bornova'da; evkalarda ve atatürk mahallesinde izmir geneline kıyasla daha ucuz kiralı evler bulmak mümkün fakat bilhassa atatürk mahallesi izmir'in pek tutulmayan-olumsuz imajlı mekanlarındandır. bir de insan bornova'da yaşamışken küçük park civarına yakın olmak ister mutlaka. ben iki yıla yakın küçük park'ın orda yaşadım üniversite yıllarımda ve herşeyiyle çok memnundum. fakat merkez'den küçük park'a kadar olan kısımda 600-650'den daha ucuz daire yoktur. varsa da ahır gibidir.

alternatif olarak özkanlar civarı da tercih edilebilir. özellikle çevredeki sitelerde uygun fiyatlı düzgün daireler bulmak mümkün olabilir. metro bölge durağına yaklaştıkça kiralar yükselir. migros'un arkasında güzel bir dairede arkadaşlar 500 liraya kalıyordu.

sahibinden.com'u iyice inceleyin. kesinlikle ve kesinlikle emlakçıya gitmeyin. bornov öğrenci mekanıdır, dünya'nın boş dairesi vardır her zaman. gidin kendiniz gezin.

evka3 borkop civarlarını tavsiye ederim. bornovanın bence en nezih yerleridir çünkü sadece evden oluşur. 3+1 çok güzel bir evi de 550 liraya bulabilirsiniz ki ben 3 sene oturdum gayet de buldum.

kendine ait bir araci olmayacaksa eger özkanlar dışındaki secenekler cok zorlayabilir. ev bulacaksa elini cabuk tutmasi lazim. yeni gelecek ögrenciler simdiden ev tutmaya basladilar. fiyatlar yükselmeden bir tane bulsun.

manic street preachers geliverdi aklima.

detektivbyran.

elbowun son albümünü dinle. the seldom seen kid. bir haftadır dinliyorum çok hoşuma gitti

dead can dance, uaral, estatic fear, agalloch, vas, azam ali.

IAMX

(bkz: sigur ros)

porcupine tree... diorama... sonra opeth'e de bi bak derim bir opethian olarak

hayatımda hiç donut görmedim ama filmlerde izleye izleye aklımda yer etti. ilk gördüğüm yerde tadına bakıcam. bu soruna cevap olabilir mi acaba?

aynen belki de 10yıl sonra o bizim için bi zorunluluk gibi gelecek bugün bir kahve içmek gibi 10yıl önce kim kahveye bu kadar önem verirdi. 10yıl sonra bugün beğenmediğimiz donut u afiyetle yiyecez atıyorum tekine 5 lira verecez yerli markalara dandik diyecez ama zevkler beyinsel değil midir nasıl oluyo da oluyo canlar?

ben afrikada su olarak allahın yagmur suyunu içen bi millet gordum ve burda coca colanın reklami ve ürünleri vardi adamlar cola icio ama su için işlenmemiş, arıtırılmamısın allahın suyunu ıcıolar siz ne diosunuz a dostlr ama bnm tahmının reklamların urun pazarlama strajesi fln filan

e bu olayda da beyin disi bisey yok ki. goruyorsun, beynin de buna gore tepki veriyor. yoksa kurukahveci mehmet efendide karamel macchiato vardi da biz mi icmedik... ki nerde kaldi yerli donut.

bizim millet özentidir.

özentilik diyecem ama bu kadar saf olunamaz gibime geliyo benim daha derin birşey olmalı(inşallah öyledir)

kapitalizmi lokalleştirdiğin için böyle hissediyorsun.halbu ki adamlar sermayenin global dolaşımı üstüne kuruyorlar herşeyi.kolayı türklerin bulması işin ahlaki ve yozlaştırıcı tarafını etkilemez.

@dairofo, bravo; öyle derin ve muhteşem tesbiti ömrü hayatımda görmedim.
@poseidon; bütün mcdonalds'larda var aşağı yukarı, başarısız biraz ama olsun...
öncelikle şöyle söyleyeyim; tüketim alışkanlıkları ekonomiyle direk ilintili. örneğin göçebe toplumların hepsinde bir çeşit kuru et olması mesela. dünyanın ekonomisi de kapitalizm ile direk entegre olunca, hızlı yaşam tarzına uygun hızlı, bol enerjili ve lezzetli besinler kültüre hakim oluyor.
türk kahvesinin yapılma ve içilme süresi ile amerikan kahvesinin süresi aynı mı? türk kahvesi uzun uzadıya bir keyif içeceği; kahvenin amerikan kültüründeki yeri ise uyanma ve enerji alma aracı.
ağız tadımıza müdahele edecek bir teknoloji henüz yaratılmadı, sadece ürün tercihlerimizi manipule edebilirler şimdilik...

(bkz: pierre bourdieu) (bkz: distinctions)

#9249349

çok ayrıntılı anlatamıycam ama şöyle düşünün.
sabah kalktığınız anda etrafınızdaki eşyalardan başlıyarak, gazeteler, tv programları, yoldaki insanların giyim şekilleri , yemek anlayışı(lahmacundan- pizzaya fast food'a)
çalışma ortamınız bilinçli veya bilinçsiz şekilde özentilik ile çevrelenmiş durumda
bunun için baya araştırmanız gerekir. bilinçaltı mesaj yani psikolojık yöntem ile heryerımızdeler.

normaldır bir kahveye 7 lira verilmesi çünkü ordan gelıyor özendiriyor, özenıyorsun.
eğer özendirdikleri olay namaz olsaydı, şuanda herkes namaz kılardı.

dusun ki adamin teki kahve icmeye bayiliyor. adamin evde espresso makinesi yok ya da ugrasacak zamani yok hepsini gectim adam evde degil. ne yapsin bu adam, bi duble espressoyu cok mu gordunuz ?

ciddi misin sen?

kapitalizmden önce küreselleşmin bi getirisi bu. nasıl türkiyede kahve yetişmiyo ama türk kahvesi denen bi olay varsa bu da basit bi küreslleşme örneği. aynı şekilde starbucks ta öyle ama adamlar üretimden tut da pazarlama kadar sistemli şekilde dayatabiliyorlar mallarını. artık ürünler sadece gemilerle değil medya aracılığıyla geliyor önüne seçmekte sana kalıyor. andre gunder frank abimizin bağımlılık teoririsi biraz açıklıyo aslında bu durumu. olayı sadece filmde gördüm özendim o ozaman almayım mantığına indirgemek basite kaçar. herhangi bir ürüne isteyen istediği parayı verebilir bunda kimsenin diyebileceği birşey yok. daha doğrusu özentilik vs açısından 0.25 kuruşluk nescafe 3 bir aradayla 7 liralık starbucks arasında kapitalizmin işleyişi arasında hiçbir fark yok bence. o zaman büyük türk içiçeği ayran ve hoşaf suyumuz harici hiç birşey mantıklı gelmiyor.

burda tarif ettiğin olayın kapitalizmle alakası yok.

en.wikipedia.org

tr.wikipedia.org

bunun adı kültürel emperyalizmdir.

en.wikipedia.org

tr.wikipedia.org

en.wikipedia.org
tr.wikipedia.org
öncelikler terimleri ve tanımları doğru öğrenelim. oturtalım. tartışmayı sonra yaparız.

(bkz: manufacturing consent)
(bkz: antonio gramsci )

neresi olduunu bilmiorm ama var annem verdiydi bizim tarihi gecmemiş ilaçlari
ama tam neresi hatirlamıorm parasiz tabi bagıslıosn ihtiyaci olanlar gelip alıo

en yakin saglik ocagina götürün, kullanilabilecek durumda olanlari ihtiyac sahibi hastalara veriyorlar. bazi doktor/hemsire ugrasmak istemeyebilir, almiyoruz diyebilir, siz insafli olanini bulmakta israrci olun.

eczacılara sorun, varsa öyle bir sistem onlar bilir.

ben kızılay'a veriyorum, öneririm.

nerde yaşadığınızı bilmiyorum ama istanbul bakırköy özgürlük meydanında bu ilaçları almak için bakırköy belediyesine ait küçük bi yer vardı; belediyeye bağlı halk eczanesinde ücretsiz olarak ihtiyaç sahiplerine vermek üzere alıyorlar.

hayvan barınaklarına da verebilirsin mesela.
burada ihtiyaç duydukları ilaçların bir listesi var.

www.fatihbelediyesiyedikulehayvanbarinagi.com

muhtar ve eczacilar. kesin cozum.

2) www.europafilmtreasures.eu
www.ubu.com

kısa film ile ilgili şöyle bi site var belki görür işini.
kisa-film.blogspot.com

www.kkymn.com kadir köymenin sitesi.

www.filmfabrikasi.com bu da forum.

2) www.criticker.com

sevimli değil sanırım ama, güzel; (bkz: umberto d.) hitchock hmm, vertigo izlenmiş olabilir.. izlenmemişse, tavsiyelik.. bir de aklıma son gelen, (bkz: charade)

yine çok sevimli değil ama carnival of souls var.

bir tane de sevimli söyleyim little shop of horrors.

kind hearts and coronets var aklima ilk gelen ama cok da sevimli degil, farkli biraz.

(bkz: frank capra) ben kendisinden hazetmem pek ama döneme damgasini vurmus bir arkadastir.

(bkz: Irma la Douce)

sevimli filan anlamada bunlar güzeldir
dr strangelove
12 angry man
the good the bad the ugly
a fistful of dollars
for a few dollars more
james bond - the goldenfinger
dr. no

sevimli filmeler kategorisinden, oncelikle (bkz: the apartment)

ayrica my fair lady, the seven year itch, some like it hot, muzikal de severseniz singing in the rain

kesinlikle (bkz: some like it hot)

her üniversite kendi ihtiyacina göre saat ücretli okutman görevlendirebilir. bunun icin her üniversitenin kendi kosullari oluyor, gidip yabanci diller bölümü ile görüsüyorsunuz, ihtiyaclari varsa begenirlerse gel başla diyorlar. saat ücretli calistiginiz icin ne kadar saat ders verirseniz o kadar para aliyorsunuz, resmi tatiller ve bayramlarda para alamiyorsunuz. saat ücretli calistiginiz icin de sigorta yapilip yapilmamasi üniversite yönetiminin insafina kaliyor.

bu sene alimlar yok uzerinden oluyormus ama bazi universiteler buna karsi cikip uygulamiyorlar. part time dusunuyorsaniz yok olayi sizi baglamiyor zaten aynen atmacaged'in dedigi gibi cesitli okullara cv birakabilirsiniz. part time kosullari da her okula gore degisir ya da kimi okul hic almaz.

otobüs ile gittiğinizi varsayıyorum. izmir otogarından üçkuyulara (fahrettin altay meydanı) gelmelisiniz önce. servisler vardır. akabinde meydandaki pazaryerinin içinden kalkan dolmuşlara binmelisiniz. önce urla gelecektir, daha sonra çeşmealtı. siz çeşmealtı yazan dolmuşlara bininiz.
arabayla geliyorsanız. manisadan izmire girince otobana çıkın. oradan çeşme tabelalarını izleyerek devam edin. uzun bir süre gişe falan görmeyeceksiniz. gişelerden geçtikten sonra urla çıkışı yakındır. oradan çıkın, sonra da soruverin çeşmealtını.

ama söyleyeyim, çeşmealtı dandik bir yerdir. 3-4 gün için daha iyi alternatifler bulabilirsiniz. geçen hafta çoook uzun bir süreden beri ilk defa gittim. eskisinden kötü açıkçası. başka alternatifler düşünürseniz nasıl bir yer istediğinizin ayrıntısını verin, yardımcı olayım.

cesmealtina kadar gelecekseniz bence orada vaktinizi harcamayin. ayni mesafede sigacik var. aksamlari bana dua edersiniz.

Oyun oynamak ve kitap okumak bana çözüm olmuştu. Öyle hızlı bir yöntem bulamamıştım ben.

film izlemek de tabi. oyun derken daha spesifik olarak adventure tarzında oyunlar da denebilir. diyaloglar filan geçer de bakarsın bu ne demekmiş filan diye. ama en etkilisi müzik dinliyip de sözlerine filan bakmaktır bence.

Yabancı dil sınıfında okuyan biri olarak;

genelde kelimeleri tahtadaki yerlerine göre hatırlıyorum.

"sue" kelimesi tahtanın sol üstündeydi" gibi

Resimleme yöntemi olarak geçyor sanırım ama kelimeleri yazdığınız kağıdı iyice taratırsanız beyninize 3-5 sn içinde hatırlarsınız.

anlamlarını bulmakta sıkıntı yaşamıyorsanız, bolca şarkı dinleyiniz ama sözleri anlaşılan=) rap filan değil.

anlamlarıyla birlikte ezberlemek filan için kelimeyi 5-10 kere yazmak bence süper bir yol. onu okumanıza gerek bile kalmaz..

bir de mega hafıza'nın teknikleri vardı. internette dolaşıyor setler onları da kullanabilirsiniz..

bir kelimeyi ezberlemeye çalışırken, o kelimeyi aklımdan o an geçirdiğim bir şey ile ilişkilendiriyorum. çok alakasız bir şey de olabilir fakat daha sonra hatırlarken çok işe yarıyor.

hangi yöntemleri kullanıyorsun dersen, ondan da kısaca bahsedeyim;
okunuşunun türçedeki karşılığı olsun, yazılışı olsun ya da direkt türkçe anlamı olsun aklıma gelen ilk şeyle ilişki kurduktan sonra gerçekten de hatırlaması kolay oluyor.

mesela atıyorum, ingilizce "car" kelimesinin anlamını ezberlemek istiyorsun diyelim. car, türkçe olarak kar diye okunur. anlamı araba. hmm... arabamın üstüne kar yağdığını düşünüyorum. buradaki kar kelimesinden de araba olduğunu anlıyorum ve ne zaman bir arabanın üstünde kar görsem, bu olayı hatırlıyorum. göz yaşlarıma hakim olamıyorum. :(

bu şekilde... ama tabii kelimeyi ezberlemek istiyorsan, o anda düşünüp bi kerede karar vermen gerekiyor. mesela sözlükten bi kelimeye baktın diyelim. anlamını hiç düşünmeden okuyorsun. oturup o kelimeyi ezberlemeye de üşeniyorsun diyelim... halbuki 10-15 saniyeni bu işlem için ayırsan hem daha fazla kelime öğrenmiş olursun, hem de aynı kelimenin anlamına daha sonradan defalarca bakma zahmetinden kurtulup, zaman kazanmış olursun ;)

Benim Almanca ögrenirken izledigim yollardan birincisi kartlara yazmakti, otobüste gidip gelirken bile yüzlerce kelime ezberleniyordu o $ekilde.

Ama madem onu istemiyorsunuz, ikinci bir yol olarak da bir ajandaya kelimeleri ve anlamlarini yazip calisiyordum. Alacaginiz ajanda sözlük gibi sag tarafinda alfabenin tüm harflerini iceren ajandalardan olsun. Akliniza gelen, ögrenmeniz gereken, kitapta gördügünüz kelimeleri oraya yazin. Yani kendiniz sözlük yazmis olacaksiniz, piyasadaki sözlüklerden farki kullanacaginiz ve ögreneceginiz kelimeleri barindirmasi olacak. Bu ajandayi da gittiginiz yerlerde yaninizda tasiyin, kitap gibi acip okuyun, tekrar edin, yerlesecektir.
A harfi cabuk dolacak, bunun icin ya yeni bir ajanda alin, ya da j gibi az kullanacaginiz fakat ayni sayida sayfa ayrilmis yerlere de a harfiyle baslayanlari yazin :)

Ve elbette ki kelimenin kafada yer etmesi icin cümlenin icinde görmeniz gerekiyor. Bunun icin de eger dile yeni basladiysaniz cocuk kitaplari, hikaye kitaplari, yani ilk seviye kitaplari alip okuyun, dilde ileriyseniz gazete, internet sayfasi filan okuyun.

kuzenim cebinde su ufak sozluklerden tasiyordu. ara sira acip acip bakiyordu, cinsini, anlamini bi kagida yazip sonra oradan ezberliyordu.

bir de su megahafiza yontemi de cok yardimci oluyor. bak hala hatirliyorum; posterity, chasm, sue, revenue, dungeon falan filan.

kelimeyi akılda tutmanın ennnn güzel yolu bence o kelimeyi kullanmaktır sürekli..

kullanılmayan kelime unutulup gidiyor..

bi de şu melik duyar isimli nev'i şahsına münhasır kişilik sayesinde çocukluğum yandı..
hala unutamıyorum o posterdeki punkçı gence bakıp da surat ekşiten o yaşlı amcayı (bkz: posterity)

bu mega hafıza yöntemi ile kaç tane kelime ezberleyebilirsin ki.. hadi böyle "bi karikatur ile kelime ilişkilendirme" yöntemiyle kafana 200 tane karikatur soktun.. sonra karikaturleri karıştırmaya başlarsın yahu..

(bkz: bilgimatikzede)
karikaturlerin hikayesini karıştırıp, morsel'in lokma anlamına geldiğini değil de, "mor bir sel" olduğunu sanmaya başlarsın.. vs. vs. vs.
çünkü 5 harfli bir kelime ve anlamını ezberleme dışında kafaya bir de karikatürde geçen hikayeyi sokuyorsun..

daha once de benzer bir soru sorulmustu. kelime ezberlenmez, ögrenilir. ögrenmenin en kolay yolu da kullanmaktir. konusun, yazmaya calisin (günlük tutmak, chat yapmak gibi), okuyun bol bol. her kelimenin ancak ait oldugu cümlede anlamli oldugunu, baska bir cümlede cok baska bir anlama gelebilecegini, her kelimenin her yerde kullanilmayacagini ve collocation ve preposition gibi ayrintilar oldugunu unutmayalim.

anlamaya çalışarak türkçe altyazılı film izleyin
sonra inglizce altyazıya çevirip tekrar izleyin

ferhat güzel.

türk olarak aklıma ilk müzeyyen senar geldi

bob dylan, leonard cohen, jerry lee lewis ve chuck berry. özellikle bob dylan gibi pop müziği yoktan var etmiş bir adam hala hayatta. kıymetini bilelim.

paul oakenfold, vincent de moor

şöhret bakımından düşünürsen tabi ki madonna.
Bununla birlikte sayılan isimlerin dışında ABBA üyelerinden herhangi birinin başına bir iş gelmesi de çok ses getirecektir(Amerika olmasa da Avrupa'da). Aynı şekilde Paul Mccartney...

eric clapton ölse yemin ediyorum depresyona girerim, günlerce evden çıkmam. mj kadar popüler değil kendisi ama tüm dünya yasını tutar yine eminim.

bob dylan ve paul mccartney isimleri yazılmış, ben de vurgulamış olayım.

james hetfield diyorum ayrıca.

(bkz: peter gabriel)

(bkz: iggy pop)

eric amca ve mark knopfler... allah gecinden versin.

baba söylemişler ama Stevie Wonder harbiden ölmesin..

en çok üzüleceğim james hetfield olur kesinlikle.

mj gibi büyük sanatçılar yukarıda da belirtildiği gibi mevcut ama popülerlikleriyle bu büyüklükte kitleleri ayaklandıracak biri kalmadı sanırım, ne madonna ne dylan ne de diğerleri...

ayrıca james hetfield'ı bilemem de dave mustaine'in daha bağlı bir kitlesi olduğuna inanıyorum. (aslında şüpheliyim bu konuda tekrar düşününce, hepimiz orta okul metalikacısıyız allasen!)

ama bu güzel insanlar ölmesin, bu diyarlarda konser de verebilsin...
bi de iron maiden gelsin artık yetti ulan!

david gilmour
düşüncesi bile ürpertiyo.

paul simon i gördüm gecenlerde televizyonda. yaşlanmış ama hala döktürüyordu. sen hep yaşa dedim adamcagiza. mümkün degil tabii.

thom yorke. ölse herkes ağlar ölmese de ağlar öle işte

sarkıcı degil ama al pacino olurse buyuk olay olur

b.b. king, tori amos.

mick jagger, elton john, ritchie blackmore, roger waters, john williams falan geldi benim aklıma da.

edit: phil collins, jon bon jovi ve axl rose da var.

"michael jackson'ın madonna ile arasında en az madonna kadar fark vardır." (t.e.k.)

paul mccartney adamı hâlâ hayatta mesela. johnny rotten gibi punk müziğin babası da buralarda. rob halford var, ve tabi ki james hetfield var. daha ne olsun.

edit: axl rose diyeceğidim yazılmış. mick mars diyeyim o zaman. eddie vedder var onu nasıl unuturum.

tabii ki alvaro recoba.

dave gahan olabiliir.

bu sayılan isimlerin %90'ı mj kadar ses getirmez, bu da bir gerçek.

(bkz: wild at heart)
(bkz: little miss sunshine)
(bkz: natural born killers)

alakasız oldu ama :)

benim de ilk aklıma motorcycle diaries geldi.bir de little miss sunshine var.ikisi de ne gerilim ne de macera.ama güzeldirler.başka gene yol filmi diyebileceğimiz wristcutters:a love story var.

(bkz: yol filmleri)

(bkz: gadjo dilo)
(bkz: interstate 60)
(bkz: wristcutters a love story)

straight story var ama biraz ağırdır ilerliyişi. düz bir hikayedir ismi gibi. sever misin bilmem. david lynch'in.

diarios de motocicleta

road trip, euro trip. al sana şahane ve bir o kadar komik iki yol filmi.

week end var, aykırıdır ama biraz.

(bkz: sideways)

bir easy rider denmemis ama, ayip olmus.

(bkz: a life less ordinary) (ewan mcgregor, cameron diaz)
(bkz: fanboys) (star wars fanatiği gençler episode 1'i herkesten önce izlemek için lucas'ın çiftliğine girmeye karar verirler ve olaylar gelişir)

1-parani geri alabilirsin.
1 1/2 - epey ugrasmak dil dökmek zorunda kalacaksin.
2-internet birsey alirken dikkatli olmak gerekebilir.

1-paranı geri alırsın.
(Bankaya göre zorluğu değişir. Garanti bankası fazla uğraştırmıyor.)
2-Sadece internetle ilgili olduğunu düşünmeyin. (papağan)

www.google.com

ablamın başına da gelmişti, üstelik çok yüksek bi miktardı. akbank kartıydı hatırladığım kadarıyla. hiç sorun çıkarmadan iade ettiler.

hocam oturup sen yazsan, zaten iskeleti oluşturmuşsun, bir tek boşlukları doldurmamışsın:)

Film önerisi de uyar.

şurada var bir tane: (git: 82143)

(bkz: stranger than fiction)'ı bir dene istersen tam istediğin gibi olmasa da...

oblomov. gerçi pek genç değildi o.

stranger than fiction'ı izledim, harika bir film. ama orada daha çok şizoid olan bir ana karakter vardı. ayrıca yaşı da oldukça ilerlemiş biriydi bu. ayrıca bu vatandaşı çözüme kavuşturan, çözüm kabul edilemeyecek bir tesadüftü.

oldukça güzel bir film olmasına rağmen (ki baya etkilenmiştim), hem ana karakterin şizoid biri olmasından dolayı, hem de onu düze çıkaran şeyin bir tesadüften ileri gelmesinin gerçek dışılığından ötürü pek benim bahis ettiğim duruma karşı düşmüyor.

Daha başka bir şey lazım.

(bkz: Oblomov)

akıcıdır, okuması da basittir. tam senin tariflere uyuyor. hatta çok yakın bir tarihte tekrar okudum. hayatı ıskalamak, teğet geçmek, uyum sağlayamamak. hepsi var bilahare.

Oblomov'u bir kenara yazdım ama emin değilim.

Aslında, Taxi Driver filmindeki Travis Bickle gibi, kendini saçma sapan kahramanlık hayallerine veren 25 yaşında bir adam geliyor aklıma, ana karakter olarak. Bu karakterin kahramanlık hayalleri ve kendini yüceltme eğiliminden arınmış bir halinin esas oğlan olduğu, ve aklını kaçırmadan, son derece haklı ve doğal olarak delirdiği bir roman/film arıyorum desem daha açıklayıcı olur.

oblomov'da romanın kahramanı uyuşukluktan hiçbişey yapmıyordu. çalışmıyordu da zaten. yani hiçbir şey yapmak için yeltenmiyordu bile. senin istediğin bu değil sanki tam. ama güzel kitaptır o ayrı. sen yine oku tabi. uyuşukluğa sevkedebilir.

genç değildi tabi bi de evet.

Benim aradığım karakterin hayat açmazının merkezinde, yeteneksizliği, şizoidliği ya da uyuşukluğu yok. Tam aksine, vasat üzeri bir karakter bu. Sadece "insanlar" adlı dünyada kendi yerini bulamıyor. Yani böyle bir karakter istiyorum.

Cam kesiği etkisi yaratan sahneler ya da keskin cümlelerle, bu adamın yalnızlığı ile savaşını, çıkışsızlığa verdiği tepkiyi, sinir krizlerini, bir şekilde kendini cehennemde hissettiren bir ıssızlığı, tatmin edilmemiş cinselliği, insanlara duyduğu uzaklığı, ve bunun yarattığı yabancılaşmayı, bunu sindiremeyişini görmek istiyorum.

Böyle bir durumun tasvir edildiği ya da kurgulandığı bir roman/film işimi görebilir ancak.

Güçlü bir karakter olmasına rağmen kaybeden bu esasoğlanımızın, farkında olmadan (bkz: bilinçdışı) ördüğü yalnızlık duvarlarıyla karşı karşıya kalışını okumak/izlemek ve dolayısıyla faydalanmak istiyorum.

İstediğim tam olarak böyle bir roman/film.

camus nun yabancisi ya da dh lawrence in sons and lovers i geldi aklima. bir de east of eden var biraz kalinca ama genc kardesimiz travmadan travmaya kosuyor söylemis olalim.
bir bilimkurgu bonusu olarak otomatik piyano yu önerebiliriz vonnegut tan. bir de tabii bukowski demezsek, catcher in the rye demezsek dövebilirler bizi.

soruyu tekrar okuyunca öyle roman bulsam ben okurum dedim ama bu söylediklerimi de bir kenara yaz istersen..

(bkz: toza sor)

jack london'ın martin eden'i ya da şampiyon'u ; hem şampiyon basit ve kısa.

ben x

Saatlerden beri uyumuyorum ve aradığım kitabı bulup bulmadığımdan emin de değilim. Buraya kitap/film önerileri koyan herkese teşekkür ediyorum, umarım bu duyuruyu gören diğer insanlar da kafamdakine daha yakın bir roman/film'i yazarlar.

Bu arada Jack London - Martin Eden'i öneren arkadaşa sesleniyorum. Kitapla ilgili yorumları sözlükten okudum, aynı anda çok güzel ve çok ağır şeyleri borçlu hissediyorum, çünkü bu kitabı okuyacağım.

valla hocam ömrümüz sana kitap beğendirmeye çalışmakla nihayet bulacak gibi geliyor.

bir türlü beğenmiyorsun.

mea maxima culpa :

valla sen de haklısın ama ben de ne istediğimi bilmekte ve sormakta haklıyım tabii.

Çünkü bu soruyu öylesine sormadım. Diyelim ben bu konu hakkında düşünüyorum, debeleniyorum diyelim, öyle ki aklımı kaçırmış, çıldırmış bir halde, sinir buhranları geçiriyorum. Böyle bir durumda insan iki şey yapar;

1 - başka çaresi olmadığı yazar, ki bu eğer anlaşılma sevdası taşıyorsa, o adam yazar olsa bile sonu yaşasa da ölse de hiç hayırlı olmayacaktır (bkz: trajedi)

2 - başka çaresi olmadığı halde, veyahut yaşayıp çıkışa dair bir şeyleri bulabilmiş insanların buhranları içinde yazılmış olanlarını arar. nedir bu yani, kendi yaşamlarını bizler için kurban eden, günah keçileri yazarların romanlarıdır ki benim bu duyuruyu eklememin sebebi budur.

3 - başka çare bulur ve gene yazar. eğer bu olacaksa, gene bu konu hakkında yazılmış olan her şeyin taranması gerekir.

sonuç olarak ben ne yaparsam yapayım, buradaki envai çeşit insanın bilgileri toplamından bu duyuruyla faydalanıp bir tarama yapmak zorundayım. ister kişisel buhranlar için olsun, ister ciddi ciddi bir roman yazmak için olsun, böyle bu.

ha, bir de mesele öyle aşağılık bir mesele ki, buradaki bence toplumumuz(yani sen ben) TİPİK olan bir çok genel sıkıntı var. Ama insanın doğası gereği, zayıflıklarını paylaşmaya meyilli olmayacağından ötürü, şimdi ben bir kitapçıya gidip bunun yazılı olduğu bir notu onun eline verip kendimi ele veremem. En azından daha o kadar yüksek bir medeni cesarete sahip değilim.

Bu sebeplerden ötürü, şimdilik buralara danışıyorum, sakıncası yoksa tabii.

çeşmealtı?

çandarlı, dikili

çeşme ye gidin dalyanköy den tekneye binin ve eşek adası, makri, jandarma koyu bir yerlere gidin hem deneme dalışı yapar hem öğle yemeği yer hem deniz ve tekne keyfi yaparsınız. www.divecesme.com

sigacik-ekmeksiz, bugun oradaydik bu yaz sicaginda yine de cok kalabalik degildi. seferihisar a girmeden tansas in yanindan sola dönüyorsun.

geç kalmış olabilirim ama, seferihisar teos da fena bir alternatif değildir. urla denenebilir. balıklıova olabilir.

alakasız soru: hangi okul? iü mü? evet iü.

izmir de isen bir ugra görüselim. ne yazik ki özel olarak advanced writing kursu veren yer duymadim hic. toefl kursu veren yerlerdeki hocalara rica edip bir iki saat görüsebilirsin. benim zamanında kullandigim joy m. reid'in the process of paragraph writing ve the process of composition kitaplarini bulabilirsen oldukca yardimi dokunur. advanced writing and composition derslerinde kullaniyor türkiye deki ve yurtdisindaki bazi üniversiteler, ikinci elini bulma ihtimalin var.

evet iü

"buradan nereye" demek istedim.

Buradan nereye. Kesinlikle.

"from where to here?" olsa "nereden buraya..?" olabilirdi belki.. bu dupeduz "buradan nereye?"

(bkz: quo vadis)

camtasia

Bu tur programlari Google'da basit bir aramayla bulabilirsin.

Zamaninda sevgili olunmus hatun kisisinin erkegine guven duyarak actigi mahremini, ayrildiktan sonra tum internet alemine yayma ihtiyaci hisseden bok kafali adamlarin sıklıkla kullandigi programlardir. Boyle adamlarin bu ulkede cok miktarda bulundugunu dusunursek, programa ulasmak da sorun olmayacaktir.

karsi tarafin rizasini da alirsaniz ne güzel olur mesela..

o yerin ismini ben de unuttum yahu. fizzy miydi... neydi bre?!

spotify, fizy, grooveshark..

deezer.com
soundklan.com

www.imeem.com var bir de tabii radio paradise var ki tek gecerim.

a short film about killing..

ayrıca bu tarz arayışlar için imdb keywords'leri de faydalı olur.

green mile

(bkz: in cold blood)

(bkz: changeling) idam sahnesi konuşmaları vardır. üstelik gerçek hikayeden alıntıdır.
(bkz: sin city) ne kadar gerçekçi olduğu tartışılır ama idam sahnesi vardır.
(bkz: Valkyrie) gerçek hikayeden alıntı idam sahnesi vardır.

a short film about killing'in üzerine tanımak mümkün değil sanırım.

seppuku'da guzeldir, tam idam degil ama bir seppuku toreni oncesi konusmalar seklinde (zaten capunyada samuraylari boyle idam ediyorlar, kendi canimi kendim aldim seklinde)

www.imdb.com

(bkz: reis bey)

en güzeli burada:

(bkz: danton)

kader yolcuları diye bir film var, ayhan ışık ve izzet günay oynuyor. dün akşam izlemiştim, filmin ilk yarısı bir hapishanede geçiyor ve bir idam sahnesi var, burada dediğiniz türden davranışları gözlemleyebilmeniz mümkün. filmi youtube'da izleyebilirsiniz.

the life of david gale

(bkz: capote)

festival.sendika.org

iletişime geçsen belki sana gönderebilirler filmleri. Fakat iyi bir organizasyon gerçekleştirilmeli ki seni ciddiye alsınlar. Bu arada hangi üniversite olduğunu da merak etmekteyim.

bir de şöyle birşey var.

4857-belgesel.blogspot.com

ethem özgüven ile temasa gecersen belgesellere erisebilirsin saniyorum. olmadi dersen 4857 bende olacakti.

teşekkür ederim cevaplarınız için. mail attım cevap bekliyorum şu an.

Dil demek herşeyden önce kelime ezberlemek demek. Hazırlıktayken hocanın tavsiyesiyle küçük not defterlerini bildiğiniz sözlük haline getirmiştim. Sayfaların köşelerini A,B,C.. şeklinde katlayıp. Derslerde geçen kelimeleri İngilizce'den İngilizce'ye sözlükten yararlanıp (Longman baya iyi bu konuda-web arayüzlü sözlükleri var) tek tek yazmıştım. Tüm sözlüğü de arada bir okuyordum. Okudukça akılda daha iyi kalıyor kelimeler, artık sırasını dahi ezberliyorsunuz. Şaka maka baya bir kelime öğrenmiştim bu sayede.

dil ögrenmenin bir teknik ve matematik meselesi degil bir pratik meselesi oldugunu kabul ederek işinizi kolaylastirabilirsiniz.

bence kişisel yetenek

tuvalette otururken bile dil öğreniyor kimisi ya da papağan gibi oluyor duyduğunu anında takdr edebiliyor
kimiside napsan olmuyor napsan olmuyor

ortancalar için pratik tek çözüm sanırım

ortaokuldan ya da ilkokuldan başlamak.

küçük dikdörtgen kartların bir yüzüne türkçe diğer yüzüne yabancı dildeki karşılığını yazarak çift yönlü çalışabileceğin kelime kartları hazırlıyosun, haftalık kelime hedefi koyup bu her hafta belli sayıdaki karta(kelimeye) çalışıp her hafta yeni grup çalışıyosun. böyle bikaç grup oluşturup hergün mutlaka belli bir süre çalışırsan bi süre sonra da en baştaki gruba dönersen kısa zamanda kelime haznende ciddi gelişme sağlayabilirsin. gözümün önünde 1 senede şakır şakır fransızca konuştu bu taktiği uygulayan şahıs.

Öğrenme teknikleri - sadece dil olarak düşünmeyin - kişiden kişiye farklılık gösterir. Kimi yazarak daha verimli öğrenir, kimi resimli çalışmayla, kimi dinleyerek. Herkes için doğru olan ya da maksimum verim alınan salt bir yol olduğunu düşünmüyorum . En nihayetinde bu yolu bulmak size düşer. Yani demem o ki ; insanların öğrenme karakterleri farklıdır efendim. Dilden dile öğrenmenin de farklılık gösterdiğini söylemeden edemeyeceğim. Günlük hayatımızın her alanına girmiş İngilizceyi öğrenmek diğer dillere göre illa ki bi' parça daha kolaydır diye düşünüyorum.

bu ne çeşit bir öğrenci olduğunuzla alakalı bir durum. kimileri görerek daha kolay öğrenir. kimileri duyarak öğrenir. kimileri salt okuyarak, kimileri de tiyatro gibi etkinliklerle. şuraya bir göz atın derim (git: www.ldpride.net)

ülkesinde yaşamak

Yöntemi nedir, ne değildir bilmem. Gelişmiş bir dili 60 saatte öğrenebileceğinizi iddia ediyor.

www.ergillisanegitim.com

izmirde starbucks yok mu?

izmir in neresi mesela. buca da performans cafe var egitim fakültesinin karsisinda. bornova da kücükparktaki bir cok kafede var.

bornova ve çevresi daha iyi olur tabii

bornova'daki cafelerin cogunda var o sevgi yolu dedigimiz yerde.. kaos var giriste sagdan 3. veya 4. cafe.. orası guzeldir, iceri gectiniz mi priz de var, karısan eden olmaz sakin sakin oturursunuz laptopla.. bunun dısında diger cafelerin de cogunda var.. ancak ben kaos'a gittim mi rahatlıkla fise takıp kullanabiliyorum, genelde dolu olmuyor fisin oldugu yer.. deneyin derim..

daha cok ne tür fotograflar cekiyorsunuz, ne tür fotograflar ilginizi cekiyor? söyle bir grup daha cok amatörlere hitap ediyor mesela

www.flickr.com

farkli bir seyler olsun diyorsan şöyle birsey var

www.flickr.com

flickr açtığına sevindim :D

metrodan otobüs var her saat. xx:40 larda kalkıyor. kentkartla 3 lira diye kalmış aklımda. numarasını unutmuşum o da 204

bornova durağının yanından kalkıyor.

Bornovada ne alemde emin değilim ama diğer yerlerdeki gibiyse siz önceden gelen Havaş otobüsüne binmeyin, kazık. Az sonra belediyenin otobüsü gelecek 4'te biri fiyatına.

otopark fiyatları hakkında:
www.adnanmenderesairport.com

araba ile gitmeyi düsünüyorsaniz bir arkadasimin uyguladigi yöntemi söyleyebilirim. gaziemir migros civarinda birakiyor arabasini. oradan taksi ile havaalanina devam ediyor. döndügünde de (bir hafta birakmisligi var) arabasini biraktigi yerden alip evine gidiyor.

This is the first carbon-neutral documentary. NativeEnergy, which works with individuals and organizations to help them compensate for their contributions to global warming, calculated the "carbon footprint" from producing the film, including all travel, office, and accommodations related emissions. The company then offset emissions through renewable energy credits or "green tags from new renewable energy projects. Paramount Classics and Participant will split the cost of these tags; the funds will go towards helping build new Native American, Alaskan Native Village, and farmer-owned renewable energy projects, creating sustainable economies for communities in need and diversifying our energy supply. As Participant founder Jeff Skoll explains: "It would be ironic, not to mention wrong, if we added to the global warming that Al Gore warns about in his film. Plus, these renewable energy projects offer options that will decrease our demand for fossil fuels and otherwise would likely not happen without these kinds of investments." Participant, NativeEnergy and Warner Bros. partnered in a similar way on Stephen Gaghan's film, Syriana (2005), where 100% of the carbon dioxide emissions generated by the production were translated into investments into renewable energy. This follows on from the first "carbon neutral" film The Day After Tomorrow (2004), which director Roland Emmerich paid for out of his own pocket.

www.imdb.com

al gore her yerde tekrar ettigi ezberini orada da söylüyor, kendisi ciddiye alinacak bir insan degil. biraz al gore ne demis diye arastirsaniz filmi izlemeye de gerek kalmaz.

deviantart'a para ödeyince pek fazla bir şey değişmiyor, sadece thumbnailli journal yapamıyorsun o kadar, gayet iyi bir site, takip sistemi açısından. favori ve izleme seçenekleri sayesinde mükemmel fotoğraflar sana yağmaya başlıyor, insanlar da seni takip edebiliyorlar, para falan ödemen gerekmiyor.

deviantart biraz daha illüstrasyon amaçlı olduğundan fotoğraf için flickr öne çıkıyor. ayrıca flickr'da iyi arkadaş çevresi edinirsen gayet profesyonel fotoğraf yorumları geliyor, deviantart'da böyle bir şey var mı pek emin değilim.

flickr yurtdisinda daha cok bilinir, daha cok kullanilir. özellikleri daha kullanisli ve cesitlidir. deviantart, 12-18 yas arasi gotik genclerin sitesi gibi görünse de cok iyi fotografcilar var arada, ama o gürültüde kaynayip gidiyor. ikisinden birisi olacaksa eger flickr derim ben, bir de photo.net ve altphotos a bak. yerli sitelere hele fotokritik gibi mecralara hic bulasma.

ha bir de belgeselciyim, fotojurnalistin önde gideniyim diyorsan visionaries var, viiphoto.com adresinde.

deviantart'ı ne için kullanırsan onun için iyidir. senin takip ettiğin kişiler fotoğrafçıysa hiç illüstrasyonla karşılaşmayabilirsin bile. beğendiğin bir fotoğrafçıyı izleyen kişileri ya da onun izlediği kişileri bulup onları da izleyerek neredeyse kendi siteni yaratıyorsun. ara yüzleri de çok sayıda fotoğrafa bakmak için çok uygun, birkaç ay önce yeniden düzenlendiğinden beri. bir de şimdi kritik özelliği eklendi, "ayy çok güzeeel" dışında mantıklı şeyler söylenmesini istiyorsan aktive edebiliyorsun. bir ed klüplere katılabiliyorsun, yarışmalara falan..

ha iş gelir mi, bilmiyorum, belki..

kuğu gölü balesiiii... because i just diye şarkısını da yaptılar onun ama süperdir. tam korku filmi finallerine yaraşır. swan lake theme diye arat yutupta.

www.youtube.com
buldum, buldum:)))

(bkz: pachelbel re major kanon)

mükemmel bir eser.

four seasons tabiki. spring :Q

www.youtube.com

prince igor
borodin

bach ve chopin in, ya da erik satie gibi daha cagdaslarin piyano eserleri iyidir.

bach ve satie yorumuna tamamen katılmakla birlikte link vereyim de pırıl pırıl olsun.

www.youtube.com

www.youtube.com

çizgi filmlerde kullanılanlardan başla.

beethoven - moonlight sonata.

Beethoven 5. senfoni 4. movement Ayrıca W. Amadeus Mozart 41. senfoni. Rachmaninov'un 1. senfoni allegro con fuoco versiyonu Ashkenazy tarafından yorumlanmışını da tabsiye ederim.

kıbrıs şehitleri'nde, yerden tavana kadar kitap raflarının olduğu başarılı bir sahaf var. kıbrıs şehitleri'ne açılan bir sokakta hatta, dışarıya falan bir sürü kitap-dergi koyarlar. oranın arşivi gayet iyidir. alsancak sevgi yolu ve bornova sevgi yolu'nda da kitap seçenekleri fazladır. bornova'da osman kibar kavşağına yakın bir yerde de sahaf hatırlıyorum ama seçenekleri çok fazla değildi. kızlarağası hanının girişinde de, eski-püskü yazıların bulunabileceği bir sahaf mevcuttu.

kızlarağasında da gözüme çarpmıştı bir iki sahaf.

hatta dün kızlarağasındaydım, kitap da satan var, plak da para da, her şeyi satan var. hatta 60 senelik açılmamış türk pipo tütünü aldım kendime dün.

kibris sehitlerinde yerden tavana kadar kitap raflarinin oldugu yerden sahafdan ziyade kitap saticisi. kitap cok ama sahaf baska birsey sanki. senin aradigin türden bir yer kizlaragasinin hemen disinda var (daha once dükkan icerideydi). konak a dogru olan cikista hemen sol tarafta..

Stajyerliğin kalktı mı? Stajyerliğin kalkmadıysa 1 yıl stajyer olarak çalışmak zorundasın.Maximum girebileceğin ders saati 20 saattir,hadi olsun en fazla 30 saat.Ya kadrolu ya da ders saati üzerinden ücretli anlaşmak isterler.Dil kurslarının şartları tam olarak nedir bilmiyorum ama dershanelerde en fazla saat ücreti olarak 15 Tl verirler gibi.Tabi bu Ankara'da böyle.Ders saati ücreti verip sigorta yatırırlar.Kadrolu olarak çalıştırdıklarında ise bu mkitar ortalama 800 Tl'dir.Bence dil kurslarını araştırmalısın.

ben ilk başlayacakları çok çalıştırıp az veriyorlar diye bir hocadan duymuştum. gerçi branş olarak fizik, matematik gibi derslerin hocaları için söylüyordu bunu. sizin alanınızda fark olur mu bilemiyorum.
tahminim derseniz, asgari ücretin biraz fazlası olur belki ilk başlarda. öldürmeyip süründürür evet. ama eğer daha sonraları kendinizi kanıtlarsanız dershaneler iyi para veriyorlar.

ve bir ek: izmir bu üç şehirde en rahat yaşayacağınız yer olur. ucuzdur, huzurludur. ancak ucuzluğu büyük ihtimalle maaşların da düşük olmasını sağlar.

@temple;

stajyerliğim kalkmadı ama devlette öğretmen olmayı düşünmüyorum. bunu da çalışacağım yere iletirim ama sallarlar mı bilemem. sonuçta ellerinde bir koz bu stajyerlik. 800'de çok az be:( bunlar köle arıyor resmen o zaman, ben öğrenciliğimde o parayı mersin gibi yerde kazanıyordum.

izmir icin söylemek gerekirse, en iyi kosullarda saat başına 20 civari veriyorlar, o da yeni başlayanlara cok zor. saati 7-8 ytl ye calistiran dersane/kurs duydum. bir arkadasim gecen sene tömer le saati 1o ytl den ayda 40 saat üzerinden anlasmisti, ayni zamanda meb ögretmeniydi. birim saatten ziyade kac saat üzerinden ve ne kadar süre ile calisacaginizin pazarligini yapmaniz gerekiyor. izmir icin academic english iyi bir kurs olarak bilinse de ögretmenlerinin agladigini biliyorum. simdi oks sinavlarina da ingilizce kondugu icin her dersane birer ikiser ingilizce ögretmeni bulunduracak. bunu da göz önüne alarak basvurulari yapin derim.

ales, kpds vs kismini halledip vakif universitelerine basvursan ya, olmazsa da ozel liseler, kolejler vs. haftasonusu aksami vs, dershane daha yorucu bi is.

@pyro clustic flow;

o dediklerin mevcut zaten şu an. lakin onlara pek güvenmediğim için bu tür bir yola başvurdum. zaten vakıf üniversitelerine felan başvurucam. hedef dediğim şey ise okutmanlık. ama ales 72 kpds 85 olunca bir de bu okutman alımlarında türlü türlü dolaplar döndüğünü duyunca biraz korktum açıkçası. hani bu başvurduğum kadrolardan bir sonuç çıkmassa böyle dersane gibi bir yerde çalışarak masraflarımı çıkartıp bir yandan da şu skorları yükseltip tekrar başvururum okutman kadrolarına diyordum. o açıdan yani.

yök ün şart koştuğu kriterlere uyan ve istenilen nitelikte ing. öğretmeni bulmakta zorlanmaya başladı vakıf üniversiteleri geçen seneden beri. bu durumda da part time eleman almaya başladı bizim okul mesela. bir de bu sene beklenen öğrenci sayısı fazla, o nedenle vakıf üviversitesine part time girebilirsin ( haftada 20 saate 2 bin tl maaş alıyolar bizde mesela) ağustos, eylül gibi bir kovala derim. şu anki başvurularda daha seçici olurlar ama öğrenci sayısı beklenenden fazla olursa ve eylül gibi çoğu öğretmen yerleştiği için son anda eşleman bulmak zor oluyor.
bilgine

Hangi amaçla öğrenmek istediğinizi belirtirseniz daha kolay yardımcı olunabileceğini düşünüyorum.

özel bir amaç yok. fransızca filmleri kendi dilinde izlemek, fransızca kitapları kendi dilinde okumak istiyorum.

o isler (fransizca ogrenip kitap okumak-film izlemek) o kadar kolay degil, ingilizce gibi degil belirteyim.

izmir de fransiz kültür den başka bir yer yok gibi. ama ben de zamaninda gittigim icin biliyorum, fransizca ögrenmek isteyen nispeten az oldugu icin sınıflarin olusturulmasinda seviye ve yaş gruplaması isabetli olamayabiliyor. benim sinifimda farkli amaclarla dil ögrenmek isteyen 10 kusur kisi vardi yaş araligi 14-48 arasi degisiyordu. bu kosullarda birsey ögrenmek mümkün degildi takdir edersiniz.

özeti yerine okumanı tavsiye ederim. güzel bir kitap

okurken de türkiye de oryantalist roman var mi yok mu onu düsünmek lazim..

opendns ile girilebiliyor sanirim.

makat ile girildigini de duydum.

anti-sansür diye bir program var. giremediği site yok maşallah:)

rapla alakam olmasada zamanında bomfunk mcs dinlediğim için 2 çift lafım olacak. öncelikle bu şarkı rap değil yamulmuyorsam techno hip-hop gibidir. rap ile ilgili bir tez hazırlanıyorsa buna dikkat etmenizi öneririm. zira iki kavram (rap/hiphop) ayrıdır. illa çevirecek şarkı arıyorum derseniz beastie boysun şarkıları daha kolay türkçeye adapte edilebilinir.

sadece human beatbox'u biliyorum. ağzıyla davul, vs sesleri (dupçıkıpıstıkı) çıkartan tiplere deniyor. örnek olarak (bkz: kenny mohammad)'i verebilirim. türkçede doğrudan karşılığı yok sanırım.

ayrıca tam emin olmamakla beraber floordropping, gliding ve spinning'in plakla yapılan bazı hareketler olduğundan şüpheleniyorum. plak dediğim, rapçilerin dj setleri var ya, plak çalan bir alet var, o.

rap terimleri ya da afro-amerikan argosu sözlüğü araştır bence. yine de bunları türkçeye çevirmek zor. çünkü karşılıkları yok.

glidin' = gliding
dropping' = dropping

superbad=çok fena gibi bi anlama gelir.

spinnin=spinning
beatbox=rapperların ağızlarıyla ses çıkarması demek

ingilizcem çevirme yapabilecek kapasitede değil pek.simultane çevirmek de saçma olabilir evet çünkü bazı kelimeler argo olabilir.

misal ride sürmek,binmek anlamlarına gelir fakat rap camiasında sevişmek-hatuna binmek anlamında kullanılır genelde.

simdi burda uprocking, floordropping, spinning and gliding, windmill combining gibi hareketler break dance'deki bazi hareketleri temsil ediyor. Turkceleri yok sanirim, Turkiye'de de break dance yapanlar ingilizcelerini kullaniyorlar zaten. Ama illa cevireceksen mot a mot olacak.

x-trialado kelimesinde de, "trialado" ispanyolca bir kelime. ingilizce'deki "trial" oluyor."ex-trial" olarak dusunebiliriz. "onceki deneme", "eski dava" gibi...

dediğim gibi rap'ten hip hop'tan pek anlamıyorum.arkadaş tez için bir kaç şarkı cevirmek istedğini söyledi.belki de tezin konusu hip hop falandır.şimdi tam olarak bilmiyorum onu ama asıl istediği zaten gönderdiği şarkıyı türkçeye çevirmek. orda uprock, floordropping,windmill combinding,humanbeatbox gibi terimler var ve sanırım bunlar rap,hip hop,ya da herne ise onlarla ilgili...o acıdan turkceye cevirirken farklı bir terim halini alıyor mu yoksa inglizce mi bırakmak lazım?
uprock yapmak, floordropping yapmak,dönmek,süzülmek,windmill combind yapmak
gibi tarzanca bir karışım oluyla ben bunu böyle çevirsem:S o acıdan terimleri bilen birinden yardım almak istemistim çünkü nette de pek birsey bulamadım bunların acıklamasıyla ilgili...

cok teşekkürler arkadaşlar yardımcı olduğunuz için. o zaman oldugu gibi bırakmak mı lazım bu figürlerin isimlerini.. uprock yapmak,spin atmak glide yapmak mı demeliyim?
ayrıca the boldest freeze nedir yau?:) sanırsam freeze de bir figür hani en cesur freeze yapmak mı demek istemiş bomfunk mc burda:S
bilmiyorum yani adamlar enteresan cidden!
ayrıca a with the something bir kalıp mıdır hip hop jargonunda?a with the superbadd?a with the humanbeatbox??

zamaninda universitede kreuzberg`li genclerin neden hip hopa yoneldigine dair bir paper hazirlamistim. cok iddiali olmamasina ragmen insider bilgileri oldugundan isinize yarayabilir. mail adresi verirseniz gonderebilirim.

*edit:nick`im :)

eger hip hop terimlerinin toplu halde bulunduğu bir sozluk falan varsa harika olur cidden.
[email protected] buraya mail atarsanız sevinirim.teşekkürler gerçekten.

bulabilirseniz eger roll dergisi bir zamanlar üc dort sayi üstüste rap tarihini anlatmisti. sayet rap hip hop üzerine birsey yazacaksaniz, run dmc olmadan beastie boys olmadan olmaz bence de.

kamil koç'un rahat hattı gibi pamukkale'nin yaptığı otobüsler var. 1+2, her koltuk arkası ekran, oyun konsolu filan ve en muhteşemi normal otobüs seferiyle aynı fiyat..

şimdi hemen bakıyorum ek şeylere. istanbul'un hangi yerinden gideceksin?

pek önemli değildir galiba o. şöyle esenler'den 22.30 arabası dediğim gibi ve 35 lira..

anadolu varsa onunla git.

şair ucuz olsun demiş, dikkatinizi çekerim.

vaktin bolsa tren opsiyonunu göz önüne al bence.
ayrıeten hakiki koç firması zannımca izmir'e gitmekte.

Anadolu bulursan iyi olur, her koltukta tv var. 3 sinema, 5 tv kanalı var. Fiyatlar ise piyasa normalinde. Ha çok ucuz olsun diyorsan otogara gidip çataçat pazarlık yapman gerek. Pazarlıkla 50% fiyata gittiğimi bilirim. Tabii bilet bulamamak da olası bu durumda :)

izmit seyahat izmit-ankara başladı, 21 lira oldukça da kaliteli. istanbul-ankara da başlamıştır büyük ihtimalle, bakmak lazım.

varan istanbul izmir 45 lira.

pek tavsiye edemiyorum ama metro 35 liraya gidip geliyor istanbul izmir arasını.

nilüfer bir ara dönüşü bedava yapıyordu. git gel 25-30 tl bişiy oluyordu.

savcılık bulur bir şikayetiniz varsa.

daha önce sorulmustu, bir ararsan bulabilirsin. ip yi verince tahmini sehri ve bölgeyi veren siteler var ama ne kadar güvenilir orasi belli degil. tam adres istiyorsan savciliktan ya da telekom dan tanidik bulman gerekiyor sanirim.

bornova, karşıyaka ve konak öğretmenevlerine bakabilirsiniz, eger aranızda evlilik cüzdanı sorunu olusturacak bi iliski yoksa

izmir oteller listesi:
www.izmir.bel.tr

ayrıca; sağ üstteki aramayı kullanarak, daha önce yüzlerce kez aynı sorunun sorulduğunu da görebilirsin. hem daha iyi fikir verir, hem de görüntü kirliliğinin önüne geçer.

teşekkürler arkadaşlar...

Kısa bir not, her sorumdan önce arama motorunu kullanıyorum. Önce ki sorularda apart oteller ve hosteller ile ilgili olarak bilgi bulamadığım için de bu soruyu sorma gereği duydum. belki de anahtar kelimeleri değiştirmem gerekir idi. uyarı için gene de teşekkürler.

nevvar salih isgoren turizm otelcilik alsancak kapali spor salonunun yaninda. 30 ytl geceligi.

Ege üniversitesi hastaesini karşısında günlük kiralık evler var. dayalı döşeli. evlerin dış tarafları iyi değildir ama içleri güzelmiş. telefon numarasını isterseniz hemen arkadaşımdan isteyebilirim. 2 kişi günlük 70 alıyolar. 3kişi en fazla 80 yada 90 alırlar buda kişi başı 30 en fazla 40 olur.
hıı bide cinsiyet ayrımı yapılmıyor (:

dr3amcatch3r, çok teşekkürler. bir daha ki sefere artık...

Biz bu sefer 3 arkadaş BlueHotel'de kaldık Basmane'de, 170 i üçe böldük.

iletişim ve can bu konuda namlı yayınevleridir, en azından benim çevremde.çeviri roman için iletişimi tercih ediyorum ben, birebir-sözlük çevirisi değil çünkü, çeviri okuyormuş gibi olmuyorum.

dost yayınevi, iletişim yayınları. şimdi raflara bakarken, tübitak'ınkiler de iyidir.

can ve imge iyi yayınevleri olamalarına rağmen sorunlu çevirileri mevcut. ilk aklıma gelen, veba'nın çevirisindecümle düşüklükleri, üçüncü okumadan sonra "ha bunu mu demek istiyormuş? e onun yerine şu cümle bunu özgül olarak karşılamakta" vb. türünden bir sürü sorun vardı. imge'nin ilk aklıma geleni foucault çevirileri. mehmet ali kılıçbay'ın çevirileri sorunlu. mesela ayrıntı'nın fouacult çevirileri daha yerinde.

dost'un kitaplarında - içlerinden birini hocalarımdan birisi çevirdiği için iyi biliyuorum - aynı anda birkaç çeviriden bile yararlandıkları oluyor. özellikle akademik kitaplarda karşılaştırma yapılmasını da göz önüne alarak kimi yerlerde sözcüğün özgün hali vb. belirtiliyorsa, yeri geldiğinde çevirinin niçin böyle yapıldığına dair dipnot bile konuyorsa bu daha kapsamlı ve anlayarak okuma yapamyı sağlıyor. mesela iletişim'deki rus klasiklerinden bazılarında - söz konusu roman olmasına rağmen - çeviride bazen dipnot kullanılmış ve iyi de edilmiş.

çevirmenlerin iki dile de hâkim olması önemli. okuyucu da bir ikinci dil daha biliyorsa ve kendi diline de vâkıfsa çevirideki hataları anlayabiliyor. kimi çevirmenler bire bir çeviri yoluna gidiyor. halbuki kimi zaman sözcük italik olarak yazılmalı veya açıklama getirmeli. boris vian'In ithaki'den çıkan mezarlarınıza tüküreceğim kitabında mesela "boby-soxers" tabiri kullanılmış. bu ifadenin bire bir çevirisi türkçede yok. çevirmen de bunun 14-17 yaşları arasındaki kız çocuğu (sanırım öyleydi) anlamına gelen bir tabir olduğunu belirtmiş. aynı biçimde tolstoy'un hacı murat'ında kazakların "cigitlik"lerinden bahseder. burada çevirmen "cigitlik" sözünü olduğu gibi koruyarak "türkçe yiğit sözcüğünden rusçaya geçme, at üstünde yiğitlik yollu cambazlık" açıklamasında bulunur.

tabii mesela dost'taki kitapları konunun uzmanları çevirmekte. hlaw, liberty and morality kitabını yine bir hukukçu olan erol öz çevirmişti. tractatus logico philosophicus'u türkiye'den spinoza uzmanı cemal bâli akal ve reyda ergün çevirmişlerdi ve kitabın başında çeviri serüvenlerini, izledikleri yöntemleri de anlatmaktalar. bunun gibi çevirmenin türkçeye vâkıf olması, düzgün türkçe kullanması, dile yönelik ideolojik tutumunun olması gerekir. eğer her şey ideolojiktir diyorsanız o vakit, "sağlıklı bir ideolojik tutum" göstererek ne türkçenin içine etmesi ne de özleştirme adına idea yayınlarının malum çevirmeni gibi coşması istenmektedir.

martı yayınevinin çeviri kitaplarından oldukça şikayetçiyim ben. gerçi sadece 2 tane okudum ama ikiside bozuktu.

say ve ilya nin cevirileri cok kötü. iyiler arasinda ise metis ve ithaki yi de saymak lazim. bu isler kurumsallasma ve cevirmene parasinin hakkini verme işi anlayacaginiz.

tabii ki al bundy ve ailesinin tatile çıktıkları bölüm. lower village(köyün adını hatırlamıyorum) al'ı öldürmek istiyordu, bunlar da upper village'e kaçıyorlardı hani.

@beatlephan, evet o :)

ben de 6 ay önce bitirmiştim tüm sezonları ama şu an net değil kafamda. O bahsettiğin bölüm İngiltere bölümü değil miydi ya? Bunlar ingiltere'ye gidiyorlar Bundy'nin ataları falan var orda, sonra iki grup da bunları öldürmek istiyor bunlar bi oraya bi buraya gidiyorlar, o zaman lanetlenmiş bundy'nin ataları vs?

frank capra nin it s a wonderful live ini yaptiklari bölüm, al bundy olmasa nasil bir hayatlari olurmus bölümü.

- al ve steve'in araba modifiyesi ile uğraştıkları bölüm
- evin köpeğinin kısırlaştırılmasının söz konusu olduğu bölüm

- "if i only had a hummer" ve "lost episode" efsanedir. bir de adini hatirlamiyorum lakin kelly ve bud'in araba aldiklari bolum de gayet basarilidir.

peg'in yemek yaptığı al'in de sürekli seks istediği bölümü diyorsun sanırım. o süperdi cidden :) bölüm adlarını araştırıyorum ya çok fazla güzel bölüm var.

Married ... with Aliens
www.imdb.com
(bkz: married with aliens)

Uzaylıların yakıtı biten uzay gemileri için galaksideki en güçlü yakıt olan Al Bundy'nin çoraplarını çaldıkları bölüm..

1. marcy'nin nikah yüzüğünü bir striptizcinin donunda kaybettiği bölüm.
2.hep birlikte yemeğe çıktıkları ve lüks restoranı al'in ayak kousu ile alt ettikleri bölüm.
3.peg bundy'nin kızının ev ekonomisi dersi için evkadını olmayı anlattığı bölüm.

hepsi ayrı komiktir ama en begendiğim
yaz gelince evlerinde klima olmadığı için bundy ailesinin supermarkette yaşadığı 2 bölümdü.

al bundy'nin bahçedeki tavşanla mücadele ettiği bölüm.

ama ne sezonunu ne bölümün adını hatırlıyorum

www.imdb.com

feminist korku türünde the teeth var.

thelma and louise, henry james uyarlamaları, color purple var ilk aklima gelen.

bakmıştım halbuki yazan olmus mu diye yardımcı olan herkese teşekkürler

(bkz: iron jawed angels)

"te doy mis ojos" (gözlerimi de al) ~ icar bollain

Pek çok kişi porno sayar o filmi ama Emanuel'in ilk bölümü feminist bir uyanışın filmidir.

Sizin isminizi koymamışlar mı?

Projedeki katkınızı ispat edebiliyorsanız YÖK'e (Burası uygun olur herhalde, başka bununla ilgilenecek kurum bilemedim) şikayet edebilirsiniz, bilimsel etiğe uygunsuz hareketten soruşturma başlatabilirler. Ama tabii profun bilmemnenin adamı vardıır, arkası sağlamdır hiç bir şey olmayadabilir, ya da en fazla asistanların başına patlar olay.

makalenin yayinlandigi yere de haber vermek yerinde olabilir. igrenc bir durum ama gercekten

tübitak projesi gibi bir proje ise ve yürütücü olarak hoca nin ismi geciyorsa, hoca kendi ismi ve alakasiz diger bir sürü ismi oraya yazdirir. bunlar da katki yapti der. bunlar ne yazik ki olan seyler. proje ye destek veren kurulusa gidip bir konusmakta fayda var ama ispati cok zor gibi geliyor bana.
welcome aboard diyeyim simdiden.

bir kere kapakta sayfa numarası olmaz :)
bendeki kapak örneğinden bir screenshot ekleyeyim birazdan..

img18.imageshack.us
şu bizim kullandığımız şablon, türkçe ama olsun...

pek de eksik gibi gelmedi bana. word 2007 ile font düzeltilebilir. iki tane de pyro medic koy tamam. :D

img90.imageshack.us

Böyle nasıl olmuş

the lar fazla.

department oncesi the olmasin diger the da sorun yok gibi.

göndermeyi unuttum,

okuldan asistan bir arkadaşımın yardımıyla şunu yaptık:


img504.imageshack.us

ege kampüsünde deu makina mühendisliği bilgisayar labında 1mb/sn ile download etme imkanım oldu ama wireless hizmeti yok. yani indireceğiniz birşeyiniz felan varsa saati 75 kuruştan fiş alırsınız flashınıza indirirsiniz.

wireless konusunda pek bir çözüm getirmedim ama daha iyi bir alternatifi olan varsa bildirir.

bilgisayar muhendıslıgının oldugu bınada hemen metronun karsısındakı bına . yanından yol gecen 20mbit ti en son

edebiyat fakültesinde haftasonu 1.3mb/sn yi gördüm. gündüzleri de sorunsuz calisiyor. fakültede sadece personel icin wireless hizmeti var (mac tanitman gerekiyor). ama ögrenciye izin vermiyorlar diye biliyorum.

bir arkadaşını al, parka git. önce basit mekanlardan başla bence. çok güzel mekanlara gidersen, kendini fazla kasmıyorsun fotoğraf çekmek için. basit bir mekan olsun, dediğim gibi park olabilir. arkadaşını önce ön plana al, sonra park ön planda kalsın, arkadaşın geride flu bir görüntü olsun mesela. uğraş işte. tek başına çıkarsan sıkılırsın.

Ben amatörün amatörüyüm diyebilirim. Elimde öyle dslr felan da yok.
Makro çekmeye bayılıyorum. Sen de öyle başlayabilirsin.
Öyle konsept fotoğraflar çekmek gerçekten çok zevkli. Hem kadraj, kompozisyon gibi şeyleri de yavaş yavaş kendi kendine öğreniyorsun.
Renk, ışık, pozlama derken boza boza feyz alıyorsun makineden =)

$imdi bu i$igiydi, gölgesiydi, pozlamasiydi bunlari deliler gibi forumlardan, internetten okumak mi mantikli, binlerce fotograf cekerek bulmak mi? Bir de bu soru var.

makineni al ve dışarı çık dersem sanırım en iyi tavsiyeyi vermiş olurum. tabi kompozisyon anlamında, teknik anlamda püf noktalar var fakat sen önce bir çekmeye başla bence.

ha bir de, çekerken çok düşünme, rahat hissedince deklanşöre bas, çektikten sonra bol bol düşünürsün.

yalnız hatırlatmak gerekir ki yurt sathında martı, sümüklü çocuk, yaşlı insan portresi çekmek yasaklanmış. alıp götürüyorlar vallahi.

@hellguard
eheh ne cekelim o zaman? sümüklü cocuk bile cekemeyeceksek :) konu verin bize, hedef gösterin. vur de vuralim

ahah o işin esprisi yahu ne canın istiyorsa onu çek. yalnız zamanında pro fotoğrafçı söylemişti bu lafı "kendi çevresinde güzel fotoğraflar çekemeyen insandan afrika'daki muhteşem doğadan iyi fotoğraflar çıkarmasını beklemek aptallıktır!"...

sonuna ben müdahale ettim sert oldu biraz ahah=)

kompozisyon konusunda şöyle bir görsel kaynak var bence gayet yeterli.

photoshopcafe.com

bunu bulabilirsin. internetten satın alabilirsin. bulabilirsin de ama. anladın dimi?))

eheh buluruz buluruz :)

2photo.ru

manuel yerine "a" veya "s" ayarında çekerek başla önce. işin yarısını makineye bırak. elin alışınca, ayar yapacak kadar ışık/enstantene bilgin olduğunda manuel çekmeye başlarsın. (nikon d40la tanışmadım, aynı ayarlar vardır tahminiyle yazıyorum) fotoşop kullanmak şart değil ama raw formatında çekip renkleri/ışığı kendin belirlemek istediğin zaman bir programa ihtiyacın olacak. biraz contrast, biraz saturation ile oynasan yeter zaten. gözünde büyütmene gerek yok yani. bedava bir dolu program var bu iş için. gimp kullanıyorum ben.

ayrıca ne istiyorsan onu çek. hatta ne bulursan çek, seçici olmayı sonraya bırak. (aynı kare içinde kedi, kayık, yaşlı amca, sümüklü veled yakalama çabalarım sonuç vermedi henüz. sen başarırsın belki. ha gayret :))

şu yazıyı güzelce bir hatmetmek de iyi gelir

www.fotoritim.com

ben de sözlükten gördüğüm, www.fotoatolye.com adresindeki videoları izlemeni tavsiye ederim.

evet internette var ama bana kitap lazım sayfa sayfa.

pdf'den çıktı alabilirsin. ama diğer şekilde kitap çok pahalı. tez hazırlarken hocadan ödünç almıştım zamanında. ama sonra geri vermiştim

bi yerden pdf sini bulabilsem çıktı almama da gerek yok ama bulamadım hiç bi yerde

şurada konu ile ilgili başka kaynaklar var ama sizinkisi yok. bir göz atin isterseniz. eksiduyuru avax temsilcisi bildirdi.

www.avaxhome.ws

aydından cikip otobus yolunu takip edeceksin. söke yolu bodruma ulastiriyor.

standart otobüs yolunu takip edin. diğer yollar uzun sürecektir.

aynı cevabı vermiş olma pahasına, rotanız şu olmalı:

izmir-aydın-çine-yatağan-muğla-marmaris.

Öncelikle doktor değilim dolayısıyla hastalığınızın antibiyotik gerektirip gerektirmediği ile ilgili bir şey diyemem. Ancak, memlekette gereksiz ve fazla ilaç yazımının olduğu da açıktır, bununla ilgili bir ton rapor var. Şincik neden oluyor derseniz:

1. İlaç şirketlerinin promosyon adı altındaki baskısı (Şu kadar ilaç yaz, sana bizden LCD TV)
2. Kimi doktorların tedavi olayını otomatiğe bağlayıp, ota boka aynı ilacı yazmaları, aynı tedaviyi uygulamaları. Literatür falan takip etmez bunlar, sadece sizin hastalık türevlerinde değil, başka alanlarda da bizzat yaşadım. Sonra "iyi de doktor şöyle böyle" deyince de araştırıp geldiğiniz için size çemkiriyorlar. Çok enteresanlar.
3. Türk insanının ilaç yazmayan ya da az yazan doktoru doktordan saymaması. İlaç az olunca, doktor işi bilmiyor gibi çok fantastik bir algılama var millette.

Bu antibiyotik hikayenizin benzer bir versiyonu şu an antidepresanlarda yaşanıyor. Canım sıkkın antidepresan, başım ağrıdı antidepresan, kıçım acıdı antidepresan. Ekşi duyuruya her gün ortalama bir antidepresan sorusu geliyor, şaka gibi.

Böyle de bir şey varmış:
www.palhaber.com

antibiyotik kullanmayı asla düşünmeyen biriyim. Bu tür ilaçlar, bağışıklık sistemini zayıflatıyor. Antibiyotikler bağısıklık sistemine yardım etmeyip, onun fonksiyonlarından birini üstlenirler. Bunun sonucunun da bağışıklık sisteminin işlerliğinin bozulması olacağını kestirebilirsiniz.

www.drlwilson.com

www.natural-cures-ear-sinus-infections.com

immunedisorders.homestead.com

gecen gün hastanedeydim, yanimda bir ilac mümessili telefonla konusuyordu. yeni sistemle ilac kotalarının cok zorlandigini, doktorlara hocam nedir durum dediginde doktorlarin "gelene dayiyorum bir kutu" dedigini, ama yine de islerin eskisi gibi olmadigini söylüyordu. işin bu kismini göz ardi etmemek lazim.

sui'nin 3. maddesi ço önemli bir faktör. bir de novosefçi doktorlar var. gelene-gidene novosef dayıyorlar, o da bir şekilde iyileştiriyor hastayı, reçetesini yazan da iyi doktor oluyor, falan. neticede güvenmek lazım doktora. güven vermiyorsa ikinci bir doktorla sağlamasını yapmak lazım.

(bkz: animal farm )

penguin'in tam bu istek için serileri olması lazım, okul kitabımsı ingilizce kitapları satan yerlerde de oluyor genelde. seviye seviye ayrılmıştır kitaplar, hatta çoğunlukla hangi seviyedeyse ona göre basitleştirilmiştir falan.

bence sana cazip gelen cok satanlarin ingilizce isimlerini bulup internette pdf olarak indirip bir bak, cok begenirsen alirsin. ben bi harry potter'in ilk 4 kitabini okumustum oyle, hem cocuk kitabi hem de buyukler de okuyo ya, ortayol gibi gelmisti. onun haricinde turkcesinin kek oldugunu bildigin kitaplarin ingilizcesine bak bence... coksatanlarsa zaten pdf olarak bulursun.
bak asagilarda adina rastlayinca aklima geldi, jule verne'in romanlari da bu kategoriye girebilir, ama her halukarda indirip bakman lazim...

clive cussler stephen king kitaplari ikinci elde rahat bulunur. penguin klasiklerini okuma istersen kasabilir.

agatha christie nin hercule poirot dizisi eğlencelidir. ben bir de patricia cornwell seviyorum adli tıp romanları yazar. sidney sheldon da aşk romanları, entrikalı olaylar filan yazar. daha duygusaldır ama sürükleyicidir.

(git: 49174)

sinema.yedincigemi.com

"daha fazla" istemenin kime ne zararı olur ki, bildiğiniz iyi şeyleri saklamayın biz de bilelim.. (sinema dünyasından haber veren sitelerden de gına geldi açıkçası)

beyazperde vardı eskiden, şu an ne durumda bilmiyorum. en bilinen haber sitelerinden biri rottentomatoes'tur. yorumsa zor biraz bulmak.

turkish tekilaya katılmamak mümkün değil. hakikaten samanlıkta iğne aramak gibi bir şey bu iş. ama ekşi camiası bu iğneyi bulmazsa daha kime giderim ben..

www.bakiniz.com

bir de yalnizca ilk postlari okumaniz sartiyla forum.divxplanet.com'un film inceleme ve elestiri bolumleri var.

www.otekisinema.com

iyikotufilm.com
filmseyretmefabrikasi.blogspot.com
arabolge.org

Aklıma geldi "at a glance" dı. Alternatif olursa beklerim yine.

"The ABC of x"
"an introduction to x"
"a birds eye view of x"
"a brief view of x"

aklıma gelen birkaç örnek.

in a general view?

eksi duyuru 101 da afili olur gibi geldi ama sakin kafa ile gelmeyebilir de.

Murat Menteş - Dublörün Dilemması!
Çok çok farklı bir kitap. Ben şaşkınlıkla hayranlığı aynı anda yaşamıştım. Şuna da bi bakarsan fikir verir:
#14613042

ihsan oktay anar seviyorsanız eğer ali teoman'ın uykuda çocuk ölümleri romanını şiddetle hem de şiddetle öneririm.

eğer okumadıysan elif şafak'ın araf romanıda istediğin şekilde. hem istanbulu seviyorsan daha fazla seversin bu kitapla.

@loriluk
bit palas hariç tüm elif şafak kitaplarını okudum. o yüzden alternatif arıyorum.evet araf güzeldir, bana istanbul'u olduğu gibi zamanı şarkılara indirgemeyi de öğretmişti.teşekkürler yine de.

@follus cerebralis , beccaria
tüm önerileri dikkate alacağım.

latife tekin'in sevgili arsız ölümü'nü beğenirsiniz gibime geldi bu yazar porföyünden sonra.

dört farklı karakteri konu alarak anlatır ve müthiş bir felsefi roman koyar ortaya.

ayn rand- hayatın kaynağı

murat gülsoy u ya da hayalet gemi dergisinin eski sayilarini da okuyabilirsin. dergi internette var..

hakan günday son dönem ne yazsa okunacak adamlardandır. kinyas ve kayradan başla okumaya -ben şahsen 3 kere okudum- zaten diğer yazdıklarını da okumak istersin eminim =)

kuyucakli yusuf'u okumadiysan oku derim. sabahattin ali güzel adamdır vesselam. ihsanda aramazsın, elif de. sonra orhana da bakarsın.

benim adım kırmızı-orhan pamuk.tam olarak istediğiniz tarzda.

ahmet hamdi tanpınar'ı öneririm her şeyden evvel; saatleri ayarlama enstitüsü, sahnenin dışındakiler, mahur beste ve huzur... orhan pamuk'un da yazdığı her şeyi (yeni hayat hariç) beğendiğim için onda da aynı tarz zevki bulacaksınızdır. zaten orhan pamuk da ahmet hamdi'den çok çok etkilenmiştir.