Burayı terket. Keşke öğlen sorsaydın be kardeş... Isıtır ama evet.

Senin kakaya karşı bi sıcaklık duyduğunu düşünmeye başladım..
Isıtmaz kardeşim, ısıtmaz öyle oda falan.

Hocam bununla doğalgaz faturasını dusuremezsin. Kendini kandırma lütfen...

lan bildiğiniz oda sıcaklığından bahsediyorum, içimi falan ısıtması, sevecenlik, şevkat yok olayın içinde!! termometre ile ölçülebilen cinsteki olan, fiziksel sıcaklık...

bok ilk sıçtığında vücut sıcaklığında olur, oda sıcaklığı vücut sıcaklığından düşükse ısıtır. ama sıçar sıçmaz suyun içine düşüyor ve soğuyor, dolayısıyla verdiğin örnekte içeriyi ısıtanın bok olduğunu zannetmiyorum.

Elemanın o kakayı bünyeden atmaya çalışırken sarfettiği eforun sonucu yakılan kalorinin etrafa yaydığı ısıdır o. Metan gazının verdiği enerjiyi hiç hesaba katmıyorum. İyi ki kıvılcım çıkmamış.

Adhskdhdksm
Hay sen çok yaşa e mi, anlatışına gülmekten cevabı dusunemedim. kusura bakma.

Isıtabilecegini sanmam, neticede yüz derece çıkmıyor bu meret ve suya düşüyor. Popo ile şu arasındaki yolculuğun ısıtmaya yeteceğini sanmam.

(bkz: oysa kakanın içimi ferahlatması gerekiyordu)

(bkz: tabi lan manyak mısın)

sıçana bakar.

www.youtube.com

oha dede:

bu da armağanım olsun

www.youtube.com

www.youtube.com

mutlu yıllar!!

iyi ki doğdun damdanakannnn
iyi ki doğdun damdanakan
iyi ki doğğğdun iyi ki doğğğdunnn
mutlu yıllar sa naaaaaa

<3

keşke olmasaydın, geri dön buralar bok gibi :)

youtu.be

hemen saat 00:00'da mı doğdun kardeşim? yok öyle bir şey. olmadın. uyu, uyan. sabah olursun. yarın bakarız. yok şimdi kutlama.

kutlu olsun bro.

iyi ki doğmuşsun nice mutlu senelere ama bir yaş daha yaşlandın ölüme daha da yaklaştın çok sevinme xoxo

Doğum günün kutlu olsun . Aynı gün doğmuşuz ben de 33 oldum :)

Zaman ne kadar çabuk geçiyor.

Dogum gunun kutlu olsun :)

doom gunun kutlu olsun

nası, güzel mi 28 gelelim mi biz de? 3-4 sene sonra ordayım :)

belki kendi kurulum dizininde uninstall dosyası vardır. onu da yapamazsanız dosyaları bulup paramparça ettikten sonra kayıt defterindeki girilerini de silerseniz daha iyi olur.

böyle zımbırtılar bilgisayarın bir yerine bulaşmıyor sadece. bir kaç yere bir den ilişiyor, birinden kaldırsan bile diğeri çalışınca geri geliyorlar.
şöyle yap, önce dosyaların bulunduğu dizini bul. dosya ismini arat, çıkan klasörleri sil.
internet explorer veya chrome'un kısa yollarının özelliklerine bak, orada "hedef" isimli bir kısım var, yanında bir yol yazıyor mesela "c:\windows\system32" gibi. yol bitince tırnakla kapatılır, eğer tırnaktan sonra bir şeyler yazıyorsa onları sil, sadece tırnak içerisi kalsın, kaydet kapat. sonra chrome veya iexplorerden uzantılar kısmından ilgili uzantıyı sil. eğer uzantı her defasında geri geliyorsa sadece yanındaki tıkı kaldırmayı dene. böylece uzantı tekrar yüklenemez.

internette bu şekildeki her tehdit için ayrı bir kaldırma yönergesi var, biraz araştırırsan bulabilirsin.
örneğin şu sitede yazılanlar sanırım doğru yolu gösteriyor, google araması için anahtar kelimeler "how to remove doctor pc, doctor pc uninstall, doctor pc adware remove"

bu kaldırma işlemi için internetten hiç bir şey indirme, kurma. eğer bir site sana bir şeyler kurmanı söylüyorsa, derhal o siteyi gereksizlere ekleyebilirsin.
sadece güvendiğin, referansı olan programları dene.

process lasso gibi bir gelişmiş görev yöneticisi bul sonra. ben altta çalışan programları durdurmak istediğimde kullanıyorum, silemediğin bir dosyayı bununla hiç olmazsa çalışmaz hale getirebilirsin. (:

tarayıcıdan kaldırmayı şurada ucundan anlatıyor;

www.pcrisk.com

çıkartmıyorlar genelde.

saçını boyatan kızı almamışlardı mesela kpssye. biraz oradakilerin insiyatifine kalmış bi mesele. ama sakala sorun çıkarmazlar heralde.

üzülerek söylüyorum uyumsuzsunuz. bence yeniden denemeyin.

1- net yaşarsınız. kişi değişmez, karakter değişmez. kıskanç, takıntılı insanları düzeltmekle uğraşmayın. olmuyor, biliyorum.
2-söyleme, takılacak. takıntılı diyorsun yine takılacak. gerçi söylesen de, söylemesen de o takılacak buna zaten.

uzak dur, bitmişken hortlatma.

İki soru birleşince yeniden bi duyguseli olmaz gibi geldi bana.
Hadi başladın hiç bir Problem yok ama 2. Soruyu anlattığın an

Çanlar kimin için çalıyor??? Olur

Bir kere biten ilişkiyi geri döndürmek zaman kaybı ikinize de.

Seviyorsan dene

ben olsam, seviyorsam, tekrar denerdim.

to be whole is to be part, true voyage is return hocam. kolay gelsin.

1- belki evet belki hayır. bu karşınızdakinin ne kadar değiştiğiyle alakalı. insanlar değişir evet ama bu genelde 1 ayda olmaz. değişimin olgunlaşma ile alakalı olduğunu düşünürüm ve bu bir süreçtir. poff diye bir bulut çıkmaz ve hah tamam oldu diyemezsiniz.ama mutlaka bir şeyleri kafasında oturtmuştur. yeniden yaşayıp yaşamayacağınız ne kadar olgunlaştığıyla alakalı bence.

2- her ne kadar gizli saklı olmaması gerektiğine inansam da söylememelisiniz. eğer ki kafasındakileri yeterince oturtamamış ise her şeyi yeniden yaşarsınız. göstermemeye çalışır ama bu sefer abuk sabuk şeylere patlayabilir. ya da tam tersi de olabilir, tam olarak bilemeyiz.ama %60 kötü bir etki yapar.

3- bkz cevap 2

3 evet, 3 hayır, 1 tane de %50-50 demişsiniz, içinde bulunduğum durumu tam olarak yansıtmışsınız :D

Kesinlikle geri dönme. Olayı kapat yeni insanlarla tanış.

İnsanlara güvenini kaybetmek bir ilişki ile olmaz, biraz daha ilişki yaşa da öyle kaybet.

dönme

zorlamayın.

(bkz: reverberation)

Benim öğrenci evimde her yer seramikti. Kendimi banyoyu salona çevirmiş gibi hissediyordum ayrıca çok çabuk tozlanıyordu. Temizliği ayrı bir dert yani

banyo mutfak gibi ileri derece su izolasyonu gerekmiyorsa salona neden seramik döşemek isteyesin ?

asiri serttir , cok kirilgandir, hersey kayar , tini, ses,isik feci gurler,degistirilmesi,tamiri zahmetlidir,pahalidir.

ofiste kaymak gibi bir hobisi olanlar için ideal çözüm.

edit: herhalde dünyanın en zevksiz döşeme yöntemi :(

öyle bir fantazin varsa yap tabi. kurbanda kiralık mezbaha olarak kullanırsın evi çabuk temizlenir nasılsa.

Yazlık evler için seramik iyidir. Serin serin yayılırsın miss. Ama zaten soğuk diyorsun, daha da soğuk olur seramikle.

Çok afedersiniz para bok . bi de 1 kuruş vermeden bunları kendim döşeyecek ustalıgım var.Cumartesi kırmızı beyaz döşüyorum. Seramik yapıştuırıcı ve diğer malzemeleri aldım. Soğuk diyorlar zaten oda 16 dereceyi hiç geçmez. Döşeyeceğim. Sonuçları yazarım :) teşekkürler düşünceler için.

ben benim gardropu tek başıma kurmuştum. ölçüleri de bundan daha büyük. yapılmayacak bir şey değil. eve çıkarsınlar yeter, tek başına çıkaramayabilirsin. eve çıkardıktan sonra parça parça götürürsün, tek başına hiçbir parçası taşınmayacak kadar ağır değil.

baktın olmuyor yakınlardaysan gelir bi el atarım.

Zor olur tek kisi ama imkansiz degil tabii. Bazen iki kisinin tutmasi gereken parcalar oluyor. Ayni zamanda yorucu da bir is biz iki kisi kurarken neredeyse bir gunumuzu almisti. Her seyi kitabina uygun yapmaya hic bir basamagi atlamamaya dikkat edin. Kolay gelsin

öyle bir masa kurmuştum. koltuklardan, sandalyelerden falan "şunu iki dakka tutsana be abi" diye yardım alarak.

Yani cidden zor olur ama bizzat ikea benim dolabı kurmak için 1 kişi göndermişti.
Bi arkadaş olsa hem kolay hem keyifli olur

Tek başına da yapabilirsin çok zor değil evde sandalye varsa ooo çok da kolay olur.
uzun sürer ama ilk olduğu için

eksik olma ack3000, yurtdışında yaşıyorum ama düşünmen bile yeterli.

sağ olun cevaplar için, kırarsam bi soru daha açarım napayım diye. : )

ikea'nın sitesinden bul ürünü, sayfasına gir, en altta kurulum kılavuzunu indirme seçeneği çıkıyor. oradan adımlara bakabilirsin. arkasına kontraplak çakılan bir modelse onu yerde yatık halde kurman gerekir, ayaktayken arkasını çakmak çok zor olur. çaktıktan sonra tek başına ayağa kaldırman zor olabilir onun dışında iki kişiye çok gerek yoktur tahminimce.

kurarsın

Ben de bana bi fotoğraflarını atar mısın dolabın

www.ikea.com

suradan "korpusse für schiebetüren"e tiklayip yüksekligi 201, derinligi 58 cm yapinca cikan listedeki sondan 3. dolap.

icini falan secebiliyorsun kafana göre. merak ettiysen kurduktan sonra yollarim fotografini.

gardrop için montaj hizmeti de alsaydın keşke, kurarsın kurmasına da yamuk yumuk oluyor ve saatler hatta tüm gün heba oluyor.

aklima gelmedi degil ama biraz fazla tuttu acikcasi. kargo ve kurulum dolabin yari fiyati nerdeyse.

dl.dropboxusercontent.com

sayıları 5.5 değil de 5,5 yaparsanız olur. number olarak tanımıyor yoksa.

vlookup dökümanlar arasında çalışıyor, kulllanılabilir diye düşünüyorum.

Vlookup, düşeyara. Nette bu iki formülü biraz araştırın çözümünüz bu formüller

bunları tek bir dosyada alt alta kopyalayın ve koşullu biçimlendirmeden hücre kurallarını vurgula>yinelenen değerler deyin.

sonra sütunun başına filtre koyun ve renge göre filtreleyin. Böylece tekrarlanan sayılar kalır sadece.

bilecikte de durağı var onun diye biliyorum.

bilecik te durak yok dostum

www.tcdd.gov.tr

İSTANBUL(PENDİK)'DAN YHT HAREKET SAATLERİ
İstanbul(Pendik) K:06.30 - Gebze K:06.46 - İzmit K:07.17 - Eskişehir K:09.06 - Sincan K:10.11 - Ankara V:10.26
İstanbul(Pendik) K:10.30 - Gebze K:10.46 - İzmit K:11.17 - Arifiye K:11.47 - Bozüyük K:12.51 - Eskişehir K:13.10 - Polatlı K:13.58 - Sincan K:14.19 - Ankara V:14.34
İstanbul(Pendik) K:12.45 - Gebze K:13.01 - İzmit K:13.32 - Bozüyük K:15.04 - Eskişehir K:15.23 -Polatlı K:16.11 - Sincan K:16.32 - Ankara V:16.47
İstanbul(Pendik) K:14.00 - Gebze K:14.16 - İzmit K:14.47 - Arifiye K:15.17 - Eskişehir K:16.38 - Ankara V:17.54
İstanbul(Pendik) K:19.10 - Gebze K:19.26 - İzmit K:19.57 - Eskişehir K:21.46 - Sincan K:22.49 - Ankara V:23.04

bözüyük bileciğe bağlı ama eskişehir il sınırında. elbet gidersin bir araçla diye düşünüyorum.

linkleri verseniz belki bir şeyler olur.

Okulunuzun kütüphanesinden bağlanıp indirebilirsiniz, tabi fiziksel olarak okul sınırları içinde olmanız gerek.. IP adresini okuldan almanız lazım.

Onun dışında, yine okulunuzun kütüphane kaynaklarına dışarıdan erişim için proxy hizmeti gibi bir hizmeti varsa onu kullanıp evinizden kütüphanedeymiş gibi okulun üye olduğu veritabanlarından makale indirebilirsiniz.

Son yol da, sözlük tabii ki. Yazarlığınız varsa makale aranıyor duyuruları (bunun bi facebook grubu da var oraya da girebilirsiniz), yoksa duyuruya yazın indirebilen indirip gönderir..

yas aslında nasıl araştırma yapacağımı da bilmiyorum.

hemşirelik alnında yüksek lisans yapan kişilerin demografik özelliklerini daha nce inceleyen var mı, bu konuyla ilgili makale yazan var mı onu öğrenmek istiyorum.

ama nasıl araştırma yapacağımı bilmiyorum.

nderileriniz olursa çok sevinirim.

ingilizcen var mı öncelikle?
eğer varsa jstor, ebsco, sciencedirect gibi sitelerden arama yapıp ilgili makalelere ulaşabilirsin. üniversite kampusunden ulaşımları vardır, yoksa da link verirsen indirip yollayabilir erişimi olanlar.

yine google'ın akademik platformundan aramalar yapabilirsin.
scholar.google.com.tr

yök'ün tez arşivine de bakabilirsin. alanda yazılan tezleri görmen ve birçoğunu indirmen mümkün.

(bkz: get a life)

arkadaşlara internette takip etmeliyiz gibi bir sorumluluk yok. Yine de endişeleniyorsun mute/hide post gibi seçenekleri kullan.

beğenilmek (insancıl anlamda. facebook like'ı anlamında değil) doğal bir duygu hatta belki dürtü. bu yüzden iletişimi bozmamak içn arada (mesela ayda bir) sevdiğiniz ama zırt pırt birşeyler payklaştığı için unfolow yaptığınız kişilerin profiline göz atın. geriye doğru bi kaç beğeni yorum yapın. faydası olur. ama takip etmek istemdiğiniz fakat yakın kişiler zaten bunu dert etmeyecektir. yani bunu açıkça nalatabilisiziniz en azından onlara.
get a life kısmına katılmıyorum. bu site maalesef "life"ın bir parçası. ya tmamen uzak olmak bi çözüm. veya içinde olup doğru bir strateji belirlemek. aynı canlı insanlar gibi. okuldan kız arakdaşınıa veya işyerindeki güzel kıza "bugün çok seksisin" derseniz muhtemelen kızar. aynı şey burada da geçerli. demek koşullar aynı.hatta fb da daha katı. çünkü sık duyduğum bir söz "başkaları da görüyor" ve "aramızdaki arkadaşlığı bilemezler ki" yani çok seksi dediğiniz kız belki yanıda iken bir şey demeyecektir sadece arakdaş olsa bile. ama fb da diyecekir "babam da vaaar" diyerek...
başta deiğimi uygulayın.

unfollow'da zaten arkdaşlıktan ayrılmıyor asdece yazdıkların görmüyorsun. benec süper. 52 arkdaş var. yarsını çok iyi tanımam. en az 15 kişi unfollowdur. :)

ben sülalemi takip etmiyorum, babam dahil, geçenlerde de abim beni unfollow etmiş. oluyor böyle şeyler... ha ben abime gıcık oldum o ayrı kendisini her post'umda tag'lemeyi düşünüyorum keh keh.

ben daha güzelim.

evet bence baya güzel

ne sonradan mı oldu? soruyu anlamadım. eskiden açıklardı şimdi neden kapalıları mı soruyorsun? eğer öyleyse 1979 İran İslam Devrimi.

@sheridans evet aynen onu soruyorum :)

diğer soruya cevap; kadın oldukça güzel bence.

(bkz: persepolis)

makyajsız hali çirkin bana göre.

Çirkin bir kadın değil bana göre ama cok daha guzel olan iranli kadinlar taniyorum ben.

evet sonradan. devrimden önce iran kadinlari gayet acik ve rahatti.

iranli bir tanidigim bizim su anki durumumuzun da onlarin o zamanki durumuna benzedigini söylemisti

Çok güzel

fraise +1. cırkın degıl guzel ama cok daha guzel ıranlı kadınlar var.

kadın bana ortalama güzellikte göründü. lakin videoyu kuzey avrupalı biri izlese büyük ihtimal bu kadını çok güzel bulurdu. kişinin büyüdüğü coğrafyaya bağlı olarak değişiyor çünkü beğenileri. herkes kendi bulunduğu çevredeki alıştığı, bildiği tiplerden sıkılıyor. farklı güzellik arayışlarına giriyor. en azından şu ana kadar benim karşılaştığım örnekler hep bu yönde oldu.

Iran devrimini okumani tavsiye ederim,kapanmak zorunda birakiliyorlar.

Kadin makyajsiz cekici ve guzel degil ama makyajli cok guzel. Yuzu makyaja cok uygun ve notr.

güzel

hoş hatun ama tipim değil :p

yalnız ben sabrina'ya takıldım, kadının adı mı o? sabrina diye iranlı mı olur be?

fraise + 1
Güzel bir kadın ama çok daha güzelleri mevcut. Aslında böyle olması daha iyi. Diğer iki videoda da dünya güzelleri yok ve bu da iyi aslında. Bir kadının güzel görünebilmek için saç ve makyaj modasının dönemlere ayrılmasını, fena olmayan ama bir o kadar da sıradan bir kadın üzerinden anlatması iyi olmuş.

Önceki dönemde açıklardı, o yüzden "Türkiye İran mı oluyor", "Türkiye Malezya mı oluyor" tartışmaları başladı.

kalbimi titretmedi.

çenesi hariç güzel bence.

ilizyon.

normal hali son derece sıradan, makyajla güzelleşiyor.

Güzel kadın. Güzel kadınların %80'inin makyaj ile güzelleştiğini varsayarsak makyajla güzelleşmesi benim için bir sıkıntı yaratmıyor.

evde 7*24 makyajlı dolaşacaksa; güzel

kadın güzel, sonda çıkan koreli de güzel, hepiniz güzelsiniz, bütün kızlar güzel..

Bu işler aynen böyle zevk veriyor birazda yapacak biseyin yoksa başka daliyorsun

işinizi çok seviyorsanız normal bir şey. zevk aldığı şeye sürekli odaklanmak ister insan

Hiç de bayılmıyorum aslında işime. Süreci merak ediyorum pok varmış gibi

geçmiş olsun

Aynen ben de zaman zaman böyle oluyorum.

kaygı durumun nasıl? şirkette başarılı olmakla ilgili bi baskı hissediyor musun?

(bkz: lagrange multiplier)

ron dennis + 1
Biz bunu depolamada kullanıyoruz. Elimizde birtakım maddelerin kapladığı alanlar var, en çok madde ve malzemeyi depoya sığdırmamız gerekiyor ama alan belli. (gerçi orada hacim de belli ama kullanılan hacmi enbüyüklemeye çalışıyoruz)

düşünüyorum da, iki geometrik şekili karşılaştırarak bunu yapacağız. o zaman aynı şekil bi yükseklikleri farklı olacak? var mı başka türlü karşılaştıracağım şekiller.

Şöyle bir şey olacak sanırım. Dikdörtgen prizma için
max v=abc
st
2(ab+ac+bc)=k'da k bir sabit ve v'de enbüyüklemeye çalıştığımız şey oluyor. Amacımız hacmi en büyükleyecek a, b ve c değerlerini bulmak. Lagrange multiplier bunun üzerinden kuruluyor.

aychovsky+1

www.youtube.com

knowyourmeme.com

ben şahsen chad kroeger'in sesine bayılıyorum. ergenken de bolca dinledim, şimdi de dinliyorum. üzüldüm lan adamlara :(

bütün şarkılarının birbirine benzemesi bu mudur yani? zaten çoğu grup belli bir matematik üzerine oturtmuş şekilde müziğini, arctic monkeys gibi mesela. (a.m ile kıyaslamak gibi olmasın da)
ayrıca solistin sesi birçok metal vokalinden iyi sezarın hakkı sezara

sezarın ta mına koyim, bunları meşhur eden göthoşaflarının da

zaten öyle çok meşhurluk bir durumları yok ben hiç nickelback hayranı görmedim daha çok kötü şöhretleriyle tanınıyorlar

2001 civarı üniversiteye yeni girmişim, yurttayım, epey popülerdi. ağır takılanlar sod hafif takılanlar nickelback dinlerdi.

(bkz: pale moon)

ben de opera'ya geçtim valla aynen katılıyorum, mis.

Operayı tavsiye ederim. İlk kullandığımda daha önce neden geçmedim demiştim. Sırf fare tuşları Ve solda çıkan not paneli bile kullanmaya değer.

beyler bir kelimeyi ekşide aramak için eklenti var mı?

çekilin, internet explorer geldi!

daha bir dur, biraz kullan, bir şeyler yükle, 1 ay sonra görürüz firefox neymiş.

chrome cok bozdu. chromium alternatifi icin:
(bkz: comodo dragon)

Firefox derneğine hoşgeldin!

eklentileri de daha güzel, bir bakın.

firefox en hızlı ve en kullanışlı tarayıcı. geç de olsa görmüşsün bunu ^-^

chrome kullanıyorum memnunum ama firefox da fena değil

chrome dan bende memnundum ama içten içe yiyip bitirmiş beni....

beyler bir güzel eklentiler söyleyin. birde ekşide arama yok mu?

eklenti için ayrı soru açabilirsin bence - daha deri toplu olduğu gibi, başka arayan da o başlığa gider.

eksi de arama icin bir dener misin ?
s3.dosya.tc
eksi.xpi dosyasini firefox a surukle ve yukle. sectigin kelimeyi sag tik -> eksi de ara

--yeni versiyon editi:
www.dosya.tc
magazada:
addons.mozilla.org
portleyerek de arayabiliyor artik.

ornek:
i.imgur.com

panyayı kauçukla, zemini altı boşluk olacak biçimde brandayla kaplayarak gürültüyü minimuma indirebilirsin.

Sağa sola kaçmaması için n'apılabilir? Branda fikri mantıklı, şu spor salonlarında mavi olanlardan.

panya kauçukla kaplanınca top sekmeyebilir. daha ince filmler yapılabilir sesi için sekmeyi azaltmayacak şekilde:

en.wikipedia.org (burada ilk constrained layer demişim ama, free layer da denenebilir. daha iyi olur ses için ama, çarpmaya dayanamayabilir.)

zeminde topun sekmemesi problem olmaz kanımca, aksine istenen bir şey olur. bu yüzden orada da brandadan kaçının. brandanın altı boşluk olacak şekilde konduğunda top geldiği zaman topun da sahip olduğu enerjiyle yere değecek, dolayısıyla top yere çarpacaktır. bunu engellemenin yolu brandayı gergin yapmak. bu kez de brandanın diafram gibi davranıp ses çıkartması sorunu olacak.

sağa sola kaçmaması için de şutunuzu bozmayacak yüksekliklerde ağ gerebilirsiniz.

@ron dennis, tam olarak hangi malzemeyi öneriyorsun zemin için? Bu arada, potayı duvara sabitleyebilirim, o konuda da büyük bir alan var çatımda.

zemine malzeme için şimdi net bir şey diyemem ki... top sürme falan olmacaksa stiff sünger gibi şeyler iş görebilir. şu çocuk parklarının zeminindeki şeyler var ya, onlar denenebilir. ya da kauçuk, ama onda da yürünmez rahat, bilek burkulabilir. o yüzden çocuk parklarının zemini geldi aklıma.

@ron dennis, Top sürme falan düşünmüyorum.

branda zaten yeterince yerden yüksek olacaktır dert etme. makinalardaki benzer eğimi vererek hafif gevşek bıraktığında istediğini elde edersin rahatlıkla.

youtube'da kesin vardır bi göz gezdirin..

o zaman hocam kuru bir havada gidip top sektirin bi çocuk parkında, bakalım ne olacak ses olacak mı :) kimseye görünmeden biraz kaldırıp altını da inceleyin hatta. ona göre kendiniz döşerken altına toprak vs. koyabilirsiniz.

@ron, sanırım olayı yanlış anladı. basket makinasında top sektirme, top sürme gibi eylemler bulunmuyor. yalnızca sabit bir noktadan atış yapıyorsun bir kaç topla. attığın toplar eğimli yüzey sayesinde tekrar sana geliyor.

hazır brandalısı
atozfunrentals.ca

ya aslında branda çok gergin olmasa da titrer ve ses yapar. bunu havada tuttuğunuz poşete vurarak bile görebilirsiniz. brandanın bir problemi de şu atılmak istenen zemini kaplayacağı olacak. eğer bu alan problem değilse yere düşme problemi branda yerine ağ gerilerek daha sessiz çözülebilir.

ben tabii bunları derken bütün çatının kullanılacağını düşünüyorum. ben olsam küçük bir alanla tatmin olmazdım çünkü.

NASIL :D ? i.hizliresim.com

Başlangıçta kafamdaki böyle değildi aslında :D

ben çok büyük çaplı düşünmüşüm ya :) o çizimdeki bir şeyse çocuk parkı şeysine bile gerek yok ama denenebilir yine. brandayı da mesela şu mavi pazarcı brandası diye düşünmüştüm. sağlam olsun, delinmesin diye. yoksa çarşaf da olur da çarşaf yırtılır. o yüzden branda yerine ağ öneriyorum hala, hatta cosh formunda konursa en güzeli olur.

Başta ben de öyle düşünmüştüm. Fakat yer varken, yani müsaitken, böyle bir şey daha kolay olmaz mı? Attığım top önüme gelecek, mesafe normal pota gibi olacak, yere ses vermeyecek çok basit bi' sistem oldu aslında.

O atılan fotoğraftaki gibi mi yapsam?

hocam o zaman ağ yapılacaksa ağ da top takılmayacak kadar sık dokumalı olsun. yere bağlanan yerlere zincir, halka falan koymayın da ses olmasın. duvarda sabit bir yere bağlayın.

www.amazon.com

Kargosu olsa direk bunu alırdım :/

elektronik sayma islemi icin arduino projelerine bakabilirsin. potanin oraya bir sensor koyup baglarsin. hangi sensor uygun olur bilemem ben de icinde degilim bu islerin ama iyi fikir :)

@jedi, sayma davası olmasa da önemli değil. Stresimi alacak bir düzenek kurmak istiyorum sadece, hatta odaya bile kurabilirim.

(bkz: 1112211.com)

Benim aklımda adı nedense daha uzundu gibi kalmış :) Teşekkürler.

Sümer reyiz ccc

Ben pazardan yaptığım alışverişle 1 hafta idare edebiliyorum, o parayla dışardan yemek yemeye çalışsam bir öğün ancak yerim. Yani şöyle anlatayım: 1 kilo ıspanağı bugün 3 liraya aldım. O benim için 2 günlük yemek demek. Yemeği yaparken kullanacağım baharatı yağı pişirme için harcayacağım doğalgazı falan topladığımda, totalde her türlü kardayım. Tabii ben bir de yemek yapmayı seviyorum; angarya görmüyorum. Bu da artı motivasyon oluyor. Üstelik kullandığım malzemenin kalitesi olsun hijyen şartları olsun hepsi benim kontrolümde; dışarıda yapanın insafına bağlı değilim. Yani dışarıdan söyleyip yemenin hiçbir mantığı yok benim için.

migros sanal marketten söylersen de ayağına gelir, sana sadece tencerede tavada yemeği yapmak kalır, yapacağın şey zaten yarım saat sürer kompleks bir şey yapmıyorsan. ben uzun zamandır dışardan yemek söylemiyorum. hem sağlık açısından hem değişik şeyler yiyip içebilmek açısından hem ekonomik açıdan kendin pişir kendin ye olayı en güzeli. maddi açıdan fark olmaz olur mu hacı yapma lütfen, git bir yerden tavuk şiş söyle veya git bir yerde fettucini alfredo falan ye, en aşağı 15-16 lira sokanzi. sen elindeki malzemelerle 2-3 liraya hallediyorsun önüne gelen bir tabak yemeği. kesinlikle kendin yap yemeği. bir de yalnız yaşıyorsan damacana su yerine 5 litrelik eriklilerden al, damacanalar hem pahalı hem hijyenik değil, o su fışkıran yer deli mikrop dolu.

en ekonomiği ikisinden de biraz olanlar. hazır pizza 4lü 7 bilmem kaça alıyorsun atıyorsun fırına yeme dahil harcadığın süre max 30 dk. normal pizza söylesen 15 tl civarı bi büyük boy kampanyalı l.caesars (beni doyuranı seçtim). kendin yapmaya kalksan çok daha ucuza gelir, artan malzemeleri de değerlendirebilirsin ama çok vakit harcarsın. maddi olarak kendin hazırlaman hep daha ucuzdur çoğu yemekte ama zaman faktörü ve üşengeçlik bizi sipariş vermeye itiyor. sağlık kısmı çok ayrı bir konu oraya girmiyorum.

dışarıdan yemek söyleyince, tek öğünde minimum 15 lira gider. 24 saati tek öğünle kapatmayı planlıyorsa kişi, günlük 15 lira, aylık en az 400 lira gidecek demektir. aylık 400 liraya da gayet sağlam bir alışveriş yapılarak(Hatta tek kişi için bu para artırılarak da) , günde 3 öğün yemek yenebilir.

dışarıdan yemenin hiçbir avantajı yok.

yemek yapınca tek öğün için değil de biraz fazla yapılsa o "vakit harcıyoruz" durumu kırılabilir. mercimeği, çorbayı, pilavı falan iki öğün/gün üst üste yemek dert olmayacaksa bu biraz fazla yapma işi işe yarayacaktır. aynı şey soğan/domates doğrarken de geçerli.

yakın zamanda yaşadığım somut örnek.

yaklaşık 40-45 gün önceye kadar sürekli dışardan yerdim. nerdeyse 3 ögün. zaten kıloluydum. 1.5 pideden aşağı söylemezdim. 1500 lıraya yakındı aylık yemek harcamam. kı yaşadığım yer ucuz sayılır. çanakkale'nin bir ilçesi. yalnız bekarım.

şimdi diyetteym demiyorum, çünkü yemek alışkanlığımı ve yaşam stilimi değiştirdim.

evde sebze yemekleri yapıyorum. mesela yumurtalı ıspanak, pırasa, haftada bir nohut. haftada 4-5 gün et yiyorum. tavuk göğüsü veya butu haşlıyorum dometes sosu ile pişiriyorum. 300 gr et döner alıp ıkıye boluyorum. ıkı gun akşam yemeği yanına bol salata.

300 lıraya falan düştü mutfak harcamam.

elektrik faturası 35 lira arttı ( doğalgaz yok yaşadığım ilçede )

daha yazin tr'de tavuk gogsunun (kemiksiz) kilosunu 8-9 liraya aliyordum, neresi pahali bunun? tavuk herhalde dunyada en ucuz turkiye'de, bol bol hormonlu oldugunan oturu.

sikayet edecek yer ariyorsunuz yemin ederim. al tavuk goguslerini ye. ton dersen, kirmizi et dersen o zaman ok derim de tavuk sudan ucuz turkiyede.

kendi yaptığınla zaman harcıyorsun. biz erkekler oturup her öğün yemek yapamayız mutfağı sevmeyiz yapımıza ters. dışardakiyle aynı fiyata geliyor. neden zamanımı yemek yaparak öldüreyim?

nasıl aynı paraya geliyor anlamıyorum. 300 gr et döner 10 lıra şu an marketlerde. dışarda 300 gr et döner yemeye kalkın bakalım ne kadar ödeyeceksiniz.

herkes ya pahalı yemek örnekleri vermiş ya da angelus tek başına istisnai bir durum oluşturmuş. hadi angelus yemek yapmayı seviyor, ıspanağı bile severek yiyebiliyor. e ben evde kendim yapsam napacam her gün aynı yemekler ufak değişikliklerle çünkü sıkılıyor insan sürekli yemek yapmaktan. tavuk göğsünün kilosunun fiyatından haberim var da tavuk göğsünü yenilebilir hale getirmek hiç de kolay bir şey değil bir ton çeşni katman gerekiyor içine, yan malzeme vs. benim kafamdaki şuydu. tavuk pirzola mesela daha yenebilir tavuk göğsüne göre 10 lira diyelim 1 kilosu o civarda bir şey işte. dışardan bir tavuk dürüm veya tavuk ekmek de 5 lira civarı hatta daha ucuz olan yerler var. sağlığı falan siktir edecek olursak ben bu tarz bir "avantaj"dan bahsediyordum aslında.

valla dostum 1,5 senedir falan yalnız yaşıyorum ben de. aynı soru bende de var ama benim gittiğim çözüm şöyle oldu. mahallede bir tane esnaf lokantası var. onunla anlaştım. öğünü 6 liradan bana 3 çeşit yemek veriyor. 3 çeşit dediysem bi salata-cacık vbç 2 çeşit yemek işte. kuru-pilav-salata gibi.

aramızdaki anlaşma da şu. parayı peşin veriyorum. misal 20 yemek parası veriyorum 120 lira. 20 yemek yiyene kadar bidaha para vermiyorum. o da muhtemelen benim parayla pazar falan yapıyordur. öyle anlaşıp gidiyoruz. daha ekonomiğini bulamadım.

makarneksler var aparatif arada bi kısa sürede iyi gidiyor. konserveler bim de falan oldukça ucuz fiyata. arada bir de dışardan söylüyorum işte. daha evde bir kere normal yemek yapmadım.

neden sadece erkeklere soru? ev ekonomisi kadınlar için işlemiyor mu?

ikinci olarak gözünüzü seveyim o ıspanak dediğiniz sebzeyi kınıyorum ve ona epey kötü sözler hazırladım. ıspanağa gelene kadar bin çeşit çok güzel sebze var.

o dışardan ısmarladığınız yemeklerin içine ne konulduğunu, nasıl hazırlandığını, hangi katkı maddeleri konulduğunu biliyor musunuz?

son yazdığına cevap vereyim. tavuğun sadece göğsünü yemek zorunda değilsin. çeşitli yerlerinden çeşit çeşit yemek yapabilirsin. misal ben pirzolasını çok seviyorum. güzelce derisini sıyırdıktan sonra enfes oluyor.

kaliteli bir tavukla içine sakatat dahil ne konulduğu belli olmayan 5 liralık tavuk döneri karşılaştırıp x.tir etmişim sağlığı diyorsan o da senin bileceğin iş.

sadece akşam yemeklerini dışarıdan söyleyerek aylık 300/350 lira gibi bir masraf ile altından kalkabilirsin, yemek yapmak için harcayacağın zaman+ alış veriş için zaman + temizlik + doğalgaz+ elektirik düşünülürse tek başına normal biri için mantıklı (günde 10 liralık sipariş için konuşuyorum tabii) ancak bunun da çok uzun süreli olmaması iyidir, ne bileyim yeni eve çıkmışındır yemek yapmayı bilmiyorsundur 1 sene yaparsın. zira dışarıdan dondurulmuş veya hazır yemek ile birlikte ileriye dönük ciddi sağlık problemleri de üstleniyorsun, böbrekler, karaciğer mide problemleri yaşayabilirsin ilerleyen yaşlarda, o zamanda milyarlarca lirayı sağlğın için harcarsın, orta vadede mantıklı o yüzden.

ancak iki ve/veya daha fazla kişi için her şekilde çok masraflı oluyor o zaman yemek yapmak daha mantıklı hale geliyor.

eğer 2 veya 3 öğün de dışarıdan yiyeceksen zaten astarı üstünden pahalı gelecektir.

basit yemekler yaparak arada dışarıdan söyleyerek ayın masrafı yapabilirsin daha iyi olur bence.

3/5 yemek yaptığın zaman zaten pek çok malzemeyi tekrar kullandığından masrafında düşüyor ve pratikleşiyor yemek yapmak.

önce kendini yemek yapmak için motive edeceksin, istekli olacaksın, gün içerisinde mutfakta da vakit geçirmekten hoşlanmaya çalışacaksın. bunun yolu da farklı ancak basit yemek tariflerinden geçiyor bana kalırsa. mesela aşağıdaki siteleri kaydet, kenarda dursun. 2-3 yemek seç kendine. bir hafta mesela sadece tavuk ve sebze, diğer hafta mesela et, kıyma ve sebze yemekleri yaparsın, ona göre haftalık alışverişini de yaparsın. genel itibariyle çok ekstra durumlar olmadığı sürece 40-50 liraya çözüyorum ben haftalık alışverişi. yemek ise haftada 2-3 gün yaparım ve porsiyonlara ayırıp buzluğa atarım.

bu siteleri vermemdeki sebep ise hepsinde tariflerin adım adım fotoğraflı olması. direkt fotoğraflarla ilerlemek oldukça pratik geliyor bana. tarif basit midir, ne kadar zaman harcarım...vs daha iyi anlıyorum.
www.budgetbytes.com
www.couponclippingcook.com
www.munchkintime.com
thepioneerwoman.com

kibar arkadaşlara cevaben: ev ekonomisi soruları ve sorunları her iki cinsiyet için de geçerli olduğunu, özellikle duyuruda öğrenci ya da çalışan bir çok yalnız yaşayan kadının da bulunduğunu, onların da yemek yapma-yapmama, alışveriş, yemek pişirme tecrübelerinin olduğunu hatırlatayım.

kadınların bu konuda herhangi bir sorunu olmadığı varsayılmış sanırım.

varsayım doğruysa tam tersi daha çok tecrübeleri olduğu için kadınlara da sormak daha iyi olacak diye düşünüyorum.

bütün varsayımlarınız cinsiyetçi. saydığınız şeylerin hepsi kadınlar için de geçerli.

ben bunu sadece bir cümle ile belirttim. gereksiz tartışmalara gerek yok. siz önerilerinizi belirtip geçin lütfen.

istediğim şeyi istediğim şekilde sorarım da artık senin şu her duyuruya gelip bikbik etmenden, her şeye ve her cevaba saldırmandan sıkıldım artık. gelip bi ton gereksiz saldırgan laf ediyorsun sonra da cevap ver geç diye millete laf mı çakıyorsun bence onu asıl senin yapman lazım. he cinsiyetçi evet biz üstün sınıf olan erkeklere sordum bu soruyu sadece evet cinsiyetçiyim. bıktırdın buradaki insanları şu feminik feminik saçmalıklarınla.

mea ben sana bu tarz duyuruları yasakladığımı sanıyordum? ayrıca sadece erkeklere sormasında bir beis görmedim. kendi içinde bulunduğu durumu yaşama ihtimali en yüksek gruba sormuş bu soruyu.

evde yemek yapman her zaman daha hesaplı ve sağlıklı ancak ben bu konuda üşenip üşenmediğime bakıyorum. üşeniyorsam ya da çok acıktıysam veriyorum siparişi geçiyorum. zamanım varsa ve yapacak başka bir şeyim yoksa kendi başıma bir şeyler yapmaya çalışıyorum.

turnuvaya katılacaksanız her işin bir tekniğini en azından 1 aylık bir kursla öğrenip ondan sonra kendi kendinize çalışmanız daha mantıklı bence.

yoksa öğrenilmeyecek bir şey değil düzenli antrenman ile insan her şeyi yapabilir sonuçta federer'e rakip olmayacaksınız , kolay gelsin :)

geç değil. ders almadan zor, ama duvar varsa biraz yardımı olabilir.

geç değil de güç olabilir.
göründüğü gibi kolay bi spor değil. ( en azından benim için )
az çok topla oynanan her sporu oynarım, sahada sırıtmam.
raketi elime aldığımda da slice'lar, drop shot'lar atacağımı düşünmüştüm :)
gelen hiç bi topu karşıya geçiremedim :/

deli gibi disiplin gerektiren bir spor. eklemlere düşman. kendi kendine olmaz gibi. menisküsüne dikkat et.

Ders almadan gerçekten zor. Nispeten ucuz olan bir kurs bulup 2-3 ay gitmenizde fayda var. Sonrasını kendiniz de azar azar geliştirirsiniz.

Ennn kötü ihtimalle, tenisten anlayan bir arkadaşınızın size ders gibi bir şeyler öğretmesi gerekir. Ama oynamayı bilen biri, yeni başlayan biriyle tenis oynamaktan hiç mi hiç zevk almaz, aklında bulunsun.

Sıfırdan kendin oynayıp öğrenmen çok zor.

ya profesyoneller için diyorlar onu, tenis oynamak ayrı dünya yıldızı olmak ayrı. 40 yaşında da başlarsın tenise bir şey olmaz. spor yapmanın yaşı yok.

tenis pahalı bir spor. raketinden tut da topuna kadar her bir şeyi pahalı. videoyla öğrenemezsin. vuruş tekniğini düzgün oturtamazsan birkaç ay sonra kolunu, devamında da bacağını eline alırsın. paraya kıy, gerekiyorsa biriktir, bir tenis kursuna yazıl ya da özel ders al.

tenis her yaşta öğrenilebilir ve oynanabilir ama futbol ya da basketbol kadar kolay değil oynamak. "öğrenmek" gerekir.

ben 26 yaşındayım 25imde üniversitenin tenis kursuna yazıldım. kız arkadaşım rusyadan raket hediye getirmişti aybolmasın diye giriştik. şimdi bana sorarsan en sevdiğin spor nedir diye 1. capoeira 2. tenis derim. manyaklaşma seviyesine geldim boş zamanımda youtube'dan paso video izliyorum. 2.dönemin sonuna geliyorum. hafta 1.5 saat hoca eşliğinde 8 kişilik kadroyla antreman yapıyoruz. son ders 3 kişiydik. hoca maç yaptırdı. 2 rakibimi de 6-0 yendim. demek istediğim kafayı koyunca yapıyorsun. şimdi boş vakitlerimde antrenörümle haberleşip oynuyoruz. kesinlikle geç değil. benim de amacım turnuva vs değil. ayrıca imkanın yoksa tenis tekniklerini youtube'dan öğrenebilirsin ancak iyi gözlemlemelisin yoksa aynısını yapıyor gibi hissedip çok farklı hareketler çıkartabilirsin hatta kendini sakatlayabilirsin.

ben de o civara yakın oturuyorum, şu sıralar işsizim, çok vaktim var sana öğretebilirim. raketlerim falan da var.

Siyah al. Öbür türlü renkleri birbirine tutturmak için çok kasmışsın gibi olur, tonları da birebir tutmaz ayrıca. Bir başka neden de ekru olan güzel değil bence.

siyah olmayanlar biraz, nasıl desem, ucuz duruyor.

okulda kalmak?

(bkz: araştırma görevlisi)

yoksis.yok.gov.tr

(bkz: öyp)

www.yok.gov.tr

alttaki sorular içinse pm attım.

teşekkür ederim zor olduğunu biliyorum @ron dennis :) kadrolar zor açılıyor. ben şuanda sadece yüksek lisansı yapmak istiyorum dolayısıyla diğer etmenleri düşünmeden yol almak istiyorum ne desen haklısın. yüksek lisansın aşamaları yani yds ve ales'e girdikten sonra her aday yerleştiriliyor mu? okul mu yerleştiriyor ösym'mi? neye göre? yüksek lisans kontenjanları nerede yer alıyor? ...

Okul seçiyor
mülakat a alıyor yazılı sözlü ya da sadece birini
kendi okulunda yapmak istersen zaten seçerler bence başka okulda yapman daha iyi sonuçta aynı dersler olabilir ama hocalar ve ögretecekleri farklıdır.



Kontenjana göre
tüm Sınavların belirli oranları alınıp toplanıp oluşan Nota göre alıyorlar.

Yüksek lisans kontenjanlarını okul belirler.

@indescribable teşekkürler. okuldan bilgi almam daha mantıklı oldu. çok sağolun

yds ve ales'e giriyorsunuz. not ortalamanız, yds ve ales puanınız ile falanca üniversitenin yüksek lisans başvuruları başladığında başvuruyorsunuz (üniversiteler, ilgili enstitü sayfasında duyuru yapıyorlar alımlara dair. genelde 5-10 günlük başvuru süresi oluyor. mülakata giriyorsunuz. üniversiteden üniversiteye değişmekle birlikte, yazılı sınav olabiliyor veya olmayabiliyor. sonra mülakat notunuz, ales ve yds puanınızın ortalaması ile başvuranlar arasında sıralanıyorsunuz. kontenjan dahilinde yerleşiyorsunuz veya yerleşemiyorsunuz.

ancak yds puanı etkili olmayabilir, sadece 50-60 gibi bir alt puanı almak gerekebilir başvuru için. aynı şey not ortalaması için de geçerli. örneğin başvuru şartında sadece 2.50 üzeri olanların başvurabileceği belirtilir.

başvuru şartları üniversiteden üniversiteye göre değişir. sosyal bilimler enstitüsü sayfasına girip geçmiş dönem başvuru şartları ve sonuçlarına bakabilirsiniz.

hayatında yeni bir berkay var.

hemen siktir edip yenisini buluyorsun.

dostum kardeşim yoldaşım

benim eski hatun ki ilişki 2 senelik filandı bir gece öncesi sensin nefes alamıyorum sensiz yapamıyorum duramıyorum diye kulağıma fısıldadıktan bir gece sonrası içimde heyecan bitti sevgi aşkı hissedemiyorum şeklinde konuştu olay ayrılığa geldi.

beklemiyordun beklemiyorduk ama aynen juga başkan da yazmış hayatında veya aklında biri var sende hazırlıklı ol biraz toparlan sonra yenilere yelken aç

başka biri.

düşünce gücüyle bişey yapamazsın hocam. başkasını bulmuş işte, bariz.

Böyle durumlarda genelde ilk aklına gelen doğru çıkıyor. Senin ilk aklına gelen bence de. Çok üzerine gitme, o hata yaptığını hissedip telafi ediyorsa etsin, duruma göre bakarsın. Yoksa çek kendini geri.

benimde ilk aklıma gelen o ancak hiç soğutmadan kendini birden çaktı golü , o sebeple afalladım,Delendim şimdi insan durumu 1-1 yapmak istiyor ama yolu yok

duyuruda vardı benzer bir vaka, hatun kendisi erasmusa gidip boynuzu çakmıştı buradakine.

geçmiş olsun, ne mesaj at, ne cevap ver tüm kontağı kopar en güzel 1-1 bu şekil olur

Geçmiş olsun. Olan olmuş, önündeki maçlara bak.

Gönül ara bi güzel kalayla diyor ama dediğiniz daha mantıklı kahpe hayat kahpe insanlık soğuk suyumu yudumlayayım

Eğer bir şekilde devam etsin istiyosan hala (ki istememelisin ama ayrılık sonrası erkek zihni nasıl çalışır bilirim) aşırı kuul davran. Ne azarla, ne yapışkan ol. Azar azar konuş. Oralarda yalnız hissettiği bi an denk geldiğinde çark edecek.

Hala geçerli olur mu bilmiyorum zira dün gece alkolün verdiği de bir duygusallıkla yazdım zorlandığımı, bende öyleyim sadece düşünmeliyiz diye yanıtı aldım artık kuul olmak için cok gec olmuş olabilir

cool olmak icin hicbir zaman gec degildir. aradan 10 yil gecmesine ragmen diger tarafin kuul'lugu karsisinda hala cildiranlar var. bir süre cool olursan, olmadigin anlari unutacaktir.

başkası var.

hocam ara arkadaşlarını biraz kafa dağıt zamanın yoksa at bi mesaj dertleşelim sıkıntı yapma kısacası olacağı varmış boşver

iki şecenek var aslında;
- ya gerçekten içinde halletmeye çalışıyordu ve gittiği konserde uzak mesafe yürütmek istemediğine karar verdi. (illa kendisi yapması gerekmiyor arkadaşından bile görmüş/onun durumuna özenmiş olabilir)
- ya da gerçekten başka biri var birden çark etti.

Illa bir şeyler söylemek istiyorsanız, ‘bu derece ani dönüş hiç inandırıcı değil. Bari gerçekten bana ve en önemlisi kendine biraz saygın olsaydı da gerçeği söyleyebilseydin (başkası var diyebilseydin.) yanlış tanımışım,kendi değerini bu şekilde yalan söyleyerek düşüren birine fazla değer vermişim’ falan diyebilirsiniz. Gerçeği duymak, küfretmekten daha çok acıtır karşı taraf için. tabi düzgün bir insansa…

bu söylediğinizi söylesem adım gibi eminim sen halen benim için çok önemlisin sadece biraz düşümek istedim, yalan söylediğimi de nereden cıkardın ve türevleri şeklinde cevap verecektir

Nereden cikardiginizi acikca belirtin, empati yapmasini saglayin ve geri cekilin o zaman. Bazen en iyi yontem bir ayna tutmak oluyor. Ayrica varsin desin, mantikli baska bir aciklamasi yok cunku malesef. Aynisini siz yapsaydinis o ne dusunece,ti ya da ne kadar inanacakti?

%80 başka birini buldu.
%15 konserde birilerini beğendi. onlara "yürüyemediğini" düşününce ilişkinin onu bağladığını düşündü.
%5 konserdeki çiftleri gördü özendi uzakta bunun olmayacağını görünce alternatif arayışına girdi.

net başkasına gönlünü kaptırmış. oluyor böyle şeyler.

illaha başkasını bulmuş olması gerekmiyor, ama bu içinde bir şeylerin bitmediği anlamına gelmiyor. içinde bir şeyler bitmeyen birisi bunları söylemez. ama içinde bir şeyler bitmesinin sebebi başkasını bulması olmayabilir illaha.

ayrıca 1 gecede kimse 180 derece dönmez düşüncesinden muhtemelen bir süredir aklını kurcalıyordur.

Son durumu aktarıyorum, neden benim için çok değerlisin filan falan diye ayrılan birisi fotoğraflarımı checkinlerimi beğenip doğum günümde yazar döndükten sonrası için stepne olayına mı girişiyor yoksa cidden arkadaş olarak mı kalmak istiyor dert ortaklarım deyin hele bunun anlamı nedir

hâlâ başkası var. olur da o sepetlerse sen cepte kal istiyor. uzak dur, sil at hayatından.

bu insanlar tanımlamada da bahsettiğin gibi biraz salaklar, hatta aileiçi evlilik çok fazla olur rednecklerde, ondan da kaynaklı bozukluklar var çoğunluğunda. retarded diye tabir edilen cinste insanlar.

heralde sarhoşluk olarak bahsedilmiş, ben öyle anladım yani.

aslında orada redneck kelimesinin ifadesini yazmak istedim. asıl çözümlemek istediğim cümle şuydu: I like the way bourbon turns me into a redneck.

işte bourbun bunda conservative political opinions oluşturduğu için hoşuna gitmiş.

ifade tümden "bourbonun beni mallaştırmasını seviyorum" diye çevrilebilir.

Çok üzgünüm, hala anlayamıyorum :(

Şöyle bir cümle daha var mesela: It’s like the southern redneck and an Indian get in the mood together and they start dancing.

redneckler orta-güney amerika da yasayan, senınde yazdıgın gibi bir boktan anlamayan mal sınıfına verilen isim. Viskinin kendisini bu cahil salak sınıfına donusturmesini hosuna gidiyor olarak tanımlamıs. Sonucta ''redneck'' diyerek bir hakaret mevcut redneckleri eziyor sonucta ama bu adamın hosuna giden birsey demek ki.

İkinci yazdıgında da bir şekilde bu adamlar gibi olabilmek yazan kişinin hosuna gidiyor işte bunuda içki içtiği zaman yapabiliyor demek ki.

"It’s like the southern redneck and an Indian get in the mood together and they start dancing."

redneckler ile indian'lar (native americanlar olduğunu tahmin ediyorum) çok alakasız gruplar. yanlış anlamadıysam, adamın bourbonun etkisi olarak tarif ettiği şey "herkesi aynı seviyeye çekmek, ortak noktada buluşabilecek kıvamda bir en düşük seviyeye getirmek" gibi bişey.

ya da kafam karıştı :)

Bir nevi "Bu bourbon içimdeki redneck'i ortaya çıkarıyor. Ben de bu durumu seviyorum". Analoji kurarsak "Şu rakı içimdeki Müslüm dinleyen genci çıkartıyor. Bunu da güzel yapıyor"

Hakaret değil.

Aslında evet, ne denilmek istenildiğini anlıyorum ama doğru ifade edebilecek kelimeyi bulamıyorum.

ron dennis'in önerisi uygun kaçmayacak çeviriyi paylaştığım yerle. :(

yazılanların tümüne katılıyorum, aychovsky olsun t joe olsun loveinaflipbook olsun çok güzel açıklamışlar. alkışlamaya geldim. bu dayıt herhalde hafif entel de bi abi/abla, bourbon'u içince o redneck'lerin efsanevi kafasına ulaşıyorum diyo gibi.

indian'la redneck'in bir araya gelip dans etmesi görülecek iş değil zira redneck'ler çok tutucu ve ırkçıdır genelde. e bi de amariganlar zaten kızılderililere neler neler yapmış. yerli ve ırkçı amerikan, yerinden edilmiş kızılderili. bunlar ikisi şarkı söyleyip dans ediyor. düşünsene. hah işte o seviyeye getirecek kadar, bağnaz ve dangalak bir redneck kadar sakin ve mutlu oluyorum diyor. ama çeviri için soruyorsan onu bilemeyeceğim, zor bir çeviri olur.

redneck randal diye bi' meme karakteri var mesela çok komik, google'da aratırsan onlarcasına ulaşabilirsin. en sevdiklerimden bazıları,

encrypted-tbn0.gstatic.com (aile içi ilişki, ensest sevdaları)

i0.kym-cdn.com ("maymundan mı geldik diyon şimdi??" diyen redneck. tanıdık gelmedi mi?)

static.fjcdn.com (kadına şiddet)

bizdeki en yakın karşılığı kıro o lafın. Burbon yerine de rakı koyalım.
"Rakı'nın beni bir kıroya dönüştürmesi hoşuma gidiyor" gibi bir anlamı var.

bunun 1-1 çevirisi yapılabileceğini sanmıyorum. aslında orada metafor kullanarak bir duygu aktarmaya çalışılmış. misal iki arkadaş sohbet ediyorsunuz. siz diyorsunuz ki "alinin dersteki halini gördün mü tam şaban ya :)" bunu ingilizceye çevirebilirsiniz, şaban yerine jerk diyebilirsiniz ama o "şaban" efektini karşıya vermeniz zor.
ben çevirecek olsam burbonun beni ayyaş yapmasını seviyorum derdim herhalde.

söylenenlerin hepsine katılmakla birlikte, redneck bizim muhafazakar milliyetçi gaza gelmeye müsait eğitimsiz köylü tipinin bir amerikan versiyonu.
www.google.com.tr simpsons izlediyseniz bu aile redneck örneğidir mesela. kamyonet kullanır, fakirdir, eğitimsizdir, ama aynı zamanda amerikanın bağrına bastığı köylü aksanıyla konuşan bireysel silahlanma yanlısı tiplerdir.
bir de true blood da jason stackhouse mesela, southern redneck in on numara örneği. milliyetçi, silah meraklısı, kamyonet kullanan gaza gelen saftrik bir tip, beden gücüne dayalı işlerde çalışıyor.

ben amele derdim. zira redneck de beden gücüne dayalı çalışan ensesi yanık anlamına geliyor temelde. hani üst sınıf güneş altında çalışmaz, bunun ise ensesi yanıktır, güneş altında çalışır falan.


kızılderililer konusunda da, bu redneckler amerikan milliyetçisidir, genel olarak da ırkçıdır. o yüzden kızılderililerden pek hoşlanmazlar. (meksikalılardan, asyalılardan, liberallerden eşcinselllerden vs. de hoşlanmazlar.) herkesi aynı seviyeye çekmekten çok, düşmanlıkları bir kenara bıraktırmak, hani bir ülkücü ile bir kürdün birlikte halay çekmesi gibi.

Bourbon redneckler arasında popüler bir içkidir. Birçok bar kendi bourbonlarını satar, insanlar evde de yapar vs.

Redneckler cahil, şiddet eğilimli, evinde silah bulunduran, enseste meyyal, aşırı sağcı kimseler olarak resmedilirler. Adam içince redneck'e bağlıyorum diyor. Biraz hakaretamiz, ama kendini gururla redneck olarak tanımlayanlar da olduğundan kurtarır herhal

anjiyo dünyanın sonu değil ki. benim arkadaşım 82'li 3 kere anjiyo oldu. sanki ölecekmiş gibi bakma olaya, bir sorunu düzeltmeye çalışıyorlar sonuçta doktorlar, stand da takabilirler. ömrü daha da uzar hatta belki, bir anda kalp krizinden öleceği yerde.

Amcam 80 li yıllarda, anjiyo esnasında ölmüştü. o geldi aklıma. O zamanki tekniklerle, şimdikiler farklıdır değil mi? Yarın için Siyemi Ersek'ten randevu aldım.

Hemen karamsar olma, bi dur bakalım her şeyin çaresi var ameliyat olup iyileşecek ne var bunda? Git annene babana destek ol, enerjik ol biraz, enerjini onlarla paylaş. Sen nasıl hissedersen aynısı onlara geçecek. O yüzden git biraz enerji pompala, zaten herkesin morali bozuktur, sen destek ol. İyimser konuş.

sakin ol, panikleme, vicdan yapma. dur bi önce sürece odaklan.vicdan yapmak yerine onu mutlu edecek şeyler yap, sürpriz yap çiçek al filan çıkar bi gezdir, ona da moral olsun.
kısacası kötü hissini iyi işlere dönüştür.
geçmiş olsun.

ne yaptın yahu dur hele. anjiyo dediğin ne ki? hergün yüzlerce insan oluyo anjiyo. sakin ol da bundan sonraki yıllarda kalbini kırmamaya çalış.

Geçmiş olsun. Kesinlikle sakin ol ve kendine gel. Anjiyo artık çok normal bir şey. Bundan sonra ikinizin arasını hiç bir şey bozamayacak bak gör. O geçinemediğiniz yılların acısını çıkaracaksınız.

anjiyonun sonucu hep kötü olacak diye birşey yok ki. ayrıca anneni üzmen konusunda da kendini çok yargılama. sonuçta sen de insansın. üzgün, canın sıkkın, sinirli olabilirsin, tartışabilirsin. ergenken yaptıklarına hiç takılma. ergenlik zaten saçma sapan şeyler yapılan bir dönem. herşeyi ben bilirim, annem, babam birşey bilmiyor dediğimiz zamanlar. bu dönemin özelliği bu, herkes yaşadı, yaşıyor. kötü bir evlat değilsindir bence, hatta annen eminim seninle gurur duyuyordur. anneler, çocuklarını ne yaparsa yapsın hep sever. yanlış hatırlamıyorsam sen de annesin. çocuğun ne yapmış olursa olsun kızamazsın, küsemezsin, her zaman seversin çocuğunu. annene çok geçmiş olsun. iyi düşün herzaman.

Genelde insanlar bunu vefat sonrası yaşıyor, bunu şu an yaşamak çok güzel. Çünkü iş işten geçmiş değil, tamir edebileceğin birçok zaman var. Çünkü anjiyo artık normal bir prosedür. 30 küsur yıl önceki sistemle şimdi bir değil.

koşuyolu kalp hastanesinde GÜNDE 90 civarı anjiyo yapılıyor ve bir çoğunu izledim, öyle tehlikeli bir şey değil, senin rahmetli amcanda ciddi bir sorun vardı demek ki, ondan öyl bir sonuç doğurmuş olabilir. Yoksa topuk damarına kadar inildiğini gördüm ben anjioda. Korkma yani, tıkalı damarı açacaklar, daha sağlıklı olacak.

Ama sen yine de kötü bir evlat olduğunu düşünüp annenle barışmaya çalış. Anne bi tanedir.

geçmiş olsun, sıkma canını hemen. anneannem maşallahı var 80 yaşında ve daha geçen sene bilmem kaçıncı anjiyosunu oldu. teknoloji çok gelişti, siyami ersek'de iyi hastane bildiğim kadarıyla.

git bunları olduğu gibi annene söyle, kadıncağızı mutlu et

geçmiş olsun. bence anneye "hasta olduğum için böyle yapıyo, acaba durumum çok mu kötü" diye hissettirmeden iyi davranmak lazım.

Ilk isimde engellemislerdi. Bir süre https ile girebildim. Daha sonra ultrasurf kullanmam gerekti. Ultrasurf denenebilir.

Engellendiğini zannetmiyorum. Çünkü hem telefondan girebiliyorum, hem de bizde facebook youtube dahil hepsi açıktır zaten. İş bilgisayarı olduğu için program kurma alternatifim de yok maalesef :(

bilgiişlemci arkadaşlarla konuşun sertifikalarla ilgili bir sorun olabilir.

ayrıca bilgisayarın tarih/saat ayarları doğru mu buna bakın.

@teknikekip tarih saat doğru
@argent sözlüğe giremiyorum diyemem hacı :)

Bir de 188.132.185.40 adresine girmeye çalışıyorum 403 forbidden diyor. Siz biliyor musunuz ip ile girmeyi

sonu 40 değil 4. ama o şekilde girmiyor. 188.132.185.4

Hosts dosyasını o ip ye göre düzenledim mamafih sonuç aynı. Bence sayfadaki bi dış bağlantı yüzünden çöküyor sayfa

fuckbuddy kardeş ne olacak başka.

bak emin misin? daha iyi, daha türkçe, az daha cinselliği azaltılmış bi şey yok mu bunun için?

zülküfte, neden bilmem, hala bi ero-çağrışım var. evet zülküf olabilir ama daha light cinsellikli başka bişi?

açık ilişki

open relationship

tutku ve ihtiras varsa behlül
yoksa ilişme (olumsuzluk eki -me değil.)çengelli iğne gibi bir şey.

sekize.. pakize gibi mi okunuyor, hafize gibi mi?
(öyle deme, arada büyük fark var)

Ne emmeye ne gommeye

hüseyin.

ama fb de olabilir. fenerbahçe yani.

bence mustafa deyin; ama bildiğin fuckbuddy

(bkz: seviştiğini duyurma merakı)

ron,
hipotetik bi ilişki bu. ben değil, bi arkadaşım ayrıca.

yanında biri varsa o saç diplerine baksın. eğer yoksa ince dişli tarak ile beyaz havlu uzerine tara saçlarını. bit varsa duser. ama sirke varsa dusmez.

ya eylulcum bit mi kaldı aslında. oyle durup dururken bitlenen yok çocuklugumuzdaki gibi. huylanmışsındır sen.

Ezcanelerde de sampuanlari kolayca bulunabiliyor. Bir de boyalı saça bit gelmez derler.

Saclarim boyali zaten. Bu gecede birden bire kaşınmaya başladı ama diplerim kepeklenmiş yine. Alakasi olabilir mi?

tatlı tatlı kaşınıyorsa seboreik dermatit olabilir. iri iri kabuklanmalar mı var?

bende de kepek vardı.
panten şampuan çok iyi geldi.

Evde kedim var. Ondan gecmiş olabilir mu bu aralar fazla sokak kedileriyle hasır nesir. Kabuklanmalarda var ama sanki farkli bir kasinti da var of allahimm :(

sen de seboreik dermatit'in ağına düşmüşsün. bit falan değildir, sebore zaten böyle kaşındırır ve kabuklanmalar olur, yazık... :(

O ne ya. Yıllardır kabuklu kepekletim var benim. Kendi haline bıraktım.@mesgulsun sanirim ne demek o?

dönem dönem atakları olan, hiç geçmeyen bir cilt hastalığı eylül. senin sadece saçlı derinde var sanıyorum. burun çevresne, kulaklara, göğüs bölgesine, kaşlara bile yayılabilen değişik bir hastalık bu.

kabuklanmalar ondandır. kepeklenmeye de sebep olur. tatlı tatlı saatlerce kaşındırma gibi süper belirtileri vardır

aşırı kuru bir cildim var. Kepeklenme sanırım ondaN. Umarım huylandığım için kaşintım artmiştır. tüm uykum kaćtı şu an. Umarım bit değildir.

saçtaki kepeğe yıkandığınız sudaki kireç oranının da etkisi olduğunu biliyor muydunuz? çok dertliyseniz saçınızı şişe su ile bir iki kere yıkamanızı tavsiye ederim. head and shoulders ile. kepeğe karşı muazzam etkili.

bit için değil de kışın böyle kurumalar kaşınmalar için pirdolin kullanıyorum ben, baya iyi geliyor. bi dene denemediysen.

geçen 10 yılda olanlar yine tamamen aynı mı olacak? öyleyse istemezdim. ama spesifik bir zaman diliminde (2011-2012 yılları falan) kısılı kalmayı isteyebilirdim.

bende de hiç geçmek bilmeyen bir geçmişe özlem var bu arada.

merhaba. ya çok alakasız ama gece 20:50'de müzeyyen senar konseri var ntv'de. al bi 35 lik belki cevabı kendin bulursun.

valla bana da hep geçmiş daha güzel gelir. olumsuz şeyler yaşamış olsam bile eskiye dönük her şey güzel geliyor.

kesinlikle

Bana öyle gelmiyor ya, geçmiş hiç kesmiyor beni. Kötü şeyler yaşamadım aksine çoğu şey güzeldi ama döner misin deseler dönmem. Gerçi daha 20,5 yaşındayım 30umdan sonra belki dönmek isterim :D

yok hocam günümüzdeki halimizde geleceğimizin geçmişi. sen gelecekte bugünü özlemiş olacaksın. geçmiş gelecekten iyi değil. sadece her bulunduğumuz andaki sorunları oldukça büyütüyoruz...

etmem. her yaşın keyfi başka. 10-11 sene önce 14-15 yaşlarındayım. babam daha yeni vefat etmiş sayılır. o şoku atlatmaya çalışıyorum. kötü bir dönem geçirdiğim için lgs'm kötü geçmiş ve kötü sayılabilecek bir okula düşmüşüm. dikiş tutturamayacak gibi oluyorum.

sonra dikiş tutturdum gerçi en çok sevdiğim, en güzel geçen senem, öss'ye hazırlandığım sene olmasına rağmen o seneye de dönmek istemem. geçmiş geçmişte kalır. ben anı yaşarım.

25 yaşıma geldim. okulum bitecek. sadece tezim kalmış. bıcır bıcır bir yeğenim var, dayı dayı diye sayıklıyor. evim var, barkım var. beni sevenler var, benim sevdiklerim var. işim gücüm olacak. belki evleneceğim, belki çoluğum çocuğum olacak. bunlar da güzel şeyler. geçmişe özlem güzel ama geçmişe takılıp kalmamak lazım.

12 yasında olurdum. Ve hiçbi şeyi değiştiremezdim. Bizimkiler yine ayrılırdı, dil mil öğrenmezdim yine, kemanı yine bırakırdım, yine aptal yerine koyulurdum, kalp kırardım vs vs... Bugününü iyi geçirmek için kendini parçalaman lazım. Iyi şeyler yapmak, iyi düşünmek, iyi şeyler yemek, iyi şarkılar dinlemek elinden ne geliyorsa...

10 yıl öncesine dönmek isterdim, aslında şöyle 13 sene öncesine dönemiyor muyuz? dönebiliyorsam onu tercih edeyim. şu anki hayatımdan da memnunum ama geçmiş daha güzeldi evet.
50 sene sonra da bugüne dönmek için kesin takla atarım.

geldi.

duruyor?

Mobilden giremiyorum ya

bende mobilde de sıkıntı yok.

Tmm bana kapamislar snrm^^

www.youtube.com

gogol bordello grubu süper. "start wearing purple" şarkısıyla başla. gerisi gelir :)

www.youtube.com

i'm only joking!

\m/
www.youtube.com

bu haftasonunu dnb'ye ayırdım. al

www.youtube.com

soundcloud.com

(git: www.youtube.com

hot chip - over and over

şimdiki zamanlar için uygun yaş bence.

olabilir. ama ben olsam daha geç doğururdum.

geç.

cocugunla arandaki yas farki fazlalasacagi icin gec.

ama kendi hayatini yasamak adina da erken.

fiziksel ve ruhsal olarak anne acisindan super bence, hatta biraz gec bile. artik insanlar 27-28'de ancak duzen kurabiliyor, haliyle cocuk da gecikiyor. ama cocuk 12 yasindayken 50 yasinda olmayi da istemezsiniz sanirim, cok buyuk fark olusuyor bu durumda.

anam beni 19'unda mi ne yapmis. ben simdi 20 yasindayim mesela, kadina bakiyorum hala 30 yasinda gibi. cocuk acisindan cok olumlu ve hos bi sey bu. cogu arkadasim ikinci veya ucuncu cocuk, anneleri hep 55-60 yasinda. bakiyorum da benim kadar samimi ve yakin olamiyorlar analariyla gordugum kadariyla.

cocuga anne degil ayni zamanda arkadas da olabilmek gerek. o yuzden yardirin derim. adini dermayster koyun lutfen kiz erkek fark etmez. anlamini sorarsa nufus mudurune de dedemizin adi dersiniz.

ideal bence

ablam o yaşta kalmıştı. normal bence.

tamam erken değil, ama geç de olduğu söylenemez. benim eşim 32 yaşında ikiz doğurdu. 40'a kadar yolu var artık. (yine de 35'ten sonra biraz zor olabilir)

normalin sonu / geçin başı.

sahip olacağınız çocukta 31 yaşına kadar beklerse gebelik sürelerini de sayarsak yaklaşık 63-64 yaşında torun sahibi olacaksınız. bence daha fazla vakit kaybetmeyin.

çocuk yetiştirmek zaten çok yorucu ve zor olduğu için 31 yaş erken değil.

sağlık açısından soruyorsanız artık öyle 30'undan sonra doğurmak tehlikeli gibi bir görüş yok. Evet şartlar daha riskli hale gelebilir ama çok daha ileri yaşlarda doğuran kadınlar var. Hele zaten annelerimizin kuşağına bakarsanız ilk çocuklar erken yaşta olmuş olabilir ama 40'lı yaşlara denk gelen çok çocuk var.

annelik yapabilmek açısından soruyorsanız kimse iki dakika sonrasının ne olacağını bilemiyor o yüzden arada yaş farkı az olsun çocuğun filan yaşı da görülebilsin demek çok safça. Ayrıca "arkadaş" olmak gibi birşey yok. Anne anne olmalı yani. Arkadaş olalım deyip bilinçsizce evlenip çoluk çocuğa saniye düşünmeden karışanlar yüzünden boktan bir nesil geldi geliyor.

Çocuk sahibi olmak için asıl sorulması ve endişelenilmesi gereken konu başka ama bunu da burda söyleyince adamı linç ediyorlar.

normalin sonu / geçin başı +1

erken olmadığı kesin. ancak çok geç de denemez.

o zaman doğurayım ben bir tane :)

mesglsn sanirm bn yatiyrm + 1
Ne bileyim, benim sülalede en erken 34 yaşında doğuruyorlar, genelde de 38-40 civarı. Anneler manneler de böyle. 31 bana normalmiş gibi geliyor. İşyerinde de genelde 30-36 arası doğuruyor millet. Geçen bir hocamız 46'sında doğurdu. O bana da bir fazla geldi.

gereksiz bir iş. yaştan bağımsız olarak.

şimdiki zamanı filan yok bunun, modern hayat dedikleri saçmalık içinde doğadan benliğimizden koptuk.
30 yaş bir kadının doğurganlığı için çok önemli bir biyolojik yaştır. 30 a kadar hamile kalmayan kadında dişi hiç hamile kalmadığı için üreme faliyetleri azalıyor ve hamile kalma ihtimali çok düşüyor. ama 30 dan önce 1 kere doğum yapmış bir kadın 45 yaşında bile tekrar hamile kalabilir. vücut tekrar kullanma ihtimali olduğu için her daim hazır tutuyor.
velhasıl kelam. 30 geç.

gayet normal, herkes ilk çocuk olarak düşünmüş ama, zaten insanlar ikinci ya da üçüncü çocuğu bu yaşta yapıyorlar, yani 27-35 yaş arası hamilelik en yaygın ve normal olanı. çocukla arandaki yaş farkı da tam kıvamında olur ayrıca.

ya kardeşim tamam "strong and independent woman" ayağına hiçbir şey yapmak istemiyorsunuz, imkanınız olsa çocuğu da erkek doğursun diyeceksiniz tamam da saçmalamayın ya. yeni neslin bozuk olmasının sebebi çocukların erken doğması yani öyle mi? ne alakası var? istiyorsanız 40'ınızda doğurun, ben bu yanlıştır ya da kötüdür demiyorum ama "anne annedir, ne arkadaşlığı" yaklaşımı da komple saçmalık.

aileden söz ediyoruz burda. "büyük insan" figürleri çocuğun gelişiminde çok önemli rol oynar ki bunlar da genelde anne baba oluyor. ben 15 yaşındayken annem 60 yaşında olsun istemezdim işin açığı. kendimi şimdiki kadar rahat hissedemezdim. arada ciddi bir kuşak ve anlayış farkı oluşurdu çünkü eminim.

20 yaşında çocuk doğurmak lazım demiyorum. bu yaşlar da çocuk için erken. daha kendini bile tanıyamamışken insanın çocuk yapması doğru değil. anam kendisi de der, "senin zamanında hiçbi şey bilmiyodum o yüzden biraz arıza oldun sen" diye ama bu demek değil ki 30'dan önce çocuk yapılmamalı.

anne aynı zamanda arkadaş olmalıdır evet. annelik çocuğu emzirmek, beslemek, büyütmek, ihtiyacına koşmaktan ibaret değil. dediğim gibi, 40 yaşındakiler çocuk yapmasın ya da yapmaları sağlıksız olur demiyorum ben bu ayrı bi konu ama genç yaşta doğurmak çocuk için bence avantaj.

ben kendi çevremde gördüğümü söylüyorum. şu an annesi 40-50 yaş aralığında olan arkadaşlarımın tamamına yakını anneleriyle samimi ilişki içerisindeyken, 50 yaş üstünde olanlar "eh anne işte yea" mertebesinde. çoğunun iletişimi bile çok kısıtlı.

anne önemlidir olm. hadi çocukken tek görev "annelik" olabilir ama oğlunuz kızınız 20 yaşına geldiği zaman da "anne"ye ihtiyaç duyacak. o zaman da ağzına emzik mi vereceksiniz? yaşların yakın olması bu açıdan avantaj. ben başımıza bi hastalık, kaza bela gelmezse 5 sene sonra anamla italya'yı orayı burayı gezmek istiyorum mesela. ha ben de sevgilimle gezeyim istiyorum ama sevgilim yok nabiyim, anacağızımı götürürüm.

şimdi sen 40 yaşında doğursan çocuğun bunu yapabilecek mi? en genç zamanlarında annesinin yaşlandığını, elini eteğini çektiğini görecek çocukcağız. süper bi anne olabilirsin ama üzülür bu durumda velet. genç anne daha iyi. "moruk tuzu uzatsana aq" dersin çocuğa.

siz mesela hiç 50 yaşında milf gördünüz mü? görmezsiniz. çünkü o ideal anne yaşı değildir. eyyorlamam bu kadar.

ne açıdan baktığımıza bağlı, fizyolojik olarak en ideal yaş değil. geç sayılabilir.

ben 31 yaşındayım eşim 30 yaşında. ben artık istiyorum eşim de 1 sene daha bekleyelim en azından biraz daha hayatımızı yaşayalım diyor da daha ne hayat yaşaması zaten 1.5 senedir sevgiliyiz evleneli 7 ay oldu ve kendisiyle 11 senedir kankayız. tatillere gittik beraber sıçana kadar içtik takıldık daha ne bekliyoruz diyorum sanırım hazır hissetmiyor. benim de hormonlarım azmış durumda belki ona okuturum sizin düşüncelerinizi diye sormak istedim.

Normal

eşin istemiyorsa çocuk istiyorum diye ısrar etme bence. belki gerçekten hazır hissetmiyordur kendini baba olmaya. taraflardan biri istemiyorsa zorlamamak lazım. seneye demiş, seneye olsun o zaman de geç.

Hazır olmadan çocuk yapmama kısmına katılıyorum. 31 ve 32 arasında fark yok nasıl olsa. Olmadı, seneye ısrar edersin "Hadi, zaman geçiyor" diye. Bu kısmı eşine okutturacaksan önceden haber ver ki sileyim. Ya da değiştirip "Evet, çok acil çocuk yapmak gerek. Çocuk gelince hazır olunur zaten" falan yazayım.

yalnız 2 çocuk istiyorum onu da düşünmek lazım. aralarında 1 yaş olsa süper olur. eşime de okutturucam :)

ideal

Benim icin gec bile.

neresi erken yahu? millet aklını kaçırmış. birkac sene daha ilk hamileliğini yaşamazsan bida hicbir zaman anne olamazsın. 12. sınıf biyoloji dersinden hatırlıyorum. (swh)

fizyolojik olarak ilk gebelik için geç
psikolojik olarak cevabı sen daha iyi biliyorsun

ha 31 yaş geç diye hiç mi anne olmayalım? tabii ki hayır

kimden olduğuna göre er ya da geç olabilir...

ya bence geç yaaa benim annem 33 yaşında beni kucagına almış allahım şu an ne sorunlar yaşıyorum bi bilseniz..

benim annem de 33 yaşında anne olmuş ama mesela aramız süper iyidir hiç sorun çekmedim biraz da kişilikle ilgili bence o.

beni annem 42 yaşında doğurmuş(Kaza kurşunuyum :P), aramızda hiçbir çatışma vs. olmadı. yaşla değil, kişilikle alakalı bu durum bence de.

İlk çocuksa geç.

(bkz: standing wave)

üye değilim, benimkinin bir işe yaradığını sanmıyorum. aktif bir dernekse, bir ' x mezunları' kültürü oluşturabilmişlerse işe yarayacaktır ama bence bu nitelikte derneklerin sayısı da çok azdır.

Değilim. Aktif aslında dernek de ben eksikliğini hissetmedim hiç.

mezun değilim henüz ama az kaldı, olmayı düşünmüyorum. pek hatırlamak istediğim bir yer değil.

Üye değilim. Bizim derneğin bildiğim tek işlevi üye kartıyla kampüse giriş hakkı vermesi. Gereksiz.

"old school" eski usul, eski kafa gibi şeyler oluyor. Bu yüzden bence "eski kafa candır" daha uygun.

hangi sektör ki bu? sen ne okudun?

mühendissen ford otosan eder, arçelik eder vs vs. kurumsallar daha anlayışlı

hizmet sektörü. ben mühendislik okudum fakat marketing alanındaym. masterı econ alanında yapcam

firmaya sorman lazim, hepsinin uygulamasi farkli

Kurumsal firma ise yarım güne bir şey demez, 1 gün olursa biraz problem edebiliyor.

Bazı firmalar yıllık izniniz karşılığı izin verebiliyor.

Little miss sunshine

Soul kitchen

@halitkin ikisi de izlendi. Teşekkürler

(bkz: 127 hours)

@ron dennis, izlendi.

thelma and louise güzel bır yol filmidir. özgürlük duygusu üzerine düşünebilirsiniz, sıkılmazsınız ama hayata bağlayıcı mıdır bilemem.

yes man

Tüm filmler izlendi. İlk gelen filme bağlayacağım kendimi sanırım.

walter mitty
what we do in the shadows

50/50

The Princess Bride
Tais Toi

The pursuit of happiness...

The Greatest Game Ever Played

Belki
the legend of Bagger Vance
Miracle
Goal! The Dream Begins

neden ben diye birşey yok ki, bu herkesin yaşadığı birşey. kimisi çok erken yaşta annesini, babasını kaybediyor. onlara en çok ihtiyaç duyduğu zamanlarda annesiz, babasız kalıyor. hayat böyle birşey ve ölüm hayattaki belki de tek gerçek.

O durumda teselli etmek çok zor, daha doğrusu kendini bırakıp ağlaması daha iyi geliyor gibi. Bırakıp yanında rahatça ağlaması daha iyi gibi, ne desen kar etmeyecek ki. Bir de "Neden ben" kısmı zaten henüz olayı kabullenemediğini gösteriyor gibi, o yüzden ona peçete, su, kolonya ve kucak servisinde bulunurdum daha çok. Belki dışarı çıkıp iki hava almayı teklif ederdim. (Gerçi dün akşam buna pek uygun değildi)

sadece yanında olurum. varlığımı hissettiririm, zamanı gelmeden, ki bu durumlar için en az 1 aydır, hiç konuşmam "o" konu hakkında.
ihtiyacı olduğunda da, ki değer verdiğim biriyse bilirim o zamanı, sadece sımsıkı sarılırım.

bu dediklerinin daha fazlası ablamın başına geldi/geliyor. ben bir şey yapamıyorum. ben olamasam da eşi ve annem hep yanındalar. ablam bir şekilde geleceğe ümitle bakabiliyor. ve ablam "neden ben" dediğinde hepimiz kahroluyoruz.

"neden ben?" biraz benmerkezcil insan yakınması gibi gelir bana hep. bu senin arkadaşın için de geçerli mi, yoksa sadece zamanında duyduğu ve aklına yerleştirdiği için mi bu kalıbı kullanıyor bilemiyorum. ama ölüm herkesin başına gelecek bir şey, ne sözler var bunun hakkında üstelik. bunca zaman önce olmuş olayları hala kabullenemediyse altında başka bir sebep de olabilir.

en iyi teselli şu anda sahip olduklarını hatırlatmak olur bence. onun dışında kafasını da dağıtabilirsin tamamen farklı konulardan bahsederek, ama bunu sanki durumu umursamıyormuş havasında yapmamalısın tabii ki. farklı konular arasında farkettirmeden geçiş yapabilirsen kafası güzel dağılır, iyi de hisseder kendini.

bütün bunlara rağmen yine dönüp dolaşıp aynı konuya geliyorsa o zaman yapılacak pek bişey yok, demek ki kasti olarak yapıyor (aklına getirmeyi, kendine acı çektirmeyi). sarılırsın, saçlarını okşarsın, sakinleştirmeye çalışırsın.

bir şey söylemek veya daha kötü durumdaki insanları örnek göstermek hiç bir işe yaramaz. tek yapabileceğin sarılmak, okşamak, yanında olduğunu göstermek. bir şey söyleyeceksen belki onun iyi olan yanlarını gösteren şeyler söylemek en fazla.

iki ay once babasini kaybeden 5 yasindaki yegenime herkesin bir gun oldugunu, genellikle yaslaninca oldugumuzu, ama bazi insanlarin daha erken oldugunu, ve bu konuda yapabilecegimiz hicbir sey olmadigini, bunun hicbirimizin sucu olmadigini, babasinin kendisini hep sevdigini ve her zaman onu kalbinde hissedecegini soyluyorum. ablama hicbir sey soylemiyorum. duruyorum sadece.

Asla ve asla onun acısını başkalarınınki ile kıyaslamayın. yani herkesin babası ölüyo, bak bilmemkinin de öldü falan demeyin.

Bırak ağlasın, içini döksün. zamanla geçecek zaten. siz de sadece hepimizin gideceği yer orası, napalım kaderin önüne geçilmiyor işte falan dersiniz en fazla.

ağlasın rahatlasın rahat bırakın derim.
anneannemi zamanında köyde annesinin mezarına götürmüştük, annesini 2-3 yaşında iken kaybetmiş hiç hatırlamıyor, annesi vefat edeli ise 80 sene olmuş düşün artık, o bile kaldı bişi diyemeden usulca ağladı.

(bkz: küçük vampir)
(bkz: der kleine vampir)

Akıllı pireler, başını vermeyen şehit.

demiryolu çocukları
dev şeftali
bi de enid blyton'un serilerini severdim
ama en çok harry potter

Şeker Portakalı
Küçük Prens

kucuk prensti. hala oyle

Yeniyüzyıldı galiba, her günbir ktaip veriyordu bir ara. Dünya klasiklerinin çocuk versiyonlarını onun sayesindeo kudum diyebilirim.

Hayal gücüme büyük katkısı olan Jules Vernenin kitapları, aya yolculuk ve Jack Londonunkiler favorimdi ve David Copperfield teki o duygusallık. Define adası. Pinokyo. Ömer Seyfettin hikayeleri. Kaşağı özellikle. AĞlamıştım.

Muzaffer İzgü'nün Anneannem serisi, Rifat Ilgaz'ın Bacaksız serisi, Cahit Uçuk'un Herte Verte Pitte serisi, Samed Behrengi elbette, Enid Blyton'un serüven serisi (soluksuz okurdum), Küçük Vampir serisini de çok severim, Pıtırcık serisi tabi ki, Dört Kafadarlar'ın korku kitapları vardı onları çok severdim, bir de resimli Hint Efsaneleri ve mitoloji kitaplarım vardı bayılırdım.

Saydıklarının hepsini hatırlıyorum, Yalvaç Ural'ın bilmeceleri vardı bende de:)

cevap arası derlemesi; şu ana kadar geçenlerden tanıyabildiklerim: jules verne, gülten dayıoğlu, muzaffer izgü, enid blyton, r.l. stevenson, vasconcelos, dickens romanları; Seyfettin öyküleri, j.k.rowling

harika harika döktürün durmayın

@cursed chico: david copperfield duygusaldı da iki şehrin hikayesi vardı bi de dickens'ın o da çok fenaydı ya

london'ın vahşetin çağrısı di mi her klasikte vardı

çocuk kalbi vardı aklıma vasconcelos'tan geldi ne alakaysa :)

Ökkeş serisini hatırlıyorum.severek okurdum.

Kimse yazmamış ama bir de Gülten Dayıoğlu vardı. Çok okudum çocukken ama lanet ediyorum şimdi o ucuz dramlara. Daha şanssız bir çocukluk geçirmiş olanlar Kemalettin Tuğcu falan da okumuş olabilir.

kara elmas vardı. ah ulan 38 defa okumuşumdur. gururlu bir aygırın hayat hikayesi. sarı vardı sonra sefil bir köpek. demiryolu çocukları, robinson, Huckleberry Finn, mercan adası bir çırpıda saydıklarım.

@buff: benim okulda sınıf kitaplğında kemalettin tuğcu, gülten dayıoğlu, ömer seyfettin vardı zaten kitaplığı biz oluşturuyorduk.

dayıoğlu'nun ucuz dramları vardı belki ama Türkiye'nin gerçeği ucuz olmaya mahkum edilmiş dram ki. Tuğcu'da da durumun bu olması tesadüf değil. Yapacak şey yok, alın işte benim şansım ailemin abim ve bana çocukken çocuk klasiklerinden iki seri alması.

edit: Mark Twain geldi, evet yav huck finn ve kedüsü :)

@godoşu beklerken hiç mi hiç katılmıyorum sana. Dram sündürülüp cıvıtılarak ucuzlaştırılabilir de ya da misal Sait Faik'in öykülerindeki gibi olduğu haliyle alınıp basitliği içerisinde bir kıymetle sunulabilir. Gülten Dayıoğlu bokunu çıkarmıştır işin, kullanmıştır dramı. Çocuk bünyesi için de fazladır ayrıca o kadar ucuz dram. Biraz hayal gücü açıcı şeyler yüklemek gerekir çocuğa. Her neyse.

Ülkü Tamer'i ekliyorum listeye. Günışığı Hoşça Kal diye bir kitabı vardı mesela, kaliteli dram nasıl olur mük-kemmel bir örneğidir. Hala duruyor bu kitaplar kütüphanemde, olmayanları da alıyorum kendi çocuğum olursa okuturum diye.

@buff

Doğru diyorsunuz. Denecek çok şey var aslında. Ben şöyle özetlesem işin bana nasıl göründüğünü: Bize Arabesk hayatımızın her alanında değişmeden ayak uyduralım ve yetinelim diye öğretildi sanki... Size katılıyorum ama nasıl desem şimdi koyduğum başlık bile duyarsızlığın daniskası gibi geliyor. Kitap okuma şansınız oluyorsa Dayıoğlu'nu bir süre sonra eliyorsunuz zaten. Ama okulun tek rafına biri gidip Dayıoğlu koymuşsa, 50 cm kara bata çıka falan km uzaktaki okula yürüyen çocuğun başka şansı yok...

Ülkü Tamer'in anca bazı şiirlerini bilirdim, şahsen not ettim, teşekkür ederim.

Alexander Dumas geldi aklıma ek (Siyah lale)

Çocukken hayvan gibi okurdum 1. Sınıfın sonunda 3. Sınıfın Kitaplarını okumaya başlamıştım.

Kemalettin Tuğcu Gülten Dayıoğlu filanda okudum. Sevmiştim ben çok mükemmel olmayabilirler ama b.k atmaya gerek yok bende kötü bir etkisi olmadı lisede Yüzüklerin efendisini okudum. O zamanlar filmi yoktu çok sınırlı bir kitlesi vardı. İlk ve orta okulda Jules Verne, küçük Çaplı klasikler, bolca çizgi roman ve küçük çocuk Edebiyatı okudum. Çocuk kalbi sokak Çeteleri, Robinson Cruise, filan falan.Lisede Türk ve dünya klasiklerini okudum. Komple 1 2 eser Hariç. Üniversite'de ise çok daha fazla okudum.

Inanılmaz faydasını gördüm. Evlenince tv almak yerine salonu kütüphane yapacağım tv izlemek yerine evleneceğim kişiyle kitap okurum diye düşünüyorum. Çocuklarımı da Kitaplı ortamda büyüteceğim.

Monte kristo kontu ilk oduduğum ve sonra her 2 3 yılda 1 tekrar okuduğum klasiktir en Sevdiğim kitap.

Insan ne ile Yaşar ise beni en çok etkileyen kitaptır. Hala Yön verir bazı konularda.

Harp ve sulh geç okudum iyi ki öylr olmuş tadını öylr aldım.

Sefiller , suç ve ceza sonraki favorilerim. Mükemmeller
Faust ayrı bir deha.
Beyaz geceler aşk için birebir.

100. Ad, Afrika'lı Leo, ve Semerkand okumadan geçilmemeli

Ve tabii Agatha Christie. Mükemmel dedektif hikayeleri

bi dakka bi dakka.

faust'u mu okudunuz çocukken, anlamadım :D

Ortaokul dönemi çocukluğa giriyorsa evet

@kbkb: yav teşekkürler, ben bunu da merak ediyordum tam.

bazı çocuk kitaplarını oturup tekrar okusam mı diye düşünmüyor değilim de :) nasıl olur acaba.

kitabın güzelliği yıllar geçtiği gerçeğini bastırsa, ben yine çocuk olsam.