www.piginpond.com

browse.deviantart.com

www.softarchive.net

bu konuda www.interfacelift.com 'u öneririm.

bak o ingilizcedeki "çöp" kelimeleri farklıdır. yanılmıyorsam şöyleydi:

garbage genelde organik ev atıkları için kullanılır. sebze, meyve gibi.
trash büyük atıklar içindi masa sandalye ağaç gibi.
rubbish daha küçüktü sanırım. yumurulmuş bir kağıt rubbish diyebiliriz.

tabii daha aydınlatıcı cevaplar gelebilir.


türkçe atık diyebilirsin. başka pek bir seçenek yok sanırım.

1) atık, süprüntü, çöplük, artık, çer çöp, döküntü, hırdavat, moloz, hurda, pılı pırtı, gübür, pislik

2) garbage: organik atiklar genelde(hayvan ve bitki atiklari, etler, curuk meyveler..)
trash: eskimis, hurda olmus seyler (eski sandalye, hurda araba, bozuk bilgisayar..)
rubbish: degersiz atiklar..
junk: parcalanmis kirilmis kullanilmis seyler genelde, hurda, moloz vs..
litter: sokaga atilmis pislikler genelde (sigara izmariti, kagit parcalari vs.)
waste: atik oluyor genelde, uretim sonucunda olusan artiklar, copler..

litter var mesela, etrafa bırakılmış çöp birikintileri için kullanılan. genelde container diye geçen pet şişedir, kola kutularıdır onları içeriyor.
rubbish yiyecek maddesi içermeyen ve genelde ofislerde biriken çöpler için kullanılıyor.
junk genelde kullanılamaz materyaller için kullanılıyor, daha teknolojik bi anlamı var yani. (hurda gibi)
garbage da eyke'nin dediği gibi organik atıklar için kullanılıyor. yemek artıkları gibi.

İngilizce için bolca öneri gelmiş, Türkçe için de çoğu yazılmış. Türkçe'de bir de gübür var. İki anlamda:

1) Saman inceliğinde herhangi bir sap, dal veya tahta parçası:
2) Yararsız, pis veya zararlı olduğu için atılan ufak tefek şeylerin hepsi, gübür.

İngilizce'deki nüanslara uyarsa diye...

hamburga elendi. çeyrek final öncesi eleme. bülent korkmaz vardı t.direktör olarak. kewell defans çıkmıştı.

buradan bakabilirsin, golleri kim attı,ne bitti vs

tr.wikipedia.org

2 atıp 3 yemiştik hatta. bülent hocanın goden sonra geri yığılma politikası diyerek özetleyebiliriz. ondan önce de bordeaux'yü elemiştik. erkeklikle kadınlıkla ilgisi yok ki bunun hem. ben kadınım mesela.

üzülerek söylüyorum ki yok:(
bir araştırma için öakale bulmam lazımdı. türkçeyi geçtik ingilizce aradık. yok!! bayazıt halk kütüohanesi kötü.kitaplar çok eski. güncel bişiler olduğunu sanmıyorum. tam karşısında da istanbul üniversitesinin genel kütüphanesi var bir derece daha iyi. gittiğim en güzel kütüphane taksimdeki atatürk il kütüphanesiydi. (adı tam bu olmayabilir) yani en güncel yayınlar orda.

boğaziçi üniversitesi kütüphanesi. dışa açık mı bilmiyorum ancak belli bir ücret karşılığı neden olmasın?

Şimdi öncelikle en kapsamlı derken neyi kastettiniz onu açıklasaydınız keşke. Nasıl bir araştırma yapacaksınız, konu ne, hangi dil falan filan. Ayrıca isteklerini gerçekten de ütopik olmuş. Bütün bu isteklerinizi yapmak için İsveç, Norveç veya ABD'ye filan taşının derim.

Öncelikle Milli Kütüphane tarzında bir yer aramanız hayal. Çünkü onun adı Milli Kütüphane.

Halk kütüphanesi konsepti bizde ortaçağdan kalma olduğu için onlardan da ümit kesin.

İstanbul Üniversitesi gibi kütüphanelere gülmek için gidebilirsiniz. Bunu da geçin.

Altunizade'deki İSAM kütüphanesi İslam çalışmaları, tarih vs gibi konularda geniş, güncel bir kütüphanedir. Ancak girebilmeniz için yüksek lisans öğrencisi olmanız gerekir. Yine aynı konularda IRCICA kütüphanesi iyidir. Buralardan ödünç verilmez.

Üniversite kütüphanelerine bakarsak yeni kurulan Koç, Sabancı, Bilgi vb gibi üniversitelerin kütüphaneleri iyi, ancak yeni kuruldukları için kısıtlıdır. En geniş kütüphane yine de Boğaziçi Üniversitesininkidir. Boğaziçi üniversitesinin kütüphanesine girmeniz içinse öğrenci veya mezun olmanız gerekiyor. Ancak başka bir üniversitede araştırma görevlisi iseniz yıllık belli bir ücret karşılığı bu kütüphaneden yararlanabilirsiniz. O da ödünç alamazsınız.

Bunun dışında belli bazı kurumların uzmanlaşmış kütüphaneleri vardır. Örneğin Tarih Vakfı, Kadın Araştırmaları Kütüphanesi gibi.

Hemen hemen bütün kütüphanelerin kataloglarına internet üzerinden ulaşabilir ve araştırma yapabilirsiniz.

Ankara'daki Milli Kütüphane'nin İstanbul'daki karşılığı Beyazıt Devlet Kütüphanesi olarak görülür. 500 bin kitap -50 binden fazlası yabancı dilde- ve 25 bin dergi mevcuttur. (Çok geniş kapsamlı demek için değil, bilginiz olsun diye belirttim.)

Büyükşehir Belediyesi'nin Taksim'deki Atatürk Kitaplığı da iyidir. 2007'de Türkiye'nin en iyi kütüphanesi seçilmiş olup aşağıdaki linkten katalog tarayabilirsiniz.

katalog.ibb.gov.tr

ben 1-2 hafta önce zeytinburnu özel sante plus hastanesinde yaptırdım. emekli sandığından fark almadılar. adresi şu:

Çırpıcı Mh.Turan Güneş Cd. No:117 Zeytinburnu/İST
0212 664 65 55

saglık ocagında yapılamıyor muymus hic bi sekilde ?

bildigim kadariyla hifzisihha, halk sagligi merkezleri yapiyor.

en kötü ihtimal, herhangi bir hastanenin intaniye bölümü her sekilde isinizi görecektir. Devlet hastanelerinde fark da alinmiyor ayrica.

cankurtarandaki deri ve zührevi hastaliklar-cancan- da yapar ama vesika günü gitmemeye calisin :p

vatan hastanesi ile telefonda konustum, yapabileceklerini soylediler. ama olay mahaline varinca durumlar degisti. once ozel sigorta ve sgk kapsaminda yapilabilecegini soylerken sonra her ikisinin de bu testleri kapsamadigini soylediler. doktor gerek gormedikce bu tarz testler kisinin istegi uzerine yapilmaz imis. bu nedenle bosuna kan aldirdim ve testi yaptiramadim.

hic etik olmayan bir yolunu soyleyeyım ama sonucu vermıyorlar, biraz zorlarsan alablirsin.

kan bagısı yap. orda tum testleri yapıyorlar. sonucunu bi hafta sonra alıyorsun.

üniversite hastanesinde (okuldan çıkınca yolun karşısı olduğundan) yaptırmıştım ben geçen sene. para mara almıyorlar sgk'lılardan.

sağlık ocaklarında yapmıyorlar (sorduklarım yapmıyoruz dedi)

varsa sgk herhangi bir devlet hastanesinde yaptırabilirsin. zaten basit bişiy.

@bryan: bunun sonucunu veriyorlar mı? düzenli kan bağışlıyorum. iki sefer hasta için, iki sefer de kızılay'a kan verdim, hiç bana sonuç falan vermediler. gidip bir yerden alma şansımız var mı? yani kanımı kabul ettiklerine göre bir sıkıntı yok demek ki (kızılay'dan mesaj geldi. bağışladığınız kan sahibine ulaşmıştır. hayat kurtardığınız için teşekkür ederiz diye) ama eğer böyle bir sonuç alabiliyorsam gidip alayım elimde bulunsun.

ve evet etik bir yöntem değil, donör formunda da soruyorlar "sadece test için mi bağışlıyorsunuz" diye, evet derseniz kan almayıp gönderiyorlar.

@kibritsuyu, bi teyze vardı donor kartını aldıgım onda vardı sonuclar ben ordan bakmıstım. iste hanı tatlı dille alınaiblir gibi gelmıstı bana.

(bkz: kunefesi super olan mekanlar rehberi)

beylikdüzü'nde "çatalsız" var buranın künefesi çok güzelmiş diye duydum.

kardeşler kebap, ataşehir. harbi güzel la

hayatımda yediğim en iyi künefeyi ramazan ayında sultanahmette kurulan portatif dükkanlarda yedim. geçen sene yedikten sonra tadı damağımda kalmıştı, kışın ramazandan sonra oralara bi dha gittim sırf künefe için adam belki dükkan açmıştır diye ama yoktu.

sadece ramazana özgü sultanahmetin sağdaki kapısından çıkınca hemen oradaki

antakyalı künefeci mi ne öyle bir dükkan. yarın yine yemeye gideceğim.

yahu adam afyon'u sormuş, her cevap var, afyon yok :0)))

bir keresinde Varan dinlenme tesislerinde yemiştim, içeride kebapçısı var Varan'ın, süperdi. Başka bilmem.

ankara istanbul ve 4 5 şehirde daha künefe yemişliğim vardır ama emin ol hatay'daki künefe bambaşka. o diğer illerde istedikleri kadar hataylı bilmem ne usta olsun boş.

Büyük ihtimalle oyuncak bir helikopter bu ve serbest düşüş sırasında çekilmiş bu video. Etraftaki rüzgar sesleri serbest düşüş sesine çok benziyor. Ayrıca pervane sesi ya sonradan eklenmiş ya da başka bir yerden geliyor. Pervane hareketsiz ama ses var.

"the video is real, heres the epxplanation - the video cameras dont film videos, they take fast images and put it together all they did is set the frame rate to the same speed as the helicopter blades so when the video took each frame the blades where in the same place. simple."

altına yazmışlar cevabı..

şimdi gördüm 2 alttaki cevabınızı. kusura bakmayın:(

@dambil
ingilizce bilseydim okurdum zaten. yani?

pervane dönüyor. video gerçek.

kameralar şu şekilde çalışır: izlediğiniz video kayıtları aslında çekilmiş resimlerin üstüste getirilmesiyle oluşur. bu kameranın çekme aralığı da pervanenin aynı noktasına denk gelmiş. üstüste binince de sanki aynı noktadaymış gibi görünüyor.

"video gerçek. işte açıklaması: video kameralar video çekmez, ardarda hızlı resimler çeker ve bunları bir araya getirir. tek yaptıkları saniyede çektiği kare sayısını helikopter pervanesinin dönüş hızıyla aynı yapmak. böylece kamera her kare çektiğinde pervane de aynı konumda oluyor."

aşağı yukarı böyle birşey söylemiş.

söyledikleri şey teorik olarak mümkün fakat pratikte çok zor. video kameraların fps'leri sürekli aynı kalmıyor, ufak da olsa sürekli dalgalanır. pervanelerin rpm'i de dalgalanır. yani pervaneler dönüyor olsa dalgalanma falan olur, anlaşılır diye tahmin ediyorum. videonun gerçek olduğunu düşünmüyorum.

edit: bu arada kameranın fps ile pervanenin rpm eşit olmak zorunda değil. birbirinin katı olsalar da olur.

Örnek olarak arabada giderken yanınızdaki arabanın tekeri geri gidiyor gibi görünür veya çok hızlı bir araba izlerken falan insan gözünün yetersizliğiyle alakalı çünkü gözümüz saniyede 25 değişimi algılayabiliyor..

video youtube'de açılmıyor başka adres var mı ? ? ?

fps tutsa bile tıpkı araba cantlarında olduğu gibi pervane hafif blurlu gözükür. bu kadar net ve keskin gözükmesi imkansız.

the iron giant
www.imdb.com

sanırım iron giant degil cunku bir filmdi çizgi film degil bu hatta o yaratık karakuş diye bağırırdı kuşlardan falan korkardı ve filmin sonunda yaratığı öldürek şeyin göz yaşı oldugu anlaşılıyordu vay be bende merak ettim şimdi....

Galgameth (1996)
www.imdb.com

filmin yönetmenin adı da nip takdaki ağlayan adamınkiyle aynı, peh peh...

galgameth galgameth :D karaku$ karaku$ hehe ne filmdi yaw demirleri falan topluyolardı güçlensin diye :)

işte siz orkide çiçek yağını böyle hatırlayın diye reklam panosu koyuyorlar.

hazırlık maçları tr de çok izleniyor bu nedenlerden birisi. bir diğeri ve daha önemlisiyse: "para konuşur"

demek ki tr şirketleri daha çok para ödüyor reklam vermek için. ne kadar boktan koşullarda yaşasak da dünyanın en büyük 15. ekonomisi türkiye. avusturya ise 35. en son verilere göre.

kısacası parayı veren reklamı yayınlatıyor. maç ingilterede veya almanyada olsaydı emin ol bizim reklamlar yoğunluklu olmazdı.

şampiyonlar ligine değil de premier lige veriyordu beko.

eyke'nin söylediklerine ek olarak;

nüfus önemli öncelikle. avusturya'nın nüfusu 10 milyon türkiye'nin 70 milyon. ayrıca nüfusun futbola ilgisi de önemli bir etken ve türkiye'de daha yüksek. toplam nüfusların avusturya'da %10'u türkiye'de %15'i maçı izlese avusturya'da 1 milyon, türkiye'de yaklaşık 10 milyon kişi o reklamı görecek. sonuçta ne kadar çok kişiye ulaşılabilirse o kadar çok reklam etkili ve dolayısıyla değerli olur.

bizim şirketlerin zenginliğinden ziyade ordaki pano reklamları ucuz. saracoğluna samiyene reklam veremeyenler oralara verebiliyor.

sindirim konusunu bilemem ama aldığın maden suyunda nitrit ve/veya nitrat oranının 0 (yazıyla sıfır) olmasına dikkat etmek gerekir. örnek olarak kızılay maden suyunda sıfırdır bu miktar

karizmaya büyük zararı var bence

bizdeki maden sularına CO2 basıyorlar. yeraltından o derece asitli çıkmasına imkan yok. asit de sindirime yardımcı olsa da boğazı tahriş edicidir diye düşünüyorum. meret sanki koladan daha asitli.

ben de bu kadar olmasa da baya maden suyu tüketiyorum, nil ablamız fena kafaladı bizi vallahi, beynimiz döndü..

o deil de maden suyu+taze sıkılmış limon işbirliği en iyi gazoz kola vesaireden daha iyi bence, şekeri kalorisi az hemide..

ecnebilerin su yerine maden suyu tükettiğini duymuştum bi yerlerde, kaynak popomdur ama..

böbrek taşı yapıyor diye duymuştum bir de her gazlı içecek gibi mideyi genişleyiyor çok yemeye sebebiyet veriyor.

aman tansiyonu olanlar içmesin mümkünse. hele sodyumu yüksek olanlar çok fenaymış. bence o nil abla'nın reklamında bu uyarının da geçmesi lazım.

polonya ve çek cumh. de normal su pek yok, su ile soda arasında bi tür soda var ve sürekli onu tüketiyorlar. zararı olsaydı onlara olurdu sanıyorum ki.
tabii türkiye'deki sodaların (arkadaşların da dediği gibi) bir şeyleriyle oynanıyor ya da bir şeyleri fazla yüksekse (asit, co2 vs.) bunlar bünyenize zarar verebilir.

@ zombikanı: karizmaya niye zararı olsun yahu? :)

günde 5 öğün kebap yiyen adamları anımsatan bi içki.nerde koli koli soda alan adam görsem ne yedin de sindiremiyosun be adam koş zıpla bi şey yap sindir derim ben.ama sana afiyet olsun.

aslında sindirim sorunu çektiğim için değil de, terle kaybedilen mineraller, ekstra serinleme gibi sebeplerden içiyorum ama tabi öyle de görünebiliyordur. :)

maden suyu bobrek tasi yapmak bir yana, eger normal calisan bir bobreginiz varsa onun daha saglikli olmasina yardimci olur. yetiskinlerin su yerine maden suyu icmesi oldukca tavsiye edilen bir harekettir, simdi usendim ama guzel kaynaklar bulabilirim cok istersen.

icinde asit falan yoktur, o dilimize kola gibi aci gelen sey karbondiyoksittir. sindirim tembelligi ile de dolayisiyla alakasi yoktur, sindirime herhangi bir sividan fazla yardimci olmaz, bu sebeple tembellikle falan alakasi yoktur.

mide genislemesi olayi zaten hurafedir.

ancak ictigin maden suyuna dikkat edeceksin, denildigi cok iciyorsan gibi nitriti mumkunse sifir olacak. ayrica maden suyu diye aldigin seyin "soda" olmamasina da dikkat etmek gerek, turkiyede ozellikle soda ve maden suyu ayni anlamda kullaniliyor, fakat ecnebilerde soda malum sekerli gazli icecek, maden suyuyla alakasi yok haliyle.

iciniz iciriniz, saglikli bir insan icin su yerine kullanmakta bir sakinca yoktur, faydasi vardir. ictigi seyle karizma yapmaya calisacak kadar problemli kisileri de gormezden geleceksin haliyle...

ilerde ciddi mide sorunlari yasarsin o kadar cok icilmez.
bunlarin labaratuvar tetkiklerine de pek tamah etmeyin.
en iyisi beypazaridir.
amma koladan iyidir su ile karistirarak icmen daha iyi olur.

Su tüketiminizi azaltırsanız taş oluşmasına sebebiyet verirsiniz. Soda içtiğinizden daha fazla su tüketmelisiniz ki taş oluşmasın. suyu buz gibi ve içine bir dilim limon atarak içmeyi deneyin. belki işe yarar.

soda içip mide sorunu yasayan bi insan evladı bulun getirin yahu. ne kadar acayip hurafeler var. yok mıdeyı genısletırmıs fln fln. plastık heralde mıdenız ?

kurukafa cok nefis anlatmıs tek tek. tas olayı da gayet yalan. mınerallerin fazlası kemıklerde depolanır o da olmuyorsa direk idrarla atılır. budur baska da bi yerde birikmez. yedigini ictigini temız tuket tas için.

@kurukafa
@bryan fury

"icinde asit falan yoktur, o dilimize kola gibi aci gelen sey karbondiyoksittir."

demişsin güzel arkadaşım da, CO2 nin yani senin tabirinle karbondiyoksitin asidik özellikte bir gaz olduğunu suda çözündüğünde iyonlaştığını ve PH skalasında suyu asit tarafına doğru kaydırdığını bilmen gerekirdi.

koladaki asit de CO2 dir, maden suyundaki de hatta biradaki de. hepsine sonradan basılır ve boğaz-yemek borusu için tahriş edicidir.

eyke, ciklama icin tesekkurler. asit denilince genelde insanlarin "hidroklorik asit" falan gibi hardcore asitleri "her seyi eritip bitiriyor hocam" tadinda gozunde canlandirmasina binaen dedim "asit falan degil" olayini. belli ki isin kimyasal kismini benden iyi biliyorsun yoksa, tesekkur ediyorum.

dogal maden suyu zararli degil ama su da icsen daha iyi olur, bir de soda adiyla satilmayan yapay maden sulari da var sanirim, ona da dikkat etmek lazim.

bu arada yalan borcu varsa boynuna, istanbul tip fakultesi hidroklimatoloji bolum baskani prof. dr. zeki karagulle'den alintiliyorum:

"Burada büyük bir kavram kargaşası yaşanıyor. Türkiye'ye maden suları ilk geldiğinde yani 80 sene önce, bunlar Amerikan menşei olduğu için soda diye adlandırılmış. Soda yapay bir Amerikan içeceğidir. Çeşme suyuna bikarbonat atılarak yapılan bir çeşit sudur. Türkiye'de de soda var ama maden sularının çoğunu da biz yanlışlıkla soda diye biliyoruz. Maden suyu son derece yararlıdır ama soda bu kadar yararlı değildir. Amerika'daki araştırmalar sonucunda, sodanın kalp hastaları için zararlı olduğu açıklanıyor. Türkçe`ye öyle çevrilip açıklamalar yapılıyor. Maden suları da zararlı damgası yiyor. Halbuki maden suları kalp hastaları için ilaç gibidir, çok yararlıdır. Hipertansiyon hastalarına soda kısıtlaması getiriliyor ama maden suyu tüketimi öneriliyor. Maden suyu, yüksek tansiyona yararlıdır. Benim önerim; her öğün bir şişe maden suyu içmenizdir. Sabah, öğle ve akşam bir şişe maden suyu içme alışkanlığı edinin. Günde 2 litre sıvı tüketeceksek bunun en az bir litresi maden suyundan olmalıdır. Mineralli suyu bu miktarlarda içtiğimizde, sağlıklı bir böbrek fonksiyonunuz varsa bize hiçbir zararı olmaz. Tam tersine yararı vardır. Eğer taş sorununuz varsa, maden suyu bunun çözülmesini sağlar. Sanılanın aksine taş oluşumuna yol açmaz. Maden suyunun içindeki kalsiyum en az süt kadar yararlıdır. Öyle ki; bir gram kalsiyum tabletinden tam 3 kat daha yararlı olduğunu söyleyebiliriz."

peki dostlar hangi markalar candır, hangi markalar rerörerödür?

kızılay ve sırma nın tadı guzeldi.

prof. dr sıddık ülgen ise maden suyu ve hipertansiyon için şöyle söylemiş: www.habervitrini.com

hamile olmadığınızı varsayarak söylüyorum, gece yatarken süt içiyor musunuz? özellikle gece içilen soğuk süt bende o etkiyi yaratır sabahları.

akşam yemeğini 7'den önce yemeye çalış, soğan sarmısak vs gibi şeyler yeme, sabah kalkınca su içmeyi dene.

bir de reflü olma ihtimalin de var.

zencefili denesene. güçlü bi anti emetik olduğunu söylüyolar.

kullandığınız herhangi bir ilacın yan etkisi olabilir bulantınızın sebebi..

hafif şeyler yemeye çalışın peynir-ekmek mideyi bastırır derdi annanem mesela.. gazlı içeceklerden uzak durun, sütlü-kahve falan da kötü gelebilir.. bir avuç leblebi yiyebilirsiniz. üniversite birinci sınıftayken botanist bir hocamız badem iyi gelir derdi ama hiç denemedim ben, nedense hiç de iyi gelebilecekmiş gibi görünmüyor yağlı tohumlar..

sonracığıma kekik çayı bana çok iyi gelir midem bulandığında (ki bu oldukça sık gerçekleşen bir olay nickimden de anlaşılacağı üzre:)), zencefili kesinlikle ben de öneriyorum.. adaçayı falan da bulantıyı giderir derler..

ilaç değil demişsiniz ama emedur deneyebilirsiniz, o da uyutur gerçi..

uyku düzeninizin bozulması veya yaşadığınız stres kaynaklı olabilir.bende de böyle bi durum olmuştu kahvaltı falan yapamıyordum ama belli bi saatten sonra öğlen 12 1 civarı hiç bişe yokmuş gibi normal iştahla yemek yiyebiliyordum.doktora gittim kan tahlili falan yapıldı hiç bişey çıkmadı stres kaynaklı dedi doktor.stresten uzak durmak, öğünleri düzgün yemek,düzgün uyuyup uyanmak ve spor yapmak bunlar normale döndürüyor.tabi bendeki gibi mi durum sizde de bilmiyorum

gerekli ayarlari/kurulumlari yaparsan "remote connect" ozelligi sayesinde gorursun tabi. (netlimiter pro ile)

teşekkürler, ama onları nasıl yaparım?

roddotnet.blogspot.com

muhtemelen bilgisayara bol miktarda virüs dahil olmuş ve trafiğinizi o işgal ediyor.deneyimlerime göre bunları bir yazılımla sorunsuz bir şekilde defetmek çok zor.sizin için en iyi yol format gibi görünüyor.

bir de şunu deneyin.

başlat(start) - çalıştır(run) yapın.kutucuğa "msconfig" yazın.çıkan menuden başlangıç(start up)'ı seçin.tümünü devre dışı bırakıp reset atın.

netlimiter.

download yaptığınıza kanaat getirdimenize sebep olan durum tam olarak nedir? dhcp devices listesinde ip'si sizden farklı başka bir device mı gördünüz? biraz bilgi verirseniz daha iyi yardımcı olabiliriz.

bir tavsiye, hmen spyware virüs paranoyasına girmeyin, hemen format tek çözümdür demeyin; formatın tek çözüm olduğu durumlar da mevcut ancak analizi iyi yapıp öyle teşhis koymak daha uygun olur.

assert h demiş netlimiter diye, çok doğru demiş, hangi program hangi port'tan nereye bağlanır netlimiter size söyler. önce bakalım elinizde virüs mü var ne var, ona göre bir çözüme gideriz.

önceden torrentten indirirken WLAN ışığı çok seri biçimde yanıp sönerdi download yokken dururdu. şimdi ise hiç bişi iniyor olmasa da aynı hızda yanıp sönüyor

wlan ışığının yanıp sönmesi doğaldır. siz hiç bir şey indirmeseniz bile router ve pc birbirlerini ping'ler dururlar, bağlantıyı canlı tutarlar kısaca
"hasan abi orda mısın, bir yere gitmedin di mi?"
"yok gülüm burdayım ben içini ferah tut"
"tamam abi 10 milisaniye sonra yine soracam bak, orda olduğundan emin olmam lazım"

konuşmasının benzerini yaparlar. örnek olarak ben 100kb/sn de dload yapsam 1kb/sn dload da yapsam bendeki wlan ışığı aynı hızda yanıp sönmektedir. sizinki duruyormuş diyorsunuz, bu pek normal gelmedi bana. hiç data trasnferi olmasa bile sizin yaptığınız, o ışığın yanıp sönmesi lazım.

kadin degilim ama ask ise yarar.

ruhun nasir tutmus, torpule kivilcim ciksin, ates alsin bedenin, sonra kullerinden yeniden dogarsin. aslinda zamandir hem suclu hem de herseyin ilaci, sen bu halinle cok dogalsin.

Ben de aynı şeyleri dönemsel olarak yaşıyorum. Her şey solgunlaşıyor, tatsız tutsuz oluyor. Bazen yediklerimin içtiklerimin buna sebep olduğunu düşünüyor olsam da aslında hayatımda hissedilmeden gerçekleşen değişimlerin buna yol açtığını fark ettim. Depresyonla karıştırmak yanlış, onun belirtileri daha ağır.

"Depresyondur demeyin işimi gücümü yerine getirmek konusunda hiçbir sorunum yok hatta eskisinden daha düzenli, sorumluluk ve motivasyon sahibi bi insana dönüştüm ona da ayrıca şaşırmakla beraber bi şikayetim yok."

İlginizi kanalize ettiğiniz ve tüm aklınızı harcadığınız bir iş, diğer önceliklerinizin geri plana düşmesine ve renklerinizin, zevklerinizin 180 derece değişmesine sebep olabilir.

geçmiyor, hatta soğuk ve ters bir insana dönüşüyorsunuz...
yeni şeyler bulmak lazım o da aynı sıkıcılık ve ifadesizliğe dönüşene kadar o yeni şeylerle idare ediyorsunuz

aynı durum bende de söz konusu. uzun anlatmama gerek yok sanırım ama depresyon olduğunu sanmıyoum. beyaz bir boşluk var sanki önümde ve umarsız davranıyorum bu boşluğa karşı. içimde bir kıpırtı olması için ne gerekli bilmiyoruma am evet belki aşk.
bunun dışında seyahat etmek de insanın içini kıpırdatır biraz..
2 yıldır çok stresli ve yoğun bir işte çalıştım. bendeki bu değişime bunun neden olduğunu düşünüyorum. belki sende de böle bir rutin durum vardır.

@gunlerin kopeği, @goldenbrown- karşıma sayid jarrah bile çıksa aşık olabilirmişim gibi gelmiyo. İlişki yaşamayı istememe değil de duygu ve coşku eksikliği ile ilgili.

@ermanen-şair ruhu törpülemek için bi prosedür de önermiş mi acaba?

@tubytube-işte bana da öyle geliyo. böyle sadece akademik birikimden ibaret düz insanlar olur ya onlar gibi mi olucam diye korktuğum oluyo.

@ilse-evet haklısın. soğuk ve ters miyim bilmiyorum ama daha sert ve saçmalıklara daha az hoşgörü gösterebilen biri oldum. ben bunları "kişilik kazanma" falan gibi yorumlamıştım.

hepiniz bi güzel ağlayın.

Evli degilsiniz sanirim?

Bebek ozlemi olabilir mi acaba onu bir sorgulayin.

hayır evli değilim. (bebek özlemini cinsellik eksikliği anlamında kullanmadığınızı varsayarak) bebek istemiyorum yani hormonal olarak istiyorumdur belki ama zihinsel olarak istemiyorum.
bebek özleminin böyle bi etkisi mi oluyor?

Yaşanan sorunlu bir dönem böyle şeyler doğurmuş olabilir , hala sorunlarını aşamamış olabilirsin işe o kadar sarılıyor olmak depresyonda ya da sıkıntıda olmadığın anlamına gelmez , sorunlarından kaçmak için işine daha fazla konsantre olur zamanını ona ayırırsın böylece sorunlarını hatırlamaz ve onlardan uzaklaşırsın. Senin için önceliği olan şeyler değişmiş olabilir eskiden dostlarınla eğlenmek , kitap okumak kendine zaman ayırmak en önemli olaylar iken şu an yerini iş para kariyer gelecek kaygıları almış olabilir. Başka bir sürü şey olabilir. Bende bu tür bir dönem yaşadım benim ki bana göre biraz uzun sürdü bu sebeple kalıcı oldu.

Bebek özlemiyle cinsellik ihtiyacını nasıl bağdaştırdınız anlayamadım. Her neyse,

Kadınların bir yaştan sonra yoğun bir bebek özlemi hissiyati içerisinde olduğu çevremden edindiğim izlenimdir. Yalnızca bir olasılık olarak sundum sorgulamanız için.

evlilik hayaliniz varsa, 28 yaş itibariyle normal bir durumdasınız. evlilik hayaliniz yoksa bence cevap basit, monotonluk ve rutinlik canınızı sıkıyor. yeni birşeylere ihtiyacınız var. işinizde olmasa bile sosyal hayatınızda farklı birşeyler yapın. mesela limon'dan zirvelere bir göz atın, belki çok seveceğiniz kişilerle tanışabilirsiniz. daha önce gitmediyseniz, caz, blues konserlerini deneyin, bir dans kursuna gidin, fotoğrafçılara ve ressamlara modellik yapın. vs

rutininiz sizi hoşgörülü, zevk alan, mutlu bir insan yapmaz. bir sandalye veya masa değilsiniz ki birkaç testere darbesi sizi istediğiniz forma soksun. yaşayan, düşünen bir varlıksınız. rutin haricinde ne yapıyorsunuz?

manevi yönden ruhunuzu ne kadar doyuruyorsunuz? Müslümanlık, hristiyanlık, budistlik, puta taparlık binyıllardır boşuna var değiller. İnsanlar demek ki birşeyler buluyorlar burada. Ateist olan adam bile ateistlik üzerine manevi yönden kendini doyuruyor.

Sizi bu ale getiren yıllardır doyurmadığınız manevi açlığınızdır.

Gitgide bir mobilyaya dönüşüyorsunuz. çok acı ama böyle.

beyin tümörüdür.

doğum haritanızı görmek lazım ama ay'ın konumuna göre 28. yaş çok dönüşümsel, sancılı bir yaş olabiliyor. işte, ay'ın konumunu görmek lazım. basit bir heyecan arayışı gibi geldi ama bana.

yaşınızla ilgili bence. hemen hemen aynı yaşlardayız, geçen sene ben de aynı şeyleri hissediyordum. kendime farklı uğraş ve amaçlar edindim. beni sıkan şeyleri çıkardım hayatımdan. yaşıma alışamamıştım ama sonra bunu da atlattım.
30 yaş bunalımı ya da benzeri bir şey de denebilir, bilmiyorum ama bu yaş döneminde normal bir durum.
gerçekten büyüyoruz, ondandır.

emek verip cevap yazan herkese teşekkür ederim. anladığım kadarıyla kalıcı bir durum bu. maneviyat eksikliği, rutinden sıkılma değil de büyümekle (yaşlanmak desek daha samimi olcak sanki) ilgili birşey olması ihtimali daha yakın geldi bana. insan dünyada yeterince uzun zaman geçirdiğinde eskiden zannettiği kadar özel, farklı falan olmadığını hatta kendini zannettiği kadar güzel bile olmadığını anlıyor. hatta "insan" denilen, "düşünce" denilen, "ideal" denilen şeyler bile eskisi kadar yüce gelmiyor kişiye. maneviyat, anlamlandırma falan da o hayal kırıklığını az da olsa kompanse etme çabaları.
ama belki daha gerçekçi oluyosundur bu da iyi birşeydir.

normal ya da daha kötü bir tabirle sıradan olduğunuzu anlıyorsunuz da ondan böyleyseniz, üzülmeyin. hepimiz sıradanız :) ama bu düşünce sizi insanlara (size kendinizi özel hissettiren insanlara: arkadaşlar, aile vs.) daha fazla bağlamalıydı :) ..ve hatta kendinizi daha özel ve mutlu olmanızı sağlayacak uğraşlarla uğraşmalıydınız. öyle değil mi?
mesela dans edin. dans ilginizi çekmiyorsa spor yapın vs.

sanırım tam doğru değil. Q cinsinden yazarsan daha doğru olur. bir de örneğin kürenin yarıçapına r, gaussian surface'in yarıçapına da R diyip öyle yapmalısın işlemini. farkettiğim kadarıyla ikisini de aynı r alıp, denklemde sadeleştirmişsin. yanılmıyorsam eğer p cinsinden E'yi yazcaksan bir yerlerde R^3/r^2 oranı olmalı. ama tam emin değilim. grafik de 0 ile r arasında 0 dan başlayarak artan, r'de maksimum olan r'yi geçince de parabolik bi şekilde hızla azalan bir grafik olabilir. ama o elektrik alanın grafiği, flux'ın değil.

edit: hangi kitaptan çalışıyorsun? belki çözümler konusunda yardımcı olabilirim.

hayır r gauss yüzeyi için alınmış yarıçap. küreninkini a olarak aldım.

kitap serway 7th

bende serway 6 th edition cevapları var.ben de 7th edition kullanıyorum cevapları buluyorum öbür taraftan.yoksa cevapları yardımcı olabilirim.

video projection.

Aynen böyle birine özel ders vermişliğim var. Lise 1'i tekrar ediyordu kendisi. Özel okuldaydı. Derslerle alakası yoktu. Başka bir becerisi de yoktu. Çocuğa sadece ders anlatarak yardım edemiyordum kafası almıyordu. Başına buyruktu. Ben saatinde evine gittiğimde evde olmuyordu, kaçıyordu filan.

Dostça yaklaşmayı denedim. Arkadaşı olalım hesabı. Ailesiyle yoğun bir ilişki içine girmek zorunda kaldım. Ben son çare psikolog filan derken ailenin de kendi içinde yoğun sorunları olduğunu anladım. Ortam dışarıdan güzel görünüyordu fakat çocuk farkında olmadığı sıkıntılar içerisindeydi.

Demek istediğim öncelikle sorunu çocuğun bugüne kadar birşey öğrenmemiş olmasında aramayın. Neden ders çalışmak istemediğine eğilin. O dediğiniz şeyler çok kolay halledilir. Yeter ki çocuk ders çalışsın.

Maalesef en iyi hoca gelse bile çalışmadan olmuyor.

maddi durumunuz varsa dersane değil de her gün okul çıkışı düzenli olarak gidebileceği etüt merkezi tarzı bir yer olabilir.

kendisine ozel zaman ayirabilecek birisi lazim. ozel ders yani. dersanelerde pek ilgileneceklerini snmiyorum.

ben lise 3 ogrencisi birine oss hazirlik matematik kursu veriyordum, o 4 islem bilmiyordu ve lise 3'te idi, biraktim ders vermeyi dogal olarak. yani bikmayacak birisi lazim.

öncelikli olarak ona makine muamelesi yapmayın. "senin bilgin eksik, dolduralım" mantığını gütmeyin.

ben de zamanında lise 1 i 13 dersin 9'undan kalarak tekrar etmiş biri olarak kendisini ziyadesiyle anlayabiliyorum.

evet, bazı temel bilgileri eksiktir, olabilir. fakat kendisi istemediği sürece bu bilgileri ona şırıngayla bile verseniz bünyesi kabul etmeyecektir. "eyke" nin de ilk cevapta dediği gibi onu ders çalışmamaya iten problemleri bir araştırın. ha hiçbir problem yok sorun sadece yapmak istememesiyse belli ki gencimiz mühendis veyahut öğretmen olmakla pek ilgilenmiyor. ilgi alanlarını araştırın. o alanlara yönlendirin onu.

iyi bir sporcu olabilir, belki de müzisyen bir ruhu vardır. belki de tiyatroya yeteneklidir. kim bilebilir. bunları yapması için dikdörtgenler prizmasının hacmini hesaplaması gerekmiyor.

Hala sinifta kalma var miymis? Benim kuzenlerde de var benzer problem ilkokul 5 te 7*8 kac diyorum bilmem diyordu. Tatilde unutuyorlarmis. İlgisiz aile sendromu soylryryim o cocugun adam olmasi icin ailesinden uzaklasmasi lazim

özel ders en iyisi gibi görünüyor. ama çocuğu sıkmadan arkadaşça yaklaşan biri olmalı. aralarında cok fazla yaş farkı olmamasıda önemli ve tabii sabırlı biri olmasıda gerekiyor. bende kendi kardeşimden biliyorum:)

doktora gitsen?

hastaneye git hemen. serum bağlıyorlar. evde kendi basına uğrasma. cok sağlam mikrop kapmıssın bir yerden. havuza falan gittin mi_?

doktora gitmeli. ben zamanında tükrüğümü kusar hale gelmiştim. patates filan yalan bir noktadan sonra.

zehirlenmiş olabilirsin, hatta böyle bir şey varsa saçma sapan şeyler yemek yerine bol su falan içmelisin fazladan kafana göre ilaç almaman lazım git doktora baksınlar.. neymiş ne değilmiş.

-doktor değilim, doktora gidiniz-

benim çocuklarım için doktorun tavsiye ettiği "acile gitme" uygulaması şöyle: 4 saat içinde 3 defadan fazla kusarsan, acile gidiyorsun, serum takıp herbişiye bakıyolar.

Selamlar, tanıdığım bir kaç kişi de benzer belirtilerle hastaneye gittiler. Sebebi rota virüsü çıktı. Genellikle çocuklarda görülmekte ancak, bu şekilde yetişkinlerde de sorun yaratıyor.
Doktora gidip sorunun ne olduğunu kesinleştirmenizi ve tedavisini yaptırmanızı tavsiye ederim.

is arkadasim 1 aydir hastanede rota virüsünden dolayi en iyisi hastaneye gidin serum baglasinlar

balta dandik değildir, odun kesmeye çalıırken ıskalayan ve bu yüzden de baltanın körelmesine neden olan dandik kişidir, halk arasında hiç sevilmez, rencide edilir.

nacak baltanın küçüğü, en güzel ifadesini u şiirde bulmuştur:

...ve inekleri, koyunları, keçileri sürüp, götürüp,
gelinlerin ırzına geçip,
çocukları öldürüp
ve istiklâli yakıp yıktıkça düşman,
dağa çıktı mavzerini, nacağını*, çiftesini kapan

nazim hikmet
kuvayi milliye destani

(c/p from (prdeay, 15.02.2007)

kucuk baltaya nacak denir. balta tasa vurulunca agzi bozulur, sapi kirilir vs.

çünkü balta gerçekten taşa vurulur. hiç mi baltayla odun kesen adamlar görmedin odunun altına bi odun daha koyarlarki balta kayıp taşa vurmasın diye. çünkü taşa vurduğun an baltanın anası s...lir. hatta bir daha bilenmeyecek duruma bile gelebilir. dikkat etmek gerekli.

not: oduncu değilim.



kılıç mevzusu ise, kılıç taşa vurulur mu lan? hiç görmedim bugüne kadar. savaşırsın karşılıklı, antreman yaparsın, çalışırsın filan da taşa vurmazsın. kılıç yere düşmez bir kere. erkekliğin şanına yakışmaz.

not: evet savaşçıyım.

bir grup arkadaş olarak flying spaghetti monster'e iman etmekteyiz.

tantuniye tapanlar var :)

(bkz: tantuni tarikatı )

yıllar önce vantilatöre tapan bir adam tanıdım ben.

ya ben de eksisozluk diye bi site var oraya tapiyordum, fakat cemaatden atildim.

cok var benim gibisi.

ayrintili bilgi istersen;

dinin adi- eksisozluk
allahinin adi- ssg
peygamberlerinin adi- moderatorler
kitabi- format

siyah taşları kutsal belleyen tanıdıklarım var. ben şahsen roka, fava, çinekop ve göbek marula tapıyorum. (akşam masasında tek ibadet olarak)

insanin dogasinda var puta tapmak en yobaz adamda bile var, kimse kendine putperest demez ama, sakal-i serif olsun, turbe olsun veya ataurk bustu olsun objeleri inanclarina araci ettiklerini dusunen aslinda dogrudan o objeye takan insanalar cok var etrafta.

internete tapan fazla sayıda insan var yurdumuzda...

f tipindeki f ye tapanlar da mevcut. o da bir nevi put.

turan fantazisine girip samanizme ya da göktanri dinine kayanlar var bazi bazi.

bi forum vardı ya sözlükte çok muhabbeti dönmüştü... hani işte ak yeleli ibnenin oğlu filan gibi ünvanları oluyodu kullanıcıların... lan adını nasıl unuttum bilmiyorum ama sözlükle çatışmaya girmişlerdi filan... aptal olduğu için atıldı filan diyorlardı...

neyse o forumda şaman olanlar vardı. işte "göktanrıya şükür bilmem ne kadar önce ben de şaman oldum" filan diyorlardı malla

google anasayfasına neden reklam almıyor gibi bir soru var muhtemelen de cevabı hemen hemen aynı, sonuçta başka şekilde gelir kazandıkları için kurumsal imajlarını ön plana çıkarmak adına anasayfaya reklam almamaları doğal karşılanabilir. mavi harita da güzüme peh matah bişiymiş gibi görünmüyor. bir de her gün o anasayfayı binlerce kişi görüyordur bence.

100-150 kişi ne ya? facebook'a milyonlar girmiyor mu günde?

@oldu görüşürüz
facebook'un marka değeri, ana sayfadaki gelecek 3-5 kuruşluk reklam gelirinden kat be kat daha fazla olduğu için. adamlar zaten normalde o kadar fazla reklam alıyor ve sitenin marka değeri o kadar yüksek ki, ana sayfadaki muhtemel reklamlardan gelebilecek para 3-5 kuruş gibi komik rakamlarda kalıyor.

e ben bugun anasayfada rock'n coke reklami gordum? sag ustte event seklinde gozukuyordu. ustunde de sponsored yazıyodu, ben kendi adıma rahatsız oldum hatta.

hayır sabit hat kemikleşmiş oluyor. mesela bizi arayan kimse cep telefonundan aramaz. eskiden gelen bir alışkanlık taa cep telefonu olmadığı dönemlerden.

sanırım yaşın genç biraz. eve telefon bağlatmak için aylarca beklenilen dönemlerden haberin yok. insanların alışkanlıklarını değiştirmesi zor oluyor. bu yüzden sabit hatlar var ve uzun süre olacaktır.

telekom da bu zorunluluğu bildiğinden söğüşlemeye devam edecektir. biz de ödüyoruz ve aynı sebepten dolayı kaldıramıyoruz.

adsl hattı bağlatmak için eve telefon bağlattım sırf. ya seve seve ya sike sike sike. bi de ona fatura ödüyorum. sikerim böyle işi afedersin.

hesaplı hatta geçin derim ben. aynı olay bizdede vardı, bir kampanyaya abone olmuştuk. hesaplı hatta geçtik şuan 20 lira civarı geliyor. Çok büyük fark yok ama zaten abonman taksidiydi cart tı curttu diye telekom zaten 15 lira kafadan alıyor.

sorun şifre değil kullanıcı adı.

ben de kullanılmadığına emin olduğum bir kullanı adı vermiştim. oradaki görevli bayan kullanıldığını söylemişti ben de değiştirmiştim. olmadı mı böyle bir durum? uyarmadılar mı sizi?

telefonda duzeltebiliyorlar sanki onu?

ya bizim burdaki telekomda tak tuk hemen halledilmiyor işler. forma yazdım kullanıcı adını onlar daha sonra büyük ihtimalle dikkate almadılar forma yazdigim bilgileri. çünkü adam bana kullanıcı adı falan sormamıştı ben özellikle dedim acaba hala kullanıcı adı belirleyebiliyor muyuz diye. adam evet dedi öyle doldurdum formu. kullanıcı adının kullanılmadığına adım gibi eminim yani. dediğim gibi 5 yıl kadar bu kullanıcı adını kullandım ve sadece 3 ay önce iptal ettirdim. 3 ay sonra da tekrar başvurdum. öyle jenerik ya da popüler bir şey de değil.

telefonla aradığımda kullanıcı adının değiştirilemediğini söyledilir. yarını beklerken konuyu bir sorayım dedim işte.

kullanıcı adı da şifre de telefon numaramdı.o yüzden tekrar kullanıcı adı die belirtmedim.
kafalarına göre yapmışlar işte (:

sacma bir seye kalkismadan once bir kez daha dusunmesini isterdim daha ziyade. ne kadar uzebilecegini ailesini ve de.

muhterem romalılar diye başlayacaksa o da istemezdim.

Sadece yazdıklarınızdan sonra onların neler hissedeceği ve düşüneceğini hayal edin, intihardan nasıl etkileneceklerini... Önemli olan not değil intihar etmek.

bu arada, soru "intihar edeceğim not bırakayım mı?" şeklinde bir soru değil. daha çok "bir not bıraksa daha rahat hisseder misiniz?" şeklinde bir soru. bırakmazsa "deyyus iki satır bile yazmadan gitmiş, bizi hiç düşünmemiş" der misiniz?

tüm açılarıyla, her yönüyle değerlendirdiğinizde hangisini tercih ederdiniz?

giden gittikten sonra ardında not bırakıp bırakmadıgına dair düşüncelere dalmam. zaten kaybın büyük olmuştur intihardan sonra daha yıkıcı ne olabilir bundan başka?

insan aslında ölmekten korkmaz, arkada bırakacaklarının hüznünden korkar. kimsenin kimseyi bu derece üzmeye hakkı yok.

ha asıl derdin onları üzmekse, bunu başka yollardan da deneyebilirsin.

ben bırakırdım. sevdiklerimi rahatlatmak için değil, kendimi rahatlatmak için. söyleyemediğim şeyleri söylemek için belki de.

notta ne yazacağına bağlı. sitem mi edecek özür mü dileyecek itham mı edecek teselli mi edecek sevgi mi ilan edecek vs...
ama genelde iyi şeyler yazacak insan pek intihar edecek ruh halinde olmayacağından, sessiz sedasızca gitmesi tercih edilebilir.
ha intihar kendi halinde zaten bir mesaj içeriyordur, etrafta sağ kalanlara bir suçluluk yükleme prosesidir, haliyle aslında yazmadan da ifade etmiş olur kendini giden. gerçi o ne anlatmaya çalışırsa çalışsın, karşısındakinin algı sınırlarıyla güreş tutup öyle girecektir mesajı, kalanların beyin kıvrımlarına.

her şekilde gereksiz... siktirolup gitmenin ölüm içermeyen yolları da var.

isterdim, en azından intihar olduğuna niye olduğuna falan vakıf olursun

not bırakmak iyidir. en azından arkada kalan insanlara suçluluk duygusu bırakmazsın, polisle başları daha az derde girer.

ben not bıraksa da bırakmasa da, bunu bana ve ailesine yaptığı için asla affetmezdim, o yüzden farketmez...

not değil de sayfalar dolusu yazı bırakmak daha anlamlı olur sanırsam. not bırakmasın doyurucu şeyler yazsın.

sen mi bırakacan, yoksa bir arkadaşım ekolu mü yine ? =)

ben istemezdim bırakılmasını. bir de onu okuyup okuyup kahrolmak istemezdim sanırım.

ben olsam kesinlikle birakmam. o not her okunusunda farkli anlamlar cikartirlar o nottan. o yuzden en iyisi yazmamak.

ben intihar edecek duruma gelsem bırakmazdım, düşünsün dursunlar, kendilerini yesinler diye herhalde, sonuçta intihar eden kişi kendini kurtardığını düşünürken geride kalanlara da en büyük cezayı vermiş oluyor herhalde.

not bırakmaktan ziyade video kaydı daha enteresan olabilir diye düşündüm bir an. hatta intihar anı. misal, önce bir otomobile 2 adet video kamera yerleştirilir, biri yolu gösterecek şekilde, diğeri sürücüyü. veda konuşmasından sonra yaklaşık 170km/s ile duvara ya da uçuruma doğru hareket edilir. ertesi gün hber bültenlerinde tüm türkiye izler.

Ama yapmayın, yaptırmayın böyle şeyler! Hayat güzel, herşey mutlaka yoluna girer. Gün gelir dertler mutlaka biter. İntihar kolaya kaçan zavallıların işidir, önemli olan hayatta kalmak.

intihar en acik not zaten.

herkese tek tek bıraksın isterdim. tabi öncelikle intihar etmesin isterdim.

isterim.
nedeeeen nedeeeen diye kafayı yemem.

istemem.
yazdığı nedenleri neden çözemedim, neden göremedim, ne yapmış olsaydım da intihat etmezdi diye kafayı yerim.

modemi fabrika ayarlarina alarak agi yeniden kurun. modemin sifresini biliyorsa zaten arayuzden degisir.

bi yere sordum orasıda ara yüz dedi ara yüz olayını nasıl yapabilirim.

başlat/çalıştır: 'cmd' yaz enter'a bas.
gelen dos ekranında 'ipconfig' yaz enter'a bas.
ağ geçidi satırındaki ip numarasını gör
internet explorer aç '192.168.0.1' şeklinde orda gördüğün ip numarasını gir.
modemin paneline şifre girilmişse onları gir.
menüden kablosuz güvenlik sayfasını bul.
orda yazar.

arkadaşın kullanmanı istemiyor ve bu yüzden şifreyi bilmiyorum diyor olabilir.

öyle bi ihtimal olamaz faturayı ortak ödeyeceğiz teklif ondan geldi zaten.

syn'nin yöntem ise yarar, eger modem arayüzünde sifre **** seklindeyse internette asterisk recovery tarzi bir program bulup halledebilirsin.

Tabikide oluyor onlarda su abi adı üstünde

aman saf su yanlış anlaşılmasın. gidip marketlerden saf su alan filan olur. saf suyu ve içme suyu aynı şey değiller. içtiğimiz su minerallerle zenginleşmiş ve zenginleştirilmiştir.

saf su içersek hücreler deplazmoliz olur. ölüme kadar yolu var..

sadece saf su olarak almalıyız yani içme suyu olarak bunu en az 2-3 doktordan duydum. vücudun direk içme suyuna ihtiyacı var diyolardı bilimsel olarak açıklayamam ancak bilim insanları böyle diyordu.

ya rica ediyorum saf su demeyin artık..

tamam dambıl anladım içme suyu:)) yoksa o kadar saf suyu içecek halim yok:))

saf su içersen bize de bildir ne kadarda gidiyorsun.

hocam illa içme suyu içmene gerek yok. içerisinde bol su barındıran herşey kafidir. hangi doktor illa direk içme suyu içeceksin dediyse sizi yemiş.

çay dahil mi?

@eyke çay dahil değil diye biliyorum, kahve de.

@başımıellerimin arasınaalıpdüşündüm , yaw tamam anladık terim hatası yapmışız ne uzatıyosun

çay ve kahve diüretik etki yaptıkları için sıvı kaybına bile yol açabilir. o nedenle çay kahve yerine içme suyu için deniyor. buna karşılık meyveler ve meşrubattan aldığınız sıvı günlük tüketiminizde artı olarak hesaba dahil edilir. bir de yaz aylarında alınacak çok fazla içme suyu mide asidini seyrelttiği için yaz ishallerine neden olabiliyor. arada asitli birşeyler içmekte de fayda var.

üçün beşin hesabını yapmayın.mis gibi su varken için.gobi çölünde yaşayan kertenkelemiyiz ki vay efendim böcek yedim suyu aldım,kaktüs yaladım suyu emdim diye çetele tutalım.ayrıca saf su ütüye konur ,kuyu suyu da cır cır eder.

eğer ofis çalışanıysan bunda gülecek çok şey bulacaksın: (bkz: office space)

son zamanlardan aklımda kalan, forgetting sarah marshall, How To Lose Friends&Alienate People. biraz daha eski, big nothing..

www.imdb.com

ben bedazzled seviyorum.

(bkz: wedding crashers)

"death you are my bitch lover!"
ahahahahahaha

(bkz: anger management) kesinlikle tavsiye ederim. adam sandler.

lütfen pineapple express i seyredin.

bizim evde de vardi ben birseylerin kelebeklendigini dusunmustum. ozellikle mutfakta raflari bastan asagi bir tarayin derim ben. belki bir yerlerde unuttugunuz bir yiyecege kelebek dadanmistir.

Bahsettiklerin güve sanırım. Böyle tüylü ve gürbüz kelebek gibi. Recep İvedik versiyonu hahahahaha...

Zararsızdır. Yakında yarasalar da, çıkar nüfüs dengelenir.

güvenin neresi zararsız yahu adamlar bulduğu her şeyi yiyip bitiriyor. =) eğer güveyse çoğalmadan önlemini alın mutlaka. o marketlerde satılan şeyler çok etkili.

evet tüylü müylü de güve kelebeği o kadar büyük olur mu yahu. benim bildiğim minik olurlar. bunların en az bi 4 santim boyu var.

Serçe kadar büyük olanları dahi var.

aynı şeyi ben de yaşıyorum, her gördüğümde çığlık atmaktan bıktım. ama cidden gitmiyolar. hatta şuan bi tanesi mutfakta.

gece kelebeği sizinkiler. güve değiller ve gayet zararsızlar. ayrıca çok kolay yakalanıp pencereden dışarı özgürlüklerine salınıverilebilirler. en azından ben öyle yapıyorum. ayrıca avcunuza aldığınızda ellerinizi gıdıklayarak yaptığınız hizmetin karşılığını bir şekilde ödemiş oluyorlar kendilerince.

bizim evde de istila yaşanıyor. küflenecek böceklenecek hiçbir şey yok. kontrol ettim heryeri. ben de kendimce havaların bir anda ısınmasına bağladım konuyu. ne bileyim.

baş edilemiyor. çünkü acayip hızlı ürüyorlar.

şimdi google'dan baktım da, gece kelebeği değil. ve evet sanırım maalesef güve.

aynı şunlar gibi:

www.cozumilaclama.net
www.bocekilaclama.web.tr
www.bocekilaclama.gen.tr (en çok buna benziyorlar)

%100 haklısın. Evin içine sürekli kelebek giriyor. Benim akvaryuma düşüyorlar sık sık, sonları kaplumbağaların midesinde bitiyor. Su ve ışığa yöneliyorlar hemen nedense.

sanırım ilaçlama yapmaya başlamadı belediyeler. yakında sokaklardan geçerler kamyonetlerle.

Ankara da cidden bir sorun var demek ki,
benim odamda yaklaşık 3 gündür ikamet eden bi tanesi var aynı bahsettiğiniz türden
dolabımı açarken tedirgin oluyorum yahu, güve bunlar bal gibi güve onu da annem sölemişti at bunları dışarı dedi ancak salak hayvan lambanın tepesindeki kabloya yapıştı durdu. ama olsun hırs yaptım yakalarsam mucukluycam kendisini
sinekliğimi kıran rüzgara kızmaktan başka yapıcak bişi yok sanırım

aslında raid maid türünde sinek ilacı bunlara gidebilir, denemek lazım

kesinlikle dışarıdan giriyorlar. evden çıkmıyorlar. evden çıkıyorsa bile bakliyattan, yünlülerden değil, önceden girmiş bir kelebeğin evin içine yumurtlaması nedeniyle çıkıyorlar. evde kurtlanacak bir şey olsa bile aynı durum annemlerin evinde, işyerinde, her yerde var. sokakta da yerlerde bir sürü kelebek ölüsü görüyorum.

geçici yağmurlar sağolsun yok oldular rahat rahat pencere açabiliyorum
çok değil 2 güne geri piyasa yapmaya başlar bu gençler
hepimize bol sabır ve yağurlu günler diliyorum :)

bildiğim kadarıyla üye alımları kapalı. ama sağlam bir referansınız varsa imkansız diye birşey yoktur :)

forumdivxplanet.org a üye olun orda gerekli şartlarını yerine getirdikten sonra divxplanet.com uyeligi için başvuru yapıyorsunuz. Orda da referans işe yarıyor sanırım o zaman beni gösterebilirsiniz :)

peki oraya üye oldum sanırım biraz orada takılmam gerekecek? hemen referans verebiliyor muyum?

10 milyara harika bir araba alamazsın evet ama düzgün bir araba alabilirsin. ben de öğrenciyim yaklaşık yarım yıl boyunca siena kullandım ve hiç sorun çıkartmadı. hatta 9bine satmıştık. Siena'yı düşünebilirsin. Tabii temiz bulmalısın.

Sakın 10bine buldum diye lüks ama çok eski arabaları alayım deme. 6-8 yaş arası iyi bi araba bulabilirsin.

ya fiat ya honda ya da toyota derim. eski honda civicler bile olabilir.

Madem acemisin (bir önceki duyuruda yazmışsın) honda toyota falan girme derim.Neden dersen parçası pahalıdır işçiliğide tabi neye göre fiat veya renault(bu çok ayrı bi olay zaten parçayı anlarımda adam honda tamir ettim diye daha çok para istiyo enteresan).Neyse sonuç olarak ben olsam renodan şaşmam fiat tercih etmiyorum.Bişey olursada parçası ucuz her yerde de yaparlar bakarkar renoya.Bi clio bul seni paklar bence.

bu duyuru çok işime yarayacak,lüx de filan gözüm yok ama kalkıp teneke gibi görünen tipo uno falan da almak istemem,hep palio düşünmüştüm.

ama şimdi citröen saxo,suzuki maruti ya da alto bunları da düşünmeye başladım.yardımınız için teşekkürler.derdim yedek parçası ucuz olan,vergisi vs isiyle faala beni kasmayan bir bayan arabası olması :))


teşekkürler.

avantaj falan bilmem, tamamen kendi keyfime göre konuşuyorum. Lada Niva güzel bi aletdir.

ben olsam eski kasa bi clio alırım

eski klimalı clio ya da corsa sizi paklar, mutlu eder. eski honda civic ya da mazda da düşünebilirsiniz.

Benim size tavsiyem , Hyundai Accent admire modeli olacaktır. Neden diye sorarsanız ; klimalı, 1.6 motoru sayesinde düşük devirde 20krş benzin yakarsın ,yine 1.6 motoru ve yüksek beygiri sayesinde nice toyota ların , opellerin eline verirsiniz. Parçası ucuzdur örnek vermek gerekirse ,far 30 tl . Bunun dışında elektrikli ve ısıtmalı aynalar, air bag , sis farları ,4 kapı oto. camlar gibi güzel ayrıntılarda var.

tam fiyatlarını bilmiyorum şu ana renault twingo'suna aşık olan ve değiştirmeye niyetlenmeyen bir kuzenim var, rahat bir araba ama güvenlik konusundan emin değilim. fiyatları uygun sanırım

bugünkü mesajlar doğrultusunda opel corsa,reno clio,fiat pailo ,suzuki alto alternatifleri beni net bir sonuca götürmekte.ilgilenen ve tavsiyede bulunanlara teşekkürler.

diger arkadaslarında dediği gibi corsa.hem az yakar.

duyabilen bir kulak olduktan sonra elbette vardır diyorum.

ses nedir?

titreşimle boyuna dalga oluşturan her şeyin sesi vardır, duyabildiklerimiz ve duyamadıklarımız.
duymamaız gerekenler ve duymamız gerekenler.

yoksa sen duymuyor musun?

merak edene tavsiye: karincalar isminde bir kitap var...

onlar -karincalar- hakkinda ne biliyorsan degistirecegi gibi, !insaniz olum biz, azini burnunuzu kirariz istesek! tavrimizin o hayvanlar` karsisinda ne kadar da angutca oldugunu cok harika bir dille anlatan siradisi bir eserdir.

yeterince yaklaştığında duyabilirsin. al birisini koy kulak kepçene.

oha nasıl duymazsın :)

kulağınıza bi karınca sokun anlarsınız var mı yok mu.çıkarmak içinse kulağınıza fener tutun..

Hehe, çok komik. Neden dalga geçiyorsunuz soruyu soran arkadaşla. Olmadığını düşünüyorsanız "yoktur" yazın veya hiç bir şey yazmayın.

Neyse ben cevap veriyorum. Vardır. Gerekli teknik imkanlar sağlanırsa duyabilir, hatta kaydedebilir, bilgisayarda kaydedilen bu seslerin şiddetini yükseltebilir, hatta kimi çıkarımlara bile ulaşabilirsiniz. ("Karıncalar, yüz yirminci adımlarından sonra mutlaka bir süre dinleniyorlar, filan gibi)

tanrı ile ilgili bir söz vardı.tanrı kara gecede, kara taşın üzerindeki, kara karıncayı görür; ayak sesini işitir diye.ayet dahi olabilir.

İnsan kulağı 16Hz - 20Khz arasındaki sesleri işitebilir. Karıncanın ayak sesleri insanın duyamayacağı kadar düşük bir ses.

bence microcosmos'u izleyiniz.

rahat bırakmak gerekir. bir sorunuza cevap vermediğinde aynı soruyu 9034580493 kere sorup, cevap beklememek; bir şeyi yapmak istemiyorum dediğinde sürekli yap yap dememek gerekir.

erkekler çabuk bıkar..

a$iri ilgi beklememek lazim bizden. arada bir ince jest yapariz o kotarir zaten hatun ki$i ilgi manyagi degilse. nihayetinde kafalarda bir ton $ey var artik bu devirde, her dakika kizlari memnun edelim diye bir zihniyetin olmasi du$unulmemeli (para bok degilse tabi).

bunun di$inda sadakat ve akil fikir sahibi olmali hatunlar (benim acimdan). ahim $ahim bir guzellik degil aranilan fakat du$unebilmeli, fikir yurutebilmeli. ha bir de tarzlar da onemli bazi noktalarda. bi hatun gelip dese "ebru gunde$'in son klibi" diye daha cumleyi bitirmesine izin vermeden kacarim misal.

en onemlisini soylemeyi unuttum, dogallik. yapmacik hareketlerden kacmali hatun kismi. ayni $ey bizim icin de gecerli gerci.

boyle $eyler ilk aklima gelenler. ickiyi kari$tirmayin bu arada, biradan devam (:

doğru erkeği bulamamışsın, darlamazsan bulduğun erkeği hiçbir şey olmaz.

bu arada msn var mı? burası kasıyor.

ikinizin birbirinizden bi farkı yok. carcarcar baska bisey yok. bi anın tadını cıkarsanız bi de prenses moduna girmeseniz.

1- güzel yemek yapmak
2- konuşacak birşeylerinin olması

istatistikler bunları söylüyor. odun degilse erkek kadına ilgi gösterir, programları erkek yapar, özel günleri hatırlar. sabit durmaz, sürekli degişik birşeyler denetir, denettirir falan filan.

gerçekten ilgi ve sevgi duyuyorsa her ne olursa olsun karşısındaki kadına tapar. yeter ki bir bayan olarak büyük düşünürlerin sürekli tekrarladıkları dogru erkegi bulmak önemli. geçici heveslerin kurbanı olmamanız dilegiyle.

ha bir de kadınlar azcık erkeklere güvenseler tadından yenmez ha.

bir erkek, çoğu kez söylenmeden anlamaz bir kızın ne demek istediğini. o yüzden trip yapmayın, erkeklerin her şeyi anlamasını beklemeyin. kız ne derse, bizim için "o"dur. altında, üstünde başka bi anlam aramayız. söyleyeceğiniz bir şey varsa çat diye söyleyin.

misal, sen çat diye söylüyormuşsun. sana nazaran diğer arkadaşın daha çok üzülür ilişkilerde.

altın kural biz sizinle aynı değiliz , eşitte değiliz.

ne kadar anlayışlı,duygusal, romantik yazarlar varmış burada da haberim yokmuş. yoksa cevap yazanların hepsi kız mı?

bakın size açıkça söyleyeyim ikiniz de benim kız arkadaşım olamazsınız mesela. hani demişsin ya işte anlaşamıyorum ayrılıyorum filan, ben olsam ayrılmaya fırsatın bile olmaz. ben sana "bye bye" demeden bulamazsın o fırsatı.

böyle kız olmaz kardeşim. böyle sevgili, kız arkadaş ciddi manada artık tedavülden kalkmıştır. ancak ilçe meydanlarındaki havuz kenarlarına çömelmiş, kız kesen elemanlara yar olabilirsiniz.

prenses misiniz siz? pardon ama ingiliz kraliyet mensubu filan mısınız? erkeklerden beklediğiniz bu uğurda ayrıldığınız şeylerin kaçını erkeğe gösteriyorsunuz? onu ciddi manada mutlu ediyorsunuz? adamı sıkmalar, sürekli benle ilgileneceksinler, başkasına bakmayacaksınlar, arkadaşlarınla buluşmayacaksınlar... yeter artık. cidden yeter.

size tavsiyem açın bir arkadaşlık sitesine üye olun o yanındaki arkadaşınla orada takılın. onlardan iş çıkar size. her istediğinizi yapacak, kıroları orada bulursunuz.

hadi bye bye.

arkadaşınızla sevgili olun. ben denedim süper bir şey.

@eyke:

sarhoşum şimdi pek kavrayamıyorum. saat yediden beri içiyoruz mazur görün. ama siz de bizi yanlış anlamışsınız.

biz, ilişkilerimizde her şeyi yapan taraf olmaktan sıkıldık. prenses sendromu mu dedin? hangi prenses sevgilisine ayak masajı yapmış? saçlarını taramış? para vermiş? hangi prenses sevgilisinin bulaşığını çamaşırını yıkamış? projesine yardım etmiş?

ben elimi taş altına koymayı seven biriyim. ilişkiler karşılıklı güzeldir. bizse, elimizden geleni yapmamıza rağmen bir işaret göremiyoruz. ben sevgilimin bir ağız sözüne kalkıp kilometreler katedebiliyorsam, o da gelebilmeli benim işim düşünce. ben onun doğumgününü hatırlıyor, anneler gününde "git annene hediye al kadıncağız sevinsin" diyebiliyorsam, 2 yıldır mecbur kaldıkça konuştuğu babasıyla arasını düzeltebiliyorsam karşılığında da en azından insan yerine konulmayı, saygı duyulmayı beklerim. neden ilişkilerde hep alttan alan taraf ben olayım ki? neden istediğimi söyleyince suç olsun. ilişki dediğimiz, sorun olduğunda düşünebilmek için iki beyin demek değil mi? o zaman niye ben iki kişilik düşünüyorum hep ama benim sorunum olunca kendi başımın çaresine bakmalıyım?

hayır, erkeğin beklediği nedir? on kişiye soralım hepsi aynı şeyi der: yemek yapsın, eli yüzü düzgün olsun, masaj yapsın, dans etsin, saçı güzel olsun, nargile sevsin, futboldan anlasın, sıkboğaz etmesin...

eh, hepsi varken de bir bonus çıkarıyor erkekler. o bonus ne işte? hemen kızları yaftalayın siz de yok arkadaşıyla buluşmasınmış yok hep benimle ilgilensinmiş... istediği gibi yaşıyor adamlar. ama biz bişey yapamıyoruz. hem ben söylüyorum zaten benimle ne zaman ilgilenmesi gerektiğini... kusura bakmasın ama benim ihtiyacım olduğunda yanımda yoksa, kendi götünün keyfi gelip aradığında benden güler yüz beklemesin.

tamam güzel ince bir insan olduğun belli son yazdıklarından. ancak bil ki insanlar hep kendi yaptıklarını akıllarında tutmaya meyillidirler.

sorunun işte bu. yaptığın güzellikleri aklında tutman ve karşıdan da beklemen. senin bu yaptıklarına karşılık karşıdan belli bir öküzlük geliyorsa o insan sana göre değildir zaten. seçim yanlışlığı vardır ortada.

ama sen demişsin ki erkekler ne ister? bütün karşılaştığın erkeklerin aynı olduğunu söylüyorsun, yani şimdi afedersin de hepimiz mi öküzüz kardeşim? suç hepten bu tarafta mı yani?

açıkçası asıl kusurun, birçok insanı ilk önce beğenip daha sonra onlara kusur bulan insanda olduğunu düşünüyorum. ya deneme yanılma yoluyla sevgili seçen birisisiniz ya da çok çabuk aşık oluyorsunuz bilemiyorum.

bakın bu işler karşılıklıdır. size göre insan vardır ve aslında çoktur. bulmak önemli. ama siz bu bulma sürecinde deneme-yanılma yolunu seçiyorsanız başınız doğaldır ağrır.

birinci adım olarak:

"bana ilgi göster" cümlesini asla kullanmayınız. siz birer bitki veya ev hayvanı değilsiniz. ilgi gösterilmesi gereken küçük bebekler hiç olmadınız. bir insansınız ve ilgi istiyorsanız direkt söylemek yerine ilgi çekmenin bir yolunu bulmalısınız. gayet tabii ki karşınızdaki erkek de szin ilgi isteğinize olan göndermelerinizi anlayacak kadar zeki olmalıdır. ya da umursamalıdır.

ikincisi:

ilişki tek yönlü bir şey değildir. kendinize yapılmasından hoşlanmadığınız şeyleri ona da yapmayın. bundan yola çıkarak da size yapılması gereken şeyleri siz de ona yapmalısınız. küçük jestler mi istiyorunuz? siz de yapmak zorundasınız. hediyeler mi? siz de almalısınız. sizin inceliğiniz oranında incelik bekleyiniz. yine kaçınılmaz olarak o incelik karşıdan gelmiyor ve kalın kaçılıyorsa o kişiden uzaklaşmak en doğal hakkınız.

isteklerinizi açıkça söylemeyin. "hissettirmek" en doğru davranış. "yarın benim doğum günüm bak bir şeyler yaparsın artık" tarzındaki bir cümle açıksözlü olmaktan çok "epic fail" bir cümledir. zira bununla ilgili bir beklentiniz olduğu izlenimini vermek olası bir sürpriz hazırlayan erkeğin tüm şevkini kırıp götürecektir. ayrıca buradaki söz "ulan bir yıldır bir şey yapmadın doğumgünümde artık bir şey yaparsın hayvan değilsen" anlamını barındırıyor ki bunu duyan adam "oeeh sanki hiçbir şey yapmıyoruz sana da doğumgününe de" fikrine kolaylıkla kapılabilir. azcık empatü lütfen.

anlayışlı olun. bu sizin en büyük farkınız olacaktır. "madem ki kızım, x x x hakkımdır" diye düşünmeyin. mesela adam maç izlemekten mi hoşlanıyor? yanına çerezini koyup bir öpücük kondurun yanağına ve çoğu kadından farkınızı gösterin. siz onun kendine ait alanındaki hobilerine / zevklerine karşı anlayışlı olun, ince olun ki o da siz onu zorla mango'ya soktuğunuzda size gerekli inceliği gösterebilecek gücü kendinde bulsun.

onun için yaptığınız şeyler tartışma esnasında asla önüne koymayın. ama hissetmesini sağlayın. onun için yaptığınız fedakarlıklardan en zor anında bile bahsetmeyişiniz onu etkiler. fedakarlıklarınız ancak karşınızdaki bunu kendiliğinden anladığında değer kazanabilir.

daha çok uzun anlatılır ama şimdi kısaca bu kadar anlatayım, yardımcı olur umarım.

son olarak ince ruhlu güçlü adamlar bulmaya bakın. erkekler kalas değildir yalnızca bazısının biraz yontulmaları gerekir.

bir de kusura bakmayın şimdi gördüm:

"ayak masajı yapmış, para vermiş, babasıyla arasını düzeltmiş" tarzda şeyler yapmışsanız zaten bir numaralı suçlu sizmişsiniz.

neden:

1) asla ayak masajı falan yapmayın hiçbir erkeğe
2) ailesiyle ilgili sorunlarda araya girmeyin hep siz kötü olursunuz uzun vadede

haydi bunları yaptınız diyelim

asla bunları "ben bunları bunları yaptım" düşüncesinde haznenizde saklamayınız. çünkü belli ki içinizden geldiği için değil, birer koz elde etmek için yapılmış gibi duruyor o zaman ki bu en kötüsüdür.

şahsen ben bu kadar gelmiş geçmiş kızarkadaşlarıma yaptığım şeylerin çetelesini tutmuyorum asla. çünkü iyi bir şeyler yapsın diye değil içimden geldiği için yaptım bunları ve aralarında daha çok iz bırakanlar yaptığım iyi şeylere iyi şeylerle karşılık vermişlerdir.

tamamen sizde de bitmiyor tabii ki yani. karşınızdaki de biraz halden anlar olacak. çok var o adamlardan da canınız sıkılmasın, moralinizi bozmayınız.

@the vagrant:

ama en önemli şeyi unuttunuz. tamam belki ben açıksözlüyüm diye kaybettim. peki arkadaş? o mesela benimle ilgilen demek yerine kırk bin türlü takla atar ilgi çekmek için. mevzu bu değil. yani biz ağzımızla kuş tutsak yaranamıyoruz. maçtan dem vurdunuz, beraber kombinemiz vardı öyle diyim. mango önünde sevgili bekletip ego tatmini yapan bi tip de değilim, benim kanka da değil.

yani açık açık söyleyen de, hissettirmeye çalışan da aynı sonuca ulaşıyor. biz bunu soruyoruz işte. görünüşte erkeklerin ideal dediği bir ilişki, niye biter? o bonus nedir?

işte ben kombine kart satın almaymış vb. hareketleri çok zorlama buluyorum mesela kusura bakmayınız. kız kişisi hiç zevk almadığı halde sırf adamın gönlü olsun diye stadyuma gidiyorsa o olay yanlış zaten. bakın size bir misal vereyim. halihazırda uzun süredir devam eden bir ilişkim var, gayet de mutluyuz. şimdi ben wow oyuncusyum, hatun kendiliğinden merak sardı ben bir şey demeden, şahane oyuncu oldu. sırf ben yaprak dolması seviyorum diye sıfırdan yapmasını öğrendi vs.

ama bunları yaparken sırf benim yaptığımdan veya sevdiğimden yapmadı. wow oynamaktan kendi de zevk aldı, oynadı. yaprak dolması yapmak bir jestti ve bu jestin bende kıymet aldığını bildi.

sizde durum böyle oldu mu? yani bilemiyorum acaba kombineyi çok maçsever olduğunuzdan mı aldınız. zira ben çok tetikte bekledim wowu zorlama mı oynuyor diye zira sırf ben seviyorum diye oynuyor olsaydı koşarak uzaklaşırdım kendisinden, çok yapmacık bir durum çünkü.

yine bir arkadaşım vardı, erkek arkadşıyla playstation kafeye gidip oyun oynadığından behsederdi ama kendi zerre zevk almıyordu bundan, onun için bir şey yapmak olsun diye gidiyordu. tabiatıyla sırf onun için zevk almadığı bir şey yaptığından ne karşı tarafta değer kazanıyor bu ne de kişinin kendisi hoşlanıyor yaptığından, zorlama çünkü.

ancka ne olursa olsun şurası doğru tabii: elbet size uygun bir adam var ortalıkta. geçmişte olanlarla olan sorunlara takılmaktansa kendi istediğinize uygun bir adam bulun kendinize. sonra da onun hoşlanacağı şeyleri "kerhen" yapmayın asla. siz de zevk alıyorsanız yapın. bakın ayak yıkamak, para vermek, ailesiyle arasını düzeltmek" zorlama hareketlermiş aslında. ya da çok kalben yapılan şeyler değilmiş gibi bir hava uyandırıyor en azından.

arkadaşınızı örnek vermişsiniz ama ben onun durumunun pek içaçıcı olduğunu düşünmüyorum açıkçası (: (beni affediniz)

zira kızsal tripler, ilgi oyunları vs. erkeklerin genelde 23-24 yaşına kadar katlanabileceği olaylar. ortalıkta rahat, karpisi tribi az, bir şey konuşmaya kalktığınızda gittikçe derinleşen zilyon tane hatun var, belli bir yaştan sonra uğraşamıyor insanlar aksiyle.

"klasik kız düşüncesi" tarzında bir şeyler vardı ya, onun aksini yapmak şahane puan olacaktır erkekler nazarında. yoksa nargile sevmiş, futboldan anlamış, güzel yaprak sarmış çok mühim değil. halden anlıyor mu? kaprisi az mı (veya yerinde mi yapıyor) bunlar çok çok mühimdir efem.

ama dediğim gibi odun adam gelir karşınıza ne yapsanız olmaz, haklısınız. ama siz ne istediğinizi bilirseniz, istediğiniz gibi birini bulma şansınız da artar diye düşünüyorumç

aht ettim, kızların futbol sevebileceğine inanan bi erkek bulayım evlenme teklifi etcem.

ve önemli not: masaj yapmak başka şey, ayak yıkamak başka şeydir. erkekler çok acaip çookkk...

sevebilir kızlar tabii ki futbol var benim de iki üç arkadaşım bu şekilde.

mesele çoğu, stada futbol sevdiğinden falan gitmiyor."kerhen" gidiyor. ( sizi tenzih ediyorum tanımadığımdan genele sokuşturmak istemem direkt olarak)

ayak yıkamaya gelince, doğru söylüyorsunuz ikincisinde yanlış yazmışım. ancak fikrimi değiştirmedi tabii. bu kadar doğal ya da içten yapılmış bir şeyse "ben onun ayaklarına masaj yaptımdı" şeklinde akılda kalmamalı diye düşünüyorum. "bir gün çok acıkmıştı yemek yapmıştım" demiyorsunuz değil mi mesela? ya da adam motorize bir kişiyse "oysa ki ben o çok yorgun olduğu gün kaç km yol yapıp işten aldıydım onu" şeklinde anektodlar düşmemeli zihninde. içinden geliyorsa alsın hatunu işyerinden/ okuldan.

amma çok yazdım kalem ishali gibi, kusura bakmayınız.

kusura bakmayın'dan devam edelim o zaman. kusura bakmayın ama ikinizin tavrı da yanlış bence. yani çok uçlardasınız. ne çok ilgi beklemek doğrudur, ne de alenen hadi bana hediye al demek de. sizin ki daha da yanlış olanı şahsi fikrim. yani eğer bir ilişki varsa (adından belli) ortak bir şeyler var demektir. ortak duygular, ortak anlayışlar, ortak düşünceler. eğer sevgilinizse bazı şeyleri anlayabilmeli, konuşmadan anlaşabilmeli.

en iyisi siz arkadaşınızla ortak noktada buluşun çok daha şukela olacaktır.

neyse tamamını okudum da; tanısalım mı bebek, birebir goruruz bakalım ne yanlıs ne dogru hem de.
+futbol seven kızların da oldugunu biliyorum, evet varlar.

oyuncu alan kulüp ne demek ya? halihazırda kulüplerde oynayan oyuncular gökten mi inip dahil oluyor kulübe?

kuzeninizin yaşı uygunsa istediği takım hangisiyse onun altyapı antremanlarına gitsin, antrenörle konuşsun, seçmelere katılsın falan işte. bu işler hep böyle değil mi zaten?

her kulübün seçmeleri olur. yaşı genç olmalı tabii ki

mükemmel bi tarif olmuş. ben iyi yemek yaparım, aşçı arayan var mı gibi bir şey olmuş. adamın boyu kaç? pozisyonu ne? nerelerde oynamış? nasıl tecrübeleri var? altyapısı hangi takımdan? diye bir sürü soru sorulabilir.

kuzenin nerede yaşıyor, eğer Teksastaysa dallas mavericks'i öneririm, LA'da ise LA Lakers iyidir.
diğer kulüpleri ise kendim bizzat oynamadığım için bilemem

www.potaforum.net

buraya bi girsin. cidden ilgilenen basketbol hocaları ve genç basketbolcular var. istanbul için söylüyorum.

bıraksın sokak basketboluna devam etsin. eğer çok yetenekli değilsen bu işler çok zor. O kadar çok basketbolcu genç varki kendini göstermek isteyen, onların arasından sıyrılabilması gerekir. Bir de çok küçük yaşlarda başlıyor bu çocuklar. Kuzeniniz 11-12 yaşlarında filansa başlasın ama 16-17 ise ve şu ana kadar hiçbir yerde oynamadıysa çok yetenekli değil demektir.

burda sizi dövmedikleri kalmış ama güzel bir soru sormuşsunuz, bakmayın siz onlara =)

küçük şehirlerdeyse eğer belediyelerin takımları olur genelde, onlara başvursun, hocalara söylesin.
istanbul'da falansa, yakındaki her yere götürebilirsiniz ama efes'e götürün derim çok genç ve iyiyse.
bir de sigaraya başlamamasını tavsiye ederim =)

bence vicdan azabına rağmen şampiyon ol. süper kupada yatarsın.

önünüzdeki maçlara bakın.

city'deki paranın kendi cebinizde olduğunu düşünüp hayallere dalın (bu oyunu unutmak için=)

vicdan azabını hafifletmek için yıldız bi oyuncunu ucuza sat. ben bugün öyle yaptım.

oyunu kapatamam. ilk sezonlar çok sıkıcı olur ve bi daha katlanamam açıkçası. yıldız satmak da adaletli değil bence. en iyisi açıp yenilmek bilerek.

son bi şans tanı kendine, aç tekrar oyna aynı maçı ne olursa o olsun. elektrik kesildi ya da oyun kapandı falan sayarsın kafanda yersen :)

gerçek hayat olsaydı; yenilir, kaybeder, üzülür, sıkılır ama bir süre sonra alışır kaldığın yerden devam ederdin. gene öyle yap.

SONUÇ: bi dha açtım oynadım. liverpool ilk yarının ortalarında yine öne geçti. ilk yarının son dakikalarında penaltı kazandım ve skoru eşitledim: 1-1

ikinci yarıya çok üstün başladım ve 50lerde öne geçmesini bildim: 2-1 tüm vicdan azabına rağmen gole sevindim. daha sonra defansif oyunu benimsedim ancak 80 de torres'in aşırtma vuruşuna engel olamadım. 2 sakat verdim. zaten her maç veriyorum.

sonuç olarak 2-2 liverpool'u şampiyon yaptı. buradan tüm liverpool taraftarlarını tebrik ediyorum. gelecek sezon görüşmek üzere.

yeni sezonda başarılar dilerim

son maç öncesi menajer ekle seçeneğinden bi menajer ekleyin liverpool'a. takımı siz kurun, siz oynatın, city'ye yatın :)

city'de para boldur, fenerbahçe taktiğini uygulayın; rakibin size karşı en iyi oynayan ya da gol atan futbolcularını satın alın. :D

takım o noktaya kadar, save - load ile gelmediyse şampiyonluk anasının ak sütü gibi helaldir, aç, kazan, şampiyon ol, hatta kazanana kadar bırakma diyeceğim ama, çoktan oynamışsın. sağlık olsun, teşekkürler city demekten başka birşey gelmiyor elden...

koylarda filan çokça karşılaşılan bir manzara. kendine has bir özelliğini göremedim ben..

baraj göllerine benziyo.

biliyorum öyle bir manzara olduğunu. ancak orada bulunmuş birisi neresi olduğunu koordinatlarıyla söyleyebilir.

şunu sorayım, bitki örtüsünden falan yola çıkarsak ege mi?

sanki ölüdeniz'in oralar gibi geldi bana. fethiye falan tarafı gibi.

Şamlar barajının arkasındaki baraj / İstanbul.

göcek tarafı sanki

bizim yan taraftaki arsa bu. içinde su birikmiş son yağmurlardan sonra.

aslantaş barajı civarı olabiir sanki benzettim yanii

olmaz mi? anlatirsam cok kisinin cani yanar..

var , olmalı , olacaktır.

herkesin vardır.

hayır benim yok mesela da bu aralar etrafımdan duyuyorum ondan sordum. çok garip lan kimseye anlatmadığın bir sırrın olması.

uc kisinin bildigi sir , sirdir
eger diger iki kisi olmusse.

soyleme sirrini dostuna, gider soyler dostunun dostuna.

yada soyle desek ,

sirlar agzinizdan cikana kadar esirinizdir,
agizinizdan ciktiktan sonra siz onlarin esiri olursunuz.

aman uzak durun bir sirriniz varsa kot kuyuya bile soylemeyin midas i hatirlayin.

var ne anlatıcam hiç de anlatmam kimseye

(bkz: ballance)

ne kasmıştım bu oyunu...
bitirdim ama

buna benzer bir oyun ama dengeyle alakalı bişi yoktu benim anlattığımda. bu değil. ama bunu da deneyeceğim.

bundan güzeli olabileceğini tahmin etmiyorum. denerseniz pişman olmazsınız zaten

kesin denerim. şu an iniyor bakalım:) bir de 12 bölümmüş bu sanırım, benim anlattığım 100 bölüm müydü neydi...

Top sekerek mi gidiyordu?

Ballance 12 lvl dan oluşuyor. 400 mb bişey torrentte. Eğer senin dediğin oyun ballance'a benziyorsa bulunca buradan paylaşırsan adını sevinirim.

evet ballance a benziyor ama renkliydi oldukça. ayrıca bazen sekiyordu evet.

galiba dediğin oyunu biliyorum. hamsterball oyunu tam dediğin özelliklere uyuyor. zamanında az oynamamıştım.

ben de hamsterball diyeceğim yaseka'nın cevabı pekişsin diye.

evt bu hamsterball. sitesinden ücretsiz olarak indirilebilirsiniz.

www.miniclip.com

onlara vermek zorunda değilsin zaten.

her ne kadar zerre kadar sevmesem de, "dava açsam ne kadar kazanırım" tavrı ülker için bile hoş değil.

ayrıca adamlar heryere sızmışlar, borçlu çıkarsın üstüne.

sen bozuk at, çamur yap, cırla, şöyle 1 yıllık golf dondurma seti falan kazanmaya bak.

"her ne kadar zerre kadar sevmesem de, "dava açsam ne kadar kazanırım" tavrı ülker için bile hoş değil"
yediğim şeyin içindeki sinekte atyorum çok ölümcül bi hastalık vardı nerden bilicem? var mı garantisi? belki de 2-3 gün sonra yatağa düşcem. yatağa düşmeyi mi beklemeliyim? ayrıca az önce baktım kutunun altından en dibinde de o siyah şeylerden var ve ne olduğunu bilmiyorum. birilerinin insan sağlığını tehlikeye atması hoş ama bir kişinin bi şirkete karşı hakkını savunması hoş değil öyle mi? tek derdim para sızdırmak olsa zaten başka türlü yollara başvururdum. 2 kuruşluk dondurma zevkimi piç etmezdim yani.

dava açıcam diye tehdit et. medyaya haber ver dicem ama adamlar ülkeri kötülemezler manyak reklam veriyor çünkü. geldiklerinde ürünü almak için uğraşırlar dikkat et.

ürünü biraz zor alırlar o konuda sıkıntı yok ama işte izlemem gereken yoldan emin diilim. biri yol gösterse die bekliyorum.

Daha dün mail gelmişti. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı ALO GIDA 174 diye bir telefon hattı ve web sitesi kurmuş. Buraya bildirebilirsiniz.
www.alo174.gov.tr

Şöyle bir açıklaması var:

Kampanya çerçevesinde oluşturulan "174 Alo Gıda Hattı" ile 7 gün 24 saat gıda alanında üretim, ambalaj ve hijyen bozukluğundan kaynaklanan tüm sorunlara yönelik çözüm üretilecek. Aynı zamanda şikâyet hattı olarak da çalışacak olan çağrı merkezine gelen şikâyetler kayıt altına alınarak veri tabanı oluşturulacaktır. Bu sayede Türkiye'ye ait bir risk haritası çıkarılarak eylem planı hazırlanacaktır.

Hayata geçirilen Alo 174 Gıda Hattı ile toplumun en geniş anlamda bu kampanyaya katkısını ve katılımını temin etmek amacıyla 7 gün 24 saat açık olacaktır. Eğer bir sorun varsa, bu sorunun doğrudan ve birinci dereceden muhatabı tüketicinin kendisidir. Tüketici gıda ile ilgili herhangi bir konuda bir satış noktasında sorunla karşı karşıya kaldığında 174 'ü arayarak, bu konu ile ilgili şikayetini bildirir. Sorun web tabanlı bir sistemle anında tespit edilir ve çözüm için harekete geçilir. Öbür taraftan bu ürün, hangi bölgede, hangi tür bir satış noktasında, hangi toplumsal alanla ilişkili olduğu görülecek. Bütün bunlarla ilgili veriler de, bir veri tabanına işlenmiş olacak. Böylece güvenilir gıda ile ilgili, ülkenin hangi alt sektöründe, hangi ürün grubunda, hangi kesimde muhtemel çözümler ne olabilir, veri tabanı ışık tutacak. Dolayısıyla bunu bir eylem planına, arkasından da uygulama ve mücadele programlarına dönüştürme imkanları sağlayacaktır.

dava açsam ne kadar kazanırım tavrı

sigara yüzünden akciğer kanseri olmuş, 40 yıldır da aynı sigarayı içtiğini ispatladığı için milyonlarca dolar tazminata hükmedebilen yargı sistemleri var.

bizim memlekette ise, tazminat alabilmek için ölmek dahi yetmiyor. ne garip, di mi?

abd'de olur o dediğin dava açmalar büyük paralar kazanmalar falan fıstık.. türkiye'de 3ün1ini alınır.

bir kanalı falan ara, adamları rezil et bu olabilir ya da dediğin gibi devlet kurumuna şikayet et ama ondan da bir cacık olmaz.

ye gitsin yahu, sinek değildir o, vitamin kapsülüdür.

herneyse birader,
ben sana fikrimi söyledim.

dava/bakanlık/vb.'den hiçbir şey kazanamazsın.
ülker'i kimse tv'de kötülemez, adamlar deli gibi para saçıyor tv reklamlarına.

ürün vb. materyallere boğarlar seni.

ne olursa olsun ben hakkımı ararım hiiiiç sorun diil nereye ne kadar para dağıttıkları. az önce alo 179 a ürünle ilgili şikayetimi bildirdim bana şikayet takip no su verdiler, ordan takip edicem. ama daha önce böyle tecrübesi olanlardan da tavsiyeler bekliyorum.
"ürün vb. materyallere boğarlar seni." ben almadıktan sonra hiç bişeye boğamazlar. zaten bundan sonra ne dondurmasını ne de başka bişeyini alırım.
not: internet ortamında da iletebildiğim kadar her yere ileticem bu şikayetimi.

Başlıkta sinek çıktı yazmışsın, paragrafın sonunda da sinek mi değil mi emin olmadığını belirtmişsin. Bence ilk önce içinden ne çıktığına karar ver. Sonuçta Ülker' i aradığında da sinek çıktı dediysen ve büyük ihtimalle kayıt etmişlerdir, işler karışacaktır.

namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur

rentts, tebrikler ve teşekkürler, etrafımdakilere ülker ürünü kullanmamalarını tavsiye etmeye başladım bile.

sinek olup olmadığını ben nasıl tespit etcem? sinek uzmanı mıyım? o yüzden araştırılmasını istedim zaten. ayrıca sinek olmaz başka bişi olur. herkes asıl meseleyi kaçırıyor galiba, ben kaymaklı bembeyaz bi dondurma aldım ve içinde ne idüğü belirsiz şeyler çıktı ben de sinek yavrusuna benzettim. bunun ne olduunu labaratuar araştırması belirler. sinek deildir belki de ülker in süt aldığı köylerden birindeki ineklerden düşen kene parçalarıdır? olamaz mı? kene yavrusudur belki de? ya da bambaşka bişidir belki zararsız. ama içinde olmaması gereken bişeyler var. bu kadar basit olay.

buyrun başlığı da editledim. yeter ki içiniz rahat olsun.

"ulker urunu kullanmamalarini tavsiye etmeye basladim" ne demek ya?
bu ulkenin en buyuk gida ureticisinde bahsediyoruz.
evet sinek cikmasi normal bi durum degil, milyonda bir olasiliktir o da senin basina gelmistir. belki de senin basina gelen o olasilik bile degildir. olayin ulker le hic alakasi yoktur. ama arastirip sorusturman cok dogru bisi yine de.
bunu ulker i boykot etmeye kadar goturmenin bi anlami yok.
ne kadar cabuk abartiyoruz boyle seyleri???

cırlayabildigin kadar cırla, ha bi de mahkeme ya da tuketici dernegi de gayet arkanda olur bu durumda. urunu sakla fotograf fln cek gonder oraya buraya. buraya da ekle istersen. adamlara da mail at 5-10 tane dondurmadan bu cıktı ne bu diye. geldiklerinde de bi punduna getirip almaya calısırlar muhtemelen dondurmayı delili yoketmek amacıylan. dikkatli ol.

nası abartmaya gerek yok anlamıyorum ? seri uretim mantıgından haberdar degiliz heralde hic. bi tanede cıkmıssa bi milyontaneden cıkmayacagını nasıl garanti edebiliyoruz ?

img190.imageshack.us
buyrun içinden çıkan şeylerden bi tanesi. bunun gbi 3 tane daha buldum kimbilir belki de bi kaç tanesini de yedim görmeden ve içinden daha kaç tane çıkar allah bilir. bu arada ben kişisel olarak evet boykot edicem bu markayı. ve duyurabildiğim kadar da duyurucam. hani ifade özgürlüğü denen bişi var di mi? insanların para verip aldığı şeylerin içinden neler çıkabileceğini bilmeye hakkı var. bu ülkenin en büyük bilmem ne üreticisi olması şikayet edilemeyeceği sorgulanamayacağı milli varlık olduğu için başa gelenlerin hasır altı edilmesi gerekliliğini doğurmaz. bu iş kişisel değil bunu anlamakta zorlanıyor galiba insanlar yani bu markayı kötülemek değil amaç başka marka da olsa aynı tepkiyi verirdim. çok zor diil sanırım anlaması. nie bu kadar altyazı geçmek durumunda kaldığımı anlayamıyorum şaşırıyorum.

Biz sanki burada senin beyanatın üzerinden heyet raporu yazacakmışız gibi "anlaması zor değil" demişsin. Aklın yolu bir. Gider şikayet edersin. Hakkını ararsın. Yani Sanki Ülker' in dondurmasını TMSF'ye mi şikayet edeceksin? Şikayet edeceğin yer belli.

Ama gelir de burada öneri istersen, kusura bakma ama herkes fikrini söyler. İster beğen, ister beğenme.

bu arada müşteri temsilcileri gelirse kapıyı açar açmaz kameraya almayı düşünüyorum böylelikle hasır altı edebilecekleri bişi olmayacak.

muhtemelen size ürün hediye ederler, dava açarım derseniz o teklifi de geri çeker ne yaparsan yap falan derler, coca cola öyle diyor...
ki çok büyük bir şey olduğundan şüpheleniyorsanız gidin hastaneye tahlil yaptırın, bir hastalık kaparsanız ki çok sanmıyorum maddi manevi tazminar davası açarsınız... tedavi masraflarınızı da yıkarsınız üstlerine en fazla olan bu olur sanırım

@sheba and the albino girls
tabi ki insanlar fikirlerini söyler ben de fikrimi söyledim karşılıklı atışmaya girmeyeceğim sizinle ancak "heyet raporu yazacakmışız gibi "anlaması zor değil" demişsin. Aklın yolu bir. Gider şikayet edersin. Hakkını ararsın." demişsiniz. inanın bunu düşünmek için dahi olmaya gerek yok. benim burdan fikir istememin sebebi daha önce benzer şeyler yaşamış insanlardan ya da olayın hukuki boyutuna vakıf insanlardan tavsiye almak. yoksa "ee şikayet et nie buraya soruyon ki" die cevaplar almak değil amacım.

Senin fikrine veya amacına ters düşen yorumları beğenmemenin sonucunda vardığımız nokta bu. Ben de Ülker'in avukatı değilim. Sadece senin yazının üzerine fikrimi söyledim.

alo174'e iletilen şikayetler aynı gün ilgili tarım il müdürlüğü birimlerine iletiliyor. çoğunluğu gıda mühendisi olan çalışanlarca incelenip karar veriliyor. ne yazık ki mevzuattaki para cezaları büyük firmaları rahatsız edecek oranda değil. ürün toplatma desen bu iş için stadyum gibi bir yer ayrılması lazım. yani işin ceza boyutu değil imaj boyutu daha çok etkiliyor firmaları. ülker'le ilgili buna benzer şikayetler duymuştum birkaç kez daha. sinek değil de makinede kalan tortu tarzı birşey olabilir belki. üretim ortamını bilenler imkansız deseler bile o siyah şeylerin siz kutuyu açmadan önce orda olduklarına eminseniz gereğini yapın mutlaka.

@zihua
evet ilk başta emin diildim o siyah şeylerin dışardan gelmediğine ancak yemeye devam ettikçe yani içini karıştırdıkca daha da çıktılar ve en son dondurmayı havaya kaldırıp altına baktım kutunun dibinde bile siyah bişi var. fotoda da görüldüğü üzere dibine o siyah şeyi benim koymam imkansız çünkü daha yarısını bile yememiştik. alo174 ten de pek ümitli diilim açıkcası çnkü oıperatör ismimi kimlik no mu ürünün son kullanma tarihini tarım bakanlığından alınmış izin numarasını falan sordu ama en son ürünü aldığım marketi sordu ve arkadaşlarımız bu ürünle aynı serideki diğer ürünleri de inceleyecekler, marketin saklama koşullarına bakacaklar tarzı bişiler söledi. yani benim elimdeki kanıtla ilgilenmiyorlar bile.

evet alo174 o şekilde işliyor. ambalajı açılmış bir ürüne güvenerek ceza kesmek zor çünkü. rakip firmaların(yerel ve küçük olanlar) birbirleriyle ne kadar uğraştıklarını bilseniz hak verirsiniz. hem dediğiniz gibi o siyah şeylerin sayıları o kadar çoksa seri numarası yakın kutularda çıkma ihtimali de var.

muhtemelen o siyah parçacıklar plaka ya da borudan kaynaklanan yanma kalıntıları.
diğer ihtimaller; ambalaj, dolum gibi process basamaklarından kaynaklanan zararsız parçalar.

olayı şöyle anlatayım;
dondurma üretiminde süt ilk önce ısıl işlem görür, yani pastorizasyon(duruma göre sterilizasynon). bu ısıl işlem plaka ya da borularda(heat exchangers) yapılır. bu plaka ya da boruların iç yüzeylerinde zaman zaman küçük de olsa yanmalar oluşur, gayet doğaldır. sizin ürününüzde de görünen bu parçacıklar büyük ihtimalle yanmış sütten kaynaklanıyordur. sinek, böcek gibi kalıntıların çıkma ihtimali yok gibi bir şey.

bu arada sen nerden biliyorsun diyenler için belirteyim; gıda mühendisiyim...

ne kalıntısı olduğu beni ilgilendirmiyor açıkcası. nitekim ambalajının üzerinde de herhangi bi ibare yok "içinden kalıntı çıkabilir" vs gbi ya da dondurmanın adı "ülker maraş usulü ve boru kalıntıları" falan da olmadığına göre...
ben dondurma yemek istedim hepsi bu. ama adamlar bana böyle bişi sattılar. madem öyle boru kalıntısı vs düşme riski var yapmasınlar o zaman dondurma. algidanın yaptıklarında mesela ben hiç duymadım öyle bişi. demek ki o işin de bi çözümü var.

bu arada buna benzer bir durum benim başıma gelmişti, 3-4 sene önce öğrenciyken...
bir büyük marketten bir firmaya ait yogurt aldım ve yoğurt mayasının tutmadığını farkettim. direk firmayı aradım ve durumu anlattım. ilk başta sallamaya çallıştılar, daha sonra gıda mühendisliği okuduğumu ve söz konusu ürünlerini ertesi gün okulda inceleceğimi ve rapor tutturacağımı söyledim. hemen başka birisine bağladılar ve birçok kez özür dileyip adres istediler.
yaklaşık 1 saat içinde bir arac geldi ve bana aynı yoğurttan iade etti. yanında da promosyon amaçlı kalemdir, defterdir gibi şeyler verdiler.

ben de az önce ülker e fotorafın linkini ve bu olayın başıma gelmesinden dolayı her türlü ortamda (yazılı,görsel ve web vs) bunu dile getirmekten çekinmeyeceğimi anlatan bi mail attım.

@rentts
türkiye'de gıda kodeksi denen bir yasal mevzuat söz konusu.
www.kkgm.gov.tr

bahsettiğin şey pestisit ya da zararlı mikroorganizma değilse bir şey tutturamazsın.

hukukçu olmadığım için o maddelerin neleri kapsadığını tam olarak bilemiyorum ancak şunu biliyorum ki bana dondurma adı altında başka bişey yediremezler.
az önce ülker dondurma istanbul bölge müdürü mü ne öyle birisi arayıp şikayetimi sordu ve kendisine de aynı şeyleri tekrarladım yarın uğruycaklarını söylediler ben de buyrun dedim.

üretim belirli standartlara sahiptir. pek bir sıkıntı olacağını düşünmüyorum açıkcası. dava vs. açarsanız pek bir şey elde edemezsiniz. ürünü iade edin yenisini alırsınız. öyle pek bir şey elde edeceğinizi de ummayın.

bu arada ülker bünyesinde olmasa da, aynı orantıda büyük bir yerde daha önce bulunduğum için içerisinden çıkanın sinek olmayacağını rahatlıkla söyleyebilirim.

amacımın bişiler elde etmek olmadığını burdan tüm ülkercilere duyurayım tekrar. ürünü asla ama asla iade etmiycem daha çok beklerler. saklıycam her yere de yolluycam fotoğraflarını çekip. madem çok seviyosunuz siz alın yiyin arkadaş! ben yemiycem ve başıma geleni de her yerde duyurucam. engelleyebiliyosalar engellesinler hodri meydan. adresim de onlarda var adım da. hadi bakalım.

sinek olup olmadıgından emin değilsen etrafındaki insanlara göster onlarda emin olamadıysalar çikolatadır bu kadar basit.ayrıca uzmanlık isteyen bir konu olmadığı kanaatindeyim sinek ayakları vardır ayrıca bir sürü diyorsun bu demktir çikolata onlar.

@karadeniz1111
sinek yavruları o kadar ufak olur ki ne olduunu anlayamazsın. çikolata olduunu düşünmek de sanırım polyannacılıkta çığır açmak olur. bu pislikler kahverengi falan değil. bildiğin siyah. ayrıca 3-4 tane çıktı dedim. bu dediğin bi levnt krca skecinde bi bakana soruyolardı "suyun içine kanalzsyon karışıyomuş ne diceksiniz bu konuda" diye "halk suyla boku birbirinden ayırt edemiyo mu" diye bi cevap vermişti. ona benzedi biraz.

mail zinciri oluşturun. danone gibi aklama kampanyasıyla uğraşsın terbiyesizler.

linkini verdiğiniz fotoğrafta ben siyah bişe göremiyorum.

bi de bu gibi durumlarda merak ettiğim bir şey var. diyelim ki dava açtınız, adamlar da "bunları sizin sonradan koymadığınız ne malum?" dedi.
ne olur bu noktada. onların kutunun içinden çıktığı, ya da sonradan konduğu nasıl kanıtlanabilir ki?

mesela ben bi şişe kolayı açıp, içine sinek atıp, kapatsam. beklesem 1 hafta falan. imalattan beri oradaymış süsü versem. sonra da açsam içinden sinek çıktı diye yaygarayı koparsam ne olur? bişe elde etme şansım var mı?

@cruor
ne kadar kötü nyetle yaklaştıınızın farkındayım verdiğiniz cevaptan da çok iyi belli oluyo niyetiniz. zira 20 küsür cevap gelmiş sizden başka kimse bi syahlık görmedim dememiş. ya gözünüz bozuk ya niyetiniz. yukarda yazdıklarımı okuyup anlasanız böyle şeyler söyleyebilceğinizi tahmin etmiyorum. buraya duyuru açıp bi soru soruyosam gerçekten bi derdim vardır da bu kadar kişiye derdimi açmış yardım istemişimdir.
"diyelim ki dava açtınız, adamlar da "bunları sizin sonradan koymadığınız ne malum?" dedi. demişsiniz.
şimdi doğru demişsiniz de yukarda belirttiğim üzere benim veya herhangi birinin koyamayacağı bi yerde de bu siyah pislikten olduğunu belirttim. yani dondurmanın en dibinde. dondurma kutusunu ancak kaldırıp havaya bakınca görebilceeniz bi yerde yani. kutu da şeffaf olduundan en dibindeki şey gayet iyi görünüyor.
bu kötü niyetli sorudan da çıkardığım sonuç şu oluyor:
kişi kendinden bilir işi.

Senin yeşil sermayeye kıl bir kemalist olmadığın ne malum? Buradaki tavrın bana onları senin attığını düşündürüyor.

@pichoscosama
senin kendinden başkasını düşünmeyen asosyal ve ona buna kulp takmaktan başka ne kendine ne başkasına hayrı olmayan biri olmadığın ne malum?
ama senin hakkında şu malum;
en son bi hayvan için yardım isteyen birine
"ona para toplayacaaana git o parayla çocuk okut" diycek kadar duyarlı bi insan olduğun. lütfen benim duyurularıma cevap adı altında kendi gerizekalı fikirlerini kusma. klavye ishali olmuşsun belli ama burası umumi bi hela değil, bunu anlayamamışsın.

@rentts;

Şimdi bana sarkacağına içine attığın şeyler sinek mi değil mi bir ona karar ver. Tamam mı?

hayatta bi bok olamayıp da marjinal olup dikkat çekmeye çalışan tipler her yerde varmış ya ben buna üzülüyorum. ne güzel burası nezih bi ortam diğer yerlerden farkı var diye düşünürken aradan bazen "sinekler" çıkıyo. mide bulandırıcı tabi.
www.pcnet.com.tr
her boka da üşüşüyo bu sinekler.

kötü niyeti nerden çıkardın sen şimdi. kafama takılan bi soruyu sordum mahkeme konusunda. beni kötü niyetli olmakla falan suçlayamazsın. mahkemeye gitsen de bi sonuç alamama ihtimalinin büyüklüğünden bahsediyorum ben sadece.

ayrıca tekrar söylüyorum, linkini verdiğin fotoğrafta "sinek benzeri siyah bişiler" göremiyorum ben. img190.imageshack.us

Oncelikle boyle bir seyle ulker gibi buyuk firmalari rezil edemezsiniz maalesef ulkemizde oyle bir anlayis yok.en fazla birkac promosyon urun verip gecistirirler.
Verdigin fotografta da daha once belirtildigi gibi hicbir sey gorunmuyor.daha belirgin olarak cekersen daha iyi olur diye dusunuyorum.
Konuyla alakasi yok ama actigin her duyuruda bir herkese cevap yetistireyim, herkesle kavga edeyim,cok agresif olayim tandansi var.biraz daha sakin olsan,polemikten kacinsan daha iyi olmaz mi?

(bkz: sivrisinek)
(bkz: saz)
kimseye karşı bi agresif durumum yoktu sadece bazı insan artıklarından yapılmış izlenimi veren kişiler gelip direk mal mal şeyler söylediler ben de tepkimi dile getirdim. o fotoda hala bişi görememiş insanlar da ya görmek istemiyolar ya da gözleri bozuk diye düşünüyorum. azcık dikkatli bakınca nerde ne olduğu gayet açık. illa yuvarlak içine alıp aha burda diye göze sokmaya gerek yok. gerçek hayatta tutunamamış tipler var onlar kendilerini çok iyi biliyolar ve resmen insanın zor durumda olduğu anı kollayıp kendi kafalarınca "komiklik" yapmaya çalışıyolar. böyle olunca da çok yaratıcı çok zeki olduğunu sanıyolar. ve bunu yapan adam 32 yaşında düşünebiliyomusunuz. çocuk diil yani ya da yeni yetme. insan artığı diyorum ben böyle tiplere.
ayrıca firmanın ne kadar büyük olduğu beni hiç ilgilendirmiyor. benim sağlığıma bi zarar gelse o firmanın büyüklüğü ya da zenginliği mi kurtarcak? hiç bi firma bi insan canından daha kıymetli değildir. hala yok firma büyük yok onları rezil edemezsin falan denmesini anlayamıyorum. ben elimden gelen çabayı göstericem bu konuyu duyurmak için artık rezil veya vezir olmak onların bileceği iş. nesinden korkuluyo ki anlamyorum bana ömür boyu bedava dondurma verseler ben vaz mı geçicem savunduğum şeyden? tabi ki hayır. hala bana promosyon verirler diyosunuz. promosyon vermesinler yaptıkları işi adam gibi yapsınlar tek istediğim bu. ve anlasınlar bizim mal olmadığımız her paketlenip satılan şeyi gözü kapalı yemediğimizi.

rentts çok haklısın. o çıkan şey sinek de olsa boru kalıntısı da olsa orada olmamalı. tüm cevapları okudum ve anladım ki burası da toplumlaşmaya başlamış. insanların tavırları sokaktakilerden farklı değil.

koyun olmak çok rahat evet. hiç birşeye kafayı takmadan, tasasızca yaşamak, kimseye dokunmamak kolay. ama kötü olan bu malca yaşam tarzını çok içselleştirip insanlara bu yönlü ders vermeye çalışmak.

resme baktım. muhtemelen sinek değil o evet ama bişi farketmez. orada olmaması gereken bir madde. mücadele edeceksen sadece tebrik ederim ve başarılar dilerim.

@rentts

arkadaşım ben araştırdım baktım; onlar siyanürmüş, kobaltmış, uranyummuş. sadece senin sağlığınla oynamak üzere üretici firmalar sana komplo hazırlamışlar. sakın o siyah noktaları tüketme, ölebilrsin!!! hemen dava aç bence, 123871289371893 milyon euro para kazanman içten bile değil. hadi bakalım, senin gibi bir bilinçli tüketicinin bile ne olduğunu daha tanımlayamadığı o cisimlerin dondurmada ne işi olabilir ki?!!

seni gönülden destekliyorum, başarılarının devamını dilerim.

...kimse kusura bakmasın ama bir şeyi bu kadar abartmak, ilgi çekmek, polemik konusu haline getirmek, buradaki seviyeyi yerlerde süründürmek gerçekten sinir edebiliyor insanları. söz konusu ürünün üretim basamakları hakkında fikri olmayan, türk gıda kodeksini avukatların yorumladığını sananların burada bazı şeylerin üzerine hala abuk subuk yorumlar yapması çok komik. yardımcı olmaya çalışalım dedik arkadaşın niyeti ortada... üzüm yemek değil de bağcı dövecekmiş gibi donanımlı. : )

neyse, kolay gelsin...

ps: tekrar ediyorum; ülker'den hazzetmem!

@deepfreeze
dostum anladık gıda mühendisisin. yok üretim aşamalarını falan da biliyosun. ama çok güzel insanları suçlayabiliyosun " dikkat çekmek istiyomuş" diye. böyle şeylere meraklı olan trol arkadaşlar var sözlükte de duyuruda da. istersen ara kısmına adımı yaz çıkan sonuçları bi gözden geçir ne zaman dikkat çekmeye çalışmışım buraya da link ver. gıda mühendisisn üretim aşamalarını da biliyosun vs. ama içinden kalıntı çıktı sen bana bunun benim sağlığımı tehdit etmeyecek bişi olduğunu oturduğun yerden kanıtlayabiliyo musun? ben ülker böyle bişi yapmaz yahu diyip yemeye devam etmeliyim sana göre öyle mi? ya da "aa deepfreeze gıda mühendisi o benden iyi bilir nasılolsa, bişi olmaz dediyse olmaz yiyim bari" diyeyim di mi. hemen olayı kişiselleştiriyosunuz ben bunu anlamıyorum ben senin mühendisliğine laf mı ettim? eyvallah sen bildiğini söylemişsin ama bu benim içimi rahatlatmadı kusura bakma. madem mühendissin bana bunun ne olabileceğini değil kesin olarak ne olduğunun nasıl anlaşılacağını anlat. hangi labaratuara götürebilirim ya da götürebilir miyim onu anlat eğer buraya cevap yazma zahmetinde bulunup bişilere katkıda bulunmaksa amacın. ve bunu çirkinleşip dikkat çekmeye çalışıyosun falan diyerek yapmazsan sevinirim. ülker, algida, eti vs beni ilgilendirmiyor. ister yeşil sermaye olsun ister kara sermaye ister beyaz. benim ilgilendiğim tek konu bana içinde olmaması gereken ürünler satan bir firma. içindekinin uranyum olması gerekmiyor. nerden bilebilirsin belki o yabancı maddeye benim bir alerjim var. hala para kopartmaya çalıştığımı falan iddia etmişsin de neyse aslında boşa yazıyorum nasılolsa okusan bile ne demek istediğimi anlamak için bi çaban olcağını zannetmiyorum.

@rentts

bakın amacım sadece yardım etmek fakat bir firmanın(sevmediklerim de olsa) ciddi kanıtlar olmadan karalanması beni rahatsız ediyor.
her aldığın ürünün içindeki tüm maddeleri biliyor musun? yani şunu demek istiyorum, ürünlerin ingredients bölümünde onlarca madde ismi yazıyor. bunlar stabilizator, koruyucu, emulgator ya da renklendirici olabilir; ama sen bunların ne olduğunu bilmediğin halde burada kalkıp " ama bu dondurmanın üstünde bu siyah noktalar yazmıyor." ya da "ama ben sadece dondurma yemek istiyorum." dersen ben olaya şüpheyle bakarım.

madem bu işin üzerine bu kadar düştünüz; size ne yapmanız gerektiğini söyleyeyim...
size yakın bir üniversitenin laboratuarına ya da akredite olmuş bir laboratuara ürünü götürün. yaklaşık 150-250 liralık bir bedelle ürününüz içindeki parçacıkları analiz ettirin. eğer sizin savunduğunuz gibi dondurmanın içinde olmaması(kodekse aykırı) gereken bir şey varsa rapor hazırlatın. daha sonra üretici firmayı tüketici hakları danışma merkezlerine elinizdeki raporla şikayet edin. ondan sonra her şey daha netleşecektir zaten.

laboratuar sonuçları sizin düşündüğünüz gibi çıkarsa; isterseniz analiz sonuçlarını bana da gönderin, tmmob gıda mühendisleri odası ile irtibata geçip sizin hakkınızı oradan da savunalım...

ilk başta söylediğim gibi; ama önce bu iddialarımızı kanıtlayalım, sonra yapacak o kadar şey var ki, bunu emin olun ben sizden daha çok isterim... : )

@rentts;

1. 32 değil, 33 yaşındayım
2. İnsan artığı hakaretinizi buradan yöneticilere şikayet ediyorum. Gereği yapılsın lütfen.

@deepfreeze
çok teşekkür ediyorum yol gösterdiğiniz için. ancak o kadar uğraşacak ne zamanım ne de oraya ayırabilecek o kadar param var. ama imkanım olsa uğraşırdım. en azından bundan sonra böyle bişi olunca izlememiz gereken yol hakkında bizi bilgilendirdiniz. tekrar teşekkür ederim.

ne oldu pğeki hocam, son durum nedir _

son durum bugün yine aradı adam ülkerden hatta 2 saat önce bugün öğleden sonra gelicez müsaitseniz falan dedi. ama numuneyi almamız gerekir kutuyu falan dedi. ben de ilk başta alamazsınız üniversiteye yolluycam tahlile falan diye fake attım elemana ama sonra deepfreeze in dediği gibi masraflı ve meşakkatli bir sürece şu an giremeyeceğim için iyi peki gelin alın dedim. gelcekler öğleden sonra. tarım bakanlığına yaptığım başvuruyu da online olarak kontrol ettim henüz bi gelişme yok onda da. son durum budur.

Ben böyle şeyleri (Yargılamayı ya da dalga geçmeyi) nedense sevmiyorum. Videosunu da izledim şimdi. O eğlenmiş mi bu videoyu yaparken? Galiba eğlenmiş. Üstelik onu orada benim için mi yapıyor? Ya da bana mı sunuyor? Hayır! Kendince bir şeyler yapmış. Çıkıp TV'de söyleseydi o zaman eleştirebilirdim. Şimdi ise kendince yapıyor onu orada. O zaman bana söz söylemek düşmüyor.

Ayrıca, Hadise'nin Eurovision performansı da izlediğim en kötü Eurovision performanslarından biriydi. Onu da belirteyim. Sıfır sesle bitti o şarkı.

evet bize sunuyor maalesef.

O zaman tamam. :)
Albüm yapsanız tutar. Sonuçta stüdyoda yeteri kadar oynanıyor seslerle. Hadise'nin sesini de gördük. Petek Dinçöz ve benzerleri de gayet de "söylüyorlar" şarkılarını. Deneyin.

yahu bu bildigin cocuk? bir de adiyla saniyla yayinlamislar. bilseydim asla tiklamazdim bu linke. hos degil bence.

gözlerini çok acaip belertiyor şansı yok

bu arada hadise bok gibiydi hakkaten

çok ayıp... kız çocuk daha belki özenmiş yapmış...
vallahi daha beter, korkunç sağır edesi iğrençlikte şarkı söyleyebiliyorum. sağır olursunuz ben yapsam... alay etmeyin yahu bende evde yalnızken söylüyorum şarkı izlemeyin o kadar kötüyse size göre

yapma bunu bize.

Para? Okey. Müzikalite? I-ıh.

@okuryazar

çocuk olunca bakılmıyor mu? o zaman çocuk film starlarını da izlemeyelim. ne "home alone" ne "big daddy" ne "sezercik" hiç birini izlemeyelim. üstüne üstlük şu sıralar atvde 7-8 yaşındaki kız çocuklarına yönelik şarkı yarışması mı ne var, milyonlara sunuluyor aktiviteleri?

algılayış meselesi. ben olaya hiç o gözle bakmamıştım.

birincisi bu video oraya cocugun rizasiyla mi konmus? ebeveynlerinin iradesiyle ve denetiminde bir filmde oynayan bir cocukla, belki evde eglenmek icin kendi kendine cektigi video bir sekilde internete dusen bir cocuk ayni kefede degil. kaldi ki bence, kucucuk cocuklarin atv'deki yarisma turu bir ortama sokulmasi da pek dogru degil ama ebeveyn takdiri orasi, bana laf dusmez.
ikincisi cocugun rizasiyla konsa bile cocuklar sonucta adi ustunde cocuk olduklari icin, hareketlerinin sonucunu degerlendirememe, kendini bilememe gibi ozellikleri haiz. yetiskin insanlarin cocuklarla (yani zihinsel ve bedensel gelisimini tamamlamamis insanlarla) bu sekilde alay etmesi yakisiksiz bence. o yaptigini bir yetiskin yapsa bile gulmem ben o ayri, orasi benim tuhafligim olabilir de, bir cocugu yetiskin kriterleriyle degerlendirip asagilamak bana dogru gelmiyor.

www.agaclar.net
forumda zararlılarla mücadele falan konularından bulabilirsiniz çözümünü. benim bir çiçeğimde de bu marul biti gibi şeylerden olmuştu. orda evde yapılabilen karışımlar da var. onlardan arap sabunu, sarmısak ve sıvıyağ içeren karışımı uyguladım. böcekler gitti. yalnız karışımın tam oranlarına bakın siteden. spreyle uygulamak gerekiyordu. ya da başka yolları da vardı.
diğer sorularınız için de bu sitede cevap var.

ee, organik tarımın zor tarafı da bu işte. adamlar boşuna basmıyor pestisitleri. maalesef ilaç kullanmak zorundasınız.

bunlar yaprak biti, en doğal düşmanlarıda karıncalar efendim. çok tatlı olurlar bunlar, bitkinin özsuyunu içtikleri için. karıncalarda afiyetle bunları bir güzel yiyor. ama sizin elinizde karınca olmadığı için sinek ilacı işinizi görür, hatta camsil bile köklerini kazır bunların. hatta bunlara hiç gerek yok elinizle ezin gitsinler :) hafif dokunmayla ölüyor hepsi.

Bunlar yaprak biti,bitkilerin özsuyunu emerler ve tamamen öldürebilirler bile. karıncalar bunların predatörü değil tersine kommensalist bir ilişkileri var, bunların saldıkları yapışkan sıvı karıncalar için iyi bir besinmiş o yüzden de karıncaların yuvalarında bile bunlardan besledikleri söyleniyor. Çok kıpırdayan şeyler değiller ama karıncalar bunları alıp başka yapraklara falan taşıyorlar. Predatörleri ise uğur böcekleri, şehirde size denk gelmesi nerdeyse imkansız ayrıca karıncalar uğur böceklerini de yiyorlar.

Bu çilekleri yemeyi planlıyorsanız çiçekçinin vereceği ilacı kullanmayın, çileği ne kadar yıkarsanız yıkayın çıkmayacak birşey olabilir ayrıca toprağa da karışacak.

Şöyle yapın; 1 litre suya 2 çorba kaşığı arapsabunu ve 1 çorba kaşığı zeytinyağı koyun çalkalayın. 2 diş de sarımsak koyabilirsiniz, birçok böceği uzak tutar ama sarımsak zorunlu değil. Püskürteçle yapraklarına püskürtün, yaprak altlarına özellikle dikkat edin oralara iyi saklanıyorlar. Haftada 2 kere tekrarlayın. Emin olun ilaç uygulamaktan daha zor değil. Yalnız şunlara dikkat edin; arapsabunu parfümlü gliserinli falan olmasın saf arapsabunu kullanın. Ve sarımsağı ezdikten sonra süzgeçten geçirip suyunu koyun yoksa o sarımsak parçaları püskürtecin deliklerini tıkar bir daha kullanılmaz hale gelir.

Bunu sormamışsınız ama çilekler toprağa değdiklerinde çürümeye başlarlar o yüzden bu bitkinin altına bozuk cdler kırıp yerleştirin.

5060 ve 6060 portlarının açılması gerekiyor.

valla bende muzdaripim bu sipru illetinden. port mort açmak fayda etmiyor ne yazık ki. program başlı başına bir fiyasko ve doğuş grubu bunun farkında değil. bulursanız bana da söyleyinde biz de izleyelim :)

@ocanal

bu portlar nasıl açılıyor

modeminin marka ve modelini söylersen yardımcı olabiliriz.

mesela benimki airties rt 205 ama nasıl açılır bilmem

www.portacma.net ile yönergeleri izleyerek açabilirsin.

bi de benimki uydu net. modemi de uydu net den hediye verdiler. çin malı bi modem. adı scientific atlanta epc2203. verdiğin sitenin listesinde bu modem yok.

Şöyle söyliyeyim o zaman herhangi bir modem seç, ona göre karşına çıkan yönergeleri izle, neler yapıyor öğren.

port açma modem arayüzünden oluyor,modem arayüzüne girince oralarda bir yerde post forwarding olacak ona gir biraz kurcala.

modem arayüzüne buradan girebilirsin: 192.168.1.1

eğer değiştirmediysen,

Kullanıcı adı: Admin
Şifre: Admin

olması muhtemel.