Ekşi Duyuru

Yaprak döner, fırın sütlaç, cantık :((

tantuni

kokoreç

katmer :(
antep'ten getirtmeyi planlıyordum, şu iş patladı :(
eksiup.com

Suşi ve meksika yemekleri.

Uluçay Tantuni
Quick China
Cennetkuşu
:(((((

hamburger:(

doneri ozledigimi farkettim @bhits'nin cevabindan sonra.

kokoreç +1

Çiğ köfte

Bornovada beyti, Alsancakta boyoz, kordonda kaju ve dut kurusu, subwayde kurabiye

Tantuni, adana, döner, pis hamburger, pis pilav vb vb...

cevap sinus rinse

Burnunu karıştırıyorsın diye kendini suçlu hissetmemelisin. (Buraya şapşik bir emoji çok yakışırdı)

bence lavaboda burun temizlemekte bir sıkıntı yok.

burun zaten karıştırılarak temizlenir. hele hele havası kuru yerlerde yaşayan birinin sadece sümkürerek falan burnunu temizlemesi mümkün değil.

burnuna önce su tut, sonra bir burun deliğini kapat diğerini sümkür, sonra diğerine de yap. burnuna önce su tutmazsan yumuşamaz kolayca dışarı çıkmaz.

tuvalet kağıdını veya selpak gibi yumuşak mendilleri hafifçe ıslatıp kıvırarak burnuna sok ve burnunun içinde çevirerek temizle. parmağını sokma, tuvalette kağıtla yap.

mevduatlar koruma altında olur. para çekme vb. gibi işlemlere kısıtlamalar getiriliyor.

eriyor dolgu. yenilemek gerekiyor. yaptırdıkça kullanım süresi uzuyor gibi okumuştum ama kişisel tecrübem yok. estetik gibi değil, estetik kalıcı dolgu eriyip giden bi şey.

xvyz haklı
ayrıca kendi dokunuz olursa; kalçadan alınan yağ ve bunu yapabilecek iyi bir cerrah daha kalıcı/doğal ve güzel olur.

Boyut farkı. biri xs diğeri 3xs.

Zeytin tanelerinin büyüklüğü.

maslak olarak yazmışlar ama tam maslak sayılmaz burası. ayazaga tarafına düşüyor. eğer bu çevrede çalışıyorsanız güzel bir seçecek site içinde ve fiyat uygun. alternatifi büyükdere caddesinin tam karşısı istinye veya tarabya bölgesi olabilir. gidip bir bakın, muhiti beğenecek misiniz diye, biraz kozmopolittir, yani lüks site, dönüşüm için bekleyen bölgeler, iş yerleri, fabrika imalathaneler falan. eğer paranız varsa aynı sitede ara kat var onu almak daha mantıklı geldi bana

fazla ucuz değil mi? ben ona takıldım. bir odası direkt duvara bakmasına rağmen ev fena değil. alınabilir ayrıca 1. kat görünüyor ama yüksek giriş mi ona da bakmak lazım.

Merkezi bölge. Aile için gürültülü olabilir ama öğrenciye kiraya verirsin rahat. Dereye yakın olması kötü. Bir de o caddede çok trafik olurdu. Ayrıca orası Maslak diyebiliriz.

Kasaya takılı kabloları değiştirin, soldakini yine windows ayarlarından sola alıp ana ekranmış gibi yapabilirsiniz sanırım.

Sorun ekran kartı ile alakalı olabilir oyunu belki ikinci ekrana veremiyordur.

ekran çözünürlüğünü ayarladığın ayarlar kısmında ekranlarını tanımlayabilyorsun. birini ana monitor derken diğerini ikinci ekran olarka tanımlayabiliyorsun. 2. ekranı ana ekran olarak tanımlarsan o zaman orada açılır.

DisplayFusion diye bir uygulama var, onu indir. Tam da bu dediğin problemi çözen bir ayarı var.

Windows + p tuşlarından da seçebilirsin hangi ekranda görmek istediğini.

hakemin takdir hakki cogunlukla ev sahbinin avantajina olur.

Psikolojik baskı çok etkili oluyor, Beşiktaş Liverpool'a 8-0 yenildiğinde kendi evindeki maçı 2-1 almıştı. Ha kendi evinde oynadığın bütün maçları kazanacaksın diye bir durum yok ama bazen oluşan atmosfer senin maça odaklanmanın profesyonelliğinin her şeyin önüne geçebiliyor, çok iyi bir takım olsan da sırf bu nedenle yenilebiliyorsun. Ayrıca oluşan baskı karşı tarafı etkilediği gibi senin takımını da etkiliyor, normalde denk bir güç değilken o motivasyonla normalin üstü bir performans sergileyebiliyorsun.

Ben günümüz futbolunda çok bariz fark olduğunu düşünmüyorum. Uluslararası organizasyonlarda da deplasman golü uygulamasının kalkması gerektiğini savunuyorum.

deplasman golü kalklalı +1

bu farkı sahanın geometrik özellikleriyle açıklamak doğru değil. onun da illa ki bir etkisi oluyordur ama %2 mertebesinde derim. çok az yani.

daha çok seyirci baskısı etkili. takım da iç sahada daha iyi olacağını bildiği için ekstra özgüvenle çıkıyor maça. zaten futbolda kazandıran en önemli faktörlerden biri motivasyon. yani sen liverpool da olsan motivasyonun eksik ise 4. lig takımına bile yenilebilirsin.

fenerbahçe'nin pendik faciası, galatasaray'ın tromsö faciası falan hep bu yüzden, saha ile ilgisi yok.

rekabet içeren bir spor yapıp deplasmanda maça gittiğiniz takdirde çok iyi anlarsınız o psikolojik baskıyı.

bunu soran kişi büyük ihtimal ile spor kültürüne hakim olmayan biridir. deplasmanda rakip sporculara her türlü sıkıntıları yaşatılabilinir. ki bu sporcularda büyük baskı yaratır. tamamen psikolojik baskıda olabilir, fiziksel de.

galatasarayın 21 senedir kadıköyde galip gelememe sebebi bundandır. anadolu yakasına geçtiği andan itibaren her yerde baskıyı yaşayan sporcu maça demoralize olarak çıkar.

değişkenlerde etkili mesela gs maç başlamadan çimi ıslattırıp maça çıkar ancak kadıköyde bu rica geçersiz kalır. fb ıslanmamış çimde antreman yapar maça hazırlıklı çıkar.

bu soruyu cocukken babama sormustum. "sen bizim evde mi daha rahatsın yoksa misafirlikte mi?" diye yanıtlamıstı.

youtu.be

Vestel'in ucuz modelleriyle aynıdır en fazla. Aynı banttan daha ucuza çıkan ürünün diğerinden daha kaliteli olması pek olası değil.

eve vestel markalı ürün sokmam. alt markalarını hiç sokmam.

sebebini bilmiyorum ama regal banada daha kaliteli ve kullanışlı geliyor. Ayrıca burada vestel'in kalitesinden şüphe duyanlara şunu demek isterim Vestel veya bosch artık aralarında çok fazla fark yok dayanıklı tüketim ürünlerinde teknoloji transferi söz konusu ayrıca bazı ürünler (mesela bulaşık makinesi) fiyat performans olarak küresel markalardan daha dayanıklı olabiliyor. Tüketicinin yerli mallar hakkında olumsuz düşünmesinin sebebi tamamen marketinge ayrılan bütçe ile alakalı :)

(bkz: kumar bağımlılığı)

(bkz: Nasıl kumar bağımlısı olunur)
(bkz: Yıllardır sigara içerim, asla tiryakisi değilim)
(bkz: Ben bir troll müyüm, bunu nasıl anlarım)

yol yakınken dönmen gerektiğini düşünüyorum. işe ilk başladığım zamanlarda yanımda bağımlı bir tip vardı. kazanınca çok mutlu oluyordu ancak kaybedince kendisinide kaybediyordu.
cebine verdiği etkide ayrı bir mevzu.

hacılar siz beni anlamıyorsunuz ki yaa ben kaybedince de mutlu oluyorum amk. illa böyle mi yazalım hahaha

kaybedince neden mutlu oluyorsun?

kankacım bağımlısı değilim diyosun ama bağımlısın. ev araba varsa en yakın arkadaşının üstüne yap. zaten kumarda kaybedicen, arkadaşın belki vicdanlı çıkar.

kaybedince nasıl mutlu oluyorsun? para çok herhalde şu krizde.

abi oynamak zevk veriyor bana, hayatımda hiç maç izlemişliğim de yok benim. sorsan hiçbir futbolcuyu tanımam

ayrıca para kaybetmek, en fazla 10 lira basıyorum. mesela 100 lira kazansam onu yine 10 10 basarım oynamak zevk veriyor bana. sonuç önemli değilki benim için, ha kazanırsam daha iyi tabi :) ama benim için arada çok fark yok yani onu anlatmaya çalışıyorum.

birkac ay sonra gecer mutlulugun merak etme. mutluluk bir kelimeden ibaret sadece aslinda. gercek bir sey degil, hicbir zaman da olmadi

yaş kaç önemli değişken bu.

Her seyin verdigi mutluluk ayri. Elmayla armutu karistirma derim.

size endorfin salgılatıyor demek ki. ne güzel.

kızlarda mutluluğu bulamadıysanız ben olsam erkekleri de denerdim? belki de hani?

kumar bağımlısı olduğunu kabul etmemek bu aşamada normal. o yoldasınız. ileride her gün iddaa oynamadan uyuyamazsanız falan kumar bağımlısı oldunuz demektir.

3 ayda bağımlı olunmaz eroin değil bu.

ama yatmadan bir oynayayım, sabah maçlara bakayım, gün içinde bol bol hayal kurayım falan olayları artarsa dikkat edin.

Bağımlı değilsin ama bağımlı olmayacaksın diye bir şey yok. Yavaş yavaş oluyor bu. Etrafında daha iyi oynayan kimse yoktur diye az oynuyosundur. Ya da daha farklı seçenekler karşına gelmedi. Yakında ne olacağını söyleyeyim sana. Yabancı bi siteye denk geleceksin. Orda biraz iddaa oynayacaksın. Somra casino dikkatini çekecek. Oraya girip bi bakayım diyeceksin. 5 10 lira oynayacaksın, biraz kazanacaksın. Çok kolay ve güzel kazanacaksın. Sonra 5 10 lar yetmeyecek. 50 100 ler başlayacak. Sonra daha fazla. Param yok oynayamam deme. B3n öğrenci halimle kredi çekip 1 gecede 2 3 bin kaybettiğim oldu. Kolay kolay da bırakamayacaksın. Çünkü kaybedince bile çok üzülmeyeceksin. Verdiği zevke değer diyeceksin. Bu arada haklısın da. Kızların veröediği mutluluğu kumar bahis gibi şeyler veriyor.

Parantez içindeki sayılar teorik olarak hangi takımın kaç sayı ile önde başladığını gösteriyor. Örneğin 0-21,5 handikaplı maç gerçek skor olarak 100-80 biterse deplasman takımı iddaada kzanmış sayılır. Maçın 1 bitmesi için ev sahibi takım en az 22 sayı farklı kazanmalı.

hms 1 i seçersem 21.5 üstü hms 2 yi seçersem 21.5 altı farkmı oluyor yani?

abi en üstteki sütuna göre maça deplasman takımı 21.5 sayı önde başlamış sayılıyor. sen bahsini buna göre yapacaksın, öyle hesap et. alt-üst diye düşünme. HMS 1 oynadıysan, bahsinin tutması için ev sahibinin en az 22 sayı farkla kazanması lazım (çünkü deplasman takımının 21.5 sayı avantajı vardı). HMS 2 oynadıysan, deplasman takımının 22 sayı fark yememesi lazım; çünkü maça zaten 21.5 sayı önde başlamışlardı, 22'den daha az fark yedikleri veya kazandıkları sürece kazanmış sayılıyorlar.

bir alttaki sütunun oranları da deplasman takımının 22.5 sayı önde başladığı senaryoya göre verilmiş. onun altındaki de 23.5 sayıya göre verilmiş. bu şekilde gidiyor. bu maçta handikap deplasman takımına verilmiş, yani handikaplı seçeneklerde deplasman takımı önde başlamış sayılıyor.

yani en üstteki sütun için durum şöyle,

HMS 1 oynarsan bahsinin tutması için ev sahibinin en az 22 sayı farkla kazanması gerekir.
HMS 2 oynarsan bahsinin tutması için deplasman takımının 21 sayıdan fazla fark yememesi gerekir.

iddaa'yı yöneten adamlar 10000 IQ'ya sahip olduğu için saçmasapan oranlar vermişler, sanırım o yüzden kafan karıştı. daha fazla farkla kazanmasına verilen oran daha düşük çünkü jsfjsj saçmalık.

@dermeister bilgi için teşekkürler.

ama yine benim dediğime çıkmıyor mu?

yani ben hms 1' seçtiğimde yazan rakam neyse o sayının üstünde farkla yenmesi ve hms 2'yi seçtiğimde yazan sayıdan daha az farkla yenmesi gerekmiyor mu?

ben ilk okuduğumda başka türlü anlamıştım yazdığını ama bu sefer doğru anladıysam evet, aynen dediğin şekilde oluyor. maça handikapsız başlayan takım kazanmak için o sayı farkını aşmalı, maça handikaplı başlayan takım ise kazanmak için o sayı farkının altında kalmalı.

çok kafan karışırsa direkt düz mantıkla parçaları yerine koy. diyelim valencia-malaga maçı var. HMS 1-2 oranları var, parantez içine de (0:7,5) yazmışlar. bu şu demek: maç valencia 0-7.5 malaga skoruyla başlıyor. bahsini ona göre al. eh haliyle HMS 1 dediysen valencia'nın kazanması için 8 fark atması lazım, HMS 2 dediysen malaga'nın kazanması için maksimum 7 sayı fark yemiş olması ya da kazanması lazım. olay bundan ibaret.

birbirine yakın güçteki takımların maçlarında iki tarafa da handikap açılabiliyor, ona dikkat etmek lazım ama.

www.wikizeroo.org

Mesela Lübnan'da bir taksi şoförü sadece Türklerin böyle selamlaştığını söylemişti. Diğer ülkelerde durum ne bilmiyorum ama araplar çok kullanmıyor diye anladım.

"Benden sana/size zarar gelmez" merhaba'nın anlamı. Selamünaleyküm ise "Barış üzerinize olsun" demek.

"Selamın Aleyküm" selam/selamet üzerine olsun anlamında, Allah ismi filan yok.

"Es-Selamu Aleyküm" dersen Allah'ın selamı üzerine olsun anlamı çıkar.

Selamın Aleyküm dediğimde arapça konuşmamak için "merhaba" diyen kerizler de var, ulan ikisi de arapça :)

umman'da yaşadım. selamu aleyküm ve rahmetullah ve berakatü diye gidiyor adamların selamlaşmaları bitmiyor yoruluyordum dinlerken

@john bloor Selamün aleyküm ve esselamu aleyküm aynı şeydir ve selam üzerinize olsun demektir. Allah'ın adını anmak istersen ve rahmetullah diye Allah'ın rahmeti diye devam edersin.

Selam adı üstünde selam, selamet ve baris anlamına geliyor

@microfisction merhaba'nin öyle bir anlamı yok merhaba de selam anlamında kullanılan bir sözcük Arapçada. Hello gibi yani. Zaten merhaba'nin Arapça kelime yapısına uymaz o dediğinizin anlami.

Peygamberimizin tavsiyesi var, "aranızda selamı yayın" diye. Selam vermek ve almak sevap sayılıyor. Ancak bunun şekli önemli midir bilmiyorum. Şeklinden çok, özü önemli bence.

Apartmandaki komşunu görünce, iş yerine girince, bir dükkana girince vs: gülümse, selam de, merhaba de, günaydın de, selamün aleyküm de. ama illa bir şey de. Önemli olan o.


.

@nick dediğin;

eğer yanlış hatırlamıyorsam "es-selam" Allah'ın isimlerinden biri, iki cümle arasında fark var diye hatırlıyorum.

@john bloor Arapça'da isimler ya basina el alir ya da sonuna ün. Kelime (eğer sonuna aitlik gibi baska bir belirlilik takisi eklenmemiş ise ) baska sekilde olamaz. El ise (sonraki harf durumuna gore es olur en olur er, et eş olur) ingilzcedeki the gibidir. Eger isim sonuna ün alirsa o bir eki almis olur. Selamun bir selam, kitabün bir kitap demektir. Gelelim konuya bir kisiye selam verirken selamun (bir selam) kullanilir. Cogul kisiye bir selam olmaz o zaman da esselamü kullanilir. Çoğu kisi bilmese de bir kişiye selam verirken selamün aleyküm birden fazla kişiye verirken esselamü aleyküm deniliyor. Fark sadece bu. Umarim anlatabilmisimdir.

el takısı belirli yapar
ke: sana/size
küma: siz ikiniz
küm: sizler
aleyküm zaten çoğuldur ve kalıptır
kuran da hem es-selam hem selam aleyküm şeklinde kullanışı var

2. sorun
araplar günlük dil oluşturmuşlar kendilere, her ülkede farklı
azerice türkçe arasındaki fark gibi düşünebilirsin, konuşurken dil bilgisini takmıyorlar

kuran ise indiği zamanın arapçası ve dil bilgisiyle geliyor, arap dil bilgisi kuran'daki kurallara göre günümüze geliyor (fasih arapça)

arap çocuklar da bunu ilkokuldan itibaren öğreniyorlar
tabi bir aile çocuğunu fasih arapçayla büyütebilir bu sefer de sokak dilinde zorlanır

çok salakça bir durum, kuran dili varken farklı dillere ayrılıyorlar
aynı mezhepler gibi

@nick dedigin, Yanlış biliyormuşum, evet. Merhaba'nın şöyle bir anlamı varmış: www.nisanyansozluk.com

@microfiction ben de tam anlamını bilmiyordum, teşekkürler paylaşım için.

yok kendi demis zaten

saat çok kişisel bir zevk. arkadaşın bunu göz önünde bulundurarak düşünceli davranmış. ayıp değil.

saatin modelini yazar mısın? merak ettim.

onların biri kurtarma alanı pek bişi yapılamaz.
diğer ikisi boşta kalan alan kullanamıyorsunuz yani.
bir sonraki formatta onları da ana diske katabilirsiniz. önce silip sonra yeni partition oluştur demek lazım. yeniden kurulumda yapılır genelde.
partitiion magic benzeri programlarla da yapılır da 300 mb için programı kurmaya bile değmez.
bir zararı da yoktur.

Ssd tabi ki. Oyunlar programlar hdd. Windows ve geç açılan programlar daha doğrusu hızlı açılsın dediğiniz programlar ssdye.

ssd tabi ki+500

ben olsam, hdd'ye kurardım.
maksat, ssd boş kalsın.

Ssd bence

Büyük boyutlu oyunlar ve müzik/film/uygulama yükleme dosyası gibi şeyler hariç her şeyi SSD'ye yüklemelisin. 512 GB zaten büyük bir boyut. Windows ve tüm günlük uygulamaların için 1/4'ü yeterli olacaktır. Kalan kısma da çok oynadığın oyunları vs. kurman mantıklı olur.

HDD sadece arşiv için kullanırsın, 512 GB SSD herşeye yeter. İşletim sistemini SSD'ye kurmayacaksak SSD neden var?

alınabilir.

www.amazon.com.tr

bu şekilde kutu alıp içine hdd koyabilirsiniz.

Tabi ki çalıştırabilirsiniz. O maks. Yüklemedir

akıllı makinelerdense seçtiğiniz programa göre yükleme miktarlarını gösterir zaten. içinde ne kadar çamaşır varsa o kadar su alır vs.

Boşken ve 9kg üstünde çalıştırmayın yeter.

az yukle calistirmak daha iyi hatta. 9 dedigine bakma yarim doluyken calistir.

4 kişilik asansör 1 kişi olunca da çıkıyor misali :')

Az doldurunca doğru menüyü seçin ki boşuna fazla çalışmasın.

Neye ihtiyacın var?
Büyük bir gülümseme, motosiklet, iPhone veya Android telefon ve 18 yaşından büyük olmak.

arabayla olmazmış.

ne alakası var ya. insan sevdiği birini kaybedince nasıl kendini "eceldi" "kaderde varmış" diye teselli edebilir?

bir ölüm bir ayrılıktır bir eksilme halidir. ve bence sorduğun şekilde, bu sorunun allaha inanmakla değil bence kadercilik ile alakası var.

bunun bir döngü olduğunu düşünüyorum. allaha inananlar da aksini iddia etmiyor zaten. birileri ölecek birileri doğacak vb. çokta kasmaya gerek yok. eskiyi getir yeniyi götür. sistem bu.

yukarıda yazılanlara katımıyorum. dindarlar ahirette yeniden kavuşacaklarını düşünerek kendilerini teselli edebiliyorlar. ölen kişinin aslında ölmediğini, yer değiştirdiğini düşünüyorlar. ölen kişi kaza, ihmal vs. sonucu öldüyse kaderinde bu varmış diyerek yine acıyı hafifletebiliyorlar. ölümün kendisinden çok allah'ın yazgısıyla yani imtihanları. onlara göre ölmek yok olmak demek değil.

inancın yoksa "life is life" diyorsun geçiyorsun, başka bir tesellin olmuyor. bir acı yaşanacaksa da yaşıyorsun. zaten olması gereken bu. hayatta sevdiğinin ölümünü kabullenmen ve yas tutman gereken bir zaman da geliyor, tutuyorsun işte.

Bir gün ben de öleceğim.
Bu düşünce her şeyi değiştiriyor.

Çocuklar avutulur gerçekçi olmak lazım

Maksat ölümsen sonra yaşamaksa daha mantıklı kavramlar var. Reenkarnasyon gibi.

Kendimi bildiğim yaştan itibaren hiç inancım olmadı. Dini eğitim de aldım, çok da okudum bu yaşıma geldim hala aynı fikirdeyim. İnanmıyorum.
En çok bahsettiğiniz durumu yaşarsam tepkim ne olurdu diye düşünürdüm.
Yılbaşında ani bir şekilde babamı kaybettim. Ailenin diğer üyelerinin aksine son derece sakin karşıladım bu durumu. Cenazesinde de dua etmedim. Mezara koydular, üstünü örtüler. Hoşçakal deyip çıktım mezarlıktan. Sonra normal yaşantıma devam ettim. Taziyeye gelenlerle ilgilendim, günlük işleri hallettim vb.

Geçen sene de çok yakın bir arkadaşımı aynı şekilde aniden kaybetmiştim. Çok üzüldüm ama aynı şekilde veda ettim. Teselli edilmeme gerek olmadığı gibi ben epeyce insanı teselli ettim.

hayat dahil her şeyin bir limiti olduğunu gözlerimle görüyorum. allah gibi, ahiret gibi, cennet/cehennem gibi limitsiz şeylerin zaten var olmadığını düşünüyorum.

canlılar biyolojik birer makinedir ve belli parçaları yeterince eskidiğinde ya da hasar aldığında çalışamaz hale gelirler.

annem inançlıdır, ama erkek kardeşim, babam ve ben ateistiz.

annem ölenlerin "daha iyi bir yere gittiklerine" inanıyor. buna tam olarak ahiret inancı diyebilir miyim, bilemiyorum, kendisi ahiret inancı olarak tanımlıyor. babam ve kardeşim ise kesinlikle sallamıyor, umurları bile değil :))

ben avutulmaya ihtiyaç duyulmadığını düşünmüyorum, insan her yaşta avutulmaya ihtiyaç duyabilir. bu noktada karakterlerimiz, psikolojik durumumuz etkili. karakter ve psikolojik duruma ise beynimizdeki nörotransmitterler, beynimizin fizikokimyasal ve elektrokimyasal durumu, vücudumuzdaki hormonlar vs etkili. bu noktada tam anlamıyla sağlıklı ve mükemmel insan vücutlarına sahip olsak, belki avutulmaya ve haliyle inanç sistemlerine ihtiyaç duymayabiliriz. ama tabi mükemmel insan vücudu neye göre kime göre? dahası insan, yapısından dolayı, mükemmel olsa bile inanca ihtiyaç duyabilir mi? belki buradan konu transhümanizme kadar gider, bilemedim şimdi. çok uzattım. ama kafamdaki fikir şu ölenlerle ilgili: anıları bizde kaldığı sürece, onları hatırlayabildiğimiz sürece, bu benim için onlarla ilgili bir avutmadır. zaten hatırlamazsam da üzülmem artık, çünkü dediğim gibi "hatırlamam". bir de ölüme üzülmek de saçma olabilir bir bakıma, ölüyorsun ve vücudun çeşitli bakteriler vs tarafından parçalanıyor. belli bir noktada moleküler seviyeye kadar parçalanıyorsun. o moleküller her yere dağılıyor -belki de bir sarı çiçekte olacağım şlakjdşajdajlada öyle bir şiir mi ne vardı şimdi aklıma geldi XD - ben unutulmamak, hatırlanmak, ama güzel hatırlanmak ve insanlarda üzüntü yaratmamak için farklı şeyleri hayattayken bizzat kendimizin yapması gerektiğini düşünüyorum. bu bir insana ufak bir iyilik de olabilir, benim kafamda olan şey gibi makale yazıp yayın çıkarmak da olabilir, böylece bilim dünyasına yaptığım ufak da olsa bir katkı, bir küresel atom savaşı çıkıp da tüm databaseler ve kütüphaneler yok olmadığı sürece, orada bir yerde olacak. yaptığım yayınlara atıfta bulunan insanlar sayesinde de dünyada bir ayak izim kalmaya devam edecek. bu beni şu anda mutlu ediyor. ölünce de ben var olmayacağım için, aslında benim açımdan önemli olmayacak :D haliyle şu anda kendimi avutuyor olmak, benim için yeterli. aynı şekilde sevdiklerimi de bendeki anılarıyla, özellikle de güzel anıları ile hatırlıyor olmak, o avuntuyu bana veriyor.

ben bunu daha kısa da anlatırdım sanki ya? XD neyse, bana kalbin kadar temiz bu cevaplama alınını ayırdığın için teşekkür ederim :)

çok sık olan bir durum değilse takma kafaya.

Ben de çok kıl oluyorum bu duruma. Aynı ilçe içinde bile oluyor. Bi zahmet kendi imkanlarınızla gitmeyi becerin be kardeşim geldiğiniz gibi.

Cok sik olan birsey olmasa kafaya takmazdin. Kalabalik gelinen bir misafir gununde ve/veya surekli sana guvenerek gelinen misafir gruplarinin kalkma saatlerine 30 dk kala arabaya atlayip evden cik. Git cay ic telefonu da sessize al.

Geri donunce de arkadasim ayrilmis onun yanina gittim teselli vs uydur. Zamanla o misafirler sana guvenmezler.

her gün olan bir şey değilse önemsemem ve insanlara yardım ediyorum diye sevinirim.

akrabaya göre değişir. zor zamanında sana veya annene babana yardım etmişler mi, destek olmuşlar mı, arada arayıp hal hatır soruyolar mı, bayramlarda seyranlar ne yapıyorlar, size ne kadar geliyolarsa siz de onlara o kadar gidiyor musunuz, sizi nasıl ağırlıyorlar,vs vs..sana ve ailene nasıl davranıyorlarsa öyle davranman lazım.

Sanırım bu sadece Türk kültüründe var, genelde Avrupa insanı böyle bir davranış sergilemiyor. Belki de çoğu insanın aracının olmaması ve toplu taşıma olayının rezalet olmasından kaynaklanan bir durum. Ayrıca bizim kültürümüzde misafir oldukça önemli mesela bir video izlemiştim sanırım Kuşum Aydının videosu idi, misal Almanya'da Akşam yemeğinden sonra gelen misafir hoş karşılanmıyormuş yani bırak misafiri evine bırakmayı misafirin belli saatten sonra gelmesi abes Avrupalılar için.

Ben evliyim eşim Bulgar göçmeni onda bile benzer bir karakter var, misal ben gelen misafirleri arabayla bırakma eğilimindeyim ama eşimde bu yok teklif bile etmiyor olaki es kaza çok tanıdık ise ve arabayla bırakma muhabbeti geçse gönülsüz bana bırakmamı söylüyor ya da kendisi bırakıyor.

Ben de bu adetin yok olması gerektiği düşüncesindeyim, ama öyle çok da rahatsız etmiyor beni, eğer çok sık olmuyorsa seni de rahatsız etmesin ama artık katlanılamayacak noktaya gelmişse ailenle bu konuyu görüşebilirsin.

Her gün her gün olan bir şey değilse dert etmem; elime mi yapisiyor sonuçta?

Erkek kardeşim de evdeyse annemler böyle ricalarda bulunur; hiç itiraz ettiğini ya da söylendiğini görmedim. Benim de birakmisligim vardir; insanlara yardımcı olduğum için mutlu oluyorum ben genelde böyle durumlarda.

Oo tabiki. Karadenizli bi aile için ata sporu gibi birşeydir. Sizinki yine iyiymiş.
Babamın arkadaşı babamla konuşuyor ben de arkada yemek yiyorum.
örneğin , Adam diyo ki "bu haftasonu tarlada işlerim var şunları şunları yapıcam"
babam da diyo ki "tek başına yağma kitik de gelsin haftasonu işi yok zaten"
ben arkada mal gibi kalıyorum deniz planları yalan oluyo tabi. hahaha

evet oluyor. hele ki memlekete gittiğimde evlerinden alıp bizim eve bıraktığım ve sonrasında tekrar evine bıraktığım oluyor. çok sık hemde. annemle çok tartıştım emrivaki yapma diye ama "ayıp, onların bize emeği çok" gibisinden birşeyler söyleyip konuyu kapatıyor.

Tabii ki oluyor. Kardesime de oluyor babama da oluyor. Yardimci olmak cok normal degil mi ya? Bugun ben birakirim yarin ben misafir oldugumda o birakir.

Benim adıma kimseye söz, vaat verilmemesi gerektiğini zaman içinde söyleye söyleye öğrettim. Yine de arada oluyor tabi askere gelen akrabayı karşıla filan idare ediyorum.

Gereksiz masraf. Taksi tutabilir kendisi. Sonuçta birinden para çıkacak. Neden onlardan olmuyor.

Ben hayır derdim.

arada oluyor evet. cok hoslasmasam da birakirim ama madem bu kadar rahatsiz oluyorsun, misafir olmadigi bir zaman annenlere soyleyiver.

Enfeksiyon hastalıklarına başvurmalısınız diye biliyorum

sağlık ocakları yapıyor aşıyı. eczanelerde 150 lira. arayıp sor ama. ellerinde olmayabiliyor. bana bugün ay başında arayıp sor dediler.

Cagaloglu galatasaray iyi sakin temiz ama pahali.

Normalde birsey goturmen gerekmez

üsküdar sahilde var bir hamam. şifa hamamı. temizdir. ama çoook kaliteli hizmeti yoktur. buhar banyosu kısmı süper çalışıyor. gayet sıcak falan filan ama fazlası değil.

Bir şey götürmen gerekmeze cevaben yazıyorum. Normalde hamam çantasına temiz kıyafetler, havlu, şampuan duş jeli, hijyen açısından kendi kesenizi ve lifinizi, tercihen terlik (hamamda verirler normalde) ayrıca duşta kullandığınız başka ürünler varsa (peeling vs. gibi) ve çıkışta kullanmak üzere bakım eşyalarınızı (krem, tonik vs. gibi) koyabilirsiniz. Saç kurutma makinası çoğu hamamda oluyor ancak bazen yetersiz olabiliyorlar (çok az hava üfleyen seyehat makinaları koyabiliyorlar) saçınız gürse sıkıntı olabilir.
Bunların bazıları tabii ki isteğe bağlı ancak şampuan, havlu vs. olmadan nasıl banyo yapabilirsiniz ki?

evde kese ve hamamda kese arasında dünyalar kadar fark var. benim de güneş yanığım ve batıklarım var. önümüzdeki ay rengim açılır diye düşünüyorum. lazere gitmeden de hamama gideceğim. batıklar için özellikle birden fazla hamama gitmeden kurtulamıyorum ben.

2 ay bekleyip kendi kendine açıldıktan sonra da gidebilirsin.

Kol için 2 seans yeterli oldu bende. Bence de 1-2 ay bekleyin.

Bul beni. Ayarlarız bir şeyler. Bütçeyi falan da yaz.

yüzlerce yıldır kullanılıyor hafız çok da şey yapmamak lazım bence. yanma ısısı daha yüksek olduğu için kızartmalarda falan gerekli zaten de zeytinyağını yemeklerde kullanmak daha yeni bi moda bence. akdeniz bölgeleri haricinde çok kullanıldığını düşünmüyorum eskiden

ben et ve tavuğa ayçiçek yağı, balık ve sebzelere zeytinyağı kullanıyorum.

arada mısır yağı da kullanmayı önermişti bir uzman. ayçiçek yağı ile hemen hemen aynı fiyattaydı sanırım.

Ay çiçek yağı yüzyıllardır kullanılmıyor, yaklaşık 200 yıldır kullanılıyor (1800 lerde başlıyor bundan yağ çıkarırız biz konusu ama kullanımı birinci dünya savaşı sonrası yaygınlaşıyor) daha öncesinde süs bitkisi ayçiçeği.

Mısır özü yağı ise 1900 lerde üretime başlanıyor. Öncesinde mısır sadece mısır.

Ben evde tereyağı ile zeytin yağını karıştırarak yemek yapıyorum, kizartmalari da zeytin yağında yapiyorum ama çok kızartma yiyen biri değilim.

Not: geleneksel yemeklerde salça yoktur, salcaninda tarihi 150 yıl falan.

Kaskonun yenilenmesine 2 ay kaldı, acaba yenilemesem mi diye düşünüyorum ama yenilemesem kesin ertesi gün bi yere girerim, o nedenle bu riski göze alamıyorum.

evet, çünkü benim ödeyebileceğim meblağdan fazla bir hasar olması çok olası

senelik 2 bin vermek vs 60 bin'i kaybetmek. Ben 2000 kaybetmeyi seçiyorum her sene. tavsiye ederim. Yarın aracın arka kontrolünü kaybedip bariyerlere çarpıp yanarak yok olması durumunda vermediğim 2000 için daha çok üzüleceğimi bildiğim için yaptırıyorum.

6 senedir yapıyorum. 1 kere bile kullanmadım çok şükür.

istanbul trafiğinde ne olacağı belli olmuyor, mutlaka yaptırıyorum. arabasına göre tabii, aracım 20 bin liralık falan olsa yaptırmazdım.

4 sene önce yaptırmayı bıraktım. Çünkü arabayı da gözden çıkardım. Şu ana kadar sıkıntı yok. Olsa da koymaz.
Aracın ederi 60k dan fazlaysa yaptır.

bu arada eklemeden edemeyeceğim. kasko sadece aracı koruyan bir sigorta değildir. sürücüyü ve karşısındaki sürücüyü ya da yayayı da kapsar. ölüm klozu diye bir olay var. kan parasını çok duymuşsunuzdur ölümlü kazalarda. kasko bu tür olaylarda kloz eklendiyse sizi teminat altına alır ve cebinizden para çıkmaz. davalarla da uğraşmak zorunda kalmazsınız. güvenli sürüşler dilerim.

Ben de yıllarca yaptırdım. Sonra ücretler artınca ve hiç kazam olmadığından yaptirmamaya başlamıştım. 2 sene yaptirmadim. sonra bir ortamda muhabbeti oldu çok şaşırdı arkadaşlar benim kasko yaptirmamama ve ben de ikna olup yaptırdım.

Neyse, 20 gün önce çevre yolunda önüme köpek atladı, ben de manevra yapınca lastik patladı, kontrolü kaybettim, orta refuj e girerek durdum. Neyse ki hem köpeğe vurmadim hem de bana birşey olmadı.

Ama araçta 25000 TL civarı hasar oluştu. Kasko sayesinde hiç bir ücret ödemeden yaptırıyorum aracı.

Bence kesinlikle yaptırılmalı. Bir de şu var, gidip bl Porsche a carpsan o zaman ne olacak?

evet

Yaptırmıyorum. Çünkü anasının örekesini istiyorlar. Birilerinin dubai tatilini finanse edemeyeceğim. Hız kurallarına uyuyorum. Agresif sürmüyorım. Arızalı tiplerde yol verip başımdan s ediyorum. Yukarıdaki arkadaşın yaptığı gibi önünüze bir şey çıkınca direksiyonu kırmayın. Frene basın düz şekilde girin. Aksi halde hız 60 üzerinde ise kesin takla atarsınız.

Evet, yolda karşına ne çıkarsa çıksın manevra yapmamak gerekiyor. Ama ortada bir canlı olunca refleks şeklinde böyle bir sonuç gelişebiliyor.

Her sene yaptırıyorum, arkadaşların açıkladığı gibi, en ufak kazada kasko bedelinin misli girebilir.

Geçen bir haber vardı. Türkiye'deki araçların %12'si kaskolu şeklinde. İnsanlar eskisi gibi kasko yaptırmıyorlar. Belki zorunlu trafik sigortasına güveniyorlar. Bence bu aracın değeriyle de alakalı bir durum. 40 binlik bir araba için gereksiz. Ama 200 bin değerinde bir araba için yaptırırdım.

ortalama bir aracın farı 1500-2000TL'den başlıyor. Bmw, mercedes vs ise 6000-7000-8000TL diye gidiyor.

Şartlar böyleyken kasko yaptırmamak gerçekten çılgınlık olur. Ben de neredeyse 20 senelik şöförlüğümün ilk senesi hiç kazaya karışmadım. Ama geçen sene duran aracın önünden geçerken adam önünden geçtiğimi görmeyip gaza bastı, sağ arka kapıdan girdi ! Karşı taraf %100 suçlu, ama ona dur levhası olmasa sağdan gelene yol vermedi olarak algılanıp kusur bana girecekti. Al buyur, kapı değişmese sadece doğrultulsa bile kasko bedelinden daha yüksek bir meblağ çıkar.

Ben süper dikkatli kullanıyorum, mükemmel şöförüm diyebilirsiniz, ama karşınıza ülkenin en malı çıkabilir, bir anlık dikkatsizliğinize gelebilir, bugüne kadar kurtarmışsınızdır ama bazen yapabileceğiniz hiçbir şey kalmıyor.

@nucleon Porsche'a çarpsak bizim kasko mu ödüyor masrafını?

Kasko, kasko sahibinin masraflarını öder, karşı tarafın masraflarını (tamamen ya da kısmen, durumu etkileyecek kriterler var) trafik ödüyor.

trafik sigortasının limitleri var, karşı tarafta lüks bir arabayı pert ederseniz ömrününüz o aracın borcunu ödemeye geçer. kasko burada devreye girip kalan kısmı yine limitleri dahilinde ödeyecektir. Asagida tavan limitleri ekliyorum;

Otomobil Trafik Sigortası Teminatı 2019
Araç Başına Maddi Giderler 39.000
Kaza Başına Maddi Giderler 78.000
Kişi Başına Sağlık Giderleri 390.000
Kaza Başına Sağlık Giderleri 1.950.000
Kişi Başına Sakatlanma Ve Ölüm 390.000
Kaza Başına Sakatlanma Ve Ölüm 1.950.000

Serotonin mutlu hissetmeni sağlar, yokluğunda depresif olursun; endorfin ağrını sızını giderir, ismi zaten endo/morfin'den gelir bu anlamda. Biri nörotransmitter yapılıdır diğeri peptit. Biri hipofiz bezinde sentezlenir diğeri beyin sinir hücrelerinde. Serotonin endorfin dopamin oksitosin, bunların hepsi "mutluluk hormonu" diye geçer ama işlevleri temelde farklıdır.

Peynir, kavun ve patlıcan çok yakışıyor bence. Bir de ben eşlikçi babında acılı şalgam seviyorum rakının tatlılığını alıyor. Genel olarak tuzlu ekşi sarmısaklı şeyler tercihim.

Varosta leblebi ile icildigini duymuştum alternatif olabilir

@heritage

isim ver isim, tuzlu ekşi deme anlamıyoz zaten neyse adını yazın.

az yoğurt, peynir, kavun yeterli.

2 parmak rakı (umarım parmaklar patlıcan değildir) gerisi 1 buz alacak kadar su.

yanına da su koy yumuşatarak içersin.


burayı çok seviyorum. bir şeyi ilk defa yapacak olmanızın deneyimini siz yaşarken buna şahit olmak o deneyimi biz yapıyormuşuz hissi veriyor. geçen de birisi ilk kez cinsel ilişkiye girecekti benzer hisleri yaşadım.

düz yeni rakı fazla kokuyorsa, o anason kokusu rahatsız ediyorsa, yaş üzüm rakısı deneyebilirsiniz ilk seferde.
yanına meze olarak evde peynir,kavun,üzüm,kızarmış ekmek vs.
ister bir bardağa sek koy,başka bir bardaktan da suyunu iç,yudum yudum ya da klasik yöntem bardağa 1/3 rakı 2/3 su olacak şekilde koy.
ilk defa seks yapmıyorsun sonuçta kasma çok.

@a darkness

yanına da su koy yumuşatarak içersin ne demek anlamadım. suyu zaten rakıya koymuyor muyuz?

ha tadı hala acı gelirse üstüne su içersin demek mi :)

ha tadı hala acı gelirse üstüne su içersin demek mi :)

evet :)

Ciger, tereyagli karides :pp

Aga Markete git ezine peynir dedikleri naneyi al, yogurt al, bir de konserve barbun al tek kisi icin yeter. Buz unutma :d

Koymaya gelince raki bardaginin ceyregine kadar koy. O ceyrek tek oluyor, tek ve duble soyledir, diger yazanlar geyik :d
images.app.goo.gl

Uzerine suyu cok fazla koyma, suyu cok koyunca midd bulandiriyor.

Afiyet olsun. Adam lazimsa eslik ederim :p

eskişehirdeysen birlikte içelim

Eskisehirdeyseniz ben de geleyim djdn

öncesinde karnını mümkünse güzel bir ızgara ile doyur.
sonra sadece su-peynir ve kavunla rakını iç.
belki bir kase leblebi ya da sevdiğin bir tür çerez de olabilir.
1 kase de yoğurt olabilir.
mümkünse buz koy rakına.

en önemli kısım - 1 BARDAK RAKI İLE 3 BARDAK SU” içmelisin. 1’e 3 yani.
sabah kalktığında baş, mide ağrısı olmaz.
bunu yapmazsan ağzın, dilin kurur, gece uyanırsın ve sabah ağzın, miden, başın kötü olur.

1 bardağı 3-4 seferde bitir.
sudak değdirerek içme.

ona göre ayarla kendini..

en önemli nokta mezeler, yağlı mezeler.

refikanın meze serisi vardı, basit basit onları yapabilirsin.

atom, haydari vs.

www.youtube.com

kendim denemedim ama başta zeytinyağı tüketince mide bulanmasını engelliyor sanırım.

Yavas iciyosan buz koyma, soguk suyla ic.

Tek başına içme delikanlı düşüp bayılırsan sana yardımcı olacak birileri olsun =)

denyoluk

patavatsızlık,hödüklük

Eziklik

Agresif mizah

(bkz: çomarlık)

düğünde havaya silah sıkandan farkı yok, aynı bişey olmazcılık.

Negging diye de bişe var :)

Eziklik

motor çok ısınır sağlıklı değil. duran pozisyondayken dizel araçlarda gaza fazla basılması da önerilmez. boş yola çık söylenen devir arasında gazla.

Olmaz hocam, rolantideyken bir suru sey standby konumunda olacak dpf rejenerasyonu icin yeterli degil. 2-3 dk zaten olmaz.

Bos bir yola cikip 3. Vites 3000-3500 devir arasi sabit hazla en az 15-20 ek ilerleyin. Araciniz dpf isigi yakan bir aracsa isik sonene kadar devam. İsrarla sonmuyorsa zaten dpf sokulup sivisi degisecek. Cok maliyetli is malesef.

Dizel arac satma nedeni.

Valla büyük rahatlık.

Taktır

Parası olan almalıı

taktırmadığı kabahat. 6 yıl boyunca yazları çok sıcak bir odada klimasız çalıştım. berbat bir şey.

klima zararlı ama tavan vantilatörünü düşünebilirsin.

Dizel araç devir sever, 1500'de de atarsın ama uzun vadede motoru eline alırsın örneğin.

Göstergeye bakarak vites değiştirmiyorum ama 2500-3000 arasıdır benim alışkanlığım.

2500'de değiştiriyorum ben de. Ama mesela aracın otomatik dizel olsaydı çok düşük devirlerde vites atıyor olacaktı. Motoru kolay kolay eline almazsın.

Araç zorlanmadan gidebiliyorsa sorun yok. Bunu zaten zamanla anlıyor ona göre alışıyorsun. Yük durumuna, yolun eğimine göre uygun devirde atabilirsin. Dizel araç düşük devirde de yüksek tork verebilir, araç zorlanmadan gidebiliyorsa motoru eline falan almazsın. Sadece yeni nesil DPF'li dizel araçlarda bu filtrenin tıkanmasına sebep olursun, 2-3 haftada 1 gün yüksek devirli kullan aracını.

gösterge ne diyorsa onu yapın.

o kararı veren şirkette binlerce mühendis çalışıyor. motor ve turboyu en az yoracak biçimde ayarlamak için insanlar yıllarını veriyor.

titremiyosa araba sorun yoktur

1.7 dizel aracım vardı. 2000-2500 arasında vites değiştiriyordum. Yakıt konusunda çok ekonomik oluyordu. Daha yüksek devirlerde kullandığımda yakıttan anlıyordum.

dizellerde 2000 binden sonra ister ekrandada gösterir.

1800-1900 civarı.

Opel astra j 2014

Bazen yüksek devirlerde kullanıyorum. Genelde düşük devirlerde gezerim.

bunun tum araclar icin gecerli olan tek dogru cevabi yok. onceki arabam insignia'ydi, 2000 devir altinda degistirdigimde pek cekmiyordu. simdi a3 var, 1500 devire gelince vites yukselt isigi yaniyor ve yukselttigimde de motor gram zorlanmiyor (ikisi de dizel bu arada). hatta kullanim kilavuzunda bile yaziyor, ekonomik kullanim icin vites degisimlerinde 2000 devri gecirmemeye dikkat edin diye..

Tüm araçlar için gecerli yanıt şu olabilir; her viteste maksimum torku ürettiği devirde (vites değiştirirken biraz devir düşeceğinden bu devirin biraz üstünde) değiştirin. Dizel aracınızda muhtemelen 1500'lerden itibaren maksimum torku veriyordur, dolayısı 1750 falan gayet yeterli. Az tüketim için maksimum tork devrinde sürün her zaman. Ara sıra yüksek devirde kısa kısa sürün ki kurum bağlamasın.

öyle bir mod yok

Hatta insanlar ne zamandir bugün modu son 24 saat olsun diyor, tipki sol frame'deki entry sayıları gibi ama yok, saat 12'den sonra girilenleri gosteriyor sadece.

İçinde şeker olan hiçbir şey yardımcı olamaz. Kilo vermek isteyenler kahvaltılık gevreklerden uzak durmalı.

That sugar izle ne yenir ne yenmez anlarsın.

şeker olan bir şey kilo verdirmez

Müsliler genel olarak daha iyi. Eğer zamanınız oluyorsa normal kahvaltı hazırlamanız tabi ki daha iyi.

bir aralar yulaf ezmesini süt ile karıştırıp mikrodalgada 1 dakika ısıtıyordum. biraz soğuyana kadar bekleyince de yulafları iyice yumuşuyordu. sonra içine kafama göre az miktarda kuru üzüm, fındık vs. koyuyordum. bunu yediğim sürece kilo kaybı yaşamadım. artış da olmadı ama.

3 haftadır sabahları 2 haşlanmış yumurta (üzerine karabiber ve tuz ekiyorum) ve bazen buna ek olarak çeyrek portakal veya canımın istediği kadar salatalık ve domates yiyorum. öğlenleri elma ve/veya muz veya bol salata yiyorum. akşamları yine salata (ama lor peyniri karıştırılmış) ve yanında ya tavuk/et yada o gün evde ne piştiyse ondan az yiyorum. ama salata ve lordan dolayı zaten hem doyuyorum hem çabuk acıkmıyorum.

buraya kadar güzel ama ondan sonra saat 10 gibi acıkan bünye beni insanlıktan çıkarıyor. mutfağa gidip elime ne gelirse abartmadan yiyorum. bu bazen çikolata oluyor, bazen birkaç tane kuru pasta bazen kadayıf tatlısı vs. hatta dün tavuklu pilav, 6-7 dilim baklava ve altı şerbetli kek üstü muhallebi olan tatlıdan yedim. neyse, bu hayvanlığa rağmen 3 haftada 3.5 kilo verdim.

yalnız bazen hergün bazen de 2-3 günde bir şınav çekiyorum 3x10 veya çekebildiğim kadar 2 set halinde

uzun bir aradan sonra ciddi ciddi kilo verebilmiş birisi olarak bütün işlenmiş gıdalardan uzak durmanızı tavsiye ederim. Bunu yiyeceğinize yumurtalı salatalıklı domatesli kahvaltı yapın daha iyi emin olun ki.

Nesfit ten uzak durun.

Illa arada atistirmalik bir sey isterseniz “züber” diye bir sey var, bisuru de cesidi var. seker katkisiz, hurmali filan. Onu yiyebilirsiniz bence.

Şurada harika bir yazı var, okumanızı tavsiye ederim: www.1843magazine.com

Özetle kalori hesabı yaptıran her şeyi ve ambalajlı gıdaları bırakın, kendi yaptığınız taze şeyleri tüketin diyor. İnsanlar için ancak böyle kilo vermenin sağlıklı olabileceğini söylüyor.

Bir sey yiyerek kilo verilmiyor. Hicbir seyi yemeniz kilo verdirmez. Kilo vermenizi saglayacak seyler yemeyeceginiz seyler, dolayisiyla ne yemeyeceginize odaklanin. Az yemek gercekten kilo verdiriyor gulecek olsaniz da. Onu mu yiyeyim bunu mu yiyeyimden ziyade az yemeniz mesele. Çikolata kek yiyerek dahi kilo verebilirsiniz.

Gunde en az 16 saat ac kaliyorum. Aksam 6'da yemek yersem sabah 10'dan once bir sey yemiyorum. Evden asla kahvalti yapip cikmam. Oglene dogru is yerinde kahvalti yaparim. Arkadasla cikinca yerim icerim o ayri ama onun disindaki gunlerde cok acikirsam 4 -5 salatalik domates yiyorum ozellikle aksam 10 gibi. Elbette gunluk kalori de cok onemli. Gunluk 2000 kaloriden az almak zorundasin. Disaridan yeme, ise yemegini gotur. Sebze yemekleri aksama kadar disarida dayaniyor ozellikle buzdolabindan ciktiysa. Evinde her zaman birkac kilo domates ve salatalik olsun. Her ay 150 liralik baklagil sebze alisverisi yap. Kendi yemegini kendin yap. Asla ve asla hicbir yemegine yag koyma cunku disarida bir iki kez yesem haftalik yag ihtiyacimi aliyorum.

Yas 30, boy 185, kilo 80, erkek

Kilo vermeye calismiyorum ama almamak icin dikkat de ediyorum. Kola icerim ama asla sekerli bir icecek icmem. Spor da yapmiyorum cunku.

www.thebodylabtr.com

var, sabahtan savcılığa gidin

en başta foruma kaydolurken bu hakkınızdan feragat etmiş olabilirsiniz. o okumadığımız uzun şeylerde genelde bunlar yazıyor.

Düşük de olsa ciddi riskleri olabilecek bir işlem. %20 lerdeyken bu riski almak değil de düzenli kontrollerle bu riski artmadan fark etmek daha mantıklı.

anjiyo tespit için kullanılıyor, gerekirse stent falan takıp müdahale ediyorlar. bir de bt anjiyo var risksiz ama biraz radyasyonlu.

anjiyo bir tür görüntüleme işlemidir, herhangi bir şeye fayda etmez. mr gibi, röntgen gibi düşünün. görüntüleme yapılır, sonucuna göre tedavi şekline karar verilir. tek başına anjiyo tıkalı damarı açmaz, hangi damarın ne kadar tıkandığını tespit etme işine yarar sadece.

anjiyo esnasında damar yırtılması gibi riskler olduğu için durduk yere yaptırmanız gereksiz. damar %20 tıkanıkken anjiyo yapınca açılacak gibi bir durum da yok.

Bir eczaci tanidigim avrupa ulkelerinden biri ya da amerika da anjiyonun cekap icine dahil bir goruntuleme oldugunu soylemisti.

30 yaş üzeri herkese anjiyo yaprsanız, hemen hemen herkesin koroner damarlarda ufak da olsa daralma/plak görürsünüz. tıkanıklığın boyutu ve daha önemlisi plağın stabil olup olmaması önemli. Normal anjiyo girişimsel bir işlem ve kontrast kullanılıyor, hasta ışın alıyor.

%50 tıkanıklıkta anjiyo yapmıyo doktorlar (taze bilgi - 1 haftalık)

O sizin hareketinize ve beslenmenize bağlı da olsa aşırı yağlı olduğu için aldırır kesinlikle.

Çekirdek kilo almaya yardımcı olur tabii. Ama tek başına kilo aldırabilir mi, hayır.

%73’ünün yağ olduğu yazıyo diyetkolikte. Kalori bombası diyebiliriz. Bence azaltsan iyi olur.

Damarlarda kan kadar yağ da vardır. Dikkat edin, soğuklarda donup kalmayın margarin gibi (espri arak).

aldırır.
fındık, fıstık da aldırır. kuruyemişin fazlası kilo olarak geri döner.

Ne zaman yediğinize bağlı, bademle yakın besin değerlerine sahip. Yarısı yağ(125g) ama lif de içeriyor. Ara öğünde yiyorsanız ve aktif bir hayatınız varsa mesele değil. Aksi takdirde müsli barlarla değiştirmenizi öneririm.

bi ara taksimdeki türk alman kütüphanesine giriyodum, öğrenciyken de okulun kütüphanesi işimi görüyodu.

havalar sıcakken maçka parkı'nda okuyordum. bir de üsküdar'da nevmekan diye bir yer var. orası da çok güzel

moda sahil hava iyiyken, kışın ise sessiz barlarda.

50 tl den fazla verme. Haşmet gökdeniz var. İyidir

50den fazla verme mi? 50 liraya randevu vermiyorlar yahu, delirmeyin. ben az buçuk popüler birine gittim 200tl aldı. ama temizlettiğimden beri dişetlerim inanılmaz kanıyor. ben de bundan muzdaribim.

Şirketin bağlı olduğu vergi dairesi.

Öncelikle kıdem tazminatını düzenleyen ve halen yürürlükte olan eski 1475 sayılı İş Kanunumuzun 14’üncü maddesi çerçevesinde işçilere ödenen kıdem tazminatından gelir vergisi kesilmez. Sadece binde 7,59 oranında damga vergisi kesilir. Dolayısı ile kıdem tazminatını almış kişilerden kesilen bir gelir vergisi olmadığı için bunun iadesi gibi bir konuda söz konusu değildir.

O halde sözü edilen ve manşetlere taşının konu nedir?

Çalışma yaşamında işçiye kıdem tazminatı almaya hak kazandıran nedenler dışında bazı hallerde de kıdem tazminatı ödenebilmektedir. Bunlar; karşılıklı sonlandırma sözleşmesi veya ikale sözleşmesi kapsamında ödenen tazminatlar, iş kaybı tazminatları, iş sonu tazminatları, iş güvencesi tazminatları gibi çeşitli adlar altında yapılan ödemeler ve yardımlardır.

Yazının tamamı: www.birgun.net

modacruz dolap

letgo

İşi düşünce arayan birini aradığımda bunu yapıyorsa blocklarım.

Ya cocukluk arkadaslarim var boyle. Isim dusunce ariyorum yoksa konusacak bir seyim yok. Cok farkli sartlarda buyuyup farkli insanlar olmusuz sonucta ama ote yandan silip atmak da olmaz. Isi duserse arasin, ben de isim duserse arayayim bahane olur en azindan kontak kurmus olurum diyorum. Bunda kotu bir sey yok. Acmiyorsa da acmaz kendi bilir kirilip darilmam ama oyle acmamazlik eden sallayan olmadi simdiye dek. O tiynette kisileri aramam zaten.

haklisin. ben is dusunce aramanin elestirilmesini de anlamiyorum. sureklilik arz eden karsiliksiz bir durum yoksa ne var ki bunda, yarin isin dustugunde de sen ara. 6 yildir konusmadigim adam "meister bu isi bilir" deyip ulassa ve yavsaklik yapmadan direkt "olm bi isim dustu lan" dese benim hosuma bile gider. insan sosyal varlik. baskalarina bagimli yasanmaz ama baskalarindan destek istemekte, yardimlasmakta vs. sakinca gormuyorum sahsen.

Önemliyse aradıktan sonra özet geçen mesaj atarım. Çok geçmeden dönerler genelde.

buradaki olay işi düşünce aramak değil ki
sen adamı uygun bir saatte aramışsın, o da sana ertesi gün dönmüş. bence önemli bir durum yoksa ayıp etmiş.

işin düşünce arıcan tabi, lak lak için mi arıcan. herkes birbirini işi düşünce aramalı bence zaten. bu niye eleştiriliyor ki

Çorlu-Memoli Döner. Tavuk döner çorlu'da yenir.

Kıbrıs şehitleri caddesinde Kebo var. Orası da enfestir.

bilibili döner/yozgat

eskişehir chicken bar.

İstanbul için takip...

Şehir belirtilmediyse İstanbul'dur herhalde. Soru sahibi tik atıyor ama ısrarla belirtmiyor o da tuhaf tabi :)

Kadıköy Park büfe
Veya

Beşiktaş Morgül büfe

Süper değil bunlar ama bence iyi


Sağlam tavuk döneri Antalya'daki bitavuk Beylikdüzü'nde şubesini açtığında yicez;)

Kadıköy zurnada yemeyin demeye geldim, geçen aylarda tanıdıklarım zehirlendi. Baya gidiyorlardı öte tarafa. Şahsen tavuk döneri senelerdir yemem tadını unuttum.

KEBO

ben şahsen mecidiyeköydeki hisar büfenin (aksaray daki değil) tavuk dönerini ve ayranını oldukça beğeniyorum ama istanbul için başka tavsiyeler olursa takipteyim.

istanbul aksaray'da pilavcı kardeşler. bu zamana kadar yediğim en iyi dönerdi. kadınlar için pek uygun bir yer değil. müşterileri genelde araplar. pilavdan ziyade döneri çok başarılı. dürüm 10 liraydı.

antakya usulü yiyin lezzet garanti

biz tereyağı kullanıyoruz gayet de güzel oluyor.

Mis gibi tereyağı varken ne margarini :)

evdeki margarin bitsin diye kullanıyordum. artık tereyağ kullanıyorum.

Bitkisel yağdan yapılan margarin hayvansal yağdan yapılan tereyağından daha sağlıksız he mi?

Trans yağ yoksa margarine devam et dostum. Kalbin ve kötü kolesterolün için tereyağından daha iyidir.

tereyağı +10. bu arada kalp ve kolesterol için tereyağı yerine margarin öneren zeka küplerini dikkate almayınız.

@catch the arrow, margarin kimyasal olarak doymuş hale getiriliyor, işlem görüyor yani. Tereyağı özünde doğal bir yağ olduğu için tercih ediliyor.

Tereyağın kokusunu sevmediğim için ayçiçek yağı sürüyorum fırçayla.

türk kalp vakfı becel tavsiye ediyordu bi zamanlar

bu durumdaki ağır gerizekalılığı farketmek için çok güzel bir örnek verdim.

tereyağı kullanıyorum.

margarin ne ya? kullanma.

bizim eve son 5 yıldır margarin alınmıyor.

bu kadar gerçekçi bir reklam görmemiştim.

Recep İvedik dediğiniz film tüm zamanların en çok izlenen filmleri arasında yer alıyor hatta ilk beşteki ilk iki film Recep İvedik'e ait, dolayısıyla toplum odaklı düşünüldüğünde çok başarılı yapımlar. Bundan dolayı reklamı pazarlama açısından düşünürsek doğru hedeflendiğini ve başarılı bir reklam olduğunu düşünebilirsiniz. Bu tür yapımları değerlendirirken önce toplumun seviyesini göz önünde bulundurmak gerekir.

Gerçekçi +1

sanırım bu utanç ile yaşayamayacağım..hepinize elveda arkadaşlar..

eğlence anlayışı avm'ye gitmek ya da tv izlemek. ne kadar mutsuz ve retro hayatlar lan bunlar. avm gezmek, oturup bütün gün tv izlemek falan çok 2000's. hala orada kalan varoşlar hedef alınmış. bu arada tv reklamının vizyonlusu nasıl oluyor? kitle zaten tv izleyen kitle, seviye belli. bu insanları o seviyeye inmeden nasıl manipüle edecekler?

reklam vizyonsuz değil.
hedef kitle ya da reklam edilen şey vizyonsuz olabilir olsa olsa.

Söylenmiş gerçi ama insanların ortalama eğlencesi haftasonları AVM gezmek. Dicitürk de "Gerek yok öyle saçmalığa, gel otur kuzu gibi televizyon izle" demiş. Tek gerçekçi olmayan kısım alışveriş kısmı; AVM'ye giden insanların çok büyük bir kısmı AVM'yi tavaf edip yemek alanında fastfood yiyip bir alışveriş yapmadan eve dönüyor.

Doğuştan bence. Misal horoz dövüşünde cesur horozu tutsan bile diğerini tepeler. Karakter meselesi yani.

2 tip cesur insan vardır. Biri salaklıktan ileri gelen, içinde bulunduğu durumu idrak edemeyen cesurlar. Ki trafikte arabadan inenlerin %100'ü bu gruba dahil.

Bir de hakikaten cesur olan, sonuçların farkında olup bunu bilerek göze alan insanlar vardır. Fethi Sekin gibi, Ömer Halisdemir gibi.

Kavga başlatan dallamalar cesur falan değil, beyin yok onlarda. 2 defa bana da yaptılar arabasını bağlattım, kendisini de gözaltı yaptım, abi çekmeye başladılar hemen. Ee hani çok yiğittin bi kimliğe eridin gittin demezler mi?

Doğuştan geliyor bu. İnsanın içinde olacak bence. Trafik falan bilmem ama buraya bir ara kavga duyurusu açmıştım silmişlerdi argo var diye. Neyse, beni görsen kavga etmeye gerekmez dersin ama ben bal porsuğu gibi dayak yiyeceğim olaya bile girerim. Bıçak görsem geri çekilmem çünkü gururuma yediremem.

Haa bunları övünmek için söylemiyorum. Huyum böyle, amcam böyle, onun oğlu böyle, herkes böyle a.q.

bunu niye merak ettiniz, ben de onu cok merak ettim.

gerilmemek icin yillarca meditasyon yapiyor, dua ediyor, bedenlerini yoruyor insanlar, siz tersini istiyorsunuz. tuhaf...

kavgayi ilk baslatan olmak icin orselenmis, bu yuzden hincla dolu filan olmak lazim; ornekler cogaltilabilir.

Eazy'yi yakın tarihte koğuş ağası olarak ya da derinliği 1.50, boyu 1.80 bir yeri fethetmiş bir cesur olarak bulacağız.

Bos gezenin bos ustası'na ek, gözaltına ya da mahpusluğa rağmen delikanlılıktan (!) vazgeçmeyen kişiler de mevcut. Mühim olan, aradığınız hayat o mu.

Sorunuza gelecek olursak: Belki yeteri kadar sınanmadınız? Bacınıza laf atılınca onun güvenliğini sağlayıp kaçmak korkaklık değildir. Onu orada bırakıp kaçmak korkaklıktır. Size "dübürüne erkeklik organımı sokayım" diyen adama aldırış etmemek değil, sizi yatırıp dübürünüze erkeklik organını -rızanız dışında- sokacak kişiye direnmemektir. Makul insan böyle davranır.

aptallikla cesurlugu birbiriyle karistirmisiniz.

cesur olmak, ayaklarin tir tir titrerken bir adim daha one atabilmektir.

mesela daga tirmanmak cesaret ister, istifa edip is kurmak cesaret ister, iyi gazeteci olmak cesaret ister... asil cesurluk bu gibi seylerdedir.

sizin bahsettiginiz seyleri ben cesaret kategorisinde degerlendirmiyorum. siddet aptalliktir.

kesinlikle sonradan değişip gelişebilir. psikanaliz gördm çok değiştim. dolmuşta inmek için seslenemezdim, insanlara hayır diyemiyodum.
şimdi ortalığı ağlatıyorum

sizin bahsettiginiz cahil cesareti. cok kolay elde edilir. a haber seyredin, yanina da show tvden diziler, sabah kusagi programlari falan... yemek olarak agirlikli beya ekmek yiyin, 1 tas corba 1 somun ekmek misal sabah kahvaltiniz olsun. cebinizde bes kurus paraniz olmasin, fakat 20 ay taksitle iphone alin, hicbir ozelligini de kullanamayin onemli olan cepte tasimak yoksa gercekten birsey yapmak gibi bir derdiniz yok. zaten hicbir potansiyeliniz de yok, mesleginiz veya kariyeriniz yok sadece isiniz var. birkac seneye gavur ellerde robotlarin yapacagi turden islerde calisiyorsunuz. yani super bir kaybedensiniz, daha da kaybedecek bir seyiniz yok, bir allahtan korkuyorsunuz, baska da birseyden evelallah korkmuyorsunuz. boyle bir insansaniz her ortamda kavgaya girer hatta ilk siz baslatirsiniz.

akilli ve medeni insanin mesguliyetleri vardir, birisini kavga edecek kadar onemsemez. bence siz ikinci secenekten olun ama olmazsaniz da cozum basit, dogal seleksiyon :) o yuzden az gelismis insanlar cok cocuk yapiyor zaten, kolay harcanacagi icin...

o tamamen testosteron, fazlası olunca agresyon yapıyor, diğer hayat sıkıntıları ve stres ile de birleşince kişilerin gözü dönüyor.

bu cesaret değil aslında. o anda güç aldığı ve güvendiği temeli olan bir durum yok o adamın sadece ilkel bir dürtü ile saldırganlaşıyor.

O adamlarının çoğunun sıkıntıları var. Kimisi asgari ücretle çalışıyor. kuru ekmekle karın doyuruyor. kimisinin eşiyle, çocuğuyla problemi var. kimisi hergün patrondan fırça yiyor. Çoğu hayatta adam yerine konmamış hayatı boyunca hor görülmüş insanlar. bu insanlar tabii ki öfkeli olur.

bazısının kaybedecek bişey yok. cezaevine de düşse koymaz ona.

Çalışmak

çalışmak

Çalışmak
Sakıp ağa gibi oldu Allah rahmet eylesin.

Su an calistigim sektore girmek.
Askerden geldim para bitmisti ve duzgun is yoktu, piyasa cok kotuydu.

Erp danismani olur musun dediler mecburen girdim.
Girince de cikamiyorsun bataklik gibi.

5 yaşındaki çocukların paten kaydıktan sonra ıpıslak olmuş ve kokmuş ayaklarıyla ilgilenmek zorunda olmak ve bunu yemek dahil günde 40 liraya yapıyor olmaktı.

Ha şimsi ise oturup sürekli bir şeyler ezberleyip sınavlara girerken mide ağrısı çekmekteyim ama bu işte henüz elime para geçmis değil. Para elde etme umuduyla bu mide ağrılarına katlanıyorsam o para hesaba yatınca ne yaparım bilmiyorum.

ortaokulda toptancı sitesinde kamyon düzelttim. dağınık yüklenmiş kamyon üzerindeki yükleri kamyonun bir tarafına toplayarak yer açmak suretiyle toptancının daha fazla mal yükleyebilmesi için olanak tanıma sanatıdır. asdfgwhmrgknwr. berbat bir işti, bütün kamyon sırtından geçer. bütün gün yük taşırsın, ama taşıdığın bütün yükler hala aynı kamyon üzerindedir.

üniversite yıllarımda o kadar tuhaf işler yaptım ki para için, anlatamam. bir ara gazetelerde editörlük ve dizgi yaptım, bir ara muhabirlik yaptım, bir ara turist gezdirdim, bir ara simultane çeviri yaptım, bir dönem yönetici asistanlığı yaptım, anketörlük ve bombok dökümanlaırn çevirisini yaptım. organizasyon işi yaptım, birsürü arkadaşla otobüslerce insanı kapadokya'ya taşıyıp güneş gözlemi izledik. onlarca okulda gösteri deneyi yaptım falan filan...

çok çaresizce geliyor şimdi...

Calismak.

Gumus takilarimi ve eski telefonumu yok fiyatina satmak.

Sabahları uyuyup gece yaşamak. Böylece giderimi çok çok azalttığım bir dönem vardı

Bir dönem sahilden taş toplayıp üstüne sanatsal şekiller çizip kolye, bileklik haline getirdim ve sosyal medyadan sattım