kendi setinizi taşımayı düşündünüz mü?
öyle yapanlar var.

Genel olarak guvenilir/guvenilmez demek mumkun degildir herhalde. Yakinlarindan gittikleri yerleri tavsiye etmelerini iste, o yerlere git sen de.

ben gitmiycem zaten eşim gidicek de, kendi setimiz yeterli olur mu ki? ekstra alete ihtiyaç duyarlar mı acaba?

manikür-pedikür yapılacak yere sorabilirsiniz neler gerektiğini. sonuçta pek çok insan kendi setini taşıdığından yadırgamazlar diye düşünüyorum.

manikür pedikürden sonra ellerin ayakların alkolle temizlenmesini de talep edebilirsiniz ki çoğu kendiliğinden yapar zaten bunu.

mor ışıklı aletin biraz tırt olduğunu düşünüyorum
kimi yerlerde dövmecilerin aletlerini koyduğu sterilizatörlerden oluyo, onlar elbette daha emniyetli, çok daha yüksek ısılarda sterilize ediyolar bildiğim.

çok evhamlıysa(nız):

- kendi setini alsın ancak zottirik bi set oldu mu manikürcüler mırın kırın ediyo, kendi alıştıkları aletler olmayınca.
- bir de, dışarıda satılan aletler genellikle manikürcülerin istediği keskinlikte olmuyo, tırnak kesme aleti filan o yüzden eğer kendi setini kullandırcaksa, o sette zaten önemli olan iki tane alet var ikisi de tırnak etlerini kesmek için biri pense gibi diğeri ucu hafif uzun (denizatı gibi) bi makasa benziyo ikisini alsa yeter. ve onları kuaförüne versin. onlar o aletleri bileyci gibi bişeye yolluyo ucunu sivriltiyolar.
- uğraşamam derse ve mahalle kuaförüne güvenmiyosa son çare ünlü kuaförlerden birine gitmek heralde. onlar diğerlerine göre daha emniyete önem veriyo imajı çiziyolar en azından.

ben guvenmiyorum acikcasi, cunku en azindan bende ozellikle kutikulleri keserken cogu manikurcu kanatiyor ve kan yoluyla hastalik bulasma ihtimali cok yuksek. cogu mahalle kuaforunun ya da ankara icin kizilaydaki kuaforlerin tek manikur seti oluyor. art arda 2 kisi manikur istediginde de cok kez aletlerin dezenfekte edilmeden kullanildigina sahit oldum. sonucta bunun aidsi var hepatiti var, ihmale gelecek bir sey degil. kutikul makasi, torpu ve olu kismi itmek icin olan aletten(bunun adini ben de bilmiyorum ama soylerseniz verirler) alirsaniz yeterli olur.

kaç eder bilemiyorum ama bir çok hayvan sitesinde ve sahibinden.com'da ilanlar var; ordaki fiyat aralıkları bir fikir verebilir.

kırma köpeklerin para edeceğini sanmıyorum. satmayı değil de direk istekli kişilere vermeyi deneyin bence...

pet shoplar anasının gözüdür hemen anlarlar kırma olduğunu bence

ama bence de istekli insanlara verirseniz hem o hayvanları gerçekten sevicek birilerine ulaştırma şansnız artabilir belki

babasının cinsi ne? fiyatta anlasabılırız..

pet şoplar alır da anası skiliyo çok afedersin o hayvanların orada. bizim labrador 9 doğurmuştu, 8 tanesini dağıttık 1 tanesini pet şopa vermek zorunda kalmıştık, gidip baktığımda sefilleri oynuyodu hayvan.

pet shopa verme ya hayvanlari ac bilac birakiyorlar, butun gun kucucuk kafesin icine tikiyorlar yaziktir. cevrende guvenecegin birileri illaki bulunur. onlara ver yakin cevren oldugu icin kontrol etme firsatin da olur

paha biçilemez

kırmalar daha çok anneye benziyor, anne kurt-baba rott kırma resmi isterseniz gönderebilirim, benim kızım öyle (bebekken direkt rott'tu).

pet shop'larda satılana kadar eziyet çeker. evcil hayvan forumlarında satabilirsiniz ama çok ticari yaklaşanlar, bir şekilde koruma köpeği-saldırı köpeği falan düşüncesiyle gidiyorlar. gerçek sevgi verebilenler, az ödeyebilenler. tecrübe ile sabit.

havyan forumlarina ek olarak, civardaki ( hatta arkadaslara da rica ederek muhiti genisletmek mumkun ) veterinerlere ilan yapistirin. bu sekilde telefonla arayan olacaktir. 5 yil once yasadigimdan biliyorum ki: rottweiler almak, beslemek isteyen insanlar genelde kulaktan dolma bilgilerle, mahallade gezdiririken hava atabilecegi, milletin tirsacagi bir kopek oldugu dusundukleri icin rott almak istiyorlar. ( veterinerim de boyle dusunuyor, hayvan sahiplerinden edindigi izlenim sonrasinda) taliplilerin bilincli hayvansever olmasini istiyor insan. dovusturulmeyeceginden emin olmak, onlara iyi bakilmasinin yaninda sevilsin vs de istiyor. 5 ay baktim yavrulara, kolay veremedim, hem sonbahardi hem de guvenebilecegim birilerini bulmak zor oldu. ilana istinaden talipli kisiyle telefonda konusulacaktir ilk olarak ya. iste o zaman epey elediydik. mesela soyle ornek vereyim: ' bize kopek lazim faprikaya da ...' ' daha once kopek bakmadik, eve hirsiz gircek diye cekiniyoruz' gibi diyaloglar olabiliyor. konusmalarda ' neden rottweiler istiyorsunuz?' onemli ve guzel bir soru. arayanin hayvana bakip bakamayacagini anliyorsunuz az bucuk konusma sirasinda. kazmalar kendini direk belli ediyor zaten. neyse telefon gorusmesinden sonra da yavruyu gormeye geldigindeki tutumundan da anlasiliyor. misal kafasini sevip, hemen sonra elini mendille siliyorsa ya da surekli uzerini silkeliyosa gibi gibi.. neyse suraya bagliycam. kopegi cok isteyen ve sevgi dolu birisi parasi yoksa bunu size soyleyecektir muhtemelen. sayet konusmada sizi gicik eden bi seyler olmazsa bi cagirin, gelin konusalim vs gibi bi sey dersiniz. usenmeyip yavruyu gormeye gelmesi de bir arti. sonra da taliplinin kopeklere olan yaklasimindan bakip bakamayacagina karar verir, konusursunuz. tanidiginiz biri degilse bence de bedavaya vermeyin. ne bileyim az da olsa alin ucret. sembolik bi sey de olabilir.
bilgi olsun diye: yil 1999, 400 usd'ye aldim hatunu ( o zamanlar populer degildi henuz, daha pahaliydi)
yil 2004, 200 usd'ye sattim bi yavruyu ( parkeler ve parcalanan giysilerim haric 5 milyar masraf ettigimi dusunursek, maddi acidan kulfetli oldu bizimkinin dogum isi) diger ucu ucretsiz tanidiklara gitti.
bir de yeni dogdularsa bile ilanlari simdiden verin, sutten kesilinceye kadar ancak ev bulursunuz. bi de kapora alin ki, o arada baska yavru almasinlar. son bi sey, cok kucukken ayiriyolar ama en az 3 ay anneleriyle kalmalilar aslinda cogu insan izin vermese de onlara. sut disinda anneden cok sey ogreniyolar o donem boyunca. 5,5 ay sahit oldum yakinen.
not: simdi yazdiklarimi okudum yollamadan once, benim kadar pimpirikli olursaniz, sahip begenip yavrulari vermeniz zor :)

arkadaşım bilmiyorum sattınmı verdinmi köpekleri ama ben veteriner teknikeri mezunuyum ve bir rott arıyorum eğerki elinde varsa hala [email protected] alabilirim bir tane ama hayatta bir yavruya para veremem mal değil o

titreme motor kaynaklı mı, yoksa alttan da sallıyor olabilir mi? motor kaynaklıysa bilemeyeceğim ama alttan ya da arkadan geliyorsa eğer denge kollarından biri gitmiş demektir.

düşündüm de motor kaynaklıysa da motorun destek noktalarından biri kırılmış olabilir. başıma gelmişti 90 model bir taunus'ta. nedense yüksek hızlarda sallamıyor, kalkarken ve rolantideyken acaip sallıyordu.

Anlattigin bana sanzimanla ilgili bir sorun gibi geldi. Yuksek vitesle dusuk devirde hizlanmadaki belirtiler var cunku. Ama servise goturmeden nasil anlarsin bilemem.

zangırtı ayağın hala debriyajdayken oluyorsa, büyük ihtimalle krank keçesi yağ sızdırıyordur. bu sızan yağ baskı plakasına bulaşmıştır, titreme ya da zangırtı o yüzden oluyordur.

eğer ayağın debriyajda değilken oluyorsa, ikincil ateşleme (secondary ignition) (bujiler ve kabloları) sorunu olabilir.

kısmen tıkanmış bir enjektör de aynı belirtileri gösterebilir.

Bu yararlı bilgiler için teşekkür ederim arkadaşlar. Cumartesi için servisten randevu aldım. Bakalım ne diyecekler. Sonucu buraya yazarım. Kalın sağlıcakla..

Benzin..

köpek otellerinin günlüğünü ortalama 20 lira olarak düşünürsek tedavi gördüğü bir yerde 50 lira normal gibi.
soruyla alakasız olacak ama 'sokakta yaşayan arkadaşı' merak ettim.

sokakta derken, 17-18 ya$larinda aileyle kavgali ergen çocuk önemi yok okadar 2,5 ay doğru düzgün bakmami$ ancak o a$ilari yaptirmadan önce bir sorun yoktu...

bu veterinerlerin yanlış tedavi yapmasından nefret ediyorum. bazıları hayvanları hiç sevmeden bu işe giriyorlar. kediyi hiç bir şeyi yok diye yollayan bir tanesini mahkemeye vermeyi düşünmüştük biz çünkü hayvan ölmek üzereymiş idrar yolları tamamen tıkanmıştı. kızgınlıga girmiş deyip yolladı zaten hayvana dokunmaktan bile tiksinir gibiydi. sizinki bir de ilaç aşı vermiş bi ton. bence hayvan ölürse kesinlikle dava edin alsınlar elinden mesleğini. umarım yaşar. ücret konusunda ise birazcık fazla gibi sanki. pansiyon ucretini ogrenin sonra da hayvanın dosyasına yaptıgı her ilacın müdahalenin liste ücretini yazsın ordan hesaplayıp ödeyin. her gün 30 ytlik ilaç yapıyorsa verin 50 ytlyi.

asya veteriner çok iyidir, ne yaptıklarını kesinlikle bilirler ve hayvan sevgisi ile hareket ederler, o yüzden, pahalı gelse bile, bence kıyın verin derim. biz, bebek'ten bahçeşehir'e gidiyorduk, köpeğimizi sırf onlara götürebilmek için.


Geçmiş olsun.

veterinerin teki havyan barınağından aldığımız bir köpeğe yanlış ilaç içirmesi sonucu bünyesini zayıflatıp kanlı ishale dönüşüğ hayvanın ölmesine sebep oldu.allah onun belasını versin.1hafta daha dayansaydı kanlı ishal aşısı yapılıcaktı.

ilk goturdugunuz veteriner hakket kazmaymis. bu tedavilerin ayni anda yapilmayacagini bilmek icin ustune egitim almaya gerek yok. simdiki veterineriniz elinizden geleni yaparken, siz de bos durmayin bence. oncelikle adini buraya yazmanizi rica edecegim. bilelim biz de, ona gore goturmeyelim oraya. neyse diyecegim o degildi; kendisini lutfen sikayet edin, nette falan da yazin. aslinda en verimlisi de veterinerin bulundugu muhitteki kedi annelerine bu olayi anlatmaktir. sonra butun mahalle duyar otomatikman. yanlis tani, teshisi gectik, yaptigi inanilir gibi degil de o nedenle bilsin insanlar diyorum.

şimdi büyük şehirlerde işler nasıl veterinerler nasıl onu bilmiyorum ama.ben artık yeni bir veterinere gidiyosam.açık açık söylüyorum.mesela kanlı ishal aşısı yapılacak iki üç marka aşı oluyo.yada iç parazit şurubu 2 marka var.birtanesi tüm köpeklere veriliyo ötekisi sadece yetişkin köpeklere veriliyo.gidiyorum diyorum bak doktor bey ben bu hayvana şunu yapıcam şu ilaç yapılıcak.başka bir marka model istemem.haa bak ilacın tarihi geçmişse yada bir hata yaparsan sonuçlarına katlanırsın çok fena yapışırım yakana diye diyorum.genelde şaşırıyolar kızan bile oluyo ben diyo bunun okulunu okudum falan.anlamam ben abi öyle böyle.adam akıllı baştan konuşmak ve internetten herşeyi araştırıp hangi ilaç neymiş ne işe yararmış raf ömrü neymiş kaç paraymış gibi,ondan sonra gitmek lazım.
bir insan kendinden mesuldür.allah korusun ölsede yaralansada aklı fikri olduğu için sonuçlarına katlanır yada doğru yolu bulabilir.ama bir köpeğe tamamen sahibi meshuldür.eski köpeğim araba çarpması yüzünden öldüğü için.böyle bir acıyı tarif edemem.çünkü göz kulak olamadık ondan oldu.o yüzden temkinli olmakta fayda var.
doktorlara güvenmediğim gibi veterinerlerede güvenmiyorum.tabiki kendi sürekli gittiğimiz veterinerimiz değil.

tedavi konusunda bilgim yok ama eğer bahçeşehir'deki asya veteriner kliniği'yse götürdüğünüz, gayet güvenilir bir yer olduğunu söyleyebilirim. en azından ilk veterinerin yaptığı gibi sonuç vermeyen tedaviye devam etmeyecekler ve virüs kapmış olabilir gibi bir teşhis koymadan önce gerekli tahlilleri yapacaklardır. istedikleri ücret de tedavi gören bir köpek için makul bir rakam.
ilk götürdüğünüz veterinerin 2,5 aylık köpeğe bunca aşıyı aynı anda yapıp üstüne de emin olmadan yalnızca olabilir diyerek tanı koyup virüs tedavisi için bir yığın ilaç vermesi resmen cinayet. umarım kurtulur yavrucak.
ilk götürdüğünüz veterinerin adını da verirseniz sevinirim. kara listeye ekleyelim. lütfen siz de bu kişiyi en azından veterinerler odasına şikayet edin.
www.ivho.org

ismini çikartamiyorum istanbul/pendik te arkada$lar biraz sonra köpeciğe bakmaya cikicam bakarim isminede diğer adamin. te$ekkür ederim herkeze.

ben ikisine de "eyvallah" diyorum.

çok eski ağız geliyorsa "eywallah"ı deneyebilirsin.

özür dilemeye önemli değil demek bence gayet düzgün/normal.
teşekkür ederime de ben teşekkür ederim diyebilirsiniz :P

- özür dilerim
+ önemli değil / sorun değil

estagfurullah'ın onay anlamı yok aslında.
istiğfar diye ararsanız, göreceksiniz.
çok şık olabiliyor estağfurullah, kullandığınız yere göre.
"canın sağolsun" var, aynı yaşlarda iseniz.

bir de şöyle bir durum var: arkadaşa ''sen şunu yapamıyorsun bana bırak'' deyince ve ''ne yani sen bana beceriksiz mi diyorsun'' gibi bir karşılık aldığınızda kullanılan 'estağfurullah' da var.
ben de sevmiyorum bu kelimeyi.

"estağfurullah" allah istiğfar etsin (allah esirgesin) anlamına gelir. dolayısıyla onay anlamı yoktur yaygın kanının aksine. samimiyet söz konusu değilse belirttiğiniz örnekler için çok fazla seçenek yok gibi türkçe'de. ama karşınızdaki samimi olduğunuz biriyse "salla" bile denebilir...

swordfish hakkında bilgim yok, ama trados kullandım, çok da memnun kaldım. o da taglerle çalışır. özellikler benzer metinlerde, veritabanı oluştukça çeviriyi hızlandırır. kolay gelsin.

trados'un light versiyonunu kullandım, sdl mi ne, mahvediyor beni, elimi ayağımı birbirine doluyor, sonsuz yavaşlatıyor.
swordfish hakkında bilgim yok, trados'a ise inanmıyorum, klasik yöntemden şaşmıyorum, hiç de sıkıntısını çekmedim, halbuki, teknik tercüme yapıyorum, saatte 7-8 bin karaktere gelmiş dayanmışken, kim veya ne daha fazla hızlandırabilir, ona da aklım ermiyor zaten.

kolay gelsin.

aynı durumu ben de yaşıyorum, tam bi haftadır yapmam gerekn çok önemli bi telefon görüşmesini yapmadım, odam birbirine girmiş durumda, bir üşengeçlik var üstümde. ama böyle şeyler genelde dönemsel oluyo. bazen insanın içinden gelmiyo. ama bi süre sonra da birden gaza gelip her şeyi toparlıyosun. benimki çoğu zaman nereden başlayacağımı bilememe hissimden kaynaklanıyor sanırım. kendime plan program bir şey yaparsam uygulayabiliyorum da, sadece düşünce de kalırsa kılımı kımıldatmıyorum.

seni bilemiyorum...

(bkz: depresyon)

internetin bir köşesinde denk gelmiştim: daha çok zeki/yetenekli insanlarda görülen son zamanların yaygın psikolojik bozukluklarındanmış efenm. bu kişiler işleri başkalarına nazaran daha pratik ve çabuk olarak hallettiklerinden "ne de olsa hallederim" mantığıyla önceleri yumurta kapıya dayanıncaya kadar üşeniyor, durum ilerleyince yumurta düşüp kırılsa bile erinmeye devam ediyorlar. doğru vitamin takviyesiyle bu psikolojiden kurtulmak kolaylaşabiliyor. salt kimyasal destek yetmez tabii psikolojik bir rahatsızlıktan kurtulmaya, gayret göstermeniz lazım.

ben pharmaton kullandım, gayret göstermedim. iyileştim diyemem ama hâlâ yumurta kapıya dayandığında harekete geçilen safhadayım. en azından ilerlemiyor yani. ağabeyim vitamin de almadı (başta),büyük sıkıntılar çekti(sonradan geçti şimdi benden iyi durumda).

(bkz: erteleme hastalığı)

yalnız değilmişim, gün geliyor bilgisayardan flashdiski çıkarmaya eriniyorum. ve kilit nokta şu ki, kafamdan şunu yapmalıyım lafı geçtiği anda yapmak bir eziyet halini alıyor. hiç düşünmeden yapsam çok daha kolay olacak.
sanırım profesyonel yardım almak gerekiyor, ben almak üzereyim aldığım numaraları bir arayıp randevu alabilirsem:))

edit: aa bi yerlerde beklettiğim bir pharmaton vardı başliim bari ben de, telefon edene kadar:)ravioli sana yardımcı olacaktık güya, kusura bakma.

valla ben yıllarca bu dertten muzdarip oldum. çok ölümcül bir şey olmadıkça herşeyi ertelerdim. beni askerlik adam etti. artık hiç bir işi bekletmiyorum. yapılması gereken bir şey varsa hemen o anda yapıyorum. artıık değil odamı dağınık görürsem evi filan bile topluyorum.

bu çok yaygın bir sorun. bende de var. şu an yapmam gereken basit basit şeyler o kadar çok ki, ve hepsi de birikti iyice. benim yöntemim savaşmak. ciddi ciddi bunla savaşıyorum. ne kadar dünyanın işi gibi gözükse de "hayır, yapıcam" diyorum ve sonuçta yapmıyorum. bir gün işe yarayacak ama eminim.

ravioli yalnız değilsin.Hatta kaç haftadır düşündüğüm şeyi burada görünce ben ne zaman yazmışım oldu.

benim genel yapım budur.Hatta bi ara nasıl olsa kalıcam diye dersleri çalışmayı bırak,vizelerine bile girmedim.(evet yazıklar olsun hala kafamı dağlara taşlara vururum)

Sanırım bunun nedeni kendi mutsuzluğum.Okulu bitirmek için 2 senedir harcadığım efor ve omuzlarımda hissettiğim sorumluluk duygusu yüzünden kayış koptu,buzdolabında 1 aydır duran bi dünya para verip aldığım ama tadından nefret ettiğim sushileri atmak bile zor geliyor.Ya da en basitinden elektrik faturasını ödemeye gideceğime bir film seyrederim o sırada dünyanın en mutlu insanı olurum.

yalnız bi ara 2 hafta halamın köpeğine bakmıştım.Onun verdiği sorumluluk duygusu ve sevgiyle ben de büyük bir değişim yaratmıştı.Bir canlının hayatta kalmasını sağlamak ve sarfettiğin eforun boşu boşuna gitmemesi yüzünden sanırım.Artık öyle günde 2 tane film seyretmeden veya bilgisayar oyununu bitirmeden uyuyamayan kız gitmişti yerine tuzluk şişesinin üzerindeki yağ izlerini temizleyen kız beliriverdi.

gecenler su haberi okuyup, masumiyetime inandim.
www.ntvmsnbc.com

ben de bu sorun var ve netizen'in yaptığı gibi bir liste hazırlamak iyi bir çözüm gibi. mesela yazlık kıyafetlere, ayakkabılara falan mı ihtiyacın var yaz bir kağıda, sırayla gidip al, o kağıdı çöpe attığın zaman vicdan azabı yerine mutluluk hissedeceksin. hem listeleme yöntemi çabukluk ve disiplin de kazandırır.

kıyafet, ayakkabı vs almak deyince tüylerim diken diken oluyor.
3 yıldır ayakkabı alamıyorum kendime, en yeni tişörtümü 4 sene önce almıştım (arada hediye gelenler, annemin aldıkları filan oldu).
takım elbise almam gerekiyordu, iş görüşmeleri vs. için. 2-3 ay boyunca bizimkiler baskı yaptı git al diye. alamadım. 2 hafta önce resmen zor kullanarak götürdüler en sonunda.

keşke beninmki de ev toplama cd yazma gibi bişi olsa. yüksek lisans tezimi yazmam gerekiyor. 1 ay gibi bir vaktim var ancak daha hiç bir deneye başlamadım bile. veremezsem atılıcam ve 2 senem boşa gidicek. 1.5 aydır memleketime gidemedim belki bu haftasonu çalışırım diye ama bu cumartesim de arkadaşlarla age of ve pes oynayarak geçti ve buralarda takılıyorum hala. biri beni tokatlasın ve kendime getirsin lütfen

bende bir kaç zamandır böyleyim diye yazacakken cevaplara baktımda herkeste aynı şeyi demiş. bende bu duyuruyu favorilerime ekliyim bari.

Hepimiz böyleyiz...

kurtulması zor galiba.. ya da ben kurtulamıyorum. en acil işten an önemsiz işe farketmiyor sürekli ilerde hallederiz düşüncesi. bi şekilde hallolur mantığı.misal bağkur primi taksitlendiriyorlar dunyanın borcu var ama o sıraya girmek, o işkenceyi çekmek zulum geliyor. bi şekilde oderiz boyutuna giriyor. ki git sıraya gir adam gibi indirimli taksitli öde. lanet olsun yarın son gün:)
Devlet işlerinde genelde böyle ama. bi sürü yapılaması gereken işlemi var diye öğrenim kredisine falan başvurmamıştım. aslında şimdi ödemeye çalışan arkadaşları gördükçe iyiki üşenmişim diyorum.. bazen işe yarıyor.:)

(bkz: dikkat eksikligi ve hiperaktivite bozuklugu) / attention deficit hyperactivity disorder
(bkz: dikkat eksikligi) / attention deficit disorder

ulan amma sorunluymuşuz hepimiz bea...

bende biraz daha farklı yapaacağım şey işime geliyosa çok aceleciyimdir gece gözüme uyku bile girmez.ama işime gelmiyosa sopayla döve döve zor yaptırırsınız.öleceykmiyim doktor bey?
işime geliyo gelmiyo derken istediğim yada zoraki olan bişey.

normalde, hiç işin yoksa, "hiçbirşey" yapmamak hiç zevkli değil.

ama yapacak çok işin varsa, hiçbirşey yapmamak kadar eğlencelisi yok.

bence çok yaygın bir özellik bu, canın sağolsun, gece bir 7.4 daha olsa, gün boyu o kadar yorulduğunla kalırsın, yazık.

merter dolaylarında toptancılar çarşısı var.orda bi converse outlet mağazası görmüştüm ve daha ucuza bulabiliyosun bazı ürünleri.ama ayakkabıların hepsi için aynı şeyi söyleyemem.

ykm ve boynerlerde indirimn var 70-80 civarı. daha küçük yerlerde 70 e filan bulunabilir.

orjinal olmayan fakat gerçekten kaliteli olanları 50-70 ytl arası bulabilirsin

metro gross marketlerde 60-70 e orjinallerini bulabiliyosunuz. renk tercihi kısıtlı oluyo cogu zaman ama.

sordugun modele gore deısır.misal duz beyazı yada duz siyahı ındırıme gırmez.bazı modeller sureklı uretıldıgı ıcın ındırım olmaz..

indirime giren modeller sezonluktur.onlarda %20-25 cıvarında ındırım olur.ama converse ıcın ındırım sezonu agustos 2. hafta da falan baslar.bı kac gundur yenı sezonları gelmeye basladı.15 gunden falan sezonluk modellerde ındırım uygulanır..

kavacıkta bir ucuzluk mağazası var sırf converse satıyor, 49-69-79 versiyonlarını gördüm.

haddim olmayarak soyluyorum, converse is so last year. bayan degilseniz converse'den uzak durun artik. ama bayanlar icin zamansiz bir$ey, ona sozum yok.

nerde olduğunu tam bilmiyorum ama sanırım taksimden aşağıya doğru inerken istiklalde sağ tarafta bir dükkanda 70 ytl idi.

ankarada da bilkent real de bazen 49-69 arası satılıyor yakalamak lazım

saglik karnen, ogrenci belgen ve anneniz isyerinden alacagi vizite kagidi ile herhangi bir devlet hastanesinin "saglik karnesi islemleri/odeme burosu" bolumune git -sorarsan soylerler nerede oldugunu- hemen hallediyorlar. 2 gun once yaptirdim.

ya da en güzeli, ssk bölge müdürlügüne gidip, karne islerine bir adet ögrenci belgesi ve karnenle gitmektir

izmirdeysen yardimci olurum

daha önce hiç karne almamış ama alma hakkı olan biri(chavezding'le aynı şartlarda) ne yapıyor?

direkt ssk'ya gidin, annenizin numarasıyla.
beyana dayalı olarak veriliyor ama öğrenci kimliğinizi de götürmekte fayda var.

phi?

goldennumber.net

(bkz: #2701643)

fi diyecektim ben de :)

Bu var bir de:

en.wikipedia.org

Diameter symbol ⌀

çap işte, bildiğin.
2r diyebilirsin.

@propontis, senin dediğin fi'nin büyük yazılışı. küçük yazılışı bu şekilde.

bos kume degil miydi bu?

Danca, Norveççe ve Faroe dilinde [ö] sesine ("fonem") tekabül eden karakterdir.
Birbirine çok benzeyen İsveççe ile Norveççe ve Danca arasındaki ilk dikkat çeken fark bu harftir. Misal bu harfi barındıran dillerde "ø" harfini içeren kelimeler İsveççe'de [ö] ile yazılır. Örnek: Bjørn , Björn

Ayrıca dilbilimde zero morph denilen (türkçesini bilmiyorum) ve örnekteki gibi durumları izah etmek için kullanılan bir işarettir.
örnek:
two pens
two deerØ

evet çap işareti bu. bazı pizza restoranlarındaki kataloglarda falan pizzanın çapını belirtmek için kullanıldığını görebilirsiniz.

@sofistike maymun: phi'nin küçük hali bu değil, şu:
www.mathsisfun.com

cumartesi de düşülüyor, pazar da düşülüyor. şu anda uygulama böyle

evet aradaki cumartesi ve pazar günleri de izin gününden sayılıyor. izninizin bitiş gününü cuma gününe denk getirirseniz veya izin başlangıç tarihini pazartesi yapabilirseniz (hatta ikisini birden yapabiirseniz, izin süresi tam böyle pazartesi başlayıp cuma bitecek şekilde denk geliyorsa) fazla tatil yapabilirsiniz. ama aradakiler yani izne denk gelenler izin süresinden sayılır.

cumartesi bir tek.
diye biliyorum ben.

cumartesi düşülüyor, mantıklı olan cuma işbaşı yapmak

kibritsuyu daha iyi bilir ama benim bildiğim kadarıyl bu huküm 657 ye tabi memurlar için geçerli. işçi statüsündekilerde hafta tatilleri izinden düşülmüyor.

kadıköy karga
arnavutköy kuzgun
kesinlikle.
hatta websitelerinden girip bak derim, çünkü duyuruyorlar.

bir ay önce bir haftasonu için şarköye gittim. sedef motelde kaldim, geceligi yarim pansiyon (kahvaltı + aksam yemegi) 40 ytl idi. kucuk bir havuzu da olan guzel bir motel, tavsiye edebilirim. aksam yemegi icin, dalgakiranin uzerinde guzele benzer bir balik lokantasi var, orasi da olabilir. gezilecek gorulecek pek bir yer yok (en azindan ben bilmiyorum). gunduz denize girin, gece sahilde dolasin, meydanin ilerisinde kosede kucuk bi sarap dukkani var, oradan guzel bi sarap alin.
boyle :)

sarkoy, ruzgari itibariyle surf icin ideal yerlerden biri. biliyorsaniz, surf yapmadan donmeyin. :)

uçmakdere'nin yolları çok kötü, aman dikkat.
illa geçecekseniz de, dua kesmez, hatim falan indirin.

benim ki bu, tabi buyuk boyu:

www.artdaily.com

img148.imageshack.us
img292.imageshack.us
img399.imageshack.us
img148.imageshack.us

yapmam bu iyiliği öyle kolay kolay (:

img524.imageshack.us

ben bunu kullaniyorum.

ben bunu kullanıyorum, motive oluyorum. Tavsiye ederim;

www.qualitynonsense.com

www.vladstudip.com
bi bak derim...

www.mandolux.com

şunun ötesini tanımam
img232.imageshack.us

burada her çeşit var:
interfacelift.com

digitalblasphemy.com

www.pixelgirlpresents.com

bunlar da iyidir

benimki: upload.wikimedia.org

www.vladstudio.com

inanılmaz yaratıcı şeyler bulabilirsin.

www.webshots.com vardı bi vakitler.

sakınacak çekinecek bir şeyim yok. benim yaşım 29. zabıtlara geçsin.

en olgun, en güzel yaşımdayım: 26!

(bkz: adim samuel 25 yasim)

27

eksi sozlugun bide ayrica anket sitesi acmasi lazim olmucak bole
yasim 21

26

16
valla.

bu gün 26'ıma giriyorum. hepi börtday olsun bana!

26

31, hayatın anlamının kendini masture ettiği yaş.

ayrıca bence doğru yaşını yazanda yok, mesela ben gerçekte 44 yaşındayım ama 31 yazdım işte, fetişistliği ve sevenlerini sevmediğimdendir.

28 gün sonra 38 bitiyor.

25'tir, benimdir.

gün itibariyle 30 yaşına girmiş bulunmaktayım ... vay anasına yaaa !!!

25

Bence yaşları aldıktan sonra ekşi duyuruda verilen cevap sayısına da bir korelasyon analizi çak, akıl yaşta mı başta mı görelim.

30 anasını satayım.

benim ruhum genç.

10 ağustos'ta 30 olacagim kismetse. enn güzel yaş bence.

24 :)

25

24. evlenme zamanım gelmiş, annem öyle söylüyor.

20+8

22 :)

...

22

20

(bkz: 1984)
Yaş sorana cevabım budur, içindeydi dışındaydı, doldurduydu doldurmadıydı uğraşmam...

oha simdiye kadar yazanlarin en büyügü :S 33...yaslaniyorum lan ben :(

editin büdütü: artık neremle okuduysam diilmiş.. icim raatladi birden :)

An itibarı ile 32 bitmiş ve 33 ilk gün yaşanıyor efendim

istatistiğe katkı olsun, çan eğrisi yürüsün gitsin; 32.

38.

hissettiğim yaş 17 ama kafa kağıdında 29 :(

galatasaray lisesinin hemen yan sokağındaki ara cafe ,
tünelde başlangıç durağının tam karşısındaki pasajda kv...

taksim'de kumbaracı yokuşunda mihrimah sultan var, işinizi görür orası da.

ara cafe'de içki yoktur.
en güzeli megavizyon'un karşısındaki sokakta pia vardır. genelde sakin bir yerdir ve insan okuduğunu anlar. ancak orta pahalılıkta bi yerdir.

benim önerim cihangir kahvesi olacaktır. hemen taksim ilk yardım hastanesinin geçince sağda. öncelikle sakindir, sonralıkla ucuzdur. püfür püfür eser, insanlar tatlıdır.

kumbaracı yokusundaki south park. mihrimah sultan'a gelmeden

arnavutköy kuzgunbar

"pia"nin ve "south park"in yemekleri bariz pahali, ickiler de orta derecede.
bunun bilincinde gidin derim.

yedek ruh'un son onerisini dikkate aliniz derim bir de.

maçka parkı'nda fua cafe'yi önerebilirim. sessiz, sakin, fiyatlar da öyle çok uçuk değil.

eeeehhmm hmmmmm şeeey....... keşke pc ni kapatsaymışsın?!

"ben manyak mıyım?" diye kendi kendine kuruntu yapmana gerek yok uykusuzluk ve yorgunluk bu tür şeylere yol açabilir. sık tekrarlanıyor ve yaşamını etkiliyorsa psikolojik yardım alır nedenini öğrenirsin.

ben de 43 saat boyunca uyumadan aralıksız sims oynamıştım ve annemle babamı gördüğüm an sims karakterleri sanıp üstlerine mouse ile tıklamaya çalışmıştım...

olur böyle şeyler takmayın...

hypnogogic ve hypnopompic halüsinasyon denir yaşadığınıza, normal sınırlar dahilinde alengirli bir beynin var demek:)

gerçi ottur çöptür fazla bulaşmamak lazım böyle bir durumda zira psikotik atağı daha sık tetikliyor diye okumuştum.

evet kannabis şizofreni tetikleyebilir.

48 saati geçtikten sonra, o tarihte yurtdışında olan kardeşim bir iki dakika karşımda oturup sigara içmişti.

direkt uykusuzluk...

ne yiyip içtiysen adlarını istiyorum
o şeyleri benimde görmem lazım

bence de uykusuzluktan olabilir zaten
makinist diye filmini bile çektiler bunun

yok lan ne manyağı, bendim o, flashbang attım sana
şaka şaka ben değildim olsa olsa swat'tır bunu yapan.
neyse ben de uyumasam aynı şey benim de başıma gelir mi? dalga geçmiyorum gerçekten kıskandım seni, ben de halisünasyon görmek istiyorum, mantar falan da denedim ama olmadı a.q.

esek arisi mi acaba?

tr.wikipedia.org:IC_Polistes_gallicus.JPG

bu bal yapan arı değil, yanlışım yoksa yaban arısı doğru ismi. evet iğnesini de sokabiliyor.

(bkz: sarıca arı)

@ netizen: evet o..ta kendisi...az mı çektirdi bana. ve sülalesi bizde yaşıyor, neden bilmiyorum.

edit: o resimdeki "tek taşak". bizdekiler "çift" (bizdekiler derken, bizim evdeki arılar). uçarken de "ikisi birden" yere doksan derece açı yapacak şekilde oluyor. yani, hayvan "yürürmüş gibi" uçuyor.

edit 2: uluorta yazdığıma inanamıyorum, çok çok, karikatür dilinde yazardım eskiden, böyle d'li sh'li falan

salı pazarı çok kalabalık her zaman diye pek gitmedim ve açıkcası bilmiyorum hala var mı. çünkü kumaşların tarafı arkadaydı, ve orası kalkmış olabilir.
ama perde için pazar tavsiyesi istersen, cumartesi günleri sahrayıcedid pazarı var. orda bir perdeci var (ordaaa bir köy var..), bi sürü perdesi var ve parça parça inanılmaz uyguna satıyor, hatta dikilmiş hazır durumda, sen sadece korniş zımbırtılarını dikiyorsun zaten hazır olan şeride falan. tanesi 5 YTL ye de var 10 YTL'ye de, renk renk çeşit çeşit. ahahah sanki benim malım ha, nasıl pazarlıyorsam başka pazarın pazarcısının malını...

pazarlarda birak perdeyi yesil renkte civciv bile bulunuyor...

salı pazarı aynı yerde kuruluyor, taşınma olayı hep gündemde ama bu yıl sonuna kadar gerçekleşir mi muallak. ve evet perde dahil her şey bulunabilir.

bauhaus'ta, tekzen'de, praktiker'de falan da var öyle hazır..

ikea'da da oldukca ucuz olanlar var..sipsak takılabilyo hem de veya sen kumasini alabilirsin sadece istersen olcup bicip..reklamlarrrr

te heeyy.. pazar ruhu kalmamış ki mirim.. ikeası, tekzeni, praktikeri piyasayı hallaç pamuğu gibi atmış.. sağolun varolun..

salı pazarı kuruluyor kurulmasına da siz aynı pazarın cuma (cumartesi de olabilir) günü kurulan versiyonuna gidin.

bi tanesi-limuzindeki- hillary duff da digerini bilmiyorum

gerçekten hilary duff mu? bana başka bir amerikalı manken oyuncu demişlerdide?
esmer olan kız yani lumizindeki mi duff?

hatta o reklamdaki o esmer bombanın resmi
www.footy-boots.com

aracın ismini de öğrensene, hazır arıyorken.

neredesin, hangi semtte..
acıbademden kedi kaçtı, eşimin kızkardeşinin evinden.
sağır olduğu için sesinin ayarı yok--duymadığı için bilmiyor.
zayıf mı böyle, kaburgaları gözükecek gibi
ve ellediğinde yumuşacık mı tavşan tüyü gibi..
ve beyazlığı, albino beyaz..kaşı maşı her yeri.
ay nolur o olsun..

eğer resmini çekebiliyorsan, [email protected]'a iletebilir misin?

bir ihtimal, atüde ferrero T25 mon cheri 262GR, 7 euro olarak görünüyor, giden gelen biri olursa sipariş verilebilir duty free'den..

benim de anlayamadığım şekilde kendi içinde bir düzeni, bir algoritması var. kafadan sallanmıyor mesela. bazı web siteleri numaranın kafadan sallama mı, olabilecek bir numara mı olduğunu kontrol edebiliyorlar mesela. kişiye ait olup olmamasını demiyorum. "geçerli bit tc kimlik numarası değil" diyor mesela. demek ki kendi içinde bir düzeni var (birinci basamak artu ikinci basamak çarpı üçüncü basamak eşittir 4,5 ve 6. basamak gibi mesela).

rakamlarin bizim gorebildigimiz sekilde anlami yok. olsaydi ulusal guvenlik riski olustururdu. ornegin (atiyorum) rizelilerin son 2 hanesi 44 olsun. rizelilere gicik olan adamin teki 44le bitenleri kaziklayabilir veya ise almaz. vb vb...

bilgisayar algoritmasiyla ortaya cikiyor. bu algoritma da dogal olarak halka acik degil. ama hangi rakamlarin kesinlikle bir tc kimlik no olamayacagi tespit edilmis durumda, bununla ilgili sql kodlari mevcut.

yine de dikkat ederseniz görebildiğimiz şekilde bir anlamı var. benim nüfusa kayıtlı olduğum il ve ilçeden kayıtlı olan herkesin (kendi sülalemin ve hiçbir akrabalık bağımın olmadığı kişilerin) tc kimlik numarası 12 diye başlıyor. ben buradan ilk iki hanenin nüfusa kaytlı olunan yere göre tespit edildiğini düşünüyorum.

benimki de 12 ile basliyor, o cok bulunan bir cift. kibritsuyu; antalya merkez kutuklu degilsen hipotezin yanlis :)

evet çürüdü bu :)

kardesimin tc kimlik numarası ile benim numara arasında hıc bır benzerlık yok..

cilt no, aile no, sıra no, falan gibi şeylerde benzerlik var mı peki kardeşle? belki kardeş diğer cilde kaymıştır.

hayır bi yerden bi bağlantı bulabilir miyiz acaba diye merak ediyorum.

TC kimlik numarası tek sayı olamıyor diye biliyorum bunu çürütebilecek birileri var mı?

benimki 501'le başlıyor, kot misali.

@kibritsuyu
sıra no lar dısında hersey aynı kardesımle..ama tc kimlik numarasında tek rakam bile aynı degıl.gercı benım tc kımlık seri şeklinde :)

Benim TC kimlik numaram kardeşimin ve anneminkini andırıyor ilginç bir şekilde.
Bir de genelde çift sayı ile bitiyor bu numara gördüğüm kadarıyla.

sitelerin anlaması kolay önce çift mi diye bakıyor sonra bütün rakamları toplayıp mod10 yapıyordu galiba. işin gerçeği çok dandik bi algoritması var oturup üzerinde biraz düşünülse her bi olayı çözülür.

belki doğumyılı, doğduğu ay, gün gibi değişkenlere de bağlıdır algoritma?

daha çok turistlerin bol olduğu bir yeri tercih edebilirsin ki rahat rahat tek başına tatil yapabilesin..

bodrum / yahşi ' den kesinlikle daha güzel bir yer bulamazsın hatta buyur #11037114

kesinlikle kaş derim. Hem denizi çok temiz, hem de kafa dinlemelik bi yer. Bonus olarak da kekova, üçağız, patara plajıyeter de artar sanırım. Fiyatları uygun olan kalınabilecek yerler de var hem.

bu arada desdinova, egotm sabah sabah beni güldürdünüz ya :))

Emek pansiyon--Çıralı'da. Denize erişim çok uygun. Çıralı'nın tam ortasında. Fiyatlar makul, bungalowlarda çalışan klimalar, bahçede gezinen kuzu koyun tavuk köpek vs., pansiyondan ayrılırken, anne-baba gibi uğurlayan "evladım öğlen yemeğe geliyor musunuz? akşama ne yapayım?" diye sorup, isteğe göre yemek yapan, patlıcan salataları muhteşem olan; para kazanıp şımarmayan bir aile işletiyor. Geceleri mutfağa gidip, kendiniz de öte beri hazırlayabiliyorsunuz. Biz bir aile ile tanışmıştık adam 20 senedir mi ne, her yıl Almanya'dan geliyor çoluk çocuk, köpeğiyle möpeğiyle. Kesinlikle tavsiye edilir.

Bahçede bir de ağaç ev var, tırmanıp içine, al kitabını oku, kimse rahatsız etmez. Deniz hemen karşısı (sahili yok yalnız, taşları var). Giderken de bahçeden yeşil limon toplamak serbest. Zaten o sene gitmezseniz, pansiyonun sahipleri, giden başka bir eşinize dostunuza yeşil limon verip, gene gönderiyorlar size :)

ben de çıralıda myland nature'ı tavsiye ederim.

soguk deniz ve antalya pek birbirine uyan kavramlar degil. literally soguk deniz icin izmir'den guneye inmemeniz lazim. diger isteklerinizi de dahil ederek bozcaada'yi oneririm.

assos www.yelkencamp.com

Foça,Kaş ki akdenizde ama denizi soğuk.

resmi işe kullanacaksanız noter onayı eskiden beri gerekiyordu diye biliyorum ben

1. soru - matbu kağıdın hiçbir açıklaması/mantığı yok, eğer noterin personeli değilse.
2. soru - her noter, her tercümanı onaylamaz. önceden tercümanın, diplomasını vs.'sini o notere götürmüş ve yemin zaptı imzalamış olması gereklidir. Hangi noter olacağını da, tercümanın bulunduğu semt veya çalıştığı firmanın bulunduğu semt belirler, herhangi bir öncelik/fark yoktur.
3. Noterler tercüme tasdiki için bir para alırlar. Bunun 3'ü 5'i normalde tercümana gidiyor olsa da, uygulamada pek böyle birşey olmaz.
4.'ü özel mesaj olarak ilettim.

Son not: Noter tasdiklemeden, yeminli tercümanın imzası geçerli olmaz.

(bkz: the bank job)

Catch Me If You Can
american gangster
An American Crime
A Beautiful Mind
bunlardan pek emin değilim; Raging Bull, Hotel Rwanda

imdb'de "what happened to epilogue" diye aratırsan puan sırasına göre eline geçer filmler

city of god

goodfellas ın da sonunda vardı oyle bir şeyler yanılmıyorsam

calendar girls..
kesinlikle tavsiye edilir.
ayrıca galiba dog day afternoon, ah ne filmdir o da.

adam başı 100 civarında gelmişti.
zırt fırt gittiğimden değil, 3 şubat'taki düğünüm öncesinde, 2 şubat'ta kardeş götürdüydü bizi.

maçkada,banlieue 6080 vardı mükemmel bir yer.ama hala duruyor mu bilmiyorum.

ulus - sunset... (dikkat pahalıdır)

pacino - florya (italyan)

şarabi - istiklal

arnavutköy kuzgun kafe-bar.
ikinci katta, kimse gelmesin, biz başbaşa yemek yiyelim dersen, 4-6 kişilik toplantı yemeği odası var bir tane, onu kapatabilirsin, ama hem biz bize hem cıvıl cıvıl olsun dersen de yine 2. katta sadece 2 kişilik bir masanın bulunduğu romantik ahşap konak balkonu var (dikkat-pahalı değildir, makuldur)

çok kalabalık olmaması ve dekoru vs ile cafe 17'yi önercem. sıraselviler'de alman hastanesi'nin karşısındaki sokağa giriyoruz. hemen solda.

bir de mano bistro. orası da boğaz manzaralı, camlı teras. fiyatlar da işte o tip bir mekan için uçuk değildir. en uçtaki masa güzeldir, oraya rezervasyon yaptırın. tarifi de şöyle: istiklal caddesinde tünele doğru ilke spor vardır. onun karşısında burç lebon pastanesi olcak. onun hemen bitişiğindeki hıdıvyal işhanı nın 2. katı.
cafe 17 kış için daha iyi şömine falan, bence mano'ya gidin.
www.manobistro.com

2 simit,2 çay,2 de sigara boğazı gören bir yerde ayaklarını denize doğru salıcaksın.Daha şık olanını ve daha güzel bir yeri bulamam şahsen.Just do it.

the marmara roof-pahalı-muhtesem
gunbatımında beylerbeyi herhangi bir balık restaurantı-makul-anadolu yakası
yenikoy -emek kafe-pazar kahvaltısı-makul-guzel ama romantik mi bilemiycem
mano bistro iyidir.
zyndan-balık lokantası iken guzeldi kebapcı olmus simdi.ama manzara dehsettir.-eminonu
topkapı sarayı divan restaurant-deneysel...
poseidon-dehset pahalı-dehset guzel-bebek
parkın karsısındaki kofteci akabinde mcdonaldsdan sıcak cikolata esliginde bebek parkı-ogrenci isi
ayırdıgınız butceye baglı olmakla beraber bir haftasonu seyahati finansal olarak kafa kafaya gelebilir ve cok daha romantiktir.

ates dusurme icin bir fikrim yok maalesef ama hap yutturma icin onerim: 2 kisi olursaniz daha rahat olur ama tek kisi de yapabilirsin. cenesini kilitlemesine izin vermeden ceneyi on dislerin oldugu yerden sonuna kadar acariz elimizle. cene acikken elimizde hapla eli daldiririz bogaza ve taaa bademcigin oralara kadar eli soktuktan sonra hapi birakir ve sonrasinda cenesini iki elimizle kapatir, bir sure acmasina izin vermeyiz. ilk denemede basarisiz olursan sokella gibi tatli bir seyler yalat biraz, yalanirken hoop acarsin ceneyi. veteriner simdilerde acilir, su an lazim olmasa bile hap yutturmayi veterineriniz esliginde ogrenmelisiniz bence.
gecmis olsun

nasıl oldu yavru?

ateşi düştü 38.5 derece şu anda ama hala yemek yemiyor , su zorla içiriyorum , sürekli yatıyor :( akşam başka veterinere götürücem bi iyileşse :(

yavru kopeklerde kimi zaman genclik hastaligi denilen illet gorulebiliyor ve bildigim kadariyla belirtileri arasinda yuksek ates de var. veterinerler her zaman dogru teshis koyamayabilir o yuzden imkaniniz var ise bir veteriner fakultesine goturup gosterin.

hapı ez, suda erit, bir enjektör al, iğne kısmını çıkart , kalan plastik kısma elde ettiğin sıvıyı doldur, daha sonra, dipten 2. azılarının olduğu yerde, dişlerin arasında bi boşluk olacak, oradan plastik ucu sokup ağzına boşalt:)en kolayı öyle:)

zeytinburnu veteriner kliniğinde kürşat bey vardır. fakülteden sonra öğleden sonra saatlerde orada olur genelde. çok iyi bir veteriner hekimdir. zor durumlarda, teşhis, operasyon vs hep ona götürürüm ve öneririm.
geçmiş olsun.

merak ettik, son durum nedir? iyile$iyor mu köpü$?

@dengesiz pamuk: henüz tanı koyamamışlar. galiba zeytinburnu kliniğine götürcek ufaklığı. bir arkadaşımın kedisine de çare olamamıştı çoğu veteriner, onlar iyileştirmişti. umarım o şekil güzel bir haber alırız.

gençlik hastalığı :(

Belki yarın, belki yarından da yakın.

senden benden cok yasar emin ol oylelerı.

ölmez bende de vardı bir tane günde 19 saat world of warcraft oynuyordu yemeğini herşeyini bilgisayar başında hallediyordu yemek dediysem, sıvıyağı tencereye boşaltıp yalandan kafam kadar patates kızartıp yiyordu tabi arada ben de bir şeyler veriyordum ağaç gibiydi pis herif saçları beline kadar uzadı sakal desen vizeden finale... adam etmeye çalıştım, konuşmayı unutmuş (ve bu bir gerçek) ... ölmedi ama ve kurtuluyorum evet 7-8 saat sonra gidiyor. darısı başınıza

yahu hala, "ağaç gbiydi"ye gülüyorum bir üstteki.

sırf proteinden olmaz öyle birşey kolay kolay..yanına ekmekti patatesti kola falan olsaydı belki.

ben her gece yapıyorum onu senelerdir ölmedim. bünye meselesi yani. metabolizması hızlıysa birşey olmayabilir.

wd 40 denedin mi?
ama kesinlikle kefil değilim, bozarsa karışmam.

yoğunlaştırılmış çamaşır suyunu alıyoruz. ıslatılmış yüzeye uygulayıp bir müddet bekliyoruz. sonra gölgelerin gücü adına ovalıyoruz. en azından biz yaptığımızda çıkmıştı. daha inatçı paslar için jilet öneririm. kazı gitsin.

edit: bende kefil değilim unutmadan :)

benzin iyi bir çözücüdür ama pası çıkartabilir mi bilmiyorum. bir deneyin .

zımpara değil de vim (toz şeklinde olan vimlerden) deneyebilirsin.

hocam tuz ruhu, camasir vs. doktun de o mermer ne oldu? oyle birsey uyguladiginda mermerin anasini aglatiyormussun. sakina deneme, bu is icin ozel urunler varmis yurtdisinda; ahan da:

ask.metafilter.com
www.thriftyfun.com
wiki.answers.com

ben, bizdekini, çamaşır suyu katkılı cif kremle çıkarmıştım, mavi bir kutusu var, zaten üzerinde pas lekelerine karşı da etkili olduğu yazıyor. bizim mermere bir zararı olmadı ama her mermer türünde aynı durum olur mu bilemem, küçük ve fazla görünmeyen bir yerinde deneme yapabilirsiniz.

@egtm, ne yazık ki hiç birşey olmadı :D leke aynen duruyor.
vim den başlayarak sırayla deneyeyim, en fazla elimize alırız mermeri.

Marketten pas sökücü ürün alıp denemek daha mantıklı değil mi

mazot

nereden gidilecek? ingiltere mi istanbul mu? kullanılacak taşıt ne?

İstanbul'dan arabayla gidilecekse;

Tem'den kınalı'da çıkılır ve tekirdağ'ı keşan-ipsala tarafına doğru geçtikten 30-40 dak. sonra inecik köyü civarında yoldaki tabelalara daha dikkatli bakarak sola sapılır ama bu sapılan yolun yanılıp da hemen tekirdağ çıkışındaki kumbağ üzerinden şarköy'e giden sahil yolu olmamasına dikkat edilmelidir. pek riskli olur öylesi.

otobüs ile;

esenlerden şarköy seyahata ya da istanbul seyahate binilebilir. ikisi de kağnı gibi gider.

uçmakdere yolundan geçme aman..geçeceksen de dua ezberle birkaç tane.

istanbuldan keşan arabalarına falan binip muavine şarköy sapağında inceğini söyle genellikle yardım etmeye çalışırlar ordan otostop yapabilirsin. ya da bi minibüs falan geçebilir.
birkaç sene önce babamla ordan otostopla gitmiştik. yazın giden çok olduğunda bulursun gibi geliyor bana, yoksa şüphen mi var?

Çirkinse güve kelebeğidir, özellikle elinizin ayası civarı büyüklüğüne olanları eve yuva yapar herşeyinizi yir. Evden çıkartmanız hayrınıza olur. Beslemenize gerek yok o zaten yastık yorgan bok püsür herşeyi yir. bi de pötö pötö diye uçar tırstırır.

onlar kelebek değil güve, elbiselerinizi yiyen böcükler...

tüm elbiselerinizi yemeden naftalinleyiniz eşyalarınızı...

bitane mutfakta gordum okadar ciddi biseymi bu olur arada evlerde ya olmazmi. buyuklugude bi 3-4 santim vardi heralde. nasil cikarcam onu evden bulamiyorumki, bide bunun bu buyuk kelebek hali biseyi yemez , olur gibi geliyo

ciddi bişey mi derken şöyle anlatayım. bir tane girer, kendine mevzi seçer. bu mevzi genelde loş dolap içi olmadı koltuk altı, çekyat içi falandır. bi de utanmaz orda ürer bi şekil. sonra bütün eşyalarınızda parmak ucu buyuklugunde delik olur. ha ayrıva yuvasını yanlıslıkla bulursanız koltugu açar camaz kelebek vadisi mode on olur. oraya buraya naftalin asınız, o böcüğü derhal surette atak bi aksiyonla mendiilee falan avuclayıp dogaya salınız. öldürmeyın ama yazık :(

bi girince bi daha çıkmıyorlar kolay kolay maalesef. ama pek bir zararları yok perde falan yemelerinden başka.

genellikle evin en sıcak yerinde oluyorlar kış mevsiminde de genellikle tavanda oluyorlar yüksekler sıcak olduğundan heralde. ara sıra kafayı kaldırıp tavanda her şey yolunda mı diye bakmakta fayda var.

bi tarafa kozaya yatıyorlar sonra yeniden çıkıyorlar. evde ağzı gıda bırakmayın hemen çoğalırlar.

kozaları iğrenç oluyor evet. ben taşınırken buldum. ahşap bir askının üzerine koza yapmış ama, sanki kemik. sanki sümüklüböcek sırtı. böyle büklüm büklüm kıvrım kıvrım. sonra refleksle elimden attım askıyı da, içinden toz gibi, kum gibi yumurta döküldü aşağıya (huylanıp 2 gün kaşındığımı da yazayım mı?)

yani: aman kökünü kurutun.

Ben dün odama giren güvenin üstüne kedimi yolladım. Işığı kapattım, monitörü açık bıraktım, güve monitör ışığına gelince kedi yakaladı. Kediniz varsa ömürleri 2dk. Yoksa da yakalamak için iyi bir taktik, ışığı kapatınca oldukları yere siniyorlar veya ışığa doğru geliyorlar.

benimki ya oldu yada pek bi zeki, rutin mutfak kontrollerim sirasinda ortaya cikmiyor. ortaya cikarmanin isiktan baska bi yolu varmi, mumdur kagit yakmaktir falan. (sacma oluyoda yani yemesin kiyafetlerimi)

evet kiralanıyor. galiba sadece büyükadada.

cok zorluyor tandem bisiklet o yokuslarda. genelde hicbirinin vitesi bilmemnesi calismiyor.

evet sadece büyükada'da olması lazım. ama bizim baya bi arayıp tarayıp bulduğumuz tek tandem bisiklet ara sokaktaki izbe bisikletçinin kendi imalatıydı. onu yaparken de pek kendini yormamıştı yani

zeytinburnu olivium
yalnız belirteyim ki, hatunlara göre üç beş parça birşey ya var ya yok.
daha çok erkeklere yönelik...

www.eksiduyuru.com

anadolu tarafında isenız izmit e gitmenizi öneririm..inanılmaz çeşit oluyor..
oliviumda belirli gunler ürün gelir.eger o gunlerı yakalarsanız istedıgınızı alabılırsınız.ancak dikkat edin olivim da cok eskı ürünler var.7-8 yıllık pantolonlar var..

kartal M1

valla istanbul içi değil ama kartal kadar yakın :) fabrikası çorluda olduğundan olsa gerek 2 adet outlet mağazası var biri avantaj outlet center (çorlu çerkezköy yolu üzeri 3. km) levis ile beraber 15 civarında mağaza var işine yararsa ek bilgi olarak veriyim 500m ileride loft-colins fabrikası ve satış mağazası var. ikinci mağaza ve fabrikaya yakın olanı çorlu - edirne yolu 3. km sağda (burada defolu ürün bulmak daha olası)yine ek bilgi olarak veriyim bu mağazanın çaprazında yeşil kundura fabrikası ve serisonu mağazası mevcut

yenibosnada kadak avm var.

www.kadak.net

Sözlükte denmiş ki;

"galat ı meşhur'lardan biri. napolyon değil, apollon olarak söylenmesi gereken, adını, bursa'daki, fi tarihindeki adı ile apollion, bugünkü adı ile uluabat gölü'nden alan koyu kırmızı renkli, iri meyveli kiraz."
(paramakash, 28.07.2003 17:37 ~ 07.10.2005 16:37)

www.didyouknow.cd

amerikada da napoleon cherries diye biliniyor.

çok anladığımdan değil ama, gözlemlere dayanarak, benim kocam oyuncak jeep baktığında, gerçek dört tekerlek çekişli olmasına dikkat ediyor mesela.

helikopter düşündün mü?

www.hepsiburada.com

bence bu gayet güzel. fakat dağda bayırda da oynasın demişsin, öyle ki bu modelden ziyade, tekerlekleri daha büyük, yana açık olanı ve süspansiyonları hissedilir olsa daha makbul olur.

teknik yönden, çekim mesafesi ve şarj süresi yani batarya gücü önemli.kaç saatte şarj olur ve kaç dakika götürür o şarj, bunlara bakın.

ben gecenlerde istedim oyuncak araba, bayirda kullanmayi dusunmedigim icin nikko peugeot 307 wrc (evolution serisi) istemistim gerci hala alinmadi ama bekliyorum. genelde jeep tarzi seylerin sarji cok az gidiyor ve sizin gosterdiginiz modeldekilerin kumandasinin mesafesi cok kisitli. illa bayir demezseniz nikko nun evolution serisine bir bakin derim. (150 ytl civarindaydi fiyatlari)

1000 lira olanlar epey detaylı aletlerdir.

şurada epey model var, çoğunda detaylı fotoğraflar da var.

oyuncak.gittigidiyor.com

aslında bunları satan birçok site var ama genelde fiyatları 500 ve üstü olanları satıyolar.zaten türkiye'de pek tutulmadığı için fiyatları çok uçuk. vaktin varsa yurtdışından getirebilirsin, yarı yarıya ucuz olur. mesela www.towerhobbies.com güzel sitedir.

seçtiğin markanın youtube v.b. sitelerde videoları olabilir, orada nasıl olduğunu daha iyi anlarsın.

peki kumandalı araba almanın sebebi nedir? arkadaşın arabalardan mı hoşlanıyor yoksa böyle oyuncaklardan mı? arabalardansa maket araba da alabilirsin, 100-150 liraya çok güzel kaliteli şeyler var.

edit: bu tip şeyler çabuk dişli sıyırır. yedek parça problemi varsa o araba bi köşede kuzu kuzu yatar, benden söylemesi.

gönderdiğiniz linkteki aracın görünüşüne aldanmayın dağda bayırda gidecek bir yetiye sahip değildir. burada aslında ince bir detay var bu aletin alınacağı şanslı kişi mekanik işlerden anlıyor ise daha teknik radyo kontrollü elektrikli veya benzinli bir araç alabilirsiniz, dere tepe düz gider saatte 70-80km'lere çıkan hızlar yapabilir.ama yok anlamaz derseniz hiç kasmayın nikkonun on road araçlarından alın oyuncak niyetine kullanılsın. bu aletlerden satan birkaç site;
www.promodelhobby.com
www.mustanghobi.com
www.hpi-turkiye.com
www.kyoshoturkiye.com

(git: 28884)

türkiye'de teleskop diye satılan av dürbünlerinden uzak durmanızı tavsiye edebilirim.

150 ytl civarında satılan oyuncaklara satın aldanma. ucuza alcağın teleskobun hiçbir anlamı yok. ucuz teleskop almak yerine kaliteli dürbün alsan çok daha mantıklı bir hareket olur. yanında da bir gök atlası alırsın mesela (ege üniversitesinde var), bir de gökyüzünü tanıyalım kitabı (tübitak yayınlarından), çok güzel bir set olur bir amatör için.

super, iyi ki sormusum. cok sagolun.

o fiyata teleskop almaktansa kaliteli bir dürbün almak çok daha mantıklı olur. dürbünle de gökyüzü gözlemi yapılabilir.

Şuraya bir bakmanızı tavsiye ederim:

www.gokbilim.com

off

sivrisinek kovucu değilde, kapalı alandaysaniz $ayet sineklik denilen süper bir icat var,$ahsen balkon kapisina yerle$tirdim. odanin kapisinida kapiyorum, hem di$aridan hem iceriden gelebilecek saldirilara kar$i korunuyorum, sinek kolonilerine elveda! 1 aydir süper ötesi bir ya$am sürdürüyorum, geceleri balkonumun kapisida acik, mutluyum. migrosta satiliyor bu urunler, markasi '3M' miydi neydi yanli$ hatirlamiyorsam, tam 3 kilo verdim -kim ölmüş yalandan- kutunun içerisinden, naylonumsu bir tel ile bir tarafi yapi$kan, diğer tarafi cirt-cirt'li yuzeye sahip bir bant cikiyor kesip yapi$tiriyorsunuz balkon/pencere kapisina, telide kesip yapiştiriyorsunuz, balkon kapisi için kullanilicaksa ortadan açilan kapi sistemi gibi bir çözüm üretmişler, teli ortadan 5er santim uzun birakarak kesip arasindan geciyorsunuz, uzun biraktiginiz 5cm tel diğer telin üstünü örtüyor ve diğer canlilar oradan geçemiyor haliyle. ayrıca 2 rengi mevcut; beyaz dışarıdan içeriyi göstermiyor, siyah ise bi boka yaramiyor. 14-15ytl civarinda.

bu spiral şeklinde ucunu yakinca sürekli tüten tüttükçe de sineklere rahat vermeyen bir zımbırtı var. halk arasındaki adı (bizim ev ahalisi)spiral kovucu. gerçeği nedir bilmem. tabi üzerene sıkmalık değil ama elinde de tutsan yaklaşmazlar hani ..

dün gece biz de delirdik öyle sinekle.

balkonda citronella'lı (sinek kaçıran limonlu koku) uzun mum vardı (hatta godless commie, sineği yakalarsa, o uzun mumla ona bir güzellik yapmaktan bile bahsediyordu, uyku sersemi).

sonra onun ucundan biraz mum kesip, iç mekan mumu yaptık, minik bir shot bardağına koyduk ve uyuyakalana kadar yandı öyle. geçici bir çözüm ama en azından rahat uyuyabildik.

karuko deneyebilirsin
(bkz: karuko)

akıl oyunları yayınları var aylık. kare karalamacasını alıyorum ben, sudoku reklamları da oluyor hep arka kapağında. kare karalamacası süper, sudokusunu bilmem :) (d&r'da buluyorum ben genelde)

dostum
internette ücretsiz simple sudoku diye bir uygulama var.
kesinlikle sudoku'da en ileri seviye kullanıcılara dahi hitap edebiliyor ve bir çok özelliği mevcut. hem geliştirmek için hem normal kullanım için deneyebilirsin.

tuvalet kağıtları var öyle, galiba iwantoneofthese.com'da (those da olabilir emin değilim)

kitapevlerinde (kabalci, vs..) sudoku kitaplari var cesit cesit.
bir de gazete satan bufelerde belli haftalarda cikiyor. sudoku 1, 2, 3, vs. diye gidiyor.. ama kolaydi hatirladigim.

motorunuz icin uluslararası dolaşma izni tarzı bi şey almanız gerekiyor ve ehliyetle ilgili de bir şeyler yapmanız gerekiyod dediginiz gibi ama nereden oldugunu ben de bilmiyorum ogrenebilirim kontrol ederlerse ceza kesiyorlar.daha fazla bilgi ogrenirsem yazarım.

bildigim kadariyla ehliyet icin birsey gerekmiyor 2 veya 3 hafta turk ehliyetin ile kullanabiliyorsun diye biliyorum, motorlar icin farkli bir uygulama olur mu bilmem. Simdi Bulgaristan'da nereye gideceksiniz aslinda o onemli cunku heryer guvenli degil, daha dogrusu motorlariniz icin guvenli degil, eskiden beri araba hirsizligi oldukca fazla oluyor, bir de bu sinirdan gecerken zorunlu trafik sigortasi yaptirmaniz gerekiyor arabalar icin oldukca pahali bu bence bunu gitmeden once ogrenin eger cok fazla bir meblag ise bence otobusle gidip ordan arac veya motor kiralamaniz daha mantikli. zira yabanci plakali araclar gercekten fazlasiyla caliniyor, sonra polisin pesine dusersiniz mafya ile anlassin da motorlarimizi bulsun diye.

Bu arada bir de abuk sabuk yerlerde yazan hiz sinirlarina uymanizi tavsiye ederim yani dumduz otoyol gibi bir yerde 50 yaziyorsa kesinlikle orda sagda solda bir yerde polis vardir enseler:) tavsiyem varna, sofya, plovdiv gibi merkezi yerlerde dolasmaniz yazin varna ve burgaz gayet hareketlidir. asagida da faydali bilgiler var yesil kart dediginiz sey sanirim sigortayla ilgili ama sizi bagladigini sanmiyorum.
www.mfa.gov.tr

Almanız gereken belgeler şunlar:

- Uluslararası sürücü belgesi (genelde istemiyorlar ama kıl birine denk gelme ihtimaliniz her zaman var. kazaya karışırsanız da belgeniz eksikse otomatikman haksız duruma düşersiniz.)
- Triptik (muhakkak lazım)
- Uluslararası trafik sigortası (yeşil kart da deniyor, bu da kesinlikle gerekli)

Bu belgeleri türkiye turing ve otomobil kurumundan (İstanbul ofisinden ya da hudut kapısından) alacaksınız. Gitmişken bir de ücretsiz Avrupa haritasından almanızı öneririm. Daha fazla bilgi için: www.turing.org.tr

Bulgaristan'da hız sınırlarını pek salladıkları yok açıkçası, geçen sene AB'ye girdiklerine bakmayın siz. İnsanlarla fazla muhattap olmayın, kazıklanırsınız. Eşyalarınıza dikkat edin, çaldırmayın. Özellikle gurbetçilerin yoğun geçiş yaptığı dönemde bu tip olaylar artıyor. Bir de mümkünse bir GPS ayarlayın kendinize, çok faydasını görürsünüz.

yeşil sigortayı (evrakın renginden dolayı yeşil deniyor diye biliyorum), gideceğiniz süre kadar yaptırma imkanınız var. bilmediği için bir senelik sigorta parası ödeyenler oluyor çünkü.

köpek dedigin hayvan kendine yemek vereni benimser en basit olarak. diğer kopeklerin onu rahatsız etmesini engellemenizi de algılıyordur buyuk ihtimalle. yediği seyleri sizin sayenizde oldugunu ve bir düzen içerisinde oldugunu anladıgında size guvenip yakın duracaktır. verdigi tepkiler yuksek ihtimalle sokaklarda yaşadıkları ile ilgilidir. bizim kopek yemek yerken sürü gelse yanına bana mısın demiyo sonuc olarak aç kalmıyacagını bildiginden.

fotoğrafını görsem net bir şeyler söyleyebilirim, ama genelde jack russel ile beagle benzer kıvamlarda olur. ha tabi jack russel' ın yüzünün tüysüz halini baz alırsak.

köpeğin ürkmüş hali derken, ürkmenin tasviri önemli. köpeklerin vücut dillerini okumak, bu tip durumlarda izlenecek yol açısından önemlidir. köpek kaçarken, sizinle göz temasını kesmeden biraz uzaklaşıp yeniden yaklaşıyor mu? boynunu eğiyor mu? kuyruk kıstırma, işeme veya ense tüyü kabartma gibi fiziksel tepkileri oluyor mu? nefes alışı hızlanıyor mu? bütün bunlar önemli detaylardır, köpek pasif olarak boyun mu eğiyor, yoksa travmatik davranışlar mı sergiliyor önce bunun kararı verilmeli.hatta korkarken cep telefonu ile bir videosunu çekerseniz, gene yardımcı olabilirim.

ha bu tip durumlarda genelde ne yapılır. pozitif şartlamalardan tutun, cezalandırmalara (evet ceza), duyarsızlaştırmalardan sahip bilinci oluşturmaya kadar çok yol var, misal köpeği aç bırakırsınız bir iki gün, daha sonra bir arkadaşınız ile kaşar peyniri veya kaliteli bir köpek maması verebilirsiniz, ama bu sırada yanınızda köpek olmamalı,köpek sadece ikinize yoğunlaşmalı, daha sonra populasyona başka insanlar ve köpekleride sokarsınız. 3-4 gün içinde köpek ikinizin yanına gelecektir, daha sonra kontrollü şekilde ortamınıza iki veya dört ayaklı bireyler sokarsınız.

mesela köpeğin yaşam alanını değiştirebilirsiniz, böylece köpeğin fobik davranışlarının bölgesel olup olmadığına karar verebiliriz.

köpek yanınıza geldiği an, köpeğe mamayı basabilirsiniz, besin ihtiyacının tedariği sempatik sinir sistemini bastırır, köpeğin heyecanı baskılanır,bunu bir komut ile yaparsanız, köpek o komutu duyunca sakin davranışlar sergilemeye başlar bir süre sonra.

yani çok ama çok yöntem var bu tip köpekler için, ama önemli olan doğru yoldan başlamak, köpekler travmatik hayvanlardır, zor öğrenip zor unuturlar, deneme yanılma yoluna gitmek yerine nokta atışı yapmalıyız ;)

çok çok teşekkür ederim ilginize, zaten sizden kapsamlı birşeyler gelmesini ümit ediyordum.

dün akşam, resmini çekmeye uğraştım, ama biz yaklaşınca uzaklaşıyor. aynı tarif ettiğiniz gibi, bizle göz temasını kaybetmeden geri geri..sonra ben mama koyunca, geliyor. ama maalesef bahçede komşunun köpeği ve yavrusu da var ve mamaya onlar dadanıyor. onları mamadan uzak tutmaya çalışınca da, bu garibim kaçıyor..bu akşam videosunu bir çekmeye çalışayım..dediğiniz gibi diğer faktörler olmasa, bir iki güne ahbap olacağız. bir de, mukayyet olmak zor. bir çıkmaz sokağın sonundaki 2 eviz biz, ama bahçeye giriş açık..insan yolu ile 1, kedi köpek yolu ile 4-5 giriş var. o yüzden ben aç bıraksam, belki sokakta oturan başkaları veriyor bilemiyorum da.

ama şunu biliyorum, bahçede işçiler falan var gündüz. bu da gündüz görünmüyor. herkes gittikten sonra ortaya çıkıyor.

nasıl acıyorum, üzülüyorum anlatamam.

sağolun uzun uzun cevabınız için.

dürüstce söylemek gerekirse, bir seyi yararlidir diye yemek kendi yemek zevkime saygisizlik olur.

bir oturusta yeri geldigin de sirf damak zevki ugruna 1 kilo brokoli de yedigim günler oldu. tamamen damak zevki ile alakalidir. kendi damak zevkinizi bilmeden benim önerebilecegim tarzlar pek yararsiz olabilir. ancak ben bir cok ot ve sebzeyi haslayip zeytinyagli limonlu yerim. bu benim damak zevkimdir. ha mevzu sade brokoli olunca kremalisida güzel olabilir. tamamen sahsi damak zevkine bagli bir durum. sebzeli türlü de kullanilir. baligin oldugu sofralara da pek yakisir.

hic bir sekilde tadi begenmiyorsaniz zorlamayin bence.

kimi tanidiklarim limonsuz veya yogurtsuz yiyemiyor.

siz de yogurtla veya limonla denediniz mi?

brokoli makul ölçülerde parçalanır, iyice yıkanır, teflon tencerede dibine az su konur, kapağı kapalı olarak olabildiğince kısık ateşte yiyicinin keyfine göre pişirilir. daha sonra zeytinyağı+bol limon+az tuz karışımı üzerinde dökülür, buzdolabında soğuması beklenir, etin yanında süper olur. en bilinen tarifi ve en güzel hali budur.
afiyet olsun.

orijinal tadı acı, ekşi falan değildir ki. bildiğin tatsızdır. siz limonlusunu yemişiniz. ekşi sevmiyorsanız limon koymadan sarımsağı ezip zeytinyağıyla karıştırarak üstüne dökebilirsiniz. veya sarımsaklı yoğurtla.

arkadaşım limon+mayonez döküp yiyor, ne kadar yararlı tartışılır ama sebze yemeyen ben bile yiyebildim bu şekilde.

haşlandıktan sonra zeytinyağ-limon sosu dökmek damak tadınıza uymuyorsa aynı sosu bir de sarımsaklı deneyin. sarımsağı iyice ezip karıştırın sosa. hatta vakit varsa sosu önceden hazırlayıp bekletin ki, lezzeti iyice geçsin. az karabiber de severim bu karışımda ama herkese göre değil. onu sonradan deneyin bence. yine olmazsa içindeki faydalı madde her ne ise başka hangi besinlerde var, onu öğrenmek lazım

surekli atlanilan onemli bir nokta var.. limon, zeytinyagi bolca ve bir miktar da tuz ile dadindan yenmez fakat haslanma islemi bittikten sonra <u>sogumasi</u> hatta mumkunse dolapta bekletilmesi gerek. sicak ya da ilik halde ayni tadi vermez.

bir de arkadasim israrla cig halde yemeye bayiliyor.. yukarida bahsettigim sekilde tonlarca tuketebildigim icin denemedim sahsen.

eğer hardal seviyorsanız, akışkan kıvama getirdiğiniz yoğurdun içine zevkinize göre hardal karıştırıp yiyebilirsiniz. veya çedar peyniri seviyorsanız yapacağınız akışkan beşamel sos daha ocakta sıcakken içine istediğiniz kadar çedar peyniri atarak değişik bir sos yapabilirsiniz.

yıkayıp, çiçeklerine ayırıp, mikrodalgada cama kaseye koyun, azıcık su çok az ama, birkaç çentik tereyağ, tuz, az karabiber, birkaç damla limon. ağzını streçle kaplayıp, en yüksekte, 3.5 dakika..streç filmi sökerken elinizi buharla yakmayın.

mis..

ben ki nefret ederdim, böyle sevdim..böyle fındığımsı bir aroması oluyor. ayrıca yeşili de cıvıl cıvıl kalıyor, pörsümüyor su çekmiyor haşlandığı zamanlardaki gibi..

zeytinyagı, pulbiber, limon, dövülmüs sarmısak karıştırıp sos yapın. düdüklü tencerede buhar cıktıktan sonra 3-4 dakka hasladıgınız brokolinin üstüne tökün.
yogurt da alın 2 kaşık. afiyetlen yiyin.

kremalı corbasını yapın. internette muhtelif tariflerini bulabilirsinz. o kadar lezzetli olacak ki brokoli oldugunu anlamayacaksınız bile.

nar ekşisi falan da tatlandırabilir. limonlu, seytinyağlı sosun üstüne nar ekşisi, erik ekişisi falan dökün..

yemek zorunda değilsiniz.. sadece balık yiyerek hayatını geçiren eskimolar var. yeme alışkanlığı genlerimize etki etmiş bir durumdur diğer arkadaşların dediği gibi içindeki maddeleri kendi çevremizdeki başka sevdiğimiz yiyeceklerden de elde edebiliriz. buradan faydalanabilirsiniz:

tr.wikipedia.org

onun dışında tadını sevdiğin birkaç sebzeyle beraber haşlayıp mikserden geçirip sebze püresi haline getirebilirsin etlerin yanında garnitür olarak kullanabilirsin. bu arada mesaja siz diye başlayıp sen diye bitirerek kendi kendime samimi oldum tebrikler..

atu.com.tr'ye girip, sonra da katalog bölümüne girseniz, oradan da çikolataları seçseniz mis gibi.

(bkz: mon cheri)

adını bilmiyorum, zaten gerek de yok aslında siz onlara "içinde konyak olan çikolata" derseniz gösterirler

votkali tum cikolatalari tavsiye ederim. marka falan muhim degil sorunca zaten gosterirler :) boyle metalik renkli jelatinlerde olanlari $ahaneydi.

Anthon Berg diyin, pişman olmazsınız.
farm1.static.flickr.com
[12,50 euro :)]

ben de oyumu anthon berg icin kullaniyorum. ilk defa yedim bu hafta ve muthis..

asbach uralt
kanyaklı çikolata

amaretto'da el yapımı likör dolgulu Belçika çikolatası oluyor

(plant'ı istasyon olarak alırsak)

sözleşme dönemi: İşler yerine getirilmek üzere alındıktan sonra; ve İstasyonun herhangi bir bölümü ve/veya İstasyondaki alet/edevat bulundurdukları arıza veya hasar nedeniyle kullanım amaçlarını yerine getiremediklerinde [getiremedikleri dönem boyunca]; diğer dönemlerin toplamına uygun olarak, bir yılı aşmamak kaydı ile uzatılır.

bir tane de benden.

Çalışmaların teslim alınmasını müteakip, Sözleşme Süresi, Çalışmaların tümünün veya herhangi bir kısmının veya Tesisin herhangi bir bölümünün, bir kusur ya da hasar nedeni ile planlanan maksatları doğrultusunda kullanılamadığı sürelerin toplamına eşdeğer bir süre kadar uzatılacak olup, verilecek olan süre uzatımı bir yıldan daha fazla olamaz.

herhangi bir belge proje yöneticisine gönderildiği zaman, onaylı kalite belgesi de sözleşmede yer alan kurallara uygun olarak beraberinde gönderilir.

Proje Müdürüne herhangi bir doküman yayımlandığında (verildiğinde), yanında Kontrattaki detaylarla uyumlu olacak şekilde doğru imzalı belgeler de bulunmalıdır.

hadi son.

Proje Müdürüne herhangi bir belge iletilirken, beraberinde, Sözleşmede belirtilen detaylar uyarınca, söz konusu belgeye ilişkin imzalı kalite beyanı da iletilmelidir.

karabasan dediğimiz olay bu oluyor. uyku felci diye de adlandırılır. uykuyla uyanıklık arasında kalma durumu yani. tıpkı karanlıkta merdivenlerden inerken ayağınızın altında bir basamak daha var zannıyla boşluğa adım atıp düz zemine temas edince birden irkilmek gibi bir his. nette bu kavramlarla aratırsanız daha aydınlatıcı bilgiler bulabilirsiniz.

Aynen aynısı bana da oluyor ara sırada sanki düşüyormuşsun gibi ve çok gerçekçi bir duygu değil mi ?

karabasan değil bu. bana da olur ara sıra. aşırı yorgun, stresli zamanlarda olduğunu biliyorum ama tam olarak açıklamasını yapamıyorum.

bir keresinde atalarin atalarinin zamaninda hayvanlardan korunmak icin agaclarda uyudugunu ve sikca agactan dustuklerini, bu sicrayarak uyanmanin da kalitsal olarak onunla baglantili oldugu gibi bir aciklama duymustum ama bilmem ne kadar dogrudur.

bence de karabasan bu degil. sanki altimdan yatagi kisa bi sure icin cekmisler gibi. cekmisler gibi degil de, yatak bi santimetre dusmus gibi sanki boyle. garip bi his. yattigim zamanla arasinda gecen zamani tam bilmiyorum ama, sanki 5 dakika sonra gibi.

bu arada uyku duzenimi bi duzene soktugum zaman bu ortadan kalkti. bu bahsettigim olay oldugu zaman sabah 7'de falan yatiyodum. haliyle 4'te falan kalkma durumu oluyordu.

cevaplar icin tesekkurler ama aklina daha baska sey gelen varsa cekinmeden yazsin lutfen.

(bkz: tam uykuya dalacakken aşağı düşer gibi olmak)

bunun sebeplerini nörolojiyle ilgili bilimsel bir kitapta okumuştum. beynin vücudu test etmesi, "acaba organlar yerinde ve çalışıyor mu" diye denetlemesi olduğunu yazıyordu. bilgisayar boot ederkenki testler gibi... self diagnostics.

bana da çok sık olur, ve genelde aşırı derecede yorgun olduğum zamanlarda olur.

tamamen geyik bir cevap olacak ama; astral seyahat dediğimiz olayın yarıda kalması denir. ruhun beden dışına çıkması için, beden kapsülünün uyguladığı güçten kurtulması gerekir. genelde ruh bunu başaramadığından, harici yardımcılar sayseinde mümkün olur. bunlarda meditasyon ya da dinlenme/uyku esnasında gevşemiş vücudun bu gücü kaldırması ile hasıl olur.

uyuyorsunuz ya, bedenden çıkıyor ruhunuz. ama vücut farkedip, "gel lan buraya" eşliğinde içine alıyor tekrar ruhu. siz de eşekten düşmüşe dönüp, sıçrayarak kalkıyorsunuz.

uzun süre önce duymuştum bunu, yakın zamana kadar da gerçek olduğunu düşünüyordum. gerçektir belki, ama saçma geldi bana.

dün sınıftayken oldu o bana. derste dalmışım kafayı gömüp. huuup bi düşüş hissiyle "höaaoo!" sesleri eşliğinde yerimden fırladım. çevremdekiler tanıdık olduğundan şöyle uykulu gözlerle etrafa bakıp tekrar kafayı gömdüm. bildiğin merdivenden düşme, veya bir binanın çatısından boşluğa adım atmak gibi.kısacası oluyor öyle vakalar arada sırada. birde bunun uyanırken tekme attıran veya panik yaptıran cinsi var ki, evlerden uzak.

Bernard Shaw'dan Kara Kız'ı okursanız, vehemence'in makul açıklamalarını orada daha detaylı bulabilirsiniz.

sabancı öğretmen evi?

hangi sabancı? anadoluhisarı'ndaki ise oranın otel kısmı yokmus.

ha, peki :)

eğer outlook'tan açıp, esas yerine kaydetmeden önce, üzerinde çalışırken, birkaç defa kaydettiyseniz, en azından yarım yamalak hali, bir temp dosyasında duruyor olabilir.

bahsettiğim kurtarma dosyaları zaten o ~ ile başlayan temp dosyalar, onlar da silinmişti, ve undelete programlarıyla kurtardığımda da garip karakterler çıkıyor açmaya çalıştığımda.

algılarının sürekli açık olması, karşı cins, yeni elbise, arabam otoparkta, akbilim bitti, ulan bir de yemek mi yesem, üst kat mı alt kat mı, uf hatuna bak.

evet, algıların sürekli açık olması, duyuların devamlı çalışması devamında da benzeri olmayan beden yorgunluğu.

aslında temel esas şudur; dikkat edilirse bu gibi mekanlarda(mağaza, alışveriş merkezi) "pencere" yoktur, etraf tamamen sizin algılamanız gereken ürünlerle bezelidir. sabahın köründe de girseniz, akşam vakti de olsa ışıklar deli gibi yanmakta, size zamanı hatırlabilecek etkenler(güneş ışığı, hava karartısı vs.) engellenir. zamanın nasıl geçtiği farkedilemez. dediğim gibi, temel esas müşteriyi içerde tutmak, algısını sürekli açık tutmaktır.

nihayetinde, zamanın nasıl geçtiğini farketmeyen algısı sürekli açık (potansiyel)müşteri bişey alsa da almasa da deli gibi gezer ve yorulur..

o tur binalarin yogun sekilde elektrik kablolandirilmalarindan kaynaklandigini saniyorum. hatun kismisi disinda bildigim herkeste goruluyor bu ve dogal.

bunu ben de cok dusundum. misal ayakkabi alcam. sadece o katta geziniyorum ve kafam cok karismiyor. hooop bakiyorum vitrine begenmiyorum, yurumeye devam vs.. simdi bu sekil 2 saat gecirince, istiklal'de 2 saat yurumem gibi olmuyor, cok daha yorucu. o sirada kiza, oglana da bakmiyorum, aklimda ayakkabi disinda baska bi sey yok. ama delicesine yorgunluk.. neyse duyguyu vermisizdir sanirim, ornegi cok uzattim.. iste dudun dusun neden vs derken suna kanaat getirdim. 2 ihtimal daha dogrusu:
1. temiz hava, oksiyen yok ortamda. yani ortamdaki hava klima, havalandirma gibi cihazlarla saglaniyor. tamam kulelerde de boyle ama ordaki insanlarda fiziksel atraksiyon yok, genelde masa basi.
2. alisveris turunda yurumek kadar sabit ayakta da cok dikiliyoruz. yurumeye oranla ayakta oylece dikilmek daha yorucudur derler.
bunlar benim sallamalarim, sizinkileri de merak etmekteyim.
neden?

Temel sebep havanın temiz olmaması, yüksek karbondioksit oranı yorgunluk ve başağrısı yapıyor...

isbu fikirlerin herhangi deneysel yapilandirilmasi bulunmamakta, tamamen sahsim uzerindeki gozlemlerime dayanmaktadir.

ben de cosmicstring'in fikrine benzer dusunuyorum. ornegin ben normalde oldukca hizli yuruyen biriyim, yurumeyi de cok severim. fakat alisveris merkezi turevi yerlerde insanin dikkatini ister istemez ceken bir cok etkenden oturu, bacak kaslarimizin alisilagelmis hareketlerden farkli ve duzensiz harekete maruz kalmasi sonucu bitap dusuyor olmasi kuvvetle muhtemel.

akustik sorunununda büyük etkisi var. bu tarz yerler genelde bu gibi hesaplar devreye katılmıyo sanırsam.

ama bi kapalıçarşıda, bi külliyede, eski yapılmış müzede saatlerce gezilse böyle yorulmuyor. mimari olarak da birşeyler var sanki. hava akımları ferahlık da önemlidir.

sesten oluyor devamlı bi uğultu var, boşken git çok yorulmazsın.

bi koşu gittim denedim, yorulmadım. bence psikolojik olabilir, 'yorulmam gerek...yoruldum...hmm sorun ne ola ki' gibi.

@alchemistt: :) ama bahsi gecen 20 dakkalik bi sure degil. gecirelen sure ve hissedilen yorgunluk oraninin diger ayni sureli aktivitelerde vuku bulmamasi ya da yorgunlugun daha cok olmasi.

ben alışveriş merkezine girer girmez başlıyor bu yorgunluk. oradaki ışık kirliliğine bağlamıştım ben de. gündüz gittiğinizi varsaysanız bile etrafta gözünüzü kamaştıracak ve yoracak kadar fazla aydınlanmış nesne oluyor.

isteksizlik, tüm sayılan faktörleri 3 ile çarpıyor da ondan.

hep erkekler yoruluyor, niçün? hiçbir erkek 1 saatten fazla alışveriş merkezi gezmek istemez de ondan. bir tane hatun bulun "ay ben de çabuk yoruluyorum" diyen, torunlarımı keserim. keza hatun kişiyi alakası olmadıgı bir ayaklı şova götürün (autoshow vb). o da aynı fiziksel ve mental sonuçlarını dillendirecektir.

aynı mevzuyu her alışveriş merkezine gittiğimizde tartışırız.evet bir hatun kişiyim,alışverişin de hastasıyım lakin yok efendim en fazla 1 saate (misal ankamall denen ucubik yerde 1 katta) yoruluyorum. ayrıca yoğun bir göz ağrısı da yapıyor. elektronik mühendisi arkadaşa sorduk,hani bu alttan üstten kablo geçiyo ondandır,elektromanyetik alan sonuçta diye. kanıtlanmamış bir şeymiş bu da(yine de çok emin değilim tabi kendisinin görüşünden de :P ). yine en mantıklısı havalandırma sorunu ve ikide bir durmak olabilir bu ayak diz bel ağrısının.

alışveriş merkezi yerine, kalabalık bir yerde, mesela pazarda da deneseniz, aynı sonucu alırsınız, kalabalığı yarmadan, başkalarının temposunda hareket etmekle ilgili galiba, sürü içinde hareket eden davar gibi ayıptır benzetmesi, hele hele pazarlarda, üzerinize sürtünen muhtelif teyze organları da oluyor, göğüs olsun, kalça olsun, onlardan kaçacağım derken telef oluyor insan.

benim de bi teorim var (çok mutluyum)

taban farkı, alış veriş merkezlerinin tabanları dümdüz ve kaygan, dışarıda böyle değil, ayaklarımız hep aynı şekilde yere basmaktan da etkileniyor olabilirler çünkü söz konusu yorgunluk benim hep ayak bileklerimde başlar bundan olduğunu düşünürüm... tabi yanlış düşünüyor da olabilirim...

işte çözüm: :D

www.coolest-gadgets.com

Bir de sevdiğin kişilerle, arkadaşlarınla gidince daha zevkli...

renkler. parlak ve değişken renkler insanı felaket yoruyor. çok parlak ve sürekli değişen renkleri olan bir kısa filmin montajını yaptıktan sonra günlerce yorgun hissettiğimi hatırlıyorum.