde gelirken iphone'da böyle bir sorun olmuyor.

evet karşıdaki telefonda. 1 yıllık telefon ilk defa böyle bir şeyle karşılaştım.

sanırım ikisine de cevap olacak bu, bildiğim kadarıyla rengin üzerine başka bir renk yapamıyorlar. eski dövmeyi kapattıklarında da kızılderilinin sacının içine filan yerleştiriyorlar benim gördüğüm örneklerde. gizleme diyelim o yüzden hatta.

google images'a girip "cover tattoo" diye arat, bir sürü örnek çıkar, kafanda bir fikir belirir.

Genelde eski dövmeyi bozarak üstüne yeni figür yapılıyor, koyu renk üzerine yeni boya atılırsa sonuç ne olur bilemem, hatırlatırsan yarın dövmeci arkadaşa sorarım, yanına uğrayacağım zaten.

cover-up dövmelerde mantıken önceki dövmenin renginden daha koyu bir renk seçmek zorunda dövme sanatçısı, yoksa alttan merhaba diyor çünkü eski dövme. dolayısı ile siyahsa, üstünü kaplayacak kadar siyah bir dövme lazım. artık şeklini senin eski dövme belirler.

ben üzümlü fındıklısını da yedim ama bunun tadı daha hoşuma gitti, değer olarak da aynılar sanırsam..

k-flakes + yulaf ezmesi (eti)
tavsiyemdir.

nesfit.
pek tavsiye etmem, ben de mecburiyetten yiyorum.

ben nestle corn flakes + az miktarda coco pops + bi çorba kaşığı nutella karışımını bol sütle uyguluyorum :)

ben de bunu seviyorum, bir de alman bir markanın kutusu filan olmadan direk posetinde satıyorlar, unuttum adını. 500g üstelik o. aynı fiyat sanırım. tansaş'ta vardı. o da çok lezzetli. ne güzel yardımcı oldum di mi :) bir de eti'ninkiler plastik gibi geliyor, hiç sevmedim.

bir de bu tropik meyveli'de önceden bu kadar çok üzüm olmazdı ya, sırf üzüm koymuş gibi geliyor. oranı filan değişti mi yoksa bir tek bana mı öyle geliyor?

üzümlü fındıklısı güzel evet, bu arada kırmızı meyvelisini deneyen oldu mu merak ediyorum aslında..

ben k-flakes in kırmızı meyvelisini cok seviyorum. meyveliler cok tatlı gibi geliyor bana bunda hafif ekşilik var o tat hosuma gidiyor.

nesfit+ muz dilimleri+ pekmez
bu kombo sahane oluyor. yerine gore muzu, kiwiyle, elmayla, mandalinayla degistirin.

deprem olayını yeni ve sağlam yapılmış bir binanın en üst katına taşınarak atlatabilirsin. en azından evdeyken rahat uyursun. çatı katına yerleşene kadar deprem konusunda bir rahatlatma yaşatacağını düşünmemiştim, bende işe yaradı. yıldırım konusuna bir diyeceğim yok, ondan ben de korkuyorum. yine de bir psikoloğa/psikiyatriste danışabilirsin belki.

sadece bir kez öleceksin. bunu düşünüp kalbini ferahlatabilirsin.

prometheus olursan defalarca ölebilirsin, bence o da bir çözüm değil.

bence de depremde kafanın patlamasından değil de günlerce göçük altında aç susuz ve karanlıkta kalarak tek başına ölmekten kork. bunu düşünürsen diğer korkunu yenersin muhtemelen.

abi takma kafana ölünce ölmüş olduğundan bu söylediklerini hiç bir zaman bilmeyeceksin. aç bir efes

depremde muhtemeln yıkılan binada beynin patlamaz, kocaman bir kirişin altında kalır açlık ve susuzluktan ölebilirsin. yıldırım da genelde insana çarpmaz çok salak değilse. çok salak nedir : eline 6 metrelik demir bir çubuk alır gökyüzüne tutarak yağmurlu bir havada ben he-man'im diye bağırır. bunu mümkünse bir çatıda falan yaparsa o zaman kesin çarpar. yine de çarpmama ihtimali var.

Dr. House der ki: "One can live with dignity, can't die with it."
meali sen hayatını asil yaşayabilirsin ama o şekilde ölemezsin.
bu konu benim de aklıma çok takılıyordu bir ara yalnız değilsin. sonra bu lafı duydum çok hoşuma gitti.
insan hep temiz bir ölüm hayal eder. böyle yatakta ya da sevdiklerinin yanında. daha az acıyla, daha az kanla.ya da inandığımız şey için savaşırken, güneşli bir günde,
sevdiğin kazağın üzerindeyken, güzel bir mevsimde filan.

kısacası yaşamını seçebilirsin ama ölümünü seçemezsin.

Bunu bir sürpriz olarak düşün. göçüp gitmiş sevdiklerinle buluşmak için gizemli bir yol.
Gerçek evine dönmek için bir davetiye.
Ölümü düşünmek iyidir. insanın eylemlerine çeki düzen verir.
Allah çok merhametlidir. çektiğin her eziyet ve sıkıntı affa ve kurtuluşa vesiledir.
Dediğin şekilde ölenler de şehittir zaten.

Allah cümlemize hayırlı ömür ve hayırlı ölüm versin inş.

yazarın problemi bir kenara böyle ufacık bir şeyi kafanıza taktığınız için siz kendinize dikkat etmelisiniz. takılacak, duyuru açılacak bir şey değil.

sözlükte yazılan her şeyi kendi üzerine çekersen yandın. her türden insan var. takma.

doktora görünmelisin.

adam jay leno bana hitap etmiyor diyor sadece. herkes gibi o da butun dunyanin kendisi gibi dusunmesini istiyor o kadar...

yea bunlar böyle işte. aynıları zamanında recep ivedik üzerinden yapıldı, aşağıdaki duyuruların birinde cem yılmaz üzerinden yapılıyor mesela şu an. "sen bu adama gülüyorsan yuh sana, mizah algın bu kadar düşük demek ki" diyorlar özetle. ama altında tabii ki "ben çok zekiyim, ben kaliteli mizahtan anlarım" mesajı var. hoş değil, belki faydan dokunur sen kime gülüyorsan onu anlat bize, bırak biz salaklar düşük mizah alayışımızla istediğimize gülelim, sanane?

ccc şafak sezer ccc

Ingilizcem iyidir,

Heveslendiğim parçaların çoğu elektro-gitar. Önce klasik gitardan mı başlamalıyım?

yaşla alakası yok ben de iki sene önce kendi çabalarımla başladım, 22 yaşındayken, ileride bir rock yıldızı olma çalışmalarım ara ara devam ediyor :P internette birsürü döküman video var eğer orta düzey ingilizcen varsa.bazen bu döküman video fazlalığı motivasyonunu düşürüyor hangisiyle uğraşacağım diye fakat o anlarda elinden bırakmadan devam etmeli

öğrenmeye başladıktan belli biyere gelene kadar sıkıcı fakat birşeyler çıktığını görünce hem çalmak hem de öğrenmek aynı derecede zevkli, önceki duyurunu da okudum özellikle classic rock parçalarında 1 seneden daha az sürede çalabileceğin basit fakat çok havalı sololar var örneğin jethro tull - aqualung

youtube da selim ışık gitar derslerine bakabilirsin

erkek arkadasım 24 yasında bas çalmaya basladı. kıtaplar, youtube, bilgisayara kuracağın programlarla ögrenebilirsin. müzik aleti çalmayı öğrenmek kolay değildir, azim lazım en basta. ingilizcen varsa internet tutorial kaynıyor.

hayır, kesinlikle 'klasik gitarla başlamak' diye bir konu yoktur. o bir pazarlama hilesi. ne çalmak istiyorsan o enstrümanla başla.

linkte açtığınız konuyu okudum ve öncelikle ordan deyinelim konuya; öncelikle sizin tarzınız genel olarak "rock" müziktir. ama sizin jenerasyonun en büyük problemi olan hiperaktiflik ve benzeri yeni çıkan isimlerdeki hastalıklar nedeniyle kendinizi tanıyamıyorsunuz.. evet bu biraz derin oldu.. şu anda ne ben anlatabilirim zaten bunu. nede siz anlayabilirsiniz. ama ben yinede deneyeceğim; müzik piyasasında (dünya genelinde) şu an pek albüm çıkartan yok. "single" diye bir konsept var. diğer bir adı daha var ama şu an hatırlayamadım (hatırlanası bir değere vasıl olmadığını da düşünüyorum) velakin, eskilerde bu işler şöyle oluyor iken; bir grup yada sanatçı albüm çıkardığında en az 6 şarkı olurdu ve o şarkıların tamamı efsane olabiliyordu. efsane olmasada 20-30 sene boyunca dinleyip sıkılmıyordunuz. ama şimdiki dünyada, zamanın verdiği stres, sorunlar vb. nedenlerden ötürü genç nesilin hiçbir şeye sabrı ve saygısı kalmadı. (ki bu gençlerin suçu değil) bu olaylar müziğe de yansıdı. yeryüzündeki en iyi albümün orjinal imzalı halinide alsa müziksever genç kişi o albümü baştan sona dinlemez. dinlese bile 2 yada 3'ü geçmez. (eskiden böyle değildi ama siktiredelim şimdi onu)
ee sizin sorunu burada anlamış olmanız gerekirdi ama ben gene anlamadığınıza emin olduğumdan devam edeyim. hal böyle oluncada full albüm dinlemektense, gençlik ne moda ise, yada takıldıkları ortamda hangi şarkılar söz konusu oluyor ise onları alıp, sanatçının yada grubun diğer eserlerinden bihaber pozisyonda müzik zevklerini şekillendirmekteler. bu aslında bir yerde iyi de birşey.. neden iyi birşey? mesela kendimden örnek göstereyim.
previously on daglien: benim zamanında kaset'den cd'ye geçilme aşaması var idi. korsan cd ve mp3 diye birşey yoktu. ben her hafta harçlığımla 1 tane orjinal kaset (rock albümü) alırdım. ve de öyle senin kadar geniş bir müzik yelpazem yoktu. ki hala linkteki verdiğin grupları dinlemişliğim yok çoğunun. sadece isimlerini ve kaliteli isimler olduklarını bilirim. mesela ilk nirvana albümü dinlediğimde pek beğenmiş ve tam 1 seneye yakın zamanda tüm kasetlerini (orjinal hepsi) almıştım. şimdi düşünebiliyormusun bir kişi bir grup dinlior ve başka şarkı dinleme şansı yok. ee bu durumda ne yapar? ne bilir? yani hangi grubu bilebilri ki başka o tarz müzikler yapan. işte öyle idi, bir tane sağlam müzik grubu yada sanatçı buldukmı abanırdık full albümlerine kadar. müzik hayatımın ilk senesini nirvanaya 2. ve 3. senelerini metallicaya adadım. ondan telli de bir ortamımız oldukça arada kaset değişimleri yapmaya başladık (bu arada bu anlattıklarım benim zamanıma ait olan genellemelerdir, o zamanların her rock müzik severin ortak durumlarıdır) nirvana ve metallica'dan sonra megadeth diye bir grup öğrendik, hep sert gidiyoruz o aralar, yine ortam genişledi, başka biriside hiç metallica dinlememiş mesela ona albüm verdik, o bize cranberries diye bir grubu çok sevdiğini ve elinde 3 kaseti olduğunu söyledi, değiiş tokuş ettik vs. böyle böyle geldik bu günlere..
şimdi flashback'den geri dönelim
işte bu yüzden biz bir albümü baştan sona onlarca yüzlerce kez dinleyebiliyoruz. çünkü bizim yaşadığımız dönem bizi buna alıştırdı. ki zaten doğru olanda bu!
bu arada kısa bi flashback'tan sadece 3 grup dinlediğimiz gibi bir sonuç çıkartmaya kalkmayalım, büyük yanlışlık olur. zira ben ve benim gibilerin müzik arşivini bir görseniz durup bir kaç dakika hayatın anlamını düşünürsünüz.

bu yazdıklarımdan sizin dezavantajınız şurada devreye giriyor; artık teknoloji gelişti mp3, winamp, internet, download, torrent denen şeyler var. merak ettiğiniz tarzlardaki sanatçılar hakkında bilgileri çok kısa bir aramayla bulabiliyorsunuz ve ona ait eserleri bedavaya edinebiliyorsunuz. buda eskiye oranla daha geniş bir müzik yelpazesi sunuyor size, eğer müzisyen olmakta ciddiyseniz bu extra bi katkı sağlar size.

örneğin gitar çalmakta ciddi iseniz, burada ciddiyetten kasıt; ömür boyu bir uğraş yada meslek haline getirmek istemekte iseniz, bu kadar farklı tarzda ve kaliteli şeyler dinlemiş olmanız gelişiminizde bir yerden sonra size extra katkı sağlar. bunu da biraz açayım, sırf megadet, metallica, slayer dinleyen bir kişi düşünelim, bu kişi gidip troy stetina'dan da ders alıyor olsun, aradan 2-3 hatta 4 sene geçsin artık eleman teorik ve pratik olarak orta seviye bir gitarist konumuna erişir ama bu zamandan sonra kendi kendini aşması gerekmektedir. bu andan itibaren troy stetina gibi bir hocanın dahi yapacak pek bir şeyi kalmaz. yani kendini daha da ilerletmek, müzik adına bilinmeyenleri öğrenebilmek için farklı müzik tarzlarını (daha üstün müzikleri) duyuması, dinlemesi lazım ki onlardan örnekler çıkartabilsin, kendini geliştirebilsin. yani bir gitaristin gerçekten iyi olabilmesi için 6 sene çalışıp, emek harcayıp bu işe gönül ve akıl vermesi lazım.
sonuç: şu ana kadar yazdıklarımdan bir bok anlamayacağınızı düşünüyorum şu an ama bu işe gönül verip meslek haline(gitaristlik) getirmek istersiniz belki bir gün deyu gönlüm rahat. çünkü işte siz o gün anlayacaksınız bunları.
her nolursa olsun, siz gitar öğrenmek istiyorsanız hiç bir imkanınız yoksa bile, bir internet aracılığıyla çok güzel bir eğitim seti elde edebilirsiniz. "selim ışık gitar dersleri" diye google'dan yazınca çıkar. o da olmadı yaşadığınız şehri yazın aynı yerde isek bende yardımcı olabilirim belki.

saygılar.

az önce yazdım yazdım sonra gönder deyince kayboldu lanet.. şimdi yeniden yazıyorum hatırladığım kadarıyla..


Bu martta ben de 21. yaşımı dolduruyorum. 2010 Aralıkta Keman öğrenmeye başladım.. Yani yaşın bu işle ilgisi yoktur.. Ha 5 yaşında öğrenmeye başlasan fena mıydı? muhtemelen şimdi 15 yıldır gitar çalmaya alışmış olacaktın hayli.. şimdi başlarsan da muhtemel 30 yaşında benzer bir olgunluğa gelebilirsin enstrumanını çalarken.. bu tamamen senin kişisel gelişimin olacağından...

Ben geçen aralıkta öğrenmeye başlamadan önce 1 sene kadar sağa sola baktım, interneti dolaştım, nereden nasıl öğreneyim, keman nedir? nasıl keman makbuldür diye.. en son bir arkadaşımın da tavsiyesiyle bu internetten baktığım derslerden birine gittim başvurdum direk.. şimdi 1,5 ayda 10 kadar bestenin üzerinden geçtik hocamla beraber.. Hala yeterince iyi tutamasam da kemanımı..

Ben kemanımı alırken hocama danıştım, ben öyle isteyince beraber gittik, birkaç yer gezdik, hocam aldı tek tek çaldı kemanları, alabileceğim sınıra yakın kemanlardansa satıcının gösterdiği daha ucuz bir kemanı uygun buldu hocam.. benim aradığım renklere de çok yakındı, hem fiyatı beklediğimin/bütçemin yarısından ucuzdu(400 kadar ödedim, 900 kadar bütçem vardı)..

Enstruman seçerken bir bilenle beraber gitmeni,
Satıcının sözüne en son güvenmeni,
Bir şekilde hoşuna gitmeyen, kafana takılan enstrumanı almamanı tavsiye ederim..
kısaca iyi bir enstruman da diğer şeyler gibi sana göre iyi olacağından, kendin karar ver, kötü bir enstruman alma..

Onun dışında öğrenirken de bir metod izlemek,
Notaları doğru şekilde okumayı gitarla beraber öğrenmek,
Kendine örnek alacak kimseler bulmak,
sana yardımcı olacaktır zannediyorum..


bir ton adam var yurt dışında bir yerlerde 30 unda gitar çalmaya başlayan..

www.eksisozluk.com

yaşadığın hayata bağlı. boş vaktin varsa, her gün belli bir saat ayıracaksan başla. ama öyle haftada 1-2 saat elime alırım diyorsan zaman olarak, mızıka falan çal. gitar çok karmaşık bir enstrümandır. hem teknik hem de armonik olarak çalışacağın bir sürü konu var o dediğin parçaları falan hakkını vererek çalabilmek için.

photoshopta replace color ile yapabilirsin.

"color select" diye bişey var photoshopta, oraya girip resimden damlalık(?)la istediğin rengi seciyorsun, sonra aralığını/hassasiyetini aşağıdaki bardaki imleçi hareket ettirerek belirliyorsun, sana resimde nerelerin secılecegını gösteriyor orda previewdan. yani çok geniş aralıklar için kullanamazsın ama mesela imajdaki sarı tonlarını yazıyı almadan secebilirsin gibi.. sonra da eğer, atıyorum, o yuvarlagın dısında kısımlar varsa mask'a geçip boyama silme yontemıyle sectiğin yerleri değiştirebilirsin. secim yaptıktan sonra da color balance ya da replace color ile renk değiştirebilirsin.

mukemmel olmasa da sayenizde yapabildim, tesekkurler.
img227.imageshack.us

gerçektir.

12 ve 13

makeover sonuçta. estetik nelere kadir.

Gerçek değildir diyesim geldi o derece imkansız bir şeymiş gibi. Ya ilk fotoğraflardaki duruşlara, bakışlara bakıyorum, onlar bile değişik. Ergen bir kız çocuğundan bir kadına dönüşüm en az birkaç yıl alır ya. Makyaj, estetik tamam da en azından bakış ve duruş zamanla kazanılan bir şeydir. Ne diyeyim, güzel olmuşlar :)

programı vardı bunun pimp my ride gibi bir şey işte birinde araba diğerinde kadını yeniden modifiye ediyorlar

az vodka değil estetik vardır :D

böyle bir program var hatta "extreme makeover" diye. sırf kadınlar değil erkekler de katılıyordu. başvuruyorsun, makeover isteme sebeplerini anlatıyorsun. ufak operasyonlar, dişleri düzeltme, yarık damak tedavisi filan gibi seyler ve ardından sac makyaj giyim düzeltip cıkarıyorlar ailenin filan karsısına. makeover süresince bir kaç ay ayrı kalıyorsun herkesten, bir yandan spor yaptırıyorlar filan. notre dame'ın kamburu gibi bir adamı film yıldızı gibi taşa çevirdiklerine şahidim.

hatta bunun estetiksiz olup, daha kısa sürenleri de vardı ayrı programlarda. yok sadece giyim kuşam saç baş değiştiriyorlar, bazılarına ufak operasyonlar, diş için filan. şahane şeyler.. ben çok severek izlerdim.

hala var mı onlar? varsa nerde?

makyaj iyi ellerde sanat olabiliyor.

aynı makyaj setini ben de aldım trendyoldan benim de siparişimi iptal ettiler. önerim yok sadece paylaşmak istedim :)

ben too faced ve sephora nın setlerini seviyorum, çoğu var bende nasıl bir set alacaksınız bilemdiğim için tavsiye edemiyorum ama bir sürü teması var seçebilirsiniz.
bir de geçenlerde watsons da deborah milano diye bir markanın setlerini gördüm, böyle tavşanlı kedili eğlenceli kutusu olan setler vardı. hatta internet sitesinde katalogda da var resimleri. bu markanın da rujunu kullandım memnun kaldım ama setini bilemiyorum.

makyaj setinin genişliği ne kadar olacak? yani far seti isterseniz too faced'in 80 tlye farklı tonlarda harika setleri var. yılbası setleri mac'lerde hala satısta, bir sürü sey var. onun dısında yurt dısından alacaksanız urban decay ya da nyx'in paletleri var. link veremeyeceğim bu yüzden ama fikir olsun istedim.

çok geniş istemiyorum. sanırım far seti oluyor benim baktıklarım pek anlamıyorum ama.. link varsa atabilir misiniz?

link veremeyeceğim ama istanbuldaysan bakırkoy capacity ya da istinye park'ta sephora mağazalarında ya da mac mağazalarında bulabilirsin, mac mağazaları istanbulda taksim başta olmak üzere bir kaç yerde daha var. çalışan elemanlara derdini anlatırsın onlar da sana göre bir şeyler bulurlar. kolay gelsin.

markafoniyi takip edebilirsin, sürekli bu stickerların olduğu bir kampanya oluyor.

Evet biliyorum onları, dogoskinz'i filan da ordan biliyorum :) işte kaliteleri nasıl onu merak ediyorum.

Şu an başka bir markanın sticker kampanyası var:)Hem de 9.90.Kalite olarak sanmıyorum çok belirgin bir fark olsun.Gelaskins diğerlerinden daha ünlü.Sanırım tek farkı bu.

evet gördüm onu da ama mesela resimlerden anlaşıldığı kadarıyla onlar telefonun kenarlarını kapatmıyor. gelaskins iki yanı da örtüyor, çok çizikten kurtuldum bu sayede :) heralde yine gelaskins alıcam :p

biz lisede ti83+(texas instruments) kullanıyorduk ve bazı arkadaşlar programlar yazıyordu bu makinaya, programlanan problemlerin çözümlerini filan şak diye yapıyordu. bunun gibi sadece formullerı ya da ezber bılgılerı yazıp kopya cektığımız de olurdu. sözün kısası, eğer programlamadan anlayanlar varsa rahat kullanırsınız.

casio fx-5500la kullanıyorum, hala piyasada var, fiyatı 100tl civarındadır diye tahmin ediyorum. ikinci elini bulman çok zor, alan satmıyor :) formül girmek oldukça kolay, alpha tuşuna basıp ilgili harfe basıyorsun o kadar. kaydetmek istersen de bir kaç kolay adımda hallediliyor. daha sonra harflere istediğin değeri verip sonucu hesaplayabiliyorsun.

eğer daha büyük makinalara izin veriliyorsa ti 89, ti 92, casio algebra fx 2.0 gibi makinalara yönelebilirsiniz.

Kullanma klavuzları oluyor, en kötü ihtimal google koşar imdada :)

bende texas ins.'in financial calculator'i vardi, formuller icindeydi genelde ama guvenmeyip manuel yapiyordum :)

ti83 istatistik dersi için birebirdir. konulara biraz hakimseniz yarım saatte çözersiniz makinayı.

aslında anlaşılabilir "bu çocuk ne bakıyo ki bana" şeklinde mi yoksa "aa yakışıklı çocukmuş" diye mi baktığı ama anlatılmaz o :) sonuç olarak atağı yapacaksın kesin olarak, o da kurs okul gibi sınıflarda rahat rahat yapılır. duruma göre dersle ilgili bir konu başlatırsın sonrası da gelir zaten. ama tahminimce bu gidişle 2 hafta sonra da gelip buraya "kız benden hoşlanıyor mu" diye soracaksın =)

(bkz: abi seviyorsan git konuş bence)

eğer "ne bakıyor lan bu herif" diyor olsaydı yüzünde mutlaka ters bi ifade görürdün. hep aynı yere oturuyosa yakınında bi yere otur bi dahakine, arada çay filan almaya giderken göz göze gel, bişey isteyip istemediğini sor. ya da not kaçır derste, arada not iste filan. muhabbete girersin. eğer yanlış alarmsa zaten kendini belli eder merak etme. bayan?!

baslangıc onemli saati bile sorsan yeter. ben basardım mı hayır ama olan bu :)

ona küçük sürprizler yap.

ilk olarak kızım. şöyle söyleyim kız surekli tlf la ilgilenen biri mi hani msjlaşıp konusuyor falansa erkek arkadaşı olabilir.burdan biraz anlayabilirsin. bakışma olayına gelince bi kız beğenmedi birine yaa bu bana niye bakıyor diye onlarca defa bakmaz yani. illaki bi etkilenme vardır hoşuna gidiyordur da bakıyordur.sen demişsin yani onlarca kez baya fazla sonuçta. sen biraz daha gözlemle hatta fazlasını yap yani daha fazla belli et. sonra da yavastan konuşmaya başla işte ders arasında fln kahve muhabbeti. bunlar işte yaa belli şeyler daha alternatifi yoktur yani. hadi kolay gelsin.

ya biz burda baya bi kişiye sen aslansın yaparsın git konuş diyoruz da sonunu merak ediyorum ama dönüş yapılsa iyi olur =)))

iyi orta gol getirir
kontra hacı kontra
anladın sen bay mı bayan mı.

bir daha denk gelirsen çalışan birine sormak da bir seçenek bence. :) yoksa bişey çağrıştırmadı ama merak ettim :)

www.youtube.com

mırıldanmaları okuyunca bu sandım ama değil:)

dasher, sordum ama çocuk içerden çalıyorlar bilmiyorum ki dedi. aslında ben sormadım yanımdaki erkek cinsine zorla sordurdum.ehe. ve adgenabby, valla kınadım. bulursam ne kadar alakasız olduğuna sen bilem inanamayacaksın. yumuşak bi parçaydı. pembemsi sabah bulutları gibi falan diye saçmalarmışım.

alkislarlayasiyorum.com

yerinde olsam lcw mağazasına gider o parça çıktığında da görevliye sorardım yardımcı olacaklarına inanıyorum

oturma fırsatını yakaladığını farzedip en klasiğiyle başlangıç yapıyorum. tak kulaklığı ve kapa gözleri..arada garip sesler de çıkar uyuduğuna inansınlar.

oturduğunuzu var sayarsak:
1) uyumak : en etkili yol
2) birşeyler okumak : kafanız hep önünüzde olacağından teyze-dedeleri göremez ve vicdanen kendinizi sorumlu hissetmezsiniz.bir de kulaklık takıp bir şeyler dinlerseniz ala.

kimse seni sen istemediğin sürece yerinden kaldıramaz. Ben şahsen vermem gereken durumlarda hiç çekinmeden veririm ama bazı yaşlı ve kendini yaşlı sanan insanlar var ki onları değil gidecekleri yere fizana kadar ayakta tutmak lazım.Neyse gelelim cevaba,yer vermemenin iki kesin taktiği var bana göre. Birincisi uyuyor numarası yapmak, ikincisi kulağında kulaklıkla ya cam kenarına denk gelmişsen camdan dışarı ortamdan ilgisi görünmek ya da yine kulağında kulaklık uyuyor numarası yapmak.

Mümkün mertebe tramvaylardan uzak dur. Orası harbiden çığrından çıkmış.Geçenler de denk gelmiştim artık vatman anons yaptı insan olun arkada boş araç var gidin ona binin diye. Düzenleme yapılmak yerine yeni tramvay alımı yapılmasıda ayrıca bir ayıp ya hadi neyse.

uyucan aga. ayakta gitsen bile uyucan, toplu taşımada uyumayanı dövüyorlar.

birşeyler okumak için oturmam lazım benim de zaten. bir de ben işin piçliğinde değilim yani içim rahat etmez görmemiş gibi yaparsam. ama daha az bu durumla karşı karşıya gelmek istememle ilgili bu soru.

sikerler de, sinir yap bakış sanki babasının yeriymiş gibi ısrar edenlerle

başına daha az gelmesi için kullandığın araçları farklı seçeceksin, gerekirse yolunu uzatacaksın o zaman..
taksi,sarı dolmuş,teleferik,vapur,motor--->bunlarda sorun yaşamazsın.
minibüs,otobüs,metro--->bunlarda ortalama sorun yaşarsın.
tramway,metrobüs---->bunlardan kaçın.

Doğal ortamında büyüyecektin. Bir insanın otobüse binme teknikleri kapabileceği en etkili dönem 5-7 yaş aralığıdır; ama ille de öğrenecem diyorsan: acımak yok! Gerekirse diğer yolcu adayları etrafında ayrıca kendi eksenin etrafında dönerek, Fatih Ürek misal yılan dansına başvurarak ön saflara geçip ilk binenlerden olabilirsin.

Benim uyguladığım taktik şu:

Otobüsün geldiği yön tarafında değil de, gideceği tarafta bekliyorum. Orada daha az insan oluyor. Şöyleki:

ben / durak / insanlar / otobüs
o.O l__l -,- -,- -,- <---

hiiç gerek yok bence böyle şeylere.

"vermiyorum arkadaş."

bu kadar basit...

otobüste inat et ve en arkalara geç ayakta duracaksan, itekle bişeyler yap ama en arkaya geç. orda çok insan olmaz genelde insanlar önlerde tıkıştığından, biri ineceği zaman da hamleni yapıp çök, sonra aç kitabını, dışarı bak, uyu, takıl.

bi hastalık uydur, teyzecim götümde kalçamda protez var ayakta dikilmemem lazım de.

otobüse ilk binenlerden olup da oturmanın olayı ya şans ya da hayvanlıktan geçiyor, milletin sırasını gasp ediceksin, önüne geçiceksin ittireceksin kaktıracaksın, yani hayvan olucaksın. çok güzel yer bulursun öyle yaparsan.

ahh amatörler... :)

bir kere en arkaya değil en öne oturacaksın (şoförün arkası cam kenarı en uygun yer) yaşlılar yanından yağ gibi akıp arkaya gidecek. yanından geçip gitmesi önemli değil zaten, esas dert başında beklemesi. önde hiç bir zaman bu sorunu yaşamazsın. iki durum var, ilki yaşlının kendisinin yer istemesi. bu mümkün değil çünkü zaten en önde oturacaksın; arkaya doğru ilerleyerek şansını denemek isteyecek. ikinci durum ise başkasının yaşlı adına yer istemesi. bu da genelde ilerleyip belli bir yerde durmuş yaşlılar için geçerli oluyor. olur da bir şekilde uyarılırsan (ki bence bu durumda artık yer vermemek olmaz diğer arkadaşların dediğinin aksine) arkana bakıp yok muymuş hiç yer deyip kalkabilirsin.
otobüs ya da metrobüse binme sırasında da en önemli taktik kolları kullanmaktır. eğer açılan kapının sağ kısmına yakınsan sağ elinle kapıyı (ya da otobüsün herhangi bir yerini) tutmalısın. bu şekilde senin sağında yer alan tüm insanlar sen binmeden asla otobüse binemeyecekler. özellikle kapı ağzındaki kalabalık durumlarda çok stratejik bir harekettir.
eğer ayakta kaldıysan otobüs içinde oturan yolcuları inceleyip hangisinin yakında ineceğini kestirip onun yanında beklemen gerekir. üstündeki montu çıkarıp kucağına almış birinin başında durmaktansa üstü giyinik ve başı öne eğik olmayan birinin başında beklemek daha mantıklı olur. biraz da tecrübeyle alakalı birşey tabi bu.

alçıpan yapın. ytong çok iyi bişey değil, zararlı bişey salınımı yapıyormuş, çok tavsiye etmiyorlar.

öncelikle nemin neden kaynaklandığını bulman gerek yoksa yaptığın duvar aynı şeylere maruz kalacak ve bir süre sonra tekrarlayacak..nemin kaynağını bul önce onu engelle..bu arada yalıtımı yap malzeme pek önemli değil..ytong işini kolaylaştırır..yükte yapmaz..hatta yapabilirsen ufak bi konstrüksiyon ile yeşil alçıpandan da yapabilirsin..nemden etkilenmez,banyo wc ve mutfak gibi ıslak mekanlarda kullanılır..

kismi cam tuglali aac blok olabilir... :)

dısardan bi kaplama yapılıyor, adını unuttum bu catılara fln yaptıkları seyden. onla yaptır.

sorunun kaynağını bulamazsanız bir yerden patlayacaktır nemlenecektir yine bir bölümü

semtine ve kalitesine göre değişir, 7 tl, 10 tl, 15 tl civarı benim gördüğüm yerlerde.

desene ben kazıklanmışım. etiler'e yakın bir yerde 40 tl verdim. güzel kesti, o ayrı...

Benim bir arkadaşım da 65 lira vermiş iki sene önce.
yanında ümit karan traş oluyomuş, o ayrı...

7 tl'ye istanbul'da bir kadin olarak sac kestirmek zordur diye tahmin ediyorum. erkek berberleri o kadar aliyor. ama semte gore degisir tabi, nesenbilneben'in dedigi gibi.

etiler'e yakin bir yerde 40 tl anormal degil. daha fazlaya da kestirebilirsin.

etilerde 40 a kestirdiysen iyi valla bide güzel kesti diyorsun. hiç dert etme

Mos'ta 80'miş diye duydum.

20-60 arası oluyor genelde.semtten semte değişir.

benim gittiklerim 3 lira ile 20 lira arasında. saç yıkatma, sakal ve ağda hariç.

kırık tarak'ta 25e (belki 30?) kestirdim ben. çok da şahane oldu.

photoshop cs3

photoshop'tan daha az karmaşık, bilgisayarı zorlamayacak bir seçenek olarak paint shop pro 7'yi öneririm.

photoscape fena değildir.

GIMP var bir de

tümünü seç işte.

seçili mesajlar ile seçili olmayanları değiştiriyor. sectiklerin secilmemiş, secmediklerin seçilmiş oluyor.

(bkz: terslen)
(aramaya inanmamanın böylesi)

tam olarak sabitlenmediği için olabilir. olağan şeyler bunlar sorun olarak görme bence. ayrıca uyurken filtreni kapatabilirsin.

pervane ile alakali olabilir, benim eheim da pervaneyi tutan cubuk kirilmisti, pervanenin carpmasi bahsettigin sesi yapiyordu mesela. farkli tasarimlar olsa da atman in dis filtrelerinde de bir pervane sistemi varmis, hatta surada ses sorununu nasil halledebilecegin de soyleniyor: www.akvaryumforum.com

Şelale filtrenin kapağına elinle bir dokun... Benim de atman hf100 şelale filtrem bazen aynen öyle ses yapıyor, kapağına dokunuyorum, geçiyor. :)

nişanlımın evinde de aynı sorun vardı. açtık baktık pervanesinin içindeki mil kırılmış. yapıştırdık çözüldü sorun.

@bunubenyazdim açtım, okicam şimdi bi bakayım. saol
@marcelle denedim onu, her bi yerine dokundum dürttüm ama olmadı. bendeki de aynı modelmiş bu arada.
@sijwocaq bir bakayım ona, sağol. öyleyse ben de yapıştırmayı denerim, olmadı aldığım yere götürürüm direk, daha 3 gün oldu :)

açabildiğim kadar açtım bu aleti. filtreleri çıkardım, boruyu çıkardım. borunun bittiği yerde 3 kanatlı beyaz bi pervane(?) var, her şeyi sağlam görünüyor. daha açamadığım bi yer var mı açıp bakabileceğim bilmiyorum. sanırım pazartesi ilk iş aldığım yere gideceğim. hadi bakalım, bi çözüme ulaşırsam buraya yazarım.

bu arada su akışı tam olmadığı zaman da yapabiliyor o sesi. eğer mıknatıslı pervane ise su akışının rahat olarak gerçekleştiğinden, aletin devamlı tam kapasite çalıştığından emin olun derim.

@sijwocaq akış tam, kısmıyorum onu, iyi olmadığını okudum filtrenin sağlığı için. filtrem mıknatıslı mı bilmiyorum ama. kutunun ve içindeki kağıdın her tarafına baktım, bir bilgi bulamadım.

filtre değil de, motorda pervanenin bağlı olduğu milin etrafında mıknatıs olması lazım. zaten motor elektrikle manyetik alan yaratıp onunla mıknatısı ve ona bağlı olan şaft-mil ve pervaneyi döndürerek çalışıyor.

@sijwocaq hmm anladım, sağol bilgi için :)

kokulardan pek anlamam ne kokusuymuş bu filan diye ama benim sevdiklerim ve kullandıklarım şunlar:

versace - bright crystal (çiçeksi hafif bi koku)
paco rabanne - ultraviolet (ağır gelebilir bazen)
lacoste - dream of pink (touch değil) (hafif, rahat kullanılabilecek bişey)
armani - code (hafiften ağırcana)
lancome - hypnose (vanilya ağırlıklı çokk sevdiğim bi koku ama ağırmış çok, daha yaşlıcana kadınlara gidermiş deyip kullandırtmadılar bana :( yine de bi bak bence, şahane bişey)
burberry - weekend (ablam kullanırdı bunu önceden, çok severdim ben :) )

coco chanel, bvlgari -jasmin noir-, givenchy -Amarige-... hepsi de güzeldir

gucci rush 2 kullanıyorum memnunum tavsıye ederim. hypnotic ve burberry weekend de güzel deneyebilirsin.

ahha! ağır ve baharatlı bayan parfümü denince narciso rodriguez'i tek geçerim. çok piyasa da olmadı zaten.

burberry london kullanıyorum çok kalıcı ve güzel.

cerruti 1881
Bvlgari Au Thé Rouge

Guerlain Samsara, Burberry Beat, Coca Chanel Maidemoselle

dkny be delicious almayın, sakın almayın. sakın sakın sakın almayın!!!

kopmaması lazım, zararlı. kanser oluşturabilir filan diyorlar. oynamayın ve en yakın zamanda doktora gidin, alıyorlar onları genelde. geçmiş olsun.

öncelikle sakin olun. skin tag olma ihtimali yüksek. kırmızımsı bir hal aldıysa büyük ihtimalle kendiliğinden kopacaktır. skin tag'lerin kansere dönüşme riskleri yok. ama içinizin rahat etmesi açısından bence bir an önce bir dermatologa görünün.

3ds max 8
3ds max 9
3ds max 2008
3ds max 2009
3ds max 2010
veee son olarak 3ds max 2011

ve sana yardimci olacak site www.tr3d.com

@purkinje teşekkür ederiiim. youtube'da da sağlam tutoriallar var hatta birini ekliyim buraya da arayanın işine yarasın

www.youtube.com

verdiğin link için de sağol.

purkinje'ye katılmıyorum dal 2011'den Lynda.com a git ordan bedel karşılığı izleyebilirsin.
Ya da okuyom ben ya diyosan İçeriğin adını torrent falan ararsın gelir.
not:bilgisayarının hem donanım hem yazılım olarak; en az 2gb ram - orta seviye ekran kartı ve win7 işletim sistemi kullandığını varsaydım. Eğer winxp ve ortalama altı bir pc varsa 2008 yeterli.

@hayyam ara, bilgisayarımın tek falsosu vista olması. zaten hayvan gibi programları kaldıracak şekilde araştırıp almıştım, iyidir yani. öğrenci olduğumdan ben yine ücretsiz eğitimler bakarım muhtemelen ama çok sağol. arayüzlerinde çok fark var mı sürümlerin? yani yeni başlayan biri olarak atıyorum 2010 üzerinden çalışsam bir kaç ay sonra 2011e geçsem zorlanır mıyım? autocad'de çok farkediyor bazı yıllar mesela, adaptasyon zor oluyor.

3ds max 2011i bilmiyorum ama, 3ds max 9dan sonrası birbirine çok benziyor. istediğinden başla bence. benimkisi de vista ve 3ds max 2010da sorun yaşadığım için 3ds max 9 kullanıyorum hala, bir eksikliğini de görmüyorum. ayrıca dikkat et 32-bit olsun..

Cihazın shsh kaydını ios 3 yüklüyken yedeklemen gerekiyordu. . Şu aşamada o sitede anlatılanlar ile downgrade yapamazsın.

shsh kaydı olmadan nasıl yapılır bilmiyorum, umarım bir bilen çıkar.

anlamadığım seylerden biri o shsh idi. nedir o? ayrıca bir kaç yerde shsh'nin sadece ios4 ve üzeri için gerekli olduğunu okudum. yani atıyorum 4.2 den 4.0 a inmek istersen gibi.

şu linkte güzelce anlatmışlar, bu "pislik" iphone 3gs ile çıktığı için bildiğim kadarıyla ios sürümüyle değil cihazın modeli ile alakalı.

www.mmcn.org

Spor, yag yakim $u bu hepsi hikaye valla. Yani hikaye degil de kilo vermenin inanilmaz kolay yollari varken anlamsiz geliyro bana. Bol hareket, bol su tuketimi, yagsiz $ekersiz yemekler. 3 aya cillop olursunuz.

1- cla ve l carnitine var yağ yakımına yardımcı olan besin takviyesi olarak. bazıları işe yarıyor diyor, bazıları psikolojik diyor etkisi bazıları ise işe yaramıyor diyor. onun haricinde kardiyodan önce kafein alımınız yağ yakımını hızlandıracaktır, kahve, yeşil çay olabilir.

çocuklar için görmüştüm böyle altında plastik gibi şeyler olan çoraplar, sanırım kaymasınlar diye. belki büyükler için de vardır.

besin takviyelerinin işe yarama oranları ile ilgili mutlaka araştır çoğu kandırmaca. Eğer plesebo karşılaştırılmalı sonuç yoksa, plesebo %15 düşünebilirsin.

bizim sitede günlük tutmanı isterdim, aşağıdaki arkadaş 7 ayda 10 kilo verdi:

bodytr.com

1. spordan yarım saat kadar önce türk kahvesi derim
2. p90x komple bir program diye biliyorum, ayrıca eliptik'e gerek... var mı?..
3. amerikada bu tip şeyler olabiliyor ama türkiye'de... bilemiyorum
4. rahat hareket etmeni engellemeyecek her türlü pamuk don olur, peygamber donu dâhil. pamuktan olsun yiterlii

spor yaparken spor ayakkabısı giyilmeli. sağlık için daha iyi. yerde kaymayan çorap gibi bir şey yerine de mat deneyin.

1. her öğünde yoğurt ye, bol su iç yağ yakımına yardımcı olur.lifli gıdalar tüketmeye bak, karbonhidratı azalt. şekeri kesinlikle sıfırla. az ve sık yemek ye. porsiyonlar küçük olsun. 3 ana öğünün yanında ara öğünlerde meyve yiyebilirsin. şekerden vazgeçemiyorsan bitter çikolata ye ama az. tüm sebzeleri tüketebilirsin, yalnız patates ve havucu sınırla. kıratma türü yemekleri hayatından çıkar. ızgara, haşlama türü beslen.
2.eliptik bisiklet faydalıdır. sabahları kullanırsan daha cok verim alırsın ama her saat kullanırsın. burada dikkat etmen gereken bedeni ve psikolojini günün o saatinde spor yapmaya otomatikleştirmen. tüm hayatını günün belli saatinde spor yapacak sekilde ayarlaman. yapamadığında suçluluk duyman.
4.kendini nasıl iyi hissediyorsan onu git derim.
stressle alakalı ya da troid bezleri filan diyolar onlarla alakalı sorunlar varsa bi uzmandan yardım almalısın. york testi diye bişey var bi incele. zayıflama sürecinde alkol alınmamalı.

sorularınıza kesinlikle cevap olmayacak ama bende işe yarayan bir taktiği söylemek istiyorum. aynaya bakarken veya kendinize bakarken eski zayıf halinizi hatırlayın ve kendinizi öyle düşünün, hafif, fit, zinde, esnek ve güçlü. gün içinde kendinizi hatırlayın, bilgisayar başında, yürürken, kaslarınızı, tendonları, lenf kanallarını anımsayın, zihninizi buralara yönlendirin ve mesela kaslarınızı yoklayın şöyle ufak ufak, belinizi dikleştirin vs. nefese de odaklanabilirsiniz. bunlar belki spor, diyet gibi somut kavramlar değil ancak bu iş en başta zihinde başlıyor. zihni buna alıştırmadıkça gerisi somutlaşamıyor. planlar gerçeğe dönüşemiyor. ancak zihninizdeki görüntünün gerçekte canlanmaya başladığını gördükçe şaşıracaksınız. sonuçta beden beynin komutlarını uyguluyor üstelik de beyin bu komutları 0-1 kadar basit değerlendiriyor. siz sürekli şişmanladığınızı düşününce beyin bu korkuyu gerçeklik olarak algılıyor ve kilo depoluyor. halbuki bilindiği gibi kişiler biraz olsun zayıflamaya başlayıp beynindeki şartlanmalardan (ömür boyu şişko kalıcam, asla şu bu gibi kondisyonlu olamıycam) kurtulduğu için kilo verme işi çok daha hızlanıyor vs vs vs bu kadarı bile gevezelik.

gıda olarak da yağ yakımında greyfurt önerirler.

Geçen sene 7 ayda 25 kilo verdim. Diyetisyene gitmedim. Uzun yürüyüşler haricinde spor yapmadım sayılır. Günde en az 5 kilometre yürüyordum. Sağlık problemlerimden dolayı spor salonuna da 17-18 kilo verdikten sonra başladım. Sadece sporla kilo verilmez zaten. Spor daha sağlıklı olmama, nefesimi düzenlememe ve fit görünmeme yardımcı oldu.

-Öncelikle herkesin dediği gibi düzenli yemek ve bol su.

-Günümü şu şekilde programlıyordum: Sabah 7 de kalkıp, metebolizmam çalışmaya başlasın diye bir elma yiyordum. Bu çok önemli. Daha sonra 8 gibi müsli vb ya da yağsız peynir, domates vb den oluşan kahvaltımı edip evden çıkıyordum. Öğlen tıka basa doyana kadar sebze yemeği ya da et-salata yiyordum. 3-4 gibi kraker, elma vb yiyordum. En geç 8 gibi de öğlen et yediysem sebze, sebze yediysem et yiyordum. Canım tatlı isterse de sütlü tatlı yiyordum. Dediğim gibi düzenli olmak çok önemli.

-Yenen sebzelerin glisemik indeksi önemli. Düşük olanları yemek gerekiyor. Kimileri bunu beğenmese de babam da bu yöntemle 58 kilo verdi ve 3 senedir geri almadı. Düşük olanlardan istediğin kadar yiyebilirsin. Ben bu 8 ay boyunca "Diyetteyim, aç geziyorum" dediğimi hatırlamıyorum.

-Tabi ki yağ, şeker, undan uzak durdum. Zeytinyağı mutlaka kullandım ama. Sebzelerdeki lifler yağ yardımıyla yararlı oluyor.

Arada çoğu zaman arkadaşlarla içmeye gitme, ağır tatlı yeme gibi kaçamaklarım olmasaydı kesin daha fazla kilo verebilirdim. 30 yaşıma kadar hep tombik bir insan olduğum için asla kilo veremem gibi geliyordu ama dediğim gibi babam diyetisyensiz, 55 yaşında 58 kilo verip, bisikletiyle Türkiye turuna çıktıktan sonra herkesin bu işi yapabileceğine inanıyorum. Bir önceki arkadaşın da dediği gibi zihin de çok önemli. Kolay gelsin...

al birini vur ötekine. bi pantolona 150 lira mı verilir allasen.

havada karada...

levis yer ama her turlu kapışma durumları var zira bugun levise pantolon almak için gittim iki saat bakınıp bi gömlek alıp çıktım yanındaki maviye de gireyim dedim normalde pek sevmem maviyi ama 5 dakika içinde iki muhteşem pantolon alıp çıktım.

mavinin kesimleri türk vücut yapısına daha uygun. levisin kalça kesimleri daha dar

baldur +1
ikisi de iyidir ama ikisi de haddinden fazla pahali. mavi'de zamaninda yerli mali yurdun mali ayagina bi dunya reklam cekmisti (bu turkler de cok olmaya basladi vs. gibi) ama levis gibi pahali hatta ayni fiyat. neyse nefretimi kustuktan sonra cevabimi vereyim. levis.

ccc levis siker ccc

levis donunda sallar maviyi dude

mavinin daha rahat olduğunu savunan bi insan olarak levis'in daha dayanıklı oldugunu söyleyebilirim.

www.googlefight.com

levis'in pantolonları çooook daha dayanıklı. eşşek gibi pahalı ama çok çok yıl giyersin. ama tabi cok pahalı. outletlerine filan bak alacaksan da.

levis sağlamlıkta siker.

mavi ise kesim ve rahatlıkta levis in eline verir.

yalandır

yapma be, off moralim zıfıra indi

bi kaç sene önce sanki maslaktaki törene gitmek isteyenler olabilir diye(taşkışla insanları) vardı böyle bişey. bize jüri yapmışlardı o ayrı.. ama güvenme yine de.

Web sitesine bakın. Ders yok yazıyor orada (ana sayfadaki 10 Kasım ders saatleri duyurusu).

10 Kasım 2010 Çarşamba Ders Saatleri
08 Kasım 2010

10 Kasım 2010 Çarşamba günü Ulu Önder Atatürk’ü Anma Töreni sebebiyle saat 11.30’a kadar ders yapılmayacaktır.

Bilgilerinize sunulur.

İTÜ REKTÖRLÜĞÜ

Cidden üşeniyormuşsunuz :)

ahmet kaya dinlemesi

ona karsi goruslerinizi-tutumunuzu ne yonde degistirdigini de yazarsaniz sevinirim.

iyi yönde deği$tiriyor; 'içilir ki bunla' diyorum.

bir dahakine sormak istediğiniz $eyi tek parçada sorarsanız sevinirim.

etrafa çöp atması.
samimi olmadığı kişiye kardeşim, dostum gibi kelimeler kullanması

sigara içiyorsa iyi bıraktığı bütün izlenim gidebiliyor. -de ve -ki eklerini bir türlü düzgün kullanmaması onun salak olduğunu hissettiriyor, bunu beceremeyen hiç bir şey beceremez diye düşünmeye başlıyorum, resmen saygım azalıyor. sokaktaki hayvanlara "hayvanlık yapıyorsa" onun sokaktaki hayvan kadar değeri kalmıyor gözümde.

ufak tefek şeylerde etrafındakilere yardım ediyorsa, içten olmadığında gülümsemiyorsa, samimi olarak hal hatır soruyorsa, karşısındakinin bireysel tercihlerine saygı gösteriyorsa (iki ismi olan birine herkes ilk adıyla seslenirken kişinin aslında istediği gibi iki ismiyle birden hitap ediyorsa mesela), yani aslında bildiğin samimiyse insan gözümde değeri bin kat artıyor.

+ puanlar,
insan gibi selamlasabilmesi
iyi muzik ve sinema zevkinin olması
cok dikkat ettiğim bir seydir bikaç kişi konusurken ortama yeni biri geldiğinde selamlaması ve psikolojik olarak gruba dahil etmesi
-'ler:
soylenmiş-yere çöp attıysa bitti
içki muhabbeti
dedikodu hele az tanıdıgı kişiyle
etnik/dinsel/statüsel ayrımcılık

kesinlikle siyasi gorus de etkilidir

türkçe klavyesi varken türkçe harfleri "yazmamasi", yaptım yerine "yaptim", sıkıldım yerine "sIkIldIm" yazması, sikildim yazarsa sikildiğini düşüneceğimizi sanması = negatif yön. (soruyu soran arkadaş için demedim, zorunlu ise soğumuyorum zaten, kaldı ki bilmiyorum da)

sigara içip içmemesine, oy verdiği partiye, referandum oyuna göre insanlar hakkında yargıya varması benim fikrimi kötü yönde değiştirir.

ahmet kaya dinlememesi

önyargılı davranması.
cahil olması ve yanlış bilgileri savunması.
züppe ve şımarık olması.

bunlar da duruma göre değişir, direkt yaftalamam yani kişiyi, daha çok tanımaya çalışırım. hayat şartları ve çevresi de önemli faktörler.

- ' karşımdakini test etmek / sınamak' bu cümleyi kurduğu anda ya da uygulamasına hayatında yer veriyorsa anında çizerim.

+ müzik zevki babında, sabit fikirli değilse, tür, çeşit zenginliği babında işkembeye sahipse de ciddi artıdır.

+ bir duyarlıklık gösteriyorsa, ne bileyim sokaktaki hayvanlara su veriyorsa ya da yaşlı birisine bir kıyak geçmece gibi hassasiyetler... bu tip olayları varsa ve daha önemlisi bunun reklamını yapmıyorsa ( kendi kendine işin doğası olarak takılıyorsa), anında hastası olurum.

muhafazakar olduğunu öğrenmek, sigara kullandığını öğrenmek