balkona koyarsanız bence sorun kalmaz varsa tabi aynı kumdan ben kullanıyorum koku olmuyor

Kumu daha sık değiştir daha az doldurup. Bir de o lafları eden kokoşlara ağızlarının payını ver, sana yapılan şey saygısızlık çünkü.

kedilerin tuvaletleri, eger duzenli temizleniyorsa hic o kadar kokmaz, sizin misafirlerinizin burnu cok hassasmis. Ben su silika kumdan kullaniyorum, diger kullandigim kumlara göre oldukca iyi, kokuyuda bi olcude emerek hafifletiyor, umarim isinize yarar; www.juenpetmarket.com

ak kedi kumu kullanıyorum ben de. pudra kokulu. hem de topaklandığı için temizlemesi kolay oluyor. ben o ıyy kedi kokuyo insanlarını da hiç anlamıyorum. ev sizin ve kedinizin evi. dışardan gelen onlar. ben evime gelen tüyden ve kediden rahatsız olanlar için herhangi birşey de yapmıyorum ( kediyi başka odaya almak falan gibi. evin bireyi çünkü. neyse çok sinirlendim. sakinleşip uzaklaşıyorum.

o kişilere "kediyi gönderdim yok evde kedi artık" diyerek çağır bakalım ne diyecekler. küfür etmek istiyorum şu an. "böööööö kokuyor" manyaklarına bi de kedinizin kıçını dayayın bi zahmet
neyse. bu kadar tutabildim kendimi.
silika kumlar da bazen kokabiliyor. ancak bu ne zaman? adana mersin gibi (ki iki şehirde de kedim var. annemlerin ve benim) sıcak nedeni ile kokabiliyor. burada kışın 8-10 günde bir değiştirirken (ki o zaman süt daha çok içiyorlar ve daha çok işiyorlardı) şimdi 6 güne kadar düştü kum değiştirme sıklığım. ki 2 kedi birden olduğunu özellikle vurgulamalıyım.
bu "bööööö kokuyor" culara en güzel numara kedileriverdim ve evi temizlettim demek olacaktır. 2 günde falan kum kokmaz. o arkadaşlarınız ile ilişkilerinizi de bir gözden geçirin bence.

Kristal kum kullan.

Ben kristal ve normali karıştırarak kullanıyorum ve 15 günde bir değiştiriyorum. hiç koku sorunu olmadı. Gerçi bizim abla öyle zarifki pembe sıçıyor. :)

benim de kedi kumum evin içinde balkonum olmadığı için, kristaller ne yaparsanız yapın biraz koku yapıyor fakat son olarak ben de en son silikayla bildiğimiz kedi kumunu karıştırarak kullanmaya başladım ve kesinlikle en iyi sonucu aldım.

onun dışında kakayı her gün toplamakta fayda var.

silika kum bana biraz dokunuyor astım var çünkü ama beyaz taneli kaliteli bir kum alıyorum. az koyup sık değiştirme fikri güzelmiş.

maalesef balkonumuz yok.

eöö insanlarına gelince, bir de "kedi olan evde yemek yemem ıyyy" versiyonları var. bunları napıcaz? sanki kediyi tencereye sokuyoruz. teallam.

siz yemeği koyun önlerine yerseler sizdendir, yemezlerse zaten hiç sizden olmamıştır. şaka bir yana evinize gelecek kadar samimi olan hiç kimse arıza çıkarmaz. gel git alışırlar. hiç dert etmeyiniz. benim temizlik hastası manyak arkadaşlarım zamanla kediyi mutfak masasından indirip yemeklerini yiyecek kıvama geldiler.

qwertyuo biz sokuyoruz

hastane değil ama, ben mükemmel bir genel cerrah tavsiye edeceğim, prof.dr.hasan kalafat. ailecek hepimizi defalarca kesti biçti, üzerine tanımıyorum. ameliyatlarını eskiden nightingale mecidiyeköyde yapıyordu. geçmiş olsun.

benimki de o yaşlarda öyleydi. bamya bile yediğini bilirim. ben mümkün mertebe vermedim, yalnızca arada haşlanmış yumurta ve peynir verdim. artık mamasına o kadar alıştı ki, masaya hiç yanaşmıyor versem de yemiyor.

Asla, asla, asla kendi yemeğinizden veya mutfaktan veya sofradan tadımlık da olsa yemek vermeyin kedinize. İnanın önüne geçemezsiniz, başınız ileride çok ağrır.

kediyi sofradan beslemeyin çok büyük hata, büyüdüğünde anlarsınız acı bir şekilde. kendi yediğinizden beslemenin başka bir dezavantajı da tezgahtan yemek çalma alışkanlığı da geliştirebiliyorlar.

bizim ufaklık biz sofradayken çok dilencilik ederse hemen salon kapısını kapatıp dışarı koyuyorduk, daha birkaç aylıktı. böyle böyle anladı. şimdi 2 yaşında hiç yanaşmaz sofraya, tezgaha falan. kendi yemeğimizden oldu ki versek de yemiyor zaten. kedi mama yer bu kadar. alıştırmayın.

ben vermem daha.
zateen 5.inci mamasını denedik ve en sonunda beğendi ve yemeye başladı.
arada ton balığı veriyorum.ama vermek iyi değildir.

bu kadar katı olmayın arkadaşlar. kedi bu, canı çekiyor. o kadar nazenin nanemolla yetiştirmeyin hayvanınızı. sofraya yanaştığında sofradan bir şey vermenin, ara sıra tabağına değişik yemek koymanın da hiçbir sakıncası yoktur. ne lan öyle hanımevladı gibi sadece mama sadece mama. hadi gelişme dönemi bir derece, ama yetişkin kedinizi de sırf mamayla bu kadar kısıtlamayın. ama her öğün de tabağına evde pişen yemekten verip onunla beslemeyin. arada ton balığı da verin, kendi yediğiniz balıktan etten de verin, ciğer alıp pişirip onu da yedirin. tüm vitaminleri minarelleri içeriyor, mama her şeye yetiyor diye her gün mama her gün mama, ağzı var dili yok, sesi çıkmıyor hayvanın, karnımız doyuyor ya çok şükür diyor mecburen yiyor onu. kendinizi kedi yerine bir koyun, her türlü minerali vitamini var diye allahın günü üç öğün önünüze corn flakes konsa bıkmaz mısınız? kedi dediğin de insandan çok farklı bir sisteme sahip değil. birebir aynısı değilse de; sindirim sistemi de, boşaltım sistemi de, diğer sistemleri de benzer. beslenmesinin yanında mutluluğunu da düşünün biraz.

eğer sorun sağlığından ziyade "yine ister, alışır, yemek çalma alışkanlığı edinir" falansa bu tamamen sizin kediyi eğitmenizle daha doğrusu eğitememenizle alakalı bir problemdir.

@kibritsuyu, ona bakılırsa benimki kivi, patlamış mısır da yiyor, dondurma da tadıyor, fıstık ezmesine çıldırıyor falan. yani insan kendisi keyif yaparken kedi gelirse ona da (sağlığını tehdit etmeyecek miktarda) vermekte sorun yok. fakat sofraya ve tezgaha alışanların neler yaptığını başka evlerde gözlemledim. tabii ki arada yumurta et vs verilebilir ama sofradan alınıp kendi tabağına konmamalı o zaman dilencilik başlıyor. ayrıca ona özel hazırlanıp verilmeli. demek istediğim buydu.

bu arada ekleme yapmalıyım, arada sırada verdiğimde de götürüp mama kabına koydum. böylece masadan çalınmayacağını öğrendi. yani kıyamayıp verecekseniz de götürün kendi mama kabına koyun, yemeğin yalnızca ordan yenilebileceğini öğrensin.

kibritsuyu düşündüklerimi yazmış.

ben sık sık ciğer pişirip veriyorum, öyle peynir, yoğurt filan yemiyorlar zaten. yumurta severlerdi bıraktılar. ama köfte, et, balık filan yediğimizde onlara vermemek benim için imkansız. varsın tezgahtan yemek "çalsın", "dilencilik" yapsın.

Zararı yok. Sadece sağlıklı şeyler verin ama. mesela cips falan vermeyin. 1-1.5 yaşa kadar öyle sürecek. Karpuz yiyor benimki mesela.

alışkanlık yapar diyenlere. aslında alışkanlık yapmaz. yaparsa ne olur buzdolabını açıp yemeğiniz mi yiyecek sizden önce. benin 4.5 yaşındaki kedim gün geçtikçe (bebekten bugüne) azalan bir eğri ile kesinlikle sadece verdiğimizi yiyor. küçükken meraktan, kendini aç hissetmekten, meraktan, kokulardan (yemek) vs hep sırnaştı. verdik. yediği de oldu yemediği de.

asla falan değil.

gidip buzluktn çıkmış karpuz vermeyin ama yiyorsa patlıcan musakkaka yesin hayvan.
zararlı olduğu açık seçik ortada olan alkollü şeyler, kola, suni dondurma (algida vs) falan vermeyin başka bir zararı olmaz. boyoz şeftali denedi geçen. önce yaladı zevkle ama ne rahatsız etti ise, pisfş pıfş diyerek bıraktı. ağzını yaktı sanırım şeftalinin asidi. veya ne ise.
zararı yok. zararı yok.
veteriner değil (3) kedi sahibiyim.
hoş veterinerim de yesin işte ne güzel demişti.

kibritsuyu ve ben smyrna ya katılıyorum kedi hassas dönemi atlattıktan sonra zararlı gıdalar hariç her şeyden yemeye hakkı var kuru mama kuru mama nereye kadar... düşünsenize evde et pişiyor kokusu hayvancağıza gidiyor canı çekmiyor mu sanki değil insan yanımda hangi hayvan olursa olsun hayatta boğazımdan geçmez mel mel bakarken bana ben yiyecem ha neymiş sofra terbiyesi daya mamayı gitsin katılmıyorum ve son olarak burada sizin nezdinizde biraz önce alt geçitte karşılaştığım gence teşekkür etmek istiyorum küçücük yavru kediye babalık yapıyor :D bir hafta önce sokakta bulmuş öyle güzel bakıyor ki ona ölüme terk etmemiş yaşamasına fırsat vermiş çok mutlu oldum öyle işte :)

yok ben kedime sürekli veririm yediklerimizden salça olması sorun degil diyorsan ver. ama altından anca sert davranarak kalkarsın onun haricinde hiç birşey olmaz hatta arada vermek iyidir.

sofradan direk vermiyorum, cani cekince mirnavlayip istiyor, goturup tabagina koyuyorum. merak ettigim nokta, aliskanlik kazanmasindan ziyade bu yiyeceklerin ona zarari olup olmadigi -- malum bazi yerlerde cok yaziyor mamadan baska her sey zararlidir diye ondan seyettim. tesekkur ederim bu arada cevaplar icin.

zararı olmaz, sonuçta et tavuk balık falan vereceksiniz ne zararı olabilir. şekerli yiyecekleri pek vermeyin, arada bir tadımlık yeter seviyorsa.

şu yazılanlardan anladığım herkes bizzat tecrübelerini yazmış ve kediler çeşit çeşitmiş.

tavrımı (ben şu yukarıda asla asla diyenim) yumuşatıyor ve @exodia'nın dediklerine aynen katılıyorum.

butik otel, pahalı ama güzel: mehmet ali ağa konağı
pansiyon, ucuz ve temiz ama vasat: antalyalı
datça ovabükü: ogün'ün yeri, çok nefis ama merkezde değil.

ramazan dolayısıyla çok aşırı kalabalık değil.

dayanilmaz kalabalikti 3 gun once.

(git: 279109)

sırf son kitabinin kapagi yüzünden yüzüne tükürülecek, yuh ulan bu muydun sen, bu muydun ulan? denecek kadin (evet, biraz abartmis olabilirim). ama kendisi bir pazarlama ürünüdür ve eger bir yazar idi ise bir zamanlar, hizla o yazarlik hissiyatindan uzaklasmistir. ayyy cok güzel, elif safak en iyi yazar bana göre, cok duygulu ve samimi cümleleri var diyen satir alti cizme ve bunu facebook ta paylasma mafyasına pek yüz vermemek lazim.

Orhan Pamuk u fikirleri yuzunden yerin dibine batiran bi toplumuz. Simdi de Elif Safak bazilarinca ayni muameleyi goruyor. Sanattan ve edebiyattan biraz anlayip ahkam kesip yargilamak daha durustce olmali.

hem elif şafak hem orhan pamuk güncel edebiyattaki yazar kıtlığımızdan dolayı abartılıp parlayan isimler. ikisini de sevmem. hele elif şafak'ın bu kadar abartılmasını hiç anlamam. ama diyorum ya şu anda türkiye'den yazar çıkmıyor ki böyle tırıvırılar bile meşhur oluyor.

bence anlamsız bir şekilde üstüne gidiliyor. bazı romanlarının kurguları baya güzel, metinleri vasat, yer yer de vasat üstü. okuyup bitirdikten sonra sende bir şeyler bırakan kitapları da var. roman yazarı olarak hiç de fena değil yani.

köşe yazıları ise okunmayacak kadar tekdüze, heyecansız geliyor bana.

akademisyen olarak başarılı.

bu kadar tepki çekmesinin nedeni ise kitaplarının çok reklamı yapılması. albüm çıkarır gibi aynı. böyle olunca kitapları da biraz edebiyattan çok, popüler kültür ürünüymüş gibi bir his bırakıyor. ama kitapların çok satmadığı bir dönemde, güzel bir kadın yazar olsam, ben de herhalde güzelliğimle reklam yapma fikrine çok direnemezdim. nabayım, para var işin ucunda.

aşk kitabı ise yazdığı en basit kitaplardan, en azından okuduklarım içinde. asıl dili ingilizce olduğu için dili yavan geliyor. mevlana'yı, rumi'yi popüler kültür öğesi olarak görmek rahatsız edici olsa da, kültürel değerlerimizi batıya satmak adına hoşgörebiliyorum. hep biz mi excaliburlarla, aslan yürekli richardlarla falan büyüyelim, biraz da onlar bizim hikayelerimizi okusunlar.

@miss antartika
nobel edebiyat odulune layik gorulmus adama yazar kitligindan abartildi deyip elif safak gibi bi yazara da tiriviri dedin ya bravo hakkaten. Ha dogru ya sırf ermeniler olduruldu dedi diye vermislerdi o odulu de adama:)
azalarak bitmeniz dilegiyle.

@miss antartika

Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi adlı kitabını okudun mu? Bu kitabı okuyup da Orhan Pamuk hakkında tırıvırı yazar diyorsan diyecek söz kalmıyor.

ben kişisel olarak, atıflarından çok sıkılıyorum. sanki zorlama olarak biraz fazla edebiyat tarihinden bahsediyor gibi geliyor bana. özellikle siyah süt kitabında baymıştı bu bağlamda.

Devlet hastanelerindekliler hem iş yükü, hem de gördüm diye kaydettiği kelle başına ekstra para aldığından dediğin gibi basıp ilacı sktr eder :\
Önerim, tavsiyeediyorum.com sitesinden İzmir psikiyatri falan araştır ve bol tavsiyeli teşekkürlü birilerini bul.

9 eylül üniversitesi araştırma hastanesindeki bi çok psikiyatrist işinin ehli kişilerdir. hepsi için demiyorum bunu, tedavi olmaya gittiğim dönemde benden zaykopatları da denk gelmişti karşıma.

peki bir isim var mı elinizde? gidip direk o kişiden sıra veya randevu alayım.

Alsancak'ta Zeynep Bodur vari 1-2 sene gitmiş ve memnun kalmıştım zamanında.

ben 2 sene önce 9 eylül yollarını arşınlarken atilla bey vardı, esmer top sakallı espriden anlayan kafa dengi bi adam. hala orda mı bilemem...

evet çok sahipsiz kaliyor onlar tipi hoş değil gibi bi itici yanı var sadece siyah olsa daha güzel olur siyah kediler iyidir güneşte renkleri parlar besleyeni hiç görmedim. her nekadar kediyi sevsemde nebiliyim çamaşır suyu değmiş gibi. zaten 3 renk olanlar genelde dişi oluyor.

bie arkadaşımın vardı bu renklerde bir kedisi gayet de severdi ama bence de haklısın daha az tercih ediliyor.

kesinlikle haklısın itici geliyor yav. bi daha bakıyım evet itici.

abi sende oyle bir resim koymussun ki.. :-)
benim kedim de gayet cirkin mesela ama gayet seviyorum.bence sorun onlarda degil insanlarda.

etnik ayrımcılık lan bu yaptığımız. ama itici valla

haha bu kadar olmaz. ayni kedimin resmi sanki, bi tek burnu basik benimkinin (exotic cinsinden dolayi) . cok cirkin ama cok tatli :) 5 kedi dogurdu gecen ay, kirma yavrulardan birisi de ayni boyle cikti, burun da basik degil tabi. aha gelecekteki fotografi bu. bugune kadar yavrulari gorenlerin nerdeyse tamami onu sevdi en cok; cirkin diye. digerlerinin arasinda farkli duruyormus :)

bence gayet sevimli. bir tek ben miyim sevimli bulan?

çok çirkin ya beslenmez lan bu.

tipini sikim o ne lan!!!1!!

biz bunun aynından besledik çok da şeker bi kediydi ama sokakta. 2 yıldan uzun zaman baktık sonra kayboldu.

off cok cirkin ama cok guzel! bir arkadasimda var bu tip, baska da kimsenin evinnde gormedim, genelde herkeste tekir veya siyah-beyaz kedi goruyorum.

çirkin kedi yoktur:) benim de sokakta yemek verdiklerimden biri bu renkti. besledim bu renklerde adını da "çirkin" koymuştuk hatta. şimdilerde yeniden çoluğa çocuğa karıştı sanırım, görünmüyor bir iki haftadır. ama şahane bir burnu vardı ki değme estetik cerrah bir araya gelse böyle burun çıkaramazdı.

valla sokaktakileri de sevdim, eve de getirdim sevdim defalarca. sokaktan alıp evde bakacaklarımı da veterinere götürene kadar uzak tutmaya çalışmadım. şimdiye dek başıma hiç bişiy gelmedi. ama rahat edemiyorsanız sevmeyin, dokunmayın.

evet

teorik olarak hastalık kapman mümkün. banyo yapınca gitmeyen hastalıklarda var. :)

pirelenebilirsiniz. ve bu berbat birşey olur.

kedi piresi insanda takılmaz, üç zıplar beş zıplar düşer kendi kendine.

teoride kaparsın hastalık, ben çöpten fırlayan kedilere sarılan bi tipim hiç kapmadım daha bi hastalık sokaktaki hayvandan.

biz de öyle aldık, hemen bir veterine götürün, paraziti iç-dış yapılsın. eğer yaşı tutuyorsa kuduzunu da yaparlar. aşılar tamamlanana dek tırmalanıp-ısırılmamaya dikkat edin.

kediyi banyo yaptırıp veterinere götürdüğün takdirde bir kaç parazit aşısı yapıldıktan sonra hiçbirşey olacağnı sanmıyorum. insanların hepsi 600 lira verip kedi sahibi olmuyor sonucta :) daha şimdiye kadar sokaktan kedi alıp ondan hastalık kapan birini gormedim duymadım.

aman kediler yıkanmaz. dikkat.

zaten paraziti varsa yıkanmayla geçmez :))

kediler yıkanır. sadece kediyi yıkarken kafasına kesinlikle su değdirmemelisin. kafasını ve kulaklarının arkasını bezle sil. sonra kediyi sadece tek bir odada tut veterinere götürene kadar. sonra aşılarını yaptırdıktan sonra zaten nothing else matters...

kediler yıkanmaz. en fazla kuru şampuanla temizlersiniz hayvanı ya da ulaşamayacağı yerleri siz temizlersiniz uygun bir şekilde.

iki hafta sokaktan aldığım kediyi odamda besledim hiç bi halt olmadı. bugun git banyoda hortum tut kafasından aşağıya sonra götür veterinere.o kadar

aids bile olursun!

bişey olmaz. parazit öyle hop hadi diye geçmez. sen sevdikten sonra kendini elini güzelce yıkarsan hiç bir şey olmaz. benim evime gelip giden kediler daha ilk günden yatağıma bile girmiştir. ne parazit ne başka hastalıkla sorunum oldu. yavru ise tırnakları çok ortada olur. (ayarlayamaz) tırnaklardan pek sorun yaşamazsınız sadece yara olur eliniz falan.

şu kedi yıkama sözlerine ben de katılacağım. kediler yıkanır yıkanmaz. kediler yıkanABİLİR. ama yıkamamalısınız. ne zaman yıkanır? çok ciddi çamur (mesela kışın sokaklarda olan çamur su çukurları) gibi bir şeye düşmüş kedi, kireç boya vs gibi şeylere düşmüş bir kedi yıkanabilir ki zaten yıkanmalıdır. ama sokakta çöp tenekesinde geziyor diye kedi yıkanmaz. bu tür bir kir sağlıklı bir kedi üzerinden en fazla 24 saatte yalanarak yok edilecektir. illa temizlemek su değirmek istiyorasanız bir kişi kediyi tutsun bir kişi de KENDİ ELLERİNİ ıslatıp ıslatıp kediyi sıvazlasın. bunu kedi rahatsız olana kadar (muhtemelen 2-3 kez !) yapın. bu ıslak tüyleri hemen yalamaya girişecektir. bu da temizllği hızlandıracaktır. ancak ne sabun ne de şampuan vs kullanın bu süreçte. eğer hemen kızmaz ve kaçmazsa bu durumda su ile üzerindeki sizi rahatsız eden kaba kiri, tozu da almış olursunuz. o da siz de rahat.
ıslak mendil kediler değirmeyin. alkollüsü alkolsüzü var. içinde ne olduunu bilmediğiniz bi sürü kimyasal.. ayrıca parfüm. bu yıkmakatan daha kötü. yıkadığınıda değen şey en azından su. bu ... gereksiz.
yavru kediler normal normal geziyorsa evde hasta değildir. en ciddi hastalık zaten kuduz olabilir size geçebilecek. bu da belli olur (davranışları salgıları vs vs)
ancak sevdim şimdi öleceğim demeyin. dediğim gibi ben ilk geceden yanımda yatırmışımdır kedilerimi hep. bi de patilerine bakın arasında çamur parçaları vs olmasın. elinizle temizlemesine yardım edin (eve ilk geldiğinde-yoksa 3-5 saatte onların hepsini temizlemiş olur zaten)

(bkz: kedi yıkarken dikkat edilecek hususlar/@no avalon)

sevip okşayabilirsin, oradaki parazitlerden bişi olmaz. ancak aşısını yaptırana kadar kakasıyla elleşme. hede hödö kisti yapma riski taşıyan parazit kakada olur. kuduz muduz şehirlerde artık görülmüyor zati.

kedi piresi insana gayet de geliyor bu arada :/ allahın cezası pireler, kodumun pireleri...

şimdiye kadar %100 steril bir ortamda yetişmediyseniz hiçbir şey olmaz. kedinin üstündeki bakteri ve mikroplar her gün sokakta gezerken aldığımız canlılar zaten. bu kadar evhamlı olmayın. mıncıklayın gitsin.

ps: kedi saldırgan tavırlar sergiliyor ve özellikle ısırmaya çalışıyorsa kuduz olabilir, sadece buna dikkat edin. aşıları yapılana kadar ısırılmayın.

www.eksiduyuru.com Yakın zamanda bende sormuştum. Cevaplar orda var. Halen aramaktayım ayrıca. Güzel bi yer bulursan banada mesaj atarsan iyi olur.

Eyw

Ovabuku'nde adapansiyon; www.adapansiyondatca.com
aile isletmesi, fiyatlari sisirmiyorlar, lezzetli yemekler yapiyorlar, temiz, ufak bir pansiyon.

ovabükünde gülbahar pansiyon
www.neredekal.com

merkezde: Antalyali Hayitbukunde: Ogun (biraz kazik olabilir bu sezonda)

mine sürücü kursu tam aradığınız yer.eğitim açısından rezalet bir kurs ama işinizi görür
@tamamtamambuldum'un bahsettiği ilk yer burası

güneş sürücü kursuna gitmiştim ben meydanda.

windows 7 kullanıyorsanız;

WXRSplitter'ı XP modunda ve yönetici olarak çalıştırmayı deneyin.

denedim, ise yaramadi maalesef.

ablacım sen ciddi misin? ciddiysen doktora görün, borç al, kredi çek, bi yerden para bul diyetisyene git mutlaka.

bi de her gün aynı şeyi yiyemez insan gibi geliyor. bence sen normalde yediğinden daha az yiyip spor yapsan zaten 80 90 kiloya kada düşersin bu kadar sıkı bir diyete bile girmeden.

+diyet yapıyosan yumurtanın atacağın kısmı beyazı değil sarısı olması lazım.

çok sağlıksız, bence bunu yaparsan ölebilirsin. (ciddiyim)
ben 4 ayda 16kg
ve iki ayda 8 kg'lik iki seans yaptım,
toplamda 24 kg verdim halen veriyorum. haftada 2 gün o da eserse düzensiz kafama göre spor yapıyorum
günde 6 öğün, bu yazdıklarından oldukça fazla ve çeşitli besleniyorum.
diyetisyen desteğiyle çözdüm.
muhakkak diyetisyene git, gitmeden önce kan tahlillerini yaptırman faydalı olabilir.
hem çok daha rahat kilo verirsin hem de sağlıklı kalırsın.
mutlaka mutlaka mutlaka mutlaka mutlaka mutlaka mutlaka mutlaka mutlaka
diyetisyene git....

kesinlikle ezbere diyet yapma sağlığını daha da kötü hale getirebilirisn.

@duygusal pehlivan, bu kadar sıkı dediğiniz diyet 1700 kalori civarında, aklı başında bir diyetisyenin bana yazacağı diyet de bu civarda olacaktır, üç aşağı beş yukarı diyerek her gün her şeyin tıpkısının aynısını yemeyeceğimi de anlatmaya çalıştım, ciddi olamayacağım kısımdan kastınız nedir anlayamadım ama. kilo vermeyi düşünmek, diyet yapmak, her hafta diyetisyene görünmeden bunu yapacağımı söylemek, hangisi?

yumurtayı yanlış yazmışım evet.

@mhm, artı ara öğün eklemek mantıklı evet.

size de kafanıza estikçe değil daha düzenli spor yapmayı tavsiye ederm.

Ara öğün eklersen hiç fena değil.

doktora gidip kan tahlili vs yaptırmadan başlama derim ben. çokça kilo vereceğin için vücuduna zarar verebilirsin.

senelerdir diyetisyen yollari eskitmis ve onlarca diyet yapmis biri olarak diyebilirim ki, bir ogun mutlaka protein+salata+ayran veya ekmek, bir ogun sebze+yogurt+ekmek olayina dikkat et!

gittigim tum diyetisyenler mutlaka bir ogunumun sebzeli, bir ogunumun proteinli olmasina takikti.

bir de aralara daha cok meyve ve bol sivi tuketimi eklemek gerek.

ben diyetimde yemeye saat 7'de basliyorum, aksam 10'da da son ogunum var.

07:00 - ilk ara (cunku kahvaltiyi ofiste yapiyorum metabolizma durmasin dediydi hekim)
08:00 - kahvalti
10:00 - kusluk
12:00 - ogle
15:00 - ara
17:00 - ikindi
20:00 - aksam
22:00 - gece ara

bu ogunlerin hepsi azicik miktarda ama bir tam gunde mutlaka yogurt, peynir, sebze, et, meyve vb yiyorum.

araya sebzeler eklemeyi falan çok seviyorlar diyetisyenler de, benim olayım insülini dengede tutmak, adam etmek. ekstra fazla fazla meyve yiyip basit şeker almak istemiyorum.

artı gayet ciddi spor yapıyorum, kas kaybı yaşamamak içinse sebze ot çöpden ziyade protein almak gerekli diye biliyorum. günde 1 öğün sebze 1 öğün et yerine 2 öğün et yesem bence fena olmaz hatta iyi olur.

kesinlikle diyet olayını çözmüşsün. "vücudun şekere de ihtiyacı var" tarikatine mensup olmadığın için tebrik ediyorum seni.

ciddi misin derken o kiloyla bir saat aralıksız yüzebilmene hayret etmiştim ve içki sigara olmadan sporsever bir insanın bu kiloya çıkmasına da şaşırmıştım.

yazdığı sırayla okumanı tavsiye ederim. kitaplar birbiriyle bağlantılı değil ama hakan günday'ın üslubunun zaman içinde nasıl değiştiğini çok net görebilirsin bu şekilde.

@zxcv piç mesela sonradan çıktı fakat kinyas ve kayra nın içi bir hazine. bunu göz önünde bulundurmak gerekir yan bilgi olarak. yine de piç derim.

malafayi okudum, kisa ama guzeldi.

kronolojik olarak oku bence de... zira bu adamların kitapları üzerine kinyas ve kayra dışında bir fikir birliği oluşmamıştır. biri çıkıp zargana mükemmeldi ama az'ı beğenmedim diyor, biri çıkıp az en iyi kitabı olmuş diyor. o yüzden sen karar ver...

azil hayatimda okudugum en rezil kitaplardan birisiydi. onu en sona birakabilirsin.

kinyas ve kayra'yi ayri bir yere koyarsak, okuduklarimdan azil'i piç'ten daha cok begenmistim diye hatirliyorum.

fiyatı ucuz olandan pahalı olana doğru bir dizilim iyidir

bence de azil şahanedir, daha doğrusu diğerlerine oranla bana öyle gelmişti kinyas ve kayra'dan sonra.

kapanıp kapanmadığını bilmiyorum ama yeri, bonjour'un sokağında bi starbucks var. onun karşısında solda. mangonun sokağı olması lazım hatta.

listede yok.

www.gloriajeans.com.tr

kordondaki kapandı, alsancak gül sokağa giden ara sokakların birinde açıktı daha geçen ay. NURSACE diye bi ayakkabıcı var onun karşısı, mangoya yakın.

meksika sokağı denen yerde..
alsancak mustafa bey caddesindeki starbucks'a arkanı verip karşıya baktığında gördüğün sokakta soldan 2. apartmanın altında..

oha 15 kere geçtik dediğiniz yerlerden ya. 8'de kepenk mi indiriyorlar nedir?

tuborg %100 malt denenebilir, glikozsuz. ideal bulunursa devam edilir.

carlsberg (33luk cam sise)

tuborg gold veya bomonti

tuborg gold

carlsberg +11!!!11!1

kesinlikle tuborg gold bencede..efesciydim vazgectim tuborgu icince..

tuborg gold.

Tuborg Gold ve Carlsberg.

herkesin dediği gibi tuborg gold ya da beck's . buz gibi olmak şartıyla

Sıkı bir efes içicisi olarak artık Tuborg'a döndüğümü söyleyebilirim. %100 malt tadı başka hiçbir birada yok.

tuborg gold +3543513246843512.

tuborg gold yoksa bomonti de bi nebze iş görebilir.çakması zaten.

efes dark (şişe-kırmızı) favorim....tadı kokusu alkol oranı herşeyiyle farklı...tavsiye ederim...

efes satsuma ve mojito var ben mojitoyu sevdim. satsumanın alkol oranı daha yüksek (6,1) bomonti de güzel bira

tuborg golda alışsan kırmızısını da içersin aslında güzeldir

uhh kimse bomonti dememiş ya, bomonti de benden gelsin.

vedat milor ve arkadaşlarının yaptığı türkiye'de satılan en iyi biralar listesine 4. sıradan giren milli gururumuz bomonti :)

ilk 3: çek budweiser, becks, amstel.

geçen ilk kez budweiser denedim çok iyiydi, tadı çok net, tam olması gerektiği gibi ne eksik ne fazla, ama pahalı şerefsiz. migros'ta 4,40 tl

efes'teki glukoz şurubu olayı sebebiyle: tuborg gold

Bomonti.

İçimi adeta sakız gibi; güleryüzlü, sıcakkanlı ve güzel bir kızın üzerinizide yarattığı etkilerin 2 boy düşüğünü yaratan; iyi ki yaşıyorum dediğiniz anlara her içtiğinizde eklenen bira.
tabi ki carlsberg.
-bunu aşıran reklamcıya hakkımı helal etmem; öbür tarafta iki elim yakasında olur söyliyim-

behzat ç. birası

ben hizlial.com dan aldim.

ben de kendim ve eşe dosta birkaç tane ereyon.com dan aldım

hepsi kısmen indirim yapıyor ama,hizlial.com ve hepsiburada favori bimeks le vatan plase diyorum

vatan computer. ikide bir indirim oluyo denk getirebilirsen hem ucuz hem güvenilir.

açık provizyon kısmında görünür biletin ücreti, bir kaç gün içinde de harcama olarak dönem içi işlemlerde görebilrsin.

bekleyen provizyonlardadir, bir sorun olsa zaten ebiletiniz gelmezdi diye dusunuyorum.

Değerin değişme sebebi de kur farkı öyle atla deve değil.

www.picnik.com

(bkz: irfanview)

irfanview
www.irfanview.com

photoshop

Image Resizer

imageresizer.codeplex.com

Yalnızca bu iş için yazılmış pratik program. Büyük yazılımlarla uğraşma.

birçok dosyayı aynı anda tek tıkla yapmak isterseniz: pix resizer

kardeş bu plaza işinde ayağını kaydırmaya çalışan kaypak içten pazarlıkçı yalaka insanlarla çok karşılaşırsın. misal ben arkas'ta çalışırken. lavabo'ya gideyim dedim. aynı departmandan sevdiğim bir abi de tam içeri girdiğimde elini yıkıyordu. benim pek hazetmediğim sonradan görme öküz bir herif vardı onunla ilgili abuk subuk ağzımı yoklar gibi sorular sordu. yok işte o sana böyle davranıyor ne düşünüyorsun şöyle şöyle yapıyor o böyle biri diğmi bende yorum yapmak istemediğimi bildirdim. meğer adam içerdeki kabinde sıçıyormuş. adam kabinin içinden seslendi. çocuğun üztüne ne gidiyon diye. o an adam hakkında kötü bir şey desem olay olacaktı. böyle orospu çocukları var işte.

ikinci paragraftakilere 'evet' denir, bunlara evet denmesine ragmen orda kalinmasinin sebebi de baska yerde bulunacak isin de ayni bokun lacieverdi olacaginin bilinmesidir panpa.

sagolun cevaplar icin daha da gelirse memnun olurum. evet ben de bilg. muhendisiyim, fena da degilim alanimda, bildigim dillerin bir ise yaramasini istiyorum mesela. ama bu plaza ortaminda bazen bazi seylere "bu iyiymis" demeye calissam da biraz daha dusununce cidden midem bulaniyor. milletin e hayali bu. anlamadim gitti. "biraz daha az kazanayim ama kafam rahat olsun, is bir angarya olmasin benim icin" diyemem mi?

Sakalıma, kılıma tüyüme bile milimetresine kadar karışan hayatı sikeyim, bu kadar diyorum. Çalışmıyorum, büyük konuşmayayım ama çalışmam da.

is hayati her yerde ayni is hayati: maslak'taki yapay plazada da ayni, new york'takinde de, muhendislik yaptigin fabrikada da, hatta kendisini cok daha rahat ortamlar olarak gosteren google/apple'da da. o yuzden onemli olan kariyerini gelistirecek, azicik da olsa zevk aldigin bir yerde calismak. plazalarin abartildigi kadar kotu olmadigina inaniyorum - gectigimiz 3 yaz boyunca maslak/levent plazalarinda staj yaptim - ama tabii ki ideal ortamlar degil.

plaza insanıyım ama 8-5 değil, 18.30 da çıkıyorum ve tamamen bitmiş bir halde. iş insanı boğmaz mı elbette boğuyor, 10 yıldır aynı şirkette çalışmama rağmen düşündüğün gibi bi elinde kahve bi o masadan bi bu masaya sohbet hali, isteyince çalışıp istemeyince dışarı çıkmak söz konusu değil, inanılmaz bi patron baskısı var en azından bizde öyle, yemekler iş yerinde yenip hemen ardından masalara geçilir, sigara molası filan yok sabah girer akşam çıkarız, en kötüsü de açık havayı görememek yani cam açamamak suni hava solumak. işimi herşeye rağmen seviyorum ama tabi işten ayrılıp iş arama lüksümün olmaması da göz ardı edilemeyecek bi unsur. nasıl dolmuşsam birden anlatasım geldi herşeyi :)

abi oyle yapmislar ki her sey isyerinde ya, bir yatacak yer yok (ki belki o da vardir), banka isini de buradan halletsin-sacini da burada kestirsin-doktoruna da burada gitsin-alisverisini de burada yapsin-cikista burada kalsin spor salonunda spor yapsin... bunlari sana sunulan imkanlar olarak gosteriyor ve bunlarla ovunuyorlar ama aslinda bunlar tamamen hayatini sirkete endekslemen icin. korkutucu yani.

kariyer hırs hedef fln olmadığı için plaza dünyasıyla mezun olduktan 5 sene sonra tanıştım. kıro kıro tiplerle çalışmaktan da bıkmış plazadakiler daha medeni olur ilüzyonuna kapılmıştım ki hiç öyle değilmiş. bunlar da mevkiili paralı kırolar işte. sıfır samimiyet. ikisi de bildiğin türk olmasına rahmen ingilizce kavga edenler, ofiste çekirdek çıtlayan,çok hijyenik olduğu için bokunu fırçayla temizlemek istemeyenler (fırçaya dokunacak ya) asansörden inmeni beklemeden kapıya saldıranlar, çokyaşa-günaydın-geçmiş olsun demekten aciz olanlar, lalekartı olup serdarortaçla kopup sonra ofise gelip klasik müzik açanlar, film müzik muhabbeti bilmeyenler, dizi izlemiyorum deyip 3saat telefonda boş boş konuşanlar, 3.sn önce öğrendiği yönetmen ismini 40yıldır biliyomuş gibi satmaya çalışanlar, birbiriyle sabah ağız dalaşına girip öğlen yemeğe çıkanlar...hayır mutlu değilim. az kazanıyorum. ama işte bi yaşa gelince salak salak takılmayı bırakmak gerektiğine karar verdim. en azından kendi işimi kurana kadar.tek çözüm kendi işin.en azından beğendiğin insanlarla çalışırsın.çünkü sektör mekan değişse de ortalık mal sürüsüyle dolu.

benim gordugum aslinda su: oradaki insanlarin hepsi kotu degil, cogu iyi bile diyebilirim. bildigin panpalar, teyzeler, amcalar da var. elbette o dediginiz hayvanlar da var ama cogu zaten boyle bir hayat istiyormus, girmis calisiyor bir sekilde devam ediyorlar. sorun oradaki o sistem, yari ingilizce yari turkce ayagi, segmentlere falan ayrilmis mottolar bulmus sekilci zihniyet. ne yaptigin degil disaridan neyi nasil yapiyor gorundugunun de cok onemli olmasi. bilemiyorum sikintili cok.

eski plaza insanı olarak:

plazalarda altı yılım geçti. plaza olmayan üretim ve büyyük hacimlerde ihracat yapan firmayı da, serbest meslek erbabının ofisini de, minik bir limited şirketi de görme şansım oldu bilahare. mukayese zor, aslında mesele tek başına mekan diyil, ama önemsiz de diyil, mekan ilişkileri de halet-i ruhiyeyi de etkiliyor elbet. mesele esasen, ilkokul mezunu inşaat ustası babamın bana daha onsekizimdeyken söylediği şey herhalde (mealen): "ne özgürlüğünden bahsediyosun? sekiz saatini patrona satmaya başladığın zaman nasıl özgür olacaksın ki!" o yaşımda 'beğenmediğim' babamın formel işlerden kaçıp (evet 65 sene önce ilkokul mezunu da formel işlere girebilirdi) yorucu ve mevsimlik, iyi kazandırabilen, hiç kazandırmayabilen bir işi seçmesinin ardındaki gerçeği yıllaar sonra anlayabildim.

netçe itibariyle, mezun olup işsiz gezmek gibi bir ölümün yanında, plazada da olsa bir iş güç sahibi olmak gibi bir sıtmaya razı olunabiliyor. kimisi kısa sürede kaçıyor, kimisi (mesela ben ve benim gibiler) bir süre sonra kaçıyor, ama bazıları da kazık çakıyor.

lafım uzun, yazım kısa...

bu ne amk ya, herkes sahte bi sen gerceksın di mi. ne kadar sizofren bi yaklasım. hem sanane arkadasım aynı yerde calısıyoruz dıye herseyımı nıye sana acayım. nıye kahrını ben ceeyım git baskasına agla. 8-5 işini yap sonra naparsan yap. kostek olma da. ne kadar aglak ve de sacma bi gayeler ıcındesınız.

@bryan fury

burada insan gibi cevap veren herkes mal bir sen akillisin degil mi?
bir konuda insanlara danisiyorum sana da soracak degilim, sen de kimseye acma kendini aman bir goren olur.
aglamiyorum cunku tercih sansim var, sana niye koydu bu kadar onu anlamadim.

kısmen bir plaza insanı olarak diyebilirim ki ne ekersen onu biçersin. biraz dikkatli olman her şeyi çözer. öyle herkes de senin kuyunu kazmak istemez. o tipler bellidir zaten, hemen kendisini belli eder. işini adam gibi yaptığın sürece kimse karışmaz.

ha bir de bu "8*5 çalışmak bana göre deyil yeaaa :/" diyen tipler var. amına koyim sanki kendi işin olsa, ya da bi şantiyede olsan farklı olacak.
gir şantiyeye, gecenin bi körü beton dök.
kur kendi işini akşam 10a kadar tükkanda dur.
ol bir freelancer saçma sapan çalışma saatlerin olsun.

sonuçta hepsi aynı bok işte.

hayir 8-5 icin demiyorum, calisilir sorun degil. onu rutini betimleme acisindan seyettim. yoksa 8-5 iyi bir aralik cok daha fazlacalisanlar var.

Stajyerim şu an, staj yaptığım yer de bayaa büyük bi alman firması, ama 8-5 diye bir olay yok. Gayet 10'da gidiyor isteyen yani, iş saatlerini doldur yeter, onu bile doldurmuyoruz sıkça. İşini iyi yaptığın sürece istersen tatil al yani.

Türkiye'de böyle durum, hele ki mühendisleri bile tek tip olmaya zorluyorlar ki, tek tip giyim insanın yaratıcılığını tamamen öldürüyor. Bir yerden sonra hesap makinasına dönüşüyorsunuz.

Plazalarda, özellikle bu büyük şirketlerde staj yapanlar fark etmiştir, sık sık oradaki yıllanmış çalışanların düşünemediği şeyleri oradaki 3 günlük stajyer şıp diye söyler. Çünkü onlar körelmiştir büyük ihtimalle, çok yönlü bakamazlar olaya. Sistem o kadar zorlamış ki tek tipliğe, çok sesliliğe alışkın değillerdir.

6 senedir plaza olmasa da cok benzer bir ortamda calisiyorum. Ne dusunursen bos, isin ozeti "para lazim". Hatta buyuk sirketlerde calismanin piyasaya gore baska avantajlari da var, cogu ozel saglik sigortasi yapiyor, ikircikir islerle ugrasmiyorsun, servis, ilac vb her turlu hizmet ayagina getiriliyor, maas gunleri asla sasmiyor vb.

biraz hayattan ne beklediginle alakali. her seyim duzenli olsun, kredi alayim insaniysan bu tip sirketler hayatina duzen getiriyor.

ha elbette her isin sikayet edilecek yani var, ancak sen icerideyken disarida sirketin bir parcasi olabilmek icin gorusmeye gelen onlarca adayi gorunce, issizligin ne durumda oldugunu anliyorsun.

insan iliskileri vb bos konular, is yerinden arkadas cikmaz. herkese gulumseyip iyi gecinecek ama hicbirseyini anlatmayacaksin.

cevaplar icin tesekkurler.

fonksiyonunu bilmemekle beraber, pdfler yuksek olmasin diye kullandirtiyorlar bunu bize. adobe indesign'dan ps olarak print edip, distiller ile pdf yapiyoruz, normal print yonteminden daha dusuk size'lı oluyor.

Baskı için PDF'leri (eps'den çevirerek) en iyi duruma getirir. Ayrıca matbaalar, gazeteler vs. kendi Distiller eklentilerini (ayarlar için) hazırlarlar ve siz Distiller programını onların formunda açar ve pdf'i oluşturursanız hiç uğraşmadan matbaa'nın istediği pdf'i elde edersiniz. Disteller baskı için oluşturulan pdfler için için önemli bir programdır.

quarkxpress'ten pdf alinamadigi zamanlar kullaniyoduk bunu

bozburunu öneriyorum ben çok sakin çok temiz.
www.dolphinpension.com bu da orda kalınabilecek güzel bir pansiyon.

Datça'da çadır kurmak için ayrılmış bir kamp alanı var, orada konaklayabilirsiniz. Ak-tur sitesine ait, veya tam yanında, tam çıkaramadım.
Kopalım, partiden partiye koşalım, süper genç ortam kafasında değilseniz, kesinlikle Datça'yı tavsiye ediyorum. Ben Ege çocuğum, Ege'deki her yerde, Akdeniz'de Karadeniz'de Marmara'da (zaten başka deniz kalmadı) denize girdim ama, Datça gibisini görmedim.

Edit : Buldum campingi, bungalow falan da varmış. Şöyle vereyim www.akturcamping.com

akyaka'yi oneririm.

Datça'da Ovabükü-Hayıtbükü öneririm. Deniz inanılmaz temiz ve çook sakin bir yer. Biraz uzak ama olsunmuştu.

biz ogün'de kalıyoruz gittiğimizde.

mordoğan' da ayıbalığı koyu diye bi yer var ki şahane deniz istiyosan ilk tavsiyem oraya mutlaka bak çevrede otel değil de pansiyonlar var hep zaten. gecelik fiyatları da uygun.

Teşekkürler alayınıza , :)

kargoya verildi diye yazdıklarında takip numarası hemen düşmüyor, bazen ertesi gün düşüyor, bana öyle olmuştu. endişelenmeyin, gelir bence 1-2 güne.

sayılamayacak kadar beyazladı, aralarda tutam tutam şeklinde.
ama şakaklar beyazlamadığı sürece çok takılacak bir şey yok.

Saç boyamanın bu konuda çok etkisi var. Lisede bir kız arkadaşımın baya baya beyazlamıştı saçı. Göz koyduğum kızın birinin de (yaş 24) saç dipleri yine oldukça beyazdı.

Yani yaşlılıkla pek alakası yok. Boya + ırsi.

iş yerinde çalışan bayan arkadaşlarımın yarısı için geçerli diyebilirim.

ben hiç boyatmadım saçları ama aynen benim de tutam tutam beyazladı. boyatma eşiği nedir acaba valla bunalıma girdim.

bunun için kendini üzmemeyi başardığında bana da haber ver lütfen..ilk başlarda tek tüktü. ufak ufak artmaya başladı. artık makasla tek tek kesmek de mümkün değil. boyamamakta ısrarlıyım. beyazları gördükçe beni üzen insanlar aklıma geliyo daha bi öfkeleniyorum..çünkü üzülmekten oldu bence. bi de arkadaşlarının gelip ayyy beyazların çıkmış demesi çok düşüncesizce oluyo. kafalarını duvara toslatmak istiyorum.

off hem de nasıl. ışıklandırma yaptırmayı düşünüyorum ben de, arada kaynayıp gitsinler diye.

lan ben de aynı bunalımdayım yaş 26 ve tam 10 tel. geçen sene bi taneydi

çok beyazladı lan. hem de saçım siyah diye çok belli. genetikmiş. üzülme. ben seviyorum beyazlarımı da şöyle tamamen beyazlasa daha iyi.
yalnız ben beyazladıktan sonra renk almış tel de gördüm. yani belki geri dönüş de mümkün. hatta diyolar ki baş aşağı durmak iyi geliyomuş hehe.

eşim 32 evet
ben 38 evet

Genç yaşta kır saçları olan bayanlar çok karizmatik oluyor bence boyatmayın lütfen :]

Saçımı senelerdir boyuyorum, kendi rengini sevmediğim için, hiçte beyazlama falan olmadı. Evet bende yok ama henüz 28ine gelmemiş bikaç arkadaşımda gayet var ki karizmatikte duruyorlar.

30 yaş candır. bırakın beyazlarsa beyazlasın. boyası var bilmem neyi var. bunalıma sokmayın lütfen beni. 32 yaşında adamım. ne o öyle beyazlar meyazlar. bir kadının olabileceği en güzel yaşlardasınız. keyfini çıkarın.

genetikle ilgili kesinlikle. lisede saçları beyazlamaya başlayan arkadaşım vardı. bunalıma girmeye gerek yok. bir de yanlış hatırlamıyorsam ibrahim saraçoğlu çörekotu yemenin yeni beyazlamaya başlayan saçlarda rengi geri getirdiğini söylemişti. ne kadar doğru bilemiycem.

Son yıllarda ben ve diğer meslektaşlara baktıkca görüyorum ki, genç-bakımlı-modern, genellikle arkadaş canlısı hatunlar.

erkek ya da kadın farketmeksizin giderleri var, gelirleri yok.

geneli, yıllar önce çok para kazanma umuduyla bu mesleği, seçtiği için, birçoğu mutsuz.

gözümde ise, aynı testleri her yıl dağıtıp aynı yazılıları yapan klasik devlet öğretmeni profili var. yeşil takım elbiseli falan...

(bkz: what a wonderful world türküm diyene )

my name is earl geliyor nedense aklımda.

Kadin olanlarinda seksi ve guzel cok cikiyo. Fakat İngilizce ogretebilme yetenekleri cogunda zayif.

yılların ingilizce ögreteni olarak söylüyorum ki acınasi haldeler.

Yorumları okuyunca acı gerçek yüzüme mi çarptı yoksa? Öğretmenler sevilmiyor Türkiye'de arkadaşlar. Kendimi mutsuz hissediyorum şu anda. Saolun be :)

ogretmenlerin sevilmesi sevilmemesi meselesi degil, genel olarak her bransta ama özel olarak ingilizcede ciddi bir kalitesizlik hakim. ilkokul,ortaokul, lise ve üniversite düzeyinde farkli farkli siniflara egitim verdim, ben de cok iyi bir bok sayilmam ama inanın ögrettigi konuya bu kadar az hakim olan bir tek ingilizce ögretmenleri vardir herhalde. ama beri taraftan kendilerini matah birsy sanan, her boku da bilen bir yine onlar var.

o konuda haklısın sanırım. dil öğretmek çok zor gerçekten.. hem öğretilecek şey, hem de nasıl öğretileceği bir sorun

Vinn'i annem kullaniyor, bir facia... Ustelik pahali.

hocam sakın !

aman uzak dur vınn'dan. tam bir para tuzağı. 2 gb download edip 5 gb download gibi gösterirlerse ve her fazla gb için 50 milyon muydu neydi astronomik bi rakam veriyosun. aman !!

sorun su ki 3g modemlerde upload da kotaya dahil ediliyor.

hangisi dersen, bi ara 2 aylik vodem alip sonra kapatabiliyordun (taahhut falan yoktu). hala var midir bilemiyorum. onun disinda kapsama alani problemi yoksa hepsi ayni.

bende vınn var, memnunum. fiyatı uygun. hızı da yeterli.

online işlemlerden kotaya bakabiliyorsunuz. 4gb olanı gündelik kullanımda yeterli.

ben kullanıyorum, fatura kazığından endişe ettiğim için faturasız vın aldım. aylık 4gb paket 39tl, tim'lerden yükletiyorsun. merkezi yerlerdeysen çatır çatır 3G çekiyor ve gayet hızlı. merkezden uzaklaştıkça hız düşüyor. ev pc'mde kullanmama rağmen 4GB'ı hiçbir zaman dolduramadım.

alacağın satıcıya göre değişir, türkiye seç yerini sonra kargo seçeneklerine göre sırala de falan filan. yavaş-nispeten güvenli ucuz olur, hızlı-çok güvenli pahalı olur genelde.

bu aralar takipsiz (first class international) postalarda çok kaybolma oluyor, benden tavsiye usps express'den sasmayin ama onun da en dusugu 15$'dan baslayip saticiya gore artiyor.

Apple bir şeler getirt.

bence tablet PC, bu aralar herkes onların derdinde. ipad vs..

akyakayi oneririm. sakin huzurlu ve ucuz bir mekan.

Kabak plaj kumsal değil, taşlık. Kumsal istiyorsanız patara'yı öneriyorlar. Ayrıca Kabak denizi tertemiz ve masmavi değil. Üzerinde sarı sarı polenler vs var, yüzdükçe köpürüyor, açıklara yüzmeniz lazım o yüzden ya da sabah çok erken gireceksiniz. Ama yine de Kabak'a kesin gidin diyebilirim.
Domuzçukuru Kabak/Kelebek'in daha ücra ve daha hayvanatla içiçe hali deniyor. Gerçi ben Kabakta bildiğin yılan da gördüm.
Kelebek'te kalmadım sadece uğradım. Belki kalsam gece vakti elektrik kesildiğinde ıssız ve güzel oluyor olabilir ama gündüzleri felaket 5 tane tekne aynı anda demirleyip yüzlerce insan sahile ve şelaleye akın ediyor. Çadırda kalmak 50 lira(kabakta 20-25). Ben anlam veremedim Kelebek'te kalmaya hemen yanı başında kabak varken. Ayrıca denizinde aynı problem var, temiz falan değil, kaldı ki bir de tekneler demirliyor onların pisliği vs.
Kabak'a gelen danimarkalı bir çift patara'ya hasta olmuşlar. Biraz Kaş'a doğru kalıyor ama deneyebilirsiniz belki orayı da.

marmaris'te şehrin merkezinde, her tarafa yakın bi otel var. biz de 7 kız gittik, ne rahatsız eden oldu ne bişi. basil's apart otel. oda başına toplamda 70 lira verdik. odada 4 kişi kalabiliyor, 2 tane tek kişilik yatak, 2 tane kanepe mevcuttu içinde.

www.basilsapartments.com

datça-hayıtbükü ogün'ün yeri'ne bayılıyoruz biz. ogün biraz pahalı, aynı sırada farklı ve daha ucuz yerler de var. koy çok güzel, deniz tertemiz ve çarşaf gibi.

ben. yalniz blanco'nun urunleri igrenc plastik kokar.

ingiltere'ye gönderim yapıyorsa eğer, şöyle birşey var: ingilteredenal.com. ben TR'ye göndermeyen birçok avrupa sitesi için bunu kullanıyorum.

Mallorca’da rastgele karşımıza çıkan iki katlı, taş duvarları sarmaşıklarla sarılmış minicik bir ev vardı. Restore etmek biraz ter döktürdü ama sonunda masallardan fırlamış gibi bir yer haline geldi. Sabahları komşular birbirine gülümsüyor, öğleden sonraları herkes plajın yolunu tutuyor. Marketten dönerken yol üstünde çilek satan birinden sadece 1 avroya koca bir kutu meyve alabiliyorsun. Hayat sade ama bir o kadar da dolu dolu. Çocuklar okullarından bisikletle dönüyor, kimsede telaş yok. Gerçekten kalbim buraya ısındı.
spainhomes.com

Timberland'ın smart causal ayakkabıları bu tanıma uyuyor,
Bağımlısı olabilirsiniz.
Deriden Mağazalarında satılıyor.

Clarks al, pişman olmazsın. Zaten bir kez denemek için giydiğinde ne demek iistediğimi anlayacaksın

teşekkürler.

@waryemez hiç o tarz ayakkabı giymedim ama ist. da nerde bulurum.

cinsiyet göremedim ama kadın için desa - aerosoles diyorum. camper da çok rahat ama tr'de çok pahalı.

Aynen İzmir ilinde 2 aylık kalacak yer meselesi sıkıntısını halen ben de çözemedim. Ve izmir'i bu konuda harbi taktir ettim.

şimdi gaziemir'de oturan bir arkadaşıma sordum, emlak bankası evlerinde eşyalı kiralık ev görmüş, akşam geçerken kiralanmadıysa telefonuna bakacak, size yazarım.

bir de benim aklıma şey geldi, bornova eü hastanesi civarında hasta yakınları için hazırlanan möbleli kiralık evler var, kısa dönem kiralanıyor. bornovadan gaziemire metro var, pansiyondan iyi olabilir diye aklıma geldi. kolaylıklar.

emlak bankası ve ilerisinde kesin kiralık daire vardır. meydan ve civarında kiralık ev bulmak zor gerçekten. optimuma da dolmuşla gelip gidersin...

ayrancılar tarafında egekent ve üçpınar yapı koop. var. buralarda uygun fiyata daireler-hatta dubleks bahçeli daireler var dolusuyla. dolmuşla yarım saatte de optimum'dasınız.

kimi öğrenci yurtları yaz dönemi öğrenci olmayanlara da oda kiralıyor sanırım. dalın sorun gördüğünüz yurtlara.

outlet'i var estee lauder comany'nin, oraya gidiyorum mac, bobbı brown vs için, ayrıca parfüm de var orda. ykm'de filan markaların indirimli ürünleri oluyor dönem dönem. bir de markafoni gibi indirim sitelerinda shisheido mu ne, onun indirimleri oluyor.

cerrahoglu eczanesinin online alisverisini kullaniyorum, bazi markalar piyasanın %20 civarı daha ucuzu olabiliyor.

aynen estee company store'dan cilt bakımı ve parfüm çok uygun oluyor.

markafoni & trendyol vb fırsat sitelerinden de kullandığım saç/oje/makyaj zımbırtılarından alıyorum.

Yurtdışına giden arkadaşlarım olursa duty free'den sipariş veriyorum veya çilekten alıp onların adreslerine gönderiyorum, gelirken getiriyorlar.

Son olarak da, INGLOT ve MAC dışında da hiçbir mağazadan alışveriş yapmıyorum, kızgınım diğerlerine bariz kazıklanıyoruz.

cerrahpaşa-çapa-endokrinoloji.

profesörlerden bile randevu alma imkanın var.

kocaeli'deki doktor da annemi tedavi ederken burayı özellikle önerdi, kendisi yanlış bir şey yapmamak için.

geçmiş olsun, prof.dr levent kabasakal, ailecek troidliyiz, hepimizi stabil hale getirdi. Amerikan hastanesinin hemen karşısında muaynehanesi var.

leventkabasakal.com

moral bozmak gibi olmasın ama first class mail allahlıktır. geledebilir gelmeyebilir de. amerikadan geliyorsa 15-45gün arası diyorum. benim first class ile gelen son siparişim 30 günde geldi.

bence doğru yoldasınız. durmak yok, yola devam.

yavru kediler hiperaktif olur ne yazık ki, zamanla durulacak.

iyice azıttığında tek başına bir odaya veya koridora kapatın, sakinleşsin. ben öyle yapıyordum :)

Bu duyuruyu takip edeceğim. Bizim de o civarlarda sokaktan alınma erkek bir kedimiz var fakat kendisi ellerden çok korkuyor ve korkunca da saldırı pozisyonuna geçiyor. Sonrasında kaçıyor. Üzerine gitmemeye çalışıyoruz. 2-3 defa yakalayabildik fakat ellerimizi resmen parçaladı. Duyuruya kaçak hat çekmiş gibi oldum, kusura bakma :)

benim kedi gibi aynı. sokak kedisi geni taşıyor sonuçta. başetmesi zor. biz başedemedik valla. sonunda kapıyı açtık, bahçeye çıkıp diğer kedilerle oynayıp akşam eve geliyordu. gelirken yanına arkadaşlarını da takıp getiriyordu hatta. yanına arkadaş bir tekir alırsanız onunla oynar, size bulaşmaz. benim bildiğim tek çözüm bu.
tırnaklarını kesmeyi ihmal etmeyin yoksa ellerinizi ayaklarını parçalar, tecrübeyle sahip, benim kedinin tırnaklarını kesince bi 4 gün kadar bize küsüodu, o ara sakinliodu küstüğü için. ama tırnaklar uzayınca kaldığı yerden devam...

hiç bir şey. sadece oyun istiyor. asi değil. 1 yaşına kadar ve yalnız olunca oynayıp ısıracağı şey sizin eliniz, kolunuz ve kemirmeye uygun eşyalarınız (kablolar, sandalye ayakları, sarkan havlu kazak tuvalet kağıdı vs vs) olacaktır.
maalesef ve ne güzel ki bu sağlıklı bir kediye sahip olduğunuz anlamına geliyor. eğer baş etmek isterseniz ikinci bir kedi alın. emin olun 1 yetiyor ikiye gerek yok demeyin. 1 kedi büyüttüm. 4.5 yaşında. onu büyütürken ellerim hep yara içinde idi. şimdi iki kedim var aynı anda (diğer bir kediden başka) ve sadece henüz 15-20 günlük iken yani onları sokakta yeni bulduğumda biraz tırnakları ile dertli idim. şimdi ise hiç sorun yok. lütfen sakinleştirmek için sadece oynayın. bir ipin ucuna bir şeyler takın ve sürükleyin. kovalasın dursun. yorulması yeter sakinleşmesi için. yaşlı anneye saldırması muhtemelen onu sevdiğindendir. yemek vs veriyorsa o, ilgi gösteriyordur. oyun oynayan yavru kaplanları vs hatırlayın. sürekli birbirlerini kemirir ve boğuşurlar.
www.ayperiugur.com
www.ayperiugur.com
www.ayperiugur.com

cevap veriyorum. olay sokak kedisi olması ile alakalı değil. kedinin karakteri ve birazda sokakta kendini korumaya alması ile ilgili.

dün öyle uysal bir sokak kedisi sevdim ki (ki normalda kendi kedilerime pire neyim getirmeyeyim diye sevmem) böylesini görmedim. az kaldı kucaklayıp eve getircektim.

tırnaklarını kesmeyin. tecrübesiz kedi sahipleri için riskli bir işlemdir. ve söylendiği gibi morali bozulabilir. bunun yerine bol bol oyuncak verin. bakın bu bizimkilerin oyuncak odası:
kağıt ile oynamayı da severler. gazete vermeyin mürekkep bulaşmasın. ben kraft kağıt almıştım. deli gibi bi altına bir üstüne giriyorlar. tavsiye ederim.

kesinlikle sokak kedisi olmaları ile ilgili değil. kesinlikle ırkları ile ilgili. kediler köpekler kadar evcil değildir. vahşilik doğalarında var. onlar için avlanmak olmazsa yaşam olmaz. avlanmayı da 1 yaşına kadar öğrenir.
fotoyu koyamamıştım: www.flickr.com

Annesiyle birlikte yaşamadığından dur-sus anlamıyor.Aile terbiyesi görmemiş çünkü kedicik.Onu annenizden uzak tutmaktan başka çare olduğunu sanmıyorum :)

çok teşekkürler tavsiyeler için.

eve sevebileceği oyuncaklar topladık, peluşlar, toplar, ipe bağlı zımbırtılar, boş kutu, kağıttan toplar gibi.. artık yapacak birşey yok, hanımefendinin büyümesini bekleyeceğiz.

@reyals bizimkisi korkmuyor, direk hareket eden bir şey olduğu için oynama amaçlı geliyor ama fena ısırıyor. bize sorun değil ama dediğim gibi yaşlı kadını mahvetti! sizinki korkusu geçince alışır gibi.

@ben smyrna @kalinixta agapi mou, veterinere tırnaklarını ucundan azıcık mecburen kestirdik, sebebi kendine zarar vermesi, biz evde yokken olmadık yerlerde takılı kalıyor, tırnakları da çok ince, korktuk açıkçası. zaten tırmalamıyor hiç, tırmalama sorunumuz yok, sadece ısırılıyoruz :p

@mea maxima culpa karakter konusu galiba, ben geçmişte de sokaktan kedi bulup yetiştirmiştim uysaldı valla, bu canavar olacak sıpa.

@lebanon olabilir valla.

GÜNCELLEME:

Delirdiği, ısırmaktan ağzını hiç kapatmadığı zamanlarda yüzüne azıcık su püskürttük fısfısla. Birkaç kez bunu yaptıktan sonra ısırmaya ara vermeye başladı. Genel olarak ara ara sakinleşiyor, çok azıtırsa kendisini bir odaya yalnız olarak bırakıyoruz. Bakalım neler olacak.

tebrikler. devam edin :))

ısırma olayı yeniden tavan yaptı, kesinlikle adam olmuyor. en son annenin kafasına atlayıp kulaklarını ısırdı. kulakları devirdiği anda ellerimizi saklayıp peluş oyuncaklarına yöneltmeye çalışıyoruz.

umarım bu huyu değildir, yoksa evde yaşlı bir kadınla nasıl dengeleyeceğiz bilemiyorum ortamı.

aynıyım abi. tamamen aynı. ptesi akşamı da 8de uyuyorum ama:)

2-3 gibi yatar saat 8 de kalkarım.
haftasonu: cumartesi duruma bağlı ama pazar yine 2-3 gibi yatarım.

ben de ayarsızım. haftaiçi 12-1 yatış, 8 kalkış. haftasonu sabah 5-6 yatış, öğleden sonra kalkış.

çalışırken ben de öyleydim. gece 3-4 gibi uyu, sabah 7de kalk, hazırlanamadan işe git filan. işi sevmemekle alakası vardı ama bunun. tamamen isteksiz gidiyordum + çalışmadığım zamanlarda çok uzun süre boyunca yarasa hayatı yaşamıştım. alışkanlıklar çabuk değiştirilemiyor evet, ama işi sevmemek de büyük etken.

hafta içi 01:30 yatış 07:00 kalkış. haftasonu çok değişken.

ya o değil de böyle olunca ofisten-çalışmaktan da nefret ediyor insan. zira ölü gibi gidiyorum bazen. devlet buna bi bişey yapsın...

yakınlarıma anlattım ben bunu, evlenince düzelir uykun dediler, bu da böyle manidar bir cevaptır:D

23.00 -5.30 -07.00

asıl sorun her gün sabahın köründe uyanmamıza rağmen gece niye uyuyamıyoruz?!?

@ronaldo17

ya bence konu uyuyamamak değil. işimizi sevmiyouz bu bir. ikincisi, çalışılan zamanı bir kayıp olarak gördüğümüz için, beyin, çalışılan zamanı mecburen geçen zaman, çalışılmayan zamanı da "yaşamak" gibi biyere oturtuyo. böyle olunca da insan, ulan eşşekler gibi çalıştım, kendimi şımartıcam, mecburiyeti değil kendi istediğimi yapıcam diye doyamıyor akşamlara.

kendimi bildim bileli bi şekilde çalışıyorum, bu sonuca ulaştım. aferim bana.

genelde h.içi: 03-08, h.sonu: 08-13

ama şu sıralar: h.içi: 17-22, h.sonu: 13-18

@deeperdown

hacıtt işi sevmemekle pek alakası yok benimkinin sanırsam. çok sikindirik bir durum. uykum olsa da belli bir saate kadar uyuyamıyorum. üniversite hayatında alıştığım uyku düzenini değiştiremiyorum. sabah moron gibi gidiyorum işe. sabah verim 0. yüzüm asık, gerekmedikçe konuşmuyorum falan filan. düzelmem lazım.

(bkz: #24194159)

@aksasu

öyle yazmışsın ki beni benden iyi biliyormuşsun gibi olmuş. 2 cevap üstte öğlene kadar verim 0 diyorum. uyku açılmıyor, yüz gülmüyor, işe odaklanılmıyor. sadece ben de değilim bu sorunu yaşayan.

yatış- 00.00
kalkış- 06.15

12yatış 7kalkış

ben de stajdayken çok zorlanmıştım, gece 2 de yatıyordum sabah 6 da kalkıyordum. aynen dediğin gibi sabahları ölü gibi konuşmak istemezdim hiç, yüzüm gülmezdi. ama gece uyumamamın sebebi benim internet, internet olmayınca hiçbir problem yok, bırakamıyorum alışmışım senelerdir, takılmak istiyorum, hiçbir şey yapmasam da zaman geçiyor bir şekilde. bilgisayarı kapatıp dene bir de, git yatağa illa ki uyuyor insan bir süre sonra.

ben de aynı dertten muzdaripim. hatta bi dönem fiziksel olarak yeterince yorulmadığım için uyuyamadığımı düşünüyordum. sonra spora başladım (gerçi 2-3 ay falan yaptım) ama o dönemde de uyku düzenim değişmedi. akşam 6 ya kadar çalışıp, üstüne 1.5-2 saat spor yapıyor ve eve 8-9 gibi geliyordum. gene 2 den evvel uyuyamıyordum.

bi çözen olursa bana da haber etsin. :))

anlaşılan bu dertten yakınan epey insan var,
ama çözüm bulan yok.
ya da çözüm önerisi var ama çözüm olmuyo.
çözülmüyo la işte

2-3 gibi yatıp 8'de kurduğum alarm ile 8.20 - 9.20 bandında uyanıyorum ve bütün gün gerizekalı gibi geziyorum. haftada bir gün kendimi "mecburen" gelir gelmez yatıp zıbarıp resetliyorum.

gece 23,30 en geç 24,00. kalkış 07,30 hafta içi, 08,30 hafta sonu. bu düzeni bozduğum an sersemliyorum.

00:30 - 07:00

haftaiçi 1-2 gibi yatıp, 6'da kalkıyorum, bütün bir haftaiçi gözlerim kırmızı geziyorum. Cumartesi 9'da kalkıyorum (günü kaçıracağım stresi) ama pazar günleri allah ne verdiyse uyuyorum akşama kadar. pazartesi günleri ağlıyorum uykusuzluktan.

23.30 - 05.50 (haftaiçi)

haftasonu cok değişiyor.

.sql ise database; phpmyadmin sayfandan dump etmen gerek,yani sorgulama yaptırman lazım

mysql database evet, ama bu işlemi nasıl yapacağım?

çok basit önce yeni hostingine giriş yap. yeni bir database oluştur. yeni database için yeni bir kullanıcı adı oluştur. yeni kullanıcıyı yeni database ile ilişkilendir ve bütün yetkileri ver. daha sonra hostingine phpmyadmin ile bağlan, yeni oluşturdugun database'i bul. databasei seçtikten sonra "import" ile database sql dosyasını upload et. bütün tablolar sorunsuz bi şekilde yüklendiğini gördükten sonra database dump işlemi tamamdır.

wordpress dosyalarından wp-config dosyasını notepad++ gibi bir text editörle aç, yeni database ismini yeni database kullanıcı adı ve şifresini güncelle ve güncellenmiş wp-config dosyasını hostingine upload et. işlem tamamdır.

not: özellikle notepad++ ya da başka bir programlama editörünü önerdim. çünkü normal notepad ile düzenlersen unicode ayarları bozulur. blogunda garip garip karakterler görürsün, kafayı yersin.

süper çok teşekkür ederim detaylı anlatım için. son bir soru, elimdeki ftp'ye ait tüm dosyaları db kurmadan önce mi sonra mı yüklüyorum host'a? kusura bakma çok acemiyim de, tekrar teşekkürler!

alınmış uçak biletin varsa belki işe yarayabilir.

Iki gunde vize kesinlikle yetismiyor, onu soyleyeyim. Tam 3 is gununde geri veriyorlar pasaportu. Randevuyu konsolosluktan direkt alırsaniz gec tarih olabiliyor, araci firma ile telefondan almayi denediniz mi?

içme sakın miden bulanır daha kötü olursun sonra:P

viski ağır gelir sanki sabah,vodka-red olabilir seversen.

ya da passiflora

hiç farketmez rakı balık bile yapabilirim. gerçi bilmiyorum belki de hiç olmayacak heyecan falan.

saatini erkene kur erken kalk ya da çok geç yat 1-2 saatlik uyku ile uçuşa başlarsan paniğe korkuya enerjin kalmaz, uyuyuverirsin :)

anti-em al eczaneden 3-4 lira.
uçağa binmeden yarım saat önce 2 tane iç tamamdır.
ben öyle yapıyorum.

anti em konsantrasyon kaybı yapıyormuş abi en lazım olan şey olacak konsantrasyon bana

viski icince konsantrasyonun bozulmayacak mi peki??

iki kadeh sorun olmaz hayatacaylakkaldım.

Ben hep korkuyorum ve bu korkuyla 7 saat uçtum bu hafta toplamda. En işe yarayan yöntem, asla camdan dışarı bakma, her zaman koridor tarafında otur, uçakta olduğunu unut, sürekli birşeyler atıştır ve korku atağı geldiğinde hosteslerin filan yüzlerine bak. Uçak zangır zangır sallanırken elemanlar salata mı sandwiç mi diye cool takılıyorlarsa korkacak birşey yok.

anti-em takibe alındı reçeteli satılıyor zaten istesende alamazsın.

Yatarak tedavi secmeme sansiniz yok esasinda. yatarak tedavi ana teminat gibi düşünün. ayakta tedavi kismini çeşitlendirebilirsiniz.

ayakta tedavi (muayene, ilaçi görüntüleme, teşhis, tanı tetkikleri v.s.) fiyati belirleyecektir. yil icinde standart olarak ne kadar saglik harcamasi yaptiginizi uc asagi bes yukari cikartabiliyrsaniz kolay karar verebilirsiniz. ayakta tedaviyi % 100 ve ya % 80 li tercih edebilirsiniz benim onerim % 80 dir. fiyat farki ile amorti edilebilir.

dikkat etmeniz gereken satin aldiginiz saglik planının gecerli olduğu network. genellikle 2 network vardir eko veya kısıtlı network diye gecen planlar alman, amerikan, international, fng gibi hastanelerde geçerli olmaz. aci badem gibi kendi grup hastalanerinde kullanilmasi durumunda hesapli olan planlari vardir. allianz, aksigorta ve yapi kredi sigortayi onerebilirim. planlari hemen hemen ayni olmakla birlikte fiyatlari tercihinizde belirleyici olacaktir.

gecmis olsun

Onların teminatları var, bazı sigortalar mesela, A grubu hastaneleri (acıbadem vs) karşılamıyor. Poliçeler senelik ayakta ve yatışlı teminat bedeli olarak değişiyor. Zaten genelde poliçe payını yükselten ayakta teminat bedeli oluyor bence mutlaka yatış kapsamı da yaptır. Ben 5küsür yıldır özel sigortalıyım, atıyorum fenalaştım ateşim çıktı, acile gidiyorum, yatış yapıyorlar ve yatışta %100 sigortam karşılıyor. Ayakta ise %80 oranında senelik 2000TL'ye kadar olan poliklinik+tetkik+ilaçlarımı karşılıyor.

Ilk 3 sene hiç poliçemi kullanmadım diyebilirim. Ama şu an çok işime yarıyor - ki benim sigortam oldukça dandik. Yaptırıp da teminatı yüksek ve etrafımdakilerin memnun kaldığı sağlık sigortacılardan ise duyduklarım Yapı Kredi ve Anadolu hayat.

anadolu hayat, gerçekten köklü bir sigorta. ailem de yıllardır anadolu hayattaydılar. hoş sonra çeşitli nedenlerle kesmek zorunda kaldık ama çok memnunduk.

son zamanlarda siemens'i çok övüyorlar. samsung'lar da genelde özelliklerine göre çok ucuz oluyor.

sanırım 10 senedir teka satıyoruz, teka'dan kesinlikle uzak dur. siemens kalitelidir güzeldir.

saymıns +1

samsung + 1

ARçelik'ten şaşmayacaksın.

bos veya ziemens

bosch

Hangi fiyat skalasında ürün istediğini belirlemende fayda var öncelikle. Üst segmentte bir ürün istiyorsan Avrupa menşeli Miele, Gaggenau düşünebilirsin. Fayda/Maliyet oranı yüksek ürün istiyorsan, Kore menşeli Samsung, LG düşünebilirsin. Satış Sonrası Hizmetlerinin görece daha iyi olan bir ürün düşünüyorsan; yerli üretim Bosch, Siemens, Arçelik, Vestel düşünebilirsin. Zanussi'ye gelince; eski bir İtalyan markası, halen dünyanın en büyük üreticilerinden Electrolux grubunun bünyesinde. Bu grup ayrıca AEG markasını da barındırıyor bünyesinde. Ama ürünleri konusunda çok net bilgi vermem mümkün değil.

arçelik

bosch ile siemens modelleri aynı. siemens biraz daha pahalı o kadar.

fiyat olarak yelpazesi geniş bir marka olan liebherr ürünlerine bir bakabilirsiniz, kendileri uzun yıllardır vinç ve kepçe gibi sanayî makinelerinin soğutucularını üretiyorlarmış, Türkiye'ye yeni gelmişler. Bu tarz markalarda (miele gibi frigidaire gibi bir ürün anladığım kadarı ile bu da), pek bozulmazlar o yüzden servis te aramazsınız gibime geliyor, bir araştırın bence.

siemens +1 bir de alırken yaşadığınız yerdeki servis ağını da göz önünde bulundurun.

kurumsal bir şirketteyseniz insan kaynaklarına şikayet ediniz. iş ne kadar önemli olursa olsun hiçbir şey ruhsal dengenizin bozulmasının sebebi olmamalı.

simdi burda yazilmayacak kadar sinkafli küfürlerle cümleme basliyorum.

abi direk adami sinir edecek her seyi yapacaksin, ikinizin aranizda yasanan olaylari, bak su sirkette söyle söyle yapiliyormus, bence bunu yapan adam bilmem nenin cocugudur diyerek herifi aslinda baska kisiymis gibi anlatacaksin.

bir sabah geleceksin herkese günaydin diyeceksin ona dönüp bakmiyacaksin bile. dise dis kana kan aq. iki kisi besiktas trabzon macini konusurken bile o yanina geldigi anda, neyse bu konular ciddi seyler sonra konusuruz diyeceksin.

basimda vardi zamaninda böyle bilmen neyin cocuklari, hepsi dayanamadi istifa etti defoldu gitti, ekmeginle oynayanin ekmegiyle oynayacaksin aga.

@keseci diyelim ki yaptigim is itibariyle konusmak durumunda kaliyorum, ama yapilan is acisindan o da bana muhtac. ne yaparim da burnundan getiririm peki, madem tecrubelisin?

not: esas kisi kadin. psikolojik bastiran kisi erkek. sozumona is yerinde cogunluk erkek ve itinayla ikinci plana atilmaya calisiliyor bu kisi, bu yapilirken de sakin bir karakter oldugu bilindiginden surekli psikolojik biktirmaya maruz kaliyor ve asagilaniyor.

öncelikle şunu söylemek isterim ki; hangi koşullar hakim olursa olsun, mobbing ile yaşamak bir seçenek değil. ya sen gideceksin, ya da mobbing bitecek. senin gitmeni seçeneklerden çıkardığımıza göre arta kalan tek seçenek üzerinde yoğunlaşalım.

yapılan muamelenin tam detayı önemli değil ama karşı tarafın işinin aksaması demek, üstlerine karşı zor durumda kalması da demek. burda önemli nokta, adam işini yapamamasının sebebi olarak direkt seni gösterip aradan çekilebilir mi? böyle bir durum var mı? bir de bu kişi konum olarak ne kadar yukarıda? en tepeye ne kadar yakın? çünkü bazı durumlarda gerekli mercilere (İK gibi) bildirmek de durumu tam çözemeyebilir.

en kötü ihtimalle herkesin ortasındayken bu muameleyi gördüğünde niye bu şekilde yaklaştığını sorabilirsin herkesin duyacağı şekilde. bu durumdan herkesin haberi olması bir ihtimal geri adım da attırabilir sözkonusu kişiye.

konunun detaylarını, kişinin iş bakımından sana muhtaciyet derecesini en iyi sen bilirsin. ama söylediğim gibi, bununla yaşamak bir seçenek olmamalı kesinlikle.

"kesinlikle bu ise isini karistirma"

sen isini yap, birak o da isini yapsin, sen is konularinda gayet sakin ol, ne gerekiyorsa yap, cevapla, getir götür.

hemen bugün hemen simdi hemen su an, sana karsi ilk ama ilk yaptigi saygisizlikta kendisini yüksek sesle uyar, herkesin önünde, odasindaysan odasinda, kantindeysen kantinde. nerde olursa olsun. artik bu cocukca sacmaliklardan biktigini söyle. sen sadece isini yapmak icin orda oldugunu ona bagir cagir. cingar cikart iste aq. ekmegimle oynuyorsun de, gelecegimle oynuyorsun de, birak surda agzimizin tadiyla isimizi yapalim, aksam olunca siktir olup gidelim de.

ama kesinlikle böyle yasamak zorunda degilsin. kendine güvenini kaybetme, isten cikarsan da cik. sinirlendim yahu. yemin ediyorum eski günlerim aklima geldi, simdi girisecem birilerine.

Çok teşekkür ederim önerileriniz için, hepsini deneyeceğim.

Hiçbir şeye katlanmak zorunda olmadığınızı bilerek hareket ettiğinizde gerisi gelir zaten. Olabilecek en kötü ihtimal işten ayrılmanızdır ki telafisi olmayan bir seçenek değil (başka bir işe girerek telafi edilebilir).

sana gönderdiği her maili mutlaka şirket mailinden başka bir yerde sakla, gerekiyorsa çıktısını al. teke tek konusmamaya çalış mümkün oldukça, yanında biri bulunsun mutlaka..eger yalnız konusacagınız bir durum ortaya çıkarsa asla kapalı kapılar arkasında konusma, mutlaka kapı acık olsun cevaplarını gerekirse yüksek sesle bagırır gibi ver..bu ortamda eger mobbing e devam ediyorsa tehdit et..Bunu yapması biraz zordur biliyorum ama korkma,ise yarar..Potansiyel bir tecavüzcüye davranır gibi davran..IK böyle durumlarda genellikle ortaya oynarlar, onları durum hakkında bilgilendirebilirsin ama pek fazla umutlanma..Eger karsılayabilecek durumdaysan bir avukat destegi al..Bir tanıdıgım bu sayede hem daha rahat bir ise kavustu hem de sirketten yuklu miktarda tazminat aldı..Bir de bildigim kadarıyla Bogazici Üniversitesi'nde bu konuyla ilgili seminerler oluyor, onlara gidebilirsin ya da konusmacılara mail atabilrisin.

çok zor bir durumdur biliyorum, umarım en kısa zamanda atlatırsın.

Yakın bir arkadaşım Türkiye'nin alanında bayağı büyük firmalarından birinde böyle bir problemle karşılaştı. Mobbing i yapan kişi 1 kademe üst yöneticisiydi ve daha üst yöneticilerin de fikrini değiştirmişti. Beraber çalıştığı takım da bu yönetici hayvanının davranışlarının farkındaydı ve ne kadar destek çıkmış olsalar da adam her şekilde üstten ezmeye devam etti.

Arkadaşım da bunaldı, psikolojisi altüst olmuştu. maddi sıkıntıları, kredi borcu felan olmasına rağmen istifasını verdi. IK ise ayrılırken "niye bize söylemedin ki" demekle kalmış. Ayrılma gerekçesi için mobbing diye belirtmesine rağmen o hayvan evladı halen aynı şirkette çalışmaya devam ediyor. Arkadaşım ise başka bir firmada işe başladı ve şuan psikolojisini toparlamış durumda.

Özetle IK felan yalan. Bir şekilde bastırabiliyorsanız bu hayvan evlatlarını bastırın, yapamıyorsanız alıp çeketinizi çıkın gidin. Sağlığınız herşeyden önemli.

www.mobbing.org.tr
www.mobbing.org.tr
www.mobbing.org.tr
www.mobbing.org.tr

ya utf-8 kaydet, ya da utf-8 without bom kaydet config.php'yi.

Bu işlerden pek anlamıyorum ama bu hafta başıma aynısı geldi. Bir eklenti kurup, config.php de değişiklik yapmıştım. ftp ye bağlanıp config.php de yaptığım değişikliği geri aldım (değişiklik yapmadan önceki halini kaydetmiştim). sonra kendiliğinden hop düzeldi sorun.

config.php zımbırtısını utf-8 bomlu veya bomsuz değilde ansi midir ne zıkkımdır öyle kodlattırınca düzeldi iyimi...

Yardımlar için teşekkürler.

selam! öncelikle geçmiş olsun. dokuz eylüle gittiğini belirtmişsin gerçi ama.. orada prof dr vesile öztürk var ve çok iyi bir nörolog, izmirde nörolog diyince ilk aklıma gelen isim o.

Ben saçları havluyla iyice kuruladıktan sonra tahta bir tarak ile tarayıp john frieda luxurious volume spray sıkıp, elimle dalgalara şekil veriyorum, böyle bol hacimli bukleli kalıyorlar.

sabah 5 te kalkıp kuaforde fon cektiren busuru kadın var bişi biliyorlar bence.

ben genelde akşamdan banyo yapıp uyuyorum sabaha kurumuş oluyor. ama banyodan sonra nemli saça krem sürüyorum durulanmayan bakım kremlerinden saçı elektrklendirmiyor böylece.sabah kalkınca düzleştirici ile düzleştirme operasyonu yapıyorum 20 dk gibi bi süre de düz oluyor saçlarım. ama tabi saç cinsine göre değişiyor süresi. dalga yapcaksamda maşa kullanıyorum.
senin saçın anladığım kadarıyla hafif dalgalı gibi yani düzleştirici kullan kuru saça çok rahat yaparsın fazla vaktini de almaz

sıfıra vurdur böylece saçları taramak kurutmak derdinden epey bir süre kurtulursun.

saçlarım dalgalı olduğu için kurulamadan önce gliss in spreyleri var kolay taramayı sağlayan, bakım yapan vs. onu kullandıktan sonra biraz havluyla nemini alıp, tahta saç fırçası ile tarıyorum. köpükledikten sonra da elimle dalgalara şekil verip vigo ile kurutuyorum. sabahları hiç uğraşmıyorum.

saçları daima dısarı cıkmadan önce yapmalı. üzerine uyuduğunda bitmiştir o iş. ben hep yıkamak zorunda kalıyorum sabahları çünkü gece yatakta bambaşka bir şey oluyor :)

yıka, tara, jöle ile şekil ver, sprey ile o şekli sabitle sıralaması benimki.

ya sallamayın annem bu kadar yaa.
bi gün fön çektirirsin, bi gün tel tel kabarır saçın ne olacak? erkeğin yarattığı bu her daim bakımlı "mükemmel kadın" imajını bu kadar mühim hale getirmeyin. sen kendini nası güzel buluyosan öyle takıl. hem bazı kadınlara toplu saç- topuz vs açık saçtan çok daha fazla yakışıyo.
"her sabah fön çektirenlerin bi bildikleri var bence" diyen arkadaş, 40 yaşında kel kalanların da bi bildikleri var bence.

ay bi de leş gibi, kıllı gezip ayda yılda bir manikür yaptıran erkeğe dahi gey la bu diyen tipler "benim gadınım bakımlı olmalı" triplerne girmiyo mu.. he anam oldu.

neyse, tavsiyem şu olabilir, mümkün mertebe her gün yıkama saçını iki güne bir yıkarsan daha az elektriklenir. fazla şampuan kullanma, iyi durulanmasını sağla, mümkünse duştan en son çıkarken bir kere soğuk suyla durula saçlarını. bunlar temel bakım için ideal.
arada sırada zeytinyağı- badem yağı vs yağlarla, evde kolaylıkla yapabileceğin maskelerle bakım yapabilirsin. yok illa para vercem dersen "kuaförlerde satılan" lorealleri alma, hakkaten işe yaramıyor.

kuruturken vigo mu deniyodu, hani kurutma makinesinin ucundaki dişli yuvarlak aparat, ondan kullanırsan bukleler daha belirgin olur. öncesinde iyi durulanmış ve nemini havluyla aldığın saça köpük, krem, ne bileyim deneyerek saçına iyi geldiğini bulduğun bir ürün kullanabilirsin. bu kısım kişiden kişiye değişir.

dümdüz olsun diyorsan malesef dalgalı saçlı kişilerin tek çözümü fön. seramik saç düzleştiriciler her ne kadar iyi dense de bir süre sonra fön gibi o da yıpratıyor saçı. diğer düzleştiricilere bulaşma bile.
bi de o güzel kıvırcıklar filan genelde maşayla yapılıyor, doğal o kadar düzgün buklelere sahip olan görmedim.
bi de saçınızı az boyatın diyebilirim.

dün şöyle bi yazı okudum, ben de en kısa zamanda deniycem:
nasilgiysem.blogspot.com

ben dalgalı istediğimde akşamları banyo yaptıktan sonra durulanmayan krem sürüp hafif nemli kalana kadar saçımı kurutuyorum. ertesi sabah kalktığımda da makyajımı da yaptıktan sonra açıp hafifçe spreyliyorum o kadar. normalde zaten düz bir saçım var, şanslıyım sanrım =)

günaşırı kuaföre gidiyorum.
maşaydı, düzleştiriciydi üstesinden gelemeyeceğim şeylermiş gibi görünüyor..

son iki haftadir kesfettigim bi yöntemi paylasayim, yüzde yüz ise yariyor :)

benim sacim hafif dalgali, asiri kabaran tipten. bi de sactir makyajdir cok yatkin diildir elim bu yüzden 5 senedir düzlestiriyordum sacimi. öyle aman aman bi zarar vermedi sacima ama parlakligi gidiyor bunu diyebilirim. neyse buldugum yönteme gelince:

saclari yikadiktan sonra en az 30-45 dakka havluya sarili sekilde oturuyorum, sonra kalin disli bi tarakla herzamanki gibi yandan ayirip kulaklara kadar tariyorum sacimi. badem yagi iceren bi bakim seysi buldum ondan elime bi kac damla damlatip sac uclarina sürüyorum. ardindan da biraz köpük sürüyorum sacin tamamina. simdi püf noktasi geliyo, ense kökünden baslayarak saclari bir yöne cevire cevire su sekle sokuyorum www.friseur-fragen.de ama bu resimdeki gibi sacin bir bölümüyle degil tamamiyla yapicaksini bunu. omzun üstünden öne dogru getir sonra o örgümsü saci ve hafif nemli kalana kadar o sekilde kurut. ama arada yine cevire cevire sikilastircaksin o sekli. yatmadan 3-4 saat önce yapmak lazim bunlari, yatarken de direkt sacin üstüne yatmamaya bakarsan iyi olur. sabah kalktiginda su sekil bi sac modelin oluyo
www.hairdo-extensions.de

facebook'a, sözlüğe, google'a (adwords) ve bu tip en çok hit alan sitelere verseniz reklam? maliyetin çok daha az olacağından ve hedef kitleye ulaşadağından eminim.

facebook da reklam vermek mantıklı olur hedef kitle seçimi yapılabiliyor. örneğin 20-35 yas arası universite okuyan bayanlar gibi.

kozmetik ile ilgili blog sahipleri ile iletişime geçmenizi tavsiye ederim. bloglarda yapılan ürün ve marka tanıtımı, yorumları, tavsiyeler çok etkili oluyor.

ne yapacaginizi degil de ne yapmayacaginiza dair bir sey soyleyeyim; numune dagitmayin. numune toplayicilardan kurtulamazsiniz. varsa o numuneleri satin alanlara azar azar verin.

internet uzerinden satisi yapilan seyin reklami en guzel yine internette yapilir, basili goruntulu ortamlarda degil. google, facebook gibi sitelere reklam vermek su an icin en iyi yol. benzer sekilde amaca uygun sitelere de reklam verebilirsiniz. ornegin anneli bebekli bakimli siteler (tam ab kitlesi hem internete giriyorlar hem de buna uygun urunleri hali hazirda zaten kullaniyorlar).

facebook sayfası açabilir, oradan kampanyalar düzenleyebilirsiniz. free shipping, indirim vs...

ayrıca makyaj bloglarına reklam vermeye de katılıyorum.

ücretiz numune dağıtmak gerekir bence. tanınmamış bir markayı denemeden almak istemez kadınlar.

212 erkek parfümü var mı? :)

numune dagitmayin, bu isi iyi yapan makyaj/kozmetik bloglarina review icin urun gonderin veya onlarin yaptigi hediye kampanyalarina sponsor olun, facebook sayfalarinda yer alin.

1) Turkey gonderdikleri ulkeler arasinda yer aliyorsa evet alabilirsiniz, Royal Mail Signed For ile gonderirlerse gonderi takibini yapabilirsiniz, basic shippingle gelirse postada kaybolma ihtimali var.

2) Bu cok goreceli ve allahlik bir konu. Ben 4 tane kitabi sokamiyorum bazen, bir arkadasim 12 tane cizme aldi soktu. Bildigim sinir, beyan edilen tutar 150€ nun altinda olmali ve ayni urunden 3ten fazla olmamali. Ama bazen daha azi da gumruge takilabiliyor, bazen fazlasi gecebiliyor. Deneme yanilma yani. Ben kiyafet olarak simdiye kadar ayni pakette 1 pantolon, 2 tisort, etek ve mayo almistim, geldiydi gumruge takilmadan.

3)UK postalari cabuk gelir ancak pound farkindan gocebilirsiniz. com sitesinde de turkiyeye gonderim yapan saticilar var, ancak "first class shipping"le gonderenlere dikkat edin, takipsiz postalarin %90'i kayboluyor genelde.

Onemli olan nokta ne yaparsaniz yapin kayitli posta ile alin. UK'de kayitli posta "signed for" diye geciyor com'da ise "international express" veya "priority". Diger opsiyonlar kayitsiz, paketiniz allaha emanet geliyor.

Opinion essay daha çok subjektif yazılır, kendi bakış açından informatif olarak bahsedersin. Argumentative'de ise öne çıkardığın bir tezin olması ve bu tezi destekler nitelikte fikirler ve sonuc yazman gerekir.

Ancak, yukarıdaki örnek sorulara baktığımda verilen konu üzerinekendi fikrini savunman gerektiğini görüyorum. Introduction paragrafı yaz, konuya giriş yapıp bu essayde neyden bahsediceğini söyle ve bir thesis sentence oluştur.

Sonraki paragrafların her biri, neden böyle düşündüğünü belirten main idea'lar üzerine kurulu olsun.

Bağlaçlarda bir kısıtlama yapmak doğru olmaz, ifadene göre hepsini kullanabilirsin.

Yani ben olsam.

I. Introduction : Çağımızın vazgeçilmez kitle iletişim amacı televizyon blah blah blah....... Bence televizyon arkadaşlık ilişkilerini; sosyal hayatı engellemek, bağımlılık ve yalnızlık yönlerinden etkilemektedir. Neden bu görüşü savunduğumdan şimdi bahsedeceğim.

II. Supporting Idea I: Televizyon sosyal hayatımızı engeller çünkü blah blah blah

III. Supporting Idea II: Televizyon bağımlılık yapar bu yüzden de ilişkilere zarar verir blah blah blah

IV. Supporting Idea III: TV yalnızlık duygusunu da körükler blah blah örnek olay araştırma vs.

V. Conclusion: Bütün bu saydığım ............ maddelerinden dolayı ....... öneminde olan tv ilişkilere sakıncalıdır.



Yani ben cümleleri attım ama basit 5 paragraflık bir essay'de fikirlerini böyle bir şablona oturtarak yazmalısın.

ttnet war orada ve etrafta priz bulamadım ben.

north var ya, orada zaman geçirebilirsin. bir bira 1 saatte içilir. kimse kalk git demez.

bir de şu geldi aklıma, anadolu jet ile uçacaksan CIP hizmeti al. git CIP'de takıl. İzmir'in CIP'si iyi gibiydi. 30 TL'ye hem fiş hem beleş yemek hem de güzel koltuklar (2007'de öyle idi)

anadolu jet, evet. o ne nası oluyo?

Kapılara gecmek icin son güvenlik kontrolünden geçince bir kafe var, orada masalar var kenarda calisma masasi gibi, hepsinde priz var. TTNET wifi var, evde kullandigin adsl kullanici adin ve sifrenle kullanabiliyorsun.

işte bu süpermiş! teşekkürleeer.

@qwertyuo valla süpermiş. demek ki bende bu cumartesi orada olacağım! teşekkürler!

CIP kullanırsanız oradan wireless şifresi alabiliyorsunuz.