"sadece geriye doğru çalışan zayıf bir hafıza türüdür" olabilir gibi geldi..

fakir, yetersiz, zayıf gibi bir şey işte.

zavallı bence de daha isabetli olur..

başka önerisi olan? gerçi sanırım "yalnızca geriye doğru" çalıştığı vurgusuna ihtiyacım var burada zaten ama..

Zaten adamin ne demek istedigini anlamissin. Mesele vurguya kaldiysa eger ne icin cevirdigin onemli bence. eger opera-tiyatro falan gibi daha lirik bi is icin ceviriyosan zavalli daha uygun geldi bana. eger kitap veya makale gibi daha duragan bi is icin ceviriyosan zayif daha uygun sanki. Eger ese dosta yardim icin can sikintisi gidermeye calisiyosan bi cay koy arkadasim, ugrasilmaz lan.. Bu arada duyurunu cok begendim.

@theli

işte tam ikisinin arasında. yani belleğe ilişkin bi' akademik çevirinin içerisinde bu cümleyi quote ediyo' adam. ondan sebep arada kaldım ama akademik çevirinin içinde bile olsa, or'da bire bir metni alıntılamış olduğu için, edebi esere daha sadık kalmak adına zavallıyı tercih etme kararına vardım. teşekkür ederim..

duyuru beğenmene de ayrıca sevindim =) benden önce kaç duyurucuya dedin bunu bilmiyorum ama (=p) ben ilk defa duyuyorum böyle güzel sözler.. teşekkür ederim..

(bkz: bir sayfada en fazla x entry getir)

fiks 25 yaptılar onu malesef...

otomatik olarak yapan var mı bilmiyorum. ama manuel olarak şöyle yapılabilir. sony sound forge 8 kurulur. open denir mp3 dosyası açılır. en baştan ilk ses olmayan geçiş kısmına kadarki kısım seçilerek kopyalanır, "paste to new" yapılır, kaydet denilir ve track1.mp3 olarak kaydedilip kapatılır, ana mp3'te bu şekilde dosya sonuna kadar gidilerek tüm track'ler kaydedilir.

şöyle ücretsiz bir program var. denemedim ama!!
www.softpedia.com

bir temiz silinir emule, torrent, rapid alternatiflerinden birinden yeniden indirilir be abi.
tabi çok bulunmaz bir albumse bilemeyeceğim.

yere batan'daki hikaye bu sanırsam. medusa.

medusa'nın yüzünü gören taşa dönüşür efsaneye göre

medusa degil..
dini bir sey de olabilir, musluman olmadigim icin kacirmis olabilirim orayi.

birtakim insan kaciyor bir yerden, geriye donup bakmamalari gerekiyor cunku geriye bakan taşlaşıyor.

sodom ve gomorrah kentleri içindekilerle beraber telef olurken, lut ve inananları (ailesi vs) uzaklasıyorlar. sanırım lut un karısı dayanamayıp arkasına bakıyor ve taşlaşıyor

cevap yazan herkeşlere teşekkür ederim. aradığım şey patricia teyze'nin anlattigi sey.

tamam da bu mitoloji'ye girmiyor.

Lut'un karisi tuza donusuyor, tasa degil...

edit: gerci tuzdan heykel oluyor yani, taslasmis tuz gibi birsey

"pillar of salt"

tdk'na gore;

mitoloji:
Bir ulusa, bir dine, özellikle Yunan, Latin uygarlığına ait mitlerin, efsanelerin bütünü.

mit:
Geleneksel olarak yayılan veya toplumun hayal gücü etkisiyle biçim değiştiren alegorik bir anlatımı olan halk hikâyesi, mitos.

mitolojik bir olay değil bu.

bu nasil bir kaostur :))

Mitolojide bahsettiğiniz hikaye,Orfeo ve Euridice'dir. Operası bile var bir sürü en ünlüsü Gluck'un sanırım "orfeo ed euridice":)

bana gidip hadesin elinden liriyle sevgilisini kurtaran orpheusu anımsattı


orpheus ile Eurydike diye aratırsan bulursan

arkasına bakmaması gerekiyordu şüphey düşüp bakar daş olur

bence aradığın hikaye budur
bir bak

Orpheus ve Eurydike mitolojisinde oyle birsey olmuyordu ki.. Orpheus, Eurydike'yi Oluler Dunyasin'dan kurtariyor ve tam Yasayanlar Dunyasi'na cikarken Orpheus arkasina bakiyor ve Eurydike, Oluler Dunyasina dusuyor tekrardan.. Ama farkli anlatilan bir hikaye mi var bilmiyorum dogrusu boyle benim bildigim

Orpheus'un muzigi taslari oynatabiliyordu, tasla alakali olan sey bu var benim bildigim...

İsrail - Ölüdeniz civarında bi yerde şöyle bir doğa şekli var
www.kids-teens.org
o soldaki şekil bazı yorumlara göre Lut'un karısıdır.

paraya kıyacaksanız, oyuncuların tam boy (1:1 ölçekli) fotoğraflarını koyabilirsiniz.

güzel fikirmiş :) kostümlü olsun bir kere ama şöyle yapın, eski püskü çaputlardan others kılıkları hazırlayıp herkese dağıtın, normal kıyafet üstüne geçirip giysinler.

bir de konserveler, yiyecek kutuları falan hazırlayın. printer ile sticker kağıtlara dharma amblemi basıp üzerlerine yapıştırın.

bir köşeye bir ekran koyup lost'un özet bölümlerini döndürün.

pastanın üstüne malum sayıları yazdırın. korkudan kimse yiyemesin.

birbirinize "what do you think?" diye sorun. "i don't know" diyip yarılın.

malum rakamları gizemli bir şekilde sağa sola saçabilirsiniz.

edit: (bkz: 4 8 15 16 23 42)

sawyer'i bir geceliğine kiralayın, sonra paket yapın ama paketten sawyer çıkmasın, hurley çıksın.

Lost dizisini tiyatral bir sekilde canlandirabilirsiniz kendi aranizda

---spoiler---
Partinin sonunda da herkes birden yok olsun
---spoiler---


@gudbaykurIILvorld
o da guzelmis:) kate ciksa olmaz mi

lost kahramanlarının maskeleri yaptırılıp davetlilere dağıtılabilir... mcdonaldsta doğum günü gibi olur demezseniz

tabii dharma logolu bir pasta.

dharma'nin yiyecekleri gibi olsun diger malzemeler de. misal bira kutularina, bardaklara dharma amblemi yapin kagittan, ustunu de seffaf koli bantiyla yapistirin, uzun dayansinlar. evde kullanilan cogu seye yapabilirsiniz bunu. perdelere bilem amblem takabilirsiniz.
pek parlak bi fikir degil ama tv'de de ses kisik lost donebilir bi yandan.

harika gidiyorsunuz :) bizimde aklimiza simdi geldi. yazayimda yapmak isteyen olursa faydalansin. bulabildigimiz tropik meyvelerden (hindistan cevizi, ananas, mango vs.) bir sepet hazırlamak.

bir uçak maketi alın, ortadan ikiye bölün. uçağın başını pastanın bir tarafına sokun, kıçını bir tarafına

arkadaslarima hazirlarim dugunlerinde ve cok guzel ani olur, cerceveletirler.
bir tane buyuk beyaz karton alinir. uzerine durumla ilgili bir seyler cizilir. mesela; dugun panosu, gelinle damat cizilir elele. sizin durumda da ilgili bir baslik yazilir panonun ortasina renkli harflerle. xxxx 18 oldugunda ya da daha klasik xxxx'in dogumgunu gibi. sonra pano duvara yapistirilir, yanina da renkli keceli kalemler konur. bunun icin kalemleri iple baglayip duvara bantlayabilirsiniz. ya da poseti bantla yapistirip kalemleri icine atabilirsiniz. sonrasinda da arkadaslar yazar cizer, ciddi, komik. ani olur mis gibi. :)
ekleme: seyi unutmusum. sizin panoda malum sahislarin fotolari falan yapistiriyoruz ek olarak ya da iste mensur replikler, logolar, sawyer'in gozlerini kesip yapistirmak :s ( bence hicte yakisikli degil, neyse :) )

çocuğa bi hediye alıp kilitli bir kutunun içinde verin. anahtarın ise evde bi yerde olduğunu, ancak "ev" istediği zaman bulabileceğini söyleyin. hem uzun süreli olur hem feci tribe girer eğlenir.

elinizde doğum günü çocuğunun çocukluk görüntüleri varsa bugünkü görüntülerden oralara flashbackli bir video hazırlayabilirsiniz.

Bir gecmisten bahsedin, bir gelecekten.. Kafaniz karissin iyice, bir sonraki parti de butun olaylar cozulsun:) Yalniz bunu skecte de yapabilirsiniz...

Odaya siyah duman verin.. Kacin ondan.. (kendime guluyorum su an evet)

Yalniz dusundukce bir suru sey geliroyor akla, bir partiye sigmaz yani:)

hiç umulmadık bir anda ışıkların kapanıp son ses SYSTEM FAILURE.. SYSTEM FAILURE.. SYSTEM FAILURE..

Parti bir adada da yapilabilir, kiyida yaparsiniz tam bir Lost ortami olusturulur, tabi biraz daha zahmetli olabilir bu..

Ayrica duzenli Lost partileri yapilabilir, guzel fikir valla...

Adanın şekli şemalı tam belli mi bilmiyorum lostu fazla takip etmediğimden ama pasta adanın şeklinde olabilir.
Eğer adanın şekli bilinmiyorsa olmaz tabi. Nasıl olsun, mantıksız tabi...

lostla ilgili sorular içeren oyun kartları hazırlayın, facebooktaki lost trivia'dan yararlanabilirsiniz. takımlara ayrılın ve oyun oynayın, en çok puanı alan kazansın filan.

"NAMASTE" yazın giriş kapısına.

içecekleri pet şişeden için, bardak kullanmayın mesela, ucuz prodüksiyon hem de ne güzel.

promosyon degil mi ne haksız kazancı ki ?

Size verilmediği sürece hırsızlıktır.

ben olsam almazdım. haksız bir şekilde elde ettiğim en ufak kazancın bile başka şekilde benden fazlasıyla çıkacağına inanıyorum çünkü...

bunu sorman hassas oldugunun bir gostergesi, burada yazilanlara gore icini rahatlasan bile az da olsa dert edeceksin gibime geliyor. bazen, kimi zaman o dert daha da buyuyup, huzursuz edebilir ve pismanliga donusebilir. yillar once, bu tip bir durumda almistim ve sonra cok pisman oldum ve donusu olmadi. ondan beri, kucuk ya da buyuk farketmez almam.
esantiyon bile olsa bir karisiklik olmus ve size verilmis bir sey degil. takdir sizin.

yanlışlıkla alındığına ve tekrardan biz bunu yanlışlıkla almışız kardeş, kusura bakmayın geri alın diyerek geri verilemeyeceğine göre içindekileri de aranıza paylaşın. bunda vicdan azabı çekecek birşey yok ki.

zaten @bryan fury'nin dediği gibi bunlar promosyon için yapılmış. dağıtılmak için. kimsenin para ödeyip satın aldığı, hakkı olan bir maddeyi bilerek almış değilsiniz.

tam olarak alakalı mı bilemedim ama , 2 sene önce bi pastaneden 2 tane poğaça alıp tüm para vermiştim. adam da sonra ver bozuk yok yigenim demişti. 2 senedir belli aralıklarla ama sık sık aklıma geliyordu,bugün verdim de üstümden büyük bi yük kalktı :)

bence boşver, hiç bulaşma. alırsan belki ilerde çok pişman olursun ama almazsan 1 gün sonra unutuverirsin :)

Uğraştırmadan olması ihtimal dışı gibi geliyor bana. Karakter programları vardı, onda yeni karakter yapıp atıyorum ş, ç gibi eşleştirecektin.

text dosyasına turkce karakterleri yazıp ordan kopyalayınca oluyordu fotosopta.

yazı tiplerinin içeriğinde türkçe karakter yoksa türkçe karakter destekler hale getirmek ancak fontographer ya da fontlab ile mümkün olabiliyor. bu programlarla da ancak benzer karakterlerden çizerek (mesela ç için c harfi ve yazı tipinin haritasından bulacağınız kuyruğu birleştirerek) mümkün olabiliyor. yani sizin "uğraştırmadan" talebinize pek uymuyor. tabi çağın gerisinde kalmış olabilirim ve daha kolay bir yol keşfedilmiş olabilir...

photoshop'taki sorun eski versiyonların türkiye'de elden ele dolaşan korsan kopyalarının edition'ınından kaynaklanıyordu. cs2 itibari ile düzeldi.

eğer font ile buton vb web grafiği yapacaksanız, yumuşatma işaretlerini fırça ile ekleyebilirsiniz. tüm fontu düzeltmekten daha basit.

toshiba süperdir canavardır. a300ler de gayet iyi görünüyor ama o civara dell xps var bir tane onu da incelesen fena olmaz. keza xps'lerin tasarımı dehşetengiz geliyor bana.

O küçük dükkan aldığın PC'ye fatura kesiyorsa ve garanti belgesini doldurup mührü imzayı basıyorsa büyük yerden almayla arada bir fark yok. Çünkü bi sorun çıktığında direk yetkili teknik servise yolluyor PC'yi. Toshibalar iyidir ama elinden bi dolu taşınabilir bilgisayar geçmiş biri olarak diyebilirim ki beraberinde en fazla gereksiz ıvır zıvır programla gelen bilgisayarlar da onlar. O yüzdenyüksek performans istiyorsan o gereksiz programlardan PC'yi ilk açtığından kurtul. Bi de elime bi kaç tane Windows Vista Home Basic yüklü Toshiba geçmişti; oyun oynamayı planlıyorsan Windows Vista Home Premium olmasına dikkat et sistemin.

Windows Vista Home Premium zaten. Yalnız dolar yine fırladı. fiyatlar yine arttı.

Evet o acı oldu. Mecbur bekleyeceksin. Bu fiyatla bir şey almanın mantığı yok...

dolar düştü sonunda ama bundan sonra ki durum nedir biraz daha bekliyeyim mi? Yoksa hemen alayım mı?

fobilerden kurtulmanın yolu inatla üzerine gitmektir derler ama sanırım senin bunu uygulaman sağlığın açısından pek iyi olmaz :)

gözlük takmak seni bir nebze rahatlatabilir belki?

Normalde gozluk takmak gercekten ise yariyor, garip bir guven duygusu veriyor. Nispeten iyilestirse de bu durumu gozlugun de goturuleri var. Uzun zaman gozluk taktigimda basimda siddetli agri hissediyorum (gozlugu 1 senedir kullaniyorum ve bir turlu alisamadim). Kaldi ki en cok sikayet ettigim seylerden birisi surekli bas agrisi cekiyor olmam.

Ayrica ruyamda gozluk taktiramadim henuz kendime. Neredeyse 2 gunde bir benzer ruyalar gorup gecenin bir yarisi uyanmak pek iyi hissetmememe neden oluyor.

cok alakasiz olabilir, ozur dilerim, aklima geldi oylesine. baska fobilerden kurtuldum demissin ya, acaba onlardan kurtuldugun icin edinmis olabilir misin? ne bileyim, bir korku sahibi olmak ve sonrasinda ustesinden gelmek, bir dongu olabilir belki.

"scary maze game" diye geçiyor.

www.fugly.com burada var.

www.metacafe.com bir de bu var tabi :)

burda bahsettiğimi bulamadım baya basit yapmışlar çok zıplatmıyo :)alta işetir cinsten vardı bitane böle iki tane resim çıkıyodu dağlar falan vardı..saolasın yinede.

balckdog seninkiler basit değilmiş ama karşımda ki beceriksiz çıktı 3 gelemedi =)

fazla incelemedim sanırım bidaha bakiyim :)

gülmeyin ama ben az önce nasıl bir şeydi hatırlamak için tekrardan oynadım koltuktan 4-5cm kadar havalanmışımdır sanırım :)

bi tane labirent oyunu gibi bişi vardı, level leveldi sanırım. ilk leveli kolayca geçiyodun. 2.ye geçince yollar daha da darlaşıyordu pür dikkat kendini ona verdiğinde sonra birden bişey (yaratık işte) çıkıyordu müzik eşliğinde. bir de bu oyun/mail e baktığımda kulağımda kulaklık vardı, nasıl çığlık attıgımı hatırladım yine. ama kimseye göndermeyin ya sonra hiç küfür etmeyen insana bile küfür ettiriyor bu tarz mailler uyarayım baştan :)

Bu tadi gecici olarak su sekilde gecirebilirsiniz, dislerinizi fircalayarak. Ben gecen gun "Signal Dogal Beyazlik Portakal & Nane" aldim. Eski mentollu dis macunumla dislerimi bile ogure ogure fircalarken, bununla agzimin her yerini rahatca ve ferahca fircalayabiliyorum. Yani sadece dislerimi degil, dilimi, yanaklarimi, dis etlerimi, dudaklarimi.. Her yerimi fircalayabildigim icin o bahsettiginiz yemek/icecek tadindan eser kalmiyor.

Ama siz gece yattiginizda o tat yine agziniza gelecek elbet.. Sabah les gibi uyanacaksiniz. Onun bir cozumu var midir bilmiyorum iste.

tatli ye ve bol su ic olmazsa belki baska alkol paklar seni.. :)

ben genellikle 1.5 litrelik erikli suyu bitirdikten sonra o tattan kurtuluyorum. ertesi güne mide bulantısı vb bırakmamak için de iyi yöntem. tavsiye ederim.

kokusu vardır bir de bunun, insanın ağzını lağım çukuru gibi yapar, ne anlarlar biradan hala çözemedim, vodka varken.

limon iyi gelir derler biranın pis tadına, ama bilemicem.

meyvesuyu geçirir onu yahu kasma bu kadar

İçme bira, su iç, meyve suyu iç, votka iç fln. Nie üzüosun kendini

Eğer birayla birlikte sigara içersen, ertesi gün ağzında sanki bi avuç dolusu sulu çamur topağı varmış gibi hissedebilirsin.

Bol su içmek faydalı olabileceği gibi, sigarayla alkolu ayrı ayrı almak da iyi gelebilir.

Gerçi,
Kestaneyi istersen kavurup da yersin,
İstersen suda haşla,

Onun tadı da bir başka!

diğer markalarda da oluyor mu bu sorun? ben ağızda bıraktığı o yapış yapış tatlı tat yüzünden içemiyorum efes (bir de acaip şişiriyor diğer biralara göre). bulursam guinness veya heinekenden şaşmamaya çalışıyor en kötü ihtimalle tuborg tercih ediyorum.

kanunen satılmasında hiçbir problem yok. pratiğini soruyorsan (lisans değiştirilmesi filan) onu bilmiyorum.

programın sözleşmesinde mutlaka bir madde vardır bununla ilgili. Mesela dreamweaver cs3'te şöyle bir madde var:

"4.4 Devretmeme. YAZILIMLA İLGİLİ HAKLARINIZI KİRALAYAMAZ, SATAMAZ, ALT LİSANS YOLUYLA TAHSİS EDEMEZ, DEVİR VEYA CİRO EDEMEZ, İŞBU ANLAŞMA KAPSAMINDA AÇIKÇA İZİN VERİLEN HALLER DIŞINDA YAZILIMIN HER HANGİ BİR BÖLÜMÜNÜ BAŞKA BİR GERÇEK YA DA TÜZEL KİŞİNİN BİLGİSAYARINA KOPYALATAMAZSINIZ. Bununla birlikte, Yazılımı kullanma haklarınızı (a) (i) İşbu Anlaşmayı, (ii) Seri numaralarını, Yazılımı ve Yazılım ile birlikte paketlenmiş, ambalajlanmış veya ön kurulumu yapılmış tüm yazılım ve donanımlarla tüm kopyalarını, yükseltmeleri, güncellemeleri ve önceki sürümleri, ve (iii) Yazılımın başka formatlara dönüştürülmüş yazı tiplerini de devretmek (b) Elinizde her hangi bir bilgisayara yüklenmiş hiçbir yükseltme, güncelleme yedekleme ve kopya tutmamanız ve (c) Söz konusu gerçek veya tüzel kişinin işbu Anlaşma ile Yazılımın lisansını satın almanızı sağlayan diğer tüm anlaşmaların hüküm ve koşullarını kabul etmesi koşuluyla başka bir gerçek ya da tüzel kişiye devredebilirsiniz. YUKARIDA İFADE EDİLMİŞ BULUNANA KARŞIN, YAZILIMIN EĞİTİM, ÖN SÜRÜM YA DA SATILMASI YASAK KOPYALARINI DEVREDEMEZSİNİZ. Adobe, devir öncesinde sizden ve devralandan işbu Anlaşmaya uyulacağının yazılı taahhüdünü, kimliğiniz hakkında kendisine bilgi vermenizi ve son kullanıcı olarak kaydolmanızı isteyebilir. Devir işlemleri 4-6 hafta sürebilir. Daha fazla bilgi için lütfen www.adobeceea.com adresini ziyaret ediniz veya Adobe Müşteri Destek Departmanını (Customer Support Department) arayınız."

www.kaloricetveli.net - buradan normali işaretleyerek hesaplayın. günlük ihtiyacın altında yerseniz kilo verirsiniz, üstünde yerseniz kilo alırsınız.

Sadece boyunuza, kilonuza, yaşınıza değil metabolizmanıza da bağlı. Yukarıdaki gibi kalori cetvelleri normal insanları baz alırlar, metabolizmanız yavaşsa daha az kaloriyle hayatınıza devam ediyor olabilirsiniz. Misal uzun süreli az kalorili bir rejim yapıp, bol bol kilo verirseniz, muhtemelen metabolizmanızı yavaşlatacağınızdan, rejim sonrası normal bir yeme şekline dönseniz bile deli gibi kilo almanız olasıdır.

Şayet kurumsal kimliğe örnek veren bir şirketse zaten belli bir portfolio içinde ren kalıp ve kullanımlarının çizelgesi vardır. Yani şu şu şu mekanda şu renler kullanılır, belli renklerin kullanımı yasaktır veya belli bouytun altında logo kullanılmamalıdır gibi. Verdiğin örnek biraz basit olmuş. Mesela Microsoft kolay kolay kara bir zemin üzerine kırmızı Microsoft logosu koymaz işletim sistemi ve office reklamlarında...

renkler kurumsal kimliğin bir önemli parçasıdır diye düşünüyorum. en az form kadar renkler de önemli.

Hayır caiz değildir. Logo sizin görsel bir simgenizdir ve marka elemanlarınızın en önemlilerindendir. Bir marka elemanı kullanmanızın nedeni, insanların zihnine sadece sözlerle değil görsel olarak da kazınmak istemenizdir. Dolayısıyla tutarlılık ve süreklilik önemlidir, logo rengini farklı farklı kullanmak, her olay için farklı bir slogan kullanmaktan farklı değildir.

Bir logonun siyah üzerine beyaz, beyaz üzerine siyah gibi geçişleri olabilir ama bunun haricinde koyu yeşil üzerine açık yeşil, turuncu üzerine sarı gibi farklı renklerde kullanımları olmamalı.

@mrtksn sormak istediğim tam olarak buydu. yani renklerde her hangi bir özellik yoksa şirketi logonun rengi değil de tamamen şekli tanımlıyorsa ve tek renkse değişebilir mi?

O örnekte gösterilerini Adidas yapar, çünkü Adidas. Onun logosunun şekil olarak tanınırlığı rengin ötesindedir. Nike da yapar. Ama bir Garanti, yapmaz misal.

Farkındalığı o kadar yüksek bir marka değilseniz önermem ben şahsen.

nasıl ki türk bayrağının üzerindeki kırmızı beyaz başka renklerle değiştirildiğinde anlatım zarar görüyorsa kurumsal logolar için de aynı şey geçerli.

bence mail ile ulaşmak yerine belli konulardaki blog'ları araştırarak google reader gibi bir rss okuyucu yardımıyla makaleleri takip edebilirsiniz.

stumbleupon var misal.kaydolurken ilgi alanlarınızı giriyorsunuz milyon tane site öneriyor.saatler harcanabilir basında.
www.stumbleupon.com

Internete Outlook'tan mail alma dışında ulaşamadığımı varsayalım. O zamanlarda ihtiyacım oluyor böyle birşeye.

(bkz: rss)

leylak sarabi; elektrikli cezve dediğin hani şu carsi pazarda satılan kıytırık plastikten zımbırtılardan mi? yoksa daha dogru düzgün türk kahvesi makinalarindan mi?

o 1 ytl falan olanlardan değil :) ama türk kahvesi makinası olduğunu da sanmıyorum. şöyle bir şey işte: www.enucuzkaca.com

canim klasik cezvenin suyu mu cikti kullanmayin sunlari te allam ya :) neyse. hiç yapmadim ama tahminimce klasik cezve mantigi ile yürüyor bunda da işler. kahvesini, suyunu, sekerini koy ve bence fişini takmadan önce iyice karıstır. fişini tak calistir köpüğü kabarana kadar bekle. fişte iken karistirma karistiracaksan tahta veya plastik kasik kullan. afiyet olsun. hadi bakalim kazasiz belasiz :)

klasik cezvenin başında bekleyecek vaktim ve sabrım yoktu :) ama tadı aynı değil tabi.

cezvede yapmaktan bir farkı yok aslında. fincan ile ölçerek soğuk (kaynama sürecini uzatmak için) su koy, üzerine fincan başına 2 full dolu çay kaşığı kahve (marketten değil de aktar vb tipi bir yerden alırsan daha iyi olur, mesela damla sakızlı türk kahvesi nefistir) fincan başına orta için bir, şekerli için iki küp şeker, sonra güzelce karıştırıp makineyi çalıştır. bir kere taşırdıktan sonra köpükleri paylaştırıp fincanlara dök.

Yalnız o alet suyu çok hızlı kaynatıyor, en iyi kahve ağır ağır pişendir, öyle 40 saniyede kahve suda tam olarak çözülmüyor. belki kaynamaya başlamadan kısa aralar vererek pişme süresini uzatabilirsin.

tarifini bilmiyorum ama bunlar yasaklandı diye biliyorum ben.
www.haberler.com
ama sizdeki nasıl acaba? suyla ısıtıcı kısım arası yalıtımlıysa sorun yok...

show tv'ye özel jingle'lardı bildiğim kadarıyla.

müthiş gerici bir şeydi o evet. %99 kendilerine özgüydü.

aysila.com

durumun şişmanlıkla ilgili olmadığına eminim, senden daha şişman, kısa boylu insanların ilişki yaşadığına tanık oluyorum. bi kere onu geçiniz. bence nedeni diğer kız arkadaşlarınızın da sizin gibi olması. yani, nasıl desem tam birbirinizi bulmuşsunuz. herkes kendi tanıştığı insanlarla çıkmıyor, arkadaş vasıtasıyla insanlarla tanışmak da bir yolu sevgili sahibi olmanın. arkadaşlarınızla bu konunun çok muhabbetini yapıp kafanıza takmayın. "takmamak lazım, takılmak lazım."
bir de kendinizi o kadar güzel gözlemlemiş ve esprili bir şekilde ifade etmişsiniz ki söylemeden geçemedim.

yani belli ki bir özgüven problemi var.
şunu söyliyim ki, "şişman insanlarla kimse birlikte olmak istemez" diye bir şey yok kesinlikle. pek çok insan şişmanlığı fiziksel olarak çekici bulmasa da, sizi beğenecek(iç güzellikten falan bahsetmiyorum. fiziksel olarak çekici bulacak) hatırı sayılır miktarda erkek de var dışarda.

yalnız kendinize biraz özen gösterseniz, bir de çevrenizdeki erkeklerle ufak ufak flört etseniz bir şeyler olacaktır. illa gidip birinin peşine yapışmak yerine çevrenizde beğendiğiniz kişilerle hafif muhabbetler mesela. baktınız karşınızdaki de olumlu tepki veriyor, biraz daha belirgin sinyaller yollarsınız. utanılacak veya küçümsenecek bir şey değil bence flört gayet sağlıklı bir yöntem.

ayrıca reddedilmek de hayatın bir gerçeği. bunda gurur meselesi yapacak bir şey yok. herkes yaşıyor.

bende iki seneyi askin bir suredir abd de yasiyorum. dedigin gibi burda kendini dinlemek bir lanet.kendi kendine kaldigi zamanlarda insan cok garip seyler dusunuyor. aslinda bu dusundukleri mantiksiz seyler degil. ama gercekler biraz can yakiyor sanirim. birde insan kendini daha fazla tanima sansi buluyor bende ne kadar iyi bir arkadas ortami olsa da kendini cok acayip yalniz hissediyorsun. bu benimde geldigimin ilk sokunu altattiktan sonra sahip oldugum halet i ruhiyeydi. hala da oyle. ne yaptiysam gecmedi. buraya gelme sebebim olan problemlerin cozulmesi bile beni bu durumdan cikaramadi henuz. bi suredir bir iliski yasiyorum bu bile yetmedi. hala da kafamda bir cozum yok ama cok rahatsiz ediyor bu beni. bazen seytan diyor amerikasinida egitimini de kariyerini de herseyi birak don turkyieye ama turkiyede yasam pek mantikli gelmiyor. iste bu konuda mantigim ve duygularim arasinda kalmam da ayri bir rahatsizlik verici durum. simdilik kafamdaki en makul cozum okul bittikten sonra avrupaya filan yerlesmek turkiyeye yakin olmasi sebebi ile. orda ne olur bilinmez.

dedigin gibi fiziksel gorunum senin icin bir eksi. senin icin birinin arkadas ortaminda ustun koru gormus hoslanmis olmasi zor gibi geliyor bana. cunku gorunus ilk intiba acisindan onemli. biraz oyle yada boyle vakit gectikten sonra tanisilip kaynasilip sonra bir iliskiye baslama fikri daha olasi geliyor gozume. yani arkadas cevren. bide flort konusunda senin gibi dusunen birini bulman daha mantikli sanki. yani isin icinde ask olmasi lazim biraz. insan asik olduktan sonra cidden karsisindakinin dis gorunusu hic onemli olmuyor. bu konuda standartlarin disina cikip karsisindakinin cok degisik seyleri gozune cok guzel gorunebiliyor. ama asik etmek yada olmak cok kolay olmasa gerek.

senin icin diger bir eksi de burda okuyor olman. erkekler iliskilerinde karsi taraftakinden daha ustun bir konumda olmak isterler. ortak bir hayat yasamak yerine karsi taraftakine biraz kendi hayatini yasatmak isterler sanirim.bu yuzden egitimli kariyerli kadinlar erkekleri biraz korkutur.

aslinda burda okuyor olmanin bir artisi. pek fazla okuyan turk kiz olmadigi icin burda erkekler icin mucevher degerinde gibi bise.

sunuda unutmamak lazim ki bir erkegin bir bagyana hayir demesi cok zor bir durum. kadinlar bu konuda daha secici ve erkekler daha ac.

bide erkek arkadasi sahibi olam yada olmamak senin umrunda degilse bunu kendine dert etme. hic olmaz diye dusunme. oluyor. sen bunun olmasina karsi degilsen karsina birisi cikacaktir. sanirim boylesi senin icin daha kolay guzel ve ozel olur.

yanlis bise soylediysem ozur dilerim fakat elimden geldigince yapici olmaya calistim.

Şimdi dürüst olmanın gerekli olduğunu düşünerek yazıyorum aşağıdakileri bu bilinsin.

Acı gerçekler ;

- Erkekler,ilk görüşlerinde , kadınları dış görünüşleriyle sınıflar, yargılar ve "çekici ya da değil " olduklarına karar verir. Bu onların ne yazık ki genlerinde var. Kilo vermeni , özenli giyinmeni ve makyaj yapmanı öneriyorum.
Şimdi tabii , o kadar yüzeysel olmadığını , kadınların kişiliklerine değer verdiklerini söyleyenler çıkacakdır. Yeak yea ! demek istiyorum kendilerine. Haa, tabii belli bir süreyi beraber geçirirsiniz, size "o" gözle bakmayı aklına getirir, hem kişiliğinizdne hoşlanır hem de arkadaş yerine sevgili olmak ister şu, bu bilemem. Ama kadınlar -erkekler dünyasında işler böyle yürüyor. Cinsel olarak ilgi çektikten sonra duygusal olarak ilgi de çekebilmek daha kolay olabilir.

Çok da önemsememeni öneriyorum son olarak da, komplike yaratıklar değiller, ya da sen şanssız veya lanetli değilsin. Daha ilgi çekici bir dış görünüş olayı halledecektir.Biraz azimle, ve kendine güvenini kaybetmeden, onuda 1-2 ayda halledersin. Biliyorum kilo ver diyip geçmeyin demişsin ama, sorun buymuş gibi geldi bana..

kiloyu teşvik etmek için yazmıyorum asla yanlış anlaşılmazsın ben de sağlıksız buluyorum elbette ama bu tamamen kişisel tercihtir vee kilolu insanları çekici bulan kaç yüzbinmilyon adam/kadın var dünyada bunu biliyor muydun :)
bi de aşk varsa zaten onlar ayrıntı olarak kalıyor sadece :)

insanoğlu olarak seviye atladığımız, evrimin bir sonraki basamağına geçtiğimiz, düşüncelerle anlaştığımız filan yok.

sorun tabi ki bir miktar kilonla da alakalı. alakasız demek abesle iştigal kaçar. insanın kendine güvenini etkiler bir çok konuda.

napacağın senin seçimin. ama yaşın öyle çok geçkin değil zaten. kendine biraz bak, azıcık uğraş. açıkçası ver fazla ağırlığını. fiziksel bir bahanen yoksa vermemen için bir sorun da yok.

bu kadar basit yani. olayda çok karmaşıklaştırılacak bir taraf yok bence.

duymak istediklerini söylerdim ama ne senin işine yarar, ne de benim içime siner.
bir dişinin olayının %99 dış görünüş olduğunu üzülerek söylemeliyim. ama dış görünüşten kastım, dışsal formun değil yalnızca, o forma nasıl bir özen gösterdiğin (halihazırdaki vücut şeklinin üzerine koyduğun makyaj vs, ve kıyafetler) ve vücut dilin de aynı zamanda.
sağlıklı bir ilişki için bunların hiçbir anlamı olmasa da, bir ilişkiye sebebiyet vermek için "seksi" değer taşıman şart.
zaman olarak da ne yazık ki çıkmış kemiklerin moda olduğu bir dönemde dünyaya gelmişsin. viktorya dönemi olsaydı etli butluluğunda seksapelin doruklarında olabilirdin gayet. haliyle kilo vermen gerek.
ama büyük ihtimalle bu konuda da kendini engelleyen sensin. kiloyu verdiğin zaman, bu zamana dek zaten vermen gerektiğini kabullenmiş olacaksın, ve bu kadar süre kendini kilolu olmanın engellediği zevklerden mahrum bıraktığın için büyük bir suçluluk duyacaksın, ve bundan korkuyorsun.
öte yandan zayıf olmadan da seksi değer yaratmanın yolları var. inan bana tepeden tırnağa 10/10 luk bir bakım ile neredeyse eş derecede çekici olabilirsin. bunun için de nasıl giyinmen gerektiğini bulman gerekiyor. giyinmeyi bilmiyorsun demek istemiyorum, yalnızca halihazırdaki vücut formuna uygun aklına gelmeyecek tonla kıyafet seçimi hilesiyle muazzam farklar yaratabileceğini belirtmek istiyorum.
totalde bu zamana kadar olmadığın birşeyden (erkeklerle flört 'edemeyen' senden) başka birşeye (flört edebilen ve erkek arkadaşı olan sen) transforme olmak istiyorsun. kolay bir yol değil, zor da bir yol değil, yalnızca ne yapılması gerektiğine dair tonla pitfall var, ve bunlara kapılıp hevesi yitirmek çok olası. dolayısıyla bu süreçte psikolojik yardım alabilirsin. bu son kurduğum cümle dünyanın farklı yerlerinde farklı anlamlara geliyor biliyorum, ama yaşadığın çevre itibariyle türkiye'dekinin aksine "yav sen delisin bi doktora git yav" anlamına gelmediğini idrak edebileceğine güvendiğim için söylüyorum.
bir hedefin var ve buna ulaşmak konusunda kullanabileceğin bir sürü de araç var. neden hala kendini engelleyesin.
daha sonrasında ilişki dinamiklerine dair ufak detaylar kalıyor. evet, gayet ufak detaylar. üstelik çok şanslısın ki, karşı cins dizayn olarak işini çoook kolaylaştırıyor, doğası itibariyle . sana da tek kalan da naz yapmak, kendini ulaşılmaz kılmak (ama dozunda) oluyor.
özetleyecek olursak:
1 - psikolojik danışmanlık
2 - stil danışmanlığı
3 - fiziksel danışmanlık (form, kilo vs) alıyorsun. kendini olmak istediğin hale büründürüyorsun ve hayatını dilediğin gibi yaşıyorsun.

dış görünüş önemli değil demeyeceğim elbette önemli ama soylediğin kadarı ile oyle obezite gibi bir durumun yok, en azından boyun uzun. kendimden ornek vererek başlayayım, 13 yaşımdan 18 yaşıma kadar tek kelime bile etmediğim bir cocuktan hoşlanıyordum. çok havalı bi tipti boyle. arkadaşlarımın zilyon tane sevgilisi olurken o yaşlarda ben sırf o cocuktan hoslandıgım icin kendime hic bakmazdım boyle önüme geleni yerdim, sağlıksız ne varsa yapardım. kimsenin de yüzüne bakmazdım. ve mutsuz değildim! ilk zamanlar biraz hayal kırıklığı yaratıyordu ama sonra duruma alışıp oyle yaşadım. yani birinden hoşlanıyorsan eğer bu seni hayata bağlayıp kimseyle flort etme ihtiyacı hissetmemeni sağlayacaktır bence. ki çok da gerekli olduğunu düşünmüyorum. birinden gercekten hoslanıyorsan, gercekten seviyorsan birlikte olmalısın. kimse ilgimi cekmiyor demişsin, eger gercekten kimse ilgini cekmiyorsa bosver. ama ilgini ceken birileri varsa reddedilirim diye sakın korkma.

ikinci kısım; yine kendimden ornek vericem. hiç bir zaman çok zayıf bi kadın olmadım. işte bu bahsettiğim ergenlik dönemleri dışında. o zamanlar da düzenli spor yapıyordum o yüzden zayıftım. bırakınca hoop balık etli olma yolunda emin adımlarla ilerledim. hala da aynıyım. boyum da senin kadar uzun değil. ama inan etrafımdakilerin ilgisi hiçbir zaman eksik olmadı. oyle aman aman ahım şahım güzel bi tip de değilim yani onu soyleyeyim. tamamen senin tavrın, bakışın, gülüşünle ilgili bişey. ha bunları bilerek isteyerek kur yapmak anlamında soylemiyorum elbette, aksine ters mizaçlı biriyim mesela ben. herkesle asla merhabalaşmam, yeni tanıştığım insanlarla zor kaynaşırım. yani diyeceğim o ki, sen kendini çok fazla geri çekmedikçe seni beğenen, sırılsıklam aşık olan mutlaka olacaktır. seni baştan aşağı "sen" oldugun için sevecek birileri mutlaka vardır. kesin yani. ama ayırmayı bil, erkeklerin bazıları çok iyi rol yaparlar. sen de sırf ay benim hiç sevgilim olmadı diye, ilk hoslandıgın adama kalbini açma. çok kötü bi hata. ha yüzeysel ilişki yaşayabilirim diyorsan olabilir, hiç ilişkin olmadıgını goz onune alarak yüzeysel bir ilişki yaşayabilecek durumda olmadıgını düşünerek, hiç girme bu işe derim. gercekten seni sevdiğine, senin de sevdiğine inandığın biri olursa başla.

aksi takdirde çok kalbin kırılacak, hiç yapmasaymışım diyeceksin. eğer olayın boyutu cinsellik ise, soylediklerim aynen geçerli.

daha da tavsiye istersen msnden falan konusabiliriz :) bozma moralini.

öncelikle fazla kilo kötü bir şeydir, sadece estetik açıdan değil ruh ve beden sağlığınız açısından da çok kötü. bu konuda acilen ama acilen önlem almanız gerek. tabi ki kilolu kadınlardan hoşlanan erkekler var. her türlü kadın özelliğini spesifik olarak beğenen adam vardır. ararsanız bulursunuz. amma ve lakin her günün sonunda kendiyle başbaşa olacak olan kendinizsiniz. kendinizi kilolu seven erkekler var diyerek avutmanızla, kilolu olduğum için sevgilim yok diyerek üzmeniz aşağı yukarı aynı şey olur. insanın öncelikle kendini ve beklentilerine karşılık ne sunduğunu bilmesi, bunlarla yaşamayı öğrenmesi lazım.

öte yandan hangi koşulda olursanız olun özgüveninizi inşa edecek olacak sizsiniz. herşeyden önce sizden daha çekici görünen kadınların sizden daha mutlu olduğu yanılgısına düşmeyin.

şu bir hakikat ki sizin orda burda gördüğünüz ve erkeklerin ilgisini çektiğini düşündüğünüz, güzel bulduğunuz kadınların pek çoğu; erkeklere ilgi gösterdikleri için mevzubahis ilgiyi görüyorlar.

bu dünyaya gelirken size aralarında seçim yapmanız için 5 ayrı beden sunmadılar, ileride de sunmayacaklar. yani sizin elinizdeki budur ve farklı olsaydı nasıl olurdu diye düşünmektense bununla yapabileceğinizin en iyisini yapmayı düşünmelisiniz. bu anlattıklarımı salt ilişkiler düzeyinde algılamayın. bu dünyaya sadece aşık olup, sevişip, üremek için gelmiyoruz.

benim zıplayıp dokunamadığım potaya benden 15cm daha kısa ve 10kg daha fazla olan arkadaşım smaç basabiliyorsa bu benim şanssız, bahtsız vesaire olduğumu değil, bunun için onun kadar çok çabalamadığımı gösterir.

26 çok büyük bir yaş değil. zamanı geldiğinde bugün kafanıza taktığınız bu şeyler için kendinize kızacaksınız. insan olmanın kuralı bu.

eklemeden edemeyeceğim; burada bu kadar ilgi görmeyi başardıysanız eminim ki bunu başka ortamlarda da başarma şansınız var. biraz sabır, biraz çaba... herşey süper olacak.

ilişki kurabileceğiniz sosyal ortamlara takılın, ne bileyim söz ettiğiniz diğer kız arkadaşınız ve mümkünse bu konularda deneyimli bir arkadaşınızla birlikte dışarı çıkıp yeni insanlarla tanışın, bekarlar gecesi aktivitelerine katılın falan. tanışma konusunda deneyimsizseniz tanışma faslını internet üzerindeki arkadaşlık siteleri vasıtasıyla kolaylaştırabilirsiniz. niyetinizin biriyle tanışmak ve çıkmak olduğunu gizlemeyin ve reddedilmekten çekinmeyin. düşmeden bisiklete binmeyi öğrenmek mümkün değil, tabii ki bunu küçükken öğrenmek ve düşmek daha kolayken yaş ilerleyince insan düşmekten korkuyor ama deneye deneye bisiklete binmeyi de doğru düzgün düşmeyi de öğrenmek mümkün :)

arkadaslar, hepinize cok tesekkur ederim kiymet verip ve zaman ayirip cevap yazdiginiz icin. yanlis anlasilma kaygisi olan arkadaslar: soylediklerinize kirilmadim kesinlikle, bir kisminin farkindayim zaten. ayrica buraya boyle bir sey yaziyorsa insan zaten acik ve durust tepki istedigi icin yaziyordur. yoksa "avutma"yi yakin arkadaslar fazlasiyla yapiyor :)

durumu anlatis seklimden oturu kilo olayi ana mevzu gibi oldu sanirim. aslinda tek derdimin o olmadiginin farkindayim, ama ayni zamanda en azindan sagligim icin zayiflamam gerektiginin de farkindayim. acikcasi, ozguvenimi de etkiledigini de biliyorum. bu konuda bugune kadar ciddi bir girisimde bulunmadim hic, "kafaya koydum, yapacagim" diyip de siki rejimlere, egzersiz programlarina filan girmedim. bu aralar bunu yapabilir miyim onu da bilmiyorum. bir yandan da okulla ilgili islerim cok yolunda gitmiyor, onlari toparlamaya calisiyorum. gecen bahar psikolojik destek alma tesebbusunde bulundum ama sanirim derdimi yeterince anlatamadim. iki gorusme sonrasinda kadinin ozetle "aman kendine cok yukleniyorsun" dedigi hissine kapildim. hani "allah daha buyuk dert vermesin, halledersin iste bir sekilde" gibi. sonrasinda bir ay burada olmadigim icin devami gelmedi. zaten kadin da bir daha aramadi. ben de beni arayan soran olmayinca cok da onemli olmayan bir vaka olduguma karar verdim. aslinda en azindan bir kere daha gorusmeye gitmek istiyorum ama iste 4 ay oldu, hala arayip da randevu almadim...

bu arada bahsettigim yakin arkadas cevresi an itibari ile dunyanin uc bir yanina dagilmis durumda. burada yalnizim. dolayisiyla yepyeni (ve buyuk olcude daracik) bir sosyal cevrem var. burada arkadaslik muhabbetleri farkli yuruyor. milletin "arkadas"i degil, "spor arkadasi," "ofis arkadasi," vs. var genelde. sanirsin spor arkadasinla kahve icmek, ofis arkadasini komsunla tanistirmak yasak. dolayisiyla arkadaslik miktarin bulundugun aktivite sayisiyla dogru orantili. henuz bu konuyu da cozup fazla yol alabilmis degilim.

yorumlarinizda en cok icimi rahatlatan sey sandigim kadar "acayip" olmadigimi gormek oldu. oncelikle su bakim ve isve-cilve-flort olaylarini cozersem sanirim bu konuda bayagi bir yol kat edecegim. bu sirada ya da sonrasinda da sanirim daha fazla yasim ilerleyip bu kilolar uzerime kalici olarak yerlesmeden zayiflasam her bakimdan en iyisi olacak...

hepinize tekrardan cok cok tesekkur ediyorum!

Sevgiliniz olmamış olmasını, kendi tercihinizden çok, karşı cinsten ilgi görmemiş olmaya bağlıyorsanız; evet, kilo yüzündendir. Cyrano De Bergerac sadece bir hikayedir. Şöyle bir durum var. Diyelim ki kilo verdiniz (her ne sebeple olursa olsun)ve bir sevgili edindiniz. Düşünebilen bir insan olarak, sürekli; "zayıflamasaydım, bu insan şu an benimle olmazdı"yı taşıyacaksınız kafanızda ve bunu kabullenemeyecek biriyseniz yine kimseyle olamayacaksınız. Bence, sevgilim olsun diye kendinize sevgili bakınmayın. Kilo vermeyi de öncelikli tutmayın. Tabi zayıflayabilirseniz zayıflayın ama zayıfladıktan sonra hayatınıza girecek olan kişi; "eskiden de olsa, beni seçerdi" diyebileceğiniz biriyse ilişki yaşayın.

1 şişe şaraptan bir şey olmaz 1 şişe daha için.

bilinç kontrolünü yitirmek için de baya bir içmeniz lazım.bu konuda tekilayı öneririm.

sarhoş olmak bilincin ve bedenin kontrolünü yitimek değildir tabi ki. ayrıca yitirmeyin kontrolünüzü, bulduğunuzda eskisi gibi olmayabilir çünkü. en iyisi herşeyi tadında bırakmak.

iyi güzel demişsiniz de, 3 bira içtikten sonra midem bulanıyor. aynı şey şu an için de geçerli. su dahi içmek istemiyorum. bu bir problem midir?

insanimsi, eger istersen bu konuda biraz sohbet edebiliriz. pokercihocaefendi[at]gmail[nokta]com a email at.

Sarhoş olup olmadığınızı siz kendi kendinize biraz zor anlarsınız, yani size göre bilinciniz hep açıktır zaten :) (bkz: ben sarhoş değilim)

Bilincinizin durumu için etrafınızda ayık birileri olsun ki size bilgi versin...

crown ın söylediğine ek olarak: zaten 2 şişeyi de tek başınıza içmeyin bi zahmet. bilincinizi kaybetmek istiyorsanız yanınızda birileri olsun bari....

(bkz: tequilaboom)

ya want2die'ın dediği gibi geceyi hatırlamama durumunu istiyorum ben. mesela şimdi gece ne yaptım ne ettim hepsi bir bir aklımda. her anımda da ne yaptığımı niye yaptığımı biliyordum.
bir de tequilaboom deneyeyim bakalım.

şarap veyahut birayla sarhoş olmaya çalışmak kendinize işkence etmektir.
sarhoşluğa giden yolda bir iki genel parametre vardır,
birincisi vücut kütleniz, ne kadar fazla o kadar zor,
ikincisi, haliyle alkol miktarı
üçüncüsü, bu alkol miktarının ne kadarlık bir zaman diliminde metabolize olduğu.
şimdi tarifimize geçelim,
hızlı metabolize olması için boş mide alıyoruz.
sonra, almak istediğimiz esas bileşen alkol olduğundan, bunun konsantre bulunduğu bir içecek seçerek mesanemizi ve midemizi zitmiyoruz. (ha alkolle başka şeyleri zitiyoruz o ayrı)
içecek olarak %40ın altına düşmeyin. örn : tekila, vodka, viski, rakı.
bunları birşeylerle karıştırmıyoruz.
şimdi en önemli kısmı, her ne karışım hazırladıysak çok hızlı içiyoruz.
bu ilk seferde zor gelen şey olacaktır zaten. o yüzden hedefler koyarak kapasitemizi bulabiliriz.
mesela ilk hedefiniz çeyrek şişe (70likin) vodka shotlamak olabilir. içimi kolay vodka olarak gilbey's öneririm. (bir de allah için, sarhoş olmak için içiyorsanız güzel bir içkiyi heba etmeyin, ortakarar içilebilir ucuz bir varyantını alın, günah.)
shotlamak da şart değil aslında, ama yudum sayısı arttıkça içmek zorlaşabilir. takriben yarım şişeyi tükettiğinizde zaten kendinizle veya tanrıyla konuşmaya başlarsınız. daha da ileri gitmek de sizin tasarrufunuzda.
alkol komasına girmek için 2 büyüğü bu şekilde hızlıca bitirmek kafidir normal koşullarda. haliyle bunu göz önünde bulundurup, kendinize zararı modere tutmaya çalışın.
ÖNEMLİ : bu yazı sadece bilgilendirme amaçlıdır ve doğacak herhangi bir zarar okuyucunun sorumluluğundadır.

1 şişe şarap içip neden sarhoş olamıyorum diye düşünmek gün içinde sadece 1 dilim ekmek yiyip neden kilo alamıyorum diye hayıflanan insanları hatırlatan bir eylem

sarhoş olmak kontrolü yitirmek değildir aslında, kontrolü başkalarına bırakabilmenin güzelliğini fark etmektir. (kontrol delisi insanlar içn konuşuyorum, bunu böyle sorduğunuza göre sizin de böyle olduğunuz intibası uyandı nedense)
bu yüzden içki arkadaşlarla, sevgiliyle vs birlikte içilir. biri düşer, biri tutar. sonra tam tersi olur falan. bilincini yitirdiğin anlar genelde uykuya yenik düşme, daha doğrusu sızma dakikalarına tekabül eder. gerçi evet bi şekilde yürüyüp, üstünü falan çıkarabilecekken bunları hatırlamıyor olabilirsin ama bu uzak bi ihtimal. genelde bilincin kapandığında sızarsın.
bilincin kontrolünü yitirmekse sanırım düşüncelerinin farkında olmadığın yerlere gitmesi, konuşmada rahatlama vs gibi şeyleri sağlayan durum. bu da o kadar zor değil aslında. "geceyi hatırlamama"nın garantisini veremem.
tekila bu konuda bir numaradır. lhun'un anlattığını söyleyecektim bende direk, ne kadar içtiğin kadar önemli olan bunu ne kadar sürede içtiğin. ve ek olarak nerde içtiğin de çok önemli.
mümkünse yüksek müzik olan bi yere, yanında insanlarla birlikte git. bu iş için ayıracağın bir miktar paranın olduğunu varsayıyorum, zira dışarda tekila diğer içkilerden pahalı.olanağın varsa şişe açtır, kalanını götürebilirsin :)
neyse tekilaya başla, şahsi tavsiyem tuz-limon-tekila'dır sırasıyla. bir buçuk saatte 10-13 shot falan içersen hem beden kontrolünü hem bilinç kontolünü kaybedebilirsin. bu arada eğer seviyorsan dans etmeni, hiç olmadı ritmle birlikte sallanmanı önericiim, tekilayı oturarak içersen pek bişey anlamazsın, kalktığında dünyan şaşar kusarsın falan hiç gerek yok böyle şeylere. yok ayakta duramam dersen arada, 10 dakikada bir falan kalk en azından. sarhoş olmak için bu iyi bir yöntemdir.
ayrıca, içtiğiniz şeylerin midede yarattığı problemler içki kültürünün ve geçmişinin gelişmiş olmamasından öte anlamlar içerebileceğine dikkatinizi çekerim. tekila, rakı, vodkanın dibini görmeden kalkmayan biri olarak ben, şarap içemem mesela. gastrit, ülser vs gibi mide problemleri mayalı içkileri kabul etmiyor. bu yüzden şarap ve birayla kendinizi zorlamanın manası olmayacağı gibi, farklı problemler yaratabileceğini de belirteyim dedim. ayrıca rakının bu anlamda ilaç niyetine içilebileceğini de söylemeden geçemiyciğim.

Tek başına, evinde ve oturarak içiyorsan sarhoş olman daha uzun zaman olur. Çünkü konuşmadığından ve hareket etmediğinden alkolün kana karışma süresi uzar. Dikkatini çekti mi bilmem ama tekelle aynı kalitede bira satan yerlerde evde içilenden daha az içmene rağmen daha hızlı çarpar. Bir şişe cumartesi ile sarhoş olman biraz zor.

Sarhoş olmak ne dersen, değişir. Şöyle ki içer içer içersin ama gayet bilincin açıktır. Doğru dürüst yürüyebilmektesindir, sallanmamaktasındır. Ama ağzından normalde etmeyeceğin laflar çıkabilir hatta normalde asla aramak istemeyeceğin birine gecenin köründe mesaj çekebilirsin. Ardından da evine gidip bir şey olammış gibi mışıl mışıl olursun. Sabah kalktığında ise ne bok yedim de attım o mesajı dersin. Bu durumda beden kontrolün yerinde ama bilinç değilmiş demek ki. Sarhoş deyip dememek sana kalmış.

Öbür türlüsünde de kusup duran ama yeni içkiyi reddedip evine gitmek isteyen bir örnek koyalım. Görünüşe göre daha sarhoş ama aklı yerinde. Anlayacağın vücut ve akıl sarhoşluğu biraz birbirinden ayrı. Yok ben her türlü kafayı güzel edecem diyosan şarapla uğraşma aç bi 70'lik rakı; illa ki güzel olursun. :-)

Ha bu arada madem şaraba başladın, yatmadan önce bol bol (yarım litreden az değil) su iç ki sabah kalktığında su kaybından başın deli gibi ağrımasın... ;-)

altın değerinde bilgiler ve tavsiyeler için teşekkürler. açıkcası içkiyi fazla sevmiyorum fakat ahandanick'in de değindiği gibi kontrol sorunları yaşıyorum.
şarabı ucuz olduğundan tercih ediyordum. bundan sonra 3 şişe şarap yerine bir şişe rakı, olmadı votka alırım.

vürüz sanırım bu. bi zamanlar internet explorer kullanırken olmuştu bana. daha fazla bilgi veremeyeceğim sanırım, hatırlamıyorum ne yapmıştım. ama bu bir virüstür.

firefox'u tekrar kurabilirsin.

Internet Download Manager candır fakat paralıdır
www.internetdownloadmanager.com adresinden indirip 1 ay süreyle deneyebilirsin
ayrıca forum.donanimhaber.com şu adreste nası kullanıldığını resimli falan anlatan bi yazı da var.

da'da filan olmuyor mu?

freedownloadmanager

Tabii ki orbit. Firefox'a da çok güzel entegre oluyor kendisi.

evet orbit de iyidir bak.

flashget, orbit, freedownloadmanager. iyidir bunlar. ben flashget güzel gözüktüğü için onu kullanıyorum. flashget classic öneririm. diğer sürümü torrent ve emule linklerini de indiriyor. bence gereksiz.

www.flashget.com

internet download manager paralı. bence ücretsizi varken hiç bulaşma. idm çirkin (arayüz olarak). paralı olması daha iyi olduğu anlamına gelmiyor.

flashget+flashgot mükemmel oluyor. örneğin bir sitede lost'un ilk sezonunun bütün bölümlerini buldunuz, ama arada başka yazılar da var bölümün ismi yazıyo mesela falan. seçiyosunuz ne var ne yoksa, ctrl+f2 yapıyosunuz, tak bütün linkler flashgette. flashgette hasarlı dosya problemini ben de yaşıyordum ama farkettim ki aktif downloadları pause yapmadan bilgisayarı kapatmazsam sorun olmuyor. hatta en güzeli bilgisayarı download bitene kadar açık tutuyorum, ayarlardan "indirme bitince bilgisayarı kapat"ı seçiyorum, kendisi hallediyor. bunlara dikkat etmeye başladığımdan beri bozuk dosya problemim olmadı. kullandığım flashget de 1.96.1073. bana göre klasik sürümden daha iyi.

ek olarak, bahsi geçen diğer programları da denedim ama bu işlerin teknik yönleriyle pek alakası olmayan sıradan bir kullanıcı olarak, flashget için daha derli toplu ve kullanışlı, miniş miniş, sevimli mi sevimli bir program diyebilirim. hayat arkadaşım oldu meret yahu. seviyorum.

ben de oyumu kesinlikle [flashget+flashgot] ikilisine veriyorum.

flashget ve flashgot +1

Bu devirde flashget kullanan var mı hakikaten bu kadar? Oldu olacak getright desin biri de. Orbit+flashgot iyidir.

igetter muhtesem program, forumdan linkleri topluca secip copy yapiyorsunuz, sonra igetter penceresini acip paste yapiyorsunuz, aslanlar gibi inmeye basliyor dosyalar. Üstelik ucretsiz de kullanabilirsiniz. (Basta 12 saniye bekleyen bir hadi satin al penceresi var ama fonksiyonel olarak bir eksigi yok satin almazsaniz)

bence kara resmi gazetede yayınlanmadan önce kayıt sildirmeleri gerekir, önceki afta pek çok kişi öyle yapmıştı. ha eğer halen okuyanlara yönelik bir düzenleme yapılırsa bilemem. en garantisi öğrenci işleri ile görüşmek bu konuyu.

Daha önceki af kanunlarında "şu an öğrenci olanlar" için bir madde varmış. ancak bu seferki kanun tasarısında henüz böyle bir madde yok. kanun tasarısı gelecek hafta içinde meclis genel kurulunda görüşülecek. belki böyle bir madde eklenir ama bilemeyiz.

en iyisi bir an önce kaydını sildirmen olabilir.

www.ogrenciaffi.org

böyle bir site var, af için çalışanların oluşturdukları. forum bölümünde böyle sorular oluyor, bunları okuyabilirsin, sen de sorabilirsin.

basın da haber7 sitesinde tasarının içeriğini anlatırken şöyle diyordu;

Yükseköğretim Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'na göre, yükseköğretim kurumlarında hazırlık dahil bütün sınıflarda intibak, ön lisans, lisans tamamlama, lisans, pedagojik formasyon, lisans üstü, tıpta uzmanlık ve sanatta yeterlik öğrenimi gören öğrencilerden; 28 Haziran 2000 tarihinden bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar, kendi isteği ile ilişikleri kesilenler dahil her ne sebeple olursa olsun ilişiği kesilenler ile ***bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 2 aylık başvuru süresi içerisinde ilişiği kesilenler***, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 2 ay içinde ilgili yüksek öğretim kurumuna başvuruda bulunmaları şartıyla bu maddede belirtilen haklardan yararlanacaklar.

eğer bu şekilde çıkarsa af çıktıktan sonra dilekçe verip kaydınızı sildirip aftan yararlanabilirsiniz ki daha önceki çıkan bir aftan bu şekilde yararlanan biri olduğunu biliyorum.

@nikdediginnedirki nin yazdığı husus doğru ama bence sen yinede af çıkana kadar ilişiğini kes. nolur nolmaz.

öğrenci işleriyle konuş.

cevaplar için teşekkürler arkadaşlar

Herkes bir dörtlük çevirse hemen hallolur bu iş.

1. dörtlük

Güvensizlik ve nefret Melvin topraklarına hakim
Vahim ve anlaması zor bir yara
Hepimizin acıyla katlamak zorunda olduğu
Bu çürük - cesur, deva bulana dek

2. dortluk

gecmisteki cabalarimiz ve kavgalarimiz,
oldu bizim dehset ve muazzam korkumuz,
iste bu yuzden bir gun uzay-zaman kirildi,
bu kirikla eski dunya yenisinden ayrildi.

dortluk diye kafiye olmasina dikkat ettim ama sictim galiba. neyse...

4. dörtlük

doğuda ve batıda alametlerin ızdırapla yükseldiği gibi
kuşandı bir kanatlı ve hain en korkusuz canavarın tüylerini
ele geçirecek ve zaptedecek yeşil topraklarını ve kalplerini
tüm o yok sayanların kraliçemizin zaferlerini

her ne kadar benim sorum olmasada bu, çok teşekkürler arkadaşlar..
birlik ve beraberlik gözlerimi yaşarttı.

SÜPERSİNİZ YAAA ÇOOOOOOOOOK TEEKKÜR EDERİM SÜPERSİNİZ!!!!=)))))))))))))))))))

the witcher. aldığın quad core'un hakkını verir kesinlikle.

sürükleyici bir hikaye; bioshock (multiplayer'ı yok ama)
hiç sürüklemeyen, ama quad core'un hakkını veren oyun; crysis

- bioshock
- s.t.a.l.k.e.r. soc/cs
- mass effect
- dead space (çıkmak üzere)

call of duty 4 derim, hala oynamadıysan.

fallout 3 geliyor en kralından

ben de ayni sorundan yakiniyorum :)
the witcher cok guzel ama enhanced edition olsun

aklima gelenlerden birkac tane daha ekleyeyim;

* assasin's creed (yav bu cok guzelmis, ama kontrollere alismak baslarda zor olabilir)
* blacksite
* enemy territory: quake wars (ozellikle multiplayer)
* gears of war (bal+kaymak)
* alone in the dark

(bkz: company of heroes)

quadcore biraz fazla gelir bu oyuna ama hayvanlar gibi de oynarsın. half life 2 serisi diyorum ben. hatta orange box al içinde bir ton oyun var. multiplayer olarak da team fortress 2 gibi bir canavar var.

işlemci: intel quadcore lar işinizi görür.
ekran kartı: en az 256 bitlik olmalı ati hd 4870 olabilir
harddisk: wd velocity raptor 10000 rpm lik ya da ssd bir disk olabilir tabi ssd ler yeni olduğu için pahalıdır.
anakart: upgrade e müsait bi anakart seçebilirsiniz. bol pci yuvalı gerekirse crossfire veya sli destekleyecek şekilde.
ram: anakartın müsade ettiği şekilde en az 2gb yeterli olur. bu ramlerin de high performance olanları var, ddr3 destekli 1066mhz frekansında çalışan onlar gayet iyidir.

ama tüm bu parçaların içinde bence enönemlisi harddisktir en az 10000rpm lik bi disk olması lazım. piyasada genelde 7200 rpm var. harddiskiniz ne kadar hızlı olursa render süreniz de o kadar kısalacaktır.

ortalama fiyatı da burdan hesaplayabilirsiniz.
www.gigatek.com.tr

ssdye kesinlikle gerek yok, onun yerine ucuz disklerden raid yapin, data onemli ise mirroring hiz onemli ise striping. veya ikisi birden.
Native 64 bit destekliyorsa kullanilacak programlar 4 gb ram ve vista 64 bit (windows server 2008 64 bit de olur) uygundur.
SLI'ya cok gerek yok 4 monitor kullanilmayacaksa.

soyle bir durum var: bir oyun bilgisayari genellikle herhangi bir sistemden cok daha gucludur, cok abartmaya gerek yok bazi seyleri.

ben size kendi konfigürasyonumu söyleyeyim:

intel q6600 quad core işlemci
asus strike 2 formula anakart (bu anakart gereksiz pahalı iki üç ciks özellik için verilmez o kadar para, sen daha ucuz bir board'a yönelebilirsin)
4gb kingston hyperx 1066mhz 4x1 kit (4x1 alarak biraz hata yapmışım 2x2 daha mantıklı)
2x250gb seagate sata2 harddisk
msi 8800gts 512 mb ekran kartı

Makinede harddiskleri stripe/raid0 yaptım, tek 500gb görüyor, bölümlemeden Windows Vista 64 bit kurdum. illustrator'ı bilemem ama photoshop cs3'ü 3-4 saniyede açıyor ve photoshop 200mb'lık tif dosyalarını beklemesiz gösteriyor.

eğer takvim yapacaksan o kadar kasma..core 2 duo falan birşey al, üzerine 2 gb ram çaktır, 256 mb ati rodeon ekran kartını da ekledin mi tamamdır. hard disk olarak da sata bir hard disk al..bu kapasitede makinelerde bilboard yapıyoruz biz fotoşopta, 3,5 metre x2 metre ebadlarında..Böyleyken böyle..

bu hp'ler ilginç. toshiba'nın yeni ucuz modelleri hp'nin eski makinelerine benziyor, hp'ninkiler de eski toshiba'lara. 6920 güzel, iş görür. zaten laptopta artık süper makine alayım 10 sene kullanayım devri biti. ucuz, şık, iş gören bir şey alıp kullanıcaksın işte.

Bende pavillion dv6700 serisinden bir notebook var. Mart ayindan beri kullaniyorum, neredeyse devamli acik. Gayet guzel calisiyor kendisi, hic problem yasamadim.

abimde dv6500 var. sp3lü xp ile formatladıktan sonra resmi siteden indirdiğimiz driverlar işe yaramadı. sp2de sorun olmadı ama. neden olduğu ile ilgili forumlarda cevap ararken bir çok kişinin dv serisi ile sorunu olduğunu gördüm.(özellikle webcam) böyle felaket tellallığı yapmış gibi oldum ama (bkz: based on a true story) yaane.

Ben yaklasik 1 senedir 6920 kullaniyorum ve tavsiye ederim. En ufak bir problemle karsilasmadim. Islemcinin AMD olmasi asiri isinmalara yol aciyor suphesi olmasin kafanda. Anakartin falan yanma hikayeleri 10 sen oncesinden kalmis sanirim. Cunku bundan bir onceki bilgisayarim da HP nin AMD islemcili bir modeliydi. 5 senedir kullaniyorum onu. Hala daha babalar gibi calisiyor. Fiyat performans acisindan gayet guzel bir secim bence.

hp ile ilgili çok sorunlu falan deniyor ama ben de yaklaşık 1 yıldır kullanıyorum dv6000'i... hiç format atmadım,gayet de kastırıyorum aleti. memnunum.

bi ben mi bahtsız bedeviyim ülenn.
2 senedir 3 defa servise gönderdim ben pavilionumu.birinde anakart değişti,birinde fan değişti vs.cok sorunlu kendisi ve halen alev ateş yanıyor oyun oynarken.

İnternette çok kötü yorumları duymuştum pavilion'larla alakalı. Genel sorun da sürekli olarak "Aşırı ısınma" idi.

pili bitip kapandıysa kendine gelmesi biraz zaman alabilir. ne kadar süre şarjda beklettiniz?

farklı bir usb kablosu mu kullanıyorsunuz? yanında usb kablosu geldiyse onu kullanın, gelmediyse de kısa kaliteli kablolardan alıp deneyin. belki çözülür.

Bir müddet (10-15 dk) bağlı kalsın. eğer hala şarj olmuyorsa yeni aldığınızdan ötürü içiniz cız edebilir ama; bozuktur.

elektrikli şark aletleri vardı ipod için sanırım.bir de onu deneyebilirsiniz.gerçi fiyatları biraz pahalıydı en son.

cihaz arızalı fln değil,

itunes ile şarj edeceksin, gene olmazsa küfür edip edip tekrar tak çıkar, itunes windows ortamında sorunlu, sonra basılı tutup bir reseti var onun onu yap. googleden bak..

@thefirstfbli: itunes kapalıyken de aslanlar gibi şarj olması lazım. resetlemeyi de denedim diyor.

eğer ipodu bilgisayara bağladığınızda elma görünüyor, ışığı 1 saniye yanıp sönüyor ve bu işlem döngüye giriyorsa sorun yok, bekleyin. benim nano'nun pili tam bittikten sonra bilgisayara bağlanıp kendine gelmesi 15 dakikayı buluyor bazen. bir de yeni almışsınız, kutu içinde uzun süre pili bitik durduysa normaldir.

ayrıca apple amca ne diyor: "ipodunuzu kullanmasanız bile ayda bir pilini tam olarak bitirip tam şarj edin, öyle dursun kenarda"

Teşekkürler.
Sorunu buldum, evet arızalıymış. farklı farklı 3 er saat sonrasında 24 saat de denedim. doldum diyor ama ısınma felan hiç olmadı, acaba şarj mı olmuyor dedim. hakikaten öyleymiş. bilgisayara takılıyken çalışıyordu ama çıkarır çıkarmaz kapanıyordu. değişim için de servisten onay lazımmış, sonuç iade oldu. Biraz da benim aldığım sanki temizlik ürünü gibi geldi bana. 4. nesillerden önce. olur da birinin başına gelir belki benden başka. Sorun: Pil şarj olmuyor. Çözüm: iade (bence bir kere servise giden aletten bir daha hayır gelmiyor.)

Şahsen çatalca'yı bilemiyorum ama o tip mekanlar türkiye'de az ya da çok mutlaka iş yapıyor. tabi başında duran adamın sosyal becerileri çok önemli. gençleri yığınlar halinde çekebilmek, alışkanlık yaratabilmek lazım. Bunun için tabi ki ilk başta fiyatı düşük tutman lazım.

batmaman için haftalık ve aylık maliyetleri çok düşük tutman lazım. Zaten o işin giriş maliyeti yüksek. 5 tane lcd ve 5 tane ps3'ün, masaların, ıvır zıvırın nerden baksan 8-10000 lira arasında bir maliyeti vari, vergi levhanı, tabelanı saymıyorum. saatte 2.5 ila 5 ytl arasında 4 ytl gibi bir gelire göre hesap yaparsak mekan kendini kurtarmak için 8-10000/4 = 2000-2500 saat çalışacak, o da ortalama verimle neredeyse 1 yıl eder.

Elindeki malları satışa çıkarırsan tabi ki ciddi zarar edeceksin ama bu sorunu işe başlarken ikinci el malzemeye para gömüp, ilk maliyetleri düşük tutarak ortadan kaldırabilmen lazım.

milet çay kahve içmez, içsede çay kahveden para kazanamazsın. ama oyun film vb satıp ps3 kiralayarak falan ufak ufak kazanabilrsin.

ve evet ortak girmek demişsin o da tabi ki sıkıntı çünkü maliyetleri kısmak da kısmak dedik. iki boğaz dediğin zaman işte tutunabilmeniz için daha iyi kazanmanız gerekecek.

bana çok cazip bir iş gibi görünmüyor, ama tabi ki yorumum tamamen yüzeysel. bu işe olan talep ne durumda, maliyetler ne çok da ayrıntılı bilmiyorum. bence eğer ilk maliyeti ve kira vb sürekli maliyetleri düşük seviyelerde tutabileceksen işe girmeyi düşün.

elektrige yılbasından beri %75 zam geldigini düşünün aklıma ilk o geldi valla.

çatalca da oyuncular ps3 oynamak için atıyorum 5 lira fazla verirler mi?

bence oyun oynarken çay kahve içmezler ama sandvic tarzı cabuk yenen seyler gidebilir.(cay kahvenin içimi yavas ya o bakımdan oyun oynama anında zor olur gibime geldi)

ikinci el alın ps3 leri, bilemiyorum sonucta fikir tutmazsa bile çok zarar etmeden satma şansınız olur en aızndan.

ama arkadaşlarla girme kısmı bence sakat olabilir, yani sonucta bi dukkandan kaç haneye ekmek cıkar bilemiyorum.

Şimdi bildiğim kadarıyla ps2 lerde merkezi bir HDD ile millet girip istediği oyunu açıp oynuyordu ayrıca bu oyunlar tabiki kopyaydı. Ancak ps3 de böyle bir durum yok illa orjinal almanız gerekli mesela fifa 09 u 10 ps3 varsa 10 tane alacaksınız çünkü oyun makinedeki kullanıcı adına kaydedilip PS networkde oturum açıyor. Ayrıca kollar kablosuz olduğundan hem şarj işini düşünmek zorundasınız hem de kolların yürüme olasılığı yüksek.

Valla joystick olayını kontorland usb joystickler makineye uyuyuyor onla 20 ytl'ye çözerim sanırım yürütülme ihtimalin karşı.. Ne bileyim mesela ben bi makineden günde 25 lira çıkartır 5 makinedende günde ortalama 100 ile 125 ytl arasında bir şey kazanırım diye düşünmüştüm. Bu da ortalama 3500 ytl'ye tekabül ediyordu.. Belki baya bi fantazi yaptım ama demin burdaki bi kaç playstation salonunun önünden geçtim de lise gençliği hala playstation 2 oynuyor enteresan bir şekilde.. Ona da nerden baksan minimum 1.5 ile ile 2 ytl arasında bir şey veriyorlardır herhalde. Birde buranın tüketici arzı bi acayiptir. Mesela okul yolu üzerinde yanında koca süper market olmasına rağmen bir bakkal iş yapabiliyor, ya da sıradan bir butik. Şimdi benim playstation 3 fikrim bütün bunları göze alırsak iş yapamaz mı diye düşünüuorum ? Bu arada arkadaşlar derken bir ben birde bir arkadaşım yani 2 kişi.

normalde iyi kar elde ettiklerini biliyorum.

boluda 15 ps3'e, 15 102" lcd/plazma tvlere sahip bir yer vardi. saati 3 ytl 2 saati 5 ytl uzerinden fiyatlandirmasi vardi. gerci yer onemli olmadigi icin izbe bir yerde acmisti mekani ama icerisi gayet ferahti insanin kalkasi gelmiyordu. cok dolu olmamasina ragmen oyle boyle masraflari cikarttiklarini soyluyorlardi (cok dolu degildi cunku universiteler tatildi) ortalama 5 makina her daim dolu oldugunu, benzer kafelerden 3 tane daha oldugunu ve bolunun nufusunun epi topu 105.000 oldugunu goz onunde bulundurursak her nerede olursa olsun bu tur mekanlar is yapar.

ekleme: yan kazanclarla bir seyler elde etmek daha mantiklidir. normalde bu tur mekanlar yas sinirina tabii ve polis siki kontrol ediyor. bu sebeple kopyadir sudur budur kiralamadira girmeyin derim sonra basiniz cok "agriyabilir". bunun yerine mekanda tosttur, sandivicdir benzeri seyler ve kutulu/sise icecikleri satin.

mekani su sekilde tasarlarsaniz daha mantikli olur tahminim. duvara monte televizyonlar ve hemen onunde duran ps3. ucuz maliyetli ama sik gorunen koltuklar ve ayaklari uzatmak icin puf (cok absurd gorunse de bu cok onemli kanimca). bunun disinda bir de klima taktiniz mi tamamdir. baska herhangi bir sey almayin mekana -daha ne alayim ulan diyebilirsiniz gerci-.

maliyeti bastan dusuk tutmak icin urunleri 2. el almak en mantiklisi daha once soylendigi gibi. televizyonlarin omurlerini feci sekilde somureceginizi dusunecek olursaniz ucuz ama kotu de olmayan lcd/plazmalar tercih edilmeli. hatta plazma tercihi dusunulmemeli zira pixel yanmasi vsden bahsediliyordu.
oyunlari bile 2. el alabilirsiniz. ayrica oyunlari bastan cok cesitli tutmaniza gerek yok. milletin ne oynadigi belli, pes. bunun yanina bir cesit daha oyun koyun uzun sure insanlari basina baglayabilecek gerisini bosverin gitsin.

Piyasayı biraz araştırdımda mesela ntsc-j makineleri 600 ytl'ye getirtebiliriz bu da kabataslak ps3 masrafının 3000 ytl olacağını gösteriyor. Hd Ready tv'yi de zannedersem 700 ytl'ye bulabiliriz ki teknosa.com'da buna benzer bir ürün görüm onlarda 3500 ytl eder yani makinelere ortalama 6500 sayarız. Birde bunların soğutmasıdır, kıldır tüyüdür dükkan düzenlemesidir falan var. Ruhsat harçları, mükellefiyet açılışları bağkur vs derken zannedersem 15.000 ytl civarına bize patlar bu iş. 2 kişi için acaba değer mi ki ? Birde öğrendim ki bizim burda bi yer daha ps3 oynatıyormuş ama mekan pekte matah değil, gündüz bile ampullerin yandığı hala ateri makinelerinin olduğu bir yer. Ne olursa olsun bu beni piyasaya girme konusunda biraz kuşkulandırdı şimdi.

benzer bir başlık olduğu için bende bir soru sorayım dedim nintendo wii cafe açmayı tasarlıyorum o iş yaparmı ?

eğer toplam maliyet 15000 ise ortak işi tavsiye etmem. illa açacaksanız şartlarınızı biraz daha zorlayın ve tek başınıza açın derim. en azından kafanız daha rahat olur. iş yapmayan bir iki ayın ardından ya kanka ben bu iştn ayrılıyorum muhabbetine maruz kalmazsınız.

Bu yaz Ankara'da PS3 kafe tarzı bi yerde çalışmıştım, maliyetleri gelir gider dengesini bilmiyorum ama PS oynayan insanlar kola içiyor, tosttur patatestir allah ne verdiyse yiyor, bu tost patates olayının maliyetini düşük tutup görece uygun bi fiyattan verebilirseniz kafeyi uğrak yer haline getirebilirsiniz, öyle ciddi meblağlar getirmez belki ama müşterinin ayağını alıştırır ve mekanda aldığı hizmetten duyduğu memnuniyeti artırır, orta ve uzun vadede bence en önemli şeylerden birisi müşteri memnuniyeti. Zira bu iş biraz alışkanlık meselesi, ayağı alışan müşteri sık gelir, kalabalık gelir, arkadaşına tavsiye eder derken köşe dönülür efem. Bir zamanlar internet kafe faresi olduğum için de biliyorum biraz, dışardan dökük, dandik görünen bi mekan yiyecek içecek ucuz, muhabbet de güzelse tadına doyum olmayan bi yer olur.

Ha bişey daha eklemem lazım, çalıştığım yerin patronu habire rekabetten yakınıyordu, civarda hangi alternatifler var, ne kadar cazipler falan bunlar da oldukça mühim tabi. Bence bi PS kafeye bir süre müşteri gibi takılıp piyasa araştırması yapmak, gençlerin beklentilerini falan gözlemlemek acayip faydalı olabilir.

biraz geç oldu ama
çınarın ordaki ibrahim abi sabote etmezse iyi fikir bence :)
sahi o hala ps3'e gecmedi mi.

güzel temiz bir yaparsan bence tutar...
çatalcaya geldiğimde ben gelirim sahsen

NOT yoksa iddia bayinin yanında acilan dükkan seninmi

@€xpolerer

galiba çatalcalıyız ? :D

Dediğin yer benim değil ya, benim dükkanım bile yok.. Birden kafamda bi arkadaşla birlikte öyle bir fikir tezahür etti işte :)

ps3 ve ps cafeleri esas kârlarını oyun sırasında dayadıkları içecek ve yiyeceklerden sağladıklarını söyleyebilirim.

Supervisor password'lar oluyordu genelde. Modelini de yazarsan bakabiliriz.

biraz amatörlere yönelik bir soru olabilir, seni tanımadığımdan soruyorum; bios pilini söküp takarken aleti güçten "tamamen" kesitiğine eminsin di mi? kabloyu prizden çekerek?

bios pilini sökmeden önce bataryayı çıkar, fişi takılı olmasın ve 2 dakika civarında bekle yemesi lazım.

@ataturkiye
kasanın üzerinde "personal computer 300GL" yazıyor.

@raj
bios pilini sökerken kasaya gelen eletrik bağlantısını söktüm,

@blackdog
dediklerini aynen yaptım ama iki dakika kadar beklemedim, bi deneyeyim

cümlem düşük olmuş yalnız. pili çıkarmadan önce değil, pili çıkardıktan sonra 2dk bekle. canım türkçem.

virgül bence :)

virgül

şöyle:

Sayın Siz,

Bık bık zık zık dip dip

Saygılarımla,

Ben Budasoyadım

hiçbişi koymana gerek yok. (bana gelen bi mailden kopya çektim ben de)

Saygılarımla

light beam

hmm lakin "saygılarımla"nın altına isim soyad yazmıcam.. yine de virgül mü? ya da yine de noktalamasız mı? :):)

saygılarımla :PPP

isim yazmıyorsanız, virgül de koymayın.
boş bırakın.

Virgül koymalısınız. Çünkü, sonrasında kendinizi tanıtan bir şeyler yazmak durumundasınız. Şöyle:

Saygılarımla,
Orange Coffee

gibi.

virgül tabi ki

Saygılarımla,
Meropecan

gibi.

bence isim yazmıyorsanız tek nokta en güzeli

best regards, sincerely gibi şeylerden sonra amerikalı noktalama kullanmıyor. muhtemelen bizde de öyledir. (keza ne hikmetse türkçe kaynağa ulaşamadım netten)

saygılarımla
blackdog

nette örnek ben de göremedim ama üstte de belirttiğim gibi bana gelen bir kaç resmi maile baktım, hiçbirinde noktalama işareti yok "saygılarımla" dan sonra.

hiçbir şey komadım gitti.. teşekkür ederim..

bence bişey olmaz, ben olsam yerdim. ölürsen sorumluluk kabul etmiyorum ama.

olmaz zehirlenme filan öyle iki günde.

zehirlenmezsin ama o piza 5 saatte bi güzel erimiştir ve malzemeler akmıştır. tadı pek güzel olmaz. haberin olsun. tadının kötülüğünü bozulmuş olmasına filan yorma yani.

yeme bana ver! ölersin!

en son denediğimde final sabahı cırcır olmustum

hani nasıl oyun ve yazılm yüklemelerinde bi recommended bi de minimum gereksinimler vardır ya
işte yemek şeysilerinin üzerlerindeki komutlar recommended dir. akla mantıga aykırı olmayacak su bahsettiginiz kosullarsa minimum. yani arkadas varsın kabarmasın tadı yavan olsun yirim diyosanız yiyin arkadasım.

tazeliğini, lezzetini kaybeder tabiki de ama sağlık açısından sorun yaratır mı bilmem.

abi o superfresh dediğinin içinde yok yok.. nerede en kalitesiz ürün varsa hepsi orada. yani o ürünü zaten yememen lazım ama yemek istiyorsan "5 saat" olayı problem değil. şahsen ben yerdim.

bilgisayarım penceresini açtığınızda üstteki çubukta "klasörler"e tıklayın, pencerenin solunda klasör ağacı(böyle tarif edebildim) şeklinde bişey çıkacak, orada D'ye tıklayın. ben aynı sorunla karşılaştığımda bunu denemiştim ve açıldı.

edit: işe yaramadığına üzüldüm. ben de pek akıl erdirememiştim "ne farkı var normal şekilde açmaktan ki" diye ama işe yarayınca paylaşayım dedim. umarım kurtarırsınız formatsız..

hala bir düzelme olmadı. bu tür çözümlerin fayda getireceğini zannetmiyorum çünkü d ye hiçbir şekilde girilemiyor. Acaba önerebileceğiniz freeware bir program kurtarma programı var mı ?

bir de şunu deneyin denemediyseniz. D'ye sağ tık, özellikler, araçlar tabı, disk birleştiricisi. error check de yaparsınız aynı pencereden.

jangara haklı, benzer bir saçmalık bende de oldu geçenlerde. harici hard diskteki d sürücüsüne tıklayınca açılmadı ama yandan açıldı..yandan yemiş bu sürücüler bence

autorun virüsü tipinde bir şey olmasın o? o yüzden çift klikle açılmıyor, explorer'dan erişince açılıyor olabilir. sorun virüs vb ise kaspersky 2009 hallediyor.

çok kocakarı tavsiyesi olacak ama derler ki: "kötü rüya gördüğünde hiç kimseye anlatma. git akar suya anlat. akar su kötülükleri alır götürür"

banyoya girin. açın musluğu. rüyanızı anlatın.

neye inanırsak o bizim gerçeğimiz olur. buna inanırsanız akan su sıkıntınızı götürür :)

bunun bilimsel tavsiyesi otur bir rüyayı simgesel olarak bir analiz et, niye simgeliyor bul, rahatlarsın olacak ama zor iş. geçen bana çok sıkıntı veren bir rüya gördüm, sıkıntı bütün gün geçmedi, sonra gecenin bir yarısı bu bunu sembolize ediyordur diye düşünüp buldum. sonra çok rahatladım.

bir filmde görüğüm şöyle bir teknik de var. rüyanı bir kağıda karakalem çiziyorsun sonra da kağıdı yakıyorsun. hoop hafıza temizz.

bence tam olarak nasıl bir resim gördüğünü söylersen, objeye bağlı olarak da çözümler önerilebilir. ayrıca sanırım anlıyorum ne demek istediğini. bizzat ben annemin ölüsünü içi dışına çıkmış halde gördüm, yardımcı olunabilir sana da.

ağır alkollü bir şişe içki... rakı, viski, tekila gibisinden. içiş süresince daha fazla hatırlarsın, içişin sonuna doğru ne için içtiğini unutursun, uyurken ya rüya görmezsin ya da alakasız şeyler görürsün, uyanınca ise eski rüyadan ziyade ayılmakla meşgul olursun... eski sevgilisini unutmaya çalışanların içmeye çalışması boşuna deildir, elbet içerken hatırlarlar ama içişin sabahında gerçekten bi şey hatırlamazlar (kısa vadede)...

yatmadan önce "bol bol" su iç ki başın ağrımasın...

zor o iş.
üstelik de çok etkilendiğiniz bir rüyayla ne yazık ki bir süre boyunca yaşamaya mecbursunuz.
ben de midemi bulandıran, düşünmesi bile korkunç bir rüya görmüştüm ama unuttum gitti.
sizin sorunuzu okuyana kadar :)
biraz zaman verin kendinize, aklınıza geldiği zaman başka şeyler düşünün.
beyniniz zamanla üzerini örtecektir. ha gün ya da an gelip hatırlarsınız gene ama şimdiki gibi etkilemez, 1 dakika sonra unutmuş olursunuz..

snowflake'in önerisine benzer şekilde,

iğrenç.jpg'yi açın şimdi (gözler kapalı). Zoom yapın iyice, böyle tüm detaylarıyla, en net haliyle görün. Yarattığı olumsuz etkiyi hissedeceksiniz hemen zaten. Şimdi uzaklaştırın resmi yavaşça, zoom out. Fonda karanlık olsun, resim uzaklaştıkça karanlığın içinde küçülsün. Gözden kaybolana kadar uzaklaştırın. Ekran karanlık olunca save edip çıkın.

Yada resim netken yan panelde edit tool'ları açın, resmi sizi rahatsız etmeyecek birşeye, sıradan, dikkatinizi çekmeyecek bişeye çevirin. O şekilde kaydedin çıkın.

Ruyanin hakkindan ancak kabus gelir..

sanırım başardım/başarmak üzereyim. şöyle ki;
mabl'ın tavsiyesinden sonra, denerken, aklımda bahsettiği yolu izlemek varken, farklı bir şey yapmayı düşündüm.

bahsettiğim igrenc.jpg elimde/avucumun içinde olan bir şeydi. bu nedenle 3 gündür elimi gördüğümde aklıma geliyordu, doğal olarak. ben de şöyle bir şey denedim; resmi kabullendim, gözlerimi kapadım, ve tam oluşmaya başlarken elimi ters çevirip görmek istemediğim avuç içimle ufak bir çocuğun saçlarını okşadım, şefkat dolu. (bakma güzel sistem)

devamı 'hayal kurmak'a döndüğü için "şimdi ellerimi çocuğun saçından çekicem ve içini normal görücem" gibi bir düşünceyle çevirdim ve elim çok güzeldi.. bunu da yüzünü oluşturmadığım güzel saçlı çocuk sağladı, görmek istemediğim kötü'yü güzel bir saçla temizledim.. gibi şeyler.

şimdi ne zaman gelicek gibi olsa gözümün önüne, daha elimi açmadan açı değiştirip elimi ilk olarak üstten görüyorum ve saç, şefkat derken ardı kolaylaşıyor.

herkese teşekkürler. bu duyuruyu silsem mi silmesem mi diye düşündüm -sonra baktığımda yeniden hatırlatır mı diye- fakat kalsın ki belki birilerinin daha işine yarar ve ben de gün gelir "lan neydi ki o görüntü" diye düşünüp gülümserim umarım:)

Harika teknik ;) Tebrik ederim :)

www.hetemeel.com

ahahah. tabela yaşlı adam peta'nın kfcruelty'si olabilir mi?

signgenerator.kfccruelty.com

Nope, o degilmis :)

Boyle bir kelime yok sanirim, "cocuksuz" veya "yitik" denilebilir en fazla

Ingilizce olarak da "contra-orphaned" olabilir

başın sağolsuna ek olarak allah rahmet eylesin de denilebilir :)

edit: (bkz: #11196615 ) bunu sen de görmüşsündür belki de, güzel açıklamış niye bişey denilemediğini.

o entry'deki yorum six feet under dizisindeki brenda karakterine ait.

@light beam, blackdog, adunaphel ben de benzer bir ifadeyi asagidaki haberden duydugumdan zaten burada sorayim demistim.

"We're invisible. You can't tell just by looking at us. There isn't even a name for parents who have lost children. "

news.bbc.co.uk

ayrica, dun gece bu evlat kayiplari ile ilgili bir seyler okuduktan sonra, bugun gerard depardieu'nun oglunu kaybettigini ogrendim...

news.bbc.co.uk

bir insanın biyolojik olarak ancak birer tane anne ve babası olabilir fakat bir insanın birden fazla çocuğu olabilir. bu mantık üzerinden öksüz ya da yetim gibi kullanımlara gerek duyulmasına karşın, çocuğunu yitiren bir insan için böyle bir tanımlamaya gerek duyulmamış kanımca. yani sorunuzun cevabı "yok öyle bişii". ama kaynak olarak götümüzü gösterip tanımlar uydurabiliriz mesela "acılı anne/baba" dediğimizde aklımıza direkt olarak çocuğunu kaybetmiş insanlar geliyor. böyle.

sadece arka planı değiştirecekseniz ve arka plan tek renk ise photoshop çok çok basit bir program olabilir senin için. sadece iki üç buton kullanmakla halledebilirsin. kısıtlı photoshop bilgimle de yardımcı olabilirim.

yok kardeş öle tek renk değil resim falan gibi değişk resimlerde koymak istiyorum arkaya ama nasıl becericem bilmiyorum : )

paint.net

photoshopta pen tool ile ön plandaki nesne/kişi vb'yi seçip başka arka planlara copy paste ederek kolayca yapabilirsiniz bu söyediğinizi. başka programlarla nasıl olur bilmiyorum.

bir derdi vardir belki. konusmayi deneyin.

d)Evet canım bu aralar yediklerine biraz dikkat etsen dersen eğer kafana bir şey fırlatmaz diye umuyorum

beraberce yiyin..

soda içsin. çok kilo alırsa da terkedin. ayrılığın acısı ile daha da abartı yiyip patlayacaktır zaten. üzülmeyin. insanoğlu nankördür hemen yenisinden bir tane edinir.

öncelikle karşılaşacağınız durum şöyle olacaktır pek yakın vakitte:
(bkz: gobegini elleten kiz)

ben kadınların kilo alıp sonra da alınganlık göstermelerine tahammül edemiyorum. Hem prensesler gibi ilgi görmek, tutkuyla sevilmek, tapılmak istiyorsun hem de kendini salıp göbek yapıyosun, bu ne perhiz ne lahana turşusu?

bence onun yanında bir kaç defa tv'de nette falan gördüğünüz zayıf seksi kadınlara "off yavrum yılan gibi maşşallah" filan de, uyandır vaziyete. direk olarak kilo aldın sen şeklinde söylersen trip yapar. allah sabır versin...

bazı insanlar aşırı mutluluktan bazıları da mutsuzluktan yer.. genelleme yapmiim ama durduk yerde fazla yemenin sebebi bu tarz şeyler olabiliyor. bence önce bunu araştır. birşey sorarsa da 'herşeyden ye ama az ye bi kaç haftada daha hafif hissedersin'vb tarzı şeyler diyebilirsin..çevir kazı yanmasın hesabı:)

eger "yhaa aşkısı çok kilo aldıaaam been" derse "atiyosuaaaannn" diye cevap ver. icinden gelerek soylerse beraber spora baslamaya ne dersin de, hakkaten beraber spor yapsaniza. zaten sende de az gobek cikmis hoca.

a tabii ki.
bugüne kadar diğer $ıklardaki cümleleri söyleyip de taktir edilen bir erkeğe rastlamadım.

eski sevgilim formda olmasına rağmen "100 kilo olsam beni gene sever miydin" diye sormuştu, boş bulunup "o halinden kurtulmazsan mevcut sevgim kısa sürede tükenir gibi" denyoca bir cevap vermiştim. sonuç olarak bir hafta boyunca oldukça uğraştırmıştı.

yalnız politik bir cevab vermek lazım, ilk başta "aa evet aldın ama benim aşkıma kilo bile yakışıyor" diye geçiştirmek gerek.

bu sorunun hiç bir zaman karşı tarafı tatmin eden bir cevabı olamaz. "kilo almadın" desen yalancısın, "evet, kilo aldın desen" ne hayvanlığın kalır ne anlayışsızlığın.. en iyisi sana öyle bir soru gelirse ölü taklidi yap. şanslıysan üstüne gitmez.

şimdi eğer kız size çok mu kilo aldım ben diye sorarsa, tabi ki evet cevabını duymak istemiyodur. yani zaten kendisinin kilo aldığını düşündüğünü anlayabiliriz bu sorudan ya da soru olarak gelmese de bu eksendeki bir cümleden. o sırada kendine olan güveni düştüğü için sizden medet umuyor demektir. cevabınız asla ve kat-a evet olmamalı. bu bir.

diğer taraftan hayır süpersin derseniz de bu sefer yalan söylemiş olmanın acısı içinizi kemir kemir kemireceği için, bence "bilmem öyle mi sen daha iyi bilirsin?" gibi kaypak bir cevap verin. karşılığında, "ay evet 3-4-7-9-11 (çüş) kilo aldım" derse, ve gerçekten de kilolu görünmeye başlamışsa mesela eskisine göre, o zaman da "ee.. şöyle böyle yap sevdiceğim, verirsin sen hemencik" gibi maksimum motivasyon sağlayacak bir cümleyi hızlıcana kurup "hemen geliyorum çok çişim geldi" diyerek tuvalete kaçın ya da sevişmeye filan başlayın. her iki durumda da paçayı kurtarabilirsiniz :p

(bkz: teamviewer) kullanmayani dovuyolarmis

teamviewer'da bağlantı süresi sınırı var diyor?

not: $u anda deneyemiyorum. yoksa kendin bağlan bak i$te dimi :)

yok abi yok. ben 12 gun boyunca cesitli zamanlarda baglandim ayni sifreyle. hic de bi sey olmadi.

www.logmein.com

öyle böyle değil bu. şahane bir şey.

flood olarak algilamistir islemini. o yuzden gecici bir süre ban yemis olabilirsin. 1 saat (60 dk) bekleyip tekrar denemeni öneririm.

Flood olarak algilamasi icin surekli giri$ ciki$ yapmam lazim, oysa 1 haftadir giri$ yapamiyorum hicbir $ekilde.

ftp'ye direkt adres bar'a adres girerek mi bağlanıyorsun? yoksa filezilla filan gibi bişey mi kullanıyorsun? eğer kullanmıyorsan kullan. adresini kullanıcı adını şifresini tepeye yaz, orda status ekranında her an ne haltlar yeniyor yazıyor. işte yok bağlandı cevap geldi şöyle oldu böyle oldu. orayı bi oku bence. onu yaz. ona göre daha bilir bi kişi gelsin yorumlasın.

Muhtemelen biliyorsunuzdur ama insanlık hali unutulmuştur belki, bulunduğunuz makineye bağlanmak için 127.0.0.1 adresini kullanın...

browser ile deniyorsan, srun olma olasılığı çok yüksek zaten. (bkz: smartftp) gibi bir program kullanıp çıkan hata mesajlarını yazabilirsen daha iyi yardımcı olabiliriz sanıyorum.

alf'le karıştırıyor olabilir misiniz?!

kangaroo jack diye bişi vardı ama dizi miydi film miydi bilemedim.

ya squppi gibi bi ismi vardı galiba,

skippymiş yaa, imdb'de kangoroo diye aratınca çıktı,
www.imdb.com

adam sandler'ın happy birthday şarkısının sonunda "Skippy the Bush Kangarooooo!!!" diye bağırıyodu gıcık gıcık. buymuş meğersem bahsettiği.

ne gibi veriler lazım sana?

bilişim sektöründeki firmaların pazardaki paylarından tut satılan ürünlerin adedine kadar her şey olabilir

ekonomist dergisinin bir sayısında vardı epey kapsamlı bir araştırma, fakat online olarak bulunur mu bilemem.

ben de

bende uçuruldum falan sandıydım,demek ki birileri şaka yapıyor.

ben de "biri benim şifreyi mi buldu, bir o log in oluyo bir ben heralde?" diye düşünüyordum

hayır şifre 12345678a olunca deneyerek bulur insan diye düşünüyorsunuz...

ben de sözlükteki buglar'a yazacaktım şimdi. duyuruya bakayım dedim önce bi. yanlız değilmişim.

sözlük geçenlerde "server too busy" erörü vermişti. desteksiz sallıyorum belki de anlık yüklenmeleri hafifletmek için böyle bir önlem almışlardır. oto log off olma süresini kısaltmışlardır.

şöyle bir mantık yürütüyorum; eğer o oyunlar emulator ile pcde adamakıllı oynanabilseydi pc versiyonunu yapmazlardı sanki.

ringworm olabilir ama kesin bisey denemez. Bocek isirmasi olabilir, alerji olabilir, mantar olabilir. Resim koysaniz daha cok yardimci olabiliriz belki...

pire diyorum.

sinek böcek işi gibi geldi bana. kaşımasın, kaşıyınca daha feci olur. bir doktora danışın çünkü alerjik bir vaka ise kötüleşebilir.

internet bankacılığına açık alelade birbankanın hesabından eft/banka havalesi yaparak çok rahat üye olabilirsin.

güvenil(e)meyen yöntemi nedir orasını anlamadım?

güvenilebiliri hangi web sayfası anlamında sormuştum. çünkü türkiye den de bazı web sitelerini de gördüm.

www.rapidpremiumtr.com

(git: 22265)

yukarıdaki duyuruda ufak bir sorun yaşanmış ama aşılmış, bu siteyi kullanabilirsin.

paypal üzerinden çok rahat ödeme ve üyelik uzatma (extend) yapabiliyorsun. başka sitelere ihtiyacın yok.

kredi kartı ile alacaksan paypal, kredi kartı yoksa rapidpremiumtr.com ikisiyle de almışlığım var.

rapidpremiumtr den aldım ben de etf/havale ile. paypal uyeligin yoksa bosuna uye olma, daha hizli bu siteden alabilirsin.

kırmızı etin hafıza için iyi olduğunu söylüyorlar.

kırmızı et, besin tercihimde ilk sıradadır ve pek de az tüketim yapmam, oldukça tüketirim hatta.

lustralla alakası yok. lustral kullanan herkes lustral kullandığı dönemi bulutlu hatırlar, genel hatları varmış gibi. ama zorladığında esas olayları da normal hatırlarlarsın. ilacın doğası böyle.

bir de bence her insanın ara ara böyle hiç unutmaması gereken şeylerin kesinlikle aklına gelmediği kısa dönemler olur. böyle durumlarda ben o hatırlamama olayı olmamış gibi yapıp işi erteliyorum. sonra deniyorum o zaman aklıma geliyor. geçici servis dışı olma durumu yani. fakat kafaya takarsan hatırlamak mümkün olmayabilir.

valla nasıl olduysa pin kodu'mun saklandığı beyin bağlantılarım sanki o andan sonra çalışmadı. hala hatırlamaya çalışınca aklıma gelen pin kodu aynı sayı, ama o da yanlıştı. ilginç bir durum yani.

ginkgo biloba daha çok yaşlılıktan kaynaklanan hafıza problemleri için veriliyor aslında.

konsantrasyon ve hafıza etkinliği için gençlere önerilen besin takviyesi: nero nutrients. tavsiye ederim.

ve ayrica balik, yetmiyorsa omega 3 destekli kapsuller de kullanilabilir hafiza sorunu icin.

A ve C. Zaten ikisi özünde aynı şey, ama illa çok spesifik bi cevap istiyorsa bence C'dir cevap, çünkü burada kritik olan hadise Economies of Scale meselesi. My two cents.

B diyorum. adamlar fiyatı düşürürlerse talebin coşacağını biliyorlar ve bu nedenle düşüremiyorlar. halbuki fiyatı düşürebilseler talep daha da fazla artacak ve kara geçecekler. fiyatı düşürebilmek için kapasitelerini arttırmaları gerekiyor.

kilit cümle "they expect to sell flat-panel televisions at lower prices." yani kendileri düşürmüyorlar, fiyatların düşmesini hedefliyorlar buda ancak C seçeneğindeki ölçek ekonomisi ile mümkün olacaktır.

Sorunun ana fikri olan son cümlesini açıkça Türkçe'ye çevirelim. Eğer üreticiler fiyatları düşürmeyi ve aynı zamanda da büyük fabrikalarındaki ortalama üretim giderini karşılamayı planlıyorlarsa aşağıdakilerden hangisi/hangileri doğru olmalıdır?

Yani; ortalama ürün geliri > ortalama ürün gideri olmasi icin hangisi dogru olmalidir?

Bir kere D alternatifi zaten sorudan bağımsız olarak yanlış.
B şıkkı geliri artıracak olmasına rağmen, ortalama geliri kesinlikle azaltacağından doğru olması gerekmemektedir.
A şıkkı büyük fabrikalarda; küçük fabrikalara nazaran, (ürün başına sabit giderin azalacak olmasından dolayı) ortalama ürün giderinin daha az olduğunu belirtmektedir. Böylece ortalama ürün gideri azalacaktır.
C şıkkı da A şıkkıyla tamamen aynı kapıya çıkmaktadır. Çok uğraşsam da birini seçmek için sebep bulamadım.

Yine de, A şıkkının sorudan bağımsız olarak doğru olmasından dolayı, tek cevap olacaksa C'nin doğru olması gerektiği kanaatindeyim.

Not: Böyle gerizekalıya anlatır gibi yazmamın sebebi tamamen kendime anlatma çabamdandır.

bence C. zaten ürünün talebi "inelastik" de olsa, scale economies vasıtasıyla maliyeti düşürmenin ve söz konusu maliyetin de daha düşük fiyatla karşılanabilmesinin olanağı vardır (sorunun konusu zaten bu. daha büyük plant'ler inşa ediyor adamlar. elastikiyetten kaynaklanan bir fiyat düşürme avantajı olsa araya larger plants olayını falan sokmazlardı).

A'yı da tercih etmiyorum zira söz konusu önerme kendi içinde pek bir şey anlatmıyor doğru olarak kabul edilebilecekse bile: "Büyük plant'ler daha verimlidir çünkü üretim maliyetinin büyük kısmını fixed cost'lar oluşturur." Eee? O zaman fixed cost'lar total cost'lar içinde %99.99'a yakınsayacak olursa efficiency'de tavan yaparız, maksimuma varırız bu mantıkla. E ben anca 100 yılda cover edebileceğim devasa bi FC ödediysem fabrikaya, ürünü bedavaya üretsem (variable cost'u 0'a yakınsatmış olsam) ne faydası olacak ki bana? Meramını tam anlatamıyor o yüzden bence A (şimdi doğru yanıt A çıksa ne bomba olur ha)

definitely c

Cevaplar icin sagolun, C olduguna ikna olmustum bir iki cevaptan sonra ama dogru cevap C imis evet:)

teşekkür ederim. bu arada ekran kartına hiç dikkat etmemişim evet :( atladığım bişi var diyodum. bu onboard mu oluyor şimdi? bi bilgi vermemişler o konuda? hepten de oyunsuz kalmasın çocuk harry potter neyin oynayabilsin :) nedir kapasitesi bu tarz kartların?

edit :aynen benimde bunu düşünmemin nedeni masa,sandalya olayı idi. aynı masayı 200 ytl gibi bi fiyata satıolar zaten. başka alternatiflere de bakıcaz artık

siparişlerinin tedarikte kalmasıyla ünlüdür, ona hazırlıklı olun. 3 gün derler, 20 gün sonra gelir. ancak para iade vs. konusunda güvenilirdir. en azından doğan holding'e aittir.

masaüstü bilgisayarı parça parça alıp kendiniz toplamayacaksanız marka alacaksanız internetten alışveriş yapmayın tercih ettiğiniz markanın yetkili satıcısı olan bir yerden yüz yüze görüşüp alın. şimdi koca sistem gelecek ufacık bir sorun olsa kaldırıp paketleyip postayla mı göndereceksiniz? meşakatli olur o işler. linki inselemedim ama marka pc'ler aynı konfigürasyonu toplamaya kıyasla pahalıdır. zaten insan eğer marka alıyorsa bu uygun fiyatı için değil garanti şartları vb içindir sanıyorum.

toplamayla uğraşamıyorsanız (ki bence uğraşın artık iyicene kolaylaştı) eğer şöle de bir seçenek var vatan computer'a gidin oradaki satış temsilcisi ile görüşerek bi konfigürasyon yapın. vatan komple sistem olunca zaten toplayıp teslim ediyor. size sadece os kurulumu kalır.

hepsiburada tek parça ürün alıyorsanız iyidir hatta bazen şak diye 1 günde ulaştırır. amma ve lakin 7-8 ürün aldığınız zaman saçmalıyorlar. muhteviyata göre 3 haftayı bile bulabiliyor.

bana yirmi dakikada ulaştırdılar en son.
ayrıca müşteri ilişkileri vs. hattındakiler de ilgili ve kibar.
ben memnunum.

online alisveris siteleri arasinda en pahalisi hepsiburada.com bence.
cimri.com, efiyat.com, veya tio.com.tr den fiyatlari karsilastir bence.
zannederim hepsiburada en pahali olduklari ortaya cikmasin diye cimri.com'a girmemisti.

Bende 233mhz Mmx, 47mb ram, ekran kartı da 4 mb olan bi makine vardı, hala var. o haliyle kassada internet kullanılabiliyordu, sonradan 128mb ram buldum 10 ytlye kendini aştı makina. Evet hdd alırken 2. el alıcaksın büyük ihtimal o yüzden dikat et sağlam birşey olsun. Ben de almıştım tak tak kafa vurma sesi geliyo hep =) Onun dışındakiler için mrtksn'nin dediklerini diycektim bende. öyle...

win98 olmazsa ubuntu da deneyebilirsiniz bence.

eğer ubuntu deneyecekseniz de xubuntu öneririm. daha düşük konfigürasyonlu makineler içindir. eski makinelerde harikalar yaratabilir.

2. el parçalarla 200-250 liraya ortalama üstü bir bilgisayar toplayabilirsiniz. yani bu bilgisayarı adam etmeye çalışırsanız daha çok uğraşırsınız. ekran kartı taksanız anakarta uymaz, işlemci taksanız anakarta uymaz, ram deseniz bulamazsınız, ddr2'den aşağısını alanı dövüyorlar.biraz paraya kıyıp gidip yazıcıoğlu gibi bir yerden 2. el parça almak bence en mantıklısı. 2. el ne lan diyip de sallamamazlık yapmayın, çok rahat işinizi görürsünüz. hatta sırf internet, msn falan için kullanacaksanız, dediğim fiyattan aşağıya baya inebilirsiniz.

o bilgisayar çöp çünkü uygun ram bulamazsın, ram yoksa da surf hikaye. şu an bulunabilen sd-ram'ler yemez büyük olasılıkla. hatta allah bilir edo'dur o, benim son görüdğüm edo ram'i bir arkadaş anahtarlık yapmıştı.

ben zamaninda 4mb ram'li 386-dx makineyle de internete bağlanıyordum, ancak o zamanki internet sayfalarıyla bugünküler bir değil tabii ki. en basitinden firefox 2 ya da ie6 kuramazsanız çoğu sayfayı doğru dürüst göremezsiniz bile. o yüzden bu makineyi biraz yükseltseniz de nereye kadar ihtiyacınızı karşılar şüpheliyim.

Microsoft Windows XP Professional Corporate SP3 Integrated-ETH0

Windows Xp SP3 perfect edition. Bunu mutlaka dene.

www.kullan.net

bence hala sp2 li windows kurun üstüne ihtiyacınız olan yada önceliği/önemi olan yamaları yükleyin. sp3 için hala vakit var. (şikayetler buna zorluyor adamı zira)