pcmuzik.org da elveda rumeli nin müziklerinin bulundugu albüm var.

1-eger hala varsa ankara ayvalik arasi tren var, ben ayvalik ankara arasini otobüsle gittigim icin otobus yolculugunu hic tavsiye etmem. gündüz geleceksen hele bitmiyor yol.
2-ayvalik izmir arasi 2 bucuk saat kadar sürüyor. izmir ici trafige bagli olarak degisir, cigli tarafinda yollar karisik biraz.
3- otogardan havaalani taksi ile yarim saat sürmüyor, 50 ytl civari birsey olur. onun disinda toplu tasimayi kullanacagim diyorsan, garajdan kalkan gaziemir dolmuslari ile gaziemir oradan taksi ile havaalani toplam 10 ytl civari tutuyor ve bir saati biraz gecer.

ayvalık izmir arası 2 - 3 saat arası değişir.
izmir otogarına geldiğinde firmanın ücretsiz servisiyle alsancağa gittiğin zaman havaşın servisiyle daha uygun bir ücrete havaalanına gidebilirsin. 10 ytl diye kalmış aklımda.

1) ankara ayvalık seferi hic duymadım. zaten olsada ozellıkle fıyat acısından guzel yanı olacagını dusunmuyorum ,olsa olsa rahatlıgı artı olabılır.
2)ayvalık ızmır arası 2 saat surer.
3)soyle bir sey var duydun mu bılmıyorum . maximum shuttle . isbankası maximum kartın bir ozellıgı sızı istedıgınız yerden(ızmır ıcı) alıp havaalanına makul bır ucrette goturuyor. ben bu sabah bır baska bankanın daha aynı arabasından gordum .
aksam 7 ucagına yetısmek ıcın oglen ıkı arabasına bınsenız rahat rahat yetısırsınız dusuncesı ıcındeyım.

kamil koc'un direk seferi var. rahat hat bile var hatta. fiyati 55-60tir gibi geliyor, bayaa uzun yol zira..

(bkz: this is england)

(bkz: amistad)
(bkz: the human stain)
(bkz: angst essen seele auf)

hotel ruanda
mississipi burning

missisippi burning güzeldi bir kaç sene evvel cnbc e de vermişlerdi
malcom x var tam ırkçılık sayılmaz ırkçılıkla mücadele eden malcom x i anlatır

benim de aklima ilk olarak "this is england" geliyor. son zamanlarda cekilmi$ ve irkciligi konu alan carpici bir filmdir.

film demişsin ama aklıma 2 dizi geldi. 80'lerin başlarıydı sanırım trt'de gösterildiğinde.
the roots - kökler
uncle tom's cabin - tom amcanın kulübesi

(bkz: shadrach)
(bkz: do the right thing)

(bkz: la vita e bella )
(bkz: va vis et deviens )

aslında tüm kurgu ırkçılık üzerine olmamakla beraber coenlerin yorumunu da görmek lazım:

(bkz: o brother where art thou)

Şurayı araştırarak da güzel ve az bilinen filmleri bulabilirsin:

www.imdb.com

en.wikipedia.org

Alman fasizmi ve Yahudi soykirimi:

(bkz: Jakob the Liar) (film hakkindaki nacizane yorumum: #11110017)

Bu film cok kisi tarafindan bilinmez ama Kitle Iletisim Kuramlari dersinde bir hocamiz tarafindan tavsiye edilmisti, cok da begenmistim. Adi bilinmeyen ama tas gibi olan filmlerdendir. (Bulamazsaniz yardimci olabilirim sanirim)

taking sides
max

(bkz: In the Heat of the Night)

(bkz: nikos economopoulos )

su belki farkli kulvarlara yelken acmanizi saglayabilir?
www.santralistanbul.org

koudelka dir.

henri-cartier bresson, abbas, rene burri, eugene smith, elliott erwitt, robert capa..

www.magnumphotos.com

Philip Jones Griffiths

hmm. hastahanedeki konumu açısından yahut mezuniyet sonrası imkanlar açısından hangisi daha iyi peki? "siz yüksek okul mezunusunuz x yapamazsınız, şuraya giremezsiniz" diye bir durum olur mu ileride diye korkuyoruz. bilen bir hemşire gelse keşke.

fakulte daha iyidir herhalde. belki de ismi yaniltiyordur. hlahguth(?) nickli kullanici doktor saniyorum. belki o biliyordur. hani bu sektorde ya, o bakimdan

dedikleriniz ne kadar mantıklı olsa da fikir sahibi olmak açısından değil hayati bir tercih söz konusu olduğu için yine de daha iyi bilen bir yorumu bekliyoruz. teşekkürler.

meslek yüksek okuluna girerken kardeşinizin aobp si 0,8 yerine 0,5 le çarpılabilinir, sağlık meslek lisesi mezunu değilse eğer. onu düşünmek lazım.

kara kadife bundan emin misiniz? olabilir derken? düz lise mezunu kardeşim.

bi arkadaşım hemşirelik yanında açıköğretimde de okuyodu.. nedenini sorduğumda açıköğretimde okumazsam yükselemem başhamşire olmama falan demişti.. o aarkadaş şimdi amerikada work and travel olayına girdi.. msnde görünce ona ayrıntılarını sorarım sana da cevap yazarım 1 hafta içinde..
not:arkadaş marmarada okuyodu..haydarpaşa kampusunde.. yuksek okul mu yosa fakulte mi bilmiyorum öğrenince onu da soylerim

daha onceden hemsirelik bölümlerinin bir kismi 2 senelik bir kısmı dört senelikti. bir kac sene once hepsi 4 senelik oldu. ikisi arasinda bir fark yok. florance nightengale en prestijli olanlarindan bir tanesidir. puanı tutuyorsa girsin ama özel sektörde de olsa is imkanlarinin ve gelirinin iyi olacagi beklentisi icine girmesin zira cok mezun var. ekstra bir özelligi yoksa (özel dal hemsireligi sertifikalari-icu, diyaliz ve yabanci dil gibi) sıkıntı ceker diger bölüm mezunlari gibi.

zubundy arkadaşınız 2 yıllık okuyor olmasın? çünkü 2 yıllıklar baş hemşire olamıyor diye biliyoruz biz de. ancak yine de sorup öğrenirseniz sevinirim.

o 0.5 puanla çarpılma olayı varsa(ne oldugunu da bilmiyorum) mesela iş zor duruma düşebilir. ösym kitapcıgında bir acıklama yokmus o konuda ama.

şimdi hepsi karıştı. birisi toparlasa şunu şunu yap dese ne güzel olacak ama :)

şimdi arkadaşlar toparlıyorum, 1- hemşirelik fakültesi diye bir fakülte yoktur, olsa olsa sağlık bilimleri vb. fakültenin hemşirelik bölümüdür. 2- meslek yüksek okulları uzun bir süredir hemşire yetiştirmiyor yani 4 yıllık hemşirelik veya sağlık yüksekokullarıdır bu da 3- fakülteyle yüksekokul arasında hiçbir fark yoktur önemli olan hangi bölümü bitirdiği olacaktır. nokta.

öss kitapçığında ilgili bölüme bakın, ancak genel kural o şekildedir. düz lise mezunuysa iki kere dikkat etmek lazım böyle şeylere.

sevgili nihilanth,
fakülte ve sağlık yüksek okulu arasındaki fark mezun olunduğunda( eğer devlet memuru olunursa);
memuriyete başlayınca memura verilen dereceler(4ün 2 si,7nin 8si falan malan)arasında fark yaratır.yani fakülte mezunu kisi daha üst derece ile baslar memuriyete.dolayısıyla az da olsa daha fazla maas alır.
hemsirelerin aldıkları eğitim cok da farklı diildir yani..(hacettepe burda en iyisidir)
hemsirelerin mezun olunduğunda kolay iş bulabildikleri evet doğrudur.ancak devlet isine girebilmeleri gün gectikce dahada zorlaşıyor .ki 2yılda bir atamaları olur..

yağ yakımının kardiyografik hareketlerde daha fazla olduğu doğru, bu tabii ki futbol basketbol oynayarak yağ yakamazsınız anlamına gelmiyor ama şöyle diyebilirim ki 10 dakka koşmaktansa yarım saat yürüyerek daha çok yağ yakarsınız.

daha once sorulmustu ve cevabi verilmisti yanilmiyorsam, egzersizin süresi şiddetinden daha etkili yag yakmada.

ve tabiki nabiz da onemli.
yag yakmaya yardimci olan seylerden biri de bu nabzi
kendi, dogru araliginizda korumak. mesela benim icin
130-150 arasi yag yakim hizi. bunu asarsam ya da altinda
kalirsam yag yakimim ayni oranda gerceklesmiyor.
gunde 30-45 dakikalik ve bu aralikta kalacarak yapilan
egzersiz ise yarayacaktir. yalniz herkesin 'ilgili nabiz
araligi' farkli. dolayisiyla once onu bulmak gerek. bana
spor salonunda bir takim bilgiler isiginda soylemislerdi.
o nedenle nereden ogrenilir bilmiyorum ama cok cok farkli
olmasa gerek. belki 140-160 vs olabilir.

"Sağlıklı" birisi için şu formülü kullanabilirsin;
Not: Çeşitli sağlık problemleri olan kişilerde yoğun egzersiz sırasında ani kalp ölümleri görülebilir. Bu yüzden aslında öncesinde gidip bir kontrolden geçseniz, en azından ekg falan çektirseniz kendiniz için iyilik yapmış olursunuz.

X=[(220-yaş)- normal kalp ritmi {örneğin 75} ]* egzersiz yoğunluğu{ yeni başlayan için %50-60} + normal kalp ritmi {örneğin 75}
yani, 20 yaşında ve yeni başlayan birisi için kalp atım hızı aralığı şöyle olabilir
(220-20-75)x0.5+75 - (220-20-75)x0.6+75, yani 137 ile 150 arası

#32589 de yaniti var.

çanakkale'ye gideceksiniz, sadece oradan feribot var. geyikli feribot iskelesinden kalkıyormuş.

www.bozcaada.info

yazilan pek cok sey var ama daha yeni gittim, tecrubelerimi paylasayim istedim.. ben de arac ile istanbuldan gittim; yenikapi rotasi da var; ancak ben tekirdag uzerinden gitmeyi tercih ettim.. tem den tekirdag kinali cikisina kadar gidiyorsunuz, oradan da malkara ve kesan a kadar devam ediyorsunuz; daha sonra eceabat a kadar aynen devam, gelibolu dan falan da geciyorsunuz arada.. eceabat ta feribot var saat basi; olur da kilpayi kacirirsaniz, hemen iskeleye gelmeden once kilitbahir tabelasi var, oradan da feribot seferleri var, daha yakin bir sefer yakalayabilirsiniz; ayrica bana mi denk geldi bilmiyorum, kilitbahir deki feribot daha kucuk oldugu icin ve de mesafesi kisa oldugu icin daha cabuk geciyor gibi geldi.. (10 YTL) canakkaleden sonra izmir yoluna cikip geyikli iskelesine gidiyorsunuz; orada 9, 11, 13 gibi saatlerde feribot seferleri var, burada bilet falan almiyorsunuz; arabanizi siraya sokup siraniz gelince sizi feribottan once arabalarin siralandigi alana aliyorlar, bu sirada otopark ucreti 3,5 ytl tahsil ediyorlar.. beklerken yakindaki cafede takilabilirsiniz.. adada ise ister direkt iskeledeki ofisten isterseniz 0286 4440752 den donus rezervasyonu yaptirin ve tenha bir saatte gidip biletiniz teslim alin.. ofiste direkt satis gisesinde siraya girmeyin, once rzervasyon yaptrimak gerekiyor her kosulda.. donus biletinizi aldiktan sonra saatine 1 saat kala gelip arabanizi siraya sokup son bir kez adada cay icip feribot saatini bekleyebilirsiniz..

yari alakali ada bilgileri:
kilisenin oralarda bi yerde sandal diye bir mekan var; cok guzel mezeleri var.. camlibag dan bir suru sarap aldiginizda, size bir sise sarap veriyorlar, sandala gidip sarabinizi belese getirebiliyorsunuz Hasim Bey in selamini goturup..

kilisenin oradaki sen pansiyondaki receller enfes, oradan satin alabilirsiniz..

daha gider bu..

Bende de çeşitli ÖSS kaynakları mevcut. Kullanılmamış / çok az kullanılmış olmak üzere.. Çöpe gitmesini istemiyorum. Böyle bir başlık görünce belirteyim dedim.

benim elimde de bir sürü öss kaynagi mevcut, izmir de olanlar bir elden alirsa ne şahane olur.

tam olarak "yalanı" ortaya çıkmak sayılmaz ama "ortaya çıkmak" reveal. hatta revealed.

evet, google'da da "x's big lie revealed" tarzında bir sürü sonuç çıkıyor.
teşekkürler..

expose da kullanabilirsin ayrica

i am busted da deniyor bildigim kadari ile.

caught in a lie

caught lying de olur

bizim okulun orada büyük kırtasiyeler yapirler. ben de projemi yaptırmıştım, üniversite civarına bir bakın derim.

pahalıya gelmez. eğer yazıcınız varsa a5 kağıda arkalı önlü bastırabilirsiniz ardından bir matbaa'ya ciltletebilirsiniz. tabii kapak da tasarlarsanız hoş olur. 7-8 liraya gelecektir...

@radikalherif
mantıklı, paü çevresine bakınmakta faide var bi..

@bu nick kullanımda
yazıcım olmadığı için başkalarının yazıcısına muhtaç kalmak istemiyorum çok fazla sayfa ortaya çıkacağı için..
amacım direkt kitap gibi bastırmak, kitap görünümlü ciltlenmiş sayfalardan ibaret olsun istemiyorum yani..

istanbul da olsaniz kubbealtini tavsiye ederdim. orasi sizin işinizi hallederdi. sözlükte kubbealti fotokopi diyerek aratiniz.

www.bookkibook.com.tr

google'da denk geldim, uye olup detaylarina bakamadim gerci. umarim isinize yarar :)

bookkibook'u merak ettim üye oldum kafadan bi proje verdim fiyat alabilmek için.

tek nüsha kitabın tanesine 196 ytl + kdv istiyor.

50 kopyaya 267 ytl + kdv istiyor. bilginize.

Buraya bir bakın, kendi kendinize yapmak o kadar da zor değil.

www.indiana.edu

bookkibook pek güzel, fakat pek tuzlu.. halbuki istediğim şey de tam olarak buydu diyebilirim..

kubbealtı'nı duymuştum, fakat uzak olmasına rağmen ordan yaptırmaya kalksam bile hem uzun süreceği hem de tam olarak istediğim gibi olup olmayacağını bilmediğim için pek cesaret edemiyorum..

sanırım yapabileceğim en iyi şey, il sınırları dahilinde bi matbaa bulup, konuşup, anlaşmak.. sayfalarını ve cildini birlikte bastırırım artık aynı yerden..

liselerin andaçlarını basan matbaaları araştırın isterseniz... biz gerçi direkt matbaa yerine çaybaşı'ndaki güven color'la konuşmuştuk, o aracı omluştu da başka liselerden falan sorabilirsiniz.

2- #8381958 olabilir mi?

miles and miles veya o tarz bi uçuş kartı reklamında kullanılmıştı şarkı

atıyorum ama fly me to the moon?

ikinci sorunun cevabi madness tan our house olabilir gibi geldi. our house in the middle of our street diyerek gider.

crosby stills nash and young - our house olacak 2.si fakat 1. sorduğum için hala arayış içersindeyim

edit: fly me to the moon olsa keşke onu tanırdım da...böle bi neşe veriyor dediğim şarkı

özel arabanızla gideceğinizi var sayarsak;

meryem ana kilisesi en fazla 45 dakika

efes harabeleri en fazla 1 buçuk saat sürer. şirince ise siz ne kadar isterseniz diyebilirim.

bu arada efes'i olabildiğince sabah vakitlerinde gezmeye çalışın, yoksa sıcaktan bunalırsınız.

sirince ye nicin gittiginize göre degişir. sahsen benim icin 15 dakika sürmüyor artik gezmek. ama köy icinde biraz gezinelim, birseyler yiyelim derseniz iki saat kadar alir. selcuk sirince arasi 8-10 km birseydi yanlis hatirlamiyorsam.

tesekkurler herkese. minimum sureler yeterli.
ama meryem ana kilisesi, harabeler ve selcuk muzesi disinda o civarda gezilecek baska yer var mi bilen?

Ashab-ı Kehf(Yedi Uyurlar)
Belevi Mausoleumu(Mezar Anıtı)

valla çok süper olurdu. şehirlerde zor, ama bissürü yerde olabilirdi bence.

makarna ile yitip giden koca bir öğrenci topluluğu şüphesiz daha sağlıklı beslenmiş olurdu. :)

(bkz: catering) denen şey buna benziyor zaten. Siz aylık belli bir ücret ödüyorsunuz, catering şirketi de isterseniz evinize kadar günde 3 öğün yemek getiriyor.

gomünist diye iceri almasinlar sonra bir de..

Evet aslında Catering de buna benziyor ancak benim hayalini kurduğum Catering'den çok daha büyük, çok daha sağlıklı koşullar altında hazırlanan ve yemek

beğenmeme problemine elbette bir çözüm olurdu. Haftanın 7 günü 3 farklı yemek çıkabilirdi mesela, ayrıca aşçılar klasik catering, lokanta aşçısı olmak yerine çok daha leziz yemekler yapan kişiler ve gurmelerden oluşabilirdi. Ne de olsa maliyet düşük olacağı için bu hijyen ve kalite masrafından kaçınılmazdı.

O yüzden paramız olsun da dışarıda yiyelim, kendimiz yapalım diyen insanlar zaten bunu tercih etmemeli. Bu sistemin amacı zaten maliyeti düşürüp toplu halde pişirip güzel yemekler yemek.. Yani bunu yapan adam hem kendi cebini hem zamanını hem çevreyi hem de kaynakları korumuş oluyor, bunun bilinciyle yiyecek yemeğini.

Öyle düğün yemeği gibi yapılıp yenecek bir olay değil bizzat özel bir şirket tarafından son derece titizlikle hazırlanacak bir şey olacak mesela. Bu sistem otursa, yüzler binler evde yemek yapmayı bırakıp yemeğini buradan alacak olsa (mesela ayda bir üyelere açık büfe şenliği de olabilirdi) denildiği gibi duyulsa gerçekten çok ilgi çekerdi ama kimsenin de "komünist işi" diyerek kötüleyebileceğini sanmıyorum.

şimdilik ütopya da olsa bir gün böyle bir şeyin hayata geçmesini iple çekiyorum.

benim de düşündüğüm mesela yoğun konut bölgelerinde bu şekilde beraber yemek yemek büyük avantajlar doğurabilir. mesela 500 ailenin kaldığı bir yerleşim düşünün. ortak bir yemekhane olursa;
- daire içinde mutfak için çok daha küçük bir alan ayrılabilir. malzemeden tasarruf, binanın toplam alanın küçülmesi yani şehir merkezinde birim alana daha fazla insanın yaşayabilmesi yani kent altyapısının daha ekonomik kullanımı, doğal çevre için daha fazla alan.
- gida sarfiyati daha ekonomik olabilir. geri dönüşüm çok çok daha kolaylaşır. daha az çöp üretilir.
- insanlar yemek yapmak ve bulaşık yıkamak için daha az zaman harcar. kendi konularında daha verimli olurlar. dinlenme zamanı artar, üretme zamanı artar.
- aile içi rollerde eşitlik ikmanı artar. kadin mutfakta daha az zaman harcar
- sosyalleşme imkanı olur. evde televizyonun karşısında yiyeceğine insanların içinde olursun.
aklıma gelenler...

japonya da mesela insanlar yemeklerini dışarda yiyor genelde. bence süper bir olay.

çok ilginçtir bugun otobusteyken "tencereni getir yemeğini götür" yazılı bir yer gördüm. :)

bornova'da varmış.

bitiren bir arkadasim daha sonra sinavlarina girdi maliye de denetci oldu. ondan once de bir ilce de mal müdürü idi ki kaymakam yarisi derler :)

Ben okuyorum. okuyacağım, hep okuyacağım.

Biraz arada kalmış bir bölüm gibi. Ne iktisat kadar sayısal, ne uluslararası ilişkiler kadar sözel. Asıl amacı da zaten ''sendikalarda çalışmak üzere donanımlı eleman yetiştirmek''. Tabii ki bizim memleketimizde işler biraz çorba olduğundan bir anda kendini başbakan falan olarak bile bulabilirsin. Ama sonuç itibariyle iktisatla alakalı bi bölüm en nihayetinde.

Gelecek vaat edip etmeyeceği tamamen kişinin kendisiyle alakalı. Okulu bitirdiğin zaman sınavdan sınava koşuyorsun, iyiysen giriyorsun bir yerlere, kurtarıyorsun hayatını. Ama o sınavlarda başarısız olursan da başarısız oluyorsun. Bence iktisat fakültesindeki herhangi bir bölümde okumak çok fark yaratmıyor diğerinde okumaktan. Hepsi üç aşağı beş yukarı aynı. Dediğim gibi önemli olan iyi ortalamayla mezun olup diploma sonrasında gireceğin sınavlarda iyi puanlar almak.

(bkz: #11907655)

.hemen GRE'e yada SAT'a gir
.hemen TOEFL'a gir
.referanslarini ufaktan hazirla
.CV'ni duzenle
.statement of purpose'ini adam gibi yaz yazamiyorsan yazdir
tum bunlari kasim'dan once halletmi$ ol.
aralik'tan itibaren iyi universitelerin addmission dead-line'lari olur, internetten onlarin tam tarihini ogrenebilirsin.
tum bu belgeleri genel olarak internet uzerinden yollayabiliyorsun, bazilarini ise posta ile gondermen gerekecek.
posta masraflari, sinav masraflari, admission vergileri icin falan 1000$'i kenara koy.
bu kadar.

burslu gitmek istiyorsan fulbright olanaklarini arastir. bursu kazanmanda referanslar etkili olacagin icin, hocalarina hoş görün cok istiyorm bu bursu bir araya girer misiniz turlarina başla.

once iklim vs kosullari arastir ve sehir tespit et. veya iddiali biriysen gitmek istedigin bolumdeki ranking'lere okul tespit et ve basvuru icin ne istediklerini ogren. asagi yukari camilo'nun dedikleridir. aralik/ocak aylari sinavlar icin yogun bir donemdir, yer bulamayabilirsin simdiden gir. amerikan usulu cv hazirla. mba yapacaksan cok abuk statement'lar istiyorlar (bir liderlik deneyiminizi anlatin gibi) en belirleyici belgen bu olacak, en iyisini yapmaya bak. masraflar icin minimum 1000 dolar, ama daha fazlasina hazirlan. referanslarda, abd universiteleri bizim hocalari tanimadigindan akademik ref her ne kadar elzemsem de pek faydasi olmuyor. ilk sene burs vermezler ama sonrasi icin alirsin, dolayisiyla ilk seneyi nasil gecirecegini dusun (fulbright, baba parasi vs) cunku adamlara inandirici bir sekilde anlatman gerekecek. en gec eylul gibi baslarsan sikisiklik olmaz.

son olarak bir de genel akademik ortalama konusundaki hassasiyetlerini merak ediyorum aslında.bu okullarda 4 üzerinden 2.5 veya 4 üzerinden 3 gibi kesin sınırlar sözkonusumudur mesela veya bu sınırlar okuldan okula değğişiklik gösterir mi ?

okuldan okula degisiklik gostermekle birlikte bu tur sinirlamalar vardir ve basvuru sayfalarinda ilan edilirler.
bazilarinda ise internet sitelerinde ilan edilen sinirlar pratikte keyfi oynakliklar gosterebilir. basvuru mektuplarini kataloglayan sekreterlerin 3.5'un altindaki basvurulari elemesi gibi ornegin.

siz tetanoz aşısını olun iciniz rahat etsin. koruyuculugu bes sene derler ama daha erken yenilemek lazim.

tedavisi yok benim bildiğim kadarıyla. bence bi doktora gidin nolur nolmaz.

doktorum, tez bir adet hemcinsime görünün, 1 adet de aşı yiyin afiyetle. daha önce aşınız olduğu için bu defa serum yemeye gerek yok..

tetanoz olmak zor iştir, bu bakteri oksijenli ortama dayanamaz, bol kanlanan dokuda da yaşayamaz, dolayısıyla çok tetanoz olan insan görmeyiz orası burası çizilenlere oranla. ancak 1 defa başına gelir insanın böyle bir şey, o nedenle önlem almakta fayda var:))

yakında devlet hastanesi acili varsa görünebilirsiniz yani, korkmaya gerek yok, şimdi acil yazıyorum diye, ancak işiniz daha hızlı hallolunur..

bi de yaranın üzerini hep kapatmayın, yürümediğiniz zaman açık kalsın..

alacati civarini tavsiye ederim ama bu sezonda yer bulmak zor olabilir.

50 civarı biraz zor alaçatı ya en de baktım. hem çok gereksiz pahalı hem de denizi pis. girilmiyormuş. ılıca ya bakın derim.

www.sahibinden.com
bana cazip gibi geldi benimle ilgisi yok şimdi buldum

deu fotoğrafçılık için çizim istemiyor diye duymuştum
@rurouni biraz daha detay verebilir misin eğer konuyu biliyorsan? bana detay ve tecrübe lazım açıkçası.

yanlis hatirlamiyorsam msgsu'de cizim ve kolaj karisimi bir seyler yaptiriyorlar. boyle sinavlar birbirinden cok farkli degildir zaten, belli bir standardi vardir. ama eger yuksek lisans'tan bahsediyorsaniz fotograf cekmek, portfolyo sunmaktan ibaretti en son (ben de niyetlenmistim).

kesinlikle analog makine kullanmaniz gerektigini biliyorsunuzdur, karanlik odasiydi, tabiydi vs.

www.fotoritim.com da deu fotografcilik bölüm baskani bir yazi yazmis fotografcilik bölümleri ve sınavlari ile ilgili. bir oraya bakin derim ben.

pov.bilgi.edu.tr

(bkz: lümpen kültür)
(bkz: lümpen)

gene genelleme olacak ama cahillik, görgüsüzlük ve patavatsızlığın simgelerinden biridir o yutuptaki küfürler. bir de gelişmişlikle doğru orantılı tabii, insanlar önce rahatça geçinmeyi, sonra kendilerini kişisel olarak geliştirmeyi düşünürler. bu hep böyledir. zengin olmayan adam gidip romana mı para versin yoksa kışın yakacağı oduna mı? tabii ki oduna. ilk çağda da böyleydi bu, roma gelişmişken sanat, kültür bilim faaliyetleri falan yapılabiliyordu, tiyatrolar vardı. neden? çünkü ekonomik bir rahatlık vardı ve insanlar diğer faaliyetlere zaman, para, ilgi ayırabiliyorlardı. türkiye'de okuma yazma oranının yüzde 85 olduğunu da söyleyeyim bu arada. ekonominin yıllardır kötü olmasından, gelişmemişlikten kaynaklanıyor bu da sonuçta. gelişmiş bir ülkede en az yüzde 99'tur bu oran.

Bence en büyük sorun ileriyi ve toplumu düşünerek değil bugünü ve sadece kendimizi düşünerek hareket etmemiz. Bu neden böyle derseniz bilemem, toplumsal bilinç mi denir yetişme tarzı mı denir orasını psikologların incelemesi daha doğru sanki.

Misal çiçek örneğinde yabancı adam mantıklı düşünerek diyor ki "ne güzel sistem, hem taze çiçeklere istediğim zaman ulaşıyorum hem de bedelini kendim belirlediğim için kazık yemeyeceğim garanti. Ama bedelinin altında ödeme yaparsam da bu hizmetten zarar ederler ve kaldırırlar ben de mahrum kalırım." Biz gidince diyoruz ki "Vay salaklar başında adam bile yok, madem beleşe işime yarayacağından fazlasını da toplayayım eşe dosta dağıtırım eheuh". Çİlek örneği de aynı şekilde tabi.

Küfretme olayında ise malesef hiç bir fikrim yok, bu yaşıma geldim hala durduk yere küfreden insanları anlamıyorum. Ama şundan eminim ki askerde burnum çok fena sürtülecek küfür konusunda :)

sanırsam bahsettiğiniz tüm özellikler milletçe çok rahat olmamızdan kaynaklanıyor. yani aşırı rahatız. her şeye verecek cevabımız olduğunu düşünüyor, her şeyi biz biliyoruz sanıyoruz. youtube olayı ayrı mesele, ordaki örnek internetin bir maske olmasından kaynaklanıyor.gerçi burdan da rahatlık sonucuna varabiliriz.

bir de yapılan şeylere değer vermeyi bilmiyoruz galiba. her şey ve herkes fırsat bizim için. aslında ben de sizin gibi doluyum bu konuda da şimdilik böyle özetleyebilirim kendi açımdan.

dediğiniz gibi genelleme yapmak yanlış.

Engin Ardıç:

"Bizim ülkemiz bir doğu ülkesidir. Doğu toplumları “suçluluk yönelimli” değil, “utanç yönelimli” toplumlardır. Batı insanı vicdan azabı çeker, doğu insanı alay edilmekten, rezil olmaktan korkar. (Sosyal psikoloji biliminde bu ayırımın iki kanadına “guilt oriented” ve “shame oriented” deniyor.)

Hani şair Eşref’in “ibne dersin kızar da, sikersin aldırmaz” dediği cinsten...

Rodyon Romanoviç Raskolnikov gibi, yaşlı kadını öldürdükten sonra gidip karakola teslim olana da, bizde “enayi” derler. Bizde ilke şudur: Çarpıp kaçacaksın. Suç işlemek değil, yakalanmamak esastır."

Biz millet olarak bir rönesans yaşamadık, o yüzden böyleyiz.

dusuk iq ya baglı olarak muhakeme yetenegindeki zayıflıklar angutluklar fln.

felina noktayı koymuş olaya. daha söylenicek bi laf yok. bazı şeyleri çabuk ve rahat elde etmenin meydana getirdiği garip bi zihniyet hakim toplumumuza...

Efendiliğimiz, büyük türklüğümüz zartlığımız zurtluğumuz sanırsam sadece kitaplarda yazıyor. Din konusunda ise yapılacak birşey yok. Her nekadar insanlar pek anlayamasa da iyi niyetli olmak allah korkusuyla olan birşey değil, insanın içinde, toplumsal yapıda olması gereken bir durum. Ne kadar dine bağlı olursak olalım. Toplumsal olarak bazı şeyleri aşmadığımız sürece bu böyle gider..
Çok güzel konuya değinmişsiniz. Genelde diğer insanlar bu tarz olaylara "çok güzel bir faaliyet, hepimiz desteklemeliyiz" gibi bir mantıkla yaklaşırken bizler "enayi" kekleme peşinde koşuyoruz adeta. Tek akıllı biziz çünkü.
Bu durum her alanda böyle. Bir keresinde hollandada, içinde bulunduğumuz otobüs parkederken bir bisikleti devirmişti. Bisikletin sahibi gelip sakince konuşmuş ve şoför ile güle oynaya el sıkışıp gitmişti. Bu olayı bizim nasıl yaşayacağımızı bir düşünelim. Bisiklet sahibi gelir "la hırbo sen nasıl çarparsın bisikletime körmüsün hede hödö" der başlar ana avrat küfre, şöförde "bisikletini yanlış yere koymuşsan banane lan deyyus" diye adama güzelce dalar..

Artık ne denir, toplumsal yapı mı, ekonomik standartlar mı, milletteki aşırı güvensizlik duygusu mu.. bilmiyorum.

Tek bildiğim bir şey varsa o da Avrupa ülkelerinin özellikle bizim bu tarz tavırlarımızı gördükten sonra haklı bir önyargı sahibi olduğudur.

moruk o degil de, bizim memleket gibisi yok be di mi ?

bu ulkeyi, oldugu sey yapan bazi ozellikler vardir ki bunlari degistiremezsin. bunlar olmadan turkiyeyi dusunemezsin (laiklik sorunu, kurt sorunu, ermeni sorunu, vatan millet sakarya -fasistlik sorunu, kendi kendine yetemeyen kucuk, sunepe, bir baltaya sap olamamis, kendi capinda takilan bir ulke olmana ragmen tum dunyanin turkiye etrafinda donudugunu sanma sorunu, herkesin bize dusman olmasi sorunu gibi..)

soyleyecek cok sey var da soyle soyle bir cozumu olmuyor ki, sikinti veriyor artik..

hic bir zaman rahata eremeyecek bir ulkede yasadigini bilmek gibisi yok. bos umutlar yok.

senin sorduklarinla alakasiz gibi gorunebilir ama oyle bir alakali ki..

ben butun bunlari felsefe egitimine bagliyorum. felsefe egitimi ortaokulda verilmeye baslansa, (ve klise bir soylem de olsa) koy enstitusu denilen kurumlar tekrar kurulsa bunlar cok daha azalacak.

Herkes gayet yerinde tespitler yapmış. Aslında senin sorudan tez konusu bile çıkar, burada 2–3 kelam etmekle geçiştirilebilecek kadar basit değil mesele. Nedenler ve sonuçlar da oldukça kompleks. Ex çok yerinde bir noktaya temas etmiş. Bugün dini bütün diye geçinenler bile rüşvet veriyor veya yeri geldiğinde haksız kazanç elde ediyor. Hobbes'un, İnsan İnsanın kurdudur derken Türkleri yakından tanımış olabileceğine inanıyorum. Genelleme yapmaktan bende hazzetmiyorum ama bu konuda beis görmüyorum; Türklerden bir halt olmaz. Devletin en yüce kurumunda yer alanların bile birbirini yumrukladığı(silah bile çekildi bildiğim kadarıyla), en saygın tartışma programlarında birbirlerine hakaretler yağdıran 'elit' akademik şahsiyetlerin çıktığı ülkede, bilgi birikimi ve genel kültür düzeyi muayyen olan(bunu asla küçümsemek maksadıyla belirtmiyorum) Bakkal Amcanın,kahvedeki ali abinin veya ev hanımı Semra teyzenin bunlardan çok farklı davranışlar göstermesini beklemek abesle iştigal..

Hollanda'da emniyet şeridine giriliyor, ecnebinin verdiği ilk tepki; şuna bakın bir Türk. Yaya geçidinden geçen tek bir yayayı bekleyen onlarca arabanın olduğu ülkeyse sümüğümüzü silmediğimiz Romanya.. Gerçekten maddi imkânsızlıklar içinde yüzenleri tenzih ederek şunu da rahatça söyleyebilirim ki parası da olan da okumuyor bu ülkede. Taksimde her Allahın günü hırpani bir kılıkla(moda galiba bu)avare avare gezen gençlere ne demeli peki? Kaç tanesi aldığı harçlığını 2–3 kitap almak için harcıyor? Bebekte turlarım diyen sanatçının CD’sine 20 milyonu düşünmeksizin veriyor ama… Aptal gazeteleri okuyarak elde ettiğimiz engin bilgi birikimi ile işte ancak yukarıda sözünü ettiğim yüksek felsefi münakaşalara gireriz. Bu ülkeye de bu müstahak. Ondan sonra Sarkozy çıkıp Türkiye Avrupa ülkesi değil deyince herkes dövünüyor, öfkesinden kuduruyor. Bu ne yaman çelişki böyle?

Günün sözü: Kitap okumuyorum, eksikliğini hissetmiyorum.

İyi geceler herkese.

türkiye ye türk insanina mahsus degil bence bu söyledikleriniz. yani gidisat ne yazik ki bu yöne dogru ve entropik bir devinimle hizlanarak cözülüyor insan evladi. ama türk insani özelinde ben modernleşme sürecini atlamis olmamizi görürüm. cünkü modernlesme herseyden önce kurumsallasma ve disiplin demektir ve bizde eksik olan da bu ne yazik ki. batı da bir işçinin kolay kolay işten atılamamasından tutun da kırmızı da durma aliskanligina kadar özendigimiz bir cok batılı uygulama da batı da kolay kolay yerlesmemistir. zygmunt bauman calisma, tüketicilik ve yoksullar kitabinda mesela batı insaninin islah edilisinde nasil sıkıntılar cektiklerini anlatiyor. sorun bizim o evreyi atlamis ve bunu da acikcasi pek dert etmemis olmamizdir.

dinamik sistem ve protesto refleksi altinda yazmistim alakali birseyler.

peki kent soylu olmayışımız ve göçebe kültürün etkisinde aşırı derece kalmış olmamız ile hala sözlü kültür ögelerinin (destan, masal, kahramanlık hikayeleri gibi) derinlemesine boyunduruğu altında olduğumuz, buna uygun yetiştirildiğimiz, bilinçaltımızın bunlardan beslendiği gerçeğine ne dersin? dostum!

Sadece Türkler degil akdeniz iklimine sahip bütün ülkeler böyle.

Yunanistan, İtalya, Türkiye.
Yani nasıl bize
Rus, Slovak, Çek, Hırvat, Sırp aynı geliyorsa
Nasıl
Alman, Hollandalı, Danimarkalı gözümüzde aynı kişilerse

Türk Yunan Italyan da aynı yapıya sahip insandır.

Ülkemizi ve ırkımızı bu kadar aşşagılamaya çalışmak belki sırf bize aittir gerçi bilemem.

hic yunanistan veya italya gormemis olsak inanacagiz. turklerdeki kabalik ve anlayissizlik bu 2 millette %30 bile yok. sicakkanlilik ve yuksek sesli konusmakla, kufurleri noktalama isareti olarak kullanmak cok farkli seyler.

@cruseo

yunanistan, italya, ispanya hepsine gittim. kiz arkadasim italyada yasiyor ve italyayla saglam bagim var, cok defa gittim, uzun sureler kaldim. dusundugun sekil de bir benzerlik bizle yok malesef. evet italyada ucak sirasinda onune gecmeye calisabilir 1-2 dangalak, ama insanlar baskalarini gorunusuyle, fikirleriyle, tercihleriyle yargilamaz, baskalarina maliyla mulkuyle hava atmaya calismaz -elbet istisnasi da var- cunku bir temizlik iscisi anneye, copcu babaya sahip italyan arkadasin ailesinin bile bir range rover bir de mercedesi vardir. fast food da calisan bir erkekle, firinda part time calisan bir kiz arkadas, aylik gelirleri 1200€ olmasina ragmen evlenebilir, rahatca yasayabilir. onlarin da kendine gore sorunlari var ama turkiyeyi onlarla kiyaslamak ve genelleme yapmak bosa caba.
Turkiye kendine ozgu, nereye ait oldugunu bilemeyen, tum dunyanin kendi etrafinda dondugunu sanan, insanina hic bir sey vermeyen, aksine devamli isteyen, orta sinifin olmadigi, sadece zengin ve fakirin oldugu, gorgusuzlugun, egitimsizligin kol gezdigi, neresinden tutsan elinde kalan, hic bir zaman sorunlarini halledemeyecek olan -cunku bu sorunlar onun ozunu olusturuyor- sacma sapan bir ulke. Evet aynen boyle.

Saydigin ulkelerden tek ustun oldugumuz yer yemeklerimiz. Aci ama gercek. Ha bir de yurtdisinda yasiyorsan burasi tatil icin bir cennet.

ps: ya sev ya terk et diyecek ilk kisiyi alnindan opecegim

ben soru olarak sormuştum onu, herhangi bir art niyet yoktu, gerçekten başka ülkeler de bu konuyu tartışıyor mu diye merak ettim sadece hem bizim açımızdan hem de kendi açılarından

hemen sıcagı sıcagına bir ornek vereyim;
az evvel -20 dakika kadar once- cuma namazından geldim.mahallemizdeki pastane yeni sube acmıs ve bunun serefine de cuma cıkısı pogaca-ayran dagıtıyordu.getirmisler baya bi.namaz oncesinde de dısarı koydular.maksat cıkısta alsın insanlar falan filan.basında da yaslı bi teyze.neyse efendim biz de malum sıcaklardan oturu biraz gec giriyoruz iceri.bi tane seyyar satıcı -balık satıcısı- geldi aldi bi iki tane.sonra onları yedi yine aldı,sonra geldi iki tane daha aldı,bu esnada pişkinligini ispatlarcasına teyze cok yedim parasını vereyim diyerekten kadıncagıza para verdi,kadın yavrum onlar parasız dedi falan ama bu adam 7-8 tane aldı toplamda...

kısa bir ornek,insanımıza dair...

en azından yunanlar, küfür ve şiddet konusunda bizim kadar ileriler. kavga konusunda da. hatta diğer bir çok konuda da. bizden bir farkları yok. öyle 1-2 kişiyle yapılmış bir gözlem değil bu.

karaburun sapağı var otobanda. karayolu ile cok virajli bir yoldan gidiyorsunuz. keciboynuzuna dönüsebilir. benim tavsiyem acele etmeden ıldır mordogan falan derken geze geze gitmeniz.

bence bu sicakta vasitasiz oralarda dolasmak cok sacma. denize gideceksiniz falan zor olur bence. cesme otobanindan karaburun ayrimina doneceksiniz. ayrimdan sonra 55 km kadar gideceksiniz. mordogan'dan sonra tam 20 km ya da. yol biraz cetrefillidir yalniz. 10 sene icinde sadece iki tane kaza duydum; ama yine de dikkatli olmakta fayda var. hayirli yolculuklar. yolunuz acik olsun.

deniz otobüsü yanlış hatırlamıyorsam 12 YTL idi.
gördüğümü söyleyemem ama aktif seferler yapılma zorunluluğu var bildiğim kadarıyla. bilmem ne kadar süre zararına da olsa çalışacaktı.

evet otobandan dönüş var. ama karaburun yolu berbat bir yol. manzarası güzel belki ama virajlardan başınız dönebilir. bir kere gittim. arabayla çekilmez bence. çekenler nasıl çekiyor bilmiyorum. ben gitsem 1 aydan önce aynı yoldan geri dönmek istemem.

deniz otobüsünü denemedim ama onu tercih ederdim.

karaburuna deniz otobüsü seferleri kaldırıldı.
kalacak yer istersen halamların işlettiği bir pansiyon var.(karaburuna 25 km ama)
tavsiye ederim.

www.aydenizpansiyon.com

yazdırma seçeneklerinden kağıt boyutunu A5 seçin, öyle yazdırın.

O is biraz karisik. Ortadan ikiye katlayinca kitap gibi olsun istiyosun sanirim. Ayni sayfaya bi kitabin basindan birde sonundan yanyana yazdirman lazim sanirim. Belki yapan programlar vardir ama. Su yazilim ile degisik sekiller pdf olarak yazdirabilirsin. www.bullzip.com 2 sayfa yanyana gibisinden. En son karar kildigin halinide bastirirsin.

a5 kağıt alabilirsiniz ya da yakınlarınızda bir matbaa varsa a4'ü keserler, ücretsiz. arkalı önlü basabiliyor olmalı yazıcınız. eğer basıyorsa o ayara getirip basabilirsiniz. sonra da matbaa'ya gidip ciltletirsiniz. bitti.

diyelim ki 16 sayfalık bir kitap olacak ve bunun için 4 tane a4 kağıt kullanacağız

1.a4 ön) 16*-1**
1.a4 arka) 2-15
2.a4 ön) 14-3
2.a4 arka) 4-13
3.a4 ön) 12-5
3.a4 arka) 6-11
4.a4 ön) 10-7
4.a4 arka) 8-9

**Ön kapak
*Arka kapak
bu şekilde dizip, arka olacak sayfaları basmadan çevirirsen olur.

daha once sorulmustu, ararsaniz yaratici cözümlerle karsilasabilirsiniz.

cosmology?

"world view" olabilir sanirim

"ancient greek world view", "renaissance world view", "modern world view" diye aratinca cikiyor bayagi bir sey. tutturdum herhalde bu sefer.

Bana da cosmology gibi geliyor.
The world view and belief system of a community based upon their understanding of order in the universe.

design of universe diyerek cok feci sallamak istiyorum.

rome

vatel, tek gecerim. toplumsal mesaji da var.

(bkz: man cheng jin dai huang jin jia) (orta çağ - galiba -)
(bkz: henry v) (orta çağ)
(bkz: caligola) (ilk çağ)
(bkz: abdülhamid düşerken) (yakın çağ)

ataraksiya var bu dedıgıne benzer bişey.ruh dinligi olaylara tepkisiz kalma hali acılımı..

ignorance is bliss de denir.

bunu yapana "pasif agresif" denebilir.

bana "sessiz farkindalik" kelime obegini cagristirdi, hatta boyle bi yazar bile varmis.

Kanıksama denir. Ayrıca Saramago'nun dev yapıtı Körlük'ü bu vesile ile herkesin okumasını salık veririm.

"there is an elephant sitting in the living room" da denir.

muhtemelen 444 0 333 den ayrintili olarak ogrenilebilir.

alı$veri$ merkezlerindeki $ubeler açık oluyor. mesela bildiğim cevahir a.v.m. $ubesi açık oluyor. ba$ka hangi a.v.m.lerde var bilemiyorum.

Banka içi işlemleri yaparsınız, misal havale gönderebilirsiniz, para yatırabilirsiniz, para çekebilirsiniz, dolar bozabilirsiniz. Sanırım fon falan da alabilirsiniz. Ama EFT yapamazsınız mesela, çünkü o bankalararası EFT merkezinden geçen bişi ve cumartesi çalışmaması lazım.

cumartesi yarim gun acik. 13:00'e kadar olmasi lazim.

izmir de forum bornova daki şube açık.

eşşek gibi kütüphane var ama girişi bilemicem.

kuzey kampüs te var. disaridan girerken kimlik birakiyorsun, fotokopi yi iceride cektiriyorsun. kitap almak istersen bogazicinden birisini buluyorsun.

(bkz: abdullah kuran kütüphanesi)

Kuzey Kampüste söylendiği gibi eşşek gibi bir kütüphanedir. İsteyen giremez maalesef, kimlik sorarlar. Ama kapıdaki görevli insaflı da çıkabilir, ne bileyim yani böyle tez yazıyorsanız falan. Yine BÜ de okuyan bir arkadaşla gitmek akıllıca olabilir.

www.library.boun.edu.tr

olmuyor, mesela hotmail i ayarlayamıyorsun ya da benzer sorunlar, genelde ya paralı olarak veriyorlar bu hizmeti ya da kendi programımı kullan diyorlar o zaman diğer hesabı kontrol edemiyorsun. ben bir ara uğraştım ama olmadı, gmail ve yahoo için uygundu ama hotmail ve gmx olmadı.

thunderbird'ü kullanabilirsin. bunu yapabilmesi için yani ekranın sağ alt köşesine yerleşebilmesi için bir add-on kurman gerekiyor. ama bence kullanışlı bir yazılım.

outlook icin hide outlook var. güvenle kullaniyorum. www.snapfiles.com

sorunun tam olarak cevabı:

(bkz: dynadvance notifier)

apple mail

bir ay ya da on beş gün müydü, iade ya da değiştirme hakkınız olması gerek.

degistirme ya da iade soz konusu olamaz. cunku urunu alirken kutunun ustune yapistirdiklari "15 gun iade gecerlidir" etiketini sökerseniz bu etiketin hicbir degeri kalmamaktadir.

teknosa'ya gittiginiz zaman size urunu (muhtemelen) samsung teknik servise gondereceklerini soyleyeceklerdir.

orasi kvk degil ki size yedek telefon versinler.

gidin teknosa ile bir konuşun. ayrıca oradaki tezgahtarlar ile değil, bir yetkiliyle konuşun. teknosa kendisi telefonu değiştirmiyor ancak olayı bir şekilde yetkili servise aktarırlarsa yetkili servisin değiştirme imkanı olabilir. bir de, eğer teknosa ile uğraşıp bir sonuca varamazsanız ki, teknosa bir yetkili ile görüşmediğiniz sürece inatçı bir kurumdur, telefonu ithal eden distribütör ile görüşün.

www.samsung.com

şuradan distribütörlerin bilgilerine ulaşabiliyor, kutunun üzerinden hangisinin ithal ettiğini bulabilirsiniz.

bildiğim kadarıyla kutunun üzerindeki o 15 günlük iade süresi teknosanın kendisinin verdiği bir iade süresi, ek bir garanti gibi yani ,tüketici yasasına göre malın tesliminden itibaren 30 gün içinde malın ayıplı olduğunu bildirmek gerekiyor.

daha once de başıma benzer bir iş geldigi icin internetteki forumlari gezmistim. teknosa nin icat ettigi kutunun üstündeki bantı cikarirsaniz alamayiz olayi tamamen uydurma. hic dinlemeden ama kardesim yasa burada demek lazim. saticilarla muhatap olmamak en iyisi zira teknosa da saticilar sattiklari ürün üzerinden prim aliyorlar ve malı geri almak primlerinde düşüş demek. o yüzden ellerinden geleni ardina koymuyorlar. siz alin ürünü teknosa üzerinden servise gönderin ve sonra da pesini birakmayin derim ben. servise giden ürünün yerine ürün verme işi ancak belli bir süre serviste kalacaginin kesin olmasi durumunda oluyor. onu da talep edin biraz yirtici forvet olun derim ben. allah kolaylik versin.

benim doktor oğlu çok yakın arkadaşım öss'den önceki gece 1 çorba kaşığı kahve yuttuğunu söylemişti kabızlık için. sanırım doğruluğu var.

streptomagma veya benefiber tarzi cözülen lifler suyu tutar.ama ishal enfeksiyona bagliysa is degisir tabii...

Aklima ilk gelen akut ishal ilaclari. Cok agir olmayan vakalari bir hapla geciren bir ilac vardi simdi adi aklima gelmeyen. Sabahtan oyle bir sey alabilirsin, tabi doktoruna danistiktan sonra.

reflor iyi gelebilir ama doktora danismak lazim.

IBS olup olmadığınızı test ettirin derim bir arkadaştan duyup öğrenmiştim 1/3 oranında görülüyormuş. Irritable Bağırsak syndrome yani

streptomagma iyiydi ama kalktı piyasadan eczaneye söylersen muadili bir ürün varmş onu veriyorlar. Tavsiye ederim. :)

Ağır bir soru bence bu. Arûz olsaydı ölçümüz (bkz: divan edebiyatı) , pekâlâ bir şeyler söylenebilirdi belki ama, hece ölçüsü hâliyle ne denebilir ki? Tunç kafiye, tam kafiye, yarım kafiye, cinaslı kafiye gibi bir şeyler mi?

"Blank verse" kafiyesiz mi demek bir kere? "Free verse" de serbest vezin mi demek? Ben öyle biliyorum en azından.

Bir dili belirli bir vezin içinde değerlendirmek bana pek mantıklı gelmiyor. Kelimeler ve dizilişleri aynı mı ki vezin sürekli uygunluk göstersin?

Shakespeare'i çok seven biri söylemiş herhalde "Blank verse ingilizce için uygun." diye.

Vallahi bilemedim. Yalnızca sorunuz cevapsız kalmasın istedim.

ön not: Belki aydınlatan çıkar diye şansımı denemiştim sadece..

Blank verse kafiyesiz oluyor evet.. Ama ölçüsüz değil. Blank verse bir uzun bir kısa heceden oluşan "iambic foot" denen ölçüyle yazılıyor ve 10 hece ihtiva ediyor. Free verse ölçüsüz ve uyaksız demek oluyor, serbest vezin'e karşılık geliyor sanırsam.

Ölçü yazımdan çok okunuşta anlam kazanıyor, çünkü hecelerin özelliklerine bakarak belirliyoruz. Mesela ingilizce'nin normal okunuşu da iambic olduğu için blank verse bu kadar doğal geliyor.

Canım Milton da yazmış blank verse ile..
Cevap için teşekkürler.

talat halman in blank verse cevirileri var bildigim kadari ile ayni sekilde türk halk siirini de ingilizce ye cevirmisligi var. onun cevirilerine bir göz atmak gerekebilir. bri de eski metis ceviri dergilerinde benzer makaleler vardi diye hatirliyorum.

guitar hero şarkıları çalış stres atıyorum ben akşamları

mesela world of warcraft oynayabilirsiniz. motosiklet kullanmayı öğrenebilirsiniz. bir dürbün ya da belki bir teleskop alıp astronomiyle ilgilebilirsiniz.

puzzle
model araba, ucak

eğer uzaksan kesinlikle bilgisayar oyunlarını tavsiye ederim. hafif oyunlarla başlarsın sonra zevk alırsan derinleşir ve daha komplike oyunlara geçersin..

başlangıç olarak gta serisini önerebilirim..

sudoku ve/veya kare karalamaca çözmeni tavsiye edebilirim..

Model uçak olabilir. Evde, küçük çaplı helikopter veya uçakla başlarsınız. Vaktiniz olduğunda hava da güzelse soluğu doğada bayırda alırsınız. Müthiş keyiftir, kendimden biliyorum. Gözün görebildiği mesafeye kadar giden bir uçağı yönetmek, havada saltolar attırmak harika bir duygu. Kuşlarla atışırsınız. Hatta ucuna kamera monte eder gökyüzünden çekim yaparsınız. Öyle çok da pahalı değiller artık.

anime izleyebilirsin...
Multiplayer bilgisayar oyunları deneyebilirsin, her türde bulmak mümkün.
Worms oyna derdim ama oynamıştırsın.
İmkânın varsa arkadaşların bahsettiği model araba/uçak/gemi en zevklisi gibi geliyor bana...
Arada yine dizi izleyebilirim dersen bir kaç tavsiyem olur, sorman yeter.

elektronige ilgin varsa eger, hazir kitler var. kara simsek devresi, ne bileyim, birbiri ardina yanip sonen ledler falan. bunlardan edinip zaman gecirebilirsin. benim evimin bi odasi sirf el aletleriyle dolu mesela. canim sikildi mi daliyorum, kesip biciyorum, lehim yapiyorum, ohh kendi kendime gazimi aliyorum.

illa evde oturayim demiyorsan fotograf cekmeye de baslayabilirsin. iy igelir.

Çizgi roman oku hocam...mis

ahşap oyma yap.
internette bir sürü ingilizce döküman var, oralardan okuyarak öğrenebilirsin. ya da 3-4 saatlik bir kursta bile az çok kendini geliştirebilirsin.
sonra geçersin masanın başına, minik minik yontmaya başlarsın.
ve işin bittiğinde istersen renk renk boyarsın, istersen bir kat cila çekersin ve elinde, ben yaptım diyebileceğin birşey olur.

kessinlikle (bkz: rock band)

Havaalaninda Havas servisine binersin, Efes otelinde iner oradan üçkuyular'a giden otobuse (8, 169, 245 numarali) atlarsin. üçkuyular garajin önünde iner oradan da Urla dolmusuna binersin.

Bu yolculuk trafigin yogunluguna gore degismekle birlikte, tahminen Havaalani - Urla arasi 2- 2,5 saat sürecektir.

eger zaman benim icin önemli diyorsan taksi ile uckuyular 15 dakika, ückuyular urla 45 dakika. diger türlü en az 2.5 saat sürecegini (indi bindi icin hic beklemedigini düsünürsek) söyleyebilirim.

urla'ya giden dolmuşlar ya üçkuyulardan ya da otogardan kalkıyor. otogar şehrin diğer ucunda olduğu için üçkuyulara gitmek en mantıklısı. bunun için ya havaş ile alsancak'a gidip oradan gidilir ya da havaalanından kalkan (tek) belediye otobüsüne binip konak'a gidilerek üç kuyular otobüslerine binilir. alsancak'tan geçenlerin hemen hepsi konak'tan geçer. izmir halkı yardım severdir, kime sorsan rahatça yönlendirir.
ama maalesef bugünlerde havaalanından sonra karabağlar-gaziemir arası bat-çık yapılması bitmediği için yoğun saatlerde çok yoğun oluyor. ama 15 gün içinde yol tam anlamıyla devreye girdiğinde bence 3 saatte urla'ya ulaşılır.

üçkuyulardan kalkan dolmuşlar aşırı yavaş gidiyorlar urlaya. e tabi hangi gün ve saatte geleceğinize göre alsancak üçkuyular yolu da belirli bir zaman tutacaktır. yolculuğunuzu havaalanından üçkuyulara taksi ile yapmanızı öneriririm. diyosanız ki tuzlu gelir, havaşı beklerken girin 3-4 kafadengi kişinin kanına, mutlaka o tarafa gidecekler olacaktır. merkezi bir yer sonuçta. onları da kurtarmış olursunuz. aksi taktirde yolculuk 3 saatten de fazla sürecektir. bilginize. :)

www.google.com

www.dilforum.org bir de seyfihoca.

www.learnenglishfeelgood.com

bi sürü pdf alıştırma var.

agendaweb.org

my immortal
sorry seems to be the hardest word

ve de bilimum coldplay şarkıları.. tür belirtirsen aslında daha belirli şeyler yazabilirim.

edit: o zaman keane ve the fray hoşuna gidebilir. birazdan last fm'e bakarım, ayrıca aklıma geldikçe de eklerim.

Bildiklerim de var tabi, coldplay hepsini biliyorum zaten onun gibi olabilir, daha az bilinenler de makbule geçer...

thirteen senses derim..

(bkz: space dye vest)

I'm Easy - Faith No More

pink martini
tea for two.
dinlendirici bi parça .

bırayn edıms - evriting ay du

billy joel - piano man. adıyla sabit, güzel şarkı.

Richard Marx/Right here waiting. Eskilerden ;)

love of my life queen söylüyor.

richard clayderman albümleri
yanni nin solo piyano ile one man dream isimli albümüne bir bakınız efenim...

tam tarih, saat belliyse "biraz!" ugrasarak alinabilir "belki". degilse maalesef "kesin" hayir.

internet bankacılığında da görülebilir belki. bankadan bankaya değişir tabi geriye dönük ne kadar gösterebildikleri.

3 yıl çok eski bir tarih değil. elinizde dekont örneği varsa anında verebilirler. dekont yoksa da tarihi biliyorsanız olabilir yine. tutarı bilmekde işinizi kolaylaştırabilir.

ben geçen sene 15 gün gibi kısa bir tarih aralığında dekontumu arattırmıştım fakat saolsun görevli hanım on saat mırın kırın edip ona rağmen bulamamıştı. ziraat bankası,beylikdüzü şubesiydi. kadın da sarışın cadaloz bişeydi. oh söyledim rahatladım ...

üc yıl once bonus kartimla yaptigim alisverisi yaklasik tarih söyleyerek bulmus, faturasini da teknosa dan almistim. bankadaki arkadasin insafina kalmis diyebilirim.

3 yıl çok eski bir tarih, 2008 içinde bir tarih olsa kolay, işini iyi yapan biri belki tek seferde de verir ama üç yıl önceki dekontu kesinlikle şak diye çıkarıp bir günde veremezler, muhtemelen genel müdürlüğe faks çekeceklerdir, sonrası biraz şans, yine de bankadan bankaya hizmet hızı değişebilir.

Bankadan bankaya değişir. Şak diye de alabilirsiniz hiç de alamayabilirsiniz.

ne kadar bekletiyorsun? sarj aletinin gücü ne? şöyle söylemek gerekirse, 2100 gücünde bir alet 2700lü pili 12 saatte sarj eder.

şarj aletinin gücünden haberdar değilim yalnız o da aynı marka DIGIMAX 820 yazıyor üstünde.zaten set halinde hediye gelmişti makineyle beraber.

donanimhaber forumlarinda fuji makine kullananlar icin bir kac sayfa var. oraya bakabilirsin. baska pillerle test et bence öncelikle. makinenin cok pil harcayan özelliklerini kapatabilirsin. farkli sarj cihazlari ile deneyebilirsin. bazi sarj cihazlari tam dolmadigi halde dolu gösteriyor pili. bir de praktiker de falan az bir paraya pil ölcen cihazlar var. ne kadar pil kaldigini gösteriyor. onlardan al. her eve lazim.

herhangi bir hastaneye başvurarsa, oradan yönlendirilir başka hastanaler. sevk edile edile, tedavi görmeden de ölme ihtimali var tabii.

herhangi bir saglik kurumuna basvurdugunda tedavisi ücretsiz yapilir, eger sürekli tedavi ya da operasyon gibi ciddi (ve masrafli) durumlarda yeşil kart cikartilir(di). hastane de ücretini devletten tahsil eder. buraya kadar işin olmasi gereken kısmı. ama bu tahsil süreci sıkıntılı oldugu icin mesela üniversite hastaneleri kapıdan cevirebilir hastayı (kac kere sahit olduk intern lerin kapida bekcilik yaptigina/yaptirildigina). özel kurumlar hic ugrasmaz, genelde bu tür vatandaslarin kisisel bakimi/akil sagligi yerinde olmadigi icin doktor hemsire ugrasmak istemez başından savabilir.
söyle bir örnek ile tadlandıralim bu güzel yaz aksamini. bir gece 50 yaslarinda dogulu bir amca ile 15 yaslarindaki kizi bayrakli semtinde yolda yürürken bir grup it ugursuz kiza laf atarlar. amca da ayip olmuyor mu sizin ananiz baciniz yok mu diyerek genclere çıkışır. gencler de sen kimsin uleeen diyerek amca ya girerler ve kafaya göze girisirler. amcanin kafasinda 3-4 cm lik ufak bir kesi oluşur. yakin diyerek minibus e atlar ve karsiyaka devlet hastanesi ne gider. orada daha görür görmez kesi yi saglik memuru "oooo hemen tomografi cekilmesi lazim dogru üniversiteye" diyerek kuru (batikon bile sürmeden) bir tamponu bant ile amcanin kafaya koyarak amcayi gönderir. kizi ile minibus e binen amca üniversite kapisinda 3 saat bekledikten sonra güvencesi olmadigi icin yesilyurt taki devlet hastanesine gönderilir. amca cebindeki son parayi yine minibus e vererek hastaneye gelir, gece 12 yi gecmistir, amca 6 saatten beri yollardadir, açtır, üzgündür, kızı ile perisan olmustur, yesilyurt vardiginda birseyi olmadigi anlasilir, bes dakika süren bir dikiş ile işi halledilir. kızı ile sandalye üzerinde sabahlar amca, sabah da acil servis calisanlarinin verdigi otobus parasi ile bayrakli daki evine varir.
umarim aciklayici olmustur.

peki bu senet yapma olayı nedir?

sayet herhangi bir sosyal guvencesi yoksa ( ssk, yesil kart vs), trafik kazalari disinda parasiz bakilmiyor diye biliyorum. hatta gecenlerde okudum, keneden olen sigortasiz bir ciftcinin aliesinden 7,5 milyon ytl para istemis hastane. senet yapip vermisler naasini. devlet az biraz ilac parasi karsilamis sadece, o da kene olayi diye sanirim. Neyse, sevgili insanimsi; bu tanima uyan birini mi taniyorsun yoksa genel bilgi edinmek icin mi soruyorsun? benzer bi durum yasadigim icin genel hatlariyla yazcam ama iste yol yordam bilen birilerinin elinden tutmasi iyi olabiliyor.
1. sosyalhizmetler mudurlugu aslinda bu tip durumlarda yardimci olmayi amac edinmis bir kurum. akil sagligi yerindeyse ve de sanirim madde bagimlisi vs degilse yardimci oluyorlar. bunun icin oraya gidip yuzyuze gorusme istiyorlar.
2. istanbul'daysan. ist. buyuksehir belediyesinin de benzer bir kurumu var ve saglik giderini karsilayabilirler.
3. valiye gidip yardim isteyebilirsin, daha dogrusu vali yardimcilardan birisinin halk gunu var, sosyal hizmetlerden sorumlu olani. istanbul'daki epey yardimci oluyormus.

ilçelerde kaymakam illerde vali yardımcısı (sosyal yardımlaşma dayanışma vakfından sorumlu) ve yine sosyal hizmetler il müdürlükleri bu işleri yürütürler.
bahsini ettiğiniz vatandaş sosyal güvencesi olmadan tedavi olabilir de olmayabilir de. şöyle ki; eğer vicdani kanaatleri yerinde bir hekime denk gelirse -bu sözün zıddı ülkemizdeki herhangi bir hekimi işaret edici değildir- bila ücret tedavi edilebilir. değilse edilmeden kapı dışarı da edilebilir.
bu nedenle tedavi için tek geçerli araç 'yeşik karttır' ve bunu almak için bulunduğunuz yere göre kaymakamlığa valiliğe başvurmalısınız. sosyal hizmetler il müdürlüğü tedavi ile ilgilenmeyebilir (tam emin değilim bu fonksiyondan). kaymakamlık veya valilik kesinlikle çözüm üretebilir. tedavi giderleri fazla olmayacaksa o halde prosedürlerle boğulmak yerine, herhangi bir hayır kurumuna veya sivil toplum örgütüne müracaat da etmeniz olası.
başkaca bir şeyler soracak olursanız [email protected] 'dan maillere cevap veririm. kolaylıklar dilerim.

yeşil kartı kaldırıp nüfus cüzdanıyla tedavi olayını getireceklerdi. o gelince biter herhalde bu çile ama şu an yeşil kart veriyorlarsa ondan almalıdır. sakatlanma olunca belediye bir engelli maaşı gibi birşey bağlıyor olabilir.

tekstil mühendisliği yazmıyor galiba önünde, mühendislik fakültesi dekanlığı ile aynı binayı kullandıkları için girişte mühendislik fakültesi dekanlığı yazıyordu, 525 ile gıda'dan sonraki durak olması lazım.

gidadan sonra fen lisesinden önceki durak. bahcesi yesillik oldugu icin görülmez bir kac adim atinca ahan da tekstil denilerek iceri girilir.

öğrenci köyünü de durak olarak sayarsak 4. durakda inmeniz gerekiyor 525'den.başarılar.siz yine gıda cafe'yi sağda görünce ondan sonraki durakta inin.

Elektrik elektronik mühendisliğinden kipaya doğru 150-200m kadar yürüyün. Sıralar genellikle katlanabilir oturma yerli olanlardan, ilkokul sıralarından kat kat daha iyidir.

Çikolata tabii ki! Ben çikolata istiyorum hep. :))
MediaMarkt var bir bildiğim. O da her yerde maşallah.

elektronik cihazlarda cok bir fark yok turkiye'ye gore; www.saturn.de ve www.amazon.de is gorur gibi. fiyat kiyaslamasini bu sitelerden yapabilirsiniz.

ne alirsaniz alin ama kesinlikle mediamarkt veya saturn'dan almayin derim. www.amazon.de en iyisi, 20 yurodan sonra kargo da ödenmiyor. bir de canon'un kampanyasi var sanirim bu ara, alinan her ürüne 20% indirim yapiyolar. is arkadasim canon eos 400 aldi iki hafta önce 480 yuro falandi sanirim, tabi türkiyedeki fiyatlari bilemicem.

www.wvf.de var. fotograf makineleri buraya göre ucuz sayilir. kampanyali olanlara dikkat etmek gerekiyor.

alman futbol takımlarının formaları, milli takımın da olabilir, özellikle kırmızı-siyah formaları süper.

şu an almanyada saturnlerde eos 400d indirimde 500 e kit halinde satılıyor.
450d daha pahalıdır ama 400d bile baya iyidir, 500e bence gayet iyi.

tüylü fötr şapka

book.leechvideo.com var

google books daki kitaplarin büyük kismi ebrary de var. eger bir üniversite agindan ulasabiliyorsaniz internete orayi da deneyebilirsiniz.

walla kocakari ilaci gibi olacak ama deniz kestanesini cikarmak icin zeytinyagini oraya surup ustunu sarardik. bilmem ise yarar mi. gecmis olsun

ben olsam doktor bulunduran bir yere gidip çıkarttırırdım. birşey olmaz ya da olabilir hiç bir fikrim yok ama doktor.

hocam git gerekirse acile, onu hemen cikarttir...enfeksiyon yapar her yabanci cisim gibi vücut icinde, sepsisten gidersin hafazanallah

ilk tavsiye doktora gitmen olacak tabi ama vucud cam gibi maddeler eritebiliyor orda kaybolur gider...

herkes doktora git demiş ama benim cam çok küçük. yani gidersem acil serviste belkide günün dalga konusu bile olabilirim, belki onlar bile bulamayacaklar, bilemiyorum. biraz mübalağa yaparak sordum soruyu o kadar büyük sayılmaz. benim durumum birazcık "sinek küçük ama miğde bulandırır" sendromu sayılabilir.

asıl kafama takılan bu cam noolur? rurouni nin dediği gibi gerçekten erir mi? cam dayanıklı bir madde diye biliyorum. vücudunda camla yaşayan birileri var mı?

bunye atar onu

doktora gerek yok murat mc'nin dedigi gibi vucut atiyor onu.

Aklıma manyak bir fikir geldi. Madem deştin orayı, kupa kapatırlar ya hani çay bardağıyla vakum olur, ondan yap? siyupp diye çıkıverir. parmak ucu falan gibi bir yerdeyse yapamazsın tabi. ha o zaman da elektrik süpürgesine sok parmağını?

gencliginin en güzel günlerini acil servis köselerinde yemis bitirmis birisi olarak diyebilirim ki acile falan gitme. evde varsa pansuman malzemesi güzelce bir temizle pansumanini yap. zeytinyagi iyi bir cözümdür, o cam parcasinin oradan damarlari gezmesi mümkün degil, temiz tuttugun sürece sorun yok. cok ufak olmasina ragmen kendisini belli eder, cok aci verir. mümkünse üstüne basmamaya dikkat et.

vücud onu ancak böyle ne bileyim tavla zarı boyutundaysa filan atar. yoksa cam çok güzel ilerler. ayrıca canınız da yanar atsa bile atana kadar geçen süre boyunca. doktor 10 dk'da halleder. hayır riskli bir operasyonda da değil ilk gördüğünüz acile gidip yaptırın.

benim yontem sudur: igneyi isitip dezenfekte edip soguturum. sonra da deriyi alkolle, kolonya vs ile temizlerim. sonra da deserim etrafini igneyle. yani cam ya da dikenin hafifce etrafini dese dese acar, cikartirim deriden.

ben soyle dusunuyorum..

konu bence birilerine dayatma ile bir seyleri dinletmek degil de, bunlari dinlememis/bu muziklerden-yapitlardan haberi olmayan insanlara buna sunmak-ulastirmak olmali.

konuyu sozlukle de bagdastirarak seyi anlatiyim mesela.
eksi sozluk malazgirt te zirvesi yapmistik bir sure once. ordaki ufak cocuklara herkes kendi meslegi ile ilgili sunumlar yapmislardi. ben de haliyle klasik muzikle alakali bir sey yapmis ve cocuklara butun orkestra enstrumanlarini tanitmaya calismistim.
bir cogu piyano ve gitar haricindeki enstrumanlari (hadi zorlarsak keman i da bilenler vardi) bilmiyorlardi. ilk defa o videolar sayesinde seslerini duydular... cok begendikleri oldu.. cok da imrendiler..

"dagdaki cobana dinletme" benzetmesini tahminimce "genis kitlelere bu sanati onlara ulastirmak, sunmak" anlaminda yapmistir. bogazina sarilip "dinle, dinledikce begeneceksin" anlaminda degildir..


---

klasik eserlerin (hele ki onemli bestecilerin eserlerinde) bestecilerinin dehasini anlamak icin acikcasi biraz teknige de dalmak gerekiyor. benim kafamdaki okula girmeden onceki "bach anlayisim" ile okulda aldigim form analizi vs. gibi bir cok dersten sonraki anlayisim gercekten cok farkli.

bir kere bu bestecilerin yasadigi yillardaki sartlari ve kisa yasam surelerini dusunmek lazim. eserlerdeki armonik zenginligin guzelligini, kuruluslarindaki matematiksel buyuleyiciligi farketmek lazim.
mesela az cok nota bilen birisi eger beethoven senfonilerden (mesela 7, 9..) bir tanesinin nota partisyonunu alip ordan takip ederek dinlerse, gercekten gozlerine inanamayacaktir.


sorulara gelirsek tek tek,

* bir insan klasik muzik dinlese ne olur, dinlemese ne olur?
- en basit anlatimla, "yasamaya devam eder". ama muzikal anlamda belki de sirf klasik muzik onyargisi sebebiyle kacirdigi seyler olur ve bu farkindaliksizlikla devam eder.

* klasik muzik dinleyen insanla dinlemeyen insan arasinda ne gibi farklar oluyor?
- herhangi bir pop parcasina, rock parcasina vs.. sadece sozleri veya sadece size melodisinin hissettirdigi sey ile yetinmemis oluyorsunuz. ton gecisleri, altyapisinin nasil oldugu, akorlarin kurulumu, hangi enstrumanlarin hangi anlarda one ciktigi, sozlerle muzik uyumu (prozodi) ve daha bir cok seyi dusunerek onlari degerlendirirler..

* insanlar neden dinledikce sevsinler?
- herkes dinledikce sevecek diye bir sey elbet yok. ama klasik muzigi dinlemeyi aliskanlik haline getirmis (ve tabii dinlerken zevk almaya baslamis) birisinin muzikal anlamda ufkunun genisleyecegi bir gercek.

* insanlar klasik muzik sevmek zorunda mi?
degil..

edit: bu cevap genel klasik muzik severleri baglamaz elbet. benim gorusumdur salt.

dünyanın n tane ülkesinden çoluk çocuk toplayıp neden türkçe yarıştırması yaptırılıyorsa ondan

klasik müzik dinleyebilmek (hakkıyla), belli bir kültür, bir birikim gerektirir. bu diğer tüm gerçek müzik türleri için de geçerli. hattâ bu konuda bir araştırma vardı, ama hayatta bulamam şimdi. kültür arttıkça çok seslilik artıyordu. her neyse.

ama bizim devlet adamlarımız cumhuriyet döneminden beri bu korelasyonu yanlış anlayagelmişler. sanmışlar ki klasik müzik dinlerlerse seviye atlarlar. oysa hayır, seviye atlarlarsa klasik müzik dinleyebilirler. bir insana bir şeyi sevdiremezsin, ancak o şeyi sevmesi için uygun ortamı oluşturabilirsin.

şevket uğurluer'i kesinlikle tanımıyorum, mahsus da bakmıyorum sözlük'teki başlığına, ama yanlış konuşmuş, cahillik etmiş. olur böyle cahillikler.

efendim mesele matthew arnold a ve dahi sonra frankfurt okuluna kadar gider. sen de kültürel elitizm ben diyeyim oryantalist neoklassizm. o derece yani.

bir deli kuyuya taş atmış elli akıllı çıkaramamış diyorum.

hocaniz muhtemelen ya hakikaten psikopat ya da ögretmenligi bilmiyor. soru hazirlamak ayrica bir egitim ve calisma gerektirir. kolay birsey olsa herkes kitap yazardi. size tavsiyem eski els dergilerinden soru bulup bir kac ufak degisiklikle kendisine sunmaniz. els dergilerini www.dilforum.org dan bulabilirsin biraz arama ile.

1. testin amaci neyi olcmek
2. amacina gore de belirli bir seviyede (level) olmali.
3. ve yine amaca gore de konu/ icerik/ frame neyi kapsamali
gibi soru ve sorunlari kafanizda tasarlamadan soru yazilmaz ki, yani testin once amacini belirleyip sonrasinda da o amaca hizmet edebilecek bir kriter dahilinde olcme, degerlendirme yaparsiniz.
atmacaged'e katiliyorum, sagdan soldan bulup, sorulardaki bazi kelimeleri ve secenekleri degistirirseniz siz yazmis kadar olursunuz. ironik olmus biraz bu durum. neyse, kolay gelsin.

turk torrent sitelerinden

(bkz: torrentplatform)

siz elit insanlar yabancı içerikleri nereden indiriyorsanız ordan indiriyoruz; emule, torrent, rapidshare vs...

hocam ben onu salak gibi denedim zaten, aradım indireyim diye, no result dediler :) ayrıca elit insanlar emule gibi ilkel bir teknolojiyi kullanmazlar, rapidshare keza, hatta rapidshare kullanmak çok ayıptır.

biraz önce emule'de kutsal damacana diye arama yaptım 45 kaynaklı bir sonuç çıktı karşıma, düzgün serverlara bağlandığınızdan eminsiniz değil mi? arama yaparken genel sunucularda arayın bir de.

yok emule falan denemedim işte, emule mu torrent mi, rapidshare mi, en yoğun nerelerde ne yapılıyor onu soruyordum. yabancı içerik için adres belli mesela, ya torrentleech olur, ya dc++ olur.

türkce filmler icin bir de divxevi var eger sharebus ise yaramiyorsa.

emule'de türkçe içerik çok rahat bulunur, biraz kaynak sorunu olur ama sabırlıysanız sorun yaşamazsınız. torrentte ise çoğunlukla güncel içerik bulunur ki bunu da torrent-arena, bitturk gibi üye olarak yararlanabileceğiniz sitelerden edinebilirsiniz ancak, yani rapid dışında en mantıklısı emule.

kıbrıs sehitlerinin girisindeki puzzle cida yoksa biraz zor diyorum.

muslim woman, örtünmeyen müslüman kadın sadece türkiye'de var, o nedenle örtünen ya da örtünmeyen müslüman ayrımı yok pek

baş örtülü demek için head-scarfed , türbanlı için turbanned, çarşaflı için de hijabi denilebilir zannedersem
en.wikipedia.org

veiled woman
unveiled woman

www.google.com.tr

veil bildigimiz peceye denk geliyor aslinda, fiil olarak ama üstünü örtmek kapatmak, unveil birseyin üzerindeki gizi kaldirmak anlamina da geliyor. bu sebeple tam karsiladigini düsünmesem de veil olabilir cevabi. ama başörtüsü takan kadin diyecekseniz eger women who wear headscarf gibi birsey de olur sanirim.

(git: 24266)

ozellikle title'in yaninda [es] ikonunu da koyduktan sonra, basliga hala disariya kapali yazanlara hic iyi gozle bakmadigimi belirtirim.

tire de cok var ama o kadar cok fotograflari cekildi ki bir tane daha görmeye dayanabilecekler mi bilmiyorum. bir de tabii kemeraltinin arka sokaklari. o da hakeza.

var, evet. özellikle kemeraltının arka sokaklarında. buca'da(eski buca denilen yerde), eğitim fakültesi ile buca lisesi arasında kalan kısım, o dar sokak aralarında, rum evlerinin olduğu sokaklarda var hala.

google. (cok da ciddiyim)

edit: (bkz: somurulesi mp3 siteleri)

#12105881.

bomba rap seklınde gelıyor..
www.mp3hanesi.net

şaka şaka herturlu muzık var..

loadingvault.com candır.

pcmuzik.org

üyelik gerektiren iyi bir site:albumbase.com

picasa web album i$ini gorebilir.
picasaweb.google.com

sadece fotoğraflarımı koyayım diyorsanız www.imageshack.us

yok daha kapsamlı birşeyler olsun derseniz msn spaces tam size göre zannımca. msn listenizde bulunan kimlerin erişip, kimlerin erişemeyeceklerini kontrol edebilir, fotoğraf albümleri oluşturabilir fotoblog kıvamında şeyler hazırlayabilirsiniz.

facebook var (:

eldeki cevaplara teşekkür ama yok facebook işime gelmez. patron da var orda, sırf eklemiş diye kabul ettiğim merhabalık arkadaşlar da. msn spacesde de aynı durum söz konusu. iş için görüştüğüm insanlar da var. belki özel foto koycam di mi :)

anlatabildim sanırsam.

aa süpermiş. haberim yoktu bundan. teşekkürler
ama durum şudur ki, resimleri paylaiacağım arkadaşların hepsinin facebook hesabı yok. hesap almamak entelektüellik belirtisi midir nedir, almıyor keratalar. baştaki soruya dönersek, şöyle bir site olsa, ben de fotolarımı yüklesem, istediğime adresi ve şifreyi versem baksalar. efendime söyleyeyim paylaşım olsa öyle bi, mutlu olsak..

picasa'da ozel album acip sifresi ile gonderiyorsun insanlara onlar mailden o linke clicklediklerinde sadece o albumu goruyorlar

flickr da da şunlar görsün bunlar göremesin ayari var.