tunalıdan yukarıya doğru ver kendini nene hatunda the house cafeye otur.
ev gibi sanırım.

abay konanbay sokak, cafe del mundo.

tam tunalı değil ama, tunus'ta shell'in arka tarafında frida kafe var.

Café des Cafés

bi kişi de sardunya dememiş... bülten sokakta.

İki hayatımda birbirinin tam tersi olurdu. Birinde iyilik diğerinde kötülük.

iki hayatımı birbirine bağlardım ben.
mesela daha sonraki ben'in alması için bir yerlere hayat hikayemi yazardım filan, ya da hazine saklardım bir yere...

karakter özelliklerimden çok azını değiştirip gerisini aynen alırdım. şimdikinden biraz daha farklı yaşardım, küçük değişiklikler yapardım. tecrübemi, bilgimi bilincimde taşırdım.

Her seferinde sıfırdan başlamak isterdim.

Tabii ki daha az panik yapardım. Yapmak istediğim çok şey var, şimdi hepsini tadımlık yapmak zorundayken diğer hayatlarımda tadını çıkara çıkara yapardım.

Bu hayatlar süreklilik içinde olabilirdi yani 300 yıl yaşanılabilirdi. Ya da her 10 yıllık periyodu 30 yıl şeklinde yaşayabilmek isterdim.

@fordaytobreak, neden birisinde örnek teşkil etmek istiyorsun? Ve neden birinde duygularını salıp içinden geldiği gibi davranıyorsun? Sonuçta hangisi seni daha mutlu ederdi?

bunu daha önce bir yerlere yazmış olmalıyım, bana zaten birden çok hayatım varmış gibi geliyor. saçmalık oysa, ama öyle hissederek yaşıyorum. bir yerde yanlış yaptıysam ve düzeltilemeyecek bir yanlışsa o, "neyse, bir sonraki seferde doğrusunu yaparım" diyorum. ve gerçekten o an için bir sonraki sefer varmış gibi hissediyorum. sorunlu olabilirim :)

birinde dener diğerinde uygulardım.

yalnız bu çok saçma bir soru olmuş. çok fazla farklı sebepleri olabilir. doktora gitmemekte neden ısrar ediyor?

neden gitmiyor bilmiyorum. saçma maçma sorduk işte.

yanlış anlama, saçma dememin sebebi arkadaşın hakkında hiçbir şey bilmeden böyle bir sorunu nasıl tespit edebileceğimizi düşünmen. anket gibi sebep sıralamamızı istiyorsan ben söyleyeyim bir tane;

kan basıncının yükselmesi sonucu burundaki kılcal damarların patlaması olabilir.

burun damarlarında çatlak olabilir en basiti.ama baktırmasında fayda var.

bence karıştırıp kanatıyor ama karıştırıyom demeye utandığı için doktora gitmiyor yıh yıh

Sebepleri sıralıyorsak lösemi de bunlardan biri.

nedenini öğrenince n'olcak?
google amca icat olmuş... nedenolur.net

Sorgulayıcı zihinlerin şevkini kırmayalım lütfen. İnsanlığın bütün gelişmeleri, sorgulayıcı, merak eden zihinler sayesinde oldu. Gelmiş geçmiş en meraklı, en sorgulayıcı zihin olan Leonardo ustanın, nerdeyse 500 sene önceki tasarımlarını görüyosunuz. Lütfen daha meraklı olun, lütfen daha çok sorun, araştırın, öğrenin.

Himmet dayı'ya ilaveten, damar duvarı "gevrekliği", kırılganlığı da sebep olur burun kanamasına...

livaneli, nedenini öğrenmek istiyorum, canım öyle istiyor

Kardeşiminki kesilmişti, 5 dakika sürdü, hiçbir şey hissetmediğini söylüyor. Konuşmasının düzelmesi dışında bir değişiklik de olmadı.

lingual frenilum deniliyor ve sizdeki kısa.

basit bir operasyonla kesilip düzeltiliyor.

Lazerle zirt diye kansiz alirlar onu.

hacılar kısa olup olmadığını kbb uzmanına mı kontrol ettirmek gerekiyor? yoksa çocuk cerrahisine falan mı gidetyim?

Benim kucucukken kesilmis, yoksa hep yarim yamalak konusacakmism. Ay ne mutluyum ve minnettarim kestirdikleri icin. Cok kucukken oldugu icin hatirlamiyorum, ama iyi ki kestirmisler. Suan artikulasyonumda hic sorun yok, dilim hic geriye kacmiyor.

bunu bi defasında böyle ay anlatamıycam anlayın işte annesi çocuğununkini iyyyy

bi de buna benzer başka frenulumlar da var ehi kehi ama o ayrı mesele

diş hekimliği fakültelerindeki ağız ve çene cerrahisi bölümüne gitmelisin

çok basit bir operasyon

oğlum doğduğunda böyle bir bağ ile doğdu, kulak burun boğazcı jilet gibi bi şeyle çizik attı .

bornoz sevmem. havlu ile yatakta takılıyorum. bu sebepten çok ders kaçırmıştım üniversitede =/

şu bornoza bir türlü alışamadım. ıslak ıslak nefret ediyorum zaten yaz, kış hemen kurulanır giyinirim.

bornozla 1 saat takılırım

Üstümde havlu ile 15-20 dk üzere otururum hatta bazen uzanırım, kısıtlı zamanlarda bile zamanlamamı ona göre ayarlarım.

Nerdeyse akşama kadar bornozla takılırım.

Hararet gitsin diye bornozla 5-10 dakika takılırım. Banyodan çıkar çıkmaz kurulanıp giyinmek hayatta nefret ettiğim şeylerin ilk sıralarında yer alır.

saçımı mutlaka havluyla kuruturum. acil işim yoksa 15-30 dk bornozla takılırım. daha fazla değil.

çıkar çıkmaz kurulanır giyinirim

Banyo havlusu ile maksimum 3 dakikada kurulanırım.

bornozla rahat bi saat otururum

Evde yalnızsam bütün gün oturur, karaoke bile yapabilirim evde bornoz veya havlu ile. Yalnız değilsem 15-20 dakika falan.

bornoz sevmem. havluya sarınıp çıkar hemen giyinirim.

Havluyla kurulanıp evde yarım saat kadar çıplak takılırım.

Bornozla miskinlik. Acil isim olsa bile o miskinlik keyif yapilir

çok sıcak suyla yıkandığım ve "ıslak vücut soğuğu"na karşı ekstra hassasiyetim olduğu için, suyu kapatır kapatmaz bornozumu giyip havlumu kafama sararım. saçları, bacakları falan yerlere su akmasın diye bi' silerim.

ondan sonra bornozla 1 saat civarı, doğal yollardan tamamen kuruyup "niye bornozla oturuyorum lan ben?" diyecek noktaya gelene kadar takılırım.

sonrasında, soğuk artık işlemediği için, seksi bir hareketle üzerimde ne varsa atar ve giyinirim.

banyoya kıyafet sokmayı hiç sevmiyorum, mecbur olmadığım sürece de yapmıyorum. duş almak amacıyla gideceksem banyoya, bornozun içinde ve çıblak olmam gerektiğine inanıyorum. banyo yapmak için eşofmanla oraya girdiğimde eve ayıp ediyormuşum, terbiyesizlik yapıyormuşum gibime geliyor.

(polo'dan bornozum var aq, tabii ki bornozla gezicem, pis fakirler)

benim bornozum chakra

Direk kurulanırım. Hayatım koşturmacayla geçiyor.

bornoz ile çıkar Fransa'nın saklı bahçelerinden üretilmiş şarabımdan bir kadeh alır üzüm eşliğinde üçlü kanepeme uzanır... şaka şaka. havlu ile çıkar bir sigara yakarım o an ruh halime göre bir parça açar sigara ile müziğin bitişini denk getirir kurulanma faslına geçerim.

kadinda seksi buluyorum, kivirciklara karsi zaafim var. duzlestirici sac masasi falan kezban isi. erkekte yuzde koselik varsa besleme gibi duruyor. ama uzun ve kivirciksa kirk gibi yakisabiliyorda.

Kıvırcık saçlıyım. Öyle sevimli güzel olanında da değil, keçe gibi bildiğin. Kuaförlerle alakam sıfır, gerçi biraz gitsem belki düzgün olurdu saçım. Hayatım zor bu saçlarla gerçekten. Kendine biraz bakan her kıvırcık saçlının kuaföre gidip dalgalı hale çevirmesini garipsemiyorum.

Edit: Eklemeden geçmeyeyim, her güzel düzgün kıvırcık saçın arkasında gerçekten büyük emekler vardır, saygı duyun valla.

bence tanrı katında bir saç. o kadar güzel, o kadar muhteşem... düzleştirenlere şöyle bakıyorum; galeri8.uludagsozluk.com

Kıvırcık saç güzeldir.

saçlarım kıvırcık hiç öyle düzleştirmeyle falan uğraşmıyorum böyle daha güzel

düz saç bakımlı havası veriyor. kıvırcık saçın modası geçtiğine inanılıyor. ha bence tam tersi kıvırcık saça bayılıyorum

son zamanlarda türk-yabancı dizilerde filmlerde falan hep dalgalı saç kullanıldığı için çok moda diye düşünüyorum.

Aslında bu daha çok kendinde olmayanın daha değerli olması durumu bence.

Bizim şirkette de kızlar genelde düz saçlı ama cins cins maşalara yatırıyorlar maaşları kıvırcık dalgalı yapmak için.

İnugard zaten dalgalı saç kabul görüyor, benim şaşırdığım kıvırcık saçın yok sayılması.

kıvırcık saç iğrenç bişey.

Taşşak kılı gibiyse kötü duruyor. Dalgalı daha güzel.

Kıvırcık saç uğraşılmadığı takdirde çirkin ve bakımsız duruyor. Düzleştirmek kıvırcık saçı bakımlı hale getirmekten daha kolay.

saçlarım kıvırcık değil, dalgalı. ben düz yapıyorum, düz olduğunda daha hoş görünüyorum.

Saçlarım düz am fönlü gibi düz değil, elektrikli düz. Hani bir reklam vardı, erkek kızın saçları arasından parmaklarını geçirmeye çalışıyor, o parmaklar saçta kalıyor keçe gibi olup çıkmıyor; ben de kendi haline bir iki hafta bırakırsam saçım öyle oluyor. Bakım manyağı olmamı istiyor. Bir ay sadece şampuan yapsam ve bıraksam şu modelin biraz daha hacimlisi olur awoiaf.westeros.org

Birkaç kere su dalgası yaptırdım, insanlar "Kendi saçından daha doğal olmuş" dedi. Kısa kestirdiğimde ise kendi dalgalanıyor, öyle de seviyorum. İnsan kendinde olmayanı seviyor herhalde, hastasıyım kıvırcık saçın.

kıvırcık saçlı bir erkeğim, kestirince bildiğin depresyona giriyorum.

kıvırcık saçlıyım. hiç düzleştirmiyorum. zaten ucubeye benziyorum düz saçlı.
bence en güzel hali, doğal hali.

saçlarım dümdüz ve uzun yıllar dümdüz kullandım.
şimdilerde arada bir yatmadan önce burup topuz yapıyorum, sabah uyandığımda karışık bir dalga oluyor, onu azıcık spreyliyorum hacimleniyor filan, güzel oluyor.

değişiklik bazen iyi geliyor. ama asla gidip bukle bukle yaptırmam. en fazla düşes'in fönünden çektiririm o güzel oluyor. hem ağırbaşlı hem de hemen hemen her şekilde her kıyafetle kullanabiliyor insan.

bir supangle olsa da yesek, tamamen katılıyorum, ben de çok uç örnekler hariç herşeyin doğal halini seviyorum.

tabiki focus nedir bu türklerdeki vw hastalığı çözemedim zaten iyi bip iyorlar ülkeyi

focus +1

en boş - dolu ayrımı olduğu için elbette focus.

Focus Jetta'nın yanında bana çok konforsuz ve sürüşü sert geliyor.

focustan şaşma.

focus derim ben de bu durumda.

bende focus titanium var çok memnumum
Jetta çok yakıyor zaten, focus daha az yakar.

zaman zaman herkes dusunuyordur.
onemli olan cevrende olan olaylardan ders cikarabilmek, durumuna sukretmek, yapabiliyorsan insanlara maddi manevi yardim etmek.

dunyayi sen degistiremezsin ama birilerine faydan dokunabilir.

dunya adil bir yer degil.

Dünya berbat bir yer. Düşündükçe de yaşanılmaz, içinden çıkılmaz bir hal alıyor. O yüzden boşvermek, bir şeyi değiştiremeyeceğini kabullenmek ve dümdüz yaşayıp gitmek gerekiyor bence. Ne demişler ignorance is bliss.

Şöyle ki dünyada yaşamanın amacı mutlu olmak değildir. Bir nebze olsun iyi bir insan olabilmektir. Herkesin mutlu olduğu dünya yaşamaya değmezdi. Önemli olan adaletsiz ortamlarda sen ne yapıyorsun. Tanrı bunu görmek istiyor. Tanrı zaten kitaplarda sonsuza kadar mutlu olacağın yerleri sana söylemiş. Bu dünyanın gelip geçici olduğunu ve senin bu süreçte neler yaptığını görmen gerek.

evet cidden hayat mutsuzluklarla dolu.

ben bu mutsuzlukta kendimi şöyle avutuyorum; "beterin beteri var, birileri bu hayatı sakat, kör, sevdiğini dün toprağa vermiş veya aç olarak geçirmeye çalışıyor en azından o durumda değilim çok şükür" diye kendimi avutuyorum. bazen yiyor bazen yemiyor ama öyle böyle geçiyor..

edit: en çokta şu yaşamak için çalışmak meselesi koyuyor bana :/ işe gidip gelmekten başka ne halta yarıyorum diye üzülüyorum.

Bugün daha 35 yaşında hayatında sigara içki kullanmamış 7000 tl maaş alan özel sektörde bir birimde müdür olan arkadaşımızı kanserden kaybettik.... Hayat bu kadar basit işte ..düşünmeyin çokça şeyler yaşayın gitsin..rüzgar bir yerlere savuracak nasıl olsa...

sorun şu ki mutlu olmayı çok fetişleştirdik. sanki hayattaki tek amacımız buymuş gibi. zaten "mutlu olmak" kavramı bile bize öğretiliyor. mutlu olmak için araçları hem yanlış seçiyoruz (para, güzel bir eş, araba vs., hem de bu araçları birer amaca dönüştürüyoruz.
bu konu üzerine kafa patlatmak için 3 kitap önereceğim:
www.iletisim.com.tr
www.idefix.com
www.idefix.com

Gerçektene de mutsuzluk dolu, bu söylediklerinizin var olması da bence yeterince kanıt. Ben insanın bir varoluş amacı olduğuna inanmıyorum ama bu tarz şeylere de kafayı takan bir insanım. Rahatlamak için ise şuna (htwins.net ) ve şuna (www.youtube.com )bakınca rahatlıyorum, "Amaan, zaten küçücük bir şeyim, yaşamışım ne, yaşamamışım ne." diyorum. Valla, aklım almıyor, yukarıda (aşağıda, sağda, solda) zibilyon tane gezegen, yıldız var. İnsan olsa ne, olmasa ne. Bir de o halimizle hani oturup düşünüyoruz, bir şeyler hissediyoruz, yemek falan yiyoruz ya, iyice komik geliyor. Birileri okumak için kilometrelerce karlı yollarda yürürken, başka biri milyonların içinde yaşıyor, o anda başka bir yerlerde bir yıldız patlayıp supernova oluyor. Ben isyan ediyorum, o arada dünya kadar bir göktaşı bir gezegeni parçalıyor bir yerlerde. Algılayamadığım için olay iyice karmaşık geliyor, iyice hayranlık uyandırıyor. Onu düşündükten sonra biri insanın hayatını geçtim, Dünya'nın kendi varlığı bile karınca gibi geliyor. "İnsanlık olarak olmasak ne olur? Onu geçtim, şu gezegen olmasa da ne olacak ki. Olmasa da olur" diyorum. Sonra hayranlıktan vazgeçip dünyaya dönüyorum, İstanbulkartımı basıp sağlı sollu arkalara doğru ilerliyorum. Ya da duruma göre gaz maskesi takıyorum.

hayat pek tabii ki mutsuzluklarla dolu ama bu hayata bakış açınla ilgili. şimdi sana edebiyat yapmak istemiyorum yok pozitif düşün yok bilmem ne... fakat aslında çok basit olan ama düşünmeyi unuttuğumuş bir şeyi hatırlatacağım. o da ''şükretmek''. bak beni öyle dini bir kimlik olarak görme. din ile alakam yok desem bile yeridir.her şeye rağmen hayat çok güzel. Yaşamak, nefes almak, bu serüvenin bir parçası olmak çok önemli.

Sabahları uyanırken, gözlerimizi ilk açtığımız anda sağlıkla gerinebiliyorsak eğer… işte ilk neden karşında duruyor bile. Ne dersin? Sağlıklı olmanın parayla bile ölçülemeyecek derecede önemli olduğunu hepimiz biliyoruz, öyle değil mi? Biliyoruz da hangimizin aklına bunun için şükretmek geliyor ki? Ancak hastalandığımızda, sağlığımızı kaybetmeye başladığımızda değerini anlıyoruz; ama iyileşince her şey tekrar eskiye dönüyor, rutine biniyor ne yazık ki…

Tıpkı bunun gibi bir başka örnek… market arabamızı elimizdeki listeyle doldurup eve geldiğimizde tüm alabildiğimiz nimetler için şükretmemiz gerekmez mi sizce; hele hele istediklerini, özlediklerini, onlardan da önemlisi ihtiyaçlarının çoğunu alamayanları düşününce? Peki bizler ne yapıyoruz; elimizin ağırlığından, yorgunluğumuzdan dem vuruyoruz öyle değil mi?

Bunlara benzer örnekleri çoğaltmamız mümkün elbette ama bunların pek çoğunu fark edebilmemiz için mutlaka bir şeylerin sebep olması, bize bir şekilde hatırlatılması gerekiyor. Oysaki… kendiliğinden fark edebildiğimiz, şükür edebildiğimiz ölçüde mutluluk kıvılcımları daha bir etkili olacak, denizin mavi serinliklerinin ruhumuzu dinlendirmesi gibi daha bir sarıp sarmalayacak dört bir yanımızı.

işim gereği dünyanın dört bir yanını gezme fırsatım oluyor ama kalitesiz bir ülke demek yerine kalitesiz insanların olduğu bir ülke demek daha doğru olur. bunun için de yapacak bir şey yok maalesef. örneğin; japonya'ya gidiyorum ve 2 gün kalıyorum. insanlar saygıdan artık ayaklarıma kapanacak. kasiyeridir, otel görevlileridir vs. herkes yaya geçidine geldiğinde kimse yoksa bile muhakkak durur vs.. örnekleri çoğaltmak mümkün. fakat bizim ülkemiz de böyle. yeri geliyor bende isyan ediyorum fakat gittiğim diğer ülkeler geliyor aklıma. ya kenya'da doğsa idim ? veya kırgızistan ? veya suriye ? vs. vs. o zaman da diyorum ki neyse buna da şükür...

artık yazmayı bırakmam gerekli karnım acıktı. hadi eyvallah...

Sağlık veya yiyecek ekmeğin olması bambaşka konular. İhtiyaçlar hiyerarşisinde bunlar temel basamaklar zaten. Ancak sadece bunlarla mutlu olabilmek, ölmek için yaşamak anlamına gelmiyor mu? Çok polyannacı bir bakış gibi geldi bana.

İyi insan olmak, daha doğrusu başkalarına çıkarsızca yardım eli uzatmak, evet bu gerçekten çok güzel bir şey. Ama bir sorum var, aç olan bir kediye süt verdiğinizi düşünün. Mutlu oldunuz. Ya sonra? Ya kediyi alıp beslemeniz gerekiyor, ya da bundan sonra ne olacak diye kederlenmeniz.

Dünya adaletsiz ve kokuşmuş bir yer. Ben de pek inançlı biri sayılmam ama, birkaç sene önce duyduğum bir laf hep geliyor aklıma. Bu kadar sıkıntı var olduğundan, belki de bu dünya başka bir dünyanın cehennemidir.

bence superonline'a bakın bi. biz geçmeyi düünüyoruz. telefon sabit ücretini de karşılıyor telefonu da geçirirsen. hatta cayma bedeli de veriyomuş.

Ben de ttnetten bıkıp dsmart'ın internetini aldım, pişmanım. Beterin beteri var dedikleri bu oluyor.

uydunet, memnunum.

d&r larda yok mudur? veya nezih kitabevinde falan? hatta belki megavizyonlarda bile olabilir.

görmedim sadece fikir yürüttüm.

www.tchibo.com.tr

kedim vardı,giydirmedim,ama çok sempatik bişey aslında.

giydirmem, hayvanıma eziyet gibi gelir.

eziyetten başka bişey değil.

köpeğim vardı giydirmedim ama köpekte şu v şeklinde bandanaları çok severim

giydirmem

eziyet

kesinlikle giydirmem

süs olsun diye giydirmek gereksiz.

bir de neyi ve nasıl giydirdiğine bağlı.

bazı köpekler için soğuk havada giydirmek gerekli olabiliyor. dolaşım bozukluğu veya tüyleri kısa olan köpekler için mesela...

alerjik materyal olmamasına, çok sıkı olmamasına dikkat etmek lazım.

Kedim var giydirmem.

Kedim var, giydirmem.

dar kot disinda giydiririm.

giydirmedim giydirene karşı da nötrüm.

Sağlık açısından gerekli olmadıkça giydirmem, kedim var şimdiye kadar hiç gerek olmadı.

Giydirmem

kedim var, giydirmem. kedilerin fiziksel hareketini ve esnekliğini etkiler, rahatsız eder diye düşünürüm. ayrıca kedi evden dışarı çıkıyorsa, diğer kedilere karşı bir dezavantaj oluşturur, tasması bile bazen diğer kedilerin onu yakalayıp pataklamasına neden olabiliyor, o yüzden tasmasını kolayca sıyrılabileceği şekilde bağlıyorum artık yazın bahçeye çıkarken.
köpeğim olsa, evde giydirmem ancak sokağa çıkarken nasılsa yanında ben olucam tasmasından tutucam diye rahatsız olmadığı sürece giydirebilirim. özellikle yaşlı ya da bünyesi hassas bir köpekse yağmurda karda gövdesini kaplayan köpek yağmurluğu tarzı şeylerden giydiririm ıslanıp rüzgarda üşütmesin diye.

ben hiç giydirmem.

giydirmem, çok saçma buluyorum.

giydirenleri patetik bulurdum, ta ki animal planet'ın dogs/cats 101 serisini keşfedene kadar. artık mesela doberman sahiplenirsem aşırı soğukta bir anorak giydirebilirim.

giydirmem, ama yaşlı bir köpek olduğu için uyurken üzerini örtüyorum, ha neyle örttüğümü soruyosan eski bir montumla.

14 yıldır kedi sahibiyim, hiç giydirmedim, giydirmem de. giydirenden de hazetmem.

kedilerim var. hayatta giydirmem. oyuncak bebek mi bu ayol?

giydirenden de hazzetmem +1

giydiririm. olumlu bakıyorum.

Giydirmem

köpek & kedi

asla giydirmem.

giydireni tenhada yakalarsam döverim!

Giydirmem. Hayvanların bundan hoşlanmadığını düşünüyorum ve çok aptalca buluyorum. Giydirenden de hazzetmem +1

(bkz: kumbaracı50)

Şehir Tiyatrolarında Kösem Sultan var, Üsküdar'da sahneleniyor sanırım.

Senaryoda bir şey yok ama görsellik için izlenir diye düşünüyorum.

3d izlenirse evet.

görsellikle götürüyor işi

evet güzel.

senaryonun bi numarası yok ama çok şık film. imax'te izleyin mümkünse.

süper

Gittim, çok beğendim.

cevahirin karşısında(yani karşı yolda) 77 numaralı otobüs direk yenikapıya gidiyor.
feribot daha kısa daha mantıklı

77 geçer ama cevahirin önünden binmeniz gerekir, karşı yoldan değil.

Feribot her türlü.

kabataş'tan deniz otobüsü daha iyi

cevahir in karşısındaki duraktan 69a geçiyor.esentepe-yenikapı onunla gayet hızlı gidersin.

Kanatastan git.

the broken circle breakdown
Le passé

(bkz: a field in england)

Only Lovers Left Alive
Le Passe

michael kohlhaas.

ben bileti almaya gittiğimde sadece kimliği sormuştu görevli kişi, ve vermişti bileti (başkasının kredi kartından ödenmişti para).

arkadaşa alırken kimlik ve kredi kartı istediler, sanal kartla alındığı için oradan gelen bi numara mı ne varmış onu istediler falan falan epey uğraştırdılar.

o yüzden kesin bir şey söylemek zor dengesizler biraz. 1. olay city's nişantaşı 2. olay istiklaldeki halep pasajından.

mailorder talep formu isteyebilirsin. sen en iyisi biletix call center'i ara durumu anlat. büyük ihtimalle mail adresine form gönderecekler, sonra sen onu fakslayacaksın falan.

Teslim alacak kişi olarak farklı birini yazabiliyorsunuz. Ama sanırım onun da alırken kartı göstermesi gerekiyor.

iphone 5. Lakin sırf stabilite için. Eğer dersen ki ben herşeye hakim olup çıkabilecek sorunları çözmekten hoşlanıyorum. O zaman note 2 derim.

iPhone.

sikindirik degil kesinlikle ama relax bi dizi: the big bang theory.

tbbt çok severim ama aradığım şey bu değil.

vakit harcıyorken niye sikindirik şeyler izliyorsun ki.

shameless iyi gider.
entrika istiyorsan house of cards olur.
hem siyasal hem dram the americans olur.

(bkz: elementary)
(bkz: perception)
(bkz: shameless)
bu diziler seni eğlendirecek, hayatta tutacaktır.

dizimag'in tavsiye robotunu kullan bence..puanı biraz düşük tut..dolu seçenek çıkar..
New Girl olabilir.

shameless +1 (us versiyonu yalnız uk değil)
izlemediysen hiç durma başla derim, yalnız sikindirik değil gayet kaliteli izledikçe kendine bağlayan dizidir.

bence de sikindirik dizi arama.

(bkz: code geass)
(bkz: nhk ni youkoso)
(bkz: death note)
Bunlar da -özellikle ortadaki- seni hayattan uzaklaştıracak, fantastik duygular denizinde yüzdürecek.

güzel dizileri okul dönemine saklıyorum :) shameless aklımda.
house of cards, elementary, code geass, death note izledim.

nhk ni youkoso, perception, new girl ve the americans'a bakayım.

Switched at Birth : www.imdb.com

True Blood. Hem çok saçma hem de izleyince bayaa sarıyo

true blood'ı severek izliyorum. klişe vampir dizilerinden çok daha iyi durumda.

(bkz: californication) Ben de yeni başladım. İyi gidiyor.

ille sikindirik olsun diyosan gossip girl, yok vazgeçtim şirin, güzel bi dizi isterim diyecek olursan community.

gossip girl'ü de beğenerek izledim ben. community'e bakayım.

Pretty Little Liars.

enmoda.com
asos.com

daybuyday, zizigo

Şuraya bir bakın.
dogostore.com

küçük prensin kendi ürünleri de satışta şu an facebook sayfasında zırt bırt reklamı yapılıyor ama yurtdışı sitesi sanırım.

çarşama günü elimizde olması lazım

4. etaptan 1 sene boyunca piyalepaşa'ya gidip geldim. piyalepaşa kasımpaşa'dan mecidiyeköy yönünde arada kalan bi yer, okmeydanı hastanesinden biraz evvel iniyordum ben.

arabalar baya kalabalık oluyor. bineceğin durak önemli. ilk duraklardan binersen sıkıntı yok.

uykundan 10-20 dakika feda edersen daha rahat yolculuk ediyorsun. saatleri net hatırlamasam da 7.20 civarı kalkan express yerine 7.00'de kalkan otobüse biniyordum ben. express seferler daha hızlı olsalar da çok ama çok kalabalık oluyorlar.

normal bi günde başakşehir 4.etaptan unkapanına sabahları 50-55 dakikada geliyordum. trafik olan günlerde bu 70 dakikayı bulabiliyordu.

sen 89c dediğine göre 1. etapta olacaksın sanırım. oradan taksim otobüsüne binip, aradan itü taşkışlaya gidebilirsin.
açıkçası biraz yorucu olacaktır, ama düzenini oturttuktan sonra yaparsın.

dönüşlerde trafiğe kalacaksan, taksimde bi süre oyalanırsın. belli bi saatten sonra başakşehir yolu çok boş oluyor, yolcu da az oluyor.

Kalabalık olur. Ara mahallelere falan giriyor, süre uzuyor. Bir kere bindim hafta sonu. Hafta içi daha beter olabilir. Metro ile 2 kere aktarma yaparak ulaşılabiliyor olması lazım. Ama onun yoğunluğunu bilmiyorum.

@delarue Ziya Gökalp Mah. yazıyor, bilemiyorum tam. Arayınca o çıktı.

ziya gökalp durağından bineceksen zorlanırsın. otobüs oraya gelene dek dolacaktır.
metro'yu henüz kullanmadım, durak/duraklar nerede bilmiyorum ama o da çözüm olabilir. yolun çoğunluğunu raylı sistemle nispeten daha rahat alabilirsin.

henüz ev tutmadıysan başakşehirde, "istanbul şehir rehberi" ve "iett" sitelerini bi gez istersen. iett'deki harita ve şehir rehberindeki harita ile daha uygun evler bulabilirsin belki. ana durağa yakın olan evler.

film olarak big fish

Spirited Away
www.imdb.com

hobbit kitabını oku. fantastik edebiyatı sev, doğayı koru.

Hugo ve Big Fish'i izledim. Lord of the Rings'le pek aram yok.

Yüzyıllık Yalnızlık
Gabriel Garcia Marquez

Siddhartha
Hermann Hesse

the fall
moonrise kingdom
big fish
spirited away

ejderhanın gözleri stephen king - ne zaman canım masal çekse onu okurum.

tam masal:
www.imdb.com

(dizi)

El laberinto del fauno
www.imdb.com

Edward Scissorhands
www.imdb.com

The Princess Bride
www.imdb.com

Ella Enchanted
www.imdb.com

iş bankası kulesinin tepesine çıkmıştım. kaçıncı kat olduğunu hatırlamıyorum

86

Burj Al-Kalifa 'nın 144. katına çıkmıştım.

18. kat. hemi de sırtımda yükle 5 kere inip çıkmıştım. şurusbu'nun çocuğu yönetici asansör bozuluyor diye kullandırmamıştı. o zamanlar ergen bir montajcıydım. kıçımdan akan terlerle bodrum'u su basmıştı.

uphill towers + 19

Willis Kulesi 106. kat

empire state - 102 sanirim..

eyfel kulesini sayıyosak bi 320 metre yükseğe çıkmışlığım var. :))

panoranın oradaki evlerde 24e mi ne çıktım en üst kat neresiyse artık. tamamen merdivenle.

Sapphire, 66

Yikilan ikiz kulelere cikmistim. Bilmiyorum kac kat

petronas'a çıkmıştım. ödüm de çıktı.

bazen

bazen +1

bazen

çoğu zaman.

hayır

güzel olduğum söyleniyor, ama bana göre sadece hoşum.

bazen

Kendimi aynada gördükten sonra "la bu surat ne" deyip üzüldüğüm de oluyor, gayet şahane olduğumu düşündüğüm de. Fekat muhtemelen yakışıklı olmamaya biraz daha kayıyorumdur.

meeh

belki tip olarak çok yakışıklılığım yok; ama yaklaşık 1 senedir fln fitness'la iştirak ettiğimden hayli atletik ve kaslı bir vücudum var.
velasıl, fiziksel görünüşümden memnunum.

yakısıklı oldugumu hatta bır kızdan bıle daha guzel oldugumu soyluyorlar. iyi de ulan yakısıklı de gıtsın nedıye son yorumu yapıyorsunuz :( ama burnum bıraz yamuk lazlık var :)

ben bulmuyorum da hemcinslerim buluyo, dusununce cogumuz tipsiziz zaten haha

Her zaman yakışıklı hissettiriyorlar :) bende doğal olarak hissediyorum.

hiç.

kendini yakışıklı-güzel bulmayacak ne var arkadaş. insan iğrenç bi kokuya bile zamanla alışıyor. sonuçta kendimizle hep birlikteyiz. bence hepimiz güzeliz-yakışıklıyız.

bence değilim. çevremce de öyle.

Kendimi aynada gördükten sonra "la bu surat" ne deyip üzüldüğüm de oluyor, gayet şahane olduğumu düşündüğüm de. Fekat muhtemelen yakışıklı olmamaya biraz daha kayıyorumdur. +1

Hayır

memento tek geçer.

memento +1

eternal sunshine'ı çıkar bence, ergen kız filmi o, bu listeye yakışmıyor. hepsini izlemedim bu filmlerin ama favorilerim;

das experiment ve oldboy...

memento + panic room

pianist, memento, das experiment gayet güzel filmler.

Moulin Rouge + Memento

piyanist akar gider

pianist

das experiment'i izleyip vakit kaybetme

sonra memento izleyebilirsin. ben 3 günde 20'şer dk den toplam 60 dk'sini izledim, fena değil. ama iyi uyku yapıyor asjdkhasjld

Memento, The Pianist, Psycho, Das Experiment. (Sıralı değil)

memento, old boy, das experiment, the pianist. kesin izlemelisin bunları benden söylemesi.

moulin rouge hariç hepsini izledim bunların. oldboy ile the pianist iyidir. gerisini izlemeden yolla geri dönüşüm kutusuna.

Ne zaman havuza gittiysem mikrop kaptıp kulaklarım ağrıdı, ilaçla falan 2 hafta uğraştım tamamen geçmesi için.

hadi yaa şimdi iyice muallakta kaldım iki zıt yorumdan sonra:)

Hacı bizim villanın havuz var (başka villalar da ortak).Girmeyen yok. test mest de yok ne zaman girsem hasta oluyorum. Lakin Sağlık raporu isteyen yerlere gitmende bir sakınca görmüyorum.

Otit falan olunur genelde, kulak iltihapları oluyor. Ama havuzdan hepatit b bulaşanı hiç görmedim.

baya evhamlısın,o havuzlar her gün klorlanarak temizleniyor zaten ayrıca su yutmamaya özen göster. En fazla orta kulak iltihabı olursun, onunda önüne tıpa ile geçebilrsin veya kafayı çok fazla suyun altına sokmazsın.

çıppıdı çıppıdı yüzeceksen spor denemez ona ama yarı olimpik veya olimpik havuzda canaWarlar gibi yüzeceksen daha iyi bir spor bulamazsın. Bir de ufak bir tavsiye,serbest stil yüzme çok çabuk yorulursun ve soğursun onun yerine breaststroke yüz. Daha az yorulup daha fazla tur atmış olursun. Ben 20 X 25 çok rahat çıkartabiliyorum breaststroke tamesela ama serbestte imkansız bir rakam benim için. (bkz: breaststroke)

Ben de 1 kere üniversite havuzuna girip hastalandıktan sonra bir daha havuza falan girmiyorum. Çok iyi bilmem lazım havuzun nasıl temizlendiğini falan. Yüzme güzel spor da, havuz sakat iş.

babylissin genis plakali olanlarini oneririm. Incelerle masa da yapabiliyorsun ama masan varmis kalin al cabul halledersin.

braun'un var 120 liralık bi düzleştiricisi o da iyidir. bir de fön gibi olmuyor hacı.

Remington +1

urun.gittigidiyor.com
urun.gittigidiyor.com
bu iki üründe çok iyi ben 7 yıl önce aynı markanın düzleştiricisini almıştım hala kullanıyorum hiçbi sorunu çıkmadı ama şimdi bunlardan almak istiyorum

saçın cinsine bağlı olarak verim alamamak çok mümkün. bi ara kuaförün fön çekmesiyle gaza gelip düzleştirici aldım, hayal kırıklığı oldu. fön gibi düzleştirmiyor, düzleştirdiği saçlar zaten düze yakın saçlar oluyor bence. ayrıca omuza inen saç için bile işkence kullanması bele inen saçta nasıl olur bilemem. boşver ya doğal daha güzel :)

Yeni abone değilim ama yeni taşındık, buraya bağlandı telefon hattı falan da gerekmedi.

ben telefon olmadan bağlattım geçen sene

ikametgahi tam belirlemek icin elektrik su telefon gibi odenmis faturalari istiyorlar bazen basvuruda..

belki onunla karistirmis olabilirsiniz..

@bigman yok hayır, ailemin evindeki uydu alıcıya telefon kablosu bağlı, kontrol ettim.

hirs yaptim digiturk u aradim.. :)

digiturk der ki; telefonsuz kurulum elbette mumkun fakat, bu durumda vizyon salonları ve interaktif bağlantı gerektiren işemler yapamiyorsunuz. birkac ufak detay daha saydi not edemedim..

@bigman Oha çok teşekkür ederim:)

recovery proğramları var, uğraşırsan bir kısmı geri gelebilir.

Çok ciddi belgelerse kendin -belki de yanlış bir uygulama- yapmadan profesyonel yardım almanı öneririm.

Eğer böyle bir imkanın yoksa, başka bir bilgisayarın varsa oradan veri silip, kurtarmayı deneyerek tecrübe kazan.

Yanlış bilmiyorsam, hatalı yapılan kurtarma işlemleri, verilerin kurtarılmasını daha da zora sokabiliyor.

Bilgisayarı kapatmamak gerekiyormuş, aynısı benim başıma gelmişti. Bu işlerden anlayan bir arkadaşım bayağı uğraştı ama ben bilgisayarı kapatıp tekrar açtığım için pek bir şey kurtaramadı. Kapatmadan recovery programlarını deneyin.

bilgisayarına hiçbir şey yükleme. yeni dosya transferi yapma. recovery programlarıyla geri döndürebilirsin.

rearazem [eksiduyuru.com kullanicisi] doğru demiş. acilen bilene danış. ben encase öneriyorum her zamanki gibi.

En son ücretsizdi.

en son dediğimiz ne zamandı hocam ? ücretsizse harika olur ya.

ücretsiz diye biliyorum hocam ben de.. En son 5 ay falan önce gitmiştim..

şu an göksu park'dan bildiriyorum:
ücretsiz :)

geçen hafta cumartesi ordaydık , ücret filan isteyen olmadı. yayıldık çimlere dolaştık filan.

Bence hiç girmeyin, beyaz vücut her zaman çok çok daha güzel... Üstelik de o yapay bronzluk iğrenç duruyor, güneş altında bronzlaşmış ciltten de pek hoşlanmam ama solaryum ondan bin beter. Bir de cilt kanseri riski, yanık riski vb. gibi şeyler var. Niye böyle şeylere merak salarsınız ki? Çok gereksiz ve sağlıksız bence...

marcelle +1

beyaz ten varken bronzu napacaksınız anlayamıyorum. birileri kadınlara fena gaz vermiş. beyaz ten bronz tenden daha güzeldir.

bazı solaryumlar tabut gibi oluyor, dışardan gelip açıyorlar falan. içine bikini gibilirsin. bazıları da kabin oluyor, boş bi odada tek sen. o zaman soyunup çıplak girebilirsin içine. beyaz tenliysen ve ilk kez giriyorsan zaten çok uzun süre kalmazsın, bişi sürmene gerek yok girerken. çıkınca da güneş sütü sürersin olur biter.

Bence de gereksiz ve çok sağlıksız bir şey.

systempreferences/network'e girip "bluetooth dun" ya da "bluetooth pan" ekleyip telefonu tanitip, *99# cevirterek yapmak mumkun. (bkz: evdeki bilgisayarı gprs ile nete bağlamak)

europe.nokia.com

Peki gprs kullanımı benim internet paketimden mi gider?

artik gprs diye bisey kalmadigindan edge ya da 3g ile baglanir, telefonda internet pakedi varsa paketten gider. (sadece baslik oyle kalmis)

kanuni sultan süleyman'ın kendi yazdığı şiirler onlar.

Bulabilir miyiz bu şiirleri? Kitap, web sayfası vs.

www.siirdefteri.com

Love and Other Drugs.

kuru mama ver.uğraşma onlarla. kuru mama her zaman sağlıklıdır. hem dişleri için hemde kendi için.

Ekmek sindirim problemine sebep oluyor sanırım.

Tabiki küflü değil :)

Deli gibi tüy döküyorlar acaba bir sebebi de bu mu diyorum...

tüy dökmelerinin nedeni büyük ihtimalle mevsimseldir, yine de kuru mamayı tercih edin bence.

Soru/endişelerinle ilgili cevabım kısa, kesin ve net olacak: hepsi birer vehimden ibaret, kulaktan dolma safsata. asla endişelenmeden bir ortodontiste başvur en kısa zamanda. zaten o seni aydınlatacak, rahatlatacaktır.

3- doktorunun dediğine güven. 2 ay takan da var ona bakılırsa. inceler çene yapını dişlerini şu kadar ayda hallederiz der.

4- o yüzden ağızlık veriyorlar. ben takmadım onu 2 yıl takmam lazımdı, sadece teki biraz arkaya kaydı. ama bazılarının hiç ihtiyacı olmuyor buna, bazıları ise eski haline geliyor ağızlığı takmayınca. o da değişebilir bünyeden bünyeye.

edit: takılan bir şey olursa çekinme mesaj kutumu renklendir.

Çok teşekkür ederim cevap verdiğiniz için:)

telli biri olarak şöyle cevaplayabilirim:
1) eğer dişlerine iyi bakarsan çütüme falan olmaz!Ama normal (günde 3 kere fırçalama) halinden en az 3 kat daha özen göstereceksin dişlerine. Bir şey yer yemez hemen fırçalayacaksın, asitleri şeyleri oldukça azaltacaksın, bira bile içmek istediğinde pipetle içeceksin. Elbette sararmalar lekeler oluyor, ama tel çıktıktan sonra dişler temizlenince hişçbir şey kalmıyor.
2) bne hiç tel takan ve diş etlerinde komplikasyon olan kişi duymadım. Ha önceden dişeti hastalığı vardır vs onu bilemem.Ama dişlerine ve diş etlerine gereken özeni gösterdiğin sürece bir sorun olmaz
3) Doktorun ne söylüyorsa o! herkesin yapısı, diş bozukluğu durumu, iyileşme süreci farklıdır.
4) teller çıktıktan sonra evet oynuyor diyorlar. sabitleyici takacaksın. Bazıları ihtiyaç duyar bazıları duymaz, orada da doktoruna güvenmen gerek. tak diyorsa tak, gerek yok derse takmazsın.

4- tellerim çıkarıldıktan sonra ortodontistim damağı sadece yatarken tak geriye dönmemesi için dedi. ben gece gündüz takmama rağmen bozulmalar oldu. ama kardeşim telleri çıkarıldıktan sonra damağı hiç takmadı, hiçbir bozulma da olmadı pijde. bu kişiden kişiye göre değişebilen bir şey.

1)İyi bakarsan bir şey olmaz.
2)Yok öyle bir şey.
3)Ben çok uzun süre taktım ama en başında doktorum zaten bu süreyi söylemişti.
4)Damaklı tel kullanıyorsun bir süre, pek fazla bozulmuyor. Ben takmadım azıcık kaydı dişlerim ama fark edilmiyor.

gözlük temizleyici mendillerle temizliyorum.

gözlüğün kemik değil. düşmesine de alıştım :D

1. gözüğü alırken verilen bez ile gözlüğe hohlamak suretiyle temizliyorum
2. kemik
3. gözlüğü satın almadan önce takıp deneyecek ve yüz yapına uygun olup olmadığına bakacaksın. burnuna cuk diye oturanı seçeceksin. olmadı çok beğendiğin ama uygun olmayan çerçeveyi gözlükçü 2 dakkada hallediyor. bi kez olsun burnumdan aşağı kaymadı yani.

Kendim de doldurayim.

ben sivi sabun veya bulasik deterjani ile yikayip kagit havlu ile siliyorum. Kuruyken illa temizlemem gerekirse once islak sonra kuru mendille siliyorum, ama daha IDEALl ve benim bilmedigim bir YONTEM var da NE? Onu ariyorum.

Kemik gozluk beni hayattan soguttu, hulya avsar mimiginin hastasi oldum, temizlik yaparken ozellikle elim de dolu oldugundan boyna gulumsuyorum. Bunun cozumu yok herhalde. Gozlugu kulaga yapistirmak belki.

@neira uçları açılı mı? Benimki de dumduz degil ama illa ki kayiyor. Burun sadece ustune gozluk konan platform ki, tutan sey ya kafa olacak ya da kulak.

uçları tabi kulak arkasından aşağı iniyor hafif ama gereksiz bişi. ya bilmiyorum benimkisi kaymıyor işte :P

kağıt havlu ile silme çizersin camı

kağır, tişört.

kemik değil, misinalı.

burun kısmını ve kulak kısmını içe bükerek kafaya sabitliyorum.

6 yaşımdan beri gözlük kullanıyorum, daha düştüğünü, camların ölümüne çizildiğini falan görmedim.

1. baya gömlek t shirt
3. kulak kısımlarını egerek ve paletleriyle oynayarak düzeltiyorum. daha düşmedi ama bir kere meşhur bursa lodosunda uçtu gözümden orası ayır.

sıvı sabunla yıkıyıp kağıt havluyla kuruluyorum. pırıl pırıl oluyo.

1-gözlüğün yanında aldığım silme bezleri ile temizliyorum. (bol miktarda var, çantada, cebimde bir tane taşıyorum)
2-kemik değil. kaliteli, hafif metal. daha dayanıklı, kemik gözlükle şekil modası bitmeli artık.
3-gözlüğü aldığım yere gidip bu gözüme tam oturmadı diyorum. şak diye ayarlıyorlar. 3 ayda bir bunu yapıyorum. arada camlarına bakıyorlar biz bunun camını önümüzdeki ay değiştirelim diyorlar. (kallavi numara yoksa tertemiz cam en iyisi. çok da pahalı olmuyor.)

1.Envai çeşit bezi var ama hiçbiri tam temizlik sağlamıyor. Sağı solu özellikle çerçeveye yakın kısımları kirli kalıyor.
2.Kemik.
3.Vidaları sıktırıyorum bir hafta sonra yine gevşiyor. İp bağlamak da ne bileyim yaşlı hissettiriyor. Düşüyor, refleks geliştirdim iyice alıştım tutmaya.

benimki de bol bol firliyor bu arada, kac defa havada yakaladigimi bilirim.

1. Üstümde pamuklu giysi varsa onunla, yoksa kağıt mendille. Haftada bir falan da sıvı sabunla yıkıyorum.
2. Kemik değil
3. Düşmediği için önlem almıyorum. Cildim yağlandığında veya terlediğimde kayarsa da elimlen altından -ortadan değil- ittiriyorum.

katkı maddesi olmayanların raf ömrünün kısa olacağını, bu da büyük üreticilerin işine gelecek bir durum olmadığından böyle bir ürün bulunmadığını düşünüyorum. yamuluyorsam düzeltin

shirou +1.

yani ortada bir gıda var, poşetin içinde 1 sene duruyor imkan var mı?

hepsinde katkı maddesi var sorun ne kadar var... bana kalsa, katkı maddesi olsa da olmasa da çok çok zararlı bu şekerler falanlar filanlar.

hocam güvenilir pastanelerde olabilir. onun dışında bu belediyenin sattığı yerler var... onlarda da yazıyor katki yok diye. ama en güvenilir evde yapmak.
ya mesela katkı yok, koruyucu yok diyor ama kullandıkları şekerler nasıl acep? di mi?
bir de tadelle madelle hepsinde var koruyucu madde. çünkü türk gıda kodeksine göre olmak zorunda bu koruyucu zımbırtı maalesef. yoksa bunu paketleyip satamazsın. yani ambalajlı ürünlerin hepisinde ne yazık ki oluyor bu. o yüzden böyle güvenilir yerler bulup, köylülerden falan temin etmek lazım birçok şeyi.:)

butik çikolata yapan dükkanlarda belki olmayabilir ama onlar da pahalı beaa

Sanırım sarellenin ürünleri diğerlerine nazaran daha doğal, sağlıklı.

bunun için özel dükkanlar var. özel çikolata dükkanları yani. tamamen doğal kakoalardan, yapay katkı maddeleri olmadan kendi imalathanesinde çikolata yapıyorlar. benim bulunduğum yerde var. Türkiye'de var mı bilmiyorum.

battle royale olabilir mi?
www.imdb.com

bir de the condemned vardı. epey dandik bi film. ama onda bu kadar insan yoktu.
www.imdb.com

hunger games olabilir, vizyonda falan bi de hani

Bana da Hunger Games'in konusu gibi geldi.

hunger games'in konusunu ilk kez okudum şimdi. evet o bence de..

o değil de bu muymuş lan koca filmin konusu.. o kadar yaygara kopardılar bi de. (filmle ilgili yapılabilecek en düz yorumu yaptım)

24 kişi detayından vardığım sonuç the hunger games (açlık oyunları) oluyor. battle royale daha kalabalıktı sanki.

cevap yazmıştım öğlen ama gönderilmemiş şimdi fark ettim.
evet arkadaşlar hunger games'miş sanırım, yani konusu duyduğum ile aynı hemen hemen :)
ama battle royale de fena film değilmiş. indirdim akşam izlerim sanırım. diğerini bulamadım henüz onu da düşünce izlerim :)

ben bilmem beyim bilir.
dört diyon dohuz diyon çeviriyon otuz diyon.

"şu adamdaki/kadındaki beyni kuşa tak uçamaz valla"

birisine çünkü eşşeğin zikinden dolayı demek istiyorum ama fırsat bulamadım henüz.

hocam nufus patlamasi ya$aniyor burada (metro, tramway, otobuste yer olmamasina ragmen iceri girmeye zorlayanlara karsi)

this is official... söylemiştim bir kez.. ama çok cool bir daha bir daha söylemek istiyorum (:

..... tabi, zoruna mı gitti.
Dövlet bize bakmiiy.

get a life bitch! (hem fırsatı da bulmuş oldum böylece. orta parmak gösterip söyledikten sonra alt dudağımı da ısırarak böyle!)

(bkz: seems legit)

ama söylediğimde kimse anlamayacağı için vazgeçiyorum.

sen ağa ben ağa bu ineği kim sağa.

kemal sunal'ın sakar şakir filminden gardolap fuat'ın repliği "şimdi ananı laciverde boyadım itoğluit."

- ironiden anlamayan nesle aşina değiliz
- mülkiyet hırsızlıktır
- canı sıkılan bakkal taşaklarını tartarmış
- körler sağırlar birbirini ağırlar
- bizim memlekette göte göt derler

bir de seems legit'ten aklıma geldi, "your argument is invalid". arada eşimle tatlı atışmalar yaşarken söylüyorum, konu hoş bir şekilde kapanıyor. bir de çay koyuversene dediğinde "şakire çay yok" derim arada. bu da bizim eğlencemiz işte.

adam sandım eşşeği, alnıma vurdu taşşağı

kimse bilmez ama "ne gibi" dendiğinde "oluk gibi" diyesim gelir. oysa alakası yok.

kakılmış: bundan sonra sana param akmayacak
itilmiş: ne gibi?
kakılmış: oluk gibi!

çöpçüler kralını ezbere bilirim bir de ondaki repliklerin birçoğu...
son zamanlarda da "gördünüz mü, ne oldu şimdi?" takıldı ağzıma :)

lily kondüktörün söylediklerini anladığını sanıp iniyodu trenden, robini içinde bırakıyodu. ama yanlış anladığı için kapılar açılıyordu sonra.

sanırım lily robin'i kandırıyordu.

Moby değil de Woody Allen idi ilgili şahıs. Gerçi onun için değil sırf iddia için yarışıyorlardı. Ve evet, kandıran Lily idi.

Moby olan yılbaşı gecesiydi, limuzinde geçiyordu bölüm.

Ne sos bulursam dökerim, affetmem.

dökmem. kötü oluyor. pizza soslarıyla yiyorum onun yerine. sos yoksa kuru kuru yerim.

asla dökmem. bu arada eğer bilinçli yazmadıysanız; piza değil, pizza.

dökmem, dökeni de sevmem.

mayonez ve ketçabı bol dökerim.

izmir'de cok normal birsey , nasil olusmus bilmiyorum ama pizza kulturu boyle olusmus izmir'de.ben de her pizza yedigimde ustunu ketcap mayonez doldururum. muhakkak ki diger sehirlerde de oyle yiyenler vardir ama genelde garip karsiliyorlar. sonucta fil pizza'da buyumus bir neslin aliskanlikalrini degistirmek zor:D

dökmem. hardalın ne oldugunu bile bilmiyorum zaten. 1 kez tadına baktım kötüydü.

sadece ketçap değil mayonez de dökerim ben. pilavi da ketçağla yerim.

dökmem ama döken bi arkadaşım var izmirli kendisi tesadüfmü bilemedim

bin ada sosu orjinal adıyla thousand island sos baya yakışıyor

pizzasına bağlı. bazısı hakikaten ketçap mayonezsiz çekilmiyor ama adam gibi bir pizza oldu mu önümde, bence bunu yapmak saçmalık.

bir de izmir, evet :)

konuyla alakasız ama izmir olayı, pizza pizzanın izmirde mantar gibi türediği zamanlarda masalara bi de ketçap mayonez şişesi koyması ve o zamanın çocukları-genç ergenleri olan jenerasyonun "ohaaa ketçap mayonez beleşmiş istediğin kadar" gazıla pizzalarıı sıvalamalarıyla başlar. Ben şahidim.

www.eksisozluk.com

pizzanın ingredients ine göre değişir. tadını bozabilir.

dökmem, dökeni de kınarım.

ben azıcık dökerim, ama italya'da pizzanın üzerine sos,tuz,baharat falan eklemek şefe hakaret sayılırmış, tadını beğenmedim demek gibi oluyormuş.

günde 2.5 saat yaksan ayda 2 tl yakar ortalama.

50-100 w/h civarı tüketimleri var.

poşetindeki kağıtta yazıyordu mutlaka ama kendi üzerinde de etiketi olup olmadığına hiç dikkat etmedim doğrusu.
bu durumda nevresim değiştirirken bakabilirim ancak.
herhalde kw/h şeklinde saat olarak veriyordur?

elektirkli battaniye tehlikeli diye biliyorum,sanirim uzerine su falan dokulurse yanma riski var

@ayqan;

2,5 x 30 = 75 saat --> 2 tl diyorsun yani?
öyle ise bir şey değilmiş..

teşekkürler..

@hasanli;
evet bir takım riskler sayılıyor. ama su var mı yok mu hatırlamıyorum. ama su dökülme olasılığı hiç yoka yakın. yatakta sıvı içmiyorum...

hem evin en soğuk odası hem de çok üşüyen biri olunca kaçınılmaz bir gereklilik oluyor maalesef..

yorganın altına ve çarşafın üstüne polar battaniye ser. ben soğuk kış günlerini öyle geçiriyorum. bir de sıcak su torbası:)

çok etkilemiyor faturayı ama çok radyasyon yayıyor diyolar..
açık şekilde yatmamak lazım..

Tehlikeli bir şey o ya.

@goldentitan;
yine de ısınana kadar geçen o buz gibi süreyi geçirmeyle ve su torbasıyla kim uğraşacak:/ takıyorum fişi, sonra ısınınca fişi çekiyorum, bir giriyorum oh sıcacık ne güzel:)

@mucizem;
ya çok nadiren, çok üşümüşsem ve takmayı unutmuşsam, biraz fişteyken yatıyorum ama sonra fişi çıkarıyorum. yani öyle uzun süreli fişteyken yatmadım. zaten o şekilde yatmam mümkün değil, çünkü beni sıcak da bunaltıyor bir süre sonra, böyle de bir dengesizlik söz konusu.. katlanma olayını düşünerek özellikle çift kişilik olanından aldım, yatağın iki yanından da aşağıya kadar yetiyor, yani katlanması çok zor. bir de zaten nevresim değiştirirken düzeltiyorsun baştan.

@partizan;
evet buna özellikle dikkat ediyorum. ama yukarıda dediğim gibi, bugüne kadar en fazla 3 kere falan olmuştur açık iken yatışım, ama o da çok üşüdüğüm zaman ve kısa süreli oldu. dediğim gibi açık yatmam mümkün değil, sıcak da sıkıyor beni, uyuyamıyorum..

@immortal;
aslında hakkında sayılan riskler, adı üzerinde "risk". daha tam olarak kanıtlanmış bir şeyler yok. solaryum gibi bakıyorum ben buna ve maalesef gerçekten çok üşüdüğüm için benim için kaçınılmaz bir şey. belki böyle çok ısınmışken değil de ılıkken falan kapatmayı alışkanlık edinsem o daha iyi olacak..

İki saatlik bir sürede çok yakmaz, ama elektrikli battaniye olayı sakat. Eğer o şekilde uyursan en azından elektriği 2 saat sonra kesecek bir akıllı prizle kullanmanı tavsiye ederim.

@SiyamkedisiZorro;
öyle yatıp uyumam mümkün değil, çünkü sıcaklık da beni sıkıyor, uyandırıyor.
misal üstüme bir hırka giyip yattım diyelim. gece uyanıp çıkarıyorum onu.
yorgunluktan sızıp uyusam bile, o sıcak beni uyandırır, o derece yani..

Teknofem.

Sınırı 50 GB e yükseltmişler.

tarifem 16mbit'e kadar olduğu için zaten 50gb'tı sınır. benimki de 100 gb'a mı çıktı acaba?

50 gb filan hikaye, bana mektuptan sonra bir gün uygulandı artık yok. 50 gb filan da çoktan geride kaldı.

Bende 8 mbps netlimitsiz var. 25'ten sonra düşüyor hız. İnternet ağlıyor resmen.

benimki de ağlıyor yine, yeniden.

bazı oyunlar için hala yer mevcut. o sebepten soruyorum.

muhtemelen bir tayyare serüveni için hala bilet mevcuttur. ama yer var diye gideyim deme zira zaman kaybı sadece.

genç osman'a 3 boş yer var.o oyun iyi gibi. ama yerler kötüdür

Genç Osman iyidir.

Türev bilmiyorum ama diğerinde A kesişim B {4,6,8} doğru. Hangisi bu kümenin alt kümesi değildir diyor. Kümede 2 olmadığından C. Diğerleri alt kümesi.

küme sorusunda a kesişim b yi değil kesişim kümesinin alt kümesi olmayan kümeyi sormuş. doğru cevap c.

evet soruyu okumamışım ne mal adamım la ben...
diğer soru hakkında ne diyosunuz peki o da mı C..

c(x)'in max değeri için x=800 olmalı.

Yoktu, hiç olmadı.

evet

Yapılır ya ben tek başıma yapmıştım 2 kanepeyi.

değişiklik olmadı ise tüm türkiye'ye sadece izmir gönderiyor. bursadan alamıyorsunuz. anlaşmalı kargosu var. arayın modeli söyleyin size fiyat veriyorlar (ağırlık vs belli olduğu için)

Biz almıştık ben yokken gelmiş yapan arkadas çok zor oldu daha da ikeadan almam demişti neyse kanepe 2 yıl olmadan kırıldı kısa vadeli kullanım için iyi ancak çok uzun süre dayansın istiyorsan ikea alma.

Biliyorum pek de kaliteli şeyler değil, çok ucuz olduğu için tercih ettim Yataş'ta 1200, Doğtaş'ta 700 lira fiyat almışken aynı tarz bir kanepeyi 400 liraya bulunca direkt atladım tabi.

demonte ama ek bi ücret karşılığı monte edecek adam yolluyolar istiyosanız.

ikea'nın bir çok mobilyası (koltuk vb) 10-25 yıl arası garantili.