Windows 7 RC (Build 7100) 1 temmuzda kendisini kapatacak, 1 martta ise periyodik olarak kapanmalara başlayacakmış. Tarih elbette 2010

30 günlük rtm sürümleri var, fakat resmi dağıtımı bitti. bi yerden bulursanız, resmi w7 çıkana kadar key kullanmanız gerekir. boşta key kaldığını da sanmıyorum.

rtm 7600 kullanıyorum şuan

7600 rtm in ultimate corporate sürümü var. aktivasyon falan gerekmiyor. ben bunun 64 bitini yükledim çok stabil sayılır şekilde kullanıyorum. (1 sorunu var çünkü o da bios update yapmak istemediğim için kalacak öyle)
30 gün kullanabiliyorsunuz sonra aktive yapmak gerekiyor normallerde. corporate tarzı bir sürüm bulun derim.

bit.ly

gittigidiyor

ilk kitap o evet.

www.ilknokta.com

bunu gördünüz sanırım, evet eserin tamamı hayvan gibi

legal ama aşırı garbage entry girmişsiniz belki?
ya da birine ana bacı küfrettiniz de sorgusuz sualsiz entry'niz silinmeden uçuruldunuz?
modlog temiz zira gerçekten.

İlgin için sağol abi öncelikle.
Yok yahu abi 'aşırı garage' entry falan. Her şey tımtıkır yolundaydı, entryler falan da öyle.
Şimdi abi; ben normal hayatta dahi küfür kullanmayan biriyim ki, sözlükte tek bir küfürlü entry sahibi değildim. Kimseyle husumetim ve bundan kaynaklı ettiğim bir hakaret, küfür, sataşma cümlesi dahi yoktu. Gayet usturupluydu tüm entrilerim.
Yani hakikaten bu uçurulmaya bir sebep bulmaya çalışıyorum; ama bir türlü bulamıyoruz bir şey. Arkadaşlar da o kadar baktı, etti falan çıkmadı bir şey. Onlar, "oğlum bu işte bir yanlışlık var, araştır, sor mutlaka. yanlışlık kurbanı olma" demeselerdi sormayacaktım ama en sonunda bir araştırayım dedim.
Pişkinlik falan yaptığım yok, yanlış anlaşılmasın; cidden bilmiyorum neden uçurulduğumu. Yanlışlıkla uçurulduğuma inanıyorum açıkçası. Dilerim moderatör arkadaşlar da ilgi gösterip konuyu incelerler ve eğer düşündüğüm gibi bir yanlışlık söz konusuysa sözlüğe geri dönüşümün yolu açılır umarım.
Tekrar teşekkürler, saygılar.

bu tür ansız uçuşlar genellikle çift hesap sahibi olmaktan falan oluyor. öyle değilseniz mail ile iletişime geçebilirsiniz bence. diğer taraftan bkz abuse'undan falan da uçulabiliyor, o şekilde de oalbilir tabii. garbage entry diye bir şey yok ama o eskidendi.

Yok abi, hiçbiri de değil. Hangi adresle iletişime geçeyim?

(bkz: tinto brass)

ben de teleskopa sardım bu aralar.
hepsiburada ya girip seçeneklere bakabilirsiniz. teknik özellikleri de forumlarda bulmak mümkün.

teleskop, uzay, gökbilimleri falan deyince aklıma bi tek deckard geliyor, başka da bişey gelmiyor. bi ona sor sen en iyisi. :))

şimdi amaç uçak röntlemek ise, bilimsel bir teleskoba gerek yok. 1 milyar üstü teleskoplara bakmanıza hiç gerek yok.

alışveriş merkezlerinde falan bulunan teleskoplar var, misal; www.astronomia2008.w8w.pl bunlara da dürbün deniyor esasında. böyle bir teleskobu karaköy-eminönü civarında ~500 tl civarında bulabilirsiniz. çok gelişmiş bir şey olmasına gerek yok. alacağınız yere "dürbün niyetine kullanacağım" derseniz, ilgili mercekleri size söyler zaten.

ya da teleskop yerine direkt klasik dürbün alabilirsin. teleskoptan daha geniş bir açıyla röntlersiniz uçakları gemileri falan, ama bu sefer de istediğiniz kadar yakınlaştıramazsınız. çok profesyonel dürbünler var, onlarla yapabilirsiniz belki ama masraf sırf.

bence karaköy-eminönü civarına gidin ve oradan dürbün olarak adlandırılan teleskoplardan alın.

(google: spotting scope)
(wikipedia: aircraft spotting)

kadıköy alkım kitabevi'ni bi dene.

beyazıtdaki üniv kütüphanesi gördüğüm en büyük kütüphaneydi.bulamadığım bir çok kitabı orda buldum.

kitapyurdu.com

kadıköy alkım avrupa'nın en büyük kitap dükkanı diye bişiler duymuştum

Kadıköy alkım çok büyüktür ve yazar yazar raf ayırmışlar nerdeyse.aradağın herşeyi bulamayabilirsin onu söyliyim önceden.özellikle edebi metinlerde ayrıntıya çok girmemişler,bulamıycağın yazarlar var.ama başka tür yani edebiyat dışı kitap arıyosan oldukça zengin.(mesela o kadar ayrıntıya girmişlerki ezoterizim,dış politika iç poltika diye kirap rafları bile var.)Bir artı özelliği daha içinde oturup kitap okuycak ve birşeyler içebilecek yeride mevcut.

www.idefix.com
Yıllardır burayı kullanırım tek sakıncası aklınızda sadece 2 kitap almak varken girip 3-4 kitap alarak çıkmanız oluyor. dönem dönem şahane indirimlere de rastlamak mümkün ( özellikle kitap fuarı zamanında % 40+ olduguna sahit oldum)

"doğulu olduğu gerçeğini bir yana bırakıp.."

ben de bunu anlamıyorum. doğulu olunca ne oluyor ki? doğuda doğan bir insan batılı gibi davranamaz mı? illa doğulu gibi mi yaşaması lazım? doğulu gibi yaşamak ne demek ki hem? bırakın içinizden nasıl yaşamak geliyorsa öyle yaşayın.

doğusuyla, batısıyla, kuzeyiyle, güneyiyle dünya'da yaşıyoruz sonuçta. insan gibi yaşayın gerisi mühim değil. kime ne?

barış mançonun şarkısı vardı, hemşerim memleket nire, bu dünya benim memleket diye giderdi, karşı taraf anlamaz ısrarla sormaya devam ederdi.

nereli olduğunun nereden geldiğinin ne önemi var. önemli olan şu an ne olduğun, ne olmak istediğin. içinden geldiği gibi yaşa, gerisini salla gitsin. Kendini ne ve nasıl hissediyorsan o'sundur, gerisi yalan dolan.

nerede doğup büyüdüğünüz ve ailenizin nereli olduğu önemlidir, o kültürle yoğrulursunuz çünkü. reddetmek değil de üstüne inşaa edip kişiliğinizi biraz değiştirmeye çalışmışsınız sanki. o zaman siz şu anda olduğunuz kişisiniz, başkası değil.

Hayır ırk ile ilgili değil. Bir bakıma;

*Neden doğulu gibi yaşamak varken batılı gibi yaşamaya mağrum bırakılıyorum?

*Neden bir doğulu "batılı gibi yaşamanın nesi varmış ki?" derken bir batılı "doğulu gibi yaşamanın nesi varmış ki?" demiyor?

*Neden bir batılı doğulu gibi yaşamak zorunda kalmıyorken ben kalıyorum?

*Neden bir doğulu olarak batı hayatını keşfetmek, ona adapte olmak zorunda bırakılıyorum? Bunun bünye ve yaşam üzerindeki görünen ve gizli etkileri nelerdir?

Sorun batı yada doğu kültürlerinin mukayesi değil. Bir asya insanı olarak üstüme vazife olmayan bir Avrupa (batı) gömleğini neden giymeye çalışıyorum, bunu yaparken doğru mu yoksa yanlış mı yapıyorum, bunu yaparak başıma neler getiroyurum işin içine biraz da bilimselliği sokaraktan öğrenmek istiyorum.

cevap çok basit;
batı emperyalizmi (kültür, ekonomik ve dolayısıyla sosyal emperyalizminden bahsediyorum)
bunu yenebilmenin tek yolu da savaş, çatışma vs değil. bilimde teknolojide ilerlersen, atyorum erke dönergeci gibi bişeyi bulursan, ya da ne biliim uçan araba, uçan kaykay(back to the future=) adamlar senin köpeğin olur. kısaca bilgini satabilen bi pozisyona gelmen lazım ki o zaman batı seni yakalamak için uğraşsın.
kısaca "bilgisatar" olursa(k,n,nız) kuralları siz koyarsınız.

çünkü doğulu ve batılı kavramı türkiye'de, çağdaşlık ve geri kalmışlık noktalarıyla etiketlenmiş. doğu/batı kavramını aslında bir çok şeye vurabiliriz. türkiye gelişmekte olan ülkeler statüsünde ki bu kavram türkiyenin gelişmiş olmadığını gelişen bir yer olduğunu gösterir. haliyle içinde çok farklı iki kutup olduğu bariz. ve aynı tabir ''gelişmekte olan ülke'' ülkenin amacının gelişmekte olduğunu da ifade eder. dolasıyla amaç batılılaşmak olduğundan hepimizin bilinçaltına böyle bir kaide işlemiş. yani esasında tabirler bizi böyle yapan. ''batılılaşıp çağdaşlaşmak'' e doğu bu amacın dışında kalıyor. /tabirlere göre/. birde bu olaya dünya ekseninde bakmak lazım. peki bizim batılılaşmaktan kastettiğimiz batı da da böyle işler var mı? yorumlayabilecek kadar bilgi sahibi olsaydım keşke. amerika da doğu yakası batı yakası, kuzey yakası güney yakası arasında türkiye de ki gibi doğu batı kavram farklılığı var mı? hata bizde öncelikle kendi kendimizi başkalaştırıyoruz ki, memleketçilik anlayışından çıkıyor bunlarda.

ne kadar doğudan bahsediyosunuz bilmiyorum ama batı kültürüyle yaşamak sanırım size gerip gelen ki buda gayet normal.ama düz adam gibi söyleyem "mühür kimdeyse süleyman odur." doğulu olarak yaşamayı tercih ederseniz "modern" yada "global dünyada yer bulamazsınız"
mesela sanırım malezyada halk yerel kıyafetlerini giymek zorunda böylece kültürlerini muhafaza edeceklerine inanıyorlar v.s.
eğer belirli standartları yakalamak istiyosanız buna uymak zorundasınız ve ancak siz uymasanızda git gidede sizin kültürünüz benim kültürüm hızla yok oluyor.

Ben hemen cevap veriyorum.

Şimdi benim anne tarafı urfalı, çeşitli zorluklar vs., baba tarafı da modern adanalı insanlar, anne tarafında kürtlük varyani bir yanım kürt, bir yanım türk. Baba tarafında babaannem zaza. Ve ben bodrumda doğup bodrumda 14 sene kaldım. Sonra lise 1-2 izmirde geçti. Lise 3-4 ise ankara'da geçti. Şimdi üniversiteye adana'ya gidiyorum inşaat mühendisliği okumaya.

Ben kimim peki söyliym mi? Ben "kısmen" doğu tarafından gelen modern bir batılıyım. Böyle desem daah doğru. Ama kesinlikle atalarımı yadırgamama, insanları türkmüş kürtmüş ingilizmiş ayırt etmem insan insandır. Türklerden 2 tane hanzo tecavüze kalkıştı diye bütün türker tecavüzcü olamaz, kürtlerden birkaçı pkk üyesi diye bütün kürtler de pkk'lı sayılmaz. Bu işler böyle. İşte ben bu ayrımları yapmayan, kendiyle barışık, (çeşitli özellikler vs. vs.) olan bir insanım.

Ha doğuda doğdu isen veya ataların oradaysa bunu kesinlikle yadırgamaman gerekir bunu belirtmem lazım. Çünkü insan isterse gecekonduda doğğmuş olsun isterse koskoca saraylarda villalarda doğmuş olsun insan sonuçta. Bunu kesinlikle bir yana bırakmaman lazım (ki durum böyle veya bunun gibiyse.)

Çünkü görüyoruz bak zenginler yapacak bir şey kalmıyor diye genç kızların kafalarını koparıyorlar, gecekonduda doğan insanlar öğretmen oluyorlar.

Kısaca ne olduğunu kısa bir hayat hikayeni bir kağıda yaz. Ben öyle yaptım. Gayet de mutluyum bak =)

teknoloji kimdeyse lider odur. bir zamanların arap dünyasını ve üstünlüğünü hatırlayınız.. ayrıca yakında japonlar gibi yaşamayacağımızı kim söyledi?
bence çok takıyorsunuz :)

çok rahat söyleyibilirimki olayın direkt teknolojiyle bir alakası yoktur. önemli olan rasyonel düşünebilmeniz kendi aklınıza mantığınıza güvenmeniz kararları buna göre almanızdır. eskiden doğu medeniyetlerinin önde olması da bundan dolayıydı daha açık fikirli herşeyin tartışılabildiği bir ortam varken doğu da batı karanlık çağı yaşıyordu bağnazlık alıp gitmişti. şimdi gerçekten batılı gibi düşünüp düşünmediğinizi sorgulamalısınız önce. yani nazar a cinlere fallara rüyalara hacılara hocalara devletin bireyden önde olduğuna vs nasıl yaklaşıyorsunuz gibi.

batılı olmanın çağdaşlıkla eşlendirilmesinin sebebi rönesans sonrası ortaya çıkan humanism akımıdır. dubai, kuveyt gibi ülkelerin modern olmalarına rağmen, uygar olmama sebebi de bu kültürlerin humanismi içselleştirememesidir zaten. uygarlığın birçok göstergesi var, en basitinden kadın erkek eşitliği, bilime değer verme gibi. uygar ülkelerin çoğunluğu batılı ülkeler olduğu için, Atatürk sağolsun Türkiye kendine bu ülkeleri örnek almış. bir yanda da doğulu geçmişimiz var. iyi birçok yanıyla beraber.

sen eğer bu iki farklı kültürün iyi yanlarını birleştirebilirsen kendinde ne mutlu sana. ama neden doğulu gibi yaşamak varken batılı gömleğini giymeye mahkum ediliyorum sorusu bence biraz yanlış. çünkü kim ne derse desin, insana insan olduğu için değer veren bir sosyal toplum anlayışına ihtiyacımız var tüm insanlık olarak. eve ekmek getirsin diye dünyaya getirilen bir çocuk ile sevileceği için dünyaya getirilen çocukların oluşturduğu toplumlar arasında büyük farklar var. ya da arap ülkelerinde ve iç ve doğu anadoluda kadınlar eğitime ve iş hayatına katılamıyor, hatta topluma katılamıyor. beyin gücünün yarısını kaybeden bir toplum nereye gidebilir? ya da aile içi ya da dışı şiddetin normal karşılandığı bir toplum nereye gidebilir? doğulu olmanın iyi yanlarını, misafirperverliği, zorda kalınca yardıma ihtiyacı olanlara yardım etmeyi hiçbir zaman elden bırakmamak lazım ama varmamız gereken yer insana insan olduğu için değer veren, doğaya ve bilime saygı duyan bir dünya algısıdır.

4.2.2.5 sorun yok.

biri bana engellemiş halinin screenshot'ını gönderebilir mi? çeşitli sebeplerden ötürü DNS'i otomatik yapamam. Haliyle engelli halini göremiyorum. Bunun ve de Last.FM'in screenshot'ı lazım.

bir de yeni soru sormayayım, şimdi her iki siteyi de engelleyen TTNet mi? yoksa Cumhuriyet Başsavcılığı mı?

başlat > çalıştır > cmd |enter| > ipconfig /flushdns
yaparsan belki dnsleri gunceller, boylelikle opendns aktif olur ve hizli acilir. su an ben de boyle, sen de yavas aciyorsa dns'i guncellemediginden olabilir

her iki siteye de girebiliyorum dns ayarı olmaksızın. neler oluyor?

ievan polkka

ikinci kez soruluyor ayrıca bugün bu.

edit: o ilk soran da sendin galiba, herkes mi fransızcay benzetiyo bu şarkıyı ulan. fince bu. finlilerin bi türküsü.

yk bu değil bunu biliyorum.tşkkrler yanıtın için.hatta zinedine zidane nin futbola vedası için bi klip yaplmştı onda da çalıodu o video yu blablrssem linki eklicem

allah aşkına şu kelimeleri blablrssem şeklinde yazmayın. harf başına fatura kesmiyoruz burada.

viyana'ya okumaya gidiyorsun, uğraştığın şeylere bak.

tek bir şişe götürmene bir şey demeyebilirler. ama 10lu paket anadolu, ıııh.

bi sise rakıdan bisi olmaz da cokca sigara goturemezsın sanırım. 1-2 karton max.

sigarada limit -2007 senesinde- 2 karton sigaraydı.
alkolde limit hacim hesabı oluyo. alkolle ilgim yok ama hatırladığım kadarıyla 1 ya da 2 büyük rakı bu limitler dahilindeydi. tabii bunlar duty freeden alacağın durumda. diğer durumları bilmiyorum...

deckarda katılmakla beraber; okuluna veya çevre okullara gelecek türk öğrencilerin mail adreslerini hatır minnet alabilirsen, sigara içmeyenlerden sigara getirmesini rica eder, onlardan alabilirsin... tabi esas sorun mail adreslerine erişebilmekte... :) bol şans ;)

yurtdışına çıkarken havaalanından alacaksan eğer sigaranı, maksimum 6 karton alabiliyosun. eğer türkiyeden alacaksan bi valizini sigaraya ayır kontrol etmiyolar bile ülkeye girerken. yeni rakıyı da bavulunun içine koy götür. viyana'da çok türk var muhakkak yeni rakı bulursun orda dert etme. avrupada sigara çok pahalı sen sigaraya çözüm bul.

defalarca viyanaya gitmiş biri olarak, korkma zulanı sağlam yap derim.
en son cigara 4,5 euro idi, marlboro.
havalanında bir kere yakalandım ondada kuş gribi vardı, türkiyeden gelenlerin bavullara özel bakıyorlardı, onun haricinde onlarca kez zula götürdüm bir şey olmadı, kimse bakmaz etmez, tipin çok kayık değilse, kapıdan geçerken heycanlanmazsan bişi olmaz, he yakalansan ne oluyor ? sigaraların hepsini alıyorlar o kadar, zaten öğrenciyim falan dedin mi acıyorlar:) bu riske de değer.

havaalanında belli limiti var satışların, sen önceden bavula zula yap, içkide ise bir bavul dolusu olmazsa bişi olmaz. bence korkma götür hepsinden bol bol.

bu arada geçmiş olsun, zor günler seni bekliyor.

arkadasim mercury market te ki oldukca yaygin viyanada (22. bezirkte donaufelder caddesi uzerindeki) raki satiliyor . ama sigara konusunda zulani yapda gel ... Ayrica istedigin icki mevcut sigarada bulunuyor ...

gümrükcüler taviz verirler bu konuda yakalanirsan. marlboro falan icseydin 10 un 2 sini alir devam et derlerdi. ama anadolu icmezler herhalde. durumu aciklarsan %99 yol verirler.

her markanın fiyatları farklı, 50 ile 100 arasındadır ortalama bir lens. Oasys tavsiye ederim. Hijyene dikkat edin yeter.

temiz tut her gün solisyonunu değiştir,daha uzun süre kullanırsın.
ben bi zararını görmedim ama dikkat et diyeceğim şey hafif rüzgarlı havalarda toz zerreciklerinden gözünü koru.

teşekkürler peki futbol oynarken felan sorun olur mu bi de batma felan :)

Bikaç gün alışma aşaması derler ama hissetmemiştim bile ben. Hiçbir şey olmaz futbol vs, rahatlıkla kullanabilirsin. Batma arasıra olur özellikle uzun senelerdir kullanıyorsan, alerjiden olabilir vs. Gözyaşı damlaları var, onlardan alıp kullanırsın öyle bir durumda. Hatta düzenli kullansan çok daha iyi olur da üşeniyor insan.

futbol oynarken kafa topuna çıkmadıkça sorun olmuyor. ama denize girmeyin, yoksa tatilinizin son 6 gününü gözlüksüz, lenssiz, 4 derece miyopla geçirebilirsiniz :/ başıma geldi oradan biliyorum.

ilk taktığında falan batar biraz gözünden yaşlar gelir ama alışırsın. futbol oynarken bir şey olmaz oynayabilirsin ama lens'i düşeni de görmedim değil. ama mesela alex bile lensle çıkıyor maçlara bir problem olmaz.

4 senedir lens kullanan biri olarak sana vereceğim ilk tavsiye lenslerinin temizliğine dikkat etmendir. lenslerini her gece yatarken çıkartmayı unutma. ellerini sıkıca yıka, lensleri ovalamaya çalış üşenmiyorsan. lensin türü ne olursa olsun 30 gün kalan da olsa, 1 sene kalan da olsa sen yine de lenslerini her gün çıkart. lens iltihap yapmaya çok meyilli bir göz aparatı. eğer devamlı takarsan 2-3 seneye göz kapaklarının içinde garip kabarcıklar belirecek, üzüleceksin.

bunun yanında gözlüğünü uzak bir yere giderken yanından hiç eksik etme. lens takma çıkarma konusunu kafaya takma maksimum bir haftada alışırsın. lensle denize girmeni tavsiye etmem, düşmüyor ama tuz yüzünden gözün berbat yanıyor ve lense zarar verebiliyor. bunun yanında lensi ters takmamaya dikkat et çünkü göze berbat zarar veriyor. zaten ters taktığını göze batmasından anlarsın. lens göze batıyorsa fazla inat edip ovalamadan çıkart, ters döndürüp yeniden tak.

benim tavsiyelerim bu kadar :)

acuve oasys kullanıyorum. diğerlerine göre pahalı ancak ör olarak aylık focus 1 ayı geçince yırtılırken oasys lerin tek çiftini 4 ay kullanıp da yırtılmadığını hatta yenisini takınca farkın olmadığını hatırlıyorum. parasını çıkarır yani.
yalnız geceleri değil, birkaç saatliğine uyuyacaksanız bile çıkarın. çünkü uyandığınızda gözünüz kızarmış bir hal alıyor. hoş olmuyor.

hubblesite.org
hubblesite.org

hubblesite.org

yine hubble'dan:

Jets

Narrow, high-energy streams of gas and other particles generally ejected in two opposite directions from some central source. Jets appear to originate in the vicinity of an extremely dense object, such as a black hole, pulsar, or protostar, with a surrounding accretion disk. These jets are thought to be perpendicular to the plane of the accretion disk.

Carina Bulutsusu doğru cevap.

"over the roon, we've got the moon"

çok mu islamik oldu? :/

yıkılma öyle
haydi kalk ayağa
yürü güneşe

bunun ingilizcesi :)

kaleiçine git derim ben. temmuz sonunda benzer bir durum yaşadım. kaleiçine gitmeye karar verdik. girdik fakat çıkamadık. o derece güzel bir yer.

piyazcı mustafa'da şiş köfte ve piyaz
zamora'da börek ve çay

denize gir.

piyazcı mustafa da bi de kabak tatlısı ye. kesın ye.

Dedeman otelin karşısında bi kafe vardı, ismi bilmemne bistro idi sanırım. Çok hoş bir ortamı ve güzel içecekleri var.Kahve için bir öneri olabilir belki

ilk gün gitmezsen çok şey kaçırırsın.

okula git, ders kaydı bok püsür onları hallet.. sonra yaklaşık 2 hafta sonra oturmaya başlar bişiler.. o arada 1-2 kere de gidersin işte..

belki duymak istediğin cevap bu değil ama, ilk hafta hatta ilk gün gitmek her zaman iyidir. hocaların ilk hafta dediklerini kaçırmamak lazım. hatta bazıları aklına bile yazabilir, ilk hafta gelmemişti dimi bu? diye düşünebilir kendi kendine. var öyleleri. ayrıca ekle-sil döneminden faydalanmak için de hangi ders iyiymiş hangisi kötüymüş onu bilmek gerek ki istemediğini değiştiresin.

lisedeki gibi ilk hafta ders yapmazlar olayını üniversiteye başladığımdan beri hiç görmedim. koşturur gibi ders yapılan bir bölümdeysen, tanımadığın insanlardan ders notu isteme olayı pek hoş olmayabilir samimi olmadan. bunları dikkate almakta fayda var.

diğer üniversiteleri bilmiyorum ama odtü ilk günden derse başlar biz sike sike gideriz ilk günden

okula gitmedeki baremin dersleri kaçırmamak olsun. ilk hafta gidersem çöm olurum. ikinci hafta gidersem hede hodo salla. ders ne zaman başlarsa (işlenmeye) o zaman git. genelde de ekle sil ile başlar dersler. bazen ondan biraz sonra. bunun yanı sıra eğer birinci sınıfsan, insanlarla tanışmak için bu tür fırsatları da kaçırmamanı öneririm. -birinci sınıf olacağını taban alarak- eğer şu sıralar tanışmazsan sınıftakilerle ilerde de arka sıralarda oturan ve sınavdan önce ön sıra kızlarıyla bi şekilde muhattap olma zorluğu çeken biri olma olasılığın yüksek.

okulun ilk günü 2 saat boyunca 200 kişilik sınıfta harıl harıl osmanlıca işlendiğini bilirim. evet 1. sınıfta. o derse gelmeyenlerin de 4 sene boyunca osmanlıca'da problemli olduğu gözlemlenmiştir.

amele gibi gitmek istemiyorum ayaklarını geçelim. ders varsa gideceksin. asıl lisede gitmeyecektiniz o derslere. üniversite yan gelip yatma yeri değildir (mahmut hoca mode on). ilerleyen yıllarda "eğer sırf diploma almak için gitmiyorsanız" dersleri kaçırmamak için elinizden geleni yapacaksınız emin olun.

edit: zaten ilerleyen zamanlarda çok kaçmak isteyeceksiniz bir de. şimdiden devamsızlık yapmayın. bazı hocalar takar devamsızlığa. bi de dersin ağırlığına göre falan gidip gitmeme kararı alırsınız yakında. bunlar için ilk derslere gidip hocaların nabzını dinlemek şart.

özellikle ilk sene ilk gün o havayı solumakta sayısız faydalar vardır :)

ilk gün fena ortam yapılır. hatta şuan selamlaşmaktan utanan bazı insanların muhtemelen içip de "merhaba ben osman, skydiving'den hoşlanırım" demişlikleri bile vardı. zevkli olur yani.

Hangi okuldasın bilmiyorum ama Bilkent'te ilk günden başlardı dersler, hatta ilk derse ödev yapıp getirmen bile gerekirdi bazen. Yani dersler okul başlamadan başlardı.

ilk günden gidilmelidir. kesinlikle avantajlarla doludur ilk günden okula gitmek. ha, bu avantajlar okuluna göre değişir. ama lakin ki avantajdır en nihayetinde.

esas amele gibi gitmek dediğin ilk günden sonra gittiğinde olur. düşünsene millet tanışmış birbiriyle, herkes ikili üçlü gruplar olmuş, muhabbet ediyolar. sen tek başınasın, hangi gruba kaynak olsam diye bakıncaksın, daha kötü. oha çok abarttım, ama git sen ilk gün. herkesin ilk gün anıları vardır, arada bir muhabbeti açılır konuşulur, sen de yaşamamış olma.

Ben kendi adıma başını kaçırdığım dersleri çok zor topluyorum ve belli başlı üniversitelerden birinden okuyorsan ders başlar ilk gün.

son siniftayim, 4 senedir kayitlarin basladigi ilk gun giderim okula sabah 8 gibi. hem okulu sevdigimden, hem de bi isi yapiyosam en duzgun sekilde yapmak istedigimden. lisede degilsin artik. universite hayati benzemez oyle hic bi seye.

"açıldığı gün amele gibi gitmek" ne demektir bi kere?

ekle-sil döneminde okula gidip sabahtan akşama kadar ekle-sil yapılmıyo. dersleribeğenip beğenmeyeceğine(?) göre hangi derse devam edip hangisine etmeyeceğine karar veriyosun o dönem.

ayrıca sınıf ahalisinin en karışık olduğu zamandır ilk hafta. insanları tanırsın, kimler kafana uygun, kimlerin kumaşı sağlam, kimlerin sütü bozuk onlarla ilgili intibalar edinirsin...

ama boşver. sen takıl 1-2 hafta daha. gitmene gerek yok... gittiğinde hazır herkes gruplarını oluşturmuş olur. hocalar işin inceliklerini paylaşmış olur, herkes okulu babalarının çiftliği gibi görmeye başlamışken sen okula yabancılık çekersin. sorun olmaz bence. hem (bkz: üniversitede kızlar teklif ediyomuş)...

bu konuda bir şey bilmem ama cevap kuzey yıldızı olsa gerek.

ufak çapta kavram karmaşası yaşamışsın :)

insanoğlunun Dünya'da kullandığı ilk yön duygusu muhtemelen Güneş ile ilgilidir. zamanla doğu/batı, kuzey/güney yönlendirmeleri yapıldıktan sonra işler yoluna girmiştir. pusula keşfedilmeden önce yapabilecekleri çok fazla bir şey yoktu. zaten pusulanın tarihi bir hayli eskiye dayanıyor.

galaktik koordinat sistemi tamamen uzayla alakalı. Güneş'in, galaksi merkezi ile aynı hizada gözükmesinden yola çıkılarak geliştirilmiş. izdüşümsel bir sistem olarak düşünme bence. bi de genel olarak galaktik koordinat sistemi başlı başına karman çorman bir sistemdir zaten :)

evet var. gg olabileceğinden şüphe ettiğiniz entry'leri girmeyin.

edit: hayırlısı olsun, çaylak olmuşsunuz...

çaylak olmuşsun:/ sabırtaşı olsan gözünün yaşına bakılmazdı ama oradan kurtardın yani..

dışarıya açtım soruyu. dışarıdan üyelik alıp gelebilir böylece.

hiç çaylak olmadan 2 gg de uçtum.

1 tane gge ile bile uçulabilir. göte ne kadar gireceği önemli burada :/

başbakana ana avrat söversen tek gg olur ama anında uçarsın.

adı sanı duyulmamış ve saçı olmayan bir sanatçıya keltoş dersin, entry'in silinir, çaylak bile olmazsın.

gg'nin de derecesi var. ben de bir kargo şirketine "salak kargo şirketi" dedim silindi. peltek bir şarkıcıya peltek dedim silindi. düğününde düğün pastasının ilk lokmasını eşine yedirmeyip kendi yiyen bir adama odun dedim o da silindi. ama daha hiç çaylak bile olmadım çok şükür.

gglerden oldukça uzak durmaya çalışılmalı ya da emin olmadığınız bi entryi girerken gerekli yerlere götümüze girebilir mi diye fikir alınmalı. yoksa zamanında benim gibi kezmana hakkında gerçekleri bile yazarsanız çaylak yapılmadan uçmamanız için bi neden yok. ne koymuştu, elinden oyuncağı alınan çocuk gibi. neyse sonra tekrar döndük yuvaya tabi:)

gg var gg var kesinlikle, bir yazarın kişisel bilgilerinde gg var diye niye uçmamış demek çok doğru değil. mesela benim 3 gg'm var, 2'si yazdığım zaman da gg kapsamında değildi şu an da değil, arada bir gg kapsamına alındı o sırada silindi (tc vatandaşı olmayan ve türkiye'de yaşamayan kişilere yönelik şeylerdi), üçüncüsünün ise gg kapsamına girmediğini düşünüyorum hala.

sabırtaşlarının daha kolay uçmasına gelince, zaten tüm yazarları başta eleme yapmadan alıp sonra elemeye tabi tutmak olayın ana fikriydi bildiğim kadarıyla. miğferdibi ve klonların saldırısı'nda da böyle yapılmıştı. ayrıca 10.000 tanıma 10 gg ile 100 tanımda 10 gg aynı muameleyi görmüyordur herhalde.

kısa bi dönem admin'dim o grupta. o kısacık dönemde bile hayvanlar gibi bi yığılma vardı. hele ki robin 3-4 gün taleplerle ilgilenmemişse, düşünemiyorum yığılmanın halini.

İnaktiflik değildir, muhtemelen Ulaş Apak bakıyordu gruba. Şu sıralarda giremiyodur Facebook'a ya da www.eksiduyuru.com bölümünden kaydını yapmamışsındır?

(git: 87759) sözlükten mesaj da attım. ona bakarsın;)

evet..ben de onay gelmesini beklyorum hala.2 hafta olmuştur

@synick sadece yazar olmak yeterliymiş..

robin bu aralar yoğun olduğu için ilgilenememiş. kendisine bi mesaj atarsan sorun çözülür büyük ihtimalle..

robin'in başını yaktım galiba ama :)

klişe bi cevap olacak ama;

www.imdb.com bunlardan biri aradığınız şarkı. fizy'den youtube'dan falan tek tek bakın hangisi diye.

tip of day: mondo bongo değil.

Charles Wright & The Watts 103rd Street Rhythm Band - Express Yourself



filmi izlemedim, sahneyi bilmiyorum. ama arşivimde Mr and Mrs Smith Soundtrack olarak böle bi şarkı var. belki budur :)

plain white t's - hey there delilah ilk aklıma geleni yazdım:)

poisonblack - soul in flames (semi acoustic live)
on thorns i lay - the k song
lacuna coil - falling
eternal tears of sorrow - the river flows frozen (accoustic reprise)

en doğrusu ilki sanırım...

e tabi ki
haggard - awaking the centuries

joe satriani - tears in the rain
in flames - whoracle
marty friedman - tears of an angel

bu yazılanları bilmiyorum da marooned geldi benim aklıma.

classical gas.

ben de pink floyd - atom heart mother suite diyeyim ucundan azcık söz olması kabulünse de echoes da olur

dissection - into infinite obscurity

sebastien tellier - la ritournelle

Crustation - Flame (enstürmantal versiyonu tabiki)
Kafabindünya- Binlerce Özür

orphaned land - the calm before the flood

rock demişsin
queen-we are the champions
metallica-mama said
metallica-nothing else matters
bon jovi-hallelujah

yalanın önde gidenidir.

en basit donatılarda ses kaydedicisine gir. şarkıyı aç. efektlerden ters çevir. dinle.

bazısı gerçek bazısı değil.

pink floyd'un bi şarkısında vardı. onda zaten adamlar çalıp ters kaydetmiş de öyle eklemiş şarkıya.

led zeppelin'in stairway to heaven'ında şüpheliyim. hani bariz bi şekilde adamlar backmasking yapmış ama şartlandığımdan dolayı mı öyle dinliyorum bilemedim.

geri kalanları hayal gücü.

şuradan dinleyebilirsin: jeffmilner.com

yukarıdaki site için (jeffmilner.com)
fire on high
revolution 9
nature trail to hell
empty spaces
my name is
i'm so tired
stairway to heaven
da bilinçli yapılmış backmasking'ler

Led zeppelin dahil alakası yok bence. bazı kelimeler hiç tutmuyor.Hele hotel california tam uydurma...

50 sene sonra obezite tavan yapacak. bütün işlenmiş gıdalar fda tarafından şişmanlattığı ve hastalığa neden olduğu gerekçesiyle yasaklanacak.

150 sene içinde olacaklar:

iklim değiştikçe ve doğa zarar gördükçe türler azalacak, doğanın dengesi tamamen bozulacak. gelişen teknolojiyle doğru orantılı olaran artan enerji ihtiyacı en önemli gündem maddelerinden biri olacak. doğalgaz ve petrol gibi fosil yakıtlar ortadan kalktıkça enerjiye duyulan ihtiyaç gittikçe artacak, ancak güneş, elektrik ve rüzgar enerjisi daha fazla geliştirilemezse etraf otomobil çöplüğüne dönecek ve kışları gerçekten çok üşüyeceğiz. ancak üşümeden önce de son kalan doğalgazı satanları zengin edeceğiz. belki onlar bu kaynaklarla yeni enerji kaynakları bulacaklar, eğer bulamazlarsa da gelişmiş bir uygarlığın elindeki teknolojiyi enerji olmadığı için kullanamayan çaresiz temsilcileri haline geleceğiz. iklim değiştikçe ve doğal kaynaklar kimi yerde artıp kimi yerde azaldıkça su ve tarım ürünleri için savaşlar çıkacak. insan nüfusu artmaya devam edecek, güçlü ülkeler iyi yaşam seviyelerini korumak için güçsüz olanlara saldırıp onların elindeki kaynakları (verimli toprak, su) alacaklar, ele geçirilen sömürgelerin halkı açlığa ve ölüme mahkum bırakılacak. genetik bilimi iyice gelişecek, kanser gibi zor hastalıklara çözümler bulunacak. tabii bundan sadece gelişmiş ülkelerde yaşayanlar yararlanacaklar.

rusya ve çin dünya çapında en önemli güçler olacaklar. çin insan gücüyle, rusya da kısa ve orta vadede zengin doğal kaynakları sayesinde dünyada iyice söz sahibi olacak.

2012'de olmezsek,
- 100 yil icinde iklimler farklilasir, atmosfer ve kara/su dagilimlari degisir, insanlar goc etmeye baslar
- 200 yil icinde dunyada savas cikar, bircok insan aya yerlesmistir o sirada, diger gezegenlere de yerlesme planlari baslamistir
- 500 yil icinde dunyada yiyecek kitligi yasaniyordur, dunyada insan dagilimi ve yogunlugu azalmistir, belli bolgelerde devasa cam kubbeler icinde teknolojik sehirler kurulmaya baslanmistir
- 1000 yil icinde ucan arabalar yayginlasmistir ve yakin gezegenlerdeki yerlesim bolgelerine yolculuklar yapilabiliyordur, yasam olan gezegenler kesfedilmistir
- 5000 yil icinde uzak gezegenlere yerlesmeye baslamis oluruz, evrenin bircok yeri kesfedilmis olur, dunyanin nufusu azalmistir, kapali sehir sistemleri disinda kalan vahsi insan irklari vardir, dunyanin cogu yeri collesmistir.
- 10.000 yil icinde yeni dunyaya gidilebilmistir, isik hizina yakin uzay araclari vardir.
- 100.000 yil icinde gezegenler arasi uzay yolculuklari vardir artik, isinlanma icat edilmistir, insanin yaslanmasi yavaslatilmistir ve hastalik yoktur.
- 500.000 yil sonra isik hizi asilabiliyordur, hyperspace kesfedilmistir.
- 1.000.000 yil sonra iste bildigin star wars, battle star galactica...
- 1.000.000.000 yil sonra evrenin her yeri kesfedilmistir, zavalli dunyamiz yok olmaya baslamistir o sirada, yeni irklar vardir, insan irki degismistir tamamen
- 6.000.000.000 yil sonra gunes sistemi yok olur, samanyolu yamulmustur heralde, oyle bilgi duseyim dedim.
- 100.000.000.000 yil sonra cok boyutlu algisal zaman yolculuklari yapilabiliyordur, bildigimiz insan irkinin soyu tukenmektedir, ondan turemis farkli irklar vardir
- 1 trilyon yil sonra uzay ve zaman kavrami farklidir, algimizin otesinde bir evren degisimi oluyordur,
- 1 undesilyon yil sonra, farkli evrenlere ve farkli zamanlar icice gecmeye baslamistir, canlilar yoktur o sirada, bilmedigimiz enerjiler sevisiyordur birbiriyle..
- 1 sentilyon yila yakin hersey yok olur, butun evrenler ve zamanlar, dusunup dusunemedigimiz hersey, hiclik..

o sirada gozumu acarim ve hersey yeniden baslar..

max 50 sene sonra "sirozdan öleceğim"

dünya üzerindeki paylaşım kavgası ve bunun getirisi olan, nükleer ve biyolojik silahlar ile birlikte maks. 20 yil. sonrasi düzlük.. haydi bismillah..

50 milyon yıl sonra tarih dersleri çok zor olur.

ben uzay çağını merakla bekliyorum. dünyalıların dünyalı olduklarını fark ettikleri zamanlar... nene gel atmosfere çıkalım diyen torunlarıma yiee bi durun alla aşkına demek istiyorum. :)

En geç 100 yıla barbarlığa düşeriz. Bildiğimiz anlamıyla medeniyet izole edilmiş ve nükleer güçle kendilerini devam ettirmeye çalışan şehir devletlerinin hakimiyetinde olur, dünyanın geri kalanı taşla okla mızrakla mağaralarda yaşar. Nükleer santrallerin eskimesi sonucunda şehirler birer birer barbarların eline düşerken "medeni insan"ın yapabileceği tek şey seyretmek olur. 500 yıla yeni bir dünya kurulur, ama çok daha az nüfusla ve çok zor yaşam şartlarıyla.

madem zaman sınırlaması yok, o zaman şu linkleri verip kaçayım ben;

en.wikipedia.org
en.wikipedia.org
en.wikipedia.org

alakalı olarak;

www.redcolony.com
www.marsdrive.com
www.nexialquest.com
www.worlddreambank.org

bir büyük savaş daha bekliyorum ben, doğu-batı ya da kuzey-güney istikametinde, bilemedim tam olarak.
papalığın ortadan kaldırılmasını da bekliyorum, milletler birliğinin (?) çok fazla ayağına dolandı çünki.
tüm suların kirlenmesini de bekliyorum, ki zaten kirlendi sayılır.
salgın ve diğer hastalıklardan daha fazla insan ölecek bir de (kanser mesela).
teknolojinin de anamızı ağlatacağını söyleyebilirim, hiç özelimiz kalmayacak.
devletler daha okkalı yalanlar atacak.
hiç bir yiyecek doğal olmayacak.

gelecek 100-150 sene içinde önemli şeylerin olacağını düşünmüyorum ben. aya çıkıldıktan sonraki gelişmelere bakarsak, ki önemli bişey yok, uzaya gideriz koloni kurarız vs gibi fikirler 1000 seneleri bulur bence, dünya genel olarak kendi dertleriyle uğraşacak gibi görünüyor. doğal kaynakların azalması, küresel ısınma vs günümüze göre daha çok kendini hissettirir heralde. bunların mücadelesi falan, pff sıkıcı yani.

ama dünya 20.000 sene dayanırsa, işte o zamanı görmeyi çok isterdim.asıl heyecan o zaman başlar heralde.

çok ileri gelecek olmaz,düzlük olur kobretti'nin dediği gibi.20 yıl değil de daha çok tabi.bunun nedeni savaşlar olabilir,iklim olabilir,kuyruklu yıldız olabilir,matrix-battlestar galactica-terminator gibi yapay zekanın ebemize düz gitmesi olabilir ama çok büyük ihtimal olur bence.
daha kısa gelecekte insan hayvanının çalışma sistemi tamamen anlaşılarak hayatın boku çıkacak.Diriltme-klonlama (ki bence şu anda gizli olsa da olma ihtimali çok yüksek) yaygınlaşacak,boku çıkacak.Elektronik organikle karışacak.İnsan beyninin karmaşık düşünce/yetenek kapasitesiyle elektroniğin yüksek işlem kapasitesi birleştirelerek çılgın yapay zekalar yaratılacak.
İnsanın beyninin çok daha büyük kısmını kullanması sağlanacak,kim bilir ne 'heroes'lar olacak.Vücuda implantasyonlar ile yetenekler ve bilgiler yüklenebilecek.
Bu ortaya çıkan yüksek becerilerin kontrolü çok zor olacak,anarşi ve kaos olacak.
derim ben :P
Çok oyun-dizi-film kompilasyonu oldu ama mantıklı şeyler bence.

belki de öyle bir felaket olur ki tüm medeniyet yok olur. sadece şu an aç susuz bile direnebilen fakir toplumlar kalır. medeniyet unutulur. mad max kibin.

Hepimiz öleceğiz.

50 sene içinde banka memuru diye bişe kalmaz. yani ben bugün hiç ihtiyaç duymuyorum. para yatırma çekme için bankamatik, işlemler için internet kullanıyorum. kredi için yüzyüze görüşme zaten yok artık. çekle mekle de nadiren işim oluyor ki 50 seneye kadar çek de demode olur. yerine elektronik bişe çıkar. yani şu teknolojiyle arası iyi olmayan nesil olmasa, banka memurları bugün bile kaldırılabilir. ama önce o neslin ortadan kalkması beklenmek zorunda.

ayrıca 100-150 sene içinde elektrik dağıtım sistemlerinde de bi değişme olabilir. güneş enerjisini verimli ve maliyeti düşük şekilde depolayabileceğimiz üniteler üretilirse, termo, hidro ve nükleer santraller, tüm hatlar, şebekeler iptal edilebilir.
tüp gibi eve elektrik sipariş edilir. arıyorsun eve 1mws'lik akü getiriyolar. boşu alıp doluma götürüyorlar. ooh ne güzel. böylece hatların ve santrallerin kaçak, kayıp, inşaa ve bakım masrafları ortadan kalkar. faturalandırma işlemi de tarih olur.

bence bu log u zaman kapsülü yapalım. 100 yıl sonrasına ışınlayalım hehe

he bir de 2025 civarında süper bilgisayarı yapacaklarını söylüyorlar ön görülerinde, süper bilgisayar yapıcı abiler.

tam sorduğunu karşılamıyor sanırım ama birkaç yıl önce ecstasy kullanıcılarıyla yapılmış bir nörogörüntüleme çalışmasının sonuçları bayağı ses getirmiş hatta delik deşik beyinlerin resimleri times'a kapak olmuş. diğer hiçbir çalışmayla tutarlılık göstermediği için meselenin biraz üstüne gittiklerinde çalışmayı yapan herifin mdma (ecstasy) ile metanfetamini birbirine karıştırdığını ortaya koymuşlar.

yanlışlık gibi görünüyor ama anti-drug policyler gereği bu tür dezenformasyonlar çok oluyor. esrarla ilgili çalışmaların da birçoğu yalan yanlış.


bir de onun dışında ıspanak hikayesi vardı, hesaplama sırasında bir sıfırı fazla koydukları için yıllar yılı ıspanakta bol miktarda demir olduğuna inandırıldık hikayeymiş baştan aşağı.

sonuç olarak bilimsel görünümlü yanlış bilgilerin yayılması çok zor değil ama hani uydurup yazmışlar mıdır, rastladıysam da hatırlamıyorum öyle bir örnek. bir ara 2000'de "kansere çare bulundu" diye bi haber çıkmıştı, sonra o yalanlandı ama onun da ilaç sektörünün manipulasyonu olduğu söylenmişti.

klinik farmakoloji alanında da epey şaibe dolaşıyor. birkaç yıl önce avrupalı bi akademisyen ilaç firmalarının bilim insanlarına para ödeyip adlarını kullanarak deney, araştırma falan yayınlattığını ortaya çıkarmıştı. söz konusu insanların herhangi bir sürecinde bulunmadıkları yapılıp yapılmadığı bile belli olmayan bir sürü klinik çalışma yayınlarda yer bulmuş sonuç olarak.

gerçek bir biliminsanının ismini vererek kafadan uydurma haber yapılacağını sanmıyorum açıkçası. varsa da nadirdir örneği geçmişte kalmıştır.

ama atıyorum domates kansere çare imiş, işte londradaki bilmemne üniversitesi prfesörü bilmemkimin yaptığı çalışmaya göre diye başlayan haberlerin kendisi yalan değil ama yorumlanması yalan oluyor çoğu zaman. bir kimyasalın kanserin belli bir çeşidine yol açan zilyon tane enzimin bir tanesinin aktivitesini azalttığı bulunuyor, bu kimyasalında domateste bir miktar olduğu biliniyor, kocaman başlık atıyorlar "domates prostat kanserini önlüyor" diye. bu tarz, besinlerin hastalıklarla ilişkilendirildiği neredeyse tüm haberler yalan sayılabilir.

türk gazetelerinin internet sitelerindeki uzay haberleri genelde yalan dolan :p

1 nisan şakası olarak yapılıyor. bbc'nin uçan penguenleri vardı mesela. türk tvleri ve gazetelerinin yarısı da atladıydı habere...

sahte bu. açıklanmıştı sahte olduğu da.

o değil de böyle şeylere inanmayınız lütfen. doğru olsaydı tüm basılı ve görsel medya bundan konuşuyor olurdu. geçmişte de böyle bir şey hatırlamadığınıza göre sahte işte.

edit: www.museumofhoaxes.com

şüphesiz ki google herşeyi bilir

www.herturlu.org

peki sizin kullandığınız taktikler neler? nasıl anlarsınız karşınızdakinin yalan söylediğini? bi fbi ajanının ropörtajını okumuştum gayet farklı yöntemlerle yalan söyleyenleri anlıyordu. böyle farklı yöntemleriniz var mı ?

size göre sola bakıyorsa beynin hayalgücü bölgesiyle düşünüyordur, sağa bakıyorsa anılara düşünüyordur.

dolayısıyla size göre sola bakıyorsa atıyor, sağa bakıyorsa hatırlamaya çalışıyor.

sanırım yalan makinesi göz bebeklerini, nabzı ve özellikle göz çevresindeki ısı değişimlerini ölçerek anlıyor. Göz bebeklerindeki büyümeyi görebilirsiniz. Eğer büyüyorsa yalandır.

başkalarına yalan sıkarken duyduysam bana da sıkıyor olabileceğinden şüphelenirim.

deckard'ın bahsettiği olayı ben yukarı-aşağı olarak izlemiştim bir belgeselde. yukarı bakan kişi anımsamaya çalışıyor, aşağı bakanlar ise bir yalan uyduruyormuş. belgeselde clinton'ın "i have never had sexual relations with that woman" derkenki videosu uzmanlarca inceleniyor ve yalan söylediğini belirten mikro mimikler gösteriliyordu.

o zaman bundan sonra yalan söylerken yukarı bakıcam ehehaeh

işte öyle ilginç bir şeydir ki trista
sen istemesen de beynin yalanı algılamadığından seni şıp diye ele veriyor. ancak yalanına caaaanı gönülden inanıp, beynini ve bilinçaltını da etkileyebilirsen yırtabilirsin.

bu gözleri kaçırma söylentisinden olsa gerek, yalan söyleyen biri -eğer ne yalan söyleyeceğini önceden düşünmüşse- normal bir konuşma yaptığından çok daha fazla gözlerinize bakıyor. ve yalan bittikten sonra oluşan sessizlikte "bana inanmalısın" der gibi 1-2 saniye daha bakmaya devam ediyor.
bir de gereğinden fazla ayrıntı vermek var tabi. "hatta tam o sırada annem aradı" gibi

burna fazla dokunma, kaşıma diye bir refleksten bahsediyor psikolojik kaynaklar.

Beynin sağ lobu, sol lobu geyiklerini bir kenara bırakın bence, solaklar da var :)

dizisi var bunun :)

www.imdb.com

(bkz: big jake)

www.imdb.com

iyi kötü çirkin'i izlemişsindir herhalde?

ben de bir ara ilgilendim. piyasada çok fazla film var ama bir çoğu laf olsun diye çekilmiş.
kalite diyorsak sergio leone filmleri.

işin kralı high noon'dur bence. shane iyi, leone'nin giu la testa'sı ihmal edilmiş bir film. hud iyi dramadır, dustin hoffman'lı Little Big Man eğlencelidir. the ox-bow incident, red river ve anthony mann'ın james stewart'lı westernleri de zevkle izleniyor.

butch cassidy and the sundance kid çok güzeldir. sergio leone denmiş zaten.
appaloosa ve 3:10 to yuma yeni ve güzel westernlerden.
Pat Garrett & Billy The Kid izlenebilir.

Saint Benoit'e okuyan bir arkadaşım var. Eğitiminin hiç de dışarıdan göründüğü gibi olmadığını söylüyor. Bana anlattığı olaylardan eğitim kadrosunun pek iyi olmadığı kanısına vardım. Hatta bazı öğretmenler - Ermeni asıllı - öğrencilerin kendilerine hakaret ettiğini iddia etmeye kadar götürmüşler işi.

diğer herhangi bir liseden iyi olduğu kesin.

ben olsam giderdim.

saint joseph ve çoğu fransız lisesinin gerisindeydi eskiden. eğitimini de pek iyi bulmazdım açıkçası. ama sonuç olarak iş kardeşinde bitiyor...

sen benuadan mezun çok arkadaşım var anlattılları kadarıyla diğer fransız liselerinden geride biraz yani bi damdösiyon yada senjosef gibi değil ama diğer herhangi bir okula gideceğine kesin girsin buraya çıkınca 2 tane cillop gibi dili olur apayrı bir kültürün insanlarıyla beraber olur öğrenir fena mı

not: yabancı bir liseden mezun ve birçok arkadaşı yabancı liseye devam etmiş veya mezun biri olarak hiç hakaret olayı duymadım ya da rastlamadım. bu konuda sıkıntınız olmasın.

Eğitimi nasıl bilmiyorum ama CVde yazması bir tercih nedeni oluyor, ondan eminim. Etiketi yeter derler ya, o cinsten. O nedenle bence de tereddüt etmeyin.

Düşünüyor musunuz bir de? Gitsin tabii ki. Köklü bir liseden mezun olmak her anlamda bir prestij.

Herşeyden önce çok iyi derecede 2 yabancı dil öğrenecek. İlerisi için çok önemli bir artı. Tercih bakımından da birçok insanın önüne geçecektir. Beklemesin yani.

@buhebu: dediğine katılmıyorum. eğitim-öğretim hayatımın yarısını özel, yarısını devlet okullarında geçirdim. Öğretim olarak özel okulların sundukları imkanlar, hoca kadrosu vs zaten daha iyi. Eğitim konusunda da özel okullara "başarısız" demek büyük haksızlık olur. Devlet okulları tam anlamı ile "başarılı" yani?

şımarık çocukların gönderildiği herhangi bir özel lise gibi düşünmeyin. çok güzel dil öğrenecek bir kere. düz liseden kat kat iyidir. yeğenim saint benoit'dan mezun. disiplinli ve iyi eğitim veren bir okul. ha eski yıllara göre kalite kaybı yok mu? var. o kayıp genel olarak eğitim sisteminde her okul da payına düşeni alıyor. bir zamanlar liselerde astronomi, felsefe, sanat tarihi gibi dersler vardı. şimdi varsa yoksa öss dersleri. maddi olarak zorlanmayacaksanız saint benoit'in eğitimi tabii ki tercih edilir.

"üniversitede seçmeli derslerle yada edebiyattakilerin derslerine girerek istediği kadar dil öğrenebilir ileride."

arada o kadar fark olur ki çocuk 5 sene boyunca her allahın günü fransızlarla fransızca konuşacak derslerinin yarısından fazlasını fransızca görecek yeni bir kültürü tanıyacak bakış açısı tamamen değişecek. bu tecrübeleri normal bir liseden mezun olduktan sonra ne kaç senede uğraşıp edinebilir? tartışması bile anlamsız bence. okuyacağı okul dandik paragöz bi özel okul değil ki türkiyenin köklü okullarından birisi bunu da düşünmek lazım.

che
backwoods
blackwoods (backwoods piyasadan çekilince yerine gelen dandik ürün)
djarum serisi
cafe creme'in diğer ürünleri

backwoods ve djarum black'i artık neredeyse imkansız bulmak. buldukların da dandik üretimleri. che, blackwoods ve cafe creme ise kuruyemişçilerde falan var.

ama geniş bir yelpaze istiyorsan ortaköy sahilde (burger king'in olduğu sokaktaydı sanırım) bir büfe var, emmi hepsinden satıyor. renk renk, desen desen.

Metal kutuda, küçük purolar için sorduğunuzu sanıyorum. 5-6 kadar daha alternatifi var fakat hiçbiri Cafe Creme'den daha iyi değil. İçenler Panter için iyi diyorlar fakat o da hoşuma gitmedi. Bulursanız aromasız Fonseca'lar yüklenebildiğiniz kadar alın. Bulunan yerler için kesin birşey söyleyemem çünkü bir getiren bir daha getirmeyebiliyor. Her girdiğiniz Tekel bayiine, tobacco shop'a sorun.

taksim'deki (bkz: eloy cafe). aynı zamanda bar da.

Orayı biliyorum hatta az önce ordan geldim :D Başka başka??

ben de merakla bekliyorum cevapları. çünki taksim rock ve metal müzik çalan mekan bakımından ne yazık ki fakir.
psychedelic değil de classic rock için bir yer önerebilirim: tezgah.

pulp (salladım)

final cut değilde director cut var sharebusta linkler mevcut.

filmi seyrettikten sonra (önce degil ama) bir de orada burada film hakkinda yazilmis olanlari okursaniz, daha faideli olur. yoksa nuri bilge bilimkurgu cekse nasil olacaksa bu film de öyle filmdir bir ölcüde, öyle uzun uzun susmalar karsilikli bakismalar falan.

merak etme, bulabileceğin tüm versiyonlar final cut zaten. ben zarla zorla buldum orjinal versiyonunu.

versiyonları ise şu şekilde;

U.S. cut: 116 dakika
International cut: 117 dakika
Director's cut: 116 dakika
Final cut: 117 dakika

en mantıklısı final cut'dı galiba.

hırsını takdir ediyorum da, bunu yapacak bir firma olduğunu sanmıyorum. madem öyle direk pulldown makinesi al? salonlardakinden? ev büyukse bir yere sokarsın.

barfiks demiri taktır, ağırlıkla barfiks çek..

düşündüm ama makineler çok büyük bana göre ayrıca bizim salonun tam ortasında dört köşe bi kolon vardı bütün cable hareketleri ona monteliydi yani özel olarak yapılmış,sanayi yapımı gibi

rednoff@
sadece kanat için istemiyorum curl hareketleri içinde.....

kolon duruyorsa gene yaparlar onun gibi. ya da başka yere. yani teorik olarak mümkün tabi. sadece yapacak birini bulmak lazım. bence organize sanayi'de yapacak bir yer bulunur. aramaya çık.

@abuzittin
eller içeri bakarak çektiğinde direkt biceps'i çalıştırırsın (curl'den kastın o ise) barfiks demiri kesin taktır evde egzersiz yapmayı düşünüyorsan..

p90x denilen egzersiz programını araştırın. sadece dambıl ve bar ile harikalar yaratıyor.

ben eve kum torbası aldım da, komşuya falan çok ses ve rahatsızlık veriyor diye kullanamıyorum.

bilimum death metal gruplarının. durun bir tane yazacağım birazdan hem de törkiş..

death yazmıştım da pek bir bilgim yok black metal de olabilir.

na bu işte (giremiyorum ben sitelerine yusuf yusuf durumları): www.episode-13.com

edit: şimdi baktım biri death demiş birisi black episode 13 başlığında..

cradle of filth in bi klibi var cradle to enslave diye onun sansözsüzünü bulucan orda bi sürü korkunçluk var:))

(bkz: gwar)
www.fistofblog.com

Six Feet Under - The Day the Dead Walked

www.youtube.com

what can i do diye biliyorum ben.

bildiğin "what can i do?" diyor:)

ilk söyleyişte walkin like you sonra walkin like do you çok net bi şekilde.. what can i do die bişi yok :D

tik koymadım, hala çözebilmiş değilim:(

gelen bilgiler 1024 adsl performasında oldugu yonde.

valla ilk izlenim olarak limitsiz adsl'e rakip olamayacak gibi görünüyor. ama beklemekte fayda var.
1000 tl lik hediye çekli kampanya çok mantıklı gibi gelmedi bana. belki 1 yıl sonra fiyatlar yarıya düşecek belki yarının da yarısına.. zaten 1 gb abonelik fiyatı bu kampanya dışında 30 lira, 5 gb olan 45 lira. yani 24 ay taahüt veriyorsun ve birine 30 diğerine 35 fazla ödüyorsun. onu da 1000 liranın taksiti gibi düşünmek lazım zaten.

bahsettiğin gibi kullanıkça ödenen bi abonelik yok ama illa alacağım diyorsan taahütsüz olan bişileri en azından denemek için 1 ay kullan bence. turkcell 4 gb 39 lira, vodafone 5 gb 45 lira.

bence 3g size çözüm olmaz. kapsama alanı sorunları bir yana, tarifeleri hiç de iç açıcı değil.

bilgisayardan internete 3g ile bağlanmak istiyorsan, hangi operatör olacağına karar verdikten sonra gidip onun 3g modemini alıyorsun. bilgisayarına takıyorsun. mevcut ağları ara diyorsun o kadar.

performans ise şimdilik kötü. tarifeler ondan da kötü.

anladığım kadarı ile 3g bana çözüm olmaya olur da kampanyalar bi sikime derman olmaz.

zannedersem kanı şu yönde, bulaşma arkadaşım taahütnamelere bilmem nelere paşa gibi git turkcellden ortalama bi paketi al bir iki ay dene.

siktiret ya 3g ne omunagoym.ttnet belasına alternatif olmadıktan sonra gereksiz bir olay. süslü gprs

Ben Turkcell'in kampanyasından 24 ay taahhütlü Mini Notebook aldım. Sana bir sim kart veriyorlar, makineye takıp istediğin yerden bağlanabiliyorsun, modemle falan uğraşmana gerek kalmıyor. Aylık 4 GB + cihaz için 24 ay 79 lira ödüyorsun.
Hız genel olarak tatmin edici olsa da, "uçacaksınız, süper hızlı" gibi iddiaları karşılamıyor hatta bazen bağlantıda sorun olabiliyor. Daha yenidir, zamanla düzelir şeklinde telkin ediyorum kendimi.

3g bozar seni, bulasma.

hayır.

aynı ilanı tekrar yazmaya sevkeden bir uygulama. (bkz: başlık kirliliği)

fakat duyuru'yu forumdan ayıran da bir uygulama.

buna benzer soruldu daha once, aslinda ilk sayfada duyuru gosterilme sayisi artsa daha iyi olur gibi ama o zaman da veritabanina yuk bindirecek, bunu cozebilecek bir durum gerekiyor. senin dedigin sey cok rahat kotuye kullanilir, hersey kendi duyurusuna cevap yazip uste cikarmaya calisir, zaten gercekten onemliyse uste aliyorlar rica edersen.

ya gerçekten önemlisi yok, bana göre önemli bir duyurum vardı. demin yenisini açtım mecburen. bu veritabanına yük olmuyor mudur diye merak ettim ondan sordum. yoksa bana ne ben açarım yani yeni başlık. ama üste çıkması en mantıklısı bence. kendi başlığı üste çıksın diye yazacak tabii herkes nedir yani?

"kendi başlığı üste çıksın diye yazacak tabii herkes nedir yani?"

böyle bir şeye izin vermeyeceğimizden, istediğiniz özelliği burada görmeniz pek mümkün değil.

öyle bir şeye izin vermeyip de farklı bir şey yapmıyorsunuz ki. hatta daha kötüsünü yapıyorsunuz; aynı içerikli başlığın açılmasına izin veriyorsunuz.

cevap alamadiysan daha sonra bir daha sorman normal, cunku kullanici sayisindan artis oluyor ve baska kisilerin de gorebilme olasiligini arttiriyorsun. ama abartmamak lazim onu da, 2-3 kere tekrar sormak normal olabilir ama 5-10 kere de ayni soruyu soruyorsan sacma olur, goze batarsin. yani uste cikarmayla ayni seyi tekrar sormak ayni degil. soruya cevap yazdikca uste cikarmak kotuye kullanima daha musait. biz burda konu tartismiyoruz forumlardaki gibi, cevap yazdikca konuyu onemlilestirmek gibi bir derdimiz yok. onemli olan en cok soruya en cok sayida yardimci olabilmek. senin dedigin bu sistemi aksatir yani. ama yine de bu iki olaydan farkli olarak ve forum yapmadan gelistirilebileck yanlari var sitenin, onlar da yavas yavas yapiliyor zaten, bir de feedback kisminda isteklerimizi yazabiliyoruz. bu aciklama yetmediyse ve sorunuza cevap alamadiysaniz, sorunuzu ozel olarak cevaplayabilirim seve seve.

oudor'un yaptıklarını seven kızlar da vardır yani seks olarak yada bu düşünce tarzı olarak.
kezbanı sevmeyen kızların da olduğu gibi. peki audor kadın olsaydı? çoğu erkek ondan nefret eder miydi?
seks, sadece kötü yapıldığında kötüdür. :)

yahu gerçek olarak görmesenize. bunlar ciddi olarak yazdığı şeyler değil ki zaten.

şöyle şaka olarak okuyun, o zaman komik oluyor, o yüzden de seviliyor..

(bi bok yedim buna cevap veriyorum hadi bakalım)
çok sosyolojik olucak ama, en az 25 yaş civarındaysanız, kadın erkek ilişkilerinde bi şeylerin tersine döndüğüne şahit olmuşsunuzdur. daha önce her kadın, elde edilmesi gereken ve kadın olduğu için bir erkekten daha fazla özen gösterilmesi gereken varlık oldu. zengin ve yakışıklı koca arayan da, ilişkide problem çıktığında kalbi kazanılması gereken de kadındı. (burada bahis konusu, modern şehir hayatı yaşayan insanları kapsıyor)
eski jenerasyona baktığınızda bu hala böyledir. ama artık, bir erkek de bir kadının sahip olmak istediği şeyleri elde edebileceğinin farkında. "errkek dediğin şöyle olmalı" bitti "kadın dediğin şunun gibidir"e dönüştü. kadın artık tek başına değerli değil, o değeri kazanması için en az erkek kadar çabalamak zorunda.
Tüm bunlarda bahsettiğim tabi ki author’un şikiş sokuş entryleri değil, (öyle olsa morpling’i de konuşuyor olurduk) ilişkiler hakkında klavyesinden çok güzel cümleler dökülüyor. onları ayıklamak lazım.
Ayrıca tüm bu birbirine benzer entryleri sırf bize eğlence olsun diye yazdığını sanmıyorum, adamın bu konularda bir derdi var, bu belli.
peki author bu kadar ciddiye alınacak bir yazar mı? tabi ki hayır. (çünkü üslupta bokunu çıkartabiliyor) ama yarattığı karakter tüm bunların da bir temsili.

sevgili kucak,

çünkü o kızlar sizin kadar kasmıyor. eğlencelik okuyor. mizah falan hani?

birinci elden ben cevap vereyim.

bi kere annesinin hegemonyası altında büyüyüp, anne kuzusu olmuş, kızları melek sanan şapşal oğlanlar sevmiyor beni, o konuda hiç tartışmaya gerke yok.

ikincisi, babacığının biricik namuslu aile kızceğizi modundaki, ay ben kocamı bulup, annemle babamınki gibi mutlu bir yuva küreceğim diye götünü yırtan teen ergen şapşal kızlar da sevmiyor beni, o konudaki tartışmaya da ben noktayı koyayım.

ama bedenleri alev alev yanan olgun, aklı başında, kadınlığının değerini bilen ve bedeninin arzualrı için kimseye hesap vermek zorunda olmadığını bilen hanımkızlarımız çatır çatır, seni istiyorum diye mesajını da atıyor, geliyor istediğini de alıyor. bu konuda isterseniz uzun uzun tartışabilirsinz. ben ziyarete gelen iki güzel dilberimle zevk saatlerine akıyor olacağım birazdan.

author duyuruda yaptigi imla > (bedeninin arzualrı için kimseye) yanlisiyla bile sasirtacak kadar iyi bir yazardir. bazen igrenc entry lerine denk gelme gafletine dusen guzel gozlerin nasil da mide bulantisina sebebiyet verdigini aciklamaya hacet olmasa da kendisini okutur okutturur. ayrica kari-kiz-yumcik-delikli tas seysine de cok takilma az biraz karistir. azdir buzdur ama goreceksin ki ski ve tassagini malzeme etmedigi entry leri de oldukca basarilidir.

author u tanimam etmem kacisina hic gerek duymadan ayrica denilebilir ki author adi gectigi halde cevap verme konusunda yaklasik 1 saat gecikmistir. demek alemi bugun hakkat uzun suruyor. sevisin diyorum. tenler zayi olmasin.

yazmak zorunda hissettiğim için yazıyorum
niye zorunda hissediyorum bunu da bilmiyorum
toplum için yaptığı çıkarım, genelleme ya da yargıları en alışık olunmayan şey üzerinden yapıyor seks ve sadece kadın erkek arasındaki seks üzerinden yapıyor bu kadar gerisi üslup meselesi beğenen olur beğenmeyen olur ama hayat da o üsluptur zaten
yapmak istediği şeyi anlıyor ve saygı duyuyorum
yukarıdaki kendi cevabı da kafi aslında anlamayanlar için ama beğenmek deyince o kadar öznel ki
ben de bu kadar eleştirel bi adamın niçin bu üslubu seçtiğini merak ediyorum aslında.

diğerler cevapları henüz okumadım ama, bence çok sıkıcı ve iqsu düşük insanlar olmaları başlıca nedeni olabilir. akıllı, mantıklı, espri anlayışı iyi birinin bu saçma sapan karakteri eğlenceli bulması ve takip etmesi pek mümkün gözükmüyor bana. yaklaşık 30 kelimeyi çevire çevire aylar yıllardır aynı konu üzerine herhangi bir komikliği olmayan, vasatın altı, erotikse kusturucu, şakaysa gülümseme bile yaratamayacak şeyleri beğenebilecek kadar sığ olmak hadi bir erkekte neyse de bir kızda gerçekten hoş durmuyor.

kendi adıma cevap vereyim gayet kendisine güvenen bir erkek profili çiziyor çünkü. etrafı 20 li yaşların başında, sünepe üniversite öğrencisi dolu bir kızsanız işi gücü olan, akıllı, kendine güvenen orta yaşlı bir erkek profilinin yazdıklarını okumak çok daha keyifli geliyor bana. author'un aşağıladığı kadın tipinin çoğu aşağılanacak haraketler sergiliyor o yüzden feministlik yapmaya gerek yok. evlilik meraklısı melek türk kızları beğenmiyor genelde ve de onlara yaranmak isteyen sözlük erkekleri. ben gayet keyifle okuyorum.

anlaşılan author, mazoşist türk kızlarına listen little woman demeye çalışıyor. ne denilir, alan memnun veren memnun herhalde. ama bunun üç milyar kadın varsa üç milyarı da orospudur demeden de yapılabileceğini wilhelm reich göstermiş zaten (bkz: #13279090).

Cevaplarınız içim sağolunuz; varsa diğerlerini de okumak isterim.

efenm bu konuyu cübbeli ahmet hoca' ya sordum mail yoluyla. özenilecek bir şey olmadığını söyledi, ayrıca author'un şeytanın uşaklığını yaptığından da dem vurdu. yersen..

cidden beğenen varmış lan.
vay ülkenin haline..

o dediklerinin onda birini dandik dergi chipte yazsa ben de beğenirim ama :D

Yanımda direkman author u beğenen bi kız var aynen aktarıyorum: "Bazen ipin ucunu kaçırsa da kezbanlara geçirdiği için authoru seviyorum"

Meali: Kezban olduğumun farkında değilim o yüzden authoru beğeniyorum :)

muhtemelen edebiyattan anlamıyor. sense of humour sahibi de değil.
entrylerinden çıkardığı kadarıyla bir bakıyor, aa starbuck gibi kadında olması gereken özelliklerden bir veya birkaç tane onda da mevcut. kezban olmaktan da öyle ya da böyle paçayı kurtarıyor bir şekilde.
yani: onay görüyor başta author ve author takipçileri/sevenleri tarafından.
author'ın diline pelesenk ettiği arzulu, karşısındaki adama "seni istiyorum" diyebilen bir kadın olmak author'ı sevmek demek olmayabilir. tek mesele kezban olmak ya da olmamak değil.
author'ı ve yazdıklarını okuyup hoşlanmamak bir kezban refleksi değil. ya da çatır çatır sevişip, cinselliğinden haz alıp, kimseye hesap vermemek, can sıkıcı bir kadın olmamak author'ı sevmeye yetmez.

bu adam kendini çok ciddiye alıyor (bakınız author'a yazılan okur mektupları), ve birileri çıkıp "ciddiye almayın siz de şu adamı yahu" diyor. kendini fazla ciddiye aldığı için onu itici bulacak kadar kadar ciddiye alıyorum kendisini. kusura bakmayınız. geçip neden gideyim, değerlendirme yapmak iyidir her zaman.

ha bir de, bana kalırsa kendisine yazılmış okur mektuplarından, mektupların (mesajların ya da, herneyse) yazarlarından bir karakter analizi yapın bence. author hakkında epey fikir verir. yazar kısmının okuyucu kitlesi iyi bir kriter bana kalırsa yazarlıklarını değerlendirmede.

loser seven kızlar da var dünyada. herkesin bir talibi var neticede.

turkcell en iyi 3g hizmeti sunan gsm operatörü şu an. bugün iş için taksim ve 4.levent'te hız testi yaptık. taksim'de turkcell, vodafone'a 6 kat fark attı. 4.levent'te ise 2,5 kat fark attı.

3g destekli iphone alırsan tabii ki paketle gelen internet bağlantısı 3g olacak.

işaretli yer tam belli olmuyor. klasörün içindeki yeri mi? klasörlerin arkaplanını mı? yoksa detay çubuğu mu? muallakta kalmış çizgi.

masaüstünde boş biyere sağ tıklıyoruz

kişiselleştirme/pencere rengi ve görünümü

Jüpiter, Venüs ve Ay'ı İstanbul'dan da gözlemleyebilirsiniz aslında. teleskoba da bağlı tabii.

İstanbul'da ışık kirliliği inanılmaz boyutlarda maalesef. bir de evinizin terası yoksa, ya da ne bileyim açık alanda rahatça gözlem yapabilme imkanınız yoksa bence hiç girmeyin bu işe. yani evinizin balkonundan gözlem yapacaksanız, bir süre sonra sapık muamelesi görmeniz içten bile değil.

iki tür teleskop var. biri standart olanlar - ki dürbün derler aslında bunlara, diğeri dijital teleskoplar. teleskoplarda her şeyi otomatik yapabilirsiniz, yön belirleme, yörünge sabitleme vs. hangisi daha iyi derseniz, tercihe kalmış derim. bu tıpkı slr ile dslr olayı gibi. kimisi filmli f. makinesi sever, kimisi dijital sever. aynı olay teleskoplarda da geçerli.

sadece gezegen ve Ay gözlemi yapacaksanız şu yeterli bile gelir;

www.amazon.com

yok eğer bulutsu gözlemi yapmak istiyorsanız, bütçeyi biraz daha genişletmeniz gerekir. kaldı ki İstanbul'dan bahsediyoruz. ama ola ki şehir dışına çıkabilme imkanına sahipsiniz, o zaman;

www.amazon.com

ya da

www.amazon.com

bilemedim hangisi İstanbul'da daha elverişlidir.

ha bir de şu başlığı inceleyiniz derim;

(bkz: yeni başlayanlar için teleskop)

nihilanth.org

avsa360.com

avşa'ya eğer bu aralar gitmeyi planlıyorsanız, iki farklı kişiden, denizinde deniz anası kaynadığını öğrendim bu sene. millet denize giremiyormuş deniz analarından, o derece. bunu da bir not olarak düşmüş olayım.

www.avsa-avsa.com

elbette görebilirdik.

ses için de geçerli aslında aynı şey, duyma eşiği başlığına bakarsanız belki bir analoji kurulabilir.

Işık skalasındaki görünebilir ışık dışındaki dalga boylarındaki ışıklar bir renk ifade etmezler (cümleye gel). Yani kızılötesi ve morötesi vs gibi dalga boylarındaki ışıklar renk ifade etmezler. Çünkü aydınlatma şiddeti vs dışındalar.

Sonuçta renk bir duyu, bir duyumsama. Duyumsamalar için yoktan yorum yapmak çok zor. Köre renk anlatmak bizim yaptığımız :) Ama sana verilen renk skalasından istediğin rengi elde edebilirsin. Ötesi yok gibi.

@divit böceğin renk olarak görebileceğini sanmıyorum. Belki dalga olarak görüyordur.

selam;
duyurundan sonra düşününce görebileceğimize inandım sanki.
elektromanyetik spektrumun görünür bölge dışındaki kısımlarının da ışıma yaptıkları geniş bir dalga boyu aralığı olduğunu düşününce, bu alanda sanki gördüğümüz renklerin farklı bir kombinasyonunu değil de yepyeni, süper renkler görebiliriz gibi geldi. ama sanırım bunun için gözün görebildiği dalga boyunun yanında bir de dünya üzerindeki yüzeylerin yansıtma kapasitelerini de hesaba katmak gerekir. sadece beyaz ışığın frekanslarını yansıtabilen yüzeylerle "hede" rengini görmek pek mümkün olmayabilir:)

cevap veriyorum: bilemeyiz.

hocaların haklı. bu sorunun cevabı ya felsefiktir, ya da kişisel tahmindir. bilimi kurgulayabilmek için felsefe yapmak gerekli zaten :)

edit: ben yazana kadar ataturkiye demiş zaten. onun haricinde cevap yazanlar fizikçi mi astrofizikçi mi bilemiyorum ama, ikimizin cevabıma sonuna kadar güvenebilirsiniz. ikimiz de kontenjanı dolduruyoruz çünkü :)

Cevap veren herkese teşekkürler. : )

@ataturkiye ve deckard

Dalga boyu doğrudan renk ifade etmiyor ama gözümüzün yapısı belli dalga boyu aralıklarına duyusal olarak belli renkler tanımlıyor zihnimizde.
Eğer gözümüz ve beynimiz tanımlanmış renk aralıklarından daha geniş yerlere bakabilseydi oralara ne koyacaktı? En yakın rengin daha parlak ya da daha sönük halleri olmayacağı kesin. Öyle bir şey olsa görebileceğimiz tek renk Güneş'in dalga boyunda tanımlanan "sarı"nın daha açık ve daha sönüğü olurdu. Demek ki bir noktadan sonra yeni bir renk giriyor işin içine.

"Eğer gözümüz ve beynimiz tanımlanmış renk aralıklarından daha geniş yerlere bakabilseydi oralara ne koyacaktı?"

bunu demeye çalışıyorum. "eğer" ve "olsaydı" ikilisi ile sorulan bu soruya fiziksel bir cevap verilebilmesi imkansız. illa ki işin içine tahmin girecek.

evrende var olan tüm renkler görülebilir bölgede tanımlanmış zaten. bugün gama ışın patlamaları gözlemleri yapılırken, görülebilir bölgenin dışında gözlem yapılıyor, ve sonuçlar görülebilir bölgedeki renklere transpoze ediliyor. zira mor ötesinde gözlem yaptığınızda gördüğünüz şey yeni bir renk değil.

bu arada "daha geniş bir dalga boyu skalasında gözlem yapabilseydik" cümlesine de cevap vermiş oldum (atlamışım onu). zira astrofizikte görülebilir bölgede gözlem yapılmaz :) görülebilir bölgede yapılan gözleme astronomi bilimi denir diyebiliriz.

gözümüz daha geniş bir dalgaboyunu görseydi, (farkındaysan yine "olsaydı"lara girdik. yani işin içine felsefe ve tahmin girmek "zorunda") iki opsiyondan biri olurdu.

1. spektrumdaki her bölge eş değerde mi genişleyecek?
2. sadece görülebilir bölge mi genişleyecek?

kuracağımız felsefe ya da ortaya atacağımız tahmin, bu ikisinden birine göre farklı olurdu elbette ki.

@Deckard

Gök gözlemleri sadece görsel bölgede yapılmıyor. Eğer öyle yapılsaydı son 100 yıldır hiç bir ilerleme gösteremezdi insanoğlu. Görebildiğimiz daga boyunun sınırlarının dışında da gözlemleri gerçekleştirebiliyoruz. Görsel bölgeye indirme gereği duymadan hem de. Yeni bir şey değil bu. Uzun yıllardır böyleydi.

"evrende var olan tüm renkler görülebilir bölgede tanımlanmış zaten. bugün gama ışın patlamaları gözlemleri yapılırken, görülebilir bölgenin dışında gözlem yapılıyor, ve sonuçlar görülebilir bölgedeki renklere transpoze ediliyor. zira mor ötesinde gözlem yaptığınızda gördüğünüz şey yeni bir renk değil."

Gama ışını merkezli gözlemler yapılırken görülebilir alana indirgenmesine hiç gerek yok. Zaten genelde yapılmıyor da. Neticede orada sayısal değerler önemli, gözümüze indirgememize ne gerek var. Gözlem hakkınag gerekli ve önemli olan grafiksel sıçramalar zaten gözlemin sayısal değerleri için bulunuyor. Mor ötesi gözlemin sonuçlarının renk olmaması onun yapısından kaynaklanmıyor, bizim zihnimizde "renk" olarak tanımladığımız sınırların dışında olmasından dolayı. Yoksa sınırlar içindeki her alan insanın evrimi(tercihe göre yaratılışı) içinde zihinde bir duygu(renk) olarak tanım bulmuşsa o sınırlar genişlediğinde yeni tanımların oluşabilirliği daha mümkün geliyor bana.(Yine kişisel tahmin oldu eheh).

Bu arada konudan bağımsız ek olarak diyebilirim ki astronomi "görülebilen bölgede yapılan gözlem" ile sınırlı değildir.

Sıraladığın ihtimallere göre;

1. Görebildiğimiz renk skalası eşit değerlerde dağılmıyor. Hatta insanın evrimi(ya da yaratışı) ile alakalı olmak üzere çevresindeki etmenlere göre şekilleniyor. Görsel skalamızın merkezinin ışık kaynağımız olan Güneş ile eşit olması şaşırtıcı değil mesela.
2. Soru ztaen görsel bölgenin genişlemesi. İşte burada bir sıkıntı daha çıkıyor. Sarı güneşin rengi, yeşil ağacın, kahverengi toprağın, mavi suyun, kırmızı kanın falan filan.

Uzar gider. Görebildiğimiz ama maddesel olarak karşılığı olmayan renk yok. Bu "önemli" maddeler mi renkleri oluşturduğu yoksa biz(tercihe göre yaradan) onlara renk biçtik orasını bilemiyorum.
Hatta soruyu genişletelim. Bir anda mutasyona(tercihe göre yaradanın takdirine) uğrayıp daha geniş görsel skalaya ulaştık. Kçr bir insanın gözlerinin açılması gibi "aha osman rengi varmış meğerse" mi deriz yoksa ne olduğunu anlamayıp zamanla önemini anlayıp diğer renklerden ayrıştırabilir miyiz?

"Gök gözlemleri sadece görsel bölgede yapılmıyor"

ben farklı bişey mi dedim? :)

kızılotesini gorebilsek farklı bi renk çıkmazdı belki ama geceleri buyuk kolaylık olurdu, yada giysiler bu ozelliğimize gore uretilirdi mesela. hem sony nin kıyafetin altını gosteren kameralarından bulucaz die ugrasmazdı inanlar bi vakit evvel:D

bahsettiğinin bu olduğunu sanmıyorum ama yinede: www.youtube.com

@ztpz yok be o değildi. Ödül gecesi falan da olabilir. Böyle ünlüler vardı diye hatırlıyorum birazda.

seslendirdiği parça?

michaelin parçası değildi. justin falan söylüyordu böyle dans ederek falan, michael sonlara doğru çıkıyordu böyle bi paravanın arkasından, dans ediyordu galiba sadece.

şimdi tv show'u başka, konser gibi bi organizasyon başka. michael jackson'ın tv show'u deyince akla beyaz show gibi bişey geliyor ister istemez.

www.mtv.co.uk (2. fotoğraf)

video olarak şöyle bişey var: www.youtube.com

hayır, 30th anniversary konseri. britney falan da çıkıyordu.

evet, michael jackson için düzenlenen 30th anniversary konseri.

usher, chris tucker ve michael jackson'ın dans ettiği sahne için: www.youtube.com **chris tucker'ın tekme attığı sahneye dikkat :)**
buda yine chris tucker'ın yaptığı konuşma :) www.youtube.com

cumartesi emniyet evleri'nde semt pazarı kuruluyor. inşaat halindeki sapphire'in hemen arkasında.

beşiktaş'ta bir pazar kuruluyor cumartesi günleri. beşiktaş evlendirme dairesi'nin orada. eskiden daha büyüktü sanırım ama hala hem sebze meyve hem de giyim kuşam için bir şeyler satılıyor. bir de bomonti'de ekolojik pazar kuruluyor ancak burada sadece yiyecek satılıyor.

cumartesi pendik pazarı vardır. oldukça büyüktür.

bakırköy'de adliye arkasında, E-5 kenarında büyükçe bir pazar var.

cok buyuk olmasa da mecidiyekoy de pazar gunu kuruluyor pazar. bilgisayarcıların oldugu sokagın bi sonraki.

pazar günü mecidiyeköy dereboyu caddesinde büyükçe bir pazar kurulmakta...

bildiğim kadarıyla kontratı alıp dönersen sorun olmaz zira vodafone'un at&t anlaşması vardı. kontratsız alıp türkiyede çeşitli telefoncularda birkaç alengirli işlem sonucunda rahatça telefonu kullanma imkanın da var.

tam emin değilim ama bildiğim kadarıyla böyle.

Bir benzerini Cem Uzan yapmıştı. Şimdi hapiste.

amma alakasiz cevaplar verilmis :) adam sozlesmeyi odemezsem ne olur diyor...

Kanada'da sirkete borclu oldugundan zamani gecince icraya (veya muadili neyse o legal duruma) dusersin o kadar. "havaalaninda tutukluyorlar" vb gibi bir sey yok. Kanada'ya donmene de etkili olmaz ama dondugun zaman bi daha kredi karti filan alamayabilirsin... her seyi nakitle yapman gerekir. ve en onemli etkisi: senden sonraki Turklere sozlesme verirken ek teminatlar isterler (pesin $250 vb). bence yapma yani good karma adina.

Almanyada da var dediğin sistem. Kontratlı alım. Firmalar bunun için
(bkz: schufa) başvuruyorlar.Birşey olması durumunda yine orayabildiriyorlar. Kanada da böyle bir kurum olabilir. Ve bu kurum sadece kanada içinde bilgi paylaşmıyor olabilir. Yani ileride dönüşü olma riski var. Ha almanyadan kontratlı telefon alıp türkiyeye gelen olmuyor mu oluyor. Başlarına bişi geliyor mu bilmiyorum :)

pc magazine hangi sayıları? "eylül 2008 - nisan 2009" arası varsa ben almaya talibim mesela.

sahibinden.com da gitti gidiyor.com da satabilirsin
ben mesela izmirli birinden 20 tane lombak almıştım 20 ytl ye + kargo benden
1 sene önce filan

gittigidiyor doğru tercih olacaktır.

şahsen uykusuzları alabilirim ama hangi sayıları 2009dan öncekilerse.
edit: mail adresim snakesolid102[et]hotmail com burdan ulaşabilirsin.

kemik 2002 ve 2003tense alabilirim

(bkz: avşa)

olimpos'ta bi zirve vardı?

kıyıköy
şile
ağva

1- Şart,

2- Edebilirsin tabii ki,

3- Havuzda öğrendiğin yüzme ile denizde çok daha kolay yüzersin,

4- Normal şartlarda bir ay içerisinde öğrenebilir.

1 tabiki şart yeni havlu almak zorunda değilsiniz ama sonuçta kurulanmanız için ıslak gezmemeniz için havlu gerekli, terlik de doğal olarak duştan havuza gidene kadar ve havuzdan soyunma kabinlerine kadar gerekli bir aksiyon... zaten çıplak ayakla dolaştırmazlar sanırım
2 yüzme harbiden iyi kilo verdiriyor yani vücut geliştirmeye kıyasla
3 havuzda yüzmek denizde yüzmekten daha zordur, havuz sulu tatlı klorlu bir su, yoğunluğu düşük, dolayısıyla sizi daha az kaldırıyor. deniz suyu ise daha tuzlu ve suyun üzerinde kalmanız daha kolay. yani denizde yüzersiniz muhtemelen.
4valla çocukken 1 haftada on günde öğreniyorsunuz ama geliştirmek falan gerekir yetişkin olarak bilemiyorum

her sorunuza cevap veremeyeceğim ama birkaçı için şöyle söyleyebilirim:

2. yüzme ile kilo verilir ama ciddi bir şekilde devam ederseniz göğüslerde, omuzlarda, kollarda ciddi kas yapabilirsiniz. herkes sevmeyebilir bunu, dikkat derim.

3. bence denizde yüzmek tuzlu suyun daha büyük kaldırma kuvveti olmasından dolayı daha kolay, ama tabii hiç yüzme bilmeyen biri çok açılır, akıntıya kapılır vs ise mazaallah boğulabilir. o anlamdaa biraz daha tehlikeli. havuz daha güvenli hiç yüzme bilmeyen biri için. bi de subjektif olacak ama denizde yüzmek çok daha zevkli. sonuçta havuda yüzme öğrenen denizde de yüzer. hatta tam tersi de geçerli.

5. sakın göbek üstü atlamayın suya, çok fena yanarsınız.:)

4. ne bir ayı yahu? gayet 2-3 günde öğrenilir istekli olunduktan sonra..

5. kramp girebilir, kasılıp kalabilirsin havuzun ortasında. panik yapma, öylece sabit dur. batma diye bi olay yok zaten hareketsiz durursan.

1. soru biraz abest olmus. islak insanin kurumasi icin en pratik yol havlu oldugundan bittabiki goturun.

2. butun vucudun calistigi tek spor yuzmedir. sahsen zorunlu bisiklet kullanimindan 12 kg verdim ama hala gobegim var. bacaklar gogus kafesim inceldi sadece. kilo vermek icin yuzme 10 numero spordur.

3. havuzda yuzmek denizde yuzmekten daha zordur. cunku tuzlu suyun kaldirma kuvveti daha fazladır. dalgali denizden bahsetmiyorum.

4. gayret onemli tabi ama ilk seferde yutulan su miiktari azminizi kirabilir. bu soru cok degiskenli oldugundan birsey soylemek yanlis olur.

5. su ustunde ilerlemek yuzme degildir. "ben ogrendim" demeyin. gelistirmeye calisin. teknigine yogunlasin bi sure sonra.

annemle aramda gecen dialogla ornek vermek isterim;

-oglum theli, kiz arkadasin yuzme biliyor mu?
-evet anne.
-ne kadar biliyor, yani köpeğide atsan suya o da yüzüyor.

1 eevet
2 neden olmasın?
3 yoğunluk vs. nedeniyle havuzda yuzmek zordur ama deniz daha risklidir, dalga vs. yuzunden de daha yorucudur, 3-4 sene havuza gidip de abana'da yuzerken açılan sonra da geri dönemeyen çok insan tanıyorum. denize gittiğinde kendine fazla güvenme
4 ilk yarım saatte su üstünde durmayı öğrenirsin 2. saate doğru suda istediğin yöne ilerlersin. max. 3. günde yüzmeeyii öğrenmiş olursun sonrasında da tekniğini geliştirir, kondisyon yaparsın
5 havuza işeme, gözlüklerin buğulanırsa korkma

söylemeyi unuttum denize ancak 2010 yazında gidebilirim oda bir ihtimal.

gabircik // erkek olarak kas yapmayı sevmeyen birisini görmedim :)

deckard // geceleri baldırlarıma girerdi ona benzer kramplarsa sorun yok demektir.

Aklıma bir şey daha düştü şu an yazılacağım zaman dilimi olarak haftada 2 gün birer saat havuz da kalacağım ve iş çıkışı olacak masa başı iş yapıyorum.Aşırı yorgunluk yapar mı ?

birinci yapacagin şey suda nefes kontrolünü düzgün yapabildinmi istesende batamazsın,hava dolan ciğerler seni su yüzeyinde tutcaktır ve sende istemesende yüzmeyi öğrenmiş olacaksın,havuz tatlı su olduğu için su üstünde durması denize oranla daha zordur,yani havuzda yüzen okyanusda da yüzebilir,sen zoru başarmış olabilceksin havuzda yüzersen.yuzmek ayrıca 1 gunde oğrenilir bana göre,boyunu geçen bi yere attılarmı seni mike mike yüzüceksindir..
ha bide yuzme çok yorar adamı,klor da halsizlik yapar bu durumda uyku gelmemesi imkansızdır.

havuz 4 tarafı kapalı ufacık bir alan. bu yüzden rahat rahat derin kısımlara gidebilirsin ama deniz uçsuz bucaksız. mazallah bir gazla fazla açılırsan yardıma hemen gelemeyebilirler ters bir durumda. yüzmek baya da yorucu bir iş dalga olunca. bu yüzden denize ilk girdiğin zamanlar nolur nolmaz insanlara yakın kal. yüzme biliyorum nasıl olsa diyip açılmamak gerek.

sirincem'in dediği gibi mecbur yüzeceksin. herkes anne karnından yüzücü doğmuyor ya. atıyorlar derin bir yere öğreniyorsun. öğrenme aşamasında birilerinin yardımcı olması avantaj tabi ki.

ilk 1 ay kollarin, bacaklarin hep agriyacak, kendini ölü gibi hissedeceksin. yüzme bilmemenin verdigi stres, bogulmayayim aman stresi ile kendini daha fazla yoracaksin. ögrendikten sonra stres kismi ortadan kalkacak ama yine yorulacaksin. 1 saat araliksiz gidip gelecegim diyorsan o günün sabahi i$ten, o günün ak$ami e$ten fazla performans beklenmeyecek :)

sürekli havuza gidip yüzen biri olarak cevaplayayım hepsini.

1. hepsi şart. taşımak için çanta da olur. migros poşetine de koysanız olur da çirkin olur. havlu şart mı demişsiniz. şart. niye? çünkü havuzdan çıkınca duş alacaksınız ve giyineceksiniz. giyinebilmek için kurulanmanız lazım. ben şahsen havluyu sadece çıkışta duştan sonra kullanıyorum. havuza girerken duş yaptım, ee nie kurulanayım ulan zaten gidip havuza girecem. e çıkınca niye kurulanayım, zaten duşa giricem. hepsinde kurulanınca havlu öküz gibi ıslanır, son kurulamada işe yaramaz. yani duştan çıkınca kurulanmak için şart. ben beklerim kendim kuruyana kadar derseniz bilmem. terlik de öyle. milletin saçının kılının döküldüğü soyunma odasında falan yalın ayak gezmeyi midem kaldırır derseniz yalın ayak gezin. zaten her yer komple fayans. ayrıca ıslak. yalın ayak kayıp düşerek pekmezi akıtmanız gayet mümkün.

2. çok şahane kilo verdirir ve kas yaptırır. yüzmediğim zamanlarda oluşturduğum göbeğime rağmen, yüzdüğüm zamanlarda oluşturduğum geniş omuzlarım var, göbeğimi az da olsa kamufle ediyorlar.

3. bu söylenmiş zaten. önce denizde fazla kaldırma kuvvetiyle öğrenince, havuza giren aynı derece rahat su üstünde kalırım zannediyor, hafiften batınca panik yapıyor. tam tersi gayet kolay olur. havuzda öğrenen denizde çok rahat yüzer.

4. ayak çırparak, kulaç atarak ilerlemeyi 2 günde bile öğrenirsiniz. ama crawl stili için biraz daha çalışmanız gerekiyor. en zorlayan tarafı da kafayı yandan çıkarıp nefes alma kısmı. ben sadece kulaç atıp ayak çırparak ilerleyen kişiye kafayı suya gömüp yandan çıkararak nefes almayı da 2-3 günde öğrettim.

5. tok karnına gitmeyin. suyunuzu (içme suyu) eksik etmeyin. çıkınca maden suyu için. insan deli gibi terliyor aslında ama suyun içinde olduğu için fark etmiyor. kaybedilen suyu, minerali yerine koymak lazım. kramp girerse panik yapmayın, çırpınmayın. olduğunuz yerde durup kulvar iplerine tutunun. kramp geçirici hareketler yapmaya çalışın. su falan yutarsanız da nefes alamayınca paniklemeyin. sakince bir yerlere tutunup öksürün. suda paniklemek olayı daha beter hale getiriyor. bir damla su yutan adam panikleyince daha çok yutuyor.

Suyun içinde ilerlemek için farklı teknikler kullanılmaktadır. Bunları kısaca şu şekilde sıralamak mümkündür:
• Serbest yüzme tekniği
• Sırtüstü yüzme tekniği
• Kurbağalama yüzme tekniği
• Kelebek yüzme stili
Bu tekniklerin resimli anlatımları ve nasıl uygulanacağına dair bilgileri sitemizde bulabilirsiniz. Yüzme sporunun daha da teşvik edilmesi amacını taşıyan sitemiz, bu noktada insanların aklındaki bütün soruları cevaplamak adına faaliyet göstermektedir.

Navigasyon simdilik yok, fakat yakin zamanda bir application gelecek bunun icin.
Ikinci el alirken dikkat edecegin pek fazla bir sey yok aslinda, cizigi vurugu yoksa alabilirsin bence.
Tum versiyonlara jailbreak yapabilirsin.
Gps'i kullanabilmen icin simdilik edge aboneligin olmasi gerekiyor (Wireless internetin olmadigi yerlerden bahsediyorum) (Fakat jailbreak edilmis bir telefonla edge olmadan da haritalari direkt iPhone uzerinden gorebilirsin, pek verimli calismasa da)

acelen yoksa yılsonunu bekle 3GS al derim.

gizem yap arada sırada. tavşan gibi zıplama her yere yani. gerçi anlattıkların için "bana öyle geliyor" demişsin. o yüzden emin olmak için gizem testini uygulayabilirsin.

mesela gittiğiniz her yerde hesapları sen öde. kimseye bi kuruş harcatma. iyice alışsın arkadaşların buna, sonra sen olmazsan kesin arkandan keşke emcedeltate gelseydi harika olurdu derler :) ama anlattıklarına bakılırsa şimdi bile derler. hem atakan yoksa ben de yokum aga demek karaktersizliktir*. öyle birisi yoksa ne güzel karakter sahibi arkadaşların varmış işte.

ya o atakan baskın karakter değil ki, ortamdaki komik çocuk. keşke atakan gelseydi de eğlendirseydi bizi denir hep. komik eğlenceli insanların yokluğu aranır. sen boşver atakan olma, sadece arkadaşlarınla güzel vakit geçirmeye çalış.

hem olm senin yaşın ne daha lan:) sorduğun soruya bak, derslerine çalış dert etme bunları ahahaha:) ayrıca biz ne zaman eycof oynasak emcedeltate gelse harika olurdu diyorum ben, sor bizimkilere.

işbitirici olun. kalabalık biyere gidiyosanız hemen garsonu bi köşeye çekip gruba indirim ayarlayın ya da arkadaşlarınızla beraber özel biyere oturtulmanızı sağlayın. gittiğiniz yerlerde yaşanan sorunlara hemen müdahale edip çözüm üretin. grup dağılırken; "siz yakın oturuyosunuz şu taksiyi paylaşın", "sen, sen şurdan minibüs kalkıyor sizin oraya, ona binin", "sen de benimle gel" filan diye hemen insanları yönlendirin. sürekli böyle düşünmelerine fırsat vermeden onlara bişeyleri kolaylaştırısanız bi süre sonra siz olmayınca salaklaşıp ne yapacaklarını şaşırırlar. ha bence gereksiz bi ihtiyaç ama erişilebilir.

çok çaresizsen, ayna karşısına geç kendinle konuş saatlerce derim ben.