Ford iyidir.

Babam bi tane sattı 96 model , aldığından beri kendi kullanıyordu sapasağlamdı . Şimdi polo aldı ama escort daha iyiydi diyo hala :)

al. araba kullanmayı escort ta öğrenmiştim. taş gibi araba.

kronik problemi taban sacı diye hatırlıyorum. çürüme oluyormuş sanırım. yanlış hatırlıyor olabilirim ama almadan önce alt bölgelerin çürük durumunu iyice kontrol ettir.

palio alacagına ford al. fordun ölüsü palio'dan iyidir.

cevap veren diğer insanlara katılıyorum, ford her türlü palio'dan iyidir.

escort'ların enjeksiyonlu motorları daha az yakıyor ve daha seri oluyordu. bunu da göz önünde bulundurun.

97 Escort kullandım 1 sene. Çok güzel araba fiyatı için.

mesaj at x naber nasıl gidiyor diye başla sonrasında yapıştır ihtiyacın oldugunu söyle. arayıp konuşamamaktansa direk mesajda yapıştır diyeceğini :)

mesaj at iste hacı. senden alırken iyi. "acil paraya ihtiyacım var de, çok sıkıştım borca girdim yoksa istemezdim falan." de

Kesinlikle mesaj at. "Yaaa abi unuttum ben onu neden daha once hatirlatmadin" filan dicek.kalmasin abi paran insanlarda dikkatli olmayi ogrensinler artik bu konuda.

Utanması gereken o,siz değilsiniz. Arayın ufak bir hal hatırdan sonra borcunuzu isteyin.

bir animi anlatayim.

askerde maas dagitiliyor. biri bozuk parasi olmadigi icin 5 lira ariyor. dedim ki ben vereyim. o da tamam ben veririm sana dedi.

aradan bir iki ay gecti. biraz gelsene dedim. geldi. 5 liran var mi dedim, yok kardesim ya valla dedi. sana bes lira vermistim bir ara geri vermedin onu dedim. haa senden mi almistim ben onu deyip cikarip 5 lira vermisti.

bu adamlar beni cok sinirlendiriyor.

@borh: yahu hocam vallahi kendimi övmek için söylemiyorum, anladığım kadarıyla sen de öylesin. borcum olduğu zaman kesinlikle huzursuz oluyorum. vermem mümkün değilse de sık sık "aklıma hacı vericem." diye belirtiyorum. şimdiye kadar hatırladığım hiç borç vermeme olayı olmadı. hatta bir keresinde zengin birinden vadesiz, param olunca vermek üzere borç aldım. o da sorun etmedi. sık sık arayıp söylüyordum da aklımda olduğunu. 3 sene sonra enflasyon farkını hesaplayıp ödedim borcumu. ama alamadığım o kadar çok oldu ki.

yahu millet neden böyle? gerçekten mi unutuyorlar yoksa bilerek mi yapıyorlar? helal olsun sen isteyebiliyorsun. benim ağzıma zıçtılar lan şu yaşa kadar.

ihtiyacınız varmış gibi yapıp borç tutarından daha fazla isteyin. o kadar yok falan derse de şu zaman şu kadar borç vermiştim sana onu bari gönder dersiniz.
verirse de kalan tutarı zamanında gönderip adamlık gösterebilir ya da ders alması için geciktirir tepkisini ölçersiniz

hiç arama mesaj çek lazim de ve hesap nonu ver. bekle bir zaman gondermezse ararsin.

futbol için futbol topu neyse, bilim için de matematik o dur. olmazsa olmazdır, ağababasıdır bilimin

pozitif bilim degil onu mu sormak

Yemek tarifi yemek midir?

tüm pozitif bilimlerin içinde en pozitifidir diyebiliriz.
matematik basit tanımlarla başlayan, bunlar üzerinde akıl yürütmekle daha girift bilgiler edinmemizi sağlayan ve dahası herhangi diğer bilim dallarından olduğu gibi spekülasyonlara bir an olsun yer vermeyen bir uğraşı alanıdır.

dikkat ettim, genelde senin açtığın her soruya bakıyorum, cevap düşünüyorum sonra ya. ben. lan neyse.. deyip kapatıyorum :D o nicki alıp hakkını mı vermek istedin yoksa denk mi geliyor böyle bilmiyorum.

bilimdir.

Matematik derken, hangi matematik? Eger matematik bilim degilse fizik de degil. Fizik de degilse bilim falan yok...a

bir methodtur, aractir, sanattir;ama matematik bize hicbir seyi aciklamaz, bilim demek yanlis bilim degildir demek de oyle.

Matematik bize o kadar çok şeyi açıklar ki, bilenin ağzı açık kalır matematik sadece 4 işlemden lbaret değil abiler, uhutmayın.

Bilim nedir?

İngilizce insan mıdır gibi bir soru. Matematik olmadıkça fiziği kimseye anlatamazsın. Herkes kendisi keşfetmek zorunda kalır. Konuşamadığın bir dünyada hiçkimseye "Bak bu masa, üzerine çay koyarız." diyemediğini hayal et. Adam da "Bak bu table, üzerine otururuz." diye düşünecek.

matematik bize hiçbir şey açıklamaz diyen arkadaş net bir şekilde yanılıyor.
matematik, en basitinden fiziğin içindeki birçok şeyin açıklanmasını sağlıyor. hareketin kanunlarını anlamak,basitleştirmek amacıyla calculus'ü formalize eden newton, relativite teorisini ortaya atarken differential geometry ve derin bir analysis kullanan einstein hemen aklıma gelen basit örnekler.

Ayrıca E=mc^2 nasıl bulunmuş araştır derim.

fizikte anlam vardir, matematikte yoktur. o sanattir sanat..matematik bir boku aciklamaz. sadece aractir arac..

çok şey yazdım da sildim, cahille uğraşmaktansa bilmek isteyene bir faydam dokunur diye yazıyorum.
bir fonksiyonun (varsa) türevinin sıfırdan küçük olması ne demektir?
O fonksiyonun azalan olduğunu gösterir.
Peki bu ne demektir? Fonksiyonun grafiğinde x ekseninde ilerledikçe y ekseninde bir azalış ile karşılaşacağız demektir.

Gördüğünüz gibi bir fonksiyonun türevinin negatif olmasının bir ANLAMI VARDIR. O fonksiyonun ya da fiziksel bir kavram olarak alırsak bir parçacığın zaman içinde konumunun değişimini gösterir. Bakın fiziksel bir ifade aslında matematiksel kavramların arkasında gizlenebiliyormuş. Demek ki matematikte yaptığın işlemin de fiziksel bir anlamı olabiliyormuş.

Demek ki neymiş ?
Celal Şengör hocamızdan geliyor
youtu.be

bir hakaret eden eleman vardı silmiş.

onun özelinde değil ama neden bu soruya kızıldığını anlamadım.

güzel bir soru bence. gauss matematik bilimlerin kraliçesidir derken, matematik bilim değildir dildir. diyen de var. açıkçası ben de çok uzman değilim bu konuda ama üzerinde düşünülecek bir şey ortaya atıldığında öfkelenilmesin yahu... düşünmek güzel şey.

Arjadaş eğer gauss denklemleri bilim degilse, Galileo görelilikleri, genel ve ozel gorelilik bilim degilse, topoloji bilim degilse, field theory bilim degilse biz bosuna okumusuz. Daha bin tabe ornek var. Bunlarin hepsi matematik.

Applied math. dlye bisey var. Dilin uygulamasi mi olur?

Fizikle matematik arasinda (liseden sonra) cizgiyi cekmek o kadar zor ki, eger matematik salt dilse, fizik de bir dil olabilir.

@ya lan ben neyse

şimdi burda bi tartışma olsun(bilimsel anlamda tartışma, kötü olan değil yani) fularlarımızı takalım felsefi açıdan bilimi irdeleyip, cümleler kurup sonuca ulaşamayalım ama güzel bi vakit geçirip seviyeyi yükseltelim istiyosun belki. ama burası valla doğru yer değil. ben de isterim burda birilerini anlayıp yapısal olarak parçalanayım ama olmuyor.

ha ama dümdüz cevap olarak: bilimdir. ama bilimin tipleri vardır. formal/natural/applied/social bunlar ilk aklıma gelenler. matematik de bunlardan formal bilimler kısmına girer.

Süslü lafları ezberleyip matematik sanattır,dildir diye ortalıkta dolanıyor insanlar. Dolanmasında bir problem yok ama bir de iddialara girmeleri garip oluyor. Ben bile bunca senedir matematik okumama rağmen haddimi bilerek kurarım cümlelerimi. İnsanlar bilmediği meselelerde iddia sahibi olabilir,olmalı da ama daha yetkin kimseler önlerine çıktığında sözlerine de dikkat etmeliler. Ben şimdi hukuk hakkında,genetik hakkında,mühendislik hakkında şurda beylik laflar etsem komik düşürürüm kendimi.
Sonuç: Matematik bilimdir canlarım.Bilim olmadığını iddia edecek olan varsa lütfen dildir,sanattırdan daha makul argümanlarla karşı çıksın.

@gni: hocam, valla duyuru kullanıcıları hep okumuş adamlar. tartışırlar yahu bence. zaten çok güzel cevaplar da gelmiş.

ben celal şengör ün "dildir." dediğini biliyorum. aradım da videoyu, bulamadım ama başka bir videoda söylerken buldum. sözlükte de paylaşılmış:

www.tubechop.com

özetle dildir diyor adam. gauss a karşı gelmiş :)

Ta kendisidir.

matematiğin kendi içinde sözdizimi vardır dili vardır demek doğrudur ama matematik bilim değil dildir demek doğru değil bence. atıyorum şunu düşünün; bi uzay projesinde roketin anlık olarak bi kaç sensörden alınan veriyi kompleks işlemlerden geçirip daha sonra da buna bağlı olarak hangi motora ne akdar güç verilceğini hesaplaması gerekiyor. ama bunu yeterince çok sıklıkta yapabilmek şuanki haliyle mümkün değil. işlem gücünü artırmaksa opsiyon değil çünkü enerji kısıtlı sonuçta. şimdi böyle bi durumda o hesapları optimize eden gerekirse bunun için yöntem geliştiren (newton'ın calculus'u geliştirmesi gibi) insanların yaptığı şey "bilim" değil mi?

@ya ben lan neyse:

celal hoca matematik'te varsayımların yapıldığını bilmiyor olmalı. herhangi bir matematik kitabında (üniversite ve ilerisi düzeyde) bir teoremin ilk cümlesi "let..." ya da "assume that..." kalıplarıyla yani varsayımla başlar ama burada diğer bilim dallarında olduğu gibi deneylere ya da spekülatif yaklaşımlara yer yoktur, çünkü matematikte herşey tutarlıdır ve katidir (celal hoca da aynısını söylüyor). Bir örnek vermek gerekecek olursa fizikte ya da biyolojide ortaya atılmış kimi fikirler zamanla sınanırken yontulur ve yanlışları giderilir. Matematik açısından böyle bir durumla karşılaşmayız. Eğer bilimi ille sınanabilir deney ve gözlemlere indirmek isterseniz matematiğin bilim olmadığını, doğayı anlamak için bir dil olduğunu tartışabiliriz fakat tartışamayacağımız tek konu yine matematiğin zaman içinde değiştirilebilir olduğudur.

sizin orda akan suyun içindeki bi şeye mi alerjin var. ilk aklıma o geldi. hamamda olmuyor da diyorsun. bence öyle.

Bana da oluyor. Sıcak suyun cildi kurutmasından dolayı oluyor bu. Ya daha ılık suyla yıkanacaksın ya da kaliteli bir nemlendirici alacaksın.

Sabunu falan tam durulamadan çıkıyorsan eğer ondan da oluyor olabilir.

olay şu;

birincisi, neden 28 yaşında olmaya başladı?
ikincisi , hamam değil de senin yaşadığın muhite uzak bir yerde banyo yapmayı denedin mi?

eğer bu yaşında başlamışsa aşırı stres ya da depresyon, bağırsak düzenini ve cildi tetikler. son zamanlarda yaşadığın önemli bir olay varsa o olayı unut ve yeni bir şeyler denemeye başla. turşu, sarımsak, baharat gibi şeylerden uzak ve melisa, papatya çayı gibi rahatlatıcı şeyler dene. tatil yap.

eğer ikincisiyse, kombide biriken suyla alakalı olabilir. sabah erken kalktığında duş alıyorsan dibe çökmüş o karışımlı suyu ( kolr vb.) ilk sen kullanıyorsundur. önce suyu 4 -5 dakika boşa akıt ve ılık suyla dene.

bende duş alma sıklığımın azaldığı bir dönem kaşıntı olmuştu. özellikle zeytinyağlı doğal sabun deli gibi kaşındırıyordu. banyodan biraz sonra başlıyordu, uyuz gibi kaşınıyor, kıvranıyordum.

son bir kaç yıldır kışın bile neredeyse hergün duş alıyorum, hiç kaşıntı olmuyor.

duş sıklığını artırmayı deneyin belki çivi çiviyi söker, işe yarar.

guzel bir vucut losyonu al banyoda suyu kapatınca tum vucuduna ıslakken guzelce sur sonra kurulan. muhtemelen kirecli sudan cildin kuruyor o da kasıntı yapıyor.

aynı sorun bende de var. ılık suyla yıkanmaya çalış. şu ürünü kullanıyorum iyi geliyor kaşıntılara. azalttı ;

www.hepsiburada.com

bende de oluyodu da, yeterince temizlenmemiş sanki de, kalan katman kaşıntı yapıyor gibi geliyor bana. Sizinki de piskolojik olabilir mi?

İki bira iç geçer. Antiye selamlar

Zona olmasın..

Kendisini sevdigimi soyleyemem ama cok iyi ogretmendi. Ogrenciyi zorlardi, odevini yapmamissa kizardi ki alttan alttan oyle utandirirdi ki yapmamaya cesaret edemezdik zaten. Dersi de iyi anlatirdi. Nasil anlatirdi hatirlamiyorum, ortaokuldaydim ta ama biliyorum ki guzel anlatirdi. Humanizmin bunyemize islemedigi yillarda hakkimizdan iyi geldi.

Sami hoca, hem de taa 6.sınıftan. Diğerlerini hatırlamıyorum bile. Sebebi ise koroda çalışmamız, müzikli günlerimiz. Öyle zannediyorum ki bu tür sosyal konular insanların akılda kalıcı olması konusunda asıl faaliyetlerden daha etkili oluyor.

en iyi turkce ogretmeni yok, onlarin en iyi yetenekleri var.

biri mesela, okuma parcalari hakkinda her yorumumuzu dinler, bizimle dusunur, teatiye herkesi dahil ederdi.

ikinci hatirladigim turkce ogretmeni degil, ama biri de bize duzenli olarak kisa metinler yazdirir, sonra onlari kucuk bir kitapcik yapip hepimize dagitirdi. sinif arkadaslarinin yazdiklarini okumak guzel seydi.

türkçeyi ilk babaannem öğretti bana. kaç yaşımda hatırlamıyorum ama ufaktım daha, böyle kelime kelime, azar azar. hani geldiği zaman benimle türkçe konuşuyordu.

sonra asıl ilk üniversiteye başlayacağım zaman bi hocam oldu. kafa bir adamdı, tek derdi ders anlatmak, ödev vermek filan değildi. kimi zaman dersin büyük bir kısmı başka şeyler anlatırdı. arkadaş gibiydik. iyi bir insandı.

hani bilmiyorum, şimdi düşündüm ama bir sistemi filan var mıydı hatırlamıyorum. belki de bu sayede beni yakaladı ve ilgimi korudu. bu sayede öğrenebildim. sonrasında da zaten ekşi sözlük vs sayesinde jargonu kaptım :D

erhan ekici diye bir ogretmen vardi universiteye hazirlanirken final dergisi dershanelerinde. ekside basligi bile var.

o kadar hakim ki konuya, insan ister istemez saygi duyuyor. o adamin sayesinde turkceye ilgi duymaya basladim.

dersi normal anlatip aralara ilginc bilgiler katardi. cok yapilan imla hatalari falan gibi. sonra durup dururken birini kaldirip bana tebesirin tanimini yap derdi. gezerken milletin defterine bakip o oyle yazilmaz derdi falan.

ortaokulda iki sene dersime girmiş gülfidan öğretmenim vardı. derslerin birkaç saatini kitap okumaya ayırırdı ve çok güzel bir kütüphane kurmuştu kendi imkanlarıyla. kitap okuttuğu gibi her ders bir konu hakkında kompozisyon yazmamızı isterdi. ne savaş ve barışlar, ne suç ve cezalar bitirdim onun sayesinde. hala da kitap okuma sevgimi ona borçluyumdur.

Hicbir turkce hocasini sevemedim. Cok okul degistirdim,cok hoca görmusumdur ama i ih. Belki iyi olanları vardir ama ben dersi sevmedigim için hepsi bana tirt geliyo olabilir.

Türkçe öğretmenlerimin içinde bir tanesi, üniversitedeyken aldığım, Türkiye'de dilbilimi konusunda sayılı isimlerden biri imiş. Kütüphanesi benimkini 100 kere katlar, bilgisi milyon kere katlar. Ama açıklarken öyle bir dikte ettirirdi ki, ağzımı açmaya çekinirdim. Korkunç değildi ama apartman yönetimini ele geçiren emekli albay havası vardı. Sözlükte ve birçok yerde bilgisine methiyeler düzülen bir adam, ki haklılar da ama bilmekle öğretebilmek arasında uçurum var bence. O derste çekinirdim, soru sormazdım, saygı duyamazdım. Bir sonraki dönem başka birinden ders aldım hemen 'Bildiği ona kalsın' diyerek. Adamın yüzünden söylediği konularla 10 yıl daha geç ilgilendim. O an söyledikleri ilginç konulardı ama anlatma şekli Nazi ciddiyetinde olunca 'Bitse de, bir daha söylediği şeyleri görmesem, kurtulsam' gözü ile baktığım için gitti. Birisi soru sorduğunda 'Merhaba dünkü b.k, şimdi sana anlatayım' der gibi bir havası vardı.

Ortaokuldaki öğretmenim belki onun bildiğinin 10'da birini biliyordur. Yani, ben 1 birim biliyorsam, o belki 10 birim biliyordur, o korktuğum adam ise belki 100000... biliyordur. Yine de dersini alacak olsam 10 birim bileni seçerdim. Çünkü adam rahattı; saygısız değildi ama çok da ciddi değildi sınıfta. Hani, 'dersini gereğinden fazla ciddiye alan resim öğretmeni' gibi başlıklar var ya, hepsi için geçerli bence bu durum; resim için de, matematik için de, başka dersler için de. 'Hayattaki en önemli şey bu değil' havasını arıyorum ben.

Her öğrencinin de durumu ayrıdır sanıyorum. Ben o ciddiyeti görünce gerilebilirim, başkası o ciddiyeti görmeyince 'İmam böyleyse, cemaat de benim' diyerek hepten şımarabilir. Gerçi sınıfta rahat davranmayıp dersini takip ettiğim hocalar çok oldu, benim bir dersi takip edememem zaten iyice ilgi alanımdan milyon kilometre ötede bir ders olması demek. O adamın da dersini zorlaya zorlaya takip ettim ama katılmadım, katılmak istemedim.

Bizim bi hoca vardı adı habipti soyismini hatırlamıyorum şimdi ta orta okuldan. Doğru cevap verenin elini sıkar tebrik ederdi. Kör bi adam üzerindeki kartona körüm yardım edin yazmış, sonra birisi onun yerine "bu adam diğer baharı da göremeyecek" yazmış. Para verenler çoğalmış diye bi hikaye anlatmıştı. Lisedeki bi türkçe hocamda tam bi kaşardı. Sınıfta yakışıklı bi eleman vardı, buna sürekli yavşardı derste, bu da karşılık verirdi.

İnsan gibi dil bilgisi anlatan ve edebi metinleri yapı bakımından incelemeyi doğru düzgün metodik şekilde öğreten bir öğretmenimiz olmuştu lisedeyken. Ayrıca Türk edebiyat tarihini de güzel vermişti hala hatırlıyorum. Edebiyat sizin anlayacağınız bir şey degil dürrükler kafasında olan öğretmenlerden tiksindiğim kadar o kadını sevmişimdir.

Şuan yazılan cevapları okuduktan sonra kendim ve benim gibi birçok insan için üzüldüm. Malesef benim hiçbir Türkçe öğretmenim iyi değildi mutlaka benim gibi olanlarda vardır, oysaki anadil dersimiz keşke düşünme ve ifade etme becerilerimizi geliştirebilecek daha etkili geçebilseymiş bu dersler. . Tek hatırımda kalan lisedeki türk edebiyatı dersimize gelen kadın hocamız, o da sınıfa günaydın cahili küheylanlar diyerek gelirdi. Keşke bizde görmüş olduğu cehaleti (!) gidermek için bir şeyler yapsaydı.

kokpitten kalkış yapıyorsan uçağın burnunu max 15-20 derece yap.o durumda stall olmazsın.

onlarin cogu otomatiktir haci, onceden hesaplanip veriliyodur al buna gore uc diye.

Stalla girince hücum/burun açısı (aoa) arttırmak yerine burnu aşağı verip, lövyeyi/sticki ileri itip hızlanıyorsunuz, normale dönünce hız uygun açıyla tırmanmaya başlıyorsunuz.

Fsx'te eğitim bölümlerine bakın C172'yle önce, temel bilgilere aşina olursunuz. Bir de stock 737 leş gibi, pmdg falan yüklemek şart.

Onu da geçtim önce tek motorlu uçaklarla vfr uçmak lazım, direkt airlinerlarla başlarsanız anlamak zor olur birçok şeyi.

O bahsettiğiniz hesaplar fmc denen flight managent computer/uçuş bilgisayarında yapılıyor. Yolcu sayısı, yakıt/yük miktarı, rüzgar, dış sıcaklık vs giriyor hesabın içine, ona göre setup yapılıyor. Checklistler, checklistler...

Macado'yla uçuş derslerine önce ;) sonra ivao'yu araştırın, biraz temel bilgi edindikten sonra oradaki dökümanları okuyup sanal bir havayolu bulun, sonra ivao'nun ppl sınavına girin... Çok keyifli dünyadır fsx. Ama önce tek motorlularla vfr uçmak, prosedürlere bakmak şart. Meydan turu yapın özellikle.

arkadaşlar gerçekte durum nasıl onu merak ediyorum. gerçekte pilotlar kolay kolay stall olmaz değil mi? hatta hiç olmaz deyin bana ne olur.

olmaz mı hiç.

kocaman 747 stall olmuşluğu var 2 yıl önce.

www.youtube.com

ama yeni teknoloji her şeyin çaresini buluyor.

www.youtube.com

Abi senin daha önceki duyuruna da denk geldim ama yarın uçağa binecekken bu duyuruna denk gelmem hiç hoş olmadı.
verdiğin moral motivasyondan dolayı seni alkışlıyorum.

olmaz merak etme olmaz. tarihi kanla yazılan bir ulaşım türü var karşımızda. teknoloji çok gelişti çok.

@kırmızıgözlüağaçkurbağasıyeşil
koca uçak stall olmuş çünkü içindeki 5 ağir savaş aracindan en az biri iyi sabitlenmemiş ve kalkişta geri kaymiş hem ağirlik dengesini bozmuş hemde hidroliklere zarar vermiş uçağın kontrol imkanini yok etmiş. uçağin kalkiş şekliyle uçağin o anki hali uyuşmadiği için stall durumu gerçekleşmiş.

normal bi yolcu uçağinda bunun olma ihtimali imkansiz değil ama yok denecek kadar az

edit:pilot yada yardimci pilot düşüş esnasinda iniş takimlarini açicak kadar optimistik davranmiş

Olursa düşer yapacak bir şey yok.

@acemi

uçağın düşüş şeklini incelersek yapilan aciklama mantikli yada uçağin sağdaki 2 motorununda aniden durmuş olmasi gerek.

aviation-safety.net

ayrica yukardaki kaydi okursan uçak bagramdayken çalişanlardan biri pilotu kopan straplardan biri hakkinda uyarmiş ekipte kendi içinde tekrar sabitlenmeyle ilgili konuşmuş ne sonuca vardiklari raporda yok ama görünüşe göre gerek görmemişler. yaklaşık 19 ton olan araci büyük ihtimalle bir çok strapla bagliyolar birinin kopmasinin çok riskli olmadiği kanisina varmiş olabilirler

Evet, bir pilot ucagini tanir, spesifikasyonlarini bilir. Kullandigi ucagin stall speed'ini bilir. Her ucagin Duz ucusta belli bir stall speed'i vardir, bunun altina dustugunde kaldirma kuvvetini kaybeder. Bu hiz angle of attack ya da bank angle arttikca yuksrlir, yani angle of attack arttikca stall noktasina yaklasirsin, ayni sekilde bank angle arttikca da. Yine ucagin max angle of attack'i da belli dir, max hizda dahi o acidan daha fazlasina ciktiginda stall olur ucak, Haliyle bir pilot kendi ucaginin bu sinirlarini bilir ve bundan daha dik bir aciyla tirmanmaya calismaz.
Yine de elde olmayan sebeplerden dolayi stall olma durumu da olabilir, ornegin beklenmedik ani bir tail wind.

Bir de fsx'in tutorial kismini bitir once.

yeterli hıza ulaştığında burnu kaldırırken ilk başta sakın 15 derece yapma. ilk anda yapman gereken açı 10 derecedir. 10 dereceden daha fazla bir açı yaparsan ya kuyruk vurursun yada senin yaşadığın sorun olan stall durumu gerçekleşir. ortalama olarak 4-6 saniye geçtikten sonra 10 derecelik açını önce 15 daha sonra 20 gibi arttırabilirsin.

2011'de dünyanın en iyi buz hokeyi takımlarından birinin yok olmasına neden olmuştu uçak yükselirken stall olan dangalak pilot. DEM FEELS...

en.wikipedia.org

nasilgiderim.iett.gov.tr

burdan E9'un işinize göreceğini düşündüm. Havaş yok diye biliyorum.

En rahatı : Saliha'dan 16S ile Akgül sitesine geç
Akgül sitesinden dolmuşlar 1.75tl ye Yhtnin önüne kadar bırakırlar.

arkadaşlar ortalama ne kadar sürer bu iki mekan arasındaki toplu taşımalı seyahatim?

max 40dk

cogunlukla eldiven kullandiklarina gore rencide olmamislardir.

o adamdan önce o poğaçalara 2908432084 tane el değiyor. hepsi eldiven takıyor mu sanıyorsunuz?

ayıp etmişiniz.

neden ayıp olsunki? gayet yerinde bir istek.

adam belki bozulmuştur da dgh'nin dediği gibi o poğaçalar yapılana kadar, ohooo.

istek ayıp değil elbette. ama mesela eldivenli eliyle para alıp verenleri de görüyorum ben ara ara. para zaten üzerinde en çok mikrop barındıran şeylerden biri. parayı eldivenle tuttuktan sonra nerede kaldı hijyen.

yani o eldiven de aslında biraz "dostlar alışverişte görsün" mantığı.

adamının sikinde olacagını sanmıyorum ama birincisi eldiven taksalar bile o eldivenle her birseyi elliyorlar gecen pogaca aldıgım pastane bana para üstünü eldivenli eli ile verdi ne anladım bu işten ayrıca dgh'nin dedigi gibi ne eller değiyor

vitrin ve yapım birbirinden tamamen bağımsız olabiliyor.
müşterinin düşündüğünü onlarda düşünerek süper bir vitrin dizayn edebiliyorlar.
örneğin; her yerde lahmacun 3 tl ise 5 tl fiyatla satan ve lüks denilen yerin pislik içinde olduğunu belediyeden denetime giden abladan duyduğumda şaşırmıştım.
rencide olmuşsa bile olsun. sen kafaya takma hacım.
www.google.com.tr

@seyduna: bi de fotoğraf çektirmiş it oğlu it.

Işık fotonlardan oluşur. Çekim gücü de yeterince yüksekse ışığı çeker. Kuzey ışıkları da örneğin kırılan Güneş ışıklarından oluşur.

@hic sikilmadan: lise 1 den sonra fizik yok bende. matematik de yok.

Işık hem madde hem de dalga özelliklerini aynı anda gösterir. Ünlü şrödirngerin kedisi deneyine de konu olur. Kutunun içinde bi kedi var, bir de üzerine düşen ışığın dalga ya da kütlesel özellik göstermesine bağlı olarak devreye giren bi zehir düzeneği var. Bu durumda kedi ölür mü? Böylece bi paradoks elde edilir.

@fayfim: kütlesi varsa ışık hızında sonsuza mı yaklaşıyor o kütle?

Uzulerek söyluyorum ki yukarida yazilanlarin bircogu yanlis.

Özetin özeti: Maddeler ve dalgalar hareket halindeyken en kisa yolu izlerler. Kutle cekim bir kuvvet degildir, kutleler uzay-zamani egip bukerler (gergin bi carsafin ustundeki bilye gibi). Bu bukulme "en kisa yolu" cizgisel olmaktan cikarir. Isik da (maddeler gibi) bu yeni en kisa yolu takip etmeye devam eder.

Kaynak: Outline of a Generalized Theory of Relativity and of a Theory of Gravitation, Albert Einstein, 1913

karadeliklerin birşey çektiğinin ispatı yok tam olarak. onların etrafında uzay büküldüğü için öyleymiş gibi geldiğine dair de teoriler var. karadeliğin kütlesi yok deniliyor bir kere. kütlesi olmayan şeyin çekimi nasıl olabilir. gibi gibi. bilimde aşırı "bilmişlik" de "cahillik" kadar değersizdir. kibirlidir.

Işığın kütlesi yoktur. "Kütle çekim" de hatalı tercümedir zaten. "Gravity" denen kuvvet hem kütlesi olan hem olmayan her şeyi çeker. Bunu da uzay-zamanı şekillendirerek yapar.

Yani sadece kütlesi olan şeyler değil, her şey kütleçekim kuvvetine maruz kalır.

kuzey ışıklarının bununla alakası yok, komple yanlış yukarıdaki bilgi.

Karadeliğin kütlesinin olmadığına dair kaynak pls.@ matrix

olm hiçbir şey anlamadım az çok.
ne konuşuyorsunuz lan siz değişikler.
neyse bazı bir ara zaman bakayım ben bu şeye.

@harzem , yanlış bilgi

ışık, max planck'a kadar elektromanyetik bir dalga olarak kabul ediliyordu. fakat planck araştırmalarında ışığın enerji paketleri şeklinde ilerlediğini farketti. hatta einstein'la çalışmalar yaptılar ve foton adı verildi

doğruyu söylemek gerekirse "ışığın durağan kütlesi yoktur".

fotonlar kinetik enerjiye sahiptir ve momentumu olduğuna göre, kütlesinden de bahsedilebilir.

good clean fun hakli, gerisi haksiz.

karadelik, ya da buyuk kutleler, uzayi bukerler. isik da o uzayda duz gider, fakat uzayin kendisi bukulmustur.

fizikciyim.

@janavarorion ışığın kütlesi olduğuna dair kaynak göstersene bakalım?

Ben de liseden doktora'ya kadar fizikçiyim. Diploma fotoğrafı yükletmeyin bana.

kütlesi kesinlikle olmayan fotonların da momentumu vardır. Momentum enerjiye bağlı sadece. Kütlesi olan maddelerde durağan kütle ve harekete bağlı olan enerji ile beraber hesaplanır momentum. Işıkta kütle yoktur, ancak enerji ve hız vardır ve sonuçta momentumu vardır.

e=mc2'deki "enerjinin kütle eşdeğeri" ile karıştırmayın sabit kütleyi.

uzayı bükme olayı da genel görelilik teorisinin kütleçekimi açıklamasıdır, bu yüzden hem madde hem ışık düz doğrular halinde hareket ederken büyük kütleli cisimler tarafından çekilmiş gibi görünür.

Ayrıca karadeliğin de kütlesi vardır.

not: herşeyi basit ve türkçe anlatmaya çalışınca anlatım hatası yapmış olabilirim. Terimlerin birçoğunun türkçesi yeterli bile değil.

@bigbadabum Schrödinger'in kedisi dneeyinin ışıkla bir alakası yok, ışık değil olasılık hesabıyla çalışan bir tetikleyici mekanizma da olabilir. Olay orada ışığın dalga mı kütle mi vs olduğu değil, olay gözlem yapılana kadar her olasılığın(kedinin ölü ve canlı olması) geçerli olduğu süperpozisyon durumu. Olay kedi yani.

düzenli olarak istabulda kar yagdiginda, diger illerde oturanlar, bizde aylardir kar var vs der. ancak istanbulda 1 cm kar ile trafik felc olur, 5 cm ile okul tatil olur, normal degildir, bu sehir, altyapi, insani trafigi buna aliskin degildir.

seninle ayni nedenden ayni mesaji vermek icin yapiyorlar muhtemelen. sosyal medyada patladi mi öyle bir furya, bilmiyorum, ama cevremde denk geldiklerim hep sizlanmayin, bizde -15 derece seklinde muhabbetlerdi.

gecen persembe gözlük camimin buz tuttugunu, -17 gördügümü eklemek isterim. euhe euhe

liseler üniversiteler ara tatili oldu
son günlerdeki geyik patlamasının sebebi o bence

abi tamamen liselilik ya. bak ilkokulda yara bandıyla gezme karizması (!) vardı. ortaokul ve lisede sabah 4'te uyumuş olmak ne hikmetse kuul yapıyodu adamı. sözlüğün kafa olarak 12 yaşını geçememiş tipleri de OOO BURASI ÇOK FECİ SOĞUK diye şekil yapıyor. sadece sözlükte değil yabancılarda da var bu. 9gag'de çok sık görüyorum. birisi burası -10 diyor, finlandiyalı çıkıp -25 diye hava atıyor falan ahaha.

bi çeşit içgüdüsel "biz daha güçlüyüz" düşüncesi oluşuyor herhalde hava soğudukça. benzer şekilde, hava aşırı sıcak olunca da döner aynı geyikler. "biz ekstrem işlerin adamıyız koçum" şeklinde minik bi ego ateşlemesi diyelim. ben böyle düşünüyorum.

ha yalan söylemeyeceğim, karda tişörtle gezsem ben de kendimi hafiften karizmatik hissederim. çoğu insanda var bu eğilim. karşına bi şeyi koyuyosun ve kendini ondan güçlü görmek istiyosun. bu yani.

ciyaklamak ihtiyacımız var. face vs yerleri kullanmıyorum ama ben de ulan nası soğuk ya bu diye homurdanıyorum/ciyaklıyorum iki gündür oradan biliyorum :) (bakkala dedim en son abi burası hep böyle buza mı kesiyor diye)

sibirya da erzurum'dan soğuk. yani sorun ciyaklamaksa nerede olduğunun önemi yok. ciyaklıyon. erzurum'dan bahsetmene gerek yoğ idi.

mevsim normallerinin epey altına düşüyorsa ortalık böyle bir hayal kırıklığı oluyor. istanbul'dan geldik izmir'e, yazın geberdim o yılış yılış sıcaktan, iyi bari dedim kışın daha rahat olur, soğuktan heykele dönecem dışarda. çöl mü kardeşim burası yazın cayır cayır kışın deepfreeze? ah izmir ah. naaptın.

demem o ki ciyaklayınca ısınıyorum şahsen :D çenem hareket ediyor, egzersiz oluyor.

dışarıdan içeriye girdiğinde off bu ne soğuk dersinya işte telefonun ekranda o eksili dereceleri gördükçe içim üşüyor bu ne soğuk diye söyleniyorum. kimisi de bunu internette yazıyor.
herkesin hep bir ağızdan çok soğuk diye gezmesinin nedeni de gerçekten çok soğuk olması, geçen yıl bir kez mont giymedim, incecik bir deri ceketle yılı geçirdim. hatta uzun kollu tshirt bile giymedim ama bu yıl içlik alıp giymeyi düşünyorum.

özellikle bu cıyaklamaların izmir gibi sıcak yörelerden gelme nedeni ise insanlar soğuğa alışık değil ve bu soğuklar için yeterli kıyafetleri yok. yahu içliği falan geçtim benim montum yok düşün halimi, sokağa çıktığımda titreyerek yürüyorum. sonra bulduğum her yerde donuyorum diye ağlıyorum.

sen de aynısını yapıyorsun kenks.

''....
....
....

erzurumda'yım ve çok soğuk.''


erzurum'dan daha sıcak yerlerde soğuk yeaa muhabbeti yapılmasına bozulmuşsun sadece.

modern toplum tribi. o kadar zombileştiler ki konuşacak bir şey bulamıyorlar konu hep "havalar çok soğuk" oluyor. yazın da hava çok sıcak muhabbeti aynı şekilde.

asdfasdfsadf sen hastalık hastasısın dostum buna kanaat getirdim :)
cevap: bulaşıcı olma ihtimali yüzde 20

araştırmadım, bodoslama giriyorum.

henüz nedeni tam bilinmiyor. genetik yatkınlıkla birlikte çevresel etkenlerle oluştuğu düşünülüyor. atıyorum bulaşıcı bi bakterinin katkılarıyla oluşuyor olsa bile, bu bakteri her bireyi hasta edemiyor. dolayısıyla bulaşıcı denemiyor direkt olarak. bu bakteri dışında adam hasta olur, yine ms çıkar. bağışıklık sistemi sonuçta.

söylediklerim yanlış da olabilir. olmayabilir de.

simdi hastalik konusunda cok cok bilgili degilim, ancak birkac tipi var yanilmiyorsam. temel olarak senin savunma mekanizman sinir hücrelerine saldiriyor. bunu tetikleyen cok durum var ve bunlar genelde strese bagli.

ancak söyle bir durum da var, tetikleme mekanizmalari benzer sekilde calisabilir. stres altinda iki potansiyel hastanin benzer zamanlarda krize girmesine vs neden olabilir, tetikleyebilirsin. ama normal birinin "kendi özel" sinir hücrelerine karsi cephe almasini saglayamazsin. yani dedigin dogru olsaydi, savunma mekanizmasindaki degisiklikler bulasici olsaydi, birimiz kuduz asisi olunca, tüm ev bagisikligi kazanmaliydik.

ancak trigger olarak ne etkiliyse, onun bulasici olma ihtimali belki vardir ama bu da kontrol altina alinmadan es zamanli baslamasi gerekiyor anlamina geliyor. genetik olarak de etkili oldugu söyleniyor, buna dair cok arastirma yapiliyor, hakkinda az sey bildigimiz seylerden biri.

yani acikcasi, bi halt bilmiyorum, ama oldukca yakinima ms teshisi kondu. kimseye bir sey oldugu yok senelerdir. hadi onu gectim, bundan süphelenecek kadar büyük bir vaka görülmemis, zaten nedeni bile mechul hastaligin. onu dahi cözemediler adam gibi.

o yüzden, bence rahat olmak lazim. cidden.

bu tip konuları sorarken direkt olarak akla soruyu soranın endişesi geliyor ama soruyu sormamın tek sebebi merak.

ya kaynagin dogrulugunu/güvenilirligini sorgulamak cok zor geliyor mobildeyken ama:

8. Multiple sclerosis is contagious.

This myth may exist in part because "a relationship with the Epstein-Barr virus does exist, but there's never been any evidence that MS is contagious or in any way transmissible," Corboy says.

People with MS are much more likely than those without the condition to have signs of previous Epstein-Barr infections, but the exact nature of the connection with MS isn't clear. Corboy points out that researchers have failed to transmit multiple sclerosis in the lab to animals for research purposes, so it's unlikely to happen in your home or community.

www.everydayhealth.com

bir de bununla alakali türkiyede de makaleler var, almanyada yeni tesisler kuruldu sadece ms üzerine. ben özellikle bunu arastirmiyorum ama denk gelmedim böyle bir ibareye.

ms hakkında veya sizin kuşkunuz hakkında hemen hiç (hiç değil) fikrim olmasa da:

ülser de bir zamanlar bulaşıcı olduğu bilinmeyen bir hastalıktı. ailesel durumlar da "genetik" (eskiden "ırsi") diye nitelenirdi. ta ki bir hekim, bulaşıcı olduğunu göstermek üzere kendisine bulaştırıp meslektaşlarını ikna eden e kadar. ms için aynı durum sözkonusu olmayabilir elbet, ama olabilir de... bakteri olduğu bilinmiş olsaydı annem dört kez mide kanaması geçirmezdi muhtemelen, yine de ömrü yetti antibiyotikle tedavi oldu ve sevdiği yemekleri yeme şansına kavuştu.

ayrıca tıp öyle zamaneye müsait bir hale geldi ki, neyin ne olduğun bilinir mi bilinmez mi, bilinirken saklanır mı saklanmaz mı, bütünüyle kuşkudayız netekim.

Bulasicinin tanimini yanlis yapiyorsun

Tip 1 diabetin de otoimmun mu enfeksiyoz kaynakli mi oldugu tam bilinmiyor. O zaman bulasici? Hayir degil. Mikroorganizmalara verdigin yanit hastaligin seyrini degistirir. Bende hafif bi ust solunum yolu enfeksiyonu olurken sende 45 sene sonra kanser cikabilir (ebv). Bu demek degildir ki sen kanser olan birinden o virusu aldin. Hayir, komsudan ayni anda aldik virusu (o da usye geciriyordu) ama farkli tepki verdik

Anahtar kelime: ms olan birinden kapmiyorsun virusu

Bi de simdi ben bulamiyorum mobildeyim de koch'un bulasicilik seyi vardi 4 maddelik mi ne. Ona bi bakabilirsin

Ha ama derdin bulasicilik degil de hastalik hastaligi ise kanser dedim tip1 diabet dedim, o konularda kotu ettim sanirim

Kardeşim ms hastası, ilk teşhis 10 sene önce konuldu (Allah'a çok şükür erken teşhis konuldu da önlemini alabildik)
Eğer bulaşıcı olsaydı ben ve annem de su an hasta olurduk.
Zaten norolojik bir hastalık, bulaşıcı değil yani.

çok teşekkür ederim dostlar cevaplar için,

yalnız evham yaptığım için sormuyorum. daha önce de söyledim: birinin astronomiye ilgi duymasından farkı yok benimkinin. merkalıyım bu konulara.

ağrı kesici+kas gevşetici iğne ol diyecem ama yaptırmayacaksın. sen bildiğin yoldan devam et sevgili kardeşim.

acile gidip bana bunları yaptır mı diyeyim? sonra "sen benden daha mı çok biliyorsun!" desin.

belim ağrıyor dersen onu yapacak zaten sana. senin söylemene gerek yok.

Bel fıtığın varsa bu havalar o sancıları çağırıyor zaten. cekilmis gayfenin dediği gibi doktora gidip "bunlar bana çözüm olmadı" dersen iğne vurur bence.

şimdi iğne vursam ağrıyı birkaç saatliğine mi keser yoksa birkaç gün götürür mü?

fıtığın şiddetine bağlı. belki 1 gün belki 2-3 gün

"muscoflexle antienflamatuvar bir ilaç verdi, adını unuttum. onu hiç kullanmadım zaten"

doktorun verdiği ilacı kullansan belki işkencen azalır.

@kuzey li, adam kalp kaslarını da gevşetir diye içmiyor ilacı adfasdfgasdfgasd

o zaman doktrun verdiği iğneyi nasıl yaptıracak o kalp kaslarını gevişetmiyor mu?

@cekilmis: abicim dezenformasyon yapma kullandım dedim ya. sadece antienflamatuvarı kullanmadım. onu da üşüttüğüm için vermişti zaten. geçti soğuk algınlığı.

ya.ağam kalbi gevşetir tabi hem niye gevşetmesin. oku bakalım prospektüsü 1 haftadan fazla kullanmayın yazıyor. çok kişiye de sordum. doktorlar dahi şüpheyle konuşuyor.

babam emekli işçi.

hala arada çıraklara rastlıyoruz. adam babama "abi sen beni unutmuşsundur belki de ben seni hiç unutmadım, 198X/199X senesinde çıraktım ben yanında" diyor. kimisi hala aynı yerde, usta olmuş, kimisi iş kurmuş, vb.

ikimizin örneği de fikir verme açısından yaklaşık olarak hiçbir işe yaramış oldu böylece. "öyle duydum, böyleymiş" gibi örnekler geneli yansıtmaz. babamın anlattığına göre çalıştığı fabrikada hemen hemen bütün ustalar böyleymiş. başka yerde böyle olmayabilir mesela, elimizde araştırma sonucu olmadığı için genellemek zor olur o yüzden.

kıskançlıktan gözü dönmüş insanlar her yerde var.

bence bir işi yeni öğrenen birine direk bildiğin her şeyi anlatman saçma olur. nasıl öğreneceğini öğretmek daha iyi.

mesela kendimden örnek vereyim, yazılım geliştiriyorum ben. yakın bir arkadaşım "ben de öğrenmek istiyorum, şu konular hakkında video çekip youtube'a yüklesene bana, şunu şunu yapacak kadar öğrensem yeter" dedi. Yaklaşık üç günlük (Üç günlük derken bildiğin üç günlük, 60 saate yakın) video çektim çocuğa. Bir haftalık çalışma hemen hemen. Üzerinde çalıştığım birkaç iş vardı, onları yaparken direk kaydettim, böylece sadece ona vakit ayırmamış oldum biraz uzasa da. Birleştirmesi 3-4 saat sürdü, bir pazar gününün öğleden sonrasını buna harcadım. Boyutunu küçültüp parça parça youtube'a yüklemeye başladım, 4-5 gün de o sürdü. İlkini yükledikten sonra "bak yüklüyorum, izlemeye başla sen şimdiden" dedim.

Sadece ilk videoyu izlemiş, onda da kullanacağı araçları ve uygulamaları anlatmıştım zaten, 14 dakika mı neydi.

Bunu niye yazdım? Sorun bazen insanın öğrenmek istememesi de olabiliyor. Öğrenmek istemeyen adama usta bir şey öğretemez, o problemin okulda çözülmesi lazım.

Bir de işçileri küçük görme, aşağılama problemi var tabi bu ülkedeki bazı insanların, onu da ayrı ele almak lazım. İş adamı çalışanını aşağılasın, çalışan gidip işçiyi aşağılasın, işçi de daha az para kazanan birisi aşağılasın, böyle yaparak hiçbir yere varamayız.

Çıkarım yapmaya gerek de yok, direk uzun uzun yazdım : ))

mutfakta ustalar mesela tatlı yapıyordur, kaç yumurta kırdığı belli olmasın diye yumurtaları tuz buz yaparlar ya da farklı farklı çöplere atarlar. şeker koyacağı zaman çırağı bakkala yollar öyle koyarlar.

kucuk bir sehrin en iyi elektronik ustasinin yaninda calistim liseye giderken yazlari. kapasiteme gore verebildigini verdi. kalfalarina da ogretirdi. ama hassas cihazlarla kendi ilgilenirdi tabi. ben gittigim ilk yaz angarya isleri ogrenmistim onlari hep ben yapardim. teknik detaylari ogrenecek vakit de yoktu, el becerim de yoktu ama olsaydi ogretirdi.

rahmetli babam pasta ustasıydı, pastanesi vardı. çıraklığında, ustası hamura kattığı yumurta sayısını öğrenemesinler diye onları başından savar, öyle kırarmış yumurtaları. kabukları da götürüp çöpe atarmış. bunlar da gidip çöpteki kabukları sayarlarmış kaç yumurta kırdığını öğrenmek için.

15 yıllık usta yeni gelene herşeyi öğrettiği zaman şirket ustayı sallamamaya başlıyor.ikisi de aynı işi yapıyor ama usta yeni gelenin kaç katı para alıyor diye sorgulanmaya başlıyor.bi de bu yönü var ne yazıkki ustanın yaptığı etik olmadığı gibi şirketin tavrı da etik olmuyor.tabi bu genel bi durum değil

Zamaninda bir yerde ise baslamistim. Usta her seyi ogretiyordu. Sonra gelip bana dedi ki bana bunlari ogretmediler islerini ellerinden alirim diye, ama ben sana gösteriyorum sen çile çekme demişti.

usta\cırak ilişkisi eskidendi, insanlarla beraber bu durumda yozlaştı tabii ki.
özellikle usta da çırak da maaşlı çalışansa eğer çırak işi öğrendikten sonra ustasının altını oymaya epey meyilli oluyor. patron da destekliyor bunu zaten, sonradan ogrenen çırağa daha az para veriyor sonucta.

35 yaşında elinde hiç bir sanat olmayan adama acıyıp meslek öğretmiştim, öğrenir öğrenmez memleketçi müdürümüzle bir olup altımı oymaya çalıştıydı, siktim dalağını tabi.

"rate of occurence among the couples" derdim ben olsam.

bi saattir düşünüyorum tepedeki abimiz çok güzel çevirmiş. Ama sadece couple'ın içinde bir kişi olduğu çok vurgulanmıyor ama öncesinde ve sonrasında vurgularsın.

kişisel yeteneğim olan ve meslek olarak icra edebileceğim bi alan seçerdim. örneğin, çok iyi yemek yapabiliyorumdur, aşçılık kursuna giderim.

eğitim alamayacağıma göre yeteneklerimi geliştirirdim. yüzme antrenörlüğü yapabilir ya da resim kursu açabilirdim. işaret dili de öğretebilirdim.

Ben olsam döşemeci olurdum.
Fena döşerim.

terzilik

aynen hacı kalp gevşeyip dağılıyor içince. rektefeye sokmak gerekiyor.

atıyorum: kalp kasları, çizgili kaslardan farklı olarak istem dışı çalıştığı için bu tür ilaçların kalp kaslarına etkisi yoktur.

hocalarım ağrıdan uyuyamıyorum. fıtık ağrısı. alayım mı bir tane?

muscoflex 8 mg

cekilmis yine mi sen gardaş :)

ya ben lan neyse neden ilaçlardan bu kadar korkuyorsun?
cevap: kalbe etkisi olmaz bu arada.

@kuzey: abi çok pis yan etkiler yazıyor. bir şey olsa yalnız yaşıyorum. 1 hafta sonra bulurlar leşimi. :)

hocam yapma bu kadar o yan etilerin coğu zaten görülmüyor(çok nadir görülüyor) ama çok korkuyorsan 112'yi tuşla içmeden bir şey olursa hemen arasın.

Düz mantık başlangıç : Almanlar yenildiği için biz de yenilmiş sayıldık :D düz mantık son...

Askere de bana o ilaçlardan vermişlerdi. Haplardan ziyade kremlerin daha çok etkisini gördüm ben. Thermoflex diye bi krem kullanmıştım. Isıtıyor o bölgeyi ve rahatlatıyor. Not : doktora danışmadan sakın kullanmayın. Tavsiye değildir.

Yusuf Yusuf :D

gece boyunca uyuyamadım ağrıdan. bir tane aldım az önce. inşallah bir şey olmaz.

fazla kullanmayın derler kalp kasları vs ile ilgili

lan çıkarmak istiyorum içimden. pişman oldum içtiğime.

uzun süre kullanımı sorun yapıyor 1 gün 2 gün değil de 2 hafta alma üstüste 1 haftadan çok alma

iskelet kası kalp kası ve düz kaslar farklı mekanizmayla çalışır bu ilaçlar sadece iskelet kadına etki ediyor, öhöm yani mantıken öyle olması lazım.

Ohhh hırsız diyorsunuz ha! Nedenini de bilelim

bu kafa bugün iktidara gelsin, yarın daha vahim görüntüler ortaya çıkar. bu sefer çok doldular intikam hırsıyla yanıp tutuşuyorlar.

ülkede tek mağdur edilen grup başörtülü arkadaşlar olsaydı bu tespitinin bir anlamı olabilirdi. akp'yi iktidara taşıyan dinamiklerin farklı olduğu düşüncesindeyim.

yanisi milletin çok da zikindeydi afedersin bu kardeşler okula girmiş ya da girememiş...

Ya siktirsinler sınıfta bile takıyorlar.

Edit: Haber 2006 yılına aitmiş, dikkat etmemişim. Alakası yok AKP'nin bu kadar yüksek oy almasıyla bu durumun. Sene 2006-07'de bile bu şekilde devam ediyormuş işler, ona rağmen 07'de AKP tekrardan seçildi.

Gerekçe; ''Laiklik ilkesinin Gözardı edilmesi''

sanırım benim bu duyuruyu açarken akp li olduğum falan sanıldı.

1097 adet duyurum ve 9 senelik mazim tek referansımdır. hepsi duruyor orada. açıp bakınız.

bunu yazma niyetimi de kapsayan ve benim şiddetle karşı olduğum şey ise "özgürlük" kısıtlaması...

duyuruyu açan kişi olarak belki yorum yapmam abes olacak ama o zaman da çok üzülmüştüm bu karara.

eleştirecekseniz buradan eleştirin beni, her türlü kısıtlamaya sonuna kadar karşıyım.

bakın ben öğretmenim, bu sene hariç son 3 senedir eğitim-bir-sen yetkilileri sürekli okulumuza gelip "türbanı, kot pantolonu, sakalı, saçı... istediğiniz şekilde değiştirebileceksiniz. yeterki bize destek olun, sendikamıza girin. diye adeta yalvardılar. ben ki göreve başladığı gün beline kadar saçı olan biri olarak eski kafalı, dönek ve yavşak müdürüyle papaz olmuş. adaylık puanını taban puandan almış biriyim. sendikadan gelenlere de "sendikanıza girmeyeceğim ama böyle bir şeye önayak olursanız sonuna kadar yanınızdayım." dedim. o zaman eğitim-bir-sen yetkililerini itin götüne sokan müdürümüz müdürlüğünü korumak için kendisiyle taban tabana zıt bu sendikaya girdi. ben girmedim.

sonra şu oldu: bir şekilde türban serbestisi geldi, bu eğitim-bir-sen adeta kayıplara karıştı. diğer serbestileri görmezden geldi, desteklemedi... benim bu tip insanları desteklediğimi nasıl düşünürsünüz? belime kadar saçımla hem de? -erkeğim bu arada-

dünyada kılık kıyafete bu kadar takmış, kafayı yemiş ülke yok. bunu savunanlara sor yüzde 99 'u ne sikime faydası var bilmez. "öyle işte kurallarda yazıyor." der geçer. kurallara tüm geri kafalıların ebesini zükelim yazsak ebenizi mi zikicez? desen mal gibi kalırlar bok beyinliler.

hasılı kardeşim ben akp yi değil. özgürlüğü savunuyorum. bir ara pkk lıların sevmediği en sağlam neferlerini bile aradan çıkarmak için "ajan bu" iftirasına benzedi bu olay. paranoyaklığa lüzum yok. hayatımda bir kez akp ye oy verdiysem... siz doldurun burayı da. açık çek.

adam direkt sana hırsız demiş. sene hala ama akpli değilim falan diyorsun kendini savunuyorsun.

akp li değilim demek kendini savunmak değil. değilsem değilimdir. bitti. olsaydım da söylemekte beis görmezdim. bunların gözlerine perde inmiş. akp düşmanlığından kendilerine de zarar veriyorlar artık. hani vücuda giren mikroba saldıran vücudun kendine zarar vermesi gibi. iftiracı dedikleri adamlardan farkı kalmadı. bana hırsız diyen adama da hakkımı helal etmiyorum. ne çıkardı şu duyurudan bilmiyorum. hırsız olmadığım için vicdanım rahat. o müfteri olmanın azabıyla yaşayadursun. azıcık haysiyetliyse.

edit: bunu "herhalde beni akpli=hırsız şeklinde kodladı" diye yazdım. çünkü başka ihtimal gelmiyor aklıma.

Ben demiyorum zira etin de insan vücudu için önemli olduğunu biliyorum, özellikle de çocuk gelişimi için oldukça önemli. Ve bu yüzden hiçbir zaman tam olarak sağlıklı beslenemiyorum, küçük cocuklarin da bundan mahrum kalmasını istemem açıkçası.

fiyatlarını ben de bilmiyorum. nefret ya da kızgınlığm yok karnistlere sonuç olarak herkes o deneyimden geliyor ve zaman içinde anlaşılabilir bazı şeyler.
şunu itiraf etmeliyim ki çok daha az hasta oluyorum artık. et yediğim zamanlar yılda bir kaç kez nezle-grip geçirirdim. geçen gün farkettimki 3 yılda bir kez olmuşum.

Dünyada milyonlarca insan böyle besleniyorken, et gereklidir etsiz sağlıksızlıtkır tarzı söylemlerin o şekilde yaşayan canlı milyonlarca örneklere hakaretten başka anlamı yok. sağlıksız beslenenler, aynı et vs yerken sağlıksız beslenenler gibi ya genetik ya da kendi bilinçsizlikleri yüzündendir diye genelleme de yapayım. Et yiyenlerde olduğu gibi her beslenmede bazı insanlarda sorunlar olabiliyor. Bilimsel araştırmlara göre vegan beslenme şöyledir vs tarzı şeylere girmiyorum, araştıran görecektir. Canlı örnek görmek isterse de artık her taraf vegan dolu.

Soruya cevaba gelecek olursak Etik sebepler yüzünden hayvansal ürünleri tüketmeyi bırakmış birisi de et pahalı olunca sevinme gibi durumu olacağını da sanmyorum.

Yiyemesin demiyorum eğer Türkiye'de hayvancılık düzgün yapılıyor olsaydı belki de birçok kişi ben de vegan olmayı düşünmeyecektim. Yediğiniz şey artık hayvan değil plastik gibi bir şey. Ölünce toprağa gömülünce de uzun süre toprağa karışmıyormuş biliyor musun?

ben vejeteryan ya da vegan değilim, kafama göre takılıyorum ama yeşillik yemeye gayret ediyorum. haftada en az iki gün kocaman bi patates salatası yiyorum. doyuyorum onunla.

bu insanlar kötü niyetli değil, bence çoğu öyle demez.

bence ayrımı iyi yapmak lazım. bu insanların düşünceleri et sevmiyorum değil et yemeyi tercih etmiyorum olduğu için (çünkü etin tadı güzel, o konuda tartışmıyor kimse zaten) böyle bakmazlar olaya.

hayvansal gıdalar sağlığa zararlı olabiliyor ama "bak valam diye bir şey var, salamın vegan versiyonu" türünde ürünler var mesela, ben onları kesinlikle yemem. tamam, salam çok sağlıklı bir şey değil de o alternatif olan ürünün içinde hiç doğal bir şey yok, komple tatlandırıcı, renk verici, kıvam artırıcı ile doldurmuşlar. salam sağlıklı olmayabilir de bu direk kanserojen yalnız, içinde gerçek hiçbir şey yok.

yağmurdan kaçarken doluya tutulmamak lazım.

Ben daha çok "antibiyotikli tavuklar Rusya'dan geri gönderildi" gibi haberleri okuyunca et yiyen arkadaşlar için üzülüyorum :D

ais.osym.gov.tr adresine göre şu an ygs başvurusu yapılmıyor..

Bugün para yatırmayanlar için son gün.

genelleyemezsin. turkiye'dede muthis insanlar var. sadece gerekli ortam yok.

mesela: 22 yil once soyle efsane bir belgesel varmis.

www.youtube.com

AB ve ABD sistemi birbirine göre bayağı farklı. ABD'deki fast food kültürü bilime de işlemiş durumda. "Kısa zaman içinde ürettin, ürettin. Üretmezsen yoksun" anlayışı yaygın. Bu da kültürün şu kısmı ile çelişiyor. Normalde bir iş yapılacak, diyelim ki yol yapımı. Uzuyor da uzuyor ama bitince kalitesinden emin olabiliyorsun. Akademide aynı kaliteyi daha hızlıya bekliyorlar. Avrupa o konuda biraz daha dağınık. Genelde de ABD sistemini sevmiyorlar; genel Avrupa burnu büyüklüğü bu konuda da yaygın. Çalışıyorlar ama "Uzun vadede çıksın, düzgün çıksın. Hızlı bilim düşünmeyi engeller" mantığı ile. Disiplinler arası çalışma Avrupa'da daha yeni ve yer yer oturmuş, yer yer oturmamış bir kavram.

Bunun dışında, ABD'de bir yerde doktorayı bitirdiğinizde ne kadar başarılı olursanız olun, hemen o okulda kalamazsınız. Mutlaka en az 3-5 sene başka bir kurumda çalışmanız gerekir. Bunun için de ortam hazırdır. Aynı ayarda birçok üniversite vardır, biri olmazsa diğeri olur. Avrupa'da 10 yıl öncesine kadar kendi öğrencisini kendi yetiştirme ve usta-çırak ilişkisi vardı. Şu anda ülke ülke, hatta üniversite üniversite değişen, karışık bir sistem var. Almanya'da kalamıyorsunuz ama İspanya'da mutlaka oranın mezunu olmak gerekebiliyor. Bazı ülkelerde bunun altyapısı var, örneğin, mezun olduğunuzda aynı ayarda çalışabilecek başka bir üniversite bulabiliyorsunuz; bazı yerlerde bulamıyorsunuz. İki sistemin getiri-götürüleri var, bunu bir ara ayrıca açayım.

Bunun dışında, Avrupa'nın tembel ülkeleri ve çalışkan ülkeleri de var; ancak, ABD kadar üretken olamadığı alanlar oldu. ABD'nin hızlı bilimi bol bol sonuç doğurunca, Avrupa panik yaptı ve "Uzun süre olunca da ne çıkacağı belli değil, biz de süreci hızlandıralım" dediler ve Avrupa genelinde Bologna Süreci'ni başlattılar. Bologna Süreci standardizasyona yönelikti, böylece farklı ülkedeki iki üniversitenin eğitim kalitesi karşılaştırılabilir olacaktı ve verilen eğitimde bir kalite eşiği belirtilecekti. Ancak Avrupa üniversitelerinin yukarıda anlattığım bir iki yönü ortakken, üniversite kültürü olarak oldukça farklılar. Dolayısıyla bu standardizasyon biraz kırkyama gibi oldu. Bazı parçaları uydu, bazı parçaları uymadı. Bazı üniversiteler "Biz Bologna Süreci'ne uyarak, daha önceden yüksek belirlediğimiz kalite standartlarımızı düşürmek istemiyoruz" dediler. Ayrıca üniversitelerde bu kadar farklı kültürün oluşu ile standartlaşmaya gidilişinin köklü kültürleri öldürdüğü tartışıldı ama dandik üniversitelerde de birtakım kalite artışları yakalanmaya çalışıldı.

ABD üniversitelerinin mezunlarının oraya buraya, ülkenin dört bir yanındaki üniversitelere dağılarak iş bulması sonucu, üniversitelerdeki kültür genellikle standart ve her şeyin ölçümü şu: "Üniversiteye ne kadar para kazandırıyorsun" Yaptığın şeyi satamıyorsan ve üniversiteye para kazandırmıyorsa anlamı yok, çünkü projelerinin kazandırdığı para kadar laboratuvar kurabiliyorsunuz. Devlet desteği yok veya olduğunda sınırlı. Asistan maaşları, laboratuvar harcamaları, vb. okulun cebinden çıkıyor. Eğer bunları finanse edemezseniz, bölümünüz çalışmıyor. AB bu konuda biraz daha insan odaklı, "Çalışsınlar, bir şey bulunca bir gün para getirir yaklaşımı" daha yaygın. Tabii ki son yıllardaki Amerikalılaşma politikasından bu da etkileniyor, her yerde değil.

ABD'de konferanslar akademik işçi pazarıdır; her doktora mezunu ya da mezun olması yaklaşan kişi konferanslarda kendini satmaya çalışarak iş görüşmesi bulmayı amaçlar. Bu nedenle, çalışmalar çok seçici olmaz. Çoğunluğu özet kabul eder, tam metin istemez. AB'de konferanslar biraz daha niş'tir. Konunun profesörlerinin network'ünü geliştirmeyi amaçlar. Biraz daha seçicidir AB konferansları, hakemler daha ciddi ve eleştirici olurlar. Şöyle diyeyim; yaptığınız çalışma kötü ise AB konferanslarına katılmadan reddedilirsiniz genelde; ABD'deki konferansa çağrılırsınız ama orada sunarken acımasız olurlar.

Avrupalı profesörlerde hobiler yaygındır. Hobi derken "Film izlemeyi, kitap okumayı severim" ayarında değil; "Film kulübünde şöyle yaparım", "Şu dergide bir köşem var" derecesinde hobileri vardır. Yaşamın o kısmına önem verirler birilerini değerlendirirken. ABD'de de profesörlerin hobileri olsa bile, yeni mezunu yolunmuş tavuğa çevirdiklerinden böyle beklentileri olmaz pek.

Ais te kaydın varsa işlem yapabiliyorsan foton güncel ise bir sorun yok. 2 nin cevabı sorun yok

Doktorunuz verdiyse kullanın. Klasik nane limon iş görür kullanın.

hocam daha önce hiç dolorex kullanmadım. yan etkilerini okudum, çok fazla yan etkisi var. kullanayım mı? en kötü ne olabilir?

ağrı kesici işte. ağrın geçsin istersen istemezsen içme.

Dolorex ağrı kesici, diğer ağrı kesici ve diğer ilaçlarda da yan etki yapma ihtimali var. Prospektüste yazan her yan etki mutlaka görülecek demek değildir o, oraya yazmak zorundalar. Yan etkilerin görülüp görülmeyeceği veya hangilerinin görüleceği kişiden kişiye göre değişir.

Prospektüsü evet okumak lazım, her ilacı kullanırken de etkilerini gözlemlemek de doğru fakat evham ederek yaklaşmamak lazım.

Orada yazan yan etki ya olursa, ya olursa, ya olursa diye diye kullanınca bazen nasıl denir - olmadığı halde o yan etki olmuş gibi hissedebilir insan.

Düşünmek ve dikkat etmek doğru, ama aşırısına kaçmamalı.

grip olmuşsun. ağrı kesici ateş düşürücü alabilirsin bol su içmeyi de ihmal etme.
klamoks olayını anlamadım durumun antibiyotik gerektirmiyor bence.

ösym sınavlarına girdiğinde rastgele bir okula mı gitmiştin?

para sonra yatırılıyor. önce başvuru sonra ödeme yani.

Fotoğrafın geçerliyse ve şifren varsa:
1. ais.osym,gov.tr
2. odeme.osym,gov.tr

Sitenin adı Lmgtfy

zaten komik olsun diye çekilmiş video, izleyeli baya oldu da niggalığa özenen beyazlardan girip, gangsterliğin kitabını yazan mafyaya harbici/klasik "nigger/thug" olarak yer vermesi komik değil mi sence? dog nigger var ayrıca o da beyaz değil mesela; demem o ki 900 lü hatlarda olan "herkese göre ürün var bizde kardeş, hemen ara bence" kısmına da gönderme yapıyor aynı zamanda diyebiliriz.

espri açıklamak ne pis işmiş.

bu gerçek değil komik bir 'skit' hazırlamışlar. komik kısmı da o zaten, zenciler biribirlerinden nigga diye bahsediyorlar ya. aynı zamanda bizdeki bilaader karşılığı gibi düşün. dog nigga white nigga falan komiklik hep.

hadi ya. ben gerçek sandım. hani gelişmiş toplum ya... belki küfür etme ihtiyacını tatmin ediyorlardır falan.

hani oluyor ya günlük kur yapmayı öğreten danışmanlık hizmeti, günlük anne gibi okşama hizmeti... bunlar varsa bu da gerçektir dediydim.

ben de size başka bir soru sorcam. sonunda başka bir videodan bir kesit geliyor ya hani o video neydi yahu onu da izlemiştim ama hatırlayamadım ve merak ettim.

edit: kendi kendime buldum. www.youtube.com

beyaz tenliler (bkz: caucasian) esmer vatandaşlar (bkz: sand nigger)

bildiğim kadarıyla abd'de sarı deyince akla uzakdoğu kökenliler geliyor.

arab


tabi doğrusu White/Caucasian ama arap olarak görüyorlar sizi.

eskiden beyaz/siyah/hispanic/sarı diye ayırırlardı. şimdi beyazı da böldüler avrupalı/orta doğulu/hintli diye. türkler orta doğulu görülüyor biraz.

Şurda bazılarının mesafeleri var:


en.wikipedia.org

Şuraya bakabilirsiniz. Gerçi araştırdıysanız mutlaka görmüşsünüzdür. "Odds of being on an airline flight which results in at least one fatality" diyor; "Odds of being killed on a single airline flight" diyor. Bunlar km biriminden arındırılmış şeyler.
www.planecrashinfo.com

O duyuruyu okumuştum, şu konuda haklı. Mil başına hesaplanıyor bunlar ve mil başına hesaplandığında değer olduğundan da düşük çıkıyor ama uçuş başına hesaplandığında da değerler büyük değil. Konu ile ilgili, Alexander T. Wells'in Commercial Aviation Safety kitabını alabilirsiniz. Çok ayrıntılı bir kitap ve istatistikler hem saat, hem mil, hem de uçuş başına geçiyor. Onun söylediğine göre, uçuş başına hesaplandığında, ortalama 100.000 uçuşta, yaklaşık 0.017 olarak geçiyor. Aynı değer mil başına 1.000.000'da 0.0003 getiriyor. Aslında bunu mil başına hesaplamak daha mantıklı. Kaç mil uçacaksanız, onunla çarpabilirsiniz. Ya da uçuş saati bazında 100.000'de 0.012 veriyor. 10 saat uçacaksanız, olasılığınız 1.2 milyonda bir. Bunları da uçak tipi, yılı, vb. açısından çok ayrıntılı inceliyor. Verdiğim değerler ortalama değerler. Bir de güncel hali yok bende, güncel olanda değerler biraz daha farklı olabilir ama 3-5 kat gibi çok sapma göstereceğini sanmıyorum.

Randevu alınıp değiştirilebiliyordu. Haberini okumuştum.

Aralık ayında dağıtılacağı açıklandı geçenlerde.

haber linki: www.ahaber.com.tr

aynen ben de öyle düşünüyorum, kimliğimdeki fotoyu değiiştirmeyi düşünüyodum bu yeni kimlik olayı çıkınca dokunmayım dedim

istediğin şehirden değiştirebiliyor olman lazım. hatta istanbulda sınava girip eskişehirden de alabilmen lazım değişmediyse. randevuyu eskişehirden alırsın ehliyet için. belgeleri oraya teslim edersin.
başka yanıt bekle ama. emin değilim.

Hayir aldiginiz yere gitmenize gerek yok.

Hangi sehrin yazdigi neden onemli bilemedim. Aldiginiz yeri degistiremezsiniz. Bir ihtimal kaybettim deyip sonra baska bir sehirden yeniden cikarttirirsaniz degisebilir.

Dogum yeriniz Eskisehir ise dogum yeri hanesinde yazar zaten Eskisehir diye.

Gercekten aldiginiz yeri onemsemek icin ne dusundunuz? Yani bunu dusunurken ne dusundunuz? Neden bir insan ehliyet uzerindeki dunyanin en gereksiz bilgisini dusunur?
Allahim bana da insallah bir gun sadece bu tarz bi' dert verir. Amin.

Yazdım yazdım sildim...Bildiğin şaşırdım böyle bir dertten dolayı ehliyet alınmamasına.
El cevap: İlk ehliyeti nerden alırsan hep oranın adı yazar ehliyette kaybetsen bile. Çünkü ordaki belge seri no değişemez. Aldığın emniyet müdürlüğü ömrün boyunca sabit kalacaktır.

arkadaşlar ehliyet almama sebebim o değil.

keyfekeder bir durum... hem olsa nolcak. yalnız yaşayan biriyim. arabam yok ve uzun süre olmayacak.

o değil ehliyet almama sebebim. belki de 10 tane sebepten sonuncusu... sadece isterdim işte eskişehir yazmasını. eğlencesine amk.

ehliyeti nerde bastırırsan oranın adı çıkar. ben eskişehirde girdim kursa mursa sonra istanbulda bastırdım. bi de istanbul'da ilçe adı yazıyor eskişehir'de nasıl bilmiyorum.

belirtmişsin ama yine de derdiniz zikmeden geçemedim. helal et.

hangi dinde edeyim dinsiz? canın sağ olsun.

istanbul'da, bir arkadaştan duyduğuma göre, sarı taksinin 35 lira yazdığı mesafeye 19 liraya götürüyormuş korsan.

(bkz: bir arkadaş)

kabaca taksinin yarısı. tabi hep arkadaşlardan duyuyoruz.

Vardir muhtemelen de henuz kulagimiza gelmemistir. İlac sektoru ile alakali serdar kuzuloglunun bir yazisi vardi. Bi ilacin piyasaya cikmasi 10larca yil suruyor vs gibi.

www.mserdark.com

en önemlisi aids var. bir sürü kanser çeşidi var. içinde olmadan bilmek zor.

tedavisinde büyük ilerleme dediğiniz için kesin tedavi anlamına gelmediğini belirtmeme gerek kalmadı (:

kanserlerin geneli. "şu evrede 5 yllık sağkalım şu oran"ların çoğu 10-15 yıl önceki veriler. çok daha iyi sonuçlar var

romatolojik hastalıkların geneli (ağır ilaçlar ama ilerleme var)

bunun yanı sıra basit enfeksiyon tedavilerinde geriledik. diabette olduğumuz yerde sayıyoruz. ilk aklıma gelenler bunlar

dışardan biri olarak; ben kameralı ameliyatları, gözlemleri söyleyebilirim. kesilip biçilmeden ameliyat olabiliyoruz, bakı yapılabiliyor. bence bu büyük bi ilerleme.
endoskopi, ercp, sistoskopi. en son olarak kolonoskopi yerine ilaç gibi kapsülle kamerayı alıyormuşsun, görüntüleme yapılıyormuş mesela. hasta için ne büyük kolaylık.

@hayat ilaçla kolonoskopi hasta için güzel gelse de kolonoskopinin bir de tedavi edici yönü vardır. mesela polipler kolonoskopi sırasında alınabilir. kanama durdurulabilir. o kapsül alındığında ve sorun çıktığında yine kolonoskopi yapmak gerekir. zaten kapsülü almak için de kolonoskopideki prosedürleri izler hasta (kolon boş olacak, sadece sıvı tüketecek, ilaçtan önce her şeyi çıkaracak vs vs).

durup durup haberlerde çıkıyor bu kapsül muhabbeti ama ben fazla uzmanın kullanacağını düşünmüyorum.

ha ama da vinci cerrahi robot falan baya heyecan verici

la noix, haklısın. ercp yapıldığında tek narkozla bi seferde hem bakıldı hem safra tıkanıklığı açıldı. hem ekonomik açıdan hem hastanın rahatlığı, iş gücü kaybı vs hem de doktor, sağlık çalışanları açısından tek seferde olup bitmesi çok iyi tabii.
benim kolonoskopiyle ilgili endişelerimi biliyorsunuz. bağırsakların esnek olması nedeniyle sonuna kadar bakılmayıp bakıldı zannedilebiliyor, yerleşiminin bozulması riski var. sonrası için sıkıntı yaratma riski diğerlerine göre daha fazla gibi. tabii hasta olarak konuşuyorum, işin iç yüzünü tam olarak bilmeme olanak yok. onu sizler daha iyi biliyorsunuz. biz duyduklarımız ve okuduklarımız kadarını bilebiliyoruz.
mesela benim gibi sıkıntısı olmayıp sadece risk taşıdığı için bakılacak olanlara ya da ne bileyim ameliyat sonrası nüks kontrollerinde ilaç kullanmak daha iyi gibi geliyor bana. hem domalmak zorunda da kalmıyorsun :P
hoş, ben ikisini de yaptıramıyorum çünkü o kadar uzun süre aç kalamam. tansiyonum düşer adım bile atamam. her bir işlem zaten travma etkisi yaratıyor, aç bilaç hiç olacak gibi görünmüyor bana. şunu aşamadım bi. 1.5 sene kadar önce bi cesaret ettim, ilaçları filan aldım. olmadı, iptal ettim sonra.

ya ben lan neyse, şimdi aklıma geldi. mesane tümöründe bcg uygulaması da yeni bir yöntem sanıyorum. klasik radyoterapi kemoterapi yapılmıyor, bcg ile immün sistem harekete geçirilmeye çalışılıyor.

tıptaki en güzel gelişmelerden biri eskiden olduğu gibi hastalıklarla tek tek mücadele etmek yerine hastayı bir bütün olarak inceleyip tedavi etme yönüne gidilmesi olacak bence. bizde henüz bu yönde bir kıpırtı yok ama batı yönünü bütüne çevirmeye başladı sanıyorum.

saçma sikik bi şey, niye bu kadar ünlü oldu ben de çözemedim.

Koy dotune rahvan gitsin mottosu haline geldi, kesin ergen akimidir

"götüm gibi" bişey aslında bu da...her gördüğümde gülerim yiğit in ensesine vururum "ulan sen var ya çok ib.esin" diye

az sakin olun. alt üstü popüler olmuş bi karikatür. ne siktiğiniz kalmış. ne ergen akımlığı. herşeyden nefret etmek zorunda değilsiniz.

şimdi bi tane entel abi manyak bi şey geberdim gülmekten hayvan gibi yeaa.
sonrasında moda oluyo.
herhangi bir esinlenme söz konusu değil.

Aynen koy dotune rahvan gitsin durumlarinda -ki cok sık olan bir durum- cuk oturan birsey. Ergen degolim, cevrem de degil bu arada. Populer oldugu icin nefret edilmesine gerek olmadigini da dusunuyorum.

Arkadaş ortamında, özellikle iş sırasında gergin anlarda sık sık kullandığım ve gülüp geçtiğimiz bir espridir, karikatürdür.

Zaten hepiniz marjinalsiniz amk, George Carlin sizin taşağınız olamaz.

www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com

su sira en sevdigim birsen tezer hosgeldin www.youtube.com

karsu-yeah www.youtube.com
paolo nutini-candy www.youtube.com
bu aralar dinlediğim

www.youtube.com

www.youtube.com

c3 tabii ki.

Eski bir Citroen C3 kullanıcısıyım. Eğer şehir içinde günlük ihtiyaç için kullanacaksanız arabayı bu kıyaslamada Ctroen C3..

Bu arada cidden 2004 C3 20 Bin mi piyasası şu an...İkinci el piyasası baya pahalanmış o zaman.

hocam toyotaya 20 bin biraz tavan fiyat oldu. karşılaştırma kolay olsun diye dedim.

Akil var mantik var hocam hem yakiti az hem model yuksek tabii ki c3 cok daha mantikli.

Ama yok ben kasasini cok begeniyorum zevkime de duskunum dersen al 94 corolla'yi.

Ama konfor olarak bakarsan 12 yasinda bir arabayla 22 yasindaki arabanin farklarini anlatmama gerek yok sanirim.

Bir de ben bir alfista olarak 147lere de bakabilirsin diye dusunuyorum :) parca lazim olursa da yardimci olurum.

Hatta biraz daha zorlayarak 156 bile bakabilirsin :)

c3 nasıl 11 kuruş yakıyor bu arada ya?? motorin 3.30 falan sanırım, 4 litre bile yaksa 11 olmuyor ki 4 litre yakmaz gibi şehir içi en az 4.5-5

geçen sene 11 di. 15 olmuştur en fazla. araç sahibi arkadaşım söyledi.

c3 tabiki de

efsane kasa corollo, çakal kasa civic ikinci el piyasasında keriz silkeliyici olarak kullanılıyor. aman diyeyim 94 model araca 20bin tl verilir mi?

11 kuruş yalan. Gecen seneden daha ucuz mazot su anda. Ona ragmen yalan. Arkadaşın salak. Kış koşullarına gore 18-19 kuruş yakar şehir içi su an rahat. Yazın en fazla 16 kuruşa düşer çok devirli kullanırsan.

sen benim arkadaşıma nasıl salak dersin lan!!!

şaka lan şaka malın önde gideni. kendi de bilmiyo amk.

Viruse cevap veren savunma mekanizmasindan kaynaklanabilir ama bilinmiyor tabii dedi doktor arkadasim.

ya hocam mümkünse arkadaşınıza şunu da sorsanız?

ms kesinlikle bulaşıcı değildir. bulaşıcı olsaydı mesela karı-kocalarda da olurdu deniyor.

ama virüslerin etkili olduğu da baya doktor tarafından söyleniyor.

e bu paradoks değil mi? bulaşana nasıl bulaşmış hem zamanında?

dostum ms bulaşmaz multiple sklerozdan bahsediyoruz değilmi başka ms değil hayır bulaşmaz. bazı viral enfeksiyonların komplikasyyonu olarak görülebilir yani o viral enfeksiyonu geçirdin sende ms olacak diye birşey yok ya da ms oldun o enfeksiyonu geçirdiğin için oldun diye bir şey de yok. varsa da ben duymadım.

hocam işte o virüsün teoride de olsa hastalık yapma mekanizmasını merak ediyorum.

direkt olarak tahribatı virüs mü yapıyor?

yoksa vücut virüse tepki verirken kendine de mi zarar veriyor? (otoimmün deniyor zira)

bunun cevabını alırsam bulaşıcılığın da alıcam.

ms bulaşmaz, net. %100 olsun diye nete baktım, bulaşıcı hastalık değildir yazıyor.
ms'in sebebi tam bilinmiyor genetik viral enfeksiyonlar gibi çeşitli etkenler suçlanmış ama kesin bişey yok.
viral enfeksiyon geçirirsin, vücut düşman hücreyi üzerinde taşıdığı bir molekülünden önce tanır sonra o molekülü taşıyan o virüse savaş açar. bazen bazı insanlarda bağışıklık sistemi virüs zannedip(kendi öz be öz hücresini o moleküle benzetip) kendi sinir hücresinin myelin kılıfına saldırmaya başlıyor oluyor sana ms. viras enfeksiyon şart değil, her viral enfeksiyon geçiren de ms olmaz zaten viral endeksiyon geçirmeyen mi var allasen

Benim birader 12 senelik MS hastasi. Bulasici degil. Ayni zamanda viruslerden kaynaklaniyor diye kesin birsey yok. Sadece bir ailede bir MS hastasi varsa diger aile fertlerinde gorulmedigi.

hayır değil.

hocam kendi adıma sormuyorum önce onu söyleyeyim. öyle aklıma geldi.

eğer bulaşıcı olsaydı dünyada ailesinde ms olanlarda ms olma oranının çok fazla olması gerekirdi ve bu mutlaka dikkat çekerdi değil mi?

enfeksiyon sonucu olması bulaşıcı olduğu anlamına gelmiyor. raad ol.

mesela alzheimer in bulaşıcı olabileceği yakın zamanda söylendi.

www.sabah.com.tr

kaynak boktan ama kaynağın kaynağı muteber.

acaba ileride böyle bir şey çıkamaz mı ms ile ilgili?

beyin fırtınası yapıyoruz.

bunda da insandan insana demiyor ama kanal tedavisi diyor lan! 20'lik dişimi çektirirken de okumuştum o boşlukta(altında kırık kemikte vs.) bakteriler birikebiliyormuş bazı hastalıklara kalp bilmemne bozukluklarının sebebi olabileceği tahmin ediliyormuş falan... Kanal tedavisi de yaptırdım, ağzımda o eski metal(civa mıydı başka bişey miydi) dolgulardan da var. Püüü

ama işte hep komplo teorisi tadında. Yani doğruysa bile kanıtlanana kadar ölürüz. Bağışıklık sistemimizi sağlam tutsak korunuruz diye umuyorum ben :/ :)

alzheimer genetik olabilir diyorlar mesela, daha da korkunç değil mi sende olmasa çocuğunda olabilir. Gerçi o zamana tedavisini bulacaklar umarım.

bulaşıcı değil, ama beyni etkileyen bir hastalık ms. sinirleri etkileyecek bir enfeksiyon tetikleyebilir diye bir şeyler okumuştum zamanında merak edip.

ilerde ne bulunur bilemiyorum ama şuanki tıpta bulaşıcı değil.

ama öyle bir şey olsa süper olurdu lan.

Yok 1 milyar ağaç falan dikmediler yani ona yakın değil ama baya fazlaydı yine. Dünyayı yeşillendirelim mi ne diye proje vardı. O kapsamda ülkelere destek olundu maddi. Ağaçlar öyle dikildi. Sayısı vardı proje sitesinde. Kaçtı hatırlamıyorum. Son durumu bir yerlerde bir entry'mde yazmıştım ama mobilde bakamayacağım şimdi :D

Bu arada 1 milyar ağaç dikmek değil milyonlarca ağacı, kilometrelerce alanı yol yapacağım, avm yapacağım vs. diye talan edip ormanları ranta açmak, "durum çok kötü" deyip ağaç söküp villa yapmak gibi şeylere engel olmak çevreci yapar. Bir gelir gider tablosu gibi son 15 yılda sökülen/kesilen ağaç - dikilen ağaç tablosu yapsak borçlu bile çıkabiliriz.

Ha 1 milyar ağaç dikilemez mi? Dikilir. Çinde yaptılar adamlar ama tabii.

diktiler. ama ağaç değil. bize diktiler..

1 milyar ağaç diken insanlardan eğer aynı şeyi anlıyorsak:

- çok emin olmamakla birlikte dikilenlerin hepsi ağaç değil, bir kısmı fidan diye biliyorum, bu bir

- ikincisi bu ağaçlar/fidanlar birilerinden satın alınıyor zaman zaman, peyzaj firmalarından. yani örneğin köprü, otoyol vs için ormanı katledersin. Yerine ağaç dikiyorum diyebilmek için bütçe ayırırsın, o bütçeyi sana yakın olanlara aktarmış olursun aynı zamanda ve o bütçeye katkısı olan vatandaş da "çok eyi çalışıyorlar" diye izler sorgulamadan. Böyle şeyler de olabiliyor yani.

- üçüncüsü, bir ormanı katletmenin olumsuz sonuçlarından bahsetmiyoruz bile, oradaki doğal dengeyi tahrip etmekten söz etmiyoruz, orada yaşayan kurdu kuşu bile söz konusu etmeye gerek yok. Bunları geçtik diyelim, ne var peki? Dikilen eğer fidansa o kesilen bilmem kaç yıllık ağacın yaşına gelmesi için yıllar geçmesi gerekecek. Oksijen olarak bir fidan ve bir ağacın ürettiği miktar da aynı olmasa gerek. Ama bunun ne önemi var bazıları için.

- son olarak farklı zamanlarda farklı olaylarda defalarca doğru söylemedikleri ortaya çıkan, herkesin gözünün içine baka baka yalan söyleyen insanlar 1 milyar diyorsa, az bile demişler. 2-3 milyar, hatta daha fazlası demeliler ki şanlarına yakışsın.

Çıkıp deseler ki "Bizden önce ağaç diken yoktu, biz geldik her tarafa fidan diktik" buna da inanacak insan çok olur. "iyi ki varlar, yoksa ömrümüzde ağaç nedir, orman nedir, yeşil nedir nasıl bilirdik?"

Bir de mesela longoz ormanına nükleer santral mı ne bir santral kurma fikri vardı, bilmiyorum ne oldu. Buna artık yorumsuz kalıyorum, kelimeler kifayetsiz.

agacmetre.azurewebsites.net

olabilir, melih gokcek her sene eskisehir yolundaki fidanlari yeniliyor mesela zaaaaa

Meşe palamudu kampanyalarında toprağa atılan tohumları ağaçtan sayıyorlar zannediyorum.

1 milyar kesmişlerdir

Bize de her ay normalde 30-40 geliyordu. 95 geld.i. Bi boklar var

hemen açıklayayım. yeni yıla girerken yapılan zamdan daha da çok vurgun yapabilmek için bir vurgun tarzı. tam detayları bilmiyorum ama her sene oluyor bir düşünürsen hep ocak ayında gelen faturalar böyle kol gibi olur di mi?

şunların yüzüne müsadenizle şöyle içten bir şekilde:

www.tubechop.com

gectigimiz ay basında abimin ilaclari icin calisiyor diye ilacları valideye yollayıp buzdolabının fişini çektim, sabah 7 aksam 9 evde yokum. 3 saat 1 yada 2 ampul yanıyor, 3 saat pc yada televizya, haftada 3 kez camasır makinası, iki haftada bir bulasık makinası ve süpürge, her akşam bir kere kettle ve her sabah 5 dakika ütü çalışıyor benim, sonuç;

55 lira.
30 lira kullanım 25 lira dagıtım zamazingosu. bir gün bu harami düzenden kurtulmak dileğiyle..

ARALIK-OCAK FATURASI BERABER GELİR!!!

Bunu gökyüzüne yazmak lazım. Çift fatura geliyor, geçen ay gelmedi fatura çoğu kişiye. Aralık faturası gelmez (firmadan firmaya değişiyor aa genel durum bu). O yüzden ocak faturası kol gibi gelir. Aralıkta 4 kuruş fatura geldi bana mesela, sadece kasım ayının yuvarlama bedeli. Bu ay gelecek bi 500 lira falan (çok elektrikli alet var bende).

Faturadaki vergilerin ve har(a)çların ben de .mına koyayım, o ayrı, ama en azından ocak ayında çift fatura geldiğini bilmeliyiz.

harzem öyle ama onun sebebi aralık faturasının da ocaktaki zamlı şekilde hesaplamak. amaç gömmek yani.

Bİliyorum usta, gömmek dışında bi amacı yok zaten devletten nemalanan hiçbir firmanın. Ama çift fatura olayını bilmeyenler üzülüyor "hep 40 gelirdi 90 gelmiş" diye. neye isyan edeceğimizi bilelim, bilinçli anarşistler olalım.

hayır, bana aralık da geldi. kızgınlığım ondan. sizin şehirde nasıl bilmiyorum. erzurumdayım ben. aralık faturası da 50 lira geldi.

alla alla ilginç. aralıkta mı geldi yoksa aralık faturası mıydı bi kontrol et bence. aralık faturasıysa bir git hayırdır siz diye bi sor. erzurumda belki dağıtım aksamış kasım faturası aralıkta gelmiş olabilir diye dedim.

www.youtube.com

Oranınburanı görsün die evleniyon zaten

yasal mı?

cekilmis kardeş dikkat ettim bana verdiğin son 4 cevapta da soru sordun. bu ne kanka :)

Yok yahu :)

o nereden çıktı yahu? aklımın ucundan bile geçmedi utanmak.

oranı buranı görmeden nasıl sevişeceksin başkan? kaldı ki bazen sadece orasını burasını görmek istiyorum sevişmek yerine.

utanmıyor hatta meatspin falan yapıyoruz. o ne diye internette aratmayın.

Bana da çok enteresan gelen bi mevzu. İnsan çekinir yav.

ben çok utanırdım şahsen. m1 çıplak poposunu gösterdi bana. utanmadı.

Astronotlara. Çok riskli iş yapıyorlar.

işinde iyi olan her insana saygı duyarım.(terörist falan değilse tabi :))

Saldıray ağbi gibi net, hedefe kilitlenen açık sözlü insanlara saygı duyarım.

azimli, yaptığı iş için emek veren, disiplinli insanlara bayılıyorum her gün nefes almaya bile üşenen bir istikrar düşmanı olarak. o yüzden milletin hakkında abuk sabuk konuştuğu vücut geliştiricilere bile çok büyük saygım var. tabii steroid bombalarını saymıyorum.

bunun dışında düzgün konuşan insanlar da saygı uyandırıyor. nasıl desem ağırbaşlı, tane tane konuşan, dili düzgün kullanan insanlar çok hoş. geçen mesela koltukları temizlettik, gelen usta o kadar iyi iletişim kuran, kibar bir insandı ki bayağı takdir ettim adamı. normalde hiç huyum değildir, öküzün tekiyim; bu adamın eşyalarını arabasına kadar taşımaya kalktım manyak gibi, "dur lan nabıyon aq" dedi izin vermedi haha. bu tip insanlara çok büyük saygı duyuyorum. "kaliteli" oldukları çok belli oluyor. sayıları da artık oldukça az olduğundan, gördüğüm yerde kendimce iyi hissettirmek, böyle insanları mutlu etmek için elimden geleni yapıyorum.

böyle yazınca da jigoloymuşum gibi oldu aq ama anladınız demek istediğimi.

Müzisyenlere, sevdiklerime tabii ki.

duygularıyla değilde aklıyla, mantığıyla hareket edip doğru düşünen, boş konuşmayan ve hoşsohbet herkese saygı duyarım. bir de iyi kalpli olması şart. bu saydığım meziyetlerini çıkarları ya da başka şeyleri empoze etmek için kullanmaması gerekiyor.

Üzerine yüklenen koşulların dışına cikabilmis, (düzeni, mekanizmayı sorgulamak artık moda da) verilenlerin dışına çıkıp kendine yeni bir görüş edinebilmis insana saygı duyuyorum.
Mesela adam cahil, bağnaz ve şeriatçı aileden çıkıp bambaşka bi yola gidiyor.

Onurlu yaşayan herkese. Çünkü bana göre insan onuru için yaşar.

@gmzo +1. ayrıca işine saygı duyan öğretmenlerin önünden/yanından geçerken biraz daha özen gösteririm adımlarıma hareketlerime. sonsuz saygım vardır kendilerine. okuduğum okullardan mezun olup çıkarken öğretmenlerimin ellerini öpmeden ayrılmamışımdır şimdiye kadar. işin içine siyasi görüşlerini katmadan ne olursa olsun tek derdi öğrencilerine doğruyu, iyiyi ve bilimi öğretmek olan solcu, sağcı, ortacı tüm öğretmenlere selam olsun!

zeki insana

Tutarlı insanlara
Dansöz gibi kıvırmayanlara

Net ol canımı ye, o derece

Başında öğretmen, müdür , anne baba vs olmadan yapması gerekeni yapanlara, zorluklar karşısında yılmayanlara, günaydın, lütfen ve teşekkür ederim diyenlere, başka bir canlıya zarar vermekten kaçınmaya dikkat edenlere, kendi için iyi şeyler yapanlara, başkaları için iyi şeyler yapanlara, özellikle karşısındaki kişiyi görüş, köken vb ayırmadan yardım edenlere, bilimsel düşünenlere, bilimle uğraşanlara, kağıt toplayıcılarına, başta öğretmen ve doktor olmak üzere işini hakkıyla yapanlara...
saygı duyarım.

İşinde çok başarılı olanlara ve o başarı noktasına tırnaklarını kazıya kazıya gelenlere.
örneğin nuri bilge ceylan.

kimseye oldu mu.

işini düzgün yapana,
alın teriyle para kazanana,
yalan söylemek yerine kaybetmeyi tercih edene.

Herhangi bir konuda cok bilgili, uzman kisilere hayranlikla beraber saygi duyuyorum.

Yaptigi bir isin, soyledigi bir sozun, tavirlarinin ve eylemlerinin sorumluluklarini ustlenebilen insanlara saygi duyuyorum.

Agzindan cikan tek bir sozun bile sorumlulugunu ustlenemeyem insanlara zerre saygi duymuyorum. Guvenilir ve saygi duyulan bir insan olmanin tek kriteri bu bence.

Yapmayı isteyip de yapmayı beceremediğim ya da yapmanın yemediği şeyleri yapabilenlere çok saygı duyuyorum. Islık çalmayı becerebileninden uçağa binmekten korkmayanına, şarkı söyleyebilenden hapse girmekten korkmayanına.

her istediğini elde edip veya edebilme potansiyeli sahip olup inanılmaz derecede mütevazi olabilen ve kazanımlarını(maddi-manevi) çevresiyle paylaşarak mutlu olabilen insanlara.

çok klişe gelecek ama insan olan herkese saygı duyuyorum.
insan gibi düşünüp konuşan, insan oldugunun bilinciyle düşünen konuşan ve yaşayan herkesin varlığı onurdur.

Paranın bozmadığı adama, güzelliğin bozmadığı kadına, işine gelmediği halde doğru bildiğini yapmaya çalışana, adil ve cesur olana, kişisel çıkarları dışında dert sahibi olana, kimseye zarar vermemiş kişiye, sevmeyi bilene.

bana saygı duymayana kralı bile olsa saygı duymam.

matematik öğretmenlerine.

matematik özürlüyüm.

Bahane üretmeyenlere.

adnan oktar'a. çok ciddi anlamda saygı duyuyorum, ironi falan yapmıyorum. adam yeryüzünde kendi cennetini kurmuş, on numara takılıyor entourage'daki vincent gibi. yoksa bilgisinde falan değilim.

bu adama saygı duymayayım da ne yapayım?..

sadece başarılı diye asla bi insana saygı duymam, cunku 27-28 yasında abd'de hoca olan insanlar tanıyorum, gerçekten zehir gibi zekaya sahip cok insan tanıyorum. zeka allah vergisi, üstüne azim de eklenince basarı geliyor. amaa bütün bunların, onun için bir hediye ve kısmet oldugunun farkında olup, kalbini temiz tutup, diger insanlara/canlılara merhametle yaklasanlara büyük saygı duyuyorum. bu insan basarılıysa daha da artıyor saygım, cunku insanın kendi gibi olmayana empati kurması daha zordur.
öte yandan, bencil ve saygısız, merhametsiz bi insan allemei cihan olsa gözümde çöpten farksız. bu sebeple milletin ölüp bittiği tonla sanatçı benim sinirimi bozuyor. muzisyense sesini bile duymak istemiyorum.

sokakta yaşayan insanlara.

doktorun dediğini yapmıyormuşsun zaten napacaksın acilde?

sadece ağrı kesici yapıcaz dedi onu kabul etmedim. troponin istedi de biz mi vermedik?

bir şeyin yoksa ne yapsın istiyorsun?

kardeşim sen niye meşgul ediyorsun beni? iyice anladım işte. ağrı kesici yapıcaz dedi sadece. ben doktora da söyledim. hayati tehlike yoksa ağrıya razıyım diye. novalgin kalp krizi vakalarında kullanılıyor da benim mi haberim yok?

ekg çekmiş kalp krizi riskin yok neyin evhamı bu?

bir şeyin yok. mide kalbe baskı yapıyor. soda iç geçer.. mide hapı kullanmanı tavsiye ederim. (bkz: https://eksisozluk.com/gaviscon--297011 )

ya gayfe, msn de yazar gibi parça parça yazıyorsun...

2 hafta önce çekilen ekg de bir şey yok deyince şimdi de bir şeyim olmamış mı oluyor?

öyleyse net söyle. ben de teşekkür edip kapatayım.

anlaşılmıyor ki dediklerinden.

Abi gereksiz münakaşaya girmişsiniz ama yazacağım yine de


Başka bir hastane dene
Başka bir gözle baksınlar birde

birşey olabilir veya olmayabilir demiyorum ama şu şikayetlerle kardeşim bana gelse ben götürürdüm acile.

doktorun imza istemesi prosedür, imzala geç.

bu imzalatma olayı yasal mı? bilgim yok bu konuda.

onun anlamı "hastanın tetkikleri yapıldı, biz tedaviyi önerdik ama hasta tedavi olmayı reddetti. buradan çıktıktan sonra başına birşey gelirse biz mesuliyet kabul etmeyiz" demek. doktor ve o saatte nöbetçi olan tüm personelin mahkemeye sevk edilen olası bir olayda olaydan sorumlu olmadıklarını ispatlama fırsatı sunuyor.

ateşli çocuklarda çok oluyor. baba hastanedeki tedaviyi beğenmiyor mesela. ben burada yapılanı kendim evde de yaparım diyor. 39 derece ateşi olan çocuğu yollayamazsın ateşini düşürmeden. eve gidiyorlar, ateşi 41'e çıkıyor, havale geçiriyor filan derken baba hastanede çocuğumla ilgilenmediler diye şikayetçi oluyor. nöbetçi ekip de elindeki imzali kağıdı gösteriyor kendi rızasıyla ayrıldı diye. olay kapanıyor.

büyük ihtimalle sen kağıdı imzalamayınca tutanak tutmuşlardır tedavi reddini imzalamayı reddetti diye. o gün nöbetçi olan bütün ekip de altına imza atmıştır.

ambulanslarda da var aynı şey. arkadaşın çağırdı diyelim, sen gitmek istemezsen gelen ekipteki forma da hastaneye gitmeyi reddettiğine dair imza atmak zorundasın.

ağrı kesici vuracaktık reddeddi, yazsalar daha açık olmaz mı? tedavi var, tedavi var.

yasal mı yani?

tc sağlık bakanlığı hasta hakları yönetmeliği madde 25.

senin dediğin şekilde tutanak tutabilirler, tabi daha resmi bir dille yazacaklar.

gerçi senin olayda doktor ağrın rahatsız ediyorsa agrı kesici yaptıralım mı diye sorup istemediğinde birşey yapmayabilirdi.

1 sene içerisinde 4 farklı zamanda göğsümde şiddetli ağrı ile hastaneye gittim, mide, kalp bissürü şeye bakıp bişey yok dediler. 5. gidişimde bi doktor ultrasonla safra kesesine bakmayı akıl etti, ertesi gün safra kesesi ameliyatı oldum. bi genel cerraha baktır.

Ben de sizin ki gibi şikayetlerimden dolayı kardiyolojiye gitmiştim. EKG çekildi bir şey çıkmadığı söylendi sonra kan tahlili yaptılar kan değerlerim düşük çıktı vücudumun sarsılmasından çok şikayetçi olduğumu söyledim kalp tomografisi istenmişti gidip yaptıramadım ama sebep demir eksikliğimden dolayı böyle oluyor sanırım bence bir kan değerlerinize baktırın dahiliye de gidip anlatabilirsiniz durumu.
Ya da başka bir hastaneye gidin. Ben araştırma hastanesine gittim bu arada.
Geçmiş olsun.

öneriler için gerçekten çok teşekkür ediyorum.

ağrı devam ediyor ama 2 hafta önceki kontrole inanmak istiyorum. evde yalnız kalıyorum. taksi de kalmadı biraz şehir dışındayım. sanırım uyuyacağım.

bir aspirin alayım mı acaba uyumadan önce?

Safra tasi veya mide sorunu olabilir gogus agrisi cekiyodum bende dedigin gibi tam gogsun orta yerinde bir baski vardi ekg falan temiz cikti endoskopi sonucu mide iltihabi ve ilac tedavisi ile baya toparladi sende durum farkli olabilir ama buda aklinda olsun

diş çürükmüş, kırılmış işte. börekle, hamburgerle kırmışlığım var benim. gidici dişmiş sonuçta.

hacı hiç ağrı mağrı hissetmedim ama daha önce? öyle görünürde bir şey de yoktu? çektirmek mi lazım şimdi?

ben de börek yiyince oldu. içinde maydanoz vardı onda mı taş vardı ki?

dolgu varsa düşmüştür.. bende öyle oldu bi kaç kere.

çektirmen şart değil. tabii dişçi görmeli. benim yarısı içten çürüyüp kırılan dişimi kurtarmışlığı var dişçimin doldurdu bir de köprü yaptı. mis gibi. maşallah diyim de. istanbuldaysan önerebilirim dişçimi.

Ağrıya gerek yok ya, habersiz çürükler olabiliyuor. Ya da önceden ağrımışıtr unutmuşsundur falan. Çekilme olayı en son, sakın dişçiye gidip çekin deme. Kurtarmaya çalışsın, dolgu, kanal, köprü vs ne varsa. O diş bir daha geri gelmez çünkü :)

en nihayetinde havadada karadada öleceksin. her yolun sonu mabada iliştilecek olan pamuğa çıktığı gerçeğini kabul et. Ayrıca tüm ulaşım seçenekleri arasında en güvenli yolun havayolu olduğu klişesinide kendine kabul ettir.
ha şu var, kalkışta bi bokluk olursa kurtulma şansın sıfır. Dolu yakıtla olan uçak düşerse çarpma anında sağ bile olsan o yakıt seni cayır cayır yakar. ama inişte bi ibnelik olursa kurtulma şansın var. Schipol'de düşen Thy uçağından sağ çıkan biriyle askerdeyken tesadüfen telefonda konuşmuşluğum var. garibim düşen uçaktan sağ çıkmış hala daha askerlik yapacammı abi ben diye soruyordu =/

baştan sona muazzam bir işçilik ve mühendislikle tamamen uçmak için tasarlanmış ve bilinen en güvenli ulaşım yollarından biri. uçaklar uçmak ister.

boğaz köprüsündeki kazayı düşün, görmediysen bi bak. öleceğin varsa her yerde ölürsün.

PlaneCrashinfo.com sitesinin 1993-2012 arasındaki tüm kaza datalarını girerek yaptığı araştırmaya göre, eğer güvenilir ve büyük bir havayolu şirketiyle uçuyorsan, her uçuş için kazada ölme ihtimali 4.7 milyonda 1.

Güvenlik açısından sicili kötü bir havayoluyla uçuyorsan bile ölme ihtimalin 2 milyonda 1

Buna karşılık sıcak çarpmasından ölüm ihtimali 8 bin 328'de 1. Yaya olarak kazada ölme ihtimali 723'te 1, düşerek ölme ihtimali 152'de 1, zehirlenerek ölme ihtimali 119'da 1. Tabii ki kanser, kalp krizi, içinde bulunduğun aracın trafik kazası yapması sonucu ölme ihtimalin çok daha yüksek.

uçak kazaları ortalama olarak yılda 3 ya da 4. Buna karşılık, her 25 saniyede bir insan, trafik kazalarında can veriyor. Evet uçmak dünyanın en emniyetli yolculuğu ama hava alanına giderken daha çok risk altındasınız.

havayolu güvenliği uzmanı Carl Rochelle "Uçakla yapacağınız seyahatin en tehlikeli bölümü havaalanına gidişinizdir" der.

Bernoulli diye bir adam var, ben şahsen kendisine itimat ediyorum. O bana şefaat ediyor.

Üzgünüm ama 20 kere uçağa binmene ragmen hala her binisinde korkuyorsan bununla yaşamaya alışmaktan baska çaren yok gibi görünüyor

hala değil hacı. sonuncuda başladı korku.

o bahsettiğin inişte yaşadıklarını anlat, açıklık getirelim. Yolcuları çok korkutan birçok şey bizim için çok sıradan şeyler olabiliyor. Yaprak gibi dediğin noldu mesela? Belki yan rüzgar falan vardır.

böyle hocam aniden boşluğa düşer gibi. düzenli olarak. 2 dakkada bir 10 saniye uçak asansör gibi düşüşe geçiyor, sonra düzeliyor, 2 dakka sonra 1 daha 1 daha... insanın içi kalkıyor. herkes bağrışıyor, çocuklar ağlama, teyzeler dua etmeye başlıyor...

bi ara emdr terapisi alıyordum o sırada hep anlatılagelen bişi vardı uçak korkusunu kökten ve çabucak çözüyormuş yöntem. seni çok yıpratan bi olaysa bir psikologla görüşüp halledebilirsin.

lan türbilansa girmişsiniz :D ahahahaha pilotla bir ilgisi yok. muhtemelen irtifa ile çözmüştür pilot bir süre sonra. takma kafana bir şey olmaz.

daha fenasını yaşadım ben 3. binişimde. öyle bir iniş yaptıki pilot, kabin bagajı kapakları açıldı, yukardan çanta çaprazımda oturan adamın kafasına düştü. ambulans falan geldi. daha ne...

pilota sövmüşsün de adamın suçu yok o olayda. :) sağlam rüzgarın olduğu havalarda, hele hele rüzgarın hızı sık sık değişiyorsa (bkz: gust) bu tip şeyler yaşanır. karşıdan gelen rüzgar uçağın kanadında oluşan tutunma gücüne (bkz: lift) etki ettiği için rüzgar değiştikçe uçak öyle düşüyor gibi hissettirebilir sana. zaten bu durum aşırı yüksek seviyelere geldiğinde kokpitte bas bas "wind shear, wind shear" diye bir uyarı duyulur, kaldı ki ona gelmeden kule de uyarır. bu durum tehlike oluşturuyorsa pas geçilir, inişi denemez pilotlar. inişi yapmaya karar vermişlerse bir sıkıntı yoktur. sakin havaya göre biraz zorlu bir iniş olur tabii ama endişelenecek bir hadise yok :)

hocam o anlattığım olay uçak inişe geçtiği sırada oldu. alçalmaya başladığı andan beri.

ya pilot uçağı yükseltirken stall olursa uçak?

pilot uçağı yükseltirken niye stall olsun hacı uçak. öyle olsa her tırmanışta uçakların stall'a girip patır patır düşmesi lazımdı. hiçbir pilot burnunu 20 derece dikip durduk yere stall'a sokmaz uçağı. kaldı ki öyle bir şeye yaklaşsan bile kokpitte stall uyarıları öyle bir çalmaya başlar ki uyarır seni adam ol diye :) zaten modern tayyarelerde tırmanışların hepsi otopilotla yapılıyor, otopilota şu varyoyla şu irtifaya tırman diyorsun, o tırmandırıyor seni.

her şey bir kenara, eğitim uçuşlarında uçağı kasıtlı olarak stall'a sokup sokup çıkarıyoruz, olur da girersek nasıl girer uçak, sonra nasıl çıkılır bilelim diye. uçak stalla gireceği zaman anlarsın yani, öyle durduk yere stall'a sokamazsın uçağı.

senin iniş türbülanslı ve sert rüzgarlı bir havaya denk gelmiş. özellikle bu mevsimde sık sık karşılaştığımız bir şey. tecrübeli pilotların deyimiyle "pilotun piknik havası" :)

1. uçağı kaldırmak çok basit bir şey. tamamen otomatik, standart bir şey, stall falan da olmaz. benim bildiğim birkaç vaka tam irtifa almadan keskin dönüş yapmaya çalışıp stalla giriyor. bunlar da askeri uçaklar falan. uçuşun en riskli noktası iniştir.

2. uçak en güvenli ulaşım falan değildir. tam tersine en risklilerinden biridir. havayolu şirketlerinin pr'ı bu. km bazında olaya bakıp en güvenli diyorlar. sefer başına bakarsan tehlikede motosikletten sonra geliyor.

@antikadimag, o zaman hergün uçak kazası oluyor bizden habersiz öyle mi? yoksa motorla kıyaslamış olamazsın bence

@antikadimag @cekilmis gayfe bu "km başına hesap yapıyorlar, uçak aslında güvenli değil" goygoyu son yıllarda moda oldu :) doğru bir kıyslama değil. "sefer başına ölüm" çok yanıltıcı bir istatistik, çünkü "sefer" dediğin şeyin bir ölçüsü yok. bir araba seferi nedir mesela? ben arabaya binip 1km ötedeki markete de gidebilirim, 1000km yol tepip memlekete de gidebilirim. bir sefer hangisidir? uçakla da hakeza, ankara uçuşu da bir sefer, new york uçuşu da bir sefer. bunu standardize etmek için "ortalama bir sefer" dersen eğer, arabayla yapılan bir "sefer" ortalama yarım saatten uzun sürmez, bu da sana 30-40 km gibi bir yol katettirir.

yani sen atıyorum istanbul'dan berlin'e gideceksin. bu ortalama bir araba seferi değil. belki ortalama 100 araba seferine denk geliyor. öte yandan istanbul-berlin bir uçak için 1 ya da 2 sefere denk geliyor diyebiliriz ortalama uçuş süresi için bakınca. o yüzden sen a noktasından b noktasına gideceğinde riskleri "sefer başına ölüm" cinsinden kıyaslıyorsan, aslında o mesafeyi uçakla gitme şansın varsa eğer, onlarca araba seferine denk bir mesafe katettiğini de hesaba katman gerekir. bu durumda da "sefer başına" olan riski 100'le çarpman gerekir. uçak yine daha güvenli olur yani.

böyle abuk sabuk hesaplamaların içine girmemek için en basitinden km hesabı kullanılıyor işte. sen istanbul'dan ankara'ya gideceğin zaman "sefer" olayı biraz muallak kalıyor, oysa ki iki nokta arasındaki mesafe km cinsinden aynı. bu mesafeyi de uçakla katetmek, arabayla katetmekten daha güvenli.

@bagdf;
şimdi istatistik toplamada farklı bir yöntem kullanmayı saçmalıkmış gibi yansıtmaya çalışmışsın ama o iş öyle olmaz.

sefer sayısı a-b arasındaki mesafeyi hesaba katmadan a ve b arasında yer değiştirme olgusunu dikkate alır. bu da goygoy diyerek geçiştiremeyeceğin bir metodolojik farklılıktır.

bugün uçak kazalarını incelediğinde seyir halindeyken başına bir şey gelen uçak duyuyor musun?

2015'i inceleyelim.
ticari havayollarının karıştığı kazaların listesini paylaşıyorum.
en.wikipedia.org

2015 yılında gerçekleşen 13(aslında 11) kazadan tamamı iniş ve kalkış sırasında. aradaki 2 farklılık da a)pilotun uçağı yere çarparak intihar etmesi b)mısır'daki bombalı saldırı. bu 2 olay da "kaza" değil cinayettir, kaza olarak değerlendirilmesi doğru değil aslında. ama istatistiklere giriyor mu giriyor.

neymiş, kalkışta veya inişte olurmuş kazalar. diğer türlü sıkıntı inanılmaz düşüktür ve evet sadece seyiri alırsak binlerce kilometreyi en problemsiz gidebileceğiniz seyahat türü uçaktır. ancak uçak kazalarının yoğunlaştığı iniş ve kalkış (daha çok iniş) asıl sıkıntıların görüldüğü noktadır ve km bazında tutulan istatistikler burada ibreyi inanılmaz uçak lehine kaydırıyor ve bir yanılgı yaratıyor. bu nedenle uçakların güvenilirliğini değerlendirirken passenger miles bazında yapılan istatistikler adil değil.

bunu farklı bir şekilde değerlendirmek isteyen insanlar da sefer sayısını (yani doğrudan uçağın iniş ve kalkışının dikkate alındığı) metotla da istatistik topluyorlar ve bu istatistikte uçak listenin en sonunda yer alan toplu taşıma aracı oluyor. sonuçta uçağa bindiğinizde bir iniş ve bir kalkış yapıyorsunuz, aradaki km'ler değişken olsa da burada bir anlam ifade etmiyor.

bu 2 farklı istatistiği birlikte yorumlarsak da gidilecek mesafenin artmasıyla hava yolunu tercih etmenin daha da güvenilirleştiği bilgisi ortaya çıkıyor.

ya ben mi tam şey yapamadım. şimdi km başına olduğunda uçağın avantajı çıkıyor diyoruz da uçak da bir kerede arabanın 20 katı yolcu taşıyor mesela. o onu dengelemez mi?

biri açıklasın yahu matematik yok bende.

antipsikotikler şizofren olmayanlara da verilebilir. ağır depresyonlarda, bipolar bozuklukta, madde bağımlılığı tedavisinde filan mesela

veriliyor, panik atak, bipolar bozukluk hastaları kullanıyor.

şizofreni için verilme ihtimali bir başka tanı için verilme ihtimalinden düşüktür.

şizofreni diye bir hastalık yok.

şizofreni bir spektrumdur, gokkusagı gibi.

kiminde kimi semptomlar olur kiminde olmaz.

o açıdan bu spektrumda olmayanlara da verilmesi caizdir.

uyku bozukluklarında reçete edildiğini görmüştüm

lan olm cedrina nın şizofren ilacı olduğunu nerden çıkardın? psikiyatri ilaçlarından sual olunmaz, uykusuzluk çeken biri için bile doktor bu ilacı yazabilir.bu birazda doktorun mesleki insiyatifi. bu ilaç şizofrenide de kullanılabiliyor diye şizofreni ilacı değil. arkadaşında çok muhtemel şizofren değil.sakin ol.

verilir,problem yapmayin yani endiselenmeyin.soyle bir sey dusun.agri kesiciler nasil bir cok alanda kullaniliyorsa o ilaclarda oyle.

saymadım ama 20-30 kere "tab" tuşuna basıp üstüne gelince space e bas

sayfaya girdikten sonra 65 kere tab'e basip sonra da enter'a basin. sizin icin sayarak yaptim ve sonuc olumlu hehe