dört yıldır çalışıyorsan en az bir ay daha çalışman gerekir. istifa dilekçeni ver ve duygusallığı bir yana bırak. yardım etme hususunda şöyle bişey yapabilirsin. benim eski çalıştığım yerde bölüm yönetici ayrılacağı zaman kendi yerine geçecek kişinin görüşmelerine girmişti. belki o tarz bi yardım olabilir. onun dışında işten kalan zamanımda sana yardım ederim dersen senin kendine zamanın kalmaz.

İstifa etmek istersen 4 yıllık süreye takabül eden 8 haftalık ihbar tazminatı ödersin yada 8 hafta daha çalışırsın.

evet 8 hafta. ihbar süresi zaten bunun için var. işverenin mağdur olmasın, bu süre esnasında senin yokluğunla oluşacak boşluğu doldurabilsin diye. yani hiç takma kafana. profesyonel düşün. bu arada o 8 haftayı da işvereninle görüşüp kısaltabilirsin. en kötü ihtimalle 8 hafta yani.

işverenin o 8 haftayı pek azaltacağını sanmam :) 8 hafta da çokmuş ya :)

Süper über kurumsal bir firma değilse, her patron bunu isteyecek diye birşey yok. Ancak 2 hafta daha çalışmak adettendir, nezaket icabıdır.

İstifayı verdikten sonra 8 hafta geçmez zaten, iş arkadaşlarınız sizi dışlar, amirlerinizle garip garip bakışırsınız vs...

öyle amirlerin vs yok. zaten pek kurumsal bir yer değil, hatta kurumsal değil :D
patron şirketi işte. Patron yeri geliyor iş analisti oluyor yeri geliyor proje yöneticisi :) biz de yeri geliyor proje sorumlusu, yazılımcı, test elemanı, iş analisti oluyoruz :)

İş arkadaşım da zaten okuldan beri tanıştığım ve tırmanış partnerim aynı zamanda :D
diğeri ile o kadar samimi değiliz ama iyi anlaşıyoruz. evet yazılım ekibimiz 3 kişi :D

İşte bu sebeplerden dolayı patronun bizi hemen bırakmak isteyeğini sanmıyorum. Ha bu arada diğer arkadaşım da bırakmayı düşünüyor işi :)

Daha önce 2 sene çalıştığım bir yerden istifa etmiştim, orada 2 hafta beklemiştim, ama orası nispeten kurumsal bir yerdi. Şimdi ne olur bilemiyorum da 8 hafta gerçekten çokmuş. İşe alacak şirket de o kadar bekler mi bilmiyorum.

bizim sirkette eski calisanlarin yardimi gerektiginde pasalar gibi danismanlik ucreti odeniyor o kisilere.

bu arada yaklasik 4 yil ise, yani 4 yili tamamlamamis iseniz daha kisa olabilir bu sure..

tabiki yasal. wordpress tema en populer ornegi.

sakın ha! yapma. o projenin bütün hakları üreticilerin elinde, geliştiricilerin yasal bir bağı yok.

X diye bir program olsun, diyelim ki program regresyon analizi yapıyor. açık kaynak kodu ile birlikte sitesinde geliştirilmeye açılıyor. her geliştiren programı birilerine satarsa piyasada aynı işe yarayan milyon tane X olur. bu durumda programı aslı düzenleyip gelişime açanlar ciddi zarara uğrarlar.

türkiye'de kaç-ne proje var ki? zaten kaç kişi açık kaynak kodlu projelere katkıda bulunuyor? onun için bence her katkı çok önemli.
mesela ubuntu kurulum cd'sini aynı zamanda satın alabileceğiniz opsiyon sunuyor ama neredeyse sadece cd parasına mı ne satıyor. çünkü ubuntu'yu insanlar hep birlikte geliştiriyor. ancak merchandise ve secondary product olarak geçen şeyler paralı satılıyor. yoksa para karşılığına bağlanması açık kaynak kodlu işletim sisteminin çıkış-hareket noktasına ters, aykırı.
yok mu sourceforge'da programın gelişimiyle ilgili döküm notları, onları inceleyebilirsin. ki sourceforge'da da hepsi ücretsiz. zaten bir çok insanın kodlamaya katkıda bulunduğu bir şeyi satmak, korsanlığın doğasına aykırı ve açık kaynak kavramının da çıkışına ters olur.

ya mesela nopcommerce diye bir e-ticaret sistemi var. şimdi bunu geliştirip, görsellierini falan değiştirip, türkiye'deki sanal pos sistemleri ile çalışır duruma getirip ve müşsterinin isteklerine göre de eklemeler vs yapıp satmak ne kadar doğrudur acaba?
Aslında öyle bir düşüncem yok da örnek olması açısından bu projeyi söyledim.

Soruyu sormamın nedeni ise sadece merak.

Lisans türüne bakar. Kimi açık kaynak yazılım lisansları buna izin verirken kimisi vermez. O yüzden son yıllarda açık kaynak ve özgür yazılım kavramlarının farkı son yıllarda epey keskinleşti.

Çok uzun ama bu işten para kzanmayı düşünüyorsan hatim etmek de şart:

en.wikipedia.org
en.wikipedia.org
en.wikipedia.org

olympos güzel ve çok pahalı bir yer değil. ama alanya, kemer gibi bir yer bekleme. o kadar turistik değil haliyle o kadar eğlence merkezi yok. daha çok doğa ile iç içe olmak isteyenlerin tercihi oluyor gibi. tek başına gitmek için güzel, yani kafa dinlemek için güzel bir yer.

daha dur. :))

imdbden baktım toplam 10 bölüm oynamış
oçeler ya üzüldüm şimdi

hangi adamın kelleyi uçuruyorlardı ya?

3. sezonda ortak nefretimiz jofrey piçinin boğazına kemik kaçıcak yemek yerken ve boğularak ölücek

yapmayın arkadaşlar, kendiniz için daha kötü oluyor bu şekilde. izlemeye devam.

tywin piçini de yine üçüncü sezonda tyrion reyiz öldürücek :D

daha geçenlerde diziyi sevmemişmiydin sen. bir sürü kişi sonra karşı çıktı fln. ya işte böyle bi dizi. son bölümü izle çok gözel, izleme çünkü sonra izlicek bişey kalmıyor üzülüyor insan

hala sevmiyorum çok aptal bi dizi
ama vakit geçirttiriyor insana o bakımdan iyi yani
ööhmöm hmöh
arya çok delikanlı kız btw

aryayı sen bide ikinci sezon gör

@mortac, ne yapıyorsun?

spoiler veriorum , duyuru spoiler isteği değilmiydi :D

9. bölüm diye açık bir şekilde belirtmiş ama değil mi? gerçi böyle başlıklı duyuruyu merak edip de açıp bakan kellemi kazığa dikeyim.

oluyormuş. detaylı aramaca varmış. twitter.com!/search/realtime/lang%3Atr

Kendim yaptım diye demiyorum ama UZMANTV'nin kategorizasyonunu beğeniyorum.

3 /'tan sonrasını Google robotu indekslemiyor gibi geyikler var.
Ben sadece adres satırında neden "Yazi" var onu anlamadım. Yazıdan başka neler paylaşılacak adına sayfa açılacak kadar?

Bence şunlar güzel;
www.hedehode.com/spor
www.hedehode.com/spor/extreme-sporlar
www.hedehode.com/2012-6-29/Extreme-Sporlar-Kategorisinde-Bir-Yazi

Linke tıklayacak adam zaten linkte yazının başlığına bakar, kategorisi görünmese de olur gibi geliyor..

Yani aslında sadece yazı olacak. diğerleri zaten hakkımızda vs gibi şeyler olacak. yazi diye tekrar belirtmeye yok linkte.
linkte kategorinin de görünmesinin amacı hani google için daha mı iyi olur diye düşünüyorum. "extreme sporlar kaya tırmanışı" diye arama yaparsa adam, link de www.hedehode.com/extreme-sporlar/2012-6-29/Kaya-Tirmanisi şeklinde olursa sanki daha mı önlerde yer alır bilemiyorum.

Alt kategoride şöyle bir durum oluyor, bir süre sonra alt kategorinin de aslında genişlediğini düşünüp biraz daha derine ineyim diyorsun. O zaman tüm linklerin elden geçmesi gerekecek.
Keza bir kategorinin ismini değiştirmek, içeriğini daraltıp genişletmek istediğinde her yazının linki yerinden oynayacak. O zaman da tüm SEO çaban heba olacak.
Bence yazı sayfasında kategori görünmese de olur.


Görünmeyecek dedim, o kadar :)

linker biraz dinamik olduğundan aslında kategoriler değişirse falan pek problem olmaz ama kategorilerin altına da kategoriler gelir onların da altına başka kategoriler gelir falan gibi bir durum olursa işler biraz karışabilir.
tamam tamam kategoriyi de çıkardım :D

url ne kadar kisa olursa o kadar iyi.

Hakkıdır ama aynı zamanda insan olmak da gerekir. Koltuklar arasındaki mesafenin ne .oktan olduğunu biliyoruz zaten. Çok gerekmedikçe arkadaki insanı düşünerek yatırılmasa güzel olur. Molalarda, çay kahve servisinde düzeltilmesi gerekir. Bazen aklına bile gelmiyor öndekinin bu tür durumlarda düzeltmek, ya da unutabiliyor. Çok takma bence :)
Nasıl eski zamanlardaki yolculuklar ne kadar zor şartlarda yapılıyormuş diyorsak inşallah ömrümüzün makul bir süresinde daha rahat şartlarda yolculuk yapma imkanı buluruz :) Ben mesela otobüs işleticisi olsam bazı otobüslerimi first class sınıfında düzenlerdim, böyle yataklı, filan. Hele ki İstanbul trenleri hazır yokken şu sıralar.

öyle bir imkan verilmiş olsa bile sonuçta topluluk içinde yaşandığı için biraz düşünceli olunmalı. özellikle biraz uzun boylu iseniz koltuğu yatırmasa dahi rahatsız bir yolculuk yapılırken koltuğu da yatırırsa hiç rahat edilmiyor. bence uyarabilirsiniz. en azından biraz daha öne çekebilir.

öndeki yolcusunun hakkıdır onu kullanmak ama otobüs koltuklarının arasındaki mesafeleri 4 yaşındaki çocuğa göre yaptıklarından çoğunlukla rahatsız bir yolculuk olduğundan (özellikle biraz da olsa uzun olanlar için) en azından insanlık için sormak gerekiyor. aslında kısaca bu durumda haklı olan kimse yok sadece kişinin saygısı v.s. göre değişiyor.

us.blizzard.com çok mu genel oldu :D

doğru link şöyle olmalı

eu.blizzard.com

mesaj attım, bu duyurunun linkini verdim. sözlük yazarı olan blizzarddd'dan bahsediyoruz, di mi?

kutusunda zor zamanlarınız için sistemi yeniden kuran bi cd çıkıyo olması lazım(diyordum ki cd drive ı yok dimi o aletin?)

cd rom yok ama bir yerinde recovery diye bir alan ayırmıştır. readonly olaraktan. orada da orijinal işletim sistemi durmaktadır diye düşünüyorum.

şurada bir şeyler demişler ama bilemiyorum: discussions.apple.com

biraz kurcala en olmadı servisine ya da bi bilgisayarcıya falan verirsen büyük ihtimalle onlar hallederler.

İos u birak android tabletlerin pazar payina app market genisligine ve kalitesine erismesi bile.yillar.alir, piyasaya bi anda.girip domine edebilecek bi alet degil. Gonul rahatligiyla alin ipad inizi.

appstore gibi genişlemese bile tam kullanabileceğimiz bir windows 8 sunuyor ama. ipad'e osx kuramadığımız sürece appstore genişliğini rahat domine eder :) Çok kullanışlı olur mu olmaz mı bilemiyorum ama başka bilmediğim özellikleri var mı ? tanıtım videosu 50dk. ingilizce anlayamadım çoğu yeri

windows 8 hakkında çok az şey biliyoruz. ipad kalitesini konuşturmuş ve güvenilirlik kazanmışken piyasada bu kadar yeni olan bir alet, eğer elinizde halihazırda bir ipad yoksa tercih edilebilir durmuyor bana göre.

sosyalmedya.co şu ve sosyalmedya.co şu yazıları inceleyebilirsiniz türkçe tanıtım için.

Surface bildiğiniz Windows kullanıyor. Şu an PC'de çalıştırabildiğiniz programlar bunda da rahatlıkla çalışabilecek. Ayrıca donanım da çok güçlü (i5). Bence beklemeye değer.

Bildiğin windows kullandığı için virüsüydü, programların uyuşmamasıydı, mavi ekranıydı bir sürü derdi olacaktır ama ipad gibi app store'a bağımlı kalmadan istediğiniz programı indirebilecek. hatta eve gidince bir klavye ve monitöre bağlayıp pc olarak kullanabileceksiniz.
amaca yönelik almak gerek derim. stabil olsun, beni uğraştırmasın diyorsan ipad iyidir ama her şeyim her zaman yanımda olsun dersen bence surface iyidir.
bir tablet alacak olsam surface'i tercih ederdim.

Evet oluyor

tabi monitor un buna uygun olması lazım, seyirin saglıklı olması için.

3d destekli monitör
3d destekli bir ekran kartı ile mümkü olması gerek. belki anakart da özeldir onu bilemem. kısacası değmez. 3d tv al daha mantıklı.

kardeş ekran 3d özellikli olmalı + film 3d versiyon olmalı + tabi 3d gözlük olmalı. böyle bir bilgisayar var mı bilmiyorum. kaldi ki 3d zevki anca 55" ekranlarda falan yaşanabilir. bu bilgisayardan zevk alınacak bir şey değil. zaten buna uygun medya da çok az yani

ismini hatirlamadigim bi program donanim desteklemese de boyle 3d seyler yaptiriyodu ama performans iyi degil. 3d gozluksuz bi toshiba qosmio f750 isini gorebilir. ya da yeni nesil toshiba'larin cogu disari ekrana 3d destegi veriyor. 120 hz bi projeksiyona baglarsan 3d gozluk ile 3d goruntu alabilirsin 3d tv ve notebook'un olmasa bile. diger markalarda da vardir belki de alakam olmadigi icin bisi diyemicem reklam gibi olmasin.

Asus hp ve lenovonun böyle bilgisayarları var. Dünya ticaret merkezi bimekste vardı en son

hp'nin bi monitörü vardı 23" 3d monitör. fiyatı da 550-600 lira falandı sanırım. 23" monitörler zaten 400 lira civarında olduğu düşünülürse yeni monitör almayı üdşünüyorsan mantıklı olabilir sanki. ama şu gözlük işi adamı sıkıyor, bunun gözlüksüzü da adam akıllı performans verse bence daha iyi olur.

@barix, cihazda 3d desteği yoksa 3d ekran bir işe yaramaz.

3 sf cok ztn. 2ye düşürün, ilgisiz bulduklarınızı eski tarihlileri çıkarın. o sizin master cv'niz olsun bi köşede dursun, başvurduğunuz işlere göre güncellersiniz.

valla ik'cılar 1. sayfadan sonra pek bakmıyorlarmış. önemli ne varsa ilk sayfaya koyun

eğer çok fazla iş değiştirdiysen bu iş veren açısından olumsuz olabilir. bence hepsini yazma, iyi olanları yaz sadece.

ben de bilgisayar sattım zamanında ama bunu yazmıyorum cv me. Her yaptığınız işi cv ye yazacaksınız diye birşey yok. Size birşeyler katan, işinizde ne kadar başarılı olduğunuzu gösteren bilgileri yazın sadece. İlk sayfaya iş deneyimlerinizi ve eğitim bilgilerinizi sıkıştırın.

İkinci sayfaya da diğer yeteneklerinizi (bilgisayar bilgisi vs.) ve referans bilgilerini yazın.

İş tanımlarınızı çok uzun tutmayın, ya uzun uzun 3-4 tane iş yazın bir sayfaya, ya da kısa kısa fazla sayıda iş bilginizi yazın

cv'ye referans yazılmaz. isterlerse verirsiniz.

bence daha çok şehirlere yayılıp; sırasıyla eğitim ve uygulama yolunu izlemeli. neden köklü bi kulüp olmasın ki?:)

aynen ssg o kadar para kazanıyo bi ip bi kazma bi krampon alamıcak mı ? duvar bile yaptırır hiç...

katılımcı arkadaşlar,
dağcılık konusundaki tecrubelerini,
aldıkları eğitimi,
kayada kaç derece tırmanabildiğini,
teknik malzeme stoklarını,
çadır, uyku tulumu vs. malzeme durumunu bildirse,

derhal bu haftasonu faaliyete başlarız :)

yok abi malzeme falan almasın gerek yok, biz örgütlenelim gerisi problem değil :)

temmuz 15'te kaçkar yapacağız gelmek isteyen arkadaşlarla gerekli şartlar konusulup, plana dahil olabilirler :)
bunun dısında ballıkayalar her tarıhte yapılabılır dıye dusunuyorum.

@uykusuz her gece

ağzından bal damlıyor.
ssg her hafta aladağlar otobüs kaldırsın.

@mimilo

temmuz da kaç kişi ve kaç gün gidiyorsunuz acaba ?

hangi zirveleri planlıyorsunuz.

haftasonu antreman yapmak icin ballı ya gelebilecekler bir ortaya çiksa...

bu hafta sonu aöf sınavları var. Sonraki hafta planlansa cok daha şükela olabilir :)

edit: @zirvelerin ozgurlugu, 3 kişiyiz maksimum 2 kişi katabiliriz ekibe. Yol + faaliyet 5 ya da 6 gun planlıyoruz. Buzun durumuna gore buzul denemek gibi bir planımız var ancak malum kaçkar sagı solu belli degil. O tarihte rize'deki dagcı arkadaslarla irtibata gececegiz tekrar.

haberleşme ve paylaşım için bir facebook grubu kurulabilir. hem insanlar birbirini tanır hem de iletişim çok daha kolay olur.

upupup. feysbuk gurubu kurulmalı.

www.facebook.com

şöyle bir grup kurdum müsadenizle. burada toplanabilir miyiz?

pardon abiler;
link şurada: www.facebook.com!/groups/318233291589817/

yanlışlıkla gizli yapmışım, link çıkmıyordu haliyle : )

bu kulùp ses getirir soyliyim :)

malzeme konusu ayarlanırsa eğitim için üniversitelerin kulüplerindeki arkadaşlardan faydalanılabilir. hemen hemen her hafta sonu faaliyet yapanlar var. sonuçta eğitim önemli :)
bir de arkadaşlar facebook dışında bu organizasyonun haberlerini, faaliyetlerini, kararlarını nereden takip edebiliriz.

dağcılıktan anlamam ama kamp olduğunda katılımcı olabilirim.

sadece istanbul odaklı olmayın.
geyik bayırı diye bir yer var :P

Başlığı görünce senelerdir dolapta duran dağ botlarım, senede bir havalansın diye açılan uyku tulumum ve çadırımın bir an gözü parladı.

Tabii önce bir araya gelip ortalama düzeyi bir görmek lazım. Sonuçta benim gibi çaylaklar daha vardır elbet =)

hemen hemen her haftasonu ballı'dayım :)
Aslında hani ekşi sözlük adına bir şeyler yaparsak sponsor bulmamız da kolay olur. kendi duvarımızı bile yaptırabiliriz belki?

@thebug arkadaşım geyikbayırı demişsin de, sen zaten cennette yaşıyorsun daha ne istiyorsun :D

ankara ekibini toparlayan birileri var mi?

şahsım adına konuşursam,
evet geyikbayırı cennet ancak ulaşım çok masraflı ve uzun. Haftasonu için yapılacak en mantıklı seçim ballı ya da karakayalar gibi duruyor, çoğunluğun istanbul'da yasadıgı goze alınırsa...

yalnız organize olup 2 3 ay öncesinden geyikbayırı için bir plan yapılabilir. Çok da güzel olur.
Arz ederim :)

@mimilo ben thebug antalya'da yaşıyor diye orası cennet dedim. hani istanbul odaklı olmayalım demiş ya o yüzden, zaten cennette yaşıyorsun daha ne istiyorsun babında.

Onun dışında farklı şehirlerde farklı faaliyetler düzenlenebilir bence. kim nereye yakınsa oraya gidebilir...

malzemesi olmayan nobody inc ve benim peşime takılabilir. geçtiğimiz haftasonu gidemedik gerçi ama normalde her pazar ballı'dayız. zaten malzeme işi grubun içinde bir şekilde çözülür. asıl sorun ulaşım olacak gibi geliyor. boulderhane arada bir de olsa ballı ya da geyve'ye servis kaldırıyor. nitekim bu haftasonu da geyve'ye gidiyorlar. facebook linki: www.facebook.com ben cumartesi günleri çalıştığım için gidemiyorum ama vakti olan varsa gitsin bence. ballı kadar kalabalık olmuyor zira. bir de rotalar daha bakir olduğu için kaya kayganlaşmamış henüz. tutunumu daha yüksek.

illa ballı diyen varsa ya da bizim hanımla benim gibi aracı olmadığı için ballı'ya gitmek zorunda olan varsa, benimle irtibata geçsin. toplu taşımanın kitabını yazdık ballı'ya gidip gelmekten...

bir de geyikbayırı denmiş. arkadaşım gidin! fırsatınız varsa ne geyve ne ballı. özellikle de thebug diye bir iyilik timsali var oranın, telefon açıp abi yemeemiz yok diyorsunuz, adam elinde poşetlerle beliriveriyor bir anda :)

arkadaşlar bu hafta ballı diyorum gelenler lutfen isim yazdırsın ?

www.facebook.com

Arkadaşım üyeliğimi kabul edin benim de :D

karakayalar konusunda her daim yardımcı olabilirim, ballı diyip kısılıp kalmayın öyle :)
hatta eskişehir ortak katılımlı bi organizasyonun yapılması için harika olmaz mı? ortada bi yerde hem. ?

geyve ve karakayalar mutlaka olmalı, önce bir toplanabilsek :)

İki farklı facebook grubu var. Hangisi aktif ?

her iki gruba da üye olabilirsiniz birisi Ankara diğeri İstanbul şeklinde gelişecek gibi duruyor.

İstanbul için,
www.facebook.com

Ankara için,Anarax'ın açtığı grup,
www.facebook.com

bence birleşilmesi daha doğru olacak. ikisini takip etmek zor olur.
hem dağcı adamlarız, her daim mobiliz, zamanı uyan ankara'ya zamanı uyan istanbul'a katılır.
tek grup, tek millet, tek ... bak hatlar karıştı işte.

Anarax'a ulaşınca sorunu cozecegim.

Elazığdayım kaya tıramanıyorum okulu kulübünde, daha çok mağara ve boulder yapmaya çalışıyoruz.. bu taraflara yolu düşen bana ulaşabilir.

şöyle bir durum var ki , gruba üye oldum ama kimse bana yazar mısın yazmaz mısın diye sormadı henüz :)

önümüzdeki yıl okulda dağcılık ve mağaracılık kulüplerine katılmayı düşünüyorum, benim için de çok iyi olacak bu grup =)

fakyoras,
toplantida yazar olmadıgın ortaya cikacak yada faaliyete gittigimizde :)

sozlukten olmayanlar ne yapsın

Filmde şöyle bir anektod vardı. Bruce Banner diyordu ki ''kendimi ağzıma bir kurşun sıkarak öldürmeye çalıştım, fakat öteki izin vermedi'' yani Hulk, Bruce Banner'ın ölmesine müsade etmemek için hemen devreye giriyor. O aksiyon sahnesinde de Bruce düşmanların üzerine doğru koşturmaya başlayınca insan sıfatıyla öleceği için haliyle Hulk devreye girdi diye düşünüyorum.

ilkinde loki'nin sopasinin etkisi vardi yanlis hatirlamiyorsam.

evet bana da öyle geliyor, o sopanın bir olayı var gibi geliyor sanki. gama ışınları vs ile etkileşime mi giriyor ne.

ülke patlayacak yakaında, gümlemeden gidip görelim diyor herkes galiba.
bir de vize geliri ayağına kolay vize veriyorlar sanki bu aralar.

haftasonu arabayla gidiyorum :) yakın diye sanırım. birde tnıdık bildik kültür baktığında. burda aynı mesafeyi katederken daha çok harcıyıp, daha çok yorulacagıma orda geze geze giderim mantıgı.

avrupa komisyonu sempozyumu da var

ben de eylül gibi tırmanış festivali var deyü gitmek istiyorum. bir de yakın yer ya hani maliyet de az olur diye düşünüyorum.

yaşayabilmen muhtemel. ama birtakım geçerli bahanelerle belki çok aşırı sorun olmadan ülkeye girebilirsin.

misal biz de iş seyahatleri için yapıyoruz bazen, ülkeye girerken "ilk başta toplantı bu ülkedeydi, sonra sizin ülkeye alındı" dediğimizde onların yapacak birşeyi kalmıyor. sen de turistik vize alıyorsan ona göre bir bahane uyduruver, ama sağlam olsun...

galiba ilk once aldigin ulekden giris yapman gerek.

ayıp olur

ben italyadan alıp hollandaya gitmiştim. kapıdaki memur italyaya gidip gitmeyeceğimi sordu ben de tatil programımız değişti dedim bir sorun olmadı.

vize hangi ülkeden alındı ise schengen bölgesine ilk giriş o ülkeye olmalıdır. aksi takdirde havayolu seni götürmeyebileceği gibi, hasbelkader uçağa binip sınıra kadar gelsen bile sınır görevlisinin insafına kaldın demektir. yapma etme...

hatta tavsiyem: schengen'i illa o ülkeden almak kolay olacaksa, o ülke üzerinden diğerine aktarmalı uç (bu durumda aktarma farklı havayolu şirketlerinin uçakları kullanılarak yapılmalıdır).

bunu yapmışlığım var. hiç sorun olmadı...

hmmm evet aktarma olayı mantıklı. gerçi yunanistan'a gitmek istiyorum, kolay vize veriyor diyenler de var.

ya açıkçası özet olarak şöyle söyleyebilirim:

vize alırken sorun yaratan ülkeler, başka ülkenin vizesiyle girmeye çalışınca da sorun yaratmaya meyilli oluyorlar. her türlü iki şekilde de zorlanacaksın gibi, birini seç...

üzülürler.

yok ya bi şey olmaz. ben 2-3 defa böyle gittim. girişte "niye x üklenin var bizim ülkenin yok" derlerse, "x ülkeye gidecektim seyahatim iptal oldu" dersin.

yasal bir yaptırımı yok ss almak zorundalar seni ama yokuşa sürme ihtimalleri var o yüzden canım sıkılmasın diyorsan en güzeli aktarma seçeneği.

ss almak zorunda degiller,hatta o ülkeden almis olsan bile vizeyi bi bahaneyle almayabilir bunu acikliga kavusturalim.

normalde girebiliyorsun o vizeyle ama problem cikma ihtimali var.program iptal oldu,program degisti burdan sonra da o ülkeye gidicem etc gibi seyler derseniz görevli problem etmeyecektir.

@serabetan yasalara aykırı bir durum olmaması halinde(kaçakçılık vs) ss almak zorundalar, seyahat özgürlüğü diye bir şeyler var ve orada kontrol edenler sadece kontrol etmekle yükümlü ha gıcık olurlar sana o zaman 24 saat gibi bir süre tutabilirler fakat herhangi bir kanunsuz durum yoksa 24 saat sonunda paşa paşa alırlar.

ispanya dan vize aldım fransa ya gittim bir sorun olmadı. amma vizen var diye o ülkeye alınacaksın diye de bir durum yok.

@lunedor
teoride olay su,hangi ülkede daha fazla zaman gecireceksen ordan,ya da sabit bir ülken yani amacin xxx deki fuar degilse 5 er gece 3 ülkeyi geziceksen ilk hangisine giris yapacaksan o ülkeden alman gerekiyor vizeyi aksi hallerde seni reddetme haklari var sinirda.

editledim :
teoride bu olay ama pratikte problem cikarmiyorlar sadece bilgi olsun diye belirttim,extreme durumlar olabilir yani adam zaten alir %99,9 ama ihtimaller dahilinde reddedilme durumun da var.en garantisi temizi gidecegin ülkeden almak.

polonya 4 günde verior..sorun yaşamazsın..ben yaptım..

soğanı biberi ince ince doğruyorum tavaya atıyorum kısıkta çeviriyorum, domatesi soyuyorum ufak ufak doğruyorum minicik, onu da ekliyorum, güzeeeeelceeee pişiyor eriyene kadar, bu arada baharat acı kimyon ne varsa. sonra yumurtalar için ufak delik açıyorum menemende, kırıyorum içine. üçtebiri filan pişince kaşıkla dağıtıyorum ama çok değil. tepesi açık pişmeye bırakıyorum tepesini kapayınca şişiyor kabarıyor onu pek sevmiyorum. afiyet olsun. he bi de en zevklisi tavadan ekmek banarak yemek valla maalesef :) her seferinde de bana öğreten arkadaşımı anıyorum.

malzemeler falan aşağı yukarı bellidir ama esas işin sırrı bol domates az yumurtadadır. tek kişi yiyeceksen 1 yumurtadan fazla kırma içerisine.

eyvah şimdi menemene soğan konur konmaz tartışması geliyor. ben de soğanlı severim.

benim tarifim de kediebesi ile benzer. yumurtayı ekleyene kadar aynı. ama ben yumurtayı önceden çırpıp sonra da döküp hemen karıştırıyorum. ve iç harcına göre yumurtayı asla fazla koymuyorum. yumurta seven bi adam olamdığım için sanırım.

tabii bir de soğan ve biberle birlikte hatta azcık önce sucuk koyarsan ve her şey bitmeye yakın rendelenmiş kaşarı üstüne koydun mu tadından yenmez. üstüne de kırmızı biber, karabiber zevke göre... karnım acıktı valla :D

ha evet ben de kibritsuyu gibi yumurtayı önceden çırpıyorum öyle daha bi güzel oluyor sanırım. beyazını çok sevmiyorum böyle tamamen karşısında daha az beyaz tadı alıyorum gibi geliyor. belki de o yüzdendir :D

menemenden nefret ederdim ta ki sucuklu menemenle tanışana kadar şöyle ki;

önce ince kıyılmış soğanı tavada kavur, sonra biberleri koy üzerine biraz da onları pişir evire çevire. sonra küp küp doğradığın sucukları at onlar da kızarsın. sonrasında domatesleri at güzelce piştikten sonra yumurtanın sarısını güzelce çırp ve üzerine dök. biraz da karıştır. dadından yenmez.

nasıl yaparsanız yapın ama,
üzerine:
-peynir rendesi
-kekik
-karabiber de eklemeyi unutmayın

tatlı sivri biber gerçek menemen lezzeti için şart. kişi başı bir büyük ya da iki orta boy domates, iki sivri biber, bir küçük soğan, yarım diş sarımsak, bir yumurta. soğan biber ve sarımsağı yakmadan karıştırarak 3-4 çevirdikten sonra soyulmuş domastesi ekleyip az miktarda suyu kalana kadar pişirmek, yumurtaları kırdıktan sonra da hafif karıştırıp pişmeyen yerlerini yavaşça dağıtarak 3-4 dakika daha pişirmek kafi. yumurtadan önce pul biber karabiber eklenebilir. bu arada yağ olarak az zeytinyağı bol tereyağ tavsiye ederim.

herkes az çok yazmış birşeyler ben birkaç ipucu vereyim sadece;

yumurtayı çok sevmiyorsan mutlaka çırpmalısın,
ve domatesi bir kapta doğrayıp suyunu biraz boşaltmasını bekle, yoksa menemen su gibi oluyor, daha doğrusu malzemeler su içinde yüzüyor.
baharatsız olmaz, özellikle karabiber

az önce denk geldim, fotoşoplu menemen! www.bobiler.org

ps: ben de soğanlı sevenlerdenim. yeşil biber sevmediğimden kırmızı biberle yaparım. yumurtasını çok koymam. öyle :)

burada yazılanların hepsinden biraz biraz alıp yaptım. şuan karnım şiş :) çok fena yedim ya. elimize sağlık.

menemen soğanı olmaz. birinci kural bu zaten.

önce yağı koy, ince doğranmış biberleri koy. kızarsınlar biraz, sonra domatesleri ekle. domatesler küp küp doğranmış olsun. çok ufak küpler olmasın. kesme şekerden biraz büyük küpler olsun. 2 kesme şeker yanyana kadar büyük olsun. kesinlikle rendelenmiş domates olmasın. sos yapmıyoruz, menemen yapıyoruz. sonra domatesin üstüne tuz atıyoruz ve karıştırıyoruz, pişmeye bırakıyoru, elleşmiyoruz. domatesler sularını salıp, eriyince üzerine yumurta kırıyoruz, birazcık (beyazları pişmemiş kalsın istemiyorsanız) karıştırıyoruz, sonra biraz bırakıyoruz kendi haline. ve afiyetle yiyoruz.

menemen böyle olur.

içi boşsa şişeyi hacılamazlar.
artık 100 ml sıvı kısıtlaması uygulandığı için bu hafta 120 ml lens solusyonumu uçağa binmeden önce çöpe atmak zorunda kaldım. içi boş olursa bir şey olmaz.

cam şişe olmaz. kırıp da uçağı kaçırmaya çalışmayacağın ne malum?

200 milliliter ve bo$.

eminsin di mi almazlar?
belki 100 ml 2 siseyi buna bosaltik kimyaí experiment yapip explode olan bisey yapacam diye dusunmezler mi misalen??

yaw disarda iste filan su koyup iciom devamli. bu ara seyahat da cok ediyom. etrafi siyah silikon kaplamali dusse kirilmayan estetik bi sise. gittigim yerde de kullanmak icin tasiyom.
art niyed araman hemen!

bagaja koysan? o zaman sorun olmaması gerek.

Bavulunuza koysanız, gittiğiniz yerde; uçaktan indikten sonra kullansanız.

El bagajına alacaklarını sanmam çok dikkat çeken bir şişeyse. Ancak açıklarsanız hatıra amacı ile götürüyorum estetik diye, adamlarda göz zevkinden ve anlayıştan kıt değillerse izin verme ihtimalleri yüksek.

Ha bavula koyarım diyorsanız, bavulda almanyadan , trye 10 şişe vodka, viski getirdiğim oldu. (ama babulda, elbagajında değil)

bavulda zaten sorunolmaz da elde tasiyam bavul beklemeyle ugrasmamak icin dedim zaten.
neyse saolun. oyle yapacaz mecburen.

verirsin uçak görevlilerine, çıkışta alırım dersin hiç olmadı. yapacak bişey yok havalimanına girdikten sonra.

hiç uğraşma..yeniden indir daha kolay olur..

çok beklemiştim ya. adam not yamzış şifreyi şu siteden alın diye ama türkiye'den girilemiyor siteye.

link versene belki yardımım dokunur.

Get the password at

bitly.com


Vous pouvez obtenir le mot de passe ici:

bitly.com


demiş adam readme dosyasında.

reklam şeysi bu, başka güvenilir yerden indir tekrardan

kandırmaca gibi geldi bana bu linkler..proxy üstünden de açamadım.

teşekkürler başka yerden indirdim.

reklam için ya. piyasada zor bulunan dosyaları böyle yapıyorlar genelde. sonra iki saat dosya indirdim diye verdikleri sitede iki saat dolaşıyorsun ama şifre falan bulamıyorsun.

kullanıcı panelin'de mail hesabı oluşturduktan sonra smtp address,port,uname,pass vs.. şeklinde vermesi gerekiyor.

(panele bağlı olarak değişir tabii)

Mail Hosting Hizmetinize Ait Bilgiler Aşağıda Yer Almaktadır.
Web Mail Adresi : mail.xyxyxyxy.com

Kullanıcı Adı : [email protected]
Şifre : azasdazasd

bu mu oluyor o bilgiler?

mail'i ne ile göndermeye çalışıyorsun? mail fonksiyonu demişsin ama bir programlama dilinden bahsediyorsun sanırım.

smtp server mail.natro.com olur büyük olasılıkla.
kullanıcı adı mail adresin ([email protected] şeklinde)
şifren de mail şifren.

natro'nun panelinden yeni mail hesabı oluşturabiliyorsun.

@barix, mail fonksiyonu ile gönderilemiyormuş demiş. muhtemelen phpmailer tarzı bir script ile gönderiyordur.

@kameramotor, evet o bilgiler ile gönderebilmen gerekiyor. Phpmailer kullanıyorsan debug'ı 1 olarak set edersen. Smtp ile ilgili problem yaşadığında problemin nerede olduğunu gösterir. Adresdemi, kullanıcı adı şifrede mi vs.. şeklinde.

2000 lira üzerine güzel bir windows laptop alabilirsin aslında. ama mac de alsan windows da alsan hard disk'i ssd olan bir laptop al. arada muazzam bir fark oluyor. fiyat olarak da 200-300 lira daha fazla ödersin ama gerçekten hızlı bir bilgisayarın olur.

windows kurmak zorunda kalacaksanız kasmayın bence.
zaten vga ya da hdmi için ayrı kablo falan almak gerekiyor maclerde-bisürü para.
bir de ben mac kullanıp oyun oynayan kimse görmedim, çoğu oyun uyumlu olmayabilebilir.

macbook pro en uyduruk değil ama, onu belirtmek isterim.
ama tabi mac e geçiş sancısı çekeceksiniz bi süre onu da katarsanız almayın derim ben.

ben olsam giderdim doktora. kürdan sindirilir mi mide de bilemiyorum ama bağırsaklarda saplanıp kalmasın bir yerlere sonra? neyse doktorlar versin cevabını.

sıkıntı yaratabilir, sivri bir şey sonuçta saplanabilir diye düşünüyorum. bir doktora danışmakta fayda var belki endoskopi falan tavsiye ederler.

umarım bildiğimiz gibi çıkmaz :) yoksa çok can yakar. bence midede erir gider o tabi mideye ulaşabilirse.

kürdan tahta olduğundan midede sindirilemez ama mide asidi onu ne hale getirebilir onu da bilmiyorum. belki mideye gidememiş de olabilir. bir doktora gitmek iyi olur bence.

www.medimagazin.com.tr

zaman kaybetmeden doktora gidin,acil.

tepkiler iyi niyetli ama bir tecrübeye dayanmıyor, tamamen kuruntu =))

sırf içi rahat etsin diye doktora gitsin ama "hadi güzel kardeşim" diye gerisin geri gönderecek.

En temizi yedeğini bi kenara kaydet. Sonra revo uninstaller ile güzelce kaldırıp. Sıfırdan kurabilirsin

ByeTunes ile kaldır yeniden kur

www.google.com.tr

Teşekkürler arkadaşlar.

bi şekilde torrentleech üyeliği bul.

broadcasthenet: dizi torrent sitesi
ratio derdi de yok. sadece sezon indirilirse 120 saat, bölüm indirilirse 24 saat seed etme zorunluluğu var. düşünürsen davetiye yollarım.

bir de torrent episode downloader var. o da gayet başarılı

zamunda fena değil. davetiye gerekiyor olabilir belki.

E kargoyu da içine katıp gönderince FREE görünüyor kargosu :)

Müşteri çekmek için bir taktik işte.

rm +1

ayrıca uzun bir gönderi zamanı var. o süre zarfında siparişleri biriktirip topluca gönderiyorlar.

birde çinde ve hongkong'da ihracatı desteklemek amacıyla bir ara gönderilerde devlet teşviki desteği gibi bir muhabbet vardı ona dahilmi bilmiyorum ama ondan da olabilir.

kargo ücretini dahil etmiyorlar, ya da öyle düşünüyorum ama devlet teşviği olabilir. çünkü 1 dolarlık ürünü bile ücretsiz postalıyor adamlar. hoş dediğiniz gibi 3-4 hafta sürüyor gelmesi ama yine de ilginç.

otostopla geliyormuş :)

şaka bi yana onlarda kargo ucuz olabilir ama burda ptt alıyor işi. ptt'ye para ödemiyorlar mı?

şöyle oluyor.

siz 100 dolarlık ürün alıyorsunuz.
ben 1 dolarlık ürün alıyorum.

kargo firması benım ürünümü eşantiyon olarak taşıyor :).

yani sürümden kazanmak.

www.macincloud.com

bu macincloud paralıymış :) parasızı yok mu bunun?

iosnotlari.blogspot.com burada anlatilmis biraz bastan sonra nasil halledecegin isleri.

Resmi tatil ilan edildi 2 sene önce.
Taksim civarından uzak durmakta fayda var.
Olaylara karışma.

1 mayıs resmi tatil. diğerlerini bilmiyorum

1- 1 Mayıs Bakanlar Kurulu kararnamesiyle resmi tatil ilan edildi geçen sene. yeni bir kararname yayınlanana ya da bu kararname kaldırılana kadar resmi tatil olarak kalacak.

2- Eğer ki polis gereksiz yere provoke edip kitleye saldırmazsa geçen seneki ve bir önceki seneki örneklerde görüleceği üzere hiçbir problem yaşanmaz. Bu sene de yaşanacağını zannetmiyoru. Bayram havasında harika geçecek.

sen yine de çok temkinli olmak istiyorsan kapını pencereni sıkı sıkı ört dışarı da çıkma derim.

Kutlama yapanlar zaten sağolsunlar sadece Taksim'deler ve davul zurna mis gibi eğleniyorlar..
Benim derdim bizim ara sokaklarda ağzı yüzü kapalı, elde taşlarda arabalara saldırıp camları patlatan, çöp konteynırlarını devirenlerle..
Ortaya çıkarlarsa diye sorayım dedim..

amontisörlü alma derim. bu tabi benim kendi tercihim.

Ben de bisiklet arıyorum, genelde bu işten anlayanlara soruyorum onlar iyi/kötü diyor.
Marka iyi bir marka onu söyleyebilirim. Frenleri hidrolik alırsan hem daha güvenl hem daha sağlam hem de daha az uğraştırır. ben bu kadar biliyorum, iyi gezmeler :)

Edit: Bir de, arka amörtisörlü alırsanız çok yorar, çok gereksiz bir şey. Sağ sol sahil diyorsanız birazcık ince tekerli alın, çok ince de olmasın. Daha rahar sürersiniz

Merhaba.

Arkadaşların dediklerine ek olarak şu modeli öneririm:

www.sahibinden.com

Kron aslında iyi bir seçim, amortisör bildiğin ağırlık bu modellerde. Ben şehir içinde kesinlikle amortisörsüz modeli tercih ederim ki okula şehir bisikletimle gidiyorum dağ bisikletim yerine. Dediğim marka Kron'la eşdeğerdir, iyi markadır. Değerlendirin derim.

V fren olsun, disk frenin zaten yine ucuzu çok baş ağrıtıyor. Yamuluyor flan. V fren iyidir, ayarları kolaydır.

En dikkat edeceğin nokta kadro boyu olsun. Dağ bisikletlerinde bir boy küçük almak iyiyken şehir bisikletlerinde bir kadro boyu büyük almak tavsiye edilir çoğu zaman.

hiperaktifmanyetik +1

ek olarak bisikleti deneyerek almanızı tavsiye ederim, binin deneyin rahatsa alın.

kron güzel bisiklet. amortisör konusunda ben de fikrimi beyan edeyim :) alırken çok araştırmadan almıştım bisikleti. arka amortisörlü bi bisiklet aldım ve yokuş çıkarken özellikle fazladan güç harcıyorsun. amortisörlü alacaksan da kitlenebilen tarzda olanları var onları tavsiye ederim.

1- evet veritabanını oluşturmak en önemlisi. tabi sadece sorgu yapmak yeterli değil. veriler üzerinde işlem yapmak veritabanına yeni veriler eklemek, silmek, veritabanından veri silmek falan da var. tabi ayrıca programın genelini yazmak. bunun için iyi derecede nesne yönelimli programla bilgisi, algoritma kurma yeteneği ve iyi derecede syntax bilmek gerekiyor. nesne yönelimli programlama mecbur değildir belki ama gerekli bir şey bence. neler yapabileceğinizi biliyorsanız bir program yazarken syntax da o kadar önemli olmaz, yapmak istediğiniz şeyi araştırarak gerekli syntax'ı öğrenebilirsiniz.

not: benim de tecrübem yok da staj yaparken falan gördüğüm şeyler.

merhaba,
aslında hani temel olarak görünen odur. herkesin yaptığı database'deki görece anlamsız verileri anlamlandırıp son kullanıcıya iletmektir. fakat gerçek dünyada kullanıcı istekleri hiçbir zaman bitmediği için gelen veriyi direkt ekrana bastırayım, ekrandan aldığım veriyi direkt db'ye yazayım maalesef olmuyor.
Hani okullarda yapılan projelerde dediğin gibi yapılabilir.

bir de program tasarımı vardır. bunun için kabul görmüş tasarım kalıpları vardır. o kalıplar ve prensipleri kullanarak daha esnek programlar geliştirilmeye çalışılıyor. ve genelde de veritabanı işlemleri için yapılıyor bu. büyük yazılım firmalarında programların bir alt yapıları vardır, kurumsal framework'ler yazılır ve o framework'ler çoğu database işlemlerini otomatize eder. Personeller.GetAll() deyip tüm personelleri çeker misal.
alt yapıyı yapan adamlar haricinde müşteri ile ilgilenip müşteri isteklerini yapan developer arkadaşlar ise hangi veritabanı ile çalışılıyor, veriler webservice'den mi gidiyor, kullanıcı nereden login oldu vs bunlarla ilgilenmez. bu da hız ve genişleyebilirlik sağlar.

Aslında çok uzun bir konu. Yani sen sql sorgusu yazmayı biliyorsun, programdan da sql'e sorgu göndermeyi ve sonucunu almayı biliyorsun program yazarsın ama veritabanı değişirse senin programın komple değişir. ya da bir alan daha eklendiği zaman gidip o tabloyu kullandığın tüm yerlerde değişiklik yapman gerekir vs. ama eğer ki sistem hiç değişmeyecek, en baştan neyin nasıl olacağı kesin olarak belli ise dediğin gibi yapılabilir.

kitap önermeden önce hangi dili öğrenmek istediğine de karar vermen gerek. bence bir dil öğreneceksen java veya c# öğrenmeni öneririm.

@lemmiwinks, teşekkürler. Aslında sorgudan kast ettiğim, bir sql cümleciğinin servera gönderilmesiydi. dolayısı ile silmek-değiştirmek-eklemek de bunun içinde. söylediğinizde kafa takılan bir nokta var, databasei oluşturmak için OOP bilmeye gerek var mı? database için değil, programın arayüzü için gerekli diyorsanız gene benim düşündüğüm sorguyu gönderip sonuçların gösterileceği bir ekran. iş ancak şurada karışıp daha çok programlama becerisi isteyebilir; sonuçlar yorumlanacaksa, grafikte gösterilip etkileşimli bir hal alacaksa vs. ama sadece veri gösterilecekse büyük bir beceri istemeyecektir işin programlama kısmı (doğrumu?)

@barix, teşekkürler. dediklerinize göre işin sıkıntılı olduğu nokta yapının değiştiği zaman ortaya çıkıyor, değişmeyecek bir yapıysa çok da yanlış şeyler yazmamışım sanırım.
Niyetim dil öğrenmek değil, daha genel olarak database yapısı hakkında bilgi sahibi olmak
örneğin: mysql mi mssql mi, oracle nedir. bir yapı oluşturulrken nelere dikkat edilir. çok table oluşturup bunları bağlamak mı yoksa bir table da bir çok veriyi tutmak mı? sorguyu tek satırda yazmak mı yoksa 3-4 ayrı sorgu yapıp bunların sonuçlarını ayrı ayrı göstermek mi? vs.

veritabanları arasındaki farkı bilmiyorum ama dediğin gibi ya ilişkisel veritabanı yöntemi kullanılıyor ya da ilişkisel olmayan NoSql dediğimiz şu sıralar oldukça popüler olan veritabanı yöntemi kullanılıyor.
ama sql,mysql ya da oracle gibi veritabanları ilişkisel verileri tutmak için daha iyidirler. yani müşteriler ve müşterilerine bağlı petleri kaydettiğinde genelde iki farklı tablo yapıp bunları Id'leri üzerinden ilişkilendiririz.
NoSql yaklaşımında Müşteri'yi bir klasör gibi düşünüp içine petlerini de atıyoruz, diğer müşteriye bağlı her şey orada oluyor. sen müşteriyi çekince de uğraşmıyorsun joinlerle falan.

internette nosql ile ilgili de birçok döküman var.

normal sql'de de bazen tablo tasarımında ilişki eğer sistemi çok zorlayacaksa denormalizasyona gidip bazı alanları dediğin şekilde yapabiliriz.

Şu anda gerçek hayatta hybrit sistemler kullanılıyor daha çok. hem ilişkisel hem de döküman tipli veritabanları bir arada kullanılıyor. belki ilerde büyük firmaların da (Oracle,Sun,Microsoft) NoSql çözümleri çıkınca o zaman piyasa ne olur bilmiyorum. ama gelecek nosql'de görünüyor. çok daha hızlı ilişkisel veritabanına göre. google ve facebook da şu anda nosql kullanıyor.

selam,
-sorguyu tek satırda yazmak mı yoksa 3-4 ayrı sorgu yapıp bunların sonuçlarını ayrı ayrı göstermek mi?
*işine işlemine kullanıcı sayısına göre vs gibi parametrelere bağlı olarak değişir.
-çok table oluşturup bunları bağlamak mı yoksa bir table da bir çok veriyi tutmak mı?
*verinin miktarına, database' e sonradan eklenecek kayıtlara göre değişir.
ayrıca bir önceki cevap da geçerlidir.
bence en basit programda bile ilişkili db (relational database) yapısı kullanılmasından yanayım.
-bir yapı oluşturulurken nelere dikkat edilir
*programın ne yapacagına baglıdır cogu zaman. atıyorum: bir şirketin muhasebe programı. burada para hareketleri, ödeme sekilleri, cariler, vs vs bir cok parametre vardır. parametre demiyelim de ne diyelim su anda bilemedim:)
bu kısmı su sekilde özetleyim: ne kadar cok detay varsa o kadar kompleks veri yapısı olur (genelde).
-databasei oluşturmak için OOP bilmeye gerek var mı?
*bu göreceli bir durum, tercihlere bağlı. cok büyük bir firmanın fabrikalarından, satış ağında, muhasebesinde vs gibi bir cok yerinde bu program kullanılıcaksa, program üzerinde birden cok kişi calısıyorsa oop dil yapılarını bilmek zarar getirmez ama kesinlikle fayda getirir.
sorunun basit cevabı ise, db olustururken oop bilmeye gerek yok.
-mysql mi mssql mi, oracle nedir.
*projene göre ve tecrübene göre degişir. artık bircok dil ile bu db sistemlerini kullanabiliyoruz. c# ile mysql i oracle ı, php ile mssql i gibi.
ben mesela php ile mysql, c# ile mssql tercih ediyorum.
mesela bir firmada mssql e para ödemek istemeyen bir patron elemanlarını c# ile çalıstırırken mysql db yi kullandırtabilir.
-oop, database için değil, programın arayüzü için gerekli diyorsanız
*arayüz demek, programların kullanıldıgı kısımdır, butonlar, tablolar, textboxlar, renkler, çizgiler vs.
bunlar web kısmında html css gibi yardımcılarla halledilir. burada oop diye bir varlıktan bahsedilmez.
oop demek en basit deyişle classlar methodlar yardımıyla program yazmaktır(c#, php, java vs. ile).
kafanızın karıstıgını dusundugum yer burası diye tahmin ediyorum.

dilim döndüğünce birşeyler katmaya çalıştım. yanlışlarım varsa affola, düzeltile..

ayrıyetten barix'in son cevabı +1

bilmiyorum sorunuza cevap olurmu ama bende az buçuk bahsedeyim..

- büyük yazılımlar genel olarak katman mimarisi kullanılarak oluşturulur.3 katmanlı bir mimari neler içerir
1-database layer
2-business layer
3-presentation layer

database elbette çok önemli bir katmandır, ama diğer katmanlarıda atlayamayız.. programların genel olarak başlangıcı database tasarlamakla baslar ve gider..

presentation denilen katman kullanıcının karşısına çıkacak katmandır.GUI diye aratırsanız her programlama diline ait araçları bulabilirsiniz.

gelelim business katmanına işte burada nesne tabanlı programlamanın önemi/güzellikleri devreye girer.çok basit bir örnek verelim database ile programınızı bağlamak için connection stringler kullanırız eğer siz business katmanında bir kez tanımlarsanız bunu programınızda herhangi bir yerde bunu çağırıp çağırıp kullanırsınız. ama siz kodunuzun aktif kısmını presentation katmanına yazarsanız ne olur? programda 1000 tane sql sorgusu kullandınız e bi o kadarda conn string kullanmanız gerekebilir. peki yazılımı alan adam ben MsSQL değil Oracle database i kullanmak istiyorum dedi.işte en basit şekliyle business katmanında bir ufak değişiklikle bütün programın conn stringlerini değiştirebiliriz. öbür türlü mantık dışı zaten.

bu aklıma gelen en saçma örnekti, mesela biz kodu nerde kullanırız programın ne kadarı database e ne kadarı derleyiciye yüklenmeli? okul projeleri basittir yapılacaklar önceden bellidir birbirine bağlı 8-10 tane tabloyla işin içinden çıkılır normal yazılımlarda ise alakası bile yoktur.en basit stok takip programlarında bile business katmanına önem verilmeyip formların altına kodları gömüp gömüp yapılan programların geişme şansları neredeyse yok hele ki ERP programlarında vs bu katmanın tasarımı dll lerin önemi o kadar fazladır ki database tasarımından çok daha fazla zaman alabilir.

mesela daha mantıklı bir örnek verelim.satış yapan bir firmayım bir çok elemanım var database e ham veri girişi yapıyorlar fakat benim için güvenlik çok önemli, hata kabul etmeyecek hata yapılsa bile sorumlusunun ortaya çıkacağı bir sistem istiyorum. bir kullanıcı A kaydını girdiğinde başka bir kullanıcı A kaydını okuyabilsin ama üzerinde işlem yapamasın istiyorum.isterseniz siz bir düşünün bunu database ile nasıl yaparım? yoksa business katmanını kullanarak mı kişilere bu hakkı vermeliyim? ikisi de mümkün aslında ama siz database e ne kadar yük bindirmek istersiniz? veya bu yazdığınız program farklı bir firmaya uyarlandığında aynı katmanda ufak değişiklikler yaparak bunları kullanabilirimiyim gibi gibi?

sorularınıza cevap oldumu bilmiyorum ama 3 katmanda çok önemli
1-database- önemli çünkü başlangıç noktanız daha sonra kullanacağınız esnek yapısı olmalı vs vs
2-business- önemli çünkü yeteneğiniz burda ortaya çıkıyor programın kalıcılığı güncellenmesi esnekliği vs gibi katmanlar hep burada
3-presentation- çok çok önemli.. en kolay katman gibi gözüksede hatta öyle olsa bile eğer müşteriye hitap edememişseniz istediğiniz database dizaynını yapın acayip oop mucizeleri yaratın müşteri olmamış der ısınamaz programa artık o program yavaşmı çalışmaz sormu olmaz neler neler..

arkadaşlar cevapları okudum hızlıca, daha sakin bir zamanda bir kaç kez daha okuyacağım üzerinde düşünerek, şu anda hemen birşeyler yazamıyorum diye dikkate almadığım sanılmasın :) tekrar teşekkürler. daha sonra soracağım birşey olursa altına eklerim.

veritabanlarını iyi anlamak için ilişkisel modeli anlamanız lazım(anahtarlar, ilişkiler vs). veritabanı tasarımı ve normalizasyon konularından başlarsanız daha faydalı olacaktır, "verileri tek tabloda tutmak mı çok tabloda tutmak mı iyi" sorusunun cevabı orada.

bahsettiğiniz veritabanı sağlayıcılarına gelince; bunlar kullanıcı yönetimi, güvenlik, sorgu performansı, ek sistem fonksiyonları gibi faydalar sunuyorlar, hepsinin kendine ait avantaj-dezavantajları var.

teorik kısmı öğrendikten sonra iyi bir sql bilgisi kazanıp, onun üzerine veritabanı yazılımlarından biri üzerinde uzmanlaşmak iyidir.

Cok büyük veritabanları icin konuşmuyorum ama ufak veya orta boydakileri doğru modellemek cok zor degil. Acid kuralları ve normalizasyon seviyeleri var, bunları öğrenmen iyi olur. En basitinden ornegin veri tekrarından olabildiğince kaçınıyoruz (OLTP sistemler icin konuşuyorum), bunun gibi kurallar iste. Sonra bire bir - coka çok gibi iliskiler var. Index kavramı var. User ve semaları ve işlevlerini öğrenmen iyi olur. Bir de adını hatirlamamakla beraber transactionlarda olusan hata durumlarına (aynı anda yapılan iki işlemin yarattığı problemler gibi) göre güvenlik seviyeleri oldugunu hatırlıyorum.


Bunlarla bir veritabanını modelleyebilirsin. Daha sonra ileri gitmek istersen isin programlanabilir kısmına girersin, trigger, procedure vs. Sonra da data warehouse olayını kurcalarsin.


Gecmis olsun, database bitti (yok lan şaka). Mevzu genel hatlariyla (benim anladigim) bu.

@zawisza & @samfisher, çok teşekkürler. Bu konular için tavsiye edebileceğiniz bir kitap var mı?

Baya faydası oldu arkadaşlar anlattıklarınızın, tekrar teşekkürler.

kisa, bizim ders kitabını bulup adını versem ağır kaçar. şu rarladığım site iyiydi:
www.2shared.com

bu piller belli aralıklarla şarj olmadığı zaman cortlamaya yatkın oluyor.
çok uzun zamandır şarj etmediyseniz cortlamış olması mümkündür.
ama yine de bilgisayarın dosyaları falan görmesi lazımdı diye düşünüyorum, bu kısım hakkında bilgim yok.

dosyaları görmüyor maalesef. pil değişince sorun gidermi

dosyaları görmemesi ilginç. pil bitik olsa bile usb ile bağladığın zaman enerjiyi oradan alıp dosyaları sana göstermesi gerekirdi. başka bir şeyler gelmiş olabilir başına.

ölecem ben.

18-20 lik kızlarla seks yapıcam.Tabi kalkarsa

o kadar yaşayacağımı sanmam.
(ya hepsi denenmişse ne olacak hacı)
dünya turu :)

www.liveleak.com

Dünyevi işlerden elimi ayağımı çeker Uzun İhsan Efendi gibi astral seyahat yapmaya başlarım.

ağzıma ekmek içi alıp 8 saat emecem meh meh diyerek.

bu cevabı tiklemezsen seni bulacağım.

lsd dene.

deli nine olacam.

biriktirdiğim para ile güzel bir mezar alacağım. gelenlerin en azından geldiğine deysin. manzaranın zevkini çıkarsınlar.

vücudum halsizleşmeye başladığında havai fişeklerle dolu bir kutunun içinde kafama sıkacağım. öyle de bir mekanizma olacak ki, silah patladıktan sonra tüm havai fişekler birer saniyelik sırayla patlamaya başlayacak.

bir apartmanın çatısında falan yapabilirim bunu.

o yaşa geleceğimi sanmıyorum. çok daha öncesinden intihar etmiş olurum muhtemelen.

saçlarımı mavi boyatıcam. zaten beyaz olacağı için rengini açmakla uğraşmaya gerek kalmayacak:)

am üstünde got sikicem. viagra saoulsun:)

el öptüreceğim. belki hikaye de anlatırım.

o dediklerini büyük ihtimal denemiş olurum. epey yaklaştım çünkü. 70 i göremem bu yüzden büyük ihtimal. ama 70 imde kamboçyada olabilirim. evet cambodia, hayalim.

harbi harbi 80'ene geldim lan sal gerisini diyecem.

sırf konuştuklarımı dinlesin diye parayla adam tutacam. ama dinleyecek piç gerçekten. öyle "hı hı" kafa sallamak yok. yerinde sorular soracak, ilgili olduğunu gösterecek, yalanımı bulmaya çalışacak falan.

(bkz: türk kızı)

anlasilan ne istedigini bilmiyormus...
ya da arkadasin dedigi gibi turk kizi hali.o bitirelim diyince senin yalvaracagini, israr edecegini filan dusunmus olabilir. sen de tam tersini yapinca onun icine dert olmustur..

kız milletini anlamak zordur gerçekten. o ayrılalım der sonra da sen neden hemen kabul ettin diye üste çıkar. enteresan.

peşinden koşacağını zannetmiş ama sen koşmayınca bozulmuş, gurur yapmış, yenilgiye uğramış. şimdi neden peşimden koşmadı bu çocuk, acaba ben peşinden koşulacak bi kız değil miyim diye kendi kendisini yiyordur.

"kız milletini anlamak zordur gerçekten. o ayrılalım der sonra da sen neden hemen kabul ettin diye üste çıkar. enteresan."

@barix kız ayrılalım diyorsa ve sonra da neden hemen kabul ettin diye söyleniyorsa demek ki gerçekten ayrılmak istemiyormuş. bir derdi varmış onu sana anlatamamış konuya girmek için de bu cümleyi kullanmış. bir dahaki sefere "neden" diye sormayı deneyiniz.

@natalz seninki başka bir durum. daha önce ne oldu ne bitti bilmeden yorum yapmak zor ama her zaman bu tür şımarıklıklar yapıyorsa muhtemelen peşinden koşmanı seviyor.

sen haksızsın. niye görmezlikten geldin ki? ona biraz zaman vermeli, bu arada arkadaşlığınızı mesafeli de olsa devam ettirmeliydin.

eidt: durumu biraz daha anladım, özellikle görüşmekten kaçınan taraf kız olmuş, o zaman işler değişir. yine de iyi şanslar. tamamen umutsuz görünmüyor.

kız kezbansa sen de tam ergensin
bu ne ya yuh

firez +1

-kezban detected-

ben arkadaşlara katılmıyorum. en iyisi yapmışsın. seninle arkadaşlığını kesmek isteyen birisinin peşinden gitmeye devam edecek kadar düşmeye gerek yok. istemiyorsa gidersin, bu kadar basit.

kezban ”arkadaşlığımızı keselim” dediğinde sen onun peşinden sürünmeye devam edersin diye ummuş, sen adam gibi tepkini verip duruşunu sergilemişsin ve göt olmuş, acaip koymuş ve şimdi de bu ezilmeyi çekemiyor. olay bundan ibaret.

bence harika bir tepki vermişsin, geri adım atma. böyle bir kızdan kurtulduğun için de mutlu ol.

kaçan kovalanır kardesım. ^^

gelen 10 cevabı aynı anda okudum ve duyuru iyiki varsınız diyorum , süpersiniz.

tütün üretim sürecinde çok fazla tarımsal kimyevi ilaç kullanıldığını duymuştum ama detaylarından haberdar değilim.

Ama zaten diğer sigara firmalarıda farklı bir şekilde yetiştirmiyordur.

bunlar direk kıyılıyor ve satılıyor. içeriğinde de çok zararlı tütün ilaçları var ve bunlar kolay kolay geçmezler. ancak sigara tütünleri bir yıkama işleminden geçiyor diye biliyorum . bu sebeple tütüne hayır.
not: kulaktan dolma bilgidir.

bildiğim kadarı ile bu daha saf, normal sigaralar kadar işlemden geçmediği için daha az zararlı olabilir. Tabii yetiştirilme yerine göre de değişir hani. bi de tadı da normal sigaralar kadar kötü değil. sigara içmiyorum ama arkadaşlar sardığında ayda yılda bi tüttürüyorum fena değil.

adıyaman tütünü iyidir. tabi en iyisi hiç içmemek. ama sigara bırakmak için sigaradan tütüne geçiş olumlu bir geçiştir.

yalnız çoğu yazılım firması paldur küldür girişirler o yüzden staj yapacağın yeri de iyi seçmek gerek.

2 olarak çalışır.

sata 2 olarak çalışır
pek farketmiyor aslında haraddisklerde satanın kaç olduğu
sata 1'den saniyede en fazla 192 mb
sata 2'den saniyede en fazla 384 mb
sata 3'ten saniyede en fazla 768 mb veri geçebilir
hiçbir 7200 devir harddiskin saniyede 192 mb yazamadığını göz önünde bulundurursak ve önbelleği en yüksek harddiskin de 64 mb olduğunu göz önünde bulundurursak pek sorun olmaz sata kaç olduğu

ssd disk almayı düşünüyorum da o yüzden dedim. onlarda sanırım gerçekten sata'nın sınırlarını zorlayabiliyorlar.

sata 2 ssd alırsan zorlar çünkü pci olmayan ssdler genelde saniyede 500-600 mb arası hızlara sahip oluyorlar
taktir edersin ki kablolar da fiberoptik değil
o yüzden pci-e sata 3 kontrolcüsü veya direk pci-e'den bağlanan bir ssd alabilirsin

onu yapamam neden diye sormayin :P

ofiste atlı eşekli porno izliyorum, benden kurtulun

bu şirketin geleceğini parlak görmüyorum yada kariyer açısından gelecek vaadeden bir şirkette çalışmak istiyorum.

zam talebinde bulun, %30-40 gibi. ama bazen zam yaptıkları oluyo istifayı kabul etmek yerine ..

hemenden kastın nedir? ihbar süresini beklemeden çıkamk istiyorsan tamamen işverenin insiyatifinde, ister ihbar süren kadar bekletir ister yarın çıkmana müsaade eder. onun dışında çok da kurumsal bir yer değilse istifaya özel nedenlerden dolayı dersin olur biter, bıçak zoruyla mı tutuyorlar dostum?

bildiğim kadarı ile istifanın verdikten 2 hafta sonra ayrılabiliyorsun tamamen.

"Risk budur" yaz...

İhbar süresi kavramına dikkat edin, sonra yazın.

Rakip firmada çalışacağınızı söyleyin (yazmayın), ben olsam hemen çıkartırım.

istifa verme direk işe gitme. 3 gün mazeretsiz gitmemek atılma sebebi. bırak onlar seni atsın.istifa verirsen çalışma sürene gre ihbar süresince beklersin.

battle royale olabilir mi?
www.imdb.com

bir de the condemned vardı. epey dandik bi film. ama onda bu kadar insan yoktu.
www.imdb.com

hunger games olabilir, vizyonda falan bi de hani

Bana da Hunger Games'in konusu gibi geldi.

hunger games'in konusunu ilk kez okudum şimdi. evet o bence de..

o değil de bu muymuş lan koca filmin konusu.. o kadar yaygara kopardılar bi de. (filmle ilgili yapılabilecek en düz yorumu yaptım)

24 kişi detayından vardığım sonuç the hunger games (açlık oyunları) oluyor. battle royale daha kalabalıktı sanki.

cevap yazmıştım öğlen ama gönderilmemiş şimdi fark ettim.
evet arkadaşlar hunger games'miş sanırım, yani konusu duyduğum ile aynı hemen hemen :)
ama battle royale de fena film değilmiş. indirdim akşam izlerim sanırım. diğerini bulamadım henüz onu da düşünce izlerim :)

i 7 lerin sata 3 -5 olmayanı varmı ya

ne bileyim ya casper olunca bilgisayar şüphelendim biraz :D

1. itunes, sag klik get files vs..oradan yapiyorsun. orjinal boyut 350x350 olmali.
2. tag and rename adli programla albumun tum bilgilerini alabilirsin. fakat namissiz itunes diger programlardan eklenen artworkleri kabul etmedigi icin. madde 1deki islemleri yapman gerek.

hazır konusu açılmışken. bazı şarkıların şarkı sözleri de çıkıyor ekranda. Onu nereden ayarlıyoruz? mp3'ün içine falan mı gömüyorlar bir şekilde acaba? çünkü ayrı txt dosyası falan göremedim ben.

1. de anlattigim menuden cikiyor. hatta ben yabanci dili orasi sayesinde gelistiriyorum. ayni menude lyrics sekmesine metini yapistiriyorum. sonra koyu duz renkli bir artwork koyup, oynatma hizini 2x olarak ayarliyorum.

Mac kullaniyorsan tunesart diye bir program var, bu arkadas sarkinin hem sozlerini hem album kapagini sen dinlerken otomatik indirip dosyaya yapistiriyor, muhtesem bir eklenti kendisi. windows icin var mi bilemedim.

parallels ile calistiriyorum ben ssd yok, baya hizli calisiyor, tabi kendinin sanal makine icin ayiracagin degerlerde onemli. Normal pc ye ssd takili haldekullandim, Gayet iyiperformans veriyor, Arkadas biraz sallamis,normal ssd takilan pc daha hizli calisir.

ana makina her zaman sanal makinadan hızlı çalışır mantıken. sanal makinaya ayırdığın ram vs ana makinandan gidiyor çünkü. hdd olayına gelirsek de ssd sanal makinada performansı arttırır gayet, ama zaten ana makinada çalışan bir işletim sistemi hdd'ye sık sık eriştiğinden, full performans alınamaz yine.

uzun lafın kısası, ana makina her zaman döver.

o zaman işlerin daha çok windows üzerinde ise harddiski ssd olan bir laptop edinmek daha mantıklı sanırım.

aynen öyle miirim. visual studio'da kodlayacaksan zaten ki windows'a mahkumsun, bilgisayarını da Windows işletim sistemli alman maksimum performansı sana garantileyecektir.

ha bunun yanında sadece zevkine mac de kullanmak istiyorsan, o zaman sanal makineye mac os yükleyebilirsin windows altında :)

şu anda sanal makina'da mac os x var ama tabii çok performanslı değil.
makinam i7 işlemcili 6gb ram'li bi makina olmasına rağmen.

Bu arada yukarıda dediğimi yapanlar gerçekten sağlam developer'lar ve gerçekten bu yöntem ile kullandıkları windows'un normal windows'tan daha performanslı olduğunu söylüyorlar. hoş, 3.000 dolar mac alacağına 3.000 dolar verip bi pc alsan bence aralarında pek performans farkı olmaz gibi :D

şu anki fiyatlarını bilmiyorum ama fiyat yazmamalarının sebebi pazarlıkla deli indirimler yapıyor olmaları.
mutlaka her türlü ödeme seçeneğini sor; nakit, kredi kartı (banka banka), taksit seçeneği, fatura almazsam, öğrenciyim, yanımda 1 kişi daha getirirsem vb.

2-3 bin arası..

2-3 bin arası dediğin ne? kaç kur? hangi firma?

british side'da kur fiyatı 750 TL ama şöyle bir durum var, normal kurslardaki 1 kuru british side 3'e bölüyo, yani kur fiyatı 2250 TL'ye geliyor. Elementary, intermediate, upper intermediate, advanced kurları var. Seviye belirleme sınavından sonra kurunuz belirlenir ve başlarsınız, şöyle bir avantajı var, 2250 TL'yi tek seferde vermek zorunda değilsiniz, 750 TL verip kura başlarsınız, istemezsiniz devam etmezsiniz.

british side'ı çok beğendim, aldıkları paranın hakkını veriyorlar.

masaüstü, mobil ve web uygulamaları için c# derim :D

masaüstü, mobil ve web uygulamaları için php.... yok lan olmadı..

oyun için c++
geri kalan herşey için java.

günlük hayatta kullanılabilecekten kastın gui'si olan programlarsa evet fakat günlük yaşamda kullandığın bankamatik, cep telefonu, uydu cihazı, yol bilgisayarı, internet altyapısını sağlayan neredeyse her şey c++ ile yazılıyor. yani core programlama için c++ en iyi seçenek. java biraz daha üst katman programlama dili, c# gibi. ben oyun programcısıyım, çoğu oyun c++ ile yazılıyor çünkü makine diline yakın ve daha zor olsa da yapılabilecek şeyler daha fazla.

bence değildir. milleti teselli için bu şekilde kullanılıyor.

kimin sehit oldugunu sadece dinin sahibi bilir. bunun yanı sıra bizde her ölene şehit denilmesi ise sadece insana özgü bir mallık olsa gerek. adam basın çalışanı , ve görevde ölüyor basın şehidi. adam asker , yanlışlıkla ölüyor birlikte şehit , adam afganitanda amerika ile birlikte talibana karşı savasıyor şehit. ulan taliban da Allah yolunda savaştığını iddia ediyor. sen açıkça adama karşı savaşıyorsun şehit oluyorsun . aynı şekilde adam sivasda otel yakanlara bak onlarda gazaya gdiyor güya , sorsan yakan taraftan ölenler de şehit görülüyor yanan taraf da şehit görülüyor. her iki taraftan da bakan kendi tarafını öyle addediyor. nasıl sa beleş ünvan ver gitsin , öğretmen , saglıkçı hukukçu herkes şehit addediliyor ama bi geçerliliği olduğunu sanmıyorum. korede savaşanlarda şehit sayılıyor düşün artık. lan natoya girecem diye ordu yolluyosun teee dünyanın öbür ucuna onlarda şehit. sanki islamı yaymaya gittiler. neyse işin özü şehitlik yüksek bir makam olarak görüldüğü için yakınlarının öfkesini bir nebze olsun dindirmek , ölen kişiyi yüceltmek için nasıl osla şehitlik kurumu yok , bol keseden dağıtılıyor titlelar. bi nevi ağlak edebiyatı.. siyasi cinayetlerdeki de böyle bisuru kişi ölmüştür muhtemelen hangisi şehit hangisi değil için bir kriter yok sal gitsin hepsi şehit..

yani dediğiniz gibi gaz alma (şehit olarak adlandırıldıktan sonra ailesi için) ve verme amaçlı (askerde ölüm tehlikesi olan çatışmalara girileceği zaman vs.) çok güzel kullanılıyor bu ufak ama etkisi büyük olan kelime.

dini ve hukuki anlamda 2 farklı terimden bahsediyoruz burada. birisi dinen şehitlik sizin anlattığınız gibi olan. diğeri de maaş ve bazı sosyal haklar ve cenaze merasimleri açısından, kamu görevi görüüldüğü sırada, görevi sebebi ile öldürülmek ki bu da kıllıkışlı bir kavram. operasyona giden askeri aracın kaza yapıp ölelerindedahi uygulanmıyordu sanırım bu durum düzeltiliyor şu anda.

www.microsoft.com

herhangi birine tıklayınca delivery method: download var

hazır konu açılmışken ben de bir soru sorayım. bilgisayarla birlikte türkçe windows 7 geldi, ben microsoft'un sitesinden ingilizcesini indirip kursam aynı cd key'i kullanabilir miyim? hazır lisans varken crack'le falan uğraşmayayım

@barix: kurabilirsiniz. versiyonun aynı olması lazım yalnızca.

technet.microsoft.com

boğanın oradaki 1+1ler 400lira

yaşanabilir 1+1'ler neira'nın dediği gibi 400 liradan başlar dediğin yerlerde. beşiktaş'ta falan 550'ye falan bulabilirsin ama öğrencilerin yeni geldiği zamanlarda fiyatlar uçuyor. şu sıralar mesela bulabilirsin. ama kombisi olsun, güneş görsün, ikinci üçüncü kat olsun, geniş olsun gibi isteklerine de bağlı biraz fiyat.

söğütlüçeşmede metrobüs civarları 2+1 ler 800 civarı. 1+1 ortalama 650-850 civarı anadolu yakasında bulabilirsin. avrupa yakasında da bulabilirsin ama evlerin durumu anadolu yakasındakine göre daha fazla olur.

10-20 lira su gelir.
50 lira internete verirsin.
20-40 aidat olur.
30-40 elektrik gelir.
10-20 digiturk vs gibi şeylere verirsin.

1000-1200 civarı masraf olur total. yemen içmen yol paran gezmen vs hesaba katacak olursan. 2000 i çok rahat buluyor. arkadaşların iyi demiş.

şişli mecidiyeköy civarı için konuşursak merkezi yerde eli yüzü düzgün 1+1 evlerin kirası ortalama 800 liradır. tabi bu 'eli yüzü düzgün' ve 'merkezi yer' kavramlarını yorumlamak size kalmış. sizin için merkezi demek metroya yürüyerek 10-15 dakika demekse 600-700 liraya da bulunur, halaskargazi caddesi üzerinde demekse 1500 liraya da bulunur, taksime 10 dakika diye dolapdereden bakarsanız 500 liraya da bulunur. ben kendi standartlarıma göre baktığımda ortalama bir ev kirasıyla faturasıyla cart curtuyla aylık 900-1000 liraya geliyor.

kadıköy dersen 1100-1500 TL
osmanbey(taksim'e yakın) 1200-1750 TL
mecidiyeköy 1050-1400 TL

bu fiyatlar oturulabilecek(idare eder şekilde temiz, kombili, penceresi olan) bir ev için geçerlidir. fiyat arttıkça evin durumu da iyileşir.
200 TL ortalama fatura(elektrik/su/doğalgaz/internet), 300 TL yiyecek/temizlik masrafı olarak düşündüm(yukarıdaki fiyatlara dahil).

bekar olduğundan dışarıda çok yemek yersin. onu da hesaba kat ekstradan.

ama bodrum kat, fazla ışık almayan, gülbağ/fikirtepe'de filan bir yer olur dersen o zaman kira 450-500 filan olabilir.

bu arada beşiktaş'ta 550 liraya bulacağın ev ya ahır olur, ya tek oda olur, ya yerin üç kat altında olur, ya elli yıllık olur, bu arada bunların hepsi ısıtmasız olur. beşiktaş'ta 550-600 liraya 1+1 kombili ev bulma ihtimaliniz, hadi yok demeyeyim de, %2 falandır.

mesela simdi bahariyenin bi alt caddesindeki emlakçının sitesine baktım 650 liraya 2+1 var ama birazcık eski püskü

minimum kira (400-600) verseniz bile 2000 gerekir.
Bence buyuk hata olur.
Ev+yalniz yasamak=para+temizlik+alisveris+faturalari vb takip etme+fiziksel ve mental guc gerekliligi+yalnizlik
simdi anneniz her aksam yemegi onunuze koyuyor, camasir bulasik yatak oda toplamak derdiniz bile yok, her ay basi fatura kira takip edip para denklestirmeye calismak derdiniz yok, bozulan ampulden patlayan borudan calismayan makineden dertlenmenize gerek yok, en azindan minimum ihtiyac yatak dolap beyaz esya almaniza gerek yok.
Min 5000 eve giris icin harcamaniz gerekir zaten.
Vazgecin bence.
Hele bostancidan sonra berbat mahallelerde berbat evlerde butun paranizi sokaga dokerek yasayacaksiniz, hic gerek yok.

Ben dag basinda yasiyorum kiram 400 lira sadece eve 1100 1200 gidiyor bunu yemesi icmesi alisverisi yolu derken 2000 gidiyor geriye hic kaliyor. Ki 1.5 senem esya parasi odemekle gecti. Simdi sizin tuvalet fircaniz bile yok. Sifirdan ev duzmek de cok masrafli.

ailenle anlaş ..kurallarını belirle aynı evde kal maddi durumun daha iyi olunca çık

ha evet 550 liraya beşiktaşta bulacağın eve güneş görmeyen ve ısıtması olmayan bir 1+1'dir. kombili olsun, yüksek olsun dediğin zaman beşiktaş'ta oturmanın sadece kira maaliyeti 900-1000 lirayı bulur. üsküdar'da oturuyorum 1+1 eve 600 lira kira veriyorum.

kısa öz net;
emlakcıya 500
evsahıbıne 500 depozito+500 ilk ayın kirası: 1000 Tl
Yer üsküdar, gel gel naz yapma iyidir buralar.1500 e evin içine girersin benim gibi ama eşyan olmaz ufak ufak alırsın zevkine göre.
1500 maaşlı bir işte ay sonunu getirirsin. harcama sonucta göreceli bi kavram.

butce falan belirtseydin :) tekelde 3.5 liraya titan puro satılır rezil bişeydir. tobacco shoplardan cok guzel purolar bulursun ama pahalıdır. yeni başlayacaksan cohiba al derim gayet guzeldir. pahalı dersende yaş purolara bak hem aromalıdır onlar.

İstiklal'de Atlas Pasajı'nda, girişte hemen solda bir tobacco shop var, iş görebilir; ancak sıradan bir şeyse tüm tekellerde var neredeyse...

ne kadar peki bu pahalı dediğiniz purolar? bi de sigara içmeyen biri için çok mu ağır olur puro? çok güzel kokuyor ama meret.

agır gelmesi icin bi sebep yok cunku sahterolex'in dedigi gibi ice cekilmez. fiyatlar degişir ama iyi bişey istiyosan 50 lirayı gozden cıkarmalısın

o zaman zararlı değildiri de çıkarabilir miyiz buradan?

senin kahvaltıda yedigin domates bile zararlı artık o yuzden cok abartmadıgın surece tuttur gitsin

Backwoods markası nasıl? Ya da yeni başlayan birine önereceğiniz puro hangisi olur?

backwoods guzeldir. yas puro oldugu icin cok bekletmemen lazım ama aromalı oldugu icin keyifle icersin zaten. bide kahve al yanına mis

cakmak falan bosver sen hacı,al sen puro kibritini(bildigimiz mangal kibriti,eşşek gibi uzun olanlar varya ondan işte)babalar gibi içersin

yaş olanları fazla bekletmemek gerekli diyor ya herkes. peki bu yaş purolar satılana kadar özel koşullarda falan mı bekletiliyor?

aynen oyle,hava gecirmez vakumlu pakette satılıyor :)

puro başlığına baktım da şöyle bir şey dikkatimi çekti;
www.eksisozluk.com

Tıp güruhu ne derse desin, ben yaylada asrı gören ninemin, dedemin sözünü dinliyorum. Bal candır nazarımda.

abartmamak koşuluyla yararlı ama 1 kilo fiyatına 1 değil 2 değil 3 değil 4 değil tam 5 kilo balderesi balını yersen bilemem. her bal faydalı olmayabilir.

Paintov'a katılmamak işten değil. İyi bal yemeli, onu da kaşık kaşık değil elbet. İyi ballar çok yendiğinde, bir çay kaşığından fazlası bile, ''bal tutması'' yaşatabiliyor. Dikkat ediniz. O değil de, aklıma bal temalı bir Karadeniz şarkısı geldi ya, ne kadar etkili olduğunu varın siz düşünün.

baharda filizlenur
çaylarun yapraklari
anzer balina benzer
ayşemun dudaklari...

:)

şekerden uzak durun derken bildiğimiz şekerden bahsediyor.
yoksa kan şekerinizi dengede tutmak için, bal, pekmez tarzı şeyler tüketmeniz gerek. doğal olanlardan. aşırıya kaçmadan.
uzak durmanız gereken şey ise şekerli yiyecekler, içeceklerde kullandığınız şeker vs.

1 yaşın altındaki bebekler için evet, zararlı. Ancak doktorun size uzak durun dediği şeker o şeker değil. Gerçek balın içinde zaten yapay şeker olmaz ancak gerçek bal da ne yazık ki öyle 10 liraya 5 kilo alınabilecek birşey değil.

@kitap gibi sessiz: ben şeker kullanacağım zaman eğer varsa bal atıyorum çaya kahveye. anadolu'da da böyle bir kültür var.

bal'ın %90-95i şeker. öyle mucizevi, çok faydalı bir besin falan değil. balın piyasası olsun, satılsın diye çok faydalıymış da, sağlıklıymış da ayağı yapıyorlar. becel'in "kalbe yararlı yağ" yapması gibi birşey.

bal yararlı da hangi bal? bence asıl sorulacak soru bu. bana kalırsa şu an piyasadaki balların büyük çoğunluğu bal taklidi.. bu da faydadan çok zarar verir kanaatindeyim. o yüzden önce hakiki balı bulun..

Çaya şeker yerine bal atmak pek yararlı olmayabilir. Bal, belli bir sıcaklık derecesinden sonra besin değerini yitirir çünkü

@cro magnon

bu balın şekerli olduğu anlamına gelmiyor.

bildiğinizin aksine bal öyle mucizevi bir şey ama öyle sağlam balı bulmak kolay değil. piyasadaki balların çoğu şekerli. böyle seri üretim yapan yerlerin arıları işçi tutup fabrikalarda çalıştırması gerekir bal almak için. bu yüzden şeker katıyorlardır muhtemelen.

hatta şekeri azaltmak için çaya, kahveye falan bal katın diyorlardı eğer şekeri bırakamıyorsanız. -şu anda kola içerken bunu yazıyor olmam-

rafine edilmiş, işlenmiş şeker daha zararlı.
ama genel anlamda vücudun ihtiyacından fazla tükettiğiniz doğal, meyve ve sebzelerden aldığınız şeker de zararlı, vücut onu yağ olarak saklıyor.
anlayacağımız şeker zararlı bir şey, tıpkı uyuşturucu gibi ama yasal. hatta bugün türkiye rafine şekeri görece en kaliteli rafine şekeri şekerpancarından değil ithal şeker kamışından elde ediyor. bunu yerine fruktoz şurubu kullananlara ise söylenecek şey yok.
yani şeker değil de sanırım insan daha zararlı.
sanırım tatlı kaşığından bahsediyorsunuzdur, günde 1-2 tatlı kaşığı balın zararı olacağını sanmam.
balcılık yapan kapasitesi yüksek olmasa da eşe, dosta satanlar bile şeker ile kandırıyorlar arıları.
sizce de insan nüfusu can sıkan boyutlara gelmedi mi?

bal da dektorz,levulose ve sukroz olmak üzere üç ayrı şeker bulunur.
yani doktorların kast ettiği nişasta bazlı veya hedetonik glikozlardan yoktur.

ancak yetiştiriciler arıların nektar vb toplaması uzun sürüyor diye onlara direk şeker verebiliyor. buna arı şurubu denir, ancak bu arı şurubu bildiğimiz glikozlu su ise iyi değildir...ama bir gerçek var ki balın ölüsü bile yararlıdır.

antimikrobiyal ve antioksidan özellikleri var, bal bozulmaz mesela.

Bal çok çok faydalı bir besindir ama markette satılan bal değil.İçinde yapay glikoz olmaması lazım.Organik bal bulmalısınız.

@kediebesi: bal bozulmaz çünkü su oranı sindirim enzimlerinin veya herhangi bir enzimin çalışabileceği değerlerin çok çok altındadır. toz şekerle yaptığın reçel de bozulmaz. bala bir miktar su katıldığında bozulması birkaç gün sürmez.

antioksidan içerdiği doğrudur, lakin çok daha fazla antioksidan miktarını bir bardak yeşil çay ile alabilirsiniz.

bal'da işlenmiş şekerin olmaması şeker'in faydalı olduğu anlamına gelmez. biz zaten işlenmiş veya işlenmemiş olarak günlük karbonhidrat ihtiyacımızın çok daha fazlasını alıyoruz. bunun üzerine bir de 'işlenmemiş' şeker almanın hiçbir mantığı yok. balın mucizevi bir besin değeri yoktur. günlük ihtiyacımızın yanına bile yaklaşmayan oranlarda çeşitli mineral ve vitaminler içerir. ekmekte bile vitamin-mineral miktarı daha fazladır. isterseniz bal üreticilerinin verdiği değerlerden kendiniz açın bakın. ekmeğinkine de bakın.

ben wassap maaaaan diyorum

Ben böyle durumlarda açıyorum youtube u aratıyorum kelimeyi. Lansman/Fuar vs bulup dinliyorum. En yetkili ağızdan yani.

yani bunun dilbilimle alakası yok ki. what's up'ı çağrıştırması için kullanılmış bi isim ve günlük dilde kullanırken vatsap dense uygun gibi. daha bilimsel, bu uygulamadan bahseden bi konuşma varsa da vatsep dersin. ne biliyim takılmamak lazım bence.

Valla ben direk vatsap diye okuyorum. Vatsep diyene de gülüyorum.

vazap da deniyor, vatzap da deniyor. Zenciler sıçtı ingilizcenin içine.

"What's Up" ın kelime oyunuyla App store a uyarlanmış hali.

vatssssss ap

amerikada uzun süre kalmış bir tanıdığım vatzæp diye telaffuz ediyordu. o æ ne tam a ne tam e öyle a ile e arasında bir şey.

mesıncır diyoruz biz arklarla xdxd!!!!1bironbir

evet wazzap diye okunur genelde. ve cevap olarak aynı sekilde whats up diyenlerde azımsanmayacak kadar cok aklınızda bulunsun

vatsæp a'yı ağzı yaya yaya söyliycen amerigalılar applicationu nasıl söylüyorsa onun başı şeklinde

vazzap.

ya gözünüzü sevim orda up mı var da vatsap diyorsunuz whats applications'dan geliyor o yüzden vatsep olacak.

doğru okunuşu vatsep. uygulamadan bahsederken vatsap da denebilir tabii, sonuçta what's up'a benzesin diye bu isim verilmiş... ama sohbetin orda yerinde vatsap denirse kimse anlamaz herhalde.

ve doğru okunuşu vatsep'tir bunun arkadaşım, ne demek vatsep diyene gülüyorum? iphone'u iyfon diye mi okuyosunuz?

vatszap

al hacı www.youtube.com serisinide izle ;)

(bkz: wha'gwan)

trol denizin dibindeki her şeyi öldürüp yüzeye çıkartan balıkçılıkta kullanılan bir dinamit.

trolle avlanmak o. çocukluğu olduğu için her yerde yasaktır. aynen böyle ortalığı karıştırıp anuna koymaya çalışan tiplere de o.ç yerine troll deniyor.

bu fake gibi başlıklarda troll müsün olum sen gibi cevaplarda veriliyor orada hangi anlamda kullanılıyor???

ortalığı karıştıran tip misin olum sen manasında.

sırf dalga geçmek, alay etmek yada piçlik yapmak için bir şeyler yapan elemanlara troll deniyor internette. mesela bir maç başlığı olduğu zaman sahte skor mesajları yazan tipler var. bu kalitesiz bir trolluk tabi.

sazan avlama veya insanların damarına basarak sinir olmalarını amaçlayan kişilerdir.
mesela biri gelir başlık açar, "otobüse sağ ayağıyla binenlerin salak olması" diye, altına sazanlar atlar "yaaa olur mu öyle şey" falan filan..

konuyla pek alakası yok ama yıllar yıllar önce knight online vb oyunlarda troll karakteri vardır.
www.google.com.tr
resimde de göreceğin üzere öküzün önde gideni. Günümüzdeki trollünde buna göre uyarlandığını düşün

"Troll, İskandinav Mitolojisi'nde rastlanan bir yaratık türüdür (jötnar). Trolleme (trolling) ise balıkçılıkta kullanılan bir yöntem olup, ava aşırı zarar verdiği için tavsiye edilmez. İşte bu iki anlamın bileşiminden "internet trolü" terimi türetilmiştir. Troll, bilerek ve isteyerek, bir topluluğu rahatsız etmek ve/veya ilgi çekmek [Bkz. İlgi Fahişesi / Attention Whore] amacıyla kışkırtıcı mesajlar yayan kişidir

Troll, genellikle amacını zeka seviyesi düşük ve kışkırtıcı olmaya çalışan mesajlarla gerçekleştirmeye çabalar. Yine genellikle anonim kimlik taşır, ama bu bir kural değildir. Gerçek ismini kullanan çok sayıda Troll vardır; bu sonuncularda ilgi fahişeliği baskındır.

Kolay tanınır. İlgi göremeyince ilgisini kaybeder ve başka bir hedefe yönelir. Gerçi bu da bir kural değildir. Tüm varlığını trollüğe adamış troller vardır. Daha çok sosyal medyaya özgü olan bu tür belirli hedeflere takıntılı bir şekilde yaklaşır; bu hedeflerle ilgili komplo teorileri üretir [Bkz. Komplo Teorisi / Conspiracy Theory]; ve bu teoriler çevresinde hedeflerine ve onları çevreleyen kitleye süreğen bir saldırı tutumu içinde olurlar. Kendi troll kimlikleri yetmez, sahte hesaplar [Bkz. Sahte Hesap / Fake Account] üretip, saldırılarının etkisini bunlarla yaymaya, hatta sosyopat şizofrenik bir kimlik bölünmesiyle kendini destekleme, meşrulaştırma çabası içine girer. Ama her durumda kolay tanınırlar.

Trollerle ilgili ünlü slogan, aynı zamanda yararlı tek tavsiyedir: "Troll'ü beslemeyin" (Do not feed the Troll). Onlarla ilişkiye girmeyin. Kendi kendilerini yok etmelerini bekleyin."

güzel bir açıklama. nette buldum. yeterli mi?

"Troll nerede yaşar? 4-5 yaşındaki sarı saçlı çocuklara sorsanız bu soruyu, “ormanda” diye cevaplarlar. Türkçede bir başka anlamı daha var mı bilmiyorum ama Avrupa dillerinin en azından kuzeyde konuşulanlarında internetten önce de vardı bu kelime. Ormanda yaşayan, pis, paspal, kısa boylu, tüylü yaratıklar…

İlkönce telefon, sonra da bir web 1.0 enstrümanı olan maillerde birebir iletişen insanlar, versiyonu 2.0 a değiştirince bir anda tüm kültürler, ekonomiler ve sınıflar arası iletişimin herkesin gözleri önüne serilmesi, trollerin yaşam alanlarını ormanların dışına yaymasına sebep oldu.

Trollerin en sevdikleri ve üredikleri ortamlar, forumlar, bloglar, facebook, friendfeed gibi açık, havalandırması ve transparansı bol mekânlar. Gerçek mikroplar daha çok kuytuları, karanlıkları ve kapalı ortamları severken, en havadar ve göz önünde olan yerlerin bu epidemiye yakalanması aslında biraz garip değil mi?

Aslında hayır! Çünkü troll, emdiği kanı, aldığı enerjiyi, hedef seçtiği kişi, profil, konu veya platformlardan almıyor. Onun bu kadar enerjik ve hevesli olmasının başlıca nedeni, tanıklara olan amansız ihtiyacı. Bütün sahne ve oyun, troll’ün sanatına tanık olacaklar için. Yoksa yazısı beğenilmeyen blog yazarı, paylaşımı tartışmalar çıkaracak sosyal medya profili, troll’ü besleyen unsurlar değil.

Troll seyirci ister… Yoksa beğenilmeyen bir yazıya veya paylaşıma mail veya özel mesaj ile yapılan ağır bir eleştiriyi “trollemek” diye nitelendirmiyoruz, değil mi?

Herhangi bir entelektüel ajandası, yapıcı bir projesi, fikri yoktur troll’ün. Varsa planlanmış bir amaç, kalabalığın enerjisini, dikkatini çekerek şovu çalmaktan başka bir şey olmamalı bu.

Peki, troll’ün de bir fonksiyonu, işlevi, faydası olamaz mı? “Hadi canım oradan!” demeyin. Pekâlâ olabilir, bana kalırsa.

Düzene, harmoniye sekte vuran, bir amacın etrafında toplanıp fikir üreten insanların tekerine çomak sokan, varlığını ispatın tek yolu olarak sabotajı seçen troll, aslında bir suçludur. Ama bu onun bir şey üretmediğini, yararsız olduğunu göstermez.

Filozof fikir üretir, şair şiir, yazar yazı, çiftçi mısır. Suçlunun ürettiği ise suçtur.

Üretilen, yalnızca suç mu? Düzeni sağlaması düşünülen kanunların çıkarılma sebebi de suç, suçlu değil mi? Ceza hukuku profesörlerinin varoluş sebebi kim? Suça karşı alınan önlemlerin inovasyona olan pozitif etkisi tartışılabilir mi?

Hırsızların varlığı kilitlerin gelişiminde rol oynadı. O kilitler değil mi, 13 yaşındaki kızların pembe kaplı günlüklerini annelerinin meraklı gözlerinden koruyan? Yetenekli kalpazanlar olmasaydı, banknotların içine bin bir zahmet ve teknik ile Atatürk’ü koyabilir miydik? Anti Atatürkçüler olmasa, aydınlarımız insanları ışığa tutarak içlerine bakma yöntemini geliştirebilir miydi?

Avrupa’nın bazı büyük şehirlerinde görebileceğiniz seks ve erotizm müzelerinde ilginç aletler var. Çok eski zamanda tanrıya, daha yeni zamanlarda da devlete ve düzene karşı gelenleri mahzenlerde cezalandırmak için geliştirilmiş aletlerin miyadlarını doldurduktan sonra insanları zevkin doruklarına çıkarmak için kullanılmış olması, kafamızda bazı lambaları yakmalı bana kalırsa.

Pislikten pisliğe konan bokböceği misali troll’ü de bu bağlamda değerlendirmek çok da mantık dışı değil.

Kendi çemberimizi kırmak, hiç bilmediğimiz şeyleri keşfetmek için çıktığımız sanal dünyada belli bir süre sonra yine kendimiz gibi düşünen, bizim bildiklerimizi bilenlerle kümeleşiyoruz. Tıpkı 20 haneli bir köyde doğup, dış dünyadan habersiz kalan, akraba evliliği çocukları gibi mutlu ve huzurluyuz.

Oysa bir insan kendine meydan okunmasına ihtiyaç duymalı. Her an fikirlerini, çözümlerini, hayat felsefesini yeni argümanlarla savunacak, daha da güçlendirecek, bunu yaparken inandıklarını, düşündüklerini tekrar sınayacak, ya da gittiği yolda kafasında soru işaretleri çakmasına sebep olacak meydan okumalardan bahsediyorum.

Trollü bir internet, interneti ve sosyal medyayı gerçek hayattan ayırmaya hevesli olanlarımız için bile iyi bir antrenman sahası.

Stand up komedyen olarak çalıştığın kulübü dolduran seyirciler arasından yapılan sana yapılan bir sataşma, arkadaş grubunda kur yapmaya çalıştığın kızın önünde seni küçük düşürmeye çalışan embesil… Bunların hepsi, seni daha iyi bir komedyen veya aşık yapma fırsatı değil mi?"

www.mesgulsinyali.com

linki verseniz de...

www.bbc.co.uk
buradaki şeyler indirmek istiyorum aslında.

arkadaşlar biri internette bunu yapmış mıdır diye aklıma gelmemişti hiç. birileri uğraşmış ve paylaşıma açmış.
skydrive.live.com indirilebilir durumda.