tatlı hayat var dizi olarak. bence haluk bilginerin esprileri super, artı diksiyonlar düzgün.

tartismasiz hababam sinifi. son zamanlarda cekilmis degil ama, ona iyi gelir.

3 önerim olacak zat-ı alînize:

1- imdb listelerine bile girmiş olan tosun paşa'yı izletmezsen iki elim yakanda olsun.
o derece.

2- son zamanlardan da "güneşin oğlu"nu izletebilirsin. konusu falan da ilginç gelir ona hem.

3- son altın vuruşu da "pardon" ile yaparsan dadından yenmez yeminle:)

vergisel boyutunu bilmiyorum ama biri ikramiye diğeri maaş. eğer 12'ye bölüm verirse kriz anlarında maaşları düşürme şansı olmaz ama bu şekilde ikramiyeleri kesebilir.

işte aslında ikramiyeyi de kesemez. işyeri uygulaması haline gelen bir uygulamadan işçinin rızası olmaksızın dönülemez.

vergisel veya ss açısından hiçbir avantajı yok. ikramiye de ücretle aynı.

tamamen göz boyama olarak düşünüyorum. ayda 2000 lira maaş vermek yerine, ayda 1500 lira maaş, üç ayda bir de 1 maaş ikramiye demek işçiyi daha çok cezbediyor. toplam miktar aynı ama "vaay üç ayda bir tek maaş ikramiye var" olunca toplam aynı bile olsa güzel görünüyor.

yıkama saçın kirlenmesi ile ilgili bir şey. ama unutmayın ne kadar çok yıkarsanız o kadar çok yağlanır. şampuan saçı sadece temizler. krem ise yumuşaklık sağlar. kremi de saç diplerinize sürmemeniz gerekir ayrıca.

Ben bazı bloglarda görmüştüm bu siteden alışveriş yapanları. Asos alışveriş diye aratırsanız sonuçlar çıkıyor.

bence sizin kafaniz oldukca karismis bir sey yapmak istemiyorsunuz ama yapmaniz gerektigini biliyorsunuz; yapamiyorum deyip sonra nerde baslasam yazmissiniz. ozellikle bahar aylarindayiz depresyon tavan yapmis durumda olabilir sizin boyle hallenmeniz normaldir. bu yasa kadar ne yaptiysaniz bundan sonra da onu yapin.

ozellikle amacin ne demek oldugunu anlamamisiniz gibi birde ilk solediginiz cumleye gore soyluyorum bunu. cunku leyla gibi yasamak da bir amactir (bkz: bohem)

ille istiyorsaniz hicbir sey yapmamak amaciniz olabilir mesela size gore uygun gozukuyor.

bir gun karsina gercekten sevdigin bi kiz cikacak. evlenip cocuk sahibi olacaksin. o zaman anlayacaksin hayatinin amacinin o cocuga iyi bir gelecek saglamak icin calismak ve etrafindaki insanlara faydali olmak oldugunu.

hayatta en hakiki yol gosterici ilimdir, fendir. bir yerinden ilme bulasabilir, sivil toplum kuruluslarinda gonullu olabilirsin. mesela yasi senden kucuklere bildiklerini ogretebilirsin.

www.beyaznokta.org.tr

sende dikkat eksikligi sendromu var mi?
ya da depresyon var mi?

(bkz: yeni baslayanlar icin depresyon/@compadrito)
(bkz: yeni baslayanlar icin issizlik/@compadrito)

ne güzel sormuşşun, hayatımızın bir amacı olsun mu, diye. şimdi biyolojik olarak bakarsan biz de doğanın bir parçasıyız. at gibi, kedi gibi, marul gibi... özel bi amacımız var gibi gözükmüyor. yaşayıp gidiyoruz işte. yemek ye, iç, sıç, seviş. olan biten bundan ibaret. iç dünyamız ise hayatta varolmayı sürdürmeyi başarmak üzerine çeşitli taktikler geliştirmekle, bizi yönetmekle meşgul. bazen "ulan böyle yatmakla olmicak, bu gidişte kimseyi bulamayıp neslini devam ettiremicem" falan gibi temel dürtülerle kendimizi kötü hissettiriyor, böylece biz de birşeyler yapma ihtiyacı hissediyoruz. Hormonları tatmin etmek. Mutluluk için yapmamız gereken bu. Acıktın mı yiyecen, kakan mı geldi sıçacan. Azdın mı, sevişecen. Hiçbir şey yapmak gelmiyor mu içinden? Büyük ihtimalle geçicidir, hayatta aslında fazla derdin yoktur, canın tehlikede değildir, aç değilsindir, vs. Yani o kadar da kötü durumda olmadığını gösterebilir. Biraz şımarıklık da diyebilirsin yani. Eğer bu durum hiç geçmiyorsa o zaman kafan başka birşeylere takık durumda olabilir. Bu durumda bir psikiyatrla konuşmak faydalı oluyor. Benim düşüncem bu şekilde. Umarım daha iyi hissedersin tez zamanda.

zaten amaçsızlık insanı depresyona götürür. tabi ki her amaç da doğru amaç değildir. maddi ve geçici şeyler insanı tatmin etmez. daha yüksek duygulara yönelmek gerekir.

örneğin hayatının amacı kariyer yapmaksa, 50 yaşından sonra hatta o yaşa bile gelmeden ne yaptım ben dersin.

oysa insanın gerçek amacı zihinsel evrimi tamamlamaktır. Bunu yaparken de ara amaçlar kullanırsın. başkalarına karşılıksız olarak yardım etmek, bulduğundan daha iyi bir dünya bırakmak ve kendi kusurlarınla savaşmak gibi.

bu noktada size bir insan ömrünü neye vermeli isimli türküyü dinlemenizi salık veriyorum ve lütfen kant okuyun. çok faydası olacaktır.

tahtakalede sadece kutu satan dükkanlar var. boy boy, renk renk.

kesin bir bilgi verseniz, tam adres söyleseniz daha çok işime yarar, iş çıkışı gideceğim ve dolaşıp arayacak vaktim maesef olmayacak :(
tahtakalede olmayan bir şey zaten yok, onu ben de biliyorum ama tahtalenin neresinde bulurum ben bu kutuyu:)

yapı marketlerde de var ama kucuklerını gormedım hıc. 30*20*20 gibi ebatlarda hep

Ahsap olmasında sakınca yoksa kadıköy de nezih vb kitapçıların bulunduğu sokağın gerisinde el işi, sanat, sepet malzemeleri dsatan bir kırtasiye var. Oradan ahşap kutu edinebilirsiniz.

ahşap istemiyorum aslında ama başka türlüsünü bulamazsam ahşap alıp boyarım artık :(

koçtaş

biraz önce kanyon'a gittim geldi. makronun önünde box it diye bir stand açmışlar envayi çeşit kutu var. boy boy.

kadıköyde var bi kutucu. boğanın orda otobüs durakları var ordan aşaği inerkern sağda

www.kolici.com da bulabilirsiniz sanırım..

hocam ielts in iki sınavı var biri akademik (ingiltere de master için) diyeri de normal işte. yani belgenin de iki senelik geçerliliği var,avrupada her üniversitede master yapmak için geçerli, avusturalya ya da yenizelanda da okumak için de bundan almak lazım falan filan. türkiyede de kpds üds faşlan yerine geçiyor her halde.

erasmus için işinize yarayacağını sanmıyorum, sonuçta erasmusa kimin gideceğine okulunuz karar veriyor. bunda da ielts'ye değil kendi sınavlarına vs bakarlar. 2 sene geçerliliği olduğunu da düşünürsek yurt dışında üniversitelere başvurmayacaksanız pek bir işinize yaramaz gibi gözüküyor.

yalnız bir şeyi karıştırmayın. okullarda ielts sertifika programı oluyor ama onlar sadece ielts kursunu tamamladığınıza dair sertifika veriyor. sınava girince aldığınız skor bundan bağımsız oluyor.

yok eğer sretifika programının sonunda sınava da giriyorsan iyi, çünkü bir arkadaşım ingilterede girenlerin writing'den ve speaking'den daha yüksek puan aldığını söylüyordu.

ayrıca, toefl ile denkliği mevcut olduğundan ve avrupada da epey kabul gördüğünden gitmişken ielts'e girin bence.

havai gömlek altına kapri giy

ya o kadar komik ki o gece girilen kılıklar hadi erkekler nese onlar zaten okula takım elbiseyle gelio gibi bişiler ama kız kısmısı çok komik oluyo :D doğan görünümlü şahin gibi oluyolar ahahahaha. nese sen bence içinde rahat edebileceğin bişe giy. bizim baloya bi arkadaş kot pantalonla gelmişti millet de aaa bu ne bölee ıyy demişti ama sonadan geçmişe bakınca bence en doğru şeyi yapmış. yok okadar olmaz diosan smart casual şeklinde bişiler giyebilirsin..evcilik oynamak gibi oluyo bence aşırı süs püs amaç eğlenmek güzel hatırlamak o geceyi ilerde resimlere bakıp bakıp utanmak en kötüsü..

gitme.

genç irisi bi insansın anladığım kadarıyla. eğer vücudun çok orantısız değilse, italyan kesim dedikleri "fit" takımlardan şaşma derim, özellikle de mezuniyet partiniz bir otelde vs ise. bu takımları damat tween'den filan bulabilirsin.

yok eğer biraz daha rahat bir ortamda olacaksa, güzel bir kot, üstüne uygun bir gömlek (kravatsız) üzerine de laci ceket'le günü kurtarabilirsin. bu durumda ayakkabı olarak camper tarzı bir şeyler tercih etmen gerekir.

gitme,sonradan anlarsın neden dediğimi.

gitme diyenlere katılıyorum, zamanında ben ve arkadaşlarım gitmedik, sünnet düğünü gibi o ne amk dedik. çok da iyi etmişiz diyoruz. hem masrafa değmez hem de çok sıkıcı olur. takıma vereceğin parayla çok kral şeyler alınır.

siyah takımdan şaşma beyaz gömlek siyah ince kravat tamamdır

birde gözlük tak

ama nolur krolaşma böyle kravatı çıkarıp 5 düğme ile kılları sergileme

gitme diyenlere inanma ben gittim güzeldi. soracagın varsa sor çünkü geçen sene ben de gittim.

kesin git. ben gitmedim. pişmanım. o gidilen yerden sonraki sabahlama hikayeleri hala anlatılır.

also known as: avukat lambası

Bunlar için kesin ve net kurallar yok. Ancak bence 1 senelik çok dolu geçmiş bir staj ve 1 senelik çok dolu dolu geçmiş bir avukatlık tecrübesi oldukça yardımcı olur.

Büro açmak için uygun yer de nasıl bir işletme kuracağınızla ilgili? Örneğin İngilizceniz var ve bunu kullanmak istiyorsanız İstanbul'da açmanız lazım ofisi. Yok ben adliyelerde iş yapacağım derseniz, çevrenizin nerede olduğu önemli.

Ayrıca, büyük şehirde her zaman daha fazla iş olur ama şunu unutmayın; hem işi almak zordur, hem de işletme giderleri vs çok yüksektir. Örneğin bu 100.000 nüfuslu yer, turistik bir belde ise bir sürü gayrimenkul davaları olur ve gayet güzel para kazanılır. Ve ayrıca, İstanbulda 10000 ile küçük yerde 6000-7000 kazanmak neredeyse aynı kapıya çıkar.

bence herkes acabildigi en kisa surede buro acmali. boylelikle etrafta bir dolu ise yaramayan hukuk "buro"larimiz olur.

@co2s2

bence herkes açmamalı.
600 liraya 20 avukat çalıştıran kaymak yiyicilere kölelik yapılmalı değil mi?

şahsi fikrim ise 4-5 senelik yoğun bir tecrübe sonrası ayrı dallara bakan 2-3 arkadaşla birlikte bir büro açmaktır. gelecek, o şekilde yapılanmalara doğru yol gösterecek gibi.

ben turkcell gold plus kullanıyorum. 1 gb internet + 5000 dk (turkcell içi) + 1000 dk (her yöne) + 1000 sms toplam 109 tl. size de bu uyuyor gibi. ama tabii ki voıdafone veya avea turkcell'e göre daha uygun oluyor fiyat olarak.

dostum seninle ayni durumdaydim iphone turkcell internet paketi vs. bende cok tereddut ettim ve sonunda vadofone a gectim. cidden diyorum ucuz ya valla turkcell den oyle bir tiksindim ki kaziklansam bile biraz da bunlara kaziklaniyim demistim :D fakat yok oyle bir sey 3-4 gun icinde numaram tasindi yalniz dikkat et sim verirken 64kb lik iste 32 lik isteme :D haha:)

turkcell avukat cell çıkardı . şöyle ki 2500dk tüm turkcell, 2500 dk seçtiğin 5 numara ve avukatcell olanlar ve 300 dk tüm diğer sabit vs. vergi dahil 49 tl
bunun 79 tl likm olanı var yukarıda verdiğim dk ları 2 ile çarp.bana uygun geldi..

Bu avukatlar kulübü süpermiş. Ama turkcellde telefonu açan arkadaşların haberi yok. Bu yüzden ısrar etmek gerekiyor. Ona geçicem.

çağrı merkezinden geçilmiyor turkcell extralarda form doldurup imzlatıyorlar bilgine.

şimdi anladığım kadarıyla şöyle. sallıyor da olabilirim.

lawyer: bu bizim bildiğimiz anlamda avukat.
advocate: bildiğimiz anlamda avukatı da kapsamakla beraber, bir tarafı savunan kişi. avukat da olabilir, savcı da olabilir sanki.
attorney: bunun hukulla alakası yok. sadece vekil olan kişi. avukat kastediliyorsa attorney of law deniyor. ama herhangi bir durumdaki vekil için de kullanılan bir kelime.

behavior davranış demek, nasıl davrandığımız durumu. manner ise hal, tavır, tarz demek, attitude gibi. manner genelde behavior'dan biraz daha soyut denebilir.

"... mahkeme size avukat bulacaktır ..." ın aslını da cogu filmde attorney oalrak kullanıyorlar ?

aslında hepsi kullanılabilir gibime geliyor. advocate'i avukat olarak pek kullanıldığını duymadım gerçi ama. attorney, daha çok amerikada kullanılan bir terim. "vekillik eden" anlamına da geliyor ama zaten avukat da bu anlama gelmiyor mu (burasından emin değilim)? belki de amerika'da kullanıldığı için her yerde kullanılmaması gerekiyordur, bilemedim.

lawyer bildiğimiz avukat zaten.

advocate'in ise daha çok "savunucu, yandaş" anlamında kullanıldığına eminim. mesela "abortion advocate" gibi, yani kürtaj savunucuları veya kürtaj yanlıları.

manner ise daha çok genel bir tutuma işaret ediyor kanımca. bir insanı tanımlayan hal ve tavırların tamamı yani. behavior ise belirli durumlara karşı nasıl davrandığına işaret ediyor. ayrıca behavior'un bilimsel araştırmalarda falan bir duruma karşı gösterilen reaksiyon anlamında kullanıldığı da oluyor.

önemli not: ne hukukçuyum, ne ingiliz dili ve edebiyatı, ne tercümanlık. genel kültür + genel ingilizce bilgisi üzerinden fikir yürüttüm. dolayısıyla bir bilen onaylar veya düzeltirse süper olur.

şimdi ben manner'ın huy anlamında kullanıldığını, yani bir alışkanlık süreklilik içerenlerde kullanılması gerektiğini, behavior'ın ise anlık davranışlar için kullanılması gerektiğini çıkardım. hani böyle kullanıyorum artık, doğru mudur?

aslında bu ayrımlar, ingiliz hukukunda yapılıyor daha çok. zira onlarda her avukat, her davaya giremiyor. örneğin yargıtay düzeyinde duruşmaya girmek için belli bir kıdem sahibi olmak gerekiyor. ancak amerikalı hocadan öğrendiğim kadarıyla

lawyer: hukuk fakültesi mezunlarının tamamı lawyer'dır.
attorney: daha önce de söylenmiş vekil demek. attorney at law derseniz avukat olur. örneğin vekaletname de power of attorneydir ki, hukuki anlamda avukat olmayan kişilere de örneğin şirket yetkilisine de verebilirsiniz.
advocate: dava, bir tarafı temsil eden avukatlar için kullanılır. Advocates' of the parties (tarafların avukatları) denir mesela.

Bu nedenle nerede kullanacağınıza bağlı olarak bu sıfatlar değişiyor.

bildiğim kadarıyla lawyer'ın birincil görevi hukuki danışmanlıktır. bürosuna gidip derdinizi anlattığınız kişiler lawyer'dır ve her lawyer mahkemeye çıkmaz. attorney sizi resmi olarak temsil eden vekil kişilerdir. attorney at law ise sizi mahkemede savunan kişilerdir. bildiğimiz avukat bu oluyor sanırım.

advocate kelimesini ise şeytanın avukatı filmi haricinde herhangi bir yerde görmedim, duymadım.

genel olarak avukat anlamında kullanılan kelime advocate diye biliyorum hatta ingilizce'ye benzer dillerde de avukat denince adfokat falan gibi değişik versiyonlarıyla karşılaştığım olmuştu. lawyer daha çok hukukçu anlamında.

savunma avukatina defending attorney deniyor.
hukukculara genel olarak lawyer deniyor. ama benim avukatim demek istediginde, my lawyer diyebilirsin.
cocuk haklari savunuculari demek istediginde children's advocate diyorsun. buradan da anlasiliyor ki, advocate olman icin ille de hukukcu olman sart degil. bir konunun aktif destekleyicisi, savunucusu olman yeterli.

bulgur pilavı pişir müdür, her turlu kıvamı tutuyor. endiseye gerek yok hic.

ben suyuna bir iki damla limon damlatıyorum güzel oluyor.
bir de kapağını hafif aralayıp kısık ateşte buharda pişmesini sağlamak lazım.
yıkarsan, kavurursan, sıcak suda bekletirsen hepsi aynı işe yarar, üstündeki tozunu atmış olursun. yıkamakla çok su harcandığı için ben biraz suda bekletip, kavuruyorum.
zeytinyağı ile yapıyorum. altını kapatıp demlemeye bıraktığımda da azıcık tereyağ atıyorum tat versin diye.
bulyon ya da et-tavuk suyu da pek yaraşıyor.

ama yine de çok müthiş pilav yapıyorum diyemem :)
evet su hesabım da bire bir buçuk benim de...
kırık pirinç için birebir (dolmada filan)
yasmin içinse bire bir artı 1/3 gibi bişi.

şu taze bezelye olayını da denemelisin
bezelyeli pilav accaip güzel oluyor.

çok basitçe tarif edeyim ama pirinçten pirince de değişiklik olacağını göz önünde tutun.

ben genelde bir bardakla yapıyorum pilavı ve şehriyeli yapıyorum.

önce pirinci yıka. ben tel süzgeçte, artık üzerinden akan su beyaz olmayıncaya kadar yıkıyorum.
tencereye (mimkinse teflon) tereyağını koy. biraz ısınınca bir kadın avucu kadar şehriye dök. şehriyelerin rengi pembeleşince yıkayıp süzdüğün pirinçleri ekle.
şehriye ile hem hal edecek kadar karıştır. çok fazla karıştırmana gerek yok, yoksa pirinçler kırılır.
bu sırada 6-7 damla limon sık (ciddiyim)
pirinçler beyazlaşıp hafif birbirlerinden ayrılmaya başlayınca pirinci ölçtüğün bardakla bir bardak su koy. ama unutma bu sadece pirinç için.
şehriyenin de hakkını vermek üzere o bardağın %25'i kadar su daha koy.
kaşıkla üstünü düzleştir, tuzunu at ve tencerenin altını kıs.
pilav suyunu çekene kadar pişir. daha sonra tadına bak.
eğer kıtır kıtırsa biraz daha su eklersin, lapaysa pişirmeye devam edersin.
piştikten sonra gazete ya da havlu peçete ile tencerenin ağzını kapat.
nemini alınca pilavı karıştırmak suretiyle havalandır ve dinlendir.
afiyet olsun.

1 bardak pirinç ölçün, dandik pirinç olmasın ama. Baldo ya da pilavlık pirinç olacak. Sonra pirinci bir kaseye alın, üstüne biraz tuz ekip kaynar su dökün. 20 dk falan beklesin.

20 dakika sonra bir pilav tavasına (tenecerede biraz problemli olur), dolu dolu bir çorba kaşığı tereyağı koyun, (eğer istiyorsanız bir çorba kaşığı kadar da arpa şehriye atın bu esnada), tereyağı kızmaya şehriyeler hafif pembeleşmeye başlayınca 1.5 bardak su dökün. Su kaynayınca, haşlamış olduğunuz pirinçlerin suyunu süzerek tavaya koyun, şöyle bir karıştırın. Kapağını kapatın ve KISIK ateşe alın. Biraz daha tuz atılabilir bu esnada.

10-15 dakika sonra pirinçlerin üstü hava kabarcıklarına başlayınca (bu esnada halen biraz sulu olabilir problem değil), tahta bir kaşıkla şöööööyle bir çevirin. 1-2 dakika daha pişsin, kapatın. Tavanın üstüne bir havlu örtün ve kapağı havlunun üstüne kapatın, 10 dakika beklesin. Afiyet ossun.

anlatıyorum iyi dinle. kendine bi bardak belirle. mesela 3 tabak falan pilav çıksın istiyorsan normal boyutlarda bi su bardağı edin kendine. artık bu bardak senin ölçü birimin olacak. pirinç demişken "baldo pirinç" tavsiye olunur. neyse, ketılda 2 su bardağı kadar suyu ısıt. o ısınırken sen de bu bardağa ağzına kadar doldur pirinci ve orta boyda bi kaseye boşalt. suyun ısınınca da sıcak suyu üzerine koy. 1 çay kaşığı da tuz koy içine. sonra bi 20 dk kadar beklesin o pirinç sıcak suyun içinde. ne kadar beklerse o kadar iyi kavrulur. beklettikten sonra pilavı yapacağın teflon tencereye yarım çay bardağı kadar yağ koy ve kızdır. katı yağ kullanayım diyorsan da 1 kibrit kutusundan birazcıcık küçük bi dilim yeter diye düşünüyorum. yağ kızarken sen de pirincin suyunu süz. sonra kızmış yağa o pirinçleri at ve bi 2 dakika falan onları karıştıra karıştıra kavur. böyle birbirlerine yapışmaya başlarlar onları ayıra ayıra çevir işte tencerede. sonra pirinci ölçtüğün bardağı soğuk suyla doldur ağzına kadar ve coss diye pirinçlerin üzerine dök. aynı bardağın yarısına kadar da soğuk su doldur ve onu da dök (bire bir buçuk hesabı). sonrasında 1 çay kaşığı tuz koy ve şöyle bi karıştır tencerede. ha bu arada orta boy bi ocağa koy ve normal yansın ocak. karıştırdıktan sonra sanki pilavlar bi düzene girmiş gibi hissediceksin zaten. kapağını güzelce kapat ve kapattıktan 2 dk sonra da pilavın altını kıs. sonra onu kendi haline bırak bi süre. teflon tencerenin kapağı genelde cam olur, tepeden kontrol et suyu bitmiş mi diye. baktın (yaklaşık 10 dk sonra) suda yüzmüyo prinçler artık tencerenin tabanına yayılmış, kaşıkla yeniden bi karıştır böyle azıcık sulu azıcık kuru gözükür sana. karıştırdıktan sonra kapat yine kapağı çok azıcık daha (2-3 dk filan) ateşte beklet ve altını kapat. altını kapadıktan sora ben bi tur daha karıştırıyorum ve kapağı yeniden kapatıp 10 dk filan sonra yiyorum (demlensin hesabı). ayrıca teflon tencereye metal ve onu çizecek bir şey sürme (yani kaşık tahta veya plastik olsun) hadi bakalım bi dene olmazsa kırk yıl pilav yapıcam sana :D

herkes yazmış ben de yazıyorum pilav tarifimi:

şehriyeli baldo pirinç pilavı

- 1 su bardağı pirinci yıka ve yarım saat ılık suda beklet.
- tencereye göz miktarı (göz ayarım yok diyorsan takriben yarım çay bardağı) tel şehriye at ve rengi kahverengi olana dek orta ateşte kavur. bu arada tencere sığ ve teflon olursa daha iyi olur.
- bir çorba kaşığı tereyağı koy, şehriyelerle karıştırarak erit.
- süzdüğün pirinci tencereye dök, güzelce karıştır.
- bir buçuk su bardağı sıcak su ekle (mümkünse ketılda kaynatılmış içme suyu olsun).
- tuz ve arzuya göre bulyon ekle. karıştır.
- ocağı kısıp kapağı kapat (kapakta delik yoksa hafif aralık bırak) ve pilav suyunu çekene kadar bekle. pirincin altının yanmamasına dikkat et, sık sık kontrol et.
- ocağı kapat. tencereyle kapak arasına kağıt havlu (o yoksa gazete kağıdı da olur) koyarak 20 dakika demlemeye bırak
- 20 dakika sonra kağıt havluyu al. pilavı karıştır. bu kadar.

test edebiliyor muyuz peki bu pilavları sevgili hamarat sözlük hanımları ?

ben hanım değilim, araya kaynadım. yanlış olmasın :p

Pirince göre değişir. Mümkünse yayvan tava/tencere kullanın, teflon olursa iyi. Ben çok basit yapıyorum:

Sıvıyağ veya tereyağında tel veya arpa şehriyeyi kavuruyorum. (Sade seviyorsanız bu aşamayı geçin.) Pirinci hiç suda bekletmiyorum, ancak karıştıra karıştıra 2-3 dakika iyice kavuruyorum, böylece ğiştiğinde lapa gibi olmuyor, dağılmıyor. 1 bardak pirince 1.5 bardak soğuk su yetiyor, suyun ardından tuzu ekliyorum, dakikada kaynıyor zaten. Kaynayınca altını iyice kısıyorum, tahta kaşıkla şöyle dürtüp dibinde su kalmamışsa söndürüyorum, bir 5 dakika demlenmesini bekledikten sonra tabağa alıyorum.

Ek: Kapağı aralık falan kalmasın, sıkıca kapalı olsun. 10 dakika sonra falan suyunu çekip çekmediğini kontrol için açın sadece.

@ bryan fury, test edersiniz, ama önce pişirmeyi unutmayın :) Çok seviyorsanız tabii motokuryeyle göndeririz test için :)

pahalı pirinç al lapa olmaktan krutarırsın. bir de pilav harcı al 1lira falandı onlada veremediğin tadı verirsin pilava. konserve mısır da olabilir. sonra nasıl yaparsan yap güzel oluyor pilav

Halanı sıkı takibe al, alttaki tariflerden de o tadı alamayacağın aşikar

5800 bence de.

iphone

tabii ki öncelik iphone ama onu alacak paramız yok, anca 1 sene sonra falan olur. taksit maksit gücümüz anca n97 mini'ye yetiyor. aldık mı 4-5 sene kullanacağımız için eğer memnun kalacaksak 5800 yerine n97 mini de düşünebiliriz.

az daha kasıp iphone al. ipohoneden daha ıyısı, daha kullanıslısı, kadınlar ıcın daha yakısanı da yok.

(bkz: samsung s5233w)

ikinci el iphone 3G 'yi 600'e alirsin rahat.


not: iphone bagyanlara cok pis yakisiyor.

(bkz: htc touch diamond 2)

kendine olsa nexus al o paraya derdim de, hanımefendi icin corby, star fln samsung modellerıne baktın mı ?

ikinci el de olsa iphone al diyecektim ama kibritsuyu sen yabancı değilsin bir kadın kullanacaksa iphone olmasa da olur. eşime de iphone aldım ama yok kadınlar inatla pek kullanmak istemiyorlar iphone u iphone yapan şeyleri. ki kendisine installous dan program bulmayı kurmayı falan da öğrettim.

haziranda 4G gelicek gibi bir söylenti var. Eğer hazirana kadar beklerseniz iphone fiyatlarında baya bir düşüş yaşanıcaktır.

Şahsıma ait olan s5233w bence :) 5800dan daha iyi dokunmatigi , daha sık, daha ucuz , renk çeşidi :) gsp yok fakat. wifi var. unutmayin 5800 nokianin ilk dokunmatik telefonu :) 2.el düsünürsenin şöyle temiz 4 aylik faturali,garantili yaninda 3.5mm kulalik cevirici, creative ep630 kulaklik,slikon kilif,2gb hafiza karti,www.ionstopper.com dan aldigim telefna uyumlu c3 modeli olan. ulaşin :) [email protected]

samsung monte güzelmiş gibi geldi.

eğer ilgini çekerse bu sene sırbistan'ın guca kentinde 13 - 22 ağustos tarihleri arasında bi festival var.. her sene yapılıyor ve yüzbinlerce (gecen sene 600 000) insanın gittiğini okumuştum. böyle bi yerde gece hayatının tillah'ı olur.

edit: festival derken açık yazmamışım.. müzik festivali..

split biraz daha ucuz ama dubrovnikte fiyatlar yükseliyor. deniz kum güneş ve gece hayatı üçlüsü splitte de dubrovnikte de mevcut.

sırbistan'da olan exit fest.

kardeşim türkçe öğretmenliğinde okuyor ve yabancılara türkçe öğretimi üzerine master yapacak büyük ihtimalle. bu konuda çok fazla kitap olmadığını, genelde özel derslerle yürüdüğünü söylemişti. eğer ankaradaysanız yardımcı olabilir.

Tömer'in Hitit seti gayet basarili. Internet sitesinde ornek sayfalar var: www.tomer.ankara.edu.tr

efenim NYC'de ikamet ediyoruz. Ozel ders fln degilde, cep kitabi olarak..

istiklal caddesinde converse ve tiger satan bir yer var. orada vardır varsa.

ayakakbıcılar tamir ediyor, ben diktirmiştim
büyük aşk uğruna denemeye değer

royal canin, hill' s gibi mamalar premium denilen iyi mamalarmış. açıkcası ben alamıyorum çünkü çok fazla yemek yiyor benimkisi ve maddi durumum o kadar da yerinde değil. bu yüzden kitekat ile idare ediyor. özellikle hill' s ile ilgili iyi şeyler okudum.

www.juenpetmarket.com

şu linke göz gezdirebilirsiniz.

whiskas ve kitekat ların çok sodyumlu olduğunu, kedilerin uzun vadede böbreklerine zarar verdiğini duydum. bir de sanırım içine monosodyum glutamat gibi tadı etkileyici malzemeler de koyuyorlar, kediler bir yedi mi vazgeçemiyor.

daha jenerik markalardan alıyorum ben kuru mama. ama yine de evde çok ucuza ciğer, taşlık, boyun gibi sakatatlar alıp azıcık sebze koyup (havuç, patates, kabak vs ne varsa) yemek hazırlayabilirsiniz pisiniz için. bir paket taşlık 3 lira filan. güzel saklarsanız 5-7 gün arası dayanır maması. veterinerden taurin damlası da alabilirsiniz, vitaminsiz kaldığını görürseniz. böyle bişiler işte :)

hazır kuru mama alacaksanız vetlerin tavsiye ettiği premium mamalar genelde şunlardır:

royal canin
hill's
pro plan
iams

bunları gönül rahatlığıyla verebilirsiniz. bu mamalar (özellikle royal canin) bazı vetlerde açık olarak da satılıyor, öyle alınırsa daha ucuza gelebilir. yok benim bütçem kaldırmaz ille de ucuz olsun diyorsan şu siteye bakmanı öneririm:

www.temizmama.com
ben bu siteden bonacibo almıştım bir ara forumlardaki tavsiyeler üzerine. kedi gayet güzel yiyordu. yerli bir firma. premium mamalarla aynı besin değerlerinde mama ürettiklerini iddia ediyorlar. ne denli doğrudur bilemem ama deneyebilirsin istersen. epey ucuz çünkü. market maması alacağına buradan al.

premium mamaların neredeyse tamamını kullanmış bir insan olarak şunu söyleyebilirim. iyi bir düzen oturtabilirseniz özellikle de hills verdiğinizde kedi daha az mama ile doyuyor.
dışkısı da daha az miktarda ve daha az kokulu oluyor.

emin olun uzun vadede whiskas ile kaliteli mamalar ayni fiyata geliyor. zaten profesyonel mamalar ile ogunluk 20gr gibi bir olcuyle doyuyorlar, whiskasi ne kadar verirsen o kadar yiyorlar. insanlar icin burger king neyse kediler icin de whiskas o. cocugun olsa her gun fast foodla beslenmesine goz yumar miydin?
sorunun cevabina gelirsek, hills iyidir, pro plan de oyle. royal canin hakkinda herhangi bir fikrim yok. baslarda biraz istahsiz olacaktir whiskastan sonra ama zamanla alisir. hatta arada sirada konserve mamayla da simartabilirsin.

Kedinde belirgin bir rahatsızlık yoksa, hiç endişelenme Whiskas'a devam et. Whiskas ne kadar sağlıksızsa, profesyonel mamalarda en az onun kadar sağlıksızdır.

muhtemelen kediler bodrumda fare avına çıkmışlardır. eşinize bide bu durumdan bahsedin bakalım, kedileri sevecek mi sevmeyecek mi

verdiğiniz bilgilere göre sanırım en makul çözüm eşinizi boşayıp çocuğu almak olacaktır.

mahalledeki bütün kedileri mi öldürtmeyi planlıyorsunuz? eşiniz çocuğu parka götürdüğüne ne yapacaksınız? akşam eve gelip de "hanım çocuk nerde?" diye sorduğunuzda "yav parkta dolaşıyoduk, kedi geldi bi tane, onu bırakıp kaçmak zorunda kaldım, bi saat sonra geri döndüğümde yoktu orda" mı diyecek?

istememişsiniz ama, sanırım hem eşinizin hem de çocuğunuzun güvenliği için en makul yol terapi.

Öncelikle şu her şeye siyah-beyaz olarak bakan tarikat mentalitesine gıcık olduğumu belirtmek isterim.

Ben kedileri severim, hatta eşimle sokaktakileri besleriz düzenli olarak. Ama bir insanın herhangi bir canlıya ya da cansıza fobisi varsa, bu ayrı bir durum. Ortada bir rahatsızlık var ve bunun örümcek fobisinden farkı yok sonuçta, kediler şirin diye anlamsız öneriler getirmenin alemi ne anlayamadım. Örümceklerin de çoğu zararsız ona bakarsanız, onlar da hayvan, hatta besleyenleri var.

Ayrıca terapi seçeneği de pek olur görünmüyor, eş daha lohusa sayılır, lohusa depresyonu denilen bir şey var, bu bebeğin bütün gün ağlaması sızlaması var, bunun yorgunluğu var, 10 dakika evden çıkmak bile olaydır o evde. Bebekler Vestel reklamındaki gibi babalarının koynunda uyumuyorlar maalesef.

Bu girizgahtan sonra, benim önerim eğer mümkünse kedileri başka bir yere taşımak ve onları orada beslemek. Bu da size düşecek. Büyük mamalar var, 25 kg falan, götürdüğünüz yeni yerlerinde onları düzenli bir şekilde beslerseniz sizin oraya çok bulaşmazlar belki de. Ayrıca apartmanın giriş yerlerini kapatın giremesinler, kırık cam falan varsa tamir ettirin.

Genel manada kediler öyle insanın üstüne hoplayan yaratıklar değillerdir, özellikle de sokak kedileri. Hatta bir çoğu ürkek ve tedirgindir insanlara karşı. Uzağından geçerseniz sizinle ilgilenmezler. O şekilde yaşamaya devam edeceksiniz.

sizin gibi paşa gönlü öyle istiyor diye sokaklara çamaşır suyu döken, kedi tekmeleyen, kendinden uzak dursun diye hayvanlara türlü şey yapan insanlar yüzünden; sizin deli gördüğünüz bizler, sokaktan yaralı / zehirlenmiş hayvan toplayıp veterinerlere yetiştiriyoruz. çoğu zaman da geç kalmış oluyoruz, ölüyor, telef oluyor o hayvanlar.

bodrumdaki kedinin size ne zararı olacak beyfendi ?
ne yapacak bodrumunuzdaki kedi ?
giriş katta oturuyorsanız yapılacak şey belli, oradan taşınıp eşinizin daha huzurlu yaşayabileceği üst katta bir daireye taşınmak.
yok ,hal böyle değilse, sekizinci katta otururken eşiniz halen "bodrumda kedi var" diye hadise çıkartıyorsa, bu ayrı bir durum.
kimse hayvan sevmek zorunda değil, saygı duysalar bari ama hadi ülkemiz koşullarında bunu da geçtim, bari görmezden gelin, zarar vermeyin.

sokağa çıkarken yanında kedi uzaklaştırıcı o dazzer mı neyse o aletle gezsin, bundan başka çözüm mü var ? kedi sevmeyen ya da korkan insan yanına kedi gelince pisst der, ayağıyla yere vurur, ne bileyim ortamı terkeder budur yani çözüm.
daha ileri derecede bir sorun varsa da, gider bir psikiyatriste, fobisini katlanılabilir bir seviyeye çekmeye uğraşır.

şimdi siz mahallenizdeki tüm kedileri eşinizin refahı için nasıl uzaklaştırmayı düşünüyorsunuz? yani sorduğunuz şey size mantıklı geliyor mu onu da merak ediyorum hakikaten. benim de karasinek fobim var, ama tüm hava sahasını raid'lemem mümkün olmadığından, yanıma sinek geldiğinde odayı terketmek gibi çözümlerle idare ediyorum.

siz de yapmayın Allah aşkına.
tamam, belli ki ileri bir durumda bir fobi eşinizinki ama çözümsüz bir şey şu sorduğunuz.
bunun bir tık ilerisi, fare zehri markası falan araştırıp toptan hayvanları itlaf etmek.

son cümleniz de hepten şahane.
çözüm arayışı bodrumla da sınırlı değil yani, genel manada uzak duracaklarmış.

oldu.

kedi kovucu diye bi alet varmış, 150 metre kare kadar kedileri yaklaştırmıyomuş ultrasonik ses çıkarıp. insancıl bi yöntem diyorlar. gerçi burda 85 yazıyo. yorumları okumuştum ben baya bi iyi yorumlar vardı. gerçi yazmışsınız ama yine de söyliyim. ben bahçe için düşünüyodum. yeni çiçekler ekeceğim ve kedilerin bozmasını istemem açıkçası. emek vereceğim. (kedileri çok severim o ayrı)

www.ticaretgroup.com

edit: diğer arkadaşlara teessüf ederim, ben kedileri severim ama fobi tamamen farklıdır, adam asalım keselim dememiş sonuçta.

çamaşır suyu içerek zehirlenmiş bir kedi görmeden teesüf etmemelisiniz bence.

çamaşır suyu niye içsin kedi allah aşkına :)

150 tl karşılığında, bodrumunuza giren ortalama 6 kedi'nin 3'ünü öldürüp, 2 sini sakat bırakarak oradan uzaklaşmalarını sağlıyabilirim. arayın görüşelim.

şaka, şaka olurmu hiç öyle şey 150tl'ye bu katliam yapılır mı? en az 300 isterim.

en mantıklı çözüm, belirli bir süre yani yaklaşık 2 hafta boyunca, kedilerin oraya girememesini sağlamak. ister kapıda nöbet tutun, ister bodrum girişine tel çekin. 2 haftanın sonunda onlar kendine başka bir yer bulacaklardır zaten. bu arada mart ayını geçtiğimiz şu günlerde kedilerin bir yerlere konuşlanmasının, yeni yavru kedilerin habercisi olduğunu söylemeye gerek var mı bilmiyorum. hayvanlar doğum yapacak güvenli bir yer arıyorlar hepsi bu.

ha ayrıca çamaşırsuyu kokusunu kediler çok seviyor. kedi idrarı olarak algılıyorlarmış.

Genel manada bizden uzak olsunlar cümlemi anlayan arkadaşlar zaten dazzer cihazı hakkında yorum yapmışlar. Kedi itlafı hakkında birşey yazmadım bu bir. Çamaşır suyu içsinler diye süte karıştırıp mama kabına koyup önlerine bırakmadım bu iki. Fobi'nin ne olduğunu anlayamayacak kadar sığ bakış açısı sahibi arkadaşlara da tanrının en kısa sürede bir fobi bahşetmesini niyaz ederim bu da üç.

Hayvanseverlik başka, anal yoldan algılayıp yorum yapmak başka. Kedi öldürmek gibi bir niyetim yok. Evim 3. katta; merdivenleri çıkarken kedilerle karşılaşmak istemiyoruz. Çünkü kedi korkusu, her ne kadar bazı insanlar korkulur mu o şirin tüylü bıcır bıcır yaratıklardan dese de bir hastalıktır, bazı durumlarda tedavisi yoktur. Bizimki tedavi olamamış, iyileşmemiş cinsinden.

Yardımcı olmayacaksanız boşuna yormayın o güzel kedi kokulu parmaklarınızı. Teşekkürler.

Ellerinizden öper iki tane kedim var. Yaklaşık iki senedir. Bundan öncesinde ise, kedilere dokunamıyordum bile. Köpekten de hala korkuyorum. Köpek gördüğümde dizlerim titriyor, kalbim deli gibi atmaya başlıyor. Fobi irrasyonel bir şey. Farkındayım ve yenmeye çalışıyorum. Bu yüzden sizin de, karınızı korumak istemenizi anlıyorum ama onayladığımı söyleyemem.

Bir takım önlemler alabilirsiniz eşinizin korkuları için. Çamaşır suları dökersiniz. Kedi kovucular takarsınız vs. Hatta ileri gidip, kendini savunmaktan aciz bir canlıyı öldürebilirsiniz de (Çocuğu olan bir insan olarak ilahi adalet/karma faktörünü de hatırlatmak isterim bir canlıya kıymadan önce).

Ama unutmayın hayat sizin kontrolünüzde değil. Apartmandan tüm kedileri kovsanız, sokaktan kovamazsınız, sokaktan kovsanız başka yerde karşınıza çıkarlar. Her türlü fobi tedavi edilebiliyor. Tedavisi olmayan bir şey yok. Hipnozla tedavi olunabiliyor. Her şey yapılır. Hele ki, bir annenin üstesinden gelemeyeceği bir şey yok. Düşünün ki, çocuğunuzun elinden tutmuş karşıdan karşıya geçiyor. Kediyi görünce çocuğu cadde ortasında bırakabilir mi? Bebeği elinden fırlatıp kaçmaya mı başlar? Hayır! Annelik içgüdüsü baskın gelir. Ama çocuğunuzu da kendisini de tehlikeye atar her halükarda. Bu yüzden geçici çözümleri bırakın. Kalıcı çözümler bulun. Psikiyatra gidin, hipnozla tedaviyi deneyin vs. korkunun kaynağı insanın ummadığı şeyler olabilir. Hayatı korku ile yaşamak, hele ki bir anne olarak başka bir canlının sorumluluğunu taşırken yaşamak mümkün değil.

Ben kendi adıma şunu tavsiye edebilirim mesela, kendi kedi korkumu yavru bir kedide yendim. O kadar küçük, o kadar zayıf, o kadar korunmaya muhtaçtı ki. İnanın onun bu hali eşinizin annelik güdüsünü de uyandıracaktır.

kedi uzaklaştırıcı sprey varmış bi bakın isterseniz.
www.evcilal.com bodruma sıkılabilir.
Bide bulunduğunuz yerin belediyesini arayabilir,onlardan yardım talep edebilirsiniz.

öncelikle patriot1885 +1 demek istiyorum.

fobi la bu! birisi izah etmiş işte, siz yılandan, örümcekten korkmuyo musunuz kardeşim? kimi insanlar da kediden, köpekten korkuyor işte. böcek ya da fare tiksintisi/korkusu nedeniyle insanlar her sene evlerini apartmanlarını ilaçlatmıyor mu? bu normal karşılanırken, sırf çoğunluğa sevimli geliyor diye bir hayvandan korkmak anormal mi yani?

kedileri de köpekleri de çok severim. evimde de beslemek isterim ama eşim bırakın kediyi, tüylü herhangi bir hayvana dokunamıyor bile. zannettiğiniz gibi hayvan düşmanı falan da değil. aksine çok çok seviyor hayvanları. onun durumu korku değil de tüylü şeftaliye dokunamamak gibi daha çok. kendi durumuna oldukça üzülüyor bu sebeple. hatta bana internette gördüğü sevimli kedi videolarını falan yolluyor ama bu fobisini aşmaya bir etki etmiyor.

neyse çok uzattım konuyu. bir hayvandan uzak durma çabasını onu sevmemeye bağlamak biraz tuhaf aslında. ortada bir rahatsızlık var sonuçta abi.

ben kedileri başka yerde besleme fikrini mantıklı buldum. daha uzak bir mekana pisi pisi ederek ve mamanın ucu gösterilerek toplanıp sürekli orada beslenirlerse neden sizin orada dursunlar. başka mekan benimsetmek en mantıklı çözüm. ha tabi bu arada eşiniz tarafından denenmediyse tıbbi tedaviyi de öneririm. cidden bu şekilde bir yaşam oldukça zor. herhangi bir takıntıyla ya da fobiyle yaşamak zor.

psikoterapiye başlasın eşiniz acilen, sonuçta fobilerin sebebi o korkulan şeyden değil tramvalardan kaynaklanıyor...

çocukluğu sorunlu geçen insanlarda özellikle çok normal, ama bunun için hayvanlara eziyet etmek yerine bence insan kendi sorunlarını çözmeye yönelmeli... eşinizin durumu ciddi olarak ağır bir tedavi gerektiren bir şey, akıl sağlığı yerinde değil söylediklerinize bakılırsa...
objelerden korkmak, hoşlanmamak normal hatta adrenalin salgılanması da normal ancak peluş hayvandan bile korkuluyorsa çözüm ilaç ve psikoterapiden oluşmakta...

insan çocuğunu sokakta bırakıp kaçacak düzeyde bir fobi sahibiyse, mutlaka tedaviye başvurmalı... hayatınızı engelleyen, sınırlar koyan şeyler için tedavi olmak lazım utanılacak bir şey değil....
ileride eşinizin bu durumu çocuğunuzu da etkiler bence önlem alsanız iyi olur...

köpek besleyin ve köpek apartmanın bodrumunda kalsın.

abi yorumlara baktım da sen o kadınla niye evlendin çocuğu da niye yaptın! soruyorum sana ha soruyorum. kedi fobisi olanla evlenilir bir de çocuk yapılır mı yahu!
şaka bir yana ekşiduyuru da bazen şaka gibi oluyor! ben başka bir apartmanın orda kedileri beslemeyi öneriyorum. hemen giderler. bir de motor için kullandığımız kedi kovucu spreyler var onlar da işe yarayabilir ama bodrum gibi bir alan için pahalıya gelir.

Bence eşiniz bir psikiyatriste gidip tedavi olsun... Yani hayat böyle geçmez, ne yapacaksınız? Hadi apartmandakileri bi şekilde engellediniz diyelim, sağda solda sokakta karşılaştıkları nolucak? Farzedin denizkenarına tatile gittiniz, oturdunuz bir restaurantın bahçesine yemek yiyorsunuz, bir kedi geldi sürünüverdi eşinizin bacağına, böyle bir durumda ne yapacaksınız? Kediler her yerdeler ve ne yaparsanız yapın asla işe yaramaz. Kusura bakmayın ama çevrenizdeki bütün kedileri uzaklaştırma isteğiniz çok komik. Sorun sizin eşinizde ve eşinizin böyle bir hastalığı var diye hayvanları kovalayıp onları rahatsız etmeye hakkınız yok. Hem eminim eşiniz de bu şekilde yaşamaktan hiç memnun değildir, yani insanı hayatı zehir olur böyle bir durumda, kolay bir şey değil ki sürekli "ah acaba şuradan bi kedi çıkar mı, ay oraya gitmeyim kedi olabilir" diyerek yaşamak. Yani bence eşinize de yazık. Ben eşinizin yerinde olsam gerçekten tedavi olmak isterdim, kurtulmak isterdim bu fobiden, yoksa hayat çekilmez olurdu hem benim için, hem de zavallı kediler için...

Aynı derdin bir benzeri biz de var. karşıda analı kızlı yaşayan aile apartmana belledikleri 2 adet kediyi sokuyorlar. kedinin bir tanesinin zararı yok ama diğeri sürekli olarak sıçıyor, apartmanın içi yaşanmaz halde. Tüm uyarıları dikkate almıyorlar, bağırıp çağırıyorlar, bu kediler biizm değil diyorlar ama sürekli olarak onların (4. katta oturmalarına rağmen) apartman dış kapısını bu kediler için açtıklarını herkes görüyor. İşin dramatik yanı madem bu kadar seviyorsunuz alın evinizde besleyin deyince "aa salağa bak sokak kedisini niye evde besleyelim" diyebiliyorlar. Benim bulduğum çözüm bir gün tuvaletten kakamı alıp kapı eşiklerine koymak (bu apartman içine sıçma işini en üst kat ve koridor sonundaki ev olduğumuz için bizim evin önünde yapıyor)
kediye de zarar vermek istemiyoruz desem yalan olur insanın bu kadar hayatını karartan birşeye karşı nefretle dolu olması çok doğal. En son apartmanı temizleyen kadın bile midem bulanıyor deyip işi bıraktı.

hemen gidip avatar'ı seyredin bence. yerkürenin tek sahibi olduğunu zanneden insanoğluna bir nazar eyleyin. akılla ödüllendirilmiş bir hayvan olduğunuzu unutmayın ( üstüne alınma hocam ben de hayvanım ama gücüme gitmiyor yani , keşke harbiden hayvan olsam da fitneden fesattan uzak dursam). sen nasıl çocuğunu kapının önüne bırakıp gidemezsen diğer canlıların da aynı şekilde anası-babası , evlatlık içgüdüsü , yaşama hakkı v.s 'si olduğunu unutma. unutma kedi olarak da dünyaya gelebilirdin ne yapacaktın o zaman ?

kedi dediğin varlık - evde var bir tane toraman bir sarman - kimseye zararı olmayan , öyle kafasına göre takılan meraklı -sevimli birşeydir. insandan da bin kat daha hayırlıdır. temizdir bi defa . ve dünyalar garibanıdır. köpekten tırsarsın mesela ısırır-parçalar. tanrı bir güç bahşetmiş. ama bu yavru insanla başedebilecek kudrette asla değildir. pıst dersen korkar kaçar. gördüğün zaman pıst de , oradan anında uzaklaşacaktır. bu kadar tribe girmene gerek yok

Belediyeye haber verin. İtinayla temizlerler onlar.

ermoo'nun dediği gibi ya yavruları vardır ya da hamiledir yer arıyordur. daha güvenli bir yer bulup oraya yönlendirmeyi deneyebilirsiniz.

bu bodruma girisleri kapatin once, disardan varsa kumes teliyle mesela, ayrica halihazirda orda duran kedileri de uzaaakca bi yere goturun, birakin. cok vicdan yapicaksaniz ya da bu hayvan dostu insan dusmani arkadaslardan cekiniyosaniz, biraz kedi mamasi falan alin goturun yaninda ne bileyim.
yani bodruma girisi kapatmaktan baska bi care yok sanirim? dis kapinizi kapali tutun. disardan giris varsa da kapatin orayi. bahcenizde varsa bunlar onun icin de biraz masrafli olur ama, kedinin kopegin bahce ve ev bitkilerinden uzak durmasini saglayacak bi jel var, sise sise ondan alin, bahceye bolca dokun, bunlar yesillige zarar vermez.
ayni jeli bodrumda da kullanabilirsiniz, yeminle les gibi kokuyo bana siksaniz ben de bi daha gelmem.
kendi kedi ve kopeklerimde denedim, bitkilere bahceye yanasamadilar. demek ki ise yariyo.
veterinerden, pet shoptan bulabilirsiniz.
dazzerlar bazi kopekte kedide ise yarar bazisinda yaramaz, nitekim anlik cozumdur o. elinizde dazzerla bekleyemezsiniz.

çocuğu bırakıp kaçacaksa önce psikoloğa görünsün. o ne öyle:S

fobisi olan bir insana uzaylı muamelesi ediliyor ya, ilgiyle izliyorum. sanki psikoloğa gittiği an psikolog sihirli bir değnekle değecek ve fobi anında tedavi olacak.

fobi tedavisi deniyor burada, ancak burada fobiyi sürekli tetikleyen bir şey var yahu. üstelik onlarca, yüzlerce. doktora görünsün. göründü ee. geçti mi? hayır. bu insan çocuk emzirecek, dünya kadar ilacı içerken üstelik. afedersiniz ama aynı durum bana olsa zıçarım kedisine der alayını toplatırım belediyeye.

psikoloji bölümü öğrencisi olarak eşinizin ciddi anlamda bir terapi görmesi gerektiği kanaatindeyim. zira hayat korkularla çekilmez. bu laflar size göre klişe belki ama durum budur. ayrıca eşiniz bir fobiden muzdarip diye diğer canlıların yaşamını tehdit altına sokacak işler yapmanıza da ben teessüf ederim. evlerden ırak, fobi her insanda görülebilir. ama yardım alıp dünyanızı güzelleştireceğinize bencil olup dünyayı değiştirmeye çalışmak bence hakkınız değil.

"sistematik duyarsızlaştırma" ve "bilişsel davranışçı terapiler" kelimelerini googlelayın derim.


sozluk.sourtimes.org

sozluk.sourtimes.org

dipnot: 21. yüzyılda psikoloji biliminden bu kadar korkmayın derim. zira eşinizin sorunu kabul etmeseniz de psikolojik. siz zaten eşinizin "rahatsız" olduğunu kabul etmişsiniz. kedilerin geldiği yere çamaşır suyu dökmek yerine eşinizi sağlam bir bilişsel davranışçı terapiste götürün.

Ne kadar saçma düşünceleriniz var.
Sorulan soruya cevap verin yargılamayın.
Bende kurtulmaya çalışıyorum.
Sokak hayvanlarında binbir hastalık var.
Geçen sene evime pencereden giren kedi yüzünden evim kış günü pirelendi.
3 haftam pire ayıklamakla geçti tüm odalardan
yetmedi koltuk takımımı değiştirdim.
Bir sokak kedisi bana 3000 tl mal oldu.
2 tane çocuğum var ve bahçesinde oynasınlar diye zemin katta ev tuttum ama maalesef çocuklarımı salamıyorum.
Toprakları eşeleyip tuvaletlerini yapıyorlar.
Yetmedi yavruladı.
Bebelerinden biri öldü. Kenara itmiş, leş gibi koku saldı etrafa normalde zaten tuvaletleri yüzünden leş gibi kokuyordu tam oldu şimdi.
Ne kadar çiçek varsa duvardan zıplarken parçaladılar.
Sürü halinde geceleri odanın cam kenarında oturuyolar. Mecburmuyum bunlarla uğraşmaya?
Hayvan sevgisi olan insan illa kucağınamı alması gerekiyor hayvanı?
Eğer komşum bana saygı olarak tepemde zıplamıyorsa hayvandan da onu bekleme ihtimalim olmadığına göre buna çözüm bulmak hakkım değil mi?
Fobimizinde olması gerekmiyor. Temiz bir bahçe ve içinde rahatça oynayabilen çocuklar istiyorum.
Yemeğinize konan sineği, kanınızı emen sivrisineği, mutfağınızda gördüğünüz hamam böceğini, bodrumdaki fareyi kovalayınca hatta öldürünce bir şey olmuyor; kedi bahçeme, bodrumuma gelmesin diye önlem alınca tüü kaka !!!!!!!!!!!!!

kedi sevmemek, nötr olmak ya da evin içine girmesini filan istememenin hayvansever olup olmamakla hiçbir alakası yok. fobi olayı ise tamamen ayrı ve ahkam kesilmemesi gereken bir konu tabii ki. şahsen ben, hayvanları sevdiğim için vejetaryen olmuş ancak kediden de kedi çişinden de bıkmış ve görüldüğü üzere böyle bir konu başlığında kendimi bulmuş biriyim. sinekliği bile zorlayıp eve giren, yere işeyip ya da işaret bırakmak mı her neyse onu yapan -daha beter koku zaten- ve o korkunç kokuyu bırakan bir şeye karşı neden tedbir almayayım? sokakta hayvana zarar vermek ayrı - ki sadece kedi ve köpek değil tabii ki hakkı savunulması gereken ama neyse, o az biraz ayrı konu şimdi- etrafında olmamayı seçmek ayrı. havalandırmak için camı açtığımda bile kedi çişi kokusu doluyor eve, daire kapımın önüne kakasını çişini yapıyor misal. o zaman evden taşın, karıdan boşan bilmem ne diyenler var, mal mısınız? sanki soru "karım kedi fobisini nasıl aşar?" kedi sevmeyeni ya da nötr kalanı, uzak durmak isteyene hemen hayvan düşmanı damgası yapıştırma dar görüşlülüğünü bırakın artık. resmen yargılıyor, resmen canilikle suçluyorsunuz. hayvan hakları yürüyüşü üstüne kebap yemeyi de anlayamıyorum misal. ama tabii, ben kedici olmadığımdan asıl hayvansever olmayan, kedi düşmanı olan da benim, haklısınız.

Bahceyi umumi tuvalet olarak kullanan kedi surusene karşı denemedigim metod kalmadı. Ultrasonik sesli kovucular nispeten ise yaradı ama diğer koku verici maddeler, sirke vs etkili olmadı. Varsa bilen anlatsın kardeşim, çok yapışık hayvanlar yaw, basedemiyorum.

Çok geçmiş olsun, huysuzluğu muhtemelen kızgınlıktandır. Kızgınlığı geçer geçmez ameliyat ettirseniz iyi olur diye düşünüyorum.

Kızgınlığından kaynaklanan rahatsızlığını minimum'a indirmek için de ilaç veriyorlar. Ama zaten huysuz olan kediye hap verince kötü olmuş. İğne daha kolay yapılıyor. Hapı vermek çok daha zor.

Burnundaki hadiseyi de büyük ihtimal kızgınlığından yapıyordur. Ama gene de iyi bir veterinere götürmekte fayda var. Geçmiş olsun.

eğer evinizde kantaron yağı ya da zeytinyağı varsa azar azar sürerek yumuşak tutabilirsiniz hem yaranın kapanmasına yardımcı olur, yalasa da zarar vermez. özellikle kantaron yağı yaraları çabuk iyileştiriyor yakınınızda eczane ya da aktar varsa bulabilirsiniz. geçmiş olsun.

(bkz: yaralı stayla)

onun burnunu yerim! başka veterinere götürün. benim kedim de kaplan gibi vahşi eski veterineri tutamıyodu ama şimdiki veterinerimiz işinin ehli heralde bu vahşi danayı bile tutabiliyor. en güzeli doğru düzgün bi doktora gitmek.

ayrıca burnuna muhtemelen batticon vericekler. bizimkinin de kukusu yara olmuştu. tutamadığımız için süremiyoduk ama enjektörün iğnesini çıkartıp su tabancası gibi uzaktan fışkırtıyoduk:)

alışır alışır.
o kutular rabbimin kediseverlere bir hediyesi, tavsiye ederim.

ilk önce kutunun altını koy, üstünü kapatma.
sonra evde olduğun bir gün üstünü de kapat ama şeffaf kapağını takma.
kedi üstü kapalı olana alışınca, şeffaf kapağı da tak
hatta kapağı takınca bir kere içeri ittir. oradan girilip çıkılacağını anlasın.

hiçbir dezavantajı yok. 1,5 aylık yavru kedinin önüne koydum tuvaleti, içeri girmeye çalıştı kapaktan korktu, ben de biraz kapağı ittim içeri girdi. çıkarken de az kaldırdım gerisini kendi iterek çıktı. sonra da normal girip çıkmaya başladı. bir de tuvaletin kapısının önüne konmak üzere plastik tırtıklı bir halı aldım petşoptan, çıkarken ayağına takılan talaş kum vs de orada kalıyor. kısacası kesinlikle alın.

kapagi kirar buyuk ihtimalle zaten, giris kapisini diyorum yani. bi dezavantaji yok. kalitelisinden secmek lazim ama yine de.
ferplast marka varsa ondan alabilirsiniz.

ferplast pahalı geldi. imac easy cat diye bir tuvalet aldım internetten, umarım iyi çıkar. cevap verenlere teşekkür.

Erkek kedimiz dişi kediyi sevdiğimizde bazen sinirinden kusuyor (küsmüyor, direkt kusuyor). Kendisinin yemediği bir yiyeceği dişi kediye verdiğimiz zaman inadından gelip o da yiyor.

Maması bittiyse, suyu bittiyse, kumu kirlendiyse gelip burnumuzu ısırıyor. sevdirme konusunda ise tamamen kedilerin insafına kaldık. istediğinde gelir kucağınıza, sağını solunu kaşıtır, sevdirir. istemezse elinizde tutamazsınız.

Köpeklerle karşılaştırıldıklarında belki numara yaptırmak vs daha zor ama kesinlikle karakterleri var ve akıllı yaratıklar.

bence kediler gayet aptal hayvanlar öyle insan halinden falan anlamazlar. kedi hiç beslemedim ama.

su an evde değilde dışarda beslediğimiz bi kedi nerdeyse dogdugundan beri biz bakıyoruz düzenli yemek falan veriyoruz vs. daha kediye bi kere dokunamadım ulan bu herif bana yemek veriyo bi sevdireyim kendimi bile demiyo köpekler hiç öyle mi. daha once korkmuş falan desen annesinin yanından ayrıldıgından beri biz besliyoruz.

genel olarakta hayvanlarda yunus ve maymunlar en zeki herhalde. :)belgeseller sagdan soldan duydugumuz gördüğümüz kadarıyla.

peki sevdirme, alışma konusunda erkek kediler daha yabani değil mi?
akıl konusunda nasıl bu karşılaştırma?
bir de kedileri mama dışında ne ile besleyebiliriz?

bence kediler o kemal sunal filmlerindeki şener şen gibi köpekler de kemal sunal işte... kediler sürekli kurnaz modunda gezerler falan ama hikaye yani..

ve kesinlikle sizin ruhsal durumunuza göre size yaklaşabilirler.. ben normalde çok kendini sevdirmeyen kedimi ancak düşünceli biyerde otururken elimin altında buluyorum sanki rahatlamam icin inadını kırıp kendisinden fedakarlık yapıyomus gibi gelip sevdiriyo...

köpekler iyi bi dost kediler de vazgeçilmez gıcık ama sevilen arkadaşlar gibi :D

benim kedim kopegimden daha akilliydi ve kesinlikle cok iyi iletisimimiz vardi. uzgun oldugumda ya da bir yerim agridiginda benimle ilgilenir, kendisine bir sey soyledigimde kendi dilinde cevap verirdi. kizlara sirnassa bile ozellikle erkek arkadaslarim eve geldiginde onlari kacirmak icin elinden gelen her seyi yapardi. kapilari ve dolaplari acabiliyordu. benimle beraber misafirlige gider, ben cikana kadar kapida beklerdi ve sonra eve beraber donerdik. kardesimi dershaneden almaya giderken miyavlardi, arabanin kapisini acinca arabaya atlar bagajin oradaki penceresinden disariyi izlerdi. bizimle yasadigi 8 yil boyunca kendisinden nefret eden diger kardesimin odasinaysa hic girmedi.

istediğim akıllı kedi kayranin kedisinin kedisi modeli :)

sadece şunu izle
icanhascheezburger.com

erkek kedim daha sevecen ve sempatik... dişi ise biraz cool takılıyo... dişiler sanırım erkeklerden daha iyi durumdalar... erkek kedilerim hep dan-dun tiplerdi.. bu arada dişi bi halt yediginde mesela vazo düşürdü erkek kedi sese koşarak hemen olay mahalline kosuyo dişi de kacıyo ve ben bagırarak olay yeri incelemeye giderken dişi de sanki benimle birlikte oraya intikal etmiş gibi mırrrrrık! (-noluyo ya??) diyo... olay tabi erkegin üstüne kalıyo ama artık çözdüm olayı yemiyorum...

ayrıca kücükken bi kedim vardı... mesela yatak odasına atar kaçardım banyoda kapının arkasına saklanırdım.. miyavlayarak beni arardı.. bulunca mıırrkk!!! diyip kaçardı o saklanırdı... ama kolay yerlere girerdi ben de görmemiş gibi yapar gecerdim falan :)) cogu kimse inanmaz ama böyle saklambaç oynardık resmen... ve bi kedime de takla atmayı ögretmiştim.. kosarken taklaya vuruyodu hahah bence kedilere herseyi ögretebilirsiniz ama istedikleri zaman yaparlar ödülle falan iş yapmazlar... ulan yine cok yazdım..

"sadece kedi-köpek ile sınırlı kalmamalı" dediğiniz için, papağan örneğini vermek istiyorum.

israil'de yaşayan bir tanıdığım papağanı:

1) evdeki köpeği, evin babasının sesiyle çağırıyor. köpek kafesin oraya gelince, su kabından su fışkırtıyor hayvana. köpek sinirlenip havlayınca da, evin annesinden azar işitiyor, papağanı taciz ediyor diye.
2) israil'de oldukları için, siren çalınca, "emniyetli oda"ya geçiyorlar. papağan da yanlarında. tv'yi açıp olay geçene kadar bekliyorlar. ama biraz durulduklarında ve kendi aralarında konuşmaya başladıklarında, papağan tv'yi duyamadığı için "şşşt" diye susturuyor bunları.
3) evde kimse yokken eve biri gelip zili çalınca, papağan mütemadiyen "kimoo" diye bağırarak, gelenleri deli ediyor kapıda.

paylaşmak istedim...

bunu da :)
www.youtube.com

kedi de, köpek de besledim, hatta tavşan, papağan, güvercin falan da besledim ki benim gördüğüm en akıllı canlılar kediler...

misal moralim bozuk olduğunda ki dışardan hiçbir şekilde göstermesem bile kedimin biri gelir yüzümü okşar patisiyle, öldürsen inmez üzerimden.
sevgilimden, diğer kedimden, defterden kitaptan bile kıskanır, diğer kediyi okşuyorsam onu dövmeye kalkar, pas vermezsem küser bir süre yanıma gelmez. göbeğine dokundurmayan hayvan 2 yaşından sonra diğer kedinin göbeği okşanıyor diye göbek sevdirir oldu.
artı isminin söylenişinden ne dendiğini anlar, soru sorarsın miyavlar cevap verir...
su bardağındaki suyun dibinde kalanları kafasıyla içemiyor diye patisini batırıp yalayacak kadar zeki...

bir diğer kedim çelik kapıyı açabiliyor, hem de öyle sırf koluna zıplayıp değil üstteki içeriden çevirilerek kapatılan kilidi çevirmeyi öğrendi, kapı koluna çıkıp kilidi çevirip kolun üzerinde zıplıyor...

bana kur yapmak için dudağıma ağzını sürten, üzerine saçımı yalayan kedi var yahu, resmen asılıyor hayvan :)
gel dersin koşar gelir, bekle dersin bekler, sana vericem birazdan yemeğini dersin gider mama kabının yanında oturur...
küçükken misal suyu kendileri sevmedikleri için, ben banyoya girince korkup panik yapıp banyo kapısının önünde çıkana kadar bağırırdı biri, annem ıslanıyor diye.
ilaçlı köftenin içindeki ilaç parçasını çıkartıp köfteyi yiyebilen hayvana zeki derim ben, varsın peşimde koşturmasın..

misal tavşanlar da adını öğreniyor. ben çok şaşırmıştım mükemmel hafızaları var.

karnım ağrıdığında tedavi eden bir kedim vardı.
kendilerine göre akıllılar, bence köpeklerden daha akıllılar. zaten köpeklerin kedilere müsvette olarak yaratıldığını düşünürüm hep. köpekleri sevmediğimden değil tabi.
şimdiki kedim mualla mahallenin en akıllı kedisi. görsen şaşarsın. :)
numara yapmamaları da yapamadıklarından değil karakterli gıcık şeyler olduklarından. yoksa zorlasan ne numaralar yaparlar.
ama tabi kedinin de akıllısı dangalağı var insan gibi :)
ayrıca ispiyoncu kedi de gördüm. evde bişi kırılırsa kimin yaptığını yüzüne bakıp miyavlayarak ispiyonluyodu annesine sinir şey :)
bzim mualla da çok konuşkan.
başkasına bişiler söyliim, iplemez ama muallaya nabyon len diyim hemmen mırrık :)

kedilere bulaşmadan önce mutlaka iki kere düşünmeliyiz.
www.dogwork.com

bir video da sırf ıslıkla yönetilen dünyanın bence en akıllı köpüşleri için gelsin :)
www.youtube.com

mualla ile ilgili bi hikaye daha anlatmak istiyorum.
mualla balkona gelir. kapı kapalıysa miyavlamaz, camı tırmalamaz. dışarıda duran tahta tütsülükleri alır ve yere atar. geldiği zaman kapı zili olarak onları kullanır. bi gün gizlendim, izledim. iki patisiyle tutuyo atıyo, sonra kapıya gelip bekliyo açılsın diye :)
ayrıca geçen hafta ölen köpeğimin de en yakın arkadaşıydı. ona mırıl mırıl sürünmeye bayılırdı. :/
veterinerin muayene tezgahında mırıldayarak ve ağzından salyalar akıtarak vetin eline doğru devrilen ve bu sevecenliği nedeniyle dik durmayı başaramayan aşk hastası gustave'ı da başka duyuruda anlatırım artık :P

köpeklere numara öğretirsin. kedilerse kendi keşfeder numaraları :)

www.youtube.com

e onların amacı o zaten, renk olsun diye değil ki. önemli, öncelikli olduğu için en üstte gözüksün diye. alta alınırsa ne anlamı kalır? zaten kan duyuruları da öncelikli duyurular da belirli bir günden (mesela 1 hafta) sonra aşağı alınıyor. bakarsanız en eskisi 4 günlük zaten. o kadar da dursun ki öncemli, öncelikli olmasının anlamı olsun. 2 saat durursa kim görür onu?

chrome kullanıyorsanız adthwart eklentisiyle kurtulabilirsiniz onlardan.

img16.imageshack.us
img413.imageshack.us

mouse tekerini azıcık aşağı yuvarlamak kimseye zarar vermez. bi gün acil bi duyuru açarsanız sizin de ihtiyacınız olabilir bu özelliğe.

aslında bir noktada haklısınız. şöyle ki,

* kan aranıyor duyurularında eğer kanın hangi güne kadar gerekli olduğu söylenirse o güne kadar tutuyoruz. örneğin ameliyat perşembe günü olacaksa o duyuruyu ertesi haftaya kadar tutmanın bir alemi yok ama arkadaşlarımız unutuyorlar bunu yazmayı. o zaman da 5 gün üstte kalıyor.


* diğer turuncu duyurular ise, mahiyetine göre 3 ya da 5 gün yukarıda tutuluyor.

Peki neden bu kadar çok turuncu duyuru var?
Çünkü genelde, duyuru bir müddet yukarıda kalabilir mi diyenleri geri çevirmiyoruz. Ama elbette bir süre sonra, her şeyde olduğu gibi, duyuruda da işin boku çıkıyor ve herkes, her duyurusunun yukarıya taşınmasını istiyor.

O zaman ne yapacağız?
Herkes sağduyulu davranacak ve her duyuru için lütfen bunu yukarıya alın demeyecek. İşi bitenler de, işinin bittiğini haber verecek ya kendisi silecek duyurusunu ya da bize mesaj atacak, biz de tekrar normal hale getireceğiz.

oncelikli duyurular antin kuntin duyurular olmadigi icin yer isgal etmesi beni hic rahatsiz etmiyor.
insanlarin ev arama duyurulari da benim aciliyetim olmasa da, baskasinin onceligi mahiyetinde. cok fazla duyuru girisi oldugu icin onceliklerin de o oranda artmis olmasi bence kacinilmaz. oluversin o kadari da.

yanlış anlaşılmasın lütfen ben de karşı değilim ancak benim için turuncu duyurular aciliyeti düşük duyurulardır ve onları üst basamaklarda görmek istemem. kırmızılar acildir dursunlar hiç bir sakıncası yok.

sadece bir eleştiri yapmak istedim. ancak önemli olan sadece eleştiri yapmak değil aynı zaman da çözüm önerisini de beraberinde getirmektir.

bu nedenle benim önerim kırmızılar top duyuru turuncular da aşağı ltfn

Bu konularda güven sorunu vardır genelde. Tavsiyem 2-3 kişi gidip parayı elden teslim almak olacaktır. Tapu dairesinde değil de yakınında bir cafe vs gibi yere gidilebilir orda sayılabilir paracıklar. arabada bile sayılabilir çok büyük dert değil. banka hesabınıza yatırılması talep edilebilir. bankayla ilişkiler iyiyse blokeli çek ayarlanabilir ama çok büyük mebla olunca sorun çıkar mı bilemiyorum.
açıkçası hep elden ya da bankadan hallettim bu durumları.

bankaya tapu belgesinin ibrazı karşılığında ödeme şartlı ( tam ifade edemedim )hesap açılıyor. para pul vermeden tapuda işleminizi yapıyorsunuz. ilgili kişi satış la ilgili belgeyi bankaya ibraz ettiğinde parayı çekebiliyor.
aynısını araçlar içinde yapılıyor ama krediler için uygulanan bir yöntem.

Online/Telefon bankacılığı ne güne duruyor. Borçlu imzadan önce parayı online olarak havale eder. Alacaklı yine online olarak kontrol eder, para oradaysa imzayı atar.

Şimdiye kadar ev alınıp satılacak kadar yüksek meblağları online olarak havale etmedim ya da bana havale eden olmadı. Ama yine de oldukça güzel miktarlarda paralarla deneyimim olduğu için bu iş bana olur gibi geldi.

Bloke çek, ya da bloke hesap olabilir.
Bloke hesabı bir kasa gibi düşünün. HEsabı açtırırken alıcı diyor ki, buraya 100.000 TL koyuyorum. Bu para, falan ada, falanca parsel, bilmem ne paftada bulunan xy gayrimenkulu tapuda bana devredildiğinde satıcının hesabına devredilecektir.
Böylelikle tapuda devir yapılıyor, satıcı gidiyor bankaya, devir belgesini gösteriyor. Devir belgesini alan banka, blokeyi kaldırıyor.

Biz gemi satışlarını böyle yapıyoruz.

Online işlemde, siz havaleyi yapıyorsunuz ama havale adamın hesabına geçtikten sonra adam devretmiyorum kardeşim diyebilir :)

Modlog'ta bir kaç sayfa baktım silinen duyurunuzu ya da cevabınızı göremedim. Ancak, duyuru kurallarına uymayan duyurularınız silinmiş olabilir. Bunun dışında bir durum varsa, assert h ya da compumaster ile teati etmek gerekir belki bir bug'tan vs. kaynaklanmış olabilir.

puku geldi aklıma ilk olarak

haci olabilir?
haci chow chow gibi...

sünger:)
olmadı buruş
o da olmadı kömür

kömür benim de aklıma geldi ama fazla klasik gibi .

arch101 komik olabilir? olmayada bilir?

murat? osman? tosun?

yogi olabilir...
ya da belki sadece benimki ayı yavrusuna benziyodur :/

karabaş

Elmas olsun, yontulmuş kömür:)

(bkz: limited şirket)

limited şirket masraflı iştir. kurması da idare etmesi de masraf çıkartır.

kollektifle adi komanditi geç zaten. piyasada neredeyse uygulama alanı hiç olmayan türler.kollektif şirketle adi ortaklığın statü olarak hiç farkı yok. sadece birine bilmemne kollektif şirketi diye isim konuyor o kadar.

en güzeli adi ortaklık olur. kuruluş masrafı yok denecek kadr azdır. şirket sözleşmesiymiş, notermiş, ticaret sicilmiş bilmemneymiş hem uğraşmazsınız, hem masrafı olmaz.

bir mali müşavire gidin. tek başına yapılacak işler değil bunlar.

@kibritsuyu
teşekkürler. bi şekilde başlamamız gerekliydi, ilk iş mali müşavire danışmak.

adi şirkette şahıs sorumluluğuna gidilebilir. limited şirkette ise sermaye ile sınırlıdır sorumluluğunuz bunu unutmayın.

avrupa insan hakları mahkemesinde henüz mezun olmasan da 3 aylık staj yapabilirsin(fransızca lazım herhalde), herhalde bizim gibi selçukta sürünmüyorsun :D

ileride ne yapmak istiyorsanız, yazlarınızı ona göre şekillendirin.

eğer kendi ofisinizi açacaksanız, anglo sakson hukuk sistemini öğrenmek ya da ahim'de staj yapmak çok işe yaramaz. ama diyorsanız ki, ingilizcem super, onu daha da super hale getirerek büyük ofislerden birine gireyim, it gibi çalışayım, o zaman tabiki yurt dışında size sertifika verebilecek bir yerlere gidin.

Dersin hocasına gidin, arkanızdaki kişiyle kağıtlarınız benzerse sınav notu olarak eksi 50 puan vermesini teklif edin. İş idareye giderse savunmaya ne yazdığınız çok önemli değil, belki sonra mahkeme yoluyla kağıtları tekrar okutabilirsiniz.

dersin hocasıyla görüşün. arkadaşınla birlikte gitmelisin bence. ona yapın sözlü savunmanızı. yalvarın yani. işleme sokmasın diye. bir sınavda sınıf temsilcisi lavuk kopya çekerken yakalandı. kağıdını aldılar. hocam sıfır verin, notuma razıyım dedi. sıfır yazdılar, öyle kaldı. bir şey yapmadılar.

yok savunma aşamasına geçerseniz de, sizin savunmanız daha çok, kopya çekmediğiniz üzerine olmalı. kopya da vermedim, sadece arkadaşım benden bakıyordu, bunu engelleseydim sınav bittikten sonra sorun yaşardım onunla gibi cümleler kurun. karşındakilere yık mesela biraz, siz de takdir edersiniz ki öğrenciliğin olağanıdır kopya çekmek ancak ben bu olağanın dışında kopya da çekmedim, kopya da vermedim, ancak kağıdıma bakan bir arkadaşımı da engelleyemem, takdir edin ki bu bana sınav sonrasında büyük sorunlar çıkaracaktır, öğrencilikte bu olağan karşılanmalıdır. arkadaşım masumiyetimi söylüyorsa ve suçunu kabul ediyorsa sizin de kabullenmeniz gerekir ki ben mağdur olanların en başında geliyorum gibi bir temele dayandırırsanız belki işe yarar.


umudunuzu kırmak istemem ama genelde bu savunmaları takmazlar, okumazlar bile. bu yüzden önce hocanıza gidip sözlü savunma yapın. dersin hocasına. hatta teke tek görüşün daha sonra hocam ben bu adama göstermeseydim o bana gösterirdi sınavdan sonra gibi cümleler kurarsınız.


geçmiş olsun.

Bir de, stres olmayın. Hep karşılaştığımız şeyler bunlar okulda. Hocalar da alışık böyle tutanaktan sonra konuşma olaylarına. Gidip sakince isteklerinizi dile getirin, oldu oldu, olmazsa da ne öğrenim hayatınızın ne de iş hayatınızın sonu olur. Kötü bir anı olur sadece.

Dostum burnunuzu surtecekler emin olun. Bol bol yalvarin sonucta birakicaklar isin pesini ama size de baya kok sokturcekler. bu isler boyle oluyor ;) rahat olun. hee her sey kotu giderse eger ki arkadasinda cok bir sey yazamadiysa inkar ediceksiniz sakin ha sakin yok bakti bende gosterdim biraz falan filan demeyin kagitlarda bir sey yoksa inkar edin komisyon incelesin. eger ki baya bisi yazdiysa yalvarmak tek care:D.

bu arada ceza alirsaniz diplomanizin arkasinda da yazacak bu cezaniz malesef :(.

kesinlikle gerekirse hocaya yalvarın. bir daha devlet memuru olma şansınızı kaybedersiniz sicilinize işlenirse.

sakın kabul etmeyin. kabul ederseniz başka şansınız olmaz. direkt inkar yoluna gitmelisiniz. hayır göstermedim ne yapmalıyım, tüm sınav boyunca kollarımla kağıdı mı kapatmalıyım filan diye savunma yapın.

noluyo yaa
devlet memuru olunmaz
diplomaya işler filan

ne alaka
korkutmayın çocuğu

büyük kafelerde garsonluk.
bildiğim kadarıyla epey para kazadırıyor.
shiftleri biraz daha rahat (böylelikle mülakatlara gidebilirsiniz)
istediğiniz zaman da hemen bırakırsınız.

teknosa, electro world, media markt v.b mağazalarda mağazanın kendi satış danışmanının dışında tanıtım elemanları olur.. nikon, canon, nokia, toshiba v.b mağazalara gidip orda çalışan elemanlara sorarak ya da bir şekilde irtibat kurarak bilgi alabilirsin.. genel olarak 12-9 çalışırlar 800-1000 tl arası bir maaş artı yemek artı prim olur ki gayet mantıklı, eğer firmalara ulaşabilirsen.. umarım en kısa sürede güzel bir iş bulursun..

biraz bağlantılarınız varsa freelance işler alabilirsiniz belki.

ne yap ne et sektörle ufacık da olsa alakası olan bir iş bul derim. zira kendi sektörüne geçiş yapman gerektiğinde adamlara karşı söyleyebileceğin iki çift lafın olur hem.

reklam sektöründe "staj".

anne isteği olabilir. zamanında buna çok benzer bir tanesine şahit olmuştum hatta geceleri gelip boynunuzu, el ve kol bölgenizi emebiliyorlar meme zannedip aman dikkat.

kakası normal mi? karnı şişkin, sert mi?
kabız olabilir.
oynayın sevin biraz. eğer guruldayabiliyosanız guruldayın :)

miyavlayabilir, normaldir. endişelenecek bir durum söz konusu değil, geçer.

Poposunu bi kontrol edin. kanama vs var mı?
sever gibi her tarafını elleyin, özellikle batın bölgesini ve eklemlerini. bir yerini ellerken daha çok bağırdığı oluyor mu?

Ayrıca üşüyor olabilir. Bir de, böyle kucağınıza alın, koltuk altınıza doğru sokun. hem sıcak olur, hem sarınınca kendisini güvende hisseder.

Teşekkürler herkese ama bunların hiçbiri yoktu, anne isteğini bilemiyorum tabi de.

Döner yiyince geçti miyavlaması.

Bambi döner seviyormuş meğerse hayvan.

aklıma bir tek mutfak sanatları akademisi geldi. özel programları var sanırım oranın. www.msa.tc

tek günlük etkinlikler yapmıyor gibiler. ama bakıcam.

kitchen studio var anadolu yakasında orayla görüşebilirsiniz.

www.furla.com.tr

www.salom.com.tr

pesah diye aratırsanız daha çok bilgiye ulaşırsınız.

pesah bayramı 29 martta baslıyor..mesaj atarsan nereden ne temin edebilecegini soylerim..
gecmiş olsun

york testi sonucu mu öğrendin bunu?

İstediğiniz cevap değil ama, hem bilgi, hem de alternatif olsun diye yazdım. Lor ve çökelek mayasız cinstenmiş, asitle çökeltilir ve enzim kullanılmazmış. Ayrıca, şöyle birşey buldum:

Maya kullanmadan peynir yapmak için sütü kestirerek peynir yapılmasını sağlayabilirsiniz. Kaynatılmış süte limon sıkılarak kolayca kesik adı verilen peyniri elde edebilirsiniz.

@kotukediserafettinineskikankası: aynen öyle, york sonucu öğrendim.
@uyuklayankedi: onu evde denedik, maalesef tadı hiçbir şeye benzemiyor

mesaj bekliyorum sizden adres tarifi için..avrupa yakası mı yoksa asya mı?

Daha dün Üçler Market'ten lor aldım, tadı harikaydı, taze, tuzsuz ve krem peynir kadar sürülebiletisi var ekmeğe.

@uyuklayankedi: şuan yanlış hatırlıyor olabilirim ama geçen gün marketteki tüm peynirlere baktım hep maya vardı içlerinde, belki loru atlamışımdır. tekrar bakacağım

kaşar loru denen peyniri tavsiye ederim.

bir de benim buraya yazmayı unuttum bir şey var ki o da inek sütü de yasak, koyun ya da keçi sütünden yapılmış olması lazım peynirin

1 hafta peynirsiz duramıyor musunuz yahu? ben 21 gündür peynir yoğurt süt bulamadığım için yiyemiyorum. aklıma geldi de kalsiyum eksikliğinden güm olabilirim sanırım.

gela skin diye bir nane var. arkasına ondan, ekrana da ekran koruyucu yapıştırınca halloluyor.

karaköy'ün orda tramvaydan inip sahile doğru yürünen yerde kimlik kaplanır falan diyen bir adam vardı. seyyar, ufak ama sıcacık bir yere benziyor. ona bir sor belki yapabilir.

invisible shield diye arat bir google amcaya

senin bu istediğin sözlükte bir elemanın yurt dışında tecrübe edip enrty yazdığı bir olay. yurt dışında bir telefon mağazasında 1$ verip makinenin içine koyuyormuşsun makine her yerini çok güzel şekilde kaplıyormuş filan. millet sonra çok aradı da o makinadan türkiye'ye getirten olmadı benim bildiğim.

gittigidiyor'da gelaskins diye arat hocam kuzenim satıyor kullanıcı adıda gelaskins gayet güzel duruyor

uzun yıllardır iş hukuku üzerine çalışan patronlarımla konuştum. böyle bir şey mümkün değil diyorlar. yani başka bir raporu, örneğin ayağı burkuldu, grip oldu vs. bunu gebelik izninden düşemez.

yok yaa öyle bi şey? adamın anasını ağlatırlar vallahi öyle bi şeyde. gitsin istediği gibi rapor alsın. doğum izninde düşemezler. öyle bi kanun vs. yok.
(bkz: adamın götünden kan alırlar kamil kan)

ne şiş yansın ne kebap demiş ama sizin arkadasta.. yanı hasta olmadıgı halde rapor alacak kadar kurnaz olucak ve karsısındakı bunu dogum ıznınden dusulecegını soyleyınce vay efendım bu yasal mı hakkı varmı boyle bıseye bla bla.. hadi canım sen de .. bır de devlet memuruymus.. devlet diye mı boyle yapıyo bu arkadas.. yapsın bunu ozel sektorde omur boyu ızın alır.. hak arıyorsak once bı saga sola bakmasında fayda var..

not: karsı tarafın yaptıgı legal olmayabılır ama arkadasınızın da rapor olayını legal olmayan sekılde cozmesı (hasta olmadıgı halde rapor alması) karsıdakını haklı duruma getırdıgını dusunuyorum.

sözleşmenizin sonunda şuna benzer bir madde yoksa camdan atlarım :

"Süperonline sözleşme şartlarını istediği zaman değiştirme hakkını saklı tutar"

tüketici hakem heyetine başvurmakta fayda var. zira:
1- tüketici sözleşmelerinde tüketicinin tamamen aleyhine olan bazı genel işlem şartları her zaman geçerli olmaz
2- geçerli olsa bile, bu sizin zararınızı superonline'dan tazmin edemeyeceğiniz anlamına gelmez.

onu ben de düşünüyorum açıkçası, yani rapidshare kısmını.

rapidshare olmadığını düşünelim, adamlar sözleşme şartlarını değiştireceklerini haber vermişler, bu durumda size sözleşmeden çekilme hakkı doğar. başka bir tazminat olmaz.

ama rapidshare olayında siz sözleşmenin devam edeceğine duyduğunuz güvenden ötürü böyle bir şey daha alıyorsunuz. ama onlar tek taraflı uymuyorlar.

ama şu da var ki hesabınızı kotalı yapsalar da siz hala o rapidshare hesabınızı kullanabiliyorsunuz, kısıtlı da olsa. bu yüzden tazmin konusu bana zor gözüküyor. ama tabi ki hakem heyetine başvur zaten ücretsiz.

Tüder(Tüketiciler Derneği) ile irtibata geçtiğimde eski tarifeden yararlanma hakkımın olduğu söylendi. mahkemeden ziyade Tüketici Hakem Heyeti'ne başvurup böyle bir karar çıkmasını sağlayarak bu haktan yararlanmayı düşünmekteyim. kısmet artık.

ayrıca rapidshare'in yasal bir olay olmadığını anlarsa hakim vs. bu sefer sen borçlu çıkarsın.

(bkz: maşukiye)
sapancaya yakın bi yer.

Kulindağ 'a gidin anneciğim. Kulindağ güzeldir annem :)

www.kulindag.com

kıyıköy ve maşukiye,sapanca, kartepe,...

deneyin güzel:)

bolu merkeze gidin öğretmenevi'nde 2kişi için gecelik 80liraya kalın (kelle başı 40). oradan abant-sünnet gölü-safranbolu şeklinde gezebilirsiniz.

sapanca yerine kerpeyi önerim

uludağ turlarla falan uygun bu mevsimde

mail geliyor sana.

rss yüklediysen onu da güncelliyor olabilir.

petarkadaş.com'a ya da sahibinden.com evcil hayvanlar bölümüne baktınız mı?

ya da buraya?
ilan.elookat.com

buralara baktım:( bir sürü site de bakıyorum. fakat şu an ankarada olan pek fazla ilan yok malesef. bir de burada bakayım dedim

internetten kedi arıyorsanız en iyi site elookat. biz de kedimizi ordan bulmuştuk. internetten umudu kestiyseniz barınaklara gidin.

en iyisi barınaklar. telefon edip sorun muhakkak çıkacaktır minik şirin bi kedi. ya da çevrenizdeki veterinerlere haber verin 1 haftaya kalmaz ararlar.

hala bulamadıysanız bir hafta önce balkonda doğan yavrulardan birini verebilirim. tabii sütten kesildikten sonra. sakin ve sevecen oldukları konusunda emin olabilirsiniz fakat anneleri ve daha önce doğurduğu yavruların çoğu büyüyünce uzun tüylü oldu. turuncu beyaz ankara kedisi benzeri. ama görseniz öyle güzeller ki... :)

bu konuda pakize suda'nın mıydı başka bir kadın yazarın mıydı tam hatırlamıyorum gazetede yazısını okumuştum. çoğu seferinde 7 kiloya kadar müsamaha gösterdiklerini ama bir seferinde de göstermedikleri için köpeğinin kargoda gittiğini yazmıştı.

işlemleri yapacak yer görevlisinin insafına kalmış bir durum. bazan eskilerden iyi yürekli, kedi köpek sahibi biri çıkar yapar; bazan yeni biri çıkar yapmaz.

yine de her halukarda kabin için hayvana da rezervasyon yapmayı ihmal etmeyin. rezervayonsuz zaten şansınız yok.

bildiğim kadarıyla bahsedilen kargo bölümü bagajların olduğu yer değil, orası -20 derece falan olur donar hayvan orda. bu ev hayvanları için olan ısıtmalı falan bölüm. uçağa binerken görevlinin eline teslim ediyorsunuz, uçaktan inerken kapıdan teslim alıyorsunuz.

bir de erken gidin, kedi ve köpeği kabinde birlikte taşımıyorlar. hanginiz önce varırsa yeri kapar :)

~bir kedi taşıyıcısı~

tamamen kabin görevlisinin insafına bağlı olduğundan, ısrar edin. ama her ihtimale karşı rezervasyonuda yaptırın. pilot, kargo'da hayvan bulunması halinde, düzenli olarak oksijen verir kargo bölümüne. hayvan'a birşey olmaz.

Verdiginiz bilgiler icin tesekkur ederim :) Gayet bilgilendirici oldu.

ilaç jenerik ilaç mı, orijinal mi? sorunun cevabı buna göre değişir.

jenerik ilaçta, orijinalin testlerini ve klinik araştırma sonuçlarını (en az faz 4'e kadar) götürürsün bakanlığa.

orijinalinde ise hepsini kendin yaparsın.

bir de ilaç ve eczacılık genel müdürlüğünün web sitesinde ruhsat konusunda aradığın her şeyi bulabilirsin.

ilaç jenerik ilaç ama normalde bu tip belgeler rahat rahat hazrlanır. burada ise 1 marta kadar yetiştirilmesi gerektiğini söylemişlerdi yani 1 mart bişey için son gündü ama ne için.
bir de müdür şöyle bişey dedi "sence neden biz bu işlemleri son güne bırakmış gibiyiz? ya da şöyle sorayım, sence osn güne mi bıraktık?". bunun gibi de bi soru sordu.
iegm'nin sitesinde de tüm yönetmelikler falan var ama 3 gündür okuyorum, bununla ilgili olanı bulamadım:(

(bkz: göt korkusu)

hmm bunun cevabını bilemedim. ilaç ruhsat işi ile uğraşmayalı epey zaman oldu :(

bu ruhsatin eninde sonunda cikacagini dusunmek yanlis olmaz ama tabii sorunun bariz cevabi "ruhsat cikmadan bu ilaci satamazdik" olmasi gerekir

ancak gizli cevap ise,

uretim, pazarlama ve diger konularin planlamalari, 1 martta urunun ruhsatinin alinacagi ve sonrasinda urunun piyasaya surulebilecegi seklinde yapilmistir. ruhsatin aliminda yasanacak gecikmeler, sirketin ticari planlarini alt ust edecegi icin bu insanlar 15 gun kendilerini parcalamislardir. butun tedarik ve stok sureclerinde, ticari olarak benzer kaygilar vardir olacaktir.

sorunun cevabını öğrenmiş bulunuyorum, çok merak edenler için buraya da ekleyeyim dedim.

sağlık bakanlığı GMP belgesi tamamlanmamış ilaçların ruhsat başvuruları için 1 mart 2010 tarihini son başvuru tarihi olarak belirlemiş, 1 marttan sonraki başvuruların ise GMP belgeleri tamamlanmış şekilde yapılmaları gerekmekteymiş. bu nedenle ilaç firmaları GMP belgeleri tamamlanamayan ilaçlarının ruhsat başvurularını bu tarihe yetiştirmek için canla başla uğraşmışlar.

herkese çok teşekkürler:)

öncelikle belirteyim ki, chincilla ve iran gibi uzun tüylü kediler bakımı oldukça zor olan kedilerdir. sağlıklarını korumak açısından özel mamalar ve tüy bakım takviyeleri kullanmanız gerekebilir. Bu nedenle, eğer maddi durumunuz iyi değilse bu tarz kedilerden ziyade daha dayanıklı ve bakımı daha kolay kedileri tercih edin.

ayrıca petarkadaş.com'a üye olarak orada yavru kedi veren ailelerle temasa geçebilirsiniz. bazen chincilla da çıkıyor. yine sahibinden.com'un evcil hayvanlar bölümünde de yavru kedi verenler var.

facebook'ta sahiplendirme klubü var orayı takip etmenizi tavsiye ederim.

"all art is quite useless"
oscar wilde

"Art is a selective re-creation of reality according to an artist’s metaphysical value-judgments."
ayn rand

sensin.

diye cevap vermek istiyorum ben.
sen ne isen sanat da odur.

"art is the proper task of life"

Friedrich Nietzsche

akademik disiplin çerçevesinde insanın, irrasyonel bakış açısıdır.

sanat, akademik disiplini alaşağı eden yegane şeylerdendir. :P
yok ben gıcıklık etmek istemiyorum, sanat, sanatı tartışmaktır çünkü :)

budur

gerekiyordu ama!

zihnindir.

sen sadece zihninin içindekini sanata dönüştürürsün, kabiliyetin varsa.
sen sadece zihninin izin verdiği kadarını algılarsın bir sanat eserinin, kabiliyetin varsa.

insanın kendine yakışanı giymesidir.

durdenist niçe alman değil mi? filolog hatta:)

"sanat baskının verimidir. onu ne kadar serbestse o kadar yukarılara yukselir sanmak, uçurtmayı havalanmaktan alıkoyan şeyin ip olduğunu zannetmektir" - "andre gide"

gecmiste burda da danistigim odevimden

(git: 77022)

sanat insanın kendi için yaptığı en güzel şeydir.

sanat kafamdır, duygu takasıdır.

çok konuşuldu, çok tartışıldı! (sanat bu akşam telegol'ün canlı yayın konuğu!??)

sanat, zanaat olmayandır, eşşiz olan ve sanatçısı tarafından tekrarlanamayacak herhangi bir şey; kafasının sağ alt kısmından çıkıp koluna, oradan eline, oradan da da bir karalama olarak kağıda örneğin, bir şey anlatması gerekmemekle birlikte çoğunlukla anlatıyordur kendi haline bırakın; çok üzerine gidiyorsunuz sanatın bazen televizyonda filan görüyorum, söyleşiler, iyi-kötüler, güzel-çirkinler, bişiyler..

sanat san attır. san at sanattır.

sübjektif hayat yorumlaması

yaşanan dönemin irrasyonel olarak yorumlanması..

insanın mükemmeliyeti arama sürecinde ortaya çıkarttığıdır.

Sanat görüştür.

Bazı yetenekli insanların dışavurumudur.

cehaletin zıttıdır.

insanın içinde olanı insanlarla paylaşmasıdır.

Sanat var olmaktır,

Bu cümleyi her sanatçı kendine göre bitirir. Bazılarını herkes bilir, tanır. Bazılarını hiç bilemesek de, onlar kendilerince var olmuşlardır. Burada başka bir soruyu sorar insanlar yıllardır. Sanat; sanat için mi, toplum için midir?

hayal gücünün bir disiplin içinde estetik bir ifadesidir

Sanat; hali hazırda olanı, aslında 'olması gerektiği' gibi gösterme çabasıdır.

aykırı bakış açısıdır.Tepki vermenin en asil yoludur :)

power pointi aç.
esc'ye basarak slayt görünümünden çık.
solda slaytlar küçük kutular halinde belirecek.
silmek istediğin slaytın üzerine gel.
sağ tıkla
slayt sili seç
milli duyguları duyuruya alet etme.

kesinlikle bu dediğime itiraz gelecektir ancak ben kedilerin bir öğün profesyonel mama ile bir öğün evde hazırlanmış mama ile beslenmesinin oldukça iyi sonuçlar doğurduğunu düşünüyorum.

profesyonel mama elbet market mamasından daha iyidir, değişik mamalara alıştırman da iyi olur ancak kedinin durumuna göre (yaş, ev-sokak yaşamı, kısırlığı) profesyoneller arasından seçim yapabilirsin.

söylediğin çeşitler açık olarak var mı bilemiyorum ama hasırcıbaşı caddesinden inerken sağda bir pet shop var, orada güzel mamalar var, bazen açık da oluyor.

Evde hazırlanmış mama nasıl oluyo ki?

Detay da veriyim: yaşını tam bilmiyoruz çünkü sokaktan aldık, tanıştığımızda da büyüktü. Veteriner dişine bakıp 2 yaşında falan dedi. Herhalde önceden ev kedisiymiş çünkü çok munis, bi de kısırlaştırılmış herhalde çünkü 1 senedir birlikte yaşıyoruz hiç kızgınlık belirtisi göstermedi, bi de şişko. (Eskiden apartmanın bahçesinde yaşıyodu, bizim orası da çok kedisiever bir muhittir, o yüzden kedilere yemek veren bol.)Zayıflasın diye mamasından kısınca da öyle bi bakıyo ki suratıma, dayanamıyorum.

Şimdi hala evde, gün içinde kapının önüne gidip miyavlıyo, biz de bahçeye çıkarıyoruz, bi yarım saat hava alıp geliyo. Güzel bi hayatı var yani. Düzenli olarak veterinere de gidiyoruz, aşılarını, ayda bir pire damlasını oluyo.

royal canin, iams, hills ve proplan gibi premium mamalar açık satılıyor mu ki? açıktan kastınız 10-15 kiloluk paketlerin açılarak kiloyla satılması mı? o halde kilosu 12'ye royal canin nerden alıyordunuz paylaşır mısınız? koşa koşa gidip alıcam da.

Ben de öğrenince önceden verdiğim paralara çok yandım, aynen dediğiniz gibi 15 kiloluk paketleri veteriner kendisi açıp kilosu 12 tl'ye satıyor, en azından Royal Canin için böyle. Çok yerde yapıldığını duydum, ben Moda'dakini söyliyim: Eski Moda havuzunun -şimdiki Moda parkının- olduğu yerde, yani Moda İlk okulunun karşısında Dia var, Dianın hemen yanında Hera veteriner kliniği var ben oradan alıyorum.

İşte ben de Proplan ve Hills için bu uygulamayı yapan bi yer arıyorum.

bu arada, hills'i tavsiye ederim. daha az yiyerek doyuyorlar hills'le. bir de şişlide çizmeli kedi veteriner kliniğinde veteriner mamaları açık olarak satılıyordu. eğer yakınsa oraya bakabilirsiniz.

evde hazırlanmış mama şöyle oluyor ki, önüne koyduğunuzda yediği (tabii ki baharatsız, çok yağlı olmayan et-tavuk gibi şeyler) yemeklerden ayrıcana hazırladığım bir karışım olup kendisi için çeşitli eti ciğeri pişirip pişmiş havuç ve bezelyeyle çekiyorum, yaş mama gibi oluyor

proplan değil ama alice'in kedi maması var gayet uygun açık kapalı konserve yaş mamaları, gaz, koku falanda yapmıyor. gerçi bizimki direk tuvalete yapıyor sifon çekiyoruz sadece.

bir de arkadas kilosu 12 tl olan mama nedir yahu. benim yediğim yemek o kadar etmez

halen kartla giriliyor evet.

geçici kart alınabiliyor. otomobil aksesuarları için reyonları var da çok şey beklemeyin.

içeri girebilirsiniz, kart sorabilirler, sormayabilirler de. içerde gezebilirsiniz ancak alışveriş yapmanız mümkün değil. kasada ödeme için kartınızı sormaktalar. zaten belirtilmiş genel anlamda lastik, trafik seti, oto temizlik vb.. gibi ürünler çoğunlukta.

kipa, koçtaş bauhaus gibi yerlerde daha çok çeşit bulursunuz.

kartsız alcaksan,sevimli bi abiye,amcaya yanaş"bunları sizin kartla alsam" diye söylesen hayır demezler heralde.aslında senin ona yararın olur.şirkette kullaniyosa faturayı,kdv'si işe yarıyor.

evet onlara wine cooler deniyor. adı da gatto idi. gül yüzlüm, nazlı yarimdi ama artık yok. alco-pops kategorisinde ürün getirmek çok sorunlu çünkü

gatto değil ben de hatırlıyorum. ismi "bad cat" idi.
ama gatto candır keşke olsa.

tr.strawberrynet.com

orda ne sample nede miniature boy satısı var..

yok boyle değil..normal bildigimiz parfumlerin sample ve mini boyları olan bi yer arıyorum sadece..

fragnancex'de ve cheapsmells'de oluyordu minyatür setler. Eğer bulamazsanız en garantisi duty free ama o da epey tuzlu.

ebay.co.uk den 10ml ve alti ve powerseller lari secerseniz sanirim aradiginiza ulasirsiniz, ben öyle yapiyorum en azindan

ankarada güvenparkın orda meb'in kitap satış yeri vardı. hala duruyor mu bilmiyorum. orada bulabilirsiniz aradığınız kitapları

olgunlara bak belki 2. ele düşmüştür

norveç isveç gibi ülkelerde master fiyatları ucuz olabilir ama hayat çoook pahalı. eğer maddi açıdan çok zorlanacaksanız şunu tavsiye edebilirim.

türkiyede master'a başlayın. erasmusla gidin. onu da yurt dışında master yapmış gibi kabul ediyor pek çok yer.

zaten yurt dışında master yapmayan avukatı dövüyorlar herhalde istanbulda. benim çalıştığım ofiste 10 kişiden 11'i yurtdışında yapmıştı masterını. ama bir şey katıyor mu, bence hayır.

tüm üniversiteler eklenmedi ama www.mastersportal.eu

baya geç cevap veriyorum ama amerika george washinton üniversitesi uluslararası finans ve ekonomi hukuku bölümünü deneyin.