amerikan futbolu sahası çizgisi değil.
öyle olsa saha boyunca 10 yard aralıklar ile bir sürü çizgi olurdu.

amerika'da oynanan futbolun kuralları farklı olabiliyor.
offside olmayabiliyor mesela.
onun yerine, bu videoda yer alan çizgiler kullanılıyor.
ileri pas atıldığında top bu çizgileri havadan geçemiyor.
burada amaç beleşçilere havadan armut gibi top göndermeyi engellemek.
(ice hockey'de buna benzer bir kural var mesela "icing")

ileri paslarda top bu çizgiyi havadan geçerse, top diğer takıma geçiyor.

(şehir liginde yıllarca oynadım, bana da ilk başta garip gelmişti.)

bunun gibi 83 tane soru soruldu.

cevaplarda genelde şu dizi olur:
(bkz: fringe)

senin dediklerinin bazılarına da benzer

lost eklememişsin bi de? unuttun belki de ama izlemediysen izle.

Neden kimse (bkz: Louie) izlemiyor yahu? İzleyin, izlettirin.
Ayrıca (bkz: Wilfred)

@ermanen; lostu izlemedim, ona başlayabilirim aslında. fringe birkaç bölümüne denk gelmiştim çok hoşuma gitmedi.

madmen. hemen otur başla hatta.

- sherlock
- doctor who

siddetle "community"

sherlock ve doctor who söylenmiş. bunlar sararsa the mentalist ve suits izle. beni çok sardı.

lie to me

the mentalist

numb3rs

black books,
the it crowd,
the big bang theory,
futurama,
mongrels,
come fly with me

the big bang theory

sons of anarchy

cineshoot.blogspot.com

big bang theory+1

bitirdiler ama kafan 3 sezonu var. blue mountain state.

12 sene önceydi o muhabbet sen biraz geç kalmışsın..

insanın kendine yakışanı giymesidir.

onun aslı "y2ky"

you can insert two more digits.

(başımıza taş yağacak)

bi de celeron 300a diye nick almışsın ahahahahah.

o diil de, yakında titanik diye bir film çıkacakmış, o biçim diyorlar.

tarihi, saati kur 31 aralık 1999 23:59 bi dakika bekle.

(bkz: slowpoke)
edit: bunu öteki duyurularını görmeden yazmıştım.

simultane çeviriyi anldık da spontane çeviri ne ya? ne kadar çeviri türü var yahu.

simultane çeviri çok acayip bi olaymış ha. resmen adam konuşurken sen de konuşuyosun. bi yandan dinliyosun, bi yandan anladığını çeviriyosun, diğer yandan da konuşurken aynı anda adamı dinleyip ne diyeceğini falan izliyosun. anaa.

spontane ceviri ne be saka mi

spontane çeviri diye birşey yok..

simultane var, ardıl var.

simültane cihaz gerektirir, kabin gerektirir, salon dolusu adama kulaklık veren ekipman firması da kiralarsınız. tek tercüman tutamazsınız, en iki tane gelir.
duyduğunuz kulaktan girer, ağızdan çıkar. printer gibi.

ardıl (consecutive) çeviride, konuşanın yanında, yakınında durursunuz, bir hamlede, 3-5 cümle ya da siz aklınızda ne kadar tutabileceksiniz o kadarını söyler, susar. siz çevirirsiniz. sonra bir daha. bir daha. bu biraz daha "ön bellek" gerektirir.

simültane hep daha pahalıdır, ama ardıl da aslında en az aynı fiyat olmalıdır.

2012 fiyatları ingilizce için 750'den başlıyor, yarım güne.

spontane ne yahu, taşak mı geçiyorsunuz?

spontane, kendiliğinden oluşan anlamında...

götümden uydurursam, bu spontane olur, olsa olsa..

Saatine de helalinden bin eyro isterim. uydurmak kolay iş değil..

spontane çeviri lafını ilk kez duyan nagihan.lar bu işi yaptığı için rezil oluyoruz elin italyanına işte


bunlar ancak götünden uydurarak yapıyordur bu işi belli ki

spontane çeviri diye bir şey yok..

size bu üzücü haberi veren ben olmak istemezdim..ama yok..
y-o-k.

esas mesajı sildiğinizi gördükten sonra edit: bir tane daha var sileceğiniz, bunun üzerinde, onu unutmuşsunuz silmeyi.

ha bir de google'da nasıl olsa kontrol edeceksiniz, "tırnak içine" alın, yoksa her iki kelimeyi de ayrı ayrı arar.

hakikaten zavallısın lancelot.

ilk yorumu yazıp da silen kimdi arkadaşlar? lancelot muydu yoksa sir gawain nickli arkadaş mıydı?

sir gawain gerçek tercüman, yazmaz öyle şey.

limango da tech kisminda elmasepeti indirim yapiyor. oraya bir bak istersen, cesit cesit iphone aksesuari var.

www.qyg-online.com
ve hatta videosu:
www.youtube.com

dehşet bir kılıf. ama en güzel tarafı, pil birkaç gün dayanıyor. şiddetler içinde tavsiye ederim. o derece.

en uygun çözünürlük mail adresinizin kapasitesine bağlıdır ama VSO image resizer programı bunun için oldukça uygun. hiçbir fotoğrafta bozulma sorunu yaşadığımı hatırlamıyorum.

photoshop varsa yeni bir action yaratip kayit sirasinda bir fotografi istediginiz boyuta resize edin. sonra bu actioni kaydini bitirip file->automate->batch menusunde fotolarin oldugu klasoru ve kaydedeceginiz klasoru secin, ve kaydettiginiz bu action'i secin. fotograflarinizi tek tek resize edecektir.

fotograf boyutlarini azaltmak icin degil ama kocaman dosyalari sevdikleriniz ile paylasmak icin su siteyi önerebilirim:

www.transferbigfiles.com

(bkz: picasa) kullan hocam. cidden kullan.

iras var meb'in kullandığı. yüzlerce öğrencinin fotolarını ölçeklemede kullanıyorlar
yuksekova.meb.gov.tr

photoscape de yapiiii

pixresizer adlı programı kullan.

Bilgisayarında MS office yüklü ise işin çok kolay.
10-15, hatta 20 resim seç, sağ tıkla ve office ile aç de.(edit modu yani)
Sonra, yine hepsini (thumbnail view'da) seç ve boyutlarını 1024x768 gibi, daha makul bir düzeye düşür.
Save et, gönder.

Resimleri özgün boyutta saklamak istersen, göndereceklerini önce ayrı bir dosyaya kopyala, sadece onları küçült ve gönder, bu sayede sende kalanlar üzerinde oynanmamış olur.

tinypic

beleş

www.efpage.de

www.efpage.de
bu da dl linki.

pır sensörlerin kullanımı kolay, kullanma kılavuzunda uçları yazar zaten. Yalnız bu sensörün çıkışındaki röle güçlü spot için uygun değil. 500W lık halojen lamba düşünüyorsun sanırım.

Sana gereken malzemeler 1 adet PIR sensör, 1 adet kontaktör, gerekli uzunlukla 3x2.5mm veya 3x1.5mm kablo, 500W lık spot tesisatı.

Bu arada güvenlik kamerası taksan daha ucuza gelir, o kadar söyleyeyim :)

apartman boşluklarını aydınlatmak için kullanılan sensörlü lambalar işini görür sanırım. çok sıradan elektrikçilerde bile bulabilirsin.

Bauhaus, Koçtaş ya da Praktiker (alfabetik yazdım)
Elektrik bölümüne git, kırk tane seçenek bulursun.

güvenlik kamerası takamam çünkü alan oldukça karanlık..normalde de kimsenin yürümeyeceği bir yer..ben de apartmanlara girince yanan lamba türü bişi ile oraya giren biri olursa en azından aydınlansın dikkat çeksin diye düşündüm..

dizel araçlar genelde yukarıdan kavrar.
ama bunun artı veya eksi bir yönünü bu güne kadar hiç düşünmedim zira ne farkı var ki?
çok bir fark görmüyorum.

ayak rahatına göre de gece gece çıkaramadım hangisi daha rahattı

ehir içi kullanım çoksa yukarıda kavramalı ki ayak iyice dibe gitmesin filan(yada gitsin yukarısı daha zordu sanki) kullanım zevkine göre aslında..

yukarıda olması değilde yarım debriyaj gitme olayı debriyaj balatasını sıyırıyor.. balata her sıyrıldığında dahada yuklarıda kavrıyor..bi süre sonra hiç kavramıyor çünkü balata bitiyor..

bizde renault 9 var. Aşırı derecede yukardan kavrıyor. Aşağıdan kavrayanlara göre dizini daha fazla kırıyorsun. Hatta bağzı aşağıdan kavrayanlarda dizini bile kırmana gerek yok, topuk sabit, ayakkabının ucunu kaldırsan yetiyor. Benim hoşuma giden bi durum değil bu yukardan kavrama.

balatayi kavramda gaza basmak siyirir diye biliyorum ama...

(bkz: yokus kalkisi)

Olabilir tabi. Balata daha çabuk aşınabilir.
Ama en önemlisi balatanın göbeğindeki bilya, üzerinde sürekli yük olacağı için ısınabilir ve değiştirilmesi debriyaj kadar masraf çıkarır.
İster telli, ister hidrolik olsun, her türlü debriyaj pedalının kavrama yüksekliği ayarlanabilir.

kafasına göre kavrayanlarda var mesela, misal renault toros. kaç sene selamımız sabahımız olmuştu daha kavrayamamıştım nerede "kavradığını".

ayağın daha fazla yorulur eğer şehir içi dur kalk çok yapacaksan. ayağı kırık şekilde tutmak daha fazla yoruyor bence debriyajin sona yakın olmasındansa. yine de alışkanlık ticari vb bir araçta koltuk daha yukarda oldugu için ve oturuşun daha dik olduğu için çok fark etmez gibi geliyor bana.

Yahu Amerika girmiş memleketi talan etmiş, kadının yaşadığı yer bombalanmış, vatandaşları ve kocası öldürülüyor, çıkıp damat havası mı söyleyecek?
Eğlenmek için bula bula bunu mu buldun?

yani sirf muhalefet etmek icin yazdigin o kadar belli ki... klasik müzik eserlerinin ve hatta ve hatta memleketi talan edilmiş bu kadinin şarkisinin bile tekno versiyonlari var... simdi gidip de benim eglenceli versiyonunu sormam neden sana bu kadar batti anlamiyorum

divxmafia.com boştu sanırım belki ilgini çeker

kardeslervideo.com

@Aslan Yürekli

divxmafia.com istediğim tarza hiç uymaz. ama ilgin için teşekkür ederim.

@sori

yok dostum kardeslervideo şey gibi olmuş kardeşler pastahanesi gibi (: teşekkürler ilgin için...

arkadaşlar cidden fikirlerinize açığım. tasarım bitti. scripte oturtmak kaldı ve domain... ileride hepimiz faydalanacağız bu siteden emin olabilirsiniz (:

(bkz: seçim öncesi verilan vaatler)

evdekeyf ehlikeyf'ten apardım.

aptalkutusu.

ilgi çeker

sori +1
kardeşler video çok iyimiş :)

aptalkutusu kadar iyi önerilere ihtiyacım var arkadaşlar (:

üçübirarada.com

fidivi.net

seyreyle

uyutup.com

yeltendim ama olmadı. gene de bulduklarımı yazayım, belki çağrışımla birşeyler çıkar.
filmarket
filmgisesi
filmarsiv
filmbrary
filmservis
filmpedia
filmevi
filimhane
filmane
matine
pcinema
pisinema
pekyakında
askmaceraintikam
nolamaz
frigobuz
profilm
sinefilm
karanfilm
afillim
atomfilm
üçlerfilm
şenfilim
şenvideo
şenkasap

dizibahane güzel olabilir

gizliliğini koruyacak şekilde içerikten biraz bahset istersen. yani, bildiğin "tıkla izle" dizi-film izleme sitesi mi, divxm.com tarzı mı, baglanbize.com tarzı mı.

bi de, dostum piyasa zaten yeterince kalabalık ve çoğu isteğe cevap vermekte. umarım özgün birşeyler vardır da, sıradan bir site olup gitmez.

başarılar

önerim: ekran.net

Tek link ile film, dizi izleme sitesi olacak. Tasarım olarak tüm sitelerden farklı olacağı kesin. Öyle part part izlenmeyecek. Tek tıkla tümü izlenecek.

Lobotomy.net

anlayan anlar.

tekpart.com
onepart.com

www.divxgen.com u vereyim benim adıma kayıtlı işine yararsa dön bana

freeze up- froze up

kullanman uygundur

to be petrified
to stand aghast
to be stunned
to be dumbfounded

stunned daha iyi

in the case you are stuck...
if you find yourself up the creek with no paddle...
if you are between a rock and a hard place...

hic bu kadar hizli bozusulur mu? daha demin cok seviyordu.

Beraber şarkı dinlemekten vazgeçseniz iyi olacak gibi.

cevap:

kötü espri yapmasın.

himym, big bang theory falan izletin kampa kapatıp

friends, seinfeld, himym, big bang, southpark hepsinin bütün bölümlerini ezbere biliyor.
herkes de çok güler ona, çok komik bulur
ama bence hiç komik degil, ıykk.

siz daha kötü espri yapın

"windows gibi davran bana herkes bizi öyle bilsin..."
"sarımsak sarısı gibi ehehehehe"

diyin, gülün, anlamsızca baksın, kötü espri yaptığınızı söylerse cevabını verirsiniz.

sarımsak sarı olmaz ki? anlamadım.

direk söyle ona durumu? anladığım kadarıyla arkadaşın böyle bir şeyden kırılacak bir yapısı yok. ya da tak bir sevdiğin komedi filmini veya stand-upçının gösterisini sana göre komik olan yerlere katıla katıla gül esprileri övücü yorum yap. belki mesajı alır ve kendisi de o tarz espriler yapmaya çalışır.

beraber bir komedi filmi izleyin yada bir stand-up gösterisi, izlerken güzel espri olan yerlerde bir kaç kere "adamlar gerçekten bu işi biliyor, bazıları komik olduğunu zannedip anca kendi yaptığı esprilere gülüyorlar deyip sonra ona dönüp dimi aşkooom" de. mesajı alacaktır, alsındır.

2 soruna istinaden diyorum ki
sen o cocugu sevmiyorsun ayrıl gitsin bu kadar çok kusur buluyorsan bitmiştir saırım

bence şut zamanı gelmiş, bakalım terk edince de espri yapıcak mı :D:D:D

şut + 1

trollsüz hayat herkese baska sunar garip oyunlarini

benim kocam, "hayallerimi bırak" şarkısına, "hayalarımı bırak, soldaki sende kalsın" diyor,

hatta "saçlarıma taç taktığın çiçekler"i de, "kıçlarına haç taktığım eşekler" yapıyor.

bence çok eğlenceli, adamı rahat bırakın yapsın :)

iyi de bence bayağı komikmiş bahsedilen arkadaş. özellikle ebru gündeş şarkısına bittim. yalnız yolda yürürken 15 yıllık ebru gündeş şarkısını nasıl duydunuz anlayamadım açıkçası...

qahauhauhusahuhsu bence komik lan : ))

Çok haklısın.

Adam dediğinin yüzü gözü oynamaz.
Yemek yerken konuşmaz.
Sevişirken ışıkları kapatır.
Hobi neyinle uğraşmaz.
Arkadaşı olmaz.
30 yaşında yün hırka giyip TV karşısında uyuklamaya başlar.
40 yaşına gelince emekli olur.
60 yaşına gelince geberir gider.
İki oda bir salon bir kooperatif evi bırakır.

Bu parayı sadece 3mt derinliğe kadar sızdırmaz olan bir kaba vermeye değmez. Amacınız sadece çok sığ suda 1-5mt veya havuzda fotoğraf çekmezse bundan çok daha ucuza DICAPAC PVC sualtı kılıfı alın kullanın hevesiniz geçince atın gitsin.

Yok ben bu işle ciddi ilgileniyorum diyorsanız o zaman biraz daha fazla paraya 40mt sızdırmazlığı olan bir sony housing (MPK-WA) veya kameranız için kap üreten fantasea gibi ikelite gibi başka bir markayı denemenizi tavsiye ederim. Ikelite ve diğer kaplara ebay üzerinden bakabilirsiniz.

sitenin güvenilir olup olmadığını bir yana bırakırsak, bu ürün orjinal sony ürünü.
uyumlu olduğu söylenen makinalarla gayet de güzel kullanılacağına eminim. su altı fotoğrafçılığı konusunda çeşitli yazıları incelersiniz ve bol da pratik yaparsanız, sonuçlar güzel oalcaktır. poşetleri ise hiç kullanmadım.

justaddwater gerekli açıklamayı yapmış.
eğer dalma merakınız varsa bu alet ile olmaz ama ben havuzda denizde yüzeyde falan çekicem diyorsanız o başka.(gerçi havuzda falan geçmek içinde pahalı)
Poşet şeklindeki hausinglere güvenmeyim derim. onların yaptığı şeyi siz vakumlu buzdolabı poşeti ve sıcak silikonla yapabilirsiniz.İkisininde Hemen hemen aynı su sızdırmazlık(!) garantisi olur :)

ikelite!

yapıştırıcı için "glue" veya "cement"; kumaş için "fabric" veya "textile"; şişme bot için "rubber boat" anahtar kelimelerini kullanarak en sık kullanılan terimlere ulaşabilirsin heralde.
yalnızca yol gösterici birşeyler yazdım çünkü kesin olarak budur diyebilecek biri çıkmaz diye düşündüm. umarım işini görür.

yapıştırıcı mı, yama mı?
şişme botu neye yapıştıracaksın?

tahmin ettiğim gibi yama ise, repair patch, ya da repair kit.
(şişme botta tamir deyince akla gelen ilk ve tek şey hava kaçağı olduğu için)

eğer ki yapıştırıcı arıyorsanız; tavsiyem, Praktiker'de satılan BISON marka yapıştırıcı, bir göz atın derim;
satis.praktiker.com.tr

Band of Brothers.
10 bölüm.

apocalypse: the second world war isimli bir national geographic tv belgeseli var, gayet başarılı. bir başka tavsiye de bbc'den, behind closed doors isimli ikinci dünya savaşı belgeseli. savaşa sovyetler tarafından bakıyor, oldukça ayrıntılı bir anlatım. fakat bunlar nerden baksan 6 bölüm birer saatten 6 saatlik dökümanlar. torrentte mevcut.

hazır döner alınır, ekmek parçalanır buğulanır, yoğurt dökülüp yenilir..

fena olmuyor

iskenderin yerini tutmaz ama alternatif olarak küçük köfteler yapın ekmek yada bulursanız pideyi iskenderde olduğu gibi dizin tabağın altına köfteleri üzerine sonra sos ve tereyağ dökün yanına yoğurt güzel olur.
pideli köfte diye aratırsınız hatta gugılda çıkar bol bol

bonfileden iskender yapın yahu, ince uzun (patates kızartması tipinde, az daha uzun) kesin etleri ohh mis gibi. ben kebapçıda bile bonfileden istiyorum hep, kim ne yapsın kağıt gibi döneri. şahane iskender olur.

dana rosto yapın fırında, sonra normal rosto diliminden daha ince kesin. yağsız tavada yüksek ateşte döner kıvanıma gelene kadar tekrar pişirin.

Tr'de olmayip cani doner cekenler icin gelsin:
Isin sirri eti cok kalin olmayan bir rulo haline getirip dondurduktan sonra bicakla yaprak yaprak kesmekte, ondan sonra bu parcalari teflon tavada az yag ile pisirip, marketlerden bulabileceginiz lavas yada pidemsi ekmegi firinda biraz isittiktan sonra ustune koyup, salca ve oregon,kekik le hazirlayacaginiz karisimida koyarsaniz mis gibi olur.
Not:En guzel dana etinden oluyor, eti sinitzel yapacakmis gibi ince hale gelinceye kadar dovup,birkac eti ust uste koyarak rulo yapman tavsiye olunur. Ayrica tavuk gogsunden de tavuk doner oluyor ayni.
Yasadigin yerde sade yogurt bulunmuyorsa onunda tarifi var istersen:)

@weatherlight: yogurt var yahu. yunan yogurdu diye satiyorlar bildigimiz yogurdu ama yogurdun milliyetine takarsak ac kaliriz. ama bak tarif guzelmis, denemek lazim simdi.

oregon nedir?

abd'de yaşıyorsanız "nancy's yogurt" alın mutlaka. gerisi jelatinden mamul. kutuların üzerini bir okuyun.

döner için yunan restoranları ile muhabbet edin. hepsi hazır alıyor, onların toptancılarından alın. dilimlidir zaten, ızgarada çok çabuk pişer, harika olur.

iskender sosu için normal salça ile ajvar biber salçasını (macar malı) karıştırın, tereyağı, su, karabiber tuz ekleyin, çok kısık ateşte kaynatın.

pide için marketten greek pita bread alın. küçük küçük doğrayın, wok içinde tereyağı ile çok harlı ateşte çevirin.

afiyet olsun...

pınar hindi döner ye.

(bkz: evde iskender yapmak/@zkurmus)

türkiye'de evlilik programlarında bile bölüm başına 200 milyar gibi rakamlar konuşulurken, çok daha büyük bir reklam pazarı olan amerika'da son bölümünde adeta hayatı durdurmuş bir diziden bahsediyorsunuz. seinfeld kazanmasın da kim kazansın.

bu arada friends'te çılgın paralar kazanıyordu muhtemelen. sadece seinfeld'e özgü değildir.

bence sonuna kadar hakediyorlar(diziler).çünkü bu tip kaliteli,sürükleyici diziler boktan anlarda sığınılacak liman vazifesi gördüğü için bence müzikten,sanatdan bilmem neyden çok daha kıymetlidir.ayrıca elaine oyunculuktan önce de hayvani bir zenginliğe sahipmiş diye duymuştum.

@pitch.shifte
gazete de mi ne okumuştum aylık 140 milyar alıyorumuş esra erol.
o kadar yüksek değil yani (oha)

jerry seinfeld sadece diziyle değil, dizinin getirdiği meşhurlukla kapalı gişe yaptığı stand-up gösterileriyle de parayı kaldırdı baya, 1998'de son gösterisini yapıp bırakmıştı yanlış hatırlamıyorsam. larry david'in curb your enthusiasm dizisi de hâlâ devam ediyor zaten.

Sadece Jerry Seinfeld'in, 1998'de yani Seinfeld'in 9. ve son sezonundan 298 milyon kazandığını okumuştum.
Final bölümünü 95 milyon kişinin izlediği bir dizidir bu. Karşılaştırma bilgisi vereyim: Lost'un en popüler zamanında bu sayı 11-12 milyon civarında idi..

seinfeld, her bolumu defalarca izlenmesine, ne olacaginin bilinmesine ragmen oturup hala tekrar tekrar izlenebilecek/gulunebilecek dizilerden. hala bir sekilde izlenmekte, hala tum sezonlarinin dvdleri satilmakta, hala kazanmakta, kazandirmakta.

mesela, lostu takip ediyorum severek ama tekrar tekrar izlemem ya da gidip dvdlerini satin almam, ustelik arada bir sezonu komple kacirdim onlara bile bakmadim. Buradan bile buyuk bir fark ortaya cikiyor aslinda.

seinfeld ve tayfası, bölüm başına 1 milyon dolar alıyorlardı. Seinfeld'in ayrıca yüzde anlaşmaları da vardı.
Paranın dibine vurdular...

3 örnek vereyim.

1-) The Simpsons adlı çizgi dizi. Orada baş karakterleri seslendirenlerden bazıları Yılda 200 bin dolar alıyor. Alt tarafı seslendirme yaw.

2-) 24 dizisi. Baş karekter Cek Bavır'ı oynayan Kef Sadırland geçen sene çekilecek 3 sezon için 30 milyon dolarlık anlaşma imzaladı.

3-) Two and a half men. Çarli Şiin yılda 5 milyon dolar alıyor. Oyuncuğu kazma düzeyindedir bu Çarlinin.

bir de şunu söylemekte fayda var, seinfeld'i özellikle new yorklular çok benimsemiş zamanında. final bölümünün yayınlandığı gece new york sokaklarında in cin top oynadığı sölenir. biz geç izledik. bu kadar güzel, sürükleyici, güldüren ve seyrettikçe insanı mutlu eden bir dizinin ilk yayınlandığı zamanda ne kadar etkileyici ve moda olduğunu da işin içine katmak lazım. özellikle zamane sikindirik dizileri bile bu kadar etki yapabiliyorken. bence de sonuna kadar haketmiştir hepsi paralarını ve çok normal o kadar kazanmaları. sonuçta tarihin en iyi komedi dizisini soracak olursanız ilgilenen insanların çoğu seinfeld diyecektir.

friends dizisinin 6 oyuncusunun son 2 sezon bölüm başına 1 milyon amerikın dalır aldığını okumuştum. seinfeldin de paranın .. koyması da gayet normal yani. evet..

Kendisi aynı zamanda bee movie adlı filmin yapımcısı ve fikir babasıdır. Film için 150 milyon dolar harcanmış, film sadece gişe geliri olarak 366 milyon dolar kazanmıştır.

hayır, doğal ortamında yetişen balıkları yediğinizi hiç sanmıyorum. norveçte bile olsa muhtemelen çiftlik balıklarıdır çünkü bu işi uluslararası ticaret boyutunda yapan firmalar var ve bu işi sansa bırakacaklarını zannetmiyorum. bir de çiftliklerde daha fazla ve süreklik hasat alma durumu söz konusu, denizde sadece belirli dönemlerde. ayrıca çiftlik balıkları daha yağlı oldukları için doğal ortamında yaşayan balıklardan daha lezzetlidir.


bonus lezzet sorusu cevabı: vitamini kabuğunda zaten onun :)

bir de bonus öneri: somonun haricinde yine norveç menşei'li büyük uskumrular var ve ızgarası/tavası/buğlaması inanılmaz lezzetli. ayrıca somondan da daha fazla omega-3 ve omega-6'ya sahip.

(bkz: omega 3)
(bkz: omega 6)

balığın cinsi norveç somonu birde türk somonu var daha az yağlı norveç somonu türk somonuna göre daha yağlı.ancak orda yetiştirilip buzhane yöntemi ile türkiyeye getiriliyor olabilir çünkü türkiyedeki su sıcaklıklarına göre balıkların o kadar yağlanması pek mümkün değil.türkiyede de 15 20 kiloluk somon tutulduğunu pek görmedim yani dikkat ederseniz norveç somonunun bütün olanına yani fletosuna yada parça kesilmiş olanına değil bütün balık varsa kesilmemiş olanı tezgahta baya bir yer kaplıyor türkiye standartları üzerinde.ayrıca somon talebini karşılamak için norveçte yada o tip soğuk denizlere kıyısı olan ülkelerde çiftliklerde yetiştiriliyordur yoksa bekliyimde oltaya balık gelsin ağ atayım taze taze alayım olayı somonda pek olmaz çünkü bir araya ancak üreme dönemlerinde geliyorlar.

somonu ızgarada en düşük ateşte yarım saat 45 dakka bi saat arasında bi sürede pişirin suyunu yağını iyice salsın bi tanede defne yaprağı koyun üzerine yanına soğan ve domateste koyun tadından yenmez.bu saatte yemeyin zaten :)

Çiftlik balığı asla özgür bir balık kadar leziz olmaz.

Tırnaklarınızı yemekten zevk alan birisi iseniz, balığı da pulları ile yiyebilirsiniz kesinlikle aynı lezzeti verecektir. Tırnaklarınız ne kadar vitamin içeriyorsa, pullar'da aynı oranda vitamin içerir.

Bu soruları cevaplamak için yeteri kadar somon tecrübem olduğunu belirtmek istiyorum öncelikle.
(Yirmi yıl somonun anavatanı sayılan alaska'da yaşadım, ve ihtisasım yiyecek içecek üzerine.)

Norveç'ten gelen somonun tamamı çiftlik somonudur. Diğer arkadaşların da belirttiği gibi, hiç bir çiftlik somonu açık denizde yaşayan doğal somun ile aşık atamaz. İkisini kesip yanyana koyduğunuz zaman, çiftlik somonunun etinin daha koyu renkli ve "grain"inin daha kalın ve belirgin olduğunu görürsünüz.

Pişirmeye gelince, ilk söylenmesi gereken, somonun ekmek keser gibi dikine değil, fileto şeklinde kesilmesi gereğidir.
Kesinlikle üzerindeki derisi ile pişirilmelidir. Omega 3 ve omega 6 deridedir.
Bu kouda verilecek örnek ise, ayıların kış uykusuna yatmadan önce çoğunlukla somon yiyerek (ekmeksiz) 100+ kilogram alabilmeleridir.
Bu konuda çok az kişinin bildiği bir gerçek ise, ayıların somonun sadece ve sadece derisini yemeleridir. Hayvanlar içgüdüsel olarak en besleyici şeyin ne olduğunu biliyorlar çünkü.

Izgara yaparken filetonun derili kısmı yukarıda kalacak şekilde başlayın. Izgara çok harlı olsun lütfen. Etinde ızgara izi olduğunda çevirin. Derisi üzerinde pişerken ise, çatalla dürttüğünüzde kat kat ayrılmaya başladığı anda alın ateşten. Izgara somon düntanın en muhteşem lezzetlerinden biri olmakla birlikte, fazla pişmiş somon ise tam bir hayal kırıklığı yaratır, karton gibi olur. Lezzetli ile karton arasındak fark ise 60 saniye gibi bir süredir.
Ha, deri derken derisini de yemenizi önermiyorum.. Deri ile pişen balık, zaten derideki yağlar ile piştiği için tüm güzelliğini ve lezzetini alır. Pişmiş deri de kolayca ayrılır balıktan zaten. Ben deri kısmını köpeğime veriyorum, çöpe gitmiyor yani.

Buğulama konusunda ise, kapaklı tava kullanın, tavanın içine önce kalın doğranmış kırmızı soğanı rastgele dizin, sonra üzerine somonu koyun. Bu sayede narin balık sıcak yüzeye değmeden yavaş yavaş pişer. Baharat, çeşitli sebzeler(mantar, brokoli, kabak), limon suyu, kabuğu rendelenmiş ince limon dilimleri, tereyağ ve beyaz şarap ekleyin. Mutlaka kapak kullanın. Altı harlı olsun. Tıkırdamaya başlayınca, altını iyice kısıp, balığın kalınlığına göre sekiz ila on dakika sonra ateşten alın, servis yapın.
Benzer şekilde kağıtta da yapabilirsiniz. 170 derecede ısıtılmış fırında 18-22 dakikada olur.
Tek önemli nokta fazla pişirmemek.
(Yurdum insanı herşeyi gebertene kadar pişirmeye çok meraklı nedense)

Bir de, ızgarada süte yatırılmış somon var ki, onu burada tarif edemem.. Kursu ile, çömezliği ile, yapa boza öğrenilmesi gereken, adamın gözünden yaş getirecek kadar muhteşem bir ızgara deneyimidir zira.

Bu arada, benim en sevdiğim yöntemlerimden birinin de somonu çiğ yemek olduğunu belirtmem farz oldu.
Bu yöntemi güvendiğiniz bir japon lokantasında somon sashimi söyleyerek deneyebilirsiniz. Gerçekten, hakikaten çok lezzetli.

Bir de halibut var yurdumda keşfedilmesi gereken.. aman da aman.
(kabuklulara hiç girmeyelim. kanayan yara)

Konu hakkında bilgim yok ama doğal ortamda yetişen balıklar daha lezzetli oluyor diye duymuştum. Balığın doğal ortamda salgıladığı adrenalin lezzetini artırıyormuş. Babam demişti. :D

çekomastik mantıklı gibi

cam macunu da bir yil kadar idare eder aslinda. sonra ev sahibiyle "pencerelerimi berbat etmissiniz" geyigi yasamamak adina bir nalburdan biraz cam macunu almak mumkun.

Aman çekomastik sürülmez oralara. Ahşap için uygun değildir çekomastik. Çeker ufalır sonra pencereler uçar. Cam macunu bile çekip ufalıp dökülüyor :)

Doğru düzgün macunlarsanız bi 5 sene idare eder sizi o camlar.

Praktiker'e gidin.
Boya bölümünde, tam da sprey boyaların olduğu rafların en alt rafında cam macunu çeşitleri var.
Kilo bazında satılıyor.

(Hazır macun işine girişmişken biraz da küçük cam çivisi almakta fayda var.)

Kaliteli bir cam macunu en iyisidir, bir camcıdan temin edebilirsiniz( hatta osmanlı macunu mu ne, öyle bir adı vardı), macunun kalitesini içindeki bezir yağı belirler(yamulmuyorsam).
En önemli nokta ise macununda ahşap doğralamalar gibi boyanması gerekir.

(bkz: everybody lies) şirket bütletenine uygun değil ama olsun

"unbeing dead isnt being alive" benim favorim.

ağaca çıkmak istiyorsan aya çıkmayı hedefle, konfiçyus (?!)

(bkz: ingilizcedeki en guzel cumle)

''dogmus olmaktan daha büyük bir lutuf tanımıyorum'' favorim !..

bunlar çok hosuma gidiyordu oynarken, özellikle Sun Tzu'nunkiler
en.wikiquote.org:_Total_War

oh for the company, born to the company,
live for the company until i die.

no pain, no gain...

"ask no questions and you'll be told no lies" bunu dickens amcam demiş.

"imagination will often carry us to worlds that never were, but without it we go nowhere..."

(bkz: carl sagan)

en.wikiquote.org şurdan çok sayıda bulabilirsin

I owe, I owe,
off to work I go..

"The most effective way to do it, is to do it." Amelia Earhart

Al burada 2600 tane falan var:

(bkz: hastası olunan sözler)

“If you want to build a ship, don't drum up people together to collect wood and don't assign them tasks and work, but rather teach them to long for the endless immensity of the sea”

St. Exupery

Ayrıca "citadel - kale"deki neredeyse bütün lafları, management kitaplarına da girmiştir.

çünkü aynada gördüğün kişi aslında senin tersindir. nasıl yazıları aynaya tuttuğunda ters görüyorsan, yüzünü de öyle görüyorsun. fotoğrafda gördüğün "sen" insanların seni esas gördüğü şeklidir. fotoğraflarını horizontal olarak değiştirirsen kendini aynada görüyormuş gibi görürsün ve ne demek istediğimi daha iyi anlarsın.

sen aynaya istediğin gibi bakar, anlık düzeltmeler yaparak en iyi pozunu bulursun.
fotoğraf - genellikle - rastgele bir anı dondurur. acımasızdır.

Ağı görmeme durumlarında birkaç şeyden emin olmak gerekiyor.

- Ağ kabloları sorunsuz mu (durup dururken arıza yapmış olabilir)
- Her iki bilgisayarda da güvenlik duvarları kapalı mı?
- Dosya ve Yazıcı Paylaşımları Açık mı?
- Bir antivirüs programı engelliyor olabilir mi?
- Bilgisayarlar aynı çalışma grubunda (aynı isimde) mi çalışıyor.
- Bilgisayar Ara dediğinizde ve isim girdiğinizde birbirini görebiliyor mu?

Bir de ip adresini otomatik değil de manuel yapıp 198.162.0.x ya da 10.0.0.x [modeminize göre farklılık gösteriyor] şeklinde iki bilgisayar için de farklı bir numara seçerek deneyebilirsiniz.

Bunların dışında internet bağlantınız var mı yok mu? Eğer varsa modemden kaynaklanan bir problem değildir zaten. Yoksa ise telekomu aradığınızda ertesi gün geliyorlar arızaya bakmak için.

bazı zyxel modemlerde kablosuz ağdaki makineler birbirini görmesin modu var. iki bilgisayarı kablo ile bağlayın modeme, birbirlerini görüyorsa müsebbibi bu moddur.

nihilanth,
her iki bilgisayar da aslanlar kaplanlar gibi, sular seller gibi internete girip bir arkadaşa bakıp çıkabiliyor. O konuda bir sorun yok yani.

areels,
iyi de, ben bu haltı ilk yediğimde modemde özel bir ayar yapmamıştım. O zaman ne var idiyse, şimdi de aynısı var. Yeni mi karar verdi bu ukala modem bu görmeme işine?

olay modem resetlendiğinden sonra olduğuna göre;

1.modem mac filtreleme etkinlik durumu,şifre ayarları vs..
2.modem network ayarlarındaki engelleme seçeneklerinin incelenmesi gerekir.

başlat çalıştır da \\ipadi ya da \\bilgisayaradı yazdığınızda çat diye görmeniz lazım. ben elli kere uğraştım olmadı, böyle olmuştu.

Bi adet antivirüs (avg olabiler) ve bir adet antispyware (spybot search & destroy olabiler) programıyla bilgisayarınızı taratın. Bu taramaları windows'u güvenli modda açarak yapın.

(git: 30046)

belki yardımcı olabilir..

çooook alakasız olabilir ama, anakartın üzerindeki pil sapıtmış olabilir mi acaba?

yok ya pilden olsa bilgisayar elektrik almıyorken olması lazım bu olayın. oysa her restartta 2070 e gidiyorum ben. msile.exe sanırım can sıkıcı virüsüm. şimdi silmenin yollarını arıyorum. bulursam yazıcam buraya.

LAvaboya bayağı uzak yüksek musluklarda var ancak umuma açık yerlerde genellikle küçük olanlar kullanılıyor.Daha ucuzda ondan.

@want2die

Abi ama aralarinda bosluk var,hem musluk kisa hem adamlar sifirlamiyorlar lavaboya. Hani sifirlasa, musluk kisa ucuz aldin dese lafim yok

sanırım umumi helalardan abhsetmişsin. tek sebebi var bana göre o da ucuz olması. arada boşluk var demişsin ama o parçaları alanlar asla bir bütün olarak bakmazlar işe. önce lavaboları alırlar alabilecekleri en ucuz fiyattan. ondan sonra da bataryaları alırlar. e haliyle de uyumsuz olmaları kaçınılmaz olur.

@teritori, umumilerde daha sık gorebiliriz evet. Ama inan bana sen bir musluk lavabo al, tesisatciya hic bir soyleme. Goreceksinki musluk aynaya dayanmis, neredeyse su lavaboya degilde sete akiyor

cevabı buradadır (bkz: esoterik turk sihhi tesisat standartlari) :))

memlekette sıhhi tesisatçı yok. yok derken "yok".
ciddi bir girişimci çok iyi para kazanabilir. ülkede tek adam olacak.

Kendi kararları ile başbaşa bırakıldığında sıvasız evlerde oturup, yıkanmayan bir milletin evlatlarıyız.
Delik deşik, çamur içinde sokakları reva görürüz kendimize.
İki çiçek dikilse yolunur.
Pikniğe gitme bahanesi ile dağı taşı çöplük yaparız.

Özensizliği yaşam biçimi yapmış bir toplum olmuşuz, musluk kimin ipinde?

mükemmel bir soru. ben de hep merak etmişimdir.

ucuzlukla falan alakası yok. dangalaklık, tasarım nedir bilmemek, bir tasarımı yaparken kullanım kolaylığını düşünmemek gibi öküzlükler yüzünden hep.

kardeşim lavabo öküz kadar. musluk da kısa. o zaman lavabonun musluk vidalanacak deliğini o kadar geriye koyma, tekne kısmına sıfırla, böylece o musluk, suyu biraz daha lavabonun ortasına doğru akıtsın. niye gidip en geriden deliyorsun?= bunun ucuzla pahalıyla ne alakası var? o seramik lavaboya musluk deliği açan götlek matkabı kafasına göre sallamayıp az önden delsin, "musluk takınca su ta en kenardan değil de ortadan aksın" diye düşünsün. bu kadar yahu.

matkapla mı delinir bilmiyorum, belki kalıba dökülerekyapılıyordur. her neyse o deliği lavabonun tekne kısmına yakın yapmayan her kimse ona kafam girsin.

olay biraz da olsa godless commie nin bahsettigi noktada bulusuyor. Genimiz boyle, yasantimiz bu sekilde sanirim...

shift+alt+numlock kombinasyonunu dene.

bu kombinasyon sağ taraftaki rakam tuşlarına mouse işlevi yüklemek için kullanılır.
aktif ise, rakamları kullanamazsın.
5 haricindeki rakamlardan birine uzun süre bas, o arada cursor'a bak. hareket ediyorsa...

ebekulak var ama bilemedim ki tarzınıza uyar mı?

atilla atalay ın öyküsü olan ebekulak tan bahsediyorsunuz sanırım. evet, o tarzda bişeyler arıyorum.fikir vermesi açısından link verelim, 9. entry e bakın lütfen;

www.itusozluk.com

Cok iyi kurutuyor
Elektrik cok harciyor
Kirisik cikiyor ama askida beklerse bir sure kirisiklik gecebiliyor, camasir makinesinden ciktigi kadar kirisik olmuyor yani, t-shirt ve jean icin utu gerekmiyor bence...
camasirlarin yer kaplama derdinden kurtuluyorsun

Ben size "evinizde kurutma makinesi var mı?" diye sormadım ki..
Kurutma makineleri ile ilgili çok spesifik sorular sordum.

Çok iyi kurutması, elektrik harcaması vs. sorularım kapsamında değil.

Benim sorum, Türkiye gibi bir üçüncü dünya ülkesinde mal üretip satan malların, bu sattıkları mallar ile ilgili elzem yan ürünleri bulundurmaya dahi tenezzül etmemeleri ile ilgili.

Bir nevi ArGe tembelliği öküzlüğü yani.

Kurutma makinelerinin ortak özelliği, çamaşırları bir tamburun içinde döndürüp yuvarlarken, aralarından sıcak hava üfleyerek kurutmaları. İşte bu esnada, çoğu giyim maddelerinin yün/sentetik/pamuk yapıları bu sıcak ve hengameli ortam içinde dehşetengiz bir statik elektrik yaratıp birbirlerine dolanıyorlar.

Bunu çözmek için ise, ilk sorumda bahsettiğim ve anti statik özelliği olan "dryer sheet"ler kullanılmak zorunda. ABD'de statik sorunu için makineye buruşturulmuş alüminyum folyo parçaları atanlar da var.
Ama, maalesef burada, ne bu makineleri satanlar, ne de üretenler (fabrikalarda, üretimden sorumlu mühendisleri dahi aradım) bu konuda bir halt bilmiyorlar.

Hal böyleyken, ben de, kurutma makinesi kullananların statik sorununu nasıl hallettiğini öğrenmeye çalışıyorum.
Bu kadar.

ben de baska bi soru sorayim o zaman, bu kurutma makinelerinin tüy toplayanları varmıs. kedi tuyunden muzdaribiz alsak işimizi gorur mu acaba? iç çamaşırları bile tüy oluyor resmen.

utu ve burusma sorularina cevap vermisim, butun sorulara cevap verememisiz kusra bakma .. Bu arada cevap Kanada icin gecerlidir, burda da elektrikli ve en yuksek seviye enerji harcayan makineler arasinda.

sanıyorum çok ucuz bir şey bu antistatik zımbırtı. ebayden filan gönderen bulabilirsin.

e şu "dryer sheet" wikipedia da arattim "fabirc softener" başlığına yönlendiriyor.
anladığım kadarıyla bildiğimiz yumoş, vernel filan bunlar da statikliği engelliyormuş.

ben de almanyadayim da hep kurutma cihazi kullaniyorum hiç de oyle dolanma sorunu olmuyordu, demek yumuşatıcı kullanmaktanmış. bence de gayet pratik bişiy kurutma cihazi, evet.

Evet ben de yumusatici kullaniyorum, bir sorun olmadi

yarayı açık tutmak kapanmasını hızlandıracaktır. tabii ki mikrop kapma riski olmayan ortamlarda açık tutun. riskli zamanlarda yaraya yapışmayacak bir sargı ile sarınız. tabii bunlar dikiş gerektirmeyen yaralar için. aman haa.

işaret parmagım 10 -12 gün içinde iyileşmişti (dikişleri alınmıştı). parmağın ilk boğumunun biraz üstünde 7 dikişlik oldukça derin (kemiğe kadar) bir kesikti. bayagı düzgün kesmiştim hatta doktor kutlamıştı bu başarımdan ötürü.
(bkz: sozlukculerin en eften puften basarilari )

iyileşmeden kastına bakar... görünüş olaraksa 2 haftada filan iyileşen yara var diyelim, kesik.

ama o parmağa hissin tamamen geri gelmesi 3-4 ay bile alabiliyor

benim eli köpek ısırmıştı kötü bir noktasından. his olmadı tam parmakta kaç ay.

Bu tamamen parmağı kesilen kişinin metabolizmasına, yaşına, genel sağlık durumuna ve uygulanan tedavi yöntemine bağlı.
Aynı derinlikte bir kesiğin iyileşme süresi, yukarıdaki unsurlara bağlı olarak 24 saat ile 2 hafta arasında değişir.

zeytinyağı.

zeytinyağı veya el kremi dene

gres yağı olma mı

sabun.
önce alt tarafi sonra üst tarafindan dogru cikart

elini uzun bir süre soğuk suyun içinde tut. bunu yaparken kolun mümkün olduğunca yatay ya da hafif yukarı doğru bir konumda olsun. sonra da sabun, krem vs. ile dene

parmağını aşağı doğru salla biraz, bir kan dolaşımı olsun hele bir.
sonra sakin sakin bir daha dene. dümdüz yukarı değil de, biraz sağdan biraz soldan iterek

kadın çorabını ayak bölümünden kes, parmağına tak, yüzüğü çorabın üzerinden geçir. çorabın arkadan çıkan uçlarını aşağı doğru çek.

muhtemelen denemişsinizdir ama çekerek değil çevirerek çıkartmaya çalışın

ehuu parmağı kes yüzüğe bişi olmaz :P

çıktı mı yüzük??

iki farklı tel olmalı kablonun içinde birbirine deymiyecek şekilde eklemelisin.

ek yapılan kabloda kaçak vardır

splitter denen bir aparat var, ucuz bişi, ek olayını onunla yap.

splitter gibi bir zımbırtısı vardı sanırım bu anten kablolları için, ona da bi bak bence.

www.summitsource.com

www.nwcables.com

bunları kullanmazsan görüntü ve ses sapıtır. kablo uçlarını kıvırıp bantlarsan bir mucize beklemen gerekir.

o benim cola şişelerindede oluyor.sanıyorum oda sıcaklıgından sonra buzdolabına koymaktan kaynaklanıyor.ama eglencelı oluyor ya uzerıne bişeyler yazıyorum (:

sıcakta buharlaşan kola dolaba girince yoğunlaşmıştır

@isott: buhar dışarda değil içerde. tabi içerisine birşey yazabiliyorsan yeteneğini takdir ederim.
@yuto: evet muhtemel bu nasıl aklıma gelmedi. ama marketten de soğuk geldi sanki diye hatırlıyorum, değilse senin dediğin doğru.

sıvılar bütün sıcaklık seviyelerinde buharlaşırlar. coca colanın da büyük çoğunluğu su zaten, öyle egzotik bir sıvı değil.

buzdolabında ise, ortam soğuk olduğu için buharlaşan sıvı şişe cidarlarında yoğuşuyor.

salon takımı - living room set
oturma odası takımı - oturma odası "den". ancak takımı yok. loveseat, daybed, easy chair vs gibi parçalar satılır.
yemek odası takımı - sadece masa ve 4 sandalye ise dinette set, yanında dolabı vs. varsa dining room set, pahalı ise de formal dining room set..
çocuk odası takımı - imalatçının yaratıcılığına kalmış.. junior suite de var, kiddie playpen de var, children's room set de var.
yatak odası takımı - bedroom set, pahalı ise master bedroom set, hatta sleeping quarters bile var.

jc penney, sears, sadlers, laz-y boy, bush, ashley home store, lane ve sauder sitelerine bakabilirsin.

verdiğim örnekler ingilizce idi.

google translate hepsini biliyor... hehe

Yanınıza 3 yarma alın? Madem öyle.. (Göstermelik tabanca da olabilir)

bunun tavsiye edebileceğimiz bir piyasası yok ne yazık ki-bildiğim kadarıyla- yoksa tavsiyede bulunurduk, şu daha iyi korkutur falan diye.
mafya olmasa da mafya tipli, iri yarı tanıdıklarınız vardır heralde?

o insanların parkta oynayan çocukları varsa, onlarla fotoğraflar çektirin, eşi ile evde kahve için. akşam adam eve geldiği zaman sizi görsün. böylece ailesine istediğiniz zaman ulaşabileceğinizi görsün. ha çeker vurur, kafanızı gözünüzü dağıtır, namus meselesine sokar bilemem. ama filmler de hep etkili bir yol olarak sergilenmiştir bu.

yarmaların değil, sözlüğün gücünü kullanın.
şirket adına başlık açıp olayı bütün detayları ile yazın.
şirkettekilerin bunu görmesini sağlayın.

limon'da zirve açın iri yarı yazarlar elbette bulunabilirdir ancak sonra ergenekona filan karışırsınız suç örgütü kurmaktan herhalde.

yanınıza herhangi 3 insanı alın, takım elbise evrak çantası alsınlar 1'i bayan olsun. her türlü detayı düşünün.
diyin ki bunlar "insan hakları mahkemesi" ahim için çalışan avukatlar. özellikle iş hukuku üzerine açılacak davalarla ilgileniyorlar ve ücretsiz hizmet veriyorlar bana. eğer paramı vermezseniz, açacağım dava ulusal ve uluslararası her türlü ruhsatınızın ve faaliyet izninizin iptal edilmesine kadar gidebilir.

sonra 3 arkadaştan biri, bol anlaşılamayn sözcüklerle -bi hukuk sözlüğü bi osmanlıca sözlük kapıverin- olayın ciddiyetini müvekkilinin hakkı olduğu tespit edilen şu kadar parayı vermeleri gerektiği bunun tebliği ve davanın açılmadan uzlaşması ihtimali için geldiklerini söylesin. borcunuzun dökümünün profesyonelce yapılduğı bir evrakı önlerine uzatsın.
-oturun bi konuşalım, bi kahve için gibi ikna turları laflarına, yürütülen hukuki süreç gereği mümkün değil gibi cevaplar versinler-
%80 başarı öngörüyorum.

2 yakın arkadaşım honda city kullanılıyor fakat yüksek hızlarda yol tutuş problemi yaşadıklarını ne duydum ne gördüm. 120km yi geçmeyin diye bir durum tabii ki olamaz, saçmalık. hatta 140-150km gibi hızları bile hiç hissetmediğini söylüyordu arkadaşım.

normal bir durum mu bilmiyorum, ancak aksesuarlar arasında spolier varsa yol tutuşunu arttırmada biraz artısı olacaktır. bunun yanında süspansiyonlarını biraz alçaltmaya da gidilebilir, elbette çukurlar biraz daha fazla hissedilecektir bu durumda.

120 km/saat hızda yolda tutmakta problem çekiyorum demişsiniz. bu hızla otoyol virajı kadar geniş olmayan virajlarda o kategorideki her araba kritik olarak alacaktır virajı.

Virajlarda değil, otoyolda düz giderken bile zorlanıyorum, hatta büyük bir aracın yanından geçerken bile yolda kalabilmek için çaba sarfediyorum. araç servisten yeni cıktıgı için lastik basınclarını kontrol etmem soylendi, otomobil gurusu agememnon'un görüşü ise hathcback bir modelin üzerine oturtulan sedan araçlarda boyle sorunların yasanmasının normal oldugu yonunde. Diger taraftan elite modellerinde lastik çapları ve genişlikleri daha yüksek oldugu için yol tutusları daha saglıklı, arkadaslarınızın araçları elite olabilir.

spoiler iyi fikir, ancak, serviste dirseklik için fiyat istediğim de aldıgım cevap 600 ytl oldu, 1.000 liranın üzerinde bir fiyata spoiler taktırmam, aracın tüm degeri zaten 22.0000 lira.

simdilik gelen yorumlar ve edindiğim bilgiler bu yönde.

ben olsam ilk etapda daha kalin lastikler takmak olurdu, ve sonrasinda da spoiler. garantisi devam ediyor mu aracin bilmiyorum, ediyorsa tabi ek donanim (spoiler) takmak problem olabilir.

@x daemon; aracın garantisi devam ediyor, ancak yetkili servise taktırabiliyoruz ek parçalar ya da lastik degisimi falan.

tekerleklerin münferit geometrisini ve birbirleri ile olan geometrik ilişkilerini belirleyen açı ve mesafelerin ölçümü olan ve adına rot balans ayarı denilen hizmeti öneririm.
özellikle toe out ve caster açılarına baksınlar.

megane 2 lerde de bu oluyor sanırım yani yolda iyi gidiyor ama belli bir hızın üzerine çıkınca sanki araba sizin kontrolunuzde değil araba istedigi an istedigi yere gidecekmiş gibi duruyor. bu spoiler dediginiz nedir ?

Spoiler nedir sorusunun cevabi bir google aramasinda gizli:
images.google.com

teoride hiçbirisi. kargo firmaları gönderdiğiniz şeylerin sağ salim teslimatını garanti etmez. sadece faturalı bazı ürünler için sigorta yapar.

çok önemliyse özel kuryeler belki daha iyi bir seçim olabilir.

evraga bir sey olmasi durumunda, asla evragin ederi kadar bir hasar kaybi alamazsiniz. o yuzden cok onemli bir sey ise ya elden verin, ya da birisi ile gonderin.
ben ucuncu ihtimal olarak ptt diyorum.

illa kargo diyorsanız yurtiçi ya da aras cargo kötünün iyisidir.

bende bu gece araştırdım gerçekten önemli ups(ama çok tuzlu)

Yurtici gonderiler icin benim gozumde yurtici kargo her zaman en iyidir. Surat, fillo, aras ise her zaman basimi agritmistir.

amerikan büyükelçiliği falan pasaportları UPSle gönderiyor, pahalı ama çok güvenli bişi aranıyorsa en iyi çözüm sanırım.

ben ay içerisinde ptt kargo ile altın gönderdim, ulaştı yerine sapasağlam olarak. bir de malzemenin cinsini de yazabiliyorsun felan. ayrıca özel kargolar kabul etmediydi altı diye. bence ptt kargo hem ucuz hem güvenilir.

unutmadan:
belgeye bir şey olur şu olur bu olur yan yatar çamura batar; sorumluluk kabul etmem abicim!

mng değil.

mng verdiğiniz evrakları denizi doldurmak için kullanıyormuş.

Hakan Taşıyan - Sensiz İki Gün

Komaya sokuyor adamı vallahi.

Eyvallah yine de "sensiz şöyleyim, seni şu kadar seviyorum, sen olmazsan şu kadar multisaniye(!) yaşarım...) gibi klasik arabesk sözleri olan değil de işte Doktor şarkısı gibi sözleri ve müziği(Tsm resmen lan!) olan şarkılar terchimdir.

Derviş-Manolya
Güllü-Kopamam Senden
İbo-Dertli Dertli
Küçük Emrah-Yanıyor Gönlüm
Müslüm Gürses-Bir Güzel Sevmiştim
Müslüm Gürses-Hasret Rüzgarları
Müslüm Gürses-Senin Hasretin Varken Bu Şehirde Yaşanmaz
Hakan Gürses-İsyan Etmenin Zamanı Geçiyor
Hakan Gürses-Gitme
Hakan Gürses-Sensiz Hayat

işte dostlar-ibrahim tatlıses
her sevgide bin ah ettim-ibrahim tatlıses
dağlar-ibrahim tatlıses

hepsini de dinle ama önce müslüm gürsesten "sana benziyor" isimli şarkıyı dinle. hani damar derler ya, bu damardan da damar. acayip bi şarkı.
iyi bir ferdiciyim bu arada, ferdiden de bir çok şarkı söyleyebilirim ama önce..
sana benziyor, müslüm gürses

umit besen-istanbul sokaklari

Esengül - aynalar, taht kurmuşsun kalbime, beterin beteri var
Ayşe Mine - erkek milleti
Nilüfer - Tanrım
Biricik ve Mine Koşan'dan bi takım şarkılar. Bunların şarkı önerileri bilahare gelecek.

Neo arabesk olacak biraz ama
Müslüm Gürses'in Aşk Tesadüfleri sever albümünü komple dinlemenizi önerebilirim.
Müslüm Gürses - Nilüfer isimli şarkı apayrı bir şaheserdir.

Orhan Gencebay - Ziyankar
Orhan Gencebay - Yarabbim
Orhan Gencebay - Dertler Benim Olsun
Orhan Gencebay - Hatasız Kul Olmaz
Orhan Gencebay - Kaderin Bir Oyunu mu Bu

Ebru Gündeş - Saygılarımla
Ebru Gündeş - Hayatta Başarılar Diliyorum

Cengiz Kurtoğlu - Hain Geceler

Ne geceleri yidik bu parçayla..

ferdi tayfur - aramızda engeller var

Mutlaka dinle o zaman:

Müslüm Gürses: Bir kadın tanıdım
Müslüm Gürses: Arkadaşım
Müslüm Gürses: Unutursun diye

Müslüm Gürses - Ask Tesadüfleri Sever albümü ile baslayabilirsin. özellikle "Nilüfer" sarkisini dinleyip yarilan cok teknocan arkadasim vardir.

gece orta ya da uzun dalga radyo ile mısır radyosunu bul. özellikle cuma geceleri çoşar amcamlar.

bizde arabesk yapanlar da tam oradan araklıyor zaten.
kaynağından dinlemiş olursun.

Müslüm baba'nın esrarlı gözler diye bir albümü vardır. Onu bulup dinle, arabesk neymiş anlarsın, yerlerde sürünmezsen para yok:) Ayrıca babanın "ben senin kulun muyum", "yaranamadım" "aşklar da pazarda satılır oldu" "hakkını helal eyle", "Açıp kollarını gelirsin diye" gibi şarkılarını da bulursan ihmal etme..

öncelikle şarkıları bulamaz da yardım isterseniz sözlükten mesajla ulaşabilirsiniz, yardımcı olurum. epey uzun olacak, daha once yazılmış olanlar varsa kusura bakmasın, playlistten yazıcam. arabesk değil dediklern olursa da kusura bakmazsın artık :)

-bi de arabeske geçiş sürecinde biraz yıldız tilbe iyi gider, en damar şarkıları :

vursalar Ölemem.Dayan yüreğim, yar, emi, yolumun içinde, kim anlar, içimdeki nehir, çizilmemiş resim, El adamı, Yarabbim, Arzular arsız,ilan-ı aşk, çat kapı, buz kırağı,sevmeyeceğim,yar yar,aşk denen ölüm,aşkın benden de öte, Ayrılığın yükü ağır, bir benim ol..
sonrasında ;
Güllü- kopamam senden, değmezmiş sana, zulüm, ağlamam ondan
ebru yaşar- hasretin vuruyor, dağlar, seni çok seviyorum, gel neredeysen
yaşar ipek- sözüm ona sevdin, ayrılmayalım
metin ışık - kader
eyüphan- kendime bir ceza vermeliyim, düşman oluruz
intizar - gelincik, gece nemi,çıkmaz sokak, dilsiz yüreğim,alamazsın ki
cengiz imren -cane.
hüseyin tatlı- varlığın yeter
şimdi babalara gelelim isterseniz ;
ferdi tayfur - yıldızlar da kayar (bu ultra mega önerimdir)
ibrahim tatlıses - akşamdan akşama (her yerde yok bu, burhan çaçan da söylemiş), her sevgide bin ah ettim, hasret kaldım vs.

MÜSLÜM GÜRSES :
Adını sen koy
acımıyorsan
ateş donar
zalim
unutamazsın
bu şehirde yaşanmaz
gökyüzü
gülom
hasret rüzgarları
istanbul sokakları
isyanım gecelere
isyankar
isyanlardayım
kül yanar mı
benim kaderim
Bir bilebilsen (mega ultra tavsiye)
bir gülsen yeter
bir mana var sözlerinde (süper ötesi, harika über tavsiye)
esrarlı gözler (bunun bütün albümü dinlemek lazım aslında)
gitme
güldür yüzümü
haberimiz yok (bu da müthiştir)
hangimiz sevmedik
içiyorsam sebebi var
KAL Benimle
layık olan kim
sev seveceksen
yalan bu dünya yalan
YIKILA YIKILa
ne yazar
nerelerdesin
o sevgi sensin
ölürüm o zaman
seni isterim
sensiz olmuyor işte
bulunur elbet
meyhaneci
gülom
Gökyüzü

bunların haricinde uğur karakuş ses rengi ve yorumu açısından bombadır. bir de bulabildiğin kadar ali tekintüre şarkısı (söz yazarı kendisi, müslüm gürsesin şarkılarının pek çoğu ona ait) dinlemeni öneririm.

ferdi tayfur - olsan içmez miydin benim yerimde? (kesinlikle dene derim)

bu arada arabesk zirvemizin ikincisini açtık. bu vesileyle duyurup, bu listeden şarkı araklamalı.

bu dedigin yoldan para kazananlarin yasal olanlarina benzinci, yasal olmayanlarına da karaborsacı deniyor...

petrole yatirim öyle bidonla litreyle olmaz. bu ise yatirim yapmak istiyorsan varil (barrel) birimi kullanilir. 42 galon standarttir.

kisisel olarak petrole yatirim yapmak icin söyle saglamindan 50.000 $ (ki az bir rakamdir endüstri acisindan) en az gerekir. Petrolü de öyle alayim varilleri koyayim depoya seklinde degil, futures opsiyonlari vb. sekilde yapabilirsin yani kagit üstünde.

illa yatirim yapmak istiyorsan BP, Royal Dutch Shell, Total vs. bunlarin hisse senetlerini al.

@ alpinsamuray
benzinciler aldıkları benzini 6 ay - 1 yıl bekletip satmıyorlar ki. ne kadar çok yakıt satabilirlerse o kadar çok kazanıyorlar. sürekli tankerle yeni yakıt geliyor. zaman içinde oluşan fiyat farkından bi kar elde etmiyorlar.

karaborsacılık olayı içinse ortada bi kıtlık söz konusu olmalı. sürekli fiyat artışından anlaşılacağı üzere bir arz-talep dengesizliği söz konusu fakat bir kıtlık söz konusu değil. nereye gitsek bulabiliyoruz çok şükür. eskiden yağ şeker zulalayan çakal esnafların mantığından bahsetmiyorum. bildiğimiz yatırımdan bahsediyorum. parayı döviz, altın, bono, hisse senedi, gayrimenkul gibi şeylere değil benzine yatırmaktan söz ediyorum.

raf(?) ömrü pek uzun bir madde değil bildiğim kadarıyla.

bir de şöyle bir şey anlatayım. bir keresinde geveze bir kamyoncuyu yaklaşık 2 saat dinlemek zorunda kalmıştım. onun ağzından aktarayım.

"ben bu kaçakçılık işine 14 yaşında başladım. kaçakçılık dediysem resmi kaçakçılık tabii yasa dışı bir şey yapmıyoruz. hatay'dan sınır dışına minübüsşe yolcu taşıyorudum. tabii asıl parayı boş depoyla gidip dolu depoyla dönerek yapıyordum. o zamanlar kamyonların deposu küçüktü. 120 litreydi. herkes gizli bölme yaptırıyordu, yoksa kazanamıyordun. tabii devlette adamı olan 2 tonluk depoyu ruhsata işletiyordu. ruhsata işlettin mi kimse bir şey diyemez, yoksa söker atarlar depoyu. rüşvet vermezsen tabii. sonra bir gün bilmemne kamyoncular derneği başkanı gidiyor Koç'a diyor ki: senin gücün vardır. şu 120 lt. sınırını yukarı çek, 150 bin kamyon alıcaz senden" koç da ford cargo yu çıkarıyor fabrika imali 600 lt depo ile. devlet de veriyor ruhsatı bu kamyona. inanır mısın dünyanın en dandik kamyonudur. ne bir konfor ne sağlamlık. uzun yola hiç gelmez. ama çıktığı gibi kapışıldı. neden? eskiden 120 lt depoyla gidiyordun, yarısı zaten yolda gidiyordu. günde ancak 1 sefer yapabilirsin o yoğunlukta. sat 60 litreyi kazancın x milyon. ama altında ford cargo oldu mu depoda daha yarım ton mazot var. litresi 100 bin lira orda. hesapla bakalım. car car car... cur cur cur"

benzinin depolama maliyetleri o fiyat arbitrajını yok eder. amaç Türkiyedeki yüksek benzin fiyatlarından para kazanmaksa denildigi gibi benzinci olmak gerekir. o şekilde bile kazanç sanıldıgı kadar olmaz zira iş yasadışı değilse büyük payı vergilerle devlete gider.

the man'in dedikleri çok doğru. ek olarak: aracı kurumların yarattıgı veya yurtdışından alımına aracalık ettiği fonları inceleyip enerji endeksleri almak küçük miktarlar için olası. yatırılacak para yeterince çoksa, vadeli kontratlar da alınabilir.

elinde patlar...

bu sorunun aynısını bir banka görevlisine sormuştum. küçük yatırımcı için böyle bir fırsat yok demişti.

konuyla alakası yok ama yazasım geldi

@cashkopat: yıllarca bu sebep yüzünden doğrudüzgün bir tren ağımız yok zaten.. keza havacılıkta yıllarca tk nın tekelinde kaldı..

hep daha fazla kamyon, hep daha fazla otobüs satmak için.

benzin çok volatildir. dendiği gibi adam gibi depolayacaksan maliyetini çıkarmak için çok yüksek hacimde bir yatırım yapmalısın. yok adam gibi depolayamayacaksan da 6 aya kalmadan o benzin az olmayan miktarlarda uçacaktır, sermayen havaya karışacaktır.
bir de nereden alıp nereye satmayı planlıyorsun ?

bilek desteği, eğer mouse kullanıyorsanız, carpal tünele daha bir eder, böyle masadayken temas edilmeyen yer varsa, süngersi yüzey sayesinde oralara da basınç yapılır falan iyice kötü hale getirir.
trackball alınız efendim. 1 günde alışırsınız, masadaki yerden tam tasarruf edersiniz, ve bilek ağrısı falan unutursunuz.
türkiyedeki internet mağzalarında bulmak çok kolay, gerçek mağzalarda o kadar kolay olmasa da..

Sadece bilek destegi var. Ortopedik malzeme satan dukkanlarda bulunabilir.

Jel bilek destekleri var. Alışveriş mağazalarının elektronik kısmında da bulunuyor. Ben Metro'dan almıştım.

muhtemel ağrıları önlemek için powerball edinip düzenli olarak kullanınız.

@teritori;
doktor değilim uzmanı değilim ama bilek sorunu nedeniyle iş değiştirmiş birisiyim. ters elle mouse kullanma zorunda kalmadan once doktora görün derim. ne kadar başında müdahale edilirse o kadar iyi, sonrası ameliyata kadar gidiyor. yok benimkisi geçici ağrı diyorsan powerball ile egzersiz yap, elini sık sık dinlendir, ters hareketlerden kaçın, ortopedik ortamda çalış. mouse pad kullanacak alanım yok deme, masanı düzenle. korkutmak istemiyorum ama ben ciddi sıkıntılar çektim, hala çekiyorum, sen yapma ;)

powerball nereden temin edebilirim istanbul içinde?

kullanıcının mouse kullandığı esnada kolunun ön kısmını destekleyememesinden kaynaklanan tendon rahatsızlığıdır.
tendonlar, el uzun bir süre ile bileğe paralel durumda tutulur ve parmaklar ile hassas hareketler yapılırken, yorulup zorlanmaktadır.

bu konuda akla yatkın ilk çözümlerden biri de, klasik mouse yerine trackball kullanmaktır. oradan oraya gezen mouse'un aksine, trackball yerinde sabit durur, el ve kol destekli çalıştığı için zorlanmaz, ağrılar da geçer gider.

kendimden biliyorum.

hatta, (bkz: http://images.google.com/...utf-8&sa=n&tab=wi)

sayfaları kontrplak tabakalara epoxy ile yapıştırıp (epoxy'i rulo ile tabakaya sürüp, sayfaları yapıştırıp sonra bir kat da sayfaların üzerine sürmek yolu ile) bu tabakaları duvara tespit edersen hem yalıtım avantajı, hem de enteresan ve hoş bir görüntü olur. daha sonra sökülmesi, değiştirilmesi de kolay olur hem. plakaları duvara monte etmek için önden duvara çıta ile bir çerçeve (grid) yaparsan, duvarın her türlü yamukluk ve pütür sorununu da çözersin.

berbat olur. duvar kağıdına kağıt dendiğine bakmayın. arkası tabakası yağlı kağıt gibidir, ön yüzü kumaş gibidir. normal kağıtlara oranla kalındır. silinebilir, yanmaz, kabarmaz vb. birçok özelliği barındırır. bence yapmayın öyle birşey. hem yapsanız bile yapıştırıcı kağıdın önünde kendini belli edecek kötü gözükecektir.

dedigine benzer bişi ankarada ortadunya cafede var. beyaz kagit islanip kuruyunca ne olur bilemiyorum ama onlar roll dergisinin kapaklarini yapistirmislar ve hos gorunuyordu..

saman kağıt nem çeker, rutubetlenir kışın eviniz küf kokmaya başlar.

ben google'a girebiliyorum ama bende de şöyle bir hata var: opera ile bütünleşik olan google arama motoruna bir şey yazıp arattığımda, sunucu bulunamıyor hatası veriyor.

adres olarak 66.249.93.99 gir. eğer google sayfasını açılırsa dns sorunu var demektir.

godless commie
66.249.93.99 olarak açılıyor.dns sorunu varsa nasıl düzeltebilirim

sayfa türkçe
bu arada bu ıp le gmail e de giremiyorum aynı hatayı o da veriyo

bende google.com açılmıyor ama google.com.tr açılıyor

ttnet i aradım.dns le ilgili problem yokmuş.antivirüs programından olabilir dediler.programı sildim yükledim herhangi bi şey değişmedi.
problem nerde o zman

nedir, ne değildir fikir verecek durumda değilim ancak fiyat konusunda şuralara bakmak yardımcı olabilir:
www.lideroto.com.tr
www.ticaretmerkezi.com.tr
www.beldeyama.com.tr
bisikletcim.com

sanıyorum trafıge cıkılıyor.gecen bı tanesınde plaka gordum.

bı ara trafıge cıkamaz yasak falan denıyodu ama sanırım gecmıs onlar..

Trafiğe çıkıp çıkamadığı konusu biraz muğlak. Bazıları tescil edilebilir diyor, bazıları edilemez diyor. Bazıları edilse de yasal değil, sonradan sorun yaşayabiliyorunuz diyor falan filan.
Çoğunda korna, sinyal, far vs. yok. Öyle bir modelle trafiğe çıkmaya kalkmayın.
Ayrıyeten trafiğe çıkabilse bile kullanabilmek için A2 ehliyetine ihtiyacınız var.
Uzun yola gitmenin pek akıl kârı olacağını sanmıyorum.

Kask konusuna gelince, kafanız yoksa takmanıza gerek yok.

Ben yeni bir ATV aldım.
A2 almak zorundasın.
Kask takman da zorunlu.
Trafiğe elbette çıkılıyor. plaka alıyorsun. 1300 cc lik araba kadar da vergi ödeniyor! her yıl da muayene yaptırıyorsun ! devletim bizi çok seviyor. atv de %35 civarı ötv olduğunu söylemiş miydim?
Bendeki 8 lt depo ile yaklaşık 200 km yol yapıyor. (rodajda daha)
Uzun yolu çok tavsiye etmiyorum 50 km üstünde sapıtıyor alet. Daha pahalı bir marka/model alırsan olabilir ama o fiyata da palio falan almak daha mantıklıdır.
En ucuz ve sağlam diyebileceğim trafiğe de çıkabilen 0 model olarak kanuni atv 150 gv öneririm. geri vitesli modeldir. maliyeti 4000-4500 ytl ye kadar çıkıyor (kiliti kaskı vs derken bir sürü masraf :) )

@ozdek

bi sitede gordum sonrada a2 değilde dört tekerlekli oldukları icin b1 ehliyeti istiyolar diye. b1 in bildigimiz b sınıfı ehliyetten farkı var mıdır onuda çözemedim gerci ama...

atv, adı üzerinde, her türlü zemin için yapılmış araçlara denir. bu araçların ilk modelleri üç tekerlekli idi, ve kendilerine "three wheeler" denirdi. üreticiler boynunu ya da belini kıran gençlerin ailelerine tazminat ödemekten bıkınca bu üç tekerlekli modelleri de üretmekten vaz geçtiler.
dört tekerlekli modeller de ilk piyasaya çıktıklarından beri ciddi bir evrim geçirmekle kalmadılar, model çeşitliliği açısından da bir "ihtisaslaşma" sürecine girdiler.

bir zamanlar en büyüğü 400 cc olan motorlar aldı yürüdü. bu arada bu atvler, japon tekelinden de çıktılar, abd'de polaris çok başarılı modeller üretti (6X6 modeli tadından yenmez mesela). haa, modeller arttıkça fiyatlar da arttı.

arama-kurtarma, avcılık, doğa sporları lojistik desteği, dağın bayırın ebesini becermek, yarış yapmak, ordan burdan atlamak konusunda iki ya da dört tekerlekten müteharrik kırk türlü model türedi. bunların tek disk ya da dört tekerlek frenlileri, zincirli ya da şaftlı modelleri de mevcut. ağırlıkları nedeni ile geri vites de şart.

ancaaak, intihara niyetlenmediğiniz sürece, her türlü zemin kavramına "asfalt" sözcüğünün dahil edilmemesi gerekiyor. doğru donanımlı iyi bir atv ile kurumuş bir nehir yatağında 120 km sürat ile gidebilirsiniz (doğru donanım derken, ilk iş olarak üreticilerin iş olsun diye taktıkları o dandik lastik ve jantlardan acele kurtulup adam gibi lastik ve jant takmak ile işe başlamayı kastediyorum). ama bu aletler afalt zemin üzerinde hem yol tutmaz, hem şıpınişi devrilir, hem fren davranışları önceden kestirilemez (unpredictable demek istiyorum burada) hale gelir. arazi için tasarlanmış o kadar yumuşak ve uzun salinımlı süspansiyon sistemi de adamı huysuz beygir gibi üzerinden atar.

bir de, atvlerin plaka mlaka takılıp şehir trafiğinde kullanılması, bu aletlerin esasen satıldığı ülkerlerde yasak olup, kanımca kullanıcının ve yoldaki diğer insanların hayatlarını tehlikeye atmaktır. görgüsüzlüktür. taocu ve dombili bir davranıştır.

b1 değil kesinlikle a2. ayrıca a1 var da b1 i çıkaramadım.
atv ile dağa bayıra giderken trafiğe çıkmak gerektiği için plaka çıkartmak zorunlu hale geliyor. yoksa işe gidip gelirken atv kullanacağımız yok ama polarisim olsa onu da yapardım. pickup gibi bir araç alıp atv yi üstünde taşımak en mantıklısı aslında ya da köyde falan çok güzel kullanılabilir ama şehir içinde zor.

Polaris almanı tavsiye ederim.
Benim bugüne kadar kullandgım en rahat model polaris sportsman dır.

www.polarisindustries.com

amerikalıların "foamcore" dediği bu malzeme, önceden hazırlanmış ve basılmış resim, poster vs.nin üzerine yapıştırılıp ayakta durmasını sağlayan bir nevi belkemiği tabakasıdır ve yanlış hatırlamıyorsam birkaç ayrı kalınlıkta satılır.
sadece fotoğraf yapıştırmak için değil, mimari maketler gibi modelleme işleri için de kullanılır.

valla üzerine baskı, çizim yapıldığını görmedim. çıktılar alınır, sunum için A3-A4 boyutunda fotobloğa yapıştırılır özel bir sprey i vardır bütün olayı odur. farklı bir iş için kullanıldığına rastlamadım.

üzerine baski yapildigini gordum. 70 cme 35cmlik bi fotobloktu sanirim. uzerine bir takim fotograflar basilmis ve bilgisayarda hazirlanmis post-it uzerine yazilmis notlar gorunumde yazilar vardi. bir hediyeydi. dusundugumden cok daha kaliteliydi baskisi.

fotoblok denen şey üstüne baskı yapılmamış hali ile "maket kartonu" adı ile de bulunabilir büyük kırtasiyelerde, sanat malzemeleri satan yerlerde. çizim+boya da tutar tabii

burayi bir deneyin: Şütte (tel. 0212/293-9292) ve Atlas Kasabı Nisantasinda

pangaltı metrosundan çıkınca yukarı doğru yürüyün, mezarlığa doğru...
sol kaldırımdaki 2 şarküteride de bulunur...

yeniköyde bi şarküterinde mevcut fakat ismini hatırlamıyorum şimdi.nişantaşındaki şarküterilerde de mevcuttur.

akmerkez - macrocenter

kurtulustaki butun sarkuterilerde.tarifi de asagıda narkadas yazmıs pangaltı metrosundan cıkınca...

butun cevaplara eyvallak, ama sarkuteride bulunanlar salam-fileto falan olmasin? ben boyle bildigin yarim kilo löp ariyorum diyim.

ya benim bildiğim migros, tansaş vs.'de domuz eti reyonları oluyor ayrı.

yarım kilo lop et var kurtulusta merak etme.

En iyisi, çeşitlisi, tazesi ve temizi Dolapdere'de Kozma Gıda'da bulunur. (Bir diğer adı da Yeni İdeal)
Istanbul'da hemen hemen herkese Kozma verir domuz etini zaten.
Fiyatları ise benim gördüğüm en makul fiyatlar.

hic hava girmediginden cok isinabilir mesela.

Formula 1 aracı olmadığı sürece hava girmemesi sorun olmaz çünkü binek arabalarda motor sıcaklığına göre devreye giren fan bulunmakta. F1 araçlarında bu fan olmadığından kısa süre hareketsiz kalmaları durumunda motor yanıyor, dikkat ettiyseniz yarış başlamadan önce son mekanik ayarlar yapılırken hava girişlerine fan takılıyor motor yanmasın diye :)

Akü de motorun çalışması ile şarj olduğundan akü de boşalmaz sanırım, yani bir sorun olmaması lazım 12 saatte bence...

24 saat rölantide duran araba da gördüm. benzin harcaması dışında bir sorun olmuyor. soru mu ki bu şimdi? dünyanın çok soğuk bölgeleri de olduğunu ve arabayı bir stop ederseniz bir daha çalıştıramayacağınızı düşünün anlayacaksınız. yaşadım bile ben öyle bir yerde.(bkz: astana)

kısa vadede, motor ve motora yardımcı aksamların önceden mevcut bir sorunu olmadığı varsayımı ile, pek bir sorun olmaz.
ancak, bu bütün gün rölantide çalıştırma işi bir alışkanlık haline getirilirse, ciddi sorunlara yol açabilir.
örneğin,
- rölantide düşük(ve ısındıkça basınç seviyesi düşen)yağ basıncı ile çalışan metal yüzeyler daha fazla ve daha süratli aşınır.
- rolantide soğutucu (coolant - anti freeze) sirkülasyonu da daha yavaştır, olası tortular olmadık yerlere çöker, tıkanma yaratabilir.
- bu kadar yavaş çalışan pistonlar, ister inanın ister inanmayın, gerekli momentuma erişemediklerinden silindir içinde ancak belli bir noktaya erişerek, bu ulaştıkları en tepe noktada (tdc) çepeçevre kurum bırakırlar. bu da sonra yüksek devirlerde bela olur.
- özellikle emme sübabının üzerinde, yine yavaş ve çalışma sıcaklığına erişememiş olmaktan dolayı kurum oluşur. bu kurum, hem sübabı ağırlaştırıp ileride bir hantallik etkisi yaratır, hem de üzerine püsküren yakıtı emip damlalar halinde silindirin içine akmasına yol açarak yanma olayının ırzına geçer, ki motor öksüre tıksıra çalışmaya başlayabilir.
-en fenası da, pistonların etrafındaki sekmanlar (oil control rings) kurum yüzünden sıkışıp kalırlar. bu da, her zaman yağdan daha ince olan yakıtın, kompresyon aşamasında buradan acele aşağıdaki yağa karışması demektir. yağ kapkara olur, niteliği bozulur ve incecik olur. al sana bir aşınma sebebi daha.
- sürekli rölantide çalışan bir motorun elektrik sistemi ise, "cepten yer". alternatörler genellikle 1500-1700 devirden sonra verimli bir şekilde elektrik üretmeye başlarlar. motor uzun süre rölantide çalışıyor iken yardımcı/ilave sistemler de elektrik kullanıyor ise, alternatörün ürettiği güç bu talebi karşılayamaz ve akü sınırlı kapasitesi ile devreye girer.

ilk aklıma gelenler bunlar..

Evet, çok soğuk iklimlerde araçların 24 saat çalıştırıldığı olur, ancak bunlar genellikle dizel araçlardır, ve hepsi de, istisnasız, şirket araçlarıdır. insan evladının parasını kendi ödediği bir aracı sittin sene rölantide çalıştırdığını görmedim daha.

@godless commie
dizel araçları bilakis pek kısa süre değilse çalıştırmazlar daha sonra ateşle ısıtırlar(kamaz tipi araçlar istisnasız böyle çalıştırılır kamyon ve kamyonetler yani). benzinlilerde ise ısıtmak pek işe yaramıyor eğer adam keyfine düşkünse ve benzin bedavaysa çalıştırabiliyor(ısıtan da gördüm sonra marşa basıp gitti ama ben yapamam ne bileyim riskli). ilginçtir yeni araçlar -40 da bile çalışabiliyorlar ama eskilerde çalışmama riski var. işine gelirse durumu var sabahları arabasıyla uğraşan tonla adam gördüm. bazı araba sahiplerinin kapalı garajı falan var sırf bu yüzden garaj dediğim de konteynır işte :) hem arabayada zarar gelmiyor akıllıca bence.
kış boyunca böyle yapılmaz tabi ama şirket araçları içlerinde de şöförleriyle 24 saat rölantide gün içinde 4-5 saat de sağa sola giderler. benzinin litresi 50 cent bile değilken problem de olmuyor tabi. hele türkmenistanda falan 1 depo benzin 2-3 dolar deseniz bütün yıl da çalıştırabilirler ;)

@ozdek
Ben de kendim bizzat yirmi yıl alaska'da yaşadım şahsen.
içten yanmalı motorlar ve soğuk ilişkisi üzerine kitap yazabilirim.
yeni araçların soğukta daha kolay çalışabilmesinin bir çok sebebi var. Geliştirilmiş yakıt enjeksiyon sistemleri ve bu sistemlerin işleyiş mantığı bunlardan biri mesela.
Motoru sıcak tutmak konusunda (kapalı ve ısıtılmış bir garaj dışında) en güzel çözüm, motorun içine yerleştirilen ve anti freeze'i sıcak tutup dolaştıran elektrikli ısıtıcılar. Bunların yağın içine konulanı ve akünün etrafına monte edilenleri de mevcut. aracını parkettiğinde fişe takıyorsun, sabah mis gibi çalışıyor, hemen de ısınıyor.
benim şahsi çözümüm ise, bulabildiğim en dehşetengiz kapasiteli aküyü (interstate 1100 amperlik bir model yapıyor, bir de efsanevi "optima" var) monte edip, yaz kış demeden en iyi sentetik yağı kullanmak ve uzaktan kumandalı bir çalıştırma sistemi edinmek idi. Böylece sabah kahvemi koyarken oturduğum yerden düğmeye basıp çalıştırabiliyordum arabamı. ben evden çıkıp içine girene kadar da, hem içi sıcacık oluyordu, hem de camlardaki buzlanma ile uğraşmak zorunda kalmıyordum.

özellikle eskice belediye otobüslerini rölantide birakiyorlardi son durakta, sordugumda tekrar calistirip motoru isitmak cok daha mesakkatli demislerdi.

hayrola, film mi çeviriyorsunuz :) kapılar kilitli olmazsa direkt çıkarsınız gibime geliyor.

suya batmakta olan arabadan çıkmak diye bi başlık var sözlükte, işinize yarar herhalde..

burun üstü dalıyorsanız hasarınız azalır ama dibinin üstüne şaap diye düşüyorsa sert zemine düşmüş kadar olursunuz. hafif dalgalı bir denizde sürat teknesi ile giderken tekne küçük bir dalgada sudan bir karış havalanıp geri indiğinde bile sanki arabayla kasisten hızlı geçmiş gibi bir etki yaratıyor diyim, gerisini siz hesaplayın.

1 metreden sırt üstü atladığınızda canınızın nasıl yandığını ve uğradığınız şoku düşünün. sonra 6 metreden aynısını yapınca uğrayacağınız şoku hesaplayın :) o sersemlikle bir de aracın içinden çıkmanız gerekiyor.

eğer film için böyle bir sahne çekecekseniz tecrübeli dublörlerden yardım almanız, hazır dalgıç bekletmeniz, hazır ambulans bekletmeniz gerekir diye düşünüyorum. filmin bütçesini düşüreyim derken iş almayın başınıza. amatör bir video çekecekseniz ana haberlere konu olma ihtimaliniz var aman dikkat.

emniyet kemeri %100 kurtarma garantili bir gereç olmadığından, 6 metreden düştüğünüzde kafanızı bir yere çarpmanız ve bayılmanız mümkün. sonrası mâlum...

5-6 metre, ciddi bir yükseklik aslında.
Eğer bunu yapmak zorunda iseniz, en iyisi arka koltukta oturmak, kilit kısmı tam göbeğe gelen beş noktalı emniyet kemerleri kullanmak ve kaskın hemen kulak hizasına gelen noktalardan omuzlara birer strap ile bağlantı yapmak.
aracın sadece ön camlarının açılıp arka camların kapalı tutulması, suya girince motorun ağırlığı ile burun aşağı bir pozisyon alacak aracın içinde ne olur ne olmaz diye bir miktar havanın biriktirilebilmesi için de faydalı olur. sözkonusu etki içi bagaja şişirilmiş çöp torbaları da doldurulabilir.
Ön camın da ciddi bir şekilde bantlanması gerekir. yoksa patlayıp içeriye gelme ihtimali var ki, rööööh diye üzerinize gelen su+cam parçaları ile cebelleşmek hoş olmaz.

bir de, bu atlamayı yapmadan önce anti freeze, yağ, hidrolik sıvılar ve yakıtın tamamen boşaltılması gerekir. denizi/gölü/nehri kirletmenin de alemi yok. aracı arkadan başka bir şeyle itiverirsiniz, olur..

clamshell

peki başka adı var mı? clamshell diye yazdığımda karşı taraf afalladı

liddyphone? ahah
phone with lid desen maymunca anlaşmak için mesela? kesin anlar.

flip phone

asl please...
keh keh age sex değil de lokasyon önemli yani. (işin içinde king olunca sexi m kabul ettim kızlar kusura bakmasın)

polifonik osuruk seviyor king 'i. en son hatta zirvesini yapmıştı da kan ter içinde kalmıştı. bir iskambil oyununda kan ter içinde kalıp kızarmayı başaran birini alın aranıza. sevgi ve şevkat gösterin.

istanbuldaysa ben oynarım, lakin saymasını pek beceremıyorum sayıları biriniz yazarsanız olur.

bornova/kucukpark'ta hemen hemen her ak$am duzenli olarak king dersleri veriyorum.. ucretsiz.

bornova küçükparkta denge kafe veya karayel de king dersi alabilirim bıktım lan batmaktan.

istanbuldayız. beşiktaş ilçe sınırları dahilindeyiz.
sıcaktan kafa durmuş, nerede olduğumuzu yazmamışım, kusura bakmayın.

ee ne zmn oynuyoruz ?

ankaraya gelirseniz haber verin:)

dur bi once istanbulda oynayalım, panik yok panik yok.

en sonunda istanbula dondum, hala gecerliyse teklif king oynayabiliriz.

hemen dahil olurum.

aslında zirve şeklinde de yapabiliriz. bir günlük, böyle 3-4 maç bile olsa.. katılan sayısı fazla olursa daha çok oyun gerekir, ama şöyle 8-10 kişi bile olsa bi günlük güzel bi turnuva olur.

işte bi kaç kişi destek olsa bana bilenlere duyursak ve kayıt yaptırılsa kura çekeriz maçları olan oynar diğerleri zamana yayılır. hatta basit bi kodla sitelerden birine bile dahil edilebilinir bu olay.

zirve aç ordan şeyedek. burası kaybolcak şimdi.

şu king turnuvası işini kendi başlığında açsak mı?
ilgi olur bence. iyi de olur.

makaraya sarılı haldeyken o telleri çekmek pek zor olmasa gerek.hattın geldiği en son direğin dibine tel makarası getirilir,sıradaki direğe kadar dağ dere tepe asılınır.sonra hat, diğer direk ayırıcısına bağlanır ve gerilir.daha tatmin edici cevap için bu dersin hocasına sormak lazım gerçi.

abi bir keresinde toroslordan geçmiştik geçitten. molada baktım yok yani oralara değil vinç kepçe hayvan bile çıkamaz. resmen dik tepede. nasıl o direkleri koyarlar ben de merak ederim

"abi bir keresinde toroslordan geçmiştik geçitten. molada baktım yok yani oralara değil vinç kepçe hayvan bile çıkamaz. resmen dik tepede. nasıl o direkleri koyarlar ben de merak ederim"

helikopter kullanıyorlar.

ya benim de aklıma ilk olarak helikopter gelmişti ama bu direkler çok uzun yıllardır kullanılıyor.

30-40 yıl öncesine kadar ordumuzda bile doğru düzgün helikopter yokken, yokluklar içinde bir ülke olarak tüm yüksek gerilim hatlarını helikopter ile döşeyebileceğimize pek inanmamıştım. ama oymuş demek ki tek alternatif. başka aklına gelen ya da bilen varsa yazsın lütfen.

kılavuz ip çektikten sonra üstüne tel çekiyorlar. discovery channel da izlemiştim.

midtown madness oyunları tavsiye edilir.

colin mc rae serisi şiddetle tavsiye edilir.

tam istedigin gibi bir oyun var. test drive unlimited. gelmiş geçmiş en iyi oyunlardan birisidir bence.
www.testdriveunlimited.com a bir bak istersen.

test drive unlimited derim.

yanıtlar için teşekkürler şimdi çıkıp söylediğiniz oyunlara bakacağım. farklı önerisi olan varsa lütfen yazsın.

soruya paralel olarak bende bir soru sormak istiyorum. need for speed serileri (mw-carbon) direksiyon destekli oyunlar mıdır? oynayan ve tatmin olan var mıdır?. tam da most wanted için direksiyon almayı düşünmekteydim.

nfs underground serileri destekliyor diye biliyorum. şu anda gayet güzel oynamaktayım ayrıca test drive unlimited'i tavsiye edenler sağ olsun.

richard burns rally

peki hangi direksiyonu almak lazım? çoğunun force feedback'i kötü.