Ekşi Duyuru

Sabit hacim kalorimetresiyle. Yani kalorisi öğrenilecek gıdayı yakarsın, yanma reaksiyonuyla ne kadar enerjinin açığa çıktığını bulursun. Bu enerji de o gıdanın kalorisi demektir.

Iste aciga cikan enerjiyi nasil olcuyorlar?

Sabit hacim kalorimetresiyle. Bu bir tür ölçüm cihazı. Bomba kalorimetre de deniliyor.

youtu.be

Yukarıdaki videoya bak. Ben de bilmiyordum öğrendim BBC sayesinde.

türkiye’deki cahillikten, kibirden, vicdansızlıktan anti-hümanist olmaya başladım diyebilirim.

humanist geçinip başımı derde sokan arkadaşlarımı gördükten sonra anti-humanist olmaya karar verdim.

Bana göre kendini seven, kimseden nefret etmez. Ben insanları seviyorum, fakat her insanı da sevmiyorum veya koşulsuz bir sevgim de yok.

Hayalci hümanist değilim, her gördüğüme yardım da etmem. Birilerinin doğru bir iş yaptığına inanıyorsam, elimden de geliyorsa yardım etmeye çalışırım.

Eskiden bazen gözüm görüyor, gönlüm katlanmıyordu. Şimdi karşımdaki ihtiyacı olduğu halde yardım almaya açık değilse hiç karışmıyorum.

Yas değiştikçe tahammül ettiğimiz şeyler değişiyor. Lisede birbirine özenen tipler garip gelirdi şimdi ergenliğin doğasının bu olduğunu düşünüyorum. Rahatsız olmak yerine ergenlik deyip geçiyorum. Şimdi ise daha önemli konulara bakıyorum. Çalışanlarına iyi davranmaya iş verenler, işi bilmeyen prof.lar, politikacilar, comarlar, vb rahatsız ediyor. Kısacası ergenlerde karşı daha humanistim ama yetişkin olup başkalarına çeşitli şekillerde rahatsızlık verenlere anti-humanistim.

Kitap okuyarak humanist, yaşayarak anti-humanist.

İnsanlıktan nefret ediyorum. Hiçbir insandan kişisel olarak nefret etmem. İnsanların büyük kısmı nasıl yetiştirilirse öyle bir hal alır. O nedenle suçu o kişide bulmam. Bu nedenle kimseye nefret beslemem son derece de nötr herkese duyduğum bir saygım vardır. Ama insanlıktan nefret ediyorum. Sebebi de doğaya, kendine, çevresine doğrudan veya dolaylı olarak zarar vermeleri. Var olan dünya düzenine karşıyım. Bir çok şey böyle olmaması gerekiyor.

Çocuk doğurulmasına karşıyım, 7 milyar insan doğayı tüketiyor.

Et yenmesine karşıyım. Kitlesel acıya ve doğanın yok olmasına sebep oluyor. Sağlıklı falan da değil.

Fosil yakıtlı taşıtlara karşıyım. Elektriğe çoktan geçmemiz gerekiyordu. Bu teknolojiye sahibiz insanlık olarak.

Fosil yakıtlı enerji üretimine karşıyım. Buna gerek yok.

Hayvanlar üzerinde denenen kozmetiklere karşıyım. Estetik kaygısı için hayvan sömürüsüne gerek yok.

Deri ve yün kullanımına karşıyım. Eskimo değiliz buna gerek yok.

Tüm bu ve bunun gibi onlarca etmen gereksiz yere acıya, doğal dengenin bozulmasına ve açlığa neden oluyor. Dünya'da 1 milyar aç insan, 2 milyar obez insan yaşıyor. Demek ki biri birinin hakkını yiyor.

Çevre bilincim zaten vardı, eğitimim de bu yönde oldu gençliğimde. Yaşadığım ülkede çevre bilincinin düzeyi dünya standartlarının çok çok üstünde. Bu nedenle her gün insanlıktan biraz daha nefret ediyorum. Son derece aptalca yaşıyoruz. Sebebi bu yazıyı okuyan sen ben değil. Sebebi kollektif bilinçle hareket etmiyor oluşumuz. Sebebi bizi yöneten insanların hiçbir etik ve çevresel etmenin umurlarında olmaması.

ikisi de değilim bence

humanist biri değilim. insan sevmiyorum. ama vicdanım var malesef.

Show mu degil mi bilmiyorum ama kamera ve sosyal medya günümüzde kitlelere ulaşmanın en etkili yolu.

O kadın tek başına büyük bir iş yapmamış olabilir ancak böyle bir protesto yapmanın mümkün olduğunu gösterdi. Kitlelere cesaret verdi. Protestoların amacı her zaman doğrudan değişiklik yapmak değildir. Algida seçicilik sağladı, insan hakları savunucularına moral verdi.

fazlasıyla. sadece Lufthansa pilotları iki yüzden fazla sınır dışı işlemini yolcuyu indirerek engellemişler, bir tanesinde böyle olaylar yok.

bir de istanbul uçağından "cehenneme" gitmekten kurtarmak falan diye bahsetmesine rağmen bu kadar sevilmesi enteresan.

Orada başkasını videoya almanın belki daha kritik kuralları falan vardır belki de. Ortam dar, kayda girmek istemeyenler olabilir ve çekerse çok daha büyük tepki görebilirdi muhtemelen bu yüzden sadece kendisini çekmekle yetindi. Ya da şu an ben çok pozitifim bilemedim.

Tabii ki "show". Protestonun temeli dikkat çekmektir zaten?

@babilbaligi

afganistan'a cehennem diyor. muhtemelen direkt ucus olmadigi icin istanbul aktarmali gonderiyorlar.

kendisi cekmesinin sebebi, baskalirinin izinsiz goruntusunu almak istememesi. deport edilecek kisiyi cekse daha "acikli" bi video olurmus ama saygili davranmis.

kizin yaptigina show demek acimasizlik olur. asil show isteyenler instagram'in, youtube'un yuzde 95ine bakabilir.

"bir de istanbul uçağından "cehenneme" gitmekten kurtarmak falan diye bahsetmesine rağmen bu kadar sevilmesi enteresan." denmiş. kız adamın afganistan'a gitmesinden bahsediyor.

başlığı açan arkadaş da "fenomen oldun" demiş.

kötü kalpli olup olmadığınızı bilmiyorum ama insanları tek bir bakış açısı ile değerlendirdiğiniz şüphesiz.

*shots fired*

şov. tipik beyinsiz sjw işte. afganı göndereceklerse bir sonraki uçakla da gönderirler. ayrıca sanırım hapis cezası alacakmış bu aptal isveç'te. sebebini bilmiyorum ama okuduğum kadarıyla "kanuna karşı geliyür" tarzı bir şey vardı. yani isveç yasaları bu adamın deport edilmesine karar vermiş, bu kız da bunu engellemeye çalışmış. ne suçu olarak geçiyor bilmiyorum.

göçmenlerin hepsi iyi değil maalesef. bu kızın da ya doğrudan şeytan ya da gerizekalı olduğunu düşünüyorum.

protesto işte. amaç konuya dikkat çekmek daha çok. bu sayede konu gündem oldu ve konuşuluyor işte. yoksa kız da biliyor tabii ertesi gün tekrar gönderileceğini.

şayet amaç hakikaten yardım etmek olsa o kız ya da bağlı olduğu aktivist grup, o kişinin afganistan'a gönderilmemesi adına yapılması gereken işlemleri yerine getirebilecek imkana sahiplerdir, öyle çok zor değil yani (kişinin suçlu olmadığını varsayıyorum) örneğin, almanya'da afganistan olmasa da eşcinseller için tehlikeli olan ülkelerden birisine gönderilmek üzere olan eşcinsel kıza burada bir aktivist yardımcı oldu ve şu an almanya'da yaşıyor. bilinmiyor tabii, bi yakın çevresi biliyor işte. bunun gibi her gün gerçekleşen onlarca örnek var ama haber olmuyor. bu ise ses getirmek için yapılmış bilinçli bir şov yani. sokağa çıkıp bir şeyi protesto etmek gibi düşün.

Ben video kaydi yapmasindan bahsediyorum. Kadaraja neyi alip neyi almadigindan degil:) Olayi videoya aliyorsun "bakin ben kahramanlik yapiyorum" gibisinden.

@ stavro: kayda aldığı halde salağın biri fiziki müdahalede bulunuyor. Almasa muhtemelen daha sert bir müdahaleden korktuğu için canlı yayın yapmış. Dünyaya duyurmak da cabası. O bakımdan şovdan ziyade bir güvenlik önlemi gibi.

@babilbaligi +1

Kayda alirsam baskalari bana karismayi göze alamaz, diye düsünmüs olabilir.

babilbaligi +1

A Turkish guy is helping me dediğinde mutlu oldum niyeyse :)

Eylül ayında İsveç'te seçimler var ve göçmen karşıtı SD'nin birinci parti olarak çıkacağına yönelik anketler çıkmaya başladı. Sosyal Demokratlar ile aralarında %0.2'lik fark görünüyordu anketlerde.

Background information olarak değerlendirilebilir. Göçmen konusu çok hassas bir konu İsveç'te. Her iki tarafın da kaçırdığı noktalar olduğunu düşünüyorum göçmen meselesinde.

yani show tarafi var ama dogasi geregi. bazen bir seyleri degistirmek icin bagirmak zorunda kalirsin.

21 yasinda bebenin koca gotumu nasil kucultecem, su cocuk benden hoslaniyo mudur disinda da kaygilari var mesela ne guzel, aferin.

disardan sallamak kolay ama cogu insanda ayni seyi yapacak cesaret, ozguven bulunmaz. koca ucagin hareketini engelliyor tek basina. oyle bir anda destek gormek de cok duygusal bir an. empati yapabilen biri zaten dogal karsilar aglamasini.

siginmacinin karakteri ile ilgili bilgi sahibi degilim ama orada mesele konuya dikkat cekmek. haberde yaziyor zaten, bu konuda bir oylama yapilacakmis eylulde.

Tamamen show, aynı olayın benzerini geçtiğimiz sene Norveç dönüşünde yaşadım.

Uçakta bağırıp çağırıp olay çıkartmaya çalışan göçmenleri pilot uçaktan indirilmesini aksi takdirde uçuşun gerçekleşmeyeceğini söyleyerek gönderdi. Bu durumla ilgili yanımda oturan bay ve bayan Norveçlilere ne düşünüyorsunuz diye sordum, onlarda polismiş :) Yani uçakta yaklaşık 40-50 sivil polis daha vardı.

Neyse peki bu adamları Suriye veya Irak’a kadar götürüyor musunuz dedim? Onlarda tabiki hayır İstanbul’dan geri dönüyoruz dedi. Yani İstanbul Atatürk Havalimanımız bir manada çöplük, bırakıp kaçıyorlar....

şov değil mallık

www.flypgs.com
Hangi ülkedeyseniz oranın numarasını arayacaksınız. Ya da şunu: +90 850 250 67 77

Onu aradığımda da bir fon muzigi çalıyor dakilarca bekledim sadece bir muzik var hicbir sey cikmiyor.
O yuzden tr cagri merkezini arayayım dedim.

+90 850 250 67 77
Bunu deneyince oldu, tesekkurler.

italya'da 90 850 250 67 77 aramistim bende

Binkac ay once orgutte onemli olan bi kedicik kacti. Ve bir twittwr hesabi acildi kedicik leaks diye onlar surekli olayi gundemde tuttular, oldukca cok iddia yayinladilar. Ama bir sey olmadi. Son bir haftadir adnan oktarin Fethullah hakkındaki olumlu gorusleri yayinlandi o hesaptan ve sonra banko. Bir de bu adamlarin cok ciddi hukuki gucu var. Baskanligi beklemis olabilirler, tum itiraz yollarini kapatabilmek icin. Hemen hukuksuz bir sekilde mal varliklarina el konuldu oh hemen aracisiz c. Baskanligina gitmistir herhalde:) e ustune tren kazasi gundemi de kedicik yilisikligi ile ortuldu. Bundan daha iyi zaman secemezlerdi.
Bir digeri de ellerinde mhplilere dair cok kaset oldugu ve mhpnin bu konuda baskisi olabilir.

Öncelikle iddiaların büyük çoğunluğu büyük ihtimalle doğru. Herif yıllar içerisinde korkunç bir kült kurdu kendine. İnsanları cinsel ve maddi olarak sömürdü.

Başka yerde de yazdım ama elemanda tahminen alt seviye bürokrat ve akplilerle ilgili kasetler vardı. Kasetlerin etki edemeyeceği bir noktadayız artık, uzun her şeyi ele geçirdi.

Kızların büyük kısmı beyin yıkama ve şantajla orda. Ufak bir kısmı çarkın parçası ve organizasyonun üst noktalarındalar.

bürokrasinin kilit noktalarında rüşvet ve şantajla kontrol altında tuttuğu kişiler vardı büyük ihtimalle. bu sayede yırttı.

"Madem tutuklayacaklardi bu zamana kadar neden beklediler?"
Malesef 1. bağlantıların gittiği yere kadar izlenmesi 2. yeterli ve gizlenen delillerin toplanması 3. suçun işlenerek "suç üstü" yapılarak cezanın tam porsiyon verilebilmesi için kuluçkaya oturup bekleyen tavuklar gibi beklemek gerekiyor. Uzun bir süre...

Tabi bu gerçekler milleti azdıran medya tarafından gizlenerek kafalarda soru işaretleri oluşturulursa zararlı çıkacak olan iktidardır. Yıpratma siyaseti böyle yapılır.




"Kedicikler gercekten santajla alikonan kizlar midir yoksa kendi istegiyle orada takilip bi guzel luks hayat yasayan kizlar mi?"

Yağlı ballı ve travesti boyundaki o devecikler rol yapıyorlar. İkiyüzlülükleri her taraflarından akıyor. Onlar 1. feminaziler tarafından linç edildikleri için 2. İçeri girmemek için abi biz emir kuluyuz modunda takılıyorlar. Bu da ayrı bir şerefsizlik fakat patronları tarafından da destekleniyor. Aynen yakalanan FETÖ'cülere tavsiye edildiği gibi.

Kedicik (show girl) mesleğini hakkıyla yapmalarına saygı duyuyor ve o yönlerini taktir ediyorum. Meslekleri biz erkekler için elzem dolayısıyla destekler köstekleyeni de afişe ederim.

Ev kadınları için farkeden asıl şey kediciklere ona buna kısaca görsel uyaranların yeterli seviyeye ulaşmasına azıp akşam karısıyla sevişme kararı alan erkeklerin artık zevceleriyle daha az ilgileniyor oluşudur.



Muhalefet eşyanın tabiatı gereği iktidara bu başarılarının kaymağını yedirmemek için her türlü manipülasyona başvurabilir. Takipçilerine, aslında bunlar zaten bizzat kendileriyle ilişkili, şimdiye kadar izin vermişler, içlerinde zaten bunların adamları var, şeklinde işi bulandırmayı tercih edebilir. Yıpratma siyasetinin cilveleri.

İnanmayın ama yine de hangi tarafın yaşam tarzı size uyuyorsa gidin ona oy verin bu kimseyi ilgilendirmez. Kısaca muhalefetin havuz medyasının da aynen iktidarın havuz medyası gibi manipülatif yayın yaptığını aklınızdan çıkartmayın ve bilincinizi kimseye teslim etmeyin.


Kendi aklınızla düşünün! Bunu yapabilmek için her iki tarafın da yayın organlarını eşit sürelerle takip edin. Buradan sorup sorgulamanız ayrıca güzel. Akıllı insan aklını kullanandır, çok akıllı insan başkalarının aklını da kullanandır.

Aslinda bir patates yok.

Buna genel olarak plansizlik ve tarim politikasi eksikligi diyebilirsin.

Sosyal medyaya bakarsan yahudi lobisinin erdogan i devirmek icin boyle yaptigi sonucuna ulasirsin.bu hayal gucu ve buna inanip bunu paylasan kitleyi anlayabilmek mumkun degil,isin komigi devletten kimsede cikip buna itiraz edemiyor,itiraz edecek olan hemen karsi tarafin adami oluyor.

Olay kisaca su.sadece patates,sogan icin gecerli degil tum urunlerde olabiliyor bu.ureticiyi kontrol eden bir mekanizma yok.ne isterse onunekebiliyor.bu sene patates sogan dibi gordu ve fiyatlar zirve yaptigi icin onumuzdeki sene koylu birak tarlayi kapisinin onune bile patates sogan ekecek.onumuzdeki yil sorun yok,yeniden bulmaya baslayacagiz,ambarlar dolmaya baslayacak.vatandasta aman belki yukselir diye bol bol alacak.diger sene patates sogan iyi getirdi diye koylu gene bol bol ekecek bu sefer bolluk oldugu depolar dolu oldugu icin fiyatlar cop olacak.bu sefer cikip devlet bize bakmiyor mallarimizi aracilar cop ediyor diye koyluler bagrinmaya baslayacak.en sonunda yeni yilda,sezonda aman abi patates sogan zarar ediyor ekmeyelime donecek is.ekmeyincede bugun durum yeniden olusacak.

Viral dolasan politika uzmani pazarci abinin anlattigi ulkenin yarisininda pis yahudiler papateslerimizi depolarda curutuyorlar,bizi cekemiyorlar diye inandigi,ulke patetesini,soganini depolayabilmek teorik olarak mumkun degil.oyle bir depoda yok.kisibasi yillik tuketimi 50 kg olan yillik ulke uretiminin 5 milyon ton olan bir urunden bahsediyoruz.boyle yazinca aa 5 milyon ne diyene soyle yazalim yaklasik 250,000 kamyon patates bu.

Bu sene belki dikkatini cekmistir piyasada harika gorunumlu 40 kalibre ,renkleri mukemmel kirazlar vardi.onceki senelerde copunu bile bulmak zorken uzunca bir suredir piyasada cok guzel kiraz var.o kirazi istanbulda kilosu 6 liraya yiyebilmenin sebebide tam olarak bu olay iste.bahsettigim kirazin ilk ciktigi donemde ihracat fiyatlarinin 6-7 dolar seviyesinde oldugunu cok gordum.6-7 dolari duyan arkadas ne yapar tahmin etmek zor degil her yere kiraz eker.

sanmiyorum. ama kiliyor da olabilir. simdi kilmiyor falan derim dava acarlar. allam cok korkuyom.

kılmaya çalışıyordur da yoğunluktan vakitleri kaçırıyordur illa ki.

tabi ki hayır. kaldı ki iş 5 vakit namazla da bitmiyor.. Allah'a karşı yükümlülükler varken kullara karşı da yükümlülükler var ;)

Tayyip kılıyor

Namazını kıldığı için, muhalefet yanlıları ise her daim aşağıladığı, küfrettiği için 9 kez şampiyon oldu. geçen yazdım yine yazayım. Afrikalı bile ona dua ediyor. Makbul dua alan kaybetmez. Ona Muhtar bile olamaz diyenlerin şimdi adları bile duyulmuyor. İşi bilen siyasetçi, bu topraklarda miting yapmasa sadece ve sadece makarna ve kömür dağıtsa bile kazanır.
Sevilmese de bunu kabullenmek lazım.

Cebinde 99'luk tespih taşıyor, milli görüşten gelip de 5 vakit kılmaması çok zor.

kılmasa bile günah yazılmaz diye düşünüyorum.
akp düzce vekilli olan fevai arslan asrın liderimiz için "allah'ın bütün vasıflarını üzerinde toplayan bir lider var." dedi. mitinglerde ezan geç okununca cami imamını çağırıp azarlamışlığı var.

Çok önemli mi ? Çünkü kendisni bir "din alimi" olarak görüyorlar.

"Dindar bir toplumu ancak din adına, din alimleri kandırabilirdi ve öyle de oldu."

Toplantılar, brifingler, yolculuklar vs. derken 5'te 5 zor bence biraz. Müslümanlığının da göstermelik olduğunu düşünüyorum. Allah diyen ötekileri de gördük (bkz: Egemen Bağış)

Biri de dualarla yaşıyor demiş, biz de dua ediyoruz merak etme (:

Kılıyordur kaçırmadan.

Kesinlikle hiç aksatmadan kıldığını düşünüyorum.

çok büyük ihtimalle kılıyordur.

bazı makamlar için namaz kılmak bir ibadetten öte bir kendini ifade tarzına dönüştü. toplantılarda görüşmelerde falan bazı insanlar sürekli namaz kıldığını belirtmeye çalışıyor. en azından "kaçırdık, akşama kaza edelim" falan diyorlar.

e kendisinin isteyip bekletemeyeceği bir şey yok, muhtemelen ara verdirip kılıyordur. hem arada kafa dinler.

yoksa mesela kendisinin söylenen hastalıklarını taşıyan birinin (doğruysa) oruç tutması da mümkün değil. şakası yok, adam ölür lan. ama en azından tutuyor imajı vermek için elinden geleni yapar; işleri gece halleder gündüz uyur falan. ben kendisinin yerinde olsam tutmadığım günler bile tutuyor gibi görünürüm. kendisi böyle bir şey yapıyor mu, bilemiyorum tabi.

kılıyorsa allah kabul etsin.

Kilmiyordur, kaciriyordur mutlaka.

Ama adam bir kere "Alni secdeye degiyor!" imaji yaratmis iste.
Insan ne kadar ibadet ederse etsin, kul hakki yedikce Allah onu cennetine kabul etmezmis. Biz böyle ögrendik.
Sen ögretmenler, doktorlar onca atama beklerken israfin dibine vur sarayla.
Milletin vergi icin ödedigi devletin bütün kaynaklarini kisisel zevklerin icin gasp et, sonra da Müslümanim diye dolas.
He anam he :(

www.tr724.com :)

siteye vpn ile girebilirsiniz, haber başlığı "endonezya-baskanvekili-sasirdi-erdogan-aksam-namazini-kilmadi"

Öğrenciyken çalıştığım tesise rte geldi. Onlar için otele ayrıca seccade ve tesbih getirildi. O yüzden kılıyordur diye düşünüyorum.

Her yerin ve her şeyin tüy olması. Tuvaletini temiz tutma /temizleme zahmeti. Ara sıra halıya kusması. Bunlar dışında (belki bunlara rağmen de) dünyanın en güzel şeylerinden biri bence <3

Sabah beşte uyanıp bokunu temizlemek zorunda kalabiliyorsun, temizlemezsen eğer inat edip tuvaletini yapmıyor bu sefer ağlamaya falan başlıyor mecbur temizliyorsun. Bir de kedi boku çok pis kokuyor. Onun dışında bi çocuğun falan aynı sorumlulukları var işte maması kumu vet. masrafları inanılmaz boyutlara ulaşabiliyor, her canı sıkıldığında sevgi göstereceksin oyun oynayacaksın. Bunları göze almak lazım.

Evet gerçekten çok pis kokuyor. Yine de çocuk bakmaktan daha az zahmetli. Bi de daha hafif düzeyde zorluklar aklıma geldi mesela yiyebileceği şeyleri açıkta bırakmamaya çalışıyorsun. Yemek hazırlarken telefon çaldı mutfaktan ayrıldın diyelim, yiyebileceği bi şey varsa yiyor. Eğitmek mümkündür de ben yapamadım. Tatile falan giderken kime bırakacağın dert oluyor. Yanında götürsen ona da sana da eziyet oluyor.

kedinin karakterine bağlı. tüyünü, mamasını, kakasını geçerek konuşuyorum. benimki gün içinde onunla yeteri kadar oynamazsam, hayatı bana dar eder. gece koridorda maaaooov diye bağırır. 2 saat oynamam gerekiyor.

her gece kumunun gürültüsüne uyanıp kaka temizliyorum muhakkak. kalıcı bir hastalığı varsa masrafını geçtim, ilaç vermek çok zor. bir hafta şırıngayla ilaç vereceğim diye sinir hastası oldumsjdjdjd.

dışarı çıkmak istiyor. istanbul gibi bir yerde serbest bırakamıyorsun. ya insanların tuhaf bakışlarına katlanıp tasmayla çıkaracaksın ya da çıkarmayacaksın; hayvan sıkılacak, daha fazla yaramazlık yapacak. bir hastalığı olduğunda veterinerler ne olduğunu anlamayabiliyır, bu durumda hem daha çok stres oluyorsun, hem de daha fazla vakit ve para harcıyorsun.

Benim soruma bakın lütfen

Kedinin karakterine bağlı olduğu konusuna katılıyorum. Bizimkinin bahar döneminde aşırı tüy dökmesi dışında pek bir sorunu yok. O da bir ay kadar sürüyor. Her gün taramaktan başka elinizden bir şey gelmiyor. Her gün ev süpurup, silip,
toz almaktan aglayacaktım bir ara. Neyse ki geçti.

40 günlükken eve geldi; şu anda 1 yaşında. Ne sağı solu dağıtmak, tirmalamak gibi huyları var, ne de başka eziyeti. Tuvalet konusunda hiç sorun yaşatmiyor. Ben günlük temizliyorum; sadece bir gün aşıri hasta olduğumdan temizlemeyince ortalığı yıkmışti miyavlamaktan. Yani tuvaleti günlük temizlemek gerekiyor, o da beş dakikalık iş.

Bunlar dışında maması ve veterineri var. Veterinere yavruyken sık gidiyor; sonrasında 3 ayda bir.

Oyun konusunda bizimki 70 yaşında amca gibi; zorla biz oynatıyoruz resmen, yoksa hiç oralı olmuyor. Arada gelip kucağımıza yatıyor, o kadar.

Yukarda saydıklarımın çoğu da sorun değil, canlı sorumluluğu aslında. Ayrıca sevgisini, bakislarinı, hiriltilarini düşününce hiçbiri gözünüze zor gelmiyor.

1)Tırnaklarını düzenli kesmek lazım, yoksa evdeki mobilyaların çoğunu parçalar. O yüzden dikkatli olun, koltuk takımlarınizdan iplikler çıkarken görünce üzülürsünüz.


2) Kumunu temizlemezseniz inanılmaz kötü kokar, düzenli temizlemeniz ve değiştirmeniz lazım. Kumu havadar bir yere koyun

3) Maması kötü kokar. Mamayı da havadar bir yerde bulundurun.

4) Uzun tüylüyse eğer ilk baharda deli gibi tüy döker her yer tüy içinde kalabilir. Düzenli taramaniz ve dökülen tüyleri tarakla kendiniz dökülmeden ayırmalısınız.

5) Kısırlaştırmazsaniz koltuklara, yatağa ve halılara bol bol işer. İlk işiniz kısırlaştırmak olsun

6) Gece uykunuzda üstünüze çıkıp sizi uyandırabilir.

17:30 da işten çıkıyorsan 18:00 civarı yemeğini yiyip spora öyle geçebilirsin.
Ben akşam yemeğimi iş yerinde yer öyle salona geçerdim.
Daha sonra zor gelmeye başladı sabah işten önceye döndürdüm spor saatimi çok daha iyi oldu her açıdan. İmkanın varsa bunu tavsiye ederim.

1: Gün içinde yediklerin yeter, spor yapacam diye ekstra bir şey yemek gereksiz. Belki bir fincan kahve.

2: İş çıkışı kalabalık oluyor ama yeterli donanımı olan bir salona gidiyorsan bir sorun olmuyor. Ben sadece halter kullanıyorum, benden başka kullanan yok. O nedenle kalabalık beni etkilemiyor ama makineler de çok fazla, yani makinelerde çalışsaydım yine sıkıntı yaşamazdım.

3: İlk maddede açıkladım ama daha teknik bir detaya gireyim. Gün içinde yediğin karbonhidratlar kasa girdiğinde, yani kas glikojenleri dolduğunda, bunu spor yapmadan boşaltamıyorsun, yani enerji buradan geliyor. Gün içinde vücudun kullandığı şeker karaciğerden yıkılıyor, kaslar hala dolu yani. O nedenle spor yapacam enerjiye ihtiyacım var deyip yemeğe abanan insanlar çok da doğru yapmıyorlar.

akşam 8'de evde oluyorum. genellikle spora gideceğim günlerde yanıma muz elma vs alıyorum. biraz da kuruyemiş. yolda onları yiyerek enerji açığını kapatıyorum.

eve geçip, üzerimi değiştirip, çantamı da alıp spora gidiyorum. başlangıç saatim 9 civarı oluyor. 10:30 gibi salondan çıkmış oluyorum. 11 gibi evde yemeğimi yiyorum.

yemeği yiyip direkt uyumak olmayacağı için 2 saat daha zaman geçirip yatıyorum. sabah 6'da uyanıyorum. ortalama uyku saatim 5 saatin üzerine çıkmıyor.

en büyük zararı uykudan görüyorum. kasların gelişmesinden pek fayda göremiyorum.

Öğlen yemeğini 2 gibi yiyorum. İşten çıkışta da direkt spora gidiyorum. Başlarda biraz zor gibi oldu ama şimdi hiç zorluk çekmiyorum. Arada işten çıkmadan varsa bir şeyler atıştırıyorum kuruyemiş gibi. Spordan sonra da akşam yemeğini yiyorum.

- işten çıktığım gibi direkt gidiyorum. eve girip üstümü değiştirdiğim an dükkanı kapatmış oluyorum çünkü.

- yemek yemeden gidiyorum, öğle yemeğini sağlam yediysem zaten gerek kalmıyor; sadece sade kahve içiyorum öncesinde. akşamüstü acıkacak şekilde yemişsem de çiğ kuruyemiş, meyve gibi şeyler atıştırıyorum öncesinde, kahveyle birlikte yine. sır bu yüzden işyerindeki çekmecelerim silme kuruyemişle dolu.

- spordan sonra akşam yemeğimi yiyorum.

dediğim gibi öğlen öğününde güzel proteinini yağını ve temiz karbonhidratını aldıysan akşama kadar ölecek gibi olmamalısın. spor öncesi kahve içme alışkanlığın yoksa bir deneyebilirsin, zıpkın gibi yapıyor adamı. her halukarda acıkıyorum diyorsan da kendi sistemimi önerebilirim yine.

ayrıca akşam neden dışarıdan yemek zorundasın ki? hızlıca bi salata yapıp yanına 2 parça beyaz-kırmızı eti tavada çevirmek 10 dakikalık iş. en kötü yumurta kır peynir çiğ sebze ile yiyiver işte.

@angelus
O dedigin bende olmuyor. Herkeste nasil bilmiyorum ama bende oyle degil iste. Oglen yedigim yemek beni kurtarmiyor, aksama enerjim kalmiyor benim. Aksam yemeginden once yolda yuruyemiyorum ben spor nasil yapayim:)
"Spor yapacam yemeliyim" dusuncesi degil mesele, yapamiyorum zaten yemezsem. Aksam yemegi yemeden kahve icmeye kalkarsam kusarim oracikta bir de.
Gereksiz derken, gerekli-gereksiz kismini dusunmeye firsatim olmadi bahsettigim sebepten.

ben genelde eve uğrayıp gidiyorum. ama öyle olunca çok hızlı hareket etmem gerekiyor. en geç ihtimali yazarsam, 7'ye doğru evde olup bir şeyler yiyip çıkıyorum 8 gibi salonda oluyorum. bazen 7de salonda olduğum da oluyor.

işten direkt gideceksem ofiste yemek yiyip çıkıyorum. bazen yemeği ofiste halledip yine eve gidiyorum. değişiyor. yemek derken tıka basa yemiyorum tabi. vaktim varsa hazırlıyorum düzgün bi şeyler.

öğle yemeğiyle durup direkt spora geçmem. aslında oluyor ama ben öyle deneyince pek iyi hissetmedim kendimi. en kötü bi muz bile olsa yiyip çıkıyorum. akşam 10dan sonra yemek yiyince rahatsız hissettiğim için spor sonrasında yemek yememeye çalışıyorum. o yüzden öncesinde hallediyorum yemek işini. belki yemem daha doğru ama bir bardak sütle falan kapatıyorum günü.

stavro; Şimdi gün içinde yediklerinin vücutta depolanış şekli kullanım modeli herkeste aynı, yani bende oluyor sende olmuyor gibi bir durum sözkonusu değil ama bazısı bunu sever bazısı sevmez, sevmeyenler de otomatik olarak kendini şartlar çalışma verimi düşer, buna bir şey diyemem. Ben de "Bir şey yemeden spor yapamam" desem, birkaç gün sonra bir şey yemeden spor yapamam, bu normal. Çalışma şekli sadece fiziki değil aynı zamanda mental olarak da düzenlenmeli. Ben moralim iyi olduğunda 250 kiloyla deadlift yapabiliyorum ama mental olarak hazır değilsem, 150 kiloda bile fail olabiliyorum, belki olayı bu açıdan değerlendirmek lazım. Yani mental olarak da hazır olmak lazım. Yoksa enerji mekanizması hepimizde aynı, ekstra bir şeker rahatsızlığı yoksa, bu çalışma şekli hepimiz için aynı şekilde ilerliyor. Fakat sen yok abi illa ben bir şeyler yemek istiyorum dersen, salona gitmeden 2 saat önce birkaç tane muz ye seni idare eder. Tabii ben böyle diyorum ama böyle diyorum diye aç antrenman yapmayı savunuyorum diye düşünme, sadece gün içinde yediklerin yeter diyorum. Yoksa sabah antrenman yapacaksan, salona gitmeden önce ben de baya yiyorum.

ben 18:30'da işten çıkıyorum. 17:00 gibi muz falan yersem çoksel oluyo ama bugüne kadar sadece iki kez yapabildim. aç aç gidiyorum salona. 19:15'te giyinmiş falan oluyorum. sporum zaten 1,5 saat sürüyor esnemelerle. 21:00-21:30 arası çıkıp eve gidip yumurta haşlıyorum veya yoğurt yiyorum sadece. yani 22:00'de falan yiyorum yemeği evet. bu şekilde kilo vermeyip kas yüzdemi arttırdım. kilo veremiyorum :(

Ben işten eve gidip üstümü değiştirip çıkıyorum genelde. Yemek yemiyorum, öyle çıktığımda ağır geliyor, bazen çıkasım bile gelmiyor. He gelince on kaplan gücünde yiyorum, gelir gelmez iştahım açık olmuyor o arayı yemek pişirmekle değerlendiriyorum.

Senin akşamüstü bir şeyler atıştırman lazım, belki kan değerlerini de ölçtürmelisin. O kadar enerjinin düşmemesi lazım sanki bilemedim.

Muz veya kuruyemişle halledersin edit ile dediğini.

@angelus Abi ayni degil herkeste iste. Temel prensip ayni olabilir, ama pratikte ayni bunye yok hepimizde.
Denemedgim bir sey degil, cok denedim. Mental olarak hazir olma durumunda hak veriyorum, ama bahsettigim baska sey. Sendeki enerji bende yok mesela. Ayni degiliz. Seninle ayni saatte ayni seyleri yesek bunyemiz ayni tepkiyi vermiyor. Ayni sekilde sen oglen 1'de yemek yersin bir dahakini aksam 8'de yersin diyelim, ben 2'de yiyip 6'da yine acikirim mesela, yemezsem kivranirim acliktan.

He dersin ki metabolizmada bir sikinti olmadigi surece benim dedigim olmali, dogrudur belki bir sey diyemem uzmani oldugum konu degil. Belki sikinti vardir benim isleyiste ama sonuc olarak olay bu, yani cok da denedim bir seyler yemeden olmuyor. Yarida kesmek zorunda kaldim her seferinde antrenmani. Cunku gucum yetmiyor yani olay net. Bir seyler yiyip gittigimde bir sikinti yok, gayet guzel antrenmanimi yapip cikiyorum. Artik bir hastalik mi var yoksa normal miyim bilmem ama olay bu, enerjim yetmiyor. 1-2 hareteketi guc bela yapip pilim bitmis oluyor, zorlasam dusup bayilacam zaten sinirlari fazla zorlayip macera aramak istemiyorum. Bir noktadan sonra gozler kararmaya basliyor zaten ileri gidersem. Programladigim antrenmanin yarisini anca yapabiliyorum yemeksiz.
Bu arada bir ara sekerimi olcturecegim cunku ben de supheleniyorum biraz.

Aslinda soru bu yemek isi gerekli mi gereksiz mi degil de nasil hallederiz idi ama bu konuda bir sey ogrenmek de benim icin cok iyi tabii.

Bunun disinda moral olarak dusuk ve uyusuk oldugum gunler de bir nebze enerjisiz hissediyorum tabii ki ama gidip antrenmana basladiktan sonra gerisi geliyor, kendime gelip bitiriyorum antrenmani. Ama obur turlu bos depolu araba gibiyim:)

Bu arada spor sonrasi tekrar yiyorum, acikmis oluyorum.

Kışın işten çıktığım gibi gidiyorum, yazın evde 1-2 saat durup gidiyorum (çünkü kalabalık)

İşten çıktığım gibi gideceksem (saat 7'de sporda olacak şekilde):
Öğle yemeğimi 4 gibi yiyorum. 5-6 arası da bir meyve veya az kuruyemiş yiyorum. Spor ağır olacaksa yulaflı smoothie vs yapmış oluyorum, onu içiyorum.

Daha geç gideceksem (saat 9'da sporda olacak şekilde)
İşten çıkınca eve gidiyorum, 6:30-7:30 arası yemek yiyorum (evde yemek yoksa yumurta haşlıyorum, yanına peynir, domates vs kahvaltı tarzı yapıyorum veya bir salata yapıyorum).

Tavsiyem öğle yemeğini alabiliyorsan geçe al. Alamıyorsan spordan yaklaşık 2 saat önce meyve, kuruyemiş, tost, sandviçş, smoothie, salata vs vs yenilebilir. Bunları evden hazırlayıp götürebilirsin, ben öyle yapıyorum, her gün dışarıan yemenin maaliyeti çok yüksek gerçekten hem de istediğin gibi şeyler bulamıyorsun.

Stavro; Tamam onu diyorum zaten, yani sen kendini iyi hissetmiyorsan tabii ki ye, "Gün içinde yediklerin sana yeter" kısmı işin bilimsel kısmı sadece, önemli olan senin kendini nasıl hissettiğin. Bu anlamda ben sana iki öneride bulunabilirim en pratik şekilde; meyveler normalde çok enerji vermez ama muz fruktozla birlikte iyi bir glikoz deposu olduğu için muz yiyebilirsin ya da akşamdan karbonhidrat-protein karışımı bir pankek yapıp onu yiyebilirsin, yani soğuk olur ama en azından bozulmaz falan idare eder. Normalde kuruyemiş de yenir ama kuruyemiş çok fazla yağ barındırdığı için hazmı uzun sürüyor, o biraz sıkıntı olabilir.

Bir de ben zamaninda aclik kan sekeri olcturmustum tavsiye uzerine, normal cikmisti. "o zaman sende gizli seker olabilir" diyen arkadaslar oldu. Onu nasil anlayacagiz eger ole bir sey varsa? Sekeri olctureli epey zaman gecti ama yine olcturecegim, yine normal cikarsa neyi olcturecegim gizli seker her neyse o var mi diye anlamak icin?

akşam 5 gibi bir avuç badem yiyorum. akşam 7 gibi sporda oluyorum. eve gelince de normal yemeğimi yiyorum.

Gizli şeker dediği, pre-diyabet aslında. Yani açlık kan şekeri ölçüldüğünde sana diyabet tanısı koyacak düzeyde bir sıkıntın yoktur ama adım adım yaklaşıyorsundur, referans düzeyin o noktadadır, o zaman sana "Sende gizli kan şeker var" derler. Sende öyle bir durum olsaydı, ölçümünü yapan kişiler söylerdi zaten. Yani şeker ölçümün normal referans aralığında ama kendine çeki üzen var, yoksa ufak ufak insülin direnci oluşmaya başlayacak derler. Gizli kan şekeri gizli bir şey değil yani.

15:00 de işten çıkarım 15:45 gibi spor salonunda olurum çıkışta yemek yerim.
Hayır işten çıkınca yorgun olmuyorum aksine spor sayesinde zinde oluyorum.
Sadece başlarda zor gelebilir sonrası çok kolay

Yemekten sonra spora gidilmez. Atıyorum 5'te çıkıyorsan 4 gibi muz, kuruyemiş benzeri ufak bir ara öğün alıp spora gitmek spor çıkışı yemek yemen gerekiyor.

yani yapılabilir/yapılamaz dışında tavsiye de veriyoruz aslında ama neden senin hoşuna gitmiyor cevaplar anlamıyorum. illa bir şeyler yemen gerekiyorsa da tam bir öğün yemek durumunda değilsin ki? denildiği gibi 1-2 saat öncesinde meyve olarak muz ye işte, yanına kuruyemiş, kahve, az kalorili besinler de değil bunlar. angelus orada güzelce açıklamış, salona girmeden 15 dakika önce kuruyemiş yersen hazmı uzun sürdüğünden faydasını görmezsin örneğin ama ona göre ayarlarsın işte.

açken spor yapamıyor olabilirsin ama emin ol tıka basa tokken de spor yapamazsın ki. açken tansiyonun düşer, başın döner; çok toksan da bu sefer yediklerin ağzına gelir, miden bulanabilir ya da istediğin verimi alamazsın spordan. arasını tutturabilmek için de halihazırda verilen önerilerin işe yarayacağını düşünüyorum.

Oneriler dogrultusunda muz, kuruyemis tarzi atistirmalik yemeye karar verdim spordan isten cikmaya yakin.
Cevaplar icin tesekkurler.

9gag jargonu o.

her postun en altına patates eklerler.

sanırım beğenmedikleri postlara da daha fazla bundan istemiyoruz tarzında bişey demek olduğunu tahmin ediyorum.

www.google.com

evet çalışıyormuş, yarım saat kadar önce arkadaşım uber kullanmış.

Calisiyor

calisiyor, bulundugun konuma gore 24 saat araca cok rahat bulunabiliyor.

gordugun gibi blog sitesi. adam tavsiyelerde bulunuyor, ornekleri yayinliyor ve nasil alistirma yapilmasi gerektigini soyluyor. bu.

Gorduklerimin disinda bir icerik yok o zaman? Categories kismindaki her bir bolum bir blog, olay bu mu?

yani, postlar var iste solda kategorilere gore secip gorebilecegin.

aklına takılan bir şey varsa kovala , sitenin gerisi çok bir şey katmaz. en faydalı kısmı writing ve ilgili soru tipine göre kullanılacak kelimeler.

(bkz: overrated)

tava iyice kızsın, tabanı tamamen kaplayacak kadar yağ olsun, eti oda sıcaklığına getir, tuzunu biberini dök, kalınlığına göre değişir ama ortalama bir parçaysa 5'er dakika her iki yüzünü de çevir. bu şekilde iyice mühürlemiş olursan fırında da devam edersin, suyunu salmaz güzel pişer.

eti yağ ve tuz-biber ile pişirmeden çok önce haşır neşir etmek içindeki suyu kurutuyor, o yüzden pişirmeye yakın yap aromalandırma işini.

ben pişiriyorum ama dilimlerin ince olması gerekiyor aksi halde içi hiç pişmiyor. tavanın kapağını kapatma ama pişirirken.

Önce kızgın yağa atar atmaz 5-10 saniye iki yüzünü de mühürlemen gerekiyor. İnternette aratırsan mühürlemeyi görebilirsin suyu vs yağa akmasın diye bu şekilde pişirmek gerekiyor. Tavanın kapağını kapatmaya gerek yok biftek kalın değilse.

Gayet güzel oluyor

tavada olur ama çok kızmış olması lazım tavanın. evet yakma ihtimalinde var. medium-rare'i tutturmak zor o sebeple. pişirmeden önce eti yağla böyle hamur yoğurur gibi tuz biber ile birlikte. sonra tavaya da yağ koyup pişir. yağı tavada çok bekletme yoksa o da yanar. zamanlama baya kritik.

sıcaklıklığı ölçmek için sarımsak atabilirsin sarımsakların yanmaması lazım. öyle bir ölçek koyabilirsin kendince.

Hiç uğraşma hacı. Döküm tava zaten 1 kilo etten ucuz öyle leş bi yerdeyiz. Döküm tava al. Kullandığın tava teflon falansa çok ısıtayım deme

Ertesi gun editi: Bir parca pisirdim onu yerken bir parca daha koymustum pisirmeye, et patladi. Neden oldu anlamadim birden pof! diye patladi et gozumun onunde. Etrafa yag, su da sicradi. Bana bir sey olmadi:)

kadebostany'den ayrı orijinali var mı bilmiyorum ama eskişehirspor taraftarları bu melodi üzerine marş yaptı, belki onu duymuşsundur.
www.youtube.com

Yok canim bu degil. Guney Amerika'dan bir parcaydi sanki bu.

Espana cani ' ye benzettim ben:
youtu.be

degil:(

Yorumlarda yazıyormuş. Şu parçanın hızlandirilmis versiyonu galiba:
youtu.be

Şarkı la saeta diye geçiyor birçok versiyonu var. Yukarıdaki daha yavaş hali şu ise kadebostany nin sarkisindakine uyuyor:
youtu.be

www.youtube.com

lafa ayıptır sorması ile başlayıp soruyorum. yine insanların içinde değil bire bir yakaladığımda.

Ben garip karsilamam emek degilse sorarlarsa soylerim araba mal vs emek ürünü seyleridensorarim piyasasini ogrenmek icin ev tasitma kuafor vs gibi bana sorulursada garipsemem
Ancak ben sana bir hediye aldim kaca aldin sorusu o zaman garipsenir yada aldigim kisinin yaninda iken 3.kisinin sormasi durumunda gizlerim fiyatini

ben gereksiz görüyorum bu tür soruları.

dediğin gibi git internetten bak, fiyatı çıkmayan çok ender bi iki şey vardır.

hani giyim konusunda kadınların birbirlerine soru sormasını normal buluyorum, bin tane butik var, butik giyim üreten yer var, beğenirler birbirlerinden, öyle aramakla etmekle de pek bulunacak gibi değil, takısı var ıvırı var ayakkabısı var instagram dükkanı var.

şimdi bana birisi macbook u kaça aldın, ayfonu kaça aldın, kolundaki saati kaça aldın, ayağındaki donu kaça aldın falan deyince sadece laf olsun diye konuşuyormuş gibi düşünüyorum.

Duruma ve soran kişiye göre de değişkenlik gösterebilir. Ben genel olarak rahatsız olurum. İnsanlardaki o fazla ve gereksiz merak zaten rahatsız edici, "aa bunu mu aldın, güle güle kullan" neden yeterli olamıyor? Neden onun yerine "aa bunu mu aldın? Kaça aldın? nereden aldın?" vs vs sorulara giriliyor? Madem sizin söylediğiniz şekilde o ürünün/hizmetin ederi belliyse niçin soruluyor? Özellikle akraba ve komşu dediğimiz oluşumların merakı, bazen de arkadaşların merakı birbiriyle yarışır. İlk gruptakilerin sorma amacının ise bazen eve ne kadar gelir girdiğini, nelere ne kadar para verildiğini kendi kafasında hesaplama olduguna inanıyorum.

Bir keresinde eve yakın bir evde oturan kadının biri (eve taşınalı neredeyse 4-5 sene olmuşken) beni kıstırdı:P Bir ton soru sordu, meğer meraktan ölüyormuş kadın, en sonunda da ne kadar kira verdiğimizi sorup rahatladı askskjdjhsjd

Şimdi tüm örnekler aklıma gelmiyor ancak rahatsız edici olmayan durumlar da mutlaka vardır.

Sorunun gereksiz olmasi baska bir konu aslinda. Burada sordugum sey sorunun ozele girip girmemesi konusu. Bence neden ozele girmedigini de yukarida acikladim ve baskalarinin fikrini soruyorum.
Google'dan ogrenilebilecek seyin usengeclikten size sorulmasi ayri konu.

ilgili olanlara söylerim, senin örneğinden yola çıkarsam, araba almayı düşünen kişi sormuşsa söylerim, geri kalanı laf olsun diye sorulduysa söylememeyi tercih ediyorum, sanki cebimde ne kadar para var onu öğrenmeye çalışıyomuş gibi geliyor.

Ya sorunun soruluş niyeti seni muhasebeni tutmak olduğu zaman rahatsız ediyor. Bazısı geliyor "saati kaça aldın, ayakkabıyı kaça aldın,gözlüğü kaça aldın" falan diye, sonraki soru "ne kadar maaş alıyon" olacak gibi soruyor. O rahatsız edici. Ama bende bir telefon vardır, o da almayı düşüdüğünden soruyordur falan. O rahatsız etmez.

Ben genelde sorarım. Kendim de uygun fiyatlı bir şey görürsem insanlara söylerim. İsterlerse onlara da alır götürürüm. Evlerine gittiğimde kaç m2, kaç yıllık, ne kadar kira veriyorlar diye de sorarım. Piyasayı öğreniyorum. Bizimkini de söylerim. Kazıklanmasın millet.

Valla fiyat sorulmaz ayıptır diye öğretmişlerdi bize.
Bana da sorulmasını ürüne göre istemeyebilirim. Mesela ev araba tekne neyse işte, alsam kaça aldın dese birisi gecistiririm. Zira genelde bu sorunun amacı ya senin kaç para harcayabildigini ölçmek ya da boş beleş muhabbet oluyor. İkisi için de sana ne.
Hele fiyatı bayiden öğrenilen şeyler için sorma zaten.
Usta yi sor mesela, tadilatı sor. Bunlar piyasası oynak şeyler. Onda da ihtiyacın varsa sor. Hiç niyetin yokken sırf biri bahçe düzenlemesi yaptırdı diye kaça yaptırdın deme.
Benim düşüncem böyle

sorarım da söylerim de. piyasa araştırması diye bir şey var. yani yaptıran/alan kaç lira verdiyse kıstas olarak onu alır sonra fiyat araştırmasına girerim ya da tam tersi fiyat araştırırken deneyimleyenden kaça aldığını/yaptırdığını öğrenirim ki kazıklanmayayım. başta dediğim gibi ben de söylerim saklanacak bir şey değil ki bu.

ben de ozel hayat konusunda ihtiyatli biriyimdir cok samimi degilsem ne sorarim ne sorulmasini isterim. ama bana da garip gelmez hic. ne var ki fiyat sormada, soylemede? rahatsiz edebilecegini hic dusunmedim, bana sorulsa rahatsiz olmam. tek istisna hic samimi olmadigim bir insanin sormasidir sanirim. onu garipserim sanirim ve ben de sormam.

%60 sol- %40 sağ

73% sol

%57 sağ %43 sol

ama üç dört soru için "her ikisi" demeyi tercih ederdim. seçim yapmak zorunda olmak kötü

Bu testten önce de bana çok sol beyinli olduğumu söylerlerdi, kendimden sol beyin 3-5 kişi tanıyorum. (kesin milyonlarcadır, o ayrı)
%76 sol

left right balanced: %50 - %50 çıktı.

Sonuca katılıyorum.

%56 sağ %44 sol

56 sağ

%50 sağ %50 sol. Bu tarz testleri çözmeyi seviyorum genelde bu şekilde çıkıyor. Doğru heralde.

%63 sol. Halbuki kendimi sag beklerdim.

53 sol 47 sağ

sol %56

sen baya sanatsizmissin beya

%70 solmuş

Left brain inclined · SYMBOLIC

%60 sol
%40 sağ

Solcu çıktım.

%83 sol nedir arkadaş

%50-%50 ciktim.

%60 sol. ulan o zaman niye matematige kafam hic basmiyor?

Left brain 66% : 34% Right brain

Left brain: SYMBOLIC
ANALYTIC
OBJECTIVE
RATIONAL
ORDER
MATH
DIGITAL

Right brain: MUSIC
ART
INSTINCT
MEMORY
IMAGINATION
EMOTION
CREATIVE

Aslına bakarsanız ikisinde de çok yetenekli değilim. Ama bir analitik yanım olduğuna inanıyorum.

Left right balanced: 50% left 50% right.

%60 sol, %40 sag.

Left brain inclined · ANALYTIC

Left brain 66% : 34% Right brain

73 sol. Genelde böyle cikiyo zaten bu testlerde çünkü kişisel ozelliklerim hep sol beyine atfedilen özelliklerle örtüşüyor.

sağ sol dengeli çıktı ve bence doğru bir sonuç.

56% sol 44% sag

Dengeli ciktigini dusunuyorum:)

%76 sol, %24 sağ.

70-30

Right brain inclined: emotion
%43 sol - %57 sağ

@aychovsky @pike
sizinkini soylemeseniz de tahmin edebilirdim;)

64% Right brain. Su çaldı kafamda sonucu görünce: www.youtube.com

%90 sol, %10 sağ.

%53 sol - %47 sağ

sol ağırlıklı bekliyordum oysa.

lisede hayal meyal arkadaşın telefonundan -şu video oynatan nokialardan biri- bir at ile hanım kızımızın münasebetini izlediğimizi hatırlıyorum. muhtemelen oydu evet var:(

90'larda atını s*ken kovboy diye bir espri vardı. onun üzerine çıkmış bir laf. film falan değil.

yukarida dendigi gibi espriden cikan bir sey.

@nrn, beastiality, yani hayvan pornosu cogu ulkede illegal olmasina ragmen yer altinda bu temada yapilmis pek cok "produksiyon" var bunlardan birini gormussundur.

Sadri alışığın filminden esin alınmıştır.
Ergenler bilmez, kanal 6 vardı. O vakitler gösterilmişti, ertesi gün at ve kovboyun memleket üzerindeki algısı değişti.
Atini seven kovboy g.co

doru.

Bence bu bilgiyi veren ancak bizi işletir. Suriyeliler de vergi veriyorlar. Trafik cezası ödüyorlar vb. vb.
Evet yanı başımda olan şeyler bunlar. Suriyelileri sadece maddi konularda dikkate almamak gerek.
Suriyelileri insan yerine koymadan düşük ücretle çalıştırıp paralarını vermeyen bizleri konuşmak lazım aslında.

Doğru ve yeni değil. Yıllar önce Gaziantep'te görmüştüm birkaç tane. Adam sadece dükkan açmış, levha mevha hak getire.

Ama acemi +1

Simdi vermeleri gerekiyor da vermiyorlar mi yoksa devlet bunlardan vergi almiyor mu? Mesele bu.

İzmir'de yanlışlıkla girip Suriyelilere ait olduğunu anlayınca çıkmak istediğim ama ayıp olur diye vazgeçtiğim bir yerde kardeşimle beraber kişi başı hayvan gibi büyük tavuk döner ve tabak dolusu patates yiyip, içecek olarak da ayran alıp 10 lira ödemiştik geçen yaz.

Kesin bilgi su.bir isyeri actiklarinda normal turk vatandasi gibi vergi levhalarini alip ticaretlerini yapiyorlar.onlara yonelik bir kayirma yok.bizim esnaflar gibi vergi odememe yolunu tercih edebilirler ama devletin bu konuda bir tesvigi yok.herkes gibiler.

Plakalarin tamamida saa ozel koduyla resmiye cevrildi.

Inanabilecegin tek dogru olay ise cogunluguna verilmis olan halk bankasi kartlari.bunun dagitiminida hukumet degil wfp-world food programme yapiyor.aile birey sayisina gore yardim rakamlari var.buna ek ayni kartlara afad ta 50 lira gibi bir ekleme yapiyor.wfp nin sayfasinda yardim bilgileri var.

Kesin olan tek durum su.belki bir gun kamplarda kalan aileler geriye donerler yada iskana tabi tutulabilirler ama buyuk sehirlere yerlesmis olanlarin cogu artik burali ve suriye bir gun duzelse bile geri donmeyecekler.

Bölgesel zayıflama diye bir şey yok evet. Yağ yakmanız lazım. Vücut nereden isterse oradan başlar yağ yakmaya. Bu herkeste değişir. Birinde göbekten gidebilir ilk, diğerinde bacaktan koldan vs.

Genelde erkeklerde o bolgeler ilk yaglanan ve en son giden bolgelerdir. Kilolu olup kilo verdikten sonra skinny-fat durumu gorulmesi oluyor. yani kilo olarak aslinda hedeflenen kiloya verilmis ama ornegin gobek ve cevresinde yag kalmis oluyor.

simdi 2 secenek var:

1- Evet dedigin gibi yag yakimina daha da devam edip iyice oradaki yaglarin da ordnan yavas yavas kaybolmasini beklemek. Ancak zaten artik sinirdaysan daha ne kadar kilo vereceksin daha ne kadar yag yakacaksin? Daha ne kadar kuculeceksin ? Bu bizi ikinci secenege atiyor.

2- kas kutlesi kazanmaya odaklanmak. Bazen soyle bir durum oluyor. Vucuttaki o yag orani vucudun hali hazirdaki kas kutlesinin az olmasindan dolayi goruntuyu bozuyor. Ayni sendee o gobek gosteren yag orani sabit kalsa ama vucuttaki kas kutlesi artsa otomatikman daha ''lean'' gozukeceksin zaten. Yani kas kutlesi kazandikca o gobek duzelecek.

Ilk secenek icin cut yapmaya devam etmek gerekirken ikinci secenek icin kalori fazlasi verip kas kutlesi kazanip daha sonra tekrar bir definasyona girmek gerekiyor.

aslinda o gobekten kurtulup kaslari cikarmak istiyorsan biraz daha sebat edip 2. yoldan gitmek gerek. Tabi kolay degil ve bir surec bu da.

Ben varım efendim. 1.5 ay içersinde 6 kilo verdim. Net göbekten gitti. Gören herkes de şaşırıyor fakat mümkün.

inanmayacaksınız ama bunu hayvan gibi yemeğe devam ederek başardım.

göbeğimi tamamen eritmedim, hala eritme aşamasındayım. %80 oranda eridi diyebilirim. 20 cm'e yakın inceldim çünkü. göbek eritmek diye bir şey var, ancak çok zor. hiit ile bir derece başarılı oldum. sana önerim, ağırlık kaldırman.

Öğle yemeğini kestim ve az spor yaptım, göbek hiç kalmadı. Yanlar falan komple eridi gitti. Çok yoktu tabii...

Yaklasik 2 ay kosarak eritmistim. Haftada 3 4 gun duzenli kosu. Uzun mesafe de var interval de.

Ben diyete başlarken (şişko değildim ama fazlalıklar vardu göbek ve yanlar gibi) açıkçası kilo veririm ama göbek kalır yine spor lazım diye düşünürdüm, tamamen gitmedi ama beklediğimden çok büyük bir fark var göbekte gerçekten.
Eridi kısaca.

Hep bölgesel zayıflama diye bir şey yok diyorlar ve sanırım doğru. Geçen sene göbeğim dümdüz olmuştu gerçekten çok şaşırmıştım ama sadece göbek erimemişti. Yürüyerek bir de öğlen ekmek yemeyerek 5 kilo kadar vermiştim ama o 5 kilo farketti gerçekten.

Belki biraz daha zayıflarsan gider. Göbek dirençli bir bölge çünkü.

göbek ne kadar yıl orada kaldı ise gitmesi de o kadar zor oluyor, belli seviyeye kadar herkes eritiyor ama son kalan parça inatçı, yıllardır o bölgede olduklarından kendilerini bir organmış zannediyorlar, bu yüzden vücudun bu yağlardan vazgeçmesi çok zorlaşıyor. Benim %15-16 yağ oranına düştüğümde bile elime gelen göbek vardı diye hatırlıyorum.

çözüm: en az 10-12 aylık diyetle beraber haftada en az üç gün sağlam spor, bir de bir noktaya kadar sorunsuz inceleceksiniz fakat sonrası kıdım kıdım gidecek, bu noktada moral bozmadan devam etmek gerekiyor, o eşik aşılmazsa yağlar kazanmış oluyor.

spor salonunda planlı programlı çalıştım. Göbek gitti, baklavalar selam verdi :) Bölgesel değil tümden çalıştım. Yani sadece kardiyo (bisiklete binmek) mekik değil; tepeden tırnağa tüm vücudu (full body work out) çalıştırarak, ağırlık kaldırarak çalıştırmakla oldu..

Güveç yapamazsın mesela. Ne yapmak istiyosun sen?

mikrodalga fırın ısı vermiyor. verdiği enerji ile yiyeceğin içindeki su moleküllerini birbiriyle çarpıştırıp oynattırıp ısı üretmelerini sağlar. yani yiyecek dışarıdan ısı almaz. içeriden kendi ısısı yükseldiği içi pişer. o yüzden dışarıdan ısı almış gibi kızarmaz.

Fırın poşedinin içinde sebze, tavuk, sebze-tavuk bir aradayken vs. çok güzel oluyor.

Çorba ısıtmak için bire bir. Su kaynatmak için de öyle. Onun dışında klasik fırın tarifleri maalesef olmuyor @kibritsuyu'nun dediği çalışma prensibi yüzünden.

Pasta, kek, börek, çörek yapamazsın örneğin. Yapabildiklerin de ne kadar tatmin eder bilmiyorum. Ben hoşlanmadım bir iki deneme yaptım da.

Soguk seyleri isitip hemen yemek icin kullanacagiz genelde o zaman? Anladim galiba.

Ben bulgur pilavi, normal pilav, makarna falan yapiyorum. Pirinc pilavi harika olmuyor ama yenilecek gibi oluyor. Digerlerini de seviyorum. Sebze hasliyorum, cupkek falan yapiyorum.

Keş, kafası dumanlı, doğru düşünemeyenden hallice.

kes yerine kullaniliyor.

keyif verici madde bağımlısı.

Müptelayla karıştırılıyor. Değersiz, saygınlığını yitirmiş manasına geliyor aslında.

müptezel

sıfat
1.
saygınlığını yitirmiş, bayağılaşmış.
2.
çokluğu dolayısıyla değerini yitiren, değersiz.

tdk'da böyle.

ama halk arasında üstteki arkadaşların dediği şekilde kullanılıyor.

keş, bağımlı anlamında kullanılıyo bizde de.

Ihlamur kolay diye biliyorum

kayınla gürgen bu ikisi acayip sağlam ağaçlar, maktapla bile zor delersin bunları pas geç.

Balsa ağacına bir bak istersen. Çok kolay işlenir ve hafiftir.

Balsa olmaz. Onunla RC ucak yapiyorum sadece, esya falan olmaz cok zayif kopuk gibi bir sey:) Oyma olmuyor yani.

kullanacağın takıma göre değişir aslında hangi ağacı oyabileceğin.

maraş takımı kullanacaksan ıhlamur da olur ceviz de olur.

ama yok tokmaksız sadece el gücü ile oyacağım diyorsan ıhlamurdan şaşma.

www.tatianka.ru
bu aletler ile sadece el gücü ile ıhlamurda çalışılıyor rahat (tabi ıhlamur da sıkıntısızsa) ben direk elden aldım da posta yoluyla da gönderebiliyorlar aletleri. aklında bulunsun.

maraş takımı için de perşembe pazarı hırdavatçılar çarşısının içinde ufacık bir dükkan var 3. sokaktaydı sanki. iyi diyorlar sattığı takımlara ben denemedim onlar gerçi.

İğde ağacı

stavro dremel falan mı kullanıyorsun? eğer kullanıyorsan bu vesile ile bi kaç şey sormak isterim.

www.hazarahsap.com.tr

@photographer
Dremel var evet. Ama oyma isini komple elle yparim muhtemelen.

senin göremediğin bişey olduğunu düşünmüyorum. kısa filmlerin en büyük olayı bişey anlatamaması zaten.

@acemi
ben izleyiciyim, ben neye bakacagim? Sinema ogrencileri icin falan mi yapiliyor bunlar? Normal izleyici icin degil de.

kısa filmler ödül almak için, festivallere göndermek için yapılır. tabi hepsi için geçerli olmasa da çekilen her 10 kısafilmden 9 u festivaller için hazırlanır. bazı oluşumlar var üye oluyorsun, atıyorum senin gönderdiğin filmi 50 festivale sokuyor sırasıyla falan.

aceminin dediği gibi, yönetmenler ya da yönetmen adayları uzun metraj çekecek imkanlara sahip olmadan, bu yönlerini test ederler.

ilker canikligil'in falan da bi kaç kısa filmini izlemiştim mesela hiç bişey anlamamıştım.

filmler bir mesaj vermek amacıyla yapılmıyor, artık birçok film ucu açık bırakmak üzerine kurulu oluyor. Kelebekler mesela, bu akımın güzel bir uygulayıcısı mesela. Almayı beklemen gereken şey aslında bir sonuç değil, o süreçte verdiği mesajlar ve içeriğin sende oluşturduğu karşılık.

Biraz tuhaf ama gelen dalga böyle.

youtu.be

youtu.be

Gibi örnekleri dene istersen. Kısa film bambaşka bir alan, bir antreman alanı dersek çok küçümsemiş oluruz ki yer yer uzun metrajdan daha zordur. Çünkü bir şeyi kısa zamanda anlatmak güç bir iştir. Daha çarpıcı, daha keskin, daha ince zeka ürünü yapıt ortaya koyulmazsa; fikir izleyicide istenilen etkiyi yaratmaz ya da sende de olduğu gibi anlaşmazlığa sebep olur.

bir sürü paketi, çeşidi olduğu için olabilir.

Telefonda ikna edemez çünkü, yüz yüze sana 6 aylık ya da 1 yıllık paketi itelemesi daha kolay.

yüz yüze görüşüp kafalayabilmek için.
aslında çoğu şeyde böyle. o yüzden netten alışveriş çok avantajlı. aceleye gelmeden rahat rahat kıyaslıyorsun. aklına yatmayınca sonra tekrar bakarım diyorsun. dükkana gidince ürünü karşında görünce yelkenler çabucak suya iniyor.

Hiçbir yer telefonda fiyat vermek istemez aslında yüz yüze ikna daha etkili bir yöntem olduğu için.
Bizde fiyatlar sabit olmasına rağmen telefonda fiyat vermek istemiyorum kursa çağırıyorum detaylı bilgi için. Daha rahat oluyor.

Bazıları özellikle Beylikdüzü’nde bildiğim birkaç salon içerideki müşteriler rahatsız olmasın diye tipini beğenmedikleri, kız düşürmek için içeride aletlerle şaklabanlık yapacak tiplere, üç-dört sap gelenlere yüksek fiyat çekiyorlar. Aynı mekana daha iyi bakımlı, alımlı biri gelince ya da çift olarak gittiğinizde yarı fiyat teklif ediyorlar. Sorunca da efendim pınar hanım x kampanyamız vardı geçen bahsetmemiş size, +6 ay ücretsiz hakkınız daha vardı falan diye kıvırıyorlar. Tutturabildiğine anlayacağın. Şahsen ben geçen sene yıllık 1200 tlye üye olduğum salona. 700e üye olan da gördüm, 2000 veren de. Konuşunca da bişi değişmiyo o ara kampanya vardı, o eski üyemiz, o x kartı y puanı var, z indiriminden yararlandı falan diye sıkıyorlar. Aynı digitürke benzetiyorum fiyat politikalarını.

Telefonda rahat kösemiyorlar.

satış bilmediklerinden. Spora yazılırken 4-5 farklı salon aradım. Hepsi diyor ki gelin konuşalım. Yahu bütçem belli, ben niye ne ödeyeceğimi bilmediğim yere gidip vakit kaybedeyim ki. Telefonda direkt fiyat söyleyen salonla anlaştım.

Birkac farkli yerdeb fiyat alacagim, hepsine tek tek gidersek isimiz is gercekten.
@wertyu mantikli geldi.

Yukaridakiler + 1
Bir de galiba wertyu ile ayni salona gittik galiba. Benim gittigim yerde de fiyatlar farkli farkliydi, milletle konusurken ogrenmistim. Ancak, konustuklarim hep kadindi. Biri "Ben pazarlik yaptim, 600'e geliyorum" dedi, biri "Ben fiyati oyle saniyordum, 1300'e geliyorum" dedi. Tutturabildigi fiyati vermeye calisiyorlarmis. Kime nasil denk gelirse.

Bir arkadasim (erkek) da Sisli'de bir yerde pazarlik yaptigini soylemisti. Ayni pazarlik muhabbetine dun Sozluk'te de denk geldim.

sabah uyandıysam şekerli daha iyi netice verir, enerji alırsın, kafan çalışır.

öteki türlü normal zamanda ayılmak istiyorsan acı kahve, acı tadı da bir uyarıcı çünkü

Şekerli kahve şekeri yükselttiği için bir miktar daha yüksek enerji verir ama bu haliyle kısa süreli olur sonra düşer; şekersiz kahve salt kafein nedeniyle uyardığı için daha uzun ve stabil bir şekilde uyarıcı etki gösterir.

yok.

yoo

Yoo

hayır. diyen 1 kişi bile görmedim.

yoo +1. diyene rastlamadım, ben de hiç demedim. bir kez bile demedim hatta.

ey benim için 'dedi' diyenler, müddei iddiasını ispatla mükelleftir. bakın aksi takdirde alçaksınız müfterisiniz.

neyse... bu ara biraz fazla siyaset takip ediyorum galiba biraz ara vermem gerekiyor.

Ben denk geldim. Ya da ben demiş bile olabilirim. İsmi medya'da yoğun olarak söylenmeye başladığı zamanlardaydı. Öncesinde kendisini çok tanıyor olduğumdan emin değilim.

Davut Ahmedinejat diyordum ben, yanlislikla degildi tabii...

11-12'de yatıyor 7-8'de uyanıyorum. hiç bu kadar düzenli olmamıştı uykum

yavaş yavaş sıcaktan uyuyamadığım dönemlere giriyoruz. aksi gibi sabah da alışkanlıktan erken kalkıyorum uykumu alamadığım için gün içinde bir iki saat kestirmek zorunda kalıyorum.

Fırsatım olsa sürekli uyuycam ama fırsat yok. Sürekli uykuluyum :(

sıcaksa evet.

bilmiyorum ramazandan dolayı mı yoksa sene içindeki çalışma tempom hafifleyip tatil moduna mı girdim ama normalde 10 11 gibi uykum gelirken şimdi gece 2yi zorlayabiliyorum.

Rusya ve Ukrayna üzerinden giden birkaç kişi tanıyorum, o şekilde daha ucuza gelmiş ama ayrıntılarını bilmiyorum.

Rusya transit vize falan ister ama. O da ayri sikinti:)

Ukraynadan gidilir anca vizesiz olarak.
Ben polonya uzerinden gitmstim.

@kuehles
Polonya'dan ne ile gittin?

Kiev’den trenle gidiliyo.

Litvanya ya bir bak Vilnius dan direkt otobüs kalkıyor Minsk e hem de havalimanından

@stavro

Otobusle polonya’ya donus yaptim belarustan, giderken de trenle gittim polonya’dan.

Iki yolu da kullandim yani:)

Kiev'den uçak yada otobüs aktarmalı. en uygunu budur

Lviv'den trenle gidip, Minsk'ten St Petersburg'a ucakla gecmistim.

ben iki ya da üç sene önce kiev'den trenle geçmiştim. 15 haziran için baktım biletlere, üçüncü sınıf açık vagonda tek yön 185 lira. bunun nedeni hrivnaya karşı bile değer kaybetmemiz. ben o zaman 110 liraya mı ne almıştım.

booking.uz.gov.ua adresinden kendin de kontrol edebilirsin. tarih seç, çıkış noktasına "kyiv" yaz, varış noktasını da "minsk pas" olarak seç.

üçüncü sınıf deyince millet korkuyor ama korkacak bir şey yok, gayet temiz ve düzgün oluyor vagonlar. yatağın da var. bu trenler genelde zaten gece 10 gibi kiev'den ayrılıyor, sabah 8-9'da minsk'te oluyor. manzara muazzam ayrıca. ormanların içinden falan geçiyorsun, kışın süper oluyor. ben o dönemde zaten kiev'de bulunduğum için minsk'e geçmeye 250 lira vermek koymamıştı ama amaç doğrudan minsk'e gitmezse şu an için bu da pek uygun bir alternatif sayılmayabilir, hem ekstra bir gün alacak hem de toplamda yaklaşık 400 lira ekleyecek masrafa. yine de daha ucuz tabii nyc biletine göre.

bu arada belarus için vizeye ihtiyacın yok ama sigorta konusunda çok katılar, sigorta yaptır. trene binmeden "strahovka" diye soracaklar zaten, o zaman göster.

100-105 gram

en az 120 dir

130-135 gr vardır.

dün akşam aynı soruyu babam sordu durup dururken. yoksa?? :))

100 gram net bilgi

döner'de aksi bildirilmedikçe porsiyonu 100 gr'dir.

Teknik servisin takdirinde. Bant koyuyorlar genelde içine. Kapağı sökünce kopuyor anlıyorlar açıldığını. Öyle bir şey yoksa açılabilie ama vardır kesin

açmadan önce firmaya sorun derim. bazı firmalar garanti sonlandırmak için resmen bahane arıyor ama mesela dell'de harddisk, ram değişimi ekleme çıkartma garantiyi bozmuyor.

Değdiği kadar işte.

Bu yüzden en mantıklısı hedonist yaşam görüşüdür. Çalışmak için yaşamayacaksın, zevk almak için yaşayacak, bunu sağlamak için çalışacaksın. Güzel şeyler yemek, kitaplar okumak, filmler izlemek, güzel yerleri keşfetmek, cinsel ilişkiler, aşk ya da denizde yüzmek.. Hepsi ve daha fazlasıdır hedonist yaşam, yeter ki ölçülü olunsun.

Toplam açısından gayet yeterli bir zaman fakat çalışma zorunluluğu olan bir insana o zamandan çok az bir kısım kalıyor ve daha da önemlisi ömrün en parlak bölümü olan gençlik fazla uzun sürmüyor. Gençlik 50 yaşına kadar sürse ve çalışma sorunu olmasa süper olurdu.

Değmez, çok kasmamak lazım. Uğruna hayal bile edemeyeceğimiz kadar mal ve can kaybedilen şeylerin çok çok ciddi bir kısmını doğru drüst bilmiyoruz. Bildiklerimiz de insanlığın çok büyük bir kısmı için ilköğretim seviyesinde "Tahminlere göre 1 milyon kişinin öldüğü bu savaşla imparator sınırlarını iki katına çıkardı" gibi bir cümleden ibaret.

Optimistik nihilizme yonlendiriyorum seni. 60 - 70 yil evet. 4.boyutun entropik mahkumlariyiz. Duygularimi bu kadar alt ust eden bu konunun evrenin en temel yasalarindan biri olmasi beni garip duygulara surukluyor.

Onu da bulamayanlar var.

Niceliğe takılma niteliğe odaklan. Zira nicelik konusunda yapabileceğimiz fazlaca bişi yok ama nitelik ayarı bizim elimizde.

türkiye'nin 7'de 6'sı keko gözümde. keko olmayan nediri daha kolay açıklarım herhalde.

Hiç kullanmadığım bir kelime. Görgüsüzler için mi deniyordu ?

İsim verelim.

Mesela Ozan Tufan tipik bir kekodur.

Hic kullanmiyorsaniz kime diyeceksiniz ki zaten?

Sizli bizli konuşmayı 2 gün sürdüremeyip resmiyet devam ediyorken senli benli, kankalı, hacılı konuşmaya başlayan insan geldi aklıma. Bu tip arkaaşların kekoluğa göbekten bağlı her tür durumda mutlaka bi hareketleri oluyor. Turnusol vazifesi görüyor.

youtube'a "aklım gider aklına" yazın ordaki eleman vücut bulmuş hali benim için. sözler, tripler fln şarkı bütünüyle keko anthem.

-Toplumsal yönden farklı olmak için her türlü şeyi yapıp da erkekliğine/kadınlığına zeval gelmesin diye geleneksel şeylerden de kopamayan insanlar. Mesela dar paça pantolonlu, cıvıl cıvıl çiçekli gömlek giyen bir erkeğin tesbih sallaması veya kabadayı gibi yürümeye çalışması kekoluk göstergesi.

-"Erkek dediğin x olacak, patronluğunu her zaman belli edecek." diyen bir kadın kekodur.

-Son model veya berbat arabası ile egzoz patlatan, bangır bangır şarkı açarak kulakları patlatan şahıs kekodur. (İsterse Bach çalsın)

-Erkek küfürleri eden kadın kekodur.

-Sahip olduğu her türlü maddi varlığıyla hava atan kişi kekodur.

-Nargile dumanını burnundan çıkaran kadın kekodur.

-Babet ya da topuklu giyen ama ayağına büyük gelmiş gibi neredeyse parmak uçlarını gösteren ayakkabı giyen kadın kekodur.

-Kilosuna aldırmayıp da daracık gömlek giyen adam kekodur.

-Yolda eşine/sevgilisine/partnerine "Bak beni delirtme (lan)!" gibi konuşan ve kavgasını herkese duyuran kişiler kekodur.

Listem kabarık, daha da yazabilirim.

Ben de kekoluk yapmışımdır belki, bilmiyorum ama elimden geldiğince dikkat ediyorum hal ve hareketlerime.

genel görgü kurallarına uymamak. ırkla alakalı bişey değil düşüncem.

renkli, çakma, sneaker ayakkabı, üstüne kot pantolon, üzerine dar tişört elde tesbih saç joleli. belki şurada da bir güneş gözlüğü vardır.

artis artis yürürler ortalıkta. cılızdır biraz tokatlasan yuvarlanır yerde ama kalabalık olurlarsa diklenebilirler.

gözümde böyle bi şey canlanıyor tam olarak.

bu arada @aydogank +1. bu şarkıyı dinler kekolar. bu kadar saçma bir şarkı duymadım HAYATIM BOYUNCA. sırf kafiyeli şarkılar bu sıralar revaçta diye sıçılmış çok belli;

"Aklım gider aklına
Çünkü aklım aşık onun aklına

Aklım kaçar aklınla
Çünkü senin aklın akıllı aklımdan"

diyor şair... gerçekten duygulandırıyor insanı

Duyuruda "gonul isleri" bolumune bak cogunlugu keko

london, zürih ile güzel kapışır.

Zurih kadar pahali degil bence ama stockholm gibi, viyana gibi.

Stockholm demeyegeldim..

Dublin ile cok yakin, ama kiralar Londra'da biraz daha dusuk.

Paris ?

kopenhag

www.numbeo.com

42. sirada burada.

Günlük yeme içme pahalı sayılmaz, ama kiralar çok fark ediyor.

Söylemesi ayıp, evde iftarda yediğimiz şeyler:
Tarhana çorbası, sulu köfte, patlıcan yemeği, pilav, salata idi.

Lazanya yaptım ^^

Barbunya yedim.

Salata. Üşendim bir şeyler hazırlamaya.

brokoli çorbası + bezelye + bulgur pilavı + yoğurt

off @madafaka cok kotu vurdun:)

patlıcan oturtma
pilav
<3

kuş başı et kavurma yanına salata + pilav

ekşili köfte yaptım. en terbiyelisinden

şirket iftarına gidiyorum, hayvani açık büfeden yediğim şeyleri tek tek yazarım akşama :))))))

abi en çok güldüğüm falan şu an aklıma gelmiyor ama "spurdo spärde" denen karaktere bayılıyorum, her gördüğümde deliriyorum. şu özellikle: i0.kym-cdn.com

şunu arkadaşım az önce attı mesela: ***


:DDD

edit: oops joyreactor linki çalışmadı şöyle iki parça atayım,

prntscr.com
prntscr.com

benim açık ara şuydu:

karikaturistan.wordpress.com

ayının yüz ifadesi:):)

okul bu dönem biter mi?
i.hizliresim.com

açık ara bu
kotusozluk.com

www.youtube.com

En son buna epey gülmüştüm; twitter.com

encrypted-tbn2.gstatic.com

streamable.com

@dedim dedim de kime dedim
Ben de tam bunun linkini vermeye geçmiştim. Sabahtan beri 100 kere izledim paylaştım sgafa

Tartışmasız şu seri.
galeri14.uludagsozluk.com
pbs-0.twimg.com
encrypted-tbn0.gstatic.com
pbs-0.twimg.com

masumhamleler.com

instela-static.info

www.komikkarikatur.net

Karikatürü bulursam eklerim ama kız benim donum ya o lafı gecen bir karikatür vardı. Acayip gülmüştüm.

goo.gl

Buna çok gülmüştüm ben.

hahahaha @der meister

en çoğu hatırlayamam ama:

78.media.tumblr.com

image.ibb.co

Ölümüne olmayabilir ama özellikle ilki favorim:)


www.google.com

www.google.com

www.google.com

Dünden beri açıp açıp güldüğüm,

twitter.com

açıp açıp güldüklerim;

timur mahallede müzik
www.youtube.com

benim babam toyota gibi adam
www.youtube.com

hamam tası gümüşten
www.youtube.com

crocodile dance
www.youtube.com

karikaturistan.wordpress.com


şunu her gördüğümde ilk günkü heyecanla gülüyorum :)

arada gülerim

www.youtube.com

selcuk erdem, erdil yasaroglu ve yigit ozgur'un karikaturleri tam benim tarzim. hemen hemen tum cizimlerine guluyor, ve ardindan dusunuyorum.

(sırayla değil)

1. www.youtube.com
yıllar önce izlemiş olmama rağmen geçen gün karşıma çıktığında yine çok güldüm.

2. www.youtube.com
ve archer'ın birçok repliği daha.

3. www.komikkarikatur.net

4. Amaranta ursula +1
sloganım olmuştu bir süre resmen :)

yorgunluktandır

Sabah ilk uyandiginda daha beyaz olur insan, uykudan kalkiyorsun, kan dolasimi vs tam ritmine girmemis henuz.

aksama dogru bir de kirleniyor insanin cildi. is, pas, kir, kömür, plastik, çöplük, lastik, egzoz...

Uyku ve su durumunuzu gözden geçirin. Toparlarsınız.

hayatımda duyduğum en saçma cümle.

trigeri kopsa mahvolursun dese daha doğru bir önerme olur. onu da alırken sorarsın değiştirdiniz mi diye. değiştirmedilerse gider değiştirirsin bir ara.

bu cümleyi kim kurduysa bir daha arabayla alakalı muhatap olma.

turbonun bozulacak birkaç aksaamı var ve bozulacak mı bozulmayacakmı söylemek imkansıza yakın. Tamamen piyango işi ancak dizel araçlarda bir aksaam bozulursa kanser gibi sürekli yeni arızalara yol açıyor bu gerçek.

turbosu enjektörü pompası hepsi ayrı pahalı.
kısmen doğru kısmen yanlış önerme ama piyango diyebiliriz.

turbo bozulursa yenisini alırsın olur biter. o kadar sıkıntılı değil. abartılmış.

dizel motoru az yakar ancak nazlıdır. 80binden sonra en kral dizel de olsa dikkat etmek lazım. turbolu araçları eşşeğe biner gibi kullanmamak lazım. alırken dikkat etmek lazım.

Alirken dikkat etme isi nasil, expertiz cozuyor mu bu isi?

Ben geçen turboyu değiştirdim. 650 tl. Bakım (yağ filtre vs) artı işçilik 1000 tl. 100 K km götürür en kötü ihtimalle.

bunlara hiç kafanı takma. gönlüne yatan, belli başlı kontrollerden sonra temiz olduğu kanaatine ulaştığın HERHANGİ bi araba al. her arabanın bir zayıf noktası vardır, denk gelip gelmemek şansına kalmış.

ayrıca, turboya iyi bakıldıysa HİÇBİR sıkıntı çıkarmaz. mesela aracı kullandıktan sonra hemen stop etmemek, 1 dakika kadar rölantide bekletmek gibi basit bir önlem bile turbonun ömrüne ömür katar.

iyi bir ekspertiz bulursanız, biraz para verirsiniz ama gönlünüz rahat alırsınız aracı. iç-dış bakıp raporlarlar.

--

bende 2005 fiat stilo vardı, hem de 225.000km'de. herkes tutmadı bu, son sahibi olursun filan dedi. ki internetteki görüşler de bu yöndedir bu araç için. halbuki hayatımın en güzel zamanları bu arabanın içinde geçti ve satılığa koyduğum ikinci gün satıldı.

2010 yılından sonra bence otomobil endüstrisi dayanıklılıkta çağ atladı.EN dandik markaların arabaları bile artık daha zor bozuluyor. Dizelin çok sorun çıkarması vb. genel geçer laflar bence ağız alışkanlığından söyleniyor.

yok öyle bir şey yaa. benim 2008 getz in turbosu bozuldu 3 sene önce 600 tl ye tamir oldu. turbo tamir takımı diye bir şey var. iç aksamı ayrı satılıyor tamir takımı diye. onunla tamir ediyorlar yani palleri falan değiştiriyorlar. tamir ediliyor yani. triger zinciri/kayışı sıkıntı çıkarırsa esas maliyet çok fazla. sübaplar da gidiyor çünkü.

turbo bozulsa bile yolda kalmıyorsun, araç işini görmeye devam ediyor. ikincisi tamiri, bakımı mümkün. değişimi 1000-2000 liraya hallolur.

fiat turbosunu 450 liraya yetkili serviste değiştirmiştim. araba benim değildi, ama fiyatı aklımda.

mükemmel araba olsa herkes ondan alırdı. kafana uyanı al geç.

beğenmedim, çok 2000'ler. aksiyon filmlerinde katilin fahişelerin götünden koko çektiği kulübe giren kahramanın yukarı çıkarken yardığı kalabalığın dans ettiği müziklerden.

genç kız trance'i diyorlar buna halk arasında.

kötüymüş, bir şey hissettirmedi. referans kulaklıkla dinledim.

@bruce
Sen bunu diyon www.youtube.com
:D

Gri

33/erkek

Siyah
29E

kahverengi ve yeşil birlikte; çünkü göz rengim ortaya çıkıyor *-*
gri tonları; çünkü seçenek çok
eskiden mavi kırmızı da giyerdim ama sıkıldım.

renk yakışması diye bişey pek yok bence, birbirine yakışan renkleri uygun kıyafetlerle giyen herkese her renk yakışır diye düşünüyorum. uç ten renklerine sahipler için belki geçerli olabilir ama ortalama bir insana her renk yakışır diye düşünüyorum. tabii bu demek değil ki ortamların ağır abisi pembe giysin, kehkeh...

beyaz
22K

Siyah/mavi/beyaz

25E

beyaz

26 k

Mavi tonları
21,k

Siyah

26/K

Gri

20/E

gri

22/erkek

sportif takılıyorsam kırmızı/gri/lacivert yakışıyor, takımda ise lacivert takım beyaz/pembe gömlek güzel gidiyor.

mavi/siyah
erkek 35

mavi 35 erkek

gri/siyah/beyaz

Siyah ve kırmızı.
24, Kadın.

Gri ve siyah
30 Kadın

Beyaz,mavi,pembe

23 Kadin

Siyah. 23/e. Griyi çok yavuşak bir renk olarak görürüm tabiri caizse.

gri

30/erkek

Kırmızı ya da bordo

Kadın/23

Mavi-bordo-gri

26E

Siyah, mavi
30K

Esmer / Erkek / 38

Şu renkler:

ibb.co
ibb.co
ibb.co

Vay ifşa.

Beyaz, Koyu Yeşil, laci


24 e

siyah, bordo, lacivert, açık mavi

27/kadın

aslında insana yakışan renkleri belirleyen birinci faktör cilt alt tonu. sıcak bej-kırmızı ağırlıklı cilt tonlarına(emma watson, penelope cruz, beyonce gibi) sıcak renkler daha çok yakışırken soğuk bej-pembe* ağırlıklı cilt tonlarına(liv tyler, cate blanchett gibi) soğuk renkler daha çok yakışıyor.

bir de bunun saç, göz ve ten rengine göre yapılan "kişisel renk analizi(personal color analysis)" versiyonu var ama o uzun hikaye, çok merak eden google'dan araştırabilir, zira 12 grup var.

*içinde pembelik veya grilik barındıran bej tonlarına "soğuk bej" deniyor.

Mavi, yeşil.
24/k

Ruh halime göre değişiyor. Mutluysam her rengi yakıştıriyorum.
24k

Siyah ya da beyaz galiba.

25, Kadın.

Siyah, kırmızı ve beyaz
28 K

Muharrem İnce

selahattin demirtaş. ''seni başkan yaptırmayacağız'' şiarı ile akpnin hayallerini, karizmasını yerle bir etti. şuan neden içeride olduğundan anlaşılabilir.

aklını parlamenterizmle bozmuş olanlar elbetteki tayyip gidip meral gelince bir şeylerin değişeceğini düşünebilir fakat dediğimiz gibi mesele x faşistin gidip y faşistin gelmesi değil.


EK

epeydir yurt dışında vesaire yaşamıyorum. güçlü adaydan kastınız oy potansiyeli mi ? öyleyse incedir muhtemelen. fakat benim bakış açım biraz daha farklı. hükümete karşı en güçlü muhalefeti bu dönem hdp yaptı diyebiliriz. özellikle 7 haziran sürecinde çok etkiliydi, kürt illerinde her türlü rolü oynayan akpyi bozdu geçti. rtenin başkanlık hayallerini bir süre ertelettirdi. fakat anamuhalefet başkan olması için elinden geleni yaptı misal şaibeli 16 nisan seçimlerinde hayır çıktığı halde kaybettik. herkes oylarını korumak için ysk'ya yürümek istedi, belki bir devrimin fitili ateşlenecekti; fakat kk kitleye dolaylı yolan resmen hakkınızı korumayın biz aym'ye başvurup gerekeni yapacağız dedi. sonuç ortada.


bizim ümidimiz sol,sosyalist değerleri taşıyan bir partinin mecliste güçlenmesidir. pragmatist sağcılık rolü oynayan; dokunulmazlıklarda,yenikapıda,afrinde hükümetle yan yana duran bir chp veya islamcı,faşist mhpden kopan akp bozması iyip değil. karşınızda güçlü bir nefret objesi olduğunuzdan körü badem gözlü yapıyorsunuz,yapmayın.

Selahattin Demirtaş kesinlikle değil, önce bunu belirteyim. Meral Akşener ile Muharrem İnce arasında bir yarış var, onda da İnce önde gibi duruyor. Bu ikisi dışında kimse yakın bile değil.

selahattin demirtaş? hahahahah

www.youtube.com

ne günlere bıraktın bizi akp

ha cevap. daha güçlü olan akşener gibi bir intiba var bende ama ben ince'yi yakın buluyorum kendime.

selo mu? haydaaa.
ince gözüküyor ama, akp akşenerden feci korkuyor.

eksisozluk.com

ince gibi gözükse de asıl güçlü aday akşener bence, bu halkın bazı takıntıları var, chp de bunlardan biri; erdoğan chp'den aday olsa ilk turda elenir mesela, muhafazakar ve sağ seçmen akşener'e rahat oy verir, ince için çok düşünmesi gerek; kürtlerin ince ve akşenere desteği aynı bence %5-6, kalanı oy vermez ya da erdoğan'a oy verir gibi.

Selahattin demirtas mi? Epeydir yurtdisinda yasiyorsunuz heralde. Ya da saka bu. Gercekci olun allahaskina.

Size ya da bize ne lazim bilmem, derdim sizinle de degil Demirtas ile de.
Ben oy potansiyeli acisindan soruyorum. Sizin gonlunuzden geceni degil, gercekte kimin oy potansiyelinin yuksek oldugunu.

chp, aday olarak muharrem ince olarak belirleyene kadar gönlüm meral abladan yanaydı. şimdi muharrem ince'ye daha yakınım.

eli chp'ye oy vermeye gitmeyecek büyük bir sağ/muhafazakar seçmen var. onlar için karamollaoğlu ve akşener'in aday olması çok iyi oldu. özellikle akşener'in sağ tabandan oy alma potansiyeli yüksek. her ne kadar kendisi için faşist vb nitelemeler yapılsa da...

muharrem ince'nin avantajı, herkesten oy alabilecek biri olması. bana akşener'den daha güçlü gibi geliyor.

bu arada iş çıkışı servisle eve gelirken a haber'i dinliyor patron radyodan. yanındaki diğer şubenin müdürü, patronun "rte açık ara alır" sözüne, "... gençlik kolları başkanı bile zor diyor" diyerek cevap verdi. söz konusu gençlik kolları başkanı anadolu yakasından.

www.istanbulcevahir.com
işbankası ve garanti var.

kapandı o şube. Mecidiyeköy meydan şubesiyle birleştiler. meydandaki eski teknosa mağazasının hemen yanında

Polisin gelmesine 12 dk diyorum.

10 ile artırıyorum.

bu aralar başıma bela gelsin diyorsan durma devam.
yolda yürüyen her kişi,her pencere polisi aramak için bekleyen emeklilerle dolu.

Napicaz ta Omerli'ye falan mi gidicez simdi? Istanbul ici her turlu sikinti mi?

şöyle bi hesap yap, havaalanlarının 9 kilometre çevresinde uçuramazsın.

dronelar için böyle.

djileri mesela uçurmak istesen bile uçuramıyorsun kendi havaalanı koruması var.

uçağı sat rc kayık tekne falan al, kıyıdan kıyıdan takılırsın.

cadebostan sahil anadolu yakası istanbulun cennetidir.

eski dönemde insanların ıssız adaya düşen insanlardan ne farkı var ? bundan 1000 yıl öncesinden bahsediyorum.

Ne farki vardir sence? Adamlar direkt o sartlarda doguyorlardi. Daha dayaniklilardi muhtemelen. Buyuksehirde yasayan yetiskini adami bir anda issiz adaya koymak ayni sey olmasa gerek.
Bir de 1000yil o kadar eski degil, cok daha oncesine gitmemiz lazim issiz ada senaryosunu karsilastirmak icin. 1000 yil once dedigin orta caga tekabul ediyor.

koyde yasayan birisini adaya atarsaniz hayatta kalabilir, ama sehirde yasayan birini atarsaniz muhtemelen olur. koyde yasayan insan kendi kendisine yetmesini bilir, sehirdeki ise bilmez/beceremez.

filmlerdeki insanlar sehir cocugu, dolayisiyla yalan-dolan.

Gerçekçi bulmuyorum kesinlikle. Şu an için öngöremediğimiz herhangi bir detay yüzünden bile ölebilir o durumdaki bir insan. Zehirli bir bitkiyi yemek veya bir şekilde kana karışması, zehirli minnacık bir hayvan, vücutta ufak bir kesik yüzünden oluşan enfeksiyon...vs vs bunlar sadece öngörebildiklerimiz.

Diğer yandan insanın en önemli özelliklerinden birisi de bulundugu şartlara uyum sağlayabilme yeteneğidir. Tom Hanks'in oynadıgı bir film vardı, Cast Away sanırım adı, oradaki adamın hikayesi gerçek diye hatırlıyorum.

Ancak gene de sıradan herhangi bir insanın o şartlarda hayatta kalması mucize.

her şeyi olur tamam bu da olabilir bu da olur diye gerçeğe uygun kabul ettik diyelim. 30 yıl boyunca "lan bir gemi gelse, bir uçak beni görse" diye ümit ederek yaşayabiliyor olma kısmı bana inandırıcı gelmiyor; ümit edilmez diye değil, öyle öyle kayışları koparırsın bir aşamada.

Cast Away filminden aklima geldi bu soru benim de:)

--SPOILER--
Gercek hikaye mi bilmiyorum ama 4 yil sonra insan normal konusmayi bile unutur diye dusunuyorum, kendini dogru durust ifade edemez. Dogru durust yuruyemez falan. Adam direkt araba kullaniyor filmde bir de.

zor ama imkansız değil bence.

hayalini çok kurdum ben bunun. önce kendime bir barınak buluyorum/inşa ediyorum. böcekten ve her türlü vahşi hayvanlardan mümkün olduğunca uzak tutacak. içme suyu buluyorum ve yiyecek bir şeyler. ve tabii ki ateş...

kafayı yemezdim ben, çünkü kendimle iyi anlaşıyorum. konuşurdum bol bol.

www.oddee.com

Adanin imkanlariyla cok alakali. Eger vahsi hayvanlar, zehirli bitkiler ve boceklerle dolu bir yerden bahsediyorsak muhtemelen kisa bir sure icinde olumle sonuclanacaktir. Ancak bir sekilde bu ikisinin olmadigi, iliman iklimli bir yerdeyse hayatta kalma sansi yukselir. Kaldi ki insanin hayatta kalma gudulerini de yabana atmamak lazim; modern hayat her ne kadar bizi citkirildim bir hale getirse de bedenimiz isler zora girdiginde kontrolu ele alip hayatta kalmak icin elinden geleni yapiyor. Kimse issiz bir adada yalniz kaldi diye oturup acindan ya da soguktan olmez. Illa bir sekilde besin bulmaya, kendine bir barinak ayarlamaya calisir.

kisisine gore degisir, genele gore haklisin ama.

yani bu sartlarda yasama ihtiyaci hic olmayacak olsa bile dogayla nasil yasanacagini merak eden hobi olarak bu bilgileri emen kisiler var. bunlar dogada yasamak zorunda kaldiklarinda kendilerine barinacak yer yapmayi, besini nerde bulacaklarini, ne yiyeceklerini ne yemeyeceklerini vs. bilirler ve bir alisma surecinden sonra yasayabilirler.

Bunlarla alakasi olmayan bir insan da bir sekilde yolunu belki bulabilir ama sansli olmasi lazim. o kadar is yapilirken bir yerin yaralansa, orasi mikrop kapsa... zaten duzgun beslenemiyorsun. ilac yok, doktor yok, basit bir enfeksiyon bile öldürebilir adami.

ikisinde de iklim, dusulen adanin durumu vs onemli tabii. ne kadar yirtici hayvan var ne kadar yenebilecek hayvan var vs.

Olanaksız değil. Adanın ne kadar "yaşanabilir" olduğu, kişinin el becerisi ve doğa bilgisi önemli noktalar. Zaten temelde 2 sorun var, barınma ve yiyecek. Bu ikisini çözdüğü zaman yıllarca yaşayabilir.

Kilyos, Kısırkaya, Çiftalan

Ödeme ihtimali düşük olduğu için parayı veren daha büyük riske giriyor

bankacılıkta hep öyle.
zengin adama (parası çok olan) daha yüksek faiz verirler.
kolay kolay masraf falan da almazlar.
kapitalizm :)

Bankanın kredi geri ödemesinden aldığı parayı 3 kategoride incelersek anapara, faiz ve risk primi (risk premium) oluyor. Risk primi, kredi notu düşük kişi ve kurumlarda haliyle artıyor.

S&P Türkiye'nin kredi notunu düşürdüğünde olan da bu. Biz tanımıyoruz not düşürmesini deniyor ama yurt dışından kredi almak istediğimizde daha masraflı, daha pahalıya para bulabiliyoruz.

O aslında tam tersi, kredi notu yuksekten az faiz almak.

Çünkü rekabet var, istediği yerden alır krediyi kredi notu yüsek kişi- bu rekabet kredi oranı olarak yansıyor.

Basit mantık, risk arttıkça fiyat da artıyor.

Borcunu ödeyemeyenin tüm hesaplarını bloke ediyorlar. Adam nasıl ödeyecek o zaman? Nasıl tezgahı döndürecek?

@goddard borcunu ödeyemeyenin daha fazla borç alamaması, sistemi koruyor.

Tonlarca haklı nedeni olabilir ama 2-3 projede, ticaretle ve yatırımla para kazanırken iyi, krediyi batırıp borç ödeyemeyince meee.

bir fotograf gösterseniz olmaz mı acaba? sadece bunu istiyorum bunu yap derseniz kendi yorumunu(!) katmaya pek şansı olmaz gibi.

oyle olmuyor yahu. Her model her kafa tipine ve saca olmuyor. Yine de denerim ama.

www.sozcu.com.tr

Peki bu agirlik boyadan gelmis olabilir mi gercekten? Bir de sevindim boya yaparken hehe ne guzel boyaymis cok iyi kapatiyor falan diye...

Boyayi tartin. Ne kadar azalmis ona bakin?

O sekilde islak agirligini ogrenmis olurum. Ama aksam belirli bir alani 2 kay boyayip kuruduktan sonra tartacagim bakalim. Ama 250-300gr cok fazla geldi bana boya icin.

hepsiburada'ya gönder onlar halletsin.

xaomi ihracatçı garantili firma. işte bu yüzden yanaşmadım.

hepsiburada'dan servis icin form doldurdum cevap gelecekmis 2 gun oldu telefonsuzum. Direkt servise kendim teslim edeyim diyorum. Ben onlara gonderecem, onlar servise, oradan tekrar bana falan derken gunler gecer zaten.

xiaominin ithalatçısı evobt değil mi?

adres yine hepsiburada. hepsiburada'da xiaomi telefonların sayfasında şöyle yazıyor:

"Telefonunuzda oluşan herhangi bir arıza durumunda ürünün servis noktalarını öğrenmek
için Hepsiburada.com ile irtibata geçebilirsiniz."

ben de xiaomi bakıyorum bu aralar teknosanın sitesinde evo bilişim garantisi altındadır yazıyordu. google'ladım www.evobt.com şöyle bir bilgi var. tüm xiaomilere bu adamlar mı bakıyor onu bilmiyorum.

ben de mi 6 var, hepsiburada'dan aldım, ritzy teknik servis garantili.

Teknik servislerin sitesine gir ve IMEI sorgula.

Üstte yazanların yanında delta KVK ya falan da bak. IMEI sorgulama sayfalari var. Oraya IMEI girerek soegulayabilirsin. Zaten 7-8 tane ithalatçı var sanırım. 5 dakikanı alır Max.

Karakoy'de skf in dukkani var. Gitmeden telefon acin. Siz tam neredesiniz bilmiyorum ama skf'te bulursunuz.