careerkarma.com
www.greatvaluecolleges.net

En uygun cominity college olur gibi. Hcc bakin mesela

into the wild. bu filmde sapitmasada tum sehir ve sosyal hayattan uzaklasmak isteyen bir eleman var.

Ulkeden cikis yaptigin icin tutuklanma soz konusu olmaz. Hele hele kesin donus yapiyorsan arkandan su bile dokerler merak etme. En kotu cikarken sorguya cekebilirler, orada anlatirsin durumu basar gidersin. Zerre sikinti olmaz meraklanma.

ben varım.

red yeme sebebine bagli. eksik evrak nedeniyle red yediysen tamamlar verirsin.
red yeme sebebin ornegin sabika kaydi vs. ise en zayif halka sizsiniz. gule gule.

www.youtube.com

gazebo - i like chopin

www.youtube.com

wuhuuu çook teşekkür ederim :)

facebook
twitter
whatsapp
Chrome
Spotify
Google Maps
YouTube

adobe reader

yukaridakilere ek olarak
Badland
wunderlist
araba kullaniyorsan yandex
istanbulda yasiyorsan:ibb cep trafik,mobiett,metro istanbul, bitaksi

Adobe reader
tune in
Deezeer
vpn icin: onavo protect

trafi

muzik

(bkz: shazam)
(bkz: pandora)
(bkz: spotify)
(bkz: radyo)

depolama

(bkz: google drive)
(bkz: dropbox)

fotograf

(bkz: aviary)
(bkz: instagram)
(bkz: frameurlife)

ayrica kullandigin bankanin uygulamasini indirebilirsin.
gazete milliyet, hurriyet, fanatik vs.

Score hero
Yandex navigasyon
Gmail
Dropbox

kelebek dedigin 1 gun yasiyor zaten lan. birak 1 gun dolansin :)

Kaynağını aramak tek çözüm.

Kıyafetlere naftalin koy, kelebek dedigin şey güve olabilir mi?

www.google.com.tr

fotograflari photoscape ile acip boyutlarini ve kalitesini dusur biraz. sonra ai'ye tekrar place et.

Çözünürlük etken olabilir, dosyanın çözünürlüğünü kontrol edin jpeg olarak kaydederken baskı almayacaksaniz 72 dpi yeterlidir genelde.

look at doğru.

look to ummak (expect) anlamındadır.

edit: look to nun bir de şu anlamları varmış.

yani look to nun bakmakla ilgisi yok :)

26. look to,
a. to pay attention to.
b. to direct one's expectations or hopes to; depend on.
c. to expect or anticipate.

thx for all buddy

ben de look at the sky diye biliyorum ama for whom the bell tolls'da james hetfield dayıt "Take a look to the sky just before you die" diyor.

şimdi take a look daha farklı bir yapı, belki o yüzden to kullanılmıştır bilmiyorum ama take a look to the sky da kullanılabilir bence. olmaz mı? ortalığı karıştırayım. normalde look at the sky daha doğru tabii ama işte look to the sky da kullanılabilir sanki.

@der meister sözlükte yanına ''usage problem'' diye de not düşmüşler ama ingilizce'de sürekli olur bir şey çıkıyor valla olabilir o kullanım da :D

ama genel anlamı bu şekilde imiş.

www.thefreedictionary.com

edit : bu arada eğer look to sth dersek dikkat kesilmek anlamı veriyormuş:

www.macmillandictionary.com

bir de look up to varmış o da admire anlamındaymış :D

look at me kalıbından çıkarsak at kullanmak daha doğru ama @der meister'in dediği gibi bazı şarkı sözlerinde look to the sky geçtiği için benim de kafam karışmıştı.

dikkat kesilmek, sanırım for whom the bell tolls'taki kullanımı açıklıyor. victum'un cümlesinde gökyüzüne sadece öylece bakmak kastediliyor olsa gerek. öyleyse look at the sky daha doğru gibi. ama eğer hani gökyüzünde bir şey görmek, gökyüzünde bir şey aramak için bakılıyorsa to kullanılabilir. şu preposition'lar olmasa ingilizce çok güzel aslında.

ikiside kullanimda ama gundelik hayatta look at the sky denir.

ingilizce bu, kullanırsın kimse bir şey demez :)

Bahsettiğin durum için her şeye rağmen 'at' kullanılması gerekir. Gökyüzüne bakıp, ister küçük bir yıldızı, ister takım yıldızları, ister ayı işaret et, yüzde 99 'at' kullanırsın.

Der meister ve nefer;

Şarkı, şiir, roman vs. işin içine sanat girdiğinde böyle ağdalı, cımbızlı, lirik, anlamı kuvvetlendirici değişik kelime, yapı, bağlaç vs. kullanılması normal. Türkçe ana dilim ama ne denmek istediğini anlayamadığım çok şarkı ve şiir sözü okumuşumdur mesela.

paint

Program ile zaman kaybı yaşayabilirsin. Onun yerine , ilham veren kitaplık tasarımları, şeklinde arama yapman tasarım öncesinde bir çözüm olabilir.

"paint" cevabına güldüm. hiç paint açmayan birisi sanırım onu photoshop falan sanıyor.

ilham veren tasarımlara gelince. zaten benim ilhamın var. :) onu marangoza adam gibi anlatmanın yolu da çizmektir. çünkü çoğu marangazo dil dökerken ister istemez sizi manipule edecektir. "onun yerine şöyle olsun" bla bla şeklinde. uğraşamam öyle bir insan kitlesiyle. parasını alıyorsa sesini çıkarmayıp ne isteniyorsa onu yapacak.

benim istediğim tarzda pek kitaplık göremedim. tasarım harikası ürünler de zaten 5 bin tl'den başlıyor. benimki kompleks bir ürün olacak. işte bir bölümü kitap için, bir bölümü dvd için, bir bölümü kapaklı dolap şeklinde, bir bölümü daha iri gözlere sahip olacak retro cihazlar koymak için falan. ve bunu bir odanın nerdeyse tek bir duvarına monte etmeyi düşünüyorum ki odaya girince her tarafta bir zımbırtı görmek yerine sadece tek bir duvarda herşey olacak. gibi gibi.

3D olarak modelleyim marangoza vereceksin o da bilgisayardan acip cam programiyla isleyecek mi? Eline kagit kalem al ciz anlat. En olmadi parcalanmis hali ile tahta plakalari olculeri ile yaz su sekilde monte edilecek de. Cizim prigrami olsun illa diyorsan sketch up ya da autocad en basitleri ama yinede uc gunde kapamazsin temelin yoksa. El diyorum. Al cetveli yardir.

kurşunkalem. illa dijital olsun diyosan Sketchup.

@matrix
paintin gülünecek bir yanı yok. onunla yapabileceğin, yeteneğinle sınırlı. nette paint ile yapılan 3d araba çizimlerini görmen lazım.

@cizgilerebasancocuk +1

kendi yoluna gitmelidir.

salavat getirmelidir.

Kendi yoluna gitmeli + 1
Hayır çıkmaz o saatten sonra.

jartiyer giy

Ayrılacaksınız. Israr kadını daha da iticileştiriyor.

Hiçbir şey. Bir süre sonra yine sıkılacak.

Kadının erkekten sıkıldığı durumlar için de geçerli aynısı bence.

cocuklugunu bilirim utangactir. asamadi bir turlu.

Bu hayatimin en guzel ani diyene "ya ne olacakti pis ezik, simdi git ve sefil hayatina geri don" falan mi diyecek ki? Bence utangac degil gayet efendi ve mutevazi.

gormus gecirmis diyelim.

utangaçtan ziyade içine kapanık. dışa dönük birisi değilmiş, sadi tirak & erdem tatar'ın mahşerin dört atlısı kitabında okumuştum böyle bir olduğunu. birazcık rush'ın neil peart'ına benzetiyorum bu yüzden. mesela lars da meet & greetlerde çok sıcak davranıyormuş.

İkinci krediyi aynı aldığın banka verir fakat şu şekilde ; önceki kredinin kalan borcunun yeni krediyle kapatılmasını sağlayarak üstüne eline geçicek parayı ekleyerek kredi verebilir..

ikinci krediyi baska bankadan cekersen sorun olmaz diye dusunuyorum. denizbank bayagi comert davraniyor. tabii alacagin ikinci kredinin tutarina bagli durum.

selam. california'da jamba juice ve starbucks'larin hepsi blender olarak vitamix'i kullanir. kiz arkadasim bu firmanin bunyesinde calisiyor oradan biliyorum. bildigin blender lan diyeceksin ama heriflerde en az 20 cesit farkli blender var. hangisi smoothie icin bilmiyorum ama evdekine gidince bakarim cok istersen. icine yalnizca meyve ve buz atiyor benim hatun ve zerre tortu kalmadan smoothie oluyor. cok acaip bir alet fakat 900$ civari bisidi. blender ses yapmasin diye uzerine kapattigin ekstra bir ses kesicisi bile var. eger tr'de vitamix varsa parana kiyip vitamix al derim. dua edersin bana.

1- alınır. bizdeki bir alt modeli 1-2 senedir sorun çıkartmadı.

2 ve 3- bir alt modeli var bizde ama üst model daha iyi olur bence yoğun olarak buz kırmak için. smoothie buzsuz olmaz çünkü.

www.hepsiburada.com

Ben bunu tercih ettim.

www.tripadvisor.com

alesia bolgesinde kalmistim metroya yakin 3 yildizli bi otelde geceligi 35 euro falandi ulasimi da cok rahatti metronun dibindeydi. Oralara da bak derim..

pantin bölgesinde kalmıştık şubat ayında. fakat turla beraber gittiğimiz için ücret hakkında pek bir fikrim yok, çok pahalı olacağını sanmıyorum fakat. 3 yıldızlı bir oteldi, hoche metro istasyonunun hemen yanında kalıyor.

otel adı: Campanile de Pantin'miş. adresi: 62 - 64 avenue Jean Lolive, 93500 Pantin, telefonu: + 33 1 48 91 32 76'ymış

Belambra city otelinse kaldik cok memnunduk, tavsiye ederim rahatlikla guvenli bir bolge metroya yakin

www.takvim.com.tr

bunu aliyorsun 4-5 defa heves edip kullaniyorsun sonra kenara atiyorsun. bende 50$'lik bir zoom dalgasi var bunun gibi heves edip aldim. inan yaninda tasimaya degmiyor zamanla. ama heves ediyor insan iste zaten 20 tl biseymis al gitsin nolcak.

sıcak su sabun zararlı.

body shop tea tree oil pore minimizer diyorum

www.thebodyshop-usa.com

sür bundan her gün.

yok bi yolu aynı dertten muzdaribim bant filan işe yaramıyor temizlesen bile 1 saat sonra eski haline dönüyor.bol bol yüzünü yıka işte çıktığı kadar.

birincisi burundaki o siyah noktalarin sebebi vucudun terlemesi ve kirlenen deride toplanan kirdir. bu kirler gozenekleri doldurur zamanla ve siyah noktalar cikar.

caresi?

bu olayin caresi yuzunu, ozellikle burun ve cevresini devamli olarak temiz tutman. cok fazla sabunla yikarsan derin kurumaya baslar o yuzden benim tavsiyem 2 ya da 3 gunde 1 defa yuzunu ve burun bolgesini masaj yaparak uzunca bir sure yikaman.

yikama olayindan once dilersen sicak su kaynatip basinin uzerini havlu ile kapatarak buhari suratina tutabilir o sekilde 5-10 dk bekleyip kirlerin burnundan dogal yollarla disari fiskirmasina yardimci olabilirsin. daha sonra da yuzunu yikarsin.

ayrica yediklerine dikkat etmen gerekiyor. yagli yemeyi kesmen lazim. cekirdek vs kesmen lazim. yediklerine dikkat etmezsen yukarida bahsettigim seyleri yapsanda uzun vadede yarar getirmez.

%100 calisiyor.

peeling çok işe yarıyor watsonsda falan bulabilirsin kremlerini.

blackhead extractor diye aratarak ulaştığın aleti kullanmayı bilirsen işe yarıyor sanırım.

gözenek küçültücü (sıkılaştırıcı) ürünler işine yarayabilr.

surgan'a hak veriyorum da, şöyle eklemeler çıkarmalar yaparak. Yüzü çok yıkarsan, kuruyor ve yanlış ürünlerle yıkarsan yüzün kendi doğal yağına tepki gösteriyor allerji gibi. O yüzden doğru ürünleri bulmak gerek.

Bende de çoktu (hala az değil gerçi ama bayağı bayağı azaldı). Onun dediklerine ek olarak ayda bir cilt bakımına gidiyorum. Bir de şu buhar banyosu var ya, o buharlandırmadan sonra, serinletici ve sıkılaştırıcı maske yapıyorum. Maske deliklerin küçülmesini sağlıyor. Haliyle küçülen delik daha az topluyor. Eğer buhar imkanım yoksa, iki haftada bir peeling yaparak, peeling'den sonra, onu hiç yüzümden silmeden maske yapıyorum. O da çok işe yarıyor.

Bir de surgan 2-3 günde bir demiş. Ben sabah ve akşam yıkıyorum ama onun için doğru ve yumuşacık bir temizleyi ürün bulmak gerekiyor.

En önemlisi surgan'ın dediği yemek işi. Çok yağlı yememek gerek.

Ürünlere de kafaya göre karar vermek olmuyor. Cilt işini bilen uzmana gitmek, onlardan yardım almak gerekiyor.

Bir de "siyah nokta çubuğu" diye bir aparat var, kullanma. Kısa vadede işe yarıyor ama uzun vadede delikleri büyütüyor.
www.ciltbakimcihazi.com

Siyah noktalar büyük gözeneklerde olur. Yağlı deri ve karma cilt sahibi olanlarda T bölgesi yağlı olmakla beraber genelde gözenekler açıktır. Burada yağ ve kir birikir.

Siyah noktaları çıkarmak için:
- Buhar şart. O yapışkan bantların üzerinde "burnunuzu ıslatın" diyor, genelde herkes de normal su ile ıslatıyor, ama ıslanınca gözenekler daha çok açılmaz, onun için tamamen etkili olmaz. Buhar sıcak olması sebebiyle gözenekleri açar. Sıcak bir duş alınca kullanabilirsin o bantları, daha banyodan çıkmadan yapıştır. Ya da bir kabın içine kaynar su koy, onu burnuna tut, burnu ıslat öyle yapıştır.
- Peeling. Haftada bir kez peeling yap. Her gün yapma ama bu sefer cildin hırpalanabilir.

Siyah noktaların olmaması için.
- Yine peeling.
- Yağlı ciltler için olan bir tonik. Mümkünse alkolsüz olsun.
- Gözenekleri mümkün olduğunca sıkılaştırman lazım. Bunun için özel nemlendirici kremler var, onlardan birini her gün kullan.

Peeling nedir nasil hangi ürünle yapılır?

Peeling derinlemesine yüz temizlemektir. Peeling ürünleri ile yapılır, onlarla yüzünü yıkarsın.

Arındırıcı Peeling diyor: www.clinique.com.tr Böyle. Her kozmetik markasının peeling ürünleri oluyor.

kozmetik ürünlerin birçoğu hikaye veya çok kısa süreli geçici etki yapıyor.

öncelikle bir dermatologa görünmen kaydıyla fraksiyonel lazer seçeneğini değerlendirmeni tavsiye ederim. (git: www.lazerestetikmerkezi.com)

ayni fiyat cikmaz

daha pahali olucaktir elbette.

o degilde neden bir baca koruyucu almiyorsunuz anlamadim. hadi cok sekilsiz bir bacaniz var diyelim matematik defteri cizgilerine benzer kare kare bir koruyucu yaptiriverin demircide yahu.

dardanel ton ile yemek işini hallettim şimdilik, yarın biraz daha çeşit deneyeceğim (kedi maması yumurta su karışımı gibi) su içmiyor ama gıdalardan alıyorlar suyu sanırım annesi de gagasında su vermiyordur her halde :)
@surgan baca koruyucu konusunda haklısın 40 daireli bir apartmandayız birçok baca var ama en azından o bacaya taktırabiliriz hatta en güzeli yönetimle görüşüp hepsine...

Bir zamanlar kumru yavrusu beslemiştim aynı böyle. Bulgura, peynire bayılıyordu. Kaşar, beyaz peynir havada kapıyordu. Bunları bir deneyin.

Selam!

Biz geçtiğimiz yıl yolda bir kuş bulmuştuk. Veteriner bize yumurta + bal + nişasta + ılık su karışımı yapıp şırınga ile kuşa günde 4-5 kere içebildiği kadar içirmemiz gerektiğini söylemişti. Yaptık ve oldu. Kuş 2-3 güne kadar kanatlanıp uçabildi. Bunu uygulayabilirsin. yavru kuş sonuçta cinsi farklı olsa da. ayrıca internette tarifleri de var. bir tanesini kopyalıyorum direkt.

umarım uçuşunu görebilirsin :)

MALZEMELER
Yarım havuç,
1 adet haşlanmış yumurta,
4-5 adet bebek bisküvisi
2 Adet Etimek
YAPILIŞI
Havuçları incecik rendeliyip peçete arasında suyunu alıp kupkuru yapın.
İyice ezilmiş yumurta ile karıştırın.
Bebek büsküvisi ve etimekleri robottan geçirip yumurtaya katın.Yumurta kabuklarınıda içindeki zarını çıkarıp bu karışıma dövülmüş olarak katın.
Mamayı çok ıslak olmayacak bişekilde hazırlayın.
3 saatte bir mamayı değiştirin. Arta kalanını buzdolabında muhafaza edin.

anaaam çok tatlıymış bu yahu :D

bol bol su verin, bunlar genelde yavruyken sulu besleniyorlar. onun dışında yumurtanın tadını çok sevmiyorlarmış ama deneyin yine de ,şöyle bir bakındım da internetten martı bulanlar hep konserve balık ile beslemiş.

Bilek kas değil ki kemik, nasıl kalınlaşsın.

Sute mi yatirsak.

powerball kullan.

kemik yapisiyla alakali bir durum. bilegi kalinlastirmanin bir yolu yok. ama bileginin ice olmasindan rahatsizlik duyuyorsan saat vs gibi aksesuarlar kullanabilirsin. bence ince bilekte aksesuar her zaman guzel durur.

çaresi yok ama kafana taktıgın kadar ince değildir belki.en azından benimkiler kadar ince değildir benimki cogu kızınkından bile ince dirsekten asagısı.

Genetik, yapacak bir şey yok.

Bileklerini egzersizle kalınlaştıramazsın, olanla yetin.

neden böyle şeyleri dert edersiniz ki, tamam kalınlaştırmaya çalışılır ancak ameliyatı düşünecek kadar takmayın kafanıza.
üstte ki arkadaşların dediği gibi powerball yararlı olabilir, süt ve süt ürünleri kullanın her yaşta kemiğe faydası vardır, powerballdan önce stres topu da kullanabilirsiniz mesela 100 kere hızlıca sıkın gözle görülür gelişme sağlıyor. tabi bunlar kolda ki çoğu kası etkiliyor sadece bileği değil.

Önemli olan işlevi

kilo alınca bilekler de kalınlaşıyor. bundan 10 kilo zayıfken bileklerimi tek elle çok rahat kavrıyordum şimdi eskisi kadar kolay olmuyor, çok net kalınlaştığını söyleyebilirim. ama sırf bu nedenle kilo almak saçma olabilir bilemedim.

gin al , yanına fesleğen(yemeklik) yaprak gibi olanlaran, limon suyu ve biraz şeker. bunların hepsini shaker'da filan karıştır, üzeirne buz at. tek zevk alarak içtiğim kokteyl.

(bkz: white russian)

mojito yap
vodka veya rom al
diger malzemeler nane, lime, seker ve maden suyu

bugün eve gelirken bi küçük cin (31,5 tl) yanına da litrelik schweppes tonik aldım (1,75 tl). Kafama göre karıştırıp içeceğim. Daha uğraştırıcı olsun diyorsan cin fizz yapabilirsin soda, limon suyu ve şeker olması lazım.

cin fizz

cin soda toz şeker limon bardağın ağzındayarım dilim limonu gezdir, sonra bardağı ters bir keilde şekere batır.

bardağa cin koy.

-burası önemli-

sade sodayı açtıktan sonra parmağınla ağzını iyice kapat. bir kere çalkala ve ağzını hızlıca bardağa çevir ve gazı ile bardağa fışkırmasını sağla. o fışkırdışça ginde çalkalanacak ve lezzeti artacaktır.

eğer elinde nane likörü varsa biraz da nane likörü ekleyip kendini şımartabilirsin

taksitle aliyosan ikisinide al icinde kalmasin. ya da ikisinide al icinde kalsin. bol sans.

magic tool

ama zemin beyaz olcak?

w tusuna bas. yesil alani sec. delete tusuna bas.

backround eraser

beyaz da olmaması gerekiyor, yani komple yok etmek ve sadece bisikletle busiklet yazısının kalmasını istiyorum.

büdüt: magic wand's yapınca yazıyı falan da içine alıyor, çok uğraştırıyor

yaziyi almamasini istiyorsan tolerance ile oyna.

background eraser ve tolerance ayarıyla hallettim, çok sağolun ahale-i duyuru!

kimil zararlisi bolumu sanirim.

ya da gazzedeki picler tanimi asiri dinci biri tarafindan mahkemeye verilebilir. olasilik dahilinde.

iyi de orada kıyas yaptım ben. şaşırdım yani o kadar ağır entrymin arasından bunun silinmesine.

ben hakan sukur basligi altina fethullah gulen ile ilgili bir sey yazdim yazarligim ucuruldu. dert etme yani :)

bu sene de git seneye de git, hevesin varken bütün toplantılara git :)

yarın ne işin var, git işte.

Git git iyidir

bi bok olmuyo ama git.

bu sene git baktin bi bok yok seneye gitmezsin. simdi gitmezsen butun sene icinde kalir. herkes kaynasirken "ulan acaba ben toplantiya gitmedim diye mi boyle oldu" paranoyasina girme :)

çok saçma bir şey gitme. ne hazırlıkta ne de birinci sınıfta gittim hiçbir şey kaybetmedim.

hazırlık demek sadece ingilizce öğrenmek değil..ya da yabancı dil..sen o seneyi de bölümüne hazırlık olarak geçir..okumalar yap, bilgiler edin, planlarını baştan yap, hocalarını araştır..git yani senin bölümün o..zaten fazla bir esprisi yok..

ilce ve oren yerleri bilgisini GAP KULTUR TURLARI yazip cikan firmalarin programlarina bakarak bulabilirsin. zira genelde hepsi bolgede gezip gorulecek onemli noktalari gosteriyorlar.

90 tl bişi diil bn mra 300 tl verdim gecen sene:) tekrar film istemez.

hastaneye acilden girdigin zaman masraflari devlet karsiliyor olmasi gerek. tam emin degilim ama soyle bir durum vardi. benim bir tanidigimin babasi acilden hastaneye giriyor, sonra hastane buna 20.000 tl civarinda bir fatura yolluyor. bu tam parayi nasil oderim derdine duserken ssk'ya gidiyor ve bu parayi odemesi gerekmediginin haberini aliyor. sonra gidip hastaneyle gorustu ve onlari dava edecegini soyleyince hastane bizim abiyle anlasip geri cekti tum alacaklari falan olay kapandi. bunu iyi arastirin.

www.engelliler.biz

soyle bisey var mesela. ama bu rontgende belki gecerli degildir belki gecerlidir. dedigim gibi ssk'ya gidip arastirin.

yok devlet o acil işini değiştirmiş. kırmızı yeşil diye sınıflandırmış vakaları. trafik kazası falan sanırım kırmızı kapsamında. ben ödediğimden ziyade bundan sonra ödemeyeyim diyorum.

şimdi hastaneye gidip baştan röntgen, tahlil v.s. uğraşmak istemiyorum.

istemez diyoruz ya.

tr cok iyi bence bu kadar dert etmeyin. gecen gece kapi komsum hasta oldu kaiser denen bir hastane var burada (bkz: los angeles) yalnizca 1 kan testi ve 1 serum taktilar. megerse bunun midesinde ulser varmis ve asit yemek borusuna kadar gelmis o gece artik ne yediyse, 1 hafta sonra fatura geldi 1300$.

Ayni tahlilleri tekrar istemez. Belki idrar tahlilini isteyebilir tekrar acaba kan var mi vs. diye.

Ama ondan ziyade urolog ultrason isteyecektir eger filmde tas ayan beyan gorulmuyor ise.

Yani kendini yeni bir kaziga hazirlayabilirsin ultrason banko gibi.

soyle bir link var. oradan sarkilarin hepsine tek tek bakip bulabilecegini dusunuyorum. umarim hitlerden biridir.

www.anlasana.com

brika - mumbaiymiş.

merak ettigim su. sarkinin ismini bilmeden mi anlamak istiyorsun?

yani kafamda 2 cevap var. birincisi eger sarkinin ne oldugunu bile bilmiyorsan shazam ile sarkinin ismini ve kime ait oldugunu bulup internetten album detaylarina bakarak ogrenebilirsin.

yok sen calan sarkinin ritm veya kullanilan enstruman ve tarziyla falan anlamaya calisiyorsan soul muzik pek metal muzik gibi degildir aslinda. cok fazla degisik tarzlari var yani.

2. yol yani dinlerken anlamak isterim. Ancak anlattığınız kadarıyla zor bir şey.

anladim. ya zaten bu isin kompetani zenciler ve adamlarin hepsi degisik tarzlarda icra ediyor muziklerini. yani aretha franklin'de soul muzik yapiyor, usher ve beyonce'ta soul muzik yapiyor zaman zaman. o yuzden ayirt etmek ne bileyim biraz zor gibi geldi.

ama soyle bisey olabilir. senin sevdigin belirli bir tarz vardir ornegin ben sam cooke'yi seviyorum. onun tarzina daha yakin olan parcalari dinleyince "hee bu muzik buna yakin" diye dusunuyorum. belki o sekilde kafanda bir kategori olusturabilirsin.

gözüne kilise de şarkı söyleyen siyahları getir. dinlediğin parça ile söyledikleri parçayı değiştir. uyum sağlıyorsa soul türünde olabilir.

büyüdü sevimsizleşti diye kimse kedisini vermiyor, nerden çıktı?

ben öyle tahmin ediyorum

sokak kedisinin eve alinip beslenmesi konusuna bende karsiyim. zira hayvan bir sekilde o yasama alisiyor ve ozgurlesiyor bir bakima. sonra da onu alip eve hapsediyorsun. gerci ben evde hayvan beslenmesine kesinlikle karsiyim kus, balik, kedi, kopek vs.

ama kedi sevimsizlesiyor diye baskasina veren insanlarla hic karsilasmadim. belki vardir boyle kisiler yok diyemeyiz ama evinde hayvan besleyen insanlarin geneli o hayvani evindeki bir birey olarak goruyor. ben en azindan kedim buyudu diye baskasina vermeyi dusunmem.

sokakta yaşayan kediler şanslı olanlar. bu hayvanların %80i yavruyken ölüyor. yetişinliği görmeyi başaranlarsa 3-4 yıl yaşıyor ancak sokakta, araba altında ya da motorlarında kalarak, yahut sadece beslenememekten kaynaklanan hastalıklardan. normalde 20 seneye kadar ömrü olan hayvanların minimum 2-3 senede öleceğini bilmek hayvanseverlere dokunuyor, yavruları bu yüzden kurtarmaya çalışıyorlar.

benim iki kedim sokakta yaşayamayacak durumdaydı ama sonuncu aldığım ufak enfeksiyonlar dışında yaşayabilirdi aslında. neden aldım peki? çünkü bu hayvanı sokakta çocukklar rahat bırakmayacak (ki ellerinden aldım zaten) bir şekilde onlardan kurtarsa bile 3-4 aylık bir kedi anası onu bıraktıktan sonra kış şartlarını atlatamaz, çok zor yani bu. bırakamazdım, bırakamadım. ilan açtım eve alıp iki üç gün durumuna baktıktan sonra, çıkmadı, başıma kaldı puşt evde terör estiriyo.

yanlış tahmin etmişsin. bebekken alıyosun, büyütüyosun evladın gibi oluyor. hatta tatil bile yapmıyorsun kıyamıyorsun iyi bakamazlarsa diye. kedilerde tipsizleşme durumu olmuyor zaten. tipsizleşme insana mahsus.

bizim sokakta 5 yavru vardı 5 ini de komşular yemek artıklarını vererek yaşattı. ölmüyorlar yani. arada gidenler olur tabi ama bu da doğal yaşamın gerekliliği değil mi ? her hayvanı ölür diye eve alamayız ?

o zaman yavru ceylanları da kurtarsınlar aslanlar yiyor

4.bp.blogspot.com

şu kedi sevimli mi şimdi _

Bence de baya saçma bir soru olmuş ama bir yavru kedinin eve alınması zaten anne kedinin uzun süre kayıp ya da ölmüş olması durumunda oluyor. Kayıpsa da uzun süre bekleyip bu sürede yavruları besleyip sıcak tutmak gerekiyor aynı yerde. Ayy yavru kedi buldum alayım eve diye bir şey yok zaten. Hadi üç aylık falan bulundu eve alındı zaten çok kısa sürede yavruluktan çıkacağı için yavrularıma ev arıyorum diyenler de o kişiler değil, kedisi doğum yapmış kişiler.

bilirdisi kişiciğim, ben de sokakta yaşattığım onlarca hayvan sayabilirim sana ama bu genelinin durumunu değiştirmiyor malesef, bu hayvanlar ölüyor. ayırca bir aslanın ceylanı yediği zaman ceylnın ölümündeki gibi bir amaca da hizmet etmiyor ölümleri, herhangi bir canlıya av olmuyorlar. (köpeklere olabiliyorlar yer yer ama o ibneler de kediyle beslenmiyor boğup bırakıyor) yani bu hayvancıklar öldükleri zaman resmen bok yoluna gidiyorlar.

bu arada arkadaşlar kimi andırıyoruz ya yavru kedi sevşmliliği diye bir şey var. yavru insan sevimliliği nasıl varsa var yani her şeyin miniği sevimli geliyor insana. he yetişkin kedilerin ağzını burnunu yerim ben bana farkmaz da, yavru kediyi sokaktan alıp sonra büyüynce sahiplendirmeye çalışan ve hatta sokağa atan zibi gibi insan var. hangi dünyada yaşıyorsunuz?

tekrar cevap yazmayayım kalabalık etmeyeyim editi: bu hayvan yaşlanıp ölünce de kemiriyor börtü böcek ya, bir de o zaman aç kalan insanalara da yardımcı olmayalım, bu olayı doğal seleksiyona bağlarsak suyu çıkıyor, bir canlının öleceğini düşünmeyi yüreğim kaldırmıyor benim, çok temel bir içgüdü bu yani.

mütevazi kişiciğim ölen bir yavru kediyi de börtü böcek kemiriyor.

valla ben de aynısını düşünüyorum. geçen burda biri ilan açmıştı 3 tane tosun gibi yavru, gitmiş fotoğrafını çekmiş bunları alın yazıktır falan diye. ya hayvanları rahat bıraksanıza iki dakka? zaten sokak kedileri sokağa alışkın oluyorlar eve hapsetmiş oluyosunuz, cins kedi gibi değil ki.

daha geçen gün sevgilim arabanın motorundan topladı yavruları, sonra ne oldu? hepsi birden kayboldu, yoklar ortada, öldüler mi yaşıyorlar mı haberimiz yok, araya araya bir hal olmuştu.

şimdi inanılmaz güzel bir yavru buldu bahçede, dışarı salınamayacak bir kedi, ona bir yuva bulduk istemeyerek, onları dışarı salıp "doğal seçilim"in eline bırakmak şu yüzyılda canilik gibi geliyor bana, duyarsızlık sizinkisi.

Sokakta yavru kedi gorupte bu zavalliyi biri evine almali dusuncesini ben de anlamiyorum. Kediye mudahale edilmedigi surece yasar sokakta ne var ki? Birde saga sola su kabi, sut kabi falan da birakilirsa tamam iste. Gul gibi yasayip giderler.
Evet insanlar kediyi yavru iken aliyorlar, buyudugunde de kurtulmak istiyorlar bu dogru. Cirkinlesmiyorlar aslinda ama rahatsizlik verdigi icin kurtulmak istiyorlar genelde kediden. Yemekte falan surekli rahatsiz edince bikiyorlar hayvandan. Ben bizzat biliyorum boyle insanlar.

petshop'ta hayvan satılmasına karşıyım. neden? çünkü sokaklar kedi kaynıyor ve öncelikle onların sahiplenilmesini daha anlamlı buluyorum. cins kedi isteniyorsa o ayrı bir tartışma konusu zaten ama mesela benim de cins kedim var ve fakat benim sahiplendiğim cins kediyi sokağa atmışlardı. satın almadım.

neden sokaktan sahipleniyoruz? vahşi köpekler parçalamasın, araba altında kalmasınlar, araba motorunda ölmesinler, insanlar tekmeleyip zehirlemesin, çöplerde yemek aramasınlar diye.

daha geçen hafta, 4 senedir sitede milletin dırdırından zar zor baktığımız, yeni doğum yapmış olan bir kedi, fındık, (ki onun bebekliğini bilirdik, hayatımızda önemli bir yeri vardı) köpeklerin saldırısı yüzünden öldü yavrularını korurken. onun yaralandığını öğrendiğimde, ben veterinere ziyaretine gidene kadar öldüğünde ve ölüsünü gördüğümde yaşadığım çaresizlik duygusunun tarifi yok. fındık'ın 3 yavrusu geride kaldı. onlara kaç gündür yuva arıyoruz, bulamıyoruz. zaten 2'si ortadan kayboldu bile. muhtemelen araba motorunda kaldılar... şimdi ne kadar dişi varsa dernekte kısırlaştırıyoruz. sayıları daha da çoğalmasın diye. bakmıyor çünkü insanlar, onlar idare ederler deyip... sadece kendilerini kandırabilirler.

bir kere bu hayvan ev hayvanı. evcil hayvan. vahşi hayvan değil kedi. evde yaşıyor. dışarı çıkma ihtiyacı yok. canı isterse çıkar, ihtiyacı olduğundan çıkmaz.

sevimsizleşti diye kedisini sokağa atan kimseyi tanımıyorum da duymadım da. zaten yazıldığı gibi, kediler sevimsizleşmezler. sevimlilik de görecelidir o ayrı. bebekken sevimli olan kedi büyüyünce sevimsizleşmez ama.

şunu yapanlar ise var: sokaktaki yavru kedileri evine alıyor, 4-5 ay bakıyor sonra da sokağa geri bırakıyor. bu da niye? sokakta ölmesinler diye. kendilerini koruyacak kıvama geldiklerinde sokaktaki yaşama adapte olabilirler belki diye. onun elinden de o kadarı geliyor, onu yapıyor. hiç değilse bir şey yapıyor.

ve tabi ki yavru kedilerle beraber en çok da sakat, yaralı, kaza geçirmiş olanların yuvaya ihtiyacı var.

son olarak, sokak kedisin evde beslemek konusunda bir entry'im var:
(bkz: sokak kedisini eve almak/#35332990)

Pek çok cevap yazılmış, ben sadece bir yanlışı düzeltmek istiyorum. Kedi ve köpek doğal ortamda kendi başına yaşayan hayvanlar değildir. Biz onların doğasını kirlettik falan doğru değil yani. Bunlar adı üstünde insanlarla beraber yaşayan evcil hayvanlardır. Öyle pek kendi başlarının çaresine de bakamazlar zaten. Bir kaç sene içinde ölüp giderler.

kapının önüne yemeklerden koyup yaşatabiliriz bence. evde ne işi var ya :(

sokakta bulduğu yavru kediyi şu anda sahiplendirmeye çalışan kişilerden biri benim. kediyi bulduğumda 2 gündür annesiz olduğunu ve verilen sütü içmediğini söylediler. veterinerin tahmine göre 3 haftalık kadardı. gözü ve burnu akıyordu ayrıca dilinde yara vardı. onu orada bırakmam demek doğal seleksiyona (!) maruz kalması demekti. yardımımla yaşayabilme ihtimali olduğunu bile bile onu bırakıp gidemedim. duygusal baktığımı düşünebilirsiniz fakat öyle davranmasaydım şu anda yaşamıyor olabilirdi. yuva arama sebebim ise bir adet kedimin olması ve anca bir kedinin masraflarını karşılayabilmem. sokak yerine eve giderse en azından can derdine düşmeden, mutlu mesut yaşar diye umuyorum.

öncelikle, hayvansever bir kişi olmadığınız ve de empati yapamadığınız açıkça ortada. anlatılan her şeye anti tez bulacağına inancım bire bir ama en azından sizin düşüncenizin daha hafif versiyonlarında olan başka birileri varsa onlar için durumu aydınlatmak adına yazıyorum.

kediler için doğal seleksiyon diye bir şey yok. şehirler kurulduğundan beri doğal seleksiyon diye bir şey yok. doğal ortamda olmayan bir yaşamda bulunan hayvanlar için "güçsüz olan ölsün, güçlü olan yaşasın. evrim devam etsin." demek geçerli bir söylem değil. doğal seleksiyonun çevre koşullarına adaptasyon gerektirdiği doğru. ancak, yemek bulmak için av imkanı var mı şehirde?

ayrıca, şehirler yapılmadan önce hayvanlar buradaydı. doğal ortamlarından şehirlere inmediler, doğal ortamlarını şehirlere çevirdik. hadi diyelim ki ortamına geri dönebilecek zekaya sahip, imkana sahip mi? şişli'de bulunan bir kedi çevresindeki en yakın ormana nasıl gitsin? çevresindeki en yakın orman ne kadar uzakta? o da geçerliliği olmayan bir söylem.

kapı önünde kedi besletilerek yaşatılır, yanlış değil. ama daha iyi seçenek evde yaşatmak olduğu için evlere alınıyor kediler. kendiniz demişsiniz "yemek artığı veriliyor." diye. yemek artığını herhangi bir canlıya uygun görmek doğru mu? zaten arabalardan dolayı ölen, soğuktan dolayı ölen, açlıktan dolayı ölen kedilerden bahsedilmiş. çocukların bilinçsiz eziyetlerinden bahsedilmiş. yetişkinlerin iğrenmelerini nefrete dönüştürüp zarar verme "git lan pis şey." diye kedi tekmeleme eğiliminden bahsedilmemiş mesela ama o da var. yani; hayvan kapı önünde 20 yıllık ömrünü 3-5 yıl yaşayacağına evlerimize aldığımızda tüm hayatını yaşıyor. ha denebilir "e ama özgürlüğünü 150 m2'ye kısıtlıyorsunuz." ve doğru bir laf da. bu çok ayrı bir düşünme konusu. bir kedi için özgürlük nedir, özgürlüğüyle ne yapmak ister veya yapabilir ya da güvenli bir ortamdaki özgür olmayan rahatlığı -ki o bahsedilen 150 m2'de tüm özgürlüklere de sahipler- güvensiz ve rahatsız olan özgürlüğe tercih eder mi? onları maalesef bilmek mümkün değil ama herkes zaten bu düşüncelerden sonra edindiği sonuçlara dayanarak kedileri sahipleniyor ya da sevdikleri halde sahiplenmeyip onları özgür bırakmayı tercih ediyor.


yavru ceylanlar konusu ise absürd. yavru ceylanların kaçacak alanı, barınacak gizli yerleri ve kamufle olacak yapıları var. son yüzyılda ortaya çıkmış insan icadı makinelerden dolayı tehlike içinde değiller. bin yıllardır süregelen bir av ve avcı döngüsü içindeler. av oldukları gibi avcı da oluyorlar ve asıl doğal seleksiyon işte bu.

en yakin turkce dil bilgisi ve turkce sozluge sarilip turkceni gelistir bu zaman diliminde.

surgan +1

almanyada büyüdüm arkadaslar kusura bakmayin, okulda malesef türkce dersi görmedim

sümer abi sanırım sen blog yazıyordun di mi, neydi o 1112211.com muydu, orada yazsana bunları.

e o zaman ciddi ciddi yazım kuralları, imla kılavuzu falan oku, vakit geçer :D www.tdk.gov.tr

uyu hocam vakit geç oldu zaten.

likorler sise icinde yillanmazlar. dolayisiyla icmemen daha saglikli olur.

bazı likörler bozulabiliyor birkaç yıl içinde. şişeyi aç, eğer sıvının formunda bir değişiklik yoksa, koku olarak kötü değilse içilir.

biz dün 15 yıldır dolapta duran nane likörünü içtik. bi şey olmamıştı valla. sen bi tadına/görüntüsüne bak normalse iç.

içebilirsin.

su mukemmel radyoyu sik kullanilanlarina eklersen cok yarari olur.

www.jazzradio.com

boylelikle hem dinler hem de yeni sarkilar ve sarkicilarla karsilasabilirsin.

ozel bir yolu yok. onlar da senin benim gibi adamlar, sadece cok fazla zenci, asyali, su, bu o gordukleri icin artik bayginlik gelmistir. sen dostca yakinlas, cocuk gibi aglayip kusme.

Çoğunun bir Türk insanı önyargısı vardır büyük ihtimal. Hakkında her ne düşünüyorlarsa bir şekilde kendini tanıt, yanlış önyargılardan kurtulmalarını sağla.

sıkıntını anlıyorum, haklısın zor, ama kendini onlara beğendirmeye, bak ben kafanızdaki stereotypical ortadoğulu değilim'i ispat etmeye çalıştıkça kendinden ödün vereceksin. ve yine üzülen sen olacaksın çünkü yine kıymet vermeyecekler. aklı başında insanlar bulmanı tavsiye ederim, çünkü bunların seni tanımaya çalışmak gibi bir dertleri yok ve olmayacak, o kadar akıllı ve kültürlü insanlar değiller onlar inan bana. isterse prof olsun.

+1 lily. bence de özel çaba gösterip kendinden ödün verme. kasıtlı yapıyorlar gibi duruyor ve bu çirkinliği yapan insanlar benle takılmak istese, elf bile olsalar ilişmezdim.

ben de amerikada okurken bir elemanla iyi arkadaş olmuştum, okulda full birlikte takılıyorduk proje filan yapıyorduk.
neyse bu sene sonu parti vereceğim filan diye anlatıyor bana, partiye şunları alacağım filan diye. ben d tabi eminim gideceğim diye. sonra ne oldu, beni davet etmedi. çok az görüştüğü amerikanları filan davet etti. dolayısıyla adamlar böyle fazla kafaya takmaya gerek yok.

sosyalleşmek istiyorsan cuma çık barlarda takıl, oralada böyle durumlar olmaz. ya da bul bir iki yunan iranlı filan onlarla takıl.

senin sosyalliginle alakali bir durum bu aslinda. ayni durum ben amerikaya ilk geldigimde de vardi. su an devamli ariyorlar ve ben sirf gerzekce muhabbetlerini cekmemek icin gitmiyorum. su an sen o ortamda bulunmadigin icin sana ters geliyor olabilir ama cok buyutulecek bir sorun degil.

sorunun cevabina ve cozumune gelince. beyaz amerikalilar genelde kendi aralarinda takilmayi seviyorlar bu bir gercek zira cogunlukla dile getirmeselerde "beyaz" elitligine inaniyorlar. ama tabii ki bu bir genelleme. cok cok iyi muhabbet edenler ve olumune arkadas olanlarda var. benim kiz arkadasim beyaz ve abisiyle cok iyi anlasmamiza ragmen onun arkadaslariyla konusurken bariz sekilde hissediyorum bunu. kendini cok fazla on plana cikartmadan muhabbete dahil olup ortaya bomba misali 1-2 espri biraktiginda aninda kanka oluyorsun. ama dedigim gibi beyaz amerikalilarin kendi aralarindaki muhabbet bazen cok gerzege bagliyor.

köyümsü bir yerde misin? yani snein muhatap olduğun beyaz amerikalılar oranın köylü tayfasından mı? kendini üstün görme çabası sadece amerikanın köylü beyazlarında veya yine amerika vatandaşı olan kompleksli hintilierde vs de var. zaten onların elit olanı, ortadoğu da onlardan daha zengin ( zenginliğin amerika da büyük saygınlık uyandırdığını biliyosundur zaten) , daha eğitimli insnaların olduğunu bildiği için cahil tayfa gibi havaya girmiyor.

asyalılarla daha sıcak kanlıysa onlarla, hintliler veya iranlılar, afrolar daha iyiyse onlarla takıl. neden beyazlarla arkadaş olmak için kasıyorsun? birşey kanıtlama çabasında değilsin.

benim çalıştığım yerde de, hint asıllı amerikada doğmuş-büyümüş bir kadın var. ne zaman yemek vs olsa sürekli "arap alfabesi mi kullanıyorsunuz?" tarzı ve bunu kendince aşaığlamaya çalışarak sorma çabasında. hep aynı soruları sorup duruyor. umursuyor muyum? hayır. çünkü eğer ırka göre aşağılama gibi bir saçmalığa girişilecekse; onun hintli olduğu her şeyiyle ortadayken, ben sokakta herhangi bir beyaz amerikalıyım.

dik dur, giyimine özen göster, bakımlı ol. rahat ol. gerisi gelir. oraya eğitim vs için gitmiş türkler, sıradan bir beyaz amerikalıdan daha elit, çok daha iyi şartlarda büyümüş, daha iyi yaşam standartlarına sahip insanlar. bunu da unutma.

hipoglisemi gibi, aç mıydınız?

2 küp şeker ağza atın.

bol su için.

çokta aç değildim ama bu aralar yememe dikkat ediyorum. vücut geliştirme filan. teşekkür ederim hemen atıyorum iki küp şeker.

tansiyon olabilir ya da sekerin dusmus olabilir. elini yuzunu soguk suyla yikayip biraz su icin cikolata veya seker yemeye calisin. ayaklarini kalp hizasina kadar bir yastik yardimiyla kaldirip uzanin. devamli olmuyorsa ciddi bir sey oldugunu sanmiyorum.

sigara içiyosan nikotin zehirlenmesi olabilir.

www.google.com


www.acibademsurucukursu.com

degil. diledigince gecirebilirsin.

mahkemelik olup atwa gibi rezil olduktan sonra, baska bir nickle troll'luk yapmak zorunda kalabilirsin.

troll'sun demiyorum. ornek vermek istedim.

hayır yanlış anladınız ben küfür etmiyorum etmem de, bana bitanesi orospu çocuğu yazmış, halbuki annem gayet namusludur ondan sordum.

aç davayı panpa

tutun kolanyası; sen mi küfür etmiyosun!

eksisozluk.com

eksisozluk.com

saniyeler sonrasında bulduğum iki örnek sadece bu. trolün bayrak taşıyanısın ayrıca, keşke ölseniz.

@tekil3.şahıs

dostum bir adama doğrudan orospu çocuğu demek başkadır ortaya orospuçocuğu demek farklıdır. bunun ayrımına varamıyosan sana yardımcı olamam

@infernal

reis küfredeni zor durumda da bırakmak istemiyorum. muhtemelen ünv. öğrencisi ve biraz heyecanlı bi tip. trolle ekledim gtti.

instagram.com

Ben de tam cevap atarken gitti. "İnanmıyorlar. Bu sen değilsin diyorlar O yüzden instagramı'mı veriyorum" falan demişti. Sen olamazsın derken iltifat edildiğini geç anlamıştı kahramanımız.

efem canim?

www.youtube.com

the big lebowski - white russian
leaving las vegas - viski

ali g in da house

enter the void

tamam da ne yapalım, neticede bu dil yazıldığı gibi okunmuyor. belli kalıpları var ki bu kalıplar amerikancada ve ingilizcede bir nebze farklıdır. ayrıca konuşanın telaffuzu düzgünse ister istemez amerikancaya benzeyecektir konuşması ki bu da normal olanı.

muhtemelen ingilizce konuşamıyordur hiç yazan kimse.

bullshit

saçmalamış işte. feci sıçmış.

ingilizceyi amerikan aksanıyla konuşan ve hayatında amerika hatta yurtdışı görmemiş biri olarak katılıyorum galiba. yani en azından azıcık da olsa yerel aksan olmalı sanki. daha saf, şirin ve daha egzotik oluyo. tabi belli bi dozda olursa.

ha ben neden aksan öğrendim o zaman? ne biliyim bi dile butunuyle hakim olabilme istegiyle sanırım.

bir yerde doğru bir yerde yanlış. ingilizceyi aksanlı konuşmak ayıp olmadığı gibi ulusunuz hakkında bir fikir verir. bu kendi dilinizin fonetiğiyle de alakalıdır. ama amerikan veya ingiliz aksanıyla konuşmak da ayıp değildir bence. ama böyle konuşmaya çalışıp saçmalamak komiktir.

çok saçmalamış, aksanlı konuşmak biraz da yetenek işidir. biliyorsan süper olur karaktersizlikle alakası yoktur ama yapamıyorsan da yapacağım diye komik duruma düşmemelisin.

saçmalık. doğrusunu, orjinalini konuşabiliyorsan konuşursun, konuşamıyorsan kendi aksanında konuşursun kimse seni ayıplamaz. ama kendi aksanında konuşmakla karakterli olduğunu sanmak ahmaklıktır.
ben ingilizceyi amerikan vatandaşı bir hocadan öğrendim. dolayısıyla aksanım da amerikan aksanı. ne yapayım şimdi, karakterli olmak için türk aksanıyla mı konuşayım?

@squatterbloat'ın da dediği gibi kişinin aksanı direk kopyalamasından ziyade biraz da türk ezgileriyle harmanlaması hoş olabilir. misal siyasette özellikle amerikan ya da ingiliz aksanı kullanılmazmış ki götleri kalkmasın elemanların.

doğru söylemiş. aksan taklit edersin, o çok ayrı konu. aksan yaparsın o da ayrı konu. ama gizli ajan değilsen, urfalı olupta antepli gibi konuşmak sana hiç bir şey sağlamaz.

amerika'da 77 millet 77 aksanda ingilizce konuşuyor hem de amerika'daki kaçıncı nesil insanlar bunlar. bizde 2 sene amerika'da yaşayan bbc ingilizcesiyle konuşmaya çalışıyor. elin hintlisi yuvarlak yuvarlak konuşurken utanmıyor da ben r'leri yutacağıma bastırıyorum diye mi utanacağım...

ek: bunun aksini savunan taşralı görünmemek için haçenli, bene bak biyo'lu konuşmasını düzeltmeye çalışandır. anadolu lisesinde ingilizce öğrenmiş adam fog reyiz gibi küfretmeye çalışırsa karaktersizdir. fog reyiz karaktersiz değildir, ingiltere'de büyümüş, 'skoçlarla küfürleşe küfürleşe onlar gibi konuşmayı öğrenmiştir.

kismen dogru. sonucta bir dili konusmak bilgi isiyken o dilin aksanina uygun konusmak taklittir, onlardan biri olmaya calismak, o dili konusan toplumun icine girmeye calismaktir, bu da karaktersizlik olabilir.

ama hayatta bu kadar duz mantikla islemiyor, en basitinden bazi seyleri aksaniyla soylemediginde karsidaki kisi anlamayabiliyor.
veya ingilizce'nin ana dil oldugu bir yerde uzun bir sure yasayinca aksani dogal yollarla kazaniyorsun, o zaman taklit olmuyor yani, bu da karaktersizlik degil.

bu ve benzeri sebeple iddiali laf etmenin pek de iyi bir sey olmadigini dusunurum. cunku o konuda cok kafa yormadan, cok okuyup etmeden buyuk bir laf edersen her durumu kapsamamis oluyorsun, karsina biri cikip bir soruyla kitleyebiliyor.

dillerin belli kuralları vardır. fonetiği vardır. eğer doğrusunu biliyorsan öyle konuşursun, ki bu londra ağzı ingiliz ingilizcesi ya da boston ağzı amerikan ingilizcesidir. mantıklı olan insanın elinden gelenin en iyisini yapmasıdır. bunun aksini iddia etmek, istanbul türkçesi konuşmak varken, sırf karadenizlisin diye "haçen uşağum tuzgün turkçe konuşmah karahtersizliktur." demek gibi bir şey olur. saçmalamayın artık. aksanınız kötüyse, kötüdür, olabilir yani, herkes mütercim tercüman değil sonuçta. ama aksanım kötü demek yerine, götünüzden element uydurmayın.

Saçma. Doğrusu öyle konuşmak, ikisinden biri olarak.

Çok sefer gerçekten İngiliz veya Amerikan aksanıyla konuşulmuyor, doğrudur. İngilizce'sinden Yunan, Çinli, Türk'ü ayırt edebiliyorum. Ama bu güzel bir şey olduğu anlamına gelmiyor.

Türkçe öğrenen bir yabancının 'kalem'e 'kaalem' demesi hoş olmazdı mesela, değil mi?

kafasi ulkesine gomulu bir mal cumlesi... sen o mal aksaninla bir "telemarketing" yapmaya calis bakalim ne kadar basarili olursun...

abd de bile güneyli kuzeyli aksanı varsa. zenci aksani. diye bir kavram varsa .ama hala ingilizden daha ingiliz olmaya kalanlar için bu yorumlar hep devam edecek.

farkı ne? alevden bahsediyorum. cisim yanınca da alev çıkmıyor mu? farklı durumlara göre de anlatılabilir.

eğer ateş iletken olsaydı evlerde kullanılan ocaklarda elektrikle ateşleme sistemi uygulanmazdı herhalde. saçma bir düşünce olabilir bu fakat aklıma ilk bu geldi nedense.

ayrıca ateş iletken olsada iletkenliği devamlı olarak sağlayabilecek bir şey değil. kullanılabilirliği yok yani.

şurda bişiler var sanki
community.discovery.com

ateş dediğimiz şey evet bir madde değil ve dolayısıyla iletkenlik ve yalıtkanlık gibi durumları söz konusu olamaz. ayrıca iletkenliği yanan maddenin cinsine de bağlı.

oksidasyon sonucu oluştuğunu düşünürsek, metallerin oksitleri genelde iletken iken sio2 yalıtkandır ve neticede ideal ortamda (sadece oksidasyon ve alev gözlenebilmesi icin gerekli şartlarda) ortam da yalıtkan olucaktır v.s. diyebiliriz sanırım.

not:fen bilgisi terkim.

jangara'nın madde değil, atomu nedir filan diye şeedince hiç anlamadığım sınavından en fazla 45 aldığımı tahmin ettiğim konuya daldım çıktım, google a yazınca çıkan ilk 2 şey:

www.ccmr.cornell.edu

science.howstuffworks.com


ikinciyi okumadım gece gece, zaten karışık konu, hadi iyi geceler.


konuyla ilgili de şu linki verem belki tik alırım.

www.google.com.tr

hava ateşi iletmediği gibi (nemli havayı es geçiyorum) alev de elektriği iletmez.

Ben alevi maddenin plazma hali diye biliyorum. Ateş dediğimiz şeyde alevle aynı şeyse ( mum alevi mesela )

tr.wikipedia.org(fizik)

Ingilizce versiyonununda şöyle diyor dünyada bulunan plazmalari siralarken ; Some extremely hot flames

eğer yüksek gerilim uygularsanız alev negatif ve pozitif iyonlardan oluşan bir plazma haline gelir. Bu durumda elektriği iletir. Ancak düşük gerilimlerde yalıtkandır. Bir de alev yeterince sıcaksa (yangın yeri) iletken maddelerin bularlaşmasına yol açar bu durumda alevin içinde sadece oksitler değil aynı zamanda metal buharı da vardır ki metal buharı iletkendir. kastettiğiniz şey mum alevi elinizdeki gerilimde bir kaç on volt civarında ise iletkenliğinin havadan hemen hemen hiç bir farkı yoktur. yeterince yüksek gerilim uygulandığında havanın da iletken olduğunu unutmayın (yıldırım, şimşek, ark..)

bir itfaiyeci olarak bende görüşümü belirtmek isterim;
öncelikle yanmanın tanımını yapmak gerek.
"yanıcı maddenin tutuşma sıcaklığında oksijen ile meydana getirdiği ekzotermik kimyasal zincirleme reaksiyondur"
ısı kaynağı + yanıcı madde + oksijen = yanma
yanmanın gerçekleşmesi için bu üç unsurun belli oranlarda birbiriyle karışıp reaksiyona girmesi gerek.
yanma bu noktada bir reaksiyon yani eylem olduğu için içinden elektrik geçirmesi pek mümkün değil, çünkü bir madde değil.
ama,
yanmanın bir unsuru olarak elektrik ısı kaynağı görevi görmüş ve yanmaya sebep olmuşsa o zaman ortaya e sınıfı olarak değerlendirdiğimiz elektrik yangını çıkar ve bu noktada yanmanın kaynağı elektriğin maddeleri tutuşturup yanmasına sebep olması olduğu için bu yangında elektriğin kontrolsüz şekilde ark yapması elektriğin taşınması fikrini doğrulayabilir.
tabi elektriğin ark yapabilmesi için mutlaka iletken maddeler arasında dolanıyor olması şartına göre de bu durum çok nadir görülebilir.

yani yanıcı maddeler elektriği iletebiliyorsa yanma eylemi esnasında yanan maddelerin elektriği taşıması ve iletmesi mümkündür.

çünkü biz bir yangına müdahaleye gittiğimizde müdahaniale ederken mutlaka orada elektriğin kesilmesine dikkat ederiz, çünkü su ile müdahale ediyor olmamızdan ötürü ortamda elektriğin dolaşması her zaman risk taşır. bu yangın içinde dahi olsa geçerlidir.

özet geç piç: yanma eylemi yani ateş elektrik iletmez, ama yanma eylemine dahil olan nesneler elektrik iletebilir.

iletmez, hava ne kadar iletken ise alev de o kadar iletkendir.

alevi oluşturmakta kullanılan gazların niteliğine göre iletkenliği havaya göre artabilir veya azalabilir.

bu bahsettiğim iletkenlik veya iletebilme koşulu voltajın havayı ya da gazı iyonize edebilecek kadar yüksek olması ( min 1000-2000 volt ) şartına bağlıdır.

eline geçmeyeceğini düşünüyorsan bence bir mail at. zaten eline geçmeyecek bir durum olursa ne yapsanda çare etmez. böyle bir durumda hemen ne zaman eline ulaşacağına dair bilgi veriyorlar zaten.

usps'e mi mail atayım yoksa aldığım yere mi? aldığım yer diyor ki; ''hemen dönmeyin bize. hele kargoya verdiysek hiç aramayın bile. sabredin az''

usps bilgi verir mi bu konuda?

hayır direk aldığın yere mail at. usps ilgilenmez. aynı durum benimde başıma geldi ve sitenin bu işlere bakan departmanı yardımcı oldu. hatta 2. bir gönderim bile yaptılar yarı fiyatına.

en gec haftaya carsamba elinde olacak bence.

usps first class ile gonderilen urunlerin ulkeden cikmasi 1 haftayi gecebiliyor. ismine aldanmayin, first class en ucuz kargo hizmeti oluyo.

ismine aldanmış değilim zaten. first class en yavaşı biliyorum...
ama alan arkadaşlarımın eline 9-10 günde geçtiğini öğrenince merak ettim işte neden böyle olduğunu...

burada sanmiyorum ki amerika birlesik devletleri greencard bakanligindan kimse olsun , sen onlardan gelcek cevabi bekle.

cekilise katilirken verilen en ufak bir yanlis bilgi bile

kart iptali ile sonuclanir


soguk su evet

green card'da aile bireyleri için başvuru şekli vardır. eğer ailenin diğer bireyleri için değilde yalnızca kendiniz için başvurduysanız onlar sizinle gelemez. kimin adına başvuru yaptıysanız kazanan o olur yani.

eğer durumunuz o değilde şu ise, siz kazandınız fakat başvuru yaparken çocuğunuzu göstermeyi unuttunuz. o zaman çocuğunuzu göstermediğiniz için sizinki bile iptal olabilir. adamlar neden çocuğunu göstermedin diye sorar.

safranbolu'nun lokumu meşhurdur. bunun dışında bir hatıralık götürmekten bahsediyorsanız fazla bir seçenek yok zaten.

masa örtüsü almıştık biz üstünde safranbolu yazan herkes çok mutlu bi şekilde kullanıor bezden ketenmiydi neydi. lokum guzel olur birde orada demirciler çarşısı var oradan bişeyler alabilirsin

safran çiçeği kolonyası
yeni çıktı.
gerçekten güzel...

safran sabunu

hayır. fb kartın sahibi kimse bileti o alabilir yalnız.

1. taraftar karta şimdi başvursan bile kartın kendisi olmadan bileti satın alamazsın.

2. standart kart dediğin kart klasik kart olmalı, klasik ve gold kart için playoff'larda 1 adet bilet alma hakkı var.

1. taraftar karta şimdi başvursan bile kartın kendisi olmadan bileti satın alabilirsin. sana kart numaranı verecekler, kartın olmadan işlem yapabilirsin.

2. gold karti bilmiyorum ama klasik kartta hem normal sezonda, hem de play-off'larda 1 bilet alabilirsin.

www.askerliksubesi.net

Telefondn kaynakli bi sorun yasadin ustuste duyuru acildi.kusura bakmayin.cevap veren herkese tesekkurler