fiyatları ne olmuştur bilmiyorum ama alkollü mekan sorun değilse -cankurtaran giritli bahçe restoran- resme yakın gibime geldi.

cogu zaman etken madde ayni, markaya para vermis gibi oluyorsun.

Cerave sürüyorum yüzüme nemlendirici olarak

Vücut için isana %5 urea body lotion

ben biraz türk lirasi icin ne pahalidir ne degildir algimi kaybettim.
piyasanin en iyi kremi bence dermalogica. ben 12 yasimdan beri sadece onu kullaniyorum, gectigimiz senelerde baska markalara gectim, baska ürünler denedim ama her seferinde ya korkunc alerjilerle karsilastim ya cildime zarar verdi (kiehl's, la roche, bioderma, hada labo, vs hepsi) ve hep dermalogica'ya geri döndüm.
o sebeple benim icin en harikasi dermalogica'dir. sonuna kadar güvenle öneririm.

c vitamini icin de pahali bir seye hic ihtiyaciniz yok. wafuu.com
bu serum inanilmaz bir fiyat performans ürünü. renksiz bir sivi, günlük yüz kreminin icine avucunuzda 2-3 damla karistirip yüze uygulayin. oldu bitti. 1 tüp bana 16 ay yetti.

Hocam yapman gereken önce cilt tipini anlamak sonra ona uygun içerik bulmak olmalı. Mesela yağlı bi cildin varsa su bazlı kuru bi cildin varsa yağ bazlı alacaksın, yağlı cilde ucuz diye yağ bazlı almak ya da kuru cilde su bazlı pahalı bir ürün almak sorununu çözmez.

C vitamini serumlarının formları var, aslında askorbik formu en etkili ve en ucuz formu, onun işlem gören ve stabil hale gelen ama nispeten daha az etkili olan formları daha pahalı oluyor, ben askorbik formunu kullanıyorum ama orada da bilinen güvenli markalara ulaşmak lazım çünkü ucuz bir hammadde olduğu için herkes yapıyor ama içine ne kadar askorbik asit koyuyor vadettiği oranda içeriği var mı çok emin olamıyorsun.

üşenmezseniz kendi nemlendiricinizi yapın doğal yağlar ile. aromaterapi diye aratırsanız geniş bir ağ bulursunuz. saf sabit yağ sürülüyor ama karışım da yapıyorlar. kuşburnu veya üzüm çekirdeği yağına ölmezçiçek uçucu yağı karışımı hem nemlendirme hem de leke bakımı yapar mesela.

www.instagram.com

video bu olsa gerek ama kaynak hesabı neresidir bilmiyorum...

evet buydu çok teşekkür ederim :))

bence erotica* tarzında yazmadığınız sürece +18e gerek yok. tekrar ediyorum, bence.

yatak odasında felsefe'nin üzerinde bile +18 yoktu yav. onda yoksa siz bütün hayalgücünüzü buna odaklasanız bile +18'lik bir şey bulamazsınız herhalde.

kitabın üzerine mi +18 basılıyor yoksa satıldığı rafa mı?

Şu ana kadar hiç üzerinde +18 yazan kitap görmedim. İstisna olarak yaş ibaresi gördüklerim çocuk kitabiydi hep.

Herkese teşekkür ederim. Bahsettiğiniz tarzda kitap hiç okumadım(fantastik severim). Okuduğum en erotik kitap fi çi pi serisi idi :) Biraz daha açmam gerekirse tam olarak lgbt değil ancak eşcinsel bireyler var ve konu swinger alemi üzerine.

Elimde 5-6 adet takım var. Hepsi beymen tommy sarar vb. Eğer ikinci el giyerim diyorsan ölçüleri otalama şöyle pantolonlar ortalama: Bel 90 Paça 90 Paça payı mevcut ceketler 50 52 drop arası.

film a monster calls olabilir ama emin değilim www.imdb.com

Monster calls izledim gerçekten güzel filmdi. Ama benim sorduğum daha eski 90lı yıllardan olabilir. Yine de cevap için teşekkürler.

Şakacı bölümünü buldum ve baktım ancak öyle durup dururken şarkı söyleme sahnesi yoktu. Sanırım ben bile uydurmuş olabilirim :) y,ne de cevap için teşekkürler.

benim girdiğim her okulda vardı. en kötü etraftaki büfeler alıyor emanet. bence de çok sinir bozucu bir durum:(

bazı okullarda gözetmenler masada topluyormuş umarım onlara denk gelirim :(

Bir tane sırt çantası alın yanınıza kapatıp içine koyun.
Girişe çantaları kitapları biraktiriyorlar bir kenara koyun çantayı. Ben hep öyle yapıyordum.

büyük cepli bir şeyler giyeyim diyordum eğer öyle kenara bıraktırıyorlarsa sırt çantası gerçekten iyi fikirmiş, teşekkürler.

montun koluna sıkıştırıyorum ben girişte. zaten yalandan arıyorlar. geçince de cebime atıyorum şimdiye kadar sorun yaşamadım. emanetçiler de 3-5 liraya alıyor her okulda kantin yoksa bile çevredeki esnaf alır mutlaka.

ben de çanta manta kenara koyun diyorum da titrerse çalarsa tutanak.

telefonu kökten kapatırsam sorun olmaz sanırım. çanta almaya karar verdim teşekkürler herkese.

Ben bir yere bırakmak istemediğimde bot giyip ayağımın üst kısmına sokuyorum. Yürürken zor oluyor ama geçiyorsunuz başarıyla. Kantinler falan da ticarete dökmüş, siz verirken numara falan veriyorlar telefon için. 3 TL falandı geçen sene.

Sistit olduğuna eminsen purinol alabilirsin. Ama emin değilsen böbreklerini boşu boşuna yorma. Ben sürekli sistit olan bi tip olduğumdan çakıyorum purinolü kendime geliyorum böyle zamanlarda :)

Maydonoz vs. ye, sıcak duşa gir, sıcak su torbası yap üstüne otur. Rahatlatır biraz olsun

kızılcık sistite birebir, bilgin olsun

aman doktor ne yapacak yahu. pürinolü antibiyotiği (muhtemelen augmentin) dayayıp yollayacak. pürinol + bol su+ yaban mersini de çok iyi geliyor.

şu an tedavisini görüyorum. yanma çok azsa purinol birazcık işe yarar ama erteler. idrar ve idrar kültürü istedi doktor benden. antibiyotik tedavisine başladık. yanında kasılmalar için ve idrar asit düzenliyici de verdi. şimdi ikinci tahlili istedi bakalım temiz çıkmazsa bir tur daha vericek. ihmal etme iltihap yer ederse büyüyor.

not: (bkz: cipro) yazacaktır dokunuyo alerjim var falan de ben öyle yaptım. başlıkta yazanlardan ürktüğüm için.

geçmiş olsun. bol su içmeye devam. 4 litre :)

program ayarından önce ne kaydı yapıyorsun, nerede yapıyorsun ve ne mikrofonu kullanıyorsun?

o sesi duyma ihtimalimiz var mı?

programın ayarlarını neredeyse hiç ellemedim kurulumdaki ilk haliyle duruyor. philips kulaklıklı mic var elimde. örnek bir ses kaydedeyim ama nereye nasıl yükleyeyim onu bilemiyorum????

soundforce'da değil, mikrofon ayarlarında gürültü azalma seçili mi? ses gayet temiz ve güzel bence. sadece "seviye" çok açık, o nedenle tüm sesi alıyor.

peki nasıl kapatırım bu sesi ses mic ayarlarından mı?

mikrofon seviyeni düşürüp dener misin

tamam mic ayarlarında bas sondaymış kıstım düzeldi. teşkler.

Misery (1990) olabilir.

aynen, senin film bu.
kadin yazarin hayraniydi. evde besledigi domuzu vardi. kucuk bi kqsabanin disinda bi ciftlikte yasiyordu kadin.

değilmiş arkadaşlar yapım bu kadar eski değilmiş ve kadın adamın yanında çalışan yardımcısıymış.

www.imdb.com

bence bahsettiğin gibi bir şeyi ancak burada bulabilirsin:
(bkz: national geographic)

öylesine aklıma geliverdi

www.imdb.com

500 days of summer bu şartlara hiç uyumuyor.

500 days of summer odun olmayi ogrenebilirim, the invention of lying izlemedim bilmiyorum konusunu izleyebilirim, baska onerileriniz varsa da sevinirim.

soul kitchen olabilir
little miss sunshine
the inbetweeners movie

(bkz: the pursuit of happiness). genel olarka bir motivasyon filmidir. aşk ile alakası yoktur ama hüzünlendirir. izle bak, bence çok beğeneceksin. duygusalsan ağlayacaksın. ama aşkla alakası olmadan. güven bana. bu filmi izleyince belki aşkı maşkı unutup işe güce odaklanırsın.

ace ventura izle aşk maşk hatırlamazsın.

www.imdb.com

imdb ye bakma güzel bi filmdir bu

(bkz: high fidelity)

(bkz: intouchables)

radyovoyage. facebook sayfasından da takip edersen arada bir güzel gösterilere tek bir basit soruyla bilet veriyorlar. ama reklam var ne yazık ki.

accuradio

bakırköyde seyyarlarda 70-80 tlden başlıyor peruklar.

foto makinasına benzetemedim ama sanırsam şekli yan tutunca "lumiere kardeşler" okunuyor fransızca.

pek değil, çok zorlarsan filan belki, o kadar zorlayınca çok şey fotoğraf makinasına benzeyebilir.

noajayne.files.wordpress.com

bu tarz makinelerin yandan görünüşü gibi.

eski foto makinalarına benziyo garip olan yer flashı onun hizası deklanşör alt bölümü benzemiyo pek ama..

sırtında yaprak taşıyan legodan bir ata benziyor

evet benim makinanın aynısı.güzel tespit bence.

kim diyorsa sizi fena yemeye çalışıyor. ayık olun :)

resme tersten bakarsan az biraz sanki.

Beni de İtalyan'a benzetirler. Boşver sen.. :)

hayırrr

prison break izlemedim ben o yüzden ne tarz film istediğini anlayamadım ama komedi istemiyorum diyerek how ı met your mother ve the big bang önerilerimi telef ederek neler kaçırdığını bilmiyorsun :(.

ayrıca gossip girl de baya güzel bir dizi bence.

henüz başlamadım bende ama break ten sonra oz bence. ayrıca sherlock ve spartacus de üst tercihlerinde olsun

break'den devam, breaking bad

breaking bad'i sevebilirsin. hikaye biraz ağır ilerliyor ama güzeldir.

sopranos izle derim ben.

@bambirmenultra, komedi olmasin dedim cünkü; mutlaka biri cikar how i met your mother der diye düsündüm. ona ragmen basarili olamadim :) izliyorum zaten onu +1

oz derler ama..

The wire
Oz

bunları seyret, prison break pepee gibi kalır yanında.

@bambirmenultra;ironi yapıyosundur inşallah.
@menon +1

kesinlikle oz,bende prison break i izledim ve çok sevdim.hatta en sevdiğim dizi diyebilirdim,ama ozu izleyene kadar.prison break in hapishanedeki o çeteleri,o olayları,ozdan başka yerde bulamassın.

oz
breaking bad
dexter
the wire

person of interest
alcatraz

bu aralar bi bunları izliyorum.

zgrydn +1

arkadaş tam gurme menüsü yapmış, bu cevabı dikkate al derim ben. ayrıca tatlı niyetine seinfeld i de eklersen başka hiçbirşey seyretmesen de yeter.

oz, wire, sopranos.

prison break çocuk dizisi kalır bunların yanında. prison break güzel bişey dediğine utanırsın hatta.

oz ve the wire önde gidiyorlar $u anda. kimse mentalist yazmami$ hayret. oysa baya bi arkada$ önermi$ti onu. lost nasil peki? kimse yazmami$. cok populer oldu diye mi acaba?

lost kötü, boşver. çok tutmasının sebebi başta herkesin ortak gelecek bölümler hakkında teoriler kurabilmesiydi. ama öyle bi bitti ki, cık olmadı. mentalist de oz wire gibi sağlam ve gerçekçi bir dizi değil. oz, wire, sopranos sana toplumu, insanları, suçluları, suç kavramını; yani hemen her şeyi sorgulatabilecek yapımlar. mentalist house falan ise özünde sosyal özürlü süper zeki adam dizileri. ne zaman maruz kalsam o tarz dizilere, sosyal özürlü süper zeki her şeyi bilen kişileri tayt üzeri kırmızı süperman donuyla görmeye başlıyorum.

Garson olucam muhtemelen.Barista olamam,hiç iş bilmiyorum bu konu hakkında.Özel bir üniversitenin kampüsünde mekan,baya yoğun olur diye tahmin ediyorum.

aynı dert bende de var. o dediğin yerlere ben de başvurdum part time arıyorum hem de. hemen dönerler mi dersin ? bu arada duyuruna kaynadım kusura bkma

benim mutfak kısmında çalışan arkadaşım (part time) günlük 20 lira alıyor. garson olursan + bahşiş girer bunun içine.

not: arayan belasını da bulabiliyor mevlasını da. askerliğini yapmış olma koşuluyla...

www.facebook.com

www.facebook.com

www.facebook.com

bunları yapan gloria jeans eski baristası ve türkiye latte art şampiyonudur. içine bir dalarsan böyle tek aşkın oluverir kahve.. başarılar dilerim

ouuuv; ölmüşsün sen...

paran varsa bir ev tut kendine okuluna yakn.
başka bir şehirde (ankadara oturmuyorsun sanırım)yeni bir üniversite iyidir.

gez toz kafayı dağıt başlarda ama sonra inele okulu bitir; başka çaren yok gibi gözüküyor.

paran yoksa da okurken çalışman gerekecek; şimdiden iş aramaya bak.

kolay olmayacak ikisi de ama kolay gelsin...

ankara'dayım.

açıkçası bir iş tecrübem falan yok. tek bildiğim çok iyi ingilizce ve türkçe anlatabildiğim özel ders olarak. o da parasız eş dost çocuklarına falan...

acı ama gerçek bir şey söyleyeceğim hep böyle kalacaksın. ara ara güzel zamanların olsa bile bu ruh halin hiç yok olmayacak. çok uzun yıllardır majör depresyon hastasıyım. kronikmiş. hele bir de hayat sağdan soldan geçirince geçmek bilmiyor. ben de 6 yaşımdayken boşandı bizimkiler. üvey anneden dayak yedim üvey babadan taciz gördüm. akraba tecavüzüne uğradım daha 9 yaşımdayken falan. atlatılıyor bir şekilde ama geçmiyor o ölme isteği hiçbir zaman. ya bununla yaşamaya alışcaksın ya da o ilaçları içeceksin. ve şunu unutma asla kendini öldüremeyeceksin. hep intihar eğilimlisi olacaksın.

lanetli olduğuna inanmaya başlayacaksın bir süre sonra da. girdiğin iş yerleri batacak kendinden bileceksin. çok sevdiğin adam intihar edip ölecek kendinden bileceksin. o kardeş dediklerin kazığın en büyüğünü atacak sana yine "ulan kafama sıçim niye böyle iyi biriyim ki hala ben" deyip yine kendinden bileceksin. genelde terkedilen olucaksın çünkü kimse senin kadar derinlerde yaşamıyor. kimse senin kadar gerçekçi ve acımasız değil gerçekler konusunda.

yalnız yine de şansın yok değil. okumak gibi bir şansın var. ve ne olursa olsun bir baban var. bunu kendi lehine kullanmayı başarabilirsen yakın zamanda bu söylediklerimin hepsinden bir çırpıda kurtulabilirsin. benim, daha doğrusu bizim gibilerin yapamadığı şeyi yapmaya gayret edersen kolay olabilir. takmamak! gelişine vurmak, akışına bırakmak gibi. tabi sen tam bunun yapmaya karar verdiğinde bir dış etken mutlaka önünü kesmezse. belki de sen daha şanslısındır.

off çok bunalımım bu aralar yine kusura bakma moralini bozmuş oluyorum ama gerçekler bunlar.

ilk gönderdiğin anda okudum sorunu, şu ana kadar düşündüm. net bir şey diyemedim. mutlu olman ve bu mutluluğu uzun bir süre hayatında koruman gerekiyor. yıllar süren bir koruma tabi bu. bu süre zarfında ise biraz daha iyi olacağını tahmin ediyorum. aşık olmayı dene, umutsuz bir aşk bul kendine, onun peşinden koş. bir uğraşın olsun yani. bisiklete bin mesela.. bir şeyler yap yani.

sorun şu ki, aşık olamıyorum artık. fallarda "3-5 aya karşına birisi çıkacaağğk" geyikleri dönüyor ama kaç 3-5 ay oldu... yanlış anlaşılmasın buralarda sevgili arayacak da değilim. ilgi budalası falan da değilim. dayanamıyorum sadece... ve şu da var, artık birine kendimi en baştan anlatmak çok zor geliyor.

kendine acimayi birak ve gerceklerle yuzlesecek kadar cesur ol. 3 vakte kadar ekonomik bagimsizligini ilan edecek ve bu ortamdan kendini kurtaracaksin. simdilik uvey anneye katlanmak zorundasin. senden cok daha zor durumda olanlari dusun. boyle durumlarda polyanna'yi oynamak cok ise yarar. defalarca sinava girdigin halde hic bir yeri kazanamiyor olabilirdin, baska saglik sorunlarin olabilirdi gibi... ölümü düşünmek kolaycilarin isi. sen bu isi zor yoldan yapacak, bitirecek, ekonomik bagimsizligini ilan edip kardeslerine ornek olacaksin.

herkes hayatinin kisa ya da uzun bir doneminde bocalar. anlattiklarin zor seyler, kabul ediyorum ama cozumsuz seyler degil. ayrica, yakindan bildigim baska hayat hikayelerine kiyasla, hic de oyle vah tuh denecek durumda degilsin.

hayatinda "kimsen" olsun bu arada. yeni okulunda arkadaslarin olacak. iclerinden iyi yurekli birisi ile karsilikli destek olursunuz birbirinize.

kurslari bir sure askiya al, tek hedefin okulunu bitirmek olsun.

haa bi de, ilac almaktan nefret etme. sana mutlaka iyi gelecek ilaclar vardir. (tecrube konusuyor) (bkz: yeni baslayanlar icin depresyon/@compadrito)

sorununu geçmişteki bir şeye bağlamaya çalıştıkça asla çözülmeyecek çünkü geçmişin asla değişmeyecek. benim de 11 yaşında babam öldü. yediğim her bok başaramadığım her şey depresif olduğum her an için bunu sebep gösterebilsem oh ne ala.

öyle bi dünya yok. kimin kusursuz bi hayatı oldu? suçu boktan hayatına atmak ne kazandıracak sana? sorunun kaynağı sensen değiştirme gücüne sahip olan da sensin. sızlanmak yerine bişey yap. nokta.

seni rahatlatacaksa 23 yaşımdayım ve birinci sınıftayım. (ama saç sakal 25 falan gösteriyor, sınıfta bildiğin dedeyim) önceki lisans eğitimimi 4. senemde çat diye bıraktım. şimdi bambaşka bir bölümdeyim ve beni heyecanlandıran bir mesleğe yöneldim, o yüzden o giden yıllar hiç koymuyor gayet mutluyum. evdeki durumla ilgili bir şey söyleyemem. ama o ruh halini değiştirebilecek tek şey okul. okulda çevre edinmen lazım. okuduğun bölüm ne kadar iyi olursa olsun, dersleri ne kadar çok seversen sev, samimi bir arkadaş çevren yoksa o okulu tam anlamıyla benimseyemiyor ve sevemiyorsun. arkadaş çevresi her şeyden önemli. okulu sevdiren en önemli unsur bence. öğrenci kulüpleri de arkadaş çevresi için en ideal yol, zaten üniversite tecrüben olmuş biliyorsundur. ama gerçekten okul çevresi insanın hayatını güzel kılabiliyor tek başına. buna yönel o ruh halinden kurtulabilmek için. söyleyebileceklerim bunlar sanırım.

bir diğer yol da sevgili yap, iyi kötü kafan dağılır en azından.

"evi de terkedemedim çünkü babam böyle bir şeye izin vermez."

bu mantıkla işin zor, cesur ol biraz.

Şimdi yazmaya vaktim yok ama ilk fırsatta yazarım. Sadece şunu söylemek istiyorum şimdilik. Biri hep böyle olacaksın demiş ama emin ol öyle değil, dişini sıkıp gerçekten yapman gerekenleri yaparsan her şey hallolur.

25 yaşındasın, kendi hayatını kurabilirsin. biraz cesaret. aşık olmak için önce kendini aşman gerekiyor. kolaylıklar.

25 yaşında evi terketmeniz için babanızın izninin hükmü yasal olarak olmamalı.

okul konusunda da, yapacak daha iyi daha önemli bi işiniz yoksa (ki muhtemelen olmaz sevgili falan istemiyosanız) derslere gidin. çevre konusunda da süreci hızlandırır bu. derse gittikten sonra akademik başarı olarak da geri gelir o zaten. kimse bahsetmemiş ama bi öğrenci topluluğu da şiddetle önerilir.

selam,

aramıza hoşgeldiniz. yani bilmiyorum faydası olur mu, bana pek olmuyordu ama "içinde bir yerlerde sürekli uyanmayı bekleyen bir depresyona sahip olan insanlar" klübü diye bir şey var, biz onların üyesiyiz. :)

yarım bırakıldığınızı hissettiğiniz içni her şeyi yarım bırakıyor olabilirsiniz. ama şu şansınız var, kendinizi bütünlemek için başka insanlara ihtiyaç duymamayı öğrenmişsiniz. en azından şu yaralı halinizden kurtulana kadar hayatınıza kimseyi almamanız kendi hayrınıza olacaktır, zira o yarımlığı başka insanlarla giderdikçe daha büyük bir boşluk oluşur içinizde.

üniversite ankara'da mı bilmiyorum, eğer öyleyse bile ders çalışma ortamını ya da okula uzaklığı bahane edip yurda çıkmanız çok faydalı olur. maddi olarak nasıl olduğunuzu bilmiyorum ama devlet yurdu da kabul edilebilir, en azından farklı kişiler, ve hepsi üniversiteye gelmiş kişiler olacağından faydalı olabilir.
bi de şeyi düşünmeyin, yani yaşım büyük, çok sivrilmeyim ya da dikkat çekmeyeyim değil. belli ki yeteneğiniz olan bir alan, zevk alacağınız bir alan seçmişsiniz. budnan sonraki tek hedefiniz buna yoğunlaşmak olsun, tadını çıkararak üniversite hayatınızı geçirin. ders çalışma metodlarıyla ilgili birsürü şey yazmışlar zaten, yabancı dille alakalı bi bölümden mezunum, daha fazla bilgiye ihtiyacınız olursa mesaj atın. ama aynı zamanda okul dışı aktivitelere de katılın. bir başka yabancı dil alın mesela, seçmeli falan. imkan varsa kursa gidin. yarım bırakmayı pek de sallamayın, temel önemlidir ;)

2- hepimiz ölücez. ve belki hayatta gerçekten de yaşamaya değer çok da bişey yok, her şey belirlenmiş, her şey sıradan. herkes kötü. ama nasılsa ölücez. koşmaya gerek yok yani. şimdiki hayatından memnun olmadığın belli, bunun sen de farkındasın. elinden gelenin en iyisi, şu anda seni mutsuz eden insanları minimal ölçüde hayatına dahil etmen, yeni bir yola girmen. arkadaşların, eski çevren, yer yer ailen bile bu gruba dahil. tek başına ayakta kalmayı pek çoklarından daha iyi başaracaksın. sadece ufacık bir umut varsa içinde geleceğe dair, onu besle. ne anneni, ne babanı, ne geçmişini değiştiremezsin, ama gelecek senin elinde. elinde olanın üstüne eğil.

ilaçlarını kullan, gerisi gelir..

compadrito +1

kendine acimayi birak! sen acincak durumda oldugunu düsündükce ve kendine acidikca etrafindaki insanlarin da sana acimasini bekliyeceksin. bu anormal degil zaten, herkes böyle isliyor maalesef ama en zayif nokta da bence bu.

sen gercekten annenle babanin ayrilmasinin, ardindan babanin annenin en yakin arkadasinla evlenmesinin senin hayatini (altini ciziyorum) bu kadar olumsuz etkilemesinin resmen alt üst etmesinin dogru olduguna inaniyo musun? özür dilerim acilarini kücümser gibi konustugum icin ama uzaktan bakman lazim durumuna. bi kac arkadas anlatmis, ben de anlatabilirim ne kadar sikintilar cektigimi vs. yani tek sen degilsine getirmek istiyorum lafi. o bahsettigin 'üvey anne tarafindan hor görülmek, fikirlerinin önemsememesi'ni (bazi dogustan kendine güvenenler haric) herkes kendi öz annesinden yasiyor. muhtemelen 'yabanci' birinden gördügün icin agrina gidiyordur bu muamele. cocuklukta genclikte neler olduysa oldu, ya da halen olmakta. ama baksana, 20li yaslarin ortasina geldik, büyüdük. denedik yanildik. carpa carpa da olsa bi yol cizdik. anne ve babadan haric hayatimizin oldugunu ögrendik. dogrusunun kendi yolumuzda gitmemiz gerektigini bildik. anne babanin etkisi olmadan yasamak yani anne babayi hayatinin merkezine koymadan yasamak zor gercekten. ben de su anda bununla cebellesiyorum. demek istedigim anne babayi hayatindan sil, evden git, basina buyruk yasa degil. anne baba üvey anne. bunlar senin hayatinin bi parcasi, hayatindan ciksalar yerleri asla dolmayacak. aslolan kendi isteklerin dogrultusunda hareket etmek. o kizar sunu yapayim, su gocunur bunu söylemeyim gibi degil. onlara göre degil kendine göre yasamak. biraz kendini toparlayip, plan kurup evden ayrilmani ben de tavsiye ediyorum. bi planinin olmasi önemli ama.

'ya beni anlamiyolar ki' diye geciriyosan icinden hala, hala acinmayi bekliyosun. seni yüzde yüz anladigimizi söyleyemem, muhtemelen anlamiyoruz hissettiklerini. birak anlamayalim, biz anlamayinca konuya hakim bi sen kaliyosun. icinden kIs kIs ya da tss tss gülüp, eglen bizimle. bi kac yil öncesine kadar sikayet manyagi idim . genel olarak hayatimla ilgili ya da gün icinde yasanmis büyük kücük her olayi sikayet edip agla sizla bitiremiyordum. ooeeh ama ya. cevreye zarar. o degil, söylene söylene negatif yükleniyo insan. neyse konudan uzaklasmayim. bugünden yarina degiscek seyler degil. üzerinde düsünerek zaman icinde biraz da kendini kontrol ederek düzelcek bi sey bence. bosluktan bahsetmissin ya - o bosluktan hepimizde var. gün icinde hepimiz kendimizi yalniz, yetersiz, caresiz ve bulundugumuz yere ait degilmis gibi hissediyoruz. bu boslugu normal bir sey olarak görmeye calisiyorum ben. bazen yogun hissediliyo bazen degil. ama bizi hic bi zaman 'aci yüklü' ya da ayricalikli yapmiyor bence.



her seyden ama her seyden önemli olarak sunu görüyorum: dertlerini herkesle paylasma! özellikle tanimadiklarinla. tamam acilar paylastikca azalir, kesinlikle dogru. ama sen intihar düsüncelerin oldugunu yazmissin. eger kafanda dolanan tilkileri tesvik eden olumsuz birilerine denk gelirsen, bi iki kivilcima bakar.

umarim ben de dogru kelimeleri kullanabilmisimdir.

aile durumları konusunda babanla oturup sinirlenmeden ağlamadan konuşmayı dene.
sadece sınavlardan önceki gece 2 saat falan çalışıp sınavlara girdim.
okul 4 yılda bitti.
en büyük avantajım okulda sevdiğim bir sürü ders olmasıydı.
oturup ekonomi programı dinler gibi dinliyordum dersi.
okula gereken önemi ver gerisi geliyor zaten.
abanıp her gün ders çalışmanın alemi yok bence.
ölümü düşünme kendini ezik hissetme
o psikolojiyi kimsenin yaratmasına gerek yok sen kendi içinde yaşatmaya başlamışsın.
üvey annene tavrını belli et.

evden çat diye ayrılmak zor,
perişan olursun perişan,
devir para devri.
iş okul hayat bunlar önemli şeyler,
öncelikli olarak iş ara bence
ekonomik yönden rahatlarsın hemde para biriktirirsin.
kolaylıklar dilerim.

herşeye rağmen hayata bakış açınla ilgili biraz da.

mesela: www.youtube.com

önünde yepyeni bir hayata başlamak için inanılmaz bir fırsat var: üniversite. bunu değerlendir. bu ülkede herkes ingilizce bilirim der ama kimse aslında bilmez doğru düzgün. ingilizcene çok güveniyorsan iş ara, sadece ingilizce gerektiren işler fazlasıyla mevcut mesela part time banka çağrı merkezleri. yorucu olur ama en azından hem ev ortamında daha az kalmış olur hem de para kazanırsın.

hiç işe girmedin diyelim bu sefer de üniversite zaten yeterince zamanını alacaktır. kendini geliştir 4 sene içinde sonrasında iyi bir iş bulursun hayatın da yoluna girer.

o ruh halinin de tamamen değişmesi zor bi durum. her ne kadar ilaç almaktan nefret ediyorum desen de bi sürü ilaç kullanmış biri olarak bağımlı gibi yaşamak kötü de olsa o ilaçlar hayatı daha katlanılır kılıyo, bunu kullanmadığın zamanlarda sen de farketmişsindir. doktora hep mi ilaç kullanıcam dediğimde ömür boyu kullanan insanlar var bu kötü bi durum değil demişti ki haklı.

üniversiteyi gene ankarada kazandın sanırım keşke istanbul izmir yapma şansın olabilseydi. ama yatay geçiş olayı var. ve puanın başvurağım okuldan yüksekse şartsız alıyorlar hadi yüksek değil diyelim o zaman da bu sene derslere asıl ve 3 civarı ortalamayla istediğin şehre geç. ailenden izin almak zorunda değilsin. daha doğrusu neden izin alıyorsun? yurt ortamı bile şuanki ortamından daha iyi gelir sana eminim.

hı bi de 25 yaşında universiteye başlamayı da sorun etme zaten göreceksin bi sürü kişi var o yaşta okuyan.

kendimden örnek vererek başlıyayım, ailemden uzaklaşmak ve tek yaşamak gibi bir düşüncede bende uzaklara yazıp bir okula başlamıştım ne yazıkki başaramadım.. bıraktım geri döndüm ve ailemle yaşıyorum uzun vadede tek hedefim şu okulu kendime yatırım yaparak bitirmek..22 yaşındayım ve önümde 4 sene daha var.

öncelikle üniversite konusuna gelince, o üvey anne profili kardeşlerinin olması, o evde sanki huzur bulamıyacakmışsın gibi geliyor bana..üvey annenin dırdırı çekilmez dolasıyla bu seni gene etkileyecek, başarısız olmama adına öncelikle o evden ayrıl derim.. ama bunu babanla oturup mantıklı bir şekilde konuşarak yapmalısın..evde huzursuz olacağını, üvey annenle geçinemediğini, okulunu etkilediğini söyleyerek..eğer baban seni dinlemiyorsa aileden bir yakınla bu durumu konuşup babana anlatabilir.. olurda evden ayrılırsan ki bu senin için çok iyi olur ilk yıl yurtta kalmak çok insan tanıyacağın için mutlaka içlerinden biriyle kafa dengi bulursun belki eve çıkarsın tabi yurt şartlarını da düşün sadece yatmaya gideceksin, etüd salonları, kütüphaneler ders çalışma açısından daha iyidir... devlet yurtlarına bak, git yurt müdürleriyle konuş belki yedek kontenjandan açılabilir.. kyk'nın kredi, burs, üniversitenin bursları bunları mutlaka araştır tabi biz ailenin durumunu bilemiyoruz o yüzden aklında bulunsun diye söylüyorum..

ders çalışma konusu genelde sınavdan önce çalışma deriz ama aynısını kendimiz yaparız.. belki derste dinlediklerin ve sınavdan önce 1 saat bakışla yetecek..bu çalışma konusunu sen kendin ayarlayabilirsin..

üniversitede kendine ne kadar çok yatırım yaparsan, uzun vadede bunun karşılığını mutlaka alırsın..

git aşık ol falan demiyorum çünkü kötü olduğu zaman kendini daha da umutsuzluğa sevk edebilirsin diye bunlar elbette zamanla olacaktır. elbette karşı tarafa bir şans verebilirsin ama hayatın merkezine kendini koy..

şimdiden başarılar

gönullu olarak calisacagin bir mesgale bul kendine mesela kimsesizler yurdu ya da hayvan barinagi gibi, sana donen sevgi kendine gelmene yardimci olur, kafan dagilir farkli hayatlar nasil yasanmis ve yasanmaya da devam ediyor gorursun, anlattigin durumunla o hayatlari karsilastirdiginda emin ol cok dersler cikar yasama tutunmaya dair...

ee direk otobüs geçiyor ya sahilden ona bin en arkaya dayarsın bavulu olur öyle, olmaz mı?

akbil yok ya. otobüsler de almıyor artık akbilsiz.

öyle bi vapur yok

şey var 5 geçişlik bilet mi ne tam bilmiyorum bak sitesinden ondan alırsın.

bunu kullanabilirsiniz.

www.sehirhatlari.com.tr

buda var.

www.sehirhatlari.com.tr

kadıköyden sarıyere deniz otobüsü var.

beşiktaştan okula shuttle var. okulu arayıp saatlerini öğrenebilirsiniz, 9.30 da vardı sanırım. ya da dolmuşa binebilirsiniz sarıyere kadar, ordan da okula taksi 10-15 arası tutar. ama en güzeli ve temizi shuttle. şimdi bile arasanız güvenlik yardımcı olur. geçmiş olsun:)

(bkz: vondelpark)
(bkz: zaanse schans)

Kanal turu kesin yapin, mumkunse bir tane gece bir tane de gunduz yapin :) Kafa guzel gezmek derken parki bahcesi bol memleket, iceriye tikmayin kendinizi. NEMO denilen muze ITU Bilim Muzesi gibidir, boyle seyleri seviyorsaniz burasi eglenceli olabilir. Bisiklet kiralayin ve gezin. Sanatsever bir insansaniz Van Gogh ve Rembrand muzelerini gezebilirsiniz, degilseniz Van Gogh gezin, ogrenin :D Gollem isimli bir bar var, internetten aratip bulup gidip 120 cesit biradan tadabilirsiniz.

heineken experience
madam taoussau
club escape
club air
pub crawl
bull dog

eşcinsel evlilik

Heineken experience kadar overrated bir sey gormedim. Bence cok sikici ve gereksiz. Rijks museum ve van gogh museum harika ama deli gibi sira oluyor, erkenden gitmenizi veya haftaici ugraminizi tavsiye ederim. Jordaan discrict genelde lokallerin takildigi bir bolge, ve oldukca sirin. Turistik bir sey yapmayalim derseniz burada takilabilirsiniz. Kanal turu da beni cok sarmadi ama Iamsterdam kart aldiysaniz zaten fiyata dahil oluyor o sekilde yararlanabilirsiniz. Bulldog cok kotu bir coffee shop, eger bir seyler denemek istiyorsaniz kadinsky, greenhouse falan fena mekanlar degil.

herşeyden önce i-amsterdam kartı al. bir çok müzeye giriş hakkı ve toplu ulaşım hakkı alıyorsun. çok önemli. sonra mutlaka tren istasyonunun arkasından edam-volendam otobüsüne atla ve bu iki yeri gez-gör-öğren - huzur bul - niye ya de... - istanbuldan bir kez daha nefret et....

son olarak kalacak yer için mutlaka flying pig hosteli dene... farelere alış. gecxe görürsen korkma - sakince resepsiyona in ve hostelin meşhur kedisini iste odaya. hemen veriyorlar. :) ama kedi gece miyavlama yerine maaauuvvv sesi çıkarınca da korkma. o daha çok korkuyor farelerden....:)

yazan: bir arkadaş

nutella?

behzat ç?

seks

yok. ben üstte yazan 3 maddeyi sevmiyorum mesela. (ipucu: tv seyretmiyorum + şeker yemiyorum)

Eskiden olsa LOTR derdim, şu an öyle bir ortak nokta yok.

para?

lost

para?

Türkçeye özen

entry girmek?

nick altına yazılan övgü entry'si.

yok öyle bişey

aaaa kimse yazmamış.

uludağ limonata.

:) şekersiz olanından şimdi içicem ben de zaten.

pink floyd, hatta ondan daha ileri seviyede sıla. evet, sıla ve pink floyd. acı ama gerçek.

hint değil türk filmi idi sanırım.

adı da ibibik mi öyle bir şeydi.

müjdat gezenin vardı öyle binbir gece masallı bir filmi ama adını unuttum ibiş falandı galiba karakter adı öyle bir arattır bir de

Türk filmi değildi

dungeon siege 2

eskidir meskidir ama karakter kastırmayı seviyosan deneyebilirsin

starcraft 2
starcraft brood war
soldier of fortune2 (multiplayer için)
sanitarium
heroes of might and magic 3
civilization 2 (sonradan çıkanlar nasıllar bilmiyorum güzelse onlara da eyvallah)
commandos
assassins creed
baldur's gate 2
diablo 2 lord of destruction (:p)

the witcher (2si de çıktı güzel gibi çalışır mı emin değilim)
titan quest - titan quest immortal throne
fable
neverwinter nights 1-2

kimse yazmamış: shaiya tr. gerçi us serverları daha iyi diyolar

Eskiden Adam Sanat ve Adam Öykü'yü takip ederdim her ay. Onların tadını kendi sahaflık sayıları kadar olmasa da veren Varlık var ama eskisi gibi her ay takip ettiğim bir dergi yok. İnceliyorum, ilgimi çeken inceleme veya dosya varsa alıyorum. Yeni sayılarına para vermeyip fuardan ucuza eski sayılarını alarak arşivini yaptığım kitap-lık dergisi de var ve en çok onu seviyorum sanırım. Bana daha doyurucu geliyor. Bugünlerde bana en çok gazetelerin kitap ekleri kullanışlı geliyor. Edebiyat dergisi olmasalar da, sayelerinde o dünyanın içinde kalıyorum.

Lise zamanlarımda her Türk genci gibi ben de şiire merak salmış ama işin yazma yönüne değil, okuma yönüne kaptırmıştım. O dergilerden çok şey öğrendim. Çok şair tanıdım, takip ettim. Sonra neredeyse bir anda şiir merakım kayboldu. Çok sanatlı şiirler hariç hepsini sahte, özentili, içtenliksiz bulmaya başladım. Şimdi de bu durumdayım, sadece heykele benzeyen şiirleri seviyorum. Bazı Yahya Kemal ve Kavafis şiirleri gibi.

Dergilere yazı göndermedim ama amatör şair ve yazarları takip ederim. Benzetme yaparsam, 300 sayı dergi okuduysam, beni etkileyen amatör şair veya yazar sayısı üç veya dörttür. Onların da şimdi isimlerini hatırlamıyorum. Çoğunun hiçbir şey okumadan yazmaya başladığı bellidir.

Edebiyat dergisinde her şey olmalı mıdır, bilmiyorum. Ben incelemeleri severim, özellikle bir yazarın veya şairin diğerini incelemesini. Başkası hep öykü okumak ister, bir başkası hep şiir olsun der. Herhalde orta yolu bulan dergi en iyisidir. Boyut olarak kitap boyutunda (yaklaşık A5) olan bir dergiyi daha çekici bulurdum.

Ben de Adam Sanat ve Adam Öykü'yü izliyordum. Notos, Edebiyat Eleştiri, Merdiven Şiir ve Pasaj'ı bir süre izledim. kitap-lık'ı izliyorum sadece. Aslında çok da beğenmiyorum. Ehven-i şer olarak görüyorum.

Dikkatimi çeken yazar pek nadir oluyor.

Göndermedim. Bir yakınım gönderiyor, zaman zaman "çok beğendiğini, yazılması gerekenin bu olduğunu, ama yayınlanmasının imkansız olduğunu" söyleyen yanıtlar alıyor, zaman zaman da yayınlıyorlar. Yayınlanmayanlar genellikle tür bakımından yeni sayılabilecek edebi metinler ve haklılığı onaylansa da bir kısmı "sakıncalı" görülen edebiyat incelemeleri/edebiyat kuramına dair yazılar. (Hatta o kısımları çıkarılırsa yayınlayabileceklerini söyleyenler var, ki buna biz sansür diyoruz.) Ne yazık ki kimileri de yazının damarına nüfuz edemiyor, reddettikten sonra bir şekilde paylaştıkları başkalarından metnin "tercüme"sini öğrenerek 'pardon' diyip durumu kurtarmaya çalışıyor.

İşin hakkını verecek yetkinliğe sahip ve cesur bir editörlük müessesesi eksik bence. Edebiyat cumhuriyetinin elitleri ve elitlerin onayladıkları dışına taşılabilse güzel olurdu. Ayrıca incelemeler ve dosyalar zayıf olmamalı, sadece edebi metin ve bunların yüzeysel analizini aşabilmeli. Dergiyi ayakta tutacak omurgayı bence bu sağlar. Tabii arada sağlam çeviriler (kuramsal) olursa tadından yenmez.

ben bi öykü göndermiştim adımizi dergisine, yayınlanmıştı.

Eskiden Koridor, Varlık, Heves, Ötekisiz, Şizofrengi vs de dahil olmak üzere pek çok yayını takip ederdim.
Sonra bazıları yayın hayatına son verdi, bazıları sıkmaya başladı, bazıları kendini tekrara düştü... Derken ben artık sadece belli başlı isimleri takip etmeye, eğer onların eserleri herhangi bir yerde çıkarsa onları almaya başladım.

Şu anda o hevesim bile kalmadı diyebilirim.

Yöentimlerin iç çatışmaları, bazı kişilerin kollanması, nedenini anlamadığım bir şekilde dergilerin kalitelerine yakışmayan içeriklere yer vermeye başlamaları, eleştiriler ve analizlerin git gide yok olması ve yerlerine bir şey konulmaması, vs vs gibi sebeplerle artık hiçbir gergi bana tat vermiyor.

Ben üreten değil tüketen taraftayım, o yüzden bir dergiye gönderilecek eserim yok. Olanları takip etmeyi severdim.

Dikkatimi çeken yazarlar elbette vardı ama hepsini aklıma getiremem hemen ve birine haksızlık yapmak da istemem.

eskiden leman gruba ait kaçak yayın dergisinin yazarlık seminerlerine katılıp sertifika almıştım. ama artık hiçbir dergiyi takip etmiyorum. sahaflarda dolanırken gözüme çarpan eski gazete-dergiler çok daha doyurucu geliyor.

her ay mutlaka iki dergiyi takip etmeye çalışıyorum. bunlar da varlık, kitap-lık, notos içinde oluyor genelde. dergiyi seçerken neye dikkat ettiğimi söyleyeyim: dosya konusuna.
doyurucu ve benim için anlam ifade eden bir konu mu seçmişler, konu hakkında yazanlar kimlermiş buna bakıyorum. kitap-lık'ın eskiden güzel dosya konuları oluyordu, ama son senelerde biraz saldılar gibime geliyor.
varlık ve notos bu konuda daha iyi sanki. mesela notos'un son sayısında çağdaş türk şiirinin kanonu olup olmadığı meselesi ele alınıyordu,ki bence iyi bir seçim. ya da pek tercih etmediğim bir dergi, türk edebiyatı'nın son sayısında edebiyatımızda babalar ve oğullar dosyası vardı. yazarlar da iyiydi.
dosya ilk baktığım şey. ama böyle dergilerde anı ağırlıklı yazıların olmasını seviyorum. edebiyat dünyasına dair, belki içinde bulunulan zamanla ilgili bir şeyler.
ben de şiirden ziyade, öyküyü tercih ediyorum. işte öykü, derginin sürprizi gibi oluyor. ona göre seçmiyorum, ama okumasını seviyorum.
hiç yazı göndermedim. okumak yeterli çoğu zaman.

Bence, entel ayıklamak için falan değil. Bu bir kamuoyu yoklaması olabilir, yoksa neden üste taşınsın? Başlığı açan kişi istediyse üste taşınmasını, bu konuyu önemsiyor hem de çok, demektir. Ya bir dergi çıkartma hevesinde ya da halihazırda benzer bir işle meşgul.

Moderatörler üste taşıdıysa, sanırım ilgili moderatörün kafası baya' bi' güzel :)

@microfiction, dergi çıkartmayı düşünüyorsan, ihtiyacın olanlardan birkaçını aşağıya yazıyorum.
1. sağlam (geçmişi olan) ya da yetenekli (geleceği olan) bir ekip.
2. bu ekibin dağılmaması (bu çok çok çok önemlidir, ekipsiz dergi ol-maz!)
3. iyi bir pazarlamacı (yayınevlerinden reklam alma, satışları yüksek tutma ve gösterme vb. hayati işler için
4. reklam gelirleri sağlamlaşana kadar sermaye, sponsor vb. bi' şey yani.

Piyasada gerçekten (aslında az olsa da TR gibi bir ülke için) çok sayıda edebiyat dergisi var ki bunların büyük bir kısmı -üzgünüm ama- çöplüğe layık.
Bi de dergiler kendi içinde ayrılıyor, misal Virgül vardı (kapanması talihsizlik oldu), sadece kitapla ilgili yazı yayınlardı. Şimdi bir Ayraç var, o da öyle.
Bunun yanısıra, köklü dergilerin bile "hamili yakınımdır" türü ilişkileri yüzünden dandirik dundirik yazılar yayınlamasından gına geldi.
bi de bazı amatör dergiler vardı, hoş yazıalr çıkardı.

5. lan! gerçekten bi dergi çıkartcaksan ve biraz maddi altyapın varsa benlen de iletişime geç, TR'de hiç yapılmamış bi fikrim var. gerçi bugün tüyap'ta yeniyetme bi dergici-yazar'a söyledim ama, bendeki vizyon onda yok, anlamamıştır hem anlasa da yapmaz.
bi fikrim geldi de

ben bu kadar yazmışken sorualra da cevap vereyim madem:
1. edebiyat dergisi takip etmiyorum artık, arada sırada bazılarını alıp birkaç vapur-tramvay yolculuğunda (bazısı tek gidiş ya da bi gidiş-geliş'te bitiyorsa da) tüketiyorum.
2. ya muhteviyat, ya biçim çeker dikkatimi. ama bu nadiren olur.
3. hiçbir dergiye şiir göndermedim. ben de (yukarıdaki arkadaş gibi) lise yıllarımda şiirle uğraşmıştım ama bu uğraşımı -ciddi olarak olmasa da- devam ettirdim ve birkaç sene sonra birkaç büyük edebiyat dergisinde (ideolojik farklılıklarına rağmen) birkaç şiirimi görmezsem mutsuz olacağım.
4. edebiyat dergilerine, türüne göre yazar ve elbette nitelikli yazı lazım.
5. sizce ne dergisidir bilmem ama bence Birikim güzel bir dergidir.

cogito'yu incelemeni tavsiye ederim...

ben klasik yapma taraftarıyım. süperlüx bir restoranda şarap içerken eğilip benimle evlenir misin diyeceğim :)

abiminkini aktarayım fikir verir belki, şuanki eşine ipod almıştı ve içine sadece bir tane video koymuştu. video da kendi hazırladığı çok güzel fotoğraflı müzikli ikisi hakkında bir belgesel gibiydi, videonun sonunda ekrana doğru evlenme teklif ediyordu. ha benim hayalimi soracak olursan, biraz maliyetli venedikte geçiyor, he giderim venedik'e dersen ayrıntıları veririm :)

evlenme telkifini ben yapacaksam baskasının dedigini yaptı mı, o an aklıma geldiginde ömrüm boyunca kötu olurum gibi geldi simdi birden okuyunca:)
ama cevap veriyorum: abi swiss otel in yazın bogazda kullandıgı gemi gibi bisey var, yazın alıcan yuzugu, o gemide rezervasyonu yapacan, romantik ortam, cunku gemi bogazın ortasına gidip demirliyor, tam bogazın ortasında yemekten sonra guzel bir sarapla nedir lan dicen. 2-3 yıl once okumustum, alternatiflerimden biridir.
parasını hic arastırmadım, ama cok uzecek bir hadise oldugu asikar.
iki: eger gene istanbuldaysan balık ekmek yedir eminonunde, kılcık battı mı agzına, evliligimizde bunlar olacak zuleyha, hazır mısın de, ver yuzugu.
üc: lebi deryaya git, guzel bi yemek soyle terasta şöyle bogazın renklerine bakarken hayatımız boyle renkli gecsin mi de, şlik şlak cıkar yuzugu.
ilki dedigim gibi aklımdaydı, digerlerini yazarken buldum.
kolay gelsin, allah saglık ve mutluluk versin efem.

@hector cuper

ben o gün geldiğinde venedike gidermiyim bilmiyorum ama belki gitmek isteyenler olabilir eğer istiyorsan detayları paylaşabilirsin. memnun olurum hatta.

ben böyle uğraşılmış bir teklif almak istemezdim. olabildiğince spontane ve duru olsun isterdim. öteki türlüsü şık da olsa planlı, programlı; yapmacık geliyor.

kız gel evlenelim desin yeter :)tamam lan oğlum evlenlim desin kızda olsun bitsin kasmaya gerek yok..

tamamen alakasız bi konuşma anında mekan zaman önemi olmadan bodoslama olsun en kolayı bence:

-işte ondan sonra böyle bir baş ağrısı bende off ölüyorum
+hadi ya ilaç falan alsaydın bari
-yok be gidip uyudum napiim
+kız bak ne dicem evlenelim mi şimdi senle
-hee!? oluuurr. hadi gidek.
+tamam gidek.

ve gider imza atarlar.

@menon - @jamswety ve @peki

tabi bu spontane durumlar hatun kişinin modeline göre "yuh insan biraz romantik olur odunmusun sen böyle bodoslama teklifmi olur" yada "ay aşkıııımmm tabiki evlenirim muck muck muck..." gibi sonuçlar doğurabilir :) değilmi. varmı öyle fırça yemek gibi bir olasılık

hmm etrafımdaki kızların potansiyeline bakınca evet var gibi. ayy hayvana bak diyenler olur mutlaka.

güzel bir yerde yemek yeme fikrinden hiç hoşlanmayan biri olarak(güzellikten kasıt abartı lüks) ben de sadelikten yanayım, hadi evlenelim gibi aşırı sade olmasın tabi.
rahat olabildiğim, romantik bulduğum, başkalarını farketmediğim(venedik ya da paris gayet güzel hazır gidiliyorsa bu fırsat kaçırılmamalı) bir yer olmalı.
yani romantik olması dayatılan bir zoraki mekan(şık bir restoran gibi) değil, bizim romantik bulduğumuz başkaları için gayet sade olabilecek bir mekan belki...
gerçi aşıkken her yer romantik.

öğretilmiş sahneler aslına kötü değildir ama o kadar cok milyon kere tekrarlanmıştır ki değeri düşmüş gibi gelir insana..

sabah olsun isterim.. gece değil.. romantik zorlamalar olmasın, doğallığında oluşsun..

sabah yeni uyanmış birbirimize sarılırken ve ama mutlaka odaya gün ışığı doluyorken olabilir.. düşünsenize sizi ne kadar mutlu, uzun birgün bekliyor :)

tatil iyi bir fırsattır bence.. zaten relax ve mutlusunuzdur, keyifler yerindedir, kadın da o mutluluğa aldanıp kabul ediverir :)

mutlaka yalnızken almak isterim teklifi.. yani etrafta bakan eden, "ay ne tatlı" diyen insanlar olmasın isterim.. o an o saniye o mutluluğu hiç bir dış etkinin bozmaması tek talebim olur sanırım.. ya da gece denizde yüzdükten sonra kumsalda sarılıp ısınırken de olabilir..

sayende bende düşünmüş oldum :)

erkeğin bu işi kıza evet ama başkalarına karşı şova dönüştürmesinin sevimsiz olduğunu düşünüyorum. atıyorum bir partideler ya da işte sosyal bir ortam eş- dost.. herkesi susturup, çeşitli şekillere girip herkesin kendilerine bakmasını sağlayıp yüzük çıkartıp teklif etmesi filan çok fena bence..

@medre

kalabalık içinde yapılan tekliflerde bir sebepte acaba kalabalıktan faydalanıp kızın hayır deme ihtimalini engellemek olamazmı :) hani kız belki o noktaya gelipte milletin içinde evlenme teklif eden birini rezillik olmasın (adam rezil olmasın, şimdi sıçtık demesin) diye reddetmeyebilir mi?

hımm ben kesinlikle rahat bir ortam olmasını isterdim, öyle lüks yere falan gerek yok. rahat olmamızı istememin nedeni teklife karşı ateşli bir öpücükle cevabı sunabilmek, restoranda mıyıl mıyıl bakmaktan başka bir şey yapamam çünkü:)

ama rahatlığın yanında özel bir anımıza denk gelmesi tabi ki teklifi daha derin bir anlama taşıyabilir ama ( yaa niye hayal kurduruyosunuz insana!) neyse sustum ben.

@menon,
senin örneklediğin de spontane süsü verilmiş gayet de planlı bişi gibi :)

aşırı lükse, zorlamalara hiç gerek olmadığına katılmakla birlikte, bir biçimde hatırlanacak bir şeyler olsa fena olmazdı diye düşünüyorum. üstünde hayal kurulmuş veya yaratıcı bir şeylerle harmanlanmış, anımsanınca gülümsetecek bir teklif beni mutlu edebilirdi.
ben olsam böyle yapardım. ya da belki yapabilirim, roller neden değişmesin.
ama yaratıcı deyince de adam kendini parçalasın, yapılmamışı yapsın filan demiyorum... biraz daha düşüneyim ben bu konuda.

ben gelecek teklifi hissedersem çok sinir olurum gibi geliyor. o yüzden bu akşam şuraya yemeğe gidelim mi gibi günlük yaşantıda gidilmeyen lükslükte bi yere gidilmesi önerilirse anlarım kasarım onun mimiklerine sinir olurum filan heralde o yüzden gerçekten şaşırmak isterim. mesela bana anlatılan ve hayran olduğum bir teklif; kar yağarken kuğulu parta çiftimiz.vakit akşam bu arada. öööle dururlarkene sağdan bir kemancı geliyor,çalmaya başlıyor. o arada çocuk yere diz çöküyor evlenme teklifini ediyor kız evet diyince de ellerinde şampanyalarla arkadaşları heyooooo die çıkıyolar duvarın arkasından. gene tüylerim diken diken oldu. lan...

güzel bir hava, gece sakin bi boğaz havası böyle. sandaldasınız, biraz açılmışsınız. o böyle biraz ürperir gibi olduğu anda, duracaksınız; öyle bir dakika kadar sessiz kalın, sandal da dursun. neden durduk fln diyecek, siz evlenmeyi teklif edeceksiniz, hayır derse atın gitsin.

@radikalherif

sevdicek atılırmı len :) aklın at dese elin gitmez valla...

bağcılar Malta durağında MBS var, Kütük evin orada greenpark otel var onunda salonu var dereyolunun orda bi spor salonu var adını unuttum yüzme havuzu için orasını düşünebilirsin bahçelievler çevresi oldu hep ama idare et :) hem yürüyüş yapar spordan önce ısınmış olurusun...

yeni bakırköy adliyesinin aşağısında bakırköy belediyesine ait yarı olimpik yüzme havuzu var makul bir fiyatı vardır yüksek ihtimalle. tavsiye ederim.

çalışlarda biraz içerde elegant var. haznedar cadde de ömürün aşasında okyanus var gardenli var.

ataköy olimpiyat evinin orda fitnessport var. fitnessi muhteşem, yüzme havuzu falan da var. bir bak istersen

henüz çok gencim vardı evcimiğin o mu ki?

yok... böyle yonca evcimik değil de ebru yaşar tarzı sanırım :)

damar şarkılardan mı, yoksa hareketli bir parça mı? çok mu eski? biraz daha bilgi?

Azirha olabilir:

www.youtube.com

budur budur budur! tüm cevaplar için teşekkür ederim :)

Dün akşam saat 13:30-19:00 arası "hiçbir iş yapamayan" ama buna rağmen ofiste durdurulan biri olarak şunu bilmeni isterim ki bugün de yalnız değilsin.

üzülme ben de bu durumda çalışıyorum destek olabiliriz birbirimize:p

29 ekim'de calistirmayi yasaklayan kanunda (diger resmi tatillerde calismayi sizin de kabul etmeniz durumund ve 1 gunluk ucret karsiligi isci calistirmak mumkun) aksi durum icin yaptirim ongorulmediginden, acilan mahkemeler yargitaydan donmus. yine de isterseniz i$ mahkemelerinde sansinizi deneyin, belki parasini alirsiniz :)

birkaç farklı yol takip edebilirsiniz ;

1-ölümüne söver, ana baba bacı gardaş düz gidebilirsiniz.
2-il/ilçe SGK müdürlüğüne şikayet edebilirsiniz (ha sonra sizi işten çıkarır ona bişey diyemem, ama onun da kolayı var efenim, bi güzel davanızı açar, seve seve tazminat ödetirsiniz, amma ve lakin bu krizde bir daha nerden iş bulurum efendi ? diye sorarsanız, haklısınız..
3-yok ben çalışırım, 1 kat zamlı ücretimi de alırım, oh laa laa diyebilirsiniz ki bu durumda bunu kanıtlamanız gerekir o da bi hayli zordur eğer size bordro falan vermiyorsa
4-Allahım neydi günahım ?

sadece sövmekle yetiniyoruz. telefınla ihbar gibi bir yer olsa anında gizli ihbarda bulunurum valla. dün öğleden sonra ve bu sabahtan beri bir kere santral telefonu çalmadı yahu.

onlar çekince dünya izliyor. biz çeksek en fazla biz izleriz. yurtdışında herhalde çok az insan konstantinopolün elden gidişini görmek ister :P

yabancilar da bizim tarihimizin uyduruk, kendilerininkinin zaferli ve buyuk oldugunu dusunuyo. ve biz de onlara gore yabanciyiz. yani kimsenin tarihi uyduruk, zaferli, buyuk falan degil.

hem bizim de zaferli ve buyuk tarihimizin filmleri var ki, kara murat fatihin fedasisi, cok guzel ve kaliteli bi savas filmi.

gelibolu belgeseli vardı

1453 çekiliyor 2010 da gösterimde.

yaa karamurat falan varda 30 yıl önceki filmden ne beklersin...yabancılar şimdilerde acayip kaliteli savaş filmleri çekiyorlar...bizimde derhal böyle filmler çekmemiz lazım

hatun takmıs sanki.

evet muratti nin belli bi kokusu vardır içen kişiyi hemen anlarım.Bana çok bunaltıcı bir koku geliyor tabi kişiye göre değişir.

sen değiştir a.qduğum desene
böyle bir taciz olamaz ya
e sen de git dışarda ya da başka yerde iç madem çok kasma
sigaranı değiştir ne demek ya
oha
kızıyorum
biri beni durdursun
kendim duruyorum
tahriklere açığım

hatta bence muratti en az kokanlardandır yani.

erkeksen ve hatun hoşuna gidiyosa hiç çekinme direk yazıl ters tepmeyecektir.

kadınım. erkek olsam dahi yazılmazdım patronuma.
sadece bilmek istediğim acaba ben içtiğim için mi fark etmiyorum kokuyu? winstonda da durum aynı mı olur sizce değiştirsem?

odanda sigara içebildiğine dua et kızım!
sigaran kötü kokuyoo diye içmeni engelleyeceğini sanmıyorum. direk yasaklama hakkına sahip sonuçta...

winston icme derim, samsun un cok az ustunde. cok feci kokar.

ehehe... muratti icmeyi igrenc kokusu yuzunden birakmistim :-) cok bozdular coook... gerci komple sigarayi biraktim artik. yalniz bu koku olayi kisilere gore degisir, herkes ayni kokuya ayni tepkiyi vermeyebilir.

güzelleri güzeli brc'cim, sana marlboro lights menthol öneririm. koku yok bişi yok oh mis.

hmm demek ki cidden takmış sana ki sonuçta odanda içiyomuşsun. (ohh ne güzel talih kıskandım gibi gibi ehehee). benim bildiğim muratti kokusu en az kalan sigaralardandır ki aileden gizli sigara içenlerin tercihidir bu yüzden. winston lighta geçtim ben kırmızıdan daha az kokar dene istersen.

odasında sigara içyormuş da şükredecekmiş de...
arkadaş kanunen yasak değil mi bu bok? evet yasak.
kadın patron diye kendi içiyor mu
evet içiyor
sana da bu izni vermiş mi
vermiş
demeden önce!
ne izni be?
izin yok ortada patron da götünden hak uydurmasın

ben de bi işe girdim
ikinci patron yok binada içmeyin dedi sorduğumda gidip aşağıda içiyodum
dün aşağıda çalışan çocuğa yaptığı amelelik de yardım ettim abi gel benim odamda sigara iç dedi içiyodu eski çalışan soğuklarda dışarı çıkma dedi
öğlen 3. katta yemekten sonra sigarayla aşağı indiğimi gören patron da burda içebilirsiniz ya da isterseniz benim odamda dedi
ha yani alan memnun veren memnun
eskiden parliament içiyordum sigarayı bıraktım geri başladım malum işmdi marlboro içiyorum ama muratti içecem de bana sigaranı değiştir diyecek adamın da işinin de iş yerininde... samsun içerim, winston içerim sarar sarar tütün içerim "sana mı kaldı içtiğim sigarayı senin burun keyfine uydurmak ulan yavşak" derler adama
ben diyorum

muratti kötüymüş
ben güzel buluyorsam ne olacak
bu konuda genel geçer yargılar var mı?
şahsen kaliteli bir tütünün kokusunu çok severim
tiksinen de olabilir

pek çok sigaranın kokusu farklıdır
keyfimin kahyası mısın deyin tabi ki bu şekilde değil "içtiğim sigaraya karışmazsanız memnun olurum sayın sik kafalı" deyin örneğin, daha üsturuplu yani.
ya da eyvallah etmeyeceğiniz başka bir çözüm bulun.

bir gün herkes maltepe içecek !
in god we trust

karluk'a biri bi dal bağlasın, gergin bugün :)
muratti ile ilgili yorumum yok.

brc bence o dediğini kesinlikle yapmalısın :D

arkadaşlar önerileriniz için çok teşekkürederim. marlboro light deniyim dedim 5,5 fiyat çektiler 5'e razıydım, camel mavi kutu aldım. aslında muratti kutusuna koysam cameli algısal placebo yapsam hatuna hahah nasıl fikir:))

Diger sigaralar yanmis kagit veya odun dumanina maruz kalmaksa muratti yanmis plastik dumanina maruz kalmak gibidir.. Yeni boza icmis gibi olur insan.. Digerleri kola veya cay kahve icmissin gibi.. Bogazinin icini bi jelatin tabakasi kaplamis gibi olur ve biri seni boguyormus hissi olusur.. Fake parlamenttir..

captain black iç bulabilirsen gitane' da olabilir

calisma ve sosyal guvenlik bakanligindan izin alinmasi gerekiyor resmi tatillerde calisabilmek icin,oncelikle boyle bir durum varmi onu arastir bence.

@ rising creeps

öyle bir izin alma durumu yok.

o halde yine calısma bakanlıgına sikayet ediyorsunuz.

peki ekstra olarak çalıştığınız tatil gününün parasını alabiliyor musunuz?
nerede çalıştığınızı bilmiyorum, ben de bir aralar lüks bir otelde çalışıyordum. resmi tatillerde de çalışmak durumundaydık tabii, aybaşında o günlerin parasını alıyorduk.

biz de çalışıyoruz yaa. izin mizin de yok mesai falan da yok ki normal gün de depocular geç vakte kadar kalıo bazen adamlara değil bi kuruş vermek yemek bile vermiolar. güya 5 firmalı holdingiz bir de. isimsiz ihbar yapabilen varsa yapsın bizim gibilere yaa.

parasını vereyorsa problem yok ama para vermiyor ve çalıştırıyora,şikayet edebilmen lazım.resmi tatillerde çalıştığını belgeleyebilirsen, işten ayrılırken o çalıştıgın gunlerin parasını alabilirsin.cok bilgili degilim,bir bilene sorman daha iyi olur.

oncelikle is akdinizde veya (varsa) toplu is sozlesmesinde resmi tatil calismalari hakkinda bir duzenleme varsa ona gore hareket edilir. yoksa is kanunu 44. maaddeye gore calisanin onayi gerekir. eger resmi tatil gunu calisirsaniz is kanunu madde 47'e gore normal ucrein disinda gunluk ucret odenmeli.
29 ekim'de ise tum isyerlerinin kapanmasi gerekir. ancak aksi durumlar icin kanunda yaptirim ongorulmediginden acilan davalar reddedilmis.

eger zorla calistirirlarsa calisma bakanligi mufettislerine sikayet edeblirsin. sikayeti bildigim kadariyla is mahkemelerine yapiyorsun ama emin degilim.

görsel açıdan kötü

kapak resminde bir anlam gizli olmasına gerek yok. mesela sadece basit bir silah da olabilir ya da alakasız bir şey

duygu eksik yahu.. illa insan koyulacaksa gizemli veya merak uyandırıcı bi hava içinde olmaları gerekmiyor mu?

fikir olarak soruyosan, daha profesyonel bi adamın elinde iyi bişilere dönüşebilir, ama bu haliyle çok amatör bi kitap kapağı olarak. arkaplan var gibi, yok gibi büyük sorun. ışık zaten sorun. detaylar sorun. anafikri alana kadar imanım gevredi, sorun...gibi.

ha bide karakterlerin ifadeleri. o nedir abi?

bu kitabı almazdım.

bu şeklinde basılsın, bu kitabı alırım. 20 seneye çok değerlenir rare item olur. b-movie tadı...

gerçekten çok kötü, basit ve saçma geliyor,kesinlikel kitaba kapak olmaz bundan

evet arkadaşlar haklisiniz bence de şuan ki haliyle kotu eksik,
ama işte sorum ne olmalı ki albenili olsun şekilli olsun?
baya zor bir soru farkındayım,ozellikle görselliğini nasıl zenginleştirebiliriz?

kendiniz cizeceginize stock sitelerinden fotograf bulup onun üzerinde oynayin photoshop neyim ile.

bunun daha fazla lens flare e ihtiyacı var. zaten lens flare asla yetmez, hep daha fazla lens flare, daha fazla lens flare...

gizemli bir kapak daha ilginç olabilir mesela duvarda göz gölgesi gibi

ekteki kapak kusura bakma ama rezalet. kitaba 3. sınıf havası verir.

Kapak tasarımları yapan birisi var bir göz at...

kerembeyit.deviantart.com

evet pek sade, ve basit olmuş. madem bilimkurgu- fantastik konulu bir kitap, kıyafetler daha marjinal olsa, futuristik makyajlar olsa , kızlardan biri ters olarak yani aşağı doğru druyor olsa. örneğin böyle sağları uçuşarak, döne döne birbirine dolanıyor olsa.
biraz araştırdım:
mynameisswann.deviantart.com
cepums.deviantart.com

bana böyle bir kapak verseler bu kitabı yazmazdım bile. daha gizemli şeyler olması daha iyi ne lan bu böyle arkadaşın üzülmesin ama bu kitabı bu şekilde piyasaya sürsün ailesinden başka alan olmaz. belki ailesi de almaz.

bu kapak resmine baktıkça gülüyorum lan böyle kötü bi resim mi olur allasen ahahhahaha.

aynı kurguyu gerçek insanla sepya tonunda fotoğraflayın bir de..

bakırköy'de atatürk olimpiyat evi var. Ataköy 11. kısımda olması lazım.

azcık paraya kıyıp yeşilköy polat oteli tercih edin derim. Çok güzeldir.

haznedar gardenli veya okyanus. ama sadece erkekler içindir. kadınlar günü yapan çalışlar içinde elegant var bir de.

sefaköy'de bağlar mevkiinde belediyenin süper bir havuzu var. çoğu seansı ücretsiz. ama bazıları ayda 90 lira. mis gibi.

fitnessport var olimpiyat evinin orda

aöf yerel yönetimlerde 1.sınıfta matematik,iktisat türü dersler okutulur.2.sınıf'ta ise bütçe,yerel yönetimlerin sorunları gibi pratik hayatta pek karşılığı olmayan kuru ve oldukça teorik bilgiler okutulur.1.sınıfta belki biraz kasarsınız ama 2.sınıf'ı rahat bitirirsiniz.diplomayı aldığınız'da yerel yönetimlerde çalışmayı aklınıza pek getirmeyin derim(çünkü örgün öğrenimi bitiren yerel yönetim öğrencileri belediyelerde çalışamıyorlar.tabii arkanız önünüz varsa korkmayın!).tavsiyem odur ki illa aöf 2 yıllık okumak istiyorum diyorsanız yeni açılan bölümlere bir bakın derim.

yok hayır belediyelerde çalışmayı düşünmüyorum. her ne kadar süper memnun olmasam da kendi işim var, bir şekilde gidiyor. buna kişisel merak diyelim. yalnız işte maymun iştahlı bir yapım olduğundan eğer zor gelirse bırakırım.

zorlanırsam, mecbur olmadığım için de salla gitsin derim. öyle bir bölüm müdür onu merak ettim sadece. sanırım değil. kolayca okunabilecek gibi duruyor.

halkla ilişkiler oku çok basit :)

giriş için kesinlikle rumeli hisarı'nın yapılışı

(bkz: düğünde ilk dans için en nefis şarkılar)

zeki müren'den arım balım peteğim. inan bana muhteşem bir seçim oluyor.

alyazmalım veya gülbakışlım

"seninle herşeye varım ben" (şarkı böyle başlıyo, adı da bu heralde) ipek açar- kayahan söylüyo. kuzenim ve eşi bu şarkı eşliğinde salona girmişlerdi, o biçim ağlamıştım, tüylerim diken diken olmuştu. şarkı çok duygulandırıyo insanı. sözleri fln. aman duygulandım yine hatırlayınca. giriş şarkısı için kesinlikle olabilecek en iyi seçim bence. denenip onaylanmıştır :)

Zuhal Olcay-Pervane

duydum güzeldi.

frank sinatra - Can't Take My Eyes Of You

öncelikle geçmiş olsun diyorum...bence dışarıdan topladığın küçük böcekleri karınca,karafatma..vs böcekleri evin içine at hepsini evi böcekler bassın senin yaptıgın anlaşılmaz böylce kolay gele

zemin parkeyse odayı sula, şişsin kabarsın.

boşver kardeşim, kör şeytanından bulsun.

hemşeri hemşeriyi gurbette...diye olan atasözümüz geldi benim aklıma şimdi.@sn611 in tavsiyesine ilaveten tahtakurusu ve pire geldi benim aklıma,bi kaç ilaçlama firmasına sorsan belki bu böcekleri nasıl bulabileceğin konusunda yardımcı olabilirler,arkadaşıma şaka yapıcam falan dersin..

fare. evin gizlenebilecek mekanlarına fare at. yaşasın gelişsin. hayvan gibi hızlı çoğalıyorlar zaten.

hmm aklıma şöyle bir hinlik geliyor aslında, sen daha önceden anahtarın bir kopyasını cıkarabilirsen şayet. Anahtarı teslim ettikten sonra eve son bir kez girip, istediğin gibi zarar verebilirsin :) (yukarda arkadaşın da bahsettiği gibi eğer yerler parke ise güzelcene sula derim bende :)) ) ama yok o olmuyorsa, baska seyler dene...yanına kalmasın şerefsizin ;-)

üç-beş çift hamam böceği veya fare en güzeli... zan altında kalmazsın... temiz iş... :)

Mutfak lavabosunun pis su borusu vardır, lavabonun hemen altından gecip kolonlardaki borular ile birlesir. Muhtemelen yerden 20-30 cm yüksekliktedir. Lavabonun çeşmesi açık iken matkap ile borunun yerini tespit etmeye çalış küçük küçük delikler açarak (zaten bulunca su akacaktır, bu boru lavabonun yapisik oldugu duvarda yerden 20-30 cm yükseklikte tüp falan konulan yer varya dolap var sanırım oralarda)

borunun hizasını tespit ettikten sonra kolona kadar olan bölümde 5-6 delik aç ve çok ince şekilde alçı ile kapat (çok alçı kullanma).

sonraki aşama ise o aynı hizada borunun kolondaki boru ile birleştiği yer vardır daha kalın bir borudur pimaş deniliyordu sanırım. bir delik de oraya aç.

evin içinde açtığın delikler ileride mutfağa halı falan serilirse onu batıracaktır,
kolonda açtığın delik ise pis suyun alt komşunun evine akmasına sebep olacaktır (ki bu günahtır bunu belirteyim)

bu delme işemini ince deliklerle banyoya tuvalete vs yerlere uygulayabilirsin.
sonsöz olarak elbette intikam almak istiyorsan hiç bir öneri telkin senin fikrini değiştirmeyecektir belki ama ben yinede yapmamanı sineye çekip susmanı öneririm ki bu dala olgun daha etik bir davranıştır.

şayet ben olsam allaha havale eder geçerim. Evden çıktığımda acizce bir hareketle değil, arkamızdan küfür edilecek bir biçimde değil, susulacak bir biçimde anılmak isterim :)

Saygılar :)

Edit : Ne biçim bi insan mışım lan ben yeni farkettim.

gider borusunu tıka

salonun ortasına sıç. sonra anahtarı teslim et. eve girdiğinde anlar hatasını

bence çok piskopatça birşey olcak ama fosforlu kalemle evin duvarlarına

saat 03 am cesedi parçalara ayırıyorum.
yarın eniştemi öldürmeyi planlıyorum.
penisimi kesip yedim.

gibi pisko şeylerle doldur. yeni ev sahipleri gelince çok güzel bir sürprizle karşılarşır.hiç degilse saygıyla anlırsın arkandan laf edemezler.

oyle sonradan ortaya cıkacak bir zarar verirsen, bunun cezasını senden sonraki kiracı çekecektir. sen yeni girdiğin evde farelerle böceklerle ugrastıgını dusunsene. o kadar tasınmışsın etmişsin.

hem madem evden cıkıyorsun, depozitonu da gözden çıkardın, anahtarı vermeye gittiğin zaman agzına geleni soyle, bütün yaptıklarının hesabını sor, anahtarı da at git. bundan daha rahatlatıcı birşey düsünemiyorum şahsen.

evin duvarlarına yazı fikri iyi bence de.ama kendinle değil oda sahibiyle ilgili şeyler yaz.

çıktığın gün evin camından molotof kokteyli at.

molotof yapımını nette bulursun, basit.

camasir ve bulasik makinesinin borularini cikar, evi su bazsin bir sonraki calistirmada. ben olsam yapmazdim. ofkeyle kalkan zararla oturur.

hazır ingiliz istihbaratı şizoya bağlamışken ankesörlü telefondan terörist ihbarı yap, burnu sürtülsün iki gün..
hatta tam dönüş vaktine denk getirebilirsen eve de aklına geleni yapabilirsin..

borulara zarar vermek gibi şeyler ancak senden sonraki kiracıya zarar. adam şerefsizse nasıl olsa kiracıdan bilecektir ve kendi uğraşacağı yere kiracıya kaktıracaktır. bence de en güzeli odanın ortasına sıçmak ve terörist ihbarı vermek. adamın kendisine zarar vermek gerek.

eve zarar verme, bunun yerine depozito bedeli kadar kirayı ödemeden evde oturmaya devam et.

3d2f.com

haristyle modeling diye birşeyden başlamak gerekiyor sanırım

en.infinisys.co.jp
böyle programlar var webcam ile uyumlu çalışan filan..

www.4hairstyles.com

resmini çekip direkt modelleri uygulayabilir

online mahmure.net adresinde de var. makeover.mahmure.com

bir aralar "cosmopolitian virtual makeover" diye bir program vardı, saç, makyaj vb şeyleri fotoğraf üzerinden düzenleyebilen.
hatta en son geçen yıl teknosa'da gördüm diye hatırlıyorum... bulabilirseniz işinize yarar sanırım.

nedir bu şipşirin odanızın aylığı peki?meşgul etmiş gibi olmak istemem sadece merak ettiğimden soruyorum.bodoslama bir kararla istanbulu terkedip izmire yerleşme hayallerine kapılmışlığım var da.ve ekleyeyim işimi gücümü bile ayarlamadım daha.sadece bir düşünce.

tc vatandaşlığından çıksan da kurtulamıyorsun. bi kere tc vatandaşı olarak doğduysan ömür billah borçlu oluyorsun. yurt dışında çalışıp bedelli düşünebilirsin.

1) vatandasliktan ciksak bile mi? bu nasil mumkun? sonucta baska bir ulkenin vatandasini kendi cikarlarin icin alikoymak legal bir durum degil.

2) bedelli bile istemiyorum. oyle boyle degil.

esasinda bunu dedigimde babam/abim/sevgilim/hocamdan aldigim tepki genelde su oluyor. ".ike .ike yapacaksin"

vatandaşlıktan çıkartmayadabilirler ama tc vatandaşı olarak doğduysan borcun borç. dedikleri çok doğru. mecbur yapacaksın. kaçışı, kurtuluşu yok sağlam insan için.


edit: sen doğduğun an devlete borçlu oluyorsun. burada illegal bir durum yok.

edit2: zorunla askerliği savunuyormuşum gibi bi hava verdim gibi. bende herkes kadar seviyorum. eksiği fazlası yok :D

askere gidip bir ay sonra çürüğe çıkabilirsin.sürekli intihar ederek bunu başaran bi arkadaşım olmuştu.ama başka detay bilmiyorum.

bir tek yolu var. boyunla çok orantısız bir kiloya çıkıp, çürük raporunu aldıktan sonra tekrar eski kilona düşmek.

değer mi? değmez. yazık günah. askerlik iyidir. çok iyidir.

çok kilo alıp çürük raporu almak işe yarar gibi görünse de pek mantıklı değil. çünkü düzenli kontrollere çağırıyorlar. sınırın altına düştüğünde hemen askere alıyorlar.
benzer birşey çok zayıflar için de geçerli.

doktor raporu meselesi de eskide kaldı gibi. eskiden 3 gün olan sınav süresi şimdi bir ay.
ankara gidip sınava giriyorsun 3 günlük sınavı kaçırırsan. onun için 1 aylık rapor alman lazım. o da heyet raporu olmak zorunda. bissürü iş.

en mantıklısı yüksek lisans, doktora falan yapmak. ya da yurtdışında işe girmek. böyle bir durumda bile 1 ay yapman lazım.

Vicdani reddini yap ve Avustralya'ya git.

avustralya her vicdani redciyi kabul etseydi herkes o yola başvurmaz mıydı? kabul edeceklerini sanmıyorum.

vatandaşlıktan çıkarsan askerlik yapmazsın. "tc vatandaşı doğdun borcun borç" gibi bir şey söz konusu değil. hiç bir ülke başka bir ülkenin vatandaşını askere çağıramaz. yeni geçtiğin ülkenin "askerlik" şartlarını yerine getirirsin. ama vatandaşlıktan çıkıp başka br ülke vatandaşı olmak o kadar kolay değil. siyasi iltica talebinde falan bulunman gerekir. o da incelemeler sonucu karar verilir.

büyükşehirlerdeki askeri hastanelerden tanıdık doktor (en az binbaşı) bulabilirsen rapor alabilirsin. o kadar zor bir şey değil rapor almak.

"yapmayı istememek" konusu ise "vicdani red"dir. bu durumda da askeri mahkemede yargılanıp ceza alırsın. askeri cezaevinde tecavüzden yatan "vatansever"in birini gaza getirip üzerine salarlar.

velhasıl kelam en kolay ve mantıklısı rapor almaya çalışman.

rapor almak gecici bir cozum gibi duruyor...

askerligi reddetme sonucunda basima gelecekleri baska bir ulkeye iltica hakki basvurusunda kullanabilir miydim mesela?

edit: imla hatasi yapmisim; cok ciddi anlam kaymasi olmus.

bu ülkede askerlik yapmadan sorunsuz bir yaşam sürmek ne yazık ki imkansız. rapor alma işi bildiğim kadarıyla yalan oldu. önceden kısa dönemler için sınav dönemi 3 gündü ve yılda üç kez bu sınav düzenlenirdi. sınav dönemine rapor aldığınız zaman bir sonraki sınav dönemine atarak bayaa bi süre idare edilebiliyordu ancak buna yeni bir düzenleme getirmişler sanırım ve rapor alıp erteleme olayı yalan olmuş.

tanıdık subay doktor işi de bayaa zor çünkü çürük raporu için heyet karar veriyor ve kolay kolay hiç bir subay kariyerini birisinin askerlik yapmaması için heyet önünde riske atmaz. zaman zaman basında çıkıyor böyle şeyler, para karşılığı çürük raporu düzenleyen çeteler falan ama her açıdan süper tehlikeli ve yanlış bir metod.

ne denersen dene kaçarı yok bunun. ha diyorsan ben ömür boyu kaçak bir hayat sürerim, ikametgahım belli olmaz, hayat boyu devletle bir işim olmaz, gece hayatım olmaz, araba kullanmam ve polis çevirmesine girmem vs...vs.. askerlik yapmaktan çok daha zor bir baskı altında olsan da askerlik yapmamış olursun.

kendi deneyimlerime göre askere gitmemeye çalışmak askerlik yapmaktan çok daha ağır psikolojik sorunlar doğurmaktadır. askerlik öncesi askerlikle ilgili duyduğun ya da kafanda beliren düşünceler kadar berbat şeyler yaşama ihtimalin çok çok azdır. bu durumu takıntı haline getirmektense yapıp kurtulmak insana muazzam bir rahatlama ve özgürlük hissi getirir.

not: bu satırların yazarı askerlik yapmamak için 5.5 senelik lisans eğitimi üzerine 4 sene yüksek lisans yapmıştır ve ikinci atılışında mecburen gitmiştir, iyide etmiştir. onunla aynı şekilde okumuş olan ve aynı anda aynı yüksek lisans programından atılmış olan bir arkadaşı ise 33 yaşında olup 6 yaşında bir kız evladı sahibi ve halen askere gitmemiş birisi olarak kafasını duvarlara vurmakla meşguldür.

onlar ne düşünüyor bilmiyoruz ama hiç değilse ve büyük bir ihtimalle babandan abinden sevgilinden hocandan ayrı, asker kaçağı ve mülteci olacaksın. berbat lan. bundan sonraki hayatında ayda bir askerlik mevzusu geçecektir, "hocam sen nerede yaptın?" sorusuna zırt pırt maruz kaldığında "ee ben karşıyım askerliğe" gibi gayet politik gereksiz bir muhabbet açılacaktır ki bu sadece sosyal çevrenden gelen soruların sonucu. işe girmek vs de apayrı sorun tabi. bu, zırt pırt sorulan nüfus cüzdanındaki "dini - islam" yazısını nasıl değiştiririm tarzı sorulara benzer bir durum. lan sen onu niye ciddiye alıyorsun ki, bunu yapınca ne değişiyor resmi olarak din mi olur ki resmi olarak dinsiz olacaksın.
askere gidin..

burada yasamak gibi bir derdiniz yoksa yurtdisina kacmaktan baska bir cozum gelmiyor aklima. sonra sureyi kisaltma, yas haddi vb. falan. ama tabi arkanizda biraktiginizi cidden arkanizda birakmak sart. bir de adresle oynamak falan da kisa sureli kurtulus olabilir, ama uzun vadede degil.

günübirlik tura çıkın, tur görevlilerine de durumdan bahsedin, size bir şeyler önersinler.

hiçbişey yapmayın tam sürpriz olsun.

daha önce yapmadıysanız yemek yapın.

gezme tozma işini pek sevmez. çok kalabalık ortamdan hoşlanmaz. sinema sevmez. yani sosyal aktivite içeren olaylara pek giremiyoruz. teşekkür ederim genede.

edit: yemek zaten pek yapmayız, yaptığımız zamanlarda ben yaparım genelde, sürpriz olmaz yani. :)

pırlanta al,

kesin şaşırır, sana saçma gelecek ama erkek gibi düşünme, sor bak herkese şaşırmazsa adam değilim. kalıbımı basarım, yemin ederim.

hem uğraşmazsın yok turdu, bavuldu, hem daha ucuza gelir hem 20 dk da falan kurtarırsın olayı.

ama şu da var, önünde uzun yıllar varsa, daha yeni evliysen gelecek yılları riske atma, çünkü seneye gene bana süpriz yap dicek, daha iyi bilmen lazım bir kere kolu kaptırdın mı hanım milletine bacak da gider.

@thefirstfbli: 4 yıl oldu evleneli, bu yüzden sürpriz istiyo zaten. pırlanta mantıklı aslen. hatta evlenirken almamıştım ama sözüm vardı, olabilir. başka önerilere de açığım halen tabi ki. :)

Para durumuna bağlı olarak değişir. şimdi sürpriz yapılmasını kendisi istediği için bir şeyler bekleyecektir. ama gerçekten bir sürpriz yapmak istiyorsan, bir sürprizin arkasına başka bir sürpriz gizlemelisin. yani o "aha sürpriz buymuş" dediği anda asıl sürprizi patlatmalısın. bi film de mi kitaptamı ne adam bi sürü uçan balonun içine notlar yazmıştı. ortadan kaybolmuştu kızda eve girince uçan balonları patlatıp içindeki notlarla hareket etmişti tabi balonun dibinde bir ine ve notları izle diyordu. sende bi video kamera alıp, onun yakın çevresindekilerle kısa ve güzel doğum günü notları kaydedersin görüntülü olarak. interneti filanda kullana bilirsin bu iş için. sonra notlarla yönlendirip videoyu izlemesini sağlarsın sonra ne bileyim ortaya filan çıkarsınız işte biyerlerden :D zor işin ama düşününce yapıla bilecek o kadar çok enterasan fikir var ki.

%90 oranında bu sürpriz meselesi erkekler için ps3, kadınlar için pırlanta demek oluyor. %10'luk kısma girdiğinize inanıyorsanız lunaparka götürün.

madem sakinlik seviyor ağvaya yeşilçaya götür.odanızı önden hazırlamayı unutma ama.

ben de eşimden bir sürpriz istiyorum aynı böyle ama o bir türlü anlamıyor !

bence kesinlikle bir yere götür. 2 günlük şehir dışı bir yer olur, imkanın varsa yurtdışı olur. pırlanta filan sürpriz sayılmaz bence. yine de sen bilirsin..

paraya kıyarsanız, helikopter turu diyorum hala:
www.istanbul.net.tr

bir kulaginin ust kismini kesip hediye olarak verebilirsin. garanti surpriz olur, bir daha da istemez omru boyunca surpriz murpriz...

bana sürpriz yap talebi de ilginçmiş. yapacağı varsa da hevesi kaçar yahu insanın. öyle siparişle sürpriz mi olur.

şimdi bence bir yere götürsen falan, o gezinin sonunda bir hüzün saracak yengeyi. böyle bir şeye ne kadar hasret kaldığını falan düşünecek. eğer gezme işini periyodik olarak yapmaya başlamayı düşünmüyorsanız bence iptal edin, ve paraya kıyarak çok özel hissettirecek bir şey alın ona. ama yok haftalık/aylık gezme işini yaparız diyorsan bu doğumgünü iyi bir başlangıç olabilir.

bence sevdigi ve uzun sure gorusmedigi birini hatta birkac kisiyi karsisina cikarabilirsiniz veya surpriz bir sekilde cikarlar ve dogumgununu kutlarlar. gozlerinden yas gelir kesin ve senin boynuna sarilir ve der ki "hayatimdaki en guzel surprizdi" der.. o sirada cebinden pirlantayi cikarip parmagina takarsin... hayatinin en guzel gunu olur..

teşekkürler arkadaşlar. bu öneri olayı ufak ufak cosmopolitan dergisi tavsiyelerine dönmeden bitirelim en iyisi. yüreğinize sağlık hepinizin. :)

1984 için çok iyi konuşmuştu bir arkadaşım aynı şekilde bende alıp okumayı düşünüyordum. olasılıksız okudum geçenlerde bitti güzeldi öneririm.

shakespeare soneler'e bayilirsiniz o vakit.

1984 güzel ve okunması gereken bir kitaptır.

1984 candır, okunur o, içeriği söylenmez; ''vay anasını, hakket bu gün de böyle.'' dedirtir.

baudolino da candır.

sabahattin ali'nin her kitabı pek iyidir.

olasılıksız'ın güzel olduğumdan şüphem yok ama öyle çok piyasa olmuş kitapları okumama gibi bir rezil huyum vardır. hele bir çok satanlardan düşsün de o vakit alıp okurum belki.

''geçmişte ne biçim hukuksuzluk olmuş?'' diyorsanız uğur mumcu'nun suçlular ve güçlüler isimli kitabını okuyunuz.

nedense iskambil kağıtlarının esrarı geldi aklıma. değişik bi deneyim olabilir. masal gibi. ama değil :)

en son yine bir tavsiye üzerine düzlemler ülkesi diye bir kitap almıştım. nedense ilk bi'kaç sayfasını okuduktan sonra içim ısınmadı. öylecene bir köşeye bıraktım, erteledim daha doğrusu. o değer mi ki okumaya?

aslında almışken şiir antolojisi alabilirsiniz, hem farklı şairler olduğu için de sıkmaz.

tavsiyeler için teşekkürler, hepsi değerlendirilecektir.

şimdi bizim anlamadığımız bir şey var: her şey yerinde ve zamanında yapılmalı. hasta ziyaretinde klasikler, shakespeare, felsefe vs. okunmaz. allah aşkına uçmayın. şiir hele hiç okunmaz. basit, hafif şeyler okunur. kolunun altına aristoteles'in kategorileri'ni sıkıştırıp hasta ziyaretine gidilir mi? yapmayın, etmeyin. uykusuz falan okuyun. yapmayın.milton falan, oy oy...

kişisel gelişim kitaplarından nefret eden biri daha, ne güzel yalnız değilmişim :)

başka zaman kütüphaneleri incecik bir kitap ama ben çok begenmiştim. istiklal kitabevi'nden çıktıgı için orada yarı fiyatına bulabilirsiniz.

akıcı bir kitapsa aradıgınız; travanian'ın shibumi, amin maalouf'un semerkand, elif şafak'ın araf, sabahaddin ali'nin kürk mantolu madonna, polisiyeden hoşlanıyorsanız ahmet ümit'in beyoğlu rapsodisi veya son kitabı bab-ı esrar olabilir. bab-ı esrar'ı henüz okumadım ama diğerleri için (eğer daha önceden okumadıysanız) son derece akıcı, sıkılmadan okunabilecek kitaplar oldugunu söyleyebilirim.

şimdiden keyifli okumalar.

momo diyorum ben.büyüklere masal.içerde var bir bak istersen yorumlara falan.o boş zaman için zamanla ilgili kitap.bence cuk oturur.illede şiir dersen bence yılmaz odabaşıyı dene.

1984'ü okumadıysanız okuyun zaten mutlaka. Ama bir haftalık kitap değildir, en fazla bir hadi bilemedin iki günde biter.

Salinger okuyabilirsiniz, The catcher in the rye olabilir, ya da Glass ailesine düşecekseniz, Yükseltin Tavan kirişini Ustalar ile başlamanızı tavsiye ederim, oradan Dokuz Öykü'ye geçmek icap eder.

Klasikte rus, hatta özellikle Dostoyevski tavsiye ederim ama bir haftada okuyamayabilirsiniz. Budala ile başlayabilirsiniz. İlk Dostoyevski deneyiminiz olacaksa Suç ve Ceza ile falan başlamak akıl karı olmayabilir.

Hikaye okumak isterseniz Roald Dahl olur, eğlenirsiniz hem. Okumadıysanız Sait Faik okuyabilirsiniz. Baudolino demiş bir arkadaş, Eco'nun diğer kitaplarını okuyabilirsiniz, misal Gülün Adı, zorlamaz yani sizi bunlar. Rahat rahat okunur.

Şiir içinse ben Türk şairlerini tercih ederim aslında, çünkü Türkçe şiir yazmaya çok müsait bir dil. Cemal Süreya tavsiye ederim mesela, nispeten yenilerden okuyacaksanız Murathan Mungan iyidir, Yaz Geçer'le falan başlayabilirsiniz.

Ha bir de kişisel gelişim kitabı nedir yahu. Kitabın bize söyledikleriyle gelişeceksek vay halimize.