[]

her konunun yurtdışına bağlanması sizi de çok bunaltmıyor mu?

en baştan belirteyim çocuk yaştan beri yurtdışında yaşamayı istemiş biriyim, imkanım olsa arkama bakmam.

yalnız sosyal medyada istisnasız her ama her şeyin fakirliğe ve yurtdışına bağlanması acayip sinirime dokunmaya başladı. "okuma o zaman" diyeceksiniz ki aslında haklısınız, sosyal medyada vakit geçirmek çok lüzumsuz ama insan ucundan kıyısından da olsa baksa görüyor bunları hep.

ya atıyorum bir maç var. başlığına giriyorum ekşi'de. "tribünde herkes birasını içiyor, ne güzel, biz burda fakiriz, bok gibi ülkede yaşıyoruz" temalı entry'ler hemen... her allahın günü bugün olduğu gibi "doktorluğu bırakıp isviçre'de kebapçı olan adam" tarzı hikayeler...

abi bu kafayla nasıl manyak olmuyor bu insanlar? b*k gibi yaşıyoruz eyvallah hiç itirazım yok da imkanım neye el veriyorsa onunla iyi hissetmeye çalışıyorum bazen. daha iyisini istiyor, bunun için mücadele ediyor ama bir yandan bugünümde de kendimi iyi hissedebilmek istiyorum şahsen.

bi insan maç izlerken tribünde bira gördü diye konuyu nasıl ülkenin boktanlığına bağlayabilir ya bir değil iki değil herkes aynı şeyi yazıp duruyor sürekli. hal böyleyken insan şu durumda mutlu olabileceği varsa bile yine olamıyor arkadaş, bir saniye aklımızdan çıkartmıyorlar dandik yaşadığımız gerçeğini.

bu durum sizi de etkiliyor mu mental olarak ya da kızıyor musunuz, üzülüyor musunuz? yauv arkadaş bak akşam oturmuşsun, maç izliyorsun, ne güzel. iki saat kafanı dinle, keyifli vakit geçir... yok. konu bi şekilde türkiye'ye bağlanıyor. lan böyle hayat mı yaşanır? ben mi abartıyorum, sizin görüşleriniz nedir?

hayır bu duruma ses çıkarsak ne olacak abi, sokağa çıksak hapisteyiz zaten. ben mesela, beni az çok tanıyorsunuzdur çoğunuz, allah aşkına ben mücadele edip kendimi geliştirsem ne olur? yılbaşı videosundaki dayı gibi, "şu adamın tipine bak allah aşkna bu nasıl yeni yıla girecek" hesabı, yani neyi kovalıyoruz bu kadar gerçekten anlamıyorum. neden hepimiz sanki €3000 maaş varmış da bize verilmiyormuş zihniyetiyle yaşayıp sinir hastası oluyoruz ki?

 
Evet, ben bu olaydan coktan biktim. Her gun "burada durulmaz ya" tipleri goruyorum. Ben muthis bir yer burasi demiyorum ama hepimiz bu ulkedeyiz, hepimiz bu ulkenin durumunu goruyoruz, biliyoruz, birebir yasiyoruz zaten. Daha neyi kime bininci defa anlatiyorsun? Herkes her seyin farkinda. Bildigimiz seyleri bininci defa duyunca mutlu olmuyoruz, anlayin artik. Hep sikayet, hep sikayet.


  • hlot  (08.01.22 19:08:20) 
gören bilen insan ister istemez kıyaslıyor aslında üzüldüğünden ama o an için toksiklik oluyor biraz evet.

ama pek bilmeyen sallamayan insanlar zaten bunu yapmıyor. trde mutlu onlar. "başka ülkede yaşayamam" kafası.

emin ol onlarla da sen anlaşamazsın.

bilmenin laneti.
  • AlsterWasser  (08.01.22 19:08:26 ~ 19:08:53) 
şöyle söyleyeyim. otuzlu yaşlarında işinde iyi yerlerde olan çiftiz. yaşıtlarımızın avrupa'daki yaşam standartlarını biliyoruz. her birimizin maaşı 1000 usd etmiyor şu an. hangi ülkede iyi üniversite mezunu, alanında iyi eğitim almış kalifiye gençler 1000 usd altında para alıyor? benim 2 dilim var, ikimiz de ingilizce biliyoruz. şu an avrupa'da hizmet sektöründe part time çalışan adamın maaşını alıyoruz. araba alamıyoruz, tatile çıkarken kırk kere düşünüyoruz. bu şartlar altında nasıl kıyaslama yapmayabiliriz ki?

daha yeni arkadaşımız almanya'ya gitti çalışmaya. burada karı koca it gibi çalışarak kazandıklarının iki katını sadece bir kişi çalışarak kazanıyorlar. bu reva mı bu gençliğe?
  • wild honey suckle  (08.01.22 19:26:43) 
Güzel başlık olmuş. Gidebilen ya da gitmeyi tercih eden gidiyor zaten.

Bazı konularda "benchmark" gibi belirleyip kıyaslamak doğru olabilir gösterge açısından, atıyorum ülkelerin insani gelişmişlik endeksleri ya da gayri safi yurtiçi hasılalarını bu yeri gelen bir konuda genel fikir vermesi açısından kullanılabilir. Bazı konuların bizi zorladığı, hayat kalitemizin de düştüğü doğru çeşitli nedenlerle. Ama bunu sürekli "yurtdışı da şöyle süper, insanlar şöyle geziyor, şöyle partiliyor, şu kadar euro kazanıyor, herkes hep musmutlu, hayat da tozpembe" gibi argümanlarla savunmak bana da yüzeysel, amiyane tabirle de "goygoy" geliyor.
  • dreamnesiac  (08.01.22 19:30:10) 
valla ben de biktim,
bizim sorunlarimiz var ama bunu cok dile getiren cevremdeki tipler, almanya'da falan sosyal yardim parasiyla gecinmeyi hayal ediyorlarmis gibi.

ya da bir doktorun burada durulmaz demesini anliyorum, hak veriyorum ama benim mal kuzenim almanya'ya gidecem ben de diyor, daha uyduruk özel üniversitesini bitirememis, kendine faydasi yok.
  • Coma  (08.01.22 19:31:10) 
etkilemiyor. gençliğin verdiği çiğlikle konuştuklarını düşünüyorum.

23-24 yaşlarında ben de ülkede her şeyin berbat olduğunu düşünüyordum. türkiye'de asla mutlu olunamaz havalarındaydım. ya siyah ya beyazdı her şey. rigid karakter de diyormuş buna psikiyatrlar, olumsuz manada tabii. yaşlandıkça o sivri köşeler yumuşuyor.

türkiye gayet sorunlu bir ülke ama güneşli bir güne uyanmak ülkelerin sınırlarından bağımsız güzel. ya da dediğiniz gibi bira eşliğinde maç keyfi. ufak tefek anların kıymetini bilmek de yaş almakla gelişebilen bir özellik galiba.
  • adse  (08.01.22 19:32:47 ~ 19:33:16) 
arkadaşlar bazılarınız beni yanlış anlıyorsunuz. kıyaslamayalım, iyisini istemeyelim demiyorum. inanın bu konuda en çok üzülen, bunu en çok kafasına takan insanlardan biri benimdir. sevgilim yabancıydı, en yakın arkadaşım yabancı, yani sürekli görüyorum bunları; üstelik türkiye'de de durumum iyi filan değil, belki mental olarak bundan en çok etkilenen gençlerden biriyimdir.

benim bahsettiğim şey bunun SÜREKLİ ön planda tutulması. oturup çay içerken bile konunun yabancı ülkeye gelmesi. benim anlamadığım kısım burası. la insan su içerken bile "isviçre dağlarından gelen suyu içiyor olabilirdik" der mi mesela? 7/24 buna maruz kalmak zorunda mıyız? ben bundan bahsediyorum. yoksa türkiye'de yaşayıp durumuna üzülmeyen gencin aklına şaşarım, orası ayrı mesele.
  • der meister  (08.01.22 19:35:45) 
Valla beni bunaltmiyor cunku haklilar. Hani mesele surekli bir kiyaslama meselesi degil sadece, ister istemez kafa ona gidebiliyor bazen.

'bi insan maç izlerken tribünde bira gördü diye konuyu nasıl ülkenin boktanlığına bağlayabilir '

Demissin mesela. Ben soyleyeyim, ulkede surekli olarak biraya/alkole zam geliyor. Bir kutu bira bile artik oldukca luks kategorisine girmis gibi. Hal boyle olunca yani neredeyse devamli alkole zam haberlerini duyunca ister istemez algida secicilik devreye girebiliyor bazen. Adam belki o kareye kadar mutlu mutlu maci izliyordu ancak o kareyi gordukten sonra istemsizce akli yine biraya, fiyatlara, vergilere, zamlara gidip en son o cumleyi kurar hale gelmistir.

Bir de o tur mesaji yazanlarin 7/24 sanki sikayetcilermis de hic zevk almiyorlarmis gibi yasadiklari sonucuna nasil vardin onu da anlamadim. Dedigim gibi adam da her seye ragmen oturup keyif almak icin maci izlemeye baslayip en son ister istemez o mesaji yazmis olabilir. Sirf o mesaji yazdi diye hemen sanki surekli ayni tutumu takiniyorlar gibi dusunmen yuzunden bence abartiyorsun.

Hatta sende de algida secicilik yine devreye girmis gibi. Sen de surekli olumsuz yorumlara odaklaniyor gibisin.
  • j r r tolkien hayrani  (08.01.22 19:36:04 ~ 19:37:14) 
kesinlikle aynı fikirdeyim.

gavur okulu diye tabir edilen liselerden birinden mezunum.
yani "bilmeyen"lerden değilim kesinlikle.
birçok arkadaşım ülke bu hale gelmeden eğitim için yurt dışında okudu, bazısı kaldı, bazısı döndü.

"türkiye bir mühendis kaybetti, abd bir pizza delivery guy kazandı" temalı şeyleri gördükçe içime fenalık geliyor artık.
gitmek isteyen elbette gider ama her giden de bilmem kaç bin dolar maaşla, x şirketinde iş bularak gitmiyor.
diğer yandan, herkes gidip x bir ülkede servis şoförü ya da delivery guy olmak istemeyebilir, bunun bilmemekle alakası yok.

esg biraz eğitimli, ekonomik olarak orta ama sosyal-kültürel anlamda orta-üst sınıfta olan insanların yurt dışına akademisyen olarak bile gitse göçmen olduğunu ve bunun da çok tercih edilesi bir şey olmadığını söylediğinde linç yemişti, ki kendisini bazen antipatik buluyorum ama bu konuda haklı bence de.

belki yaşım gereği bazı şeyleri daha sakin karşılıyor da olabilirim ama hayat boyu bir ülkede göçmen olarak yaşamak o kadar da "muhteşem" bir şey değil.

lüzumsuz bir karşılaştırma trendi ve "yurt dışına gitmek lazım abi yea" havası var.

çocuğunun adını bile yurt dışına yollamak üzere türkçe karakterli koymamak falan...
sanki dünya şimdiye kadar türk adı görmemiş, kimse yurt dışıyla veya yurt dışında iş yapmamış gibi.

hayatımızın sonuna kadar bu şekilde yaşayacağız ve buna mahkumuz diye düşünmek genelde bu dönemde doğmuş ve/veya büyümüş insanlarda var.

afganistan gibi aşırı örnekler dışında, elbet her dönem geçer, yerine yenisi gelir.
ki afganistan için bile bu bir dönem, elbet bazı şeyler onlar için bile değişecektir.

biraz da soğukkanlı olabilmek lazım.
bunların anlamı yok, bunlar kendileriyle birlikte insanları aşağı çekmekten başka bir işe yaramıyor.

haklılar mı, evet?
ben de araba istiyorum, alamıyorum.
ama bu ülkede her ekonomik kriz çıktığında yurt dışına gitmeye kalksak, benim bu üçüncü olacaktı mesela.
bu sene alamazsın, iki yıl sonra alırsın.
bu durumu düzeltmek için toplum olarak doğru seçimler yapmak, sağlam durup psikolojiyi çok yıpratmadan sabırlı olmak dışında yapılacak bir şey yok şu anda.
çünkü bu işlerin toparlandığı bir dönem de gelecek, o zaman ne olacak?
"yaşasın, canım ülkem!" mi olacak?
bugünden şikâyet etmek güzel de, biraz da yarını düşünerek konuşmak lazım bence.
yani ülke yönetimiyle ülkenin kendisini karıştırmamak gerekiyor.
  • blatta hiberna  (08.01.22 19:42:07 ~ 19:47:06) 
Haklı oldukları için onlara sonuna kadar katılıyorum. Sadece fakirlik de değil ülkenin sorunu. En kılcal damarına kadar kötülükle, insanların mutluluğuna karşı bi zihniyetle dolmuş durumda.

Ya en basiti, kaldırımda yürüyorsunuz biri gelip bıçaklayabilir. Ya da bir partinin gençlik kolları başkan yardımcısının arkadaşı size arabayla çarpar, ölürsünüz kendisi hiçbir sorun yaşamaz. Böyle boktan bir ülkede kim neden yaşamak istesin allah aşkına doğru değil mi bunlar?

Yurtdışına gitmemiş olmamın tek sebebi zaten haber falan izlemesem süper imkanlarımın olması ve şimdiki işimde kendimi geliştirme özgürlüğümün yüksek olması. Şimdi gitsem alacağım €60000 falan, seneye bir üst pozisyonda gidip çok daha fazla alırım diye bekliyorum.
  • aguen  (08.01.22 20:41:57) 
Psikokulturel olarak asiri ice donuk, kendi toplumunu dunyanin merkezinde gorme egiliminde bir toplum olarak, iyi veya kotu her seyin sadece Turkiye'de oldugu sanrisi var. Surekli soyle seyler okuyorum:
- Ev fiyatlari cok yuksek. Bir ev almak icin 10 yil kredi altina girmen gerekiyor. Turkiye iste ah...
- Yurtdisinda doktorlar hic kaba degil, bir tek bizim doktorlarimiz boyle.
- Ulkenin esnafi sahtekar. Duzgun black friday indirimi yok. Once fiyarlari arttirip sonra dusuruyorlar, aslinda indirim falan degil.
- [Bunu direkt kopyaladim] bizim ticaret kültüründe gerekirse çöpe atılır mal. ama son kullanma tarihinden önce sikseler indirim yapmayı düşünmezler.
- [bu da direkt alinti] arkadaslar turkiye'de cevreniz kadar adamsiniz malesef

Dedigim gibi cok ice donuklukten ve/veya dunyanin geri kalanina asina olmamaktan olsa gerek her seyin en iyisi (ornek: yemekler. yemek kulturu bir tek Turkiye'de var) ve en kotusu Turkiye'de. halbuki ne alakasi var, yukarida yazdigim her sey tum ulkelerde yasanan seyler, ki bazilarinda Turkiye dunya ortalamasindan iyi bile olabilir. Yukaridaki cevaplarin bazilarinda da gene ahlaksizlik, sahtekarlik, yozlasmislik sanki bir tek turkiyedeymis gibi konusulmus.
  • hot potato  (08.01.22 20:59:07 ~ 21:02:12) 
bunaltıyor da kendim gidemediğim için ve gitmek için daha çok çaba harcamam gerektiğini hatırlattığı için bunaltıyor. bir de sosyal medyada şöyle bir durum var, olumlu şeyler daha az yazılıyor bence. insanlar çevresindekilere sürekli şikayet edemeyeceğinden sosyal medyada yazıp rahatlıyorlar. benim hesabım öyle günlük hayatta sürekli bunu konuşmadığım halde. kısaca, onlar da haklı sen de haklısın.


  • curious mind  (08.01.22 21:18:55) 
Bunaltıyor. Genelde bunları yazanlar Z kuşağı. Her şeyi kendilerinin bildiklerini sanıyorlar. Bilgiye tamamen kapalılar. En çok da doktorların yurtdışı muhabbetinden bıktım diyebilirim. Sanki dünyada ülke kalmadı da Almanya Türkiye'den gelmek isteyen bütün doktorları alacak. Başka Avrupa ülkelerinden tut Çin ve Hindistan'a kadar herkes en iyiyi istiyor.

Bir de gidebilen kişi zaten gider. Konuşmuş olmak için konuştuklarından bunaltıyorlar açıkçası.
  • garylineker  (08.01.22 22:31:52) 
bunaltıyor. ek olarak ''x ülkesi yeni bir su ürünleri mühendisi kazandı'' muhabbeti de çok bunaltıyor.

15 sene kadar önce bir arkadaş grubuyla birlikte yurtdışına taşındık, aramızdan ara sıra türkiye'ye geri dönenler oldu ama memnun olmalarına rağmen resmen peer pressure yüzünden yurtdışına geri döndüler.''yurtdışından taşındım'' dediğinde bahsettiğin ülkeye 2 gün kahve içmeye gelmiş insanlar sana hayatının hatasını yapmışsın gibi davranıyorlar çünkü.

ve bu yorumlar insanları kötü etkiliyor, sadece türkiye'de yaşadıkları için mesleklerinde asla başarılı olamayacağını düşünen insanlar görüyorum. aynı şey herhangi bir uğraş, hobi, hayata dair bir hedef için geçerli.

son olarak bu tarz siyah-beyaz ayrım yapan insanların kafasında yurtdışı neresi onu da anlayamıyorum. sydney ve cagliari'deki hayatı aynı görecek kadar yüzeysel bakmak maalesef bu şehirlerden de zevk alamamakla sonuçlanır diye düşünüyorum.
  • william morris  (08.01.22 23:29:12) 
Kesinlikle katılıyorum ben aşırı sıkıldım ve böyle düşündüğüm için kendimi tuhaf hissediyordum. Ancak burada aynı fikirde olanları görünce bir nebze rahatladım.

Genelde her konuyu yurtdışına bağlayan kişilerin yurtdışında uzun süreli hiç yaşamamış insanlar olduğunu farkettim. Yurtdışında ekonomik refah, düşünce özgürlüğü vs muhakkak daha fazla. Yurtdışında yaşamak kötü demeyeceğim gurbetçiler gibi. Ancak uzun süreli yaşamayan insanlar home sick olmanın, başka bir ülkede ne kadar oralı gibi olursan ol yabancı olmanın ne demek olduğunu tatmamışlar. Bu yüzdendir ki gözlerinde çok büyütüyorlar.

Bir de sürekli Avrupa'dan bahsedip kendini o standarda çekememiş insanlar var ki benim en ciddiye alamadığım kesim. Tribünde bira içmek istiyor fakat çöpünü muhtemelen yere atacak. Turist olarak gittiği yerde bile kendini belli ediyor ancak yurtdışında yaşamak istiyor. Önce burada faydalı olamamış ki yurtdışında olsun.
  • mysticriver  (08.01.22 23:58:56) 
bazısının sıkıntıları var. konusu bile açılmadan, sana öfkelenerek, zaten ülkeden gideceğim diyenler var muayenehanede.

bazısı çoluk çocuk

ateşi ilk yakanlar da gazeteci/siyasetçi yanında çalışan çömezler heralde.
nihayetinde 3 kenar internet gazetesi aynı konuyu manşete çekti mi, o konu gündem de yer ediyor. bu yol su yemek olarak geri dönüyor muhakkak.
  • comp  (09.01.22 00:05:55 ~ 04.02.22 22:01:16) 
dostum kesinlikle haklısın, bence bunun sebebi şu: eskiden insanlar yurtdışına çok daha kolay gidebiliyordu. yurtdışına öğrenci olarak, turist olarak vs gitmek çok daha kolaydı. giden insanlar, orada da insanların bir takım sıkıntılar çektiğini, oranın da kendine göre zorlukları olduğunu görüyor, tecrübe ediyordu, dolayısıyla evet burası zor ama orası da beni altın kaşıkla beklemiyor, orada da farklı bir zorluk var şeklinde bir tecrübe ediniyordu. şu anda insanlar gidemiyor, turist olarak bile tecrübe edemiyorlar. instagram'dan, youtube'dan edinilmiş bir yurtdışı tecrübesi var, içerik üreticileri de, paylaşım yapanlar da takipçi kasmak için her şeyin inanılmaz güzel olduğu bir hayali satıyor. yurtdışının zorlukları, kötü yanlarını gösteren bir video, genel narrative'a aykırı olduğu için izlenmiyor bile, arada kaybolup gidiyor. bir de yurtdışını gidip de bu ülkeden nefret eden insanlardan öğreniyorlar, ya adam gitmiş, burayla derdi bitmiyor. sal abi şu ülkeyi. evet burası bok gibi bir yer, sen de müthiş bir hayat yaşıyorsun. allah daha iyi etsin de sal kardeş şurayı.

tabii ki kıyaslanacak, tabii ki daha iyisi istenecek. tabii ki ülke olarak geliştirmek zorunda olduğumuz çok şey var. ama şu kuru kuruya "gidicem lan ben de gidecem, aslında siktir olup gitmek lazım abi" muhabbetinden ben de sıkıldım. burada akademisyen olacağıma orada dönerci olurum. ol kardeşim. ya ol ya da muhabbetini etme artık, yeter bıktık yani. bunlar kişisel tercihler, ülkem için giden tecrübe kazanan da iyi, gitmeyen kalan da iyi. ama bu kadar çok anlam yüklemek gerçekten bıktırdı.

bak mesela bir örnek vereyim; arkadaşlarla konuşuyoruz abi senin araba burada 500 bin tl orada 20 bin euro. evet kardeşim doğru. burada 3 sene kredi ödüyorsun aracının değeri döviz bazında bile benzer rakamlarda kalabiliyor. almanya'da 20 bin euroluk araç 3 sene sonra 5 bin euroya düşüyor. bu aracı sürmek için yılda 5 bin euro çöpe atar mısın? cevap, aa öyle miymiş. e işte diyorum ya, kolay olana inanmak dışında bir olayımız yok tc millleti olarak.

almanyaya göç etmeyi hayal ediyor adam. tamam çok güzel. yahu iki kelime almanca öğrenmemiş. lan internetten aç okursun, iki adım atarsın hayalin için di mi. yok abi. hasbelkader giderse de yerel halktan bağımsız bi getto kurmaya çalışıyor kendince. gittiğinde bile gittiği ülkeden izole kalmayı başabilen bir milletten ne bekliyorsun?

neyse yani insanlar özetle mutsuz. mutsuz olmakta haklı sebepleri var. bu sebeplerin bir kısmı ülke ve ülkenin yönetimiyle alakalı bu da %100 doğru. ancak bir kısmı da kişinin kendisiyle alakalı. insanların çoğu da suçu karşı tarafa atıp kendileri bir şeyleri iyiye götürmek için bir çaba göstermiyor. 20 ülkeden fazla gezmişimdir, mesela ben sokakta rastgele biri tarafından bıçaklanabileceğimi gerçekten kafaya taksam, anında psikoloğa giderim. bunun burası ile alakası yok, kendinde bir psikolojik problem var bunu çözmen lazım. ya da maddi olanaklar evet kısıtlı, daha çok kazanmak için ne yapabilirim? yabancı dilin var mı? yaptığın işin önü açık mı? kariyerin daha nereye gidebilir? bunları konuşmaktansa abi dönerci olacaksın var ya mustang'e bineceksin geyiği yapmak daha kolay oluyor, acı ama gerçek.
  • roket adam  (09.01.22 00:09:49 ~ 00:17:07) 
Bu sinir bozucu olsa da normal bir davranış. Bugün 20'li hatta 30'lu yaşlarında olan insanlar kendilerinden önceki jenerasyonlardan farklılar. Türkiye'nin 2000'ler öncesi yaşadıkları ekonomik ve siyasi çalkantılarda, o dönemin gençleri şimdiki kadar imkana sahip değildiler, dertlerini çekerken Almanya'da, Amerika'da vb. nasıl hayatlar yaşandığını, akranlarının nasıl fırsatlara sahip olduğunu an be an görme imkanları yoktu.

Bugün ise haberlerle, sosyal medyayla, arkadaşları vasıtasıyla vb. dünyadan haberdar olmayan 35 yaş altı kimse kalmadı. Üstelik bu insanların tamamı 10-15 yıllık ekonomik büyüme dönemini, görece stabil döviz kuru zamanlarını yaşamış; bu sayede belki sosyal seviye atlamış, kariyer yapmış, yurtdışı görmüş hiçbiri olmasa yine evinde, cebinde interneti olan insanlar. Bir ekonomik ya da siyasi kriz yaşandığında kendi bilgileri dahilinde yurtdışındaki insanlara bakmaları, onlara öykünmeleri normal. Burada tabi ki bazı çıkarımlar çok yüzeysel ve "Yurtdışı" hiçbir sorunu olmayan, her şeyin mükemmel olduğu adeta mitolojik bir noktaya da çıkartılıyor ama insanların "Demek ki kaderimiz bu" demektense "Ulan millet ne güzel yaşıyor, bizim neyimiz eksik" demesi daha iyi, belki hemen olmasa da orta-uzun vadede bir şeyleri değiştirir.

Tabi diğer bir etken de insanların yorgunluğu. Bugün sokak röportajlarına bakarsanız 8 yaşında çocuklar bile dolar kurundan, faiz oranından falan bahsediyor. Bu gündem çok yorucu ve insanların olmayan umutlarını daha da tüketiyor. Bu noktada insanlara suç bulamıyorum çünkü bu yönetimsel bir tercih. Bugün güdülen siyaset partilerin kitlelerinin politize olması üzerine. İktidar istiyor ki tüm seçmen kitlesi konsolide olsun, her an her politikasını savunsun. Ha keza muhalefet de insanların tepkilerinin canlı kalmasını istiyor... Bu durumda her konunun siyasete çıkması, o tartışmaların da bir noktada "Ulan yurtdışına bak adamların kafası ne kadar rahat" seviyesine gelmesi bence normal. Ülke sadece ekonomik ve siyasi değil, mental açıdan da zor zamanlardan geçiyor.
  • salihdt  (09.01.22 02:11:17) 
Ben de gitmeyi düşünüyorum ama başka çarem olmadığı için. Yazılımcı olmuş olsam, doktor olmuş olsam gitmeyi düşünmezdim. Uzman doktorun maaşına yakın bir para kazanabilmem mümkün değil mesela.

Dil bilmeyip falan gideceğim diyen tipler de var. Bunlarla muhabbet insanın modunu düşürüyor açıkçası. Evlenmiş, çocuk yapmış buna rağmen kafasında gitme hayalleri falan. Yapılmaz değil yapılır ama çok zor iş gerçekten.

Anadolu'da okumuş hiçbir dersi ingilizce almamış bir doktorun gittiği ülkenin dilini ana dili gibi konuşabilmesi lazım. Ayrıca gidilecek ülkede en azından bir diploma almış olmak çok önemli. Bu işleri araştırmış biri olarak söylüyorum bunları.
  • antropolog  (09.01.22 03:57:50) 
Ben de imkanım neye el veriyorsa onunla iyi hissetmeye çalışırım hep ama sorun şurada imkanlar günden güne daralıyor, kendimizi birazcık iyi hissetmek için yapacağımız şeyler yine ülkenin durumu kaynaklı bir yerlere tosluyor.

Ben kendi adıma yurtdışında hiç yaşamadım, 1-2 haftalık tatiller dışında herhangi bir ülkeyi tecrübe etme şansım olmadı ama ben de ister istemez şöyle bir kıyaslama yapıyorum, 10 sene önce 20 sene önce son derece rahat yapabildiğim şeylere bugün ulaşamıyorum, sadece maddi anlamda da değil, zihniyet değişti, çevre değişti ve günden güne kendimi bu yeni insanların bulunduğu yere ait hissetmez oldum, sürekli bu durumla yüzleşmemek için hayatımı daraltmak durumunda kaldım, bu tutumun da bir maliyeti oluyor ve insan bunalıyor, bunalınca da içinden atmak istiyosun.

O nedenle bu tarz yazılara denk geldiğimde çok da bunalmıyorum ve anlıyorum yazan kişinin duygularını, zaman zaman olumsuzluk duymaktan sıkılsam da, ortada hiç sorun yokmuş gibi yaşayanlar, bir nevi mış gibi yapanlar beni daha çok bunaltıyor, ha gerçekten aşmış olanlara bir dediğim yok onlara ancak imrenirim ama ‘hep olumlu olmalıyız’ durumu da beni boğuyor.
  •   (09.01.22 06:36:07) 
Yani insanlar tükendiği ve inanılmaz mutsuz olduğu için anlayışla karşılıyorum, ama kendimi uzak tutmaya da çalışıyorum bu sohbetlerden.
Beni daha çok sinir eden şey bilmedikleri konularda yurtdışı guzellemeleri yapmaları insanların. “Ya zaten avrupada herkes X” “devlet Y yapıyor” falan gibi olmayan artık nerden de duyuldugu belli olmayan garip idealler yaratıyorlar. Bu memleketlerde taciz, tecavüz, ırkçılık, dolandırıcılık, suç, saçma politikacılar, cinsiyetçilik yokmuş gibi. Ha bizdekinden iyidir kötüdür bakın bununla ilgili bir şey demiyorum. Kastettiğim buraların masalsı harikalar diyarı olarak yansıtılması. Yani Amerikadan guzellikler diyarı diye bahseden birine “hmm, tabii orda da ırkçılık var” falan deseniz “ya bırakıcaksın ırkçılığı” diyorlar mesela. E bu nasıl bir arguman? Ne demek ki bu?

Konuyu değiştirmek gibi olmasın ama ben bu spektrumun diğer ucundayım. İki sene kadar önce Turkiyeden tasındım. Ustumdeki tek baskı “hayatın tadını cıkarma” konusunda. Herkes surekli “sen neyse ki kurtardın kendini” diyorlar, hep bir refah ve mutluluk baskısı. Türkiyedeki insanlarla olan iletisim dönüp dolaşıp “bizi de aldırsana ehuıehueh” şakalarına geliyor. “Bizim çocuk da biraz buyusun yanına gonderelim” gibi garip soylemler. Erkek arkadasım da bazen “beni de kurtar burdan ya” falan diyor yarı ciddi. Yahu evlenmeden oturma izni olmuyor yaşadıgım ülkede, insanların karısına kocasına bile vize çıkmadı iki senedir, e hadi getirdim buraya ne iş yapılacak? Vs derken birden kendinizi sırf yurtdışına gittiğiniz için hazır değilken evlenip çok da tanımadığınız iki çocuğun sorumluluğunu alma ihtimalini düşünürken buluyorsunuz. Olacak iş değil de, bahsettiğiniz sohbetin diğer yönünü anlatmak için soyledim. Kimse de fikrimi sormamıştı gerçi, sorry.
  • sopiro  (09.01.22 07:06:11) 
[]

basit ingilizce sorusu - gözden kaçırdığımız bir şey mi var?

merhaba,

erkek kardeşim lise son sınıf öğrencisi. deneme sınavında karşılarına altta yazacağım soru çıkmış, hocaları cevabın "anybody" olduğu konusunda ısrarcıymış. ben yabancı dil mezunuyum, yıllardır aktif olarak da kullanırım ingilizceyi; dolayısıyla hiçbir şekilde kafamda oturtamıyorum ama diğer yandan bu işi meslek olarak yapan birinin bu soruya "anybody" demesi de acaba gözden kaçırdığım bir nokta mı var diye düşündürdü. çocuklar daha sonra diğer hocalarına sormuşlar, o da "nobody" demiş.

soru şu,

You can trust me with your secret, i will share it with...........

a) anybody
b) nobody

***

bebeler isyan ettiler, bana danıştılar. bence bu sorunun cevabı açık ve net biçimde nobody. anybody olamaz, olursa "kafama göre istediğimle paylaşırım" anlamı çıkmaz mı? ama işte hocalardan biri de bu kadar emin olunca (ki kardeşim kendisini çok sever, iyi bir öğretmen olduğunu düşünür) kafam karıştı.

o yüzden size soruyorum, burada herhangi bir evrende doğru cevabın anybody olması mümkün mü?

 
Kesinlikle haklısınız. Won't olsaydı anybody olabilirdi ama bu haliyle nobody olmalı bence de.


  • art pepper  (07.01.22 14:29:07) 
ya hoca gerizekalı ya da kardeşin yanlış anlamış.

art +1
  • jelly bear  (07.01.22 14:37:50) 
Bence hoca "yaa bu ikisini hep karıştırırım" durumu yaşayıp anlamlarını karıştırmış. Haklısınız.

Nobody olmalı.
  • akhenaten  (07.01.22 14:40:42) 
art pepper'ın dediği gibi. "won't" olsaydı, anybody olacaktı.

bu halde, nobody olacak. tereddüt yok.
  • kaptankedi  (07.01.22 14:48:41) 
Okul hangi okul bilmiyorum ama "hoca yanlış bilmez ya" kafasına girmeyin hiç, her meslekte bu böyle :)

Ortalık bilgisiz "profesyonel"lerle dolu. Kesinlikle nobody cevap.
  • savidan  (07.01.22 14:51:39) 
Yalnız şöyle bir şey var. Can't olursa anybody olabilir. Belki öğretmen can't yazdığını düşünüyordur ama can yazmıştır. Çocuklar deftere can diye yazmıştır. Böyle bir ihtimal de var.


  • dissendium  (07.01.22 15:37:29) 
deftere yazmalık bir şey yok, deneme sınavı bu.


  • der meister  (07.01.22 15:47:54) 
Bu şekliyle net nobody. İngilizce öğretmenlerini çok iyi bilen biri olarak (ELT mezunuyum) o öğretmenlerin çoğu İngilizce bilmiyor.


  • hadi ya la  (07.01.22 16:41:44) 
[]

istanbul veya tercihen ankara'da orijinal vizon kürk

bulunabilecek, güvenilir, orijinal kürk satan yer(ler) biliyor musunuz acaba? çok yabancı olduğum bir konu, belki büyük mağazalarda direkt satılıyordur zaten ama daha ziyade böyle çok bilinmeyen, daha uygun fiyatlı ürün arayışındayız diyeyim. önerebileceğiniz bir mağaza/pazar/semt vs. var mı bu işler için?

(soruyu başkası için soruyorum, benim heç işim olmaz, tasvip ettiğim bir şey de değil zaten)


 
cadddede göztepe-erenköy arasında iki farklı kürkçü var.
laleli geliyor aklıma, oradaki mağazalar piyasayı yönetiyor ama uygun fiyatlı olmaz genelde.
ikinci el pazarları gezmelisiniz, feriköy veya fikirtepe cuma pazarı gibi.
bir de güvenirseniz dolap gibi uygulamalar en mantıklısı.
  • rewlack  (04.01.22 18:30:17) 
[]

gravy sosu sütle yapsam çok mu kötü olur?

un kullanmak istemiyorum. tadının süper olmasına gerek yok, patates püresi ve tavuğun yanına yapıyorum, yani yenebilir bir şey olsa da olur kimsenin karşısına "bakın beyler bu gravy'dir" diye koymayacağım. tereyağı, soğan ve sütle tavada pişirince kıvam olarak belki fena olmaz diye düşündüm. güzel olur mu ki, deneyen var mı?




 
tadı fena olmaz fakat çok sulu çorba gibi bir sos olur, o yüzden çok az miktarda yapıp belki ince bir sos olarak kullanılır


  • freebird5406_2  (03.01.22 13:43:22) 
çektiremezsin bence. nişasta ile koyulaştırabilirsin diye düşünüyorum.


  • glamdr1ng  (03.01.22 13:43:27) 
Koyulaştıracak birşey lazım. Şurada birkaç değişik yöntem var : youtu.be


  • inheritance  (03.01.22 13:44:28) 
neden güzel olan her şeyin içine karbonhidrat koymak zorundayız, ben cimer'e şikayette bulunmayı düşünüyorum artık yeter


  • der meister  (03.01.22 14:04:34) 
@der meister

Karbonhidrat yerine yağ koyarım dersen süt yerine bir küçük kutu krema kullanabilirsin daha yoğun bir sos elde edersin
encrypted-tbn0.gstatic.com
  • freebird5406_2  (03.01.22 14:08:02 ~ 14:09:29) 
süt ve patates püresi de safi karbonhidrat ona bakarsan :D


  • glamdr1ng  (03.01.22 14:15:35) 
patates yedikten sonra sosu koyulaştırmak için bir kaşık un kullanmakta sakınca yok ki.
jelatin kullanabilirsin.
ya da en azından krema sütten daha iyi olur.
  • blatta hiberna  (03.01.22 14:25:32) 
@glamdr1ng, orası öyle tabii de biri sebze diğeri hayvansal ürün en azından, hem çok sık tükettiğim şeyler değil. gravy sosu etli yemekler için hep kullanabilirim diye düşünüyordum, hep kullandığım bir şeye un eklemek istemiyorum. bu sefer almayı unuttum ama bundan sonra azıcık krema ekleyerek yaparım sanırım. çünkü karbonhidrat miktarını düşük tutmaya çalışıyorum, yağdan yana çekincem yok.

ama madem patates yedikten sonra bir kaşık undan bir şey olmaz diyorsunuz koyayım gitsin ya sürekli yapmayız biz de sosu n'apalım, her allahın günü dürüm pizza yerken ölmedik de şimdi bir kaşık undan mı devrileceğiz peh
  • der meister  (03.01.22 14:41:37 ~ 14:45:20) 
sıkı keto falan yaparken bile tencereye koyulan 1-2 kaşık un (ama daha fazla değil) her gün yemedikten sonra pek etkilemez, merak etme.


  • blatta hiberna  (03.01.22 14:53:54) 
[]

konyaspor stadında tribün/koltuk seçimi

merhaba,

bugün beşiktaş maçına gitme ihtimalim var. şehir dışından geleceğim olursa, konya'yla bağım yok, futbol turistiyim. amacım futbolu izlemek en başta. tezahüratlara seve seve katılırım çünkü beşiktaş'ı sevmem (hehe) ama önceliğim görüşün güzel olduğu, sahaya odaklanabileceğim bir yer. yani "bizim için x'e de koy"dan başka tezahürat bilmeyen, kendi maçı izlemediği gibi çevredekileri de darlayıp dahil etmeye çalışan çakal çukal tayfadan ziyade kendi halinde vatandaşların olduğu bir yerden almak istiyorum bileti.

bunun için doğu alt uygun mudur acaba? değilse başka nereyi önerebilirsiniz? doğu-batı tribünlerinden birisi olursa çok daha güzel olur çünkü kale arkasını pek sevmiyorum.

 
Hocam şimdi;

Maç boyu bağıracak olan çakal çukal gırtlak tayfanın büyük çoğunluğu doğu üstte olacak. Yine de grubun içine girmem, yan taraflarda dururum dersen, ayakta durmak ve rakip takım sempatisi göstermemek kaydıyla sıkıntısız izlersin diye düşünüyorum.

Doğu altta ise, yaş ortalaması biraz daha yüksek ve daha az ateşli olsa da yine fanatik taraftar olur. Yoğun bir gruplaşma olmaz ama herkes ayakta olursa ayakta izleme ve karşılıklı tezahüratlar olduğunda eşlik edilmesi ihtimalleri az değildir. Üst tarafa göre daha karma bir profili vardır. Gol olunca yanındaki tanımadığın adama sarılabilir, gaza gelme durumuna göre omuz omuza maçı takip edebilirsin.

Batı tarafta da-özellikle alt- genelde çocuklu aile olan, oturmak isteyen, futbol seyircisi denebilecek sakin kesim vardır. Hatta zaman zaman rakip takım sempatisi gösterenler için tercih sebebidir. Alt bloğun koltukları stadın geri kalanından daha konforludur dolayısıyla fiyatları da öyledir.

Batı üstün pek bir numarası yok. Protokol ve basından geriye kalan yan blokların fazla seyir zevki olduğu söylenemez, stadın genelde en az alınan yeridir.

Görüş kısmına gelince, kale arkaları hariç çoğu yerden güzel maç izlersin. Üst bloklardan oyuncular/saha daha uzak görünecektir doğal olarak. Bana soracak olursan şahsi favorim: alt C, E blokların en üst kısımları.

Ne kadar tribün içinde olmak istediğine ya da sakince oturmak istediğine göre doğu/batı alt seçimi yapabilirsin. Maça girmeden atkımı alır Konya atınca sallarım, 42. dakika şovuna eşlik ederim, arada hakeme bağırıp söverim dersen doğu; bacak bacak üstüne atıp adeta bir scout edasıyla oyun izlerim dersen batı iyidir.

Yalnız sıkı giyin, o saatte stat buz gibi olur. Gerçi Ankara'dan alışkınsındır. Maçtan önce bamya çorbası içmeyi ve etliekmek yemeyi unutma.

Son olarak da Konyaspor atınca benim yerime de sevin be... Şehir dışındayım, takım gözümde tütüyor.

Başka sorun olursa da yazabilirsin.
  • 038576  (27.12.21 12:45:01) 
hocam çok teşekkür ederim ayrıntılı cevabın için. zaman kısıtından dolayı maalesef becerebilirsek ancak maça yetişebiliriz gibi duruyor. aslında soruyu sormamın sebebi de biraz oydu... şöyle ki ev arkadaşımla iş çıkışında gitmeyi planlıyoruz. adam buradan üç saat, iki saat maç, sonrasında üç saat daha araç kullanıp yarın sabah işe gidecek. onun rahat edip fazla yorulmadan maçtan keyif alabileceği bir yere bakmamın sebebi o. yoksa ben özellikle sevmediğim bir takım değilse (ki öyle olsa maçına gitmem zaten) tribünlere katılmayı, tezahürat yapmayı, ortama ayak uydurup çıldırmayı çok severim çünkü maalesef gençlerbirliği taraftarı olarak kendi evimde onu yapma şansım pek olmuyor.

gidebilirsek ve öncesinde vaktimiz olursa atkımı da alırım, destek de veririm büyük keyifle, tekrar teşekkürler ve şimdiden başarılar akşam için :)
  • der meister  (27.12.21 14:38:16) 
[]

muhtemel dolandırıcılık - ne yapmam gerekiyor şu durumda?

merhaba,

enpara kartım kırıldığı için yenisini istemiştim. bu sabah ulaştı elime. şifresi eskisiyle aynı diye mesaj gelince işlerim de olduğu için karta hiç dokunmadım, herhangi bir işlem yapmadım.

az önce cep telefonuma "az önce encard'ınız ile PAYCELL üzerinden yapmaya çalıştığınız işlem, internetten aylık alışveriş limitinizi aştığı için gerçekleştiremedi" diye bir mesaj geldi. 1000 liraymış limit, yani birileri bundan fazlasını çekmeye çalışmış.

hemen kartı internet işlemlerine kapattım. sonra turkcell hesabıma girdim. ben normalde paycell diye bir şey kullanmıyorum. paket yüklerken rahatlık olsun diye bazı kartları kaydetmiştim. bir baktım ki onlar "paycell kartlarım" diye bir sekmede görünüyor. onların da hepsini sildim.

beni çarpmaya çalışan kişi(ler) nasıl bir yöntem uygulamaya çalışmış? sorun enpara'dan mı kaynaklanıyor turkcell'den mi? hangisini aramam, nereyi bilgilendirmem daha mantıklı olur şu an?

bana ait iki karttan bir kuruş eksilmemiş ama turkcell'de annemin ve babamın kartı da kayıtlıydı, onlara şu an ulaşamıyorum, zaten asıl sıkıntı onlardan çalınırsa olur çünkü onların kartlarının limiti yüksek.

şu yaşıma kadar hiç dolandırılmadım, mesajı görünce başımdan aşağı kaynar sular döküldü, bu mevzu 10 gün sonra filan başıma gelmiş olsa cart diye bütün sigorta primi maaş vs. hepsini çekip alacaktı demek ki adamlar.

bu nedir allah aşkına, ne oldu şimdi?

 
henüz herhangi bir şey yapmadım. sadece anneme ve babama sordum. onlardan da herhangi bir transfer gerçeklemmeiş. yani para yerli yerinde duruyor, hesaplardan hiçbir şey alınmamış. yine de bankaya herhangi bir bildirimde bulunmalı mıyım bu durumda? daha önce hiç başıma gelmemişti çünkü, bayağı panik yaptım açıkçası.


  • der meister  (25.12.21 23:40:56) 
bankayla görüştüm. cep telefonu için paketin aylık yenileme vakti gelmiş ama aylık limitim aşıldığı için 70 lirayı çekememiş turkcell... mesele buymuş.

ibret-i alem olsun diye silmiyorum duyuruyu. öfff.

yalnız fakirliğe bakın, şu ana kadar bir ayda 1000 lira harcamamışım internet üzerinden hiç. o yüzden senelerdir ilk kez böyle mesaj alınca dolandırıldım sandım djkfjdjfdk
  • der meister  (25.12.21 23:52:07 ~ 23:53:06) 
Marka itibarını zedelemedek gibi olmasın ama paycell in sanki bu kaydedilen kartlarda dolandırıcılığa açık kapı bırakmak gibi bir zaafı vardı.


  • allah yazdiysa bozsun  (26.12.21 11:37:24) 
Abi geçmiş olsun :D

Valla ben bu X platformuna kart kaydetme olayını çok sakat bulduğum için hiç bir yere kaydetmiyorum. Yani kart bilgilerine ulaşamazlar ama X hesabını hack'leyip oradan harcama yapabilirler çok rahat.
  • plutongezegendegilmi  (26.12.21 11:46:48) 
Kart bilgilerini bir yere kaydetme ayrica sanal kart kullan.
Bosuna risk aliyorsun.

Birinin dolandirmasini gectim kaydettigin firma paketin bitti deyip cat cat dakika satar durduramazsin.
  • divit  (26.12.21 12:18:31) 
çok geçmiş olsun, sonu iyi bitmiş yine de sevindim.


  • sipsiyah  (26.12.21 12:24:32) 
[]

the office'teki ekstra bölümler? (spoiler yok)

dizinin tamamını torrentten indirmiştim. üçüncü sezona kadar sorun yoktu, sıra sıra bölümler vardı işte video dosyası olarak. ama üçüncü sezondan itibaren klasik 23 bölüme ek olarak şunlar var,

üçüncü sezon klasöründe,

s03x01 kevin's loan

dördüncü sezon klasöründe,

s04x01 the outburst
s04x02 blackmail

***

takip eden sezonlarda da tüm bölümlere ek olarak böyle 1-2 dosya daha var. bunlar nedir? hangi sıralamayla izlemek lazım? nette aratıyorum ama webisode filan diyor, ne olduğuna dair hiçbir fikrim yok. n'apalım bu parçaları?

sıra sıra gitse neyse diyeceğim ama öyle de değil, hiçbir şey anlamadım.

edit: haydaa bölüm dedik de 8 dakika ulan bunlar, kafamız karışsın diye koymuşlar sırf peh.

 
muhtemelen Web sitelerini canlandırmak için çektikleri, tüm karakterlerin olmadığı küçük parçalar. Ana hikayeden bağımsız o yüzden istediğin zaman izle, istersen tamamı bitince izle. Behzat ç. Nin de vardı böyle cep dizi diye.


  • orhan tv  (20.12.21 06:25:03) 
zamanında başka yönetmenler tarafından webisode lar çekilmişti. onlar.
mesela the office:the Accountants diye 10 adet 1 dk.lık serileri var.

bir de kesilmiş sahnelerin eklendiği extended versiyonların olduğu bölümlerler var.
  • renegade  (21.12.21 00:10:33) 
[]

hoi oynamak istiyorum ama çok karışık geliyor, benzer oyun var mı?

organize işler'deki mükremin gibi hissediyorum. "ben günde bir saat golf oynuyorum, çok mu? yeni başladım. daha iyi değilim yani, geliştiriyorum kendimi. belli bir zümreye ait diyorlar, hayır golf sevgisi herkese açık, ama oynayamıyorum, benim vaktim az" hah bunu hoi'ye uyarlayın... vaktim olsa beynim yetmiyor zaten. aşırı karışık geliyor.

bunu kolaylaştıracak, aptala anlatır gibi anlatan rehber vs yok mudur? ingilizce olabilir, fark etmez. veya çok daha temel, basit, alternatif bir oyun? mesela artık football manager'ı da kafam kaldırmadığı için online soccer manager diye salak bi şey oynuyorum, 5-2-3 gibi taktiklerle maç kazanabildiğin, tam boş iş ama sonuçta mental olarak işte o takım kurdum, şu oyuncuyu şurada oynattım, maçı kazandım vs. tatminini sağlıyor.

ben de istiyorum ki "salazar'ın babaannesi kaşar" diye basın açıklaması yapıp portekiz'e dalayım, "yazın güzel olur oralar" deyip yunan adalarını işgal edeyim, neblim rusya'nın şu anki sınırlarıyla başlayıp polonya'ya kadar fethedeyim vs...

böyle bir oyun yok mudur? hem diplomasi, hem askeri yönü olan? gerçek harita veya senaryoyla, mümkünse 10 yılda bitmeyen türden oynayabileceğimiz bir şey?

 
(bkz: Knights of Honor)

Müzikleri de şahane.
  • plutongezegendegilmi  (21.11.21 00:10:45) 
Eu4


  • ovungec zeus  (21.11.21 00:33:29) 
Hayatımda sadece 2 tane sıra tabanlı oyunu adamakıllı oturup oynadım. Birisi HOI 2 idi, diğeri de Medieval 2 TW idi. HOI 2'de beni delirtip oyunu bırakmama sebep olan Ruslar, TW'de ise Papalık ve onun saçma sapan kuralları ve istekleriydi. Bunların zaten esas özelliği karmaşık ve zor olmaları. Yani hangisine gidersen git yine zorlanacaksın. 2 tane oyunla da genelleme yapıyorum :D

Benim insanların binlerce saatini gömdüğünü bildiğim belli başlı iki oyun var: Europe Universalis 4 ve Civilization 5. Belki onlara bakabilirsin. Binlerce saatini gömen bu kadar insanı bu oyunlara çeken bir şey vardır elbet :D
  • İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi  (21.11.21 01:04:34) 
[]

abilerim ablalarım, bu depresyon geçiyor mu? (27 yaş)

şu sıralar hayatımın baştan aşağı değiştiğini hissediyorum.

eşeklik sebepli okulu henüz bitiremedim. bitirsem de bir bok olacağımdan değil ama diplomam olsun, onca sene emek verdim diye okuyorum. hayatta kalacak kadar kazanıyorum ufak tefek işlerle, yani öğrenci için fena değil işte, ötesine geçmez.

bütün arkadaşlarım, hatta eski kız arkadaşım filan bile hep kaçtı gitti. kimi başka yere taşındı, kimi iş buldu, kimi evlenip üstüne çocuk yaptı vs...

burada yaşadığım duygu aslında "millet hayatını yoluna soktu ben kaldım" değil; muhtemelen onların başı benimkinden daha fazla ağrıyor. sorun o değil. ben zaten şu an imkanım olsa bile evlenmem, çocuk istemem.

benim hissettiğim daha ziyade yalnızlık. sosyal anlamda aynı noktada buluşabileceğim KİMSE yok gibi hissediyorum. bir tarafıma bakıyorum gençliğinin başında, hayalleri olan sınıf arkadaşlarım. diğer tarafıma bakıyorum iş-güç edinmiş, gününün 10-11 saati sorumlulukla geçen insanlar.

ben tam ortadayım. ne genç gibi yaşayacak enerjim/imkânım var ne de "tam zamanlı yetişkin" olacak durumum. insanlarla tanışsam bile artık sıkıldığımı fark ettim, ortak paydada buluşamıyoruz çünkü; birisi ev kredisinden bahsediyor, diğeri hayalinden... bende hiçbiri yok bunların. kendimce bi şeylerden söz açsam bu sefer onlar sıkılıyor, çünkü benim gibi bir gebeşin haytalıklarını dinlemek de onlara fazla boş ve anlamsız geliyor.

karşı cinsi filan tamamen geçiyorum... hiçbir zaman "abi kadınlar paraya bakıyor" adamı olmadım; en güzel ilişkilerimi fakir ve obezken yaşadım çünkü ama sanırım o da belli bi yaşa kadarmış ya, hani 23 yaşında tolere ediyorlar ama 27'de olmuyor anladığım kadarıyla fakirlik.

***

kendimi genel olarak çok depresif ve yalnız hissetmeye başladım. önceki deneyimlerimden farkı hiç bu kadar yalnız, toplumdan kopuk hissetmemiştim kendimi. gregor samsa gibiyim, faydasız böceğim resmen.

bu hisler zamanla geçiyor mu? neblim 30 yaşından sonra iyi arkadaşlıklar, güzel vakit geçirebilecek etkinlikler/aktiviteler, insana "dolu dolu" gelen hayat... böyle şeyler olabiliyor mu?

yoksa artık beklentileri biraz değiştirmek, "hiçbir şey 20-22 yaşındaki gibi olmuyor, bundan sonra ara ara iyi hissetsen bile genel olarak böyle tırt yaşıyorsun" demek zamanı gelmiş mi?

sizde nasıl durumlar? böyle bir dönem yaşadınız mı?

 
Üniversiteden 26 yaşında mezun olmuştum. Çalışmaya 29 yaşında başladım. En güzel en mutlu olduğum yıllar 30'lu yaşlarımdan sonra başladı. Sizin yaşınızdayken benzer şeyleri hissediyordum. Enseyi karartacak hiçbir şey yok. Sevgiler.


  • pispinti  (18.11.21 12:33:48) 
Bro spor yap. Bak bunu dalga geçmek için söylemiyorum spor antrenman vs işlerine girdiğinde ister istemez hayata tutunuyorsun bir amacın oluyor, öyle öyle bi bakmışsın hayatın düzelmiş. Ben 35 yaşımdan sonra böyle düzelttim hayatımı sana da öneririm. Bi amacın olmadan bu hayat çok zor sokaktaki kediden bi farkın kalmıyor.


  • Zaman Tamircisi  (18.11.21 12:34:23 ~ 12:36:02) 
Meister bir sal artık boolm. Ben senin yaşındayken Sakarya'da fabrika'da çalışıyordum, inan orada olmak istemezdin, her gün "ben burada ne yapıyorum ulan?" Dediğin bir yer. Ha şimdi neredeyim? Bir enerji şirketine IT uzmanı olarak girdim, evliyim, 4 yaşında kızım var, al sana sorumluluk :) bir anda değişebiliyor her şey. Bir ara ben de spor yaptım, mutlu oluyorsun, yani bu da bir başlangıç, hedef koyuyorsun sonuçta. Ben çok geç atıldım hayata, daha üniversite okumaya niyetim var düşün :) yaş 36, daha bir sürü şey için çok erken, geç kalmadın, tut sen gerisi geliyor.


  • devorgilla the gunslinger  (18.11.21 13:51:54) 
Sen bir plaza ortamına gir neler olacak bak...


  • trixi  (18.11.21 14:19:58) 
beni geren biraz da bu açıkçası.

şu ana kadar yaptığım işler internet üzerindendi. bu açıdan o tip toksik ortamlara veya çalışması zor insanlara rastlamadım. hesap vermekle yükümlü olduğum kişi sayısı çok azdı, onlar da şeker gibi insanlardı zaten, yani tamamen kendi başımaydım ama dediğim gibi bu işlerin sürdürülebilirliği veya bana iyi bir yaşam sağlama ihtimali yok.

bir yerde mecburen açılacağım ama karakter olarak da hem çekingen hem ciddi anksiyete sorunları olan birisiyim. ufalanıp paramparça olmaktan, en başta akıl sağlığım olmak üzere kendimi kaybetmekten korkuyorum.

beni tanıyanlar "sen çok düşünüyorsun, şu an uzak olduğun için öyle geliyor, yoksa *rospu çocuğunun tekisin, bu işleri asıl sen becerirsin" diyorlar, onların haklı olduğuna inanmak istiyorum ama ben kendimde o ışığı pek görmüyorum, en başta enerjisi düşük biriyim çünkü, gözlerinden alev çıkaran bir satışçı olacağımı hayal edemiyorum mesela.

hani derdim öyle çok para pul filan da değil, bugün gelecekten biri gelip, "kardeşim sen 32 yaşındasın, sabah kalkıp gidebildiğin bir işin var, yaptığın iş filan da tutuluyor, tek yaşayacak ve akşam makarnanın yanına tavuk alacak paran, her gün kalkıp işe gidecek kadar yaşam enerjin de var" dese mevcut korkularımın yüzde 90'ı yok olacak aslında.

ben yetişkin olamamaktan, başaramamaktan çok korkuyorum. çünkü aslında hayvan gibi egolu bir insanım ve istediğim yerde olamamak yaş ilerledikçe beni daha fazla üzmeye başladı. hayat narin totomu yerden yere vuruyor resmen, ne yapacağımı bilmiyorum.
  • der meister  (18.11.21 14:36:00) 
O kadar gencsin ki, full time yetiskin olamazsin zaten, olanlar da bi gariplik var. İki uc yilda, yazdiklarinin hepsini yapip tamamlayip yoluna tatmin olarak bunlari geride birakip devam edebilirsin.


  • gunes123  (18.11.21 20:40:41) 
27 yaşındayım ilk üniversitemi hem çalışıp hem okumaktan bitiremedim
şimdi ikincisini okuyorum
hatta vizelerden 2 sınavım da çok kötü geçti belki okul uzar.
2 senelik bilgisayar programcılığı okuyorum ilk sene zaten online dı.uzarsa da iki sene yüzyüze okumuş olcam sağlık olsun.

asıl olay şu düzgün bir iş bulabilmek
vesselam
  • rofwts  (18.11.21 21:03:45) 
der meister,

o tür ortamlarda çekingen, piç, ortam sempatiği, alfa, beta, av, avcı, peşinde koşulan kız, erkek 100m öteden kendini belli ediyor zaten. kendini, ne olduğunu bilip ona göre takılıp kasmadan, kompleks yapmadan insanlardan alabildiğini almaya bakacaksın. zayıflıklarını göstermen ve ters davranman yapabileceğin en büyük hata. o zaman mimlenirsin. maskeni tak, mutlu yaşa.

yani okul bitse de iş hayatında 28-32 yaş arası insanlar gayet de aralarında sosyal aktiviteler düzenliyorlar. sürekli çağırılan popilerden olamayabilirsin belki ama iş çıkışı biraları, halı saha maçları, sigara araları, tiyatro organizasyonları, bunlar iş hayatında da devam ediyor. başka şeyler de oluyor ama pisleşmiyim şimdi.

evet toksiklik biraz var ama lisede üniversitede olduğu kadar veya biraz daha fazla. ama kafa insanlar da yok değil. hiçbir şey gençlikteki gibi olmuyor ama 30'undan sonra hayat bitiyor, 35'ten sonrası boş gibi düşünceler sadece seni yorar. çünkü öyle bir şey yok. 64 yaşında yeni evinin kredisi ödeyen, gençlerle arkadaş gibi(ölçüyü kaçırmadan) muhabbet eden, arada mesai dışında ofisteki zulasından içki içip dertleştiğimiz bir teknik ressam abimiz de var mesela. nefes almaya devam ettiğin sürece hayattan tad almaya devam edebilirsin.
  • trixi  (19.11.21 11:22:27 ~ 11:38:14) 
[]

ppk toplantısının sonucunu anında öğrenmek için?

nereyi takip edebiliriz? yani resmi karar basına açıklandığı an haberimizin olması için nereye bakmak gerekiyor? yayınlandığı bir mecra var mı internette? ya da tv'de o saatlerde yayınlanacak bir program vs. olabilir.




 
anında son dk olarak twitterda görürsün


  • jelly bear  (18.11.21 12:22:22) 
her yerde. ekşi olur, twitter olur, ekonomi kanalları olur hatta haber kanalları.
özellikle ekonomi kanalları o an canlı yayında olacak.

  • lazpalle  (18.11.21 12:23:52 ~ 12:24:27) 
www.tcmb.gov.tr

14:00'da otomatik olarak burada yayınlanıyor hep. f5 çek 13:59'dan itibaren ilk sen öğren
  • avatar is back  (18.11.21 12:40:21) 
[]

4b borcu ödenmezse ne olur?

iş yaptığım firmanın isteği üzerine masrafları onlar tarafından karşılanarak şirket kurmuş ve vergi mükellefi olmuştum. öncesinde fakirliği tescillenmiş bir yeşil kartlıydım ama şimdi 4b'ye geçince nedense devlet işin başlangıç tarihinden önce çatır çatır borç yazmaya başlamış. iş, şirket vs. dedim diye yanlış anlamayın, üç kuruş para alıyorum, artık daha az mı vergi ödüyorlar neyse böyle bir yola girmiş olduk.

şu an haliyle ben kendi hesabına çalışan işletme sahibi gibi bir şeyim, sigortamı kendim ödüyorum ama son duyurumda da bahsettiğim kyk borcu, diğer ekonomik problemler vs. derken ayı ayına tamamen yatırma fırsatım olmadı. oradan da bir darbe yedik.

bu borca faiz ve ceza eklendiğini biliyorum da kyk gibi vergi dairesine aktarılıp icralık olur muyum? olursam ne zaman olurum? yoksa "kardeş bu senin sigortanla ilgili bir durum, istemiyorsan ödeme, 10 sene sonra cezalı olarak 20 katını ödersin" durumu var mı?

kafayı yemek üzereyim yani şu zamana kadar maksimum profesyonelliğimiz "100 liraya adam bıçaklanır" seviyesindeydi, ben tek başına sokağa çıkacak yeterlilikte değilim aq nerden çıktı vergisi sigortası ben bunların altından kalkacak biri olsam zaten çoktan şovumu yapmış olurdum peh.

şimdi ben bu bağkur (ismi de tuhaf zaten hiç zenginmiş gibi gelmiyo kulağa) sikorta şeysilerimi yatırmadım diyelim üç ay sonra hapse mi düşüyorum, haciz mi geliyor ne oluyor acaba?

 
Vergi mukellefiysen onu adına sanırım adına "dondurmak" gibibir şey dedikleri bir işlem yapabiliyorsunuz, sizin muhasebe işlerine bakan kimse ona söyleyin halletsin.


  • encokbenisevinnolur  (15.11.21 13:31:30) 
dondurmak diye bir şey yok, varsa da ilk defa duydum. bağkur borcunu ödeyenler ödemeyenlerden daha mutsuz. zira istisnasız her seçim dönemi ya da torba yasa tasarısında bu borca af gelir. ben bağkur borcundan dolayı ne ceza alanı ne haciz yiyeni, görmedim, duymadım. eskiden bağkur prim borcu olanlar sağlık hizmeti alamıyordu sigortalı çalışanlardan farklı olarak. senin yapman gereken en akıllıca iş, iş yaptığın firmayla görüşüp, ben sizin için şirket açtım sizde beni şirketinizde çalışan olarak gösterin diyerek, sonrasında da bağlı bulunduğun sigorta müdürlüğüne hem çalışan hem işveren olduğun için isteğe bağlı olarak çalışan sigorta primine geçmek istediğinin dilekçesini vererek bağkur prim borcundan kurtulman. böylece işveren senin sigorta primini yatırmasa bile sağlık hizmeti almaya devam edebilirsin ve de bağkur primin bir daha tahakkuk etmez.


  • fucking machine in my head  (15.11.21 13:53:09) 
ödemezseniz banka hesaplarınıza e-haciz gelir. devamında da sgk icra davası açıyor, ama onun için çok zaman geçmesi gerekli. seçimlerden önce bir kere daha yapılandırma çıkar büyük ihtimalle, onu kaçırmayın, 18 taksit ödersiniz.

şöyle bir şey yapabilirsiniz: sizin fatura kestiğiniz şirket durur ve yine fatura kesmeye devam edersiniz, ama siz iş yaptığınız (size firma kurduran) şirkette 4a'lı olarak sigortalı olursunuz ve priminizi vb. onlar öderler. hoş öyle bir durumda bir kere 4b'ye prim ödeyince, geri 4a'ya ödenebiliyor mu bilmiyorum. sizin mali müşavir para alıyor zaten sizden, gidin ensesine çökün derdinizi anlatın ve çözüm yolu göstermesini isteyin.
  • malheiros  (15.11.21 13:53:20) 
çalışan olarak devam etme şansım yok maalesef, o mümkün değil. ama kısa süre içinde başıma iş almayacaksam problem değil, biraz zamana yayarak öderim, ben hani 2-3 ay aksatınca direkt dava açarlar mı diye korkmuştum yakın zamanda kyk'yla benzer bir şey yaşadığım için (gerçi kyk 2-3 yıl sonra olmuştu). aslında maaşın 1/4'üne geliyorsa haciz bile problem olmaz açıkçası.

verdikleri mali müşavir de genç bir çocuk ve online çalıştığım için iletişimimiz hep whatsapp/telefon üzerinden oluyor, açıkçası çok güvenmiyorum, benim durumum acayip olduğu için (hem öğrenci hem çalışıyor, bi yeşil kartı var bi şirket açıyor vs) onun da kafası karışmış gibi, o yüzden kendim anlamaya çalışıyorum mevzuyu ucundan kıyısından da olsa.
  • der meister  (15.11.21 13:58:45) 
çoğu esnafın bağkur borcu var. ben icra takibi yapılıp ardından da itiraz ile açılan ne dava ne icra takibi görmedim.

şu aşamada sağlık hizmetinden yararlanamazsınız ve prim borcunuz birikir.başka da bir şey olmaz.ileride yapılandırma ile de ödersiniz.
  • drako  (15.11.21 14:04:36 ~ 14:05:40) 
Normalde Bağkur borcu iki aydan fazla olursa sgk hastanelerinde tedavi olamazsınız. Daha doğrusu olursunuz da paralı olur. İcra kolay kolay olmaz ama bu ülkede olmaz da olmaz. Sgk'dan çok maliyeden korkun. Şirketiniz varsa oraya da borcunuz olabilir. Hem maliyede hem SGK'da af vardı keşke başvursaydınız.

Ama... Devamını okuyun :)

Bağkur dondurma diye bir şey var. Aslında o dondurma değil silme. Ama Silinen süreleri daha sonra satın alabildiğiniz için öyle söyleniyor. 30.04'e kadar olan ödenmemiş süreler siliniyor. Bağkur'unuz otomatik 01.05.2021'den yeniden başlatılıyor. Sizinkisi o şartları taşıyor mu bilmiyorum. Ezbere bir şey söylemek zor. SGK'ya muhakkak sorun.

Silinirse iki aydan fazla borç olsa bile sağlıktan yararlanabiliyorsunuz. Fakat muhtemelen geçici bir süre. Cb kararı varmış.

Aşağıdaki kısmı Sgk'dan kopyaladım.

-------

Prim borcu bulunan Bağ-Kur sigortalılarının borçlarını 1 Kasım 2021 tarihine kadar ödeyememeleri veya yapılandırma kanunu kapsamında yapılandırmamaları halinde;

30 Nisan 2021 (Nisan ayı dahil) tarihinden önceki prim borcu bulunan hizmetleri durdurularak, prim borçları silinecektir.

Faaliyetlerine devam edenlerin ise sigortalılıkları 1 Mayıs 2021 tarihi itibarıyla yeniden başlatılacaktır.

Daha sonra sigortalı ya da hak sahipleri tarafından talep edilmesi halinde durdurulan sigortalılık sürelerinin tamamı, talep tarihindeki prime esas kazanç tutarı üzerinden hesaplanarak borç tutarının tamamının borcun tebliğ tarihinden itibaren üç ay içinde ödedikleri takdirde, bu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilecektir.
  • nihayet  (15.11.21 23:30:54) 
Sanki farklı bir şeyden bahsetmisim, yanlış bilgi, belirsizlik... gibi olmasın diye belirteyim istedim, benim dondurmak olarak ifade ettiğim şey @nihayet'in anlattığı şey(miş).

Yalnız benim muhasebecim de beni yemiş galiba, ya da ben yanlış mı anladım bilmiyorum. Çünkü ben gerçekten bir süreliğine ertelenebiliyor ve üzerine eklenmiyor diye anlamıştım o da bu dondurmak ifadesini kullandığı için. Değilmiş. Baktım benim de borçlarım duruyor ve faiz islenmemis.
  • encokbenisevinnolur  (16.11.21 00:00:58) 
[]

kyk borcu için ödeme emri geldi. ne yapmam gerekiyor?

öğrenciliğim devam ediyor (fazla uzattım) ama üç ay önce çalıştığım yerin talebi doğrultusunda kendi şirketimi kurmuştum. daha doğrusu vergi mükellefi oldum, vergilerimi kendim ödemeye başladım vs...

az önce 13-14 bin liralık bir ödeme emri geldi, başımdan aşağı kaynar sular döküldü. hepsini 10 gün içinde mi ne ödemem isteniyor.

ben hala öğrenciyim ve şu an kazandığım üç kuruş para zaten anca hayatta kalmama yetiyor, benim tüm borcu TEK SEFERDE ödemem imkansız.

bunun bir alternatifi yok mu? kazandığım parayı belgelesem vs. hiç değilse maaşın ufak bir kısmını tırtıklasalar filan olmuyor mu?

ne bok yiyeceğim şimdi ben? bu borcun bir yere gittiği yoktu, faiz ekleniyordu sadece, şimdi herhalde vergi mükellefiyim para kazanıyorum diye şak bindiler tepeme. sorun şu ki ben 13-14 bin lirayı zaten bir senede kazanıyorum, bunu da hesaba katmıyorlar mı?

hakim, savcı, gecelerin yargıcı, mali müşavir vs. varsa gözünüzü seviyim bi akıl fikir verin. hapse mi giricem, önümüzdeki 20 ay boyunca ayda 0 liraya mı çalışcam ne olcak?

ayrıca şunu fark ettim: aldığım her bir ayın kredisi ayrı ayrı listelenmiş, toplam borç 16 bin yazıyor ama vadesi gelen kısım toplam 14 aylık filan, yani 7 bin lira civarı yapıyor. bunu ödediğim, kalanı da her ay ödemeye devam ettiğim takdirde paçayı kurtarma şansım var mı yoksa vadesi 2023 olan borcu bile ödemek zorunda mıyım şimdi?

 
tek ödemiyorsunuz, taksit taksit oluyor genelde.

ewskiden ödemeler ziraat'e yapılırdı. ay ay öderdiniz. hala öyledir sanıyorum.
borcunuzu ödemezseniz; belli bi süre sonra borç vergi dairesine devir olurdu. size de kağıt gönderirlerdi. "adli işlem başlatılacak vs.." diye. siz de sonra vergi dairesine gider; borcu tekrar yapılandırırdınız. yapılandırma esnasında da 12, 24,36 taksit vs ne istediğinizi sorarlardı.
  • barankovan  (09.11.21 13:49:07) 
hocam ödeme emrinde ya da tebligatta işte her neyse hapis cezasından bile bahsedilmiş, kafayı yedim.

şimdi vergi dairesi üzerinden borcun yapılandırılması talebinde bulundum, maksimum 36 ay taksit seçeneği var, onu seçtim. üstelik benim borcumun önemli bir kısmının vadesi bile gelmemiş. yani "borcun ödenmemesi halinde ümüğünüz sıkılır" diye tebligat gelince çok korktum, hala ne olduğunu anlayabilmiş değilim, mecbur ikametin bulunduğu yere gidip yüz yüze soruşturmak gerekecek bunu.

umarım hapse filan atmazlar yani yapılandırılmış borcu ödemek bile beni çok zorlayacak ama neyse artık ona yapacak bi şey yok, elde sıfır kuruşla hapse girmekten iyidir herhalde. ulan bu ne ya.
  • der meister  (09.11.21 13:57:04) 
ya ben avukat değilim ama hem abim hem yakın dostum avukatlar; ikisi de "türkiyede borçtan dolayı hapis yatmak yok" diyor. en fazla haciz ya da gelirinin belli bir yüzdesine el koyuyorlar.

telaş etmeyin derim, ben de ilk yazı geldiğinde korkmuştum. sonra yapılandırdık.. düzenli ödedim, bazen bi kaç aylık peşin de ödediğim oldu, ki önümüzdeki aylar sıkıntı olmasın.
sadece şöyle bi sorun yaşadığımı hatırlıyorum; baya bi ödeme yapmıştım. 18 ay filan kalmıştı sanırım geriye; o ara "faizler affediliyor" diye bi laf çıktı, gittim vergiye; hakikaten de faizleri affettiler ama 18 aylık borcumu tekrardan 24 e böldüler. ben borç bitsin diye uğraşırken; daha düşük bi meblağ da olsa 6 ay kadar uzattılar ödemelerimi. ben "18 den devam edemez miyiz" dediğimde de, ettirmemişlerdi.
  • barankovan  (09.11.21 14:07:06) 
[]

camel içen gönül dostlarına sorum

son günlerde istisnasız içtiğim her sigara bitmeye yakın kendiliğinden sönüyor. yani normalde sonuna kadar yanan sigara son günlerde %80 civarında bitiyor, yanmıyor o noktadan sonra. aldığım HER pakette aynı şey olmaya başlayınca acaba bir sıkıntı mı var diye düşündüm. bunlar farklı yerlerden aldığım sigaralar bi de... hani aynı marketten üç paket almış olsam diyeceğim ki o partide bir sıkıntı varmış ama yok, nereden ne alsam aynı uyuzluğu yaşıyorum.

sizde de var mı benzer şikayet, yoksa keyifler yerinde mi?

(hem sarı hem beyaz camel'da oluyor bu dediğim şey)

 
tam camel white ımı içerken önüme çıkan bir soru oldu.ben öyle bi sorunla karşılaşmadım hiç, anında test ederek de onayladım. hatta normalde izmarite yakın son nefesi çekmeden söndürürüm onu da yaptım :)


  • hypathia  (08.11.21 18:23:09) 
elinizdeyken mi kül tablasındayken mi oluyor bu sönme? elinizdeyken oluyorsa çok enteresan, kül tablasındayken ise o kadar da değil.


  • posthuman  (09.11.21 09:55:35) 
kül tablasındayken oluyor. sonuna yaklaşınca (ama normalde bitmesi gereken yerden önce) öylece pıt diye kendi kendine sönüveriyor. içmeye devam edince geri geliyor ama, tuhaf. yani o kısımda bir sıkıntı var sadece.


  • der meister  (09.11.21 13:15:53) 
sigaranın kül tablasındaki duruşu ile de alakalı biraz. son fırtın kuvveti, kül tablasının malzemesi de etkili. havalar soğukken daha sık olur. hem winston falanda da oluyor yani, yüklenmeyin camel'a o kadar. ben* söndüğünü görünce mutlu oluyorum normal sigara içtiğimde.

*içmediğinde sönsün diye tütünü yavaş yanan kağıtlarla saran birisi.
  • posthuman  (09.11.21 16:08:21 ~ 16:08:57) 
box'ta sıkıntı yok. ama white önceden de dibine kadar içilmiyordu.


  • zgrydn  (09.11.21 16:45:07) 
[]

covid testi

merhaba,

ev arkadaşımın testi pozitif çıkmıştı. beş gün sonrasında temaslı olarak gidip pazar günü test yaptırdım. negatif. ama içim rahat değil. bu yüzden yarın tekrar test yaptırmak niyetindeyim. herhangi bir devlet hastanesine gidip bu sebebi sunarak ücretsiz biçimde test olabilir miyim yoksa keyfi testler ücrete tabi mi? öyleyse aksırıp tıksırsam mesela olmaz mı?

şu an için herhangi bir semptom göstermiyorum ama adamla aynı göt kadar odada fosur fosur sigara içmiştik, nitekim onun da ikinci testi pozitif gelmişti, o yüzden çok istiyorum açıkçası tekrar test olup rahatlamayı. kaldı ki covid sürecinde yine onun yanında ben olduğum için tırsıyorum biraz, istediğin kadar uğraş yani aynı evde adama çay çorba götürüyoruz pazar günü değilse salı günü kapmış olabilirim belki.

 
Hocam aşılıysan ve şu an bir semptomun yoksa neden zorluyorsun ki? boşver negatifse negatif. sen kendini dışarıdaki insanlardan soyutla, o yeterli.


  • lcha  (03.11.21 14:53:27) 
Aile hekiminde biraz hasta gibiyim diyenlere ücretsiz yapılıyor. (İzmit) orda da muhtemelen öyledir.


  • sta  (03.11.21 14:55:54) 
@lcha, hocam aşılıyım ama benim hayatımın kendisi semptom. risk grubundayım, üstelik sigara içiyorum, rüzgar çıksa düşüp bayılan biriyim. test olursam en azından kafam rahat eder, yoksa "ya 3-4 gün sonra semptom göstermeye başlarsam?" korkusundan aklım çıkıyor. önümüzdeki hafta şehir dışına çıkma durumum var bir de, şimdi bende covid yok derken onlarca insanı perişan etmeyeyim diyorum.

@sta, ben eve yakın diye ilk testimi onkoloji hastanesinde yaptırmıştım. covid kliniği var. sıramatikten sıra alıp direkt girmiştim, kimse bir şey sormamıştı. gidip yine aynısının olmasını umacağım sanırım djfdjk
  • der meister  (03.11.21 14:57:27 ~ 14:58:12) 
millet okula gitmek için bile aşısızsa ücretsiz yaptırıyor, bir şey olmaz.


  • passion rules the game  (03.11.21 15:40:09) 
Arka arkaya yaptırdığın testler bence gereksiz. Bence 3 gün ara ile yap en az. Test yaptırırsın, uzun uzun açıklama yapmana gerek yok. Git, test yaptırmak istiyorum ev arkadaşım pozitifti de yaparlar yani.

Bir de fazla korkuyor gibisin. Diyelim ki pozitif çıktın, ne olacak ki? Yada bugün gittin negatif çıktın ama 2 gün sonra aniden belirtiler gösterdin. Zaten tedavisi olan bir hastalık değil eline tutuşturacaklar favimol ü geçmiş olsun.
  • infernalcadre  (03.11.21 15:57:36) 
cok istiyorsaniz pozitif ciksaydi yapacaginiz seyleri onlari yapabilirsiniz bir sure... onun disinda neden israr ettiginizi anlamadim pek :) negatif demek ki.. asi olmussunuz ustelik


  • my pink  (03.11.21 16:16:39) 
@infernalcadre, ilkini pazar yaptırdım abi zaten. ikincisini yarın yaptırmayı düşünüyorum. yani ilki temastan beş gün, ikincisi dokuz gün sonra olacak.


  • der meister  (03.11.21 17:32:28) 
[]

e-devlet soyağacında çıkan "satot" ismi? kökeni ne olabilir?

1884 yılında posof'ta doğmuş olan birilerinin annesinin ismi olarak görünüyor bu. bizim aile çok dağılmamış, sweet home alabama hesabı gözünü açan kimi gördüyse onunla evlenmiş zaten o yüzden 200 yıldır yerleri pek değişmemiş amma bir grup var ki posof-tiflis yazıyor, satot diye bir isim var.

daha önce böyle bir kadın ismi duymuş muydunuz? kökeni neresi olabilir, ne demektir? veya eskiden o taraflarda kullanılan başka bir ismin yanlış yazılmış hali olabilir mi?


 
Yanlış yazılma ihtimalini düşünüp Sato olarak araştırınca Ermeni ismi çıkıyor.

www.torontoarmenianchurch.com

www.babyboygirlnames.in

Gürcü ismi de olabilir belki.

Kaynakların güvenirliliği tartışılır.

Sevan Nişanyan'a ulaşıp sormayı deneyebilirsin.
  • dissendium  (28.10.21 16:35:01) 
Ahıska kaynaklı olabilir, saaddettin kısaltması da yer yer sato olarak kullanılıyor


  • her giriste sifresini unutan adam  (28.10.21 18:33:17) 
Ahıska kaynaklıymış, muhtemelen Saadet'in türevi.


  • ensar  (28.10.21 21:34:44) 
[]

covid temaslısı durumunda yapılacaklar

merhaba,

ev arkadaşımın covid testi pozitif çıktı. temaslı olarak ismimi vermiş. iki doz aşılıyım. onun görüştüğü (filyasyon ekibi) kişi benim dışarı çıkabileceğimi fakat toplu taşıma kullanamayacağımı, beşinci günde de test vermem gerektiğini söylemiş. ben de mesaj aldım telefonuma, bana ulaşacakları yazıyor ama şu ana kadar arayıp soran olmadı.

merak ettiğim şudur,

1) benim içime kurt düştü, yarın hastaneye gidip ücretsiz PCR testi yaptırabilir miyim temaslı olduğum için? beşinci günü beklememe gerek var mı?

2) diyelim ki yarın test yaptırdım ve negatif çıktım... yine beşinci gün gitmem şart mı?

 
Valla 5. Gün senin iyiliğin için. Arkadaşımda senin gibiydi. Her gün test yaptırdı. 4 gün negatif çıktı 5. Gün pozitif çıktı.

Ben olsam 5. Gün yaptırırım sadece
  • top_secret  (27.10.21 22:30:10) 
5. gün yaptırın. Ondan önce yaptırırsanız testin sonucu çok doğru olmayabilir.


  • clones  (27.10.21 23:02:39) 
geçmiş olsun moruk. yarın yaptırmanın pek bi mantığı yok ki zaten her türlü bu adamla aynı evde kalmayacak mısın? 2 gün sonra bulaşırsa nolcak? o nedenle ben olsam 5. gün ve garanti olsun diye de 11. gün iki ayrı test yaptırırdım.


  • makarnavodka  (28.10.21 00:31:40) 
[]

içinde "hello hello" geçen çok meşhur bir gruba ait şarkı arıyorum

kafamda çalan kısmı bundan ibaret maalesef. tek hatırladığım gerçekten kült bir grubun şarkısı olduğu, yani pink floyd yahut led zeppelin şarkısı falan çıksa şaşırmayacağım. aklımda kalan kısmı oldukça yavaş. gece odanın kapısını biri açmış gibi çok sakin bir şekilde "hello hello" diyordu, devamında soru da soruyordu ama işte ne diyordu hiç hatırlamıyorum ya.

hello hello diye aratınca malum 10 bin tane şarkı çıkıyor, bulamadım. gece gece içime dert oldu resmen. buldurun plz :((


 
Comfortably numb?


  • j r r tolkien hayrani  (30.07.21 00:01:12) 
hay yaşa tolkien kardeş ya nokta atışı yaptın. kafayı yediydim iki saattir hello kitty falan çıkıyor saçmasapan oh be


  • der meister  (30.07.21 00:03:43) 
The sound of silence mi


  • fıytfıyt  (30.07.21 00:04:56) 
Smells like teen spirit demeye gelmiştim de bulmuşsunuz :) hello hello hello how low


  • eatpraylaw  (30.07.21 00:37:13) 
[]

üniversitede hibrit eğitimin manası nedir?

öğrenciler zaten şehre yerleşmiş, ev/yurt parası vermiş, e yüz yüze dersler için okula da gidip geliyor... böyle bir senaryoda derslerin %60'ını online yapıp haftada 3-5 saat için insanları üniversiteye sürüklemenin manası nedir? "ana modelimiz yüz yüze eğitim ama bunun şart olmadığı durumlar için internetten yapıyoruz ki bulaşıyorsa bile daha az bulaşsın virüs" düşüncesi mi?

benim haftada 20 saat okulda olmam gerekiyor diyelim. hibrit dediler, hop kalktık ankara'ya gittik. bunun 12'si online iken sadece 8 saat için tekrar şehir değiştirmenin, okula gitmenin, ev kiralamanın vs. virüsle mücadele açısından ne gibi bir faydası var ki? açmışsın işte zaten milyonlarca öğrenci akın etmiş, tamamen yüz yüze yapsana o zaman?

açıklayabilir misiniz lütfen ben gerçekten aşırı saçma buluyorum bu işi, hiç mantıklı gelmiyor. gençlerin gtünde don yok haftada 5 saat okul için ayda 2000-2500 lira masraf mı yapılacak şimdi?

 
ne kadar az kalabalık o kadar iyi. şehre gelmişken sürekli virüse maruz kalayım düşüncesi asıl saçma olan.


  • Bruce  (27.07.21 15:03:21) 
hibritin manası normalden az kişinin gelmesi. sınıflarda daha az insan olması. ve isteğe bağlı okula gelinmesi. bizim okuldaki hibritte isteyen gidiyordu sadece.


  • jelly bear  (27.07.21 15:11:40) 
O bolge kalkinsin diye actilar okullari.

Gelmen lazim yoksa esnaf kendine her sene nasil ev alsin.
  • divit  (27.07.21 15:26:36) 
Saçmalıktan başka bir şey değil. Sanki öğrenciler sadece sınıfta bir arada bulunuyor. Tam tersi çoğu öğrenci yüz yüze eğitim olmayan günlerde kafelere doluşacak. Çünkü sen öğrenciye boş zaman tanımış oluyorsun. Öğrenci boş olursa daha çok gezer.


  • dissendium  (27.07.21 15:54:38) 
[]

yumurtaya alternatif ne olabilir şeker sınırındaki bir şüşko için?

"şeker sınırındaki şüşko" kısmına dikkatinizi çekmek isterim. mümkünse glisemik indeksi düşük, proteini bol, hatta bi' de hazırlaması yumurta kadar olmasa bile kolay/fazla vakit almayan gıda(lar) önerebilir misiniz?

yumurtayı çok severim ama haftanın yedi günü yemek istemiyorum. öte yandan yemek repertuarım pek geniş olmadığı için öğle saatlerinde saydığım kriterleri karşılayan sağlıklı bir öğün hazırlamakta zorlanıyorum.

hani işte nasıl dört yumurtayı haşlayıp hap niyetine yutabiliyorsak o tarzda çok vakit almayan, temel bi' şeyler arıyorum. var mı böyle ikinci bir mucize besin?

 
Lor.


  • Kaleci Saçlı Forvet  (22.06.21 20:16:30) 
@forvet, hocam "baklava ye kahvaltıda belki daha çabuk geberirsin" desen daha az canım yanardı :(( hiç sevemedim loru acayip tatsız tuzsuz bi şey ama belki baharatla falan gidebilir belki, teşekkür ederim.

@konetsu, kırmızı eti fazla tüketmemem gerekiyor şu an için sağlık durumumdan dolayı. tüketeceğim zaman da akşam yemeğinde yemeye çalışıyorum. bana daha ziyade böyle sağlıklı ve basit kahvaltı lazım. intermittent fasting yapıyor ve karbı elimden geldiğince az tutmaya çalışıyorum. keto benim asla yapabileceğim bir şey değil açıkçası, aşırı zorlar ama ne yiyip içtiğime baktığım için genelde 70-80 gram civarında kalıyor karb zaten.
  • der meister  (22.06.21 20:29:31 ~ 20:31:54) 
verdiğin cevapla ilgili olarak yazıyorum:
karbonhidrat için 70-80 maalesef çok yüksek, onu tekrar gözden geçir bence.
çok bol yeşil yapraklı sebze, protein olarak da lor tarzı peynirler, yumurta, beyaz/kırmızı et, yoğurt tüketirsen bence dengeyi bulursun.

senin durumun için doğru olan şey aslında omad.
dr. eric berg'ün youtube kanalını yalayıp yutarsan gerisi çok kolay.
  • blatta hiberna  (22.06.21 20:37:29) 
@blatta hiberna, eric berg'ü yıllardır takip ediyorum ama keto kısmı bana çok ağır geliyor. günlük 60-70g karb düzenli değil bu arada. ketosise girmemi engelleyecek kadar çok tükettiğim için öyle bir rakam verdim. yani çoğu gün 50'nin altında kalıyor ama ketosise girip de çatır çatır yağ yakacak boşluk vermiyorum fazla. çünkü doğrusunu söylemek gerekirse keto yapmak istemiyorum. bıraktığım an geri şişeceğimi biliyorum ve ömür boyu ketoyla yaşayacak motivasyonum ve disiplinim yok. ben daha ziyade "IF + düşük karb + sağlıklı yağ + bol protein" formülüyle ilerlemeye çalışıyorum. şimdi diyeceksin ki "ulan zaten keto bu" ama işte ben üç gün karb yemeyip bir gün iki patates yesem keto işi bitiyor.


  • der meister  (22.06.21 20:48:54) 
ama öbür türlü de o iki gün yemediğin, karb'ı düşük tuttuğun günkü emeklerine yazık.
keto dediğin makarna, pilav, ekmek, patates ve şeker sınırındaysan meyve yememek.
illa guacamoliler falan yapmak zorunda değilsin ki.
türk tipi her zeytinyağlı (barbunya, fasulye pek yememen lazım gerçi) ya da tencere yemeği zaten keto.
o kadar da atla deve değil yani.

herhangi bir protein yanına salata, cacık falan yemek ya da en kötüsü bir tavuk şiş, et şiş yemek (yanındaki iki kaşık bulguru dahil bile etsen olur) yeter, oldu bitti işte.

ekmek diye tutturuyorsan da protein ekmekleri var, ondan ye.
biraz pahalı sayılabilir gerçi ama olacak artık o kadar.
hadi omad yapma, iki öğün ye ama en geç beşte, hadi bilemedin altıda ye.

şeker sınırındaysan zaten patatesi hayatından çıkart düzelene kadar.
bir de çok fazla su iç, o kadar işte.
  • blatta hiberna  (22.06.21 20:58:08) 
Polonez'in hindi fümesi güzel. İşlenmiş et ama haftada 1 yemenin çok fazla zararı olmaz herhalde.. Yanına da ceviz veya avokado, peynir zeytin.

Peynirli cevizli/bademli avokadolu yeşillikli kahvaltı salatası olabilir yine.
  • gmzo  (22.06.21 21:01:42) 
hah işte bundan söz ediyorum... o yazık olma kısmı benim canımı çok sıkıyor. psikolojik olarak müthiş bunalıyorum ve keyifsiz hissediyorum. sağlıklı olmak için yaşam tarzımda değişiklikler yapmam gerektiğinin farkındayım ki bunu yapıyorum zaten. buna hiç itirazım yok. yani "niye börek yiyemiyorum kardeşim allah allah" şeklinde bir isyanım yok ama haftalar veya aylar boyunca patatese bile el süremeyecek olma fikri delirtiyor beni. "böyle hayat mı yaşanır" diyorum. şimdi mesela bunu aylarca yaptım, her şey çok güzel... sonra birinin doğum gününde bir dilim pasta bile yiyemiyorum. yiyince tekrar ketosise girmek için 3-4 gerekiyor falan. ben bu tarz bir beslenme düzeniyle başarılı olacağımı hiç düşünmüyorum açıkçası. IF ve olabildiğince düşük karb yetmez mi, niye illa keto :(


  • der meister  (22.06.21 21:01:56) 
neden illa keto?
çünkü kilo verme sürecini yarıya yarıya azaltır da ondan.
yani iki sene gırtlağına hakim olup sürünüp sürekli üzerinde kilo verme ihtiyacının getirdiği baskıyla yaşayacağına, altı ay temiz bir keto ve if kombosuyla konuyu bağlarsın.

ondan sonra arkadaşının doğum gününde bir dilim pasta yediğinde haldır haldır ketoya girmeye ihtiyaç duyacak bir kilon da olmaz.
istiyorsan haftada 1-2 öğün cheat edersin ve bu seni şeker sınırına getirmez.
çünkü o sıralarda kilonu vermiş, sağlığına kavuşmuş ve otomatikman hareketi artmış bir insan olursun.
kızların ilgisi, "ya şu gömlek de ne güzel durdu üstümde" etkisi derken, zaten kendi kendini kontrol edebilmeye başlarsın.

metabolizman da her anlamda düzeleceği için zaten bünyene bir dilim pastanın edeceği etki de şimdiki gibi olmaz.

bu süreçte insana kendini en güçlü hissettiren şey, en sevdiği şeyi yememeye direnmek oluyor.
2-3 gün açlık hissedeceksin, sonra zaten acıkmıyorsun bile.
sık dişini, gir ketoya.
düşündüğün kadar zor değil.
patatesler kaçmıyor, hayatının sadece birkaç ayı yemeyeceksin, onlar orada duracak.

gerekirse kendine patates hedefi koy, altı ay sonra üç porsiyon patates kızartması yiyeceğin günü düşünerek yaşa.
yani patates aşkını hedefe dönüştürsen bile motive olursun.
  • blatta hiberna  (22.06.21 21:10:23 ~ 21:11:37) 
şimdi sen böyle yazınca çok mantıklı geldi aslında ya, ben ketoya mafya üyeliği muamelesi yapıyorum resmen, 3-5 ay düzgünce yapıp sağlıklı kilona indikten sonra git yiyorsan yine patates ye allah allah, niye bu kadar dramatize ettiysem.

eric berg hocamın zaten hastasıyım, senden de böyle bir motivasyon gelince şu an bunu denemeye karar verdim. dediğim gibi ben zaten şu an büyük ölçüde keto besleniyorum, sadece ketosise girip girmediğim konusunda bilgim yok, çünkü aktif olarak karbonhidrattan uzak kalmaya gayret ediyorum. o açıdan açıkçası zorlayacak bir şey de yok. yalnızca gerçekten çok sevdiğim canım papateslerime bir süre veda etmem gerekecek jdfdkf.

umarım 3-5 ay sonra buraya daha sağlıklı, daha mutlu, bir ayağı çukurda olmayan birisi olarak gelebilir ve cevaplar için teşekkür edebilirim. şu zamana kadar "amaan gencim daha hallederim" diye ciddiye almadığım için hep motivasyon sorunu yaşamıştım ama artık doktorun da uyarısıyla umarım bir şeyleri değiştiririm. LET'S GO FAT BOI
  • der meister  (22.06.21 21:15:27) 
dünyada kıtlık çıktığında bile insanlar patates yiyebildiler.
yani onları tüketmek için acele etmene gerek yok.

yap mis gibi ketonu.
et salata dendiğinde de çok abartma.
marulu, rokayı kesmeden kuzu gibi kemirsen o da salata oluyor.
at fırına mantar üstüne mozarellayı, yoğurtlu patlıcan salatası yap, yoğurtlu semizotu ye, köfte yanına cacık ye, hepsi keto işte.

kabak dolması bile keto, bas yoğurdu ye.
(içine pirinç değil bulgur koyarsan daha iyi tabii ama olsun)
yani normal ev düzeniyle bile keto yaparsın.
baktın canın istiyor, haftada 1-2 öğün öğle saatlerinde iki kaşık da bulgur pilavı ye etin yanına.
omad yap, yapamıyorsan öğlen proteinini ye, akşam çorba, sebze, yoğurt vs. kombinasyonu yap.

dediğim gibi 5'ten 6'dan sonra yeme, kilon fazla olduğu için muhtemelen vücut kitlene göre 4 litre falan su içmen gerekebilir.
onu iç, zaten o su sana kilo verdirecek.
bağırsaklarını da o çalıştıracak.
seni tok tutan da o su olacak.
kaç litre su içmen gerektiğini bir diyetisyenden ya da internetteki hesap makinelerinden öğren, o hedefi tutturmaya gayret et.
ilk başlarda su mide bile bulandırıyor ama sonra alışıyorsun.
suyu içmeye alışınca da sabahları limonlu ya da elma sirkeli su iç bir bardak.

ilk 3-4 gün açlığa, su içmeye alış, sonra gerisi gelir.
yavaş yavaş geliştirirsin.
iki öğün başlarsın, omad'a geçersin, sonra tek gün atlamalı bile yaparsın kendiliğinden.
hatta buna alışıp o kiloları verip kendini iyi hissetmeye alıştıktan sonra o hedefindeki patatesi yediğinde, "e bu muydu yani?" falan dersin.

yaparsın.
  • blatta hiberna  (22.06.21 21:23:10 ~ 21:25:36) 
blatta hiberna süpersin. beni de gaza getirdin durduk yere.

yancı olarak şu keto önerilerini bir listelemeni istesem. mozeralla mantar hiç aklıma gelmemişti.
  • absel  (22.06.21 22:56:12) 
Buraya çok güzel öneriler yazılmış kilo vermek isteyen ama motivasyonunu sürdüremeyen biri olarak takip etmek istiyorum. Umarım der meister gibi motive olabilirim. Cevabım silinmesin diye örneklerim:

Domates rendesi ile pişirilmiş beyaz peynir
Hindi fümeye sarılmış cevizli karabiberli lor
Tabi benim için bunlar yumurtanın yerini tutmuyor. Ama yumurtayı belki aynı şekillerde yediğiniz için bıkmışsınızdır. Kabak rendesi veya mantar ile yapmayı deneyin. Çok güzel oluyor.
  • curukturpkokusu  (22.06.21 23:28:31) 
kendi yaptıklarımdan örnekler vereyim:

-bildiğimiz cacık ve haydari.

-bildiğimiz, balıkçılardaki yoğurtlu patlıcan salatası.

-fırında mantar üzerine mozzarella (üzerine kırmızı toz biber)

-fırında graten türü şeyleri beşamel soslu değil, süt içine atılmış kaşar ya da mozarellayla yoğunlaştırıp bir kıvam vererek yapabilirsiniz.

-sumaklı maydanozlu soğan (kebapçılardaki)

-turşu (özellikle lahana).

-yoğurtlu, sarımsaklı semizotu.

-zeytinyağlı her türlü sebze ama dr. berg bezelye ve bean yememek gerektiğini söylüyor, o yüzden daha çok enginar, pırasa falan tercih edin.
pırasa pirinçsiz de oluyor.
enginar istanbul usulü zaten dereotlu yapılır ya da patatessiz, sadece havuçlu yapabilirsiniz.
pişmiş havucun gi'i nispeten yükselse de, ince ince doğrarsanız porsiyon başına 3-4 ince dilimden bir şey olmaz.
bean meselesi yüzünden piyaz olamıyor maalesef.

-kabak mücver (bir kilo kabak içine atılan iki kaşık undan bir şey olmaz, olur diyen badem unu kullanabilir, tadı alınmıyor zaten)

-patlıcan biber kızartması.
domates sosundan yoğurduna kadar keto, sadece derin yağda kızartmasanız daha iyi, yarım parmak yağda çevirirsiniz.

-sotelenmiş soğan, kapya/çarliston/bell pepper, mantar ve ıspanak.
wok tavada söylediğim sırayla kavurun, tavanın altını kapatıp bir avuç mozarella atıp karıştırdığınızda kremalı gibi oluyor tadı.

-şekersiz coleslaw mümkün.
dr. berg'ün dediğine göre çiğ havuç yemek keto'ya aykırı değil.
normal limonlu havuç rendesi de salata olarak yenebilir.

-mayonezi evde yapabilirsiniz, çok kolay oluyor, sossuz kalmayın.
hardal da ketoya engel değil, aklınızda olsun.
ayrıca acı seviyorsanız tabasco falan da kullanabilirsiniz, ki acı faydalı bir şey.

-humus (nohut tüketimi bazen sakıncalı olabiliyor, çok abartmayın bunu)

-az bir cevizle girit ezme (lor, ceviz, maydanoz, zeytinyağı) yapabilirsiniz.
badem ve fındık keto için pek uygun değil, o yüzden ceviz içiyle daha iyi.

-şakşuka

-karnıbahar rendesinden yapılan "körili" pilav.
karnıbahar rendesinden yapılan pizzalar olmuyor maalesef, ama pilav çok başarılı oluyor.
çok kavurun, içine biraz et ya da tavuk suyu ekleyip çekmesini bekleyin, en son köri ve zerdeçal atın, karnabahar demezsiniz.
görüntüsü pek hoş olmayan bir lapaya benzese de, lezzeti etin yanında falan gayet iyi oluyor.

-fırında ya da ocakta közlenmiş bostan patlıcanı ikiye bölüp içini mozzarellayla ve çeşitli baharatlarla (ve mesela maydanozla) falan karıştırıp yine üstüne kaşar ya da mozzarella koyup tekrar fırına verebilirsiniz.

-tencere yemeklerinin hepsi ketoya uygun.
kabak dolmasından ıspanak yemeğine, kapuskaya kadar.
sadece dolma gibi şeylerin içine pirinç değil, bulgur koyun, onu da az koyun.

-fırında üstü her türlü peynirli her türlü sebze yapılabilir.
mesela patlıcan, üzerine domates, üzerine mozarella gibi.

aklıma gelenler ve benim kendi diyetimde yaptıklarım bunlar.
ayrıca mozzarellalı ve badem unlu çok basit hamur tarifleri var youtube'da.
onlarla sarımsaklı ekmek veya pizza yapabilirsiniz.
bir de bol yumurtalı cloud bread denen bir şey var.
bunların dışında, hazır olarak da mestemacher protein ekmeği de keto'ya uygun.

o ekmeklerle hardallı, evde yaptığınız mayonezli, didiklenmiş tavuk göğüslü ya da hindi/et fümeli, domatesli falan sandviçler de yapabilirsiniz.
  • blatta hiberna  (22.06.21 23:38:03 ~ 23:42:28) 
Çok güzel tavsiyeler gelmiş ama bu Dr. Berg dediğiniz adamın gerçekte doktor olmadığının farkındasınız di mi :( ne bileyim konuya vakıf biri değil yani, burada iki makale okuyup benzer site kurup aynı işi yapabilir herkes.

Bu arada ben bi dönem intermittant fasting ve aşırı sıkı olmayan bi low carb diyetle 6 ayda 12 kilo vermiştim tam pandemi öncesi (Ekim 2019-Mart 2020). 87'den 75 civarına düştüm. Hatta 73'e doğru gidiyordum ki pandemi başladı ve eve kapandım, kahvaltısız sistemimi sürdüremedim, hareketsiz kaldım derken şu an itibariyle 81-82 civarındayım yine :(

Yani keto falan iyi güzel de, bence aşırı kasmadan güzelce dikkat edip, bol su içip, hareket ettiğin zaman fena olmayan bi ilerleme kaydediyosun.
  • nundu  (22.06.21 23:52:16) 
@nundu:
eric berg yerine jason fung da koyulabilir, youtube'da popüler olan ve if/keto öneren herhangi bir doktor da.
aşağı yukarı aynı şeyi söylüyorlar.
verilecek kilosu 20 üzeri olan insanlar için dediğiniz şekilde kilo vermek pek mümkün ve kolay olmuyor.
çünkü işin önemi insülini yükseltmemek.

siz eminim daha fit olmuşsunuzdur ama 6 ayda 12 kilo çok az bir kilo bu tip durumlar için.
fena olmayan ilerleme değil, sağlık nedeniyle keskin ve hızlı bir değişim gerekiyor.
çünkü 20+ (hatta 30, 40, 50, 60+) kilosu olan insanların metabolizmaları, insülin dirençleri, hormonları da ona göre çalışıyor.

ve dolayısıyla bu süreçteki kişilerde kramplardan, hormon dengesinin bozulmasına, diyabetten insülin direncine, ishalden kabızlığa bir sürü şey de oluyor ya da diyet sürecinde bunlar yaşanıyor.
benim diyetisyenimin çözemediği kramp sorunumu eric berg çözdü mesela.
sirkeli su içmeye başladım, kramplar geçti.

kendi adıma, if ve ketoyu destekleyen bir diyetisyenim olmasına rağmen asıl kiloyu diyetisyen sayesinde veremedim.
çünkü barbunya yememde sakınca olmadığını düşünüyordum mesela.

konuya vakıf değil demek biraz haksızlık olur yani.
  • blatta hiberna  (23.06.21 00:02:58 ~ 00:03:27) 
elinize sağlık, muazzam öneriler. kopyaladım, sakladım.

iki sorum var:

- patates haşlansa bile olmuyor mu?
- hardaldaki şekerde sıkıntı yok mu? şekersiz bulamamıştım bir zaman.
  • absel  (23.06.21 00:03:57) 
@absel:

patates maalesef olmuyor.

hardalın şekersiz olanları var.
genelde yabancı ve biraz daha pahalı markalar oluyor ama var.
daha şekersiz olanlar dijon hardalları oluyor anladığım kadarıyla.

edit:
içeriğine baktım, en ulaşılabilir olan delizia'da yok mesela şeker.
  • blatta hiberna  (23.06.21 00:05:36 ~ 00:17:16) 
belki 10 yıldır burada yazıp çiziyorum, bu kadar verimli ve birden fazla kişinin faydalandığı duyuruya az rastladım. emeği geçen herkese ayrı ayrı teşekkür ederim.

benim boyum 178. hayatımın ilk 20 senesinde tartıya çıkma ihtiyacı bile hissetmemiş, ne yediğine asla dikkat etmemiş, hentboldan tutun buz patenine kadar farklı farklı en az 5-6 sporu yapmış biriydim. kiloma hiç bakmıyordum ama gayet fit ve sağlıklı biriydim işte.

ne olduysa üniversiteye başladıktan sonra sakatlık, fiziksel aktivitenin durması, depresyona bağlı AYU GİBİ YEME vs. derken sadece altı yıl içinde (tahminen 67-75 aralığından) 115'e kadar çıktım ve doktorlar bile artık "birader sen de abarttın artık dur istersen" demeye başladı.

o yüzden hiç ama hiç alışık olmadığım halde artık her şeyi saymak ve dikkatli olmak durumundayım. blatta hiberna'nın dediği gibi iş bu noktaya gelince ve şüşko olunca hiçbir şeyi normal yapamaz oluyor insan. çıkıp yürüyeyim desem bir hafta eklemlerim ağrıyor diye ağlıyorum. mümkünse bu durumun da tabii ki sağlıklı fakat mümkün olan en hızlı şekilde sona ermesini istiyorum çünkü böyle yaşamaya devam ettiğim her gün vücudumu perişan ediyor ki yaşadığım iğrenç değişimi tecrübe etmeyen birinin anlaması mümkün değil, umarım hiç kimse anlamak zorunda da kalmaz zaten.

ben bu gece başlıyorum. mevcut düzenim dolayısıyla ketosise girmemin maksimum birkaç gün süreceğini ümit ediyorum. bu duyuru bizler için milat olsun, şüşkoluk eski günlerin yorgunluğu olarak kalsın.
  • der meister  (23.06.21 00:24:18) 
iyi gidersen 3-4 gün içinde ketosise girersin.
hadi bir hafta olsun.

girdiğini de anlarsın zaten merak etme.
ben ketosise girdiğimde, akşam 10'da buzdolabı temizlemiş, küvet ovmuştum enerjiden ne yapacağımı bilemeyip.

bir de yukarıda yazmamışım ama kendi deneyimimden yola çıkarak, olabildiğince erken yatıp olabildiğince erken kalkmak çok önemli.
uykusuzluk dünyada iştahı en çok açan şey.

gün içinde uyumadan, gece olabildiğince uzun uyumanı tavsiye ederim.
gün içinde uyumak insülin dengesini ve hormonları şaşırtıyor biraz, uyanınca acıkıyorsun.
  • blatta hiberna  (23.06.21 00:29:42) 
blatta peki sen bu idrar çubuklarından kullanıyor musun? kullanıyorsan önerebileceğin ve güvendiğin bir marka var mı? sanırım aynı zamanda kandaki glikoz oranını gösterenleri de varmış bunun. o açıdan ekstra faydalı olabilir diye düşünüyorum. acon mission expert gözüme çarptı mesela, şu: www.hepsiburada.com

işimi görür mü bu?
  • der meister  (23.06.21 00:34:52) 
valla ben hiç kullanmadım ama beni en çok fitbit motive etti.

diyete başladığım günden itibaren nabzım, uyku puanım, uykudaki oksijen seviyem her gün birer ikişer değer değişti.
şimdi bu süreci izlemek eğlenceli geldiği için acaba açlık kan şekerini falan da ölçüp iyice delirsem mi diyorum.

eğer motive edecekse al, öyle şeyler işe yarıyor.
  • blatta hiberna  (23.06.21 00:38:09 ~ 00:38:44) 
Ben de takipte kalmak adına bir iki yemek önerisi yazayım:

//1 kabak rendesi ile 2 yk bulguru az yağda (sarımsak da olursa süper oluyor) pişirip üzerine yoğurt & toz biberli yağ gezdirmek (opsiyonel)
//karnıbaharları az yağda kavurup (az miktarda haşlama da olabilir) üzerine yoğurt & toz kırmızı biberli yağ ile çakma mantı oluyor, az kıyma da kavurursanız mantıyı hiç aratmıyor.
//etlerin yanına pilav yerine küçük doğranmış brokoli kavurulup içine çok az soğan tozu eklerseniz sürekli haşlama yemenin verdiği sıkıntıdan kurtulabiliyorsunuz.
//makarna seven biriyseniz Shirataki Noodle veya Konjac Noodle gibi ürünlerden tüketebilirsiniz.
//kerevizin rendelenip tavada çok az öldürüldüğü ve yeşil elma rendesi & yoğurtla karıştırıldığı bir salata hem doyurucu hem fresh bir alternatif oluyor.
//salataları köz kırmızı biber ve turşu ekleyerek farklılaştırabilirsiniz
  • ruz  (23.06.21 13:25:52) 
[]

gözü kapalı güvendiğiniz yayınevleri ve çevirmenler var mı? hangileri?

şu can sıkıcı "orijinal dilinde okumak zor geliyor ama türkçesini okurken hataları fark edebilecek kadar da biliyorum bu işi" dönemecindeki bir vatandaş olarak artık doğru dürüst roman okuyamaz hale geldim desem yeridir. çanlar kimin için çalıyor'u okuyayım dedim. harika bir roman olduğuna şüphem yok, çeviri de fena değil ama koca paragraf virgülsüz gidiyor mesela. "şişeyi masaya bıraktı oturup arkasına yaslandı" gibi cümleler var. yanılmıyorsam bulabildiğim en kalburüstü yayınevi de buydu, yani alternatif yoktu bile. takdir edersiniz ki türkçeye çok çevrilmemiş, kült eser sayılmayan romanlarda seçenek çok daha az oluyor.

sizin bu açıdan çeviri-editörlük açısından çok başarılı bulduğunuz, hiç üzülmediğiniz yayınevleri ve çevirmenler var mı? varsa bir listesini yapsak da herkes mutlu olsa?


 
Hemingway'de maalesef seçme şansımız yok, Bilgi Kitabevi'nden okudunuz sanırım...

İş Kültür'ü oldukça başarılı bulurum ama Kırmızı ve Siyah çevirmeni Bertan Onaran biraz yapay hissettirmişti bana. Can Yayınları Nurullah Ataç çevirisini basmıştı, ondan birkaç sayfa okumama rağmen daha fazla keyif almıştım. Madame Bovary'nin bir kısmını da o çevirmişti gayet iyiydi.

Jack London deyince Levent Cinemre'den şaşmam mesela. Dipnotlarla metni destekliyor.

Roza Hakmen harikadır Fransızca için. Rusça için Nihal Yalaza Taluy. (Yanlış yazmadım umarım.)

Klasik olacak ve muhtemelen benzer cevaplar gelecek ama İş Kültür, Can, İletişim'e bakıyorum önce. Sonra çevirmen özelinde gidiyorum. Editörleri gayet titiz iş yapıyor.

Klasikler dışında ise kesinlikle YKY güzel işler yapıyor. Hem çevirmenlik hem editörlük anlamında. Jaguar Kitap daha butik bir yayınevi olmasına rağmen onun kitaplarından da keyif aldığımı söyleyebilirim.

Ayrıntı'dan roman okumadım ama kurgu dışı kitaplarında güzel çevirileri vardı ve büyük hatalara rastladığımı hatırlamıyorum. Onlar da güzel kurmacalar basıyor.
  • black holes in the sky  (18.05.21 16:41:07) 
sözlük, kitapyurdu, 1000kitap, gugıl kitap inceleyerek kanaate varıyoruz.

hemingwayin yaşlı adam ve deniz'inde çeviri hatası olduğunu twitterda birisi duyurmuştu açıktan, bilgi yayınevi de düzelticez diye tivit attı
  • comp  (18.05.21 16:57:29 ~ 04.02.22 22:21:52) 
İş Kültür’ün genel olarak çok övüldüğünü ve güzel kitapları bastıklarını biliyorum ama okuduğum birkaç kitapta çok fazla yazım hatasına denk gelmiştim. Buna örnek olarak en çok aklımda kalan iki kitap da Genç Werther’in Acıları ile Kırmızı ve Siyah. İkisini de yazım hatalarına sinir ola ola okuyup zar zor bitirmiştim. Çevirmenin iyi olduğunu bilsem de özellikle alternatifi olan klasikleri İş Kültür’den almıyorum artık bu yüzden.

En son Roza Hakman çevirisiyle Cennet’in Doğusu’nu okudum Sel Yayınları’ndan. Çeviriyi çok beğendim ama onda da 3-4 kez de olsa çok bariz hatalar gördüm. Mesela metinde yanlış karakterin isminin yazıldığını ilk kez bu kitapta gördüm. Yine de genel olarak Sel’i seviyorum çünkü Steinbeck çevirilerini seviyorum.

Doğan Kitap sayesinde Murakami okuyabildiğimiz için seviyor gibiyim aslında DK’yi ama bazı kitaplarının direkt Japonca’dan değil de farklı dillerden çevirinin çevirisi olarak basılması sinirimi bozmuyor değil.

İmge, Kırmızı Kedi ve Metis’ten son zamanlarda çok kitap okumadım. Çevirilerini ya da kitaplardaki Türkçe kullanımlarını çok hatırlamıyorum bu yüzden. Bilgi’den de son zamanlarda sadece Hemingway okudum sadece ve çok da keyif almadım okurken.

Büyük yayınevlerinden geriye kalan Can, Yky, Ayrıntı ve İletişim en sevdiklerim. Bu dörtlüden okuyup da memnun kalmadığım kitap hiç olmadı şimdiye kadar. Ayrıntı’da bazen zorlayanlar oluyor gerçi ama yayınevini seviyorum genel olarak.

Tercih şansım varsa önce büyük yayınevlerindeki çevirmenlere bakıyorum. Mesela Ergin Altay, Nihal Yalaza Taluy gibi iyi çevirmenlerin aynı kitap için çevirileri varsa İş Kültür’ü eleyip Can ya da İletişim’den artık hangisine daha sıcak bakarsam onu alıyorum.
  • ms brownstone  (18.05.21 17:29:34) 
Yayınevi bağımsız ben genellikle çevirmenin biyografisini okuyorum. Okuduğu okul genellikle genel anlamda bi fikir veriyor; robert kolej mezunları üzmüyor mesela.


  • a7x  (18.05.21 22:42:08) 
Yayinevini bilemiyorum ama Hüseyin Can Erkin çevirilerini çok severim. Hüseyin hocanın adını gördüğümde rahatliyorum bildiğiniz.

Japonca bilmiyorum, aynı kitapları baska cevirmenden de okumadım ama bende bıraktığı his bu.
  • dre mithatoğlu  (18.05.21 22:52:04) 
Yayınevi değil de bazı çevirmenleri gözüm kapalı alırım. Hepsi aklımda değil ancak Begüm Kovulmaz mesela böyle.


  • Anthony McCarten  (18.05.21 23:18:00) 
[]

türkçede çoğul ekiyle ilgili sorularım

güya dilciyiz ama buna hiç dikkat etmiyorum işte. unutuyorum sürekli.

1) çoğul isim veya topluluk isimlerinde yüklem için çoğul eki kuralları nasıldır? mesela şu cümleleri karşılaştıralım,

çocuklar sizi görünce çok mutlu oldu / çocuklar sizi görünce çok mutlu oldular

seyirciler salondaki yerlerini almışlardı / seyirciler salondaki yerlerini almıştı

benim aklımda "bahsedilen kişiler biliniyor/tanınıyorsa (ingilizcedeki the gibi sanki) yüklem de çoğul eki alınır; yok belirsiz kişilerden, bir kitleden söz ediliyorsa yüklem çoğul almaz diye kalmış. öyle mi?

2) bunu sanırım geçenlerde sözlük veya duyuru'da görmüştüm ve "anaaa!" tepkisi vermiştim. teyit amaçlı soruyorum. aslında tam tersi de olabilir çünkü unuttum ama galiba böyleydi... diyelim ki elif adında bir kişi var,

elif hanım geldiler = saygılı kullanım

elif hanımlar geldi = alaycı yaklaşım, babanın kızına "nerdeydin bu saate kadar serseri" derken kuracağı cümle

doğru mudur bu? kullanım bu şekilde mi, yoksa tem tersi mi? mesela ben resmi bir ortamda elif hanımın geldiğini haber verirken "elif hanımlar geldi" dersem yanlış bir iş mi yapmış oluyorum?

***

kaynaksız da olur ama kaynak göstererek açıklayabilirseniz çok mutlu olurum. teşekkürler.

 
bence "elif hanım geldiler" ve "elif hanımlar geldi" farkını belirleyen şey tonlama olur ancak. cümleyi sinik, alaycı bir tonla vurgularsan anlam değişir.

resmi ortamda "elif hanım geldi" cümlesi zaten gerekli saygıyı içeriyor.

"elif hanım geldiler" daha çok hiyerarşide konuşanın çok üst konumunda birinden bahsediliyor gibi tınlıyor. yani gıyabında bile ancak çoğul konuşulabilecek biri.

"elif hanımlar geldi" elif hanım tek başına gelmemiş. saygı ifadesi yok sanki.
  • filteria  (15.05.21 14:18:33) 
Özne insan ve çoğul olursa yüklem tekil de olabilir çoğul da olabilir. Özne insan dışı varlık ve kişileştirilmişse yine aynı. Çiçekler gülümsüyorlar.
Ama onun dışında özne-yüklem uyumuyla ilgili birkaç madde daha var.

2. Madde için ikisi de doğru. Alay anlamı tonlama ile anlaşılır ya da (!)
  • oyokbuyoknevar  (15.05.21 14:38:17 ~ 14:39:21) 
1- Genel kural özne tekilse yüklem de tekil, özne çoğulsa yüklem de çoğul olacak şekilde. Ama milyon tane istisnası var. (Ve benim kişisel görüşüm çok anlamlı istisnalar değil bunlar, çoğul özne tekil yüklem her zaman kulağa daha güzel geliyor).

Bu milyon tane istisnadan biri belgisiz zamirler. "herkes eve geldi" doğru, "herkes eve geldiler" yanlış. Çünkü herkes belgisiz zamir. "Herkes"in kimler olup olmadığını bilmen veya bilmemen bir şey değiştirmiyor. Ama sayı belirliyse bu sefer yine tekil kullanman lazım, "11 kişi eve geldi" doğru, "11 kişi eve geldiler" yanlış.

Kaynak bilmiyorum ne yazık ki, aklımda böyle kalmış. İnternette arayayım dedim, wikipedia, e-okul linkleri falan çıktı, onları da koymak istemedim buraya.
  • plutongezegendegilmi  (15.05.21 14:41:39) 
Sadece pratigine ihtiyacın oldugunu varsayarak, TDK cikisli bilgi paylasacagim, yoksa hangisi Türkce icin en uygun kullanimdir tartismasi ekollere gore birazcik degisken. Gri alan.

Insanlar ozelinde, cogul anlamini veren bir kelimenin (ornegin nam-i diger topluluk isimleri) ya da ekin, bir cumlede bir tanecik olmasi yeterli. "Insanlar gittiler." hatali degil, ancak iyi kullanim da degil. Cunku Turkce tasarruf dili. Ama hayvan, bitki vs. de iki kez kullanmak yanlis degil.

Isin kuyrugu kimse belirsiz zamirlerde de kopuyor. TDK diyor ki: ''Sokakta kimsecikler yoktular.” denmez. “Sokakta kimsecikler yoktu.” denir. “Herkes, miting alanında toplandılar.” denmez, “Herkes miting alanında toplandı.” denir. '' (ZÜLFİKAR 2013: 19)

Burada kullanimda tasarrufa gitmisiz. Her zaman lise dilbilgisi kitaplarindaki gibi, ozne cogulsa yuklem cogul olmali bilgisine, tonlarca yazar da uymamis mesela. Hem de hayvan, bitki ve cansiz esyalarda da uymamis:

Orhan Seyfi Orhon’un makalelerden oluşan Kulaktan Kulağa adlı eserinde “Akşamları Eminönünde, Karaköyde, tramvaylar, otomobiller, arabalar sıralanıyor.”(61. s.)

Sonuc olarak, bir netlik yok, istatistiki veri var mi bilmiyorum ama soyle bir gozlem var: "Günümüzde çokluk ifade eden kelimelerin ve belirsizlik zamirlerinin bağlı olduğu yüklemlerin tekil olması yönünde bir eğilim olduğu sezilmektedir." (ZÜLFİKAR 2013: 20)

Ikinci soruda, alayci yaklasim demek icin, baglami bilmek sart. "Müdür beyler bu gün toplantiya katilamayacaklar." alayci da olabilir, saygili da. Vurgu mühim. Senin örnegindeki kullanim kurallasmis degil. Bu tip kullanimlar da gri alana dahil. Zeynep Korkmaz iyelik eki diyordu, bir baska grup yapim eki diyordu. Korkmaz'in gramer kitabina bakmak lazim.

Kaynak: tdk.gov.tr
  • buf-e kür  (15.05.21 16:10:25 ~ 16:11:07) 
[]

iskandinavya'da/kuzeyde geçen roman önerir misiniz?

konusu çok fark etmez açıkçası. tek istediğim o coğrafyada geçmiş, oralardaki hayatı anlatacak türden olması.

az önce finlandiya'yla ilgili bir entry girdim de aklıma beyaz zambaklar ülkesi geldi. çocuktum ama okuduğum zamanı hatırlıyorum. çok mutlu olmuştum, çok keyif almıştım. keza açlık da aynı şekilde.

o tarz işte oralarda geçen bi' şeyler okumak istiyorum. var mı öneriniz?

 
jo nesbo romanları.


  • blatta hiberna  (27.04.21 10:46:52) 
Stieg Larsson
Søren Sveistrup

  • heritage  (27.04.21 10:52:37) 
Norveç olursa Knausgaard'ın Kavgam serisini, özellikle çocukluk dönemini okumak hoşunuza gidebilir.


  • kobuzchu kiz  (27.04.21 11:00:10) 
Arne Dahl'ın Yedi Eksi Bir kitap serisi. Polisiye.
Eski ama Beyaz Zenciler veya yine Ingvar Ambjørnsen'den Tavandaki Kukla. Yeraltı edebiyatı.

Veya daha fazlası için:
www.goodreads.com
  • south park in kapusonlu uyesi  (27.04.21 20:03:48) 
[]

bu kriterlere uyan yarış oyunu önerebilir misiniz? flatout gibi

flatout'u (ilk oyun) çooook severim ama maalesef kısa yapmışlar, hemen bitiyor.

kısaca flatout gibi bi şey arıyorum, genel olarak kriterlerim şöyle,

* çok yeni olmasın. bilgisayar kaldırmayabilir.

* sokak yarışı konseptini hiç sevmiyorum. asfalt yol olur ama trafik olmayacak. o yüzden nfs gibi süslü püslü bi şey olmasın. farklı zeminler (toprak, buz vs.) olursa daha güzel olur.

* çok karışık, fazla teknik bilgi gerektirmemesi daha iyi olur benim için. arabadan fazla anlamıyorum çünkü. f1 oyunlarını o yüzden pek oynayamıyorum mesela, vidasına kadar arabayı tasarlayacak bilgim olsa oto tamirci olurum zaten laptop başında yarış oyunu mu oynıcam.

bu kriterleri tamamen olmasa bile büyük ölçüde karşılayan oyun önerebilir misiniz acaba?

flatout'taki o özgürlük hissi çok hoşuma gidiyodu, mesela şu fotoğraf: i.ytimg.com

böyle doğa içinde, dağda bayırda fitu fitu yarışsak güzel olurdu.

 
senin aradigin dirt. sec birini oyna hocam


  • nibba  (04.04.21 20:40:40) 
grid 1 ve 2 olabilir. fizik ve hasar motoru güzeldir.


  • false pretension  (04.04.21 21:42:15) 
forza horizon 4... en özgür bu oyunda olursun. steamde 90 lira. istediğin her türlü araç var istediğin her türlü zemin var. yarış oyunlarının gtası gibi düşün.
denersin 2 saat boyunca sistemin kaldırmıyorsa iade edersin.
forza horizon 3 ve 2ye şans verebilirsin eğer sistem çok düşükse.
  • cassey  (04.04.21 22:24:05) 
test drive 2 unlimited, dirt serileri olabilir. dirt showdown diye öneriyim hatta direk. serideki en az teknik oyun muhtemelen. dirt rally'den uzak dur teknik istemiyorsan.

beamng var boşboş takılmalık ama sistem istiyor, forza da aynı şekilde, aslında senin için ideal ama sistemin nasıl bilmiyorum. kaldırıyorsa iyidir.
  • mirafiori  (04.04.21 22:36:27) 
bence tam karşılığı burnout
gerçek markalar olsun dersen grid olabilir.
dirt içinse seçmek gerek; çok farklılık var. dirt showdown ve dirt rally oynadım. dirt showdown gayet arcade, eğlendim. dirt rally ise simülasyon tadında, gerildim(bıraktım).
  • late viper  (04.04.21 22:38:46) 
Trafik olmayacak dediğiniz için Forza Horizon'ları eliyoruz sanırım. Aslında şu an en iyi casual oyunlar bu seride.

Test Drive Unlimited 1 ve 2 var. Gerçek anlamda bu dediğiniz özgürlük olayını onlar sunuyor.


Bir deeee..


Modern flatout var, Wreckfest adında:

store.steampowered.com

Game Pass'e de dahil sanırım bu.
  • aguen  (04.04.21 22:59:06) 
burnout senin ilacın.
trackmania da olabilir.

  • teritori  (05.04.21 10:36:15) 
[]

üzerime 90'lar eurodance şarkısı atar mısınız?

eurodance olmak zorunda değil aslında, farklı türlerden de olur ama kriterim ve isteğim şu: şarkıyı dinlediğimde güzel bir GÖYNEK giyip DİSKOTEĞE gitmek isteyeyim, "biz çocukken her şey daha güzeldi" diye boş boş geyik yapayım, adeta bir zırtlan neşesiyle hayat dolayım.

fikir vermesi açısından çok küçük, 10-15 saniyelik melodi örnekleri bırakıyorum, otomatik olarak başladığı yerden itibaren 10 saniye dinleseniz bile ne demek istediğimi anlayacaksınız,

youtu.be (tek je 12 sati)

youtu.be (pljuni i zapjevaj moja jugoslavijo)

youtu.be (wiener blut)

***

ben inanıyorum ki şu müzikleri herhangi bir yerde duysanız %99 ihtimalle 30-40 sene öncesinin işleri olduğunu tahmin ederdiniz. tam olarak bunu istiyorum işte. buram buram 80'ler, 90'lar koksun ve enerji versin mümkünse (bu kısmı şart değil).

lütfen yağdırınız, şimdiden teşekkür ederim her bir öneri için.

 
  • kickboxer  (01.02.21 20:36:59) 
çok var aslında. örneğin
www.youtube.com

bu da 90lar
www.youtube.com
  • dafuq  (01.02.21 20:41:08 ~ 20:41:41) 
  • nothing in my way  (01.02.21 20:47:14) 
[]

ömer seyfettin okumak istiyorum

çocukken bazı meşhur hikayelerini çok severek okumuştum. çocuklar için uygun olduğunu kesinlikle düşünmüyorum ama ben müthiş keyif aldığımı hala çok net hatırlarım. o yüzden bi' de yetişkin kafasıyla, gerçekten anlayarak, dönemin koşullarını bilerek vs. okumak istedim. sadece 2-3 hikayeden söz etmiyorum bu arada, mümkünse tüm eserlerini okumak niyetindeyim.

gelgelelim kitap satın almak için baktığım sitelerde hep sadece tek bir hikayeyi veya birkaçını içeren ufak ufak kitaplar var... yani "ömer seyfettin öyküleri" şeklinde bir kitap göremiyorum. e bu adam bir sürü hikaye yazmış, her biri için ayrı kitap mı alacağız? çok tuhaf geldi bana.

direkt eser öneriis verebilirsiniz, hatta satın almak için link varsa o da olur mesela, daha bile iyi olur. teşekkür ederim.

 
Ömer Seyfettin'in gerçekten çok fazla hikayesi var. Bir araya getirilmeye çalışılsa ciddi büyüklükte bir eser olur. Daha fazla kâr sağlıyorlar ki yayınevleri 7-8 hatta 10 ciltte topluyor. Dergah Yayınları 20 sene önce 4 ciltte toplamıştı. Yeniden basımı yakın zamanda yapıldı ama hangi sitede var hangisinde yok bilemedim. Onu tavsiye edebilirim.


  • black holes in the sky  (18.01.21 21:57:58) 
Yky delta baskısı var. Tahminim Nadirkitaptan bulabilirsin 50 liraya falan tüm öykülerini.


  • nickimin hakkini veremedim  (18.01.21 22:20:38) 
Türk Dil Kurumu'nun "Ö. S'in Bütün Nesirleri" isimli basimi var. Ciltli falan, ve fiyati cok uygun. Ben bir fuarda TDK standindan 15 tl'ye almistim yakin bir zaman once.


  • elan vital  (18.01.21 22:24:38) 
[]

bron/broen kadar tatlı bir dizi/film var mı?

erasmus vesilesiyle letonya'dayım.

covid dolayısıyla her yer/her şey kapalı. üç kişi yan yana sokakta bile bulunamıyor. güneş 15:30'da batıyor. arkadaşımla bile sapık gibi onun arabasında falan buluşabiliyorum, burada zaten pek birileriyle tanışamadım.

delirmemek ve kendimi buralara ait hissedebilmek için bron'u izlemeye başladım "iskandinavya wohooo" diyerek. inanılmaz sevdim. bitecek diye korkarak izliyorum. her ne kadar covid sebebiyle ülkeden dışarı adım atamasam da listeme ekledim, bir gün kesinlikle öresund'dan geçeyim diye.

çocukken zaten metal müzik dolayısıyla iskandinav manyağı olarak büyümüştüm. kısmet değilmiş diyelim, letonya'ya kadar gelmişken finlandiya'yı bile göremeden döneceğiz.

bron'u geçeceğini zannetmiyorum ama o tada yakın bi' şeyler alabileceğim iskandinav dizisi/filmi önerebilir misiniz?

 
Forbrydelsen


  • mor oje  (12.12.20 01:21:37) 
Forbrydelsen (+1)

Ófærð (Trapped) - Bu da İzlanda polisiye dizisi
  • peki madem  (12.12.20 01:23:18) 
Riget var bide deli işi


  • freebird5406_2  (12.12.20 01:24:11) 
Forbrydelsen +1 bron hastası birisi olarak bu diziyi de sevdim.


  • golgi aygıtı  (12.12.20 01:35:00) 
Forbrydelsen
Deadwind
Midnight sun
  • curukturpkokusu  (12.12.20 01:59:43) 
Sırf Saga Noren'in 911'i ve insansız sokakları için bile izlenir.

Bulabilirseniz Dag'ı tavsiye ederim.

Bir de, yaklaşık iki yıllık yaşam tecrübeme göre bence asıl baş etmesi zor olan güneşin 15:30'da batması değil yazın 22:30'da batmaması :)
  • bruce mclaren  (12.12.20 02:46:03) 
[]

ispanyol filmi önerir misiniz?

başlıca kriterim dilin ispanyolca olması, filmin 21. yüzyılda çekilmiş olması (daha eskiyi anlatıyor olabilir ama 90'lardan öncesine de gitmesin). benim her dönemde hayallenip "aşerdiğim" farklı ülkeler/coğrafyalar olur, bu aralar aklıma ispanya tarafları geliyor hep.

los lunes al sol en sevdiğim filmlerden biri. o ayarda olsa mesela işte toplumsal sorunlara değinen, halka ve sıradan insanlara inen vs. çok güzel olur örneğin.

isteğim, izledikten sonra "evet birçok elementi tanıdık, birçok elementi gördük" dedirtsin, ne bileyim o coğrafyaya dair bi şeyler göstermiş olsun bize. misal evde sohbet ediyolar diyelim, "hmmm demek ispanya'da evler böyleymiş hmmmm" dedirtsin. içine çeksin yani film, oradaki hayatı göstersin.

umarım anlatabilmişimdir, şimdiden teşekkür ederim önerileriniz için.

(mar adentro, amores perros hariç)

(güney amerika da olur ama önceliğim pendejonun harman olduğu ispanya)

 
  • freebird5406_2  (04.12.20 18:02:15) 
El Secreto de Sus Ojos
el cuerpo,
Celda 211
Los lunes al sol
Contratiempo
Relatos salvajes
nueve reinas

hepsi saglam filmlerdir. cunku ben ispanyol filmlerinin hastasıyım.
  • koela  (04.12.20 18:05:48) 
@Koela +1

Hogar
La Cara Oculta
  • mamihlapinatapai  (04.12.20 18:10:38) 
Mientras duermes 2011 (Tosar reis)
Summer 1993 (2017)
The Invisible Guest (2017)
Relatos salvajes(arjantin -ispanya )
Even the Rain (2010) (ispanya- meksika)
Agora 2009( ispanya- ingiltere)

21. yy demişsin ama iki tane çok kaliteli 99 yapımı var:
Todo sobre mi madre
Garage Olimpo

Güney Amerika dediğin için de Uruguay yapımı şunu önereyim:
LA NOCHE DE 12 ANOS
  • Amaranta ursula  (04.12.20 18:12:48) 
Gerildiğim ve etkilendiğim bir filmdi. Belki istediğiniz tür değildir ama İspanyol sinemasını sevenler beğenebilir.

Mientras duermes
  • kums  (04.12.20 18:13:24) 
tambien la lluvia


  • pegi  (04.12.20 19:56:21) 
lucia y el sexo


  • lüzumsuz adam  (05.12.20 16:33:30) 
[]

istanbul'a gelen biri yeni havalimanına nasıl gidebilir?

arkadaşım için soruyorum. kendisi otobüs veya trenle (henüz net değil) istanbul'a geldikten sonra doğrudan yeni havalimanına gidecek.

otobüsle gelirse esenler'de ineceğini varsayıyorum. tren içinse yeni havalimanına gidişi en rahat olacak istasyondan yazabilirsiniz, orayı seçmesini söylerim.

esenler'den ve herhangi bir hızlı tren istasyonundan nasıl gidebilir acaba? ben hiç gitmedim o tarafa, en ufak fikrim yok, o yüzden size sorayım dedim. teşekkürler.

 
hava.ist

Esenlerden otobus var, inecegi tren istasyonu yakinlarinda da vardir muhtemelen. Istanbul'u bilmiyorsa hic maceraya girmesin, direk otobuse binsin bence.
  • balpolen  (17.11.20 23:32:33) 
esenler'den ve pendik-yht'den kalkan havaist otobüsleri var, istanbul havalimanına gidiyor bildiğim kadarıyla. sadece esenlerden ve pendikten de değil, başka lokasyonlardan da kalkıyor. hava.ist bu adresten daha detaylı bilgi alabilirsiniz.


  • presada12  (17.11.20 23:34:59) 
Trenle gelirse, Yenikapi’ya ulaşıp oradan Havaist araçlarına geçebilir.


  • fever  (18.11.20 00:37:05) 
[]

transferwise uzmanları - transfer için €12 ödemem gerekti, niye böyle acep

€280 gönderdim, ilk kez kullanıyordum transferwise'ı para göndermek için. kendileri sağolsunlar €1 kesinti yapıyorlar eyvallah çok güzel ama en sonunda diyorlar ki kendi bankanızdan parayı bizim hesabımıza gönderin, biz de aktaralım. harika.

e ama ben ziraat'ten bunlara parayı göndermek istediğimde ziraat benden €12 kesiyor.

direkt parayı göndermek istediğim hesaba göndersem de aynı parayı kesecekti lol. bu durumda transferwise'ın bana faydası ne oluyor tam olarak? hızlı göndermesi mi? yoksa ben mi bir saftiriklik yaptım, kullanmayı beceremedim?

euro hesabımdan göndermek istedim ben parayı. en son ekrana gelince transferwise "önce bize transfer yapın biz göndercez" dedi. ne alaka şimdi bu? yoksa dolandırıldım mı hehe

 
bulunduğunuz yerdeki yerel para birimi ile gönderin. örneğin türkiye'de: onların hesabına tl gönderin > onlar (örneğin) almanya'daki hesaba euro karşılığını yatırsın.

diğer türlü avantajı olmuyor.
  • arkadakiadam  (15.10.20 13:36:06) 
12 euro'nun verdiğin 1 euro ve tw ile ilgisi yok ki.280'e 12 çok dersen haklısın. Bir de 100 dene istersen belki limit yüzdür.


  • alfred  (15.10.20 13:49:05) 
@alfred, onun farkındayım ama ben de onu sordum işte, yani transferwise'ı kullanmak için benim ziraat üzerinden uluslararası işlem yapmam gerekecekse bu firmanın bana faydası ne, direkt gönderirim aynı hesaba gelir diye sormuştum ama arkadakiadam açıklamış. ben para euro hesabımda olduğu için düz mantık "euro'dan euro'ya işlem ücreti daha düşük olur" diye düşünmüştüm, meğer türk lirası hesabımdan adamların türkiye'deki hesabına havale yapacakmışım jdfdjfdk. şimdi o şekilde yaptım cidden toplam 3-4 liraya mal oldu €100


  • der meister  (15.10.20 13:51:05) 
[]

bir video arıyorum (ortalık yerde eşofmanı çıkarıp dans eden adam)

yav böyle bir video vardı. arka planda 2 unlimited'ın no limit'i çalıyordu. japonya'da geçen bir kısım olduğunu hatırlıyorum. dayı böyle kalabalık yaya geçitlerinde yahut mağazalarda falan eşofmanını çıkarıp dans etmeye başlıyordu jsjfsk buldurabilir misiniz onu? şu vakit ölsem kimse cenazeme gelmez, bunu bulacağım diye arama geçmişini saçmasapan bir sürü şeyle doldurdum tövbe estf. lütfen buldurun :(




 
Jackass the movie filminden bir sahneyi tarif ediyorsun. Netflix kullanıyorsan direkt girip izleyebilirsin. 2. ya da 3. sahne olması gerekli.


  • alkolik imam  (03.03.20 23:18:10) 
[]

doğal maden suyu adıyla satılan içeceklerin zararı olur mu?

gubarmalı içecekleri çok seven biriyim. her türlü asitli içeceğin ve kimyevi maddenin hastasıyım ama takdir edersiniz ki geberip gitmemek için bunları bırakmak durumunda kaldım ve netice itibariyle maden suyu manyağı oldum. genelde 250-500ml'yi geçmiyor günlük tüketimim ama kendimi şımartmak istersem bir litre devirdiğim oluyor. düz su da içiyorum, genel olarak tüketim yarı yarıya diyebilirim, bir litre maden suyu içiyorsam bir litre de renksiz, vasat su içiyorum.

bu durum uzun vadede sorun yaratır mı, bu içecekler güvenilir midir? işin yararında değilim, sudan ne bekliyorsam maden suyundan da onu bekliyorum, hücrelerime "ooo su, su iyidir hocam, allahıma iyidir su" dedirtse ve su ihtiyacımı karşılasa yeterli.

ama işte mineral diye içine siyanür falan karıştırıyolar vs. bu tip şeylerden çekiniyorum biraz. içiyim mi bi şey olmaz mı bu millet benimle mi, ne dersiniz?

not: aldığım şey DOĞAL MİNERALLİ MADEN SUYU. öyle limonlu soda falan değil, maden suyu.

 
yemekten hemen sonra içme ki mideyi tembelleştirmesin. böyle yazıldığını gördüm. onun dışında doğal olanları tercih ediyorsun, zaten meyvelileri de doğal ve sağlıklı değil.


  • MtKrt  (03.03.20 18:23:35) 
duz maden suyunu gunde max. 2 sise oneriyorlar diye kalmis aklimda. ama kim oneriyor orasindan cok emin diilim. yine de her seyin cogu zarar mantigiyla yaklasirsak 1 lt biraz cok gibi sanki? duz vasat su ic sen yine :)


  • in vino veritas  (03.03.20 18:30:01) 
yok bi şey olmaz. bi bildiğim böbrek taşı olanlara önermiyorlar o kadar.


  • proletarier aller lander vereinigt euch  (03.03.20 18:39:03) 
yurt disinda bunlar gazli su (sparkling water) diye satilmiyo mu zaten? yani bizim bildigimiz su yerine bunu icen milyonlar var.

www.healthline.com

burasi dogal oldugu surece sikinti yok demis mesela. ama cok calisma yok bununla ilgili diye de eklemis.
  • ehti  (03.03.20 19:03:51) 
@ehti, gazlı su ile maden suyu aynı şey değil diye biliyorum. ben de ukrayna'da sabah akşam gazlı su içiyordum ama yanlış hatırlamıyorsam onlar sadece karbondioksit basılmış düz su. maden sularında mineral oluyor. gazlı sularda sadece gaz var, yoksa dümdüz su.


  • der meister  (03.03.20 19:14:14) 
30 yıldır içiyorum bir bağımlılığını görmedim muhabbeti gibi olacak ama 17-18 yildir gunde 2 tane gomuyorum zararini gormedim henuz, gayet de saglikliyim. Devam.


  • twq  (03.03.20 19:25:34 ~ 19:26:23) 
her marka için analizler var. analizlerde kimisi hileli hurdalı fln çıkıyor. analizleri araştırıp içeilirsiniz. kimisinin tuzu fazla ama diğer mineralleride fazla. kimisinin herşeyi düşük vb...


  • morcivert  (03.03.20 21:33:25) 
en meşhur markanın na sodyum oranı en yüksek. Tansiyonu çıkartır çok içerseniz. Alıp birer tane hepsinin içeriğini karşılaştırın


  • gatherer  (04.03.20 13:39:35) 
[]

bana şöyle karlı, kuzeyde geçen bir film önerir misiniz?

bu soğuk ve sıkıcı ankara akşamında izleyeyim diyorum. karlı dedim ama coğrafyanın soğuk ve filmin kasvetli olması yeterli aslında, doğa filmi istemiyorum. aksine şehirde geçse daha güzel olur. madde madde toparlayacak olursam,

* avrupa ya da rusya'da çekilmiş/geçen,
* kış mevsiminde, serin-soğuk-karlı olduğu belli olan bir memlekette geçen,
* mümkünse son 20 yıl içinde çekilmiş,
* ağırlıklı olarak dağda bayırda değil de şehirde geçen,
* hüzünlü, duygusal, yer yer sayko yönü olan

bir film arıyorum. "bunlar ne biçim kriterler hayvan oğlu hayvan" derseniz kraftidioten, jagten, ondskan, klass, plemya'nın yanı sıra andrey zvyagintsev'in tüm filmlerini bu kategoride değerlendirebilirim sanırım, bunlardan birini dahi izlediyseniz ve "aha aynı onun gibi, çok severim" dediğiniz film varsa paylaşın lütfen.

 
The Grey


  • lisw  (12.01.20 14:47:29) 
the grey bildiğim kadarıyla avrupa ya da rusya'da geçmiyor.


  • der meister  (12.01.20 14:48:12) 
Ama şehir olayı yok greyde. Full orman.

Netflixte hold the dark var. Azıcık kasabalı ama film genel olarak süper kötü yani.
  • lisw  (12.01.20 14:48:29) 
Hmm nerede geçtiğini tam olarak bilmiyorum galiba demek ki. Özür dilerim.


  • lisw  (12.01.20 14:49:08) 
force majeure


  • brkylmz  (12.01.20 14:50:03) 
The Snowman


  • heritage  (12.01.20 15:54:32) 
Force majeure demeye geldim soylenmis, Kosmos diyorum, Rusya'da degil ama rus etkisi olan Kars'da geçiyor, biraz dag bayir var yalniz...


  •   (12.01.20 15:58:16) 
the shipping news. bir kısmı amerika’da geçmekle birlikte büyük bölümü kuzey avrupa’da geçiyordu sanırım. karlı sahneleri bol.


  • miranda  (12.01.20 16:00:59) 
Kosmos, Reha Erdem.

-Kis mevsimi, Kars (yeterince Rus esintili bir sehir?), son 20 yil, sayko yon. Cok severim dedigim bir film degil ama.
  • buf-e kür  (12.01.20 16:04:34 ~ 16:08:46) 
stalker


  • esraiesra  (12.01.20 17:15:28) 
Şehir değil ama Leviathan
In order of disapperence

  • kaset  (12.01.20 18:08:35) 
Dizi olur ise: Ófærð / Trapped
İzlanda'da geçiyor.
www.imdb.com
  • yanginmerdiveni  (12.01.20 18:11:50) 
funny games'i izlemişsindir illa ki de, '97 versiyonu; evde geçiyor olması dışında bütün beklentileri karşılıyor sanki.

da bilmiyorum, prog. rock grubu isteyene pink floyd önermek gibi bir şey yaptığımı hissediyorum.
  • bilinmez bir yazar  (12.01.20 18:18:02) 
Son 20 yıl demişsin ama yine de yazayım dedim.

Fargo

Dr. Jivago

Groundhog Day

On Dangerous Ground

The Shining

Marketa Lazarová

My Winnipeg
  • old possum  (12.01.20 18:54:38) 
film neymiş, the long dark oyna üşümek neymiş gör.


  • ya ben lan neyse  (12.01.20 18:56:27) 
[]

romanlar hakkında spoiler yemeden bi' şeyler okuyabileceğim site

var mıdır? öncdesinde, bir nevi ön hazırlık gibi. bu romanda yazar şunu şunu anlatmıştır, şu dönemde geçmektedir, şu açıdan kıymetli bir eserdir tarzı bilgiler olsun. spoiler vermesin, hikayeyi fazla anlatmasın. kitaba ne okuyacağımı, nasıl okumam gerektiğini bilerek başlayayım yani, derdim biraz o.

bu amaca yönelik bir site, katalog vs. var mı? goodreads'teki yorumlar uygun olur mu örneğin?


 
Goodreads'de yorumlarda spoiler kısımları gizlenebiliyor ama yorum yazanın uğraşıp yapması lazım. Fantastik ve bilimkurgu için Kayıp Rıhtım'ın incelemeleri var, spoiler varsa belirtiyorlar o kısımları. Benim blog var azıcık?
Edit: Yok valla ben klasik incelemiyorum, bilimkurgu klasiği var birkaç tane.

  • kobuzchu kiz  (11.01.20 21:35:17 ~ 21:46:41) 
senin blog da olur kobuzchu kız ama bana böyle x romanını arattığımda onun hakkındaki değerlendirmeleri çıkaracak bir platform lazım. "aratınca çıkmaz ama biz de az klasik incelemedik" dersen ne ala :)


  • der meister  (11.01.20 21:42:10) 
İsteğinizi ne kadar karşılar bilemem ama 1000kitap var. İncelemeler ve alıntılar bulunuyor genel olarak.


  • rusalka  (11.01.20 21:50:55) 
[]

eski dönemleri anlatan belgesel önerisi

eski dönemden kastım mümkünse 15. yüzyıl öncesi. milattan önce 3'üncü yüzyıl da olabilir, fark etmez. antik yunan olur, roma olur, selçuklu olur... nasıl desem böyle canlandırmaların yer aldığı, o dönemleri anlatan bi' şeyler arıyorum. malum o zamanı anlatan film/dizi/kitap pek yok, varsa da ben bilmiyorum, çok az gördüm. konusu önemli değil ama bu tarzdaki belgeselin konusu tarih olur zaten herhalde, ne olacak başka.

bu tarz bildiğiniz bi' şeyler varsa paylaşır mısınız? türkçe-ingilizce olabilir. devlet mevlet fark etmez, sadece 15. yüzyıl veya öncesini anlatıyor olsun.


 
Mısır'ın 10 Büyük Keşfi diye bi belgesel 5 saat falan sürüyor baya güzel.


  • angelus  (08.01.20 21:37:03) 
Tüfek Mikrop ve Çelik.


  • japon balığı  (08.01.20 21:37:58) 
Sezar ve Augustus dönemlerini anlatan Rome adlı dizi var, izlemediysen tavsiye ederim. O zamanları anlatan film dizi pek yok dediğin için önereyim dedim sadece.

www.imdb.com
  • mesa  (08.01.20 21:57:28 ~ 21:58:07) 
[]

bana ingiliz dizisi önerir misiniz?

bu aralar canım o taraflardan bi' şeyler izlemek istiyor çok. sık sık the it crowd ve black books'u özlediğimi fark edip hüzünleniyorum. komedi olması şart değil ama bu iki diziyi çok sevmiştim, o yüzden bu tarzda bi' şeyler olması artı puan olur. şöyle bölümleri 20-40 dk arası, bitirmesi yıllar sürmeyecek ama bölüm sayısı çok az da olmayan, buram buram cheeky cunt kokan esaslı bir ingiliz dizisi önerir misiniz?

peep show ve peaky blinders var aklımda, onları tavsiye eder misiniz mesela? bunun dışında "dizi yok ama film var" derseniz onlar da olur ama öncelik dizi tabii.

teşekkürler.

 
coupling


  • freebird5406_2  (03.01.20 17:34:10) 
Dizi
Fleabag
Film
İ am Daniel Blake
  • Amaranta ursula  (03.01.20 17:34:52) 
misfits


  • whoosie  (03.01.20 17:35:59) 
Broadchurch
Coupling

  • kisa  (03.01.20 17:37:23) 
Peep show'u şiddetle tavsiye ederim. İzlediğin hiçbir komedi dizisine benzemez, gerçekten efsane. Hem netflix'te vardı en son. Rahat rahat izlersin.

onun dışında şöyle sağlam tertemiz bir ingiliz polisiyesi izleyeyim dersen Luther'i tavsiye ederim.
  • philiptraum  (03.01.20 17:37:44 ~ 17:37:57) 
peaky blinders tavsiye ederim.

onun dışında 2 gün önce dracula başladı. sherlock yapımcısından ona başladım. sevdim gibi ama bakalım.
  • ozdek  (03.01.20 17:38:11) 
misfits +1

gerçek bir cheeky cunt dizisi.
  • cay koy geliyorum  (03.01.20 17:40:04 ~ 17:40:27) 
fleabag cok populer. guncelden kopmamis olursun hem.


  • hot potato  (03.01.20 17:58:04 ~ 18:11:59) 
Black Mirror sevdiysen Years and Years.


  • epistemic_regress  (03.01.20 18:00:41) 
spaced


  • nothing in my way  (03.01.20 18:02:30) 
Peep show +100


  • ravenclaw  (03.01.20 18:02:59) 
Taboo. Tom Hardy oynuyor 18.yy ingilteresi.


  • burockbudarock  (03.01.20 18:11:40) 
@epistemic_regress, yok mirror değil books benim sevdiğim ama black mirror da tarz itibariyle çogacayip bir şeye benziyor, onu da izlemek istiyorum.


  • der meister  (03.01.20 18:12:42) 
after life


  • archmage mahmut  (03.01.20 18:17:02) 
office uk
gavin and stacy

  • try again fail again fail better  (03.01.20 19:01:26) 
Peaky blinders
The crown
Wanderlust(özellikle favorim)
  • astrid  (03.01.20 19:09:15) 
Skins


  • heritage  (03.01.20 19:26:03) 
downton abbey


  • redskull  (03.01.20 19:41:10) 
Spaced +1


  • kendi dugunune gitmeyen kamber  (03.01.20 19:47:06) 
Peep Show kadar underrated baska bir dizi var midir bilmiyorum. Bence sans verin.


  • pike  (03.01.20 19:51:59) 
Coupling eskidir how i met your mother gibidir

Peaky blinders guzeldir
  • basond  (03.01.20 21:12:27) 
netflixte sex education'ı sevmiştim ben. Hem aşırı güzel manzaraları olan bi yerde geçiyor. British havasını alırsın sırf o evlerin olduğu mahalle sahnelerinden bile. Mizahı, karakterleri de iyiydi. Tatlış bi dizi işte.


  • nundu  (03.01.20 22:25:39) 
  • nhk ni youkosu  (03.01.20 22:54:07) 
skins ve misfits ergen dizileridir, yaş 20 üzeriyse sarmayabilir. couplings hatırladığım kadarıyla o kadar da iyi değildi. himym daha iyi mesela. peaky blinders'a fragmanında bayılmıştım fakat izlemeye başlayınca yarım saat tahammül edememiştim.

the it crowd ve black books seven insan için peep show biçilmiş kaftan. fleabag'e yeni başladım ben de, güzel duruyor fakat kulvar farklı sanki bahsettiğin ikisinden. peep show tek geçer hepsini. sex education'ı da keyifle izlemiştim. inbetweeners var bir de ki baya kalitelidir. dizinin ardından 3 filmlik serisi çekildi, son filmlerde cazibesi hafiften kaybolmuş olsa da keyifle izlettirir kendini.

idris elba'nın yazdığı ve oynadığı turn up charlie var. tek bir kategoriye sokmak mümkün değil fakat baya iyidir.

yukarıda saydıklarım ağırlıklı olarak komedi dizileri. drama olarak this is england var ki tadından yenmez. 2007'de film olarak çıkıyor, ardından 2010'dan itibaren this is england '86, '88, '90 şeklinde 3 sezonluk dizisi yayınlanıyor. defalarca izlemişimdir.

suç kategorisinde top boy var netflixte fakat dikkat et, iki ayrı yapım mevcut, ben izlemeye başladığımda son yayınlananı izlemiş, ilk seriyi, dolayısıyla başını kaçırmıştım ve fark ettiğimde baya pişmanlık hissetmiştim.

saydıklarımın hiç birisi pişman etmez.
  • kahverengi mont  (04.01.20 00:35:43) 
Luther/idris elba


  • suser maaslarini yapan mutemet  (04.01.20 06:41:56) 
[]

ankara'da tiyatro bileti bulmak neden imkansız? benim bilmediğim bi şey mi

var?

ta iki sene önce bölümden bir arkadaş sağolsun ayarlamıştı da öyle gidebilmiştim, sonra o ayrıldı zaten, o günden beridir tiyatroya gitmedim. daha doğrusu niyetlendim, biletlere bakayım dedim, tek bir oyunun tek bir bileti dahi olmadığını görüp vazgeçmek durumunda kaldım.

ben biletinial.com'dan bakıyorum. yanlış mı yapıyorum? bu sitede sahnelenecek oyunlar, biletlerin satışa çıkacağı tarihler de yazıyor. satışa çıktığı an hücum etmek şart mı, başka türlü olmuyor mu?

gitmek istediğim oyunları önceden işaretleyip biletler satışa çıktığı an uvelek uvelek diye atlamalı mıyım? öyle canım isteyince "dur bakayım neler varmış" deyip de bilet alamıyor muyum yani? yahu 10 gün sonraki oyunlarda bile BİR TANE boş yer yok, çok ilginç.

 
2 hafta önceden alıcan. yoksa en arkalar kalıyor genelde.


  • jelly bear  (28.12.19 22:36:17) 
dt'de 15 gun sonranin oyunlari icin bilet aciliyor. giselerde saat 10:00'da internette 10:10'da aciliyor. iyi oyunlar icin genelde 10dk icinde bilet tukeniyor. cunku insanlar gisede sira oluyor. iyi oyuna bilet icin saat 10:00dan once gisede olman lazim.


  • 1917  (28.12.19 22:36:23) 
Devlet tiyatrolarinin biletleri oyle maalesef. Her gun, on uc gun sonrasının bileti satisa cikiyor. 10 da giselerden 10u10 gece de internetten. O saatte girip almaya calisacaksin ya da gisede siraya gireceksin sabahtan. Garip ama senelerdir boyle sacma sapan ilerliyor.
Oyun gunu oyunun oldugu yerlerde tuhaf tiplerin bi dunya bileti oluyor, orda satiyor.

  • a perfect lie  (28.12.19 22:37:23) 
Ben internetten, özellikle DT için, bilet alabildiğimi hiç hatırlamıyorum hep gişeden aldım, internetten bilet alabilmek biraz mucize gibi bir şey.


  • angelus  (28.12.19 22:54:15) 
takip edeceksin o kadar. gayet de internetten iyi yerden alınıyor. en fazla 1 2 hype olmuş oyuna gişeden almak zorunda kaldım.

hatta bilet bulamayınca oyun saati gidip bilet alıp girdiğim de oldu çok. gerçi son 2 deneyişimde denk gelmedi ama..

takip et önceden al. illa gişeye gerek yok.
  • AlsterWasser  (28.12.19 23:01:38 ~ 23:04:19) 
biletin satışa çıktığı gün ve saate alarm kuruyorum. hatta beş dakika öncesine. bilgisayarı açıp, sayfaya girmek falan derken, tam zamanında girmiş oluyorum. buna rağmen ön sıralar doluyor ben tıklayıncaya kadar.

devlet tiyatroları uygun fiyata oyun izleyebileceğiniz ender yerlerden. elbette talibi çok oluyor. güzel oyun izleyecekseniz, tek yol bu.
hatta gişelerin önüne o saatte yığılıyor insanlar, internete geç düşüyor diye.
  • lovemyself  (29.12.19 01:44:56) 
Devlet tiyatrolariysa cok normal. Hep boyle. Bilmedigkn su var, satisa ciktigi an atlayacaksin. Herkes oyle yapiyor. Ozellikle sevilen oyunlar icin pusuya yatmazsan imkansiz.


  • stavro  (29.12.19 09:16:21) 
[]

aktepe stadı'na (keçiören) nasıl giderim?

cebeci, dikimevi ya da kızılay'ı başlangıç noktası olarak alabiliriz. çok fark etmez.

mümkünse dolmuş ya da otobüs kullanmak istemiyorum ama sanırım otobüse muhtacım.

kuyubaşı'nda metrodan insem ve yürüsem çok mu uzak olur? 30-40 dk yürürüm açıkçası vaktim bol, hatta daha bile güzel olur. medeniyetin başkenti keçiören'de bulunmadım daha önce sanırım, hiç bilmiyom o tarafı.

 
metro ile akm'de kecioren metrosuna aktarma yapip dutluk duraginda inince 10-20dk'ya yurursun.


  • 1917  (28.12.19 21:24:01) 
kizilay'dan kalkan aktepe otobusleri var. son durakta inin, 100 metre mesafede.

kuyubasi ve dutluk metro duragi otobus duragina gore uzak oluyor.
  • tabudeviren  (28.12.19 22:47:27) 
[]

maç bileti devretme işi nasıl yapılıyor passo'da?

başlıklarda görüyorum, gişe fiyatından veriyorum yazıyorlar mesela. benimkisi öğrenci indirimli kombine olduğu için zaten başkasına devredilemiyor ama edilseydi de sanıyorum ki devredeceğim kişinin tc kimlik numarasını girecektim ve bilet ona gidecekti. bu durumda ücreti tahsil etme kısmı nasıl gerçekleşiyor? karşılıklı güvene mi dayanıyor, yani bileti devrettikten sonra iban falan mı veriyorsunuz? öyle olsa çok fazla sorun çıkardı bence, passo ekranında fiyat mı belirleniyor acaba, nasıl yapılıyor?




 
karşılıklı güven meselesi. passo paraya karışmaz.


  • jelly bear  (22.12.19 17:36:23) 
sahibindende letgoda nasıl alışveriş yapıyorsan aynı mantık. genel geçer kural önce ödeme sonra teslimat olduğundan ben de hep öyle yapıyorum, ibanı veriyorum parayı hesapta görünce de bileti transfer ediyorum. transfer işlemi çok kolay zaten kimlik numarasını yazıp transfer et diyorsun gidiyor. işin para kısmıyla bir ilgisi, sorumluluğu falan yok passonun.


  • hadsafhada  (22.12.19 17:37:07) 
[]

kitap (özellikle roman) okuma oranları düşüyor mu?

bu alanda yapılmış uluslararası (ülke içinde de olur) araştırmalar var mı? varsa ne diyorlar?

son yıllarda özellikle türkiye'de "roman okumak boş iş" düşüncesinin çok ciddi bir yükselişte olduğunu görüyorum. edebiyat öğrencisi olmama rağmen çevremdekilerin dahi az okuduğunu veya bu işi pek önemsemediğini görüyorum. amacım kimseyi yargılamak değil, ben de doğru dürüst okuyorum diyemem açıkçası, okuluydu işiydi boş yapmasıydı derken ayda bir kitap bitirsek kendimizle gurur duyacak hale geldik.

sizin gözleminiz nedir, bu açıdan bir değişiklik görüyor musunuz? bilgiye ya da farklı tecrübelere erişmenin kolaylaşması yüzünden daha mı az okur oldu insanlar? veya vakit bulamadıkları için? yoksa "yoo okuyan okuyor, senin çevrende okuyan yokmuş, edebiyat öyle 15-20 senede bitecek iş değil kamon" diyebilir miyiz?

 
bence hep böyleydi. top fen liselerinden birinde okurken bile roman okuduğumu gören arkadaşlarım aynı şeyleri söylerlerdi. işte roman okumak gereksiz bari tarih kitapları falan oku. yani illa bi faydası olmalıydı kitap okumanın onlara göre. dersten başlarını kaldırmayan insanlar olduğu için yadırgamıyorum onları da. kitap eşittir bir şeyler öğreten fayda sağlayan bir şey. roman ise gerçeklikle ilgisi olmayan kurmaca evrenler. kesinlikle katılmıyorum ve bana çok şeyler kattığını düşünüyorum tabii ama bence hep böyleydi.


  • papuayenigine02561  (18.12.19 19:13:33) 
İnternet kullanımından dolayı düşüyor. Sosyal medya siteleri, netflix, PC vb her şeyin esas kaynağı internet teknolojisi ve 1990 yılında olsaydım 2019’da okuduğumun kat be kat fazlasını okurdum çünkü internet yokken zaman daha bol ve yavaş akan bir şey olarak geliyor.


  • siyah giyen adam  (18.12.19 19:21:11) 
okunan romanın sayısıyla mı ölçülecek sayfasıyla mı süresiyle mi? bence houellebecq'in bir romanı diğer 10 romana bin basar. sağlıklı araştırılması imkansız bir şey. bunu geçelim.

internet sayesinde az sayıda okuyucuya ulaşan yazarlar daha "viable" oldu. kendi kendine bağımsız kitabını bastıran "delicious tacos", "bronze age pervert" gibi yazarlar amazon.com'da kendi kategorilerinde üst sıralarda. bunlar yalnız twitterda kendi hesapları ile kitaplarını tanıtan adamlar mesela. türkiye'de de birçok yazar internet ile küçük dedicated kitlelere ulaşıp eser veriyorlar. internetin her alandaki etkisi bu oldu: büyük yekvücut yapıların hantal ve yapay durumunu gözler önüne serip küçük, dedicated grupları buluşturması.
  • inekadam  (18.12.19 19:35:30) 
KONDA müdürü Bekir Ağırdır geçen bir araştırma sonucundan bahsediyordu, okuma oranları artıyormuş Türkiye'de, batıda tam tersine olan trendin aksine. Aynen aktarıyorum: "KONDA’nın yaptığı araştırmaya göre Türkiye’de okuma oranı 2008’e göre yüzde 12 artarak yüzde 42’ye ulaştı."

www.youtube.com
  • panzerkampfwagen iv  (18.12.19 19:55:39 ~ 19:58:01) 
Kitap okumayı seven tüm tanıdıkları yine kitaplarla ilgili mecralardan buldum. Hiç televizyon izlemeyip senede 150-200 roman deviren çılgınlar var aralarında. "Netflix and chill" yerine romandan aynı zevki alıyorlar.

O arkadaşlara saygı duymakla beraber, dünya üzerindeki tüm romanların okunmaya değer olduğunu düşünmüyorum.

Ben biraz şark kurnazıyım bu konuda, onların üçte biri kadar okurum ama Tolstoy, Balzac gibi üstadlardan (ya da Yaşar Kemal gibi değerli yazarlarımızdan) okurum.
  • stoa  (18.12.19 20:15:20 ~ 20:16:06) 
[]

orijinal dili türkçe olmayan kitaplar için hangi yayınevleri güvenilir?

kendim de dil-edebiyat öğrencisi olduğum için özellikle dandik yayınevlerinin çevirilerini okurken acayip sinirleniyorum. ya mesela adam orijinali ingilizce olan romanda "bir bavul ya da iki" diye çevirmiş. türkçesini okusan da bunun "a suitcase or two" gibi bir ifadenin katledilmiş çevirisi olduğunu anlıyorsun, canın sıkılıyor.

iş bankası ve can dışındaki tüm yayınlara şüpheyle yaklaşır oldum ama takdir edersiniz ki her şeyi bunlardan almak mümkün değil.

sizin genel olarak çeviri işinde iyi olduğunu düşündüğünüz, "bunlar basıyorsa gönül rahatlığıyla alırım" dediğiniz yayınevleri var mı? dil özelinde yayınevi veya çevirmen de paylaşabilirsiniz, atıyorum fransızca için şu şu isimlere güvenirim, italyanca için şunlar çok iyidir gibi.

 
Notos’un en iyi 100 çeviri listesine bakmanı tavsiye ederim.
İkinci el kitap alıyorsan ve risk almak istemiyorsan, Varlık çevirileri genel olarak iyilerdir.

Ithaki’den kaçınmanı, bilinen ve güven veren bir yayıncı olarak bilinse de, tavsiye ederim. Rusça özelinde, ergenliğimde dahi dilinin çok kötü olduğunu anlamıştım, Bordo-Siyah korkunç çeviriler yapıyor. Bir devri edebiyattan soğuttular.

Yapı-Kredi’nin temizdir çevirileri. Almanca çevirilerini çok beğeniyorum.
  • buf-e kür  (16.12.19 17:58:36) 
İletişim Y. genel olarak güvenilir. Kabalcı iyiydi kapandılar. TÜBİTAK fena değildi eskiden.

Bu arada Varlık'ta kötü bir çeviriye rastlamışlığım var, eski bir çeviriydi gerçi. Bordo-Siyah'ta da komik ama ben de hep güzel çevirilere denk geldim garip bir şekilde. YKY, İş Bankası, Can +1.

Burada olumlu olarak saydıklarımdan (ilk tercihim çeviri kitap olmasa da) ucuz vs. bulduğumda veya zorunda kaldığımda çok da tereddüt etmeden alırım. Ama çeviri kitap her zaman bir kumar oluyor maalesef, kendi tecrübemizden genel olarak yayınevleri hakkında konuşuyoruz ama her kitap özelinde çevirmen ve editörün insafındasınız

Edit: kötü deneyim sonucu artık kolay kolay kitap almadığım yayınevlerini de yazayım de tam olsun: Dost, 6 45, İthaki (+1), Say, Doğu Batı, Chiviyazı, Kaknüs... kitaplığa kafamı çevirince ilk göz göze geldiklerim bunlar. Keriz gibi toplamışız zamanında.

Çeviri şikayet edebileceğimiz bir merci olması lazım, kötü çeviri heyecanlı bir okura yapılabilecek en büyük kötülük olsa gerek. Millet alıyor 5-10 liralık çöp çevirileri ucuz diye iyi niyetle, okumak istiyor, ama 15 sayfa sonra kitap ömrüne takoz olarak devam ediyor... neden? bu sebepten amk. sonra "neden insanlar kitap okumuyor?" Tersine şu kadar çakal yayıncının olduğu yerde yine iyi okuyorlar
  • panzerkampfwagen iv  (16.12.19 22:01:07 ~ 22:18:13) 
[]

kışın yürüyüş için nasıl giyinmeli?

hem sakat hem şişko olduğum için tempoyu zaten fazla arttıramıyorum, düz yürüyüş temposu olarak düşünelim. bazen gaza gelirsem hızlandığım oluyor.

20 gün kadar önce bayağı coştum, 2 saat yürüdüm, sonra bir hafta boyunca yataktan kalkamadım. ne yapmam gerektiğini anlamıyorum. kalın giyinmesem çok üşüyorum. kalın giyinsem terliyorum. ortasını bulmak çok zor, 10 dakika yürüsem terliyorum zaten.

bu işin püf noktası nedir? nereyi ne kadar örtmeli, ne kadar açık tutmalı, hangi malzemeden yapılmış kıyafet giymeli?

akşam 2 derece mesela, ben çıkıp 1.5 saat boyunca deli dana gibi yürüyeceğim. nasıl bir şey giymem lazım ertesi gün düşüp ölmemek için?

 
Valla soğuğu nerenden aldığını bilmen gerek bu konuda. Ben misal ayaklarım, kafam ve yanlarımdan soğuk alıyorum daha çok. Bu yüzden üstüme kalın giymeye çalışıyorum. Henüz 2 çoraba geçmedim ama eksileri bulunca botun içine 2 çorap giyerim. Bere sezonunu çoktan açtım. İçlik giymeyi düşünmüyorum niyeyse fazla rahatsız edici geliyor ısrarla diretiyorum. Geçen sene giymemistim ne güzel. Bu sene Ankara feci soğuk olacak diyor herkes bu kez cidden winter iş coming. Çok çok üşürsem içlik giyerim mecbur. Ha birde boynunu sıcak tut. Atkı olsun muhakkak.


  • Amaranta ursula  (08.12.19 22:26:49) 
hmm hasta olduğum günü düşünürsek savunmasız olan tek bölge kafamdı. bere, atkı vs. hiçbir şey yoktu. pek kalın da giyinmemiştim işin açığı, tişört üstüne SERSERİ ÇEKETİ vardı, önü açık olduğu için oradan da içeri girmiş olabilir. ama ben o gün kafamı gözümü kapatsam da hasta olurdum galiba ya. anlamadım çok saçma geldi.

bakıyorum diyorlar ki terlemeyin. e spor için çıktım ben ne demek terlemeyin, nefes alırken terliyorum zaten nasıl terlemicem. böyle kışın her terlediğimizde hasta olacaksak işimiz var.
  • der meister  (08.12.19 22:29:17) 
Pamuklu kıyafetleri at bir kere kenara. Terini dışarı atacak sentetik şeyler giymen lazım. İlk katman olarak git termal içlik al. (pamuklu değil tabi ki. spor için uygun olanlardan) O senin ikinci bir derin gibi olacak, teri hemen vücudundan uzaklaştırıp kuru kalmanı sağlayacak. Üstüne yine sentetik uzun kollu bir şey giy. En dışa da rüzgar geçirmeyen ve çok kalın olmayan bir ceket al. Spor mağazalarının koşu için olan bölümlerinde bulabilirsin uygun kıyafetleri. Fazla para vermek istemiyorsan Decathlon'dan da alabilirsin bu dediklerimmi. Teri vücudundan uzaklaştırman en önemli şey burda. Teri tutacak pamuklu hiçbir şey olmasın üstünde. Yazın giydiğin sıradan t-shirt ve serseri cekediyle soğukta antrenman yaparsan ölürsün.
Ek olarak, alnından da çok fazla soğuk çarpar. Onu engellemek için kafa bandı da al.

  • synesthesia  (08.12.19 22:46:04 ~ 22:48:34) 
En içe termal içlik. Bu teri dışarı atar üzerine pamuklu bir şey onun üzerine de havaya göre mont yağmurluk vs.


  • kisa  (08.12.19 22:47:10) 
Sırtına havlu sok.


  • Hakan1980  (08.12.19 22:54:59) 
[]

ankara'da gazmatik kiosku olan metro istasyonları

başkentgaz'ın sitesine bakıyorum da bir tane bile göstermiyor ama sanki vardı bazı duraklarda. hatırlayan, bilen var mı hangilerinde bulunur? yarın yatırsam iyi olurdu.

dikimevi-kızılay-batıkent-osb hattında halledebileceğim bir durak varsa uğrayayım. ek soru: bu iş için duraktan ayrılmam gerekir mi? yani ankaray'dan metroya geçerken tekrar kart basmıyorum normalde. gazmatik varsa eğer dışarıda mı, yeniden girmek gerekir mi yoksa aynı yerde mi?

tşk,
saygılarımla

 
benim seyahat ettiğim hiçbir istasyonda gazmatik kiosku görmedim. hep ankarakart smart bankolar var.

varsa bile, biletli kısmın içinde yoktur. yani illa ki turnikeden çıkıp tekrar girmek gerekir.

o güzergahta benim bildiğim bir tek kızılay avm'nin en üst katındaki food court'un köşesinde var 2 tane. illa turnikeden çıkılacaksa, avm'nin en üst katına çıkıp doldurabilirsin.
  • kibritsuyu  (26.10.19 15:53:49 ~ 15:54:18) 
@keskulpesent, çok vaktim olmayacak, o yüzden AVM'ye girmem. ama kızılay metrosu içinde kiosk var diyorsan süper, turnikeden çıkarız artık :) zaten ptt 1.5 lira alıyor, gazmatik almıyordu sanki. 25 kuruş kaybetmiş olurum, çok değil. gerçi şimdi düşündüm, zaten aktarma basıcam. oley.

dikimevi'nde gözüme hiç çarpmadı ama oradan başlayacağım yolculuğa, oraya daha dikkatli bakayım yarın.
  • der meister  (26.10.19 17:39:42) 
Kızılay avm ve ankamallda gördüm. Kızılay avmde çok sıra görünce vazgeçip pttden doldurmuştum :D ankamallda doldur. Kiosk da ücret alıyordu diye aklımda kalmış. Dürümle ye sonra.


  • glamdr1ng  (26.10.19 18:26:47 ~ 18:27:29) 
12   « Önceki Sonraki
buraya yazılanların hakları Sir Anthony Hopkins'e aittir.
yazan eden compumaster, ilgilenen eden fader
modere edenler angelus, Artibir, aychovsky, baba jo, basond, compumaster, deckard, duyulmasi gerektigi kadar, fader, fraise, groove salad, kahvegibi, kaymaktutmayansicaksut, kibritsuyu, monstro, pandispanya, robin, ron dennis
bu sitede yazılanların hiçbiri doğru değildir. site içeriği küçükler için sakıncalı olabilir. yazılardan yazarları sorumludur. kaynak göstermeden alıntılanamaz. devlet tarafından atanmış bir kurumun internet üzerinde kimin hangi bilgiye ulaşıp ulaşamayacağına karar vermesi insan haklarına aykırıdır. web siteleri kullanıcıların istekleri doğrultusunda bağlandıkları yerlerdir. kullanıcılar isterlerse bir web sitesine bağlanmayabilirler. bu güçleri ve imkanları mevcuttur. bir kullanıcı bir siteye bağlanmak istiyorsa bu onun tercihi ve hakkıdır. bağlanmak istemiyorsa bu yine onun tercihi ve hakkıdır. halkın kendisine hizmet etmesi için görevlendirdiği kurumlar hadlerini aşıp halka neye ulaşıp ulaşmayacağını bilmeyen cahil cühela muamelesi edemezler. ebeveynlerin çocuklarını sakıncalı içeriklerden koruması için çok sayıda bedava ve ücretli yazılım mevcuttur. bu yazılımlar bir web tarayıcısını kullanmaktan daha karmaşık teknik bilgi gerektirmemektedir. devletin milletini küçük düşürmesi ve ebleh yerine koyması yasaktır. Skimlinks ile linkler üzerinden yönlendirme payı alınmaktadır.