birilerine muhtaç olmadan hayatını idame ettirebilmek/ettirebilecek durumda olmak. iyi olmasa da bir iş lazım.

iş yanında duygusal olarak da öyle olmak önemli

İş ve para en gbüyük kısmı ama onun yanında ruh dengesi olarak da stabil olmak gerekebilir.

ekonomik bağımsızlık

duygusal ve maddi anlamda hayatını sürdürebilmek. para kazanıp geceleri ağlama krizlerine giriyorsan bi anlamı yok sanırım.

tamamen ekonomik bir kavram. zaten ekonomik olarak güçlü olduğun sürece hayatındaki diğer gelişmelere hakim olursun. ekonomik güç kişilik kazandırır.

Evet. Para olduktan sonra diger seyler halledilinir ama devamli is sart

şu şarkıda gizli cevap;

www.youtube.com

maddi-manevi hayatını kendi idame ettiren dengede olan kişi

Ekonomik olarak kimseye muhtac kalmadan yasayabilmektir bence.

anne baba mantığıyla evet, sana yeten bir işinin olması. başkasının eline bakmamak.

ama başkasının eline bakmayıp da kendi ayakları üzerinde duramayanlar da var. ruhen ve aklen de huzurlu olmak ve mutlu olmak, kendine yetmek de bu kavramın içerisine girebilir.

intihar eden mehmet pişkin de maddi anlamda gayet kendi ayakları üzerinde duruyordu. ama bazen desteğe, "üçüncü bir ayağa da" ihtiyaç duyabiliyormuş demek ki insan. yoksa tökezleyebiliyor. aramızda nice mehmet pişkinler olduğunu düşünüyorum. sonuç olarak maddiyat çok önemli de olsa, herşey demek değil.

kendi ücretini geçer.

elektrik faturası aylık 45-50 tl arası geliyor, 1 ay normal olarak kullansam ne kadar biner üstüne?

kaç watt yazıyorsa üzerinde saatücreti*watt/saat kadar yakacaktır. sanırım

1000 wattlık (1 kilowattlık) bir ısıtıcı bir saat çalıştırılırsa bir kilowatt saatlık enerji tüketir ( Bu da 3.600 kilojoules'dur.)

Bir saatliğine 60 wattlık bir ampul kullanılırsa 0,06 kilowatt saatlık elektrik harcanır. 60 wattlık ampulu bin saat boyunca çalıştırırsak 60 kilowatt saat elektrik harcanır.

Eğer 100 wattlık bir ampul günde bir saat süreyle, bir ay boyunca çalıştırılırsa kullanılan enerji 100 W × 30 h = 3,000 W·h = 3 kW·h olur. Bu da 10,8 milyon joule'dur.

kaynak:wiki

gibi.

thesimpleveganista.blogspot.com.tr

thesimpleveganista.blogspot.ca

evdeki malzemelerden şu ikisine benzer bir şey yapacağım.

Evde dünden kalan tavuk-pilav var bir tencere onu ısıtıp yiycez ziyan olmasın.

ya bana arabaşı getirdiler:/ de ben bunu içmiyorum ki n'apacam ben bunu :(
bilmiyorum ne yiyeceğimi acıkınca düşünecem...

pazar günü kavurma ve güveçte mantarlı hindi yaparak ana yemekleri stokladım, 4 gün gider, yanına da salata-yoğurt-turşu üçlemesi.

Evde ton baligi buldum salata yaptım yiyom.

Dünden kalan mercimek köftesi ve patates salatası ohhh:)

yemekhanenin kuru, pilavı

alinazik yapıcam inşallah ev arkadaşım yoğurt getirirse.

mercimek çorbası ve brokoli haşlaması yoğurtlu.

Sucuklu kurufasulye bulgur pilavı turşu

süzme mercimek çorbası

Çiğköfte, mantı makarna

Fırın torbasında hindi göğüs yapıyorum. Onu yiyeceğim. Yanına da brokoli haşlarım. Bir de yoğurt yerim.

içli köfte ve ayran.

ne hayallerle gelmiştim eve, şnitzel, pilav, çorba falan yapacaktım. karnım çok aç olduğu için azıcık ekmeğe yağ sürüp yemek istedim. ekmek ve yağ bitti, karnım doydu :(

kapuska, börülce yemeği, firik pilavı, soğan halkası, kereviz salatası, kırmızı lahana salatası (öğlenden kaldı biraz) çimçim salatasından oluşan garip bir menümüz var bu akşam.

o birini yemez öbürü birini yemez derken bööle oldu.

@hayat aklini konusacak bir filozof uret, makarnasını yapamayan arkadaşı misafir edelim bir zahmet :) sizin menü çok aç doyurur :D

biz kalabalık bir aileyiz, mecbuur :p

ben izmir karşıyaka'dayım isteyen buyursun gelsin, soframız her zaman açıktır. memnun olurum :)

köy peyniri ve haşlanmış yumurta.
bir de sipariş 8den önce gelirse çiğ fındık.

etli biber dolması ezo gelin çorba

Annem lahana sarması yabıyor <3

Dün de koca bir tepsi pizza yaptık <3

yazmasanıza ya yurttan bağlananlar var ayıp, bak çocuk orda yemekhanenin kuru pilavı yazmış.

rencideedipadivar kardeşim, çok haklısın. yazarken tereddüt ettim ama arkadaşlar yazmışlar deyüp yazdım. sonra uyarı gelince pişman oldum ama iş işten geçmişti.

neyse, deminden beri aklımda, önce onu diyeyim sonra başka bişi dicem.

metro çimçimde imdirim yapmış arkadaşlar. kilosu 14 tl, tavuk fiyatına yani.

genç arkadaşlarım,

hayat hep aynı düzende gitmiyor. ben şimdi emekliyim, bir çok şeyi yapabiliyorum. (yapamadıklarım da var) yine de şu anda affan dedeyi bulabilsem varımı yoğumu vermeye razıyım tekrar o okul günlerine dönebilmek için. her anınızın tadını çıkarın son damlasına kadar tadına varın.

makarnayı suyun içine atan arkadaşım, benim makarna hikayemi okursan kendini çok daha iyi hissedeceksin.
eksisozluk.com

fırında patatesli tavuk (köy tovuğu)
nohutlu pilav
turşu

lahmacun patates kızartması ayran

hayra yorulacak bir şey gibi durmuyor.

sivrisinek larvası olmasın?

iğrenç.kurt mudur acaba bilemiyorum eşiminde akvaryumu var ama hiç öyle bişey görmedik.atın en iyisi iğrenç ya

deniz maymunu olabilir mi ?

kendilerine 1 hafta zaman tanıdım yoksa komple atıp lepistese geri dönüyorum.

www.orjindiscus.com

eğer gördüğün şey bunlara benziyorsa, korkma zararsızdırlar. balıklar bunları çok sever.

fotoğrafsız yorum yapmak zor, cyclops da olabilir.
benim anlamadığım tohum neden çinden? tropicanın 1-2 grow ya da diğer bitkilerini deneyebilirsin sıfırdan kurulum yaparsan tekrar.

@thracian : evet benziyor biraz ama akvaryumda henüz balık yok.

@wrench : 300 tohum 1 dolar gibi bir fiyattı ondan aldım, kargo parası da yok. bakıyım bir trpicanaya bundan zaten midem bulandı.

tohumla birlikte bir şeylerin yumurtası gelmiştir. bence sıkıntı olacak bir durum yok. bilakis enteresan bir canlı beslemiş oluyorsunuz işte :)

Artemia olabilir ama tuzlu suda çatlar onun yumurtaları. Su piresi olabilir? Bozmayın da büyüsün bakalım neye dönüşecek ya da bana verin hehehe

abi allasen bitki akvaryumu kurmaya karar verip çinden tohum getirtip bitki akvaryumu taşına! ekip 3 parmak su koymak nedir. hayır yıllarca akvaryum yaptım demişsin akvaryum yapmaktan kastın lepistes beslemek sanırım. dünya kadar site var ilgiliysen bakın azıcık boşuna eziyet etme kendine.

farkında olmadan wabi kusa yapmıştır belki. yine de yüklenmeyelim, araştırmaya devam :)

su piresi olabilir.

wabi kusa'yı da yeni öğrendim, evdeki borcamları kurtaracak bir formül buldum sonunda.

eğer olur da suyu atacak olursanız o canlıları da öldürerek atarsanız iyi olur gibi geldi bana ekoloji açısından. Şimdi çinden gelen ne olduğu bilinmeyen bir canlı var. Attığınız suyun içinde canlı kalıp büyüyüp bir yeri domine ederlerse ülkedeki ekolojik sistemi paramparça edebilirler. Tarihte pek çok örneği var bu olayın.

mümkün tabi neden olmasın ki.

El aliskanligi midir olayi nedir filtreyi oturtsam ucu kaciyor ucu oturtsam tam filtre kaciyor soyle komple simsiki saramiyorum

kağıttan kağıda göre değişir. tütün sarmışlığım vardır.
tütün de çok kalın taneli olmazsa daha iyi sarılır. ya da biraz elde yoğurmak gerekir öncesinde.
el becerisi bence. içe doğru fazla kıvırıyorum başladığım noktayı. sonra milim milim yavaşça kapatıyorum. oluyor.
ha bir de şöyle yapıyorum, tütünü koyduktan sonra aynı hizada, yarısı kapatılır tütünün, ve kıvırmaya başlanır kağıt. bunda daha sıkı oluyor.

kucuk sarma aparatlarla super sariliniyor.. paket sigara gibi cikiyor sonucu. bir kac dk.da zaten 5-10'ar sarar, tabaka gibi bir seyin icinde tasiyabilirsin.
www.amazon.com

sadece sigara icin degil cigara icin de kullandigim icin sigara kagidinda sadece raw adli markanin, organik kagidindan kullaniyorum. digerleri gazete kagidindan gibi yaniyor, tad birakiyor insanin agzinda.
www.amazon.com

edit:
filtresiyle beraber gelen sigara kagitlari da var
aklale.com

Double tik olsa verirdim valla goo.gl sormadigim soruna bile care oldun. O kagitlar ne les bi tat birakiyor agizda oyle. Aparat da iyi ucuzmus ya turkiyede bulup alayim.

Peki bu sarma aletleriyle hazir filtreli kagitlari kullanabiliyor muyuz

gittigidiyor gibi sitelerde olduguna eminin.

edit2: filtreli olana sarma aparati gerekmez. icine tikistiriyorsun sadece. ici bos kagit tup halinde.

ben bi süredir kullanıyorum onları. filtreli kağıdın ismine "makaron" deniyor. sarmak için kullanılan aparat da zımbaya benzeyen, iç tarafında ortasında tütün için bi hazne olan bişi. uç tarafına takıyorsun makaronu, çekip itiyorsun doluyor. istanbul'daysan, taksim beşiktaş kadıköy gibi yerlerdeki tüm tütüncülerde oluyor. 7.5 liralık aparat da var, 20 liralık da. orta bişi almak iyidir başlangıçta. tütünün de tadına bakmadan alma. ayrıca ilk denemelerinde hatta ilk bikaç hafta berbat sarabilirsin. merak etme, tamamen beceriksizlikten oluyor. el alıştıktan sonra canavar gibi oluyor. normal bi sigara 5 dakkada bitiyorsa, bu cihazla sıkı sıkı sarılanlar 10-12 dakka falan gidiyor.

sarmak için kullanılan cihaz bu:
www.tutunstore.com

makaron da bu:
www.haberexen.com

www.youtube.com
allaşkına bu tür konularda türkçe karakterlere dikkat edin, olmayacak şeyler anlaşılıyor ilk bakışta:)

Yöntemi 60 yaş üstü bi nineye sor. Gençliği köyde geçmiş olsun. Eskiden kahvede herifler karılarına sardırdıkları sigaraların inceliğiyle övünürmüş.

bi tane barış manço apartmanı görmüştüm. çok hoşuma gitmişti.

Aparman ismine gerek var ki? Numarası kasa x numara apartmanı koyun hoş olur.

çınar koyun
ya da kaynak bişey olsun albeni, hoşgörü, kardeşlik falan gibi geçen gülümsesin :)

ballı kedi apartmanı (ben uydurdum :p)

cigdem

aile apartmani

zeytin dalı veya zeytindağ

direkt apartman ismi değil ama, bi yerde bi manav görmüştüm. adam mor bi tente yaptırmış. bi manavdan beklemeyeceğin bi dış görüntüsü var. ismini de "rastlantı" koymuş. rastlantı manavı. bi manavdan beklemezsin, ama hoş. apartman ismi için de çok hoş olabilir. "rastlantı apartmanı"

aparkat apartmanı.

Unutma Beni Apartmanı.

cevap botu güzel demiş raslantı yı. benden de mutluluk geliyor. mutluluk apartmanı. negzel.

adı huzur olan bütün apartmanları çok seviyorum ve genellikle eski binalar olduğu için çok beğeniyorum. aklıma geldi öyle. huzurlu olsun içindekiler inşalla.

samanyolu.

bende peace's house görmustum. barısın eviymiş. pü allah cezanızı vermesın dedim:)

numaraya uysun dersek yedi tepe(istanbul çağrışımı yapar eğer il uyuyorsa), onun dışında çiçek isimleri benim hep hoşuma gider bina isimlerinde manolya da güzel bir bina ismidir bence

ne olursa olsun kolay anlaşılır ve yanlış anlaşılmalara gebe olmayan bir isim olsun.

huzur apartmanı+1
masumiyet müzesi'ndeki gibi.

allahınızı seviyorsanız kısa bir şey koyun.

Emanet Apartmanı

Mal mülk yalan ne de olsa...

hayal apt.

Bizimki mehtap, karşı apartmanın ismi rüşvetsiz

"17 aralık apartmanı" koysanıza, mahalledeki akpliler binanızı ateşe versin fdsjkhlfsdjkhldshjlk

osman koyun malum bu aralar popüler

Şenyuva

Asude

menekşe bizim apartmanın adı. bence çiçek isimleri hoş.

yedi verenlerde geldi aklıma

"seyyar satıcılar giremez" apartmanı olsun, bir taşla iki kuş, tabii güzel dilek belirten bir isim de olabilir. gider yapabilir misalen "akıllı olun". niye değiştiriyonuz ki ?

berkin.

binanın şu anki ismi inşaat firmasının ismi ve çok yakın mesafede aynı isimde bi tane daha bina var. Ve bu firma kendisi ile iş yapmış hiç kimsenin memnun olmadığı bir firma. bu sebeple ismini değiştireceğiz.

güzel gidiyoruz bu arada böyle devam.

gezi, avm de olur

Bizimkiler.

Celik Ap.

Tesla Ap

ağaoğlu rezidans

eger numara 7yse sans apartmani olsun :)

Seven apt

Kastelli blokları

neverland

birinci adiiiim

meali: ff'larda hizmeti adim olarak ogretirler. 1. adim musteriyi karsilama.

ben öğrenciyken dominos'ta çalışmıştım. motivasyon etmekten çok, sürekli koşturman gerektiğini düşünüyorsun. psikolojik baskı oluşturuyorlar üzerinde. birisi bir iş yaptığı zaman "teşekkürler" diye bağırman gerekiyor. ne kadar yüksek bağırırsan karşındaki o kadar çok motive oluyormuş falan. kaçtım tabii sonra oradan.

kendi kendine gaza geliyorsun. bazen o kadar kalabalık oluyor ki rush dedikleri saatler. hakikaten gaza geliyorsun napıyorum ulan ben burda derken bir yandan da 8 fillıt geliyoooore diye bağırıyorsun. eğlenceli de oluyordu bir yandan öyle bağırmak.

futbolu biraz hafife almışsın bence. basketbol 40 dakika ancak futbol 90 dakika. basketbol sahası 28 metre futbol 100. basketbolcu oyunun 40 dakikasını da oynamıyor ancak futbolcuların en az 8 tanesi 90 dakikayı aralıksız çıkarıyor. kaldı ki futbol da fiziksel mücadele basketbola göre çok daha fazla. yağmurda karda sarf edilen efor ile kapalı salonda sarf edilen efor da aynı değildir. ha basketbol candır o ayrı.

İki sporu da yaptım. Basketbol bir nebze daha yorucu.

hayatında gerçek futbol sahası ebatlarında oynamadıgından böyle diyorsun. 3 tane sprint at bakalım ne hale geliyorsun. futbolda da sürekli hareket halinde olmalısın ayrıca.

edit: bu arada unuttum. futbolu kimlerle oynadın bilmiyorum ama profesyonel düzeyi geçtim amatör bi maçta bile s.kerler adamı. tak tak pas yaparlar deli gibi koşarlar seni de koşturmak zorunda bırakırlar. oynadıgın elemanlar patatesti büyük ihtimal

molalar, benchte bir sürü yedek.. pivotlar zaten ağır vasıta. guardların götünde ayı bağırıyor biraz evet. o doğru.

futbol, ağırlıklı olarak hatta neredeyse tamamen alt vücut odaklıyken basketbolun çalıştırmadığı yormadığı kas yok. basketbolcuların da idmanlara daha ağırlık verdiğini düşünüyorum. hele hele türk futbolculara göre.

Her iki oyunu da güzel oynarım; basketbolu zaten çok uzun süreler sistemli olarak oynamış bir insan olarak tabii ki futbol daha zor diyorum. Neden?

-Süre uzun
-Molalar arası daha uzun zaman geçiyor
-Saha büyüklükleri çok farklı
-Ayakları kontrol etmek el ve kolu kontrol etmekten daha zor
-Çimde koşmak daha zor
-Futbolu zor hava şartlarında oynuyorsun ama baskette hava hep aynı
-Basketbolcular sahayı 5 adımda tamamlayabilirken, futbolcuda bu imkansız.


Aklıma gelenler şimdilik bunlar; daha mutlaka vardır. Eklerim aklıma gelenleri daha.

futbolun daha yorucu olduğuna dair argümanlarınız oldukça mantıklı, sağolun cevaplar için. ama "ayakları kontrol etmek el ve kolları hareket etmekten daha zor" demişsin pandispanya.

sen, pandispanya... basketbolda footwork dedikleri şeyin elden daha önemli olduğunu bilmez misin? bunu senden beklemezdim. ayaklarını kullanmayı bilmeyen adam bırak basket atmayı 2 adım top bile süremez. futbolda üst vücudu çok kullanmana gerek yok. onu da kullanabiliyorsan, işte belini kolunu ekstra hız veya kıvraklık için kullanabiliyorsan zaten üst düzey oyuncu oluyorsun. ama basketbolda footwork olmadığı zaman karşına biri çıktığı an mal gibi kalıp steps yaparsın.

Bir basketbolcuya nizami şartlarda futbol oynatmaya çalışın, 10 dakika sonra götünden nefes almaya başlar; bir futbolcuya nizami basketbol oynatmaya çalışın, öyle veya böyle bir şekilde sonuna kadar oynar. Bir futbolcu bir basketbolcunun tüm oyun boyunca attığı deparı yeri geliyor tek bir pozisyonda atıyor. Ayrıca basketbolun mental açıdan da futbol kadar yorucu olduğunu düşünmüyorum. Futbolda birçok olay anlık şekillenirken futbolcunun düşünceyi fiiliyata dökme işine o anda karar vermesi gerekirken basketbolda bu tip olaylar çok az yaşanıyor.

pescador; basketbolda footwork dediğin olay açıkçası hepi topu 10 tane yürüyüş, adım, kaçış ve manevrayı yeri geldiği zaman mantığınla ve tecrübenle birleştirerek kulanabilme becerisi. Benim bahsettiğim kısım ise "ince iş". Basketboldaki "ince iş" el ve kollarla; futboldaki "ince iş" aslında hiç de ince işler için yaratılmamış ayaklarımız ve bacaklarımızla. Basketboldaki ince işi yaparken ayaklar zaten otomatiğe bağlamış ve vücudunla koordine biçimde kendiliğinden hareket eder durumda oluyor. Umarım biraz tarif edebilmişimdir. Ayrıca angelus +100 diyorum. Saygılar bizden.

futbolda nasıl çok fazla üst vücut kullanılmıyor olm? bir maçta forveti olsun defansı olsun kaç defa kafaya çıkıyor habarın var mı sorarım sana? kolay gibi geliyor bu arada "kafaya çıkmak" ama acayip iflah kesen bir olay. yanında el kol döt dirsek ne varsa kullanarak yükseliyor. yere düştüğünde taklalar atabilirsin. bunlar hep enerji bitiren şeyler. mesela basketbolda oyun genelde belli çizgide gider pas hatası pek olmaz. futbol öyle mi? yanındaki tarrak gibi pas atar yakalıyacam diye ekstra efor sergilerin. vs vs vs.

tv başından izlemek çok kolay gibi geliyor ama sahaya inince anlıyorsun. futbol oynamak -pro düzeyde- dünyanın en zorlayıcı sporu bence.

Basketi 10 yasindaki eleman bile orjinal sahasinda oynayabiliyor. Futbolu halisahada bile oynamak zor gercek sahada ölürsun

6 sene lisanslı basketbol oynamış biri olarak yorumum şu şekilde,
-Basketbolda çok daha ani ve seri hareketler vardır ama 80 m spin atmanız gerekmez, kuru ve kapalı bir alanda oynarsınız. ancak futbol gerçekten uzun sürüyor ve büyük çim sahalar göründüğünden daha büyük. zemin daha ağır. bence en önemli fark ise futbolda çok fazla darbe alıyor olmanız. basketbol daha birebir yakın temas içerir fakat kurallar oyuncuları büyük oranda korur. halbuki futbolda yediğiniz tekmelerin haddi hesabı yoktur. halı sahalardan düşünün yediğiniz tekmeleri. basketbolda bu olmaz. ha oldu mu çok sert olur omzum bileğim çıktı burnum kırıldı ama her zaman olan şeyler değil bunlar. eyyorlamam bu kadar.

Saymaya devam ediyorum:

- seyirci faktörü, eheh. Basketbolda öyle ana bacı dümdüz pek gidilmez. Bence bu da futbolun daha zor olmasında önemli bir faktör :p

- kabul ediyorum, basketbol hem hücum hem savunmayı takımca hep birlikte yaptığınız daha aktif bi olay ve futbolda da kimse tsubasa gibi sahayı devamlı baştan başa 3 gün filan koşmuyor ama sonuç olarak basketbolcunun kondisyonu, basketbolun gerektirdiği hareketleri daha kolay kaldırabiliyor diye düşünüyorum.

- bi kere çalım diye bişey var. bildiğin havalarda takla atmalı, yerlerde çok ciddi sürüklenmeli riskleri olan bir oyun futbol.

- atılabilen sayılar da yine hedefe ulaşılabilirlik hakkında ipuçları veriyor. En gollü maçta futbolda skor 10 olabilecekken; basketbolda 200 olabilir (2'şer sayıdan düşün, böl 2'ye, 100 sayı; futbolun 10 katı skor erişilebilirliği).

- basketbol daha teknolojik, futbol daha geleneksel devam eden bir spor. basketbolu kolaylaştırmak için çaba sarfedilirken, futbol o konuda hep olduğu yerde sayıyor.

- futbolda oyuncu değişikliği sınırlaması yine bi topçuya daha fazla zaman ve efor düşmesine sebep oluyor. basketbol öyle değil; o konuda gayet esnek.

- basketbolda kurallar, oyunu daha rahat ve adil oynayabilmeye yönelik oluşturulurlar, sınırları çok net belli olan şeyi daha az riskle oynarsın.

- futbolda her gittiğin sahada değişik bir zeminle karşılaşabilirsin. basketbolda nereye gidersen git yerler hep aynı sertlikte, kuru ve stabil.

-basketbolda bireysel becerilerin sayesinde (takım arkadaşların çok mallık da yapsa) skor elde etme şansın nispeten daha yüksekken, futbolda bu iş bence daha zor.

- basketboldaki 24 saniye kuralı daha az çirkefliğe izin verir ve böylece oyunda daha az çetrefil, sinir harbi ve zorluk çıkar.

hah tüm bunların yanında, futbolu bu kadar övmüş gibi oldum sanki ama basketbol gerçek aşktır. futbol, -bana göre- mantalite ve keyif olarak basketbolun yanından bile geçemez. futbolu herkes oynar ama basketbolu herkes oynayamaz filan. bunları da eklemeden geçemeyeceğim, haksızlık etmeyelim. :)

@pescador, neresinden tutarsan tut elinde kalır bu soru. "futbolda 90 dk koşmuyorsun" demişsin. 90 dk koşmazsan bırak profesyonel anlamda oynamayı, 17. amatör ligde bile oynayamazsın. her iki sporu da yaptım demişsin ama merak ettiğim gerçek bir futbol sahasında oynayıp oynamadığın. belli ki oynamamışsın ya da kısa süreli oynamışsın. bunu demek zorundaydım çünkü zamanında futbol oynamış birisi "futbolda her zaman geri koşmak ya da savunma yapmak zorunda değilsin" diyemez, dememeli. geri koşmaz veya savunmaya yardım etmezsen halısahanın yıldızı olursun, o kadar. bugün kimilerine göre dünyanın en iyisi ronaldo'yu topsuz oyunda izle. bekine ne kadar yardım ettiğini gör. robben'i izle nasıl kovalıyor rakibini. günümüzde klasik 10 numara kalmadı. neden? çünkü klasik 10 numaralar geriye gelmezdi. sergen, alex mesela. böyle adamların modern futbolda yeri yok artık. çünkü 'geriye gelmek zorundasın'. bek ya da göbekte oynayan oyuncuların (cm, cdm) deli efor sarfettiğinin hepimiz farkındayız. çünkü tabiri caizse hamallık yapan adamlar onlar. deli gibi koştukları çok bariz. bir stoper ya da santrafor da oldukça efor sarfeder ama ön libero kadar dikkat çekmez. öte yandan futbolda çok daha uzun mesafeli ve birçok kez sprint atman gerekirken basketbolda daha kısa mesafelerde sprint halindesin. @pandispanya güzel noktalara değinmiş, ama @angelus işi bitirmiş. bir basketbolcu futboldaki tempoyu kaldıramaz imkanı yok. ama futbolcu adam çok rahat basketbol oynar. oynar derken yetenek ayrı bi olay tabi, fizik güçten bahsediyorum. çok uç bi örnek olduğunun farkındayım ama şuna bir bakalım: www.youtube.com basketbolda böyle birşey görmemize olanak var mı? yok. o deparı attıktan sonraki yorgunlukla basketbolda 8 metre attığın deparın yorgunluğu bir olabilir mi? düşün sen bir bek ya da açık oyuncususun ve karşında ronaldo, robben gibi hayvanlar paso 40 metre depar atıyor. koşma da göreyim? yorgunluktan götün çıkmasın da göreyim. iki sporun yoruculuğu arasında uçurum olmayabilir belki ama kıyaslanmayacak derecede futbol daha yorucu. ha bir de futbolda üst vücut kullanılmıyor denilmiş. yuh. ulan futbol dediğin şey zaten üst vücuttan ibaret. ikili mücadeleye nasıl giricen üst vücudunu kullanmazsan? hava topuna nasıl çıkıcan? nasıl çalım atıcan? çalım atmak bileklerle alakalı değil ki sadece. adamı geçtin, vücudunu kullanmayı bilmezsen gelir alır senden topu. vermemek için de vücudunu kullanman gerek. üst vücudun sağlamsa ayakların yere sağlam basar. değilse çöpsün zaten. istediğin kadar yetenekli ol.

Beyler amma fanboysunuz ha. Basketbol ve futbolu ust vucut kullanimi konusunda kiyaslayamazsiniz bile cocuga anlatir gibi ama basketbolda da zipliyorlar hep rebound aliyorlar taam mi mi diyim nedir bu fanatiklik yav tamam anladik kafa topuna cikiliyor calim falan eyv hic bilmiyordum e napiyim simdi siz sayabiliyorsunuz futbolda ust vucut kullanimi su sekilde olur diye ben nasil sayayim basketbolda sayilmayacak kadar cok durum var ust vucut icin. Yoruculugundan gectim futboldaki ust vucut kullanimina bu kadar takik olmaniz komik. O yuzden profesyonel futbolcularimizin bazilarinin memisleri var di mi ama kas degil ha bildigin memis ya da genel olarak ust vucutlari celimsiz zayif ve yag baglamis halde. Gerci bu dediklerim turk futbolculari icin gecerli ama demek ki yagli bir gobek ve memeyle ve de celimsiz bir ust vucutla da 1. Ligde fotbolcu olunabiliyormus turkiyede. Fanatik olmayin azicik tarafsiz olun.

Hibeyi ne için verdilerse o proje için kullanıp işi büyütürum. Lotodan çıktıysa borsaya girerim veya is kurarım.

çalışmaya devam ederim daima.

lojistik firması kurardım sanırım. çok seviyorum ben öyle işleri. türkiye'de kargoculardan herkes şikayetçi zaten. o işe girerdim herhalde. önce türkiye içi, eğer işi tutturursam uluslararası nakliye işlerine dalardım.

işlerim yolunda giderse, güzel bir tabanda işimi gücümü devam ettirebilirsem, bir kulüp satın alıp onun başkanı olurdum. kendi firmamı sponsor yapıp, ordan takıma para akıtırdım. taraftar ve yöneticinin birlikte yönettiği birer futbol ve basketbol takımımız olurdu. orada doğup büyüdüğüm ve müthiş potansiyeli olduğuna inandığım için bunları çorlu'da yapardım sanırım.

olm ne güzel melankoli yapıyodum niye böyle güzel hayaller kurduruyosunuz şimdi.

Ben bi ara hesaplamıştım. Yaklaşık 6 milyon euro param olursa 45 yıl boyunca, yani yaklaşık olarak ömrümün sonuna kadar ayda 10,000 euro ediyor. Eğer bu miktarın üstünde bir paraysa derhal işimden istifa eder, her ay maaş gibi on bin euro'nun ayrı bi hesaba yatması için talimat verir, 1 yıllık sürelerle dünyanın farklı şehirlerinde yaşardım. Barcelona'ya yerleşirdim mesela, orda öylesine ispanyolca kursuna falan giderdim, takılır zaman geçirirdim. Sıkılınca gider new york'a yerleşirdim. Melbourne, tokyo, cape town, sao paulo, stockholm. Sıkıldıkça yeni bir yere yerleşir, gezer tozardım.

Eğer para bu miktarın altındaysa yatırım için fırsat araştırırdım.

hazıra dağ dayanmaz. hem millet borç ister farkettirmemek için işe gitmek şart.

Saniyesinde işi bırakırım. Ama böyle baya çirkefleşerek bırakırım. Herkese küfrederim, ağzınıza sıçayım sizin beyinsizler hepinizden nefret ediyorum, iğrenç insanlarsınız derim. Dövdürürüm bi de bunları, mis gibi oh.
Sonra gider deniz kenarında büyük arazisi olan bir eve yerleşirim, hayatımın sonuna kadar da asla çalışmam. Keyif yaparım. Bi tane at alırım, ona binerim. Çiftlik kurarım hatta direkt.

bugunku antremanda goz dolduran futbolcu +1
düzenli bi şekilde işe gitmemi gerektirmeyecek her türlü miktarda işi direkt bırakırdım.

lotodan para çıkarsa hemen maldivlere gideceğiz biz. sonrası için planda iş kurmak (iş belli) var.

profeminist felsefeyle bir mor çatı kurmayı düşünüyorum. 10 fedai tutup potansiyel katil eski eşleri dövdürtmek de var organizasyon şemasında. eğlenceli ve sosyal duyarlı.

isi kesinlikle birakmam hatta buyuturum. bir de vakif falan gibi birsey kurardim, daha dogrusu bir cesit thnk tank gibi birsey. yillarca ezilmis akli basinda uzaktan begendigim akademisyenleri falan toplayip, sorardim kardes ne isitoysun arastirma yapmak icin, ne malzeme gerekiyor, hangi kursa gidicen diye, sonra bunlari vatan millet hayrina calistirirdim. kisisel olarak bir hirsim yok ama su turkiye'nin biraz daha az ecis bucus oldugunu goreydim olup gitmeden, hele bir de benim katkimla olursa super olurdu. hatta vakfin parasini korumaya falan alirdim ileride cocugum akrabam falan dokunamasin ben olursem diye.

Bir süre evden çıkmaz, ayı gibi uyurum.

Hepinizi pandiklerdim

Hibeyi ne için verdikleri önemli zira bu tarz fonları verilen amaç için kullanmak gerekiyor. Ben vazgeçtim bu parayla kendime yat alıcam diyemezsiniz :)

Ama bir şekilde şans oyunlarından vs elime o kadar para geçerse. Bilmem aklımdaki projeleri gerçekleştiririm ama çalışmaya devam ederim.

kimseye çaktırmam eski hayatıma devam ederim sadece evimi ve arabamı değiştiririm. çevreme de kredi çektim derim... para dostlukların içini boşaltır gerek yok herkese söylemeye...

hibeyi veren peşine düşer. zaten şahsi banka hesabınıza da yatmaz. öyle istediğiniz gibi kullanamazsınız, tüm parayı tek kalemde çekip yurt dışına kaçayım deme şansınız da yok, tek seferde tüm parayı çekemezsiniz, haliyle de şahsi hesabınıza aktaramazsınız. o iş olmaz yani.

piyango, loto falan çıksa diye düşünürsek haydan huya gider deyip çalışmaya devam eder, o parayı da akışına bırakırdım. mesela araba alıp da binmem, iş falan da kurmam. alın teri dökmeden lotodan piyangodan çıkan parayla kurulan işin yürümeyeceğine, alınanların da hayır etmeyeceğine inananlardanım. ha sonuçta 50 milyonum olmadı hiç. olsa etkilenip de fikrimi değiştirir miyim, onu da bilmiyorum.

"Ne yapicam ben simdi?" derdim.

abi ayda 10 bin euro ve 45 sene demiş futbolcu. bu toplamda 10x12x45'ten 5,400,000€ eder. 5 milyon 400 bin!

bankada bu kadar parası varken "ayda 10 bini bana gelsin, maaşlı çalışan gibi yaşayayım" deyip de bunu becerebilen adamın ellerini öperim. ben hiç değilse bir ev, araba falan almaya çalışırdım. gerçi ayda 3 bin euro taksitle, maaşla da ev alabilirsin ama hazır param varken aradan çıksın isterdim ben. lan dur televizyon alayım, dur bak play station da alayım, nasılsa bok gibi param var gidip tanesi 100 liradan 15 tane bilgisayar oyunu alayım derken bitiririm ben parayı. ya da 45 yıllık hesapladığım kaynak 6-7 sene anca gider.

zengin olmak çok zormuş lan. iyi böyle.

teknokentte bi ofis açar arkadaşlarımı alırım yanıma. keyfine tasarım, hesap kitap falan yaparız ne güzel olur lan.

e haliyle hibe olduğu için bir projeden alınmış olması zorunlu.

Para şahsi banka hesabına bir kalemde yatmıyor tabii ki şirket için açtığınız hesaba 3-4 partide yoğun mali denetim sonrası yatıyor ama sorum ne hissedersiniz olacaktı aslında.

Hibenin gereğini yerine getirmek için o projeyi realize etmek lazım. Asıl para o proje çıktısını satmaya başlayınca gelecek tabii; onun için başka duyuru açılır

Sanki yıllardır multimilyonermişim gibi hiç şaşırmaz tedirgin olmaz ürkmez olabilecek en eğlenceli bir şekilde paramı harcardım. Toplamda en fazla 50 senelik bir ömrüm kaldığını düşünürsek hiç matematik işlerine de girmezdim parayla alakalı, bitirebilirsem ne ala. Benden sonrası çok da sikimde olmazdı açıkçası ama hayatımda olan eş dost akrabayı da en başta paraya gömerek olası yalaklanmaların önüne geçer "Alın bu sizin payınız, siktirin gidin şimdi hayatımdan" mesajı vererek mutlu mesut yaşardım.

son cevabınıza göre cevaplarsak; şurada iki bin lira aldığım öğretmenliğin hakkını vereceğim diye kendimi paralıyorum. önümde multi milyonluk hibe almış bir proje olsa, o projeyi kusursuz yapacağım diye gecemi gündüzüme katar, uykumu yitirir, kaygı bozukluğu yaşamaya falan başlardım.

Simdi aklima geldi, film isine girerim. Ama milyoner degil, milyarder olmam lazim onun icin, anca o zaman harcarim parayi oraya.

nerde nasıl içtiğinin pek önemi yok aslında, ben 15 yıl içtim 2-3 yıl önce bıraktım, pek bırakacağıma inanmıyordum ama nikotin sakızı ile bıraktım.
şöyleki canım her sigara istediğinde bir sakız attım ağzıma, bu sakız nikotin vererek sigara isteğini gideriyor. böyle böyle 3 ay kullandım sakızı, tabi sakız kullanımı git gide azaldı. ilk zamanlar günce 10-12 kullanırken son zamanlarda günde 1 taneye kadar düşmüştü. Burda irade olarak asla sigara içme, yanında hep sakız taşı.

Çüş mk! Sen zaten bırakmazsan birkaç seneye ölürsün :D Bende içtim yaklaşık 2,3 sene kadar sonra bıraktım. Öyle azaltarak, pazartesi bırakıyorum diyerek olmaz. O bilincin sana yerleşmesi lazım. Ben de bu içtiğim zamanlar bir pakete yakın içiyordum günde. Birkaç hafta içmedim. Sonra bir baktım ki at gibi adam oldum mk. Hayvan gibi koşuyor, yüzüyor vurduum mu boğayı deviriyordum. Sonra direkt bıraktım.

Günde 2 bardaktan fazla çay da zararlı bu arada.

spor yapmak sigaradan uzaklasmaya cok yardimci. ama oyle haftada bir sporu degil de biraz da yogun, daha zorlayici spor.
sigara icmeyenlerle daha cok takilmak da ise yariyor.

merhaba,
22 yaşındayım. yaklaşık lise sondan beri sigara içiyordum. bu dönem başında lisanstan mezun oldum uzun süredir birlikte olduğum kız arkadaşımla ayrıldık, ev arkadaşlarımın hepsi bir yerlere gitti, işimden ayrıldım sonraki işte tutunamadım. yani kısacası etrafımda kimse kalmadı yalnızım ölüyorum bitiyorum. tamam bunlar herkesin başına gelebilecek şeyler dedim haftanın 2 günü yüksek lisans derslerine gitmeye başladım kalan 5 günde evde boş oturuyordum. çok fazla sigara içmeye başladım. hani her şey kötü kodumun sigarası daha da kötüydü. bir gece bir anda aklıma geldi içmeyeyim lan dedim bir yandan kendime bişi kanıtlamam lazımdı. içmemeye başladım. gerçekten kendimi iyi hissediyorum. sigara istemiyor muyum? köpek gibi istiyorum. açıkçası içimde bıraktığı boşluk aşağı yukarı sevgilinin gitmesiyle aynı gibi. gerçi şuan hangisi acıtıyor bilemiyorum kontrollü deney yapmak lazım. sigara içerken de içimde bir boşluk vardı hala var. ama en azından daha iyi hissediyorum. neyse çok uzattım abi içmeyeceksen içme bu kadar basit. ama kararlı ol. ben daha önce de uzun süre içmedim falana ama aslında bırakmak istemediğim için yaktım bi tane. üzülmedim de. ama mesela şimdi başlasam çok üzülürüm. bi de alan carr videosu da güzel onu izle. ama bıraktıktan sonra izlerken hadi yak bi sigara falan diyor ben orda bi tedirgin oldum lan yakmalı mıyım diye ama yakmadım sen de yakma :D

35 yaşındayım 19 yıldır sigara içiyorum günde ortalama 2 pakete yakın içtim. Şu an ikinci sigarayı bırakma denememdeyim ve 19. gündeyim. Champix'le başladım pek faydasını görmeyince ilacı 3. gün bıraktım. İradeyle devam ediyorum. Sözlükte de yazdım, sigarayı bırakmanın tüm yan etkilerini yaşıyorum ama her geçen gün azalıyor. Bu arada ben de yazılımcıyım. Kilo alıyor gibiyim şu sıralar oturmaktan ve metabolizma yavaşlamasından, biraz fazla uyumaya başladım ve spor yapasım pek yok. Ama genel olarak sigarayı bırakmanın getirdiği bir keyif hasıl oldu. Kendimi iyileşiyor gibi hissediyorum. Sırf bu his için bile bırakmaya değer.

alkımın yanında hokka var terası baya güzel. fiyatlar eh işte bana tuzlu geldiydi işsizlikten sanırsam. yoksa gömerdim körili tavukları da neyse. herneyse ne diyorduk manzarası falanda güzel alt katı kitapçı zaten

balzac degil mi orası? erken kapatıyodu orası hocam ya :/

gecen hafta kafka diye götürdüler ama bilemedim. çarsının icinde elma falan var bilemedim

www.blueblancobesiktas.com

Her Pazar oradayım :)

taraça fena değil ama önerim kaset > thales > taraça şeklinde.

Pampa şöyle yap.
ikinci türevi aldın ya. orada bölümlü bir ifade var. orada paydaların üslerini negatif şekilde yazarsan çarpım durumunda bir ifade gelecek. daha sonra ilk seferde yaptığın gibi kapalı fonksiyonun türevi mantığında ilerleyebilirsin diye düşündüm. hatırladığımdan değil ama böyle bi mantık yürüttüm doğru geldi bana :D

bit.ly

aynen hatta dur bi çözeyim bakalım olacak mı

öeah uzadıkça uzadı ama çıkacak bu şekilde :D

Üstteki arkadaşın da dediği gibi, bölmenin alt tarafını paranteze alıp üssünü -1 olarak yaz, böylece normal türev alacağın bir fonksiyon çıkar karşına. Ordan yardırırsın.

sonunda anladım. beynimi kitap ayracı yaptım bi sigarayı hakettim

emeği geçenlere +rep + eyvallahlar

Ben buna bu bakicam sonra. Silmeyin modlar sinavim var :(

dil tazminatı alabilecek bir işte mi çalışıyorsun? dil puanı falan teslim ettin mi? ben de tam o kadarlık dil tazminatı alıyorum çünkü. 2500 lira olayını da muhasebeye sormalısın bence.

@nilmiye

dil tazminatı falan oldugunu sanmıyorum. zaten yabancı dil bilmeden çalışmanın mümkün olmadıgı bır fırmada oldugumdan herkes yabancı dilde çalışıyor.

2380.33 yatıyor muhtemelen. 80.33 lira agi(asgari geçim indirimi) denilen şey. her firma ödemiyor o yüzden çok bilinmiyor.

agi almışsın. devam eden aylarda, konuştuğun rakam üzerinden 2580 alacaksın. tabi çocuğun olur ya da evlenirsen değişir.

@cizgilerebasancocuk

mantıklı ama peki agi kimlere veriliyor?

maaşlı çalışan herkes alıyor.

Agi denilen şey eskinin vergi iadesi. Açılımı asgari geçim indirimi. Stopaj usulü ile senin adına ödenen gelir vergisinin bir kısmını devlet almıyor. Firma da sana bunu iade ediyor.

cevaplanmışta madem şu duyuruda adıma bir soru soruldu cevaplayacam arkadaşlar siz de silerseniz yazdıklarınızı :D

abi işte agi herkese veriliyor bildiğin vergi iadesi. çocuk sayına evli olup olmamana göre değişiyo ama kasma bence max 105 falan oluyor sanırım. dediğim gibi her firma vermediği için çok bilinmiyor.

bence sorun neden 2500 almadığın olmalı.

bazı desteklere örneğin 1507ye sahıs firmaları başvuramaz. bu durumda limitede çevirmeniz gerekir. hangi hibelere başvurmayı planlıyorsanız ona göre yönetmelikleri iyice tarayın derim. ki her durumda 1507ye başvurursunuz diye düşünüyorum o yüzden limited kurun.

bu arada arge danışman firmasında çalıştım proje yazdım oradan biliyorum konuyu

8tracks.com

(bkz: stereomood)
burada çeşitli kategoriler var. studying dahil.

soundcloud.com
allegria musica serisi iyidir.

8tarckste consrentation, study falan yazarsan bulursun bişiler.

constrantation yaz tabi ama sen

nordiksimit.org

Hic dusunmemistim, dusunup editleyecegim

akınsoft

hep bir çorbacı dükkanım olsun istemişimdir. adı da "çay-çorba" olurdu. çok samimi değil mi :)

Delta koycam ben. Her türlü ağırlığı olan bir isim.

Tambi Makine Otomasyon ya da Tambi Mekatronik ya da Tambi san.inş.gıda.bilişim.turizm a.ş. haha tabi bunlar en sonunda tambi kuruyemişe dönecek. Tambi Kuruyemiş. ailenizin kuruyemişçisi. nerden çıktı bu derseniz de yaran facebook güncellemelerinde görmüş idim yıllar önce atamı çok seviyorum çünkü tambi savaş makinesi gibi birşeydi.

ağır bi soyadım var. soyadımı koyardım muhtemelen.

köpük

jel

ben jel seviyorum daha rahat oluyor

ikisini de kullandım, jel daha uğraştırıyor köpürtmesi, yıkaması falan. ama daha zevkli.

köpük ise kolay yıkanıyor ama daha klasik.

başka da bir fark göremedim.

bende sabun, jel ve köpük kulandim. Sabun yüzümü biraz yakiyor ondan jel ve köpük kulaniyorum. BENCE IKISINI DE DENE, MARKASINA GÖRE KALITELERI DEGISIYOR. Hem güzel ce 1-2 daka yüzüne ovman gerek jel olsun köpük olsun.

jel

haha kafalar karıştı.

Köpük iyi

nivea köpük.

Köpük: Hızlı ve daha çok tahriş.

Jel: Yavaş ve daha az tahriş.

Jeli köpürtmek için uğraşırken sakal diplerine köpüğü daha iyi yedirmiş oluyorsun ve bu da daha az tahrişe sebep oluyor.

Sabahları zaman değerli olduğu için ben köpük kullanıyorum.

İkisi de cildi ve sakalları yumuşatmayan, etkileri yüzeysel olan kozmetik ürünler. Doğrusu; Tıraş sabunu&Tıraş fırçası.

Herkes detaylı açıklamayı yapmış da ben de köpük tercih ediyorum, jelin suratımdan arınması zaman aldığı için üşeniyorum.

Köpükte gereksiz yere kalabalık duruyor gibi. Jel iyi.

sonunda oynamak isteyen birini daha bulmustum, takim dolmus ya :(

oglum o sayı kısmında neden çok takıldınız lan :)

gel oynayalım ama bilmiyorum oyunu

sr60tpa takımındaymışım. bekliyoruz diyor
turuncuyum bu arada

mavi de benim. hiç oynamadım daha önce.

yeşilde geldi hadi biri daa gelsin de oynayak

ne sığır adamlarız ya

buradan kimse var mı? ahahha üstüste getiriyoruz sıkıntıdan okları. :D

abi below avarage sürekli yapmayalım böyle :D

devam devam haydi.

4 dk iyiydi sanırım :D

edit:Yeşildim ben :P


Oyunu bilmeyenler için kısaca: hepimiz kendi karesinde görevleri doğru bir şekilde yaptıkça saat yönünde yanımızdakine süre ekleniyor; ortak alanda 1'den başlayarak sırayla herkes kendi renk sayısına basıyor.

kırmızı zayıf halka çıktı (:

küçükten büyüğe sıramız geldikçe basıcaz. çok mu zor ya?

dersanede hiç tarih dersi almadım da, kitaba bakmanı ben de garipserdim. zamanında gittiğim dersanelerde de, hocaların kafasında belli bir program olurdu ve o programa göre giderlerdi, hatta matematik vs gibi konularda bile soruları kitaba bakmadan yazarlardı.

bana hocaların belli bir rutinleri varmış ve bunu tekrarlıyorlarmış gibi gelirdi kısacası. ben olsam ben de öyle yapardım, anlatmayı da fazla uzatmayıp yaprak testi dayardım. madem evde okurum ya diye şikayet ediyor, yaprak testi de çözer evde okuyup.

Hoca cantasiyla girerdi. Icinden iPad'i cikartir, ordan gorsel gosterecekse kullanirdi. Bazi dergiler, dokumanlar cikarirdi. Yine gorsel göstermek icin. Kitap actigini hatirlamiyorum ama not defteri vardi. Hangi sinifa neyi anlatacagini/anlattigini yaziyordu galiba. Post it kagitlari fiskirirdi ordan.

kitaptan notlara bakan hoca benim gözümde iyi hoca değildir(daha önceki hocalarımdan edindiğim tecrübelerden dolayı böyle düşünüyorum). o dersi can kulağıyla dinlemezdim. öğrenci milleti dikkatlidir size çok bakmıyorsunuz gibi gelebilir ama şikayet gittiğine göre harbi harbi bakıyorsunuz bence sorun elinizdeki kitap değil ona çok bakmanız.

emin olun öğrencilerden biri derste kaç kitaba baktığınızı dahi saymıştır. ben derste sürekli bir kelimeyi tekrar eden hocanın kaç kaz o kelimeyi söylediğini sayan öğrenci tanıyorum.

sürekli kitaba bakarak anlatmıyorsanız kitapla girmek sorun olmaz. ama kendi notlarınız olsa ve onlarla girseniz daha iyi olur. sizin için de kolaylık olur hem. öğrenciler bir kitabı öğretmenin elinde görünce sanki oradaki her şeyi sırayla yazdırıyor,anlatıyormuşuz gibi düşünüyorlar genelde. notlarınızın olduğu kağıtlarla girip arada konu başlıklarına bakmak ihtiyacı duyduğunuzda kullanırsanız daha iyi görünür herhalde. malesef dershane olunca böyle şeyler daha önemli oluyor.

sadece başlığı okuyup. kafadan anlatmayın diye yazmak için geldim. sonra ne olur ne olmaz okuyunca tam tersini istemişler sizden.

bizim tarih hocası kafadan anlatırdı. çok da on numara hocaydı. fakat mesela madde madde sebepleri sonuçları anlatırken son bi iki maddede, maddeyi hatırlamak için es verirdi. 2-3 saniye fakat dikkat kesilince bu cidden rahatsız ediyordu beni. kopup kopup geliyoduk

kitap istememişler. unutmamanız gereken yerleri bi kağıda not edebilirsiniz. küçük anahtarlar şeklinde. hem belki ilerki yıllarda da işinize yarar.

kitapla girme ama notlarınla gir. öncelikli olarak hiçbir hoca -prof da dahi olsa- bir dersi anlatırken herşeyi birden hatırlayıp anlatamaz, isterse allame-i cihan olsun, gene de anlatamaz, insan beyni bu, robot değil -kaldı ki bilgisayarlar da mavi ekran verir yani ;) -

ama kitaba farkında olmadan çok bakıyor olabilirsin. artı, 4 yıllık öğretmenlik hiçbir şey değil, hataların tabi ki olabilir. benim ailemde 30-40 senedir ders anlatanlar var, ilkokul-lise öğretmeni olsun, prof olsun , ben kendim de hem özel ders verdim hem de sınıfı toplayıp arkadaşlarıma ders anlattığım da oldu, zaten şu anda asistanım bir üniversitede, kendi hocam da dahil -70'ine yakın bir hoca- hocaların hiçbirinin her şey aklında değil, öyle kimse anlatamaz. fakat çoğu derse girmeden önce çalışır, çalışmayan da zaten aynı şeyi anlata anlata ezberlemiştir, o var. o yüzden çalış, not çıkar, kendi anlatım yöntemin olsun, ona göre notlarınla gir, en azından baksan bile, öğrenciler senin çaba harcayıp derse çalışıp geldiğini anlarlar.

bırak soru çözsünler tarih dersi dinlemedim hiç ben dershanede

Benim tarih hocam her konu için çok güzel bir tablolar hazırlayarak kapaksız dergi haline getirmiş ve onu derslerde dağıtmıştı. Sen de öyle bir şey yapabilirsin mesela. böylece işte tablonuzun şu kısmında yazdığı şekilde işte atıyorum mecidiye şu tarihte abdulmecid zamanında basılmıştır vs. diye hem eksiğin varsa yırtma şansı yakalarsın. Hem de öğrencilerin tarafından vay be adam ne güzel döküman hazırlamış diye taktir kazanırsın. Yani ben de ders anlatırken yılı hatırlamayıp kitaptan bakan bir hocayla çalışmak istemezdim. Tabi öncelikle evde o hafta anlatacağınız konuları bir tekrar etmeniz de yararınıza.

kitapla girme, ders notun yok mu senin?

Soruları analiz ve yorumlama kabiliyeti kazandırmak çok önemli ancak öğrenci milleti için belli noktalar önemli üstat, adam kitaba bakmayı acziyet sayıyor maalesef.Meslektaşın ve branştaşın olarak yaptığım şey -10 yıllık öğretmenim- muhakkak anlatacağım ders konu hakkında zihinsel şema çıkartmak ve muhakkak evde gözden geçirmek (mesela biraz önce mondros un maddeleri ve uygulanışı konularını gözden geçirdim).Stand upçılar gibi bir yol takip et kafanda, arayada konuyda alakalı ilginç anektodlar koydunmu tadından yenilmez.Dershanede çalışmadım ama hiç sınav odaklı çalıştığım içim 3 aşağı 5 yukarı psikoloji aynıdır diye düşnüyorum.

(bkz: gabriel garcia marquez)

İhsan Oktay Anar geldi aklıma ilk olarak.
Oğuz Atay okumadıysanız Tehlikeli Oyunlar veya Korkuyu Beklerken'den başlayabilirsiniz

ihsan oktay anar gelmişti yazmışlar. okumadıysan hiç mutlaka ama mutlaka oku

@cizgilereb peki hangi kitabı?

yani puslu kıtalar atlasından başlamıştım ben.

vay arkadaş, ben de ihsan hoca(puslu kıtalar atlası) demeye geldiydim.

onun dışında;
emile zola - germinal
charles dickens - iki şehrin hikayesi
marquez - yüzyıllık yalnızlık, kırmızı pazartesi
oscar wilde - dorian gray'in portresi
gonçarov - oblomov
mihail lermontov - zamanımızın bir kahramanı
gustave flaubert - madame bovary
ve tabii ki, celine - gecenin sonuna yolculuk

şimdilik bu kadar önereyim, bitince yine gel.

www.sanalkurs.net

bu mu aradığın şey?

yok dostum böyle değil kutucuklara bölücem alabildiğine 3x1.5 cm kaç kutu sığarsa içine yazı yazıcam kutuların

e-nokta.org

ya da bu mu?????????

beyler word eski word yani office xp ve bu dediginiz sutun muhabbeti de olmadı. nikah şekerlerinin üstüne zımba yapıcam 1000 tane şeker düşünün. kaç tane sığarsa 3 x 1.5 cm print edip zımba yapıcaz

metin ekle de ölcülerin kadar seç

tamam pes ediyorum

tablo ekle desen. sonra onu köşesinden çekip büyütsen. oluyor ama istediğin o mu acaba

etiket oluşturdan yapman gerekir.

edit: office'in yeni versiyonu bendeki ama eskisinde de aynı başlıklar altındadır muhtemelen. 3 adımda anlattım.

i.hizliresim.com

i.hizliresim.com

i.hizliresim.com

çok erkek ortamında büyümüş bi kızım benimki arkadaştan çok kuzenler filandı gerçi onlar da öyleydi kart oynardık gırgır şamata. gece yatmak sabah kalkmak bilmezdik. 20 gibi bi yaştan sonra bu ortama bi daha hiç girmedim. hiç de aramadım. ama daha önce dünyam orasıydı...insanlar değişiyor da sen sabırlı olabilir misin bilmiyorum.
o da seninle gelsin ama nereye? bi program yapın bişey yapın. gece 3e kadar o arkadaşlarıyla kalabiliyorsa seninle de kalabilir demektir. yoksa benimle gel seni 11de eve bırakayım dersen o kız neden diyecek ve sorun çıkacak.
ilişki yeniyken bu işlerde hemen arıza çıkarma derim. alternatif sun, bak şöyle bir sorun var deme şu an için. şöyle mi yapsak acaba filan de.

Kız arkadaşının neden hiç kız arkadaşı yok? Bu kadar saat onlarla takılması bana pek sağlıklı gelmiyor.

enteresan. ama hüsnü kuruntu yapma. güven ona. bi yanlışını görürsen kalitesini görmüş olursun. lakin kızı ihmal etme. her gece onlarla dediğin o döngüyü kır. unutma o kızın erkeği sensin ;)

bence o da seninle başbaşa vakit geçirmek istiyordur zaten. bence başlangıçta hep beraber takılmak yerine birlikte vakit geçirin sonra sen eve geçerken onu evine bırak öyle geç kendi evine. daha erken ayrılmanız gerekir belki ama bir süre böyle devam edin. sonra hep beraber olduğunuz ortamda da sevgili gibi olursunuz zaten sadece ikinize ait anılar birikeceği için...

ben de daha çok erkeklerle takılıp kağıt oynayıp eve geç gittiğim oldu. tabii o arkadaşlarım bıraktı beni eve. ama sevgilim olunca işler değişti. kızın da kendini özel hissetmeye ihtiyacı vardır zaten bence o da sıkılıyordur hep beraber takılmanızdan da sana söyleyemiyordur.

e söyle gel benimle beraber ben kalkarken de. bozulabilir bu duruma ama sonuçta kafanı kurcalıyorsa iste seninle gelmesini. olmaz demez heralde.

koç-antrenör olmak için akademi okuyorsun ama birçok kişi lisanlı basketbol oynarken basketbolu bırakıp değişik klüplerde antrenörlük yapıyor.benim eski koçum 17 yaşındaydı ve basketbolu bırakıp koç olmuştu.

eski duyuruymuş, soruyu tekrar ediyorum. Uzun süre oynadım basketbol ama sonrası mühendislik oldu şimdi anca şirket takımında cbl kovalamakla geçiyor. Haftasonları minikleri çalıştırmak isterdim ben de. nasıl oluyor bu işler?

istanbul liginden bir takimla baslayin antrenorun yaninda gonullu olarak. gidin konusun. bir tane kazma vardi sisko bir cocuk ben istanbul liginde oynarken genc takimda, cocuk hocanin yardimcisi gibi takila takila antrenorluk yapmaya basladi, bir de fenerbahce bayan takiminin turk genc yardimcisi var, mehmet diye, su ispanyol kocun yardimcisiydi, onla top diye oynamistim bir keresinde ama antrenor oldu, kafama sicayim diyorum simdi. olay takip etmekte ve istemekte. dogru zamanda dogru yerde olmakta.

besyo okuyorum aynı zamanda tenis antrenörüyüm. yaşınız kaç bilmiyorum ama önce istanbulda yaşıyorsanız eğer ligdeki takımlara bakın çok iyi olmayan kulüpleri arayın ya da birebir gidin konuşun. küçük kulüplerde başlamanız sizin için avantaj olacaktır. önce asıl koç olarak başlamazsanız büyük ihtimal asistan koçluk yaparsınız daha sonra ise tecrübe kazandıkça sizi daha büyük yaş gruplarına verirler ya da daha iyi kulüplerede gidebilirsiniz ama şöyle bir şey var ki alıcağınız maaş çok iyi olmayabilir çünkü malum büyük bir kulübe başvurmamıştınız. onun dışında antrenörlük kolay gibi görünür ama gerçekten zor bir meslektir sabır ve özveri iste ve bacak kası ister çünkü saatlerce hiç oturmazsınız.