Bir de bir kadına sormak lazım aile içi şiddetle kendini özdeşleştirip özdeşleştirmediğini. Çocukluğu bir kenara bırakırsak, aile içi şiddet demek kadına şiddet demek. Bir erkek olarak karından dayak yeme olasılığın bir polisten dayak yeme olasılığından daha az. Ama bir kadının kocasından dayak yeme olasılığı bir polisten yeme ihtimalinden daha fazla. Haliyle senin için aile içi şiddet bir tehdit unsuru değilken kadın için öyle.

Birebir karşılaştırmanın kadın-erkek ekseninde denkliği yok ama duruma güçlüden, otoriteden dayak yemek olarak bakarsan var. Aile içinde güçlü olan erkek, döven de erkek. Toplumda güçlü olan devlet, döven de devlet. Yani iki tarafta da gücü yeten diğerine şiddet uyguluyor, bu açıdan bakınca bana o kadar da farklı şeylermiş gibi gelmiyor.
Aile içi şiddet daha meşru geliyor kulağa, sürekli birbirini gören insan elbet bi sefer kızıp tokat atabilir diyoruz. Bu da normalleştirmenin sonucu aslında, paralel açıdan bakınca polis şiddetini de normalleştirenler var. Birinde "arada olur öyle sistematik olmadıktan sonra" dersin, öbürüne "bireysel bişey bu, cahil polisin teki vurmuş" dersin. Sistematik olursa "erkek bu, kadına yerini göstericek arada" dersin, diğerinde "bunlar ülkeyi bölmeyi çalışan anarşist komünist, fırsat verirsen hepimizi öldürürler" dersin. Normalleştirmeye başladıktan sonra bunun sınırı yok.

@Bruce cevap için teşekkürler.

Beni yanlış anlamışsın. Aile içi şiddet kadınlar için bir tehdit unsuru değil ya da bir şiddet türü diğerinden daha meşru demeye çalışmadım.

Yalnızca, sayısal olarak polis şiddetine uğrama tehlikesini hisseden insan sayısı (ve dolayısıyla bu tehlikenin hitap ettiği kitle) daha fazla, dolayısıyla söz konusu deneyde bu şekilde mağdur edilmiş insanları hatırlayan insan sayısının daha fazla olması gayet anlaşılabilir bir durum diyorum. Yani ikisi arasında niteliksel değil, niceliksel bir vehamet farkından söz ediyorum.

Sanırım anlaşılması güç oldu, başka bir deyişle tekrar etmek gerekirse, Crenshaw'ın deneyinde mağdur kadınların isimlerini daha az hatırlayan insan olmasının nedeni, kendini o kadınlarla benzer şekilde (aile içi şiddet sonucu) ölme tehlikesi altında hisseden (ve dolayısıyla bu tarz cinayetlere karşı algısı daha açık olan) insan sayısının, o erkeklerle benzer şekilde (polis şiddetinden) ölme tehlikesi altında hisseden insan sayısından daha az olması olabilir demek istiyorum yani.

Haa anladım, tamamdır. Evet, teknik olarak bakınca doğru diyorsun, mantıksal safsata aslında. Ya da istatistiği kötüye kullanma diyebiliriz sanırım.

Ancak bunu genel feminizm eleştirisi haline getirmek de bi çeşit safsata, birisi bunu kullandı diye genel olarak feminizmin teorik eksikliğinin kanıtı göstermek de pek mantıklı değil. Başka da var gösteririm diyor olabilirsin ama o genel feminizm eleştirisine girer, bir kişinin kullandığı mantıksal safsata üzerinden tatmin edici şekilde çıkarım yapılamaz diye düşünüyorum.

Daha fazla cevap gelmediği için sana cevap vereyim, biraz bekledim ama kimse yazmadı.

Bu kadın üzerinden genel feminizm eleştirisi yapmıyorum, kesişimsel feminizm hakkında konuşuyorum. Bu kadının dedikleri üzerinden çıkarım yapmamın sebebi de bu kadın bizzat kesişimsel feminizmin teorisyeni. Tüm kavramı geçmişiyle geleceğiyle ortaya atan kişi bu yani.

Ama demek istediğini anlıyorum, bu tür tümevarım çıkarımların tehlikeli olduğuna katılıyorum.

Erkek magdurlari bilmeyenleri eledikten sonra kadin magdurlari soruyor. Her bir erkek ismi soylendikten sonra bir kisim eleniyor, sonra kadinlara geciyor. EN son kalan 4 kisi tum kadin ve erkek magdurlarin tamaminin ismini taniyanlar. Karsilastirma kafadan hatali.

Biraz algi manipulasyonu yapmis izleyiciye farkindalik icin. Yoksa karsilastirma tamamen mantiksiz zaten. Dikkat cekmek amaciyla yapildigi icin hata aramaya gerek yok pek. Videonun gerisini izlemedim. Kesisimsel feminizm ne demek bilmiyorum.

@stavro Cevabınızın ilk kısmı için teşekkürler. İkinci paragraf hakkında bir iki bir şey söyleyeceğim.

Öncelikle dikkat çekmek amacıyla yapılan bir şeyde neden hata aramamam gerektiğini anlamadım. Kaldı ki videonun devamını izlerseniz konuşmacı bu deneydeki ulaştığı farkındalık farkına vurguyla pek çok farklı sonuç çıkarıyor, bu sonuçları da, kümülatif olarak, oluşturduğu teorinin kanıtları olarak kullanıyor. Azami 2.5 dakikasını izlediğiniz video üzerinden tanımadığınız bir insanın neleri eleştirmesinin gerekli, neleri eleştirmesinin "pek gerekli olmadığını" belirlemeye kendini yetkili görmeniz garip. Eğer sorumun veya eleştiri yöneltmemin pek gerekli olmadığını düşünüyorsanız, cevaplamayabilirsiniz, sokaklar insanların her şeyi hakkında kendini fikir beyan etmekle yetkili gören hadsizlerle dolu zaten, kolaylıkla kapımın önüne çıkarak da böylesi hadsiz bir cevap alabilirdim.

Sanırım sizin şöyle bir kafa karışıklığınız oluşmuş; Michelle Cousseaux, Tanisha Anderson, AurA Rosser ve bahsedilen diğer kadınlar da polis şiddeti mağduru. Aile içi şiddet demiyor. "People of colour" da şiddet görüyor, "kadın" da şiddet görüyor, haliye "people of colour bir kadın"ın şiddet görme ihtimali çok daha fazla oluyor, intersectionality de bu noktada devreye giriyor.

Kısaca sizin ilk paragrafınızdaki "Daha sonraki dörtlü olarak ise aile içi şiddet mağduru dört kadının ismini sayıyor ve salonda yalnızca dört kişi ayakta kalkıyor." cümleniz ve ona bağlı olarak söyledikleriniz doğru değil. Netleştirmek istedim.

"Kaldı ki videonun devamını izlerseniz konuşmacı bu deneydeki ulaştığı farkındalık farkına vurguyla pek çok farklı sonuç çıkarıyor, bu sonuçları da, kümülatif olarak, oluşturduğu teorinin kanıtları olarak kullanıyor."
Iste bunun icin ozellikle soyledim devamini izlemedigimi zaten. Yani devaminda boyle bir sey varsa o zaman bir sey diyemem anlamina geliyor bu.
Bana soracak olursaniz kadinin yaptigi kiyaslama zaten hepten hatali bir sefer.

Neyi nasil algiladiniz bilmiyorum ama "yetkili gormek" derken, burada siz de fikir belirtmisniz ben de sizin gibi fikir belirtiyorum. Kendimizi fikir belirtmeye yetkili gormeyeceksek neye cevap verecegiz ki bu baslik altinda?
Bakin siz de bu videodaki kadini elestrimissiniz, kendiniz buna "yetkili" goruyorsunuz. Naasil yetkili goruyorsunuz kendinizi ki? Sizin argumaninizdan gidersek bu soru cikiyor.
He bana sorarsaniz gayet de yetkiniz var elestirmeye, ben de elestirdim zaten. Cevabimda bir hadsizlik yok, sadece kadinin ypatigi "mantiksiz" karsilastirmayi elestirilecek kadar onemsemedim. Sadece karsilastirma uzerinden konusarak yani.
Bu karsilastirma uzerinden gidip nereye variyor bilmedigim icin boyle soyledim, sonrasini izlemedigimi o yuzden belirttim. Yani ilk bakista sadece dikkat cekip farkindalik yaratip dinleyiciyi cezbetme amacli bir sey gibi gozukuyordu. Eger boyle degil ise hakli olabirsiniz gayet de. Konusmanin ilerisinde bu karsilastirma uzerinden gidiyorsa o zaman elestiriye degecek oldugunu dusndugum mesajini vermistim zaten.
Ki ben de elestirirdim.
Fikir beyan "hadsizlik" olmuyor yalniz. Eger oyleyse siz de hadsizlik yapmis olursunuz zaten. "Ben erkek olduğum için sen ne anlarsın aslanımcıları da beklerim" demissiniz ama cok daha hafifine bile tahammulunuz yok.

@sopiro teşekkürler, ben nedense ilk izlediğimde durduk yere aile içi şiddet mağduru olduklarını çıkarmışım videodan. Siz söyleyince tekrar baktım ve öyle olmadığını gördüm, haklısınız. Burada da, stavro'nun belirttiği, karşılaştırmanın sayı yönden adil olmaması kısmı geriye kalıyor ama bu haliyle artık o kadar da adaletsiz gelmedi bana. Teşekkürler.

@stavro Bana sorarsanız bir fikri eleştirmek ile o fikre gerek görmemek arasında önemli derecede fark var. Fikrinizin "eleştiri yanlış" kısmıyla hiçbir problemim yok teşekkür ettiğim nokta da orası zaten; ama "bu eleştiriye gerek yok" kısmının hadsizlik olduğunu düşünüyorum.

Sopironun söylediğini söylemeye geldim.

Gelmişken söyleyeyim sorunun sahibine katılıyorum, bir görüşü eleştirmekle gereksiz bulmak arasında fark var. Stavro herhangi bir otoriter topluma bakarak hangisinin sık sık kullanıldığını rahatlıkla görebilirsin. Hadsizlik lafı belki ağır ama türkiyede yaşadığımız için bu tavırdan kolaylıkla bıkılabiliyor.

Benim yatmış. Kimlik numarası mevzusunu duymamıştım yalnız hiç. Nedir o? Benimki 6 bu arada alakası varsa.

Temmuzdan itibaren geçerli, yattı

yattı.

@gonulsever kimlik numarasının son hanesine göre günlere bölmüşler, artık öyle yatacakmış kredi ve burslar. 0 olanlara 6sında, 2 olanlara 7sinde diye uzuyo gidiyo.

Hepinize teşekkür ediyorum bi de.

4747'ye BAKIYE yazip gondererek ogrenebilirsiniz, atm'ye gitmenize gerek yok :)

tabii ki hesabi acarken bankaya verdiginiz cep numarasindan oluyor bu sadece.

"kimya mühendisiyim ama karı pazarlıyorum" ahahaha.

Avukatım ben, tabii zaten bu alanda ekstra önemli ama çevreden kazandım neredeyse hep. Ortalamanın altı bir notla mezun oldum, tek tük idare ederken iki tane lise arkadaşıma emsale yakın davalar kazandırdım, o ona önerdi diğeri bir başkasına önerdi sağolsunlar, çok fena çevre yaptım. Oradan yürüdüm sonra hep. Şans yani bence. Hatta o kazandırdığım davalardan birini de çok fena bala göte kazandık itiraf edeyim, hehehe.

Beş sene sabahlar olmasın mottosuyla çalıştıktan sonra son derece güzel, dünyanın en büyük on şirketinden birinde çoğu zaman rahat, üst yönetim pozisyonunda, yaratıcı kararlar aldığım ve aktif bir işim var.

Okulu 7 senede bitirdim, zaten benden sonra bölümü kapatmışlar. Benden daha zeki ve iyi sevişgen ve sevişen erkek bilmedim görmedim, (şartlara göre en çılgınıyım)duymadım. İyi kazanıyor muyum? Para falan bunlar boş şeyler, küçük dünyam yeter bana. başkasına muhtaç olmadıkça dünyanın en mutlu insanıyım, sevgilim var o yeter ki bana

merakını sevsinler!

mezun olduktan sonraki 2 yıl boyunca, mesleğimi yaptığım kısa süreli 3-5 adet deneyimim oldu. bu kısa maceraların üzerine yavaş yavaş meslekten kopuş yaşadığım ve işsiz olduğum bir dönemde çok saçma bir fırsat çıktı karşıma. aslında iş fırsatı bile değil. yeni bir ofis açılıyordu. bense bir yandan iş aramaya devam ederken bir yandan da o ofiste yardımcı eleman (joker) olacaktım adamların kadroları kurulana kadar. yani "ne iş olsa yaparım abi" olacaktım. sekreter alınana kadar sekreter, fotokopici alınana kadar fotokopici, muhasebeci alınana kadar muhasebeci! böyle saçma bir işti. maaş da o zamanın asgari ücretinin az bir şey üzeriydi. neyse bu işe girdim ve 2 ay böyle joker gibi çalıştıktan ve ofis kadrosu kurulduktan sonra bende potansiyel görmüş (ya da huyumu suyumu sevmiş) olacaklar ki güzel bir pozisyona getirildim orada. maaşım önce 2 katına çıkarıldı, sonra biraz daha arttı. iş aramayı da bıraktım tabii. o iş 1,5 yıl sürdü. proje ofisi idi zaten ve proje bitince ofis kapandı. sonraki 6 ay kadar süren işsizliğin üstüne aynı firma yine iş teklifi ile geldi. bu kez bambaşka bir ilde, başka bir projede, daha iyi şartlarda, benzer bir pozisyon. işi aldım. 4 sene oldu.
proje bittiğinde ne yapacağım belirsiz. ve bazen sevmiyorum sansam da aslında ben bu belirsizliği seviyorum.
karakter olarak saçma ve ne idüğü belirsiz bir tipim. aynen de öyle bir kariyer hikayem var sanırım bu yüzden.
dediğim gibi memnunum ama çünkü çalışmaya başladığım yerden emekli de olmak istemezdim.
5-10 yıl daha çalışıp ve mümkün olduğunca çok para biriktirip sonra dünyayı gezmek istiyorum.

Üniversitede notlarım kötüydü, hatta zor bitirdim okulu diyebilirim. Teorik dersleri hiç sevmezdim, proje geliştirebilip ortaya somut şeyler koyabildiğim dersleri severdim, hep onlara odaklandım. Uzun dönemli stajlar yaptım ve boş oturmadım, iş verdilerse elimden geldiğince düzgün yaptım, vermedilerse kendi çapımda birşeyler yapmaya çalıştım. Bir GSM şirketinin öğrenciler için düzenlediği gelişim programına katıldım.

İlk defa iş bulurken sıkıntı yaşamadım, hatta 3-4 iyi firma içinden ben seçim yaptım. İlk iş tecrübem kariyerimi çizdi diyebilirim. 2 sene çalıştım, başka bir yerden teklif alınca iş değiştirdim, 1 senedir de devam ediyorum. Birçok açıdan kendimi geliştirdiğim, rahat, İstanbul'un iyi bir bölgesinde ve iyi iş arkadaşlarına sahip olduğum bir işim var.

Genel olarak insan ilişkilerinde iyiyimdir ama okul ve iş arkadaşlarım dışında çevrem olmadı. İnsan kaynakları şirketleriyle iyiyimdir, cv'mi açık tutuyorum, sürekli arıyorlar sağolsunlar (ben de kendi çapımda bu şekilde 'network' oluşturuyorum). İyi firmalarda işe alımlar bu şekilde yürüyor artık genel olarak, ben de bunu iyi kullanmaya çalışıyorum. Yarın da bu şekilde bir iş görüşmesi yapacağım, ciddi bir maaş artışı olursa iş değiştireceğim. Bakalım nasip..

3 üni mezunuyum. Ünilerden 2 si patates tabi.

Şu ana kadar sırasıyla: seyyar satıcılık-Anketörlük-çevirmenlik-satış pazarlama-dış ticaret uzmanlığı yaptım (totalde 8 yerde) Ünideyken amerikadan getirdiğim ürünleri bornovadaki esnafa satıyordum (Saat çakmak ipod vs) bornovada seyyar satıcılık yaptım. Kendi çeviri büromu açtım, minik sermayeye dayanamadı ve kapandı.
Kısa kısa işsiz geçen aralıklar sonrası :
Şu anda çevirmenlikten ekmek yiyorum. Bi yandan iyi bir iş arayışı var tabi. Ama halimden memnunum. Azıcık aşım var ama kaygısızım.

not:insan kaynakları uzmanlarına selam olsun. Bütün bu gayreti gösteren birine ''hangi hayvan olmak isterdin gibi dallama bir soru sorduğunuz için)

İnsanlarla aram yok. Sevimsiz yaratıklar.

Çok iyi para kazanıyorum diyen arkadaşlar,
Özel bir soru ama nedir maaş koşulları kendimle kıyaslayacağım.

okulumu sevmedim, notlarım kötüydü, okulu 5 senede bitirdim, elektrik elektronik mühendisi oldum. ama şimdi hayatımda zevk alabileceğim tek işi yapıyorum. 3 senedir profesyonel seslendirme sanatçısıyım. 3 sene önce tüm insanları sikmek isterken, şimdi borç içinde yüzerken hayatımın çoğu zamanında çok mutluyum. hem de mühendislik yaparken çok daha fazla para kazanabilecekken bu işi seçmeme rağmen mutluyum. teletabi olmuşum bildiğin.

Hikayem falan yok benim, varda ilgi çekici değil, notlar kesinlikle önemsiz ikili ilişkiler daha önemli, her şey sende bitiyor.

İşim gerçekten çok önemli bir günde binlerce insanın hayatına mal olabilecek bir iş yapıyorum, hep pür dikkat çalışırım, hata yapanı neden hata yaptığı ve sonuçları konusunda sertçe uyarırım, çalışma saatlerim her hafta değişir sabah akşam gece vardiyası şeklinde giderim işe,

Çok fazla sınava girdim kazandım hala da giriyorum bitmez benim işimde sınavlar.

Maaşım dolgun.

notlarım hep geçeyim bana yeter düzeyindeydi, üniyide bir sene uzattım, notlarım yüksek olsun diye kasmadım hiç, hatta notu düşük gelince aglayıp zırlayan insanlara gıcık olmuşumdur hep, onun yerine gezdim yurtdışında kısa bir süre çalışma imkanı yakaladım, aldığım motorla Türkiye yi gezdim, kendi senfoni orkestramızı kurdum birkaç arkadaşımla beraber, esasında asosyale yakın bir insanım kolay kolay açılmıyorum, bu kontak olayına da özellikle sinir oluyorum bu yüzden 6 ay kadar işsiz kaldım, elime gelen fırsatları iyi değerlendirdim şimdi 420 bin kişilik bir şirkette çalışıyorum, alanında dünyadaki en iyi şirket diyebilirim, network uzmanıyım işimi seviyorum gerçekten

yazilimciyim

serefsiz itin, hergelenin tekiyim

bir miktar seks yapiyorum

gerçek diktatör ise suçtur değilse suç değildir.

sözünün gerçeklik payını ölçebilmek açısından faydalı.

açamaması gerekir. gelsin yüzüne de söylerim.

Böyle halihazırda bir dava var, Koray Çağlıyan diye aratırsanız bulabilirsiniz. 17 Haziran'da bir sonraki duruşması yapılacak.

Davadaki gelişmeler de dikkate alınırsa çok büyük ihtimalle beraat kararı çıkacak onu söyleyeyim. Yalnız bu kararın ne gerekçeyle çıkacağı önemli. Eğer olayda bir TCK ihlali olmadığına karar verilirse hepimiz rahat bir nefes alacağız. Ancak koruma polisleri hakaret edenlerin bu kişiler olup olduğundan emin olmadıklarını söylemişlerdi, onların ifadesine dayanarak "şüpheden sanık yararlanır" ilkesine dayanarak beraat kararı çıkarsa bunun bir suç olduğu kabul edilmiş olur, kanımca bir hukuk rezaleti olur.

daha bugün chp genel muduru reis e "diktatör bozuntusu" diyebiliyor.
bu nasıl bi diktatör ki, meclis kürsüsünden kendisine diktatör bozuntusu deniliyor, oğluna gerizekalı ithamı yapılabiliyor... utanmadan, sıkılmadan...

çünkü kendisi gerçek bir diktator bozuntusu.. ne tam bir diktator ne de tersi.. iki arada bi derede kalmış agresif narsist belediye işçiliğinden kopup gelmiş biri.. 90 larda ki fotograflarında ne kadar varoş ne kadar kapıcı mehmet efendi kılıklı olduğu görülebilir. oğlu ise muhtemelen benim zekamla kıyaslanacak olursa zeka olarak benden geri.. yani ''ne nicki be'' tanımlar haklılık payı içeren tanımlar
ne bilal iq olarak 120 nin üstünde ne de babası demokratik , çok sesliliğe saygı duyan bir adam

Ben daha az içiyorum. Tek umudum çok fazla sıvı tüketmem su dışında.

Ölmezsin de, az be yavru. Böbrek mühim şey. Hazır karpuz çıktı, önünden karpuzu eksik etme bari.

ben senden daha az içiyorumdur. maden suyunu da genelde haftada bi altılık bitiriyorum. bence bi şey olmaz babam da böyleydi çok su içmezdi sonra gaza geldi adam sağlık falan diye su içmeye başladı deli gibi günde iki litre falan ki doktorlar da öyle öneriyor adama bi haller oldu halsizlik yorgunluk yataktan kalkamaz oldu suyu kesti düzeldi. hehehe. ciddiyim ha abartmadım hiçbi şeyi.

süper çözüm buldum :)

Kedilerin mama kabının yeriyle sularının yerini değiştir, kabı diğer masaya suyu kendi masana al :)

su içen hayvan gördükçe canın çeker belki.

Yok hacı, babaaannemle dedemin şahsen ben 20küsür yıldır su içtiğini görmedim, çayla ikame ettiriyorlar yaşamlarını(o da biz misafir oldukça galiba), biri 1929lu, biri 39lu. 85 yıl sana yeterli geliyorsa boşver, çok da dert etme.

babannem de öyleydi şimdi bir böbreği içinde çürümüş. suyu ihmal etmemek lazım.

Ben altı ay önce bir şey için tahlil yaptırmıştım . Doktor ''sen hiç su içmiyor musun ? dedi tahliller de sıkıntı varmış . Düzenli olarak her gün bir litre su içiyorum , bunun yanında çay ve soda da tüketiyorum.

Gün içinde çok fazla çay kahve içtiğim için su içmek pek aklıma bile gelmezdi, ben de sizin gibiydim. Sağ böbreğim ağzıma sıçtı ve artık yanımda bir litrelik şişelerden taşıyorum. Başta o telefon uygulamarına başvurdum (bkz: water your body), ancak bir süre sonra alışkanlık haline geliyor zaten.

Vücudunuz sizi uyarmaya başlamadan su içmeye başlamanızı tavsiye ederim. Kendinizi daha sağlıklı, ve dahası çok daha dinç hissedeceksiniz.

topraktan falan mı çekiyonuz arkadaşım suyu napıyonuz o.O ben bi gün içmeyince beynim yavaşlıyor, bende mi sorun var acaba. içine bişeyler -limon, tarçın, salatalık vs- atıp dene, maden suyu dene. iç yani.

böbrekleri ve/veya idrar yollarını ele alıyorsun bir ara, ben de öyle idim böbrek sağlam kaldı ama idrar yollarını çok acılı bir biçimde ele aldım.

Çok sağlıksız, evet. Böbrekleri eline alman muhtemel.

böbreklere zarar ileriki aşamada. ayrıca vücutta ödem tutar, iç organların zarar görmesine neden olur susuzluk.
günde 2 litre (sadece su) içerim, ayrıca çay, kahve ve diğer şeyler de var tabi. alışkanlık yaratmaya çalışın. şişe su bulundurun, daha çok içersiniz.

suyu tadındna dolayı mı içmiyosun yoksa canın mı istemiyor? yanında powerade şişesi gibi bişi bulundur. yudum yudum arada iç. ben de bir kerede suyu dikemem kafaya ama öyle bi şişe buldurdum ancak alıştım.

Hacı kendimi övüyorsam insan değilim ama türkiyede derece sayılabilecek bir sıralamadaydım, sınava girene kadar kimyam sıfır diyordum. Ha gerçi 30 net falan yapıyordum ama diğerlerine göre çok azdı. Oturup çalışırsan yapamayacağın ders yok onu söyleyeyim. Ben onun kadar zeki değilim" vs. dünyanın en aptal bahaneleri. Çalışacaksın.

Ayrıca şöyle bir şey daha söyleyeyim, üniversitede bazı dersler görüceksin, lise neymiş amk diyeceksin. Ki bu aslında bir sene sonra göreceğin şeyler, yaşla, anlama kabiliyetiyle falan alakası yok yani. Lise aslında gerçekten çok basit, bu düşünceyle gir. Kimya öğretmenlerinin %95'i senden zeki değil, ama yapıyorlar. Demek ki zor bir ders değil, yoğunlaşınca oluyor. Böyle düşün.

bence su son iki hafta da lysnin mantigi anla.
mf4 mu mf3 mu hangi alandam tercih yapacaksiniz.
eger mf4 ise fizik ve matematik zaten seni ucurur ha kimuada onemli ama iki haftada fizik cozmek varken kimyaya mi bakacaksin.

conduct yerine carry out kullanabilirsin. According to yerine onun kadar güzel bir şey gelmedi aklıma, "comforming to" falan var ama zorlama gibi. Onun yerine cümleyi değiştirebilirsin "As stated / implied / mentioned / argued / demonstrated / pointed out by Bilmemkim" gibilerinden. Artık ne yapmışlarsa ona göre fiil yapıştırıldığında gider o.

tamamen aychovski'nin cevabını vermeye geldiydim. according to yerine duruma göre in accordance with kullanabilirsin, bir tek onu ekleyeyim.

haremi seç. orda hemen dolmuşlara bin üsküdara git. 10dk falan sürer. ordan da motorla kabataş.

ikinci seçenek harem'de in yine. arabalı vapurla sirkeciye geç. Ordan tramvayla kabataş.

İzmir'den İstanbul'a gidip de tek vesaitle Kabataş'a ulaşma şansım yok mudur yani? 8)

ineceğin yere bağlı olarak vardır belki ama çok büyütme harem-üsküdar arası fazla bir mesafe değil. ben yerinde olsam öyle yapardım.

Bindiğin firmanın harem-kadıköy servisi vardır. 5 dakikada Kadıköy'desin. Oradan da Kadıköy-Kabataş vapuruna bin.

4. leventte in kabataş arabalarına bin sonra

Arkadaşlar

1- Harem'de inip servisle Kadıköy'e geçip oradan Kabataş vapuruna mı bineyim?
2- 4. Levent'te inip Kabataş arabasına mı bineyim?

Hangisi daha pratik olur, sabah 8'de uykulu uykulu dolanmiyim.
Cevaplar için çok teşekkürler.

alibeyköyde inip firmanın ücretsiz kabataş servisi ile kabataşa gelebilirsin.

oha bu arada hakikaten alibeyköy'de inebiliyorsan orada in. aklıma hiç gelmedi yav.

İzmir'den İstanbul'a gelirken Alibeyköy'de inebiliyor muyum? 8)
Birkaç cevap sonra doğrudan Kabataş'ta inecem yalım. :D

Bi zamanlar idonun istanbul-izmir seferleri vardı. Kabataştan denizotobüsü ile mudanya orada kamil koç'un otobüsü bekliyordu alıp izmire götürüyordu. Aynı şekilde geri dönüş olayı. Hala var mı bilemem.

hareme giren otobüs kaldı mı ya.

firmasına göre değişir tabi ama inebiliyorsan alibeyköyde ineceksin.

beşiktaş servisine binip sahilde ineceksin işte. ondan sonra kabataş yürüme 15dk. kabataştan sonra gideceğiniz rotaya göre ister arkadaşın beşiktaş'a gelir ister sen kabataşa gidersin.

hangi firmayla yolculuk yapıyorsunuz bilmiyorum ama artık otobüsler harem'de değil dudullu'da duruyor. dudullu-kabataş istikameti kadar saçma da bir şey olamaz. eğer bilindik firmalarla, kamil koç, pamukkale vs. ise harem yok artık.

alibeyköy'de inin. bir çok yere servis oluyor. kabataş'a var mı bilmem ama beşiktaş'a giden servis mutlaka olur ona binin. üstteki arkadaşın dediği gibi beşiktaş-kabataş arası çok uzun değil isterseniz yürümemek için otobüse binersiniz 3dk da kabataş'ta olursunuz.

edit: taksim'e gidiyorsa ki çoğu gidiyor bilindik firmaların, taksim'de inip metroya giden yerden fünikülere binip 3 dk'ya kabataş'ta olursunuz.

kız gayet iyi davranmış bence. uzun uzun anlatmış daha ne yapsın.

ama senden hoşlanmıyor. hoşlanıyor olsa beraber çalışmayı falan teklif ederdi.

@parasite

Baya kızmışsın yahu :) Ya şey düşündüm, şimdi hani notu getireyim dese en az bir kez daha muhabbet etme fırsatımız olacaktı ya, tabi haftaya şu gün getireyim falan diyebilirdi sanki bir daha görmek istese. öyle bir mantık kurdum kafamda.

İplenmeme durumu yok ortada.

yarım debriyaj, araba hoplayınca biraz debriyajdan ayağı çekip gaza geçiş. boş bir yer bulup dur kalk çalış bir kaç saat, alışırsın zaten.

başlarda ayak debriyaja basılıyken bi miktar gaz veriyoruz(tam kavrama noktasını kavrayamadığımız için stop etmesin diye), sonra yavaş yavaş ayağımızı debriyajdan çekmeye başlıyoruz. kavrama noktasından sonra araba harekete başlıyor.
kavrama noktasına alıştıktan sonra zaten ayağını debriyajdan çekerken ne zaman gaz vermen gerektiğini öğreniyorsun. hadi kolay gelsin.

3 senedir araba kullanıyorum, hala öyle zaaart diye kaldıramam. yarım debriyaja geldiğimi hissedince kaldırıyorum arabayı, bir kere yolda kalmadım. Fakat annem aynı şeyi yapmaya çalıştığı her seferinde balataları yakma eşiğine getirip kokutuyor. her seferinde yarım debriyaj kasmakta da atik olmazsan öyle bir tehlike var maalesef.

debriyajı hemen bırakma, araba hareket etmeye başlasın, ilerlesin, 5-10 m sonra tamamen ayağını kaldırabilirsin.

ayağın debriyaja basılıyken hiç kaldırmadan hafif gaza bas (tahminen 1-2 parmak kadar), gaza bastıktan sonra ayağını yavaşça debriyajdan çek ve hareket ettiğini göreceksin. arkadaşın dediği gibi 5-10 metre gittikten sonra devriyajı tamamen bırakabilirsin. bana göre en kolay yöntem bu, aynı anda gaza basıp debriyajı bırakmakla falan kafan karışmasın hiç.

Fordlarin kavrama noktasi biraz yuksektir. Yani debriyaj pedalindaki ayagini diger arabalara gore biraz daha fazla kaldirdiktan sonra gaza basmalisin. Debriyaji kullanmayi dogru duzgun ogrenmeni tavsiye ederim yoksa ayagin debriyajda 5 metre git 10 metre gitle baski balatayi eline alman cok uzun surmez.

yarım debriyaj +1

7 ay önce ehliyet aldım. sırf kaldırmaktan çekindiğim için sürmeye yanaşmıyodum. hocam yarım debriyaj yaptırmıştı yoğun trafikte. şimdi arabayı kaldırırken de onu yapıyorum ve korkumu yendim.

alışana kadar yarım debriyaj yap, araba biraz ilerleyince de vitesi 2'ye aldıktan sonra da bırak debriyajı. zamanla diğer türlüsüne de alışırsın zaten

ne dedilerse hepsini unut.Araba sürmek sevişmek gibidir.Arabayı hissedeceksin, onunla oynaşacaksın.
Sen daha ön sevişme filan olmadan bodoslama dalıyorsun,arabanın canı acıyor ve iflas ediyor.

Yani motorun gücünü birden tekerlere aktarıyorsun ve motor bu ağırlığı birden kaldıramadığı için s*ktiri çekiyor sana.
Yani motor o devirde çalışırken aslında arabanın o ağırlığını kaldırabilir ancak birden o gücü verdiğin için kaldıramıyor.Anahtar kelime yavaş olmak.
Hızla dönen bir disk düşün.o diske duran ve çok daha büyük başka bir diski yaklaştırıyosun ve birden zınk diye temas ettiriyosun,ne olur? küçük disk zınk diye durur.İşte stop etmesi de böyle bişey.Ama o büyük diski yavaşça yaklaştırıp hızlanana kadar bekleyerek yavaaşça bırakırsan ne olur? büyük disk küçük diski durdurmadan hızlanmaya başlar.

senin sorunun şöyle de anlatılabilir, debriyajın kavrama noktasında beklerken,araba tam kalkacakken arabanın hemen geri kaçacağını zannediyorsun ve panik oluyorsun, hemen araba kalksın diye ayağını çekiyosun.

düz,tenha bir yolda başla.gaza filan basma.debriyajdan ayağını motorun sesi değişene kadar, motoru dinleyerek yavaş yavaş çek.Ama tamamen bırakma! Motorun sesi değişmeye başladığında baskı balatasının kavradığı noktadır yani motor gücünün tekerlere aktarılabilmesi için ayağını en az o kadar çekmen gerekiyor.Şöyle de denebilir; debriyaja köküne kadar basmanla o noktaya kadar basman arasında bi fark yok.
Kalkarken biraz gaz vermenin sebebi de yukarıda bahsettiğim disk örneğindeki gibi, motora destek olmak yani küçük diskin hemen durmaması için onu hızlandırıyosun.

Arabanın normal çalışırkenki devri yani rölantisi düşük olabilir, ondan da stop edebilir.Bunun için kalkarken gaz vereceksin işte.Ama öyle 3000 4000 devir değil,2000,2500 filan, devir saatine bakacaksın eğer sesten pek anlamıyorsan.

Debriyajdan ayağını çekince araba yürüyecek diye bi kural yok, motor küçüktür ya da rölantisi düşüktür, yürümez yürümez.

Gaz vermekten korkma.Bi yerde zınk diye kalmaktansa biraz pati çekmek iyidir.İlk zamanlarda pati çeksen bile zamanla uygun gazı ayarlarsın zaten içgüdüsel olarak.

Ben kendi kendime pratik yaparak öğrendim.Acele etme, soğukkanlı ol.Arkaya kaçıracak olsan bile bi ayağın zaten debriyajda.sağ ayağınla da frene basarsın geri kaçmaz.Ya da el frenini çekersin.Öğrenince zaten arkaya kaçırma korkusu da kalmayacak.

Düz yerde öğrenmek şart.düz yerde olayı anlamadan yokuşta hayatta kalkamazsın.Bu yüzden dik yokuşlarda el freni kullanarak kalkmayı filan anlatmayayım hiç.

kavrama noktasındayken biraz bekle.Arabanın geri kaçacağını zannettiğin yerde geri kaçmadığını göreceksin.

Kolay gelsin.

Öncelikle ford larda yağ gibi kalkış ve vites geçişleri diye birşey yoktur bende de escort var ordan biliyorum mutlaka; kalkış 2 vites ve bazen 3. viteste silkeler. Ayrıca debriyaj diğer markalara göre çok daha serttir ve yukarıda kavrar.

Zamanla alışırsın ama başta yapamıyorum diyorsan boş bir yere çık ve sürekli dene. Tam olarak alıştığını 1. viteste arka arkaya kavrama-bırakma kavrama-bırakma yapabiliyorsan olmuş demektir. Bunun bir yolu yok herkesin yaptığı gibi debriyaj tam basılı iken gaza yavaş basıp ortalama 1500 devir civarı sonra yine yavaşça debriyajı bırakman gerekir. Bunun en doğrusu eski model ford lar için konuşuyorum yarım debriyajdaki ayak pozisyonun gaz pedalındaki ayak pozisyonunla eşit yükseklikte ise doğru yapıyorsundur ( tabi bu ortalama doğruluk debriyaj telin uzun veya kısa ise bunun doğruluğu kalmaz). Zaten yarım debriyaj seviyesinde araç yürür ondan sonra bırakabilirsin debriyajı ama nekadar yavaş bırakırsan okadar az silkeler.

Yokuşlarda korkuyorsan el freni çekik kalk. Böylece stop ettirsen veya kaydırsan bile arkadaki arabaya çarpma riskin sıfırdır. Bunuda şöyle yapabilirsin; el frenin çekik olsun. Vitesini 1'e geçir sonra sağ elin el freninde dursun. Aynı düz yolda kalkarmış gibi debriyaj-gaz muhabbetini yap ama gaza biraz daha fazla basabilirsin ama çok basma patinaja girer. Sonra arabanın kavramaya girdiğini anladığında ( araç el freni çekikken kavrama olursa aracın arka kısmı yere basar yani aracın arkası yere doğru bir hareket yapar bunu hertürlü anlarsın zaten) el frenini indir ve araba zaten direk ileriye hareket edicektir.

Ama bu işler öyle devir göstergesine bakmakla olmaz, ilerisi için alışamazsın. Göstergelere hiç bakma bunları yaparken sadece kulağın motor sesinde ve arabanın kavrama tepkilerinde olsun. Böylelikle çok rahat bir şekilde alışır ve öğrenirsin.

bos bi yokus bulacaksiniz. geri kacirmayana kadar calisacaksiniz.

yapa yapa, deneye yanila olacak...

ben de yeni araba aldım.pratikle çözülüyor bu iş boş bi alanda dur kalk yapman lazım.

aynen öyle, çok mu olur normal midir tereddüt ettim

70 sayfalık bir çeviri nasıl 164bin karakter edebilir yahu? Boşluksuz sayısına baktığınıza eminsiniz değil mi? Hesap boşluksuz baz alınarak yapılır.

hesabın boşluksuza göre yapıldığını biliyorum da iş tanımı bu şekilde geçiyor. her halükarda bu boyutta bir çeviri için 1000 karakter 6 lira çok mudur?

sen 7 de, kesin pazarlık yapıyolar zaten, 6ya düşersin.

ingilizce'den türkçe'ye mi, türkçe'den ingilizce'ye mi?

ing-tr

ingilizce'den türkçe'ye "genelde" 3-4 lira normal çeviri ücreti.
yani tıbbi, teknik vs bir şey değilse.

eğer bütçesi geniş biriyse belki kabul ettirebilirsin, ama pazarlık yaparsa da 3-4'e kadar inebilirsin.
ben olsam 3'e inmezdim, ama o senin bileceğin şey.

bırak göndersin kızın hoşuna neyin gideceğini o senden daha iyi biliyodur sonuçta o tanıyo kızı.

bırakınız yapsınlar.
altı üstü bir şarkı neticede.

@mutevazi

ya orası öyle de ben de kadın olarak akıl veriyorum, ne bileyim gülerdim yahu herhalde biraz ben. "o neymiş ya" derdim.

ki öyle azılı bir kezban da değilim sanırsam, düzgün bir şeyler yapsa hoşuma gider yani mesela.

duvara toslamadıkça o duvarın orada olduğunu anlamayacak. bırak göndersin.

Normal bence eziklikle ne ilgisi var gondersin.

Bence göndermesin. Benim hoşuma gitmezdi böyle bir şey yapılsa. Bence biraz rahatsızlık verici kadın için.

şarkı göndermesin de şarkı paylaşsın face den yani ben kullanmıyorum ama millet yapıyo hoşlandığına mesaj göndermek için hem daha genel olur direk kız için palaştığını belli etmemiş olur

Ya ben rahatsızlık vericiliğinden ziyade şey düşündüm, şimdi kızla senelerdir bir kelime konuşmamışsın, önce bir muhabbet kur, konuş yahu, özgüvenli yakışıklı kültürlü adamsın, direk şarkı göndermek bana hakikaten eziklikmiş gibi geldi ne bileyim. Yoksa kız gücenir ya da rahatsız olur falan şeklinde bakmıyorum, niye rahatsız olsun hatta bence.

hukuk için zor ötesi çalışıp okumak.

hoca hukuğa merak isen orada muyluluğu bulmayı umuyorsan bir dakika düşünme. tüm hayatını sevmediğin bir meslekte harap etmektense mutlu mesut işini yaparsın. kaybedeceğin senelere değer.
önemli bir karar bu dikkat et. hukukta da huzuru bulamazsan eski günleri mumla ararsın...

eğer amacın direkt olarak hakim olmaksa, öncelikle sağlam çevren var mı ona bak. demek istediğim öyle biz milletvekili tanıyoruz falanla olmuyor o işler. sağlam derken ciddi manada sağlam tanıdıktan bahsediyorum. bazen yeri geliyor ki bakan dahi işini yapamıyor-yapmıyor. biliyorsundur ki mülakat sırasında inanılmaz torpil dönüyor. üstelik adalet dağıtacak hakim adaylarını alırken. biz de onlardan hak-adalet dağıtmasını bekliyoruz. bu da türkiye gerçeği...

hukuk okumanın zorluğu bir yana, hakim olmak da ayrı bir sıkıntı. yazılı sınavı, mülakatı falan var. yazılı sınavdan mükemmel puan almış olmasına reğmen 4-5 kere mülakattan elenen tanıdıklarım var. kısaca hakim olmak için çok çok daha fazlası gerekmekte.

yaş sınırı 35 e çıkmıştı en son.

ahah sizi bilmem ama ben güldüm valla, hukuk son sınıfım, şuan sınavdan geldim hatta. bak 1 haftadır çalışıyorum bu sınav için, kitap değil not aldım az olsun diye, 2 dönem toplamı not 600 sayfa. inanmayan olursa caps atabilirim. neyse okudum hepsini güzel güzel, not çıkardım, pratik çözdüm. bugün sınava bi girdim, dayamış döşemiş adam. o kadar çalışma ziyan oldu.

daha bunun gibi 10 sınav var bu sene, alttanları saymıyorum bile. 4 sene önce temiz saf bi çocuktum, sigaraya başladım ben bu okul yüzünden. hocalar anlatıyo apandist kanseri olanlar var. şaka yapmıyorum bak. dün gece oturdum balkona neşet açtım, karadır bu bahtı kara. hani nakarat kısmında diyo ya kendim ettim kendim buldum gül gibi saralıp soldum diye, hah işte oraya öyle bi eşlik ettim ki ne bok vardıda geldim şu bölüme diye.

üstüne sen bide çalışıp okusam zorlanır mıyım diyosun. anlatabilmişimdir umarım niye güldüğümü.

@trajikomix'i dinleyip karar verme diyerek başlıyorum.

Hukuk fakültesi mezunuyum, avukatım. Okula girdiğim andan mezun olana kadar sürekli hukuğun ne kadar inanılmaz olduğunu, yok efendim derslerin ne kadar zor olduğunu, hocaların hiç not vermediklerini falan dinledim. 3. sınıfta garsonluk yaptım ve 4. sınıfta bir avukatın yanında çalıştım. İkisi de tam zamanlıydı, sınavlar hariç okula hiç gitmedim. 1-2'si hariç hiçbir hocayla tanışmadım, o bir ikisinden de not istemedim. ne zekiyim, ne de 24 saat ders çalıştım, ama çalıştım.

okul bitti, hala bazen staja falan gelen hukuk öğrencilerinin dünyanın en zor işini yapıyormuşçasına afra tafralarını dinliyorum. söylemek istediklerim bu kadar.

Hukuk okuyacaktan da aradığın yer istanbul unı değil. Boş adam hangi okuldan bilmiyorum ama bizim okul daha cok trajikomiks yaratıyor

@alice practice

istanbul üniversitesi mezunuyum. şimdi aslında öyle anlaşılacak ama kesinlikle polemik yaratmak için söylemiyorum, ancak hayatım boyunca hukuk fakültesi öğrencisi kadar bol afra tafralı bir grup görmedim. kesinlikle sizi tenzih ederim.

boş adam +1

kesinlikle zorlanırsın ancak ne istiyorsan onu yapmalısın. okulu 5 senede bitirmiş de olsam bir mezunu olarak, eğer hukuk fakültesi hakkında objektif bir bilgi almak istiyorsan mezununa danışman gerektiğini düşünüyorum. öğrenciyken biraz olgunluk eksikliği vs. yüzünden bir tık daha "havalı" oluyor insan, ben de öyleydim. ama sen zaten okulu okurken, özellikle çoğu insana göre en zor kısıma denk gelen 3. ve 4. sınıfta olgun bir birey olacaksın.

"eğer gerçekten istediğin buysa" yardır derim.

bos adam +5

hukuk fakültesi son sınıf öğrencisiyim. mezun olamayacağım, gene de harfiyen katılıyorum.

zaten yeterince avukat var, yeni açılan hukuk fakülteleri sayesinde avukat sayısı giderek çoğalıyor. siz mezun olana kadar iyice çoğalacak. hakimlik için avukatlığın ötesinde ekstra çaba sarf etmeniz gerekir.
hukuk fakültesi aşırı zor değildir, sonrasında tutunmak aşırı zordur.
bence matematik öğretmenliği daha iyi.

bir gorelim video'yu.

çok dandik olmasa valla verirdim, bi de görmeye tahamül kalmadı resmen.

inanılmaz merak ettim şu an :) bulundurulan siteyle iletişime geç. reklam için falan orada bulundurmuyorlarsa silerler muhtemelen. videoyu yalnız çok merak ettim ha.

adamlar sap gibi youtube a koymuşlar. cornetto tr'nin resmi sitesine giriyim dedim. kabak gibi "Service Unavailable" yedim. şaka gibi, neyse en son google cache den iletişim maili alıp mail attım. olmadı en son twitter'dan feyk bi hesapla spam bombası yapcam benle bi iletişime geçsinler felan. başka napılır lan, buldurun.

Hatun ve ayıcık ikilemi mi ? :)

Eğer aynı noktadan bahsediyorsak eğer bu adamlar en son 1 hafta önce aktif bir paylaşımda bulunmuşlar.Yani kısa bir sürede ulaşabilirsin.Pek popüler olmamasından kaynaklı olarak silerler diye düşünüyorum fakat kullanım hakları olduğundan kıllıkta yapabilirler gibi de sanki.

olm video yu çok merak ettim lan

evet gençler, ayıcık + hatun videolarından biri kendisi. isteyen youtube da cornetto tr nin adresinden sürüsüne bakabiliyor. biri de benim, silinmeden bulana madalya.

edit: mail'e daha yanıt yok, youtube'dan da comment dışında ulaşma yok galiba, bilen varsa el atsın.

siyasi görüşü ile makyajın alakası yok. ayrıca siyasi görüşünü açıklamak zorunda değil. seçimler de gizli yapılıyor, amaç bu zaten...

akp'den ve akp'yi destekleyenlerden nefret eden birisi olarak söylüyorum bunu.

haggaten çoğacayipmiş. şaştım kaldım

allah allah insan seçmeni olduğu partiyi kamuya açıklamak zorunda mı? oy verirken de senden izin alsın istersen. saçı, başı makyajlı olsa ne farkeder? sen akp ye oy verenlerin tamamının kapalı/türbanlı mı olduğunu sanıyorsun?

bu bakış açısıyla, bu yargılama ve aşağılama tutumlarıyla, akp nin ekonomik ve örgütsel alt yapısınını/seçmenini anlamadan, sadece diye diye "ay çok acayipler" gibi bir tanımlamanın hakim olduğu bu insanlarla biz daha çok akp görücez maalesef.

Sonuçta 20 küsür yaşına gelmiş bir insan oy verdiği parti hakkında gerekçe sunabilecek durumda olmalıdır diye düşünüyorum. Bulunduğu ortam baskıcı bir ortam değil, gayet modern ve özgür düşüncenin egemen olduğu bir ortam. Buna rağmen açıklamak istemeyişi ister kabul edin ister etmeyin bana aşırı acayip geliyor. Buna 8'inde okula makyajla geliyor olması da dahil. Çünkü desteklediği parti Ilımlı İslam partisi.

İşte böyle kafalar fazlası ile var olduğu için hala başımızda akp var ve var olmaya devam edecektir ne acıdır ki...

Baba ne tür kafalar bir desene bana?

Bi sakin olun. solo nun anlatmaya çalıştığı şey bana kalırsa. bu kadar -süslü- birinin nasıl olur da akp ye(muhazafakar) oy verir? buna sasırmış.

en öz cevap, sanane la?

oldu olacak nüfus cüzdanında siyasi görüşte yazsın. yada siyasi görüşümüzü belirten imgeler taşıyalım. insanların sana gelip ben bu partiyi destekliyorum diye bildirmesi mi lazım? yada niye desteklediğini açıklaması mı lazım? nasıl bi zihniyettesiniz anlamıyorumki arkadaş. bende akp ye oy attım amk. o piti piti karameli sepeti yaptım, akp ye geldi. ona bastım. sanane la?

güzel kardeşim kimse sana neye oy attığını sormuyor.

en özgür ortamda dahi neden attığın partiyi gizleme ihtiyacı duyarsın -1
attığın partinin gelenekleri ile bu kadar zıt düşme sebebin nedir- 2

diye sorulur ama.

iyi de insanın siyasi görüşünü herkesle paylaşması 15 yaş işidir. en heyecanlı ve salak olunduğu zaman yani. Bu yaşımda artık kimseye oturup kendi siyasi görüşümü anlatmaya kasamam, yeri gelirse politika konuşulursa zaten kimin hangi görüşte olduğu ortaya çıkar. twitter hesabı var diye herkese vermek zorunda değil. benim twitter hesabımı en yakın arkadaşlarım dahil bilmezler, bildirmek zorunda değilim. o da o şekilde düşünebilir.

insanlar şu partiliyim ben diye kafalarında tabelayla dolaşmak, ne yapıp yapmayacaklarını sizden öğrenmek zorunda değiller. şekilcilikten geberiyorsunuz. bir kendinize gelin...


EK:

AKP'yi hala islami bir parti zannederek "attığın partinin gelenekleri ile bu kadar zıt düşme sebebin nedir" diye sorabilmeniz bile politikadan zerre anlamadığınızın kanıtı. AKP ile tırmanan tesettür sektörüne bakmanız bile yeter bu sorunun abesliğini görmek için.

Ben de sana ne'cilerdenim ama "akp'yi hala islami bir parti sanıyorsunuz işte politikadan anlamadığınızın kanıtı" falan diyen elena bambaşkaymış.

Elena, ne yani AKP ile tesettür sektörü düşüşe mi geçti? Ne demek abesliğini anlamaya yeter.. Kendinle çelişiyorsun farkında değilsin. Zaten en yakın arkadaşlarından da twitter hesabını gizliyorsan sanırım hikayenin kahramanı sensin.

düşüşe geçmedi yükselişi dedim, tesettür modası denilen şeyi, hadi first lady'leri görürseniz bu işin makyajla süslü giyinmekle ilgisi olmadığını anlarsınız.

Biri Elenanın ne anlatmak istediğini anlatır mı cümlelerinden hiçbir şey çıkaramadım.

twitter nedir ne için kullanılır, insan gerçek hayatta arkadaşları ile ne konuşur, ne zaman gerçek hayatı sanal hayat ile karıştırmak "zorunluluğu" çıktı. hayır o kadar zavallı şekilde argümansızsın ve benim söylediğim şeyin karşısına bir argüman koymaktan acizsin ki tek söyleyebildiğin şey bu hikayenin kahramanı olduğum. politikayı anlamaktan acizsin, karşındaki muhtemelen senin bu durumunu çözmüş ki senle o konuda muhatab olmamış, akıllıymış.

AKP islami bir parti değildir, halkın dini duygularını kullanarak zaten muhafazakar olan Türkiye halkını şekillendirme yolunu seçmiştir. Türkiye'nin iki iktidar öncesinde muhafazakar olmadığını iddia ediyorsanız geçmiş olsun. Zaten politika falan konuşmayın.

tırmanışı dediğim bir cümleden "düşüşe mi geçti yani" diye bir soru çıkarabiliyorsan zaten anlamaman normal.

kafan çok güzelmiş güle güle kullan.

Elena duyuruda sorulanla çok bağıntısız yanıtlar veriyorsun.

Ben oy verdiği tabanın geleneklerine zıt düştüğünü söylerken

sen AKP'nin muhafazakar bir parti olmadığını savınuyor argüman olarak yükselen tesettür sektörünü gösteriyorsun.


Kimin kafası güzel acaba..

"akp islami bir parti değildir"den sonra bunu söyleyen insan hayatın sırrını verse okumam.

bu arada soruya da çok net cevap veremedim, gerçekten kimse siyasi kimliğini açıkça belirtmek zorunda değil, tamamen yukarıda yazılan şeyin aynısı söylemiş olucam ama, gizli oy sistemi bu yüzden var zaten.

ama önyargılı falan olduğunu düşünmüyorum, benim de ak partiye oy verdiğini düşündüğüm arkadaşım yok, ama ille içlerinden birileri vermiştir, ve öğrensem çok şaşırırım sanırım.

AKP islami bir parti değildir Türkiye cumhuriyeti hükümetlerinin muhafazakar soslu bir devamıdır. İslami devlet kumar oynatıp gelir elde etmez, faize izin vermez. Bunları yaptıkları sürece ne söylerlerse söylesinler islami bir ülkede yaşıyoruz diyemeyiz.

şimdi evet bekliyorum bakalım ne zaman gelecek AKP seçmeni suçlaması hakkımda.

akp'ye oy veren ateistler bile var desem herhalde geçireceğin şokla 10 yıl bitkisel hayata girersin o yüzden demiyorum.

@elena

"AKP islami bir parti değildir Türkiye cumhuriyeti hükümetlerinin muhafazakar soslu bir devamıdır. İslami devlet kumar oynatıp gelir elde etmez, faize izin vermez. Bunları yaptıkları sürece ne söylerlerse söylesinler islami bir ülkede yaşıyoruz diyemeyiz."

senin bu söylediklerin o kişilerin (solo nun bahsettiği kız mesela) yaptıklarıyla uyuşmuyor. o kişilerin çoğu akp ye akp nin dine yakın olması nedeniyle oy veriyorlar. ülkeyi çok iyi yönettiği ve ya kalkındırdığı için değil.

bu arada not: söylediklerini alıntı yapmam sana katıldığım anlamına gelmesin.

@elena

kaç yaşındasınız acaba? islami olan parti kumar oynatmaz, faize izin vermez diye mantık mı olur?

faize izin vermemek çok kolay falan zannediyorsun sanırım? hiçbir ülke, altını çizerek söylüyorum, HİÇBİR ÜLKE, faizi öyle çat diye yasaklayamaz. tamam halka koyun falan diyoruz da, faizi, kumarı, içkiyi vs. vs. yasaklamak çok kolay sanıyorsun sanırım? herhangi bir ülkede?

@elena

e iyi o zaman, şeriat seviyesine gelene kadar hiçbir parti islami değildir diyelim. faizi yasaklamadan islami parti olunmazmış. faizi yasaklamak çok kolay bişey sanırım size göre?

zina eden kadınları taşlama seviyesine gelene kadar hiçbir parti islami değil diyelim o zaman. sonuçta islami olsa islamın tüm şartlarına uyardı değil mi :(

hihihi. faizi yasaklamadan islami parti olunmaz diyen bi arkadaş gelmiş buraya. kendisini herhangi bir üniversitenin ekonomi van oğ van dersine katılmaya davet ediyorum.

ben bdpye oy vermiyorum ama twitter da takip ettigim bdp edb li var
has partiye vermistim. aq

çok var çok.
birde bunların ortama gelince selamünaleyküm diyenleri var ki sorma gitsin hacı.
iyice bozdu millet kendini.

diyorsun ya çok rahat ortam, niye gizlesin ki fln, en çok kendiyle çelişen sensin.

ortam rahat olsa, insanlar birbirlerini siyasi görüşüne göre yaftalamasa, ayırmasa, belki o kız akp tshirt'üyle bile gelirdi işe.

gel gör ki durum öyle değil. hep bir ötekileştirme, hep bir onlar- bizler muhabbeti, farklılıkları bulma çabası hem akp saflarından hem de anti akp saflarından çıkıyor.

sonuç olarak anlaşılıyor ki kız akp yandaşı olduğunu gizleyerek çok doğru bir iş yapıyormuş.

ayrıca akp ye oy vermek demek şeriat a evet demek değildir. akp dini görüşünü bir kenara koyup değerlendirildiğinde -ki çoğu anti akp'li bunu yapamaz- gerçekten hem başarılı işlere imza attı, hem de şu an hakikaten bir denki yok.

boka sardığı noktaları da var akp nin ama napacaksın hacım, kötünün iyisi işte.. dar görüşlü insanlar olduğu sürece kuvvetli bir rakip/muhalefet göremiyorum ufukta.. keşke olsa kuvvetli bir rakibi.

al sana duymak istemediğin gerçekler..

İkisinde de girebilirsin.

ikisine de girebiliyorsun. Uçağa binmeden önce aldıklarını kqapalı poşete koyuyorlar. Yalnız ülkeye girerken limit var, oradan aldıklarını sakla içki alırsan fazla.

sorması ayıp, münihe giderken hiç mi sağına soluna bakmadın hocam :)

sakın orada bişi alayım deme ikisinin de fiyatlarını karsılastırmadan. özellikle sigaralar cok cok farklı olabiliyor. 2 duty free'nin de fiyatlarını bilmiyorsan ya da bakma sansın yoksa istanbuldan al. sadece sigaralardan bahsediyorum bu aradaç

Ürkütmüşsün

büdüt: "vaktin yoksa bulusalim dedim" bunu dedikten sonra nasıl ürkmez, vaktin yoksa buluşalım nedir :)

bence sıkıntı yok biraz daha bekleyebilirsin.

metroda beklemesene oğlum çekmiyodur belki.

fransız ise beklenir, sıkıntı yok.

Urkerler tabi gormuyir musun gelen tum turist bayanlar sevgili turk erkeklerinden neler cekiyor..hafi bizi gec biz alistik artik..elin kuzi bilmez kiruyamaz kendisini..sozum meclisten disari

metronun içinde sms gelmiyo. günyüzüne çıkman gerekiyor.

edit: yeryüzü ne la, gün yüzü tabi ki..

"vaktin yoksa buluşalım" demek yerine "vaktin varsa buluşalım" diyeydin o iş olmuştu :)

şaka bi yana kız senle buluşacak ama belki bugün değil. git evine mal gibi bekleme

vay amına koyım ya, kız yol sordu diye hemen telefonunu istemeler falan. sizin yüzünüzden biz psikopatlaşıyoruz, sonra sevgililerimiz isyan ediyor bizi sıkıyorsunuz vs diye. sikeyim.

kız seninle buluşacak. metroda bekleme ama. evine git. yarın öbür gün mesaj gelir en geç.

yeryuzune ciktim. 15 dk oldu. artik bekleyemeyecem. ariyorum. bi de beyaz masadan ist haritasi aldim vermek icin. ezikligin tarihini bastan yaziyor gibiyim:(

bu arada oyle mal bulmus magribi gibi daveanmadim. kisa sohbet ettik ve istersen yarin obur gun bulusup seni gezdirebirim dedim. ok dedi sonra tel alisverisi oldu.

sana mesaj atmış. istemese atmazdı. bekle biraz.

ee son durum nedir su an ?

eve donuyorum beyler:( uyuyordur diye arayamadim. cunku sirtinda essek kadar canta vardi. ama gene elimde cep tetikteyim. yari yolda msj gelirse donerim. muhtemelen otogardan geliyordu. bakalim yarin ogle yemegine davet edicem. sans bu ya isyerimle oteli ayni yerde.

yav bence o seni aramadan ya da mesaj atmadan bi yere davet etme. cok israrci bi davranis olarak yorumlanabilir. hani yarin degil de yarindan sonra mesela, davet edersen daha hos olur.

abicim numarasını aldığın gibi niye msj attın, bu işin raconu 2-3 gündür.

erasmus koordinatörüne sorsan? zaten niye sana hatırlatmamış onu da anlamadım ama, yine de türkiyedeki koordinatörün bilir, o değilse erasmus birimine mail at bence. hatta ikisine de ayrı ayrı maille sor garantiye al işini.

Okulum derken aslında Türkiye'deki okulumu kastettim zaten tam belirtememişim. Sordum erasmus birimime, "muhtemelen" diyenler onlar zaten. Buradakiler arrival form diye bir şey duymamışlar bile.

arrival forumun amacı kaç ay üzerinden hibe alacağını belirlemek. aynı formda bir de dönüş tarihi olması lazım, onu da ayrılırken imzalatıyorsun.
üniv.nin adını yazsaydın belki daha çok arkadaş yardımcı olurdu.
ayrıca evet, eğer kayıt yaptırdığın tarihi gösterir bir belgen varsa sorun olmaz.

merak etme gerçekten bir şey olmaz.

kimse almaz hibeni geri.

ülkenin kanunlarına göre değişir. bildigim kadarıyla türkiye de kullanmak değil satmak suç ya da götümden uyduruyorum.

Satmak daha ağır suç tabi ama kullanmak da suç diye biliyorum.

Kullanıcı olmak suç değil

Kullanmak da suç yahu. Bir yıldan iki yıla kadar hapis cezası var hatta. Buyrun:

TCK 404 www.hukuki.net

Hukukcu degilim ama yasada kastedilen kullanicilik, uzerinde belirli bir gramajin altinda uyusturucu madde bulunmasi diye biliyorum ve cezasi var elbette. Fakat herhangi bir sekilde kaninda tespit edilmesinin bir yaptirim getirecegini zannetmiyorum.

Yanlış TCK'ya bakıyorsun dostum, yeni TCK'nın 191. maddesine bak. Özellikle de 5. fıkrasına.

çok uzundan kastını bilemedim tabi ama 10 dakikalık stream of consciousness var. Dinlediğim en güzel enstrümental parça sanırım.

vokal kısmını saymazsak Vast var.
Örnek olarak: Thrown Away www.youtube.com

pink floyd - marooned
stevie ray vaughan - riviera paradise (dediğin özelliklerin hiçbirine uymuyor fakat dünyanın en güzel gitar enstrümanteli, belki başkası dinleyip beğenir)
zakk wylde - farewell ballad

www.youtube.com

türbana laf atıyo !!!bir11!!

"iskoç ligi derecesinde boktan bir lig kazanması fenerbahçenin tek olayı aptal, sen git turbanını temizle" diyor. pongen da ponger'ın yanlış yazılmışı muhtemelen. bok kokulu demek. çok sokak ağzıyla yazmış.

"*mına kodumun fenerbahçelisi kupayı alın da öyle konuşun g*vat iskoçlardan farkınız yok k*dumun k*hpeleri ananın kafasındaki türbana g*tümü silerim" diyor.

eziğim.

süperim

zeki, başarılı, yakışıklı, karaktersiz.

zeki ve dürüstüm.

en kötü özelliğim mükemmeliyetçiliğim ve insanlara kolayca güvenmem.

Mark Zuckerberg.

hehehe, hüseyin damlar birazdan. bana da dolandırıcı gibi geldi. özellikle alttaki muhabbetten sonra daha bi inanmadım.

bana da.

dolandırıcı tabi. saadet zinciri.

uzmanlar ve drlar profesorler diyor.
kaynak kici sanirim.

mensupları imla kurallarından bihaber oluyor ekseriyetle.

urunlerini kullanmadim ama calisma bicimi dikkat cekici. bizde saadet zinciri denilen piramit seklinde bir yapilari var ki fbi tarafindan dolandiricilik olarak goruluyor.

www.fbi.gov

abes olur sene 2013

yok be dıdısının dıdısı, bak keyfine.

nolacak ya? kime ne salla, kızın da gönlü olursa neden olmasın?

hacı dayının torunu çok da dıdısının dıdısı değil sanki ya ne biliyim, kuzeninin çocuğu sonuçta. ha bak keyfine eyvallah ama çok da uzak değil gibi.

dayı torunu bana göre o kadar da uzak bir akraba değil.
bence de abes olur gibi.

kızın dayınızın ilk eşinden torunu olması dolayısıyla görüşmüyor olmanız genetik faktörleri etkilemeyecektir. bence abesten de ziyade özellikle ilişkinin geleceği olursa riskli.

bana da çok dıdısının dıdısı gelmedi. dayının hiç hoşuna gitmeyebilir. bence keyif kaçırmaya gerek yok, salla gitsin.

Bi öğrenmişsiniz abes de abes.
Kan bağı bazında zaten uzak. Onun dışında beraber büyümemişsiniz, farklı ortamlar, doğru düzgün görüşmemişsiniz. "Aynı köylüyüz" diye düşün. Benle ne kadar yakınsan onunla da öyle işte hocam. Hiç bir sıkıntı yok bence.

kızın, dayınızın ilk veya son eşinden olmasının bir önemi yok çünkü akrabalık bağı zaten dayınız üzerinden kuruluyor.

hacı kuzeninin kızı. ötesi var mı?! bildiğin abes kaçar!

diyen olmamış yeğenin oluyo amk..

vurmayın öldüm.

karşı taraftan diyebileceğim biri, onu ilk gördüğümde ima etmişti böyle bir şey.
ben de kızı bir kez daha gördüm dün. çok da güzel.
akrabam oluyor evet ama bu kan bağı dışında bağ pek yok. geçmişteki bazı problemler nedeniyle.

tabi bir hissiyatım yok şuan ona karşı. sadece fikir almak istedim.

hic tanimadigin bi kardesin olsa, ne de olsa farkli ortamlarda buyuduk ne olcek desen.

aslinda oyle dusununce oluyo ya.

abes değil, gönlün varsa bence gerisi çok da önemli değil.

ama akraba sayılırsınız bence. en azından kan bağınız var..
ama kafaya takmamak gerek, iki gönül bir ise bana ya da başkasına çok bişi düşmez genelde.

bir şey olmaz panpa. takıl gönlünce.

gelecekte biyolojik olarak bi sıkıntı olmayacaksa (akraba evliliği bazında)
abeslik yok bence. eski eşten olan torun ve belli bi süredir hiç görüşülmemiş. dayının veya ailenin problemi neden seni gersin yıllar sonra.

soy ağacınız yunan mitolojisindekilere benzeyebilir hacı. sonuçta nesil farkı da var.

kuzeninin kızı, uzak falan değil.

eskiler iki gobek donmus derler. iliski ilerlerse akraba evliligi durumu olmaz.

sen bakma bu osbirci, elitist tayfaya. hic oyle abes mabes falan da degil.

ayrica kormana da gerek yok. kaybedecegin hic bir sey olmaz. ne olacak yani amk?
tavsiyem kiza arkadasca yaklas. olaca varsa, gerisi zaten gelir.

hay arkadaş ya. elit osbirci olarak cevap veriyorum. soy ağacından bağlantıları takip edip müstakbel eşi bulana kadar araya giren her aile dışı evliliğin sonucu akrabalığın yarı yarıya azalıyor (genetik benzerlik olarak)
baban anan kardeşin sana 1/2 kadar yakın (ortalama). dede nine 1/4. dayı falan da 1/4 (anayla aynı genlerden alıyorlar çünkü). onun çocuk 1/8. onun çocuğunun çocuğu 1/16 benzemekte sana. tabii sadece genetik olarak. bu benim almayacağım risk. çekinik genle taşınan genetik hastalıklara yakalanma ihtimali var. bu o ihtimali arttırıyor. bence de azalmış değil aradaki kuşak sayısıyla. o eskilere de kafam girsin ayriyeten. zira bu işin ilmi budur.

akraba iyidir. ben de kuzenlerle evlenmek istedim ama hepsi red etti. öylece mahzun kaldım bir başıma çaresiz ortalıkta derbeder. bari sen mutlu ol kardeşim. gayret et ve al o kızı. sonuçta sevgi emek ister.

(bkz: ana bir bacı iki)

tek çilt almam kalın olur tutması zor olur

ilk önce yüzüklerin efendisi

Tek cilt okunmaz bence, kucağına bile koyamazsın.
Önce hobbit'i okumak zorunlu değil ama öncesinde ya da sonrasında oku tabii. Filme göre bayağı daha sade, sakin ve kısa tabii.

3 cilt al derim bende
bence izlediğin sıra ile oku derim.

1- ayrı ayrı alırdım. öteki gereksiz kalın olur.
2- ben sadece lotr okudum. hobbiti okumaya gerek var mı yok mu bilemedim.

tek cilt al kesinlkle. kitapları okuduktan sonra heves edeceksin zaten o tek cilde.

önce yüzüklerin efendisi, sonra hobbit. daha sonra silmarillion. silmarillion'u not alarak okumanı tavsiye ederim. sonra bitmemiş öyküler. onlardan sonra kalan kitapları hangi sırayla okuduğunun önemi yok.

Yüzüklerin Efendisi'nin kalınlığını bilmiyorum ama çok çok kalın kitaplar yırtılmaya daha yatkın oluyor. Tek tek almak daha iyi gibi.

tek tek al, hobbit ile başla derim

peki derdim.

gayet güzel bi davranış. hoş yani. görücü usulu deyip geçme.

bir araya geleceğiniz arkadaşça bir ortam oluşturulacaksa reddetmenin gereği yok. kimsenin kasılmadığı, karşındakini doğal ortamında tanıyabileceğin şekilde olmasını istediğini belirt sadece.

haddim olmayarak cevap vermiş olacağım ama ben peki bi deneyelim derdim, görücü usulünden ziyade referans usulune benziyor ki sağdan soldan duyduğum kadarıyla birinin tavsiyesiyle başlayan ilişkiler düşünüldüğü kadar da kötü değilmiş.

boşver yorumları gel evlenelim. ehe.

bu işin utanması yok başkan, madem sen de istiyorsun... tanışırsın 1-2 kişiyle. ne olacak ki. :)

belki adam ayağına kadar senin hayatının aşkını getirecek?

olur de
varsa adayı tanış derim.

Ortak arkadaş aracılığıyla kurulan her evlilik bir nevi görücü usulüdür zaten. Bunda bir gariplik yok. İki tarafı da iyi tanıyan biri çok da güzel kotarabiliyor üstelik bu işi. Bence bir düşünün.

Olabilir neden olmasın de.İnşallah da olur ne güzel hem iş hem koca. :) bak daha şimdiden kıskandım :P git tanış ne kaybedersin ki?

hiç aklıma yatmadı demişsin ama buraya yazmışsın. istemem yan cebime koy diyorsun, ya da kendini ikna etmeye çalışıyorsun.
kendine karşı dürüst ol ve kabul et.

bazı insanlar bunu kendilerine görev ediniyolar başka işleri yok gibi.biri bana böyle bişey dese çok sinirlenirdim.

iki insan nasil tanisabilir ki?

belki de sizi birisi gormustur patronun tanidiklarindan adama demistir tanistir bizi.

adam dakonuza nereden girdi dersin? iste buradan. olamaz mi? olabilir.

@de jure, aklıma yatmayan kısmı; görücü usulü gibi bişey olması ve işimle özelimi karıştırmak istememem. Adamın iyi niyetinden de tanıştırmak isteyeceği insanların objektif bakıldığında kalibresinden de eminim evlenmeye zaten karşı değilim. (ha adayı bana uyar uymaz orası ayrı, orası sanırım kader-kısmet)
istemem yan cebime koy kafasında değilim emin ol :) doğru karar vermek tek amacım ve karşımdaki insan en çat çat çat iş yapan adamlardan birisi. Sürüncemede bırakamam kesin konuşmalıyım.
@ykyt, evet aday birisi var diye tahmin ediyorum hatta bu kişi direk aileden birisi sanırım :)

eğer patronunuz, tanıştırdığım kişiyi neden beğenmedin, neden olmadı, küstüm vs gibi triplere girmeyecekse bir deneyin elbette.

Patronun karısı bence de seni kıskanıyor. Ayrıca patronun bence halihazırda bi arkadaşına sizi tanıştırma sözü vermiş.

ne kadar önyargılı bi cevap oldu yahu. ama öyle bence.

bırak bakalım yapsın elinden geleni, attığı taş ürküttüğü kuşa değecekse ala.