Ben de böyleyim
Hatta ben kağıt peçete bulamadığım ve sadece cüzdanımla girdiğim tuvallette etrafı 5 tl kağıt para ile tutmuştum işte klozet kapağını. SU açma şeyini
Sonra o 5 lirayı attım

Umumi tuvaletlerde klozete oturmam, peçete veya kağıt gibi şeylere de güvenemiyorum.

varsa kagit klozet ortusu yoksa pecete koyuyorum mutlaka disarda. ikisi de yoksa ve ölmüyorsam kullanmiyorum tuvaleti. ölüyorsam da squatla filan halletmeye calisiyorum cok sevmesem de.

ayrica ben de tuvaletteki her seye peceteyle dokunur ciktiktan sonra ellerimi yikasam da antibakteriyel jelle de ovalarim.

Asla direkt oturmam ve dokunmam.

maykıl ceksın duruşu ile işemeyi öğrenin kızlar. işe yarıyor baya.

hiç farketmiyor.

bugüne kadar öğrendiğim tek şey sakındığım göze çöp batması. elimle tutuyorum, klozeti tasarım olarak berbat buluyorum, yapamıyorum onunla. hiç kullanmam mecbur kalmadıkça.

Asla oturmam klozet örtüsü varsa kullanırım yoksa çömelmek kafi.

Ayakta tuvalet yapma aparatı kullanıyorum, herkese de tavsiye ederim. Tek problem ayak kısmı açıkta olan tuvaletlerde dışardan biraz tuhaf görünmek.

insanlarin tuvaletleri temiz kullandigi medeni bir ülkede yasiyorum. is yeri, kurum, alisveris merkezi gibi yerlerin tuvaletlerinde klozete ciplak totomla oturmakta beis görmüyorum. bar, festival veya eglence mekani gibi alkol alip dengesini saglamakta zorluk ceken insanlarin kullandigi tuvaletlerde biraz daha temkinliyim.

@in vino veritas: antibakteriyel jeller/sabunlar sandiginiz kadar saglikli seyler degil, bir arastirin isterseniz.

@pilav, orasi oyle ama o kadar sık kullanmadigim icin cok onemsemiyorum. tuvaletten neidüğü belirsiz bi mikrop kapmaya tercih ederim antibaklari.

4 seçeneğe de para harcamam.

30e

tavuk pilav ama zincir degil, konseptli tek dükkan.

hepsi de olabilir ama iş planına ve ekibe bağlı.
yer olarak nereyi düşünüyor bütçesi ne kadar bunları söylersen daha sağlıklı yorum yapabiliriz sanki.

Boş hepsi.Künefe gibi ağır tatlıları herkes yemiyor.Türk kahvesi de baydı artık,diğer kahveleri tercih ediyor insanlar.Ben olsam şöyle bi yer açardım tatlı üzerine.Modada filan bu çikolatacılardakuyruk var sürekli biliyorsunuz.3 tane tatlı belirlerim.Bu tatlıların esas tariflerini deneme yanılma ve en iyi malzemelerle yapmaya çalışırım.Bu 3 tatlı da şehirin en iyilerin biri olduğumu iddaa ederim.Mesela profiterol,ekler ve cheesecake.Bu üçünü harika ötesi yapın,kapıda kuyruk olur millet.Yanlarında da kaliteli çay ve kahve çeşitleri.Doğru tarifi bulmak ve standardı tutturmak biraz zaman alır ama neden olmasın.3'üne vurgu yapacak bir isim bide.

5- hiçbiri

organik/healthy fast food derim. avrupa'da aldı coştu. burada da coşacak. tavuk pilav falan geçiniz.

bir örnek şuraya bakın leonrestaurants.co.uk

not: komisyonumu isterim :P

Su sozlukte de duyuruda da herkes mi ayni ise yaramaz, yorucu, gecesi gunduzu bayrami seyrani olmayan is fikriyle dolu arkadas. Eksi sozlukteki kendi isini kurmak, 180 bin tl ile yapilacak isler, 60 bin tl sermaye ile kurulabilecek en karli isler gibi basliklari okuyun, is tecrubesi olmayan herkes ya gida ya tekstil ya cigkofteci ya tekel bayi ya oto yikamaci oneriyor.gercek basari hikayesi olan insanlarsa bu mesleklere donup bakmiyor bile.ustelik hepsi minik sermayelerle baslamis cok iyi yerlere gelmis.herkes yemek yer gida isi asla batmaz kafasindaki insanlari masa sandalye tabak canagi hurdaciya satarken dusundukce sinirlerim bozuluyor.hayir cahil cuhela adamlar da degilsiniz bu dar vizyon nerden geliyor anlamiyorum.

ye ve kalk konseptli tükkanlar ucuz olduğu takdirde iş yapabilir. 1. ve 2. seçeneğin ye ve kalktan başka bir şekli olmaz zaten, o yüzden lezzetli ve ucuz olursa tutabilir(nerede olduğu çok önemli). 2. seçenek için yaratıcılık da önemli, herkes tost yapıyor; evde yapılamayacak şeyler dikkat çeker mesela.
3'ün tutmasına neredeyse imkan yok, sırf künefe yemeye gelecek insan sayısı çook az. tostu herkes yer ama künefeyi değil.
4. bence en mantıklısı bu. kafe tarzı olabilirse daha çok kesime hitap eder, atmosfer-dekorasyon güzel olursa, bir de çay ve normal sıradan kahve çeşitleriyle kurabiye-kek de olursa önü açık. bakınız beşiktaş okkalı.

yemek her zaman satar.
pilav üzerine yoğunlaşsın. tek parça ile kalmasın
fasulye,nohut, vs çeşitlendirsin.
arkadaşın dolar milyoneri olur

Yine gelmis yemek her zaman satarcilar.bir de bunlarin kiyafet satican aga insanlar ciplak gezmiyor sonucta versiyonlari var. Ya sokaga atacak paralari var ya da kole gibi calisacaklari ve ne uzayip kisalacaklari islere bayiliyorlar.bu ulkede butun guzel risksiz islerin kimsenin aklina gelmemesi ve en cok iflaslarin en cok devren satiliklarin oldugu en cok gunluk giderin en coj personel isteyen en uzun mesai isteyen islere herkesin sahane is muamelesi yapmasi saka gibi.

tavuk pilav derim kerhen.

gıda sektöründeki tecrübeme göre birkaç şeyi yapabilirim ve ben de düşündüm bir iş kurmayı ama yağdan filan uzak durmak istiyorum aslında. daha düşük bütçeyle daha çok kazandıracak işler mümkün.

burada yemek her zaman satar, insanlar aç mı kalacsk gıda işi batmaz diyenleri görüp burads bu akıllarla iş yapan varsa vay haline. kendilerini topkapı toptancılar çarşısına beklerim, sabahtan akşama kadar kaç kamyon malzeme geliyor batan restoran cafelerden aklınız hayaliniz durur. 1000 tl aldığı ocağı 50 tl ye satmaya çalışıyorlar.

2. ama bildigimiz standart tosttan cok fazlasi olmali.
bir kac cesit tost ekmegi (kepekli, kepeksiz, glutensiz vs.)
icine koymalik peynir cesitleri (kasar, dil vs.), et cesitleri (sucuk, pastirma, hindi füme vs.), vegan ve/veya saglikli beslenmek isteyenlere hitap eden sebzevat (kornison, zeytin ezmesi, avokado, biber tursusu).
pizzacida üstüne ne konacagini belirledigimiz gibi tostun icinde ne olacagini müsteri kendi sececek.
ek olarak cesitli "tatli tostlar" (waffle gibi taze meyvelerle servis edilen french tost mesela).

www.youtube.com

Burda da farklı başlıklarda da olsa epey denk geldiğim bir kitap var: İyi Hissetmek
Uygulayıp iyi sonuçlar alanlar var. Bir bakabilirsiniz.

Pozitif insanlarla vakit geçirmek en etkilisi bence.

Olayın olumsuz tarafı senin işine yaramayacak olan taraf. Diyelim iPhone X almak için Amerika'ya gideceksin. Hem Amerika'ya gideceğin için hem de son teknoloji ürünü bir telefon alacağın için heveslisin. Bu durumda "Ya bir şey olur da gidemezsem?" diye düşünürsen hevesini kaçırmış oluyorsun. Bu yüzden de sırf "kendi hevesini kaçırmamak" için bunu düşünmezsin. Olursa olur, olmazsa olmaz düşüncesine odaklanırsan kötü olayların aslında çok doğal olaylar olduğunu görürsün. Kar fırtınası çıkınca uçuş iptal oldu diyelim. Sen zaten bunu düşünsen de buna müdahale edemezsin ki. Kar fırtınasını durduracak halin yok. Madem problem gerçeğe dönüşse bile yapabileceğin bir şey yok, o zaman bu problemi gündeme getirmenin bir anlamı yok. Kısaca sana faydası olmayacak şeyleri düşünmemek için sana fayda sağlayacak şeyleri istemen ve onları düşünmen gerek.

negatif düşünmek bir çeşit korunma mekanizması. hayal kırıklığından, beklenmedik şeyden, olumsuzluklardan negatif etkilenmemek için en kötüsünü düşünüp aklımızca ona hazır olmaya çalışıyoruz.

ben yeri geldiğinde polyanna'dan beter, yeri geldiğinde ise felaket tellalı oluyorum; pek ortam yok. bir zaman sonra fark ettim ki negatif düşündüğüm olayları ya da bir benzerini daha önceden yaşamış ve bir şekilde negatif şeyler yaşamışım. her zaman bire bir karşılığı olmasa da o olayın bende karşılığı negatif olmuş; haliyle kafamda negatif kodlamışım ve sonraki durumlara kötümser bakmışım.

bir şeylerden korunman, kaçman gerektiğini düşünmediğinde hayata daha pozitif bakmaya başlarsın diye düşünüyorum. günlük hayatta seni geren, kafanı meşgul eden şeylerden kurtulursan; daha sakin bir düşünce yapısına erişirsen daha pozitif olabilirsin diye düşünüyorum.

"neden" sorusunu doğru sormakla alakalı aslında bunun cevabı. her olaya negatif bakılmaz, her olaya pozitif bakılmayacağı gibi. keywordler edinin. mesela sevgi, insancalık, saflık gibi ve karşılaştığınız olaylara bu pencerelerden bakılabiliyor mu diye durun ve biraz düşünün.
bir şeyin içinde sevgi bulursanız negatif olmazsınız. ya da güven, insanlık, saflık, iyi niyet vs..

bir şeye negatif yaklaşıyorsanız kendinizce önemli gördüğünüz güzel "değer"lerle bir sorgulayın. bakın bakalım bunlar içinde var mı.

parayla

Şu aralar dış etkenler ve başıma gelenler nedeniyle iki ileri bir geri gidip gidip gelsem de, ortalamaya baktığımızda pozitif biri olduğumu söylerler ama o pozitiflik kaç bunalım sonrası çıktı; o da ayrı.

Öncelikle, profesyonel yardımı asla ve asla küçümsemeyin. Sizden bir anda harikalar yaratmayacak ama uzun sürede sizi rahatlatacak ve görüş açınızı genişletecek bir yöntem.

Ancak, o bunallım zamanlarımda hazır çorba ve Banvit tavuk köfteyi ancak karşılıyordum; psikolog lüksün de lüksüydü. O yüzden, kendi geçtiğim yolu anlatayım ama şunu da hatırlatayım: herkesin reçetesi farklı. Benim reçetem başkasına, başkasının reçetesi bana uymayabilir. Zaten profesyonel yardımın da güzelliği senin reçeteni bilen insanın yönlendirmesi.

İlki sıkıldım. Böyle, ruh daralmalı falan. Üzül üzül nereye kadar. Bir de dediğin gibi ağır. Bana bir 'Ee, ben çok sıkıldım' ile 'Eşek başı mıyım ben, bu yükü böyle taşıyorum' arası bir his geldi.

Ondan sonraki süreç kendimle ve üzüntülü olan her şeyle dalga geçmek oldu. Yani, yine her şeyi kötü tarafından görüyordum da, en azından dalga geçince komik oluyordu. Her şeyden önce kendimi güldürüyor, o sıkıntıyı atıyordum. Param mı yok, parasız bir arkadaşımla 'Kızım artık E5'e çıkarız. Bir alıcı gözüyle baksana , ne kadar ederim, puhaaa' diye dalga geçiyordum, artık seviye ne kadar düşerse, o kadar çok gülüyordum. Hala da en sevdiğim şey kötü durumlarda bir kader arkadaşı ile dalga geçmektir.

Sonraki süreçte, e baktım, kötü gidince de uzun dönemde o kadar bir etkisi de yok. Yani, şu an üzüldüğüm şey 3-5 sonra pek bir anlamsız. Daha da ötesinde, yaşarken kötü şeyler olduğunu düşündüğüm şeyler bir şekilde iyiye döndü. İyi olduğunu düşündüklerim kötüye döndü. Hatta zincirleme şekilde bir iyiye bir kötüye döndü. Hatta o sarmalin bir kısmınu hala yaşıyorum. O zaman bana iyice bir rahatlama çöktü. Aslında rahatlamadan hayatımı dizi gibi elimin çekirdeğiyle izlemeye başladım. Kendi hayatıma seyirci olmak çok ilginç geldi. Böyle yanımda biri olsa da, bir yandan çekirdeği futuğğ futuğğ diye tükürürken 'Du bakalım kız, yarın ne olcak yaa. Çok da acayip yerde bitti' der gibi buldum kendi hayatımı. Ötesinde, neyin iyi neyin kötü olduğuna karar veremeyeceğimi anladım; tek kararım şu oldu 'Herhangi bir şey beni hastaneye düşürmüyor, yatalak yapmıyor, öldürmüyorsa; ne kadar kötü olabilir ki!'. Yani, kötü tarafından baksam ne olacak. Alt tarafı dünyada bir insanım. Gitse gitse nereye kadar kötü gidebilir. Sokakta acı acına mı kalacağım, altına girince ısınacağım yorganım mı olmayacak. Onlar sorun tabii, o zaman zaten kötü düşünmezsem manyaklık olur da, gerisi kötü olsa ne olur, iyi olsa ne olur. Ayrıca, kötü ve iyi olup olmadığını büyük olasılıkla ölene kadar bilemeyeceğim.

Şu ara kötü tarafından bakmaktan ziyade zorlanıyorum ve yıpranıyorum. O yüzden sert bir süreçten geçiyorum ama biliyorum ki bu süreci geçtikten sonra kendimle aslanlar gibi gurur duyacağım. Bu da iyi tarafından bakmak falan değil; 5 yıl sonra şu süreci yaşadığımı hatırlmayabilirim bile. Şu an zor oluşu veya yıpratıcı oluşu, ileriyi etkilemeyecek nasıl olsa. O zaman sınırına kadar zorlanayım, yıpranayım; en kötü ihtimalle tecrübe olur. Kötü oluversin bir süre. Kötü olmadan iyi olmaz. Çirkin olmadan güzel olmaz. Ona da ihtiyaç var.

nitelikli seks ile.

müdüre bağlı. İsterse alır. Bi git konuş.

Onların kotası var zaten, aylık şu kadar iade veya değişim için.

1 ay icerisinde oldugu icin fatura ve slip varsa her halukarda degistirebilirsin.

pantolonda belirgin bir deformasyon yoksa degisir

Değiştiriyorlar.

giyip kullanmışsınız anladığım kadarıyla, bu durumda değişim iade olmaz. yanlış beden seçimi yapmışsınız bunda zara'nın hatası yok. koşulsuz iade şartlarını da kullanım belli olduğu için sağlamıyorsunuz.

alıyorlar ya 3 ay giydiğim montu aldılar.

evet

ben kendimden biliyorum işi. olur.

Ayrıca ''kendini beğenmek'' kavramı yanlş anlaşılıyor, kendini beğenmişlik 2 durumda ortaya çıkarmış. birincisi pis gurur, 2.si ise sosyal çözümleme. Yani ya pis gururundan bu şekilde davranıyordur; (bkz: pis gurur) ya da gerçekten diğer insanlardan daha gerçekçi olduğu için, arada kendi aptallıklarını da beyan edebiliyordur.

bu aptallık ya da yaratıcılık bir süreklilik teşkil etmek zorunda değil. Misal bugün çok günümdeyim diye bir deyim var, mesela adam bir problemin çözümünde o an çözümleyemeyebilir ama başka zamanda beyin daha proaktif çalışarak çok daha hızlı olaya refleks verebilir. Yani süreklilik teşkil etmez, ama ortalama değer olarak kendini daha çözümleyici buluyorsa toplum buna ''şımarıklık'' gibi yaklaşabiliyor.

Oysa bu yaklaşım da (bu kısmın sorunla bi' alakası yok) gerçekleri kaldıramamakla alakası var, misal ben daha eleştriyi kaldırabilen bir ademoğluna denk gelemedim. Adam fiziki gerçek olan eleştiriyi bile kaldıramıyor. Keza bütün insanı anlatan eserlerde bu vurgulanmıştır, KIRMAYIN insanları diye. Sen kırmıyorsun ki, gerçek kırıyor bunu kimseye anlatamıyorsun.

Yani hakarete varan eleştiri diye birşey yok, olaylar şu şekilde çok nettir, ya vardır gerçektir ya da yoktur gerçeken hakarettir.

bu adam egoist çakalın teki
narsizim başka birşey ayrıca.

"siz nereden bileceksiniz" tavrını takınıp da kendini alenen eleştireni ben pek gözlemlemedim, şimdiye kadar. kendini samimiyetle eleştireni, diyeyim.

şöyle ayırayım durumu. narsisist insan özgüveni çok düşük insandır. bir egoist narsisist olabilir veya olmayabilir ama narsisist, özgüven düşüklüğü kendisini manipülatif hareketlere zorladığı raddeye geldiğinde narsisist olur. gizli narsisistse etrafınca pamuk gibi insan diye değerlendirilebilirken yakınları aynı insandan bahsedilip bahsedilmediğini sorgulayacak hale gelirler.

bunu şunun için söyledim. özgüven düşüklüğü olduğu için yarasını sürekli saklamaya çalıştığından suçu hep etrafa atan, odak kaydırmaya çalışan insan o açık yarayı göstermeye kalkarsa özgüveni artmış insandır bana göre, aksi halde bu bir çelişki oluyor.

ancak şöyle bir durum var ki özgüveni gidip gelen insan da var. mod değişikliğine bağlı olarak. depresif anında benden cacık olmaz deyip manik anında küçük dağları kendi yarattığını düşünecek kadar iki ayrı kişiliği içinde taşıyan insanlar, bipolarlar yani. örneğin. ancak oradan o zaman ben çıkarıyorum ki bunlar kişilik değil, bunlar halet-i ruhiye, yani paso kimyasal. kimyasallarla aktif olan ilgili beyin bölgeleriniz belki o kimyasalın aktif olduğu hallere has ruh hallerini de kendi kendine çağrıştırıyor, beraberinde kullanıma sokuyordur belki. bu sinaptik örgülerle ilgili nörologların bize anlatacakları herhangi bir kişisel gözlem ve hatta psikologların anlatacaklarından daha fazla olur diye düşünüyorum o açıdan. benim kıyıdan köşeden anladığım bu.

"ben o kadar şahaneyim ki kendimi böyle eleştiririm" kafası ise bence iki ayrı yapıda mümkün: 1. dediğime aslında kendim de inanmıyorum, bu benim bir zaafiyetim değil, sadece önünüze böyle nispeten önemsiz bir şey attım ki, sizi tavlayabileyim, üstte olduğum sizin aklınızda da konsolide olsun çünkü bu "x" konudaki ufak sahte eleştirim "evren-x" konularda hiç de öyle bir eleştirim olmadığını gizliden anlatıyor, kafanıza sookuyor ve bu eleştiriyi kabul eden diğer yandaki eleştiri yokluğunu da, çaktırmazsam, kabul eder" diyen kişinin manipülatif kafası

2. benim biraz dahil olduğum kısımdır bu, küçük emrah etkisi diyorum artık, ortada kendini eleştiren tek enayinin kendisi olduğunu, hatta bu yapıldığında insanların bunu kullandığını, buna da üstelik "özgüvensizlik" dediğini görünce gelen bir kandırılmışlık hissi ve hışımla "böyle de iyiyim, devam da edicem pislikler" gibi bir ergen kafası hasıl olur.

şimdi bu kişinin kendi gerizekalı yanılgısı da olabilir, belki ortada kendi gördüğünden çok daha fazla özeleştiri yapabilen insan vardır ama kişi bu kafa içerisine kendisini hapsettiğinden bunu o sırada algılamaz. hoş, ben kendimi yıllardır çıkartmaya çalışsam da görüşümde kırılmaya neden o filtrenin bazen farkına varıyorum ve kendi kişisel özelliklerime baktığımda kesinlikle özgüveni eksik bir insanım, kesinlikle onay aradığım oluyor , kesinlikle insanlarla ve kendimle garip bir kavgam var. şu farklar var sadece: durumu itiraf ediyorum, onayı, tabii önemsediğim insanlarsan önemsediğim konularda, içimden diliyorum ama dışarıdan asla istemiyorum ve asla insan kullanmıyorum. yani yaptığımın manipülatif bir değeri yok. yani narsisizme neden olan kaynak varsa bile sonuç öyle değil, kendini -default- öne koymayı doğal karşılayabilen biri olmadığım için egoistliğin olmadığı kesin. acaba olanaklarım olmadığından mı manipüle etmiyorum yani etmiyor değil de edemiyor muyum? bunları da sormak lazım. böyle bir durumda kişi seçim mi yapmış yoksa kendi durumuna razı mı gelmiş, anlayabilmek için bence kişinin geçmişine bakmak lazım. onu bugün anlatmaz, bugüne nasıl gelindiği anlatır.

ben kendim bu durumdayken çevreme baktığımda, dolayısıyla, bu soruları aklımda bulunduruyor ve kendini beğenenler arasında kendilerini sağlıksız şekilde beğendiklerini düşündüğüm kimselerin gerçek olduğunu düşündüğü bir yetersizliği asla dile getirmediğini, çünkü o da bir özgüvendir (heh yaptığım şeyi görüyorsun sanırım bu arada, ama doğru da bir yandan, yapacak bir şey yok) o yarayı asla göstermediğini görüyorum. yani aslında onlar kendilerini -bir hususta- beğenmiyorlar ve diğer herkesten bu kez farklı olarak o kısmı kapatıyorlar. hoş, aslında ben kendini beğenmenin kendisinin sağlıksız olduğunu düşünüyorum. insan kendi durumlarını beğenebilir ancak. biblo da değilsin, zaman içerisinde değişiyorsun, bütün bir paketi sürekli nasıl beğenebilirsin ki? ha, kendinle barışıksan eğer, o ayrı bir şey. kendini beğenmek o değil.

şunları unutmamak lazım yalnız: "ben çok aptalım" ünlemini sadece kendisini aptal gören insanlar kullanmaz. üç durum geliyor aklıma:

* kendisini aptal mertebesine koyan yine kendisi, anlatabiliyor muyum? onun, kısacası, bir çıtası var, normalde aştığı. ve bu sefer onu aşamamış. kendisini hayal kırıklığına uğratmış. sen aptal de, ne olacağını görürsün :) yani bu durumu hepimiz biliriz de işte o ünlem çoğu zaman bu duruma tekabül ediyor, demek istedim.

*kişi sadece eksiklerini görmeye şartlanmıştır.

*hırslıdır. kendisini getirmek istediği noktaya gelene kadar hep aptal, hep çirkin, hep cart curt olacaktır. yani kafasında var olan ve senin bilmediğin bir kriter var. belki aptallıkla kastı atıyorum 140lık iq'sunu yeterince beğenmemesidir, diyelim ki. ha böyle bir insan dediğin gibi olabilir de, olmayabilir de.

bir de mete kudur'un söylediği şeye yorum yapmak istiyorum.

hayır, insanlar her zaman gerçeğe kırılmıyor. gerçeği, o şey sahiden gerçek ise, kendisi de büyük ihtimalle biliyor zira. yeni değil yani.

insanların kırıldığı tam olarak şu:

karşısındaki kişinin bilinen bu şeyi dile getirmeye ihtiyaç duyma nedeni. dile getirilmesi -meşruiyet açısından- yersiz görünüyorken, kimseye bir zarar söz konusu değilken, bir eksikliği dile getirmedeki iştah aslında bunun -ihtiyaç açısından- yersiz olmadığını anlatıyor. aksine karşıdaki kişinin bir schadenfraude krizine denk geldiğinizi gösteriyor ama yetişkin olup da bunu öğrenene kadar, siz kırılıp dökülüyor, çevrenizin kustuğu asitlerle eriye eriye şekilleniyorsunuz. sonra böyle bir toplum içerisinde kimin narsisist olduğunu anlamaya çalışıyoruz, çünkü sistem bize eksiklerimizi gizlememizi söylüyor sürekli.

kudur'a katılmadığım kısmı somutlaştırmak için: diyelim ki ekstremitelerini yeni kaybetmiş bir insana gidip "aa senin bacağın yook" demek ne kadar saçmaysa, bazen insanların birbirlerine söylediği şeyler de bu kadar saçmadır ama yaparlar yine de. fakat bunu diyebilecek bir çocuğun böyle bir şeyi hayatında ilk defa görüp şaşırmasındaki gibi yeni keşfedilmiş bir şeyin heyecanının getirdiği kontrolsüzlükten değil, kendini nispeten iyi hissedeceği bir kurban aramaktan yapar bunu insanoğlu.

kendini eleştirmek kendinde olduğuna şüphelendiğin ve istemediğin şeyleri kovmak istediğinde bazen abartabildiğin bir olay. mesela yakınların arasındaki o boktan narsisisti gerçekten tanıyıp bir yaşına daha girdiğinde "ben asla böyle olmayacağım" diyerek. travma işte o. "kendini beğenmiş bir insan olmıycam" ben deyip bunun bokunu çıkarabiliyorsun.

yine de... narsisistin yaptığı yalan eleştiri dışındakiler, gerçek eleştiriler, insanın samimi olarak kendini övmeyi hak ettiği az sayıdaki durumdan bir tanesi bence. çünkü kendisini eleştiren insanı etraf herhangi bir şekilde ödüllendirmiyor. tersi durumlar vuku buluyor hatta. bu tavrı sürdürebilmek istiyorsan kendi kendini "aferin, iyi yapıyorum ben" diye ödüllendirmek zorunda kalıyorsun. delilik ölçüsünde saçma gelebilir bu söylediğim ama söylemeye çalıştığım buna bir semptom olarak yaklaşırsan, altında inanılmaz farklı nedenler bulabilirsin. yani samimi olarak kendini eleştirebilir, eleştirdiğin durumu iyileştirmeye çalışırken, kendini aynı samimiyetle bu yüzden beğenebilirsin. günün sonunda zira, bokun üzerindeki tüy dahi olsan, yapabileceğin tek şey daha iyi bir insan olmaya çalışmak. bunu yapmaya çalıştığına sevinmekse doğal geliyor bana.

ve buradaki net ayrım, yapılanın kişiye ne gibi somut yararlar sağladığı sorusuna verilen cevapta gizli. kişi carpe diemciyse ve kısa günün karları söz konusuysa kıllanırsın. kişi gelecek için plan yapanlardansa uzun dönemde olacakları düşünür ona göre değerlendirirsin.

ancak sonuçta insan kullanmaya çalışmak ama bunu insanı alçaltarak yapmaya çalışmak narsisistin yaptığı iştir. çünkü karşısındaki insanın bu narsisiste güvenmesinin tek yolu, narsisistin söylediği şeyler sonucunda bu insanın kafasının karışması, kendine güvenmeyi bırakması ve bununla gelen teslimiyet, telkine açıklıktır. ve o nedenle artık aile denecek hali kalmamış hani "dysfunctional" aileler içerisinde bu rolü oradaki en bencil tipin kaptığını, zaten öyle yetiştiğini görürsün. bunu da şunun için söyledim: bu özellikler aslında herkeste bir derece var. sadece ortalığı en mağdur eden etiketi kapıyor. insanlar birbirlerini bu sebeple okuyabiliyorlar. senin, sorunda bu portreyi çizebilmen de aynı sebepten. bu malzemeyi tanıyoruz çünkü birazı da biziz. bunu veya benzerini hayatımızda bir yerde yaptık, vs. kimimiz huy ediniyor. hepsi etiketle dolanmıyor. etrafını ufak çapta manipüle edip sıyıranlarda da aynı şey var, sadece abartmıyorlar. hani gerektiğinde "suyuna giden", gerektiğinde yolda tanımayanlar var ya. hani herkese gülümseyenler. birden hayatına nasıl girdiğini anlayamadıkların. sohbet ederken en çok konuşmayı dünyanın en doğal şeyi sananlar, şeyleri kolay talep ederken kindar olabilip kenara yazanlar, prensipleri kişiden kişiye değişenler, hayattan sıvı gibi kayıp akanlar. kendilerini en çok koruyanlar, vs. egoistler kendilerini beğenmiyor gibi görünseler de -ki kendilerini bir paket olarak baştan aşağı beğenenler aslında egoistlerdir ama narsisistler gibi apaçık, ağlayarak meme isteme şeysine girmezler- bunları yapabilirler. seni kullanan bir narsisist olmak zorunda değil. ikisini o nedenle ayırmak lazım.

edit: buraya kadar zahmet edip okuduysan, teşekkür ediyorum. bu konu beni yakından ilgilendiren bir konu. böyle insanlar kaçınılmaz şekilde hayatımda oldu, bedel ödetti ve ben de sitelerde geze geze yaptığım çıkarımları anlamlandırmaya çalıştığımda kendimi narsisizmi anlatan psikoloji sayfalarında buldum. tabii çok önceleri ama düşünmeye devam etmek zorunda kaldım. ve aynı şeye dönüşme korkusu kabusum oldu. kendin mutlu olmamak kötüyken bir de bu yüzden etrafa zarar vermek, zira, çok kötü.
bir de yersiz olmadığını anlatmıyor yazmışım, anlatıyor olarak değiştirdim. yani onu yapan kişiye o aşağılamayı yapmak gerekli geliyor demek istedim.

edit2: anlamca çelişkili görünen yerlerde birkaç ifade ekleyerek çelişkiyi giderdim. bir süre sonra sileceğim zaten ama yine de gerek gördüm.

yalnızlık kustuları dönemlerde evet..

yenilendi, fena değil. salonlar şekil olarak biraz rahatsız ama.

Geçen hafta gittim yenilendikten sonra ilk defa.

1. Yaklaşık 3 dakikada bir pozisyonumu değiştirmek durumunda kaldım, koltukları o kadar rahatsız. İnsanlara baktığımda onların da rahatasız olduğunu farkettim.

2. Benim gittiğim en küçük salon muydu bilmiyorum ama aşırı saçma bir oturma düzeni ve perde vardı. Neredeyse perde ile ilk sıra arasında boşluk bırakmayacaklarmış. Reklamlarda ses yüksek olmasına rağmen film sırasında ses çok kısıktı.

Normalde bence kesinlikle gidilmemesi gereken bir yer, çünkü sinema deneyimi açısından rezalet. Fakat gel gelelim buraya gelen filmler gerçekten iyi filmler ve cinemaximum'da gösterilmiyorlar.

Sütü çıkar
Meyve suyunu kendin mi sıkıyorsun ?

@benaslindayohum

evet, portakal suyu oluyor genelde bu. sutu neden cikarayim? demir eksikligi meselesi mi?

süper böyle devam

Gereksiz yerlerden gereksiz kaloriler alıyorsun, bunların çoğu bi işine yaramaz. Hele VG yapıyorsan her geçen gün eksiye düşersin bu rutinle.

Meyve suyunu çıkar. Kahvaltıya karbonhidrat ekle. Kırmızı et ve tavuk ekle. Sebze meyve ekle.

İnek sütünün pek faydası yok
Zaten yatmadan 2 saat evvel yemeyi bırak
Portakalı greyfurt a çevir
Yumurtaları organik al

@angelus, bunun icin actim duyuruyu zaten, yanlislarimi ogreneyim, neyi nasil duzelteyim diye. sizin onerileriniz nelerdir?

Önce ne kadar kaloriye ihtiyacın olduğunu bul. Misal kilo almak istiyorsan en az 3000 kalori gerekir. Hatta yaşın genç olduğu için daha fazla da olabilir, bu detay önemli. Eğer yaptığın antrenman ve bazal metabolizman ve günlük diğer işlerde 3500 kalori yakıp da sen 2500 kalori alıyorsan kilo alamazsın teknik olarak. Onun dışınd bu kalorileri makrolara ayır. Misal 3000 kalorinin %40'ı karbonhidrattan %40'ı proteinden %20'si yağlardan gelsin. Sonra bu makroların kaynaklarını belirle. Misal karbonhidratlar tahıllardan, bakliyatlardan ve kuruyemişlerden gelsin; meyveden gelen kalori kullanılmaz çünkü direkt yağa dönüşür. Proteinler öncelikli olarak hayvansal gıdalardan, takviye olarak bakliyattan gelsin. Süt çok fazla protein içermez, protein miktarı artsın diye çok süt de içelmez, zira sütün sindirimi zor olduğu için bağırsak florasını bozar rahatsız eder. Onun dışında fazl süt fazla kalsiyum demek, fazla kalsiyum da damarlarda biriktiği için risk teşkil ediyor. Yağ konusunda kuruyemişler iyidir ama kuruyemişler tekli doymamış yağ barındırır, kalp sağlığı için iyidir ama testosteron üretimi için doymuş yağ ile yarı yarıya kullanırsan daha çok faydasını görürürsün, tabii zeytinyağı gibi yağlar da kullanılmalı. Sen anladığım kadarıyla biraz ezbere bir program oluşturmuşsun, bunu sistematik bir hale getirirsen daha çok verim alırsın.

sut mu kaldi, ekmek mi kaldi, makarna mi kaldi, meyve suyu mu kaldi. hacim hic mi okumuyorsun gelismeleri. sut dunyanin en toksik en alerjik icecegi. ekmek makarna desen gluten deposu. bagirsak katili yani. meyve suyu falan fruktoz, zehir. aboov.

yeni başlayan için haftada 5 gün çok fazla.

çok sağlıklı besleniyorsun araya hamburger, pizza, bira gibi dünyevi zevklerden serpiştir.

Yaşlı amca
Neyse
Adamlar
İhtiyaç molası
Son feci bisiklet
Luxus
Six pack
Tramvay

adamlar olablilir.

büyük ev ablukada
yok öyle kararlı şeyler

Spotify kullanıyorsan güzel playlistler var alternatif gruplar için.

Şu benimki:
(git: open.spotify.com)
Bunlar da takip ettiklerim, güncel halde oluyorlar genelde:
(git: open.spotify.com)
(git: open.spotify.com)
(git: open.spotify.com)

Ha bir de Zeplin Radyo var orda da çok güzel şarkılar keşfedebilirsin bu tarzlarda.

söylenmiş ama son feci bisiklet

adamlar +3

eşitliğin sonundaki 1 ise hesap makinesine göre değişir tabi ama normal olarak b^2'ye x diyip b^3'e x^2 diyerek çözmeniz lazım.

benim hesap makinem çözmüyordu en azından onu biliyorum :)

HAMZA TURAN
arkadaşım çok memnundu. (Özel Beşiroğlu Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi'nde sanırım)

selam, turgay yurekli-duru diş. annemin arkadasının ogludur. her acıdan guvenebilirsiniz. biz de gecen sene bastan asagı elden gecirttik dişleri.
darıca farabi'nin yanında hemen.

lcd ekranın internette 200 liraymış. tanıdık bi telefoncu varsa 50 lira verir 250ye halledersin ama tanımadığın bi yere gidersen o 200 sana 400 olur.

Garantisi yanmış olur ama değil mi? Bir de nerede 200 lira acaba?

evet garanti gider ama garantiye yollayıp fiyat istesen onlar da fazla ister sanıyorum. ama sen yine de yollayıp dene tabii ki ne diyecekler.

urun.n11.com

Bu tab3, benimki tab s3, yani t820 modeli :/

hıı :( o modelin lcd ekranını bulamadım. garantiye yollamaktan başka tek çözümün telefonculara gidip sorman ama yine yüksek fiyat vereceklerdir. ucuza çıkamıyorsun muhtemelen işin içinden.

Galanın desirelı bi şarkısına benzettim link vermeyi bilmiyom :(

Touch and Go - Would You Go To Bed With Me.

Ben de epey aramıştım zamanında :)

Televizyonlar "eğlence" aracı olduğu için genellikle renkleri manipüle edip daha canlı görünmesini sağlıyorlar. Standart laptop'ların standart ayarları genelde metin okuma merkezli düzenlenmiştir, haliyle "sis perdesi" görmeniz normal. Laptop'un ayarlarıyla oynayabilirsiniz ama tavsiye etmem. Metin okuma vs işlerini zorlaştıracaktır zira.

çözünürlükle pek alakası yok bu durumun. panel tipi, refresh rate ve tabi ki de default ayarlarla kullanmamak. amortisman'ın dediği gibi pek bir manipüle durumu yok aslında. tv'nin bunları sunmasının sebebi kullanıcı kitlesi. yani 2000 lira ve üzerinde para saymış fakat görüntüden anlamayan bir insan muhakkak ayarlarını da yapamaz. tv ile bilgisayar arasındaki fark, tv'nin fabrika çıkışında seyir zevkini artırmaya yönelik modlarla donatılmış olmasıdır. adam mağazada görür, bu güzelmiş der ve alır, ayarlarını kurcalamadan devam eder. veya bir önceki örnekteki adamdan biraz daha bilgilidir, bu modu beğenmedim diğerine bakayım der, seçer ve devam eder. bilgisayarda ise mesela bir monitör alındığında önce renk, doygunluk ayarları mutlaka yapılmalıdır. daha sonra player vasıtasıyla video açılır ve player'dan da ince ayarlar yapılır.

parayı ödersin,sipariş onaylanır, kargo tipine göre takip edebilir yada edemezsin, sonra kargon gelir. istersen satıcı oylabilirsin. kargon gelmez yada sıkıntı gelirse disput açabilirsin falan filan. neredeyse aynı ama daha anlayışlılar.

wild strawberries

bence yedinci mühür. ben de ilk onu izlemiştim.

persona ya da wild strawberries. persona hatta direk.

Motorola Moto Z kullanıyorum. Öneririm.

2. el 6s al. 1800 civarına 128gblik tertemiz bişey alırsın. 300 lira da cebine kalır. icloud facetime parmak izine bilmemneyine dikkat et çok ayarı var biliyorsun ki.

A7 2017.

suudi arabistan'dan 2000 riyale (2050TL yapıyor) s8 getirt tanıdık ve pasaport varsa.

Galaxy A5 ve galaxy s7 arasinda kaldim su an aradaki farka deger mi diye dusunuyorum.

Samsung çöpleriyle parana yazık etme. Mi6'yı araştır.

xiaomi mi 6'dan başka bir cevabı yok bu sorunun.

bu numara bu aralar herkesi arıyor heralde. geçmiş olsun.

harcama itirazında bbulunmanız gerekiyor sanırım. bir de savcılığa suç duyurusunda.

pdf halinde kitaplar var. işini görecekse akşam eve gidince atayım linkleri . indirirsin.

www.sanalmarket.com.tr
www.sanalmarket.com.tr

Yuva bulunmazsa sokakta kalacak önde durursa biraz çok iyi olur

gereksiz değil. excelde tablo yapmak çok daha kolay ve pratik. ayrıca sonrasında herhangi bir şey için kullanılacaksa verilerin excelde olması daha sağlıklı. biraz araştırırsanız kolaylıkla yaparsınız bence.

Tablo falan basit işler. Araştır yap. Worde hiç girme. Excel zaten bunun için var

tablo yapmak excelde worde göre çok daha basit ve veri girmek, değiştirmek ya da bulup getirtmek çok daha keyifli, kolay. birkaç video izleyerek hemen öğrenilebilir.

select * from information_schema.tables

2017 yılında Vertu almaya çalışan birine ne desen boş. Bilgi verecek bir şey yok, teknolojik açıdan çöp, görgüsüz telefonu. İlla görgüsüzlük yapacağım diyorsa altın kaplama pırlantalı iPhone alsın.

Uzun yillardir kullaniyorum.akilli telefona geciside bayagi gec yaptim ancak bunuda kullanmayi birakmadim.uzucu olan durum su ki temmuz 2017 den beri uretimi durdu.su an ellerindeki son urunleri satiyorlar.
Benimde tamamen bitmeden bir tane daha alma dusuncem var.elimdeki eskilerle beraber saklamayi dusunuyorum.

Nokia 3310'un altın kaplamalısı. Rahmi koç olsam yine almam

En son uzanlar satın almıştı Vertu'yu, sonra battı sanırım. Tabii ki alınabilir, enteresan bir pazarı var. Teknolojik açıdan hiç bir değeri yok evet.

taşıtmak için başvurayım da niye taşınacak? onu soruyorlar da.

Hocam sana tam rakam veremem ama bir dönem bende kullandim ve gercekten yakit çok fazla. Saniyorum 1.2 motor bu kasayi kaldırmıyor.

kuruş hesabına bakınca yanılırsınız, güncel fiyatlara göre 100 kilometrede 7.4 litre yakmış oluyor araç, şehir için çok fazla değil gibi geldi bana ama muadillerine bakmak lazım.

e-okul'a giriş yapmayı denediniz mi?

denememiştim başta, şimdi denedim. 9. ve 10. sınıf yok yalnız 11 ve 12 var. Bu durumda ilk 2 sınıf için ne yapılabilir? Bir de bunları e devletten resmi belge alır gibi e okul dan almak mümkün mü? göremedim öyle bir şey de

Okula gidip alabilirsin, okul uzaksa söyle faks çeksinler. Transcript lazım sanırım.

ekran kartının driver programında fan ayarı vardı sanki ya. bi kurcala bakiyim.

direkt çıkarınız ne bundan demen hoş olmamış sanki. bi sonraki hamleyi görüp öyle tepki verseydin.

amaaan. mesajda gülen yüz koyarak aslında “senin bundan çıkarın ne olm dökül bakayım” havası vermeye çalışmıştım, arkadaşça bir geyik muhabbet yani. çıkarı olmasıyla da bi sıkıntım yoktu ki zaten. ama tabi yazıyla yazınca böyle yanlış anlaşılmalar olabiliyor sanırım.

ses dalgalari sahibini taniyabilir.

bir arkadaşım eline (başparmak ile işaret parmağı arasına o yumuşak deriye) cip taktirmisti. arabaya elini uzatinca kapılar açılıyordu. ama çalıştırma olayını hatırlayamadım. nereden baksaniz 7 sene olmuş...

jason'un bir filminde yamulmuyorsam bmw şifreyle çalışıyordu. anahtar var mıydı bilemeyeceğim.

retina tanısın.
ses analizi ile çalışsın.
direksiyondan avuç içi okutarak çalışsın.
telefondan nfc ile tanısın, çalışsın.
koltuktan oturum desenini kilo ile eşleştirsin, sonuçta insan fazla kilo alıp vermiyor, götünün deseni sabit.
dna tagging yapsın, bir hazneye tükürünce dna analizi ile çalışsın.
on farklı yere belli bir sıra ile dokununca çalışsın.
bir kameraya kimlik/belli bir imaj okutunca çalışsın.

soğuksa çatlar.

oda sıcaklığındakiler genelde çatlamaz.

kaynayan suya soğuk yumartayı direkt bırakırsanız çatlıyor. bi yemek kaşığına oturtup buharında bi süre ısıttıktan sonra yavaşça suya salmanız lazım.

sanırım sebebi yüksek sıcaklık farkı. yani suyun kaynaması, yumurtanın ise soğuk olması. kaynar suya atılan yumurtanın yüzeyi birden ısınır ama iç bölgeleri hala soğuktur. daha soğuk olan yüzey kendini çeker, sıcak olan yüzey genleşir. çekme gerilmeleri sonucu yumurta çatlar.

bunu önlemek için,
1-yumurtayı soğuk suya koyup sonra suyu kaynatmak
2- illa kaynar suya yumurta atılacaksa yumurtayı dolaptan çıkardığın gibi değil oda sıcaklığındayken kaynayan suya atmak
3- kaynayan suya tuz koyup yumurtayı içine bırakmak

yapılabilir.

ya bence cevap bunlar değil, tamamen kabuk yapısıyla alakalı. iki yumurta olsun aynı soğuktan aynı suya girsin, aynı şiddetle bırakılsın biri çatlıyor biri aynen duruyor, al sana kontrollü deney. bence kabukta ince çatlak olunca kaynama etkisiyle olay büyüyor.

Yunurta haşlama makinesi olanlar bilir yunurtanın içinde gaz da var o çok fazla genleştiği için çatlıyor.
Bunun için geniş tarafını deliyoruz haşlamadan önce gazın çıkması için.
Eğer delmeyim öyle aparatım filan yok dersen yumurta iyice oda sıcaklığına gelsin ve suyla beraber ısınsın

tuz atılır diye biliyorum. emin olamamakla beraber sanki sirke de olabiliyordu tuz yerine.

internette okumuştum bugün uyguladım. tuz koyunca çatlamıyor. gerçi geçen hafta tuz koymamıştım o zaman da çatlamamıştı :))

Tamamen sans eseri, yumurtanin yapisi ile alakali.

Bununla ilgili deney yapilan bir video izlemistim. Yumurtayi catlatmama ve hani bazen yumurtanin kabugu soyulurken yumurta kabuga yapisir da parca pincik olur ya - onu engellemenin yolunu ariyorlardi.

onlarca test yaptilar farkli yumurtalar, farkli sicakliklar, tuz, karbonat ve diger numaralar... Farkli tip yumurtalar markalar vs.

Sonuc olarak hic biri fark ettirmedi, yumurtanin catlayacagi varsa catliyor. Bazi yumurtalar da ne yaparsan yap kabk yumurtaya yapisiyor.

tek günlük turlar var, türk parasıyla 70 falandı sanırım emin değilim, bir sürü yere gidiyor otobüs, kulaklıklı rehber falan, tipik turist otobüsü işte, birkaç farklı firma var, içinde tuna nehri olanı da seç, sabah erkenden binersen tüm şehri rahatça gezebilirsin, tabi yürümek hissi vermez ama neyse. kahramanlar meydanı, opera binası, gellert hill -tüm şehri görürsün- gibi yerleri gezebilirsin. arkadaşlarım szimple kert'i çok önermişti, bir kafe, hem de kaldığım yere yakındı, ama ben gidemedim. ne özelliği var bilmiyorum ama onu da belirteyim. illa ki başka bir sürü yeri vardır ama benim de çok vaktim olmadığı için gezmeye bu kadar anlatabiliyorum. :(

Çok güzel kaplıca otelleri var, 2-3 saat ayırabilirsin. Üstelik de pek ucuz.

O meşhur zincir köprüyü geçip tepeye tırman, yukarıda efsane bir manzara seni bekliyor tüm Budapeşte’yi görebilirsin. Hatta tepeden aşağı inerken çok geniş çimenlik bir alan olacak orada teletabiler gibi yuvarlanabilirsin. Budin Kalesi var yine o civarlarda, geceleri müthiş bir ışıklandırması oluyor muhakkak görmelisin. Alternatif olarak (yanılmıyorsam vörösmarty meydanında) bir asansör salıncağımsı bir şey vardı 20 Euro verip yukarıya doğru yavaş yavaş çıkartıyor, Budapeşte manzarası için ideal.

buda kalesine çık, manzarayı seyret, fotoğraf çektir, menza'da ördek ye, akşam tekne turu.

aşık olmamaya çalış. bir sene yaşadım, tadı hala damağımda...

bazilika'ya git önce. her şey zaten o civarda. christmas market kurulmaya başlamıştır, ona bakarsın. sonra bazilika'nın karşısındaki yoldan düz devam et, chain bridge dedikleri köprüye varırsın. köprüyü yürüyerek geç, karşında buda kalesi olacak. gözün keserse sol yerine sağ taraftan devam ederek gül baba türbesine gidebilirsin ama yolu uzatabilir. sonra kaleden (bazilika'dan baktığın şekilde) sağ tarafa devam edince matthias church'e ve fishermen's bastion'a varırsın. bastion'dan aşağı in, magrid'den tekrar pest tarafına geç, sağında parlemento olacak. parlementodan da kuzeye doğru yardırdın mı hero square çıkar karşına, o yolda da elçilikleri görürsün. bunlardan sonra da artık ister vaci'ye çık ve tükanlara bak, ister tuna boyu güneye yürüyüp tiyatroya ulaş, ister opera'ya bak. sana kalmış. görmen gereken en büyük şeyler bunlar.

Gul Baba Turbesi kapali, "yenileniyor", bosuna gitmeyin. Zaten bir gun varsa gereksiz olurdu bence. Kale bolgesine cikarsaniz Matyas Kilisesi'nin icine de girmemezlik etmeyin, bayagi farkli.

Pompanın çalıştırılması için gereken elektrik gücü hesaplanacak. Ona göre elektrik motoru seçilecek. Sisteme göre değişir bu durum. Yerel kayıp var mı? Sürtünme kaybı var mı? Akışkan kaç metre yüksekliğe gönderilecek? Hammadde nedir? Hele partikül içeren bir akışkan ise olaylar oldukça farklılaşır. Şu anda sadece hidrolik makineler kitabı edinmenizi tavsiye edebilirim.

Teşekkür ederim 40 bar basınçlı bir sisteme gönderilecek. Madde su gibi 1.2 g/cm3 yoğunlukta korozitif bir kimyasal. Sanırım çok detaylı konular bunlar.

Paint.NET

Sadece 1-2 gece olursa o anlık kimyasal/stres durumundan biri olabilir, ben mesela her ameliyattan sonra anestezi geçerken benzer miktarlarda kabus gördüm.

Olay devam ederse bir çeşit uyku bozukluğu olabilir, çeşitli hastanelerin uyku labları var, bir gece misafir olup kontrol ettirebilirsiniz.

Uyku düzenim bozuk olduğu bazı dönemler 4-5 kabus gördüğüm oluyordu. En yakın 2 hafta öncedir. Ve o hafta komple öyle geçiyordu kan ter içinde nefes nefese uyanıyordum. Antidepresan 2-3 ay kadar kullanmışlığım var geçen senelerde ama bıraktıktan sonra da kullanırken de random kabus gördüm.

fiziksel bir sey olabilir. bende karaciger yaglanmasi var. bunun bir sekilde uykumu etkiledigini dusunuyordum. kabus ve sik sik uyanma vardi. milk thistle tabletleri kullanmaya basladim yaglanma icin ve uykumda rahatladi, kabus da gormemeye basladim.

yukarida bahsettigim nedenin disinda, uyudugun odanin sicakligi da onemli. cok sicaksa ya da cok soguksa da kabus gorursun tecrubelerime gore.

kullandığın antidepi bilmiyorum ama böyle etkileri var, ben cipram'dan yeni prozac'a geçtim, ikisi de baya sağlam rüya/kabus gördürüyor. yine de istersen doktoruna danış. antidepresanların prospektüslerinde de yazar zaten, istersen bir ona bak ilk önce. ek olarak antidepresanların etkileri 6. ayda görülmeye başlar, o yüzden bana normal geldi.

25 bin fırın / 15 bin baca / 3 bin tezgahı / hamur açma + yoğurma 5000 / kürek ıvur zıvır 1000

dükkan maliyetleri değişir m2 göre, istenen özelliklere göre. bunlar ana fırın masrafıdır. hakkıyla yaparsan da bir lahmacun 1,5 2 tl ye mal edersin.

Bugün aklımıza geldi, lahmacun tekila konsepti yapalım dedik ciddi değilim tabi merak ettik.

Firinlanmis esmer ekmek krem peynir ustune somon (kanepe)
Mini kaselerde salatalar ustune somon fune, kapari

şunu idiotwu.github.io öneririm.

düzenlenebilirlik ve aktif içerik içierisine adapte edilebilirlik açsıından şunu tavsiye edebilirim
manos.malihu.gr

Rootlama bir nevi işletim sistemini kırma anlamında. www.andronova.net

Telefonu root'ladıktan sonra başka bir rom (özelleştirilmiş işletim sistemi) yükleyip bazı telefonlardaki gibi home, back gibi tuşları ekranın alt kısmına alacaksınız. Gayet mümkün. Genel bilgi olarak söyleyeyim, root işlemi telefonu garanti kapsamından çıkarır. Sizin için önemli değil.

Bilip bilmeden artist artist yorum yapılmış.

@teknikekip 'in linkine göz atınız.

imkani varsa kunefeci vs acsin madem bu islere giricek. pilav subelesmez bana gore kac kisi pilavci subesi acabilir ki iste ama tatlici acarsa cok iyi subelesebilir.

soruna ekstra cevap olarak bana gore kendi subesi tutar en fazla.

kadıköy'de pilavcıya girmiştim,adını bilmiyorum. önce pilavını alıyorsun sonra tavuklu,ciğerli,etli vs neyli yemek istiyorsan onu ekletiyorsun,cacık,turşu,yoğurt alternatifler,tatlı ve içecekler var. kendine bir menü hazırlıyorsun. çok güzeldi. keşke izmir'de de olsa demiştim. bence tutar.

aşağıdaki yoruma istinaden;özellikle bornova ve buca'da tutar diyorum :)

öncelikle güzel ve tutabilir bir iş ama daha önceden denenen modeli var.

Mesela İstanbul Ataşehir Brandium avm’de i love pilav var bu restoran sanırım bayilik veriyor.

Yer, lezzet, hizmet, çeşitlilik ve fiyat konusunda beklentileri karşılarsa gayet de tutar.

izmir'de tavuk pilav yerini alsancak'ta açacaksa tutmaz, basmane'de açacaksa tutar :) bornova'da açacaksa yine tutmaz. izmir'de tavuk pilav yiyen çok insan yok. gençler, alavara gibi ucuza makarna yiyebilecekleri yerlere gidiyorlar. buralarda dilim pizzacı da iş yapıyor.

zincir işi olmasa bile şu tarz tek ďükkan bile ciddi gelir elde etmek için yeterli olabilir. bkz.(plav station, baruthane
pilavcısı) zincir de olabilir bana göre ama bunun için çok ekstra durumlar olması gerekir mesela çeşitlendirme gibi..

Öncelikle İzmir'de Acele Kuru Pilav & Tavuk Sote, Bornova (Kazım Dirik Mah.) bir mekan bulunuyor. Ayrıca Balçova Kipa içinde pilavcı mevcut.

Yapacaksa pizza işi olabilir. "Pizza Locale" iki arkadaş tarafından kuruldu. Şimdi geldikleri noktayı sanırım herkes biliyor kurumsaldankacis.com

Tavuk pilav olacak iş değil. Farklı konseptler denenebilir.

sadece tavuklu pilav tutmaz,

yanında ev yemekleri de olursa ama kısa zamanda büyür..

dun alsancakta tavuk pilav yedim, yedigim wb rezil seydi. kadikoydekiler gibi olsa her gun oradan yerim. duzgub yapsin isi ucuz olsun tutar.

Ne buyuklukte bir oda?

machinarium

Rimworld dene bence hoşuna gider.

machinarium +99999999999999999999999999999999999
bir de sanat eseri “Braid”

Lifeless Planet deneyebilirsin.

Bak mükemmel bir oyun değil, oynanışla alakalı kusurları var, bulmacalar çok ter döktürücü değil; ama yine de sevdiriyor kendini atmosferiyle.

Önerim bilgisayar oyunu değil, ama oynadığın Portal serisi ve önerilen oyunların çoğunu çok seven biri olarak senin de oynamadıysan çok seveceğini düşünüyorum -> Monument Valley

Machinarium
LIMBO

Bu ikisine de hayran olmuştum. Ayrıca Monument Valley de müthiş bir oyun. Çok kısa ve basit ama görseller ve müzikler müthiş. Ancak tabii PC oyunu değil.

İnside
Lara croft go
Vessel
Kaldırırsa a tale of two sons

burda söylenen çoğu oyunu oynadım ama hiç biri bana portal tadı vermiş oyunlar değil. evet iyi oyunlar ama. the talos principle'sa benim portala en benzettiğim hatta portal'dan sanırım bi tık daha beğendiğim bi oyun.

Thief: deadly shadows

the turing test

Kesinlikle the talos principle

Sidika?

beşiktaş'ta iki adet meyhaneye gitmişliğim var
1- beşiktaş barbaros balıkçısı. hem fiyatlar uygun, hem mezeler güzel, hem de yüksek sesli müzik yok. dışarda oturmanızı tavsiye ederim çok soğuk değilse. ama içerde de sigara içiliyor. bu tam barbaros bulvarının girişinde diyebilirim
2-by giritli. fiyatlar diğerine göre biraz daha pahalı. ama kapalı mekan, ferah ve minik bir mekan, servis biraz yavaş, mezeler de fena değil. bu da akaretlerde. müzik rahatsız etmiyor.

Ben birinci seçeneği tavsiye ederim.
Bir de hayat memat meyhanesini çok duydum ama gitmedim, o da hemen birinci seçeneğin karşısında.

zomato'dan bakıyorum şimdi sıdıka için çok güzel şeyler söylenmemiş pek...

hasbi

Bence pişman olmazsınız: Meymeze by Uygar
www.google.com.tr

Kamo's Mykonos - küçük şirin bi yer. eski toprak holding'in karşı çaprazına düşüyor.

besiktas sayilir gene, bay balik.

Kalamata derim. Akaretlerde bulunuyor, curcuna içinde değil, müzikler güzel. Arada sirtaki geceleri oluyordu (hala oluyor mu bilmiyorum), o zaman olabilir sesli müzik.

sidika demeye gelmistim, +1 diyim bari.

benimki cevap sayılmıyor galiba. o kadar yazdık.

Apartman önündeki çardakta çay keyfi :)

çocukken akşama kadar dışarıda top oynamak, maç aralarında en yakın eve gidip su içmek ve hatta yemek yiyebilmek.

edit: bir de o kültür benim çocukluğumda kaldığı için çocukluğumu ve çocukluğumdaki sorumsuzluğu özlüyorum.

iflah olmaz bir romantiğim...

cok tatli bir mahallede buyudum. sabah okula yururken esnafla birbirimize "gunaydin!" derdik. esnaf babama "e* bu ara hep basi onde geciyor, sanki cani sikkin" derdi.

bir de, kimin odevi olsa, kitaba ihtiyaci olsa bize gelirdi.

simdi karsi komsum, ptt yeni kimligini bana verdi diye "sana nasil verdiler?" diyor. taniyorlar beni sikkafa... seni ptt'ye gitmekten kurtardim, tesekkur bile etmiyorsun...

kibar esnaf.

Her evde kim var bilirdik, top oynar komşu teyze den su içerdik. Ermeni teyze kurabiye verirdi başka komşu reçelli ekmek. Herkes herkesi tanır bilir sayardı.

amcamların köy evinin önünde yanan sokak lambasının altında amca oğlu ve hala oğluyla top oynamak... çok huzur veren bir görüntü o benim için.

ilkokuldayken sokaktaki kadınların evlerinin önünü süpürmesi, kemal sunal'ın filmindeki gibi. herkes evinin önünü sular, süpürürdü.

Annelerimiz gece kapıda çay çekirdek yaparken bizde saklambaç oynardık Biri halı yıkadığında sabahın köründe ekmek arası bişeyler yapar izlemeye giderdik. Kamyon kasasına doluşup pikniğe veya suya giderdik. Sabahları okul servisini bakkalın içinde beklerdik tezgahın arkasındaki tüplü sobada ısınırdık müşterilerle ilgilenmek çok hoşumuza giderdi. Çarşıya indiğimizde yolda gördüğümüz komşuların poşetlerine yardım ederdik. Elektrikler kesilince kombimiz çalışmıyor diye evi sobalı olan komşumuz kızını bize yollayıp cocukları almadan gelme üşümesinler burda uyusunlar demişti sobalı odada yer yatağında uyumustuk. Kardeşim sünnet olduğu zaman tepsi tepsi baklava börek açmışlardı evi temizleyıp süslemişlerdi komşularımız. Güzel günlerdi şimdi alt komşumuzdan bihaberiz.

bir dönem sitede dahili hat vardı. dışarı çıkacağımız zaman ordan haberleşiyoduk, güzeldi. bi de mahalledeki birçok kişiyi tanımak hoş bir his, burası fazla kozmopolit; istanbul yani.

geceye doğru sokakta kalanlarımıza öcülü böcülü masallar anlatan bi abla vardı, o iyidi ya. abla dediğim işte, ben ilkokul 4'teyken o orta 2-3'te falandı gibi.

bilye ortaklıkları da güzeldi, yüzük kardeşliği gibiydi nerdeyse o denli önemli.

kızlarla seksek oynarken eteği açılır mı diye heycanlanıyoduk o da güzeldi. sonra "kanka sen ne gördün anlat hadi şimdi sen anlat" diye mal mal bunu konuşuyoduk bi de.

Çocuk grupları ile oyun oynamak dışında özlediğim hiç bir şey yok. Mahalle kültürü dediğin safi dedikodu, hasetlik, kıskançlık, etc.

Şu an 300 küsür dairenin olduğu bir sitedeyim, kafam acayip rahat. O ne yapmış bu kimle kavga etmiş çok şükür duymuyorum. Türk halkına fazla.

Erkeğim, ben bayılırdım şahsen.

çiçek bakma konusundaki fikrini bilmiyosan gönderme. uğraşmak istemez belki öyle şeylerle.

Erkeğim, iş yerime çiçek gönderilmesini istemezdim.

erkeğim ben de çiçek istemezdim. bakmam da gelse, kurur gider.

çok kötü bir fikir bence de.
bakamaz+1
çalışanların yanında garip+1

orkide mi :/

Bizim ofiste yeni çalışmaya başlayan bir erkeğe orkide gelmişti. Çiçekleri düşünce öldü diye çöpe atmış. Ben çöpten alıp sahiplendim, deli gibi açıyor bir de kalitelisinden göndermişler:D

Kişiye bağlı tabii çiçek bakabilen erkekler de var. Ama kendi bakmasa bile eczandeki çalışanlar ilgilenir arada bir suyunu verir diye düşünüyorum.

ben de bakamayacağını düşünmedim. çalışanları ilgilenir.
bir de eczaneye koyar ne güzel işte, eczane poliklinik gibi yerlerde çiçek her zaman güzel görsellik olur.

aslında eczacı olduğu detayını da biraz ona göre yorumlansın diye vermiştim. sonuçta bir bilgisayar mühendisi vs olsa çalıştığı ofise asla göndermezdim. ama pek bu detay dikkate alınmamış cevplanırken.

tek düşüncem çalışanları varken garip olur mu?? ama göndereceğim ya. bizi böyle sevdi. gönderesim var.

cicekler ile ilgili ozel bir ilgisini belirtmemisse yani aranizda muhabbeti gecmemisse cok kotu bir fikir bence.

Bonsai falan gönder bence

Yapma.

yazmiyosan masrafa girme bence

gönder tabii, hoş olur.

Bizim burada bir eczacının sukkulentleri vardı minik minik ve ayrı saksılarda. Çok sevimlilerdi. Hem de ölmezler.

Garip olmaz. Yolla gitsin:)

gönderilir tabii :)

çok mutlu olmuş, hemen neşeli bir şekilde beni aradı. çalışanlar fln çok sevmişler. ne gerek vardı fln dedi.

sade güzel bir orkide ile kısa bir dörtlük şiir not yolladım. gayet iyi oldu yani.

yorumlar için teşekkürler :)

hayır

tam olarak fikir sormandaki amaç ne peki?
bu kadar insana yorum yazdırmandaki?

kafamın karışık olduğu ya da daha basit olup tek başıma karar vermek istemediğim konularda, buraya soru sorunca herkesten gelen farklı yelpazedeki cevaplar; hem kafamı netleştirmeme hem ne yapmak istediğimi anlamama, hem de yapmazsam pişman olup olmayacağımı anlamama çok yardımcı oluyor. bir sıkıntı mı var?

Nyala

nane karistiriyosan dikkat et cabuk yaniyor nane nedense. ben nane anason iciyorum genel olarak cabuk yaniyor az icip birakiyorum. anason portakal da guzel benim icin.
imkanin varsa starbuzz kullan

nargile geniş bi mevzu. tütün türleri var. kalitesine göre değişiyor. kömür türleri var. elmalı tütün deriz ama bunun nakhla'sı var, al-fakher'i var, starbuzz'ı var.. Naneyi ben mümkün olduğunca karıştırmam. Daha tatlı tütünleri seviyorum. Böğürtlen, portakal, çilek vb. gibi.. Nargile takımları 100 tl civarında.. Fazlasını vermene gerek yok. Tütünleri çok kurutma, çok da yaş kullanma

Çok geniş bir soru aslında ama asıl konu tütün.
Suriyeli'lerin gelmesi ile çok çakma tütün türedi. Her yer çift elma satar oldu.
Bizim gibi nakhla sarı tütün kapiçino tutkunları içecek tütün bulamıyor. O sertlik ve tatta tütün bulamıyorum işin kötü yanı nakhla kapiçinonun eskisini de bulamıyorum.

Şimdilik el fakir ve bahreyn tütün al. Üzüm damla sakızı gibi aromalar kullan. Nane diğer tütün aromalarına göre fazla dominanttır.

aynı marpuç ile farklı tatlar deneme

naneyi az katıyorum ben üzüme güzel oluyor. çakma tütüne girme ek olarak

4. Fiyatlar düşer kesin.

1- Bu tarz sorularda ben hep Columbia'nın botlarını öneriyorum çok memnun olduğum için. Senelerdir kullanıyorum, hem sıcak hem hala yepyeni duruyor.(6. sene olcak) Ayaykları üşüyen biri olarak senenin yarısında kullanıyorum neredeyse.
salomon kullanmadım ama benzer markalar ve ondan da memnun olan var çokça.
2-bilmiyorum.
3-3o euro üstü gümrüğe takılıyor ve fiyat üstünden %18-20 bir fark ödüyorsunuz.
4-hem yurtdısında hem de burada indirim olur o dönemde ama bence zaten o ürüne + shipping + vergi ile vereceğiniz paraya burada da indirimde bulursunuz istediğiniz ayakkabıyı.
Hatta indirim sitelerine bakın su an bile daha uygun fiyatlarda var.

edit:altta yazılınca ben de ekleyeyim deidm , columbia için de aynı şekilde, 1 ya da 2 numara büyük almak gerekiyor.denemeden riskli tabii.

1- Markayı bilmiyorum ama yorumlarda kalıpları büyük denmiş, ona dikkat.
2- Bir fark yok.
3- Takılmayacak, amazon sipariş sırasında gümrük+kargo ücretini de çekecek. 38 dolar bu ürün için.
4- Düşer.

Görünüşe gelirsek, Asolo'ya baktım şimdi. O ne kadar dağcı ayakkabısıysa bu da o kadar dağcı ayakkabısı, adında da trekking var zaten. Şehirde böyle bir ayakkabı giymenin anlamı yok bence, hepsi birbirinden çirkin ve kaba. Deri botlar çok daha estetikler.

@demoniclewinsky columbia'ya da bakacağım, doğru diyorsun o da güzel marka. fiyat konusunda da, istediğim bot türkiye'de 700 lira civarında satılıyor. daha ucuzunu nerede buldun?

@i was made for you ne yaptın ya, deri botla bunlar kıyaslanır mı :) deri bot su geçirir, ayağını üşütür, tabanı kayar vs. bir de deri botu kampta giyemem tabi. diğer yandan bunların görünüşleri benim hoşuma gidiyor. pek kibar bir giyim tarzım yok zaten. kombinlerime bu tarz botları daha çok yakıştırıyorum :p

Columbia genelde Boyner ve boyner grubundan morhipo'da indirimde oluyor.
www.morhipo.com

Trendyol'da columbia bulamadım ama salomon var fakat numaraları sınırlı muhtemelen.
www.trendyol.com

Bu fiyatlar black friday geyiğine düşer muhtemelen bir de boyner'de indirim çekleri de oluyor belirli miktar üzerine dönem dönem.

edit: sonradan şunları da buldum, north face vs de var.

www.1v1y.com
www.1v1y.com

Deri botların su geçirdiği ve üşüttüğü yanlış bir genelleme. Mesela şu klasik model waterproof, su geçirmiyor.

www.timberland.com

Daha şık ve değişik tasarımlara örnek vermek gerekirse.

www.timberland.com
www.timberland.com

Benim birkaç sene önce aldığım bir Timberland var, onda waterproof özelliği dahi yok ve su geçirmiyor.

Nike'ın şöyle bir modeline sahibim bir de, su geçirmiyor ama kayıyor bu mesela, Nike ne anlar bottan.

sneakerbardetroit.com

Neyse bunları su geçirmemenin gore-tex denen şeye özgü olmadığını anlatmak için yazdım, beğeniyorsan al tabii ki.

1- Salomonu bot olarak kullanmadım ama sağlamlık bakımından Asolo çok daha iyidir.
Bir de Merrel şehir kullanımına çok uygun bir model çıkardı bu sene. Trekking botlarının şehirde kullanımda en büyük dezavantajı tabanlarının vıjt vıjt kaymaları. Hele ki vibram taban çok fena. Merrel'in modelinde ise tabanda farklı yapılar kullanmışlar şehirde kaymaması için. Mağazada da denedim çok rahat.
Çok pahalı olduğu için ve tipini sevmediğim için ben almadım, model şu:
www.spx.com.tr

2. Amazon hiç kullanmadım, zamanında birçok şey almak istemiştim deli gibi kargo parası çıkmıştı onu hatırlıyorum. Ve çok uzun sürüyor gelmesi.

3. 107 dolarlık bir bot aldım, henüz ulaşmadı ama gümrükten geçti, PTT'nin sitesinden baktım 76 TL vergi çıkmış. Aldığım site: trekkinn.com
Vergili ve kargo ücretli hali bile burada satılanlardan 200 TL daha ucuza geldi.

4. Bilmiyorum.

Ama %90 oranda şehirde kullanım için treking botu almak gereksiz bence.

araya giriyorum biraz ama (glazed ginger diye geçen Timberland de çok şıkmış gerçekten) bende klasik sarı olanından var ve belki ben fazla üşüyorumdur bilmiyorum, kesinlikle kar botları kadar sıcak tutmuyor.

bende şu var;
www.morhipo.com
o kadar güzel ve sıcak ki kış gelsin de giyeyim diye bekliyorum :D ♥

iso.500px.com

hepsini okursun ama minimum required kısmına katılıyorum, kompakt makinende o özellikler varsa çekersin.

Minimum Requirements
1.Tripod – A tall and sturdy tripod always helps. I use a Really Right Stuff setup which works well.

2. Camera with Manual Mode – Any camera with manual mode will work. Manual mode means you can independently adjust the ISO, Aperture and Exposure time.

Recommended Gear
This gear list isn’t required, but it will greatly improve your photos and overall experience:

1. Full frame (35mm or larger sensor) DSLR camera – A full frame camera with high ISO capability will allow you to easily capture the Northern Lights without producing significant noise in your images.

2. 2. Wide angle lens (14-24mm range) with fast aperture – I’d recommend aperture settings of f/2.8-f/4. I usually shoot at f/2.8.

3. 5-7 fully charged batteries – When it’s really cold outside batteries die quickly. I rotate 7 batteries in my pocket when shooting at temps of below -10 degrees Celsius. The warmth of your body heat will keep the batteries “alive” for much longer. Swap them in and out as required.

Asp-c sensör ikinci el dslr kovalayın derim. O kadar da külfetli olmuyor sıfırına göre ama bütçenizi de bilmediğim için net bir şey diyemiyorum.

m modu yoksa zahmetli olur bence. ayarlarla oynayabilmek lazım. m modu varsa kompakt da olsa patır patır çekilir. görüntü kullanılan lense ve post-process'e bağlı, ondan net bir şey söylenemez. d810'a boktan lens takınca adam gibi fotoğraf çıkmaz, 300d'ye 70-200 2.8 takılır babalar gibi sonuç alınır.

güzel üst segment kompakt veya aynasız makinalar var, aynı zamanda patates sensörlü dslr'lar da var, dolayısıyla tarzdan ziyade makinadan makinaya değişiklik gösteren mevzular bunlar.

30 avro şu an yurtdışı alışveriş limiti. Bunun üzerindeki ve yasaklı olmayan ürünler için ürünün %90 gümrüğe takılıyor ve gümrükten çıkması için bir miktar haraç vermeni istiyorlar.

Hesap şöyle: Satıcı AB üyesi ülkedeyse fatura tutarının %18'i, değilse %20'si vergi ödüyorsun. Sonrası normal alışveriş gibi kapına kadar geliyor.

Bazı siteler (Amazon) en baştan vergiyi vs. hesaplayıp senden tahsil ediyor, sen hiçbir şeye karışmıyorsun. Bazısı da gümrüğü sen halledersin diyerek hiçbir şeye karışmıyor.

bildiğim kadarıyla 30 euroluk limiti geçince uygulanan vergiyi ürün ptt'ye gelince oradan ödeyebiliyorsun.
Az bir miktarsa kapıda ptt görevlisi de alıyor denmişti bana zamanında.

Onun dışında na-kd diye bir siteden alışveriş yapmıştım. Orada gümrüğe takılınca ektra bir ödeme çıkarıyorlar ve verilen hesaba havale ile ürün yine direkt adresinize ulaşıyor.
Bu şekilde çalışan yerler olduğu gibi gümrük işlerini size bırakan siteler de var.
Ptt'yi arayıp bir sorabilirsiniz bu durumda ödemeyi size yapsam oluyor mu diye.

Vergiyi gümrüğe gitmeden ödemenin yolu var mı?

Yurtdışı gönderi PTT'ye teslim edilirse gümrüğe falan gitmene gerek yok, gelen kargo görevlisine ödüyorsun kapıda. Ne kadar vergi ödeyeceğin ise PTT kargo takip sitesinde yazıyor.

Ama mesela DHL teslim aldıysa sana kargonun gümrükte olduğuna dair bildirimde bulunuyorlar ve birkaç belge (kimlik fotokopisi, ürünün ne olduğunu ve tutarını gösterir ekran görüntüsü ve gerekirse kredi kartı ekstresinin ilgili kısmı) istiyorlar gümrükten çıkarmak için. Bu belgeleri gönderdiğinde şu kadar ödeme yapman lazım diyorlar, ödeme linkine tıklayınca kredi/banka kartıyla ödeyebiliyorsun.

Sonrası kapına kadar getiriyorlar.

Başıma gelmedi ama ehliyetine fiziken el koymuyorlar diye biliyorum.

peki sistem nasıl işliyor? çevirmeye girsem ehliyetsizlikten ceza yazarlar mı?

bak şöyle bir şey var ;

www.baltaci.av.tr