ben hiç yatmadım, oruçta tutmuyorum sayılır mı? :S

ben kalktım yatıyorum Allah kabul etsin,

ouzo 12 ve ben hala ayaktayız sayılırsa :)

zzzzzzzzzz......

akit gazetesinin vardı, "gazeteler ikiye ayrılır kullanılanlar ve okunanlar" diye
a2.sphotos.ak.fbcdn.net

sayılır mı? :)

mobil imza.

burdan sana ekmek çıkar muhtemelen: adsoftheworld.com

sonuç?

kedidir kedi.

seviyorsan git konuş bence.

cool story bro.

yahu sabahtan beri cankurtaran'a aşık oldum diye okuyorum. simsiyah kardeşini okuyunca bi kıllanmadım değil ama zencidir demiştim, anı-hikaye kategorisine sözlük yazarları için hiç gerek yok ekşi itiraf var, bunlar oraya aitler bence :D

Bence de kedi, ya da kirpi hoho

ters takmış olabilir misin?

Sorun lenste değil gözde olabilir. Makyaj malzemesi, çapak, kuruluk vs gibi. Önceki gün çok dumanaltı ortamdaysanız olabilir mesela.

@baldur +1 lens ters takılmış olabilir.
aylık lens ise eskiyince yapıyor arada böyle,
bu aralar göz nezlesi yaygın ondan da olmuş olabilir.

iyice yıkyamamışsındır toz olmuştur belki üstü ya da lensin ömrü bitmiştir

ters değildi, hatta emin olmak için tersini de denedim. Daha paketi açalı 2-3 hafta oldu(2 aylık olandan). göz makyajı yapıyorum, geceleri temizliyorum ama belki onun etkisidir.

havalar sıcak, göz kuruluğu olabiliyor. devam ederse bir doktora görun, damla filan verir, rahat edersin.

buyuk ihtimal (bkz: konjonktivit) baslangici

lensi takmadan önce lens suyuna bak. eğer kontaminasyon fazlaysa demek ki bir önceki gün sirkülasyonun olduğu bir yerde bulundun. lensi takmadan önce solüsyon ile yıka. takarken içine 2-3 damla solüsyon damlat. o şekilde tak.

lensi bazen istemeden de olsa hor kullanırsın. gözle görmediğin deformasyonlar oluşur. mesela bizim arkadaş lensini yırtık takmaya çalıştı. lokal bir yırtık vardı ve 3 günlük lens diye kullandı da.

bir de acuvue'nün tanıtımlarında "makyajı temizlemeden önce lensi çıkarın" diyor.

3 kuruşluk lens gözünden kıymetli değil. olmuyorsa lensi hemen at. zorlamaya gerek yok.

Eğer ellerini tam olarak durulamayıp lensi alıp gözüne taktıysan o da yakabiliyor.

1 hafta gözlük takıp gözünü dinlendir.

solüsyonu değiştirdim, bugün durum yine aynı. pazartesi doktora gidicem.

bu replikten şıklar arasında en uygunu bence C olur

bariz b
"hak etmenin bununla hiç ilgisi yok" gibi bir anlama geliyor hatta.

www.richeobscure.com
(b)

ben getirteyim, ortak kullanalım. peyote ne ki?

kaktüs, suyu içiliyormuş lsd ye benzeyen kafası varmış. etken maddesi meskalin.

salvia divinorum yasadisi maddeler arasinda gecmiyor sanirim ama ne kadar kolay elde edilir bir bilgim yok.
peyote isimli bitki meskalin icerir ve meskalin yasadisidir.

salvia ocak itibariyle yasa dışı statüsünde.
peyote'nin de öyle kredi kartıyla alınacağını sanmıyorum.
hem yasal hem kolay hem güçlü halüsinojen madde yok.

salvia da yasadışı oldu diye biliyorum geçen sene. bana böyle gidip elimi kolumu sallayarak alabileceğim bir şey lazım. morning glory(gündüz sefası sanırım türkçesi) yasal mıdır? yasalsa yeterince güçlü müdür?

ufak çaplı bir kimya laboratuvarın varsa morning glory'nin 200-300 tohumundan az biraz kafa yapıcı lsa sentezleyebilirsin evet. tohumları yiyeyim dersen kusarsın vs değişik bir kafa olur o da tabii.

akşam sefasıyla gündüz sefası aynı değil sanırım aynı mı yoksa? biri açıklasın

bu nazar kovsun diye duvara asılan, nohuta benzeyen dalganın da kafa yaptığını okumuştum duyuruda, adını hatırlamıyorum saman nezlesine iyi geliyor diye kaynatıp buharını çekmiş birisi kafası güzel olmuş. aslı astarı var mıdır peki onun? bir de tantum reçeteli mi satılıyor?

arkadaşlarımın cinsiyet bağlamında istatistiklerini tutmuyorum. sayı olarak sayamam üşendim şimdi de konu olarak pek bir ayrım da olmuyor, geyik, iş ile ilgili şeyler, sıkıntısı olanın sıkıntısı vs vs gibi konular e yani erkeklerle de aynıdır konu başlıkları zaten.

0

edit: gece gece çok kötü hissettim kendimi

3-4-5 bilemedim

2 karı ortamı ayarlar yarın öbür gün

0

algida secicilik den başka bir şey değil.

ayağını sürüyosan demek:)

önce o pembe yastığı yere bırak.

hhoo sen gene iyisin. bizim bi arkadaş var elini attığı 6ayda evleniyo. geçen bı kıza yazdı kızın sevgilisi yoktu. bir ay sonra sevgilisi -bizimki değil tabi- ailesinden istemiş vermişler. evleniyorlar yakında.

oynama

o girdiğin sayfa kendini habire yeniliyor o yüzden olur ama gözle görülmeyen bi mikrop kadar ufaktır :P en güzel anlattım

yukarıda söylenenler harici okunan sayfa ile kota dolduramazsında, text veya biraz resimli binlerce sayfa belki biraz kota doldurur. download, müzik dinleme ve video izleme dışındaki şeylerle kota dolduran adama ödül veririm ben :)

Bir bilgisayar malzemecisine gidip sorun var öyle bir kablo ben almıştım. PC ekran girişi gibi bir girişi ve de diğer ucuna da skart girişi takıyorlar( DVD playerdakiler gibi) o şekilde bağlanabiliyorsunuz.

vga to scart veya hdmi to scart tipi bir kablo gerekiyor;
şöyle bir şeyler; urun.gittigidiyor.com

sahibine faydası yok ego tatmini dışında ama arama ile bir soruyu görenlerin doğru cevabın hangisi olduğunu bulması için önemli tik.

kişisel olarak tik atılmamasını önemsemiyorum ama bazıları gerçekten de arayıp bulmuş ve doğru cevabı vermiş olmana rağmen bu duruma saygı göstermiyorlar. yani bazıları var ki hiçbir şekilde tik kullanmıyorlar. o zaman sinir oluyorum tabii.

yoksa bir faydası yok. diğer kullanıcılara faydası var ama lunedor'un dediği gibi.

Sahibine somut bir faydası olduğundan değil. Sadece söylediğin şeyin "duyulduğunu" hissediyorsun. İletişim tamamlanıyor. Kutular boş kalınca bana sanki duyuru sahibi soruyu sorup basıp gitmiş de millet orada haybeye konuşuyormuş gibi geliyor.

sigorta yeterli gelmiyor olabilir veya sigortaya giren kabloda sorun olabilir, elektrikçi çağırırsanız halleder, bilginiz yoksa siz bulaşmayın pek.

lunedor +1

ya fazla akım çekiyor klima ya da aradaki kablo ince kesitli. bir elektrikçi bakmalı. sırf sigortayı yüksek amper takarsanız gerektiğinde sigorta atmaz ve yangın çıkabilir.

konjüktvit olabilir. doktor değilim yine de bir doktora göster.

çok fikrim var da görmeden bir şey diyemem gerçi görsem de diyemem zira doktor değilim. bu yüzden alerji, mikrop kapması, göz nezlesi, konjüktvit vs vs gibi onlarca sebepten hangisi olduğunu öğrenmek ve tedavi ettirmek için göz doktoruna gidiverin bir zahmet.

ist'daysan bu ara göz nezlesi salgını var, ben geçen pazar oldum, damla verdiler iyileşir gibi oldu, bikaç gün elim yine gözüme gitti kaşınınca ve tekrarladı.. bugün tekrar doktor yolu gözüktü, sana tavsiyem sen de git..

benim de sulanıyor. çok fazla bilgisayar ve tv'na maruz kalmaktan benimkisi. sizde de aynı şey olabilir mi?

mallık belirtisi de olabilir. sözüm meclisten dışarı.

boşvermişlik belirtisidir.

ermislik, akli basindalik belirtisidir amk.

depresyon değil de durumundan memnun olmama belirtisi heralde.

(bkz: güzel aldırmazlık)

rahvan gitsin eşiğinin aşıldığının göstergesidir.

Psikolog olarak diyim ki depresyon belirtisi değildir. Ama kişi altta yatan depresyonu maskelemek için böyle bir tutum sergiliyor olabilir. Mesela Manik Depresif bozukluğu olan hastaların yaptığı budur. Tabii her sürekli alay eden MD değildir. Ancak "altta yatan depresyon" kişiyi değerlendirir / düşürken akılda tutulması gereken bir unsurdur.

biz saray'da yaşıyoruz, dedemler de öyleymiş aileden galiba.

Toplumun genelinin açık ara mal olmasından kaynaklanıyor.

"Biz onları binlerce aday arasından seçtik ve yetiştirdik." (ekşi, 13)

İnternet kullanıcılarının bir moda girdiği yok. Biz standart insanlarız, interneti kullanan özel marjinal bir grup değil.
Uzayda mı yaşıyorsun bilmiyorum ama, etrafına biraz bakıp insanların ne kadar cahil cühela, bağnaz , sığır olduğunu görebilirsin rahatça. Hatta televizyonu açıp yerel kanalları birkaç saat izlemen yeterli. Ya da parti ayırmaksızın siyasetçilerin üslubuna, tavırlarına ve dümenciliklerine bakman. Asıl aksini iddaa ettiğini görünce ben bir yaşıma girdim.

Şimdi sen ciddi ciddi toplumumuzu güzide, eğitimli, mantıklı, sorgulayan, bilgili, kültürlü vs vs bir toplum olarak mı görüyosun ?

Aziz nesin eşiğine de geldiğimize göre buradan bir yanıt çıkmayacak.

ben eğitimliyim (halbûki belirli kalıplarda duşünmen için devletin tezgahından sadece daha kaliteli çıkmış bir fabrikasyonsun) karşımdaki ise cahil...cühela...(ki bunu hangi değerler ölçütûne göre söylüyorsun...senin?)gibi eskimiş argümanlar dışında bir cevabı olan?

:) Bu halkçı tavırlarınıza hastayım.
Cahil cühelayı neye göre söylediğimi şöyle örnekleyeyim sana. Yarın ilk iş bir kahvehaneye girip, en temel soruları sor. Genel kültüre dair, genel geçer bilgiye dair, bilime,sanata,felsefeye,siyasete,spora, boka püsüre. Aklına gelen en basit soruları sor mümkünse. Bir yıl kaç hafta diye sor mesela. Cevapları not edip istatistik çıkar. Neye göre söylediğimi çok iyi anlayacaksın.

Herhangi bir kalıpta düşünmem için kimsenin tornasından çıkmadım. Aksine senin gibi düşünmüyor olduğum için beni birilerinin tornasından çıktığımı idda etmen çok akılcı gerçekten.


Ayrıca ciddi ciddi soruyorum sen hangi memlekette yaşıyorsun hocam? Türkiye bambaşka bir yer bizim mi haberimiz yok ?
Bak tekrar soruyorum:
"Şimdi sen ciddi ciddi toplumumuzu güzide, eğitimli, mantıklı, sorgulayan, bilgili, kültürlü vs vs bir toplum olarak mı görüyosun ? "

eğitimli olmak insanın sahip olabileceği erdemlerden bir tanesi, ekşi sözlüğün eğitim seviyesinin türkiye geneline oranla yüksek olması doğal. Ama sözlük yazarlarının toplumu aşağılaması dürüst bir insanın sürekli "yahu bu insanlar çok şerefsiz çok yalancı" demesiyle neredeyse eşdeğer.

Halk eğitimli değil ama ne zamandan beri insanların sahip olabileceği tek değer eğitim oldu arkadaşım söyler misin?

Konu ekşicilerin burnu büyüklüğûnden nereye geldi.

felsefe derken neyi siyaset derken neyi bilim derken neyi ve sanat derken neyi kastediyorsunuz? Batı normlarının belirlemiş olduğu genel geçer değerleri mi?

kusura bakmayın ama siz de aynı tornadan geçtiniz bende. Sorun sizn geldiğiniz yeri ve o toplumun bazı değerlerini -ekşiciler gib- buyuk bir burnu buyuklukle yerin dibine sokmanız. Ben sadece bunu yapmıyorum. Yoksa sizden üstün değilim. Aksine sizinle aynı tornadan geçtim. Herhangi bir çobandan da üstün değilim.

ha ama bir eğitim mucizesi olan summerhill school gibi bir yerden mezunsanız onu bilemeyeceğim.

demeye çalıştığım şu, en azından o insanlar halkına tepeden bakma gibi bir yanlış içine girmiyorlar, bu durumda skor biraz eşitleniyor. rüşvettir, yalandır, bunların gerçekleşmesinin eğitimle alakası yok zaten o konuya hiç girmiyorum bile. Yani halk sizden daha dürüst diye belirtmedim.

Ayrıca eğitimi arayıp bulmuyoruz, senin o tepeden baktığın insanlar bir yerden sonra çocuklarını okullara yollamaya başlıyorlar, büyük ihtimal senin deden veya ondan önceki nesil de tepeden baktığın eğitimsiz insanlardan biriydi.

En temel bilgileri, batı dayatması olarak görüyorsun sıkıntı çok büyük.
Burda bu şekilde tartışmak çok saçma oluyor yalnız, bir mesaj atıverin ordan devam edelim. Kime ne dediğim anlaşılmıyor.

sosyal medya denen şey ego tatmini için var zaten. dolayısıyla birilerini kendini sürekli başka şeylerden üstün görerek ego tatmin etmesi gerekiyor. bu kimi zaman kim milyoner olmak ister yarışmacısı olur, kimi zaman başka bir sosyal medya figürü olur, kimi zaman toplumun tamamı olur. amaç ego tatmini olduğu için her yol mübah.

bir de tabi algılama ilgiyli durum var. mesela ben senin bu yazdığını "hayır ben sizin gibi değilim, farklıyım" çabası olarak algılayabilirim.

lord çok önemli bir noktaya parmak basmış, ha ekşi yazarları kendini halktan üstün görmüş, ha da sen onları yargılayarak kendini üstün görmüşsün, pek bir farkı yok.

Bende de ayno durum olmuyor değil, ama bu durumlarda kendime söylediğim şey benim de hatalarımın olduğu ve onları kolayca göremediğim, hatta her insan gibi hata yapmadığıma kendimi inandırabilmemdir.

@colonizer

güzel anlatmışsın...cok yararlandım ama son dediğin olmamiş sanki.

ya sev ya terk et der gibi olmuş. :)

@saat

her türlü bilginin ve görgünûn herhangi bir örgün öğretim tezgahından geçtikten sonra kazanılan bir şey olarak görmen de sendeki sıkıntı.

eğitim dedigimiz sey gunumuzde sadece öğretimidir. Öyle eğitimliler var ki hödük. Öyle egitimsizler var ki prof olacak nitelikte. Bilim tarihi bilmeyen felsefe tarihi bilmeyen sanat tarihi bilmeyen adamın sorgulama kapasitesinin de olmayacağını dusunmek bunum ancak orgun ogretimle kazanıldıgını varsaymak inanılmaz bir yanılgı.

@justo

kendimi üstün görmediğimi anlatıyorum zaten de lord un da dediği gibi algılama safhasında böyle bir durum olabilir tabii ki.

@bu nick tam yirmi alti karakter

Burda genellemelerden bahsediyoruz. Konuşmalarımız hep o yönde fark edersen mutlaka marjinal örnekler olucaktır.
Ben burda eğitimlilerin sorgulama seviyesinin, eğitimsizlerden çok daha ileride olduğunu söylüyorum genele baktığımızda. Hatta öğrenim seviyesiyle doğru orantılıdır mutlaka.

Eğitim diye bahsettiğim şey okul değil. Örgün eğitim görenlere demiyorum egitimli diye. Bilgili, kültürlü kişilere diyorum. Dolayısıyla eğitimsiz insanlardan çıkıcak profesörü hakikaten merak etmekteyim.

Naçizane düşünceme göre; ekşi sözlük binlerce bilginin bir araya geldiği bir yer,yazarlar okuyarak her şeyi bildiklerini,kavradıklarını uzman olabileceklerini zannediyor,psikoloji konusunda uzman falan değilim yorumlarım lise 2 ders kitabından hatırladıklarımla ekleyebilirsem kendini ekşi sözlükle,yani grupla özdeşleştirme gibime geliyor,kapalı komünite olmasının da büyük etkisi var.
Bir de Dunning kruger etkisini ekleyeyim bari hehehe :)

ekşi sözlük öyle bir yer ki çoğu insan burada 2. hatta 3.kişiliğe bürünüyor.
her zaman derim sözlük annesini beğenmeyen insanla dolu.

iyi de medikal soru sorarken zaten güvenmeyin diye uyarıyor?
güvenmeyeceksem niye sorucam diyceksin,
haklısın.

öncelikle kafan güzelmiş güle güle kullan

ve o lustral vs bakkaldan alınmıyor zaten temin sürecinde yeterince koruma var. ayrıca günümüz ticarethane mantığındaki doktorların rastgele yazdığı ilaçları daha önce deneyenlere sormak mantıklı ve sağlıklı bir yaklaşım bana göre.

elbetteki alkol aldım tarzı sorulara yanlış cevaplar gelebilir ama burada eczacı ve doktorlar da var duyuru sahibi doğru onlarca cevap içinden işine geleni yapıp ölüyorsa doğal seleksiyonun hikmetinden sual olunmaz demeli bazen de.

birnevi mantıklı ama zannediyor musun ki doktorlar ilaç vermeden önce tahliller yaptırıyor yüzüne bile bakmadan ilaç veriyorlar yani türk halkı için pek bir değişim olmaz zaten doktorlar ilaç vermeye bayılıyor

yardım/hakkında kısmında şu yazıyor zaten:

"Sağlık sorunları ile ilgili sorulara biz hassasiyet gösteriyoruz, burada yazılan her şeye inanmayın: (git: 25523)"

ama bilinçli yardım ve cevaba bilinçli yaklaşım da iyi birşey sonuçta...

edit: link uçmuş ama uyarayim yetkilileri..

kimse kimseye zorla ilaç içirmiyor ya da sahte doktor diploması göstermiyor. herkes kendi fikirlerini, tecrübelerini paylaşmakta özgürdür. soruyu soran kişinin ağzına ilaçları sokmuyor kimse. evet, aynı ilaç farklı kişiler üzerinde farklı etkiler gösterebilir. ama bunu en başta ilaç şirketleri göze alarak o ilacı piyasaya sürüyorlar. misal, ben alerji olsam ve rahatsızlığımı açıkça yazsam, aynı şeyleri yaşamış birisi bana pekala güzel bir cevap verebilir. buna engel olmamalıyız...

mantıklı bir öneri gibi geldi ama bence "Lustral al mışıl mışıl uyursun" diyen kişi ne kadar denyo ise "aa Lustral diye bir ilaç varmış hemen alayım da uyuyayım" diyen de denyodur.

ilacın reçeteyle veriliyor olması da pek önemli değil kanımca, zira her evde eskiden kalma ilaçlar depolanır, gidip ordan Lustral bulup içebilir.

öyle bir sınır var zaten de 120 km/s değil tabii. hatta bmw'lerin kadrandan çok daha hızlı gidebilecek motorlarının olduğu ama bu yasak sebebiyle sınırlandığı efsanesi dolaşır hep.

Hız limiti olmayan yollar da var, ayrıca arabalarınızı alıp herhangi bir pisti kiralayıp çılgın atma özgürlüğü anayasal bir hak :)

yarış motorlarında bu hız limiti 300km ile sınırlandırılmış, ama yurtdışından gelen araçlara bakıyorumda ferrariler mesela 350 km yapıyor.

ayrıca düşünürmüsün, kim 120 km ile giden bir araç almak ister?ben istemem şahsen.

aracın yapabildiği maksimum hız 120 olsa da hız limitinin 30 olduğu yerde 100'le gider insanlar. ona nasıl limit koyacaksın?

bmw de calismis biri olarak cevapliyorum sinir var araclarda, fakat bir yasak yok, sadece teknik anlamda aracta problem cikma ihtimalini cokca arttirir hiz.

yani bi aracta olabilecek teknik ariza sayisi 280 de 100 e nazaran coktur cünkü extrem seviyelerde zorlanir arac.

ayrica teknik olarak bir aracin hizi gücüyle alakalidir ve siz bi araci hareket ettirmek icin güclü motorlara ihtiyac duyarsiniz ayrica yokus etc seklindeki durumlar icinde güclü olmali arac bu durumdada hiy bir ek sonuc aslinda.

sinirin düsük hizlara konmama sebebi ise satislar, neredeyse herkes aracinin sadece katettigi km larak 1-2& sini 170 km üstünde yapar.ama herkes daha hizli ve güclü araba sahibi olmak ister.

şimdi sollarkenki hız farkına ek olarak, rpm gerçeği ve şanzıman olayımız var, elbette elektronik ya da mekanik düzenle hıza sınır getirilebilir lakin 8000 rpm ve yeterli güç üreten bir motorun 5. fitesde 250 görmesi normaldir, kadrana da bu işlenir.

8000 rpm ihtiyaçtır çünkim bunun 1. fitesi 2. fitesi falan var. dolaylı olarak araçları tasarlarken hızı mekanik olarak limitlemek, aracın gücünü azaltacağından, işlev o bu zırt pırt derken mantıklı bir sebep uydurulabilir diyorum.

tabi bunları derken para ve insan doğası faktörlerini göz ardı ediyorum.

capon polis arabalarinda varmis galeba filmde gormustum

ben direkt araba üretimine sınır getirilmesi taraftarıyım.

etrafta çok fazla araba var. göt kadar mahallemde sağlı sollu park etmiş araçlar var. istanbul trafiğinin hali malum. dünyadada sürekli yeni modeller çıkıyor. ya önce bi elinizdekiler eskisin iyice amına koyyun arabanın tepe tepe kullanın ondan sonra yeni modeller çıksın. araba şirketlerine de yeni model araba yapmasınlar demiyorum yapsınlar ama üretmesinler talep olursa versinler 3-5 tane de bokunu çıkartmadan.

Almanya'daki bazı otobanlarda hız limiti olmadığını biliyoruz. Ayrıca bir çok arabada hız 240 km/h'e ulaşınca elektronik bir devre yakıt iletimini keser.

kümesel baş ağrım var sayılır mı?
şu an kafatasımın içinde restorasyon çalışması var gibi hissediyorum :S

lodostan o lodos felaket

hakketten,ondanmıydı
perişan olduk annemle beraber

yaz ve ramazan dönemi her konuda olduğu gibi bu konuda da bir durgunluk yapıyor. eylül gibi geri dönüşler fazlalaşır.

aşk diye bir şey yok biz bazı duygu durumlarımıza aşkı mazeret ediyoruz o kadar.

Hem huzurlu hem huzursuz hissediyorsun.
Sürekli yanında olmak istiyorsun bir yandan da egon savaş veriyor.
Aşk deli işi bir şey.

bak ben oldum. İlk görüşte hiç tanımadan etmeden (tam filmlik hatunum ha) hiç haberi yoktu adamın ülkesine, şehrine taşındım, mahallesinde ev tuttum bir şekilde kendimi fark ettirdim yani teklif ondan geldi ama aslında herşeyi ben kurgulamıştım tabi bunu öğrendikten sonra manyadı :( -erkeklere seviyorum demeyeceksin...
Aşk anlatılmaz birşey, gerçekten sana ormanda 10 kaplan gücü verebilen birşey,yapmam dediklerini yaptıran sınırları, sorunları dinlemeyen birşey. Ama gel gör ki bu mantıksızlık, bu saçmalama, bu deli cesareti hali sürdürülebilir değil. Her ne kadar halen daha anın büyüsüne inanıyorsam da aşkın mutlak şart olduğuna inanmıyorum hele iyi bir şey olduğundan ciddi şüpheliyim.
Yine de bi kere ol fazla saçmalamadan bi de öylesini yaşa derim :)

hiç gerek yok aşka maşka tüm huzurun kaçacak. şuanın tadını çıkar

ask diye bir sey var.ve o duyguyu anlatabilmek icin yasamak gerekiyor bence.

yatağa uzanıyorum, karnım gurulduyor ve birden onu hatırlıyorum. neden? ilk zamanlar onunla birlikte uyuduğumuzda heyecandan sindirim sistemi hızlı çalışır, sonuç olarak karnım guruldardı. gülerdik beraber, uykumuz kaçardı bu gülmelerden.

markete giriyorsun, cips alacaksın, onunla birilikte 10 tanesini birden aldığın ve etrafın şaşıran gözlerle bakması aklına geliyor.

sıçıyorsun o aklında, tavayı tutuyorsun o aklında, sağda o solda o.
mına ko. böyle bir şey olabilir, emin değilim.

hayatının merkezine oturuyor herşeyi ona göre planlıyorsun sabahın köründe sırf onu 3 5 dakika görebilmek için dersin olmadığı halde otobüs durağına gidiyorsun

Sabah dişini fırçalarken, kahvaltını yaparken, otobüsle bir yerlere giderken, müzik dinlerken, film izlerken, kısacası her an her dakika aklına o geliyorsa aşıksın demektir.

www.eksisozluk.com

geyik diyorsan, unutulmayan kezban sözleridir herhalde.

çok var abi onlardan.
(bkz: kezban tipi türk kızı)
(bkz: kezbanat bahçesi)
(bkz: unutulmayan kezban sözleri)

Klozete atıp parça tesirli bomba tandansı yakalayabilirsiniz.

temizlikte kullanabilirsin heralde. diline değdirirsen elektrik çarpmış gibi oluyosun, eğlenceli. çeşitli reaksiyonlarda kullanabilirsin.

sıcak su ile lavabo açmakta kullanın olmadı 1kg hcl ile tepkiyip tuz yapın.

lunedor'un söylediğine bok atmak gibi olmasın da, konsantre asidin içine atmayın :D

@hophophoba tepkiyin dedim zaten içine atın demedim ben ama nasıl tepkiniyorlar bilemiyorum :)

Vucuduna değdirme yakar!

ya zaten aşk da böyle bir şey değil mi? tanıyabileceğin, vakit geçirebileceğin, eğlenebileceğin ya da yanında rahat hissedebileceğin kişiye hissettiğin yoğun duyguya aşk diyoruz işte. sonra da bu duygu öyle bir hale geliyor ki, ruh eşimsin, hayatımın baş rolüsün bilmem ne oluyor. o sırada gerçekten ruh eşi olan ve murphy'nin kayınçosunun yanında sefasını süren insan ise sizin gibi bir pırlantadan mahrum kaldığından habersiz oluyor.

yani, o anki durumlara göre avutuyoruz kendimizi sürekli. ha belki 10 ilişkiden 1'i cidden murphy'den sakınmayı başarmıştır. o da kara sevdaya falan dönüşür, yine bok olur her şey.

yeterince içiniz karardıysa bitireyim artık yazıyı.

Aynı frekansta olma durumu, "yanında eğlenebildiğin, rahat hissedebildiğin"e filan tekabül ediyorsa çok basit yaratıklarız sonucu çıkıyor. Yani maymun da o kadar kriter gözetiyordur araştırsanız. Eğer böyleyse bu, gerçek aşkı hiç bulamayacağını bilmekten daha iç karartıcı.

aşk tesadüf hacı
ve evlenenlerin çoğu ortada kalmamak için buldukları son kaleye sığınan tipler

Kesinlikle sana katılıyorum. İlişkilerin büyük kısmı bu şekilde.

Dün bir arkadaşa, bu yukarda anlattıklarımın benzeri şeylerden bahsedince konu tesadüflere geldi. "Çok alakasız bir şekilde çok alakasız bir zamanda biriyle tanışıp, birlikte olmak/kalmak için mücadele vermedikçe aşık olunabileceğine inanmıyorsun." dedi bana. O ana kadar tam olarak bu sınırlar içinde düşünmemiştim ama sanırım doğru. O zaman tabii şu soru ortaya çıkıyor: Tesadüfün büyüklüğü, rastgeleliğin boyutları herkese göre değişir.

Bana göre bu, dünyanın öbür ucunda yaşayan başka milletten bir arkadaşının senin yaşadığın şehre gelen arkadaşı ile tanışıp; ilk anda ayaklarının yerden kesilmesiyken; öbürüne göre çalıştığı iş yerinde benzer zevkleri olan akranı birini bulmak olabilir. Yani oradaki alternatifsizlik belki de konumuzla ilgisiz ve hatta bizzat tesadüfi. Hem birinci örnekte o iki kişiyi bir noktada buluşturan olaylar silsilesinin, diğer ikisini bir araya getiren olaylardan daha ilginç olduğunu iddia edemeyiz, elimizde bir terazi yok.

Ama bak şöyle de bir şey var: Üniversitede ya da iş yerinde ya da sabit bir arkadaş ortamında bulunduğu iddia edilen doğru kişilerle, aradaki aşılması gereken engellerin çok büyük olma ihtimali az. Muhtemelen öbürüyle aynı sosyo-ekonomik gruptansın, muhtemelen aile yapıların benzeşiyor, hatta muhtemelen benzer değerlerle yetiştirildin ve aynı partilere oy veriyorsun. Hele hele iş yeri söz konusuysa: Aynı şehirde yaşıyorsun ve sürekli berikiyle burun burunasın.

Naçizane fikrim şu, fiziksel koşulların engelleyiciliğinin az olduğu zamanlarda, iletişimsizlik ve buna bağlı kişisel çatışmalar daha fazla baş gösteriyor. Hatta tam da bu nedenle baş gösteriyor. Hani incir çekirdeğini doldurmayan konularda sökün eden, şiddetli sevgili, karı-koca kavgalarından bahsediyorum. Galiba pek çok insan ruhunun derinliklerinde bi yerlerde mücadele etmek istiyor. Bu tabii edeceği, etmeye hazır olduğu anlamına gelmiyor ama istiyor. Müsait ve uygun olanı buldu, huzura kavuştu diye bir şey yok yani. Ota boka aşk denmesi de bundan sanıyorum. Aşk, kimyasal bir şey olabilir ama uğruna mücadele etmek insanı yücelten bir şey orası kesin. Çoğu insanın bir tarafı mücadele etmeyi yemiyor. Ahkam kesiyor gibi olmayayım benim de yemiyor.

şöyle bir entrym varmış ki konuyla az buçuk alakalı galiba, kendimden iznimle alıntılayarak;

"aslında herkesin tek bir eşi olduğuna inanmak zor olsa da anlaşabileceğimiz ve aşık olabileceğimiz insan sayısı 1 milyon kişi bile olsa yaşadığımız 7 milyarlık dünyada bu 1 milyondan birini bulma şansımız %0.0142857142857'dir. bu bağlamda eğer mutlu bir ilişki varsa ortada o kişi ruh eşi sayılmalı ve bu değer verilmelidir aksi halde bu 1 milyondan ikincisini bulma şansımız %0.0002039184 olur ki bu da matematikte ihmal edilebilir bir istatistiğe tekabül eder."

monopoly
satranc turnuvasi (oehh )
jenga
trivial pursuit
cirit atma
ata binme
ok atma

frp oynayin ama sahur yapmayi unutmayin ara verin :)))

vay be ne siteler var :/
katil kim zevkli oluyor kalabalıkta.

feist - let it die

(bkz: feist) - (bkz: it's cool to love your family)

edit: bu şarkı ama albüm değil, idare et artık.

(bkz: Riot on an Empty Street)

female vocal demişsin, yeni gördüm ama bunda da feist var zaten. feist manyağı bi duyuru olduk.

florence and the machine - what the water gave me
www.youtube.com

lissie - in sleep
www.youtube.com

fıtık ihtimali var, boyun veya bel fıtığında sıkışmaya başlayan sinirlerle ilgisi olabilir gibi geldi ama doktor değilim feci sallıyor da olabilirim.

ihmal etme doktora git..

nöroloji doktoruna görünün derim

dokunmatik mi klavye mi. asıl mesele bu bence.

Blackberry daha ciddi duruyor, Iphone ise daha fun.

klavyeli dersen blackberry, dokunmatik dersen iphone ile kısıtlama kendini. illa ikisinden biri ise iphone'u seçerim iş için yıllarca kullanıp ısınamadım blackberry'ye.

hacı abi bir yaşıma daha girdim uzun zamandır ilks eni blackberry mi diye soran duydum

galaxy nexus

kesinlikle iphone. şirkette 200 kadar kişide blackberry vardı. iki sene zarfında sadece 6 tanesi arızalanmamış. tuşları düşen, joysticki arızalanan, facebook uygulamasına basınca twitter uygulamasını açan, ekranı çizilen, pili şişen, açılmayan, bilgisayarla şarj olmayan.. o kadar cihaz vardı ki...

Yani neredeyse olabilecek her tür arıza oldu. Bu kadar adi bir cihaz daha görmemiştim. Zaten dünyada bazı ülkelerde iflasını açıkladı ve piyasadan yavaş yavaş çekilmeye başlandı.

İstersen iphone 3gs al ama kesinlikle iphone al. Blackberry'yi artık kurumsal firmalar bile tercih etmiyor.

image.chromefans.org
ayrıca iphone tabi ki. blackberry yakında battı batar. batmasa bile çok dandik bi telefon. iphone varken başkasına bakma bile. iphone'un işletim sistemi ios piyasadaki tüm işletim sistemlerini döver. en kısa nedeni bu.

öyle bir tur çok zor be abi yani haritada bir bak yerlerine anlarsın sebebini, barcelona-paris'i kapsayan olabilir bir ihtimal de, en iyisi aynı şirketin farklı turlarına katılıp birleştirmek gibi geldi.

haklısın harita sıkıntılı biraz ondan bulamıyorum zaten ama en popüler şehirler 2li bulabiliyorum ama 3lü bulamadım henüz

kendi yatağıma baktım şimdi bazayla arasında 10cm fark var ve sorun olmuyor. ama 150cm kısa değil mi yahu? :S

lunedor; en olmasın o.!

@curiosita evet en olması gerek sanırım, bu arada baktım 150cm daha yaygın gibi geldi gugıla göre :)

not: benim yatak en olarak da 10cm kısa :S ne biçim yatak almışım ben yahu ama hala sorun yok kullanılabiliyor :))

baza ve yatak olarak sormuşsun. neden farklı alıyorsun, anlamadım. aldığın bazanın ebadında al işte, çok farklı ölçülerde yataklar mevcut. çift kişilik baza ve yatak ölçülerine bak bir. ülkemizde henüz bir standart oluşturulmadığı için, tekstil ürünleri bulmanda sorun oluyor. yatak pedi, çarşaf, nevresim, yatak örtüsü almaya kalkınca sorun olabiliyor. bu yüzden bu ürünlerin tümünü üreten yataş' a bakmanı öneririm. ürünleri de sağlamdır. uzun yıllar deforme olmadan kullanırsın. yatak büyüklüğü içinse; odanın ölçülerine göre karar ver. temizlik açısından ise; bazanın yerden yüksek, altının kolay temizlenebilir olmasını tercih etmelisin bence.

bu kızla yeterince uğraşıldı, hatta fazla uğraşıldı. bence üstüne daha fazla gitmeye gerek yok.

hayır hayır hocam konu bu kız değil, böyle davrananlar lütfen yanlış anlaşılmasın.

hala bacak bacak üstüne atmakla mı saygı arıyoruz yahu? geçelim bunları yıl 2012 marduk gelecek bak yakında :)

yalnız 2:46'dan 2:47'ye geçerken yüzünün aldığı hale bakar mısınız?

bacaklarda problem , kamera açısından çok abuk bir şekilde bacak bacak üstüne atmış gibi gözüküyor. gibi geldi.

ne var ki anlamadım ben

bence bacak bacak üstüne atması problem değil. dandik bilgi programı nesine saygı gösterilsin allah aşkına ?

çok kolay bardağa dökme. o pıst diye açtıgın açma halkasına yerleştir orada kalsın.

@wessago
ben fakirim toptan alıyorum içeceklerimi 3-5lt ne kadar çoksa, işte kutu kutu almıyorum maalesef :) bim'den alıyorum bir de alakası var mıdır?

bimden pipet alıyorsun bir de konuşuyorsun tabi üste çıkar onlar şaka lan şaka bimden yazıyorum şuan içeçeğin yoğunluğuyla ilgili olmalı

eee pipetsiz icmeyi deneyebilirsin, ben de zaten hic sevmem pipet kullanmayi :P

@fraise asitli içeceklerin diş minesini erittiğini biliyor musunuz? ayrıca özendim entel entel biraz kola içeyim dedim başıma gelenlere bak :S burada pipetle savaş halindeyim şu anda, bir yudum kola içemedim daha, ağzımı odaklıyorum burnuma giriyor meret :)

@lunedor merak etmeyin biliyorum ama bu pipet kullanmayi sevmedigim gercegini degistirmiyor :)pipeti tutup icmeyi deneyin o zaman aaa her seyi de ben mi ogretecegim size :P:P

@fraise
öncelikle :(
ayrıca pipeti tutmak aklıma geldi ama ellerimiz her daim kirli olduğundan bu pipet içeceğin içine giriyor o yüzden fiziksel müdahale yapma taraftarı değilim pek, gerçi az önce ısırarak bir yudum alabildim :)

tamam,pes ediyorum siz haklisiniz iceceklere pipeti koyunca havalanmasi cok buyuk bir sorun :))

bardak için uygun bi taş bulup güzelce yıka ardından otoklavla her kullanış sonunda yıkayıp distile suda sakla bu şekilde tüm içişler için hijyenik pipet aparatı elde etmiş olabilirsin:)bide fakirsen özenti işler yapma iç bardağından güzelce pipet senin neyine:)

@bunumu demek istedin
otoklav ne? distile ne? pahalı mıdır onlar? :S

@lunedor yav sterilize etmek için işte, tabi içeceği toptan alanın bütçesini zorlar,ama tamam onu ben bişekilde hallederim sen yeterki pipetten vazgeçme:)

pipeti içeceğin olduğu bardağa batır iyice, ortasından bir yerlerinden tutup, sonra bardağın kenarına daya pipeti, yine içtiğin kısmına dokunmadan, öyle iç işte. pipetin bardaktaki ucu, bardağın dibinde olsun. diğer ucu da ağzında, bir elinle de pipetin ortasından tutup, sabitle, bardağın kenarında olunca, daha havalı durur.

neler söylüyorum, hadi bir dene, sonucu da yaz.

ben link bulmaya çalışayım, bulursam yollarım.

lunedor bak ne buldum. terapi aracı olarak pipetler diye hem de. sen zorluk derecesi çok zor olan bir pipetle mi başladın, nedir? oku bir.

hala ilk cevabımdaki yöntemle içmeni öneriyorum. kolay gelsin, keyfin bol olsun.

www.evdefizyoterapi.biz

İçecek uygunsa bir dilim limon kesip pipeti ortasından geçirip bardağa koyabilirsin.

bir günde 2-3 şişe bence fazla değil. ama maden suyunun da anlatıldıgı kadar sağlıklı oldugunu da düşünmüyorum. herhalde türkiyenin bir yerlerde maden suyu stoğu var ondan böyle propaganda yapıyorlar galiba fındık gibi.

edit: şimdi aşagıdaki duyuruda wanttodide başka birşey demiş. ama ben fikrimi değiştirmedim 2 3 çok değil.

ben 6-7 şişe içiyorum bi şey olmaz.

maden suyunun mideyi tembelleştirdiği söylenegelir hep, günde bir şişe derler ve hatta her gün içmeyin derler genelde.

yetkililerden açıklama bekliyoruz. halk olarak mağdur durumdayız. tübitak göreve

bu sıcaklarda pek birşey olmaz. zaten vücut terlemekten mineral kaybediyor onun takviyesini yaparsınız ancak tansiyon hastasıysanız pek tüketmeyin

hafatada 2 şişeden fazlası gırtlak kanseri yapıyormuş ama sigara içenelerin günde 2-3 şişe tüketmesi gerekiyormuş, muamma bir konu bu galiba.

kaynak: ekşici piçler :)

günde 2den fazlası pek yararlı değil, hatta zararlı "bence". zira her şey olduğu gibi, onun içindeki minerallerin de fazlası zararlı.

dr gürkan kubilay yazın günde 2-3 şişe maden suyu tüktetin diyordu geçen gün tivitırda.

yakında miden delinir ya da yaralar artar sonra ölürsün bir tane yeter

valla almanyaya giden bir arkadaş söylemişti orda su diye maden suyu içiyorlar diye.
bende çoğu zaman 3-4 bardak su içeceğime soğuk 1 şişe maden suyu işimi görüyor.

avrupa'da yaygın olarak içilenler gazlı su yalnız maden suyu değil, ikisi karıştırılır çok.

tuz olduğu ve çok içilmemesi gerektiği doğru. eğer tuzu çok kullanıyorsan m.s.'yunu azalt. bence 2-3 çok.

Günde 2 şişeyi geçmediği sürece içebilirsin. Tuzlu olması yazın çok sorun yaratmaz. Zaten terlediğimiz için suyun yanı sıra bolca tuz da kaybediyoruz. Ona takviye sağlamış olursun.

Ama bulabiliyorsan az gazlı veya gazsız maden suyunu tercih et. Asidin olumsuz etkilerini azaltmış olursun. Maden suyunu da günde bir şişe de olsa içmeni öneririm. Kemikleri güçlendirme işinde sütten sonra en başarılı içecektir. Amerikan futbolu oynarken her gün bir şişe maden suyu içerdim.

Zararları belki şu olabilir. İçinde fazlaca mineral olduğu için çok sık içilirse ve nispeten az su tüketilirse bu fazla biriken mineral vücuttan atılamıyor ve böbreklerde dolanıp duruyor. Haliyle bir süre sonra böbrek taşı oluşumuna neden olabiliyor. Böbrek yetmezliği hastalığında maden suyu yasaklanır örneğin. Bunun dışında kolayı içebilen herkes maden suyunu rahatlıkla içebilir.

açken içersen 1 seneye mide hastası olacağının garantisini veririm.

sağlığınız için kızılay için.

ağır sanat filmi istiyorsun demek sen, birazdan üşüşürler bekle biraz.

ya çok da ağır değil saydığım filmler, o kıvamda olsun kafi.

A Dangerous Method vardı. Çok hafif değilse de fotoğraf karesi gibi manzara sahnesi var bolca.

@ theherbaliser, midnight in paris ve barcelona barcelona mı ağır film? aksine bu ikisi gayet akıcı ve rahat filmlerdir.

film önerisine gelirsek before sunset ve before sunrise önerilerine katılmakla beraber 2 days in paris filmini de öneririm.

in bruges

drive

@dragon1653 isimleri çok sofistike geldi :)

paris i love you, ny i love you, vicky christina barcelona aklima ilk gelenler. sonra aklima baska gelen olursa eklerim..

Whatever works ve organize işler geliyor ilk olarak aklıma.

Şimdiye kadar hiç reddedilmedim.
True story.

lise zamanlarında okuldan kaçmıştık bir gün caddebostan sahilinde içmeye, neyse ardından okula girip taş gibi bir hocanın dersine girmiştik tabi bizim kafalar 1500 :)
hocaya evlenme teklifi etmiştik o da bizi disipline göndermişti cevap bile vermeden..
ah düşününce hala koyuyor :)

hiç hamle yapmadığım için hiç reddedilmedim. cinsiyetimle bağdaştırılmasın bu durum, erkek de olsam durum değişmezdi. hamle yapabilecek kadar özgüvenim hiç olmadı.

ben hic reddedildigimi hatirlamiyorum ama bunda cinsiyetimin etkili oldugu yadsinamaz bir gercek.

ben değil ama arkadaşım çok ustaca reddedilmişti.

çocuk öss döneminin sonlarına doğru senenin başından beri aynı sınıfta olan kıza gecenin bir yarısı mesaj atar; "sabaha sevgilim olarak uyanmaya ne dersin"(büyük ihtimalle daha nazik bir dille yazmıştır.) çocuk cevap için sabahı nasıl edeceğini düşünürken birden telefonuna bir mesaj gelir. "uyumadım, uyumayacağım, doğal olarak da uyanmayacağım." bence oldukça epik bir reddediliştir.


bir de yazmazsam ölürüm, rocco'nun internette oylayıp sınadığı ilk tanışma cümleleri vardı. çocuk kıza gider ve "benimle bir elmanın iki yarısı olmaya ne dersin" diye sorar. cevap bence şahane; "ben elma sevmem"

sadece ilişki anlamında mı soruyorsun?

ben sadece yol sormak için iki kızın yanına yanaştım çünkü ortalıkta kimse yoktu (saat baya geçti) son derece kibar bir şekilde "pardon, bir şey sorabilir miyim?" dedim. kızlardan biri baktı, elinin tersini göstererek "yürü git" der gibi salladı. ulan ne sinirlenmiştim bak yine aklıma geldi yine sinirlendim.

neyse işte, bu sayılır mı?

Bir keresinde marmariste bara girmeye calisiyoruz 3 erkek ama damsiz almiyorlar. Sokakta 6-7 kisilik rus kiz grubu bulduk. Arkadas okuzce bara gidelim mi dedi halbuki biz sadece bizi iceri sokmalarini istiyorduk. Bunlar arkadaslik sandi. Neyse birbirlerine baktilar bana dusen kiz bir bana bakti bir de arkadasina sonra iyy der gibi kafa salladi. Kimse bizi begenmedi ama en aci ben reddedildim. Neyse sonradan kizi siktim de intikamimi aldim

Gercektir.

reddediliş değil ama çok koyduğu için anlatayım:

ortaokuldayım. okulda bir kız var dünyalar güzeli. yok böyle bir güzellik ama. hani resmen çarpılmışım. ergenliğin başları tabi, ne zaman onu görsem kelebekler uçuşuyor gözümün önünde. en yakın arkadaşıma söyledim böyle böyle bu kıza aşık oldum ben diye. haydaa demez mi ulan ona ben aşığım diye. baya bi kavga ettik hatta. sonra itiş kakış bizim sınıfa girdik. sınıf bomboş teneffüs tabi. oha bi baktık bu kız, bizim iki üst sınıftan gayet hödük bir elemanla yiyişiyor panoların önünde. biz iki sünepe girdik içeri dumur olduk. eleman bi anda korkarak bize baktı, sonrasında "sktirin gidin lan burdan mına kodumun sünepeleri" dedi. hiç unutmam bu cümleyi. adam iki üst sınıf abi gel de posta koy. ortaokulda öyleydi işte. biz de götüm götüm dışarı çıktık. ne kelebek kaldı sonra, ne kızın kaşarlığı. beh beh beh..

kızın biri vardı, arkadaşın arkadaşı. msn'de eklemiştim. arada konuşuyoruz. bi gece açıldım ince ince. hiç bişey demedi. "atla gel, öyle konuşalım" dedi. yurtta kalıyor. yurdu da buradan var bi 20 km. gece yarısı atladım, gittim, aldım. tek kelime konuşmadık. o gece el ele, kol kola bütün sahil boyu yürüdük. öpüştük, yiyiştik, çimenlere uzanıp yıldızları izledik. sonra yurduna bıraktım. sanki cepheye gidecekmişim gibi sarıldı, neredeyse ağlaşacaktık, öyle bi yoğunluk. basıp eve gittim, 20 dk içinde nete girmiştim yani. "orada mısın?" yazmış. "geldim canım" dedim. "bence çok hızlı gidiyoruz, düşünmem gerek" dedi. "peki" dedim. 5 dakika sonra bi mesaj daha "bence bi daha görüşmemeliyiz"

:D

HanGisini anlatayim lunedor? Asdads

istediğim her erkeği elde ettim nihaha (nası cevap ama)

@neira yalan bir cevap bence :P

uff snn be slk

anlatırsam burada tüm ekşi duyuru halkı çöker

@wessago
anlat çökelim, zaten yeterince çöküğüz gibi duyurulara bakarsak :)

ahahah madem herkes yazmış ben de yazayım.

orta2 nin yazında başlıyor olaylar; çınarcıktayız, yaz flörtleri gibin bişi, o yaşta ne flörtü oluyorsa artık. bir kıza acayip tutulmuşum, kuzenim de var yanımda kız da ona tutulmuş. üzüntümden yemek yiyemiyorum, evden adımımı atmıyorum tam depresyon yani. neyse sonra çok çok iyi anlaştığım, 4 yıllık bir kız arkadaşım bana açıldı. kendal ben seni seviyorum dedi. zamanlama ofsayt yani. kıza ben seni hiç öyle göremem dedim. (bak bak, tipe bak hele!!!)

yaz biter, kuzen türlü baskılarla hoşlanılan kızdan uzaklaştırılır vs vs.

asıl bomba ertesi sene patlar. hoşlanılan kızın yüzünde milyon sivilce, suratına bakılmaz. bana ilan-ı aşk eden kız ise selvi boylu, on numara güzellikte bir kız olur çıkar. hemen yavşanır, kızdan ben 1 sene senin için ağladım sıra sende !!! cevabı alınır. o sene de böyle heba olur.

lise sona kadar kız ile arada denk gelindikçe laflanır ama bir muhabbet olmaz.
lise sonda kızdan birgün bir mesaj; naber kendal istanbuldayım görüşelim mi?
hadi görüşelim bakalım denir, kızın muhabbeti evliliğe !!! gelir, senden başka kimseyle olmamaya yemin ettim lafları işitilir, kafa yenir tekrar kızla görüşmek istenince deeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeee


senden intikamımı almaya doyamıyorum lafı sokulur bir taraflarıma.

bundan daha acı, epic, ne bileyim gaddarca bir reddetme olabilir mi ha? olabilir mi free bird, olabilir mi devilred, olabilir mi fraise? söyleyin bana? :D

neyse ergendik, atlattık travmayı. :D

@kendal

işi reddetme kısmına getirmemek gerekli bence, çünkü kadınlar olarak çok süper fikirlerimiz olabilir bu konuda :)

@devil; valla iyi ki o yaşta öğrendim psikopatlığınızı da yaş tahtaya basmadım daha. :)

o kadar yazdim yazdim tel kilitlendi. Uzun eldi herhalde. Anlaticam ama tel izin vermiyor. Bu iyi mi kotu mu anlamadim. Asdasd

ya kadın reddedeceği zaman belli ediyor bence.


ben tabii reddedilme sayılmaz ama @lunedor'unkine benzer bir dershane ve etütte başlayan olaylar sonucu önce adeta reddetmiş, sonra apaçık ortada kalmıştım.
etütte yanımda oturan, basçı süpersonik çocuğun "Seviyorum ulennnnnn" diye bana dönmesini, heyecandan bembeyaz olmuş suratıyla bana bakışını, benim gerzekliğimden tepki veremeyişimi ve hemen kafayı çevirip "bu soruyu çözdün mü" gibi bir tepki verişimi bugün gibi hatırlıyormuşum, şimdi fark ettim.

olayı takip eden haftalar boyunca basçının bana haftalarca küsmesi, trip atması, her lafıma mızırdanması... sonra yumuşayıp, aynı dersanenin kantininde üşenmeden gelip gözlük yakışmış bikbiklemesi ve nihayetinde tekrar konuştuğumuzda ben o niyetle dememiştim "seviyorum ulen" demesi.

hoş değil beyler, hoş değil.

lisede.

uzun bir takipten sonra hamburegcide kıstırmıştım kızı ama takip ettigimi anlayınca arka kapıdan kaçmış.

yarım saat sonra çiçek alıp kapısına bırakmaya karar verdik arkadaşla süpriz olsun diye, karşımıza çıktı kankasıyla. elimizde çiçekle daracık bir sokakta yan yana geldik. rezaletti.

Teklif etmediğim için reddedilmedim
En epik reddedişim yağmurlu bir sonbahar günü arkamdan ağlayarak beni Paris'ten uğurlayan yeşil gözlü bir yakışıklıydı yazık ettim, biliyorum (ama olmaz ben hala yaşadığım travmayı atlatmış değilim, sana yazık ederim vıdı vıdı vıdı vıdı) neredeydi ki o zaman şimdiki aklım benim...

6 yıldır reddedilmedim.

şimdi bu kadar özgüven patlaması bir giriş yaptığıma bakma, bu 6 yılın öncesi bir lise hazırlık-lise 1-2 dönemi var ki... düşmeden kalkamazsın felsefesiyle, düşe düşe yerlerde sürüne sürüne kalkmayı yürümeyi şimdi de koşmayı -bir iki seneye uçarım ben- öğrendim.

aslında birçok var ancak biri çok fena. hepsi birbirinden epik, belki yazarım birazdan bir iki tane daha. uzatmayayım:

şimdii yıllar yıllar önce şöyle bi 8 yıl önce lisedeyim. bizim lisenin kızlarının hepsi fabrikasyon çıkıştı. 1.50-55 kara saçlı karagözlü ve esmer. çoğunluğu aynıdır yani şangay'daki üretim fabrikasından çıkmıştı hepsi (evet çin, kalitesiz)

bir gün evrak teslimi için müdür yardımcısının oraya indim öğretmenler odasının önüne, lan bir kız gördüm, laaaaaaaaan diye baktım böyle. ancak forması yok eşofmanlarıyla takılıyor. içimden "lan öylesine gelmiş arkadaşına zaten bizim okulda böyle hatun mu olur.." dedim. vay anasını dedim bir iki bakış daha attım. kestane saçlı ela gözlü beyaz tenli bir kızdı. parlıyordu ya. benim hafıza çok iyidir her detayı hatırlarım her konuda.

neyse.

günler günleri kovaladı ve ben bu hatunu sabah sırada gördüm yan sıralardan birinde. "ananski?!?!?" efektiyle birlikte bizim çocukları dürttüm "oğlum bu hangi sınıfın sırası lan alo hişt" diye. bilmiyorlardı. ertesi sabah aynı sıraya gittim baboş siz hangi sınıfsınız maç atalım dedim (biz dil sınıfıyız halbuki çıkaracak 7 erkeğimiz yok) 10 sosyaliz biz dedi. ben 9. sınıfım, ancak hazırlık okudum süper lise kısmı girişli, o düz lise. aynı yaştayız yani. ancak sosyal kısmı sıkıntı...

...sıkıntı çünkü bizim okulda haftada iki gün geleneksel döner bıçağı şenlikleri olurdu. sosyal de en berbatı. zaten süper ve düz lise sınıfları birbirini çekemiyor. oradan kız almak amiyane tabirle sıkıntı. neyse. stalkerlık yapmıyorum ama tenefüste falan görmeye başladım. onun benden haberi yok.

en son kafayı kırdım. bizim okul tehlikeli olduğu kadar çok çok disiplinli ve müdüründen müdür yardımcısından acaip korkulan kimsenin odasının karşısından geçmediği dayağın binpara olduğu bir okul. bir beden dersi arasında ortam müsaitken ben bizim müdür yardımcısının yanına girdim. insan ilişkilerim iyidir. kafayı da kırmışım zaten. gittim milletin normal sorunlarını söyleyemediği -adamın adı da ahmet kaya ve trakyalı bu da ayrı- müdür yardımcısına, "hocam benim bir maruzatım var" dedim. ulan 15 yaşındasın pezevenk ne maruzatı? kelimeyi söyleyince korktu adam zaten. n'oldu beya dedi.

ben aşık oldum hocam, dedim. adamın bakışları değişti herhalde emekli olmasına çok yakın günler kalmış kel ahmet hoca ilk defa böyle bir şey duymuştu. otur bakiym beya, dedi. oturdum. ben napiym beya? dedi. hocam... diye lafa girdim ve bir şey istedim. fakat bunu neden istediğimi ben de bilmiyorum. ya hocam ben bu kızı görünce derslerim düzeliyo yaaa dedim. yalan anasını satayım. ders mers düşünen yok kızı arıyorum her tenefüste görürüm belki diye. gidip konuşacak göt de yok özgüven falan yok diyorum ya bırak düşmeyi yerlerde yuvarlanıyorum o sıra.

e ben napim dedi adam haklı olarak. hocam bu kızın öğrenci dosyasından bana el altından bir tane vesikalık verir misin yaaa dedim. adam başladı yok ben mahkeme kararıyla açarım o dosyayı öyle şey mi olur allem kullem yok erol başka şey iste cart curt. netekim 20 dakika sonunda biz arşive inip dosyayı açtık. ismini sordu. burçin k. numarası ne dedi 3663 hocam dedim. kızın dosyayı aldı ve bana verdi suratı düştü adamın. bi kere dosyanın üzerinde hatunun beklenmedik şekilde benden bir yaş büyük olduğunu gördüm ki başımdan aşağı kaynar sular çılgınateşler döküldü. sonra da dosyanın üzerindeki tükenmez kalemle yazılmış notu gördüm: "kayıt esnasında belge eksikliği".

hanım kızımız kayıtta fotoğraf getirmemiş. yaa hocam böyle usülsüzlük mü olur istetin yani lazım falan olur dememe rağmen tüm çabalarım boşa çıktı tabi ve götüm götüm sınıfa döndüm.

günler günleri çok kovalamamıştı daha... bizim son sınıflardan bir elemanla gezerken göt kadar okulumuzun koridorlarından birinde yine bu kızla karşılaştık. yanımdaki son sınıf "lan bunun yanındaki burçin değil mi?" dedi. nasıl ya yok bu burçin olm dedim. yok lan yanındaki burçin dedi. bir an sevinmiştim kızı tanıyor diye. meğer kızın en yakın arkadaşının adı da burçinmiş. burçin burçin takılıyormuş bunlar. en yakın arkadaşı burçin ile kantinde bir görüşme ayarladı bana arkadaş sağolsun.

aracı burçin geldi. oturduk. ben burçin'e tüm hikayeyi anlattım. kız şoka girdi. ulan keşke biri de beni böyle sevse lan diye naralar attı. zaten yaşı bizden 3 yaş büyüktü biraz sorunlu hayatı okula yansımıştı. oğlum ben sana görüşme ayarlarım ama arkadaşımı da en iyi ben tanırım, git bir tane şiir yaz güzel bul ya da, şiir getir buluşmaya dedi.

lan? ne alaka? liseye geldik olmadı mani falan da yazayım manyak mısın? dedim. oğlum en yakınımı ben tanırım sen değil neden güvenmiyorsun, dedi. ertesi gün de erol yarın konuşacaksınız beden dersinizde (bizim beden dersi olduğunda onlar okuldan çıkıyor süper liseler 2 saat fazla ders görüyor çünkü) konuşacaksınız, çok etkilendi anlattıklarımdan hatta sana kendi bir fotoğrafını getirecek;) dedi.

işler o kadar kaymak gidiyordu ki o gün mutluluk ne ki polyanna kim ki... kız fotoğraf getirecek lan etkilenmiş lan. neyse şiir buldum. el yazım güzel değildir türkçe yazarken (o ne lan deme, kiril alfabesini çok güzel yazıyorum ama latinde sıkıntı var) o yüzden bi kıza yazdırdım şiiri. e tabi zarf gerek. ulan biz de ağır abiyiz. kurtlar sofrasında ayakta kalmak için böyle içindeki şeyi gösteremiyorsun yani şimdiye kadar kimse de benim işlerimi bilmemiştir sınıfta falan.

ben kırtasiyeye girdim.
kırtasiyeciyle göz göze geldim.
zarf var mı? dedim. maaş zarflarından uzattı.
yok böyle şekilli olsun, dedim. adam bir tane mor bir şey verdi.
sanki prezervatif alıyormuş gibi parayı uzattım ve kaçtım. ki prezervatif alırken bile hayatımda böyle utanmadım hatta utanmadım. ama zarf çok fenaydı. resmen parayı verdim kaçtım kırtasiyeci de ne olduğunu şaşırdı.

dersler bitmek bilmiyor beden dersi gelmiyordu. neyse zil çaldı ve düz liseler çıkmaya başladı. tenefüs bizim için de tabi bu zil. ben çıktım. hatunu bekliyorum. gelecek konuşacağız falan. ulan bi sıkıntı var. namussuz güllü dallı zarf ceketimin sol iç cebine sığmıyor ki uzun boylu yapılıyım. hamster beslerim yani o cepte. fakat zarf sığmıyor aga. sinirden kendimi sikmek üzereyim. battı balık yan gider diyip üzerine "burçin'e" yazılmış zarfı ceketimin içine sol koltuk altıma sıkıştırdım. hatun gelecek konuşacağız vereceğim zaten sorun yok yani.

düz liseler çıkıyor birer birer. merdivenler boşalıyor. okulun da tek cephesi var ve bahçenin tek çıkışı. insanlar çıkıyor. merdivenler boşalıyor. hatun geliyor. vallahi geliyor. yanıma geliyor. yanımdan geçiyor. dümdüz gidiyor.

"erol... oğlum bugüne kadar çekingen utangaç heriftin. ya herro ya merro. git şu kızı çek kolundan. çek kolundan ve gel konuşacağız de. lan gidiyor kız hadi çabul ol" dedim kendime. tabi bunları farklı yaptım gittim kızın sırtına kapıyı çalışıyormuş gibi iki kere tık tık yaptım. merhaba biz konuşacaktık sanırım dedim gülücük attım. kız arkadaşlarının yanında yürürken durdu.

"heaaaa sen şu çocuksun" dedi. şu çocuk ne lan? biz puşt muyuz?
"geel, geel, tabii konuşalım. gel oturalım" dedi. oturalım dediği yer okulun tek cephesi ve tek bahçesinin gittiği tek kapının yanındaki bank. tüm okul yanımızdan fışkırırken biz oraya oturacağız yani!

oturduk.

"burçin bana biraz anlattı..." diye lafa girdi. o an fotoğraf falan bekliyorum. ama bir yandan da puşt muamelesi yedik onu da unutmuyorum, görmezden geliyorum. zaten kıza öyle bir zaaf yaratmışım ki michelangelo heykeli gibi duruyorum.
"o'nun anlattıklarından anladığıma göre sen takıntılı bir insansın erol. saplantıların var. istersen doktor tavsiyesi verebilirim sana" dedi.

hacıbaba ben bi yumruk yedim şöyle. ama nasıl yani. muhammed ali yumruğu. heykel'in bir kısmı koptu yani şekilsiz duruyorum. sonra kız baktı şöyle yukarıya. tek cephe var ya.. bizim sınıf da en üstte sağda...kız kafasını yukarı kaldırdı... baktı baktı... "şu... (sustu) sizin sınıf mı?" dedi. abi bizim sınıf erol muradına eriyor diye (2 yıldır da ağır abiyiz) tüm camı parsellemiş bizi izliyor yukarıdan. 80li yılların kerhane önleri gibi birbirlerini eziyorlar görmek için. ben yerin dibine girmiştim orada kulaç atmaya başladım. "bunlar tiyatroyu çok seviyor galiba" dedi şirret bir ses tonuyla.

sol kroşeyi de yedim. kıvama geldim. duruşum yine bi değişti, yumruk yemekten kafayı yemiş artık yememek için rakibine belden sarılan gariban boksör misali duruyorum.

"sana benim öğrenci dosyamı açmışlar. nasıl yaparlar böyle bir şeyi? onun içerisinde benim tüm özel şeylerim yazıyor. ben bu adamları dava edeceğim, ya sapık çıksaydın sapıklık yapsaydın???" dedi.

aparkatı da yedim. cevap veremiyorum zaten. bitirin bitirin diye sayıklıyorum nakavtız artık.

"gel içeri geçelim kantine" dedi. bi rahatlık geldi bana. ama zaten yukarıdan kerhanecibaşları izliyor bir yandan, diğer yandan tüm okul yanımızdan boşalıyor düz lise herkes bakıyor hala gelen geçenin ortasına oturmuşuz. sıkıntılar sıkıntılar.

kalktık. binaya doğru yürüyoruz insanlar yanımızdan geçerken çıkışta.

ancak...

tabii yediğim yumruklar ile unuttuğum bir şey var. hiç hatırlamadığım.

pat diye bir ses geldi. arkamı dönmeden bir kız sesi "bakar mısın bu senin sanırım" dedi ve koltuk altımda unuttuğum mektubu yerden alarak pis pis sırıtmaya başladı. kızı tanıdım, burçin'in yakın arkadaşlarından biri. burçin kükreyerek kızın elinden mektubu aldı ve "ben bugün geç geleceğim" diyip onları yolladı.

biz kantine geçtik. kız 180 derece döndü. iyi davrandı. rahatlattı. baktı çünkü artık vursa da bir şey olmuyor herhalde merhamet gösterdi.

1 hafta sonra ilişki başladı.

bayağı olaylar oldu ki hakikaten uzun. 2 hafta sonra bitti neticesinde. kendisi biraz(!) dengesizdi. bense bir ilişkinin nasıl yapılması gerektiğini bilmiyordum.

beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. hikaye bol. belki bir gün..

Lisedeyiz.
Okul takımının maçı, bizim okulun (ki aynı zamanda tüm ilçedeki en iyi hentbol stadıdır. duşları, sporcu ve hakem soyunma odaları, tribünleri ile) spor salonundaydı. Takımın en sempatik, en sevilen aynı zamanda en ateşli oyuncusu olan ben, tüm hazırlıklarımı yapmışım, takımın sahaya çıkmasını beklerken tribünde oturan takım arkadaşımın annesiyle konuşuyorum. Derken tribünün yukarıdaki kapısından içeri 3 adet kız giriyor.
Biri yaklaşık bir aydır peşinden koştuğum, yan sınıftaki müthiş zeki ve başarılı fakat bir türlü "evet" dedirtemediğim, aynı zamanda güzel kız. İsminden tutun da yürüyüşüne, gözlerine, saçlarına her şeyine hayranım. Bir tanecik bile kusuru yok kızın benim gözümde.
İki arkadaşıyla tribün girişinden geçtiler. Beni gördüler, birisi eliyle "yanımıza gel" manasında bir işaret yaptı ve geri çıktılar. Hemen koştum peşlerinden. Çıkınca ne göreyim! Benim hayranı olduğum o mükemmel insan ağlıyor. Yanında da bana dik dik bakan iki arkadaşı.
Kızlardan birisi:
"A*** seninle bir daha konuşmak istemiyor. Peşini bırak artık kızın. Zorla güzellik olmaz!" diyor.
Mal gibi kalıyorum. --south park sessizliği--
Üçünün de yüzüne ayrı ayrı bakıyorum. Hayır üçü de aynı şekilde bakıyor bana.
Bir müddet şu şekilde: o.O baktıktan sonra daha ben ağzımı açamadan üçü de arkasını dönüp uzaklaşıyor.
Ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Ne yapmış olabilirim?
Sonradan öğreniyorum ki, önceden de problemlerimiz olan ingilizce hocası... Namussuz herif ahlak bekçiliğine soyunmuş, tüm sınıfın önünde kızı tehdit etmiş. Tabi bu şekilde rezil olan kız da bi daha yüzüme bakmadı.
Yıllar sonra gördüm alakasız bi yerde. Yolda yürürken... Gülümsedi, selam verdi ben de gülümsedim, aldım selamını. Gitti. Bakakaldım arkasından. Kendi kendime "güzelliğinden, kibarlığından hiç bişey kaybetmemiş" dedim.
Ben çok şey kaybetmiştim, o ayrı.

Okulun ilk günü okuldan kaçmak adettendi. Önceden sözleşmiştik. 9. sınıfa gidiyordum. Babamın verdiği bir tomar bileti bozdurup Jagler marka parfümle saç spreyi aldım. Sabahtan ikisini de güzelce sıktım. Lacivert okul ceketi yerine gül kurusu ceketimi giydim. Saçımı geriye doğru iyice yatırıp saç fırçamı her zamanki gibi sol iç cebime koydum.
Okula şöyle bir uğrayıp kız lisesinin önüne biriktik. Okulun duvarına sağ elimi yaslayıp sol elimi de pantolonumun cebine soktum. Gözlerimi hafiften kısarak etkili bakislar olusturmaya çalışıyordum. Az sonra yanımdaki haydutlardan biri “oğlum şu kız sana bakıyor sabahtan beri” dedi. Saçları Sezen Aksu tarzında küt kesilmiş sarışın bir kız. Ufak tefek bir şey. Diğeri “bitik oğlum bu kız sana” dedi. “Git konuş çabuk” dediler. Kızların yanına doğru yaklaştım. Orta Anadolu aksanımı hafifçe düzelterek “bişey söyleyecektim” dedim. Kız bana doğru dönüp “ne var beee!” dedi. “Bişey diyecem” dedim. “Ne diyeceksin salak?” dedi kız. Ne söyleyeceğimi unuttum. Daha dogrusu planlamamistim. Ne demem gerektigini keşke arkadaşlara sorsaydım diye sonradan çok pişman oldum. İki adım geri geldim şaşkınlıkla. Arkama hiç bakmadım. Geri zekalı belediyeciler mazgalin altını temizledikten sonra yerine takmamışlar. Mazgal çukurundaki çamuru da çıkarıp yanına koymuşlar. Delik açıkmış. Çukura öyle bir düştüm ki bacağımın biri tamamen çukura girdi. Cebimdeki saç fırçam fırlayıp kızların önüne yuvarlandı. Çıkacam derken elim ayağım yanındaki pisliğe bulandı. Kalktığım gibi koşup hiç kimseye bakmadan gördüğüm ilk otobüse atladim.
Bahçeden geçerken bisikletimin tekerine iki tekme salladim. Walkman’ime Ferdi Tayfur’un Yuvasız Kuşlar kasetini koydum. Babamın Maltepe paketinden bir tek çekip sobanın üstünde tıpkı babam gibi yuvarlaya yuvarlaya kuruttum. Sonra çatıya çıkıp tandırın arkasına iyice saklandım. Pilim bitinceye kadar Ferdi Tayfur’u hiç kapatmadım. Aksini iddia eden bütün erkekler gibi höyküre höyküre salya sümük ağladım.
Ertesi gün sordular “ne dedi len kız?” diye. “Şu anda düşünmüyormuş, derslerine çalışcakmış” dedim. Okul çıkışı Bahattin'e uğrayıp saçımı 3'e vurdurdum.ıbrahim alan

Ben yürümediğim kız tarafından bile reddedildim yahu, ne epik reddedilmesi...

saw 1

(bkz: oldboy) tam sonunda değil gerçi ama, daha da ne oha dedirtebilir ki bu filmden başka?

nicole kidman'ın this house is ours, diye kafayı yediği film (the others'mış adı). çok orjinal değil ama şaşırtıcı.

the prestige

(bkz: sonunda şok eden filmler)
(bkz: şok etkisi yaratan filmler)

farklı bir şey izle.

(bkz: spoorloos)

pek kimsenin bilmediği the awakening'i öneririm.

klasiktir ama olağan şüpheliler.

(bkz: buried)
(bkz: ben x)

shawshank redemption

l.a. confidental

hem sonunda hem başında hem ortasında:

(bkz: memento)

shutter island

pizzanin icinde yersen muhtemelen farketmezsin bile.. kendimden biliyorum..

farklı tatlara açıksan rahatsız olmazsın, gayet de güzel kırmızı et gibi yersin.

kafaya cok takma.
domuzun pisirilme tarzina gore, kuzu gibi kokabiliyor, kuzu da bazen kokmuyor, domuz da kokmayabiliyor. etin tadinda herhangi bir yamuk yok, hatta lezzetli bile. bonfile domuz kasma, bulabilirsen mesela amerikada pulled pork barbeque var, harika. sandwich icinde yiyebilirsin. butun dunya yiyor, tavuktan sonra 2. sirada sanirim yenen etlerde, kafaya takmayin cok.

vallah almanyada bir kac kere yanislika yedim , les gibi hafif domuzun kokusu kaliyor etinde. tavuk a hele hic benzemez. bence deneme hic tavsiye etmem

cok farkli bi et

(git: 424196)

Dipnot: Uzakdoguda domuz yememek nerediyse imkansız. Ne kadar dikkat etsenizde yediriyorlar. Kafa bir baska çalışıyor. Domuz eti yemiyorum diyorsun, az var diye getiriyorlar. domuz eti kemigi suyunu kullanmıs oluyorlar.

günah :)

direk ye, pisirme tarzina gore tadi degisir.

anlamanın imkanı yok hacı,
ben hiç bir fark göremedim.
hem çiğ hem pişmiş hiç bir fark göremedim.

tadı kuzu gibi güzel değil ama dana etinden farksız gibi. bacon yemelisin. tadının normal domuzla pek ilgisi yok ama süper bir şey.

Sorun bende mi bilmiyorum ama ben direk bonfile şeklinde yedim ve çok beğendim. Yani tadı süper o kadar sorun etme.

ineklerde boklarını yiyo merak etme ye doya doya

fumesini yedim sandwich icinde o da mecburen markette danalisi kalmamisti ve actim su salam gibi olani ama tutsulenmismi ne ole bisi

neyse iste tadi cok pisti hic begenmedim sigara kulu gibiydi belki tutsudendir dicem ama degil tutsu dana ve tavuk da yedim bu bir hostu zehir gibiydi sanki cok farkli.


yabani timsah eti yedim o da balik gibiydi ahtapot yedim sakiz gibi lokanta zatenvantozlarini kesmemis adam gibi cigniyom cigniyom gitmio


afrikaya gidersem birgun fare maymun ve yarasa yemek ilerki hedeflerim icinde

Neden acıyalım ki ? Spor sağlıktır.Ayrıca kas yapıyoz hatunlar bize veriyor. yaaa

hayır acımıyorum çünkü sağlığıma ve vücuduma yatırım yapıyorum, sen evde oturarak dünyayı kurtardığını mı zannediyorsun ben de onu düşündüm şimdi.

orda harcadığın vaktin 10 katı kadar ömrün uzuyo çiko

Böyle sorular sormak için harcadığın vakte ne kadar acıyorsan, biz de o kadar acıyoruzdur en fazla.

Düdüt: Yeter artık vurmayın adam öldü.

siz sıçarken harcadığınız zamana acımıyor musunuz?

itiraf et, sivilceli ve gözlüklüsün değil mi. bir de fazladan 5 kilon var en az.

arkadaslar doru cevap veriyor spor yapmak salikli ve insanin ömrünü uzatabilir, ve hobby olarak geciyor 45 daka bisey degilki, evde bos bos oturcamaspor yaparim daha iyi

ben acımıyorum ama üşeniyorum hep, o yüzden evde spor kısmına geçiş yaptım, üşengeçlik baki tabii hala yine de aklıma esince yapıyorum hiç acımadan :)

spor sağlık vs dışında hobi aynı zamanda, zindelik veriyor, takıyorsun gaz müzikleri mp3 player'a zevkli vakit geçiriyorsun. emin ol yaptığımız onlarca gereksiz işe göre spor yapmak her anlamda daha anlamlı.

Spor mutluluktur :)

Her antremanımdan sonra vücudumun dahada güzelleştiğini düşünerek, mutlu oluyorum.

Vücut yapıpta, lan niye yaptım, ne güzel televizyon izlerdim demez.

öyle felaket bir vakit harcanmıyor, haftada 5 saat filan.

gitmesen ne, evde kıç büyüteceksin.

Arkadaslarımla gidiyorum set aralarında konusuyoruz. Eglenceli geçiyor.
Vucut şekle giriyor. Dişaridan insanlardan gelen olumlu sozler mutlu ediyor.
Özellikle kardiyo egzersizlerle acayip kafam rahatlıyor.
Saglık kısmına deginmiyorum bile.

Kısaca kat be kat degiyor.

Allah'ım seviye yerlerde resmen, he amk adam kesin şişko sizi kıskanıyor. Ekşici profili her yerde lan.

Acıyorum ben panpa, keşke o vakti harcamadan sağlıklı kalmanın bir yolu olsa.

(bkz: yeter artık vurmayın adam öldü)

Yoo açık. Bu da linki: chat.eksiduyuru.com

açıkmış hala ben de şaşırdım :)
www.eksiduyuru.com

hayır link bu

www.eksiduyuru.com

açıyorum bu ekrandan giriş yapamazsınız diyor.

ekleme: @saiko saygılar senin verdiğin link giriyor diğerleri girmiyor.

@take, compumaster geldi, çıkın bakim ayar çekicem 10 dk gelmeyin dedi.
yarım saat oldu ama ben açamadım

sana güvenemeyeceğim diyor ama rus ingilizcesi söz konusu olduğunda her şeyi diyor olabilir :) geri kalanı okuyunca da sen bana güvenemeyeceksin gibi bir anlam çıkıyor o cümleden.

not: o değil de "i don't want you to like boys" cümlesi ne yahu erkek çocuklardan hoşlanmanı istemiyorum mu diyor burada? lan yoksa? :)))

I won't give my faith derken sana inanmayacağım yani I don't believe demek istemiş sanırım. Senin gibi erkekler istemiyorum demiş. Ve bu durumda beni daha fazla sevemezsin demiş. Anladığım kadarıyla sana güvenmeyeceğim demiş. Ay anlamadım ki ablam keşke önce bir ingilizce kursuna falan gideymiş ama yani evet sanırım "oğlum bak git" demek istiyor. Kolay gelsin ne diyeyim...

söyle rusçasını yazsın da çevirelim.

bu arada merakımdan değilde çeviride sana yardımcı olmak için soruyorum. bu bahsi geçen kişinin kız olduğundan emin misin? yani:

"i don't want you to like boys. in this way you won't like me anymoaarr" demiş. sonuna da dil işareti koymuş. "senin erkeklerden hoşlanmanı istemiyorum. bu sayede beni artık daha fazla sevmeyeceksin" demiş.

yani kendini erkek olarak tanıtmaya çalışmış bu cümleyle.bana öyle geldi. aman dikkat et sazan.avi çıkmasın :)

senin kız harun abi bence

ne konuşuyordunuz öncesinde? boys kısmı çok manasız kız sanki şaka yapmış?

olum dalga geçmeyin. :( yakında skype'tan görüntülü chat yapmayı teklif edicem.eğer kabul etmezse,işin içinde bişeylik vardır ?

evet alenen erkeklerden hoşlanmanı istemiyorum haliyle benden hoşlanmayacaksın demiş.

ilk cümleyi çok zorlarsak sana umut vermek istemiyorum olarak da çevirebiliriz. niye tırnak içinde bilmem, şarkı falan mı diye baktım ama değil. ayrıca direkt kendisine sorsanıza? en iyi o bilir sonuçta.

yenikapı ve bakırköy sahillerinde var üç-beş.

valla hep korkarım öyle yerlerde gelebilecek hesaplardan, aklınızda bulunsun

nezih değildir diyemeyiz. mekanda ki diğer 'dame'lar rahatsız olmasın diye yalnız erkekleri almazlar bazen.

abi oraya "karı kaldırmaya" gelen adama daha nasıl nazikçe derdini anlatsın?
damsız girilmez aslında kibar bir söz de, bizdeki sap dolu ortamlar yüzünden kötü anlamı çağrıştırıyor.

damsız girilmezdeki mantik 6-7 sap gelip de onune gelen kadina yavsamasin diye. nesini anlayamadin acaba bunun?

@take a minute; işte kurular yanında yaşlar da yanıyor. kaba maba ama dam şartı koyup içeriyi nezih tutuyorlar

Sevgili "microfiction" arkadaşımın özelden attığı cevap sayesinde aydınlanmış bulunuyorum.
Dans eden bir çiftin erkek olanı:"Kavalye", bayan olanı:"Dam" diye adlandırılıyormuş.Bunlar İspanyolca kelimelermiş.
Yani "damsız girilmez" den daha kibar bir söyleniş olamayacağını anlıyoruz.
"Damsız girilmez" yerlerin nezih olması konusuna gelince burda bence taşkafalara bir nebze olsun sınır çektiği için bir nebze faydalı..

kibar bir adı olamaz hatta bence fazla kibar bir adı var, çünkü düpedüz faşist bir uygulama, cinsiyet ayrımcılığı yapıyor ve kimse bana ama abazanlar vs demesin, erkek olmadan kadınların giremediği yer yapılsın feministler ayaklanmazsa ben de hiç bir şey bilmiyorum demektir.
unutulmamalı ki pozitif ayrımcılık da bir ayrımcılıktır bu yüzden bu damsız girilmezi destekleyen kadının da zekasından şüphe ederim her daim.
eyyorlamam bu kadar.

Türk pokeri oynama texas hold'em oyna böyle sıkıntılar olmaz.

"kare" "kare as" ise hile var kesin diye düşünürüm çünkü beş kağıdın üçü as iken yerden üç kağıt isteyip dört as yapmak normal şartlarda imkansız.

bir önce ki el üçlü yada full çıkartan birileri varsa masada kartların çok iyi karışmadığını düşünürüm..
bir de sabah sabah nasıl poker istedi canım.. benim evde 4 kişilik poker zirvesi mi yapsak ? seanslı falan ?

elden gelen kare papazımı iki kart isteyip yaptığı kare as ile sıktirmiştim bir oyunda. He şeyi de masada bırakıp kalktım aylarca oynamadım.

beterin beteri var abi.

bir arkadaşımın hep kullandığı laf var
papaz full yapıp ev veren arkadaşlarım var bu oyunda.
internet sitelerinde türk pokeri için hileli diyor herkez.
türk pokeri oynama
holdem oyna ama o da zor.

istanbulda ki arkadaslar ım gelin bana evde 4 kişi seanslı oyun cevirelim hafta içi.. giriş 125-200 olsun 8 kişi olursak iki masa açalım turnuva gibin yapalım

mortac

bu yazdığının yasal olduğunu sanmıyorum :) ama emin de değilim tabii.

joepiscopo

abi niye hileli diyorlar? ben holdem'dan hiç zevk almıyorum. beş kart ise en mükemmeli bence. niye hileli deniyor?

www.youtube.com

Alfred Hitchcock, Quentin Tarantino, Steven Spielberg, George Lucas, Tim Burton.

pms zamanı çok acıyor, o can sıkıcı. yoksa güzel şeyler onlar, ben severim.

sizin familya neydi? biz memeliler olarak gayet alışkınız aslında. ben hiç hissetmiyorum mesela. bizim familyanın dişilerinde biraz daha büyük olabiliyorlar onlarda da yadırganmıyor olsa gerek.

memesizken bir anda oluşmadı ki onlar. memeler çok zayıf bi bünyede aşırı büyük değilse ağırlık hissi vermez zaten.
severim ben de.

ya bazı memeler görüyorum yemin ederim onları taşıyan kadına acıyorum. o gibiler beni düşünmeye sevk etti.

denise milani mesela yüzü yastığa değmiyordur bence.

meme iyidir, büyüğü daha da iyidir, yeri gelir kafanı gömersin arasına yeri gelir başka şey koyarsın arasına:D

Valla seven kadınlar çok var memelerini ama bence sevilesi bi tarafı yok. Cinsiyetimize özgü bişey olmasa, estetik olarak bu kadar değeri olmasa, memesiz olmayı yüz defa tercih ederim. Sebepler:(Küçük memeli kadınları hariç tutuyorum)

1-Koşamıyorum, her ortamda fiziksel aktivite yapamıyorum. Koşarken vs. zıplayan memeler, dikkat çekmenin ve insanı utandırmanın yanı sıra, can acıtıyor. Vücuduna bağlı ama büyük oranda bağımsız iki tane şey. Zıpladıkça kopacak gibi acıyor.
2-Aşırı terliyorum. Memelerin altı çok terliyor. Pişik, isilik hatta su toplaması tarzı şeyler yazın sürekli oluyor.
3-Sütyen hiç rahat bişey değil. Neredeyse tamamı lastikten oluşan bişeyi sürekli giyiyorsun. Sürekli vücudunun biyerlerinden sıkılıyorsun.
4-Sütyen giymezsen 1. madde geçerli. Hareket ederken rahat edemiyorsun. Koşarsan, zıplarsan canın yanıyor.
5-Rarhat uyku pozisyonu alamıyorum. Yüzüstü yatmayı seviyorum, yatamıyorum. Çok eziliyorlar, canım acıyor. Yan yatayım diyorum, önümde oluşturdukları çıkıntı kolumu önüme doğru getirmemi engelliyor, hazırolda durur gibi, kolumu vücudumun yanına, kalçama sabitlemekten başka çarem kalmıyor, tabi ki rahat edemiyorum. Sırt üstü yatayım diyorum, yatınca öne, boğazıma doğru gelip rahat nefes almamı engelliyorlar, yatamıyorum.

spor yaparken 3x10 çekebiliyordum fakat bayadır çekmedim hamlamışımdır biraz ama kısa sürede eski formuma kavuşurum.

@biz boylemi gorduk babamizdan

daha ne koyulur ki? şimdi bunları yazınca aklıma salona gittiğim günler geldi. allahım ne yerdim öyle. 5 tane yumurta beyazı, bi tencere haşlanmış tavuk göğsü... kabus gibi. paraya kıyıp whey alabilirim.

ne manyak bir program bu p90x böyle. ben beceremedim power 90'a geçtim.

bitirdiğinde before & after fotoğrafı koy bizim için :)

nutrition guide'larda protein tozlu oluyor tarifler kalori hesaplamalarında ona dikkat edin ve doğal protein her zaman daha iyidir.

hergün fotoğraf çekeceğim. bitirince koyarım.

@lunedor

doğal protein iyiy de çok zor oluyor. hayvan gibi yemek gerekiyor. ki hayvanlar bile o kadar yemiyodur

İmkanı yok alman gereken proteini alamıyorsun. Protein tozunu kaliteli bir markadan alırsan çok faydası olacaktır.

baş parmagı çapraz aşağı ittirince becerebiliyorum

oluyor,
yorgun olduğumda oluyor daha çok bilimsel yaklaşıma buradan başlanabilir belki :)

krampla uyandığımı bilirim. çok lanet bi şey.

oluyor. hatta bazen butlarıma da kramp giriyor. yalnız bendeki sorun tamamen kullandığım astım hapından kaynaklı. eğer bir ilaç kullanıyorsan o krampların sebebi olabilir.

hızımı alamadım biraz daha yazıcam.

yani mühendislik dediğin sabah 8 akşam 18 arası ofiste çalış. zaten yerleşmiş üretimin devamını sağla patronun para kazansın gibi geldi bana. çou işi de teknisyenler idare ediyor deneyleri testleri kontrolleri bakımları tamirleri onlar yapıyor zaten. akşam eve 7 de gittin. zaten erken kalkman lazım 12 de uyudun. ee ne kaldı geriye? sen ne zaman kitap okucan sen ne zaman dışarı çıkıcan sen ne zaman spor yapıcan sen ne zaman sevişcen? yemişim parasını cumartesi günü de çalıştıktan sonra. böyle hayat mı olur? yılda da 2 hafta izin var.

böyle hayat mı geçer? işini seven bir mühendis nasıl olur? mesleki açıdan tatmin olan mühendisler kimlerdir? ya da bu anlattığımdan farklı bir ortamda çalışıp mühendislik yapan var mı?

tanıdığım mühendislerin %80'i satış mühendisi adı altında pazarlama yapmaktalar.

ayrıca 8.00'de işbaşı yapıp 19.00'da evde oluyorsan öp başına koy o işi, istanbul trafiğinde sabah 6'da evden çıkıp akşam 20.00-21.00 gibi evde olduğum zamanlar oluyordu ama bunun mühendislikle ilgisi ne? her iş kolu en iyi şartlarda böyle çalışıyor aşağı yukarı.

@ryze ben de onu soruyorum işte bi alternatif var mı mühendisler için.

@ryze arkadaşım almanyada staj yapıyo. fransada da almanyad ada türkiyede de aynı diyo mühendis. sabaha akşam pc başındasın diyo ama bakalım bi gelsin sorguya çekiim neymiş işin aslı yoksa benm de aklımda ya yurtdşına çıkma y ada akademisyen olma fikri var.

çalışmak çok sıkıcı, bunu mezun olmadan keşfetmen kötü.

ancak teknisyen-mühendis olayını kavrayamamışsın, normal... "çou işi de teknisyenler idare ediyor deneyleri testleri kontrolleri bakımları tamirleri onlar yapıyor zaten" demişsin. teoride teknisyen iş gücünü sağlıyor, mühendis nasıl olması gerektiğine karar veriyor. ancak tecrübe faktörü devreye girdiğinde bazen teknisyenler mühendisten önde olup haklı olarak nasıl olması gerektiği kısmına müdahale edebiliyorlar. bu da normal ancak olması gereken değil. hemşire-doktor ilişkisi gibi düşünün. doktor "hastaya x ilacı verilsin" diyor hemşire "olmaz y verelim" diyor bu durumda. özellikle vurgulamak istiyorum bu x ilacı doğru ilaç demek değil.

yani özetle söylemek istediğim mühendisler işlerin yürüyüşünü sağlıyorlar (özellikle üretimde). bunu pc başında oturarak yapmaları gerekiyorsa öyle yapıyorlar.

ar-ge'de ise işler biraz daha farklı. çalıştığın yere bağlı olarak ar-ge yaparken keyif alma ihtimalin var. sonuçta merak ettiğin şeyler üzerinde çalışma ihtimalin var. ancak "benim makine ile ilgili merak ettiğim bişi yok ki" diyorsanız, yanlış bölüm seçmişsiniz zaten.

genel olarak özetlemem gerekirse, bir mühendis olarak çalışmak boktan ve sıkıcı. nadiren ilginizi çeken bir işe denk gelirseniz bile bi süre sonra o da bayacaktır. yani olay cumartesi-pazar ve yılda 2 hafta eğlenmek için geri kalan zamanda saçma sapan işler yapmak. o yüzden dersleri çok da sallamadan öğrenciliğin tadını çıkarmaya bakın :)

Ben almanyada gordum az cok neyin ne oldugu oralardada muhendislik yapicam soru varsa sorabilirsiniz ozelden

çelik konstrüksüyon veya ısıtma havalandırma konularında çalışırsan bilgisayar başında değil inşaat şantiyelerinde geçer ömrün. sen seç:klimalı veya sıcak ofis mi yoksa şantiyeler mi?

bu arada tasarım ile alakalı işlerde çalışırsan belki daha zevkli gelebilir.

Eğer bir üretim mühendisi sabah 9-akşam 6 bilgisayar başında ise, ya çok büyük torpili vardır kovamıyorlardır, ya sistemin ciddi bir otomasyon düzeni vardır ve yalın üretim yapıyorlardır ya da o herif azami 6 ay sonra kovulur.

Bunun dışında evet planlama, kalite vs. gibi departmanlarda teknik anlamda mühendislik yapılmaz. Eğer bu sözkonusu departmanlarda bir mühendis çalışırsa; örneğin bir fizikçi, kimyagere göre daha sistematik ve daha çabuk çözüm üreten, daha hızlı öğrenip-uygulayan kişiler olarak farklar yaratırlar. Teknik anlamda dev mesleki tatminler yaşamazlar. Satış desen ha keza. Zaten sadece mühendisin çalışabildiği pozisyonlar değildir bunlar.

Fakat, üretim-proses, teknik servis departmanları sadece ve sadece mühendisin çalışabileceği pozisyonlardır ve sizin o 4 haftalık stajınızda çok da idrak edemeyeceğiniz bir iş yükü vardır.

yüzde veremeyeceğim fakat büyük ihtimal hoşlanıyor.
seviyorsan git konuş.

öehhh. kesin hoşlanmıyor, makarasına takılıyor.

doğal seleksiyona olan inancım sebebiyle cevap vermeme hakkımı kullanmak istiyorum ama yahu bu kadar bariz bir şeyi görmeme çabası nasıl bir mantık onu merak etmeden de duramıyorum :S

gerizekalı olduğumu belirttim, daha net ifadeler kullanırsanız benim açımdan iyi olur. :D

gel evde çizim yapalım de.

e yuh be kardeşim. kız artık daha ne yapsın ?

üstüme gelmeyin tamam. :(

@d'arc daha zeki nesiller için "evet kız senden hoşlanıyor" diyemiyorum. ha doğanın işine karışmaktan korkmasam derdim ama :)

@lunedor tavrınızı gayet sağlıklı ve mantıklı buluyorum. teşekkürler. :D

kıza acıdım,başka bişi diil ya

açık açık yazılıyor sana işte yap hamleni

olmussunuz siz.

teşhis koymak istiyorum: malsın.

@silvio dante

bana bilmediğim bir şey söyle. :D

fazla serotonin ve dopamin böyle düşünmene sebep oluyordur,hoşlanıyor merak etme :)

aynı şekilde başlamıştık. kendini çok kaptırma kıza. kaybetme korkusunu yaşat yani. her dediğini falan yapma onu mutlu etmek için. ben yaptım. başıma neler geldi artık biliniyor.

iki bira için rahatlayın. sonra da parka gidin, parka kadar sabredemem dersen rahatlıkla öp kardeşim. yolun açık ola.

[onaylandı] hoşlanıyor [onaylandı]

senden hoşlanıyor belli ama 1 ayda hoşlanan kızdan da ne hayır gelir be kardeş.. (ince elemeci sık dokumacı bir bakış)

Arkadaş ben burda, "Bir de sizden duymak istiyorum" arzusu sezdim.

Döverler lan böyle soru soranı. Git konuş kızla hadi bakim.

hoşlanmıyormuş.

allah belasını versin

nasıl hoşlanmıyormuş ? yalanlarını yesinler.

yalan söylemiyorum yahu ciddiyim, "aynı şeyleri hissetmiyoruz sanırım, inan canını sıkmak istemezdim." dedi.

fayton turu, yürüyüş, mangalımsı piknik.

sen lunadoru dinleme yanlış biliyo
faytona binilebilir, yüşürüş yapılabilir, piknik zor tüp falan taşınmaz sonracıııma lokantada balık yiyebilirsiniz ee bis he o yok o zaman hmm e o zaman niye gidiyorsunuz ki :P

çok güzel yürüyüş yapılıp aya yorgi klisesine çıkılır, muhteşem manzarada şarap içilir.

Hala oradalar mı bilmiyorum ama iskelenin tam karşısındaki dondurmacıdan koca bi külah dondurma yenir arkadaş. Bir öğün yemiş gibi doyuruyor insanı.

o aya yorgi yokuşu adamın iflahını kesen cinstendir. tavsiye etmem.

ama çok güzel faytona binebilirsiniz.

mangal için tüp vs götürmeye hiç gerek yok orada vapurdan inince sağ tarafta kalıyor galiba bir alan var bunun için, kasap vs de mevcut ama bu sıcakta bilemedim çekilir mi :S
uzuuuun zaman oldu gideli de aya yorgin'nin orada ata da biniliyordur galiba veya ben küçükken bindirmişler miydi tam çıkaramıyorum şimdi.
faytona binilir evet.

Faytona binmeyin lütfen. a6.sphotos.ak.fbcdn.net

biz ata biniyoruz diye mi ölmüş de bunu paylaşıyorsunuz?

paylasmasi gayet normal bence..hayvan siz egleneceksiniz diye o kadar yuk tasiyor sonunda da ne oldugu resimde gayet acik bir sekilde anlatilmis..

piknik gayet hos olur aslinda..illa mangal olmasina da gerek yok ki.

resimde fayet açık bir sekilde ölmüş ya da öldürülmüş olabilir diyor yani biz faytona biniyoruz diye öldüğünü kimse iddia etmiyor.

faytona bindiginiz icin oldugu gayet net sekilde goruluyor,zaten farkli yerlerde arastirmasini yaparsaniz boyle oldugunu anlarsiniz.tabii insana deger verilmeyen ulkede hayvana deger verilmesini beklemek biraz tuhaf oluyor.ayrica direkt sizin icin de soylememis duyuru ahalisi icin konusmus arkadas.biraz daha duyarli olmak adina piknikle yetinin derim ben.

neyse ki hayvan seviyorum yoksa farklı şeyler söylerdim. sadece her gördüğüme inanmayacak bir yaştayım.
ayrıca piknik de ağaçlara çimenlere zarar veriyor. çevremize saygılı olalım.

her gordugunuze inanmanizi soylemedim zaten,arastirin anlayin dedim...piknik icin de ozel alanlar var dikkatli oldugunuz takdirde bir sorun olmuyor.

ayy yabancı olsan kafa atmıştım çoktan ama şimdilik sadece dişimi sıkıyorum. tamam kardeşim öyle yaparım

zaten tanistigimizi hatirlamiyorum,ve bence de dogrusunu yaparsiniz :)

Adadaki atların sahipleri tarafından işkenceye maruz kaldığı defalarca çıkan haberlerle bir gerçek. Bu sıcaklarda kapasitelerinin üzerinde yük taşıtılarak ölümlerine neden olunduğu da öyle. Ada halkının, basının ve hayvan hakları federasyonlarının durumla ilgili tepkilerinden haberdar olmayanlara küçük bir link göndermiştim. Bunun kafa atma isteği oluşturabileceği aklımın ucundan geçmemişti, pardon:))

o kafa haber için ya da senin için değildi ipek :)

haberin dogrulugunu ve senin bunu paylasmakla gayet mantikli bir sey yaptigini anlatmaya calistigim icin banaydi o kafa ipekcim :) boyle saygisizlik edenler oluyor arada burada,alismak gerekiyor :)

Olsun kafa atmayalım insanlara da hayvanlara da. Şiddete gerek yok insanlara da hayvanlara da.. Sevgiler.:)

@neira kafayı yavaş atsak hani saçımız filan dağılır sonra olmaz di mi? :)))

atlara yapılan şey haksız olsa bile binek hayvanlarının kullanılmadığı bir adada soylarının tükeneceğinin farkında mısınız? faytona binmeme tepkisinden ziyade daha temel yaptırımlar daha mantıklı olacaktır bence.

binek hayvanının kullanılmadığı bir adada soyları tükenecek olayına çok güldüm. atlara binmezsek soyları tükeniyor demek. neyse bisiklete binmiyorsan denize girmiyorsan, kendi ayaklarınla kiliseye tırmanamıyorsan ne işin var adada... pinik güzel işte, piknik yapın.