muhtara, oradan aldığım belgeyle nüfus dairesine, oradan aldığım onayla tekrar muhtara gitmek zorunda kaldım ben; yani sanmıyorum online yaptırmanın mümkün olduğunu..

değil, daha geniş olman lazım. bazı insanlar bile bile imla hatası da yapabilir; çünkü yazım tarzı bir insanın karakterini de kısmen ortaya çıkarır. insan da olmadığı karaktere bürünmemek için yazısını bozuk yazabilir.

sen de bu kadar mükemmeliyetçi olmaya çalışırken hayatı ıskaladığının farkında mısın?

hadi hayırlısı...

@desdinova, öeh çok zorlama bi cevap olmuş be abi :)

@mrtskn, ya yazım hatası olan ile dilbilgisi eksikliğinden olan hata fark ediliyor zaten. yazım hatası sorun değil herkes yapabilir.

msj atmalısın hakkaten =)

yani imla hatası derken ne kasdediyoruz burada. nokta, virgül, noktalı virgül, kesme işareti, ayrı yazılan bağlaçlar soru ekleri, dahiler, üç noktalar, iki noktalar, tırnak işaretleri, tireler, inceltme sapkaları... of çok varmış senin de işin zor tabii =P

bi de @desdinova: katılıyorum ben konuştuğum gibi yazmayı seviyorum mesela hatta sözlükte bunun piri olmuş yazarları okumaktan pek bir hoşlanıyorum. virgül yerine nokta kullanmak ya da sonsuz sayıda cümleleri virgüller ile birbirine dantellemek gibi hastalıklarım var. dadaist bir kalbim, konstrüktivist bir beynim var. entrylerimi itina ile takip ediniz, buradan bütün yoldaşlarıma selam ederim rim rim im im m m m ...

typo'lar kendini belli ediyor zaten. ama mesela "geneldede durum böyle" gibi bir cümle gördüğümde de uyarıyorum. ha bazısı da bağlaçlara dikkat ederken koskoca entry'i bi tane bile noktalama işareti kullanmadan bitirmiş oluyor onları kendi haline bırakıyorum :P

şimdi o de'yi ayrı yazsa da bu sefer de cümlede yüklem yok anlam bozukluğu devam edecek =P sorun sadece de ya da mi?dir mi ozman ozman... müdür müdür müdür? gibi.

dilbilgisine önem veririm ama yazılışını yanlış bildiğim için hatalı kullandığım veya yazarken hata yaptığım bir kelimeyi sonradan fark edersem düzeltirim, bu durumda benden önce fark eden birinin düzeltmesi kadar normal bir şey olamaz..

sadece üslup önemli; ("düzelt lan onu, höt" şeklinde bir talep gelmediğini varsayarak) herhangi bir konuda mesajla nazikçe uyaranda değil ters davranan insanda sorun vardır bence..

(pek güzel otorite rolü yapıp ahkam kesiyorum ama gördüğünüz gibi çift noktayla bitiriyorum ben de cümlelerimi.. siz beni çeviri yaparken görün esas; yazım denetimine gerek bile kalmıyor be, heyt..)

aslında bu sorun entry'nin altına "imla hatası" gibi bir buton konularak çözülebilir. yau bir de sözlük yazarı olan kişinin dilini bilmemesi içler acısı oluyor. ve sözlükte çok fazla var bu durum. ben de zaman zaman uyarıyorum ama öyle çok ki, fena batıyor. sırf bunun için mesai yapabilir bir takım sözlükçüler. rahatsızlığın doğaldır deckard. direkt "çok kötü" basılması ibneliği de pek hoş olur. evet...

tapaj hatası önemli değil de bariz gramer hatalarına ben de kılım. konuşma dili ayrı bir konu, ama ısrarla imla hatası yapıp bir de "ne var ki bunda?" diyenlere önyargı ile bakıyorum, onları hor görüyorum :p . hatamda beni uyaranlara da teşekkür ediyorum, ben de çok tapaj hatası yaparım nitekim. disleksi filan ayrı bir durum tabii, ama sözlük gibi bir ortamda elinden geleni yapmalı bence insan doğru yazmak için.

anonim imla hatası uyarısı gönderen buton fikri pek hoş, evet.

İmla hatası yapanı uyarıyorum ben de, daha çok da anlatım bozukluklarını -misal ölüm şansı falan gibi- Ters cevap vereni sevmem, entrylerine de karşıma çıkarsa çok kötüyü basarım. Tribal enfexion'a katılıyorum, ifadesine bu kadar önem vermeyen bir adam dünyanın sırrını ifşa etse umrumda değil.

sözlükte bu işle ilgilenen "hacivatlar" denen bir grup vardı bir aralar,şimdi de var mı bilmiyorum ama... bi sormak lazım.

Hayatı ıskalamak mı? İki cümleden bu kadar kesin bir yorum çıkarılmasını efesle kınıyorum.

Açıkçası benim imla hatamı uyarırsa biri hiç gocunmam, bilakis sevinirim. Ama kimseyi de uyarmam mesela. Tamamen subjektif kriterlere bağlı bir şey bu, genellenebilecek bir yorum olduğunu zannetmiyorum. Ama illa genellemek gerekirse bence çoğunluğun siniri bozulmuyordur.

bana göre: Incubus

ayrıca: (bkz: paint it black coverlayan gruplar kisiler)

www.coversproject.com

judas priest başarılıdır bana göre.

Evet Judas'ın coverı bence de iyi...

orijinalinin yerini hiçbirinin tutacağını düşünmüyorum ama benim favorim the tea party cover'ı..

bence de judas priest.

vanessa carlton diyeyim ben de.

bence wasp ama birtek ben seviyorum galiba o cover'ı da

ben firewater coverını severim..

ayaklı kum torbaları var.

bildiğimiz kum torbalarını asmak için tavanı ciddi anlamda delmek gerekiyor. hatta üç delik falan açmak gerekecektir. ciddi bir iş..

paran varsa altına kum yada su doldurulan torsolar var daha gerçekçi olur hem

üst kattakileri bilemem ama alt kattakiler gürültüden dellenebiliyor.. "cinnet getirsem de ekmek bıçağını kapıp yukarı çıksam" diye defalarca düşündüm, oradan biliyorum..

Kum torbasi bayagi agir bir sey oldugu icin tavadan rastgele bir yere alelade bir vidayla sabitlenmez. Kirise falan denk getirilir genelde diye biliyorum. Eve asmak fazla sorunlu olabilir.

bir arkadaşım kirişin içindeki demirleri ortaya çıkarana kadar tavanı oymuş, sonra o demirlere asmıştı, yalnız ev sahibi garezini düşünmek lazım, bel altı çalışmaktan çekinmiyorlar..

okuldaki salonda da tavani demirlere ulasincaya kadar delmisler. o demire asmislar amcayi. gerci 5 cm falan bi derinlikte o demir ama simdi durup dururken konstruksiyonun cigerini acmaya gerek yok deeemi

daha once hic kafese sokmus muydunuz kedinizi? nasil davranmisti?

biraz buyukce bir kafes alin derim. altina yumusak ortu/battaniye tarzi bir sey serin. icine mutlaka biraz yem koyun. su da koymak gerekir; ama nasil dokulmeden duracak o su orda bilemedim.

benim bir kedim acayip bagirir cagirir kafesiyle arabaya binince. bazi kediler daha az ses cikarir; ama garanti veririm ki yaygara kopartacak hayvan, en azindan yolculugun baslarinda. bir kismi korkudan iseyebiliyor kafesine. bir tanidigimizin kedisi ishal yapmisti kafesine yarim saatlik yolda.

cok uzuldum kedicige. baya zor gecirecek o 6 saati. tabiki siz de.

daha once 1 defa kafesle 40dk kadar yol gitti, 1 defa miyavladi, geri kalan zamanda kafesin kosesinde oturdu, disariyi seyretti.

sandigim kadar bagirmayacak o zaman.
usumemesi icin elinizden geleni yapin. bir de kafesin icine sevdigi cok yer kaplamayan oyuncaklardan koyabilirsin. seyahat sirasinda kafesin on kapagini (yani kedinin disariyi en rahat gorebildigi tarafi) acikta tut bence.

edit: su an aklima geldi, kedinle arada sirada konus. heralde tatli sozler soyluyorsundur normalde hayvana. o sozleri tekrarla. miyavlarsa sen de cevap ver, ne biliyim, adini soyle, canim de. benim kedilerde ise yariyodu. rahatliyorlar.

yolda rahatsız olması, bağırıp çağırması gibi ihtimallere karşı sakinleştirici verebilirsiniz (ki bu kadar uzun yolda vermezseniz hayvan telef olur).. treni bilemeyeceğim ama otobüsler uyuşturulmamış evcil hayvanları almıyor zaten (tabii "he he ilaç verdik birazdan bayılır" deyip yola çıkabilirsiniz ama kediye yazık olur, saatlerce kapalı ortamda kalacak, bir noktada huzursuzlanıp kendini sağa sola çarpmaya başlayabilir..) açlık susuzluk çok sorun olmaz o kadar sürede..

daha önce benzer sorular sorulmuştu, ararsanız işinize yarayacak ve tereddütlerinizi giderecek epey bilgi bulabilirsiniz.. ben yine de kendimce özet geçeyim ama gözden kaçabilecek ayrıntılar için eski soruları arayın siz..

1- kesinlikle telefonla da olsa veterinere danışın.. internetten bulduğum eve yakın bir veterineri sabahın yedisinde uyandırmışlığım var; çekinmeyin, telefonla da olsa veterinere sorun..
2- veteriner tavsiye ederse yola çıkmadan bir süre önce mamasını alın önünden.. bir saat, bir gece, artık bilemiyorum ne kadar olur..
3- ilaçla sakinleştirin.. iğne yapılırsa kusabileceği gerekçesiyle hap tavsiye etti bugüne kadar sorduğum veterinerler.. yuttururken zorlanabilirsiniz, başka bir olumsuz yanı yok.. yol hakkında süre, nasıl taşınacağı gibi bilgileri verip yola çıkmadan ne kadar önce verebileceğinizi, ne kadar verebileceğinizi vs. sorun. dozaja göre kimi ilaçlar yarım, kimi ilaçlar bir tane vs..
4- soğuk hava ihtimaline karşı kafesine sıcak tutabilecek bir şeyler yerleştirin, eski bir kazak vs..
5- otobüsle götürecekseniz kediyi koyacakları bölümün de yolcu bölümü ile beraber havalandırılıp havalandırılmadığını önceden öğrenin, sonra soğuk ya da havasızlık gibi sorunlar çıkmasın.. kimi otobüs firmaları evcil hayvan kabul etmiyor, kabul edip etmediklerini ısrarla sorun, bazen "evet" deyip geçiyorlar, sonra elinizde valizlerle ve kediyle kalmayın..
6- yaslanın arkanıza, rahat rahat seyahat edin.. tedirgin olacak bir şey yok, yukarıdaki şartları sağladıktan altı saat sonra uykulu uykulu bakan bir kediniz olacaktır.. bazı ilaçların etkisi daha uzun sürüyor; benimki bir seyahatten sonra arka ayaklarını bir gün kadar bir süre tam kullanamamıştı, böyle durumlarda felç oldu sanmayın, telaş yapmayın, koyun önüne güzel mamayı, hoplayıp zıplar o..

Planning a road trip this summer? Here are some tips on how to make your kitty's experience in the car as easy as possible.

* A little while before you depart, remove your cat's food and water. This will reduce the risk of an accident while on the road.
* Line the carrier with baby diapers. It makes for a soft and comfortable ride and also helps in case of accidents. (Cover the diapers with a sheet or large towel. This will prevent the cat from clawing up the diaper and in turn ingesting pieces of it.)
* Please watch the temperature in the car. If it gets too hot, it can be dangerous for your cat.
* Always have water available.
* Bring a small amount of food along if it's a long ride.
* Put a familiar toy in the carrier with him/her.
* Talk to your cat often. He/she is bound to be upset, and your voice will be soothing to him/her.
* If possible, stop every hour or so for a few minutes. Take this time to remove your cat from the carrier and give him/her some reassurance and attention.
www.persian-cats.com

Birazcık araştırmıştım da piyasada genelde o civar fiyatlar.
Valla ben alan adımı da alıp toptan wp'e taşınmayı düşünüyorum ama dolar düşsün hele =)

peki taşıdığımızda bloggerdan ayrı oluyoruz değil mi? yani ancak kendi sitemle ilgili bir kapatma olayı olursa ben etkileniyorum?

Bir de ben web design falan uğraşamam, blogger arayüzüyle kayıtlarımı girmeye, blogumu yönetmeye devam edebilecek miyim?

Kusura bakma rectoa, soru içinde soru oldu ama. ben de merak ediyordum.

yok october önemli değil. senin sorduklarını bildiğim kadarıyla cevaplayayım.

duyduğum kadarıyla blogunu blogger dan taşıdığın zaman şimdiki gibi ama biraz daha gelişmiş bir kontrol paneliyle yönetebilecekmişsin blogunu.yani her şey aynı, bi isim hakkını alıyorsun. bir de evet, sadece senin sitene yönelik bir kapatma olursa siten kapanıyor, şu anda yaşadığımız gibi bir durumdan etkilenmiyorsun.

yanlışsam düzeltirse biri sevindirik oluruz. 70 milyon bizi izliyor çünkü, yanıltmak istemem kimseyi.

Teşekkürler
peki blogger kapalıyken blogger arayüzüyle girdi yapmak mümkün olacak mı acaba? aslında tek sorum bu benim...

Nerde okudum hatırlamıyorum, ekşideydi heralde. Blogger üstünde ayrı domaini olanlar giriş yapmakta sıkıntı çekiyorlar. Zira o üstteki giriş yaptığımız blogger çubuğu gibi bloggerla alakalı şeylere bağlantı sağlanamıyor. Mesela site kapanmadan önce yazı gireyim dediydim, hem site çok kasıyordu hem de o çubuğa ulaşamadığımdan giriş yapamamıştım.

Örnek vereyim en basitinden. Google readerla yazıları takip edebiliyorum ama o yazıların bulundurduğu fotoğrafları blogger bünyesinde olduğu için görüntüleyemiyorum. Böyle bir tezat var ortada.

Domain almaksadece sizi izleyenler için çözüm oluyor, siz giriş yapmak için yine alengirlere başvuracaksınız yani.

Bilgilerimin pek yanlış olacağını sanmıyorum ama yinede yanlış olan düzelti versin, zira 80 milyon izliyor bizi, ehe =)
Bu arada bu kadar gündemdeki olayla alakalı duyuruya ilgi olur diye beklediydim, olmadı hiç. Cahal cahal takılıyoz...

domain'i blogger'dan almana gerek yok, herhangi bir yerden domain al blogger'a kaydet gitsin.. ayrı bir arayüz gibi ekstralar söz konusu değil, yine blogger üzerinden yazıyorsun, dolayısıyla erişim problemi var.. kendine ait bir hosting alıp yazılar haricindeki resimleri dosyaları vs.'yi orada tutarsan etkilenmeyecektir ama şu anda doğrudan blogger üzerinden gelen resim, blogger çubuğu gibi şeyler açılmıyor; kendi domain'inden yayın yapan bloglara da kör topal erişilebiliyor yani.. olumlu yanı blog takibi için rss reader gerekmiyor, yazılara doğrudan ulaşabiliyor..

domain olsun, blogspot olsun; yasağı aşma çabasına girmeden bloga yazı göndermenin yolu (üzerinde görsel düzenlemeler yapmalıyım, blogger arayüzüne muhtacım gibi kaygıların olmayacaksa) e-mail ile post etmek, ayarları biraz kurcalayınca bulursun gerekli yönergeleri..

saydıklarınıza göre tek alternatif komple yeni kilit almak gibi..

salla bağhauszu git nalburdan al 3-5 liraya bi kilit tamamdır kol varsa zaten almana gerek yok tekrar.takmasıda gayet kolay eli tornavida tutan herkez takabilir. bahğhauzdan o paraya asma kilit alınır ancak.

kafama yattı dedikleriniz, almışken öyle alayım.

ama kapı koluyla kilit birleşik bu yüzden komple takım almalıyım heralde. bu da bana pahalıya patlar sanırım?

çok basit
bir nalbura ya da çilingirciye git
de ki
odamın kapısı için maymuncuk anahtar istiyorum

bu anahtarlar var ya onun her kapıya uyan versiyonun 1 liraya satıyorlar
al onu kullan
hayırlı olsun

@demlikposet: yapma yaw valla hiç aklıma gelmedi teşekkürler :)

bir de kapı koluyla içi birbirine sabit değildir vidaları açsanız çıkarlar yani içini değiştirir çatır çatır kullanabilirsiniz

www.sanalmarketim.com
bu ürünlerden medet umabilirsiniz ama bence yapmanız gereken para harcamadan basit bir düzenekle zemin ve laptop arasında boşluk bırakmak. buarada donanımsal parçalarınız yanmaz korkmayın laptopın belli bir sıcaklığa ulaştığında kendisini kapatmasının amacı budur.

git mutfaktan laptop boyutlarında bir tepsi bul,laptopu üstüne koy,istediğin yerde takıl.

(bkz: #13964228) 6 ay olmussa garantisi var demektir ugrasmaya gerek yok bence.

oda size sıcak ya da kirli gelmiyor olabilir ama fanın toz dolmuş olması muhtemel.. rutin temizleme haricinde çözümü yok zaten onun..

kucakta minderle oynama keyfi yaşamak istiyorsanız ikea'da falan satılan altı minder üstü sert zemin şeklinde eşya(?)lar var.. ya öyle bir şey alın, ya da masada oynayın; fanı kapatacak şekilde kumaş zeminde, kucakta vs. çalıştırmayın kesinlikle..

önerilenlerin yanında bilgisayarınız ilk açılırken bios ekranına gidip hardware bölümünden işlemci sıcaklıklarını kontrol edin..

minderde oynadığınız sürece cihazın sadece oyun esnasında değil tüm zamanlarda ciddi bir ömür kısalmasına maruz kalacağı gerçek.haliyle soğutma mekanizması minderde hiçbir işe yaramaz ısıyı aktarabilecek birşeyin üzerinde olmalı en azından.pahalı da olsa size notebook sehpası önermekten başka birşey yapılamaz herhalde.bu arada huleyn söylemiş ben de tepsi kullanıyorum :))
www.notebook.gen.tr

cevaplar için sağolun.

bütün önerilerler çok mantıklı geldi, duruma göre değerlendireceğim.

ispanya konsolosluguna git, onlar sana onerir bir yerler. muhtemelen varsa ki vardir diye tahmin ediyorum, ispanyol kultur merkezini onerirler

abi çok da güncel olmayan bilgilerime dayanarak söylüyorum, sadece başlangıç seviyesinde istiyorum dersen bulursun ama sonuna kadar devam edebilen bir ispanyolca kursu yok idi bir zamanlar, bir şekilde denk getirip başlayanlar hayal kırıklığına uğradı hep..

diğerlerini bilemeyeceğim.. ebru kursuna falan gitsek ya, boyayla suyla oynarız çıp çıp??

bir kurs bulursan bana da söyle kardeş

bulduysan,

vatandaşlık numarasından bir yere kadar gidebiliyorsun. ben babamın dedesine kadar gitmiştim mesela. şöyle de bir link vereyim: soyagaci.info
ama tabi ki daha ileriye gitmek isteyeceksindir herhalde. bunun için de ailendeki kalan yaşlıları dinleyerek bir şeyler bulabilirsin belki.
kolay gelsin.

teşekkürler yardım için. ben de bu sistemle dedemin babasına kadar gittim bir de varlığından habersiz olduğum dedemin bir kardeşi daha açıktı ortaya. ayrıca bu büyük dedemin karısı ile annesinin isimleri aynıymış o yüzden iyice kafam karışmıştı zor toparladım.

İnternetten bulamıyorsanız kütüğünüzün olduğu nüfus müdürlüğünden talep ettiğiniz taktirde 1800'lerin sonlarında doğanlara kadar şecerenizi geriye götürebilirsiniz. Daha gerilere gitmek isterseniz Arap alfabesini okumayı da öğrenmek gerekiyor. 1831 ve 1841 nüfus sayımları ile ilgili belgeler henüz tasnif edilmediği için de ancak 1894 tarihli sayımın "nüfus sayım defterleri"ne bakmanız gerekiyor. ondan önceki tarihe ilişkin bilgiyi ise ancak tapu tahrir defterlerinden falan çıkarabilirsiniz ki bu da zor iş.

bi de online soyağacı tutmak için tavsiye edeceğim bir site

www.genoom.org

burada internet kullanan tüm sülale kendi bildiği verileri girip ortak bir ağaç kurabilirsiniz.

dedemin dedesinin babasının nüfus bilgilerine (ve doğal olarak onun da babasının ismine) kadar ilerleyebildim ve çocukları falan derken 1851'den bugüne kadar epey bir genişlettim ben, buraya kadar internetten öğrenmek mümkün (sadece ismini öğrendiğim büyük dede de sayılırsa 1820 civarına kadar gitmiş sayılırım)..

daha geriye nasıl gidildiğine dair bir fikrim yok ama dayım neredeyse homo erectus'a kadar takip etmeyi başarmıştı, yani daha geriye gitmek de mümkün.. ama oldukça yoğun bir araştırma yapmak gerekiyor ve "on yedi kuşak önceki dedem japonya'dan gelmiş" gibi bir cevap sizin için yeterli olmayacaksa geriye gittikçe günümüze doğru onların çocuklarını da araştırmanız lazım.. bir başka deyişle işi gücü bırakıp kendinizi bu işe adamanız gerekiyor..

bi halt anlamadım
bildiğin tc kimlik sorgulama ekranı orası
anca tc kimliğimi sorguladı
büyük dedemin nerden geldiğini yazmadı vallaha

cebit fuarinda nvi nin 100. yılı anısına herkese çıktı vermişlerdi... nvi den öğrenebilirsin ama alman zor...

demlikpoşet bende anlamamıştım soyagaci.info bakınca biraz daha kolay anlaşılıyor

üstadım, şevkini kırmak istemem ama bu bizim ülkemiz açısından boş bir uğraştır bana göre. iki sebebi var. birincisi yönetici aile haricinde aristokrat sayabileceğimiz aileler yoktur ve aristokratar haricinde de şecereyle uğraşacak vakti bulamaz insanlar. ikincisi ise teknik sebeplerden ötürü. 1830 yıllardan itibaren modern anlamda nüfus kayıtları tutulmaya başlamıştır. her üç ayda bir nüfus yoklama defterleri hazırlamıştır osmanlı. nüfus yoklama defteri diye aratırsan bu defterlerin muhteviyatıyla alakalı fikir edinebilirsin. şecere araştırmasına girerken ilk yapman gereken nüfus müdürlüğünden ulaşabildikleri derinliğe kadar kayıtları almak. bu aşamada bu adamların verdikleri bilgilerin sağlıklı olacağının garantisi olmadığını belirteyim hemen. daha sonra ulaştığın dedenin bağlı olduğu idari birimin ilgili nüfus yoklama defterlerini geriye doğru taramalısın. bu defterlerin hepsi sağlıklı saklanmış mıdır bilemeyeceğim. bulabileceğin yerler çeşitlidir. en derli toplu olan koleksiyona istanbul'da sultan ahmet'te ticarethane sokak'ta ikamet eden başbakanlık osmanlı arşivi'nde ulaşabilirsin. eksikler varsa bir nüshalarının da ilgili idari birimin köy hizmetleri, belediye ya da tapu arşivlerinde olma ihtimali mevcuttur. buradan belge çıkarabilir misin, çıkardığın belge sağlam olur mu bilemem. bu yolla 1830'a dek inebilirsen tapu tahrir defterlerine atlarsın. tastamam koleksiyon arşivde mevcuttur. osmanlıca'nın en meşakkatli yazısı olan siyakatla yazılmışlardır. uzmanı azdır. ben sekiz yıllık eski yazı deneyimine rağmen bir aylık uğraş sonucu ancak rakamları okumayı öğrenebilmiştim. arada boşluk olmazsa, dedelerinin yaşadığı yer sürekli osmanlı hakimiyetinde kalmışsa, dedelerin fazla göç etmemişse, lakap değiştirmemişse bu yoldan 16. yüzyıla dek inme ihtimalin vardır.

tüm bunlara değer mi bilmem?

cevaplar için sağolun.

sevgili tannhauser; cidden uğraşıp yazmışsınız fakat sizin de deiğiniz gibi bu kadar işe değmez gibi duruyor; hele sonuçta japonya falan çıkmazsa hiç değmez. değse de ben bunları yapabilecek çapta bir kişi değilim. iyice işsiz güçsüz olduğum bir kaç gün uğraşabilirim belki gelecekte.
internet vasıtasıyla da dedemin babasına geldik ama babama sorsam o da bilirdi herhalde neyse...

yeni açılan bir yer olmadıysa, öyle bir yere denk gelmedim ben hiç.. her cafe arada sırada çalıyor ama beatles gibi konsept edinen yok bildiğim kadarıyla..

yeminli tercüme büroları var ya, oralardan onaylı olması gerekiyor diye biliyorum.

Yeminli tercüme bürosunun onaylaması gerekiyor, kendin de çevirdikten sonra götürüp onaylatabilirsin ama bürolarda genelde belli belgelerin çevrilmiş formatları oluyor.

O yeminli tercüme bürolarına gönderilen vize belgelerinin ezici çoğunluğunu o bürolar için serbest çalışan yeminsiz tercümanların çevirmesi, büronun yalnızca gelen çeviriye elindeki mührü basması da işin trajikomik yanıdır. (sürekli çeviriyorum, ordan biliyorum)

şimdi de ben merak ettim diyelim ki çok önemli resmi bir belgede sorun çıktı o zaman sorumlu kim oluyor peki? yeminsiz çeviren mi yeminli mührü basan mı?

Daha bu hafta sordum bunu kendilerine.

1- Noter onayına gerek YOK. Herhangi bir tercüme bürosuna ya da kaşesi olan yeminli tercümana çevirtebilirsiniz. Kendi çevirenler de varmış bayağı ama riske atmaya değer mi bilmem.
2- Tüm belgeleri çevirtmenize gerek YOK. Çalışma durumunuzu ve finansal durumunuzu gösteren imza sirküleri, ticaret sicil kaydı gibi belgelerin, banka mektubunun, varsa diğer mektupların/yazıların İngilizce çevirisi isteniyor. Onun dışında ev tapusu gibi şeyleri çevirtmenize gerek yok örneğin.

@light beam: yemin mührünün sahibi diye biliyorum. ama çok nadiren adam akıllı kontrol ediliyor belgeler, millet ona güveniyor.

en iyisi riske atmamak dediğiniz gib... gidip bi yeminli tercüman bulayım, cezamı kessin...

@386 dx
Bu tapunun, araba ruhsatının, diplomanın vs çevirisi olmadığına emin misiniz? Bana sürekli aksini söylüyorlardı. İyice kafam karıştı.

aynı türde belgeler sürekli tercüme edildiği için çoğu büronun şablonları hazırdır zaten, öyle bir durumda kişisel bilgileri doldurarak kısa sürede hazırlarlar.. bahsettiğiniz belgeler hata payı düşük işler zaten, nereye giderseniz gidin sorun çıkmaz..

hangi belgelerin tercüme edilmesi gerektiğini teslim edeceğiniz yerden öğrenin, elinizde bir tomar belgeyle giderseniz hepsini tercüme eder bürolar.. hangilerinin gerektiğini bilmeden gitseniz bile onlar büyük ihtimalle bilir, şanslıysanız nur yüzlü birine denk gelirsiniz, "buna gerek yok" deyip sizi fazla masraftan kurtarır, hatta öğrenci olduğunuz için indirim yapar..

noter onayı gerekip gerekmediğini de önceden öğrenin, bürolar noterle ortak para kazandığı için bazı bürolar gerekmediği halde belgelerin tasdik edilmesi gerektiğini söyleyebilir, ödeyeceğiniz para birkaç katına çıkar yok yere.. size denk geleceğini sanmam ama önceden bilip ona göre tedbir almak iyi..

bir de mümkün mertebe konsolosluk ya da belgeleri aldığınız devlet dairesi gibi yerlerin civarındaki bürolara gitmekten kaçının, ayak üstü kazıklarlar.. fiyatları ucuz olsa bile sizin gibi birçok insan aynı işi yaptırmak istediğinden bir an önce yetiştirmek için özensiz yapabilirler..

meslektaşlarımı kötülemiş gibi oldum ama maalesef bu işler böyle, çok insanın ahını alıyorlar :)

cevap veriyorum farklı olduklarını yani pezevenk olduklarnı anlatmak için olabilir mi acaba,?

[muhtemelen]pezevenk insan rahat insandır. başkası ne düşünür umrunda olmaz. yakıştığını düşünüyodur, ve giyodur.. giyodur ne lan! giyiyodur..

örnek vermek gerekirse: aycicegim.net

(bkz: sefa pezevengi)

Sokaktaki her adama "Abi hatun var mı?" diyemezsiniz. Ancak O, giyimiyle kendini belli ederek bunu kendisine çekinmeden sorabilmenize olanak sağlar.

sosyo kültürel ve eğitim açısından alt seviyede ki4iler olduklarından giyim tarzları da bununla paraleldir. Mesele bundan ibarettir. Marka kültüründen yoksundurlar ayrıca.

google'da miracle blade diye arama yapınca çok daha ucuz satan yerler çıkıyor (hepsiburada'da bile daha ucuz), bence araştırın, kazık yemeyin..
vaat ettikleri ürünü göndermeme gibi cinlikler yapamazlar..

Kesinlikle gittigidiyor.com'a bakın nasıl ediyorlarsa televizyondan yüzde 50 daha ucuza bile 0 ürünü satanlar var.

gittigidiyor 'da bu ürün yok ama burada www.hepsiburada.com buldum.Sanırım buradan satın alıcam.

bence satır fileto bıçağı gibi şeyleri sık kullanmıyosanız almayın.zira günlük kullanım için pek işlevselmiş gibi gözükmüyo.

sol üst köşede youtube logosunun yanında olabilir ?

google translate ile girip dene istersen.

eger kullanici adi ile girmiyorsan youtube'a muhtemelen cookie olarak saklaniyordur. Cookieleri temizlemeti dene bi.

boyle bir sey var, belki yardimci olabilir:

www.facebook.com

eger geçici internet dosyalarını silersen (Temp) tüm ayarlar ilk haline dönecektir..

logo civarında ve hatta sayfanın üst kısmında ayar değiştiren bir şey bulamadım.. login olmadan isp. idi ancak login olunca da öyle kalmaya devam etti.. hatta google'dan ulaştığım youtube yardım sayfalarından siteye devam ederek ingilizce gezindim ama dili birkaç kez ingilizce'ye ya da başka dillere çevirmeme rağmen ispanyolca'ya dönmeye devam etti (normal olup olmadığını bilmiyorum ama bana ilginç gelen başka bir şey de ingilizce ya da başka dillerdeki sayfalarda kabak gibi ortada duran dil değiştirme menüsünün ispanyolca sayfada bulunmamasıydı).. temporary her kapanışta siliniyor, hadi bir kez de manuel sileyim dedim ama bir şey değişmedi..

sonuç: karar verdim, ispanyolca kursuna yazılıyorum yarın :p

murty'nin de dedigi gibi anasayfada en tepedeki youtube logosunun saginda dil degistirme linki. hatta orada iki secenek var, biri region (ki bunun default'u "worldwide"), digeri de dil (sende "espanol" gozukuyor olmasi lazim). bir de kendi hesabinla login olup ingilizceye degistirirsen tekrar kendi hesabinla girdiginde sectigin dilin degismemesi lazim.

yabanci dil ingilizce ise iş cok zor. eskiden turizm bakanligi kurs ve ardindan sinav aciyordu. sonra bir ara sadece iki senelik okul mezunlari olacak dediler. en son yanlis bilmiyorsam yine turizm bakanliginin sinavi ile oluyor ama ingilizce rehberler zaten piyasada fazla fazla rehber oldugundan sikayetciler. bir de tabii belgen olsa bile bir sürü kurt rehberin arasina girip iş kapabilmek ayri bir sorun. bir kac yil para kazanamamayi göze almak gerekebilir.

www.tureb.net

site genelinde daha ayrıntılı bilgiler de mevcut..

rehber arkadaşlarımın dediğine göre okullu yeni mezun rehberler piyasayı iyice düşürmüşler. türsab'ın listesinin 1/3 üne çalışıyorlarmış özellikle antalya'da. bu dedikoyu da aktarayım dedim.
nadir diller diye tabir edilen bi kategori var. şayet ingilizce rehberlik düşünüyorsan kokart alman çok zor, ingilizceci almıyolar diye biliyorum. ispanyolcanın piyasası hala var. ya da uzun vade için nadir bir dil öğrenip, 3 yıl sonra eyleme geçmek gibi bi plan da yapmak mümkün. bu aralar moda çince öğrenmek malum. o tip bi plan yapcaksan çevremde zibilyon tane rehber var, onlara akıl danışabilirim.

10 yıldır incoming pazarının içinde bulunan biri olarak rehberlik mesleğinin şu anda nasıl bir durum halinde olduğunu kısaca izah edeyim.

rehberliğe hangi dilde başlarsanız başlayın, bu mesleği icra ettiğiniz sürece sizin haklarınıza tecavüz edileceğini, dolaylı yoldan sizinde başkalarının haklarına tecavüz etme zorunluluğunuz olduğunu belirtmek isterim... bunun yanında başkalarının çıkarları için tahmin edemeyeceğiniz kadar çok yalan söylemek zorunda olduğunuz gerçeğinide kafanızdan çıkartmayın. ülkemiz turizm anlayışında ülkemizi ziyarete gelen turistlere yalan söylemek, yanıltıcı bilgi vermek ve kandırmak, bu pazarın kaçınılmaz bir davranış biçimidir. bunları yapamazsanız herhangi bir acente'den iş almanız pek mümkün olmaz.

genel hatlarıyla yapacağınız işin içinde bulunan noktalar, yukarıda bahsettiğim ayrıntılar ile bire bir alakalıdır..

dil seçimi konusuna gelince..
sakın olaki ingilizce'den kokart almayın. ingilizce kokartı olan rehberlerin neredeyse %30'u sadece ingilizce anlatımlı işlerde çalışır. kalan %70 lik kısım ise ya illalh edip çalışmıyordur, ya sabahlara kadar antalyada alan-otel transferi yapıyodur, ya da gölge rehberlik dediğimiz abuk bir işi yapıyordur.

eğer ingilizce kokart alıp çalışmak zorunda kalacaksanız ingilizce anlatımlı işlerin tamamı ''tanıdık'' kişilere verildiği için yüzde 99 ''gölge'' olarak tabir ettiğimiz rehberlik çeşidini icra edersiniz. peki nedir bu ''gölge rehberlik'' olayı? hemen anlatayım..

ender diller olarak bilinen yunanca, çince, korece, lehçe, çekçe, farsça, rusça dillerine ait turist gruplarına yetecek sayıda kokartlı rehber olmadığı için acenteler tarafından icad edilmiş bir iş koludur gölge rehberlik. örneklemek gerekirse ülkeye gelen bir yunanlı grubun başında yunanca kokarta sahip bir rehber tesis edilemiyorsa (ki bu yoğunluktan, yani gelen turistin var olan rehber sayısından fazla olduğu durumlarda hasıl olur) yünanca bilen fakat kokartı olmayan herhangi bir kişi grubun başına verilir. yanına da kontrollerde sıkıntı yaşanmaması için bir ingilizce rehber verilir. işte bu rehbere ''gölge rehber'' denir. gölge rehber yünanca bilmediği için anlatım yapamaz ve tek işi o yünanca bilen adamın dediklerini yapmaktır. o adam saat 4 te topkapıya gdicez derse topkapıya gdilir. çiş molası vericez derse çiş molası verilir. yani rehber olarak yapmak zorunda olduğunuz bir şeyin kararını kesinlikle kendiniz alamazsınız. hatta çoğu zaman bu adamlar öyle kaprisli olur ki iki kaşık suda boğasınız gelir, yaptığınız işi bırakma noktasına gelirsiniz. müşteriyle bire bir temeasta olduğu için, sizin kazanacağınız paranında yönetimi tamamen onun elindedir. haliyle onun dediklerine riayet etmek zorunda kalırsınız. tüm bunların yanında grubun baındaki yetkili kişi kağıt üzerinde siz olduğunuz için, doğabilecek tüm kötü durumların sorumlusu da siz olursunuz.

fazla karartıcı oldu sanırım. birazda ''nasıl olursa iyi olur'' kısmına geçelim.

evet, çalışır ve başarabilirseniz iyi olur. gidip ispanyolca kokart alırsanız kendi turunuzun rehberi olabilirsiniz. zaten dünyanın yarısından fazlası ispanyolca konuşurken neden bu kadar çok ingilizce kokartlı rehber çıkartırlar anlamış değilim. ülkemize ciddi sayıda ispanyolca dilinden turist gelmekte ve bunların servisleri ispanyolca'dan yapılmaktadır. çoğu zaman rehber azlığından iki tur birleştirilip tek rehbere verilir. ülkemizde ispanyolca ezelden beri rağbet gören bir dil olmadığı için rehber olmayıp ispanyolca konuşan insanlara pek rastlanmaz. haliyle bu işin gölge rehberliği de yapılamamaktadır. dolayısı ile ispanyolca kokart alabilirseniz ciddi paralar kazanırsınız. zaten siz daha mezun olurken acenteler gelir sizi bulur ve ciddi teklifler yaparlar. ayrıca ispanyolca dillere bağlı arjantin, meksika, ispanya vs gibi ülkelerin tuistlerinin de ciddi paralar bırakması da cabasıdır.

ha bu dediklerim, eğer başarabilirseniz korece, çince, farsça, çekçe, lehçe gibi diller içinde geçerlidir ama dediğim gibi ispanyolca bunların yanında kraldır. çünkü ispanyolca sadece ispanyaya değil, çoklu pazarlara da hükmeder..

rehberlik ilginç meslektir. rehberlik, sadece müze anlatmak değildir. iyi hitabet yeteneğinin yanında proglamlalama zamanlama ve kendine güven ister. bilmediğiniz bir şeyi soran yolcunuza ''eeeee'' demek yapacağınız son iş olmalıdır. bunun yerine bilmiyorsanız çok net ve sanki doğruymuşçasına 3 yaklaşık bir biçimde sallamak, öyle herkesin yapabileceği bir şey değildir. çünkü bu soru, mola tesisinin bahçesinde ekili olan bir bitkinin cinsi olabileceği gibi, bir sütun başının tepesineki mermerin hangi bölgenin taş ocağından geldiği de olabilir.

yoğun tipi altında 40 tane yabancıyla konya-ankara karayolunda kalmış olabilirsiniz ve yolcunuzun çişi geldiğinde bunu nasıl halledebileceğiniz hakkında çözüm yolu bulmak, tamamiyle sizin pratikliğinize kalmıştır. psidia'yı gezen bir müşteriniz kalp krizi geçirebilir, kapadokya'da çömlek kebabı yiyen bir müşteriniz in miğdesi buna alışık olmayabilir ve ihlara vadisinde kusmaya başlayabilir. denizli antalya arasında, katranık dağlarında yolcunuzun dişi ölesiye ağrıyabilir ve oraya en yakın sağlık oacağını bilmek sizin göreviizdir, trabzondaki bir oteli bulmak sizin göreviniz olabileceği gibi, kaptanın gizlice alkola alpı almadığını kontrol etmekte sizin göreviniz olabilir. uyuan kaptanı uyanık tutmak için gece boyunca sohbet etme zorunluğunuz olduğu gibi bu kaptan psikopat biri de olabilir.

bu ve bunun gibi fantastik olayların tamamı bu mesleğin içinde vardır ve var olmaya devam edecektir.

akademik kısmını bilmiyorum ama sanırım herhangi bir üniversitenın 2 yıllık rehberlik bolumunu bitirip mezun oldugunuz zaman türkşiye turunu yaptığınız anda rehber olabilrsiniz. ender bir dil biliyorsanız bakanlığın açtığı ender dil sınavlarını veripte rehber olabilirsiniz.

:)
hızlı yazdım, typolar affola..

bu arada o sitelerde yazan yevmiyeler kendini bilmez rehberler ve acenteler sayesinde kırıldıkça kırılır. siz biriyle bi parada anlaşırsınız, başka bi rehber gelir anlaştığınız, hakkınız olanın altında bi paraya tamah edip işi sizin elinizden alır. böyledir bu pazar.

smokin altına kırmızı converse veya yuruyus ayakkabısı olarak satılan nike,adidas,puma modellerini giyenleri cok gordum.
ama yine de klasik her zaman daha iyidir.

siyah gomlek, yazlik pantolon ve siyah converse

www.ayaklarasenlik.com
www.ayaklarasenlik.com

@pyro clustic flow
birincisi olabilir takımın altında nasıl durur acaba?

nike ın spor ama klasiğe kaçan modelleri var bende bi tane varda nette bulamadım gayet güzel gidiyo

turkiyede tımbırland olarak adlandırılan model vardır.hatta bunun püsküllüsü de vardır.corcuk mu ney dıyorlar.kolej ayakkabısı diyede gecer.cok rahattır onlar..

vans pek iyi durmuyor kumasın altında.

camel active mağazalarına bakmanızı da öneririm.

www.barcinspor.com
NIKE CAPRI SI BASIC ACTIVE

converse şahane duruyor. gelinli mastercard reklaminda da bunu rahatlıkla görüyoruz.

takım elbıse spor kesım tabır edilen cinstense güzel durur ama bol kesim şalvarımsı modeldeyse iğğrenç olur. yani ceketin kesimi bele doğru hafif darlaşmalı, arkada 2 yırtmaç, pantelon da boru paçamsı nispeten dar ve aşağı bollaşmadan inmeli. az önce head n shoulders reklamındaki adamda gördüm spor takım. onunkisi gibi kastettiğim.

Eğer logo ise okul logosu yazabilirsin. Mesela imzalı bir metni cevirirken imzayı scan etmek, vs yerine direk imza yazdıp bıraktıklarına cok sık raslıyorum. Ona istinaden bunu tavsiye ettim

ya aslinda konsoloslugun ceviri yapmasi lazim. ben bu tarz birsey icin elimde ceviri ile gittigimde "aaa biz cevirirdik bunu, ne gerek vardi disariya para vermeye" demislerdi.

ayrica logo falan gerekmez benim bildigim kadari ile. sonucta sen orjinalini de cevirinin arkasina ilistireceksin.

imza/muhur icin de "signed and sealed by" (tabii almancasi) seklinde bir satir ve imzayi atanin adi/unvani yeterli.

scan etmeyin, gerek yok.. antet yerine okul adını yazın, garanti olsun derseniz antet kısmındaki diğer bilgileri de yazın, ama gerekli değil o kadarı, talep edene rastlamadım bugüne kadar.. varsa belge numarasıyla tarihini yazmayı atlamayın.. zaten çeviriye "aslının aynısıdır" gibi bir damga vurup okuldan aldığınız belgeye iliştirirler, öyle gönderirler.. zaten sadece öğrenciliğinizin devam ettiğini belirten kısım işe yarayacak, onun türkçesini görünce içleri rahat eder, antete adrese falan takılmazlar..

isim imza kısımları için de imzayı atanın adını, unvanını vs. yazıp [imza] gibi bir ibare koyun altına.. mühür varsa [resmi mühür] gibi bir ibare koyun onun yerine..

wap da dahil olmak üzere sourtimes.org domainine ait hiçbir sayfa açılmıyor.. opera mini verileri kendi proxy'si üzerinden aktardığı için olsa gerek, açıyor (ki opera mini'de youtube da açılıyor mesela).. esas kullandığım browser'lar açamıyor, çözemedim..

bu arada sorun bağlantıda olmasa gerek, evdeki kablosuz bağlantıyı kullanıyorum, düz mantıkla bilgisayarda da sorun olması gerekirdi..

telefonundaki ssl güvenlik sertifikalarını falanı filanı yoksa sildiniz mi?
yahut süreleri mi doldu okadar mı eski telefonun. açıkcası sorun o gibi gözüküyor madem banka şubesine ve sözlüğüe giremiyorsun.

misal benim telefonum motorola mpx200. neredeyse hergün sözlüğe girip mesajları kontrol ettiğim, ara sıra entry yazdığım oluyor. hattım turkcell.
bu arada telefonunda ssl türü sertifikalar tam olsa bile sözlüğe girrken sozluk.sourtimes.org değil de, sozluk.sourtimes.org yazarsan açıcaktır :)

bu şekil frame frame gezebilirsin. windows mobile işletim sistemlerinde bulunan internet explorer çoklu frame sayfaları malesef tam olarak desteklemiyor. desteklemediği için hiç sayfayı açmıyor sanki bağlanamıyormuş gibi.
ben böyle bir telefon kullanıp entryler yazıyorum, mesaj okuyup gonderiyorum oradan biliyorum.

login: sozluk.sourtimes.org
mesaj: sozluk.sourtimes.org
bugün sozluk.sourtimes.org
üst bar sozluk.sourtimes.org

bu şekil frame'ler ile gezebilirsiniz. sourtimes.org zordur ie için.

yok sertifikalar güncel, onlarda bir sorun olduğunu sanmam.. banka şubesine girip işlem yapabiliyorum ama sözlüğe giremiyorum, o yüzden ilginç geldi zaten sorun..

zaten mecbur kalmazsam ie kullanmıyorum, opera tercih ediyorum (mpx200 vardı bende de, ie'de köşe kapmaca oynamaktansa opera kullanıyordum, çalan hırsızın iki yakası bir araya gelmesin inşallah, amin:)

opera mobile'ın son betası da dahil olmak üzere birkaç farklı sürümünü kurdum, hiçbiri açamıyor.. ama opera mini proxy üzerinden açınca bağlantı problemi olduğunu düşünüyorum.. e bağlantı problemi olsa bilgisayarda niye bir şey yok, onu bilmiyorum..

telefon htc tytn ii, işletim sistemi windows mobile 6.0

tamamen dns sorunu olabilir. sozluge ip adresinden girmeyi denediniz mi hic? 84.44.114.44

eger bu sekilde girilebilirse servis saglayici ile sorunu cozmeye calismak veyahut baska dns kullanmak gerekebilir.

belirtmeyi unutmuşum, ip de çözüm olmuyor..

program nereden bulunur bilmiyorum ama atv'de değil kanaltürk'te idi söz konusu varyete..

kanalturkte degil miydi o program?

sonunu merak ediyorum ben, adsada evde olmanin zararlari sanirim. ama kilolu kizin goz makyajlari gayet basariliydi, becebilsem ben de yaparim.

blip.tv adresinde "İtirazım var" şeklinde aratıp çıkan sonuçlar arasından yanlış tespit etmediysem 5. sayfadan itibaren izlemeye başlayın. (İtirazım var - 50+ civarlarından başlıyor video)

bir de şunu izleyin evvela, tanrı akıl fikir versin: blip.tv

yeppp... görebilirler. bir ara discovery vardı ki hala vardır muhtemelen. siz offline, karşı taraf online iken durup dururken karşı tarafa "x kişisi (ki bu sizsiniz) konuşma penceresi açtı" diyordu. halbuyse siz pencere falan açmamış oluyordunuz bu bir bug idi fakat kendinizi gayet güzel gösteriyordunuz. böyle bişi.

çevrimdışı görünürken yapılan ileti değişikliklerini messenger plus (ya da öyle bir eklenti) ile gördüğünü söylüyordu geçenlerde birileri.. görülebilir gibi geliyor yani..

messenger discovery ile görülebiliyor çevrimdışı oturum açma durumu.fakat biri sizi engellediğinde bir işe yaramıyor program.

ne dinliyorum açık unutulursa evet olabilir. başıma gelmişti ordan biliyorum.

messenger plusda ayarlar var işte şunu yaptımı şu muziği çal şunu yaptımı şu muziği çal falan filan. onlara denk gelirse anlaşılır.

winamp ı silip yeniden yüklemeyi denediniz mi

sozluk.sourtimes.org

sadece yavru köpekler değil bütün köpekler oynuyor. ayakkabıda hafif diş izleri falan varsa kesin köpüşün biri yapmıştır.

(git: 28884)

türkiye'de teleskop diye satılan av dürbünlerinden uzak durmanızı tavsiye edebilirim.

150 ytl civarında satılan oyuncaklara satın aldanma. ucuza alcağın teleskobun hiçbir anlamı yok. ucuz teleskop almak yerine kaliteli dürbün alsan çok daha mantıklı bir hareket olur. yanında da bir gök atlası alırsın mesela (ege üniversitesinde var), bir de gökyüzünü tanıyalım kitabı (tübitak yayınlarından), çok güzel bir set olur bir amatör için.

super, iyi ki sormusum. cok sagolun.

o fiyata teleskop almaktansa kaliteli bir dürbün almak çok daha mantıklı olur. dürbünle de gökyüzü gözlemi yapılabilir.

Şuraya bir bakmanızı tavsiye ederim:

www.gokbilim.com

carrefour'daki bir oyuncakçıda görmüştüm..

kipa boynerde vardi

kibris sehitleri caddesi. pizza pizza'yi gecinde sol tarafta buyuk bi oyuncakci var. orada vardir yanilmiyorsam.

forum bornova'da toyz shop falan var, orada gördüm diye hatırlıyorum. yalan olmasın ama en kötü ihtimalle şansınızı denemiş olursunuz.

ufak ledlerden bi pano pahalı olmaz ama uğraştırır. diğer bi yöntem projeksiyon kullanmak.

fosforlu yıldızlar falan oluyo onlardan alıp yapıştırabilirsin. gece istedigin kıvamda olması icin bi de ayaklı spot al biraz acık bırak onu ışıgı bi emsinler iyice gece gokyüzüne bakara uyursun:) hediyelik eşya satan yerlerde vardı bunlardan eskiden şimdi durum nedir bilemiycem.

yapi marketlerde ya da kirtasiyelerde satilan yapiskanli yildiz, gezegen seklinde yapistirmali fosforlu plastikleri onercem ama onun da iyisini bulmak gerekiyor. cin devreye girdi, mertlik bozuldu ama avrupa yapimi bulmayi basarirsaniz is gorurler.
bir oneri de su olabilir; tavani koyu mavi gibi bir fon seklinde boyayin ya da lacivert. ustune de eli resime yatkin birisine ya da kendiniz gokyuzu yapin. boyama islemini de fosforlu gumus rengi boyalarla yapabilirsiniz. ahsap icin bu tip boyalar simli fosforlu satildigini biliyorum ama duvar icin bilemedim. olmazsa kagit boyasi alip kartonlari boyayip yapistirirsiniz. az bir gece lambasiyla parlarla seklinde tahminim.

ben fosforlu yıldızlarla yaptım onu. ama tabii ki içerisinde bulunduğum ayın gökyüzü haritasını çizmiştim. bir süre sonra fosforlu yıldızlar kayan yıldız olaraktan düştü tavandan. hiç de pahalıya gelmiyor bu yöntem

Home veya portable planetarium diye bi olay var. Şu normal planetaryum (gezegenevi-yıldızevi) denen şeyi bir alet sayesinde odanın duvarlarına yansıtıyorlar...

Türkiye de de gördüğümü hatırlıyorum. Fakat sadece yabancı linkleri bulabildim. Ahanda bi tanesi: toys.brando.com.hk

bir yerde mi gördüm, şimdi ben mi uydurdum bilmiyorum ama şöyle bir fikir geldi aklıma.
küre şeklinde bir abajur alın. onu ışık geçirmeyecek şekilde siyaha boyayın ve çok küçük delikler açın. bir ihtimal yıldız gibi görünecektirler.

söylendiği gibi fosforlu yıldız kullanırsanız istediğiniz etkiyi elde edebilirsiniz, ancak fosforlu yıldızlar yer çekimini çok sevdiğinden yapıştırmadan posterler vs. için kullanılan çift tarafı yapışkan şeylerle kendi yapışkanlarını desteklemeniz lazım.. aksi takdirde gece ninja yıldızına dönüşebiliyorlar, hiç hoş değil..

playskool'un bebekler için böyle bir aleti vardı yanlış hatırlamıyorsam...

gecenlerde gastenin biri kuponla national geographic'in home planetariumunu veriyordu. bazi buyuk oyuncakcilarda da bulunabilir.

dediğin şeyi yapmak biraz zahmetli ama ben süper bir yöntem biliyorum. Hani şu iportacılada satılan optik fiberler var ya. hani diğer ucundan ışık verince sadece uçları parlıyor.

İşte bunu kullanarak tavana gerçek yıldız görüntüsü verilebiliyor, bursa da bir barda gördüm. İnanılmaz duruyor yalnız tavana sıva yapılması ve optik fiberlerin tel tel yerleştirilmesi gerekiyor. uğraşacaksan daha ucuz bir yöntem yoktur.

hepinize teşekkürler, ya yurtdışına giden birini bulup planetarium getirteceğim ya da tavanı boyayarak bir şeyler yapacağım artık.

ben de bi yerde gormustum. tavana florasanlari yerlestirmisler, sonra da ustlerine asma tavan gibi sekilli sac plakalar yerlestirmisler. sen bu asma tavani istersen adam gibi bi mukavvadan ya da foamboard denilen materyalden yapabilirsin. foamboard hafif bisey zaten. bi sekilde sabitlenir. hadi kolay gele

-benimki de isiriyo abi. boyle devam ederse ileride problem olacagini hissediyorum. en azindan diger kedimde olmustu. buyurken yavas yavas eli isirmanin yanlis bisey oldugu ogretilmeli.
- normaldir, daha dunyayi yeni yeni taniyo. takilsin kerata
-bazen cok salak seyler yapabiliyolar abi, yani tehlikeli seyler. tirnaklari yeni yeni keskinlesmeye basladiginda hayvan resmen alisamamisti tirnaklarina. perdeye taktirip agliyodu, cikartamiyodu. gerizekali. birak gezsin orda burda, rahat olsun. ama kirilacak seyleri ortadan kaldir bence. gotleriyle ittiriyolar bazen biseyleri.
-ben poposuna vuruyorum hafiften. bi de uzaktaysam ve kalkmaya useniyosam ellerimi birbirine vuruyorum. sesi duyunca direk iniyo masadan. zaten yanlis bisey yaptiginin farkinda serefsiz ama takmiyo iste.
-her zaman mutlu oldugunu gostermezmis. agrisi sizisi oldugu zaman da mirildarlarmis. ama kucaginda mutlu mesut oturup mirildamaya basliyosa problem yoktur diye dusunuyorum. kafana takma yani.

muzik konusuna hic girmiyorum bile farkindaysan :D

hadi kolay gelsin, size mutluluklar. kedi iyidir.

yanıtlayabileceğim kadarını yanıtlayayım:

*dişleri kaşınıodur, dert etmeyin..çok acıttığı zaman kızın yeter, sizin bi canınız olduğunu anlarsa ona göre daha sakin kaşır dişlerini..
*küçük kedi bu, her şeye sataşır..alışır zamanla..
*tehlikeli bi şeye kalkışmadığı sürece çok karışmayın tabi, ama bazı refleksleri ancak siz kızdığınızda öğrenebilir..
*bağırın ve yakınlarında yere, koltuğa falan vurun, yeterince eğitici, yıpratmaz da kediyi..
*mırlamak iyidir :)

son soruya gelince, onların da bi canı var, kulağı var, brutale boğmayın yahu yavrucağı :P

merhaba benim kedide tahminen 8 haftalık suyu ve sütü tastan içmeyi yeni yeni öğreniyo.yeni yeni kuru şeyler yemeye başladı.ağzını aç bak dişleri tam çıkmamıştır ve kaşıntı yapıyodur.ayrıca eline sarılıp ısırması oyun gibi bişey.benimkisi boğuşuyo resmen elimle atlıyo zıplıyo her yere tırmanıyo fln.bi kaç kere kumdan dışarı yaptı ishal diye sesimi çıkarmadım.bakalım ne olucak görücez.ayrıca 4 5 gün önce almama rağmen.pc ile uğraşırken kucağıma yatıyo.sonra gece uyurken geliyo göğsüme yatıyo rahatsız etmiyo fln.çok güzel şeyler şu kediler ya.

@ömer:

ya öyle böyle değil. yaramazlık yapıyo bazen, ısrarcı. kızıyorum. iki dakika sonra bacağıma tırmanıyo, yatıyo kucağıma. aynı odada kalıyoruz kendisiyle. gece yanıma gelip uyandırdı falan. saç-baş dağıttı lakin, nasıl yapıysa huzur verdi velet. aşırı mı duygusalım neyim :)

ben henüz aldım. hali hazırda seninki kadar. kabını, kumunu hemen öğrendi. hiç uğraştırmadı.bi de veterinerin verdiği mama (royal canin olmalı) baya bi sert gibime geldi. kıtır kıtır yiyor hayvan. zorlanmaz mı nedir?

ısırdığında ya da oynarken tırnakladığında oynamayı / ilgilenmeyi bırakın, elinizi kolunuzu çekin.. bu sayede tırnak çıkarmanın / dişlemenin kötü bir şey olduğunu öğreniyorlar, bir kere ısırılmış değilim bugüne kadar.. diğer yandan yavruyken bunu yapmayanlar şimdi harita gibi :)

bırakın istediği kadar atlasın zıplasın keşfetsin, ortada kediden zarar görecek /
kediye zarar verebilecek bir şey bırakmayın yeter..

yapmaması gereken bir şey yaptığında yüksek sesle hayır! yapma! gibi bir şey söyleyin (kosla reklamında böyle şartlanmıştım ben mesela:) sürekli aynı şeyi söylediğiniz takdirde, o sözü o tonda duyduğunda yaptığı şey ne olursa olsun yanlış olduğunu anlayacaktır.. emin olun gazeteyle dövmek, burnunu kakasına batırmak,yastık fırlatmak gibi yöntemlerden daha az hırpalayıcı..

yaramazlık konusunda ısrarcı olması normal, büyüyene kadar ortalığı birbirine katacak.. oynamayı çok seveceği bir oyuncak (kimi top, kimi şarap mantarı, kimi kedi otu seviyor; artık deneme yanılma yöntemine kalmış) ayarlayıp yorgunluktan sızana kadar onunla oynamasını sağlayabilirsiniz fazla hareketli olması rahatsız ediyorsa..

mamaları da fındık-fıstık gibi düşünün.. tıkır tıkır yerken uyutmaması dışında bir rahatsız ediciliği yok :)

not: müzik için de yavruyken brutal, büyüyünce bulutsuzluk özlemi, iki yaşından sonra jazz tavsiye ederim :p

hocam 3 gün uyutmadı.yorganın içine girmek istiyo.ama giremeyince geliyo yatıyo.ayrıca 5 6 yere kaka yapmış alet.kum var kumada yapıyo kuytu yerede fitil oldum.bide abicim.her tarafım tırmık içinde kaldı.vatandaş ayağımda şort varken bacağıma tırmanıyo düşün artık :)

ısrarcılık diz boyu abi.laftan falan anlamıyo bunlar daha.ya ben mama olarak haftada 2 kere haşlanmış yumurta.sonra haşlanmış tavuk göğsü süt ve su veriyorum.kendini biraz toplasa aşı yaptırmaya götürücem.şimdiki durumlar kritik.kanlı ishal falan olursa 2 günde gider abi.

4 5 gün olsun.seninle uyuyp seninle uyanmaya başlar.alışır sana çokta ısrarcı olmaz.ama bol bol oynaman lazım.kediler köpekler oyunla öğreniyo herşeyi

2- Yapı Kredi geçtiğimiz günlerde kefilsiz kredi kartı veriyordu öğrencilere. Ama her şube ve her üniversite için geçerli midir bilmem. Kampüsünüzde bulunan banka şubeleri ile konuşun isterseniz...

finansbankında üniversite kartı var gayet yolun ortasında kredi kartı başvurusu alıyorlardı bizim üniversitede,bende öle aldım sorunda çıkarmadılar.istersen orayada bir bak.

hsbc kefilsiz veriyordu.

1- kredi kartı için noterden ihtar alınmaması gerekir. ihbarname derseniz ok. ama kredi kartı için ihtarname gönderilmez diye biliyorum, ya da her bankanın uygulaması farklı olabilir. ancak kesin olan şu var kredi kartı 4 dönem ödenmezse idari takibe düşer, borcu neyse tamamı ödenmek zorunda olur (asgari tutar olayı kalmaz) ve kara listeye girilir 5 yıl kredi kartı alınamaz. ihtar olayı varsa da muhtemelen 3. dönemde gönderilir diye tahmin ediyorum. ihtar tarihinden önce asgari tutar bile ödense kart kullanıma açılır. eskisi gibi kullanılmaya devam edilir. (inşallah karışık kuruşuk anlatmadım)

ihtar almışsan vermezler.

2- citibank ve finansbank peynir ekmek gibi öğrenci kartı dağıtıyordu bir ara.. hsbc'nin de bol bol dağıtmışlığı var, şimdi durum nedir bilemem.. her halükarda bulaşmayı tavsiye etmem.. gerçi kyk gibi bankalardan daha rezil bir kurumdan kredi alan insana kredi kartı sinek ısırığı gibi gelir, tecrübeyle sabit..

noterden ihtar dediğiniz sadece bir mektup. gidip gitmediği, ne gönderildiği kanıtlanabilsin diye ptt ile kapalı zarfta değil de noter aracılığıyla gönderilmiş bir mektup. bir uyarı. bir hatırlatma. kara liste, haciz falan olmaz. yani olmaması lazım. oluyorsa iş ahlakına sığmayan bir davranış olur bu. banka ne gönderdiği, ne zaman gönderdiği, muhatabın eline ne zaman geçtiği kanıtlanabilsin diye noter aracılığıyla "şu kadar borcun var, gel öde. demezsen icraya verir söke söke alırım" diyor. "haa tabii hemen ödeyim" dersen ve ödersen seni niye kara listeye alsınlar? alıyorlarsa iş ahlakına uygun değil bu. hem borcun var diye hatırlatma yap, hem verdiğin süre içinde ödediği halde kara listee al. olmaz öyle şey.

ödemez de icralık olursan (yani bilmemkaçıncı icra dairesinden "ihtar" değil bu sefer ihbarname gelirse) girersin ama kara listeye. iş zorla almaya kadar gelmiş çünkü. zaten icra dairesi ihtar göndermez (ihtar = uyarı. bkz: tdk).

1) Kara listeye girmesen de borcunu geciktirdiğini görebiliyorlar başvuru sırasında bildiğim kadarıyla.

2) finansbank sorgusuz sualsiz veriyor kredi kartı, beni okulda yakaladılar, 3 hafta sonra kartım geldi. Limiti 600ytl.

İşbankası da veriyor ama limiti bildiğim kadarıyla 300ytl.

daha erken yaşta sömürülmeyi dilemek ne acı. kyk'dan alınan kredi ile bir kredi kartının gereksiz masraflarını karşılamayı ummak biraz safça geldi bana. kredi kartı çok gerekliyse en temizi, babanın, annenin, abinin, ablanın kartına ek kart çıkarttır onu kullan. kartının borcunu ödeyemediğinde ne de olsa dönüp para isteyeceğin kişiler büyük ihtimalle onlar olacak.

keri kartı alma. ben sana benimkileri vereyim. ucuza kapatırız. ;)

Yardımlarınız için hepinize teşekkürler arkadaşlar.

Noterden gelen ihbarname idi. o bile ele direkt geçmedi muhtarlıktan geldi. Sorun ödeyememezlik değil bütün bu ihtar-kart kapama vs olaylarının 3 hafta gibi bir sürede olması. Üstelik bu borç son derece komik bir rakam :)

Neden kredi kartına gelince... İnternet üzerinden sürekli domain alışverişi yapıyorum. Kredi kartı hızlı işlemler için lazım oluyor. Yoksa gidip jet-sky almayacağım kredi kartıyla :) Zaten limiti nedir ki bunun :)

sanal kart tavsiye ederim bu durumda.. kredi kartı almadan sanal kart veren bankaları bir araştırın isterseniz..

ps ile ?

printgreener.com

word'de "resimlerin çıktısını alma" denebiliyor ama pdf'de geçerli mi bilmiyorum, bir deneyin isterseniz..

adobe illustrator de iş görür..

photoshop der susarım

abbyy ile pdf yi word e çevir, word dosyasından resmi sil tekrar pdf ye çevir...

Adobe reader kullandığını varsayarak, File > save as text yapmanı öneriyorum.
Tabi biraz fomat karmaşası olabilir ama seni sadece yazılar ilgilendiriyorsa en kısa çözüm bu..

valla eğer annesi de yanındaysa büyüse de almayın derim. bizim eski evin bahçesindeki kediler 2-3 yaşındayken bile annelerinden süt emmeye çalışırlardı. o yüzden annesinden kediyi ayırmak iyi bir fikir değil.

yok artık, 2-3 yaşında süt emmeye çalışan hayvanı zaten almam yahu artık o klinik vaka olmuş.

yani demem o ki istisnai durumlar haricinde belli bir süre muhakkak vardır. ben bu süreyi tahmin etmek yerine bir test mi yapsam diyorum var mıdır böyle bi şey hani yavruyu alıp götürmeye çalıştığımda annesinin umursamayacağı bir durum olur mu ki?

genellikle 2 ayda süt emmeyi bırakıyorlar, anne kedinin yavru süt emmek istediğinde onu iteklemesinden anlayabilirsin. bence ayırma ama anasından yazık.

şarpentörcüğüm ayırma diyorsun ama anası itekliyor, baba zaten yok, kim baksın bu kedilere? yazık değil mi?

yani eğer hayvanın yaşama ihtimali düşük, yoğun trafikli, köpeklerle dolu filan bir yerde yaşıyorsanız alın, zira ölecektir büyük ihtimalle o hayvan. ama daha korunaklı bir ortamdaysa annesiyle birlikte bakabilirsiniz bahçede.

yok malesef apartmanın kaldırımla sınırı var, ben de o sınırda, demirlerin arasından geçip kaldırıma çıktığında gördüm zaten kendisini. işlek bir caddede evet, yavru sakata gelebilir orada. caddenin diğer tarafındaki parkı mesken tutmuş 4-5 köpek de cabası.. kafaya koydum eve getircem ama anasına da doysun, alacağını alsın istedim işte.

ben kediler 6 haftalikken sutten kesiliyorlar diye biliyorum. ya da annelerinden ayrilabilirler. yani ayrilirlarsa sorun olmaz seklinde de olabilir, emin olamadim simdi. zaten bu cevap da bi boka yaramadi.

6 haftadan sonra kuru mama yemeye başlayabilirler. test demişsiniz de,yavruyu bir süreliğine alıp,hazır olmadığını anladığınızda geri bırakacaksınız anladığım kadarıyla,böyle bir durumda anne,yavrusunu kokusu değiştiği için reddedebiliyor,benim tavsiyem bir kaç hafta beklemeniz-annesi yanındayken nisbeten daha güvenlidir- daha sonra hala istiyorsanız alırsınız.

anası iteklemeden alma işte, kadın "hadi yavrum benden bu kadar" deyince alırsın o da 2 aya tekabül ediyor aşağı yukarı..

@october swimmer: yok yok test dediğim anlık yani, yavruyu kucaklayıp götürürken anası "aman çok da tın" tadında takılırsa problem olmaz diye düşündüm, doğruluğu var mıdır yoksa yaşı kaç olursa olsun anası müsade etmez mi merak ettim.

@bulantı: anasının iteklediğini gözlemleme imkanım zayıf malesef, süreye bakıcaz mecbur. 6-8 haftadan sonra ayrılabileceği belli oldu artık okidir. peki bu hayvanın şu anda kaç haftalık olduğunu nasıl anlarım ki? gözler falan tertemiz ama ufak görünüyor baya, 15 cm falandır gövde uzunluğu (kafa ve kuyruk hariç).

önüne kuru mama koy, yiyebiliyorsa en az 6 haftalıktır. 1-2 hafta daha bekler evlat edinirsin sonra

şimdi annesi senden korkarsa,her ne kadar içi yansa da tepki veremeyebilir sen evladını götürürken:)(biliyorum birazdan hep birlikte ağlayacağız)
gözleri açıldıysa ve annesiin kuyruğuyla ya da varsa kardeşleriyle oynamaya başladıysa en az iki haftalıktır.

en az iki aylık derler. çok erken ayrılırsa anne sıcaklığını yeteri kadar hissedemediği için hırçın olurmuşkdiler. en azından benim 10 yıl baktığım kedim öyleydi. bu arada ben onu tek başınayken gözleri daha açılmamışken sokakta bulmuştum, annesinden ayırmamıştım..

aynı problem benim esimde de var. ben cok siir severim, kendim de yazmaya calisiyorum bişüler. fakat gelin görün ki, eşim bi türlü şiir okuyamıyor. çok sevdigim çok etkilendigim şiirleri mısraları paylaşıyorum, ne var ki bundan simdi diyor :)
dogru yoldan açık açık söylemek anlatmak varken neden benzetmeler, neden imalar, niye gizli anlamlar diyor. sıkıcı diyor.aynen su siir okurken tuylerin diken diken olması (keyifsizlikten) onda da var. zevk meselesi bu sanırım =)
ben de artık ben futbolu sevemedim, o da şiiri sevemedi diyor geciyorum. çok takmayın bence siz de. sonucta bale yi düşünün, o da bir sanat dalı ben de bale izledigimi dusununce sıkıntıdan patlyıorum =) herkes herseyi sevmek zorunda diil ki .. dimi yani

bana gayet rahat yazılabilir birşey gibi geliyor şiir. hiç birşey ifade etmiyor. insan zaten bir huşu içerisinde, duygusallıktan ölecek gibi olan bünyelere altalta yazılmış yarımşar cümlelik bir metin verince, zaten "ahh ne kadar güzel yazmış" tepkisi alıyor.
ama tabi muhtemelen ben sığ biriyim ondan böyle geliyodur bana ayrı konu. kimse çıkıp "sen anlamazsın zaten heyt höyt" demesin. onu diyorum zaten ben de anlamıyorum...

petekdoku abi kasma boşuna zorlamakla olmuyo, ben hiç denemedim bile şiir okumayı falan ilk okul 1 de okumayı öğrendiğim andan itibaren kılım şiir olayına.bir insanın gerçekten şiiri sevebileceğine pek inanasım gelmiyor.abi bu şiir severlere mikroçip mi takmışlar yoksa yazılımmı atmışlar bizim bilmediğimiz kanalları çekiyolar :)
abi günümüzün dünyasında çok güzel sinema filmleri var,tiyatro var,artık neredeyse kişisel müzik denilen bir olay var.eee abi ne bu hamlet olayları şimdi?
yahu asenanın oryantel dansı bile daha duygusal şiirden :)
ayrıca bir sürü şarkı sözü yazma denemem oldu.çoğu yakın arkadaşlarım tarafından beğenildi fakat hiç zorlanmadım çatır çatır yazdım abi.ayrıca müzikle ilgilenmekteim.son derece duygulu bir insanımdır(hayvan olmadığım zamanlarda)
ama bilmiyorum abi.yok böyle bişi...

şiir minimum kelime ile maksimum şey anlatma sanatıdır. ama her sanat gibi birşey. sevmek zorunda değilsin.
yani mesela tiyatro da güzel bir sanat ama ben de tiyatroya gidemiyorum. böyle yapay, yapmacık vs geliyor her zaman.

kaldı ki, bazen şiir yazan insanlar bile şiir okumaktan hoşlanmayabilir. birisi uzuuun uzuuun şiir okuduğunda karşımda ter basıyor yeminlen.

edebiyat mezunuyum, zevk alarak okudum, ama şiir sevmiyorum şahsen.. ya da genel olarak şiir sevmiyorum diyeyim, arada "hmm enteresan, güzel bak" dediğim vardır üç beş tane.. sebebi de çoğu şiirde bir derinlik görememem..

ortaokul-lisede herkes şair olur mesela, üç beş satır bir şeyler yazıp dünyanın en güzel eseriymiş gibi davranır.. buna hormon patlaması, duygu yoğunluğu sebebiyle bir şey diyemiyorum, acı çeksin ki ergenlikten çıksın gençler..

ama kocaman insanların dudaklarını titrete titrete, gözlerini belerte belerte şiir okuması gayet itici geliyor.. örnek vermeyeyim şimdi, "o nasıl sevilmez" diye polemik çıkmasın :)

eğer şiir sevmek istiyorsanız tavsiyem; farklı türleri farklı akımları deneyin, olmuyorsa kasmayın.. hepimiz duygu topu değiliz sonuçta, bir sonbahar yaprağının döne döne yere düşmesi herkese bir şey ifade etmek zorunda değil.. şahsen üzerine basar geçerim, çıkan "çıtırk" sesinden zevk alırım, nasıl düştüğü beni ilgilendirmez..

bu vesileyle bir de mesaj vermek isterim: bugüne kadar "ya sen edebiyatçısın bak bakayım güzel olmuş mu" diyen / gelecekte diyecek hisli arkadaşlara.. nazik davranmak zorunda bırakmayın, güzel değil şiirleriniz.. ya da ben hislenmiyorum sizin kadar.. cezmi ersöz'e gönderin, istediğiniz cevabı alacaksınız..

ulen ben de yıllardır yalnız olduğumu sanıyordum.
utancımdan söyleyemezdim, insan içine çıkamazdım be!
vay vay vay..
nası sevindim yani şu an anlatamam =)
ben de sevmiyorum ulan!
napim bayık geliyor bana şiir miir!
arkadaşlar, birleşip örgüt kuralım.
ilk eylemimiz de ibraam sadri yi dövmek olsun.

ben de zerre kadar zevk almam $iir okumaktan. ben de tek basimayim saniyordum ama gercekten bi suru insan varmi$ ayni $eyi payla$tigim. bir de arkadaslarim vardi bir ara, "ben sana $iiri sevdiririm, adam gibi $iir duymamissin sen de o yuzden sevmiyosun" derdi.

burdan ona bay bay yapiyorum.

sizi seviyorum :)

Şiir derken; Şiir var,şiir var,şair var şair var. Beş hececiler,yedi meşaleciler,ikinci yeni gibi bin bir çeşit akım mevcut örneğin türk şiirinde. Cumhuriyet dönemi şiiri ile günümüz şiiri de birbirine benzemez mesela. Şöyle diyelim yine örneğin; genç şairler daha soyut yönü ağır basan bir nevi sürrealist şiirler yazarlar, edebiyat dergilerinde kimi kez rastlıyorum. O tarz şiirleri bende pek tutmuyorum, hani tabir-i caizse ayakları yere basan şiirden hoşlanıyorum. Yani özetle arayan belasını da bulur istediği şiiri de. :D

Hürmetler

son derece normal bir durum. herhangi bir seyin eksikligiyle, yanlisligiyla yorumlanamaz kesinlikle. siir de siir okuyan insan da oldum olasi germistir beni de..

alakali olarak: (bkz: siir sevmeyen insanlar)

sanat dediğimiz $ey biraz burun gibi. kurcalamadıkça verdiği hazzı tarif edemiyoruz.

Ben de yazmayı severim mesela, okumayı yazmak kadar çok sevmem ama öyle çok çok seviyorum diyemem, duygulanmam yani okurken falan, sadece güzel gelir. Yani sevmenin de bi seviyesi olabilir insandan insana değişir. Tuhaflık ya da tartışma konusu olmaması lazım böyle şeylerin tabi seviyeli tartışabiliyorsanız ne ala.. Hayat böyle birşey işte..

suyunu suz.
yikamaya gerek yok. ben duymadim hic en azindan. bir sorun da olmadi.
konservede icinde saklama kalanini. sakin.
cam bir kaseye koy, ustune strec film cek dolaba at. uzun sure kullanmayacaksan buzdolabi po$etine koyup buzluga at.

Walla ben de aynı sorundan muzdaribim. Belli bir süre bekleyen mısır suyu sümüğümsü bi kıvam alıyo, yok suyu süzülürse de zenci mısırlara sahip oluyorum. Ben artık konserveyi açtıktan sonra suyunu süzmeden üstünü hava almayacak bir kapakla kapatıyorum (evdeki plastik peynir kasesis kapaklardan biri tam uydu) Olmazsa streç film de olur. Artık çok daha uzun süre dayanıyor...

kaşık kaşık ye, açılıp bırakılır mı mısır..

Eminim. Cpu kullanımını gözlemledim.

loptap in fanı ilk aldığında atıyorum 3000 devirle dönüyosa.zaman içinde bu dönüş hızı düşmüştür.yağlanmak ister,temizlenmek ister.kısaca ya fanı değiştir.yada bi laptop soğutma tabanı al.

Komplo teorim şu : harddiskin pio moduna düştü ve haliyle işlemci kullanımın her zaman tavan yapıyor.

Makinanda takılma, yavaşlama da başladıysa sorun bence bu.

Hayır kaynaklar boşta ve rahat.

son zamanlarda bios uptade gibi bişi yaptınmı.belki ondandır.ikinci komplo ve komple teorim made in dubai lap top?,
ayrıca cpu kontrol dalga dulgası belki kafayı yemiştir.format çözüm olabilir.
konfüçyusufun dediği gibi format en iyi ilaçtır.

geçenlerde fanı temizlemek üzere arka kapağı söktüm, 3-4 santimlik bir toz yastığı çıktı içinden.. o günden beri ne ısınma var, ne ses.. fan kolay ulaşılabilen bir yerdeyse tavsiye ederim..

arkadaslar yazmislar yalniz ben de yazmazsam icimde kalir. arka kapagi sokersen fana ulasirsin. yalniz e burda toz yok gibilerinden dusunme, fani da soktugun vakit anlarsin ne demek istedigimi. havanin cikmasi gereken yer resmen tamamen kapaniyor tozdan. boylu boyunca temizle, cillop gibi olur. benim de bu isinma sorunu windows yuklerken peydah oldu. format sirasinda kendi kendine reset atti falan, sonradan anladik mevzuyu. meger nefes alamiyomus hayvancagiz.

acaba guc modu "tasinabilir" den baska bir sey secilmis olabilir mi?

fareyi takip eden nesne kötü olmuş rahatsız edici. Onun dışında klasik bir blog görünümü.

nacizane fikirlerim (kızmak yok :))...

resimler cok fazla yuklenmesi de uzun suruyor (2mb resim).
resimlerin yanında biraz aciklama olsa begenen kisi oradan devam etse sanki daha bi hos olur gibi.
yanar doner ikon olmamıs.

kucuk resımlerle acıklamalı olsa daha hos olur gıbı gelıyo bana..sayfa cok asagıya ınıyo.bu bıraz eksi katar siteye..

soylenenlere katılıyorum fare konusunda..
birde .com vs gıbı ucretlı bı uzantı almayacaksan bi aralar cjb.net ucretsiz verıyodu.kısaltma icin kullanılabılır..
kolay gelsın..

ccompiler fikirlerini duydum değistireceğim

öncelikle tarihe not düşeyim, şu anda thumbnail'i bulunanlar arasında iki filmin review'ü var gördüğüm kadarıyla; yani son hali olmaması muhtemel..

bence review'leri daha uzun ve ayrıntılı tutman iyi olur.. resimlerin aralarına falan yazıp açıklayabilirsin mesela..

mouse takip eden alevi kaldırman gerektiği konusunda ben de hemfikirim :)

yukarıda yer alan "b movies" altındaki "small title" sana ait değilse kaldır bence onu da.. sayfalarda da title, add content gibi şeyler var, onlara da bir göz atıver..

bana sorarsan, -sitenin genel görünümünün bu şekilde kalacağını ve domain almayacağını varsayıyorum- hem reklamın daha az olması bakımından, hem de adresin kolay akılda kalabilmesi bakımından blogger'dan falan blog alabilirsin.. biraz customize edince buradan çok daha işlevsel kullanman mümkün olabilir..

fikir güzel, içerik çoğalınca tadından yenmez gibi görünüyor..

biraz acı konuşacağım ama 10 senedir görmediğim bir tasarım, fantastik web siteleri başlığına aday diyebilirim.

Thumbnaillari alt alta koymak yerine atıyorum 4 sütun 5 satır vs şeklinde yaparsan daha derli toplu görünür. Ayrıca fareyi izleyen ateş bozması şey de çok rahatsız edici.

"Review" yanlış yazmışsınız. Onun dışında herkesin dediği gibi imleci takip eden alevden vazgeçin. Resimleri sıkıştırıp/küçültüp altlarına bir kaç satır da olsa bir şeyler yazmanız daha güzel olur.

Bir de içerik olarak tavsiyem olsun, (bkz: dracula 3000) filmini de inceleyin :)

benden de nacizane tavsiye;
wordpress kullanmayı deneyin. hem daha tertipli olur hem de kategorilendirme, arşivleme, ön sayfa gösterimi vs. detaylar olur.

www.subtraction.com

Tanıdığım birini aramışlardı böyle, "biz x bankasındanız kampanyamız var şöyle sağlık sigortası yapıyoruz böyle güzelliklerle coşturuyoruz sizi, müşteri numaranız kredi kartı numaranız lazım" falan filan demişler. Eleman da şüphelenip "çok güzel, siz kapatın ben bankayı arayayım öyle konuşalım" demiş tabi kem küm etmişler. Kısaca bu şekilde dolandırıcılık yapılmaya çalışılıyor, dikkatli olmak lazım...

finansbank'ın gizli numaradan aradığı oluyor bazen.. "ilgilenmiyorum" deyip kapatın gitsin..

sürekli gizli numaradan aradıkları için siniriniz bozuluyorsa turkcell'in gizli numaradan aranmayı engelleme hizmeti var, "aradığınız kişi gizli numaralara gıcık oluyor" gibi bir mesaj çıkıyor.. diğer operatörlerin de böyle bir hizmeti vardır muhtemelen..

evet ama sorun şu ki ev telefonumu arıyorlar.

ev telefonundan hiç aranmadığım için bilemiyorum, ama "aramayın kardeşim beni" diye baskı yapmak belki çözüm olabilir.. her halükarda tam olarak önleyebileceğinizi sanmıyorum; gün aşırı farklı numaralardan aradıkları için biliyorum, çok ısrarcılar..

carreforur card falan alıp form doldurdunuz mu markette?

(bkz: social engineering)


Tahminimce arayan kadın öyle değil mi?

arkadaslar daha once basima boyle birsey geldi benim de. carrefoursa nin sigorta sirketiyiz deyip kandirmaya calistilar. elemanin biri aradi [erkek] gule oynaya sorular soruyor falan.. iskillendim tabi, dedim ki telefonumu nerden buldunuz? adrese neden ihtiyaciniz olsun ki deyip en sonunda ilgilenmiyorum deyip kapattim. belki tuzaklarina dusseydim kredi karti numarami isteyecekti, bilemiyorum. ama kesinlikle guvenmeyin boyle arayanlara. hele ki gizli numaraysa hic guvenmeyin. ev telefonundan aranmalar icinse savciliga dilekce verip dinlemeye actirabilirsiniz ev telefonunuzu. su an icin aklima bir tek bu geliyor.

yok carrefour kartla da alakam yok. en son arayan erkekti daha önce öyle miydi unuttum.

arkadaşlar bu gibi durumlarda dolandırıcılık gibi bir şüpheniz olursa direk sizi arayan kişiye "santral numaranızı verin ben sizi arayayım" diyerek arayan kişinin ismini ve varsa dahili numarasını öğrenin. bu bilgileri veriyorsa dolandırıcılık olması ihtimali sıfır, ama kem küm ediyorlarsa direk kapatın telefonu hiç bilgi vermeyin. (bu uyarıyı yapan bir bankacıdır!)

soyle soyleyeyim amerikadaki telemarketing olayini ufaktan bizimkiler ogrendiler. hatta amerikada boku bile cikti diyebilirim. olmadik zamanlarda bile arayabiliyorlar. ilk basta ben kibar davranip ilgilenmiyorum falan diyordum ama artik direk suratlarina kapatiyorum, sizde oyle yapin cunku kimsenin sizi isteginiz disinda arayip rahatsiz etmeye hakki yok...

öncelikle arayan kişiye şöyle deyin: ''finansbank'tan aradığınızı nereden bileyim?'' bu tarz dış arama yapan müşteri hizmetlerinin muhakkak görünen bir telefon numarasından arama yapmaları gerekir ki, siz de müşteri olarak o numarayı arayıp sorgulatabilin. kem küm ediyorlarsa kusura bakmamalarını söyleyin. ısrarla aramaya devam ediyorlarsa bir daha aranmak istemediğinizi, oraya bi yere konu ile ilgili not düşülmesini talep ettiğinizi, teknolojilerinin artık bu kadarcık gelişmiş olabileceğini umduğunuzu, aksi halde avukatınızla uğraşmak zorunda kalacaklarını söyleyin. eğer finansbank ise bir daha aramayacaklardır. finansbank değilse son derece salak bir üçkağıt dönüyordur. (dönerse sizindir, dönmezse zaten hiç bir zaman sizin olma..eheh..)

rebekah del rio - llorando

www.microsoft.com

buna benzer bir$eydir aradığınız.

me$hur schwarzkopf logosudur.

www.nationalsalon.com

kaynana bile var, ancak bir yerde kullanmanız gerekiyorsa üzerinde oynamadığınız sürece
pek uygun değil sanırım..

www.cardfinans.com.tr

Tamam bunlar işimi görür. Teşekkürler.

helldorado - a drinking song

Çok teşekkürler..

taksim de 1 milyardan aşağı bulamazsın.tarlabaşı gibi yerlerde belki daha ucuz olabilir.bahsettiğin diğer semtlerde de merkezi yerlerde en aşağı o fiyata bulursun(bulamaya da bilirsin).

bir ev kiralamaya kalkarsanız dediğiniz gibi 1 aylık kimse ev vermez. tek oda bir daireye göre otel bence biraz pahalı gelir . ucuz bir otel de bile en az 1,000 ytl isterler ki o tarz yerlere de pek güvenilmez. belki tek başına kalmaktan sıkılmış ve yardımsever veya yeri müsait olan ve paraya ihtiyacı olan bir sözlükçü makul bir fiyata yardım eder.

illa ki ev isterseniz; yabancılara eşyalı oda / ev kiralayanlar kısa süreli kiralamaya daha yatkın olur ama o da pahalıya gelir.. ucuz otel bulmak için de çok kötü yerleri göze almanız gerekebilir.. söylendiği gibi eşyalı ve boş odası olan birine 1 aylığına ev arkadaşı olup otele vereceğiniz paradan az harcama yaparak çok daha rahat edebilirsiniz..

Yazın istanbulda okuyan öğrenciler memleketlerine döndükleri için evleri boş olur ve onlar da boşu boşuna kira ödememek için evi 1-2 aylığına kiralıyorlar genellikle. Bunun için istanbuldaki üniversitelerin ilan panolarını filan takip etmek gerekir. Ya da bir arkadaş vasıtası ile direkman siz kendi ilanınızı asın oralara...

Ankarada okullar kapanmaya yakın bu şekildebi ton ilan görüyorum ben...

selimse ank da gördüğün bu bi ton ilanlanrdan bahsedebilir misin?

tavsiyem, ACER olmasın kesinlikle.

ben sorduğumda aldığım tavsiye, HP pavilion mu ne var, o olmasın kesinlikle.

bir de vestel, beko gibi yerli mallar olmasın.

packerd bell, lg, asus, toshiba, fujutsi siemens vs. kıyaslanabilir sanırım. MSI fiyat olarak iyi ama kalitesi nasıl, ben sordum cevap alamadım.

bence packerd bell hem iyi bir izlenimi var piyasada, hem şekli şemali güzel hemide fiyatları normal (vatan a bak, bir de hepsiburadada 988 ytl bir modeli var fena değil gibi.)

packard bell'in genel olarak malzeme kalitesi pek iyi degil. yani hesapli modellerin plastigine dokundugun zaman kalitesiz malzeme hissi duyabilirsin.

lg, asus, hp, toshiba gibi markalarin cogu modelinin malzeme kalitesi iyidir. malzeme kalitesi olarak hp ve toshiba daha cok one cikiyor ve markadan dolayi da fiyatlari ayni ozelliklerde olmasina ragmen diger markalara gore pahali oluyor. alchemistt'in dedigi gibi acer ve yerli markalardan uzak dur bence de.

kaliteli markalar arasinda da fiyat olarak lg ve asus one cikiyor. lg'nin ozellikle son zamanlarda cikardigi modellerde tasarim da iyi. asus'un sade ama guzel tasarimi vardir. bu iki marka fiyat/performans olarak hp ve toshiba'dan daha mantikli zira ayni ozellikler icin toshiba marka bir modele en azindan 150-200 dolar verirsiniz. benim onerim deneyimi ve kalitesini de du$unursek Asus olur. sonucta 1000$ bile olsa iyi para (interrail icin para biriktiren birine 1$ bile iyi paradir hehe) o yuzden malzeme kalitesini de goz onunde bulundur derim. eger istedigim modeli bulabilseydim toshiba yerine asus alirdim diyeyim ve bitireyim :)

paylaşımlı ekran kartı sorun olmayacaksa asus'un vardı bir modeli, 1050$ mıydı neydi...

sonra, yetkili servisi ne durumdadır bilmiyorum ama, msi var, babam kullanıyor bir süredir. fiyatına göre gayet iyi. msi notebook'lar daha ucuz.

acer'dan herkes nefret ediyor ama ben (uykulu bir arkadaşım karanlıkta görmeyip tekme atana kadar) memnun kaldım, tekmeyle de bileşenleri değil adaptörü bozuldu zaten.. sorunsuz çalışan birkaç kişi daha biliyorum, ama şans işi, her markanın adı çıkıyor zaman zaman..

msi ucuz ve işlevsel oluyor kendimden ve diğer kullananlardan gördüğüm kadarıya.. tanıdıklarım arasında ciddi bir problemle karşılaşan görmedim.. malzeme kalitesi biraz düşük gibi geliyor ama kullanıma gelince 6 aydır nadiren restart ederek kullanıyorum, hiç sorun yaşamadım.. servisi oldukça ilgili ama sadece istanbul ve izmir'de var diyorlardı ben aldığımda, şimdi durum nedir bilmiyorum..

oyun vs. değil daha ortalama bir kullanım amaçlıyorsanız msi tavsiye ederim, aynı fiyat aralığında daha iyi performans sahibi bir laptop almanız mümkün..

Eskiden bende çok korkan biriydim hatta hala korkarım dişçi gibi yerlerden ama devlet hastanelerini bıraktığımdan beri dişçi koltuklarında hiç sorun yaşamadım.Zaten iğne vurduktan sonra soruyorlar uyuştumu diye.Eğer uyuşmamışlarsa çekmiyor.
Sözlükte 20 yaş dişi hakkında yazanları okuduğumda baya korkmuştum dişimi çektirirken ama beklediğimdende acısız bir şekilde sonlandı.Kimsenin dediklerine bakma yani.
Diyeceğim odur ki yazdıklarım soruna cevap olmasa bile diş çektirirken belki biraz rahatlatır.

teşekkürler. dişçiden korkmayan insan yoktur heralde?ama ben acısıdan değil (gerçekten) psikolojisinden korkuyorum. ağzıma soktuğu aynadan bile huylanıyorum.

sedasyon nasıl olur, kısaca öğrenmek istiyorum bilen varsa eğer.

www.protetix.com
www.dental.ufl.edu

tanım olarak soruyorsanız, linklerdeki şekilde, ama sanırım siz prosedürden çok hastanın hissettiğini soruyorsunuz..

"Valyum, Xanax, kloral hidrat veya hidroxizine ile oral sedasyon, dental tedavi esnasında hastanın anksiyetesini azaltmada yardımcı olur." dendiğine göre, korku psikolojisi büyük ölçüde kalmayacak demektir..

"çekim esnasında kaygı olmayacak ama ben zaten şimdi de kaygılıyım" derseniz dişçiye gidene kadar mümkün olduğunca düşünmemeye çalışın.. diş tedaviniz kapıdan girdiğiniz an başlasın, çıktığınız an bitsin..

sizin tam tersinize ben acıdan rahatsız olacağım için iyice uyuşturulmak istediğimi belirtiyorum ama bahsettiğiniz korkuyu / kaygıyı yaşamıyorum.. o yüzden sorunuzu tam anlamayıp doğru noktaya temas etmemiş olabilirim..

Engin [yaklaşık 15 sene :)] diş tedavisi tecrübelerime dayanarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ; önemli olan anestezi olana kadar dayanabilmek. Bu,hiç görünmeyen 20 liklerin çekimi işlemi için de geçerli. Şayet Korkularımızın kaynağı acı ise uyuştuktan sonra hiç bir şey hissetmeyeceğiz,Rahat olalım bu nedenle. Ağzın içine birşeyler girmesinden huylanıyorsak da ne bileyim tedavi esnasında gözleri kapamak bir alternatif olabilir diye düşünüyorum. Ne olursa olsun unutulmaması gereken şey ;biz ne kadar korkularımızla yüzleşip hekime yardımcı olursak bu iş o kadar çabuk ve kolay olacaktır.

SuperGirl hiç bir şeyden korkmamalı hem :)
geçmiş olsun

ablam çok narin ve acıya dayanıksız biridir. zira kendisi kanal tedavisi yaptırdı ama öyle kötü bir acıdan bahsetmedi. bende nefret ederim dişçinin o matkapvari zıv zıv döner-oyar aletinden. söyledim, koltuğa lcd tv monteliydi kumandasını verdi, aç sesini kanal değiştir oyalan dedi, biraz olsun rahatladım öğlen vakti kadın programları izlerken. (beterin beteri var).
ayrıca, (bkz: supergirls don't cry)

ehehe.. teşekkür ederim hepinize.
kapıdan girene kadar çok iyiydim zaten. koltuğa oturup ağzımı açınca başladı korkum. şu an korkum yok mesela. bu yüzden sedasyon benim için iyi olacak sanırım.

prosedürünü de merak ediyordum. linkler için de teşekkürler.

edit: rüyamda dişim çekildi sanki. uyanınca yoklardı ama. :)

17 sene sonra edit: ben artik sedasyonsuz disciye gitmiyorum :) :) :)

askerlik durum belgesi ayrıca belirtildiğine göre almanız gerekir muhtemelen.. zaten çok uzun bir belge değil, o yüzden çeviriyi yaptırdığınız yer özellikle kazıklamaya çalışmadığı sürece "tecillidir" cümlesiyle belgenin tamamı arasında fiyat farkı olmaz, zaten sürekli bu tür işleri yaptıklarından hangi kısımların gerektiğini bilirler.. yalnız konsolosluğun çevirinin noterden tasdik edilmesini isteyip istemediğini öğrenin, istemiyorlarsa boşuna tasdik parası vermeyin..

hangi ulkenin vizesi bu acaba? ve türü ne? normalde askerlik olaylarını pek sormazlar vizelerde de, merak ettim.

ingiltere. türü derken?

belgenin noter tasdikli olma gereği yokmuş.

evet, ingiltere halihazirda yoklama kacagi insanlarla dolu oldugu icin nufusu cogaltmak istemiyor konsolosluk.

valla bizim okulda askerlik tecili belgesi vermekteler. isteyene türkçe isteyene ingilizce. sanırım okuldan alıyorsunuz bu zımbırtıyı.

bir hafta önce gönderilen iletiyi almışlığım vardır. yalnız şöyle bir şey var. eğer msn'in çevirim dışı ileti göndermeyi desteklenemeyen bir sürümünüyle oturum açılırsa gönderilen mesaj puf oluyor.

pardus-kopete kullanırken çevrimdışı mesajlar gelmiyordu, işyerinde windows-live messenger'dan login olmak zorunda kalınca iki küsur ay önce gönderilen offline mesajları aldım.. bu süre beş aya kadar uzar mı bilmem..

bi de mac'te kullanılabilen msn sürümleri de desteklemiyor o hikayeleri. böyle tiril tiril online olmak zorunda kalıyor insan...

1. ziplamiyorsa bittir ama endise etmeyin size gecmez. yavru olduklari icin herhangi bir uygulamadan once mutlaka veterinere goturmeniz gerekli, oncelikle ic parazit tedavisini yapacaktir. dis parazit tedavisi icin unuttum ama sanirim en az 2 aylik belki daha fazla olmalari gerekiyor. veteriner yaklasik kac aylik olduklarini tespit edip ona gore bir tedavi uygular.

bakarsiniz canim, noolcak! Biz de burdan yardim ederiz elimizden geldigince, bir de veteriner yonlendiri sizi, ustune de nette cok kaynak var, gerektikce onlardan da yardim alirsiniz, el birlik buyuturuz ufakligi :P

bu arada igrenmiyorsaniz iki tirnaginiz arasina alarak bitleri oldurebilirsiniz. ( maymunlar yapar ya hani, o teknikle) mideniz kaldirmiyorsa da yapabilcek bir arkadas sorusturun isterseniz. yumurtlamislardir da onlar ama belli araliklarla 'cit'islemini tekrarlarsaniz herhangi bir uygulamaya gerek kalmadan bit sorununu halledebilirsiniz. bu yontemden hic bir veteriner bahsetmedi bana ama cok kediyi bu sekilde bitten kurtarmisligim var. ( bkz: sozlukcunun asil demek istedigi: midesiz biriyim :P)

1- çok küçükse parazit tasması kullanma, ya da veterinere sorarak kullan
2- migros'un çaprazında, şeker bank'ın karşısındaki apartmanların arasında öz-vet var, ben oraya gidiyorum.. bölge metro civarında oturuyordun diye hatırlıyorum, yakın sayılır sana da.. gitmeden ara, bir iki kez geç açıldığını gördüm, boşuna oraya kadar götürüp getirme veledi.. tel: 388 17 64

bakımı sorun olmaz, önce veterinere bi götür, onun tavsiyelerini al, pyro'nun da dediği gibi el birlik büyütürüz sonra :)

Bornova'da Ali Suavi ilköğretim okulunun orada(küçük parkın oradaki mezarlığın karşı tarafı) Asya Veteriner var. Süper bir yer, hem adam çok iyi hem de ekipmanı tam.

Yapılması gerekenler :

Parazit aşısı
Kuduz aşısı
Karma aşı
Lösemi aşısı

Üzerinde yaratıkların barınmaması için jel gibi bir şey var, hayvanın ensesine damlatıyorsunuz. bir ay kadar etkili sanırım.

burnu tıkandı diye doktora gideni doktorlar muayenehaneden kovalıyor burada (ciddiyim. azar yedim daha önce pimpirikliyim diye). o yüzden böyle basit şeyler için doktordan önce kendim tedavi etmeye çalışıyorum.

ilk tercihim ıhlamurdur...
tylol hot ya da benzeri bir şey ile deniz suyu da kullanabilirsin, bu ikili bende ırmak etkisi yapmakta, cerahatin iyice aktığına emin olunca antibiyotik(penos olabilir sanki) alabilirsin, bu arada mümkünse hep burundan nefes almaya çalış, soğuk hava yememeye bak, özellikle terli iken... Yutkunma sorun ise, acı veriyor ise, strepsils(kırmızı) tek geçerim.
Doktor olmaz demişsin ve ben de genelde doktora gitmeyi sevmem(adamlar hiç bir derdime derman olmuyorlar) ama doktora danışmanın faydası olur, herhalde...
Zira ıhlamur, deniz suyu, strepsils hatta tylol kullanımı sorun olmasa bile antibiyotik bünyeye göre değişiklik gösterebilir, o yüzden doktora danışman iyi olur.

anneanne yöntemini dene, kaynar suya vicks koy, kafana havlu da koy buğu yap. boğazın kötüyse tuzlu suyla yap..

senin durumun sinuzite donuyor. ne yaparak gecirirsin bilmiyorum ama engelleyemezsen cok cekersin. su anda burnundan genzinden salgilanan mukoza disari akamayip direk kafatasindaki bosluklara doluyor (sinus denir bu bosluklara, yanaklarda ve alin bolgesinde olur) bu nedenle kafanin ici dolu gibi geliyor cunku gercekten dolu. su anda bir kriz durumunda gibisin, devamli mukoza salgiliyor burnun ve sinuslerini dolduruyor. sumkururken o kadar cok sumuk cikmasinin nedeni de sinuslerini de bir nebze bosaltmakta oldugun icin. kriz durumu gecene kadar (bir hafta falan surer sanirim, bu surede klima ruzgarindan, islak kafayla ruzgarda kalmaktan falan delicesine kacin) devamli 10 dakikada bir gidip gidip burnunu temizleyerek salgilari sinuslere dolmasini engellemelisin. uzun sureli dus almak da bir sekilde burnunu acar (buhar sayesinde) dusu uzatmaya devam edersen sinuslerdeki salgilar da acik olan burun yolundan akmaya baslar. bir de temiz deniz suyu bulursan, sinusleri deniz suyundan daha iyi acan birsey yoktur. cek burnuna fosur fosur bosalir hersey. dedigim gibi kronik sinuzite donerse her kis yasarsin bu sorunu ve deli gibi alin bolgesinde yogunlasan bas agrisi yapar. ameliyati falan da aci vericidir, kirarlar butun yuz kemiklerini. ameliyat cok extreme bir durum tabi korkma hemen ama bir doktora gidip "ben kronik sinuzit olmadan bu naneyi gecirelim hocam." de, o sana en profesyonel sekilde yardimci olur.

bana da sinüzit başlangıçı gibi geldi. sinüzit olduğumu öğrenmeden önce aynı şeyleri ben de yaşadım. başımı öne eğdiğimde kafam ağırlık yapıyodu resmen. doktora gitmen şart bence. geçmiş olsun.

eğer sinüzit ise kesin çözüm deneyimli ve usta ellerden acı kavun suyunu burnundan çekmektir. yanlız sakın bu yöntemi kendi basına yada deneyimsiz biri tarafından yapma. hatta en iyisi bu yöntemi yapma sen. acı kavun suyu sinüslerdeki cerahaati oldugu gibi söküp alır. sinuzit namına hiçbirşey kalmaz ama belli oranda belli süre ölçülü olarak genizlere çekilmelidir. yanlış bi işlemde beyin suyunu dışarı çıkartacağından ölümcüldür.

benim de yaşadığım sinüzite benzemekte.. saçlarını jöleleme.. 6 yıl her daim burnu akan birisi olarak söylüyorum bunu.. ne zaman saç kremlerine geçtim kesildi akıntılar.. yapabileceğin en mantıklı hareket önce doktora gitmek, muhtemelen sinüziti geçirmek için ilaç verecek ve rahatlayacaksın, sonrasında da saçı ıslatma, bol sıvı al.. geçmiş olsun..

acı kavun yöntemini denemeyin bilmiyorsanız, abartıya kaçma insanı iseniz de denemeyin.

babamın "her burun deliğine en fazla 1 damlacık" olarak önerilmesine rağmen şişenin yarısını boşaltması ve bunun üzerine hastaneye kaldırılması, acı kavunun bütün sinüs bölgesini yakıp eritmesi yaşanmış bir olaydır.

sinüzit başlangıcı ise en güzel öneriler zaten verilmiş, acı kavun son çare olmalı

pek bilgim yok ama, sirkeci'de hayyam pasajına gidersen ille bulursun. lubitel 2 için bile film bulunabiliyor orada. ha bilen biriyle git, çünkü pek bir geçirgen oradaki fotoğrafçıların alayı. 2 liralık ürünü 10 liradan satmaktan çekinmemekteler.

sirkecide postanenin orada hem kendisini hemde butun kagıtlarını satan dukkanlar var.oradan edinebilirsin.

www.boston.com

"Polaroid instant film will be available in stores through next year, the company said -- after which, Lee said, Japan's Fujifilm will be the only major maker of instant film."

polaroid "ben oynamıyorum, kapatıp gidiyorum" demesine rağmen fuji üretmeye devam ederse kağıtları uzun bir süre daha piyasada olur ama zor bulunabilir.. benden yaşlı bir fotoğraf makinesinin filmlerinin hala üretildiğini biliyorum ama türkiye'de yeni tarihli film yok mesela, yirmi yıl önce üretilenleri kakalamaya çalışıyor sirkeci esnafı.. kağıtlarını bulmakta zorluk çekebileceğinizi düşünerek alın alacaksanız, nostaljik olur ilerde..

hayyam pasajında ata usta var ona gidersen en temizini verir sana...

tekrarını izledim ben de, sanırım bu geceye özgü bir sorundu, yayın politikasıysa birkaç gün içinde belli olur zaten (kablo)

3- birinci sezon birinci bölümde öpüyordu barney. böyle aratırsan bulabilirsin sanırı.

4- şurada sorulmuşu var:
(git: 16575)

2- Bunun bir adı var mı bilmiyorum ama bahsettiğiniz ssg'nin entrysi şu olsa gerek: #5889778

3- www.youtube.com

1- en kolay yolu modemi kapatıp açmaktır. ya da modem arabiriminden "reboot router" demektir.
2- "peşin edit" diyor kimi yazarlar buna.

işletim sistemi garantiyi etkilemez, öyle olsa zaten garanti belgesinde falan "sadece x işletim sistemi ile kullanılabilir" uyarısı bulunurdu..

aynı arıza farklı zamanlarda tekrarlanırsa para iadesi söz konusu oluyor.. farklı arızaların da farklı zamanlarda gerçekleşmesi gerekiyordur bence, çünkü herhangi bir bileşenin arızası diğer bileşenlerin de bozulmasına sebep olabilir ancak bu doğrudan onlarda bir hata olduğunu göstermez..

yeni alınan bir makine olsa tek arızayla bile para iadesi talep edebilirdiniz, o ayrı..

hayır yanlış

işletim sistemi garantiyi 100% etkiler üzgünüm..

daha dün vatan computer daydık ve iki kişi tam benzer sebepten şikayet ediyorlardı soruna cevap alamıyorlardı..
starter edition vistada çalışmıyor bir şey siz de haklısınız ama bayan müşteri hizmetlisi görevlisi şu cümleyi birebir kurdu "işletim sistemini arabanını motoru gibi düşünün, motoru kurcalarsanız garanti bitmez mi? "

hayır, su falan dökmüş değilim. anakartım çok aniden ve dışarıdan bir etki olmadan, iki restart arasında, yandı.
ben de mrtskn gibi düşünüyorum aslında. yazılımlar kurabileyim diye var bilgisayar; ama işletim sistemi konusunda bir istisna olabilir mi acaba diye düşündüm.

teknik servisi arayıp bir sorunum olduğunu söylediğimde "tamir sonrası bilgisayarınızı formatlayıp geri veriririz biz zaten" dedikleri için garanti kapsamında yazılım olmadığını düşünüyorum. öyle olsaydı bilgisayarımın niteliklerinden birine zarar vermiş olacaklardı çünkü.
kesin neticeyi bildirmeye çalışacağım.

aynı sorundan 3 kere tekrar ederse yenisini alıyorsunuz.